1. EKONOMİK ANAYASA REFORMUNA
KİM(LER) , NİÇİN KARŞI ÇIKIYOR?
PROF.DR. COŞKUN CAN AKTAN
“Ekonomik Anayasa Reformuna Kimler Niçin Karşı Çıkıyor”, Yeni Türkiye Dergisi, Kasım-Aralık 1999. S.
600-606.
Sunumu Hazırlayan: Emin Vardar
2. … ülkemizde anayasal iktisat felsefesi ve ekonomik
anayasa reformuna eleştiri yöneltenlerin bir tahlilini
yapmak istiyoruz. Türkiye için son derece önemli
olduğuna inandığımız Ekonomik Anayasa reformuna
ve bu reform önerilerinin temellerini oluşturan
Anayasal Politik İktisat’a kim(ler) ve niçin karşı
çıkıyor?
3. A
Anayasal iktisat
felsefesine ve ekonomik
anayasa reformuna
eleştiri yöneltenlerin
konuyu ya hiç
bilmedikleri ya da
yeterince konu
hakkında
bilgilenmeksizin yorum
ve değerlendirmeler
yaptıkları
anlaşılmaktadır.
Anayasal iktisat
araştırma alanı ile ilgili
olarak “devasa”
literatürden habersiz
olan, konu hakkında
araştırma yapma ve
okuma zahmetine
katlanmayan bir kısım
insanlar, konuyu sadece
kendi “bilgi sınırları”
içerisinde
değerlendirmekte ve
yorum yapmaktadırlar.
Büyük Hun İmparatoru
Attila’ya atfen söylenen
bir söz biliyorum:
“yüzeysel amaçlar,
yüzeysel sonuçlar
doğurur.” Bu sözün
anlamı ve mesajı oldukça
açıktır. Herhangi bir
konuya yüzeysel
baktığımız ve
derinlemesine inceleme
yapmadığımız takdirde
yüzeysel sonuçlara
ulaşmamız kaçınılmaz
olacaktır.
4. Ben onlardan daha
bilginim, çünkü onlar hiç
bir şey bilmedikleri halde
bildiklerini sanıyorlar,
ben ise bilmiyorum ama,
bildiğimi de sanmıyorum,
demek ki ben onlardan
daha bilgiliyim, çünkü
bilmediklerimi bildiğimi
sanmıyorum.”
Sokrates
5. B
…ülkemizde disiplinlerarası (interdisipliner) çalışma eğiliminin
yaygın olmaması dolayısıyla, bir alanda çalışma yapanlar
sadece kendi disiplinlerinin dar bakışı içerisinde kalmakta, geniş
bir ufuktan konuyu değerlendirememektedirler.
Bilginin hızla büyüdüğü “bilgi çağında”, insanın kendisini çok
dar bir araştırma alanına hapsetmesi bu kimselerin
vizyonlarının da dar olması neticesini doğurmaktadır. Ben
inanıyorum ki, günümüzde bırakınız interdisipliner çalışmayı
“multi-disipliner” çalışmak bir zorunluluk halini almıştır.
Ülkemizde üniversitelerde hala tek bir alanda uzmanlaşmayı
benimseyen ve bunu tatbik eden araştırmacılar ağırlıktadır. Ben
bu yaklaşımı “Taylorist bilimcilik !” olarak adlandırıyorum. Oysa,
benim kanaatim, örneğin bir sosyal bilim dalında çalışan bilim
adamının en başta diğer sosyal bilim dalları ile yakından ilgili
olması, hatta müsbet bilimlere de kapalı olmaması gerekir.
6. C
Ülkemizde üniversitelerde iktisat
eğitiminde verilen müfredatın
“Keynezyen İktisat” ağırlıklı olması
dolayısıyla müdahaleci devlet
anlayışını benimseyenlerin
çoğunlukta olduğunu görüyoruz.
Keynezyen iktisat’ı Batı’daki ders
kitaplarından yer yer tercüme ederek
kendi ders kitaplarına monte eden
hocalarımız, öğrencilerine çok uzun
yıllar piyasa ekonomisinin kötü
olduğunu ve piyasanın
başarısızlıklarının devlet müdahalesi ile
ortadan kaldırılacağını öğretmişlerdir.
Bugün üniversitelerimizde
okutulan makro- iktisat, iktisat
politikası, maliye politikası, para
politikası ve saire ders kitapları
önemli ölçüde Keynezyen makro
iktisat yaklaşımını
yansıtmaktadır.
Keynezyen iktisadın yıkılması ile
ortaya çıkan yeni iktisadi
düşünceler (monetarizm, arz-
yönlü iktisat, kamu tercihi ve
anayasal iktisat, vs.) ise ülkemizde
ders kitaplarına daha yeni yeni
girmekte ve incelenmektedir.
7. D
Anayasal iktisada eleştiri yönelten bir başka grup olarak
“muhafazakar- milliyetçi” kesimlerin yaklaşımını gösterebilirim.
Muhafazakar çevrelerin yeni yaklaşımlara “şüpheci” bakışları;
milliyetçi kesimlerin ise hemen her konuda “bunlar bizim milli
değerlerimize uymaz” ya da “kendi milli modelimizi geliştirmeliyiz”
türünden eleştirileri bilinmektedir. Muhafazakarlık, her zaman
değişime “şüphe” ile bakma eğiliminde olmuştur. Muhafazakarlık,
en kısa ve öz olarak “mevcut hukuki durumun ve kurulu düzenin
(Status Quo) muhafazası” olarak tanımlanabilir.
8. E
Anayasal iktisada bilgisizce yöneltilen eleştirilerin bir diğeri de sözde demokrasi
savunucularından gelmektedir. “Demokrasi cahilleri” olarak adlandıracağım bu
kimseler, halkın seçtiği temsilcilerinin güç ve yetkilerinin sınırlandırılmasının “anti-
demokratik” olduğu iddiasındadırlar.
Bir kere bu kimselerin “gerçek demokrasi”nin ne anlama geldiğini
bilmediklerine şüphe yoktur. Demokrasi, halkın seçtiği kimselerin keyfi
yönetimi değildir ve olamaz. Tarihin her sayfası bize halkı temsil eden
yöneticilerin güç ve yetkilerini kötüye kullandıklarını gösteren örneklerle
doludur.
Siyasal güç , devasa bir güçtür. Siyasal güç sınırlandırılmadığı takdirde
yöneticilerin sahip oldukları güçlerini kötüye kullanabilmeleri sözkonusu olabilir.
Hukuk devleti, yöneticilerin eylem ve davranışlarının hukuk kuralları ile
sınırlandırılması demektir. Aksi halde, birey hak ve özgürlüklerinin her zaman
ihlal edilmesi sözkonusu olabilir.
Demokrasilerin günümüzde yozlaşmasının en önemli nedenlerinden birisi halkın temsicilerinin güç ve
yetkilerini kötüye kullanmalarında aranmalıdır. Günümüzde adına demokrasi denilen siyasal yönetim
biçiminde egemenlik esasen halkın elinde değil, güya halkı temsil eden bir siyasal iktidarın, daha da
kötüsü bu siyasal iktidarın başında bulunan liderin elindedir. Parti Egemenliği ya da Lider diktası adını
verdiğimiz bu yozlaşma, demokrasilerin günümüzde nasıl gizli bir otokrasiye ya da oligarşiye
dönüştüğünün açık göstergesidir.
9. F
Anayasal iktisada, “insan” a bakış açısı dolayısıyla da bazı
eleştiriler yöneltilmektedir. Bazı kimseler, devlet yönetimdeki
yozlaşmanın ancak “iyi insan”lar ile ortadan kaldırılabileceği
düşüncesindedirler. Ahlaklı ve erdemli yöneticilerin iş başına
getirilmesi halinde devlet yönetiminde yaşanan yozlaşmaların
ortadan kalkacağı iddia edilmektedir. İyi insanların “iyi
sistemleri” oluşturacağı ve sistemi yozlaştırmayacağı
savunulmaktadır. Bu yaklaşımı savunanların bir kısmı din ve
ahlak faktörünü ön plana çıkararak “inanç sahibi ahlaklı
bireyler işbaşına gelirse her sorun ortadan kalkar”
düşüncesindedirler.
10. Anayasal Refoma Direnç...
Buraya kadar ülkemizde anayasal iktisat felsefesine ve ekonomik anayasa reformuna
karşı olan kesimleri ve/veya faktörleri kısmen özetlemiş bulunuyoruz. Anayasal
iktisat felsefesinin kurucusu James M. Buchanan “Anayasal Reforma Muhalefetin
Kaynakları” başlığını taşıyan bir yazısında anayasal reforma karşı olan grupları
ve/veya muhalefet kaynaklarını şu şekilde sınıflandırmaktadır:
11. Anayasal Cehalet (Constitutional illetreacy). Buchanan’a göre bazı
kimseler anayasacılığın gerçek anlamını bilmediklerinden anayasal reforma
karşı direnmektedirler.
Siyasal Statüko. Buchanan,mevcut kurulu düzenden çıkarı olan kesimlerin
anayasal reforma direndiklerini belirtmektedir. Bu çerçevede siyasal iktidar
ve bürokrasi güç ve yetkilerinin daraltılmasını öneren anayasal reforma
aktif olarak ya da pasif olarak direnmektedirler.
Özel Çıkar. Buchanan’a göre “özel çıkar” sadece siyasal statüko için geçerli
değil, aynı zamanda mevcut kurulu düzen içinde güç ve nüfuz sahibi
kesimler için de geçerlidir.
Anayasa Hukukçuları. Anayasa hukukçularının bir kısmı “anayasal iktisat”
araştırma alanını bilmemektedirler. Bundan başka, mesleki anlamda
mevcut anayasa ve hukuk sistemi içinde kazanç elde eden kişiler bu
reforma muhalefet edebilirler.
12. Çoğunlukçuluk (majoritarianism). Buchanan, demokrasinin
genellikle “çoğunluğun iktidarı” anlamında anlaşılması ve bu
anlayışın yaygın olması dolayısıyla bazı kişiler ya da kesimlerin
parlamentoların ve siyasal iktidarların güç ve yetkilerini
sınırlandırmanın yanlış olacağını inancına sahip olduğunu
belirtmektedir.
Evrimci rasyonalizm. Buchanan, evrimci rasyonalizm (evolutionary
rationalism) felsefesini savunanların da genellikle insan tarafından
planlanmış radikal reformlara karşı çıktığını belirtmektedir. Bu
anlamda evrimci rasyonalistler, "yapıcı rasyonalizm” (constructive
rationalism) ilkesini savunan anayasal iktisatçıların reform önerilerin
doğal olarak karşı çıkmaktadırlar. Bir anlamda “muhafazakarlık” da
bu kategori içinde düşünülebilir.
13. Kim(ler) Karşı Çıkıyor? Niçin Karşı Çıkıyor(lar)?
1. Bilgisizler
Konu hakkında “derin bilgi” (profound knowledge)
sahibi olmadıklarından; yüzeysel bilgi sahibi
olduklarından,
Bilimsel bilgiye değil “dogma” lara ve ideolojilere daha
fazla değer verdiklerinden,
Önyargılı düşündüklerinden.
2. Statüko
2.1. Siyasal İktidar
2.2. Bürokrasi
2.3. Çıkar Grupları
Siyasal güçten mahrum kalmak istemediklerinden,
Sahip oldukları makam, mevki, prestij, sosyal imkanlar
(lojman vs.) mahrum kalmak istemediklerinden,
Devletin yarattığı rantlardan mahrum kalmak
istemediklerinden.
3. Sahte Demokrasi Taraftarları Gerçek demokrasinin tam anlamını bilmediklerinden
ve kavrayamadıklarından,
“Ekonomik Anayasa, halkın hür iradesine ipotek
koyar” düşüncesinde olduklarından,
Halkın seçtiği temsilcilerin güç ve yetkilerini
sınırlamanın “anti demokratik” olacağını
düşündüklerinden.
4. Geleneksel Anayasa
Hukukçuları
Anayasayı “siyasal anayasa” hüviyetinde
gördüklerinden,
Anayasal iktisat konusunu bilmediklerinden,
Ekonomik hak ve özgürlüklerin önemini
kavrayamadıklarından.
5. Aşırı Milliyetçiler Tek doğrunun “milli-yerel” olmasını
düşündüklerinden,
Ekonomik anayasanın Batı orijinli bir fikir olduğu ön
yargısı ile haraket ettiklerinden.
14. 6. Muhafazakarlar Yeni fikirlere karşı şüpheci ve tutucu olduklarından,
İyi bir sosyal düzen için “insan” faktörüne “sistem”
faktöründen daha fazla önem verdikleri için.
7. Sosyalizm/ Komunizm
Taraftarları
Özel mülkiyet düzenine inanmadıklarından,
Merkezi bir otorite tarafından ekonominin
yönlendirilmesi ve yönetilmesine inandıklarından,
Anayasal iktisatçıların savunduğu piyasa ekonomisinin
“vahşi kapitalizm” olduğuna inandıklarından.
8. Faşizm Taraftarları Devlet birey için değil, “birey, devlet için vardır”
felsefesine inandıklarından ve bireyciliği
reddettiklerinden.
9. Sosyal Demokratlar ve
Geleneksel
Sosyal Devlet Anlayışını
Savunanlar
Anayasal iktisatın “sosyal devlete” düşman bir ideoloji
olduğuna inandıklarından,
Müdahaleci-müteşebbis-dağıtıcı devlet felsefesine
inandıklarından,
Anayasal iktisatın önerilerinin “anti-demokratik” ve
“anti sosyal” olduğuna inandıklarından.
10. Diğer Kişiler ... Ekonomik sorunların çözümünün “iyi yönetim-etkin
denetim-aktif katılım” olduğuna inandıklarından,
Sabit fikirli olduklarından.
15. Anayasal İktisat Teorisi ve ve Ekonomik Anayasa
yaklaşımının Türkiye için çok yeni bir araştırma alanı
olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu konuda Türkçe
literatür son derece yetersizdir, bununla birlikte son
yıllarda yapılan çalışmalarla gelişme trendi
içerisindedir.
Büyük İngiliz düşünürlerinden John Locke’un
çok doğru bulduğum bir sözünü burada yazmak
istiyorum: Locke diyor ki: “yeni fikirlere daima
şüphe ile bakılır ve herhangi bir neden olmadan
genellikle karşı çıkılır. Çünkü, yeni fikirler yaygın
değildir.”
Gerçekten de, tarihsel temelleri 17. yüzyılın büyük
filozoflarından biri olan John Locke (1632-1706) ‘a kadar
uzanan anayasal iktisat yaklaşımına, eleştiri yöneltenlerin
önemli bir kısmı “derin bilgi” (profound knowledge) ile değil
“yüzeysel bilgi” ile konuyu değerlendirmekte ve yorumlar
yapmaktadırlar. İnsanın doğasında mevcut olan “yeni şeylere
tepkisel davranma” eğiliminin fikirler için de geçerli olduğuna
şüphe yoktur!... Yeni fikirlere karşı “muhafazakar tutum” ve
“bilgisizlik” dışında, “statüko ve özel çıkar” da anayasal
reformun önündeki en önemli engeldir.
SONSÖZ
Bigotizmin ve
doğmatizmin dar sınırlarını
aşmalıyız; öğrenmeliyiz ve
“derin bilgi” ile
düşünmeliyiz;
muhafazakarlığın esiri
olmamalı, yeni fikirlere açık
olmalıyız; ve statükonun
tiranlığı altında ezilmemek
için gerçek anayasal reform
(genuine constitutional
reform) için mücadele
etmeliyiz.