VERGİLEMENİN SINIRLARI VE ANAYASAL KURAL ÖNERİLERİ
“İDEAL” HUKUK NORMLARI TASARIMI: NORMATİF HUKUK PERSPEKTİFİNDEN “İYİ KURALLAR”
1. “İDEAL” HUKUK
NORMLARI TASARIMI :
NORMATİF HUKUK PERSPEKTİFİNDEN “İYİ KURALLAR”
PROF.DR.COŞKUN CAN AKTAN
Kaynak: Coşkun Can Aktan (Ed.)Hukuk ve İktisat ( Hukuk ve İktisat Yaklaşımı, Hukukun İktisadi Analizi ve Ekonomi Hukuku Üzerine İncelemeler),
İzmir: SOBİAD Hukuk ve İktisat Araştırmaları Yayınları, ekitap Serisi, 2020.
Sunumu Hazırlayan: Perihan Irmak ARBİLEN
2. Kurallar toplumsal düzenin gereğidir ve medeniyet yolculuğunun kilometre taşlarıdır. Bir
toplum ideal kurallara sahip olduğu veya en azından bu kurallara yaklaştığı ölçüde
medeniyet yolculuğunda bir mesafe kat etmiş sayılabilir.
• Fiilen yürürlükte olan kurallardır.
• Bir toplumun ya da ülkenin hukuki gelişmişlik
seviyesi konusunda bize bir fikir verebilir.
Pozitif
Hukuk
• “Olması gereken” ideal kuralları ifade eder.
Normatif
Hukuk
3. • Hukuki pozitivizmin sunduğu “hukukilik” ya da “kanunilik” ilkeleri
asla bize ideal hukuk kurallarının var olduğunu söyleyemez. İdeal
kurallar toplum vicdanında kabul gören, benimsenen, onaylanan,
desteklenen ve dolayısıyla meşruiyeti sorgulama konusu olmayan
kurallardır.
Peki o halde “ideal kurallar” ne demektir?
İdeal kurallarda bulunması gereken temel
ilkeler nelerdir?
4. TEMEL
İLKELER
Rasyonalit
e / Akla ve
Mantığa
Uygunluk
Basitlik
/
Yalınlık
Keyfi
Olmama
Açıklık /
Kesinlik
Genellik /
Tarafsızlık
Soyutlu
k
Adalet /
Eşitlik
Özgürlük
Sorumluluğu
n Şahsiliği
İlkesi /
Nisbilik İlkesi
/ Masumiyet
Karinesi
Laiklik
Bağlayıcılık /
Sağlamlık
Evrensellik
Uyumluluk
Geriye Doğru
Yürümezlik /
Müktesap
Hak
Düzenlilik /
Süreklilik /
İstikrar /
Öngörülebilirlik
Kıyas
Yapmama
İlkesi
Yargıç Bağımsızlığı
/ Yargıçların Nihai
Hakem Olmadığı
İlkesi / Hakim
Teminatı
Etkinlik
Uygulanabilirlik
ŞEKİL 1- İdeal kurallarda bulunması gereken temel ilkeler
6. Akla ve mantığa uygunluk “rasyonalite
ilkesi” olarak adlandırılabilir.
Orta Çağ felsefesinin ve düşünce tarihinin en
önemli düşünürlerinden biri olan Thomas
Aquinas'ın dediği gibi kural akılla alakalı olan bir
şeydir.
7. "Akıllı olmayan hayvanlar bile akıllı
yaratıkların yaptığı gibi ebedi akıldan kendi
ölçülerinde belirli bir pay alırlar. Ancak, akıllı
yaratıklar bundan rasyonel ve entelektüel bir
çerçevede bir pay aldıklarından dolayı onların
ebedi hukuktan pay almalarına kanun adı
verilir, zira kanun akılla alakalı olan bir şeydir.
Akıllı olmayan yaratıklar ise ondan rasyonel
bir çerçevede pay almazlar.
Bu nedenle müşabehet yolu hariç onların
ebedi hukuktan pay almaları söz konusu
değildir...
Kanunlar pratik aklın bir gereğidir...”
8. Rasyonalite, Max Weber'in hukuk sosyolojisinde de önem arz etmektedir.
➢ Max Weber'in mantıksal-biçimsel rasyonalite olarak ifade ettiği bu ilke beş önermeden oluşmaktadır:
• Her somut yasal karar soyut bir hukuksal önermenin somut bir gerçek
durumuna uygulanması olmalıdır.
1
• Her somut durumda soyut hukuksal önermelerden hukuksal mantık yoluyla
karar çıkarmak mümkün olmalıdır.
2
• Hukuk gerçekte ya da fiilen hukuksal önermelerden oluşan aralıksız bir sistem
oluşturmalı veya en azından böyle bir aralıksız sistemmiş gibi ele alınmalıdır.
3
• Hukuksal açıdan rasyonel olarak açıklanmayacak ne varsa o hukuksal olarak da
geçersizdir.
4
• İnsanlara ait her sosyal eylem her zaman hukuksal önermelerin ya uygulaması ya
da icrası veya onun bir ihlali olarak görülmelidir.
• Zira hukuk sisteminin aralıksızlığı bütün sosyal davranışların aralıksız bir hukuksal
düzenlemesiyle sonuçlanmalıdır.
5
9. KEYFİ OLMAMA
Kurallar keyfi olamaz; keyfi olarak konulamaz ve keyfi
biçimde uygulanamaz. Bu ideal ilke hukuk doktrini
açısından keyfîlik olmaması (non-arbitrariness) ilkesi
olarak adlandırılır.
-Nullum crimen,
nulla poena sine
lege
“Kanunsuz suç,
kanunsuz ceza
olmaz.”
-Non servata forma
corruit actus
“Şekle
uyulmamışsa
muamele yıkılır.”
10. Mutlak keyfî iktidar ya da kurumsallaşmış sürekli yasalar olmaksızın yönetimden hiçbiri
toplumun ve yönetimin amaçlarıyla uyuşamaz; (…) insanların, herhangi birine ya da daha çok
kişiye kişilikleri ve servetleri üzerinde mutlak bir keyfî iktidar vermeyi ve yöneticilerinin ellerine,
sınırsız iradesini onlar üzerinde keyfî biçimde kullanması için bir güç koymayı, bunu yapmaya
yetecek bir iktidarları olsaydı bile, amaçlayacakları düşünülemez: … Dolayısıyla, Devlet hangi
yönetim biçimi altında olursa olsun, yönetici iktidarın, ilan edilmiş ve kabul edilmiş yasalarla
yönetmesi ve anlık kararlar ve belirsiz Kararnamelerle yönetmemesi gerekir.(…) Çünkü
yönetimin sahip olduğu iktidarın tümü sadece toplum yararına olduğundan, keyfî ve arzuya
dayalı olmaması gerekir, bundan dolayı da kurumsallaşmış ve yayınlanmış yasalarla
yürütülmesi gerekir: Böylece hem halk görevlerini bilebilir ve yasanın sınırları içinde emniyette
ve güvende olabilir, hem de yöneticiler kendi görev sınırları içinde tutulur ve ellerindeki iktidarı,
bilemeyecekleri ve kendileri tarafından da istenmeyen amaçlar için ve bu tür ölçülerle kullanma
eğiliminde olmazlar.
➢ Bu ilkeyi ilk işleyenlerin başında John Locke gelmektedir. Aydınlanma
çağının önemli düşünürlerinden biri olan Locke’un kendi sözleri ile
aktarmaya çalışalım:
11. Devletin vergi hukukundan suç ve ceza hukukuna kadar tüm
alanlarda işlem ve eylemlerini hukuka uygun olarak
gerçekleştirmesi ve keyfiyetten uzak hareket etmesi gerekir.
Örneğin vergi hukukunda hakim olan “kanunilik ilkesi” vergilerin ancak
kanunla konulacağını; suç ve ceza hukukunda hakim olan “kanunilik ilkesi”
ise kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceğini
ve ayrıca güvenlik tedbiri uygulanamayacağını ifade eder.
12. BASİTLİK / YALINLIK
Orta Çağ'da yaşamış ve karanlığı aydınlatmaya çalışan
düşünceleri yüzünden kilise tarafından mahkum edilmiş Occam
(Ockham)' lı William'ın çok bilinen "zorunluluk olmadıkça varlıkları
çoğaltmamak gerekir" sözü "Occam'ın usturası” olarak
adlandırılmaktadır. Ustura benzetmesinin mantığı, herhangi bir
sorunu çözmek için gereksiz olan fazlalıkların kesilip atılmasına
dayanmaktadır.
❖ Occam'ın "Her şeyin birbirine eşit olduğu bir ortamda, en basit
açıklama doğruya en yatkın olandır " şeklinde özetlenen bu
yaklaşımı basitlik ilkesi olarak da nitelendirilmektedir.
13.
14. "Her şey olabildiğince basit bir
şekilde yapılmalı ama basitçe değil.”
Albert Einstein
Bu durumda hukuk
sisteminin
karmaşıklığı sonucu
artan işlem
maliyetleri de
azalmış olacaktır.
Devlet ve
vatandaşlar
açısından
anlaşılması ve
uygulanması
kolaylaşır.
Kurallar
basit ve
yalın
oldukça
15. AÇIKLIK / KESİNLİK
➢Açıklık ve kesinlik ilkesi kısmen basitlik ve yalınlık ilkesi ile karıştırılabilir.
Ancak aralarında belirgin bir farklılık vardır:
Kuralların herkes
tarafından önceden
bilinmesi, kurallara
uymanın veya
uymamanın sonuçlarının
açık ve kesin olması
önemlidir.
İdeal bir kuralın
neyi talep ettiği
muhatapları
tarafından kolayca
anlaşılabilir nitelikte
olmalıdır.
Bu bağlamda kural
koyucu belirsiz ve
geniş ifadeler
kullanmaktan
kaçınmalı, sade bir
dil kullanmalıdır.
Leges ab omnibus intellegi debent.
“Kanunlar herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır.”
16. Yasa önünde nöbet tutan bir bekçi vardır. Taşralı bir adam bir gün
ona gelip yasaya girme izni ister. Ancak bekçi, o anda izin
veremeyeceğini söyler. Adam düşünür ve daha sonra girip
giremeyeceğini sorar. "Olabilir" der bekçi, "ama şimdi olmaz." Bekçi
her zaman olduğu gibi açık duran kapının önünden çekilir ve adam
içeriye bakmak için eğilir. Bunu gören bekçi güler ve şöyle der:
"Mademki girmeyi bu kadar çok istiyorsun, benim yasağıma rağmen
içeriye girmeyi dene bakalım. Ama bil ki ben güçlüyüm. Üstelik
bekçilerin en küçüğüyüm. Her bir salona girişinde, biri diğerinden daha
güçlü bekçilere rastlayacaksın. Üçüncüsünden itibaren, onların
görüntüsüne ben bile katlanamıyorum." Taşralı adam böyle
güçlüklerin ortaya çıkacağını hiç ummamıştır. Yasanın herkese her
zaman açık olduğunu sanmıştır.
Franz Kafka'nın en önemli
eserlerinden "Dava” da geçen
hikaye
açıklık ilkesini nükteli biçimde
işlemektedir:
17. Henry C. Simons’a göre “kurallara karşı.
kararlar” tartışmalarında bir iktisatçının kurallar
cephesinde yer almalıdır.
Zira kararlar iradi-takdiri-ihtiyaridir ve en azından
belirli bir zaman dilimi için kesinlik arz etmez. Kararlar
otorite tarafından kolayca değiştirilebilir.
“İktisadi yaşam tanımlanmış kuralları olan bir oyun gibi düşünülmelidir… Kuralların yerine otoriteyi ikame etmek tehlikelidir… Bir
demokratik ve serbest-teşebbüs sistemi; istikrarlı bir çerçeveye sahip kesin kurallara sahip olmalı ve sadece tedrici değişimlere tabi
olmalıdır.”
Henry C. Simons
18. ANCAK Kuralların kesin olması onun hiç bir şekilde
değiştirilemeyeceği anlamına gelmemelidir!
• açıklık-belirlilik-kesinlik ilkelerini esas
almalı hangi şartlar ve durumlarda
değiştirilebileceği konularında bir
esnekliğe sahip olmalıdır.
• Esnekliği gözardı eden bir kesinlik
ideal bir kural olmaktan uzaklaşabilir.
İDEAL BİR
KURAL
19. GENELLİK / AYRIMCILIK YAPMAMA / TARAFSIZLIK
▪ Bir toplumda yaşayan insanlar arasında
cinsiyet, din, dil, ırk vb. ayrımı yapılmaksızın
herkese ayrım yapmadan, tarafsız ve aynı
şekilde uygulanan kurallar oluşturulmalıdır.
▪ Bu ilke gereği toplumda hiçbir kişiye,
gruba, zümreye ve saire özel bir ayrıcalık
tanınmamalıdır.
20.
21. 1. Herkes ırk, renk, cinsiyet,
dil, din, siyasal ya da başka
türden kanaat, ulusal ya da
toplumsal köken, mülkiyet,
doğuş veya başka türden statü
gibi herhangi bir ayrım
gözetilmeksizin, bu Bildirgede
belirtilen bütün hak ve
özgürlüklere sahiptir.
2. Ayrıca, bağımsız,
vesayet altında ya da kendi
kendini yönetemeyen ya da
egemenliği başka yollardan
sınırlanmış bir ülke olsun ya
da olmasın, bir kişinin
uyruğu olduğu ülke ya da
memleketin siyasal,
hukuksal ya da uluslararası
statüsüne dayanarak hiçbir
ayrım yapılamaz. "
Bütün bu durumlar
ideal bir kuralın sahip
olması gereken
özelliklerdir. Sonuç
olarak, ideal bir kural
her ne şekilde olursa
olsun ayrımcılığa imkan
tanımamalıdır.
Öte yandan, ideal bir kuralın sahip olması gereken en önemli
özelliklerin başında ayrımcılığa hiçbir şekilde taviz vermemesi
gelmektedir.
➢ 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'nin 2. Maddesi'nde ayrımcılık yapmamaya şöyle
vurgu yapılmaktadır:
22. SOYUTLUK
❖ İdeal bir hukuk kuralı aynı özelliği gösteren
bütün durum için geçerli olmalı ve
uygulanmalıdır. Soyutluk özelliği ideal bir
kuralların sahip olması gereken diğer
özelliklerin de sağlanmasına hizmet edecektir.
❖ İdeal bir kuralda olması gereken soyutluk
özelliği “genellik ilkesi” ile birlikte tamamlayıcı
niteliktedir.
23. "Özgür bir toplumu muhafaza edebilecek böyle tek bir ilke vardır: Herkese
eşit biçimde tatbik edilebilir mahiyetteki genel soyut kuralların tatbikindeki
keyfiyet hariç, her türlü icbarın sıkı sıkıya önlemesi. "
Bireyin davranışları daima somut ve şahsidir, ancak söz konusu davranışları yönlendiren
kurallar genel ve soyut özelliktedir.Öte yandan Hayek kendiliğinden bir düzenin ortaya
çıkmasının soyut davranış kurallarının varlığını gerektirdiğini ifade etmektedir.
24. "Geçmişte...birçok
beklentilere kılavuzluk etmiş
olduğu farz edilen...kurallar,
sınırlı sayıdaki ilgili
durumlara işaret ediyor
olmak ve şimdi
uygulamalarından doğan
muayyen sonuçlara
bakılmaksızın tatbik edilebilir
olmak anlamında
soyutturlar.”
"İnsanları aynı uygarlığın
mensubu yapan ve barış
içinde bir arada yaşamalarını
ve çalışmalarını mümkün
kılan; kendi bireysel
amaçlarını gerçekleştirmeye
çalışırken somut sonuçlara
yönelik çabalarını yönlendiren
özgül parasal güdülerin aynı
soyut kurallarca
yönlendirilmesi ve tahdit
edilmesidir. "
• “Hukuk, Yasama ve Özgürlük,
Sosyal Adalet Serabı” isimli
eserinde ise soyut kuralların
önemine şöyle değinmiştir:
• "Hukuk, Yasama ve Özgürlük”, Cilt
1: Kurallar ve Düzen” isimli
eserinde kendiliğinden doğan
düzenin ayırt edici özelliklerinde şu
vurguyu yapmıştır:
25. ADALET / EŞİTLİK
Omnes homines
aequales sunt
“Bütün insanlar
eşittir.”
Nihil iniquis venali
iustitia
“Satın alınabilen
adaletten daha
kötü bir şey
olamaz.”
Ne bis in idem
crimen iudicetur
“Aynı suça iki defa
mahkûmiyet kararı
verilemez.”
26. John Rawls "A Theory of Justice” (Bir Adalet Kuramı)
isimli kitabında evrensel bir adalet teorisi ve temel adalet
ilkeleri geliştirmiştir.
➢ Rawls'a göre adalet, bireylerin en önemli erdemi
olmaktan öte toplumsal boyuta sahiptir ve toplumun
tüm kurumlarının birinci değeridir.
Bu düşünceden hareketle Rawls, toplumun tüm
kurumlarına yön verecek temel adalet ilkelerini şöyle
belirlemiştir:
Her insan, diğerleri için benzer bir özgürlük
sistemiyle uyumlu olan eşit temel özgürlüklerin en
geniş kapsamına ilişkin eşit bir hakka sahip
olmalıdır.
Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler:
•1) Hem toplumun en dezavantajlı bireylerinin maksimum
yararına olacak şekilde,
• 2) Hem de herkese adil bir fırsat eşitliği koşulları altında
ve herkese açık görev ve makamlara bağlı olacak şekilde
düzenlenmelidir.
27. Adalet ve eşitlik kavramları çoğunlukla karıştırılmaktadır.
• Hukuk kurallarının hiçbir ayrım gözetmeden herkes için eşit şekilde geçerli olması gerekir.
• Eşitlikten bizim anlamamız gereken sahip olunan maddi/parasal varlıklar ya da
mülkiyet/servet yönünden eşitlik değil “kanun önünde eşitlik ” tir.
• Bir toplumda herkes yaş, cinsiyet, cinsellik, dil, ırk, etnik köken, din, inanç, ideoloji ve
saire farkı gözetilmeksizin hukuk önünde ve hak aramada eşit olmalıdır.
Rawls'ın adalet teorisinde her birey aynı hak ve özgürlüklere
sahiptir. Bununla birlikte sosyo-ekonomik eşitsizliklerin oldukları
toplumlarda Rawls, diğerlerine göre dezavantajlı bireylerin ön
plana alınmasına vurgu yapmaktadır.
28. ÖZGÜRLÜK
Bir kural insan özgürlüğünü belirli şartlarda sınırlayıcı olabilirse de
hiçbir zaman hak ve özgürlükleri hiçe sayan ve onları yok etmeye
yönelik olmamalıdır.
➢ Bir kural oluşturulurken temel felsefe özgürlüklerin korunması
olmalıdır.
İnfinita aestimatio est
libertatis .
“Özgürlüğün değeri
sonsuzdur.”
İnsanlar doğuştan
vazgeçilmez ve
devredilemez hak ve
özgürlüklere sahiptir.
Yaşam hakkı,
özgürlük ve
mülkiyet gibi
haklar doğal
haklardır.
Hukuk kuralları
oluşturulurken
ve uygulanırken
“doğal haklar”
esas alınmalıdır.
29. Günlük yaşamda çeşitli sebeplerle özgürlükler sınırlandırılabilmekte ve ihlal
edilebilmektedir. Devletlerin özgürlükler üzerine kolayca ve keyfice getirdiği
sınırlama ya da ihlallerden birisi güvenlik gerekçesidir.
Ancak güvenlik, hiçbir zaman özgürlükleri ikinci plana atan ya da iteleyen bir
temel amaç olamaz ve olmamalıdır.
30. SORUMLULUĞUN ŞAHSİLİĞİ İLKESİ / NİSBİLİK İLKESİ /
MASUMİYET KARİNESİ
Her birey sadece kendi eylemlerinden sorumludur; başka
bireyleri bağlamaz. Bir bireyin hukuk kurallarını ihlal etmesi
dolayısıyla yakınları ve çevresi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz
ve “kolektif ceza sorumluluğu” mantığı ile suçlu kabul
edilemez.
“Aksi kanıtlanıncaya kadar
bir kimsenin iyi niyetli
olduğu karinedir.”
“İspat yükü davacıya aittir.”
“Şüpheden sanık
yararlanır.”
Quilibet praesumitur bonus, usque
dum probetur contrarium
Actori incumbit onus probandi In dubio pro reo
31. borçların şahsiliği / borçların nisbiliği ilkesi esastır.
Borçlar hukuku
açısından da
Genel bir ilke olarak borç, borç
ilişkisinin tarafları arasında
hüküm doğurur; 3. kişiler bir borç
ilişkisi ile bağlanamaz.
Bir borcun ödenmemesinden dolayı
borç sahibinin herhangi bir yakını
sorumlu tutulamaz; her borç sadece
sahibini bağlar.
Suç ve ceza hukuku
açısından
masumiyet karinesi (suçsuzluk ilkesi) esastır.
Aksi kanıtlanıncaya kadar bir
kimsenin kötü niyetli ya da suçlu
olduğu bir ön kabul ya da varsayım
olarak benimsenemez.
Hiçbir kimse, suçlu olduğu
mahkemenin kesinleşmiş hükmü ile
sabit oluncaya kadar suçlu ilan
edilemez ve mahkumiyete tabi
tutulamaz.
32. Suç ve ceza hukukunun
diğer önemli ilkelerinden
biri de suç ve cezanın
şahsiliği ilkesidir.
Kişi ancak kendisinin işlediği
fiiller nedeniyle sorumlu
tutulabilir, başkasının işlediği
fillere iştirak etmedikçe
sorumlu tutulamaz.
Suç ve ceza hukukunda
yer alan şüpheden sanık
yararlanır ilkesi de
önemlidir.
Yargılanan kişinin suça konu teşkil
eden eylemi sabit olmadığı (kesin
deliller olmadığı) sürece veya suç
eylemi ile bir irtibatının olup
olmadığı hususunda şüphe
ortadan kaldırılmadığı sürece kişi
suçlu ilan edilemez.
Belirtilen durumlar çerçevesinde
bu ilkenin gereği yargılamada
beraat kararı verilmesidir.
Suç ve ceza hukuku doktrini
açısından iddia edenin ispat
külfeti ilkesi de önem taşır.
Hiçbir iddia peşinen doğru
kabul edilip, aksinin ispatının
aleyhinde iddia olunan tarafa
yüklenmesi gibi durum kabul
edilemez
Bir taraf eğer diğer tarafın suçlu
olduğunu iddia ediyorsa bunun
ispat külfeti ( açık ve kesin
delillerle izah etmek vs.)
kendisine aittir.
33. DÜZENLİLİK / SÜREKLİLİK / İSTİKRAR /
ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK
Kuralların çok sık değişikliklere konu olmaması ve en
azından belirli bir zaman dilimi dahilinde yürürlükte
kalacağı hususunda bir öngörülebilirlik sunması
önemlidir.
34. “Bir devletin yasamasına ya da üstün iktidarına
sahip olan her kimse, anlık kararlarla değil
yayınlanmış ve halk tarafından bilinen
kurumsallaşmış sürekli yasalarla; uzlaşmazlıkları
bu yasalara göre karara bağlayacak tarafsız ve
dürüst yargıçlarla yönetmekle … yükümlüdür.”
35. Öngörülebilirlik ilkesi
Bu ilke kuralların varlık
sebeplerinden biri olan
belirsizliği azaltmalarının
gereğidir.
Toplumu oluşturan bireyler
diğer bireylerin ne yapacağını
tahmin edemediklerinde ortak
bir iş yapamaz hale gelirler.
«..kuralların genel olarak (herkese ve her yerde) uygulanacağı
şeklindeki bilginin birey açısından anlamı, netice bakımından, fiilin
farklı formları ve yöneldiği amaçların ona yeni özellikler
kazandırması keyfiyetidir. Birey arzu ettiği her ne amaç mevzu
bahis ise onun için kullanabileceği insan mamülü sebep-sonuç
ilişkilerinden haberdar olur... Her birinde dair bilgisi onu
eylemlerinin neticelerinin ne olacağını önceden görmeye muktedir
kılar ve güvenle planlar yapmasına yardım eder.»
FRIEDRICH A. VON HAYEK
36.
37. BAĞLAYICILIK / SAĞLAMLIK
«Anayasa, toplumun
kurucu ve üstün kararı
olduğundan, toplum
içindeki bütün pozitif
yasaları öncelediğinden ve
bütün olarak halka bağlı
olduğundan hiçbir ast
iktidar anayasayı
değiştiremez.»
38. Kurallarda düzenlilik,
süreklilik bir başka
temel ilkeye ihtiyaç
gösterir. «Bağlayıcılık
ilkesi»
Bağlayıcılık ilkesi
iktidarın güç ve
yetkilerinin hukuk
kuralları ile bağlı
olmasını ifade eder.
Bağlayıcılık
teriminin hukuk
doktrini açısında
özel bir önemi
vardır.
«...Hukuk, insanları belirli eylemleri yapmaya sevk
eden ya da belirli eylemleri yapmaktan meneden bir
tedbir ve kuraldır. Lex (kanun) ligare (bağlamak,
menetmek) kökünden gelmektedir; zira her hangi bir
kişiyi eyleme geçmekten meneder. İnsan
davranışlarının sınırı ve kuralı insan davranışlarının
özü olan akıldır. Zira insan davranışlarındaki tüm
konularda temel ilke olan ve amaçlara yönelten akla
aittir. … hukuk akılla alakalı bir şeydir.»
Thomas Aquinas
39. Locke’un ifadeleri bugün modern hukukta “anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
ilkesi”; “devletler hukukunun iç hukuka üstünlüğü ilkesi” ve “uluslararası
sözleşmelerin kanunlardan üstün olması ilkesi” şeklinde onay görmüştür.
«Güç söz konusu olduğunda insana güven bir tarafa bırakmalı ve insanın kötülük
yapmasını engellemek için onu anayasanın zincirlerine bağlamalıyız»
THOMAS JEFFERSON
«Üstün iktidarın, yani yasamanın yerleştirilmesine bağlı olan yönetim biçiminden
dolayı ast bir iktidarın üstün bir iktidara emretmesi ya da üstün iktidar dışında bir
iktidarın yasalar yapmasını tasavvur etmek olanaksız olduğundan, devlet biçimi,
yasalar yapma iktidarının yerleştirildiği yere bağlıdır.»
JOHN LOCKE
40. Anayasacılık felsefesi ve anayasa hukuku açısından
önemli bir kavrama da değinmeliyiz: “sağlamlaştırma”
Sağlamlaştırma ilkesi anayasanın
bağlayıcılığını güvence altına
alan bir ilkedir.
• Aksi takdirde anayasa içerisindeki bir ilke ya da kural
siyasal yönetimlerin parlamentoda çoğunluğu ele
geçirmesi halinde kolayca değiştirilebilir.
Bunu engellemenin yolu anayasal
kuralların bir kısmının kolayca
değiştirilemeyecek normlara
bağlanmasıdır.
Kaliteli çoğunluk kuralı, referandum, çift
meclis sistemi, görev ve yetki
sınırlandırılması vs bu konudaki araçlardan
bazılarıdır. Yazılı olma durumu da
sağlamlaştırma için önem taşır, ancak
zaruri bir şart değildir.
• Yazılı olmayan anayasaların yazılı
anayasalardan çok daha etkili bir
“anayasal hukuk devleti” ortaya
çıkardığı tarihsel tecrübelerden
bilinmektedir.
41. Anayasanın hiçbir
sağlamlaştırma
güvencesine
sahip
olmamasının ana
sakıncası
anayasal istikrarı
bozma
tehlikesidir.
Aşırı ve katı kurallar
ise tam tersine
anayasal kelepçe
görevi görür ve
anayasal esneklik
tamamen ortadan
kalkar.
Bu sorunları ortadan
kaldıracak ve
anayasa
değişikliklerinde
dinamik etkinlik
sağlayacak kurallar
ve kurumlar
oluşturmak
önemlidir.
Hiçbir değişikliğe
izin vermeyen bir
ölümsüz anayasa iyi
bir anayasa olamaz;
aynı şekilde siyasal
yönetimlerin elinde
oyuncak olan bir
anayasa da
saygınlığını,
güvenilirliğini ve
bağlayıcılığını
yitirmiş olur.
42. EVRENSELLİK
Evrensellik ilkesinin hukuk açısından
önemini ilk vurgulayanlardan biri
Roma İmparatorluğu döneminin büyük
hukukçularından
Marcus Tullius Cicero’dur:
“Hukuk ne insanların fikirlerinin bir
ürünüdür ne de halkın bir kararıdır …
bütün evrene hükmeden ebedi ve
ezeli bir şeydir.”
43. Evrensellik, bir kuralın her yerde geçerliliğine ifade eden bir kavramdır. Tüm toplumlarda
geçerli bir kural sistemi yaratmak elbette kolay değildir. Evrensellik ile kast edilen, kuralların
bütün medeni kurallara nüfuz etmiş olan anlayış ve değerleri yansıtmasıdır.
“Evrensellik nedir? Ahlaki evrensellik, kişinin yaşam
biçimini diğer yaşam formlarının meşru talepleri
karşısında relativize etmesi, yabancılara ve ötekilere
kendisine tanınan aynı hakları tanıması, kendi
kimliğini evrenselleştirme noktasında ısrarlı
olmaması, farklı kimlikleri dışlamaması, ve hoşgörü
alanlarının bugün olduğundan çok daha geniş bir
şekilde düzenlenmesi anlamına gelmektedir.”
Jürgen Habermas
44. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi'ni ilan etme amacı, esasen ideal
kuralların sahip olması gereken evrensellik özelliğini
de yansıtmaktadır:
"İnsanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının
bu bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve
öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı
geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası
önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu
devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu
hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve
uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla
tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen
bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder. "
45. LAİKLİK
İdeal bir devlet
yönetiminde kurallar dinler
ve inançlardan bağımsız
evrensel hukuk kurallarına
dayalı olmalıdır. Bir ülke
vatandaşlarının
çoğunluğunun ya da sözde
tamamının belirli bir dine
mensubiyeti iddia edilerek
dini kuralların hukuk
kuralları haline
dönüştürülmesi asla kabul
edilemez.
Laiklik din ve
devlet ve aynı
zamanda din ve
hukuk arasındaki
ilişkiyi şu şekilde
tanımlar:
Aynı şekilde teokrasi ile
demokrasi arasında bir
bağ kurularak seçim ve
oylama mekanizması
gibi araçlar kullanılmak
suretiyle dini kuralların
devlet yönetiminde
halim olmasına
meşruiyet
kazandırmaya çalışmak
yanlıştır.
46. Sonuç olarak ideal hukuk kuralları her bir insanın hangi din
veya inanca bağlı olduğu gözetilmeksizin ve tüm insanları
kapsayacak şekilde düzenlenir.
“Bizler laik hukuku güçlü bir şekilde oluşturmalı ve güven altına almalıyız.”
Martin Luther
47. UYUMLULUK
İdeal kurallar, uygulanacağı toplumun değer yargılarına,
gelenek ve göreneklerine aykırı olmamalıdır. Teorik anlamda ise
kast edilen formel kurallar ile enformel kurallar arasındaki
uyumdur.
Uyumluluk ilkesini yerellik/millilik ilkesi olarak yorumlayıp
evrensellik ilkesi ile çatışacağını söyleyemeyiz. Evrensellik ilkesi
esasen zaman ve mekan açısından yerel ve milli değerleri göz
ardı etmeden bir üstünlüğe sahip olmalıdır. Nasıl ki hukuk
normları hiyerarşisi açısından anayasa kanunlara göre bir
üstünlüğe sahip ise aynı şekilde evrensel normlar da ulusal/yerel
mevzuat ve kanunlara göre bir üstünlüğe sahip olmalıdır.
"Kanunlar uygulandıkları milletlere
öylesine uygun düşmeli ki, başka bir
millete uygun düşmesi çok büyük bir
tesadüfe bağlı olmalı. "
Charles-Louis De Secondat, Baron de
Montesquieu
48. 1748 tarihli "Kanunların Ruhu Üzerine” isimli eserinde
Charles-Louis De Secondat, Baron de Montesquieu uyumluluk
özelliği ile ilgili şu vurguyu yapmıştır:
• «Bir ayaklanmada, herhangi bir tarafı tutmayan kişiyi ihanetle
suçlayan Solon Kanunu, olağanüstü bir kanun olarak göründü.
Ama o sırada, Yunanistan'ın içinde bulunduğu şartlara dikkat
etmek gerek. Ülke küçük küçük devletlere bölünmüştü: İç
anlaşmazlıkların sık sık olageldiği bir devlette, ihtiyatlı kişilerin
her şeyden el ayak çekmeleri ihtimali vardı. Böylece olaylar
aşırı bir hal alabilirdi; işte yasacı bundan korkuyordu.»
49. UYGULANABİLİRLİK
Tam ve doğru olarak gerçekleştirilemeyen veya
uygulanamayan bir kural ideal bir kurak kabul
edilemez.
Kanunlarda “yapmakla yükümlüdür”,
“mecburiyetindedir”, “zorundadır” gibi emredici
ifadeler yer almasının akıl ve mantıkla bağdaşan
bir açıklaması olmalıdır.
Öte yandan yasalar esasen “ileriye doğru” olarak
uygulanırlar. Bu ilkenin de ihlal edilerek
kanunların geriye doğru yürütülmesi doğru
değildir.
50. “Bir insan olarak, devletin anayasasının bir ilkesi olarak insanların özgürlüğü
aşağıdaki formül ile ifade edilebilir. Hiç kimse kendi mutluluk anlayışına göre
beni mutlu olmaya zorlayamaz, pratikte uygulanabilir genel hukuk kuralları
içinde, yani kendisinin yararlandığı hakların aynısını başkalarına da
tanıyarak, başkalarının özgürlüğü ile uzlaşabilen benzer bir amacı güden
diğer kişilerin özgürlüğüne tecavüz etmediği sürece herkes kendisinin uygun
bulduğu yol ile mutluluğu arayabilir.”
51. GERİYE DOĞRU YÜRÜMEZLİK / MÜKTESAP HAK
Bir hak daha doğumu anında hukuka uygun
bir çerçevede tanımlanmışsa ve zaman
içerisinde kişi lehine bir takım lehte sonuçlar
doğurmuşsa daha sonra yürürlüğe konulacak
yasalar ile bu kazanılmış haklar geriye
alınamaz.
Kazanılmış haklar esastır ve hukuk güvencesi
altında olmalıdır.
52. Aynı şekilde bir mevzuat değişikliği (anayasa, yasa vs.) yapılarak
hukuk kuralları geriye doğru yürütülerek kişiye alehte bir takım
yükümlülükler ve/veya sorumluluklar yüklenemez.
Bir başka ifadeyle bir yürütme organının “kanunların makable
şamil olmaması” ya da “geriye yürümezlik ilkesi” ilkesi ideal
hukuk kurallarının olmazsa olmaz ilkelerinden birisidir.
53. KIYAS YAPMAMA İLKESİ
Hukuki güvenlik ilkesinin bir diğer önemli unsurudur.
➢ Hukuk doktrini açısından kıyas, kanunda belirli bir fiili durum için yürürlükte olan
bir kuralın, o durumla benzerlik arz eden ancak hakkında bir karar ya da hüküm
bulunmayan başka bir durumu uygulanmasıdır.
54. İdeal bir hukuk düzeninde kıyas yasağı ilkesi hukukun tüm alanlarında
geçerli olmalıdır.
Örneğin, suç ve ceza hukuku açısında kanunda açıkça yazılmayan bir fiilin, kanunda
suç olarak tanzim edilen bir fiile benzetilerek cezalandırılması kabul edilemez.
Ceza hukukunda kıyas
yasağına yer verilmesinin ana
gerekçesi “kanunsuz suç ve
ceza olmaz” ilkesidir.
Aynı şekilde vergi hukukunda
kıyasa başvurulması, hukuk
devletinin hukuki güvenlik
ilkesi ve vergilerin yasallığı
ilkesine aykırıdır.
55. • Söz konusu hukuk doktrinlerine göre genel olarak faydacılık felsefesi temelinde etkinlik maksimizasyonu ve sosyal refahın
optimizasyonunun sağlanması temel hedeftir.
ETKİNLİK
Yargıçlar karar verirken
toplumsal zarara neden
olmayacak ve toplumsal
refah kaybını ortadan
kaldıracak şekilde kararlar
almalı ve uygulamalıdırlar.
Örneğin: haksız fiil hukuku
ya da sorumluluk hukuku
kişilerin kusur ve kusursuz
sorumluluk alanlarını
belirlerken aynı zamanda
iktisadi faktörleri de göz
önünde bulundurmalıdır.
Iustitiae dilatio est quaedem negatio.
“Geciken adalet onun reddi demektir.”
56. Burada bizim geniş anlamda anlamamız gereken şudur:
• Vergi ile ilgili hukuki düzenlemeler yapılırken vergi
maliyetlerinin de en aza indirilmesi hususu dikkate alınmalıdır.
Etkinlik ilkesini vergi hukuku
bağlamında açıklayabiliriz.
Adam Smith’in Milletlerin
Zenginliği eserinde dört temel
vergileme ilkelerini açıklarken
etkinlik ilkesini şu şekilde
vurgulamaktadır:
«Halkın cebinden çıkan para ile devlet hazinesine giren para
birbirinden çok farklı olmamalıdır. Herhangi bir vergi
uygulanırken, halkın cebinden çıkan para ile devlet hazinesine
giren para birbirinden farklı olabilir. Vergi ile ilgili çok sayıda
vergi memuru istihdam edilmesi sonucu bu durum ortaya
çıkabilir; vergi memurlarına ödenen maaşlar, toplanan vergilerin
önemli bir kısmını oluşturabilir.»
57. YARGIÇ BAĞIMSIZLIĞI /
YARGIÇLARIN NİHAİ HAKEM OLMADIĞI İLKESİ /
HAKİM TEMİNATI
«Yargıçları kim yargılayacak?»
(Quis custodiet ipsos custodies.)
Latin Atasözü
Thomas
Jefferson
“Yargıçların tüm anayasal
meselelerde nihai hakem olduklarını
düşünmek tehlikeli bir doktrindir. Bu
bizi oligarşik despotizme götürür.”
58. “Yasama iktidarı, yapacağı baskı yasalarını yine kendisi
baskı yaparak uygularsa o yerde özgürlük kalmaz. Yargı
yasama ile birleşmişse, kişinin ne canı ne de özgürlüğü
güvencede olur, çünkü yargıç aynı zamanda yasa
koyucudur ve keyfince karar verebilir. Yargıç yürütme
iktidarına sahipse, yargıç bir zorba olur.”
Charles-Louis De Secondat, Baron de Montesquieu