1. KEYFİ-SINIRSIZ VERGİLEME VE
YASAL SOYGUN
Prof.Dr. Coşkun Can Aktan
Bu Sunum Şu Kaynaktan Yararlanılarak Hazırlanmıştır:
Coşkun Can Aktan, Vergi Devleti, İstanbul: Divan Kitap, 2020.
Sunumu Hazırlayan : Furkan Polat
2. “O halde şu
IV. Henri,
hırsızın,
yağmacının
biri, kötünün
kötüsü bir
adammış:
çünkü bana,
bugünkü
değeriyle elli
milyondan
fazla parayı
Bastille'e
koyup
sakladığını
söylediler?”
–Voltaire
“Hangi kanun yapıcısı, İskender’in
ordusundan iki kere daha büyük bir
S erseriler ordusu kurup başına,
ülkeyi haraca kesen, her gün
ağızdan ağza dolaşan zaferler
kazanan, düşmanlarını esir alan, bu
esirleri de, köy papazının dediğine
göre eski İskitlerin yaptığı gibi bazen
havada bazen da tahtalardan
yapılmış küçük bir tiyatroda kurban
eden altmış general (mültezimler)
getirmeyi akıl etmiştir? ”
– Voltaire
“Hayvanların
İskender' e
gönderdikleri vergi
de, eski olduğu
halde, iyi bir masal
değildir. Hayvanlar
bir krala vergi
göndermez; sonra
aslan da para
çalmaya
kalkışmaz.”
– Voltaire
3. “ E Ğ E R A D A L E T Y O K S A ,
K R A L L I Ğ I N S O Y G U N C U L A R D A N
N E F A R K I K A L I R ?
E Ğ E R O N L A R S O Y G U N C U L A R S A O
Z A M A N D A O N L A R K Ü Ç Ü K V E
D E Ğ E R S İ Z K R A L L I K L A R D I R ? ‘ ’
– S T. A U G U S T İ N E ( 3 5 4 - 4 3 0 )
4. Batı düşüncesinin gelişiminde etkili
filozoflarından ve tanrıbilimcilerinden birisi
olan Aziz Augustinus (Aurelius Augustinus,
354 -430) Tanrı’nın Ş ehri (the City of God)
adlı başyapıtında o yıllardaki büyük krallıkların
haksızlık, hırsızlık ve yolsuzluk yaptıklarını
eleştirir ve konuyu Büyük İskender ve bir
korsan arasında geçen bir diyaloğu anlatarak
bağlar. Yakalanan korsan Büyük İskender’in
karşısına çıkarılır. İskender karşısında duran
adama neden denizde korsanlık yoluyla
yağmacılık ve soygunculuk yaptığını sorar.
Korsan büyük bir güvenle şöyle der:
“Bütün denizi ele
geçirmek, yağmalamak
de ne demek? Ben küçük
tekne ile soygun yapan bir
korsanım, büyük filolar ile
soygunculuk yapan
krallara ne dersiniz?”
5. “Birbirimizin parazitleriyiz ve parazitler
arasında yaşıyoruz. Bu parazitlerin
çevremizi kuşattığını söylemek anlamına
geliyor Kollektif denen bir kara kutunun
içinde onunla birlikte, onun içinde ve
onunla beslenerek yaşıyoruz. Bu kollektif
denen formun adı Leviathan’dır. Toplum
üyelerinin organik modeli denen bir
yapıdır bu. Ev sahibimiz kim? Bilmiyorum.
Ama içinde yaşadığımızı biliyorum. Ve
buranın karanlık olduğunu”
– Michel Serres
7. “Şarabımızı, tütünümüzü hatta tuzumuzu bir vergi ödemeden
satın alamıyoruz. Ödediğimiz vergilerin büyük bir kısmı
yasayla –imtiyaz ve sübvansiyonlar şeklinde- bizden daha
zengin olanlara gitmektedir. Bazı insanlar hukuku et, ekmek,
giyecek ve demir fiyatlarını yükseltmek için kullanıyorlar.
Mademki, herkes yasaları kendi çıkarına kullanıyor, biz de
bundan böyle aynı şeyi yapacak ve kendimiz için muhtaçlar
yasası talep edeceğiz. Yoksula, bu kadarcık soygun çok
görülmemelidir. Bu hakkı elde edebilmek için biz de seçme
hakkına sahip olacak ve parlamentoya girerek sınıf çıkarımız
için dilenciliği, boyutunu genişleterek ölçeğini büyüterek …
sınıfsal çıkarımız için pazarlık yapacağız.”
8. Frédéric Bastiat
devletin sadece vergiler
değil, bunun dışında
elindeki diğer
ekonomik araçları
(faizsiz kredi dağıtması,
kar güvencesi,
işletmelerin devlet
güvencesi altına
alınması ve zor
durumda onlara mali
destek sağlanması,
yoksullara yardım
yapılması vs.)
kullanmak suretiyle
ekonomiye müdahale
etmesinin yasal
soygunculuğun değişik
türleri olduğunu ifade
eder:
“Hukuk, ancak, bazılarından
alıp başkalarına verdiği
takdirde gelir eşitliği
sağlayan bir araç haline
getirilir ki bu haliyle o, artık,
bir yasal soygun cihazına
dönüşmüştür. Bu tespiti
aklımızdan çıkarmadığımız
sürece koruyucu gümrük,
sübvansiyon, kar güvencesi,
refah ve yoksullara yardım
programları, kamu eğitimi,
artan oranlı vergiler, faizsiz
krediler gibi kamu
girişimlerinin birer organize
edilmiş adaletsizlik yani
yasal soygun türleri
olduğunu anlamakta
gecikmeyiz.”
9. Amerikalı hukuk adamı Lysander Spooner (1808-
1887)’de Bastiat gibi devleti bir soyguncuya benzetir
ve şöyle yazar:
“Bugünün ve dünün toplumlarındaki bütün büyük yöneticiler
insan kardeşlerini soymak, kendi egemenliği altına almak ve
bir köle gibi boyun eğdirmek amacı ile birleşen kıyıcı ve
soyguncular grubunu oluşturmuşlardır. Kanunları ise
ortaklıklarını ellerinde tutmak, ortaklıkları dışındaki bireyleri
soymak, bir köle gibi kendilerine bağlamak amacıyla birlikte
hareket etmek için kullandıkları, gerçekleştirdikleri her
soygundan kendilerine düşen payı sağlamak için bir sonuca
bağlamayı gerekli gördükleri anlaşmaları temsil eder. Bütün bu
kanunlar, soyguncu, vurguncu ve kaçakçıların kendi aralarında
bir sonuca bağlamayı yararlı gördükleri anlaşmalardan daha
fazla yükümlülük empoze etmezler (…) Eğer rızaya
dayanmayan vergilendirme hırsızlık ise, ABD hükümeti ne
şimdi ne de sonrasında hazinesinde dürüst tek bir dolara bile
sahip olmamış ve olmayacak demektir. Eğer rızaya
dayanmayan vergilendirme hırsızlık değilse, bu durumda
herhangi bir hırsızlık çetesinin kendisini sadece hükümet
olarak ilan etmesi yeterlidir ve böylece çetenin tüm hırsızlıkları
meşru hale gelir”
10.
11. Spooner vergilerin mülkiyet hakkının gasp
edilmesinden başka bir şey olmadığı düşüncesini
benimser. Spooner rıza ve onaya dayalı olmayan
vergiler konulmasını doğal hakların ihlali kabul eder
ve buna vatandaşların karşı çıkma ve isyanda
bulunma hak ve özgürlüklerinin bulunduğunu
söyler:
“Bu konuda bir orta yoldan söz
edilemez. “Rızaya dayanmayan vergi
hırsızlıktır” ya da bunun tam tersi.
Eğer vergiler bir rızaya dayalı
değilse bunun anlamı şudur. Belirli
sayıda bir insan bir araya gelir ve
adına devlet denen bir organizasyon
oluşturur; zayıflar karşısında mutlak
gücü ele geçirir; onları soyguna tabi
tutar; eğer karşı çıkarlarsa da onları
öldürür. Diğer taraftan, eğer “rızaya
dayanmayan vergi hırsızlıktır”
durumu söz konusu ise o zaman da
vergi ödemeye rıza ve onay
göstermemiş olan insanlar vergi
devletine karşı mülkiyetini korumak
konusunda doğal bir hakka
sahiptirler ve kendilerini
karayolundaki eşkıyaya karşı
korumak hakkına sahiptirler.”
12. Murray N.
Rothbard
"Devletsiz
Toplum"
başlığını taşıyan
makalesinde
devletin ayırt
edici iki
özelliğine şu
şekilde vurgu
yapar:
1)Devlet, gelirini
"vergileme"
olarak
adlandırılan
fiziksel
zorlamaya
dayalı olarak
elde eder.
2) Devlet belli
bir sınır
içerisinde,
savunma
hizmetlerinin
arz edilmesi için
zorlayıcı bir
tekele sahiptir.”
13. Schumpeter 1918 yılından yayınlanan bir çalışmasında sürekli büyüyen ve genişleyen bir kamu ekonomisinde vergilerin
artırılmasının kaçınılmaz olacağını; sonuçta bir vergi devletinin ortaya çıkacağını ve bunun da nihai olarak bir kriz ya da iflasla
sonuçlanacağını ifade etmiştir. Schumpeter Vergi Devletinin Krizi başlığını taşıyan çalışmasında “bu dünyada devlet
iktisadi bir parazit olarak yaşamını sürdürür” tespitini yapmıştır.
14. “Vergi vermesem, bana yılda
sağlam para kırk ecu getirecek bir
toprağım olduğunu bütün dünyaya
açıklamaktan zevk duyarım. Boş
vakit bulup da devleti ocak
başından idare eden birkaç kişi
sürüyle emirname çıkardılar.
Bunların başında, yasama ve
yürütme kuvvetinin, toprağımın
ortağı olan tanrısal haktan
doğduğu, benim de bu kuvvetlere,
hiç olmazsa yediğimin yarısını
borçlu olduğum yazılıydı. Yasama
ve yürütme kuvvetlerinin midesinin
büyüklüğü karşısında kocaman bir
istavroz çıkardım. Toplumların
temel düzenini sağlayan şu
kuvvetler tutup da toprağımın
bütününü elimden alsaydılar,
acaba halim ne olurdu! Çünkü biri
ötekinden daha tanrısaldır. Bay
defterdar, topu topu on iki lira
verdiğimi, benim için bunun çok
ağır bir yük olduğunu, eğer Tanrı
bana, yoksulluğa katlanabileyim
diye sazdan sepet yapmak
hünerini bağışlamasaydı geberip
gideceğimi biliyordu. Ş imdi, böyle
bir sayışta krala yirmi ecu'yü nasıl
verebilirdim? ”
15. “Aslında, vergi toplama işinin gasp ve
talandan, askere adam almanın da kaçak
yakalamaktan çok az farkı vardı; büyük
toprak sahipleri ve prenslerin kiralık
askerleri, ‘yerlileri’ ürünlerinden ya da
oğullarından ayrılmaya kılıç ve kamçıyla
ikna ediyor, sergiledikleri kaba kuvvetle
onları eziyor, alabilecekleri her şeyi
alıyorlardı”
Zygmunt Bauman
16. SONUÇ
Aziz Augustine’nun Büyük İskender hikâyesi ve bununla ilgili söylediği sözler
mutlakiyetçi büyük imparatorlukların ve krallıkların belki de tamamı için
geçerli bir tespittir.Aydınlanma Çağındaki iki büyük devrimin gerisinde bu
“keyfî soygun” ya da “keyfî talan” gerçeğinin yattığını nasıl olur da unutabiliriz?
Amerika Birleşik Devletleri’nin bir devlet olarak doğuşundaki ana sebep ağır
ve haksız vergiler değil midir? Amerikan Devrimi’nin ( 1775-1783) gerisinde
yatan asıl neden vergi sömürüsü değil midir? Aynı sebebin Fransız Devrimi
(1789-1799) için de geçerli olduğunu nasıl unutabiliriz? “Devlet benim” (l'État
c'est moi) diyen ve Fransa'nın en uzun süre tahtta kalan kralı olan XIV. Louis
dönemi yoksul köylülerin ezildiği, imtiyazlı sınıfların vergilerden muaf
tutulduğu, vergi toplayıcıların halka zulüm ettikleri, halkın kazandıklarına keyfî
olarak el koydukları, hırsızlık, yağma ve soygun yılları değil midir? Aynı şey
Georgian’lar dönemi İngiltere’si için de geçerli değil midir? 1643-1715 yılları
arasında 72 yıl Fransa kralı olarak halkı soyup-soğana çeviren XIV. Louis;
1714-1830 yıllarında keyfî vergiler ile halkını ezen Kral George’lar bize sınırsız
ve keyfî vergilemenin tarihte bilinen en acımasız örneklerini sunmaktadır.
17. Ağır, haksız, adaletsiz vergiler, büyük imparatorlukların,
krallıkların büyüme ve genişleme sebebi olduğu kadar çöküş
sebebidir. Roma imparatorluğu ve Osmanlı imparatorluğu için
de bu tespit tarihçiler tarafından sıklıkla yapılmaktadır.
Özetle ve sonuç olarak vergi devletlerinde sınırsız ve keyfî
vergilemenin etki ve sonuçları vahim ve fecidir. Vergilemenin
tarihi bize bunu fazlasıyla kanıtlamıştır. Vergileme yetkisinin
keyfî olarak kullanıldığı vergi devletlerinde vergilemenin
sonuçlarını genel olarak birkaç ana başlıkta özetleyebiliriz:
18. - “Vergi yoksulluktur…” Vergi devletinde “vergi kalkınmanın temelidir” sözü yerini “vergi yoksulluktur”
sözüne bırakır. Bu çerçevede ağır vergilerin üretim, tüketim, tasarruflar, yatırımlar, çalışma gayreti üzerindeki
mikro ve makro-ekonomik sonuçlarını tahlil etmek fevkalade önemlidir.
-“Vergi adaletsizliktir…” Vergi adaletsizliği, vergi ayrımcılığı uygulamalarının yaygın olduğu bir vergi devletinde kaçınılmaz
bir sonuçtur. Vergi idaresinin sözde “adalet” amacı uğruna belirli kesimlere yönelik yürürlüğe koyduğu vergi kolaylıkları,
vergi teşvikleri, vergi avantajları vs. “kanun önünde eşitlik” ve “genellik” ilkelerinin ihlal eder; adalet yerine adaletsizliğin
vergi sisteminde kurumsallaşmasına hizmet eder.
-“Vergi israf ve savurganlığın kaynağıdır…” Kamu harcamaları özel harcamalardan tamamen farklıdır. Sahiplik (mülkiyet)
olmaması dolayısıyla kamu ekonomisinde israf ve savurganlıkları tamamen ortadan kaldırmanın imkânı yoktur. Vergi devleti esasen
israf ve savurganlıkları finanse etmek zorunda kalan bir devlet demektir.
-“Vergi hırsızlıktır…” Ağır, haksız, adaletsiz ve keyfî bir vergi devletinde vergiler bir yasal hırsızlık ya da yasal haraca
dönüşür.
-“Vergi yolsuzluktur…” Yolsuzluklar ve siyasal yozlaşmalar, vergi devletinin büyümesinin kaçınılmaz bir sonucudur.
Giderek artan kamu harcamalarının vergilerle finansmanı demek dolaylı olarak yolsuzlukların vergilerle finanse
edilmesi anlamına gelir.