VERGİ AYRIMCILIĞI: HUKUK DEVLETİ ve HUKUKİ GÜVENLİK İLKESİNİN İHLALİ
İKTİSAT YOLUNU MU KAYBETTİ?
1. İKTİSAT VE SAPKINLIK:
İKTİSAT YOLUNU MU KAYBETTİ?
BİLİMCİLİK (BİLİM TAKLİTÇİLİĞİ)
MATEMATİKÇİLİK
DENEYCİLİK
PROF. DR. COŞKUN CAN AKTAN
Bu sunum şu kaynaktan yararlanarak hazırlanmıştır:
Coşkun Can Aktan, İktisat Nereye Gidiyor, Ankara: Astana Yayınları, 2021.
Hazırlayan: Tahacan Tayan
2. Doğa Bilimleri Taklitçiliği: “Bilimcilik”
Emperyal Bilim olarak ilerleyen iktisat belki de ruhunda
var olan “yayılmacı” karakterinden vazgeçmeden doğa
bilimlerine yönelmiştir. İktisat biliminin “bölgesel”
sınırlarını çok fazlasıyla aşan bu eğilim iktisadın
rotasından ayrılmasına ve deyim yerindeyse yolunu
kaybetmesine neden olmuştur.
3. James M. Buchanan “İktisat Yolunu mu Kaybetti?” başlıklı çalışmasında iktisadın ve iktisatçıların
18.yüzyıl bilgeliğini ihmal ederek doğa bilimlerini taklit ederek “bilimcilik” oyunlarına
kalkışmasını şu sözlerle eleştirmektedir:
“İktisat ve iktisatçılar 1960’lı
yıllardan itibaren ‘bilimcilik’
yoluna saparak doğa bilimlerine
yöneldiler… İktisatçıların doğal
bilimcilerin çalışmalarını akılsızca
taklit etmeye kalkmaları ciddi
olarak eleştirilebilir.”
4. Hayek İngilizce’de “bilimsel” anlamına gelen “scientific”
kelimesinde bir değişiklik yaparak “scientism” adını
verdiği bir yeni kelime türetmiştir. Hayek’e göre bilimcilik
(scientism),“bilimsel kavramların ve bilim yöntemlerinin
adi bir taklidi”dir.
Benzer bir eleştiri daha önce Friedrich A. von Hayek (1899-1992) tarafından yapılmıştır:
5. F. A. von Hayek 11 Aralık 1974 tarihinde Stockholm’de Nobel ekonomi ödül töreninde yaptığı
konuşmada şöyle demektedir:
“Bilimin sınırsız gücüne olan güven dolayısıyla
bilimsel yöntem olarak kullanıma hazır bazı
tekniklerin uygulanmasının ve bilimsel
prosedürün muhteviyatı yerine şeklini taklit
etmenin yararlı olacağı şeklinde bir yanlış
inanç söz konusudur. Sanki bütün soysal
sorunları çözmede kurabiye tarifi alıp
pişirmenin yeterli olacağı düşünülmektedir”
6. İktisadın bir “bilim” olma hevesi ve hırsı
özellikle 1970’li yıllardan itibaren ivme
kazanmıştır. Bunda en önemli etken
kanaatimizce Nobelite olmuştur.
1969 yılında Nobel ekonomi ödülü “iktisadi
süreçlerin analizine yönelik dinamik
modellerin geliştirilmesine katkıları
dolayısıyla” Ragnar Frisch ve Jan Tinbergen’e
verilmiştir.
Bu ödülün hemen sonrasında “ekonometri”
ve “iktisadi model” konuları iktisadın ana
rotası olmuştur.
1970 ve sonraki yıllarda da kantitatif
araştırma metodu üzerine çalışmalar yapan
iktisatçılar tek tek Nobel ile
ödüllendirilmişlerdir.
Ragnar Frisch Jan Tinbergen
7. 1970 yılında Paul Samuelson “statik ve dinamik iktisat teorisine katkıları dolayısıyla”; 1972 yılında Sir John R.
Hicks ve Kenneth J. Arrow “genel iktisadi denge ve refah iktisadına yönelik çalışmaları dolayısıyla”; 1973 yılında
Wassily Leontief “girdi-çıkış yönteminin geliştirilmesi ve bu yöntemin iktisadi sorunlara uygulanması alanındaki
katkıları dolayısıyla”, 1975 yılında “kaynakların optimum tahsisi teorisine yönelik çalışmaları dolayısıyla” Nobel
ekonomi ödülünün sahibi olmuşlardır. İşte tüm bu gelişmeler iktisadı “matematiksel formalizm”, “ekonometri”
ve “modelcilik” adı verilen kantitatif iktisada doğru sürüklemiştir.
Paul
Samuelson
Sir John R.
Hicks
Kenneth J.
Arrow
Wassily
Leontief
8. 1970’li yılların başlarından günümüze değin
iktisadın matematizasyonu tüm dünyada
eğitim ve bilimsel araştırmalarda
yaygınlaşmıştır.
Emperyal iktisat “formalist emperyalizm”e
tutsak olmuştur.
9. İktisatta Sapkınlık: Yolundan Şaşma Ve
Yolunu Kaybetme
İngiliz iktisatçı Joan Violet Robinson (1903-1983) henüz kariyerinin başında
iktisat metodolojisi üzerine başlığı hayli ilginç olan İktisat Önemli bir Konudur:
Bir İktisatçının Matematikçilere, Bilim Adamlarına ve Sade İnsanlara Bir Özür
Mesajı (1932) bir monografi kaleme almıştır. Robinson bu çalışmasında
iktisat metodolojisinde tarihsel araştırmaların önemine vurgu yapmıştır.
Robinson yine fazlasıyla radikal bir başlık taşıyan bir başka kitabında (İktisadi
Sapıklıklar: İktisat Teorisinde Moda Olan Eski Sorular - Economic Heresies;
Some Old Fashioned Questions in Economic Theory, 1971) iktisatçıların
iktisadı gereksiz ve saçma konulara yönlendirme eğilimlerini eleştirmekte ve
bu eğilimleri Sapkınlık (Heresy) olarak yorumlamaktadır.
10. Robinson’a göre iktisat teorisyenlerinin, izleyicinin gözü önünde tavşanı şapkaya koyduktan
sonra şapkadan tavşanı çıkarmaya çalışmaları yanlıştır.
“İktisat alanında çalışanların
ilk önce iktisatçılar
tarafından kandırılmamayı
öğrenmesi gerekir”
11. İktisatçıların “burnunu her
şeye sokan” emperyalist
eğilimleri kendilerine çok
pahalıya mal olmuştur. Başka
sosyal bilimler ve doğa
bilimleri ile sıkı-fıkı ilişkiler
içerisinde olan iktisat
“matematikçilik” virüsüne
yakalanmış ve daha sonra bu
virüs küresel ölçekte yayılan
bir pandemiye dönüşmüştür.
İktisat, matematik altında ezilmiştir. Sadece matematik değil
diğer kantitatif bilimler iktisat bilimini esir almıştır. Ava
gideyim derken avlanmak gibi bir şeydir bu!
12. "İktisat, sadece ‘sosyal’ ve ‘ahlaki’ bilimlerin değil, fizik de dâhil olmak üzere tüm bilimlerin en kantitatif olanıdır"
(Schumpeter,1933) gibi kanaatimizce saçma ve tuhaf bir görüş maalesef iktisat biliminde kabul görmüş ve
onaylanmıştır. İktisadi düşünceler tarihinde saygın bir yeri olan Joseph Alois Schumpeter’in bu anlamsız görüşü (!)
daha öncesinde William Stanley Jevons tarafından 1879 yılında yayınlanan Politik İktisat Teorisi (The Theory of
Political Economy) adlı eserinde “Açıktır ki ekonomi, bir bilim olacaksa, matematiksel bir bilim olmalıdır” (Jevons,
1879) şeklinde ifade edilmiştir.
Joseph Alois Schumpeter William Stanley Jevons
13. İktisat bilimi
matematiksel iktisat ile
birlikte giderek daha
kasvetli (sıkıcı), daha
karmaşık, gerçek
dünyadan kopuk bir
bilim olma yönünde
ilerlemiştir.
Sınıflarda öğretilen,
ders kitaplarında
anlatılan, akademik
dergilerde yer alan,
laboratuvarlarda test
edilen iktisat artık
iktisat olmaktan
çıkmıştır.
Lüzumsuz grafikler,
yerli-yersiz kullanılan
şemalar ya da
diyagramlar, karmaşık
denklemler, soyut
modeller, aşırı
matematiksel-
istatistiksel açıklamalar
ve saire iktisadı olması
gereken bir “ekonomi
bilimi” olmaktan
tamamen
uzaklaştırmıştır.
İktisat biliminde
“matematikçilik”
hastalığı bugün çok
ciddi bir sorundur.
Sonuç: “Zavallı iktisat”,
matematikçilik altında
fazlasıyla ezilmiş, adeta
yok olmuştur.
Bir başka açıdan, “oyun teorisi”, “deneysel iktisat” gibi alanlar hiç
şüphesiz iktisat bilimine önemli katkılar ve yenilikler sağlamıştır. Ama
görünen odur ki, matematikçilik virüsü konusundaki uyarımız bu
alanlar için de geçerlidir. Önemle vurgulamak gerekir ki
“deneyselcilik” ile “deneycilik”; “kimyacılık” ile “simyacılık”;
“bilimsellik” ile “bilimcilik”; “oyun teorisi” ile “oyunculuk” aynı şeyler
değildir.
14. Sonuç
İktisadın yakın komşusu
olan sosyal ve beşeri
bilimler (felsefe, etik,
sosyoloji, psikoloji,
siyaset bilimi, hukuk vd.)
ile yakın iletişim ve
etkileşiminin çok değerli
olduğunu ve verimli
“araştırma programları”
ortaya çıkardığını
düşünüyoruz.
İnter-disipliner ve multi-
disipliner çalışmaları
fazlasıyla önemsiyoruz.
İktisadın emperyalizmi
olarak adlandırılan
trendin ya da eğilimin
iktisat biliminin
gelişmesine çok ciddi
katkılar sunduğu
kanaatindeyiz.
Her ne kadar
“emperyalizm” hiç de
sempatik olmayan bir
kavram olsa da
“emperyal iktisat”
sayesinde iktisat
biliminin sosyal bilimlere
doğru genişlemecilik
eğilimi iktisat biliminin
gelişmesine çok büyük
katkılar sunmuştur.
15. Sosyal bilimlerin birçok
alanına yayılan emperyal
iktisat maalesef 1970’li yılların
başlarından itibaren
formalizme yenik düşmüştür.
Esasen doğa bilimlerinin
metodolojik aracı olan
formalizm iktisada öylesine
nüfuz etmiştir ki, iktisat eğitimi
veren okullarda ve bilimsel
araştırmalarda matematiksel
iktisat ve matematiksel
formalizm adeta “amaç”
olmuştur.
Bu durum iktisadın varlığını,
kimliğini ve ruhunu çok
derinden sarsmıştır; “ava
giden avlanır…” sözü iktisat
bilimi için de geçerli olmuştur.
İktisadın emperyalizmi
maalesef formalizmin
emperyalizmine kendini teslim
etmiştir. Emperyal formalizmin
tutsağı haline gelen iktisat
“kasvetli bilim”e dönüşmüştür.
Bugünkü modern iktisadı en iyi
tanımlayan ifadenin “Zavallı
İktisat” olduğu kanaatindeyiz.
16. İktisatçılar, matematik, ekonometri ve diğer kantitatif bilimlerin iktisat biliminin “amacı” değil “aracı” olduğunu anlamalı ve bu
matematikçilik ya da matematizasyon virüsünden vazgeçmeli ve bundan kurtulmanın yollarını aramalıdırlar.
İktisadın konusu insan ve iktisadi hayattır. İktisadın konusu kıt kaynaklar ile sınırsız ihtiyaçlar arasında bir denge kurmaya çalışmak
değil; kaynakların en verimli-etkin bir biçimde kullanılmasına yönelik bir ekonomik düzen ve sistem tasarımıdır.
İktisadın konusu doğrudan doğa, evren, madde, uzay, gezegenler, yerküre, yeryüzünde yaşayan canlılar vs. değildir. İktisadın
konusu iktisadi hayat içerisindeki insanların davranış, karar ve tercihleridir.
Her şey bir hayalle başlar deyip başka gezegenlere seyahat etmeden önce yaşadığımız gezegenin içindeki doğal kaynakları nasıl
harap ettiğimizi düşünmeli; iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, yoksulluk, adaletsizlik vs. konuları nasıl çözebileceğimiz
üzerine kafa yormalıyız.
Peki, bundan sonrası için ne yapılmalıdır?
17. İktisadın konusu ve kapsamı
kadar yöntemi de doğa
bilimlerinden farklıdır ve farklı
düşünülmelidir.
Ampirizm, deneycilik ve saire
yöntemlerin iktisatta yeri yoktur
demek fazlasıyla yanlıştır; fakat
konusu insan ve insan
davranışları, karar ve tercihleri
olan bir araştırma programına sırf
“bilim” demek için ampirist-
deneyci metodolojiyi
benimsemeye zorlamak akıl karı
değildir.
Olguları incelerken değer
yargılarından tümüyle arındırılmış
bir iktisatçı modeli kurgulamak
gerçekçi değildir.
18. İktisatçılar yalanla yaşamaktan
vazgeçmelidirler!
• Sözde bilim adına “bilimcilik”
yaparak, gerçek dünyanın
iktisadi hayatından uzak ve
kopuk, anlamsız, saçma-
sapan grafikleri, denklemleri,
formülleri, modelleri
öğrencilere aktarmak ve
ezberletmek yolunu terk
etmelidirler.
Bir iktisat profesörünün (ya da
doçentinin...) bir doktora öğrencisinin en
verimli yıllarını gerçek dünyaya hiçbir
faydası olmayan “matematikçilik”,
“modelcilik”, “oyunculuk”, deneycilik”
gibi iktisadi sapkınlıklara (economic
heresies) zaman harcayarak heba etmesi
bize göre fazlasıyla yanlıştır.
Eğer iktisat biliminin ana konusu “kıtlık”
ise iktisatçıların “kıt” bir kaynak olan
insanın en verimli yıllarını israf
etmemeleri gerekir. Oysa durum hiç de
böyle değildir.
• Bilimcilik hastalığı
hocasının genlerine
öylesine işlemiştir ki,
hocası öğrencisinin gerçek
dünyaya hiçbir katkısı
olmayan soyut konular ile
geçen yıllarını heba
ettiğinin farkında bile
değildir.
19. İlkokul sıralarından başlayarak
belki de kahir ekseriyet
“matematiğin bir bela”
olduğunu bilir; hemen herkes
“matematik belası”ndan bir an
önce kurtulmak ister; ama
matematiğin o dik, kesin ve
keskin diline karşı çıkamaz, karşı
duramaz.
Matematik belki de bilimlerin
en sağlam ve en güvenilir
evrensel dilidir. Bilim ve
teknolojideki gelişmelerin sırları
fizik gibi temel bilimlerde ve
onun formel dili olan
matematikte saklıdır. Her kim
ki, matematik gereksiz ve
önemsizdir derse o kişinin
bilime bir saygısı yok demektir.
Fakat bir iktisatçı bir gün çıkar
da "iktisat, sadece ‘sosyal’ ve
‘ahlaki’ bilimlerin değil, fizik de
dâhil olmak üzere tüm
bilimlerin en kantitatif olanıdır"
(Schumpeter,1933) ya da
“açıktır ki ekonomi, bir bilim
olacaksa, matematiksel bir
bilim olmalıdır” (Jevons, 1879)
şeklinde bir görüşü ifade
ediyorsa ve dahası bu görüş
iktisatta hakim (emperyal) bir
doktrin haline gelmişse o
zaman birinin çıkıp
matematiksel formalizme sesini
yükseltmesi ve ona haddini
bildirmesi gerekir.
Aynı şekilde eğer birileri çıkıp da fizik, mekanik, termo-dinamik gibi konuları iktisadın ana
konularıymış gibi ele alıp iktisadı doğa bilimlerine doğru sürüklüyorsa yine birisinin çıkıp bu
gidişatın bir “sapkınlık” olduğunu yüksek sesle ifade etmesi gerekir. İktisadın konusu evren ya
da madde değil doğrudan “insan”dır. İktisadın konusu bitkilerin, böceklerin davranışı değil;
doğrudan insanların davranış, karar ve tercihleridir.
20. Emperyal iktisadın haddini ve sınırlarını bilmeyerek, kendi gezegeni içindeki sorunları
çözmek yerine başka gezegenlere emperyalist seyahatler planlaması boş, anlamsız ve
gereksiz bir çabadır.
İnsanın kendisi bir “muamma”
değil midir?
İnsanın kendisi ve yaşadığı
dünyanın sorunları fazlasıyla
“kompleks” değil midir?
O halde kompleksite iktisadı
gibi konular ile iktisadı daha
kompleks hala getirmenin ne
yararı vardır?
Bu bilimcilik (scientism) hastalığı bize çok pahalıya mal
olmuştur. O nedenle biz fizik, mekanik, termodinamik gibi
konuların iktisatçılar açısından bir “sapkınlık” olduğunu
düşünüyoruz.
21. Matematiksel formalizm belasını başımıza saran büyük günahkâr Paul Samuelson’un (1915-
2009) formalizmin değil ama fizik-kimya kavramlarının iktisatta yerinin olmadığını söylemesi
doğrusu şaşırtıcı, fakat takdire değer bir görüştür:
“Fiziğin kavramları ile ekonominin kavramları
arasında zoraki paralellikler kurmaya çalışan
bir iktisatçı veya emekli bir mühendise sahip
olmaktan daha acıklı bir şey yoktur.”
Samuelson matematiksel formalizm için doğru
bir formülü nihayetinde dile getirmiştir:
“Ekonomi teorisi alanında verimli bir kariyere
sahip olmak için matematik ne gereklidir, ne
de yeterlidir.”
22. Özetleyecek olursak:
Formalizm belasından daha kurtulamamışken yeni sapkınlıklara doğru sürüklenmenin hiçbir yararı
yoktur.
Yaşadığımız dünyanın sorunları öylesine büyük ve karmaşıktır ki, yeni maceralar aramanın hiçbir
mantığı yoktur.
Soyut ve karmaşık formüller, denklemler, grafikler, diyagramlar, rakamlar, veriler, istatistikler
arasında boğulmak yerine insanın ve yaşadığımız dünyanın gerçek sorunlarına eğilmeliyiz.
İktisadı kasvetli bir “Zavallı İktisat” olmaktan kurtarıp İdealizm ve Realizm ile buluşturmamız
lazımdır.
İktisadı sapkın bir “Formalist İktisat” ve “Mekanik İktisat” olmaktan çıkarıp 18. Yüzyıl bilge
insanlarının ele aldıkları şekilde yeniden Politik İktisat konuları etrafında geliştirmemiz gereklidir.
İktisat işte o zaman bir kasvetli zavallı bilim olmaktan kurtulmuş olacaktır.