SlideShare a Scribd company logo
1 of 83
KURUMSALCILIK
VE
YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
HAZIRLAYAN
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
KONU BAŞLIKLARI
• KURUMSALCILIK KURAMI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE GELİŞİM GÖSTERMİŞTİR? SÜRECE
YÖN VEREN ARAŞTIRMACILAR KİMLERDİR? [WEBER’DEN İTİBAREN, PARSONS, MERTON,
SELZNİCK……]
• KURUMSALCI KURAMIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN “KURUM” VE “YASALLIK” HAKKINDA
BİLGİ VERİNİZ.
• KURUMSALCI KURAMIN TEMEL VARSAYIMLARI VE SAVLARI NELERDİR? ALIŞKANLIK
HALİNE GELEN EYLEMLER, RASYONEL MİTLER NELERDİR?
• YENİ KURUMSALCILIK NEDİR? KURUMSALCI YAKLAŞIMA NE TÜR YENİLİKLER
GETİRMİŞTİR? ÖNCÜLERİ VE İZDAŞLARI KİMLERDİR?
• KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR VE KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDE
YAŞAYAN ÖRNEKLERİNDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?
• KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİĞİN ARTMASININ SONUÇLARI NELERDİR?
• KURUMSAL DEĞİŞİM, KURUMSAL MANTIKLAR VE KURUMSAL GİRİŞİMCİLİK
• GREİNER’İN YAŞAM DÖNGÜSÜ KURAMI: ÖRGÜTSEL BÜYÜME MODELİ
• KURUMSALCILIK KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
KURUMSALCILIK KURAMI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE GELİŞİM
GÖSTERMİŞTİR? SÜRECE YÖN VEREN ARAŞTIRMACILAR
KİMLERDİR?
• 1960’lar öncesinde, örgüt kuramcılarının ve dolayısıyla örgütsel analizlerin çoğu,
örgütlerin içsel işleyişi üzerinde odaklanmıştır (Scott, 1981:407; Mizruchi ve Fein,
1999:655).
• Bu dönemde örgütler, çevrelerinden tamamen izole edilmiş ve sınırları belirgin kapalı
sistemler olarak ele alınmıştır. Bazı çalışmaların, özellikle Selznick, Gouldner ve Zald
gibi eski kurumsalcı okula mensup araştırmacıların, örgütleri, çevreleri ile bağlantılı
olarak ele aldıkları doğrulanmaktadır.
• 1960’larda baskın bir yaklaşım olan Durumsallık Yaklaşımı çerçevesinde de Thompson
ile Lawrence ve Lorsch gibi yazarlar da örgütün çevresi ile etkileşimi üzerinde
çalışmışlardır.
• Bu gelişmelerin paralelinde ortaya çıkan düşünce akımlarından biri olan kurumsalcılığın
ortaya çıkışı ve gelişmesine ilişkin olarak, yazında aşağıda ele alınan çeşitli görüşlere
rastlanmaktadır.
• Scott’a göre (2001:2,28) ilk kurumsalcı tartışmalar, 19.yüzyılın sonlarında Almanya ve
Avusturya’da, sosyal bilimlerde bilimsel metot üzerindeki tartışmaların bir ürünü olarak
ortaya çıkmıştır.
• Yazar bunun yanı sıra, iktisat, siyaset bilim ve sosyoloji alanında kurumsalcılık ile ilgili
çalışmalar yapan araştırmacıların, bu akımın gelişiminde ve farklı disiplinleri
etkilemesinde rolü olduğunu belirtmektedir.
• Kurumsalcı iktisadın gelişim sürecine bakıldığında, iktisadi düşüncenin tarihi seyri
boyunca, kurumlar ve kurumsal değişime ilişkin konular üzerinde çalışmalar yapan pek
çok iktisatçının bulunduğu görülmektedir.
• Amerikan kurumsalcı geleneğinin temsilcileri olan
 T.Veblen,
 W. Mitchelll,
 J.R. Commons,
 C. Ayres
bu akımın öncüleri arasında yer alır.
• Klâsik İktisatçılar
 A. Smith,
 J.S. Mill
• Alman, İngiliz ve Amerikan Tarih Okulu üyeleri
 Menger,
 von Wieser,
 Hayek
• Avusturya okulu üyeleri
 Schumpeter,
 Marshall
gibi yeni iktisatçıların çalışmalarında da kurumsalcılığın çeşitli boyutlarına rastlamak
olasıdır (Rutherford, 1995:1).
• İktisadi kurumların evrimini, kültürel gelişme sürecinin bir parçası olarak gören ilk
Kurumsalcı İktisat Okulu, geleneksel statik iktisat kuramına yönelik eleştirilerle ortaya
çıkmıştır.
• Bu okulun temellerini atan ABD’li iktisatçı T. Veblen, iktisadi kararları veren insan
kavramının yerine, durmaksızın değişen göreneklerin ve kurumların etkisi altındaki
insan biçiminde bir kavramı geçirmeye çalışmıştır.
• Genellikle aynı okul içinde sayılan Alman çalışma iktisatçısı J.R. Commons da,
ekonomideki çeşitli grupların kolektif davranışlarına ağırlık vermiş ve bu grupların
işleyişini, sürekli evrilen bir kurumlar ve yasalar sistemi çerçevesinde ele almıştır.
• Çoğunlukla kurumsalcılar olarak sınıflandırılan diğer iktisatçılar arasında,
 R. Tugwell,
 J. M. Clark,
 B. Webb,
 S. Webb,
 R. H. Tawney,
 A. Gruchy,
 W. Gordon,
 M. Tool
sayılabilir (Rutherford, 1995:1; Ana Britannica, 2000:103).
• Kurumsalcı iktisatçılar, iktisadi olayları doğup geliştiği çevrede incelemişler, tüm iktisadi
faaliyetleri kurum bünyesinde ve etkisinde ele almışlar; kısaca iktisadi kurumları
araştırmışlardır.
• Bu okulun araştırmaları, sistemdeki kurumlara ve onların yansımaları olan iktisadi
düzene yönelik olup, sorunlara sosyolojik çözümler getirmeye çalışmıştır (Ataman,
2001:194-195).
• Bu okul, iktisadi sorunları, daha geniş boyutlu toplumsal ve kültürel olgular çerçevesinde
açıklamaya çalışan iktisatçılar üzerinde etkili olmuş ve toplumsal kurumları
modernleştirmenin, sanayinin gelişmesi için gerekli olduğu dönemlerde yarar sağlamıştır
(Ana Britannica, 2000:103).
• Siyaset biliminde ise kurumsalcılık, hem Avrupa’da hem ABD’de 19.yüzyılın ikinci
yarısı ile 20.yüzyılın ilk yirmi yılı içinde üzerinde çalışılan konulardan biri olmuştur.
 J.W. Burgess,
 W. Wilson,
 W.W. Willoughby
gibi öncü uygulamacıların bu alanda yürüttüğü kurumsal analizler, temellerini anayasa
hukuku ve ahlâk felsefesinden almıştır.
• Bu akademisyenler tarafından önemli çalışmalar ortaya konulmuş olup; bu çalışmalarda
biçimsel yapılar, yasal sistemler ve yönetim yapılarını karakterize eden idari
düzenlemelere ağırlık verilmiştir. Bu çerçevede anayasalar, kabineler, parlamentolar,
mahkemeler ve bürokrasi konuları üzerinde durulmuştur (Scott, 2003:6).
• 19.yüzyılın genel olarak ülkelerde anayasaların ortaya çıktığı çağ olması,
araştırmacıların bu konuya ağırlık vermelerinde etken olmuştur. 1930’ların ortalarından
başlayarak ve 1960’lar boyunca devam eden zaman zarfında ise, siyaset biliminde
kurumsalcı bakış açısıyla mücadele edilmiş ve davranışçı bakış açısı, bu yaklaşımın
büyük ölçüde yerini almıştır.
• Sosyolojik açıdan ise, Mizruchi ve Fein (1999:655-656)’a göre kurumsalcılık,
temellerini daha önce,
 Selznick,
 Gouldner,
 Zald’ın
eski kurumsalcı yaklaşımı ile sosyolojideki toplumsal kurmacılık yazınından almıştır.
• Toplumsal kurmacılık, bazen toplumsal yaşamın toplumsal düzlemde yaratılmış niteliğini
öne çıkaran kuramlar için kullanılan genel bir terimdir.
• Bu kuram, toplumun insanlar tarafından aktif ve yaratıcı çabalarla üretildiği fikrini öne
çıkarır; dolayısıyla sadece verili olan veya sorgulanmadan kabul edilen bir dünya yerine,
yapılmış ya da icat edilmiş bir dünya portresi çizer (Marshall, 2003:749).
• Bu kuramın öncülerinden Berger ve Luckmann’a göre (1976:79), toplumsal düzenin
temel özellikleri şu ilkelerle somutlaşmıştır:
“Toplum bir insan ürünüdür. Toplum nesnel bir gerçekliktir. İnsan sosyal bir
üründür."
• Özetlenmeye çalışılan disiplinler arası kurumsalcı çalışmalar, yönetim ve örgüt yazını
üzerinde de etkili olmuştur. Bu nedenle kurumsalcılık - örgüt ilişkisinin tarihsel gelişimi
incelenirken sözü edilen disiplinlerin etkileri ve yansımaları göz önünde
bulundurulmalıdır.
• Kurumsalcılık - örgüt ilişkisinin gelişimi kapsamında, 1940’lı yılların sonuna değin,
Weber’in bürokrasi üzerine yapmış olduğu çalışmaların bir kısmının İngilizce’ye
çevrilmiş olması, özellikle Columbia Üniversitesi sosyologlarının bu konuya olan ilgisini
artırmıştır.
• Bu durum, örgütler ve kurumsallaşma ile ilgili çalışmaları yönlendiren ilk gelişmelerden
biridir.
• Diğer bir gelişme, T. Parsons’un kendisine ait Kültürel-Kurumsal Kuramı örgütlere
uyarlamasıdır. Aynı zamanda Parsons, Weber’in çalışmalarını tercüme edenlerden
biridir. Bunu, Simon ile March’ın, örgütlerde rasyonelliğin doğası konulu çalışmaları
izlemiştir.
• Ancak bu alandaki en önemli gelişme, örgütlerin kurumsal açıdan analizinde öncü olan
ve kurumsallaşmayı bir süreç ve bir değişken olarak ele alan Selznick’in çalışmalarıdır;
yazar bu çalışmalarında kurumsallaşma süreci kavramını ortaya koyarken, Merton’un
çalışmalarından büyük ölçüde etkilenmiştir.
• Merton doğrudan doğruya “kurumsallaşma” kavramını kullanmamakla birlikte,
“Bürokratik Yapı ve Kişilik” başlıklı ünlü makalesinde; çalışanların, örgütlerinin
amaçlarına ulaşabilmesi açısından önem taşıyan kurallara uygun eylemlerde
bulunmalarının gereğine ve bürokrasilerde, çalışanları normatif emirler doğrultusunda
disipline eden ve yönlendiren güçler bulunduğuna dikkat çekmiştir.
• Merton’a göre, çalışanlar üzerindeki bu baskılar o kadar güçlüdür ki; kişiler bu kurallara
uymak konusunda, katı, biçimsel ve hatta ayinsel bir zorunluluk hissederler. Ayrıca
Gusfield, Clark, Perrow, Zalt ve Denton ile Stinchcombe gibi araştırmacıların da kurama
önemli katkıda bulundukları görülmektedir (Scott, 1987:494; Scott, 2001:21-23).
• Meyer, Scott ve Strang’a göre (1987:187) ise, kurumsalcılık öncesi kuramlar, örgütlerde
gerçekleştirilen teknik görevlerin, örgütsel yapının oluşumunda belirleyici olduğunu
öngörmekteydi.
• Yazarlara göre, bu boyuttaki tartışmalar, benzer görevleri yerine getiren, ancak büyüklük
ve karmaşıklık açısından çeşitlilik gösteren örgütleri açıklamada yeterli olamamaktadır.
• Bu çerçevede, örgüt tipleri arasındaki yapısal çeşitliliğin değerlendirilmesinde bu bakış
açısının yetersiz kalması, kuramcıları, örgüt yapısının birincil belirleyicisi olarak teknoloji
yerine çevrenin rolüne odaklanmaya yöneltmiştir.
• Örgütsel çevreler, yapıları ve düzenleyici kuralları açısından olduğu gibi, kaynak ve güç
düzenlemelerinin karmaşıklığı açısından da farklılık gösterirler.
• Abernethy ve Chua’ya göre (1996:571) de, 1970’li yılların sonlarından itibaren, örgütsel
kuramcılar, örgütlerin ve çevrelerinin teknik açıdan karşılıklı birbirlerine bağımlılığı
yerine, sosyal ve kültürel karşılıklı bağımlılık üzerinde durmaya başlamışlardır.
• Yapısal durumsallık yaklaşımına önemli ölçüde karşıt olarak, kaynak bağımlılığını öne
sürenler (Pfeffer ve Salancik) ile kurumsalcı kuramcılar (DiMaggio ve Powell; Smelser
ve Swedberg), örgütleri, daha büyük örgütler arası şebekeler ve kültürel sistemler
kapsamında incelemişlerdir.
• Bu kurumsal çevre, örgütlerin yalnızca girdi ve çıktı piyasalarını değil, inançlarını,
normlarını ve tarihi geleneklerini de etkilemektedir.
• Her iki çevrede de ayakta kalabilmek ve başarılı olabilmek için örgütler, yalnızca teknik
ve operasyonel etkinliği değil, aynı zamanda sosyal yasallığı da gerçekleştirme
gereksinimi duyarlar.
KURUMSALCI KURAMIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN “KURUM”
VE “YASALLIK” NEDİR?
KURUM NEDİR?
• En genel anlamıyla kurum, “kuruluş, müessese, tesis” olarak; hukuki açıdan ise, “evlilik,
aile, ortaklık, mülkiyet gibi, insanlar tarafından oluşturulan şey, müessese” biçiminde
tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu, 1988b:935).
• Bunun yanı sıra; sigorta, askerlik, akademik disiplin, oy kullanma, okula devam etme,
başkanlık gibi çeşitli kavramlar da kurumu temsil eden örnekler arasında yer alır.
Buradan hareketle, birer kurum örneği olan bu terimler arasında farklılıkların bulunduğu
da açıktır.
• Bu terimlerden bazıları örgüt kavramına vurgu yaparken; bazıları daha kültürel ya da
daha yapısal bir içeriğe sahip olabilmektedir. Bu farklılıklara rağmen, sözü edilen
terimler, bunları kurum kavramı içerisinde değerlendirebilmemize olanak sağlayacak
ortak özelliklere de sahiptirler (Jepperson, 1991:144-145).
• Görüleceği gibi, bu terimler, toplumda örgütlenmiş, yerleşmiş, kabul edilmiş, prosedürleri
belli bir sosyal ilişkiler düzenini ve topluluğunu ifade etmektedir (Koçel, 2001:291).
Ayrıca kurumların zaman içinde tekrar tekrar üretilen kurallar ve kaynaklar (Giddens,
1984:375) olduğu belirtilerek, onların değişime açıklık ve esneklik özelliklerine de vurgu
yapılabilir.
• Schneider’e göre kurum, büyük ve önemli sosyal fenomenlere (eğitim, evlilik, mülkiyet
vb.) odaklanan veya farklı sosyal eylem şekillerine eşlik eden, kendine özgü değer
yönelimleri ve çıkarları olan bir sosyal yaşam boyutu olarak ifade edilirken (Ganesh,
1980:210); bir başka açıdan, kurallara dayalı ve standartlaştırılmış sosyal uygulamaların
bir araya geldiği bir kuruluş ya da oluşum düzenidir (Dillard, Rigsby ve Goodman,
2004:508).
• Sosyolojik açıdan kurum, belli başlı toplumsal ilgi alanlarını içine alan davranış
kalıpları ile bir toplumun temel kaygılarını ve faaliyetlerini düzenleyen ve sosyal
ihtiyaçlarını karşılayan tüm yapısal bileşenleri içine almaktadır (Marshall, 2003:438).
• Bu kapsamda, örneğin doktorun sosyal statüsü ile, belirli davranışların, ilişkilerin ve
beklentilerin oluşturduğu sosyal rolü; hem normatif hem de bilişsel açılardan yüksek
ölçüde kurumsallaşmış bir statü ve roldür.
• Araştırma-Geliştirme, toplumdaki pek çok sektörde anlamı ve değeri olan
kurumsallaşmış bir örgütsel etkinliktir. Benzer şekilde, “Sigara İçilmez!” uyarısı, sigara
içme eylemini kurala bağlayan yasal statüdeki bir kurumdur (Meyer ve Rowan,
1977:341).
• Yukarıdaki tanımlardan farklı olarak, kurum kavramı ile toplumdaki belirli birimleri ya da
toplulukları anlatan tanımlar da bulunmaktadır.
• Etzioni’ye göre kurumlar, bazen evlilik ya da mülkiyet gibi davranışları kültürel açıdan
tanımlayan normatif bir ilke olarak tanımlanmakla birlikte, bazen salt belirli bir örgüt tipini
açıklamakta da kullanılır.
Blaise, kurum tanımlarını birbirinden ayıran üç
unsurdan söz etmektedir:
Bunlar,
a) davranışsal normların belirleyicisi olmaları,
b) yasal bir çerçeveye sahip olmaları ve toplumdaki aktörlerin bireysel olarak –kalıcı-
bağımsızlığı;
c) tüm topluma olduğu kadar küçük bir gruba da uygulanabilir olmalarıdır.
Yazar, bu ortak unsurların yardımıyla, ancak “örgüt” kavramına daha yakın durarak
kurumu, “normatif ilişkiler ve davranış kalıpları oluşturan, uygulatan, bunların korunmasını
sağlayan ve içinde bulundukları çevrede değer taşıyan işlevler ve hizmetler gerçekleştiren
örgütler”, şeklinde tanımlamaktadır (Ganesh, 1980:210).
• Barley ve Tolbert ise (1997:96-97) kurumları, “sosyal aktörlerin türlerini, uygun
faaliyetlerini veya ilişkilerini belirleyen ortak kurallar ve sınıflandırmalar”, olarak
tanımlamaktadırlar.
• Yazarlara göre bu tanım, ilgili sosyal aktörlerin kimliği konusunda herhangi bir
saptamada bulunmadığı için, çok yönlü araştırma ve analizlerde rahatlıkla kullanılabilir.
Bu aktörler; bireyler, gruplar, hatta daha büyük topluluklar olabilir.
Öte yandan kurumlar, temel ve ikincil olmak üzere
iki ana grupta incelenebilirler:
1. Temel kurumlar, sosyal açıdan evrim geçirmiş olan ve genel kabul görmüş normlar
ve değerleri temsil ederler; örneğin insan hakları, mesleki etik gibi. Bunlar, büyük
ölçüde bilinçaltına yerleşmişlerdir; çünkü bireyler, normları ve değerleri göreceli olarak
içselleştirirler ve hatta genellikle, bunlara ilişkin alternatif seçeneklerin olabileceğini
dahi düşünemezler. Temel kurumlar ciddiye alınırlar ve bu kurumların planlı olarak
değiştirilmeleri çok güçtür. Temel kurumların bir ürünü olarak nitelendirilebilecek ikincil
kurumların var olma nedeni ise; belirli sosyal sorunların çözüme kavuşturulmasıdır.
2. İkincil kurumlar, yasaları, anlaşmaları, örgütleri ve örgütsel kural ve prosedürleri
içine alırlar. Bu kurumlar, temel kurumlara kıyasla daha esnek olup, planlı olarak
değiştirilmeleri de daha kolaydır.
• Temel kurumlarda olduğu gibi, ikincil kurumlar da izleyicileri tarafından ciddiye alınarak
içselleştirilebilir.
• Örneğin örgüt üyeleri bir örgütün kültürünü oluşturan değerleri zamanla içselleştirir ve
onlara uygun davranışlar sergilemeye başlarlar (Bresser ve Millonig, 2003:221-222).
• Çeşitli bakış açılarının da işaret ettiği gibi, kurumlar, toplumda, bir anlam, istikrar ve
düzen üretmek amacıyla hareket eden, normatif, düzenleyici ve kültürel-bilişsel
unsurların oluşturduğu sistemlerdir (Scott, 2003:879).
• Dolayısıyla kurumlar, toplumsal yaşama istikrar ve anlam kazandırdıkları gibi, toplumsal
davranışları sınırlar ve düzenlerler (Scott, 2001:48,51).
• Berger ve Luckmann (1976:72), kurumsallaşmanın, çeşitli aktörler tarafından
alışkanlık haline gelmiş eylemlerin izleyicileri tarafından da benzer şekilde uygulanmaya
başlamasıyla ortaya çıktığını ve bu benzer karşılıklı davranışların da kurumları
yarattığını belirtmektedirler.
• Alışkanlık haline gelmiş olan eylemler, benzerlik gösterdikçe kurumları oluşturmakta;
bunlar da içinde bulundukları sosyal grubun üyeleri tarafından paylaşılmaktadır.
YASALLIK NEDİR?
• İş hayatında üretilen her türlü malın üretiminde ve çalışanlarla ilgili problemlerin
çözümünde yasalara bağlı kalmak da mesleki etik ilkelerindendir.
• Günümüzde iş yaşamında gerek üretim alanını gerekse çalışma hayatını düzenleyen
yasalar mevcuttur.
• Hatta yalnızca devletlerin değil uluslararası bir takım kuruluşların da bu konuda etkili
olduğunu söyleyebiliriz.
• Bunlara örnek olarak çalışma hayatını düzenleyen Uluslararası Çalışma Örgütü ile
üretim standartlarını düzenleyen Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)’yu sayabiliriz.
• Hukuken suç teşkil eden emirlerin yerine getirilmemesi konusunda yöneticiler kesin tavır
içinde olmalıdırlar. Emirlerin yasalara aykırılığının, üst yöneticilere hatırlatılması,
yöneticinin yönetimde keyfiliğinin ortadan kaldırılması ve hukukun üstünlüğünün
sağlanmasında önemli katkıları olmaktadır.
YENİ KURUMSALCILIK NEDİR? KURUMSALCI YAKLAŞIMA NE
TÜR YENİLİKLER GETİRMİŞTİR? ÖNCÜLERİ VE İZDAŞLARI
KİMLERDİR?
• Bu yaklaşım, ilk olarak Stanford Üniversitesi'nde 1970'lerin ortalarında bir doktora
dersinde ortaya atılan bir soruya yanıt ararken ortaya çıkmıştır.
• Dersin hocası John W. Meyer'dir. Öğrenciler ise örgütsel davranış öğrencilerinin
yakından tanıdığı Terrence E. Deal ve Brian Rowan'dır.
• Terrence E. Deal, daha sonra bu yaklaşımdan ayrılarak kendine özgü sembolik (1987,
Lee Bolman ile) ya da örgüt kültürü (1983, Alan Kennedy ile) yaklaşımını geliştirmiştir
(Deal ve Crowson, 1997).
• Yeni kurumsalcılık, köklerini kurumsalcı (institutionalist) yaklaşımdan almaktadır Bir
kurum, “güçlü bireylerin bazı çıkar ve değerlere kendilerini adadıkları bir yapı” olarak
tanımlanabilir.
• Kurumsallaşmanın derecesi ise, “gücün belli bir değere inanan insanların elinde
toplanmasına bağlıdır” (Stinchcombe, 1968).
• Kurumsalcılık kısaca, değerlerin, tarihsel olarak örgütlerde korunması olarak
tanımlanabilir.
Yeni kurumsalcılık akımının literatüre girişi,
Meyer ve Rowan’in (1977)
1. "Kurumsallaşmış Örgütler: Mit ve Tören olarak Formal Yapı” (Institutionalized
Organizations: Formal Structure as Myth and Ceremony)
1. ‘‘Eğitimin Bir Kurum Olarak Etkileri” (The Effects of Education as an Institution) adlı
makaleler iledir.
• Yeni kurumsalcılık, örgütsel davranış alanında, irdelenmesi gerekli bir “paradoks” sunar
(Powell ve DiMaggio, 1991).
• Bu yaklaşım henüz gelişme aşamasında olduğu için, sosyoloji, ekonomi, politik bilimler
ve örgütsel davranış alanlarında farklı bir bakış açısını temsil eder.
• Bu nedenle farklı teorisyenler, bu teoriyi farklı biçimlerde tanımlayabilmekte; mikro ve
makro düzeylere farklı biçimlerde vurgu yapmakta, farklı bilişsel konu ve normlara
ağırlık vermekte, kurumların kurulma ve yayılmalarında değişik çıkar ve ağların önemine
işaret etmektedirler (Rowan ve Miskel, 1999; Powell ve DiMaggio, 1991).
KLASİK YAKLAŞIMLAR İŞLEVSELCİ
YAKLAŞIMLAR
YENİ KURUMSALCILIK
TEORİSİ
Durağanlık Değişme Direnme/süreklilik
Hiyerarşik Yapı İnformal Yapı Formal Yapı
Otorite Çıkar çekişmeleri Meşruiyet
Kontrol Edilen Çevreler İşbirliğine dayalı (Co- optive) Çevre. Birbirini düzenleyen (Constitütive)
Çevreler
Rasyonel Olarak Beklenen Aktiviteler Beklenmeyen Sonuçlar Üzerinde Düşünülmemiş
(Unreflective) Aktiviteler
İş Teorisi Sosyalleşme
Teorisi
Atfetme (Attribution) Teorisi
Kurallar Normlar Düzen (Order)
Tablo 2: Yeni Kurumsalcılık Teorisinin Diğer Örgüt Teorileri ile Karşılaştırılması.
• İlk bakışta klasik ve neoklasik yaklaşımlarla yeni kurumsalcılık arasında pek önemli bir
farklılık yokmuş gibi görünebilir. Ama bunun yanıltıcı olduğu hemen anlaşılacaktır.
• Klasik teorisyenler, biyolojik metaforları temel aldığından bunlar genelde Darwinizm’in
sosyal bilimlerdeki yansıması olarak algılanabilir. Darwin'in teorisi, diğer ülkelerde
olduğu gibi Türkiye’de de en çok dinsel alanda bilinmektedir.
• Ama Darwin’in temel tezi, canlılar dünyasında en iyi uyum sağlayanın yaşamını
sürdüreceğidir. Bunun örgütsel davranış literatürüne yansıması ise, başarılı örgütlerin
hızla değişen koşullara çok çabuk ve kolay uyum sağlayacağı, uyum sağlayamayanların
ise elenerek yok olup gideceğidir.
• Darwind teori, sosyal bilimlerde sosyal darwinizm olarak ortaya çıkmakta, güçlü olan
kurumların ayakta kalabileceğini ileri sürmektedir. Bu aynı zamanda kapitalizmin temel
yaklaşımıdır ve Marx da (1862) en büyük eleştirilerinden birisini kapitalizmin bu ilkesine
getirmektedir.
• Frankfurt Okulu gibi bilimsel sosyalizmin değişik versiyonları, hümanistler ve bu
düşünceden etkilenenler de doğal olarak bu yaklaşıma eleştiri getirirler. Sonuçta,
doğada böyle olsa bile, toplumda böyle olamayacağı ve bunun değişmesi gerektiği,
neoklasiklerin temel tezini oluşturmaktadır (Layder, 1994).
• Neoklasikler, var olan düzenin sürdürülemeyeceğini, toplumda ve örgütlerde bir anarşi
başlayacağını, ve değişmenin gerekliliğini ileri sürerler.
• Yeni kurumsalcılar ise örgütlerin hem ortadan kaybolmadığını, hem de değişmediğini
ileri sürerler. Bu eleştiri, hem klasik hem de neoklasiklerin temel tezlerini bir adım daha
ileriye götürmektedir. Örgütler, sürekli başarısız oldukları halde yaşamlarını
sürdürebilirler (Meyer ve Zucker, 1989).
• Örgütler, çok başarılı bir biçimde kendilerine getirilen eleştirilere karşılık verirler.
Denilebilir ki bunun böyle olduğu daha önce de bilinmektedir ve bu yeni bir bilgi değildir.
Bununla vurgulanmak istenen bazı örgütlerin, sürekli başarısız olarak kabul
edilebilmelerine rağmen yaşamlarını sürdürmeleridir. Bu, örgütlerin varlıklarını devam
ettirmede direnme güçlerini gösterir.
• Yeni kurumsalcılar ise örgütlerin hem ortadan kaybolmadığını, hem de değişmediğini
ileri sürerler. Bu eleştiri, hem klasik hem de neoklasiklerin temel tezlerini bir adım daha
ileriye götürmektedir. Örgütler, sürekli başarısız oldukları halde yaşamlarını
sürdürebilirler (Meyer ve Zucker, 1989).
• Örgütler, çok başarılı bir biçimde kendilerine getirilen eleştirilere karşılık verirler.
Denilebilir ki bunun böyle olduğu daha önce de bilinmektedir ve bu yeni bir bilgi değildir.
Bununla vurgulanmak istenen bazı örgütlerin, sürekli başarısız olarak kabul
edilebilmelerine rağmen yaşamlarını sürdürmeleridir. Bu, örgütlerin varlıklarını devam
ettirmede direnme güçlerini gösterir.
• Klasik yaklaşımlar, neoklasikler ile yeni kurumsalalar arasındaki ikinci önemli farklılık
örgüt yapılarında görülmektedir.
• Klasik yaklaşımlarda hiyerarşik yapı çok önemlidir. Çünkü bilimsel yönetim ve bürokratik
teori kontrol olmadan yönetimin ve işgörenlerin verimli olamayacaklarını varsayar.
Klasiklerin aşırı kontrolüne tepki olarak geliştirilen neoklasik teori, hiyerarşik yapıya
karşılık informal yapıların daha önemli olduğunu ileri sürmüştür.
• Onlara göre, insanlar arasındaki formal olmayan ilişkiler geliştirilmeli', izlenmeli, bunların
yönetimde önemli faktörler olduğu gözden çıkarılmamalıdır. Yeni kurumsalalar formal
örgüt yapılarının sembolik önemini vurgulamaktadırlar.
• Yeni kurumsalcılık rasyonel olmayan davranışı formal yapının içine yerleştirir. Örgütler,
bazı bölümleri ve örgütsel süreçleri düzenleyen kuralları işlevsel oldukları için değil,
örgütsel alanlara uyum için geliştirmektedirler (Meyer ve Rowan, 1977, DiMaggio ve
Powell, 1991).
• Klasik yaklaşımlar, neoklasikler ve yeni kurumsalcılar arasındaki üçüncü farklılık,
otoriteye bakışlarında görülmektedir. Klasikler otoritenin önemini vurgularlar. Otoriteye
verdikleri aşırı önem bunun bir göstergesidir (Mitchell, 1995).
• Klasiklere göre, örgüt çıkarları her şeyden önemlidir. Neoklasikler ya da revizyoncular
ise, bireysel çıkar ilişkilerinin yönetimde ve grupların oluşmasında önemini vurgular ve
bunu, bireyin ve grupların davranışını açıklamada otoriteden daha güçlü bir açıklayıcı
değişken olarak kabul ederler.
• Barnard (1956) "kontrol alanı” (span of control) kavramı ile otoritenin sınırları olduğunu
ortaya koymuştur. Yeni kurumsalalar ise, örgütsel davranışın meşruiyetinin önemini
vurgular. Kurumsal güçler sistemin entegrasyonuna olanak sağlarlar.
• Kurumlar, örneğin okullar, toplumda var olan rasyonellik hakkındaki mitleri kullanarak
meşruiyet ve toplumsal destek sağlarlar. Bu mitler, okulun alışılagelmiş rollerine ve
kurallarına ilişkin sınıf yapısı, öğrenci değerlendirme süreci ve not verme sistemi,
kullanılan temel kitaplar, okullara ve üniversitelere giriş sınavları üzerine olabilir (Meyer,
Scott, ve Deal, 1983).
• Üniversitelerin, kendi olanaklarını dikkate almaksızın en gelişmiş olarak kabul edilen
üniversitelerdeki uygulamaları örnek alarak onları kendi bünyelerinde uygulamaya
kalkmalarında, böyle yapmanın kolayca kabul edileceği ve toplumda sorgulanmayacağı
varsayımı yatmaktadır.
• Yeni kurumsalcıların klasik ve neoklasik yaklaşımlar ile arasındaki dördüncü farklılığı
örgüt-çevre ilişkilerine bakışlarında görülmektedir.
• Klasikler, örgütün çevreyi kontrol etmesi gereğine inanırlar.
• Neoklasikler ise örgüt- çevre arasındaki çıkara ve pazarlığa dayanan ilişkilere dikkati
çekerler. Genelde örgütün çevreye uyum yeteneği ve büyümesi ile başarı oranı arasında
doğru bir ilişki vardır.
• Örgütler, yerel düzeyde toplumla içiçedirler. Örgüt ve çevre, birbirlerine yüzyüze
etkileşim sonucu personel ve örgütler arası anlaşmalar ile bağlanmışlardır (Selznick,
1949).
• Yeni kurumsalcıların klasik ve neoklasik yaklaşımlarla arasındaki beşinci farklılık noktası
birey ve grup aktivitelerine bakışlarında görülmektedir.
• Klasikler, bireyin rasyonel davranacağını varsayarlar. Buna göre birey sürekli kârını
maksimize etmeye çalışır. Buna karşılık neoklasikler ise bireysel ya da örgütsel
aktivitenin rasyonel olarak beklenen sonuçları olsa bile bunların beklenmedik sonuçlar
doğurabileceğini bunların ise çok önemli olduğunu belirtmektedirler.
• Yeni kurumsalcılar ise kurumların, insan çıkarını ve aktörleri belirlediğini savunurlar.
Onlara göre bu davranışlar "rutin” ve alışılmış davranışlardır (Jepperson, 1991; Zucker,
1991).
• Yeni kurumsalalar, klasik ve neoklasik yaklaşımlar arasındaki altıncı farklılık örgüte yeni
katılan işgörenlerin örgüt içinde işe alışmalarına bakışlarında görülmektedir.
Yeni Kurumsalcı Yaklaşımın Getirdiği Diğer Yenilikler
• Yeni kurumsalcılar, örgütsel analiz terminolojisine yeni kavramlar getirmişlerdir. Bunlar,
örgütsel alan, izomorfizm, zorlayıcı kurumsal baskılar, normatif kurumsal baskılar, ve
taklitçi kurumsal baskılar gibi kavramlardır (Powell ve DiMaggio, 1991).
• Yeni kurumsalalar, Weber’in (1952) ‘‘Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı klasik
tezine atıfta bulunurlar. Aşağıda bu kavramların ortaya çıkışı ve ne ifade ettikleri kısaca
açıklanmıştır.
• Günümüzde bürokratikleşme ve örgütsel değişmeye direnme örgütleri birbirine benzer
yapan baskılar sonucu ortaya çıkar. Ama bu süreçlerin örgütleri daha verimli yaptığı
söylenemez.
• Bürokratikleşme ve örgütsel değişme, örgütsel alanların yapılandırılması sonucu oluşur.
Burada Giddens’in yapılandırma (structuration) kavramı kullanılmaktadır (Layder, 1994).
• Örgütsel alanların yapılandırılması süreci büyük oranda devlet ve meslek örgütlerinin
etkileri sonucu oluşmuştur.
• Yüksek derecede yapılandırılmış örgütsel alanlar, belirsizlik ve sınırlılıkların getirdiği
sorunları daha etkili bir biçimde çözmek için toplamda yapı, kültür ve çıktılarda
homojenliğe yol açarlar (DiMaggio ve Powell, 1983).
Örgütsel alanlarda homojenliğe doğru değişimi üç
mekanizma oluşturur.
Bunlar,
1. politik etki ve meşruiyet sorununun ortaya çıkardığı zorlayıcı izomorfizm,
2. belirsizliği azaltmak için standart tepkiler sonucu ortaya çıkan benzeşimci izomorfizm,
3. profesyonelliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan normatif izomorfizm (Powell ve
DiMaggio, 1991).
Bu baskılara yol açan durumlara aşağıda kısaca
değinilmiştir:
• Zorlayıcı baskılar, toplumsal düzeyde bazı örgütlere diğer örgütler tarafından direk
olarak zorlayıcı olmasalar bile; etkileri, etkilere konu olan örgütlerce zorlayıcı olarak
algılanabilir (Meyer, Scott, ve Deal, 1981).
• Örneğin, yükseköğretimi düzenleyen yasalar bu tür bir baskıya örnek olabilirler. Ancak,
bu tür baskılar yasalarla sınırlı değildir.
• Benzeşimci ya da taklit etmeye dayalı baskılar zorlayıcı değildir. Bunlar bazı
örgütlerin gönüllü olarak izledikleri bir yol olarak görülebilir.
• Bu örgütler, toplumdan gelen eleştirilere karşı koyabilmek için, toplumda başarılı olarak
görülen örgütlerdeki uygulamaları aynen alıp kendi örgütlerine uygulamaya çalışırlar
(Rowan ve Miskel, 1999).
• Anadolu’daki üniversitelerin ODTÜ ya da diğer gelişmiş üniversitelerdeki uygulamaları
kendilerinde uygulanabilirlik açısından değerlendirmeden aynen alıp pratiğe dökmeye
çalışmaları bu türden kurumsal baskılara örnek gösterilebilir.
• Eğer bu uygulamalara herhangi bir eleştiri gelirse, bu durumda, eleştirilere başarılı
örgütlere göndermeler yapılarak kolayca karşı konulabilir.
• Normatif baskılar ise profesyonelleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkarlar (DiMaggio
ve Powell, 1991).
• Ülkemizde kamu yönetiminde Mülkiye’nin genelde kamu yöneticilerinin kaynağı
olduğunu düşünürsek, buradan mezun olan öğrenciler genelde aynı hocalar tarafından
eğitildiklerinden, kamu yönetiminde birbirlerine benzer davranışların ortaya çıkması
kaçınılmazdır.
KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR VE KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA
ÇIKAR? GÜNÜMÜZDEYAŞAYAN ÖRNEKLERİ NELERDİR?
KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR?
• Kurumsal eşbiçimlilik, aynı alanda faaliyet gösteren örgütler arasında ortak bir yapı ve
yaklaşımın ortaya çıkmasıdır ve bir kurumsal çevre içindeki bir birimin, aynı çevre
koşulları ile karşı karşıya olan diğer birimlere benzemesine neden olan bir süreçtir (Daft,
1998:541).
• Kurumsal eşbiçimlilik, veri bir zaman diliminde, bir örgütler topluluğu arasındaki
benzerliktir (Deephouse, 1996:1024).
• Yazar bu tanım ile kurumsal eşbiçimliliğin durum boyutuna vurgu yapmaktadır. Bu
noktada, bir kurumsal çevredeki örgütsel yapıların homojenliğini açıklamada odak
noktası, kurumsal eşbiçimliliğe dönük değişim süreçleridir (Beckert, 1999:778).
• Örgütler arasında ortaya çıkan bu kurumsal eşbiçimliliğin temel nedeni, Scott ve
Meyer’in de belirttiği gibi, kurumsallaşmış çevrelerde doğru olarak kabul edilen ve
yaygın biçimde benimsenen yapıları ve süreçleri uygulayan örgütlerin, kurumsal çevre
tarafından ödüllendirilmesidir (Crank, 2003:186187).
• Bu benzerlik, örgütler açısından, diğer örgütlerle iletişim kurmayı, mesleki açıdan yetkin
kişileri örgüte çekebilmeyi, yasal ve tanınır olmayı ve özel ya da kamusal alanda
sözleşmeler yapma, ortaklıklar kurma ve kredi bulma gibi konularda özel bir statüye
sahip olmayı kolaylaştırır (DiMaggio ve Powell, 1983:153; Radaelli, 2000:28).
• Daha önce de bahsettiğimiz gibi Maggio ve Powell (1983:150), tanımlanmaya çalışılan
kurumsal eşbiçimliliği sağlayan üç ayrı mekanizmanın varlığından söz etmektedirler.
• Bu sınıflandırmaya giren üç mekanizma, sırasıyla, zorlayıcı, normatif ve taklitçi
kurumsal eşbiçimlilik mekanizmalarıdır:
1. politik etkilerden ve yasallık sorunundan kaynaklanan “zorlayıcı/düzenleyici kurumsal
eşbiçimlilik”;
2. belirsizliğe karşı standart davranışların sonucu olarak ortaya çıkan “taklitçi kurumsal
eşbiçimlilik”;
3. mesleki uzmanlaşma ile ilgili olan “normatif kurumsal eşbiçimlilik”.
• Yazarlara göre bu sınıflandırma analitiktir: Bu eşbiçimlilik türleri, her zaman ampirik
olarak farklı ya da birbirinden ayrı değildir.
• Örneğin dış aktörler, belirli bir görevi yerine getirmesini isteyerek ve performansına
ilişkin mesleki sorumluluğunu belirleyerek bir örgütü rakiplerine uyum sağlamaya
yöneltebilirler. Ya da taklitçi değişim, çevrenin yarattığı belirsizlikleri yansıtabilir.
• Ancak her ne kadar uygulamada bu üç tür eşbiçimlilik birbirlerine karışıyorsa da, her biri
farklı koşullardan kaynaklanmakta ve örgütleri farklı sonuçlara götürmektedir.
KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDEKİ ÖRNEKLERİ
NELERDİR?
• Dey, Milem ve Berger’e göre (1997:310), farklı kurumsalcı kuramcılar bu üç tür
eşbiçimlilik mekanizmasına, farklı ölçülerde ağırlık ve önem vermekle birlikte, genellikle
örgütlerdeki kurumsal eşbiçimlilik eğilimlerinin yaratılmasında, çevresel baskıların rol
oynadığını kabul etmektedirler.
• Bu mekanizmalar aşağıda ana hatları ile açıklanmaktadır:
a) Zorlayıcı/Düzenleyici Eşbiçimlilik
Bir örgütün üyelerini etkileyen, bağlı bulundukları diğer örgütlerin üyeleri tarafından yapılan
ya da içinde bulunulan toplumun kültürel beklentilerinden kaynaklanan biçimsel ya da
biçimsel olmayan baskıların sonucudur (DiMaggio ve Powell, 1983:150).
• Örneğin üniversiteler, farklı çıkar gruplarının beklentileri, uygulamaları ve
düzenlemeleri tarafından şekillendirilen, karmaşık bir yasal, politik ve sosyal çevrede
faaliyetlerini sürdürürler.
• Devletin üniversitelere sağladığı finansal destek ve getirdiği düzenlemeler, çeşitli
akreditasyon kuruluşlarının istek ve beklentileri, kıt kaynaklara ulaşma konusunda diğer
üniversitelerle yaşanan rekabet ve diğer ilgili kurumsal çevre unsurları, üniversitelerin
yapı ve işleyişleri üzerinde, “kural koyucu, izleyici ve yaptırımcı faaliyetlerden oluşan” bir
ağ oluşturmaktadır (Dey, Milem ve Berger, 1997:310).
• Örgütler, yapılarını, tekniklerini veya davranışlarını, diğer örgütlerinkine uyarlama
konusunda, içinde bulundukları çevrede, özellikle bağımlılık ilişkisi içinde oldukları
devlet, düzenleyici kuruluşlar ve diğer önemli örgütlerden gelen baskılarla karşı karşıya
kalmaktadırlar.
• Bazı baskılar, yasal bir gücün kullanımı şeklinde olabilir; örneğin, devletin, sanayi
kuruluşlarına hava kirliliğini önlemede ekipman bulundurma zorunluluğu getirmesi gibi.
• Zorlayıcı eşbiçimlilik ile ilgili olarak vurgulanması gereken bir nokta, bu tür eşbiçimliliğin
ortaya çıkabilmesi için, örgütler arasında mutlak bir güç farklılığının bulunması
gerektiğidir. Başka bir deyişle, örgütler arasında bir bağımlılığın olması gerekir.
• Örneğin, bazı büyük sanayi işletmelerinin, kendilerine bağlı tedarikçilerinin yapı ve
işleyişlerini etkilemeleri ve belirli politikaları, prosedürleri, talimatları ve teknikleri
kullanma yönünde onlara baskı yapmaları gibi (Daft, 1998:542).
• Bu tür baskılar, ikna etme biçiminde olabileceği gibi, güç kullanarak ya da bir tür
danışıklı dövüşe davet etme şeklinde de olabilir (DiMaggio ve Powell, 1983:150).
• Örgütler, zorlayıcı kurumsal eşbiçimlilik çerçevesinde varlıklarını sürdürebilmek için,
dikkatlerini, kendileri üzerinde etki gücü yüksek olan kurumsal çevre unsurlarına ve
dolayısıyla onların temsil ettikleri değerlere yöneltirler (Crank, 2003:186).
• Öte yandan belirli bir kurumsal çevrede, örgütler arasında zorlayıcı baskılar nedeniyle
ortaya çıkan kurumsal eşbiçimliliğin, her zaman örgütlerin etkinliğini ve verimliliğini
artıracağı da söylenemez. Başka bir deyişle, ortaya çıkacak olan yapı ile örgüt
performansı arasında bir ilişki kurulmadan da kurumsal eşbiçimliliğe gidilebilmektedir
(Crank, 2003:186).
• Örgütler, çoğu durumda salt çevreleri tarafından genel kabul görmek için, yapı ve
işleyişlerinde değişikliğe gitmektedirler; aksi takdirde kurumsal çevrenin sınırlarını çizdiği
yasallık çerçevesinin dışında kalma riski ile karşı karşıya kalabilirler.
b) Taklitçi Eşbiçimlilik
• İçinde bulunulan çevrede faaliyet gösteren ve çevreye başarılı bir şekilde uyum
sağlamış olan diğer örgütlerin taklit edilmesidir. Bu noktada özellikle belirsizlik, taklitçiliği
teşvik eden güçlü bir faktördür (DiMaggio ve Powell, 1983:151).
• Çoğu örgütte, üst yönetim, genel amaçlara hangi ürünler, hizmetler ya da teknolojilerle
ulaşabilecekleri konusunda bir belirsizlikle karşı karşıya kalmaktadırlar (Daft, 1998:541);
hatta bazı durumlarda amaçların kendisi bile net olmayabilmektedir.
• Örgütsel teknolojiler yeterli ölçüde anlaşılamadığında, hedefler belirsiz olduğunda veya
çevre sembolik bir belirsizlik yarattığında, örgütler, teknik kurallar yerine kurumsal
kuralları koyarak araştırma maliyetlerini düşürmeye çalışırlar ve diğer örgütlerin
davranışlarını taklit ederler (DiMaggio ve Powell, 1983:151; Siegel, Agrawal ve Rigsby,
1997:50-55; Haveman, 1993:595).
• Örgütler, daha yasal veya daha başarılı olarak algılanmak için, kendi alanlarındaki
benzer örgütleri model alma eğilimi gösterirler. Belirli yapısal düzenlemelerin pek çok
yerde yaygın şekilde bulunması, uyarlanan modellerin, verimliliği ve etkinliği artırdığının
anlaşılmasından ziyade, taklit edilen süreçlerin evrensel olarak kabul görmesine
bağlanabilir (DiMaggio ve Powell, 1983:152).
Taklitçi değişimin kanıtları, çeşitli örgütsel çıktıların incelendiği geniş bir çalışmalar
toplamından gelmektedir:
• Hastanelerde örgüt yapısının evrimi (Star);
• Yerel yönetimler aracılığıyla kamu-hizmetlerinin uyumlaştırılması (Knoke; Tolbert ve
Zucker);
• Çok-bölümlü kurum yapısının yaygınlaşması (Fligstein);
• Ürün çeşitlendirme stratejilerinin yaygınlaşması (Fligstein);
• Koruyucu sağlık hizmetleri sunan örgütlerde biçimsel değişiklikler (Wholey ve Burns);
• Hastanelerde matris yönetim programlarının uyarlanması (Wholey) vb.
taklitçi kurumsal değişim, genellikle bir örgütten diğerine moda olabilen özellikleri yayan
bulaşıcı bir hastalık gibi düşünülmektedir (Haveman, 1993:595-596).
• Haveman (1993:596), örgütlerin, kendi popülasyonları içindeki diğer örgütleri, bu
örgütlerin diğer popülasyonlardaki örgütlerin eylemlerinden daha fazla göze çarpma
eğiliminde olduklarından dolayı taklit ettiklerini varsaymaktadır.
• Yazar, taklitçi kurumsal eşbiçimliliği açıklamada da örgütler kendi endüstri dallarındaki
diğer örgütleri taklit ettiklerinden ötürü- bir endüstri dalındaki örgütlerin bir popülasyon
oluşturduklarını öne süren örgütsel ekoloji konusundaki çalışmalardan yararlandığını
belirtmektedir.
• Bu açıdan örgütler, kendi popülasyonlarında bulunan, yapı, strateji, kaynaklar ve
kısıtlamalar bakımından benzerlik gösteren diğer örgütleri taklit ederler. Bunun nedeni,
örgütsel türlerin, çevrenin taleplerine en uygun şekilde uyum sağlayarak dengeye
gelecekleridir.
• Her bir birim, aynı kısıtlılıklar içindeki diğer birimlere benzeme yönünde bir zorunluluğa
tabidir. Başka bir deyişle, benzer büyüklükteki örgütler, yapı ve strateji açısından
benzerdirler; aynı çevresel kaynaklara bağlıdırlar ve benzer yapısal kısıtlılıklardan
etkilenirler (Hannan ve Freeman, 1977:939; Haveman, 1993:597).
• Örgütler kendi popülasyonlarındaki karar vericiler tarafından başarılı olarak algılanan
diğer örgütleri taklit ederler.
• Yüksek itibar sahibi ve tanınmış örgütlerin eylemlerinin diğer örgütleri etkilediğine ilişkin
çok sayıda bulgu vardır.
• Güçlük, hangi örgütlerin en fazla tanınmış, en itibarlı ve en başarılı olduklarının
belirlenmesidir.
• Örgütsel performansı değerlendirmede, çeşitli ölçütler -üretkenlik, verimlilik, kârlılık,
büyüme, istikrar, yaşamını sürdürme, çıktı kalitesi, işlem hacmi, paydaşların tatmini ve
morali ile işgücü devri arasında- kullanılmaktadır (Haveman, 1993:598).
• Öte yandan bu tür eşbiçimlilik, bazı durumlarda yeterli araştırma ve sorgulama
olmaksızın başarılı görülen ya da olacağı düşünülen bir fikrin ya da uygulamanın,
hemen diğer örgütler tarafından örnek olarak alınmasına neden olabilmektedir.
• Örneğin, taklitçi eşbiçimlilik mekanizması, son yıllarda ortaya atılan yeni yönetim
yaklaşımları ve tekniklerinin, birçok örgütte moda ve geçici akımlara konu olmasını
açıklamaktadır (Koçel, 2001:282).
• Değişim mühendisliği, ortak girişim ve birleşmeler, kıyaslama, tam zamanında üretim
sistemi ve toplam kalite yönetimi gibi pek çok yaklaşım ve teknik, etkinlik ve verimlilik
boyutunda herhangi bir değerlendirmeye gidilmeden örgütlere uyarlanabilmektedir.
• Bu tür uygulamalar, işletme performansında çarpıcı gelişmeler yaratarak, örgütlere
olumlu katkılarda bulunabileceği gibi, uygulama tam bir başarısızlıkla da sonuçlanabilir.
c) Normatif Eşbiçimlilik
• Mesleki örgütlenme, bir mesleğin üyelerinin, işlerini yapma koşulları ve yöntemlerini
tanımlamak, üreticilerin üretimini kontrol etmek ve mesleki bağımsızlığa yönelik bilişsel
ve yasal bir temel oluşturmak amacıyla kolektif olarak yürüttükleri çabalar, olarak
tanımlanabilir.
• Meslekler de, örgütlerde olduğu gibi aynı taklitçi ve zorlayıcı baskılara konu olurlar.
Bunun da ötesinde, bir örgüt içindeki çeşitli mesleklere mensup bireyler birbirlerinden
farklılık göstermekle birlikte, diğer örgütlerdeki kendi meslektaşları ile önemli ölçüde
benzerlik gösterirler.
• Ayrıca, çoğu durumda, mesleki güç, mesleğe özgü faaliyetler kadar devlet tarafından da
yaratılmaktadır (DiMaggio ve Powell, 1983:152).
Mesleki uzmanlaşmanın iki boyutu, eşbiçimlilik
açısından önemli kaynaklardır:
• Bunlardan ilki, resmi eğitimin ve yasallığın üniversiteler ve mesleki eğitim kurumları
tarafından üretilen bilişsel temele dayandırılmasıdır. Başka bir deyişle, meslek mensubu
yöneticiler ile kadroları arasındaki örgütsel normların geliştirilmesinde, üniversiteler ve
mesleki eğitim kurumları önemli rol oynarlar.
• İkinci olarak, mesleki ve ticari kuruluşlar, örgütsel ve mesleki davranışlara ilişkin normatif
kuralların ortaya konulmasında ve yaygınlaştırılmasında rol oynayan diğer önemli
araçlardır.
• Bu tür mekanizmalar, geniş bir örgüt yelpazesi içindeki benzer pozisyonlarda
çalıştırılabilecek ve hemen hemen karşılıklı olarak birebir değiştirilebilecek, geleneksel
anlamdaki değişmelerden etkilenmeyecek ölçüde benzer bir oryantasyona ve eğilime
sahip olan bir bireyler havuzu yaratır (DiMaggio ve Powell, 1983152).
• Örgütler açısından normatif eşbiçimlilik, mesleki standartlara uygun hareket edebilmek
ve meslek örgütlerinin ortaya koydukları yeniliklere uyum sağlayabilmek için, yapı ve
işleyişlerini değiştirmeleridir.
• Değişiklikler; bilgi teknolojisi, pazarlama ve muhasebe teknikleri gibi herhangi bir alanda
olabilir.
• Örneğin, üniversitelerin verdiği mesleki eğitim, normatif kurumsal eşbiçimliliğin
kaynaklarından biridir. Bu tür eşbiçimlilik, örgüt üyelerinin davranış biçimleri ile örgütlerin
yapılandırılması üzerindeki sosyal ve bilişsel temelleri standartlaştırarak yasallığı ve
örgütsel sürekliliği sağlar (Morrill ve McKee, 1993:456).
• Ayrıca danışmanlık firmaları ve diğer mesleki eğitim kurumları da, belirli bir mesleği icra
eden kişilerin davranışlarında belirli standartlar oluşturur.
• İşletme okulları; finansman, pazarlama ve insan kaynakları işlevlerinin açıklanması
sırasında, belirli yol ve yöntemlerin diğerlerinden daha iyi olduğuna ilişkin çeşitli
saptamalarda bulunmakta ve bu saptamalar o alandaki uygulama boyutunda belirli
standartların oluşmasına neden olmaktadır.
• Genel olarak kurumsal eşbiçimlilik türlerine ilişkin olarak yapılmış açıklamalara ek olarak
Han (1994:637), kurumsal eşbiçimliliğin ortaya çıkışı ile ilgili çalışmaların büyük ölçüde
farklılık gösterdiğini vurgulamaktadır.
• Yazara göre, sonuçları bireysel eylemlerin toplamı olarak görenler açısından kurumsal
eşbiçimlilik, gerek bilinçsizce yapılan taklitlerin yarattığı bir moda veya akım gerekse
aktörler tarafından planlanan bir harekettir. Bunun yanında veri olarak bütünü temel alan
yazarlara göre kurumsal eşbiçimlilik, ya daha fazla örgütü taklit etmeye itecek ölçüde
kurumsal çevrenin kabul görmesi ya da yasallığın getirdiği örgütsel nüfus büyüklüğü ve
yoğunluğudur.
• Son olarak her bir eşbiçimsel sürecin, örgüt içi etkinlik ve verimliliği artıracağına ilişkin
bir kanıtın olmadığının tekrar belirtilmesinde yarar vardır. Örgütsel etkinlik ve verimliliğin
artması ölçüsünde, öne sürülen neden, örgütlerin kendi alanlarındaki diğer örgütlere
benzemelerinden ötürü ödüllendirildikleri olacaktır.
• Bu benzerlik, örgütler açısından diğer örgütlerle iletişim kurmayı, daha kariyer sahibi bir
kadro oluşturmayı, yasal ve ünlü olarak bilinmeyi ve kamusal ya da özel sektörde
sözleşmeler ve finansal destekler sağlama açısından istenen yönetsel kategorilerde
bulunmayı kolaylaştırmaktadır.
• Ancak bunların hiçbiri, uyumlu örgütlerin kurumsal düzene aykırı hareket eden
örgütlerden daha etkin ve verimli çalıştıklarını da garanti etmez (DiMaggio ve Powell,
1983:153-154).
KURUMSALEŞBİÇİMLİLİĞİNARTMASININ SONUÇLARI NELERDİR?
KURUMSAL DEĞİŞİM, KURUMSAL MANTIKLAR VE KURUMSAL
GİRİŞİMCİLİK
KURUMSAL DEĞİŞİM NEDİR?
• Kurumsal değişim, daha önceden ele alınan analiz düzeyinde sosyal olarak
yapılandırılmış sistemin norm, değer, inanç ve tanımlarıyla uyumlu olarak algılanan yani
“meşru” (Suchman, 1995) sıfatını kazanmış örgütsel bir uygulamanın konumunu, belli
bir süre sonra çeşitli sebeplerden ötürü bir diğerine terk etmesidir.
KURUMSALMANTIK NEDİR?
Kurumsal mantık yaklaşımı, genel olarak örgütsel alan içerisinde çelişen ve birbiri ile
çatışan kurumsal mantıkların örgütlere etkileri üzerine odaklanmaktadır. Bu bakış açısıyla
kurumsal mantık yaklaşımının, kurumsal kuram çalışmalarına yeni bir açılım sağladığı
görülmektedir. Kurumsal mantık yaklaşımı, izomorfizm ve homojenlik süreçlerinden ziyade
farklı kurumsal otoritelerin örgütler ve bireyler üzerindeki etkilerine ve heterojenliğe
odaklanmaktadır (Thornton ve Ocasio, 2008).
Kurumsal mantık yaklaşımının kurumsal kurama bir diğer önemli katkısı ise, toplumu, her
bir sektörün bireysel ve örgütsel davranış ve sosyal ilişkiler için farklı beklentiler dizisini
temsil eden sosyal sektörlerin kurumlar arası bir sistemi olarak kavramsallaştırması
olmuştur (Tan ve Wang, 2011).
KURUMSALGİRİŞİMCİLİK NEDİR?
• Kurumsal girişimciler, örgütsel alanlarda kurumsal farklılaşmada, parçalanmada ve
çelişmede önemli bir rol oynamaktadırlar (Thornton ve Ocasio, 2008).
• Kurumsal girişimciler, belirli bir örgütsel alanı oluşturan kurumsal mantıkları
şekillendirmek için dili bilinçli olarak kullanan aktörler olarak görülmektedir (Suddaby ve
Greenwood, 2005).
• Kurumsal girişimciler, başkaları adına hareket ederek örgütsel alanda maddesel ve
sembolik kaynakları harekete geçiren ve yeni kurumları yaratan kişiler olarak
tanımlanmaktadır (Thornton ve Ocasio, 2008).
• Kurumsal girişimciler, kültürel sembolleri ve uygulamaları manipüle etmek için retorik
stratejileri (Suddaby ve Greenwood 2005) ve hikâye anlatımı (Zilber, 2006) gibi farklı
mekanizmalara başvurabilmektedirler.
GREINER’İN YAŞAM DÖNGÜSÜ KURAMI: ÖRGÜTSEL BÜYÜME
MODELİ
Greiner’e göre (1970, 1972) başarılı bir örgütsel değişim örgüt içerisindeki güç
merkezli yapıya bağlı olarak altı aşamadan oluşmaktadır.
• İlk aşamada değişime yönelik üst yönetimin baskısı ve buna duyulan tepkiler yer
almaktadır.
• İkinci aşama, değişim için üst yönetimin müdahalesi ve buna tepki olarak iç sorunların
yeniden düzenlenmesi gerekliliği vurgulanmaktadır.
• Üçüncü aşamada söz konusu sorunlar saptanmakta ve daha özgün ve belirli sorunlar
ele alınmaktadır.
• Dördüncü aşamada, bu sorunlara yönelik olası çözümlerin örgütle uyumlaştırılması yer
almaktadır. Burada örgüt çözümlerin gelecek eylemlerde kullanılabilmesi için deneyim
elde etmekte ve bu deneyimlerle bir sonuca varmak istemektedir. Böylece beşinci
aşama da gerçekleşmiş olur.
• Örgütsel değişimin altıncı ve son aşamasında, değişim için öngörülen kimi olumlu
sonuçlar üzerinde durularak bunların örgütün yeni uygulamalarında nasıl kullanılacağı
çalışanlara kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
• Greiner'e (1972) göre örgütler yaşam döngülerini sırasıyla beş aşamada
tamamlamaktadırlar. Bu beş aşamanın her birinde devrim niteliğinde kimi örgütsel
sorunlar yaşanabileceği üzerine odaklanan yazar, her sorunun kendi kapsamı içerisinde
çözülerek örgütün olgunlaştığını belirtmektedir.
• Örgütler bu sorunları büyüme gerçekleşmeden önce genellikle egemen yönetim
biçimleriyle çözmektedir. Her bir aşama evrimsel bir dönem olarak nitelendirilmekte ve
yaratıcılık, yönlendirme, yetkilendirme, koordinasyon ve işbirliği adımlarından
oluşmaktadır.
• Bu beş aşamanın ilki örgütün meydana getirildiği girişimci aşamadır. İmalat sürecine
veya ürüne vurgu yapılan bu ilk aşamada, biçimsel olmayan iletişim ve örgütsel yapıyla
çalışanlar, örgütün büyümesi için kendilerini örgüte adamaktadırlar. Bir diğer deyişle
zamanlarının çoğunu örgüte ayırmaktadırlar.
• İkinci aşamada örgütün davranışı giderek rasyonelleşmektedir. İşlevsel yapılanma,
muhasebe sistemleri ve görevlerde uzmanlıklarla biçimsel kural ve izlekler bu aşamada
örgütte sağlanmaya çalışılarak yetkilendirme denilen üçüncü aşamaya geçilmektedir.
• İkinci aşamada katılaşan ve hantallaşan yapı burada daha âdem-i merkezileşmeye, katı
hiyerarşideki karar alma mekanizmalarının daha düşük seviyeye indirilmesine
çalışılmaktadır.
• Burada yönetsel görevler kısmen de olsa azaltılarak dördüncü aşama olan
koordinasyona geçilmektedir.
• Bu aşamanın gelişiyle örgüt kendi içerisinde yeni bir sistem oluşumuna doğru
ilerlemekte ve uzun dönemli planlar hazırlanarak ürün grupları ve kar paylaşımları
oluşmaktadır. Yani artık içsel yapıdan örgüt piyasaya odaklanmaktadır.
• Son aşama işbirliği adını taşımaktadır. Burada takım faaliyetleri önem kazanmakta,
kendiliğinden bir yönetim oluşturulmaya çalışılmakta, kişiler arasında sorunlarla
karşılaşıldıkça, kişilerin bu sorunları kendi kendilerine çözebilecek mekanizma ve çok
amaçlı sistemler kurulmaya gayret edilmektedir.
• Yazarın bu çalışması, kendi kendine işleyen bir yönetim tarzının oluşturulması açısından
önemli sayılabilir.
• Tasarımlama yaklaşımı açısından bakıldığındaysa, yazara göre bir örgüt, girişimcilikten
biçimselleşmeye, oradan da uyum ve esnekliğe doğru evrilen bir gidişat seyretmektedir.
• Yazara göre bu evrimleşme dönemlerinde örgütün bağlamsal boyutunda örgütün yaşı,
büyüklüğü, sektör içerisindeki büyüme oranı ve yönetim odağı yönlendirici olmaktadır.
• Evrimleşme dönemlerindeki geçişlerde ise örgütün yapısı, biçimselleşme durumu, üst
yönetim tarzı, denetleme sistemleri ve ödül yapıları incelenmelidir.
Çalışma Bağlamsal Boyut Yapısal Boyut
Greiner, 1972
Yaş
Büyüklük
Sektörün Büyüme Oranı
Yönetim Odağı
Örgütün Yapısı
Biçimselleşme
Üst Yönetim Tarzı
Denetim Sistemi
Ödüllendirme
KURUMSALCILIK KURAMINAYÖNELİK ELEŞTİRİLER
• Kurumsalcılığın, farklı örgütsel formlar ile onların işleyişlerinin tanımlanmasında çok
başarılı olduğu kabul edilmekle birlikte; bazı örgüt biçimlerinin muhtemel seçenekler
arasından neden seçildiği ve neden örgütsel biçimlerin zaman içinde belirli yönlere
doğru değişim gösterdiğinin açıklanmasında yetersiz kaldığına ilişkin eleştiriler
bulunmaktadır (Brint ve Karabel, 1991:343).
• İkinci eleştirilen nokta ise, ana akım iktisadın çevresel problemleri dışsallık yerine
karşılıklı bağımlılık kavramı çerçevesinde ele almasıdır. Dışsallık, bir ekonomik birimin
(birey ya da firma) bir başka ekonomik birimin refahı(serveti, karı, faydası) üzerinden
piyasa dolayımı olmayan, yani ekonomik birimler arasında sözü edilen etkilerden doğan
zararın piyasada fiyatlanamadığı, doğrudan etkiye sahip olduğu durumlarda ortaya
çıkmaktadır (Albayrak, 2011).
• Yeni kurumsalcılığa, özellikle eski kurumsalcılık taraftarlarınca yöneltilen bir eleştiri de
kurumsal değişmeyi betimleme konusunda henüz geçerli bir kuram oluşturamamasıdır
(Harriss, 2006).
• Yeni kurumsalcılığa yöneltilen diğer bir eleştiri kurum tanımıyla ilgilidir. Kurumsallaşma
çalışmalarının formel kurumların sınırlarını aşarak informel kurumları kapsayacak
şekilde yayılması, neyin kurum olarak tanımlanması gerektiğiyle ilgili tartışmalara yol
açmaktadır. Eski kurumsalcıların katı ve formel kurum tanımını yeni kurumsalcılığın
akışkan ve informel tanımıyla değiştirdiğinizde kurum kavramı sıradanlaşmaktadır
(Selznick, 1996).
• İzlek bağımlılığının kurumsal denge için geçerli bir varsayım olduğu hususunun sadece
varsayımın kendisi dışındaki etkenlerin itirazına açık olması onu kuramsal açıdan ne
ikna edici ne de savunulabilir kılmaktadır. Bu nedenle yeni kurumsalcı kuramcılar bu
kuramsal tekelden kurtulmak için daha özgün bir kurumsal değişme kuramı geliştirmekle
uğraşmalıdır (Harty, 2005).
KAYNAKÇA
AYPAY, A. (2001). ÖRGÜTSEL ANALİZDE TEORİK GELİŞMELER: YENİ KURUMSALCILIK. EGİTİM YÖNETİMİ
I (S. 501-511). ESKİŞEHİR: OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ.
BAL, H., ALGAN, N., & ÖZDEMİR, P. (2015). YENİ KURUMSALCI PERSPEKTİFTE ÇEVRESEL YÖNETİŞİM
VE KURUMSAL ÇERÇEVENİN ÖNEMİ . DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ DERGİSİ, 179-191.
BOLAT, T., & SEYMEN, O. A. (2006). YÖNETİM VE ÖRGÜT DÜŞÜNCESİNDE KURUMSALCILIK, YENİ
KURUMSALCILIK VE KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK. FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER
DERGİSİ, 223- 254.
CANBOLAT, E. Ö. (2010). ÖRGÜTLERİN İÇİNDE BULUNDUĞU AĞ ŞEBEKELERİNDEKİ KONUMLARININ
ÖRGÜTSEL ALANDAKİ EŞBİÇİMLİLİĞE ETKİSİ. ORGANİZASYON VE YÖNETİM BİLİMLERİ
DERGİSİ, 1-9.
DİNÇER, M. A., & ÖZDEMİR, Y. (2013). KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARI VE
EŞBİÇİMLİLİK: ON BÜYÜK TÜRK HOLDİNİ ÜZERİNE VAKA ÇALIŞMASI. AFYON KOCATEPE
ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, 31-66.
DİNÇER, M. A., & YILDIZ, G. (2016). YÜKSEK REKABET ORTAMINDA TEKNİK VE KURUMSAL BAĞLAMIN
EŞBİÇİMLİLİK ÜZERİNE ETKİLERİ: OTOMOBİL KÜMELENMESİ ÖRNEĞİ. BARTIN ÜNİVERSİTESİ
İ.İ.B.F. DERGİSİ , 22-62.
DUMAN, Ş. A. (2012). KURUMSAL KURAM YAKLAŞIMI İLE ÖRGÜTSEL DEĞİŞİMİ ANLAMAYA YÖNELİK BİR
ÇALIŞMA. JOURNAL OF BUSINESS ECONOMICS AND POLITICAL SCIENCE , 9-23.
ERÇEN, A. E. (2010). KURUMSAL TAKLİTÇİLİK-IZOMORFİZM: TÜRKİYE’DE SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM
FİDAN, T. (2017). KURUMSALCILIK YAKLAŞIMLARI VE YENİ KURUMSALCILIK
PERSPEKTİFİNDEN EĞİTİM ÖRGÜTLERİ. MEDENİYET EĞİTİM
ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 1-16.
İLHAN, T. (2008). TÜRKİYE’DE FAALİYETTE BULUNAN ULUSLARARASI ORTAK
GİRİŞİMLERDE ÖRGÜT KÜLTÜRÜ: YEREL SOSYO-KÜLTÜREL BAĞLAMIN
EŞBİÇİMLİLİK ETKİSİ. ODTÜ GELİŞME DERGİSİ, 305-343.
KALEMCİ, R. A., & TÜZÜN, İ. K. (2008). ÖRGÜTSEL ALANDA MEŞRUİYET
KAVRAMININ AÇILIMI: KURUMSAL VE STRATEJİK MEŞRUİYET. SÜLEYMAN
DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ,
403-413.
KOÇ, O., & VURGUN, L. (2012). AKTÖRDEN EYLEYENE ‘KURUMSAL İŞ’ TASARIMI:
YENİ KURUMSAL KURAM KAPSAMINDA BİR DEĞERLENDİRME. SÜLEYMAN
DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİS,
405-421.
ÖZCAN, K. (2011). KURUMSAL SÖYLEMİN RASYONEL TEMELLERİ: YENİ KURUMSAL
KURAM BAĞLAMINDA RASYONALİTE TARTIŞMASI . SÜLEYMAN DEMİREL
ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ, 297-326.
ÖZTÜRK, A. (2018). ÖRGÜTSEL YAŞ VE EYLEMSİZLİK ARASINDAKİ İLİŞKİNİN
ÖRGÜTSEL EKOLOJİ, YENİ KURUMSALCILIK, KAYNAK BAĞIMLILIĞI VE
SOSYAL AĞ YAKLAŞIMLARIYLA DEĞERLENDİRİLMESİ . SOCİAL SCİENCES
STUDİES JOURNAL, 2460-2474.
ÖZTÜRK, A. O., KARA, S., & KARA, H. T. (2019). BELİRSİZLİKLERİN ÖRGÜTLERE
ETKİSİ: YENİ KURUMSAL KURAM EKSENİNDE BİR DEĞERLENDİRME. SAYIŞTAY
DERGİSİ , 33-51.
SAĞSAN, M. (2008). BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ FİRMALARIN ÖRGÜTSEL
TASARIMLAMA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE YENİLİK YAPMA EĞİLİMLERİ.
ANKARA.
SAYLAM, A., & LEBLEBİCİ, D. N. (2017). KURUMSAL KURAM VE KURUMSAL
GİRİŞİMCİ. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ , 94-106.
SEÇİLMİŞLER, T., & YENEN, Z. (2011). KORUMA SORUNSALINA İLİŞKİN KURAMSAL
BİR DEĞERLENDİRME: KURUMSALCI (ALAN YÖNETİMİ) VE ÇOĞULCU (AKTÖR
AĞ TEORİSİ) YAKLAŞIMLARIN KARŞILAŞTIRMASI. YILDIZ TEKNİK
ÜNİVERSİTESİ, FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZLERİNDEN
ÜRETİLMİŞ YAYINLAR , 375-384.
TAŞÇI, D., & ERDEMİR, E. (2013). KURUMLAR NASIL ORTAYA ÇIKAR? YENİ
KURUMSAL KURAM PERSPEKTİFİNDEN BİR SOSYAL İNŞÂ SÜRECİ OLARAK
“SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ”. BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ İİBF İŞLETME
BÖLÜMÜ DERGİSİ, 130-152.
YALÇINKAYA, A., & TAŞCI, D. (2017). BİR KURUMSAL GİRİŞİMCİ OLARAK DEVLET:
YENİ KURUMSAL KURAM BAĞLAMINDA BİR DEĞERLENDİRME. YÖNETİM VE
ORGANİZASYON ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 71-90.

More Related Content

What's hot

Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...
Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...
Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...National University of Ireland, Galway
 
Kurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKeskin Bicak
 
Dış Kaynak Kullanımı
Dış Kaynak KullanımıDış Kaynak Kullanımı
Dış Kaynak Kullanımıexriz
 
Yönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan Teknikler
Yönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan TekniklerYönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan Teknikler
Yönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan TekniklerMustafa Ali ÖZAY
 
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel GüvenÖrgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel GüvenYILDIR YILDIRIM
 
kurumsal yönetim anlayışı
kurumsal yönetim anlayışıkurumsal yönetim anlayışı
kurumsal yönetim anlayışıBatuhan Altun
 
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYONÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYONpinaryurek
 
Yönetim ve Organizasyon Teorileri
Yönetim ve Organizasyon TeorileriYönetim ve Organizasyon Teorileri
Yönetim ve Organizasyon TeorileriEmre Aydın
 
Sinizm (26.09.2022).pptx
Sinizm (26.09.2022).pptxSinizm (26.09.2022).pptx
Sinizm (26.09.2022).pptxMERVEBULUT12
 
Koordinasyon ve kontrol
Koordinasyon ve kontrolKoordinasyon ve kontrol
Koordinasyon ve kontrolHava Yaşbay
 
İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci
İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci
İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci National University of Ireland, Galway
 

What's hot (20)

Farklılıkların Yönetimi
Farklılıkların YönetimiFarklılıkların Yönetimi
Farklılıkların Yönetimi
 
Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...
Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...
Strateji ve Stratejik Yönetimle İlgili Kavramsal Çerçeve -Stratejik Yönetimin...
 
Kurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumluluk
 
Dış Kaynak Kullanımı
Dış Kaynak KullanımıDış Kaynak Kullanımı
Dış Kaynak Kullanımı
 
Liderlik
LiderlikLiderlik
Liderlik
 
Yönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan Teknikler
Yönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan TekniklerYönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan Teknikler
Yönetim Stratejilerinin Uygulanmasında Kullanılan Teknikler
 
Farklılıkların Yönetimi
Farklılıkların Yönetimi Farklılıkların Yönetimi
Farklılıkların Yönetimi
 
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel GüvenÖrgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
 
Stratejik Yönetim
Stratejik YönetimStratejik Yönetim
Stratejik Yönetim
 
kurumsal yönetim anlayışı
kurumsal yönetim anlayışıkurumsal yönetim anlayışı
kurumsal yönetim anlayışı
 
Stratejik Planlama
Stratejik PlanlamaStratejik Planlama
Stratejik Planlama
 
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYONÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
 
İŞLEM MALİYETLERİ
İŞLEM MALİYETLERİİŞLEM MALİYETLERİ
İŞLEM MALİYETLERİ
 
Yönetim ve Organizasyon Teorileri
Yönetim ve Organizasyon TeorileriYönetim ve Organizasyon Teorileri
Yönetim ve Organizasyon Teorileri
 
Sinizm (26.09.2022).pptx
Sinizm (26.09.2022).pptxSinizm (26.09.2022).pptx
Sinizm (26.09.2022).pptx
 
Koordinasyon ve kontrol
Koordinasyon ve kontrolKoordinasyon ve kontrol
Koordinasyon ve kontrol
 
Temel stratejiler
Temel stratejilerTemel stratejiler
Temel stratejiler
 
Girişimcilik
GirişimcilikGirişimcilik
Girişimcilik
 
Stratejik yonetim
Stratejik yonetimStratejik yonetim
Stratejik yonetim
 
İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci
İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci
İnsan Kaynakları Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi ve Gelişim Süreci
 

Similar to KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM

Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genelSosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genelhaydar45
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI COSKUN CAN AKTAN
 
EVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
EVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN  EVRİMSEL GELİŞİMİEVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN  EVRİMSEL GELİŞİMİ
EVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİCOSKUN CAN AKTAN
 
Siyasetnamelerde refah
Siyasetnamelerde refahSiyasetnamelerde refah
Siyasetnamelerde refahKutlu Group
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARIEVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARICOSKUN CAN AKTAN
 
RONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI
RONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARIRONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI
RONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARICOSKUN CAN AKTAN
 
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİKLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİCOSKUN CAN AKTAN
 
KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİKURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİCOSKUN CAN AKTAN
 
SHB229 HAFTA 2.pptx
SHB229 HAFTA 2.pptxSHB229 HAFTA 2.pptx
SHB229 HAFTA 2.pptxSeceSece
 
küreselleşme
küreselleşmeküreselleşme
küreselleşmetoprakcan
 
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİSOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİCOSKUN CAN AKTAN
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLER
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLEREVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLER
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLERCOSKUN CAN AKTAN
 
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV ÖrneğiPraksisDergi
 

Similar to KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM (20)

Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genelSosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
 
EVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
EVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN  EVRİMSEL GELİŞİMİEVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN  EVRİMSEL GELİŞİMİ
EVRİMSEL İKTİSAT: KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
 
Soc 399 3.ders
Soc 399 3.dersSoc 399 3.ders
Soc 399 3.ders
 
Siyasetnamelerde refah
Siyasetnamelerde refahSiyasetnamelerde refah
Siyasetnamelerde refah
 
DENEYSEL KAMU TERCİHİ
DENEYSEL KAMU TERCİHİDENEYSEL KAMU TERCİHİ
DENEYSEL KAMU TERCİHİ
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARIEVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT: DOUGLAS NORTH’UN KATKILARI
 
SİSTEM KURAMINA KATKILAR
SİSTEM KURAMINA KATKILARSİSTEM KURAMINA KATKILAR
SİSTEM KURAMINA KATKILAR
 
Soc 399, 2.ders
Soc 399, 2.dersSoc 399, 2.ders
Soc 399, 2.ders
 
RONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI
RONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARIRONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI
RONALD H. COASE’UN İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI
 
Kurumsal İktisat
Kurumsal İktisatKurumsal İktisat
Kurumsal İktisat
 
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİKLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
 
KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİKURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
KURALLAR VE KURUMLARIN EVRİMSEL GELİŞİMİ
 
SHB229 HAFTA 2.pptx
SHB229 HAFTA 2.pptxSHB229 HAFTA 2.pptx
SHB229 HAFTA 2.pptx
 
küreselleşme
küreselleşmeküreselleşme
küreselleşme
 
Sirket kulturu yonetim
Sirket kulturu yonetimSirket kulturu yonetim
Sirket kulturu yonetim
 
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİSOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLER
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLEREVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLER
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSADA KATKIDA BULUNAN DÜŞÜNÜRLER
 
Toplum sosyoloji
Toplum sosyolojiToplum sosyoloji
Toplum sosyoloji
 
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
 

More from MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ

ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİMEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİKÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİKMEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİPRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİMEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİMHENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİMMEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 

More from MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ (8)

ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMIÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
 
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
 
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
 
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİKÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
 
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞIÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
 
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİPRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
 
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİMHENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
 
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜTBARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
 

KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM

  • 2. KONU BAŞLIKLARI • KURUMSALCILIK KURAMI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE GELİŞİM GÖSTERMİŞTİR? SÜRECE YÖN VEREN ARAŞTIRMACILAR KİMLERDİR? [WEBER’DEN İTİBAREN, PARSONS, MERTON, SELZNİCK……] • KURUMSALCI KURAMIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN “KURUM” VE “YASALLIK” HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ. • KURUMSALCI KURAMIN TEMEL VARSAYIMLARI VE SAVLARI NELERDİR? ALIŞKANLIK HALİNE GELEN EYLEMLER, RASYONEL MİTLER NELERDİR? • YENİ KURUMSALCILIK NEDİR? KURUMSALCI YAKLAŞIMA NE TÜR YENİLİKLER GETİRMİŞTİR? ÖNCÜLERİ VE İZDAŞLARI KİMLERDİR? • KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR VE KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN ÖRNEKLERİNDEN SÖZ EDER MİSİNİZ? • KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİĞİN ARTMASININ SONUÇLARI NELERDİR? • KURUMSAL DEĞİŞİM, KURUMSAL MANTIKLAR VE KURUMSAL GİRİŞİMCİLİK • GREİNER’İN YAŞAM DÖNGÜSÜ KURAMI: ÖRGÜTSEL BÜYÜME MODELİ • KURUMSALCILIK KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
  • 3. KURUMSALCILIK KURAMI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE GELİŞİM GÖSTERMİŞTİR? SÜRECE YÖN VEREN ARAŞTIRMACILAR KİMLERDİR? • 1960’lar öncesinde, örgüt kuramcılarının ve dolayısıyla örgütsel analizlerin çoğu, örgütlerin içsel işleyişi üzerinde odaklanmıştır (Scott, 1981:407; Mizruchi ve Fein, 1999:655). • Bu dönemde örgütler, çevrelerinden tamamen izole edilmiş ve sınırları belirgin kapalı sistemler olarak ele alınmıştır. Bazı çalışmaların, özellikle Selznick, Gouldner ve Zald gibi eski kurumsalcı okula mensup araştırmacıların, örgütleri, çevreleri ile bağlantılı olarak ele aldıkları doğrulanmaktadır.
  • 4. • 1960’larda baskın bir yaklaşım olan Durumsallık Yaklaşımı çerçevesinde de Thompson ile Lawrence ve Lorsch gibi yazarlar da örgütün çevresi ile etkileşimi üzerinde çalışmışlardır. • Bu gelişmelerin paralelinde ortaya çıkan düşünce akımlarından biri olan kurumsalcılığın ortaya çıkışı ve gelişmesine ilişkin olarak, yazında aşağıda ele alınan çeşitli görüşlere rastlanmaktadır.
  • 5. • Scott’a göre (2001:2,28) ilk kurumsalcı tartışmalar, 19.yüzyılın sonlarında Almanya ve Avusturya’da, sosyal bilimlerde bilimsel metot üzerindeki tartışmaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. • Yazar bunun yanı sıra, iktisat, siyaset bilim ve sosyoloji alanında kurumsalcılık ile ilgili çalışmalar yapan araştırmacıların, bu akımın gelişiminde ve farklı disiplinleri etkilemesinde rolü olduğunu belirtmektedir.
  • 6. • Kurumsalcı iktisadın gelişim sürecine bakıldığında, iktisadi düşüncenin tarihi seyri boyunca, kurumlar ve kurumsal değişime ilişkin konular üzerinde çalışmalar yapan pek çok iktisatçının bulunduğu görülmektedir. • Amerikan kurumsalcı geleneğinin temsilcileri olan  T.Veblen,  W. Mitchelll,  J.R. Commons,  C. Ayres bu akımın öncüleri arasında yer alır.
  • 7. • Klâsik İktisatçılar  A. Smith,  J.S. Mill • Alman, İngiliz ve Amerikan Tarih Okulu üyeleri  Menger,  von Wieser,  Hayek • Avusturya okulu üyeleri  Schumpeter,  Marshall gibi yeni iktisatçıların çalışmalarında da kurumsalcılığın çeşitli boyutlarına rastlamak olasıdır (Rutherford, 1995:1).
  • 8. • İktisadi kurumların evrimini, kültürel gelişme sürecinin bir parçası olarak gören ilk Kurumsalcı İktisat Okulu, geleneksel statik iktisat kuramına yönelik eleştirilerle ortaya çıkmıştır. • Bu okulun temellerini atan ABD’li iktisatçı T. Veblen, iktisadi kararları veren insan kavramının yerine, durmaksızın değişen göreneklerin ve kurumların etkisi altındaki insan biçiminde bir kavramı geçirmeye çalışmıştır. • Genellikle aynı okul içinde sayılan Alman çalışma iktisatçısı J.R. Commons da, ekonomideki çeşitli grupların kolektif davranışlarına ağırlık vermiş ve bu grupların işleyişini, sürekli evrilen bir kurumlar ve yasalar sistemi çerçevesinde ele almıştır.
  • 9. • Çoğunlukla kurumsalcılar olarak sınıflandırılan diğer iktisatçılar arasında,  R. Tugwell,  J. M. Clark,  B. Webb,  S. Webb,  R. H. Tawney,  A. Gruchy,  W. Gordon,  M. Tool sayılabilir (Rutherford, 1995:1; Ana Britannica, 2000:103).
  • 10. • Kurumsalcı iktisatçılar, iktisadi olayları doğup geliştiği çevrede incelemişler, tüm iktisadi faaliyetleri kurum bünyesinde ve etkisinde ele almışlar; kısaca iktisadi kurumları araştırmışlardır. • Bu okulun araştırmaları, sistemdeki kurumlara ve onların yansımaları olan iktisadi düzene yönelik olup, sorunlara sosyolojik çözümler getirmeye çalışmıştır (Ataman, 2001:194-195). • Bu okul, iktisadi sorunları, daha geniş boyutlu toplumsal ve kültürel olgular çerçevesinde açıklamaya çalışan iktisatçılar üzerinde etkili olmuş ve toplumsal kurumları modernleştirmenin, sanayinin gelişmesi için gerekli olduğu dönemlerde yarar sağlamıştır (Ana Britannica, 2000:103).
  • 11. • Siyaset biliminde ise kurumsalcılık, hem Avrupa’da hem ABD’de 19.yüzyılın ikinci yarısı ile 20.yüzyılın ilk yirmi yılı içinde üzerinde çalışılan konulardan biri olmuştur.  J.W. Burgess,  W. Wilson,  W.W. Willoughby gibi öncü uygulamacıların bu alanda yürüttüğü kurumsal analizler, temellerini anayasa hukuku ve ahlâk felsefesinden almıştır.
  • 12. • Bu akademisyenler tarafından önemli çalışmalar ortaya konulmuş olup; bu çalışmalarda biçimsel yapılar, yasal sistemler ve yönetim yapılarını karakterize eden idari düzenlemelere ağırlık verilmiştir. Bu çerçevede anayasalar, kabineler, parlamentolar, mahkemeler ve bürokrasi konuları üzerinde durulmuştur (Scott, 2003:6). • 19.yüzyılın genel olarak ülkelerde anayasaların ortaya çıktığı çağ olması, araştırmacıların bu konuya ağırlık vermelerinde etken olmuştur. 1930’ların ortalarından başlayarak ve 1960’lar boyunca devam eden zaman zarfında ise, siyaset biliminde kurumsalcı bakış açısıyla mücadele edilmiş ve davranışçı bakış açısı, bu yaklaşımın büyük ölçüde yerini almıştır.
  • 13. • Sosyolojik açıdan ise, Mizruchi ve Fein (1999:655-656)’a göre kurumsalcılık, temellerini daha önce,  Selznick,  Gouldner,  Zald’ın eski kurumsalcı yaklaşımı ile sosyolojideki toplumsal kurmacılık yazınından almıştır.
  • 14. • Toplumsal kurmacılık, bazen toplumsal yaşamın toplumsal düzlemde yaratılmış niteliğini öne çıkaran kuramlar için kullanılan genel bir terimdir. • Bu kuram, toplumun insanlar tarafından aktif ve yaratıcı çabalarla üretildiği fikrini öne çıkarır; dolayısıyla sadece verili olan veya sorgulanmadan kabul edilen bir dünya yerine, yapılmış ya da icat edilmiş bir dünya portresi çizer (Marshall, 2003:749). • Bu kuramın öncülerinden Berger ve Luckmann’a göre (1976:79), toplumsal düzenin temel özellikleri şu ilkelerle somutlaşmıştır: “Toplum bir insan ürünüdür. Toplum nesnel bir gerçekliktir. İnsan sosyal bir üründür."
  • 15. • Özetlenmeye çalışılan disiplinler arası kurumsalcı çalışmalar, yönetim ve örgüt yazını üzerinde de etkili olmuştur. Bu nedenle kurumsalcılık - örgüt ilişkisinin tarihsel gelişimi incelenirken sözü edilen disiplinlerin etkileri ve yansımaları göz önünde bulundurulmalıdır. • Kurumsalcılık - örgüt ilişkisinin gelişimi kapsamında, 1940’lı yılların sonuna değin, Weber’in bürokrasi üzerine yapmış olduğu çalışmaların bir kısmının İngilizce’ye çevrilmiş olması, özellikle Columbia Üniversitesi sosyologlarının bu konuya olan ilgisini artırmıştır. • Bu durum, örgütler ve kurumsallaşma ile ilgili çalışmaları yönlendiren ilk gelişmelerden biridir.
  • 16. • Diğer bir gelişme, T. Parsons’un kendisine ait Kültürel-Kurumsal Kuramı örgütlere uyarlamasıdır. Aynı zamanda Parsons, Weber’in çalışmalarını tercüme edenlerden biridir. Bunu, Simon ile March’ın, örgütlerde rasyonelliğin doğası konulu çalışmaları izlemiştir. • Ancak bu alandaki en önemli gelişme, örgütlerin kurumsal açıdan analizinde öncü olan ve kurumsallaşmayı bir süreç ve bir değişken olarak ele alan Selznick’in çalışmalarıdır; yazar bu çalışmalarında kurumsallaşma süreci kavramını ortaya koyarken, Merton’un çalışmalarından büyük ölçüde etkilenmiştir.
  • 17. • Merton doğrudan doğruya “kurumsallaşma” kavramını kullanmamakla birlikte, “Bürokratik Yapı ve Kişilik” başlıklı ünlü makalesinde; çalışanların, örgütlerinin amaçlarına ulaşabilmesi açısından önem taşıyan kurallara uygun eylemlerde bulunmalarının gereğine ve bürokrasilerde, çalışanları normatif emirler doğrultusunda disipline eden ve yönlendiren güçler bulunduğuna dikkat çekmiştir. • Merton’a göre, çalışanlar üzerindeki bu baskılar o kadar güçlüdür ki; kişiler bu kurallara uymak konusunda, katı, biçimsel ve hatta ayinsel bir zorunluluk hissederler. Ayrıca Gusfield, Clark, Perrow, Zalt ve Denton ile Stinchcombe gibi araştırmacıların da kurama önemli katkıda bulundukları görülmektedir (Scott, 1987:494; Scott, 2001:21-23).
  • 18. • Meyer, Scott ve Strang’a göre (1987:187) ise, kurumsalcılık öncesi kuramlar, örgütlerde gerçekleştirilen teknik görevlerin, örgütsel yapının oluşumunda belirleyici olduğunu öngörmekteydi. • Yazarlara göre, bu boyuttaki tartışmalar, benzer görevleri yerine getiren, ancak büyüklük ve karmaşıklık açısından çeşitlilik gösteren örgütleri açıklamada yeterli olamamaktadır. • Bu çerçevede, örgüt tipleri arasındaki yapısal çeşitliliğin değerlendirilmesinde bu bakış açısının yetersiz kalması, kuramcıları, örgüt yapısının birincil belirleyicisi olarak teknoloji yerine çevrenin rolüne odaklanmaya yöneltmiştir. • Örgütsel çevreler, yapıları ve düzenleyici kuralları açısından olduğu gibi, kaynak ve güç düzenlemelerinin karmaşıklığı açısından da farklılık gösterirler.
  • 19. • Abernethy ve Chua’ya göre (1996:571) de, 1970’li yılların sonlarından itibaren, örgütsel kuramcılar, örgütlerin ve çevrelerinin teknik açıdan karşılıklı birbirlerine bağımlılığı yerine, sosyal ve kültürel karşılıklı bağımlılık üzerinde durmaya başlamışlardır. • Yapısal durumsallık yaklaşımına önemli ölçüde karşıt olarak, kaynak bağımlılığını öne sürenler (Pfeffer ve Salancik) ile kurumsalcı kuramcılar (DiMaggio ve Powell; Smelser ve Swedberg), örgütleri, daha büyük örgütler arası şebekeler ve kültürel sistemler kapsamında incelemişlerdir. • Bu kurumsal çevre, örgütlerin yalnızca girdi ve çıktı piyasalarını değil, inançlarını, normlarını ve tarihi geleneklerini de etkilemektedir. • Her iki çevrede de ayakta kalabilmek ve başarılı olabilmek için örgütler, yalnızca teknik ve operasyonel etkinliği değil, aynı zamanda sosyal yasallığı da gerçekleştirme gereksinimi duyarlar.
  • 20. KURUMSALCI KURAMIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN “KURUM” VE “YASALLIK” NEDİR? KURUM NEDİR? • En genel anlamıyla kurum, “kuruluş, müessese, tesis” olarak; hukuki açıdan ise, “evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi, insanlar tarafından oluşturulan şey, müessese” biçiminde tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu, 1988b:935). • Bunun yanı sıra; sigorta, askerlik, akademik disiplin, oy kullanma, okula devam etme, başkanlık gibi çeşitli kavramlar da kurumu temsil eden örnekler arasında yer alır. Buradan hareketle, birer kurum örneği olan bu terimler arasında farklılıkların bulunduğu da açıktır.
  • 21. • Bu terimlerden bazıları örgüt kavramına vurgu yaparken; bazıları daha kültürel ya da daha yapısal bir içeriğe sahip olabilmektedir. Bu farklılıklara rağmen, sözü edilen terimler, bunları kurum kavramı içerisinde değerlendirebilmemize olanak sağlayacak ortak özelliklere de sahiptirler (Jepperson, 1991:144-145). • Görüleceği gibi, bu terimler, toplumda örgütlenmiş, yerleşmiş, kabul edilmiş, prosedürleri belli bir sosyal ilişkiler düzenini ve topluluğunu ifade etmektedir (Koçel, 2001:291). Ayrıca kurumların zaman içinde tekrar tekrar üretilen kurallar ve kaynaklar (Giddens, 1984:375) olduğu belirtilerek, onların değişime açıklık ve esneklik özelliklerine de vurgu yapılabilir.
  • 22. • Schneider’e göre kurum, büyük ve önemli sosyal fenomenlere (eğitim, evlilik, mülkiyet vb.) odaklanan veya farklı sosyal eylem şekillerine eşlik eden, kendine özgü değer yönelimleri ve çıkarları olan bir sosyal yaşam boyutu olarak ifade edilirken (Ganesh, 1980:210); bir başka açıdan, kurallara dayalı ve standartlaştırılmış sosyal uygulamaların bir araya geldiği bir kuruluş ya da oluşum düzenidir (Dillard, Rigsby ve Goodman, 2004:508). • Sosyolojik açıdan kurum, belli başlı toplumsal ilgi alanlarını içine alan davranış kalıpları ile bir toplumun temel kaygılarını ve faaliyetlerini düzenleyen ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayan tüm yapısal bileşenleri içine almaktadır (Marshall, 2003:438).
  • 23. • Bu kapsamda, örneğin doktorun sosyal statüsü ile, belirli davranışların, ilişkilerin ve beklentilerin oluşturduğu sosyal rolü; hem normatif hem de bilişsel açılardan yüksek ölçüde kurumsallaşmış bir statü ve roldür. • Araştırma-Geliştirme, toplumdaki pek çok sektörde anlamı ve değeri olan kurumsallaşmış bir örgütsel etkinliktir. Benzer şekilde, “Sigara İçilmez!” uyarısı, sigara içme eylemini kurala bağlayan yasal statüdeki bir kurumdur (Meyer ve Rowan, 1977:341). • Yukarıdaki tanımlardan farklı olarak, kurum kavramı ile toplumdaki belirli birimleri ya da toplulukları anlatan tanımlar da bulunmaktadır. • Etzioni’ye göre kurumlar, bazen evlilik ya da mülkiyet gibi davranışları kültürel açıdan tanımlayan normatif bir ilke olarak tanımlanmakla birlikte, bazen salt belirli bir örgüt tipini açıklamakta da kullanılır.
  • 24. Blaise, kurum tanımlarını birbirinden ayıran üç unsurdan söz etmektedir: Bunlar, a) davranışsal normların belirleyicisi olmaları, b) yasal bir çerçeveye sahip olmaları ve toplumdaki aktörlerin bireysel olarak –kalıcı- bağımsızlığı; c) tüm topluma olduğu kadar küçük bir gruba da uygulanabilir olmalarıdır. Yazar, bu ortak unsurların yardımıyla, ancak “örgüt” kavramına daha yakın durarak kurumu, “normatif ilişkiler ve davranış kalıpları oluşturan, uygulatan, bunların korunmasını sağlayan ve içinde bulundukları çevrede değer taşıyan işlevler ve hizmetler gerçekleştiren örgütler”, şeklinde tanımlamaktadır (Ganesh, 1980:210).
  • 25. • Barley ve Tolbert ise (1997:96-97) kurumları, “sosyal aktörlerin türlerini, uygun faaliyetlerini veya ilişkilerini belirleyen ortak kurallar ve sınıflandırmalar”, olarak tanımlamaktadırlar. • Yazarlara göre bu tanım, ilgili sosyal aktörlerin kimliği konusunda herhangi bir saptamada bulunmadığı için, çok yönlü araştırma ve analizlerde rahatlıkla kullanılabilir. Bu aktörler; bireyler, gruplar, hatta daha büyük topluluklar olabilir.
  • 26. Öte yandan kurumlar, temel ve ikincil olmak üzere iki ana grupta incelenebilirler: 1. Temel kurumlar, sosyal açıdan evrim geçirmiş olan ve genel kabul görmüş normlar ve değerleri temsil ederler; örneğin insan hakları, mesleki etik gibi. Bunlar, büyük ölçüde bilinçaltına yerleşmişlerdir; çünkü bireyler, normları ve değerleri göreceli olarak içselleştirirler ve hatta genellikle, bunlara ilişkin alternatif seçeneklerin olabileceğini dahi düşünemezler. Temel kurumlar ciddiye alınırlar ve bu kurumların planlı olarak değiştirilmeleri çok güçtür. Temel kurumların bir ürünü olarak nitelendirilebilecek ikincil kurumların var olma nedeni ise; belirli sosyal sorunların çözüme kavuşturulmasıdır. 2. İkincil kurumlar, yasaları, anlaşmaları, örgütleri ve örgütsel kural ve prosedürleri içine alırlar. Bu kurumlar, temel kurumlara kıyasla daha esnek olup, planlı olarak değiştirilmeleri de daha kolaydır.
  • 27. • Temel kurumlarda olduğu gibi, ikincil kurumlar da izleyicileri tarafından ciddiye alınarak içselleştirilebilir. • Örneğin örgüt üyeleri bir örgütün kültürünü oluşturan değerleri zamanla içselleştirir ve onlara uygun davranışlar sergilemeye başlarlar (Bresser ve Millonig, 2003:221-222). • Çeşitli bakış açılarının da işaret ettiği gibi, kurumlar, toplumda, bir anlam, istikrar ve düzen üretmek amacıyla hareket eden, normatif, düzenleyici ve kültürel-bilişsel unsurların oluşturduğu sistemlerdir (Scott, 2003:879). • Dolayısıyla kurumlar, toplumsal yaşama istikrar ve anlam kazandırdıkları gibi, toplumsal davranışları sınırlar ve düzenlerler (Scott, 2001:48,51).
  • 28. • Berger ve Luckmann (1976:72), kurumsallaşmanın, çeşitli aktörler tarafından alışkanlık haline gelmiş eylemlerin izleyicileri tarafından da benzer şekilde uygulanmaya başlamasıyla ortaya çıktığını ve bu benzer karşılıklı davranışların da kurumları yarattığını belirtmektedirler. • Alışkanlık haline gelmiş olan eylemler, benzerlik gösterdikçe kurumları oluşturmakta; bunlar da içinde bulundukları sosyal grubun üyeleri tarafından paylaşılmaktadır.
  • 29. YASALLIK NEDİR? • İş hayatında üretilen her türlü malın üretiminde ve çalışanlarla ilgili problemlerin çözümünde yasalara bağlı kalmak da mesleki etik ilkelerindendir. • Günümüzde iş yaşamında gerek üretim alanını gerekse çalışma hayatını düzenleyen yasalar mevcuttur. • Hatta yalnızca devletlerin değil uluslararası bir takım kuruluşların da bu konuda etkili olduğunu söyleyebiliriz.
  • 30. • Bunlara örnek olarak çalışma hayatını düzenleyen Uluslararası Çalışma Örgütü ile üretim standartlarını düzenleyen Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)’yu sayabiliriz. • Hukuken suç teşkil eden emirlerin yerine getirilmemesi konusunda yöneticiler kesin tavır içinde olmalıdırlar. Emirlerin yasalara aykırılığının, üst yöneticilere hatırlatılması, yöneticinin yönetimde keyfiliğinin ortadan kaldırılması ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasında önemli katkıları olmaktadır.
  • 31. YENİ KURUMSALCILIK NEDİR? KURUMSALCI YAKLAŞIMA NE TÜR YENİLİKLER GETİRMİŞTİR? ÖNCÜLERİ VE İZDAŞLARI KİMLERDİR? • Bu yaklaşım, ilk olarak Stanford Üniversitesi'nde 1970'lerin ortalarında bir doktora dersinde ortaya atılan bir soruya yanıt ararken ortaya çıkmıştır. • Dersin hocası John W. Meyer'dir. Öğrenciler ise örgütsel davranış öğrencilerinin yakından tanıdığı Terrence E. Deal ve Brian Rowan'dır. • Terrence E. Deal, daha sonra bu yaklaşımdan ayrılarak kendine özgü sembolik (1987, Lee Bolman ile) ya da örgüt kültürü (1983, Alan Kennedy ile) yaklaşımını geliştirmiştir (Deal ve Crowson, 1997).
  • 32. • Yeni kurumsalcılık, köklerini kurumsalcı (institutionalist) yaklaşımdan almaktadır Bir kurum, “güçlü bireylerin bazı çıkar ve değerlere kendilerini adadıkları bir yapı” olarak tanımlanabilir. • Kurumsallaşmanın derecesi ise, “gücün belli bir değere inanan insanların elinde toplanmasına bağlıdır” (Stinchcombe, 1968). • Kurumsalcılık kısaca, değerlerin, tarihsel olarak örgütlerde korunması olarak tanımlanabilir.
  • 33. Yeni kurumsalcılık akımının literatüre girişi, Meyer ve Rowan’in (1977) 1. "Kurumsallaşmış Örgütler: Mit ve Tören olarak Formal Yapı” (Institutionalized Organizations: Formal Structure as Myth and Ceremony) 1. ‘‘Eğitimin Bir Kurum Olarak Etkileri” (The Effects of Education as an Institution) adlı makaleler iledir. • Yeni kurumsalcılık, örgütsel davranış alanında, irdelenmesi gerekli bir “paradoks” sunar (Powell ve DiMaggio, 1991).
  • 34. • Bu yaklaşım henüz gelişme aşamasında olduğu için, sosyoloji, ekonomi, politik bilimler ve örgütsel davranış alanlarında farklı bir bakış açısını temsil eder. • Bu nedenle farklı teorisyenler, bu teoriyi farklı biçimlerde tanımlayabilmekte; mikro ve makro düzeylere farklı biçimlerde vurgu yapmakta, farklı bilişsel konu ve normlara ağırlık vermekte, kurumların kurulma ve yayılmalarında değişik çıkar ve ağların önemine işaret etmektedirler (Rowan ve Miskel, 1999; Powell ve DiMaggio, 1991).
  • 35. KLASİK YAKLAŞIMLAR İŞLEVSELCİ YAKLAŞIMLAR YENİ KURUMSALCILIK TEORİSİ Durağanlık Değişme Direnme/süreklilik Hiyerarşik Yapı İnformal Yapı Formal Yapı Otorite Çıkar çekişmeleri Meşruiyet Kontrol Edilen Çevreler İşbirliğine dayalı (Co- optive) Çevre. Birbirini düzenleyen (Constitütive) Çevreler Rasyonel Olarak Beklenen Aktiviteler Beklenmeyen Sonuçlar Üzerinde Düşünülmemiş (Unreflective) Aktiviteler İş Teorisi Sosyalleşme Teorisi Atfetme (Attribution) Teorisi Kurallar Normlar Düzen (Order) Tablo 2: Yeni Kurumsalcılık Teorisinin Diğer Örgüt Teorileri ile Karşılaştırılması.
  • 36. • İlk bakışta klasik ve neoklasik yaklaşımlarla yeni kurumsalcılık arasında pek önemli bir farklılık yokmuş gibi görünebilir. Ama bunun yanıltıcı olduğu hemen anlaşılacaktır. • Klasik teorisyenler, biyolojik metaforları temel aldığından bunlar genelde Darwinizm’in sosyal bilimlerdeki yansıması olarak algılanabilir. Darwin'in teorisi, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de en çok dinsel alanda bilinmektedir. • Ama Darwin’in temel tezi, canlılar dünyasında en iyi uyum sağlayanın yaşamını sürdüreceğidir. Bunun örgütsel davranış literatürüne yansıması ise, başarılı örgütlerin hızla değişen koşullara çok çabuk ve kolay uyum sağlayacağı, uyum sağlayamayanların ise elenerek yok olup gideceğidir.
  • 37. • Darwind teori, sosyal bilimlerde sosyal darwinizm olarak ortaya çıkmakta, güçlü olan kurumların ayakta kalabileceğini ileri sürmektedir. Bu aynı zamanda kapitalizmin temel yaklaşımıdır ve Marx da (1862) en büyük eleştirilerinden birisini kapitalizmin bu ilkesine getirmektedir. • Frankfurt Okulu gibi bilimsel sosyalizmin değişik versiyonları, hümanistler ve bu düşünceden etkilenenler de doğal olarak bu yaklaşıma eleştiri getirirler. Sonuçta, doğada böyle olsa bile, toplumda böyle olamayacağı ve bunun değişmesi gerektiği, neoklasiklerin temel tezini oluşturmaktadır (Layder, 1994). • Neoklasikler, var olan düzenin sürdürülemeyeceğini, toplumda ve örgütlerde bir anarşi başlayacağını, ve değişmenin gerekliliğini ileri sürerler. • Yeni kurumsalcılar ise örgütlerin hem ortadan kaybolmadığını, hem de değişmediğini ileri sürerler. Bu eleştiri, hem klasik hem de neoklasiklerin temel tezlerini bir adım daha ileriye götürmektedir. Örgütler, sürekli başarısız oldukları halde yaşamlarını sürdürebilirler (Meyer ve Zucker, 1989). • Örgütler, çok başarılı bir biçimde kendilerine getirilen eleştirilere karşılık verirler. Denilebilir ki bunun böyle olduğu daha önce de bilinmektedir ve bu yeni bir bilgi değildir. Bununla vurgulanmak istenen bazı örgütlerin, sürekli başarısız olarak kabul edilebilmelerine rağmen yaşamlarını sürdürmeleridir. Bu, örgütlerin varlıklarını devam ettirmede direnme güçlerini gösterir.
  • 38. • Yeni kurumsalcılar ise örgütlerin hem ortadan kaybolmadığını, hem de değişmediğini ileri sürerler. Bu eleştiri, hem klasik hem de neoklasiklerin temel tezlerini bir adım daha ileriye götürmektedir. Örgütler, sürekli başarısız oldukları halde yaşamlarını sürdürebilirler (Meyer ve Zucker, 1989). • Örgütler, çok başarılı bir biçimde kendilerine getirilen eleştirilere karşılık verirler. Denilebilir ki bunun böyle olduğu daha önce de bilinmektedir ve bu yeni bir bilgi değildir. Bununla vurgulanmak istenen bazı örgütlerin, sürekli başarısız olarak kabul edilebilmelerine rağmen yaşamlarını sürdürmeleridir. Bu, örgütlerin varlıklarını devam ettirmede direnme güçlerini gösterir.
  • 39. • Klasik yaklaşımlar, neoklasikler ile yeni kurumsalalar arasındaki ikinci önemli farklılık örgüt yapılarında görülmektedir. • Klasik yaklaşımlarda hiyerarşik yapı çok önemlidir. Çünkü bilimsel yönetim ve bürokratik teori kontrol olmadan yönetimin ve işgörenlerin verimli olamayacaklarını varsayar. Klasiklerin aşırı kontrolüne tepki olarak geliştirilen neoklasik teori, hiyerarşik yapıya karşılık informal yapıların daha önemli olduğunu ileri sürmüştür. • Onlara göre, insanlar arasındaki formal olmayan ilişkiler geliştirilmeli', izlenmeli, bunların yönetimde önemli faktörler olduğu gözden çıkarılmamalıdır. Yeni kurumsalalar formal örgüt yapılarının sembolik önemini vurgulamaktadırlar. • Yeni kurumsalcılık rasyonel olmayan davranışı formal yapının içine yerleştirir. Örgütler, bazı bölümleri ve örgütsel süreçleri düzenleyen kuralları işlevsel oldukları için değil, örgütsel alanlara uyum için geliştirmektedirler (Meyer ve Rowan, 1977, DiMaggio ve Powell, 1991).
  • 40. • Klasik yaklaşımlar, neoklasikler ve yeni kurumsalcılar arasındaki üçüncü farklılık, otoriteye bakışlarında görülmektedir. Klasikler otoritenin önemini vurgularlar. Otoriteye verdikleri aşırı önem bunun bir göstergesidir (Mitchell, 1995). • Klasiklere göre, örgüt çıkarları her şeyden önemlidir. Neoklasikler ya da revizyoncular ise, bireysel çıkar ilişkilerinin yönetimde ve grupların oluşmasında önemini vurgular ve bunu, bireyin ve grupların davranışını açıklamada otoriteden daha güçlü bir açıklayıcı değişken olarak kabul ederler.
  • 41. • Barnard (1956) "kontrol alanı” (span of control) kavramı ile otoritenin sınırları olduğunu ortaya koymuştur. Yeni kurumsalalar ise, örgütsel davranışın meşruiyetinin önemini vurgular. Kurumsal güçler sistemin entegrasyonuna olanak sağlarlar. • Kurumlar, örneğin okullar, toplumda var olan rasyonellik hakkındaki mitleri kullanarak meşruiyet ve toplumsal destek sağlarlar. Bu mitler, okulun alışılagelmiş rollerine ve kurallarına ilişkin sınıf yapısı, öğrenci değerlendirme süreci ve not verme sistemi, kullanılan temel kitaplar, okullara ve üniversitelere giriş sınavları üzerine olabilir (Meyer, Scott, ve Deal, 1983). • Üniversitelerin, kendi olanaklarını dikkate almaksızın en gelişmiş olarak kabul edilen üniversitelerdeki uygulamaları örnek alarak onları kendi bünyelerinde uygulamaya kalkmalarında, böyle yapmanın kolayca kabul edileceği ve toplumda sorgulanmayacağı varsayımı yatmaktadır.
  • 42. • Yeni kurumsalcıların klasik ve neoklasik yaklaşımlar ile arasındaki dördüncü farklılığı örgüt-çevre ilişkilerine bakışlarında görülmektedir. • Klasikler, örgütün çevreyi kontrol etmesi gereğine inanırlar. • Neoklasikler ise örgüt- çevre arasındaki çıkara ve pazarlığa dayanan ilişkilere dikkati çekerler. Genelde örgütün çevreye uyum yeteneği ve büyümesi ile başarı oranı arasında doğru bir ilişki vardır. • Örgütler, yerel düzeyde toplumla içiçedirler. Örgüt ve çevre, birbirlerine yüzyüze etkileşim sonucu personel ve örgütler arası anlaşmalar ile bağlanmışlardır (Selznick, 1949).
  • 43. • Yeni kurumsalcıların klasik ve neoklasik yaklaşımlarla arasındaki beşinci farklılık noktası birey ve grup aktivitelerine bakışlarında görülmektedir. • Klasikler, bireyin rasyonel davranacağını varsayarlar. Buna göre birey sürekli kârını maksimize etmeye çalışır. Buna karşılık neoklasikler ise bireysel ya da örgütsel aktivitenin rasyonel olarak beklenen sonuçları olsa bile bunların beklenmedik sonuçlar doğurabileceğini bunların ise çok önemli olduğunu belirtmektedirler. • Yeni kurumsalcılar ise kurumların, insan çıkarını ve aktörleri belirlediğini savunurlar. Onlara göre bu davranışlar "rutin” ve alışılmış davranışlardır (Jepperson, 1991; Zucker, 1991).
  • 44. • Yeni kurumsalalar, klasik ve neoklasik yaklaşımlar arasındaki altıncı farklılık örgüte yeni katılan işgörenlerin örgüt içinde işe alışmalarına bakışlarında görülmektedir.
  • 45.
  • 46. Yeni Kurumsalcı Yaklaşımın Getirdiği Diğer Yenilikler • Yeni kurumsalcılar, örgütsel analiz terminolojisine yeni kavramlar getirmişlerdir. Bunlar, örgütsel alan, izomorfizm, zorlayıcı kurumsal baskılar, normatif kurumsal baskılar, ve taklitçi kurumsal baskılar gibi kavramlardır (Powell ve DiMaggio, 1991). • Yeni kurumsalalar, Weber’in (1952) ‘‘Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı klasik tezine atıfta bulunurlar. Aşağıda bu kavramların ortaya çıkışı ve ne ifade ettikleri kısaca açıklanmıştır.
  • 47. • Günümüzde bürokratikleşme ve örgütsel değişmeye direnme örgütleri birbirine benzer yapan baskılar sonucu ortaya çıkar. Ama bu süreçlerin örgütleri daha verimli yaptığı söylenemez. • Bürokratikleşme ve örgütsel değişme, örgütsel alanların yapılandırılması sonucu oluşur. Burada Giddens’in yapılandırma (structuration) kavramı kullanılmaktadır (Layder, 1994). • Örgütsel alanların yapılandırılması süreci büyük oranda devlet ve meslek örgütlerinin etkileri sonucu oluşmuştur. • Yüksek derecede yapılandırılmış örgütsel alanlar, belirsizlik ve sınırlılıkların getirdiği sorunları daha etkili bir biçimde çözmek için toplamda yapı, kültür ve çıktılarda homojenliğe yol açarlar (DiMaggio ve Powell, 1983).
  • 48. Örgütsel alanlarda homojenliğe doğru değişimi üç mekanizma oluşturur. Bunlar, 1. politik etki ve meşruiyet sorununun ortaya çıkardığı zorlayıcı izomorfizm, 2. belirsizliği azaltmak için standart tepkiler sonucu ortaya çıkan benzeşimci izomorfizm, 3. profesyonelliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan normatif izomorfizm (Powell ve DiMaggio, 1991).
  • 49. Bu baskılara yol açan durumlara aşağıda kısaca değinilmiştir: • Zorlayıcı baskılar, toplumsal düzeyde bazı örgütlere diğer örgütler tarafından direk olarak zorlayıcı olmasalar bile; etkileri, etkilere konu olan örgütlerce zorlayıcı olarak algılanabilir (Meyer, Scott, ve Deal, 1981). • Örneğin, yükseköğretimi düzenleyen yasalar bu tür bir baskıya örnek olabilirler. Ancak, bu tür baskılar yasalarla sınırlı değildir.
  • 50. • Benzeşimci ya da taklit etmeye dayalı baskılar zorlayıcı değildir. Bunlar bazı örgütlerin gönüllü olarak izledikleri bir yol olarak görülebilir. • Bu örgütler, toplumdan gelen eleştirilere karşı koyabilmek için, toplumda başarılı olarak görülen örgütlerdeki uygulamaları aynen alıp kendi örgütlerine uygulamaya çalışırlar (Rowan ve Miskel, 1999). • Anadolu’daki üniversitelerin ODTÜ ya da diğer gelişmiş üniversitelerdeki uygulamaları kendilerinde uygulanabilirlik açısından değerlendirmeden aynen alıp pratiğe dökmeye çalışmaları bu türden kurumsal baskılara örnek gösterilebilir. • Eğer bu uygulamalara herhangi bir eleştiri gelirse, bu durumda, eleştirilere başarılı örgütlere göndermeler yapılarak kolayca karşı konulabilir.
  • 51. • Normatif baskılar ise profesyonelleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkarlar (DiMaggio ve Powell, 1991). • Ülkemizde kamu yönetiminde Mülkiye’nin genelde kamu yöneticilerinin kaynağı olduğunu düşünürsek, buradan mezun olan öğrenciler genelde aynı hocalar tarafından eğitildiklerinden, kamu yönetiminde birbirlerine benzer davranışların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
  • 52. KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR VE KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDEYAŞAYAN ÖRNEKLERİ NELERDİR? KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR? • Kurumsal eşbiçimlilik, aynı alanda faaliyet gösteren örgütler arasında ortak bir yapı ve yaklaşımın ortaya çıkmasıdır ve bir kurumsal çevre içindeki bir birimin, aynı çevre koşulları ile karşı karşıya olan diğer birimlere benzemesine neden olan bir süreçtir (Daft, 1998:541). • Kurumsal eşbiçimlilik, veri bir zaman diliminde, bir örgütler topluluğu arasındaki benzerliktir (Deephouse, 1996:1024). • Yazar bu tanım ile kurumsal eşbiçimliliğin durum boyutuna vurgu yapmaktadır. Bu noktada, bir kurumsal çevredeki örgütsel yapıların homojenliğini açıklamada odak noktası, kurumsal eşbiçimliliğe dönük değişim süreçleridir (Beckert, 1999:778).
  • 53. • Örgütler arasında ortaya çıkan bu kurumsal eşbiçimliliğin temel nedeni, Scott ve Meyer’in de belirttiği gibi, kurumsallaşmış çevrelerde doğru olarak kabul edilen ve yaygın biçimde benimsenen yapıları ve süreçleri uygulayan örgütlerin, kurumsal çevre tarafından ödüllendirilmesidir (Crank, 2003:186187). • Bu benzerlik, örgütler açısından, diğer örgütlerle iletişim kurmayı, mesleki açıdan yetkin kişileri örgüte çekebilmeyi, yasal ve tanınır olmayı ve özel ya da kamusal alanda sözleşmeler yapma, ortaklıklar kurma ve kredi bulma gibi konularda özel bir statüye sahip olmayı kolaylaştırır (DiMaggio ve Powell, 1983:153; Radaelli, 2000:28).
  • 54. • Daha önce de bahsettiğimiz gibi Maggio ve Powell (1983:150), tanımlanmaya çalışılan kurumsal eşbiçimliliği sağlayan üç ayrı mekanizmanın varlığından söz etmektedirler. • Bu sınıflandırmaya giren üç mekanizma, sırasıyla, zorlayıcı, normatif ve taklitçi kurumsal eşbiçimlilik mekanizmalarıdır: 1. politik etkilerden ve yasallık sorunundan kaynaklanan “zorlayıcı/düzenleyici kurumsal eşbiçimlilik”; 2. belirsizliğe karşı standart davranışların sonucu olarak ortaya çıkan “taklitçi kurumsal eşbiçimlilik”; 3. mesleki uzmanlaşma ile ilgili olan “normatif kurumsal eşbiçimlilik”.
  • 55. • Yazarlara göre bu sınıflandırma analitiktir: Bu eşbiçimlilik türleri, her zaman ampirik olarak farklı ya da birbirinden ayrı değildir. • Örneğin dış aktörler, belirli bir görevi yerine getirmesini isteyerek ve performansına ilişkin mesleki sorumluluğunu belirleyerek bir örgütü rakiplerine uyum sağlamaya yöneltebilirler. Ya da taklitçi değişim, çevrenin yarattığı belirsizlikleri yansıtabilir. • Ancak her ne kadar uygulamada bu üç tür eşbiçimlilik birbirlerine karışıyorsa da, her biri farklı koşullardan kaynaklanmakta ve örgütleri farklı sonuçlara götürmektedir.
  • 56. KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDEKİ ÖRNEKLERİ NELERDİR? • Dey, Milem ve Berger’e göre (1997:310), farklı kurumsalcı kuramcılar bu üç tür eşbiçimlilik mekanizmasına, farklı ölçülerde ağırlık ve önem vermekle birlikte, genellikle örgütlerdeki kurumsal eşbiçimlilik eğilimlerinin yaratılmasında, çevresel baskıların rol oynadığını kabul etmektedirler. • Bu mekanizmalar aşağıda ana hatları ile açıklanmaktadır: a) Zorlayıcı/Düzenleyici Eşbiçimlilik Bir örgütün üyelerini etkileyen, bağlı bulundukları diğer örgütlerin üyeleri tarafından yapılan ya da içinde bulunulan toplumun kültürel beklentilerinden kaynaklanan biçimsel ya da biçimsel olmayan baskıların sonucudur (DiMaggio ve Powell, 1983:150).
  • 57. • Örneğin üniversiteler, farklı çıkar gruplarının beklentileri, uygulamaları ve düzenlemeleri tarafından şekillendirilen, karmaşık bir yasal, politik ve sosyal çevrede faaliyetlerini sürdürürler. • Devletin üniversitelere sağladığı finansal destek ve getirdiği düzenlemeler, çeşitli akreditasyon kuruluşlarının istek ve beklentileri, kıt kaynaklara ulaşma konusunda diğer üniversitelerle yaşanan rekabet ve diğer ilgili kurumsal çevre unsurları, üniversitelerin yapı ve işleyişleri üzerinde, “kural koyucu, izleyici ve yaptırımcı faaliyetlerden oluşan” bir ağ oluşturmaktadır (Dey, Milem ve Berger, 1997:310). • Örgütler, yapılarını, tekniklerini veya davranışlarını, diğer örgütlerinkine uyarlama konusunda, içinde bulundukları çevrede, özellikle bağımlılık ilişkisi içinde oldukları devlet, düzenleyici kuruluşlar ve diğer önemli örgütlerden gelen baskılarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
  • 58. • Bazı baskılar, yasal bir gücün kullanımı şeklinde olabilir; örneğin, devletin, sanayi kuruluşlarına hava kirliliğini önlemede ekipman bulundurma zorunluluğu getirmesi gibi. • Zorlayıcı eşbiçimlilik ile ilgili olarak vurgulanması gereken bir nokta, bu tür eşbiçimliliğin ortaya çıkabilmesi için, örgütler arasında mutlak bir güç farklılığının bulunması gerektiğidir. Başka bir deyişle, örgütler arasında bir bağımlılığın olması gerekir. • Örneğin, bazı büyük sanayi işletmelerinin, kendilerine bağlı tedarikçilerinin yapı ve işleyişlerini etkilemeleri ve belirli politikaları, prosedürleri, talimatları ve teknikleri kullanma yönünde onlara baskı yapmaları gibi (Daft, 1998:542). • Bu tür baskılar, ikna etme biçiminde olabileceği gibi, güç kullanarak ya da bir tür danışıklı dövüşe davet etme şeklinde de olabilir (DiMaggio ve Powell, 1983:150).
  • 59. • Örgütler, zorlayıcı kurumsal eşbiçimlilik çerçevesinde varlıklarını sürdürebilmek için, dikkatlerini, kendileri üzerinde etki gücü yüksek olan kurumsal çevre unsurlarına ve dolayısıyla onların temsil ettikleri değerlere yöneltirler (Crank, 2003:186). • Öte yandan belirli bir kurumsal çevrede, örgütler arasında zorlayıcı baskılar nedeniyle ortaya çıkan kurumsal eşbiçimliliğin, her zaman örgütlerin etkinliğini ve verimliliğini artıracağı da söylenemez. Başka bir deyişle, ortaya çıkacak olan yapı ile örgüt performansı arasında bir ilişki kurulmadan da kurumsal eşbiçimliliğe gidilebilmektedir (Crank, 2003:186). • Örgütler, çoğu durumda salt çevreleri tarafından genel kabul görmek için, yapı ve işleyişlerinde değişikliğe gitmektedirler; aksi takdirde kurumsal çevrenin sınırlarını çizdiği yasallık çerçevesinin dışında kalma riski ile karşı karşıya kalabilirler.
  • 60. b) Taklitçi Eşbiçimlilik • İçinde bulunulan çevrede faaliyet gösteren ve çevreye başarılı bir şekilde uyum sağlamış olan diğer örgütlerin taklit edilmesidir. Bu noktada özellikle belirsizlik, taklitçiliği teşvik eden güçlü bir faktördür (DiMaggio ve Powell, 1983:151). • Çoğu örgütte, üst yönetim, genel amaçlara hangi ürünler, hizmetler ya da teknolojilerle ulaşabilecekleri konusunda bir belirsizlikle karşı karşıya kalmaktadırlar (Daft, 1998:541); hatta bazı durumlarda amaçların kendisi bile net olmayabilmektedir. • Örgütsel teknolojiler yeterli ölçüde anlaşılamadığında, hedefler belirsiz olduğunda veya çevre sembolik bir belirsizlik yarattığında, örgütler, teknik kurallar yerine kurumsal kuralları koyarak araştırma maliyetlerini düşürmeye çalışırlar ve diğer örgütlerin davranışlarını taklit ederler (DiMaggio ve Powell, 1983:151; Siegel, Agrawal ve Rigsby, 1997:50-55; Haveman, 1993:595). • Örgütler, daha yasal veya daha başarılı olarak algılanmak için, kendi alanlarındaki benzer örgütleri model alma eğilimi gösterirler. Belirli yapısal düzenlemelerin pek çok yerde yaygın şekilde bulunması, uyarlanan modellerin, verimliliği ve etkinliği artırdığının anlaşılmasından ziyade, taklit edilen süreçlerin evrensel olarak kabul görmesine bağlanabilir (DiMaggio ve Powell, 1983:152).
  • 61. Taklitçi değişimin kanıtları, çeşitli örgütsel çıktıların incelendiği geniş bir çalışmalar toplamından gelmektedir: • Hastanelerde örgüt yapısının evrimi (Star); • Yerel yönetimler aracılığıyla kamu-hizmetlerinin uyumlaştırılması (Knoke; Tolbert ve Zucker); • Çok-bölümlü kurum yapısının yaygınlaşması (Fligstein); • Ürün çeşitlendirme stratejilerinin yaygınlaşması (Fligstein); • Koruyucu sağlık hizmetleri sunan örgütlerde biçimsel değişiklikler (Wholey ve Burns); • Hastanelerde matris yönetim programlarının uyarlanması (Wholey) vb. taklitçi kurumsal değişim, genellikle bir örgütten diğerine moda olabilen özellikleri yayan bulaşıcı bir hastalık gibi düşünülmektedir (Haveman, 1993:595-596).
  • 62. • Haveman (1993:596), örgütlerin, kendi popülasyonları içindeki diğer örgütleri, bu örgütlerin diğer popülasyonlardaki örgütlerin eylemlerinden daha fazla göze çarpma eğiliminde olduklarından dolayı taklit ettiklerini varsaymaktadır. • Yazar, taklitçi kurumsal eşbiçimliliği açıklamada da örgütler kendi endüstri dallarındaki diğer örgütleri taklit ettiklerinden ötürü- bir endüstri dalındaki örgütlerin bir popülasyon oluşturduklarını öne süren örgütsel ekoloji konusundaki çalışmalardan yararlandığını belirtmektedir. • Bu açıdan örgütler, kendi popülasyonlarında bulunan, yapı, strateji, kaynaklar ve kısıtlamalar bakımından benzerlik gösteren diğer örgütleri taklit ederler. Bunun nedeni, örgütsel türlerin, çevrenin taleplerine en uygun şekilde uyum sağlayarak dengeye gelecekleridir. • Her bir birim, aynı kısıtlılıklar içindeki diğer birimlere benzeme yönünde bir zorunluluğa tabidir. Başka bir deyişle, benzer büyüklükteki örgütler, yapı ve strateji açısından benzerdirler; aynı çevresel kaynaklara bağlıdırlar ve benzer yapısal kısıtlılıklardan etkilenirler (Hannan ve Freeman, 1977:939; Haveman, 1993:597).
  • 63. • Örgütler kendi popülasyonlarındaki karar vericiler tarafından başarılı olarak algılanan diğer örgütleri taklit ederler. • Yüksek itibar sahibi ve tanınmış örgütlerin eylemlerinin diğer örgütleri etkilediğine ilişkin çok sayıda bulgu vardır. • Güçlük, hangi örgütlerin en fazla tanınmış, en itibarlı ve en başarılı olduklarının belirlenmesidir. • Örgütsel performansı değerlendirmede, çeşitli ölçütler -üretkenlik, verimlilik, kârlılık, büyüme, istikrar, yaşamını sürdürme, çıktı kalitesi, işlem hacmi, paydaşların tatmini ve morali ile işgücü devri arasında- kullanılmaktadır (Haveman, 1993:598).
  • 64. • Öte yandan bu tür eşbiçimlilik, bazı durumlarda yeterli araştırma ve sorgulama olmaksızın başarılı görülen ya da olacağı düşünülen bir fikrin ya da uygulamanın, hemen diğer örgütler tarafından örnek olarak alınmasına neden olabilmektedir. • Örneğin, taklitçi eşbiçimlilik mekanizması, son yıllarda ortaya atılan yeni yönetim yaklaşımları ve tekniklerinin, birçok örgütte moda ve geçici akımlara konu olmasını açıklamaktadır (Koçel, 2001:282). • Değişim mühendisliği, ortak girişim ve birleşmeler, kıyaslama, tam zamanında üretim sistemi ve toplam kalite yönetimi gibi pek çok yaklaşım ve teknik, etkinlik ve verimlilik boyutunda herhangi bir değerlendirmeye gidilmeden örgütlere uyarlanabilmektedir. • Bu tür uygulamalar, işletme performansında çarpıcı gelişmeler yaratarak, örgütlere olumlu katkılarda bulunabileceği gibi, uygulama tam bir başarısızlıkla da sonuçlanabilir.
  • 65. c) Normatif Eşbiçimlilik • Mesleki örgütlenme, bir mesleğin üyelerinin, işlerini yapma koşulları ve yöntemlerini tanımlamak, üreticilerin üretimini kontrol etmek ve mesleki bağımsızlığa yönelik bilişsel ve yasal bir temel oluşturmak amacıyla kolektif olarak yürüttükleri çabalar, olarak tanımlanabilir. • Meslekler de, örgütlerde olduğu gibi aynı taklitçi ve zorlayıcı baskılara konu olurlar. Bunun da ötesinde, bir örgüt içindeki çeşitli mesleklere mensup bireyler birbirlerinden farklılık göstermekle birlikte, diğer örgütlerdeki kendi meslektaşları ile önemli ölçüde benzerlik gösterirler. • Ayrıca, çoğu durumda, mesleki güç, mesleğe özgü faaliyetler kadar devlet tarafından da yaratılmaktadır (DiMaggio ve Powell, 1983:152).
  • 66. Mesleki uzmanlaşmanın iki boyutu, eşbiçimlilik açısından önemli kaynaklardır: • Bunlardan ilki, resmi eğitimin ve yasallığın üniversiteler ve mesleki eğitim kurumları tarafından üretilen bilişsel temele dayandırılmasıdır. Başka bir deyişle, meslek mensubu yöneticiler ile kadroları arasındaki örgütsel normların geliştirilmesinde, üniversiteler ve mesleki eğitim kurumları önemli rol oynarlar. • İkinci olarak, mesleki ve ticari kuruluşlar, örgütsel ve mesleki davranışlara ilişkin normatif kuralların ortaya konulmasında ve yaygınlaştırılmasında rol oynayan diğer önemli araçlardır. • Bu tür mekanizmalar, geniş bir örgüt yelpazesi içindeki benzer pozisyonlarda çalıştırılabilecek ve hemen hemen karşılıklı olarak birebir değiştirilebilecek, geleneksel anlamdaki değişmelerden etkilenmeyecek ölçüde benzer bir oryantasyona ve eğilime sahip olan bir bireyler havuzu yaratır (DiMaggio ve Powell, 1983152).
  • 67. • Örgütler açısından normatif eşbiçimlilik, mesleki standartlara uygun hareket edebilmek ve meslek örgütlerinin ortaya koydukları yeniliklere uyum sağlayabilmek için, yapı ve işleyişlerini değiştirmeleridir. • Değişiklikler; bilgi teknolojisi, pazarlama ve muhasebe teknikleri gibi herhangi bir alanda olabilir. • Örneğin, üniversitelerin verdiği mesleki eğitim, normatif kurumsal eşbiçimliliğin kaynaklarından biridir. Bu tür eşbiçimlilik, örgüt üyelerinin davranış biçimleri ile örgütlerin yapılandırılması üzerindeki sosyal ve bilişsel temelleri standartlaştırarak yasallığı ve örgütsel sürekliliği sağlar (Morrill ve McKee, 1993:456). • Ayrıca danışmanlık firmaları ve diğer mesleki eğitim kurumları da, belirli bir mesleği icra eden kişilerin davranışlarında belirli standartlar oluşturur. • İşletme okulları; finansman, pazarlama ve insan kaynakları işlevlerinin açıklanması sırasında, belirli yol ve yöntemlerin diğerlerinden daha iyi olduğuna ilişkin çeşitli saptamalarda bulunmakta ve bu saptamalar o alandaki uygulama boyutunda belirli standartların oluşmasına neden olmaktadır.
  • 68. • Genel olarak kurumsal eşbiçimlilik türlerine ilişkin olarak yapılmış açıklamalara ek olarak Han (1994:637), kurumsal eşbiçimliliğin ortaya çıkışı ile ilgili çalışmaların büyük ölçüde farklılık gösterdiğini vurgulamaktadır. • Yazara göre, sonuçları bireysel eylemlerin toplamı olarak görenler açısından kurumsal eşbiçimlilik, gerek bilinçsizce yapılan taklitlerin yarattığı bir moda veya akım gerekse aktörler tarafından planlanan bir harekettir. Bunun yanında veri olarak bütünü temel alan yazarlara göre kurumsal eşbiçimlilik, ya daha fazla örgütü taklit etmeye itecek ölçüde kurumsal çevrenin kabul görmesi ya da yasallığın getirdiği örgütsel nüfus büyüklüğü ve yoğunluğudur. • Son olarak her bir eşbiçimsel sürecin, örgüt içi etkinlik ve verimliliği artıracağına ilişkin bir kanıtın olmadığının tekrar belirtilmesinde yarar vardır. Örgütsel etkinlik ve verimliliğin artması ölçüsünde, öne sürülen neden, örgütlerin kendi alanlarındaki diğer örgütlere benzemelerinden ötürü ödüllendirildikleri olacaktır. • Bu benzerlik, örgütler açısından diğer örgütlerle iletişim kurmayı, daha kariyer sahibi bir kadro oluşturmayı, yasal ve ünlü olarak bilinmeyi ve kamusal ya da özel sektörde sözleşmeler ve finansal destekler sağlama açısından istenen yönetsel kategorilerde bulunmayı kolaylaştırmaktadır. • Ancak bunların hiçbiri, uyumlu örgütlerin kurumsal düzene aykırı hareket eden örgütlerden daha etkin ve verimli çalıştıklarını da garanti etmez (DiMaggio ve Powell, 1983:153-154). KURUMSALEŞBİÇİMLİLİĞİNARTMASININ SONUÇLARI NELERDİR?
  • 69. KURUMSAL DEĞİŞİM, KURUMSAL MANTIKLAR VE KURUMSAL GİRİŞİMCİLİK KURUMSAL DEĞİŞİM NEDİR? • Kurumsal değişim, daha önceden ele alınan analiz düzeyinde sosyal olarak yapılandırılmış sistemin norm, değer, inanç ve tanımlarıyla uyumlu olarak algılanan yani “meşru” (Suchman, 1995) sıfatını kazanmış örgütsel bir uygulamanın konumunu, belli bir süre sonra çeşitli sebeplerden ötürü bir diğerine terk etmesidir.
  • 70. KURUMSALMANTIK NEDİR? Kurumsal mantık yaklaşımı, genel olarak örgütsel alan içerisinde çelişen ve birbiri ile çatışan kurumsal mantıkların örgütlere etkileri üzerine odaklanmaktadır. Bu bakış açısıyla kurumsal mantık yaklaşımının, kurumsal kuram çalışmalarına yeni bir açılım sağladığı görülmektedir. Kurumsal mantık yaklaşımı, izomorfizm ve homojenlik süreçlerinden ziyade farklı kurumsal otoritelerin örgütler ve bireyler üzerindeki etkilerine ve heterojenliğe odaklanmaktadır (Thornton ve Ocasio, 2008). Kurumsal mantık yaklaşımının kurumsal kurama bir diğer önemli katkısı ise, toplumu, her bir sektörün bireysel ve örgütsel davranış ve sosyal ilişkiler için farklı beklentiler dizisini temsil eden sosyal sektörlerin kurumlar arası bir sistemi olarak kavramsallaştırması olmuştur (Tan ve Wang, 2011).
  • 71. KURUMSALGİRİŞİMCİLİK NEDİR? • Kurumsal girişimciler, örgütsel alanlarda kurumsal farklılaşmada, parçalanmada ve çelişmede önemli bir rol oynamaktadırlar (Thornton ve Ocasio, 2008). • Kurumsal girişimciler, belirli bir örgütsel alanı oluşturan kurumsal mantıkları şekillendirmek için dili bilinçli olarak kullanan aktörler olarak görülmektedir (Suddaby ve Greenwood, 2005). • Kurumsal girişimciler, başkaları adına hareket ederek örgütsel alanda maddesel ve sembolik kaynakları harekete geçiren ve yeni kurumları yaratan kişiler olarak tanımlanmaktadır (Thornton ve Ocasio, 2008). • Kurumsal girişimciler, kültürel sembolleri ve uygulamaları manipüle etmek için retorik stratejileri (Suddaby ve Greenwood 2005) ve hikâye anlatımı (Zilber, 2006) gibi farklı mekanizmalara başvurabilmektedirler.
  • 72. GREINER’İN YAŞAM DÖNGÜSÜ KURAMI: ÖRGÜTSEL BÜYÜME MODELİ Greiner’e göre (1970, 1972) başarılı bir örgütsel değişim örgüt içerisindeki güç merkezli yapıya bağlı olarak altı aşamadan oluşmaktadır. • İlk aşamada değişime yönelik üst yönetimin baskısı ve buna duyulan tepkiler yer almaktadır. • İkinci aşama, değişim için üst yönetimin müdahalesi ve buna tepki olarak iç sorunların yeniden düzenlenmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. • Üçüncü aşamada söz konusu sorunlar saptanmakta ve daha özgün ve belirli sorunlar ele alınmaktadır. • Dördüncü aşamada, bu sorunlara yönelik olası çözümlerin örgütle uyumlaştırılması yer almaktadır. Burada örgüt çözümlerin gelecek eylemlerde kullanılabilmesi için deneyim elde etmekte ve bu deneyimlerle bir sonuca varmak istemektedir. Böylece beşinci aşama da gerçekleşmiş olur. • Örgütsel değişimin altıncı ve son aşamasında, değişim için öngörülen kimi olumlu sonuçlar üzerinde durularak bunların örgütün yeni uygulamalarında nasıl kullanılacağı çalışanlara kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
  • 73. • Greiner'e (1972) göre örgütler yaşam döngülerini sırasıyla beş aşamada tamamlamaktadırlar. Bu beş aşamanın her birinde devrim niteliğinde kimi örgütsel sorunlar yaşanabileceği üzerine odaklanan yazar, her sorunun kendi kapsamı içerisinde çözülerek örgütün olgunlaştığını belirtmektedir. • Örgütler bu sorunları büyüme gerçekleşmeden önce genellikle egemen yönetim biçimleriyle çözmektedir. Her bir aşama evrimsel bir dönem olarak nitelendirilmekte ve yaratıcılık, yönlendirme, yetkilendirme, koordinasyon ve işbirliği adımlarından oluşmaktadır.
  • 74. • Bu beş aşamanın ilki örgütün meydana getirildiği girişimci aşamadır. İmalat sürecine veya ürüne vurgu yapılan bu ilk aşamada, biçimsel olmayan iletişim ve örgütsel yapıyla çalışanlar, örgütün büyümesi için kendilerini örgüte adamaktadırlar. Bir diğer deyişle zamanlarının çoğunu örgüte ayırmaktadırlar. • İkinci aşamada örgütün davranışı giderek rasyonelleşmektedir. İşlevsel yapılanma, muhasebe sistemleri ve görevlerde uzmanlıklarla biçimsel kural ve izlekler bu aşamada örgütte sağlanmaya çalışılarak yetkilendirme denilen üçüncü aşamaya geçilmektedir.
  • 75. • İkinci aşamada katılaşan ve hantallaşan yapı burada daha âdem-i merkezileşmeye, katı hiyerarşideki karar alma mekanizmalarının daha düşük seviyeye indirilmesine çalışılmaktadır. • Burada yönetsel görevler kısmen de olsa azaltılarak dördüncü aşama olan koordinasyona geçilmektedir. • Bu aşamanın gelişiyle örgüt kendi içerisinde yeni bir sistem oluşumuna doğru ilerlemekte ve uzun dönemli planlar hazırlanarak ürün grupları ve kar paylaşımları oluşmaktadır. Yani artık içsel yapıdan örgüt piyasaya odaklanmaktadır. • Son aşama işbirliği adını taşımaktadır. Burada takım faaliyetleri önem kazanmakta, kendiliğinden bir yönetim oluşturulmaya çalışılmakta, kişiler arasında sorunlarla karşılaşıldıkça, kişilerin bu sorunları kendi kendilerine çözebilecek mekanizma ve çok amaçlı sistemler kurulmaya gayret edilmektedir. • Yazarın bu çalışması, kendi kendine işleyen bir yönetim tarzının oluşturulması açısından önemli sayılabilir.
  • 76. • Tasarımlama yaklaşımı açısından bakıldığındaysa, yazara göre bir örgüt, girişimcilikten biçimselleşmeye, oradan da uyum ve esnekliğe doğru evrilen bir gidişat seyretmektedir. • Yazara göre bu evrimleşme dönemlerinde örgütün bağlamsal boyutunda örgütün yaşı, büyüklüğü, sektör içerisindeki büyüme oranı ve yönetim odağı yönlendirici olmaktadır. • Evrimleşme dönemlerindeki geçişlerde ise örgütün yapısı, biçimselleşme durumu, üst yönetim tarzı, denetleme sistemleri ve ödül yapıları incelenmelidir.
  • 77. Çalışma Bağlamsal Boyut Yapısal Boyut Greiner, 1972 Yaş Büyüklük Sektörün Büyüme Oranı Yönetim Odağı Örgütün Yapısı Biçimselleşme Üst Yönetim Tarzı Denetim Sistemi Ödüllendirme
  • 78. KURUMSALCILIK KURAMINAYÖNELİK ELEŞTİRİLER • Kurumsalcılığın, farklı örgütsel formlar ile onların işleyişlerinin tanımlanmasında çok başarılı olduğu kabul edilmekle birlikte; bazı örgüt biçimlerinin muhtemel seçenekler arasından neden seçildiği ve neden örgütsel biçimlerin zaman içinde belirli yönlere doğru değişim gösterdiğinin açıklanmasında yetersiz kaldığına ilişkin eleştiriler bulunmaktadır (Brint ve Karabel, 1991:343). • İkinci eleştirilen nokta ise, ana akım iktisadın çevresel problemleri dışsallık yerine karşılıklı bağımlılık kavramı çerçevesinde ele almasıdır. Dışsallık, bir ekonomik birimin (birey ya da firma) bir başka ekonomik birimin refahı(serveti, karı, faydası) üzerinden piyasa dolayımı olmayan, yani ekonomik birimler arasında sözü edilen etkilerden doğan zararın piyasada fiyatlanamadığı, doğrudan etkiye sahip olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır (Albayrak, 2011).
  • 79. • Yeni kurumsalcılığa, özellikle eski kurumsalcılık taraftarlarınca yöneltilen bir eleştiri de kurumsal değişmeyi betimleme konusunda henüz geçerli bir kuram oluşturamamasıdır (Harriss, 2006). • Yeni kurumsalcılığa yöneltilen diğer bir eleştiri kurum tanımıyla ilgilidir. Kurumsallaşma çalışmalarının formel kurumların sınırlarını aşarak informel kurumları kapsayacak şekilde yayılması, neyin kurum olarak tanımlanması gerektiğiyle ilgili tartışmalara yol açmaktadır. Eski kurumsalcıların katı ve formel kurum tanımını yeni kurumsalcılığın akışkan ve informel tanımıyla değiştirdiğinizde kurum kavramı sıradanlaşmaktadır (Selznick, 1996).
  • 80. • İzlek bağımlılığının kurumsal denge için geçerli bir varsayım olduğu hususunun sadece varsayımın kendisi dışındaki etkenlerin itirazına açık olması onu kuramsal açıdan ne ikna edici ne de savunulabilir kılmaktadır. Bu nedenle yeni kurumsalcı kuramcılar bu kuramsal tekelden kurtulmak için daha özgün bir kurumsal değişme kuramı geliştirmekle uğraşmalıdır (Harty, 2005).
  • 81. KAYNAKÇA AYPAY, A. (2001). ÖRGÜTSEL ANALİZDE TEORİK GELİŞMELER: YENİ KURUMSALCILIK. EGİTİM YÖNETİMİ I (S. 501-511). ESKİŞEHİR: OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ. BAL, H., ALGAN, N., & ÖZDEMİR, P. (2015). YENİ KURUMSALCI PERSPEKTİFTE ÇEVRESEL YÖNETİŞİM VE KURUMSAL ÇERÇEVENİN ÖNEMİ . DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ DERGİSİ, 179-191. BOLAT, T., & SEYMEN, O. A. (2006). YÖNETİM VE ÖRGÜT DÜŞÜNCESİNDE KURUMSALCILIK, YENİ KURUMSALCILIK VE KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK. FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 223- 254. CANBOLAT, E. Ö. (2010). ÖRGÜTLERİN İÇİNDE BULUNDUĞU AĞ ŞEBEKELERİNDEKİ KONUMLARININ ÖRGÜTSEL ALANDAKİ EŞBİÇİMLİLİĞE ETKİSİ. ORGANİZASYON VE YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ, 1-9. DİNÇER, M. A., & ÖZDEMİR, Y. (2013). KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK UYGULAMALARI VE EŞBİÇİMLİLİK: ON BÜYÜK TÜRK HOLDİNİ ÜZERİNE VAKA ÇALIŞMASI. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ İİBF DERGİSİ, 31-66. DİNÇER, M. A., & YILDIZ, G. (2016). YÜKSEK REKABET ORTAMINDA TEKNİK VE KURUMSAL BAĞLAMIN EŞBİÇİMLİLİK ÜZERİNE ETKİLERİ: OTOMOBİL KÜMELENMESİ ÖRNEĞİ. BARTIN ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. DERGİSİ , 22-62. DUMAN, Ş. A. (2012). KURUMSAL KURAM YAKLAŞIMI İLE ÖRGÜTSEL DEĞİŞİMİ ANLAMAYA YÖNELİK BİR ÇALIŞMA. JOURNAL OF BUSINESS ECONOMICS AND POLITICAL SCIENCE , 9-23. ERÇEN, A. E. (2010). KURUMSAL TAKLİTÇİLİK-IZOMORFİZM: TÜRKİYE’DE SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM
  • 82. FİDAN, T. (2017). KURUMSALCILIK YAKLAŞIMLARI VE YENİ KURUMSALCILIK PERSPEKTİFİNDEN EĞİTİM ÖRGÜTLERİ. MEDENİYET EĞİTİM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 1-16. İLHAN, T. (2008). TÜRKİYE’DE FAALİYETTE BULUNAN ULUSLARARASI ORTAK GİRİŞİMLERDE ÖRGÜT KÜLTÜRÜ: YEREL SOSYO-KÜLTÜREL BAĞLAMIN EŞBİÇİMLİLİK ETKİSİ. ODTÜ GELİŞME DERGİSİ, 305-343. KALEMCİ, R. A., & TÜZÜN, İ. K. (2008). ÖRGÜTSEL ALANDA MEŞRUİYET KAVRAMININ AÇILIMI: KURUMSAL VE STRATEJİK MEŞRUİYET. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİSİ, 403-413. KOÇ, O., & VURGUN, L. (2012). AKTÖRDEN EYLEYENE ‘KURUMSAL İŞ’ TASARIMI: YENİ KURUMSAL KURAM KAPSAMINDA BİR DEĞERLENDİRME. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DERGİS, 405-421. ÖZCAN, K. (2011). KURUMSAL SÖYLEMİN RASYONEL TEMELLERİ: YENİ KURUMSAL KURAM BAĞLAMINDA RASYONALİTE TARTIŞMASI . SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ, 297-326. ÖZTÜRK, A. (2018). ÖRGÜTSEL YAŞ VE EYLEMSİZLİK ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ÖRGÜTSEL EKOLOJİ, YENİ KURUMSALCILIK, KAYNAK BAĞIMLILIĞI VE SOSYAL AĞ YAKLAŞIMLARIYLA DEĞERLENDİRİLMESİ . SOCİAL SCİENCES STUDİES JOURNAL, 2460-2474. ÖZTÜRK, A. O., KARA, S., & KARA, H. T. (2019). BELİRSİZLİKLERİN ÖRGÜTLERE ETKİSİ: YENİ KURUMSAL KURAM EKSENİNDE BİR DEĞERLENDİRME. SAYIŞTAY DERGİSİ , 33-51.
  • 83. SAĞSAN, M. (2008). BİLİŞİM SEKTÖRÜNDEKİ FİRMALARIN ÖRGÜTSEL TASARIMLAMA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE YENİLİK YAPMA EĞİLİMLERİ. ANKARA. SAYLAM, A., & LEBLEBİCİ, D. N. (2017). KURUMSAL KURAM VE KURUMSAL GİRİŞİMCİ. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ , 94-106. SEÇİLMİŞLER, T., & YENEN, Z. (2011). KORUMA SORUNSALINA İLİŞKİN KURAMSAL BİR DEĞERLENDİRME: KURUMSALCI (ALAN YÖNETİMİ) VE ÇOĞULCU (AKTÖR AĞ TEORİSİ) YAKLAŞIMLARIN KARŞILAŞTIRMASI. YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ, FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZLERİNDEN ÜRETİLMİŞ YAYINLAR , 375-384. TAŞÇI, D., & ERDEMİR, E. (2013). KURUMLAR NASIL ORTAYA ÇIKAR? YENİ KURUMSAL KURAM PERSPEKTİFİNDEN BİR SOSYAL İNŞÂ SÜRECİ OLARAK “SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ”. BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ İİBF İŞLETME BÖLÜMÜ DERGİSİ, 130-152. YALÇINKAYA, A., & TAŞCI, D. (2017). BİR KURUMSAL GİRİŞİMCİ OLARAK DEVLET: YENİ KURUMSAL KURAM BAĞLAMINDA BİR DEĞERLENDİRME. YÖNETİM VE ORGANİZASYON ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 71-90.