SlideShare a Scribd company logo
1 of 10
8. HAFTA
SOSYOLOJİK TEORİ VE DİN
Din olgusunun insan ve toplum hayatında büyük bir ağırlığa sahip olması nedeni ile toplumu bir
bütün olarak ele alan yapısalcı teorisyenlerin din üzerinde durdukları ve din kurumuna teorik
sistemlerinde yer verdikleri görülmektedir. Ancak toplumu bir sistem olarak gören ve
metodolojik pozitivizmi rehber edinmiş yapısalcı makro teorilere itirazların meydana geldiği ve
bu çerçevede rasyonel, aktif, yaratıcı ve özgür seçim potansiyeline sahip bireyciliği öne çıkaran
mikro teorilerin de sosyolojide önemli olduğu görülmektedir. Bu çerçevede din ve toplum
ilişkilerinin analizinde sosyolojide geliştirilmiş bazı makro ve mikro sosyolojik teoriler üzerinde
durmakta yarar vardır.
Makro sosyoloji, geniş ölçekli yapılan ve süreçleri incelerken; mikro sosyoloji dediğimiz
araştırma tipinin konuları arasına bireyin sosyal durumu, aksiyonu, küçük gruplar içerisindeki
etkileşim ilişkisi ve küçük ölçekli birimlerin incelenmesi girmektedir.
MAKRO SOSYOLOJİK DİN TEORİLERİ
Bir dini inanç sistemi ya da geleneğin doğru-yanlış olup olmadığı yönündeki tartışmalara
girmeksizin bunların çok çeşitli sosyal etkilerinin ve sonuçlarının olduğunu söyleyebiliriz. Din
sosyologlarını ilgilendiren husus, tam da dinin toplumsal etkilerini ve sonuçlarını ya da sosyal
hayatın dini yönünü araştırmak olmaktadır. Bu etkileşim ilişkisini açıklamak için ise bu konuda
iki ana makro perspektif olan işlevselci ve çatışmacı din teorilerinden yararlanılabilir.
İşlevselci Din Teorisi ve Durkheim (1858-1917)
İşlevselcilik, toplumun çeşitli parçalarının bütün sistemle ilişkili ve bağlantılı olduğunu ileri sürer. Aile
veya din gibi toplumun herhangi bir parçasını ya da alt sistemin anlamak için bu parçaların toplumsal
bütünün işleyişine yaptığı katkılara bakılır.
İşlevselcilik, toplum üyeleri arasındaki ilişkilerin kurallara göre meydana geldiğini ve bunların bir yapı
oluşturduğunu ileri sürer.İşlevselci teori, toplumda yapısallaşan ve standartlaşan davranış kalıplarını
gözlemleyerek analize başlar. Davranışların yapısallaşması toplum mensupları arasındaki ilişkilerin
kurallara göre düzenlenmesi demektir. Bu çerçevede değerler de bireyin sosyal davranışı için genel
kurallar olarak belli bir öneme sahiptir.
İşlevselciliğin kurucusu olan Durkheim, toplumun varlığını sürdürebilmesi için belli sosyal ön
gereklilikleri karşılaması gerektiğini ifade eder. Bunların en önemlisi de sosyal düzen, birlik ve
dayanışma ihtiyacıdır ve bu bir zarurettir.
Zira insanın bencillik ve moral değerlere inanma kabiliyeti olmak üzere iki yönü vardır.
İnsanlar ihtiyaçlarını tatmin etme yolunda bencillik yönüne güdülenirler. Buda toplumla
entegre olmalarını güçleştirir. Bu bakımdan moral değerlere inanma kabiliyeti devreye
girerek toplumsal düzenin sağlanmasına ve sürdürebilmesine katkıda bulunur.
Durkheim, batının kültürel geleneğinde yaygın olan dualist bakış açısını din analizlerinde
uygulamaya çalışmaktadır.Bu alamda düşüncesi, tüm toplumların kutsal ve profan olarak
iki kategoriye ayrıldıkları öncülüne dayanmaktadır.
Durkheim özellikle, dinin toplumda ne yaptığı yani işlevi üzerinde durmuştur. O, bu
yönde, sosyal düzen probleminin çözümü için kolektif bilinç kavramını geliştirmiştir.
Durkheim dinin toplumda icra ettiği fonksiyonlarla ilgili görüşlerini 3 başlık altında toplar.
1) Din sosyal birliğe ve bağlılığa neden olur.
2) Bağlıları üzerinde standart davranışlar meydan getirerek sosyal kontrolü sağlar.
3) Önemli varoluşsal problemlere cevaplar üreterek hayata anlam ve amaç katar.
Sonuç olarak, Durkheim'e göre din, sosyal sistemin istikrarlı ve dengede olmasını sağlayan
ve bu sistemi sürdüren bir kurumdur. Dinin beslediği temel ahlaki değerlerden meydana
gelen normatif düzen, insanların davranışları üzerinde oldukça etkilidir. Bu
doğrultuda dini fenomenler iyi anlaşılmadan sağlıklı toplumsal analizlerinin
yapılabilmesi mümkün gözükmemektedir.
Yapısal- İşlevselci Din Teorisi ve Parsons (1902-1979)
Parsons’un yapısal-işlevselci görüşü, toplumsal sistemin birbirleriyle ilişkili unsurlardan meydana
geldiğine, bunların karşılıklı uyum içinde oldukça ve birbirleri lehine olumlu işlevler yerine
getirdikçe toplumsal sistemin nispeten dengede ve nihayet istikrarlı olacağına ilişkindir.
Parsons'un, farklı değişkenler olarak işlevsel zorunluluklar dörtlemesi şu unsurlardan oluşur:
Ortamdaki mevcut koşullara uyum sağlanması, yani adaptasyon, kollektif hedeflere ulaşılması, yani
hedef-erişimi, üyelerin eylemlerinin toplum ile bütünleştirilmesi, yani bütünleştirme ve toplumdaki
değerlerin korunması, yani gizlilik.
Toplumdaki değerlerin korunmasından oluşan bu son işlev eylem sistemindeki güdüleme ile ilgilidir.
Bu işlev eylem sistemleri ile sembolik ve kültürel evren arasındaki temas noktası haline gelmektedir.
İşte din bu evrenin bir parçasıdır. Çünkü dinde kültürün diğer alanları gibi güdülenmede gerekli olan
sembolleri ve fikirler sağlamaktadır. İşte Parson da sosyal sistemin sürekliliği için zorunlu olarak
gördüğü düzen ve istikrarın geniş ölçüde değer konsensüsü tarafından sağlandığına inanmaktadır.
Parsons paylaşılmış değerlerin insanların sosyal rolleri dahil, bütün aksiyonlarında motivasyon
kaynağı olan normatif çerçeveyi ya da model otoriteyi oluşturduğuna inanmaktadır. Ona göre, dini
inanç ve pratikler sosyal bütünleşme ve dayanışmayı teşvik ettiği gibi, egemen değerleri tanımlamada
ve güçlendirmede önemli rol oynamaktadır.
Parsons modem toplumlarda dinin rolü ile ilgili analizlerinde bireylerin sosyal aksiyonlarının kültüre
nüfuz eden ve onun temelini oluşturan dini değerler tarafından şekillendirildiğine inanmaktadır.
Kültür, inanç, değer ve anlamlar sistemi,sosyal aksiyon, için genel yönlendiriciler olarak tezahür
etmektedir. Aksiyonları yönlendiren normlar, davranışlar için birer ölçü ve motivasyon kaynağı
olarak hizmet eder. Parsons'a göre dinin kültürel sistemin bir parçası olması nedeniyle bireysel
aksiyonun yönlendiricisi olarak önemli bir işlevi vardır. Aynı zamanda din, insanların davranışlarının
değerlendirilmesine yönelik standartların ve ölçütlerin oluşturulmasında da önemli bir kaynaktır.
Teorik yaklaşımında din ve sosyal düzen arasındaki ilişki üzerine odaklanan Parsons dini tüm
toplumlarda meydana gelen çeşitli sosyal problemler hakkında çözüm önerileri sunan bir kurum
olarak görür. Bunun yanı sıra dinin genel toplumsal değerleri tanımlayıp güçlendirmek suretiyle
hayata anlam vermektedir.Çünkü sosyal hayat insanların yaşama yükledikleri anlamları bozacak
çelişkilerle doludur. Parsons, tüm yaşanan olumsuzluk ve altüst oluşları, gerilim ve bunalıma yol
açan olayları dinin anlamlı hale getirmesi, uyum mekanizması geliştirmesi ve bireyi normal yaşam
çizgisine döndürmesi onu temel fonksiyonları olarak belirtir. Diğer bir problem alanını ‘belirsizlik’
oluşturur. Mesela: iklim şartlarının kontrol edilememesi sonucu insanlar acziyet içinde
kalabilmektedir. Böyle durumlarda din, sosyal düzen ve istikrarın sağlanmansa katkıda
bulunabilmektedir.
İşlevselciliğe Eleştiri:
İşlevcilik, genel olarak sosyal değişim için uygun bir açıklama tarzı sağlayamadığından
eleştirilmiştir. Çünkü işlevselci sosyolojik teori, sosyal değişme sürecini hareket halinde olan bir
denge olarak ifade etmişlerdir. Çünkü toplumlar, sürekli ve dengede olamayabilmekteler. Yine
işlevselciler, toplumu oluşturan unsurlar arasında bir rekabet ve çatışmanın varlığına
inanmamakla eleştirilmektedir. Ayrıca işlevselciler, çatışmayı sosyal değişmenin motor gücü
olarak görmedikleri için eleştirilirler. Yine işlevselci din teorisi dinin sosyal bütünleşmeye neden
olacağını vurgularken, kimi zaman bölünme ile neticelenebilecek negatif etkilerini ihmal etmiştir.
Çatışmacı Teoriler ve Din
Din ve toplum ilişkilerinde bir analiz biçimi olarak ortaya çıkan ve işlevselci perspektifin
açıklamakta yetersiz kaldığı hususlarda daha iyi açıklamalar yapabileceği iddiasıyla ortaya çıkmıştır.
İşlevselcilere bir alternatif olarak, çatışmacı teorisyenler, toplumda güç ve baskının rolünü, ekonomik
ve siyasal çıkarların önemini vurgulayarak, hem toplumsal bütünleşmenin hem de toplumsal
değişmenin nedenlerini ortaya koymaya çalışırlar. Kısaca çatışma teorisi aşağıdaki hususlar üzerine
kurulmuştur.
1) Bireyler ve guruplar arasındaki çatışma ya da mücadele sosyal ve ekonomik kıt kaynaklar
üzerinde hâkimiyet kurma girişiminden kaynaklanır.
2) Ekonomik / siyasal güç, başlıca çatışma ve rekabet alanlarını oluşturur.
3) Çatışma ve mücadele sonunda egemenlik kurma ve kontrolleri ele geçirme durumu sonunda bir
tür hâkimiyet ilişkisi ve bağımlılık kalıpları geliştirmek suretiyle egemen sınıfların oluşması ve
varlıklarını sürdürmesi söz konusudur.
4) Egemen sosyal sınıflar, kaynakların tahsisi ve toplumsal gelişim olgusu üzerinde önemli bir
etkiye sahiptir.
Sosyolojide çatışma teorilerinin iki ana gelenek üzerinden geliştiği görülmektedir. Bunlar,
çatışmanın kaynağını ekonomik temelli sınıf çatışmasına dayandıran Markizm ve çatışmanın
sınıfsal yapılı olabileceğini kabul etmekle birlikte statü ve parti gibi ekonomi dışı faktörlerin de
çatışmaya neden olabileceğini belirten Weberci çizgidir.
Weber’e göre çatışma; bir toplumun geleneksel otoriteye dayalı toplum tipinden rasyonel/hukukî
otorite etrafında örgütlenmiş toplum tipine geçişi esnasında ortaya çıkar. Bu süreçte çatışmanın 3
temel şartı vardır.
1) Geleneksel yapıdan örgütlü yapıya geçerken karizmatik liderin etrafında oluşan yapının
durumu.
2) Diğer koşul, ödüllerin dağılımında çarpıcı kopukluklar ya da toplumsal hiyerarşilerde bazılarına
diğerlerinden daha fazla ayrıcalık tanıyan ayrışmanın varlığı.
3) Düşük toplumsal hareketlilik de bir çatışma sebebidir.
Weber'in çatışma etrafında dönüşen toplumsal yapıya ilişkin açıklamalarında dikkat çeken
hususlardan biri de, karizma etrafında oluşan yeni yapının rutinleşme ile karşılaşmasıdır.Esasen bu,
yeni durumun gelenekselleşmesidir. Başka bir ifadeyle rutinleşme yeni bir geleneksel otorite sistemi
yaratarak sınıf, statü ve partiye üyelik arasında korelasyon arttıkça, kaynaklar yeni liderin ellerinde
toplandıkça ve hareketlilik engellendikçe çatışmanın yenilenmesi kaçınılmaz hale gelmektedir.
Dolayısıyla iç çatışmalar arttıkça toplumun tekrar kenetlenip yenilenerek dönüşmesi mümkün
olabilir. Özetle Weber'e göre toplumundaki kurumların sadece işlevsel hareketi/çalışması değil,
çatışması da toplumun kenetlenmesine, kendini yenilemesine ve neticede tekrar bir araya
gelmesine imkân sağlamaktadır.
Marks ise, modern toplumun ve tarihin ana gerçekliğini sınıflar arasındaki çatışmanın
oluşturduğuna inanır. O’na göre, çatışma sosyal değişmenin asli gücüdür. Tüm sosyal
ilişkiler kişisel çıkarlara göre biçimlenir. Dolayısıyla toplum, her birinin kendi kişisel
çıkarlarının peşinde koştuğu guruplardır. Modern toplumun temel karakteristiğini;
çeşitli çıkar gurupları arasındaki çatışma ve zorlama gibi her türlü güce dayanan
pratikler oluşturmaktadır. inanç sisteminin daha çok afyon gibi bireyleri
uyuşturduğunu savunmaktadır. Din gerçekte problemleri çözme noktasında bir şey
yapmazken yanlış ve geçici bir teskin edicidir.
Çatışmacı Analizlerin Eleştirisi
Din dâhil tüm üst yapı kurumlarının daima ekonomik ilişkiler ve faktörlerin oluşturduğu
alt yapı tarafından biçimlendirildiği şeklindeki Marksist görüş ciddi şekilde
eleştirilmiştir.
Nasıl ki işlevci teori uzlaşma, fikir birliği, uzlaşma ve uyum üzerinde aşırı vurgu
yapıyorsa çatışmacı teoriler de sosyal stres, bunalım, zorlanma, güç dengesizlikleri ve
uyumsuzluk üzerinde fazlaca durarak aynı yanlışa düşmektedirler. Çatışma teorisi
değişimin nedenlerini ortaya koymakta yardımcı olmaktadır, ancak sosyal düzen,
dayanışma ve işbirliğini açıklama konusunda yetersiz kaldığı yönde eleştirilmiştir.
Ayrıca bu teori, tüm insani davranışın kişisel çıkarlar tarafından motive edilmiş olarak
görmesi, bu teoriyi indirgemecilik yani çok sayıda etkenin rol aldığı bir sürecin analizini
tek bir faktöre indirgeyerek yayma hatasına düşmektedir. Zira herhangi bir dine mensup
olanlar bencil olmayan veya kişisel çıkara dayanmayan bir aksiyon içerisine girebilirler.
Dini güdü ve motivasyonların güçlü, kapsamlı ve uzun süreli bir etkiye sahip olduğu
bilinmektedir. Çatışma teorisi doğal olarak bu süreçleri hesaba katmadığı için de
eleştirilmiştir.

More Related Content

Similar to Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel

SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARISOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARICOSKUN CAN AKTAN
 
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIMKURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIMMEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
An Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdf
An Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdfAn Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdf
An Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdfJackie Gold
 
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEMSosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEMrecep şahin
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI COSKUN CAN AKTAN
 
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİPRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİMEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
Sosyal politika-sosyal hizmet ilişkisi
Sosyal politika-sosyal hizmet ilişkisiSosyal politika-sosyal hizmet ilişkisi
Sosyal politika-sosyal hizmet ilişkisiMehmet Can Aktan
 
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptxSosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptxyusufozdmr
 
İleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleri
İleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleriİleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleri
İleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma YöntemleriGizem Turgut
 
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’ MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’ Galatasaray Üniversitesi
 
Ahlak psikolojisi ve sosyal yaşam
Ahlak psikolojisi ve sosyal yaşamAhlak psikolojisi ve sosyal yaşam
Ahlak psikolojisi ve sosyal yaşamTuran SARICAM
 
siyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzef
siyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzefsiyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzef
siyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzefŞahabettin Akca
 
Birey ve Toplum (Sosyoloji)
Birey ve Toplum (Sosyoloji) Birey ve Toplum (Sosyoloji)
Birey ve Toplum (Sosyoloji) Konu Anlatımı
 

Similar to Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel (20)

SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARISOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
 
Hafta 3.pptx
Hafta 3.pptxHafta 3.pptx
Hafta 3.pptx
 
Insan iliskileri-sunu
Insan iliskileri-sunuInsan iliskileri-sunu
Insan iliskileri-sunu
 
Toplum sosyoloji
Toplum sosyolojiToplum sosyoloji
Toplum sosyoloji
 
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIMKURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
 
Sosyoloji nedir
Sosyoloji nedirSosyoloji nedir
Sosyoloji nedir
 
Ders 1 sosyal yapi kavrami
Ders 1 sosyal yapi kavramiDers 1 sosyal yapi kavrami
Ders 1 sosyal yapi kavrami
 
An Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdf
An Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdfAn Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdf
An Introduction Essay to the Imagination of God in Sociology.pdf
 
entegrasyon
entegrasyonentegrasyon
entegrasyon
 
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEMSosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
 
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
EVRİMCİ KURUMSAL İKTİSAT DOUGLASS C. NORTH’UN KATKILARI
 
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİPRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
 
Sosyal politika-sosyal hizmet ilişkisi
Sosyal politika-sosyal hizmet ilişkisiSosyal politika-sosyal hizmet ilişkisi
Sosyal politika-sosyal hizmet ilişkisi
 
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptxSosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
 
İleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleri
İleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleriİleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleri
İleri İstatistik ve Bilimsel Araştırma Yöntemleri
 
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’ MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
 
Ahlak psikolojisi ve sosyal yaşam
Ahlak psikolojisi ve sosyal yaşamAhlak psikolojisi ve sosyal yaşam
Ahlak psikolojisi ve sosyal yaşam
 
siyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzef
siyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzefsiyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzef
siyaset bilimi ve uluslarası ilişkiler auzef
 
Birey ve Toplum (Sosyoloji)
Birey ve Toplum (Sosyoloji) Birey ve Toplum (Sosyoloji)
Birey ve Toplum (Sosyoloji)
 
örgütsel davraniş
örgütsel davranişörgütsel davraniş
örgütsel davraniş
 

Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel

  • 1. 8. HAFTA SOSYOLOJİK TEORİ VE DİN Din olgusunun insan ve toplum hayatında büyük bir ağırlığa sahip olması nedeni ile toplumu bir bütün olarak ele alan yapısalcı teorisyenlerin din üzerinde durdukları ve din kurumuna teorik sistemlerinde yer verdikleri görülmektedir. Ancak toplumu bir sistem olarak gören ve metodolojik pozitivizmi rehber edinmiş yapısalcı makro teorilere itirazların meydana geldiği ve bu çerçevede rasyonel, aktif, yaratıcı ve özgür seçim potansiyeline sahip bireyciliği öne çıkaran mikro teorilerin de sosyolojide önemli olduğu görülmektedir. Bu çerçevede din ve toplum ilişkilerinin analizinde sosyolojide geliştirilmiş bazı makro ve mikro sosyolojik teoriler üzerinde durmakta yarar vardır. Makro sosyoloji, geniş ölçekli yapılan ve süreçleri incelerken; mikro sosyoloji dediğimiz araştırma tipinin konuları arasına bireyin sosyal durumu, aksiyonu, küçük gruplar içerisindeki etkileşim ilişkisi ve küçük ölçekli birimlerin incelenmesi girmektedir.
  • 2. MAKRO SOSYOLOJİK DİN TEORİLERİ Bir dini inanç sistemi ya da geleneğin doğru-yanlış olup olmadığı yönündeki tartışmalara girmeksizin bunların çok çeşitli sosyal etkilerinin ve sonuçlarının olduğunu söyleyebiliriz. Din sosyologlarını ilgilendiren husus, tam da dinin toplumsal etkilerini ve sonuçlarını ya da sosyal hayatın dini yönünü araştırmak olmaktadır. Bu etkileşim ilişkisini açıklamak için ise bu konuda iki ana makro perspektif olan işlevselci ve çatışmacı din teorilerinden yararlanılabilir. İşlevselci Din Teorisi ve Durkheim (1858-1917) İşlevselcilik, toplumun çeşitli parçalarının bütün sistemle ilişkili ve bağlantılı olduğunu ileri sürer. Aile veya din gibi toplumun herhangi bir parçasını ya da alt sistemin anlamak için bu parçaların toplumsal bütünün işleyişine yaptığı katkılara bakılır. İşlevselcilik, toplum üyeleri arasındaki ilişkilerin kurallara göre meydana geldiğini ve bunların bir yapı oluşturduğunu ileri sürer.İşlevselci teori, toplumda yapısallaşan ve standartlaşan davranış kalıplarını gözlemleyerek analize başlar. Davranışların yapısallaşması toplum mensupları arasındaki ilişkilerin kurallara göre düzenlenmesi demektir. Bu çerçevede değerler de bireyin sosyal davranışı için genel kurallar olarak belli bir öneme sahiptir. İşlevselciliğin kurucusu olan Durkheim, toplumun varlığını sürdürebilmesi için belli sosyal ön gereklilikleri karşılaması gerektiğini ifade eder. Bunların en önemlisi de sosyal düzen, birlik ve dayanışma ihtiyacıdır ve bu bir zarurettir.
  • 3. Zira insanın bencillik ve moral değerlere inanma kabiliyeti olmak üzere iki yönü vardır. İnsanlar ihtiyaçlarını tatmin etme yolunda bencillik yönüne güdülenirler. Buda toplumla entegre olmalarını güçleştirir. Bu bakımdan moral değerlere inanma kabiliyeti devreye girerek toplumsal düzenin sağlanmasına ve sürdürebilmesine katkıda bulunur. Durkheim, batının kültürel geleneğinde yaygın olan dualist bakış açısını din analizlerinde uygulamaya çalışmaktadır.Bu alamda düşüncesi, tüm toplumların kutsal ve profan olarak iki kategoriye ayrıldıkları öncülüne dayanmaktadır. Durkheim özellikle, dinin toplumda ne yaptığı yani işlevi üzerinde durmuştur. O, bu yönde, sosyal düzen probleminin çözümü için kolektif bilinç kavramını geliştirmiştir. Durkheim dinin toplumda icra ettiği fonksiyonlarla ilgili görüşlerini 3 başlık altında toplar. 1) Din sosyal birliğe ve bağlılığa neden olur. 2) Bağlıları üzerinde standart davranışlar meydan getirerek sosyal kontrolü sağlar. 3) Önemli varoluşsal problemlere cevaplar üreterek hayata anlam ve amaç katar. Sonuç olarak, Durkheim'e göre din, sosyal sistemin istikrarlı ve dengede olmasını sağlayan ve bu sistemi sürdüren bir kurumdur. Dinin beslediği temel ahlaki değerlerden meydana gelen normatif düzen, insanların davranışları üzerinde oldukça etkilidir. Bu doğrultuda dini fenomenler iyi anlaşılmadan sağlıklı toplumsal analizlerinin yapılabilmesi mümkün gözükmemektedir.
  • 4. Yapısal- İşlevselci Din Teorisi ve Parsons (1902-1979) Parsons’un yapısal-işlevselci görüşü, toplumsal sistemin birbirleriyle ilişkili unsurlardan meydana geldiğine, bunların karşılıklı uyum içinde oldukça ve birbirleri lehine olumlu işlevler yerine getirdikçe toplumsal sistemin nispeten dengede ve nihayet istikrarlı olacağına ilişkindir. Parsons'un, farklı değişkenler olarak işlevsel zorunluluklar dörtlemesi şu unsurlardan oluşur: Ortamdaki mevcut koşullara uyum sağlanması, yani adaptasyon, kollektif hedeflere ulaşılması, yani hedef-erişimi, üyelerin eylemlerinin toplum ile bütünleştirilmesi, yani bütünleştirme ve toplumdaki değerlerin korunması, yani gizlilik. Toplumdaki değerlerin korunmasından oluşan bu son işlev eylem sistemindeki güdüleme ile ilgilidir. Bu işlev eylem sistemleri ile sembolik ve kültürel evren arasındaki temas noktası haline gelmektedir. İşte din bu evrenin bir parçasıdır. Çünkü dinde kültürün diğer alanları gibi güdülenmede gerekli olan sembolleri ve fikirler sağlamaktadır. İşte Parson da sosyal sistemin sürekliliği için zorunlu olarak gördüğü düzen ve istikrarın geniş ölçüde değer konsensüsü tarafından sağlandığına inanmaktadır. Parsons paylaşılmış değerlerin insanların sosyal rolleri dahil, bütün aksiyonlarında motivasyon kaynağı olan normatif çerçeveyi ya da model otoriteyi oluşturduğuna inanmaktadır. Ona göre, dini inanç ve pratikler sosyal bütünleşme ve dayanışmayı teşvik ettiği gibi, egemen değerleri tanımlamada ve güçlendirmede önemli rol oynamaktadır.
  • 5. Parsons modem toplumlarda dinin rolü ile ilgili analizlerinde bireylerin sosyal aksiyonlarının kültüre nüfuz eden ve onun temelini oluşturan dini değerler tarafından şekillendirildiğine inanmaktadır. Kültür, inanç, değer ve anlamlar sistemi,sosyal aksiyon, için genel yönlendiriciler olarak tezahür etmektedir. Aksiyonları yönlendiren normlar, davranışlar için birer ölçü ve motivasyon kaynağı olarak hizmet eder. Parsons'a göre dinin kültürel sistemin bir parçası olması nedeniyle bireysel aksiyonun yönlendiricisi olarak önemli bir işlevi vardır. Aynı zamanda din, insanların davranışlarının değerlendirilmesine yönelik standartların ve ölçütlerin oluşturulmasında da önemli bir kaynaktır. Teorik yaklaşımında din ve sosyal düzen arasındaki ilişki üzerine odaklanan Parsons dini tüm toplumlarda meydana gelen çeşitli sosyal problemler hakkında çözüm önerileri sunan bir kurum olarak görür. Bunun yanı sıra dinin genel toplumsal değerleri tanımlayıp güçlendirmek suretiyle hayata anlam vermektedir.Çünkü sosyal hayat insanların yaşama yükledikleri anlamları bozacak çelişkilerle doludur. Parsons, tüm yaşanan olumsuzluk ve altüst oluşları, gerilim ve bunalıma yol açan olayları dinin anlamlı hale getirmesi, uyum mekanizması geliştirmesi ve bireyi normal yaşam çizgisine döndürmesi onu temel fonksiyonları olarak belirtir. Diğer bir problem alanını ‘belirsizlik’ oluşturur. Mesela: iklim şartlarının kontrol edilememesi sonucu insanlar acziyet içinde kalabilmektedir. Böyle durumlarda din, sosyal düzen ve istikrarın sağlanmansa katkıda bulunabilmektedir.
  • 6. İşlevselciliğe Eleştiri: İşlevcilik, genel olarak sosyal değişim için uygun bir açıklama tarzı sağlayamadığından eleştirilmiştir. Çünkü işlevselci sosyolojik teori, sosyal değişme sürecini hareket halinde olan bir denge olarak ifade etmişlerdir. Çünkü toplumlar, sürekli ve dengede olamayabilmekteler. Yine işlevselciler, toplumu oluşturan unsurlar arasında bir rekabet ve çatışmanın varlığına inanmamakla eleştirilmektedir. Ayrıca işlevselciler, çatışmayı sosyal değişmenin motor gücü olarak görmedikleri için eleştirilirler. Yine işlevselci din teorisi dinin sosyal bütünleşmeye neden olacağını vurgularken, kimi zaman bölünme ile neticelenebilecek negatif etkilerini ihmal etmiştir. Çatışmacı Teoriler ve Din Din ve toplum ilişkilerinde bir analiz biçimi olarak ortaya çıkan ve işlevselci perspektifin açıklamakta yetersiz kaldığı hususlarda daha iyi açıklamalar yapabileceği iddiasıyla ortaya çıkmıştır. İşlevselcilere bir alternatif olarak, çatışmacı teorisyenler, toplumda güç ve baskının rolünü, ekonomik ve siyasal çıkarların önemini vurgulayarak, hem toplumsal bütünleşmenin hem de toplumsal değişmenin nedenlerini ortaya koymaya çalışırlar. Kısaca çatışma teorisi aşağıdaki hususlar üzerine kurulmuştur.
  • 7. 1) Bireyler ve guruplar arasındaki çatışma ya da mücadele sosyal ve ekonomik kıt kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurma girişiminden kaynaklanır. 2) Ekonomik / siyasal güç, başlıca çatışma ve rekabet alanlarını oluşturur. 3) Çatışma ve mücadele sonunda egemenlik kurma ve kontrolleri ele geçirme durumu sonunda bir tür hâkimiyet ilişkisi ve bağımlılık kalıpları geliştirmek suretiyle egemen sınıfların oluşması ve varlıklarını sürdürmesi söz konusudur. 4) Egemen sosyal sınıflar, kaynakların tahsisi ve toplumsal gelişim olgusu üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Sosyolojide çatışma teorilerinin iki ana gelenek üzerinden geliştiği görülmektedir. Bunlar, çatışmanın kaynağını ekonomik temelli sınıf çatışmasına dayandıran Markizm ve çatışmanın sınıfsal yapılı olabileceğini kabul etmekle birlikte statü ve parti gibi ekonomi dışı faktörlerin de çatışmaya neden olabileceğini belirten Weberci çizgidir.
  • 8. Weber’e göre çatışma; bir toplumun geleneksel otoriteye dayalı toplum tipinden rasyonel/hukukî otorite etrafında örgütlenmiş toplum tipine geçişi esnasında ortaya çıkar. Bu süreçte çatışmanın 3 temel şartı vardır. 1) Geleneksel yapıdan örgütlü yapıya geçerken karizmatik liderin etrafında oluşan yapının durumu. 2) Diğer koşul, ödüllerin dağılımında çarpıcı kopukluklar ya da toplumsal hiyerarşilerde bazılarına diğerlerinden daha fazla ayrıcalık tanıyan ayrışmanın varlığı. 3) Düşük toplumsal hareketlilik de bir çatışma sebebidir. Weber'in çatışma etrafında dönüşen toplumsal yapıya ilişkin açıklamalarında dikkat çeken hususlardan biri de, karizma etrafında oluşan yeni yapının rutinleşme ile karşılaşmasıdır.Esasen bu, yeni durumun gelenekselleşmesidir. Başka bir ifadeyle rutinleşme yeni bir geleneksel otorite sistemi yaratarak sınıf, statü ve partiye üyelik arasında korelasyon arttıkça, kaynaklar yeni liderin ellerinde toplandıkça ve hareketlilik engellendikçe çatışmanın yenilenmesi kaçınılmaz hale gelmektedir. Dolayısıyla iç çatışmalar arttıkça toplumun tekrar kenetlenip yenilenerek dönüşmesi mümkün olabilir. Özetle Weber'e göre toplumundaki kurumların sadece işlevsel hareketi/çalışması değil, çatışması da toplumun kenetlenmesine, kendini yenilemesine ve neticede tekrar bir araya gelmesine imkân sağlamaktadır.
  • 9. Marks ise, modern toplumun ve tarihin ana gerçekliğini sınıflar arasındaki çatışmanın oluşturduğuna inanır. O’na göre, çatışma sosyal değişmenin asli gücüdür. Tüm sosyal ilişkiler kişisel çıkarlara göre biçimlenir. Dolayısıyla toplum, her birinin kendi kişisel çıkarlarının peşinde koştuğu guruplardır. Modern toplumun temel karakteristiğini; çeşitli çıkar gurupları arasındaki çatışma ve zorlama gibi her türlü güce dayanan pratikler oluşturmaktadır. inanç sisteminin daha çok afyon gibi bireyleri uyuşturduğunu savunmaktadır. Din gerçekte problemleri çözme noktasında bir şey yapmazken yanlış ve geçici bir teskin edicidir.
  • 10. Çatışmacı Analizlerin Eleştirisi Din dâhil tüm üst yapı kurumlarının daima ekonomik ilişkiler ve faktörlerin oluşturduğu alt yapı tarafından biçimlendirildiği şeklindeki Marksist görüş ciddi şekilde eleştirilmiştir. Nasıl ki işlevci teori uzlaşma, fikir birliği, uzlaşma ve uyum üzerinde aşırı vurgu yapıyorsa çatışmacı teoriler de sosyal stres, bunalım, zorlanma, güç dengesizlikleri ve uyumsuzluk üzerinde fazlaca durarak aynı yanlışa düşmektedirler. Çatışma teorisi değişimin nedenlerini ortaya koymakta yardımcı olmaktadır, ancak sosyal düzen, dayanışma ve işbirliğini açıklama konusunda yetersiz kaldığı yönde eleştirilmiştir. Ayrıca bu teori, tüm insani davranışın kişisel çıkarlar tarafından motive edilmiş olarak görmesi, bu teoriyi indirgemecilik yani çok sayıda etkenin rol aldığı bir sürecin analizini tek bir faktöre indirgeyerek yayma hatasına düşmektedir. Zira herhangi bir dine mensup olanlar bencil olmayan veya kişisel çıkara dayanmayan bir aksiyon içerisine girebilirler. Dini güdü ve motivasyonların güçlü, kapsamlı ve uzun süreli bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Çatışma teorisi doğal olarak bu süreçleri hesaba katmadığı için de eleştirilmiştir.