SlideShare a Scribd company logo
1 of 26
İÇİNDEKİL
ER
• Toplumsal Yapı Kavramının
Genel Çerçevesi
• Toplumsal Yapı ile İlgili Sosyal
Teoriler
• Toplumsal Yapıyı Oluşturan
Unsurlar
• Ekonomik Yapı Kavramının
Genel Çerçevesi
HEDEFL
ER
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Topluma ilişkin kavramları öğrenecek
• Toplum yapısının fonksiyonlarını
anlayabilecek
• Toplumsal yapı ile ilgili teorileri tanıyacak
• Ekonomi modellerinin özelliklerini görecek
• İktisadi ve sosyal politikaların
birlikteliğinin önemini kavrayacaksınız
TOPLUMSAL VE
EKONOMİK YAPININ
KAVRAMSAL
ÇERÇEVESİ
TÜRKİYENİN
TOPLUMSAL
VE
EKONOMİK
YAPISI
ÜNİT
E
1
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
GİRİŞ
Sosyal bir varlık olan insan, yaratıldığından beri sürekli olarak
başkalarıyla birlikte yaşamaya gereksinim duymuştur. Sürekli bir arada
yaşayan ve varlıklarını sürdürebilmek için birbirlerine muhtaç olan
insanlar, temel ihtiyaçlarının
giderilmesinde ve sosyal sorunlarının çözümlenmesinde sosyal ve ekonomik
alanda değişik vasıtalar, yöntemler, örgütlenme ve düşünme biçimleri ortaya
koymuş ve belirli mekânlarda bir topluluk oluşturmuşlardır. Farklı
mekânlarda farklı
medeniyetler kuran bu insan toplulukları, zamanla toplumlaşarak farklı
sosyoekonomik modeller ve örgütler meydana getirmişlerdir. Farklı iç düzene
ya da yapıya sahip olan toplumlar, iç ve dış şartlara bağlı olarak kendi
içinde de
değişebilmektedir. Bu bağlamda toplumsal yapı kavramı, toplumsal değişimi,
değişim sürecini ve hızını açıklayan önemli bir araçtır (Gökçe, 1996:2).
Toplumsal yapı; insanların, sosyal işbirliği neticesinde meydana getirdikleri
ve toplumun sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik gelişimi ile birlikte gittikçe
karmaşık hale gelen bir örgütlenme biçimidir. Toplumsal yapı, kendi içinde
karmaşık özellikler
taşımaktadır. Bu bağlamda bu ilk bölümde toplumun ve ekonominin
yapısal özellikleri değişik açılardan irdelenecektir. Toplum ve
ekonomi modelleri
çerçevesinde tarihsel süreç içinde değişik kuramlar ve uygulamalar
anlatılacaktır.
TOPLUMSAL YAPI KAVRAMININ GENEL
ÇERÇEVESİ
Toplum, belli bir
coğrafya
parçası
üzerinde yer
alan,
üyeleri arasında sıkı
bir etkileşim ve iş
bölümü olan bir
insan
topluluğudur.
Grup kişilerden,
toplum ise
gruplardan
oluşmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
2
Toplum
Daha geniş bir ifadeyle toplum; temel ihtiyaçlarını karşılamak için
örgütlenmiş, aralarındaki sosyal etkileşim ve iletişimi düzenleyen
kaideleri ve kurumlar bazında ilişkileri olan, benzerlerinden görece de
olsa farklı özellikler
taşıyan, hem biyolojik hem de kültürel olarak kendisini yenileyecek
mekanizmalara sahip olan çok sayıda insanın oluşturduğu bir birlikteliktir.
Geniş anlamda toplum,
insan ırkını bir bütün olarak ele almaktadır. Dar anlamda bir toplum ise,
modern ulusları oluşturan milyonlarca insan arasında değişen herhangi
bir topluluktur. Örneğin insan topluluğu olarak Zulu, Eskimo, Arnavut,
Hint, Türk, Kürt, Laz veya
Çerkez toplumu, bu anlamda bir toplumdur. Ayrıca dar anlamda toplum,
yaş ve cinsiyet grupları, sosyal sınıflar, meslek grupları ve topluluklar
gibi büyük bir
çeşitlilik arz eden küçük gruplaşmaları da içermektedir (Arslantürk-
Amman, 2008:201-203).
Fert ve Grup İlişkileri Açısından Toplum
Grup, kişilerden toplum ise gruplardan oluşmaktadır. Buna göre
herkes, bir biçimde toplumdaki temel gruplardan birine katılmaktadır.
Gruplar ve dolayısıyla insanlar da bu bütünlük içinde birbirleriyle karşılıklı
bağımlılık içinde olurlar.
Özellikle tarihi boyutuyla topluluktan farklı olarak toplum, daha çok
kentsel ve endüstriyel şartların belirlediği kanunların ve diğer resmî
kuralların oluşturduğu
büyük kitledir. Burada sosyal ilişkiler daha resmîdir ve kişisellikten uzaktır
(Fichter,
1997:53-60).
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Toplumun özelliklerini dört ana başlıkta belirleyebiliriz (Seyyar,
2007:1034): Toplumdaki insanlar, demografik bir birimdir. Toplum, bu
anlamda nüfustur.
1. Ortak bir coğrafi mekânı paylaşan bir ulustur. Ancak, bir ulus
içinde bazen farklı etnik gruplar, yani topluluklar olabilmektedir.
Dolayısıyla, toplum, her zaman bir ulus değildir.
2. Sosyolojik olarak toplum, fonksiyonel olarak farklılaşmış altı
temel kurumdan oluşmaktadır. Bu altı sosyal kurum; aile,
din, ekonomi, siyaset, eğitim ve boş zaman
değerlendirmedir.
3. Kültürel boyutuyla toplum, birbirine benzer gruplardan oluşan,
fonksiyonel farklılaşmalara rağmen, örgütlenmiş ve işbirliği
halinde bir sosyal birimdir. Ancak, sosyal dayanışma ve sosyal
ilişkiler açısından
toplum, topluluktan (birincil gruptan) ziyade ilişkilerin daha çok
formel (resmî) olduğu “ikincil grup” niteliği taşımaktadır. Nitekim
toplum, tarım topluluğundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde
kentsel toplumları
belirleyen kanunların ve diğer resmî sosyal normların
çerçevesinde oluşmuştur.
Toplum Modelleri
Dünden bugüne değişik türlerde ortaya çıkan bazı toplum yapılarının
özelliklerini daha iyi anlayabilmek için, birtakım kriterlere göre toplumsal
modeller oluşturulmuştur. Toplum çeşitleri ile ilgili dört model üzerinde
kısaca duralım (Seyyar, 2007:1033):
1. Sosyal Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) Geleneksel toplum
b) Çağdaş toplum
c) Otoriter toplum
d) Asosyal toplum
e) Sosyal toplum
2. Siyasi Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) Bağımsız toplum
b) Federal toplum
c) Demokratik toplum
Toplumsal yapı,
içinde sosyal olay ve
ilişkilerin meydana
geldiği,
kurumların yer aldığı
bir sistemdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
3
d) Totaliter
toplum
e) Açık toplum
f) Kapalı toplum
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
3. İktisadi Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) Gelişmiş (Zengin) toplum
b) Gelişmekte olan (yoksul) toplum
4. Kültürel Bakımdan Toplumların Tasnifi:
a) İlerici toplum
b) Gerici toplum
c) Dışa Açık veya Kapalı toplum
d) İlkel toplum
e) Dindar toplum
f) İdeal toplum
g) Ahlaklı-ahlaksız toplum
h) Çoğulcu toplum veya çok kültürlü toplum.
Çok kültürlü toplum, farklı kültürel unsurların (dinî ve etnik grupların)
yan yana yaşadığı ve farklılıkların sosyal yapıyı zenginleştirici unsurlar
olarak övüldüğü bir toplum tipidir. Bu toplum tipinde asimilasyon
politikalarına yer
verilmemektedir. Dolayısıyla dinî ve etnik gruplar, kültürel
kimliklerini koruyabilmektedir.
Toplumsal Yapı
Herhangi bir sosyal grubun, sıkı sosyal münasebetler sonucunda
meydana getirdiği ilişkiler ağı olan toplumsal yapı, içinde sosyal olay ve
ilişkilerin meydana geldiği, kurumların yer aldığı bir sistemdir. Bu sosyal
sistem, kurumların
bütünleşmesiyle oluşmaktadır. Toplum üyelerinin sosyal ahlak esaslarını
genelde gönüllü olarak sosyal hayatlarına aksettirmeleri neticesinde
toplumsal yapı ortaya çıkmaktadır (Arslantürk-Amman, 2008:241-255).
Toplumsal yapı, makro ve mikro boyutuyla da ele alınabilmektedir
(Seyyar, 2007:939):
1. Makro boyutuyla (geniş anlamda) toplumsal yapı; sosyal
hayatın ve sosyal sistemin hemen her alanına yönelmektedir.
Bu kapsamda
toplumsal yapının içinde iktisadi yapı, sosyo-ekonomik nüfus
kategorileri, siyasi otorite ve egemenlik yapısı, iskânlaşma,
demografik yapı, din, dil ve ırk farklılıkları yer alabilmektedir.
2. Mikro boyutuyla (dar anlamda) sosyal yapı; sosyal ilişkileri
sadece dar çerçevede ele alan bir anlayıştır. Burada örneğin
sosyal ağ içinde yer alan fertlerin, ailelerin, grupların,
cemaatlerin ve diğer kurumların
rolleri söz konusudur.
Toplumsal yapı, sosyolojik bir kavram olarak daha çok sosyal hayat
tarzının istatistiki yönlerini ele almaktadır. Bir başka ifadeyle, toplumun
sosyal yapısı
incelenirken, toplumun nasıl olması gerektiği konusu değil, daha çok fiilî
durumu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
4
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
incelenmektedir. Ancak, toplumun kültürel yapısı söz konusu olduğunda,
sosyal davranış biçimlerini düzenleyen bazı ahlaki kuralların da
gündeme gelmesi söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla sosyal düzenin
korunmasına yönelik olarak da
bunların tavsiyesi de bazen kaçınılmaz olmaktadır. Aslında kültür, sosyal
ahlak ve mekân faktörleri hesaba katılmadan, bir toplumun hakiki yapısını
ele almak ve değerlendirmek mümkün değildir.
Toplumsal düzen,
insanların toplum
içinde güven içinde
yaşayabilmelerini
sağlamak
amacıyla sistemli
bir şekilde
oluşturulan
kurallar
bütünüdür.
Toplumsal (sosyal)
olgu, aynı nitelikteki
sosyal
olayların, somut
durumların genel
bir
ifadesidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
5
Toplumsal Düzen
Toplumsal düzen, fertlerin menfaatlerinin uzlaşması veya yerleşik
sosyal
değerlerin bir sonucu olarak, toplum içinde sürekliliğini muhafaza ederek
var olan düzenli münasebetler sistemidir. Bir toplumdaki üretim güçleri ve
üretim
ilişkileriyle din, hukuk, eğitim gibi kurumların karşılıklı olarak oluşturdukları
uyumlu
bir bütün olan toplumsal düzen, insanların toplum içinde güven içinde
yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla sistemli bir şekilde oluşturulan
kurallar bütünüdür. Toplumsal düzenin, hem insan ahlakında hem de
sosyal davranış bağlamında normatif düzeyde temellendirilmesi
gerekmektedir. İnsanların bir arada yaşama ihtiyacı, sosyal-psikolojik
bir ihtiyaçtan olduğu kadar iktisadi bir gereklilikten de
kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı fertler, kendi sosyal
çevrelerinde öyle bir toplumsal düzen kurmalılar ki bu düzen, onların kendi
aralarındaki sosyal ilişkilerini ve işbirliklerini en iyi şekilde yerine getirecek
esaslara sahip bulunsun.
Aksi takdirde toplumsal düzensizlik ortaya çıkabilmektedir. Toplumun
üyeleri arasında uzlaşma ve sosyal dayanışma eksikliğinin bir neticesi
olarak fertlerin temel sosyokültürel ve ekonomik ihtiyaçları dahi
karşılanamaz hale gelir. Bu bağlamda sosyal düzensizlik, toplumsal yapının
zayıflaması veya çökmesi anlamına
gelmektedir. Sosyal düzen ne kadar güçlü hale getirilirse toplumsal yapı
da o oranda sağlıklı bir şekilde işler. Dolayısıyla sosyal düzenin
işlevselliğini korumak adına sosyal hayatta geçerli olan kaidelerin ve
değerlerin korunması ve
geliştirilmesi gerekmektedir. Toplumsal düzenin sarsıntıya uğraması hâlinde
ortaya çıkabilecek olası sonuçlar şunlardır (Seyyar, 2007:862):
1. Sosyal kurumlar, hiçbir zaman birbirleriyle tam bir uyum
sağlayamadıkları ve bir mekanizmanın veya idare biçiminin işleyiş
tarzı, fertlerin ekseriyetini hiçbir şekilde tatmin edemediği için,
toplumda belli bir dereceye kadar aksama meydana gelir.
2. Böyle olunca, sosyal bütünleşme tam olarak sağlanamamış olur,
toplum hayatında ciddi anlamda devlet-millet kaynaşmasında bir
eksiklik ortaya çıkar
3. Bir toplumun ve(ya) devletin kaideleri ve nizamları, fertlerin
saadet içinde yaşamalarını sağlayamıyorsa, şahsi moral
bozuklukları
yaygınlaşır, neticede bundan bütün toplumsal yapı da etkilenir ve
çeşitli kurumlar çözülmeye başlar.
4. Nihai kurumsal çöküş, kendisini; ailenin bozulması, kötü
alışkanlık, sosyal ahlak esaslarının uygulanmaması gibi sosyal
sorunlarla gösterir.
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Toplumsal (sosyal)
olay, belirli bir zaman
diliminde ve yerde
ortaya çıkan ve
çoğu kez bir kereye
mahsus olan bir
oluştur.
Toplum, statik bir
yapı olmadığına
göre sürekli olarak
sosyal değişime
tabidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
6
Toplumsal Olgu ve Olay
Genellikle başlangıç ve bitiş zamanı bilinmeyen, nerede başlayıp
nerede bitebileceği kesin olarak tespit edilemeyen sosyal oluşumlar,
toplumsal olguyu
yansıtmaktadır. Bir başka deyişle zaman içerisinde insanların oluşturduğu
toplumla ilgili değişim, toplumsal olguyu ifade etmektedir. Tek tek meydana
gelen sosyal
olayların bütününe toplumsal olgu diyebiliriz. Toplumsal (sosyal) olay,
belirli bir zaman diliminde ve yerde ortaya çıkan ve çoğu kez bir kereye
mahsus olan bir oluştur. Örneğin Ali ile Fatma’nın evlenmesi bir sosyal
olaydır. Sosyal olgu ise
başlangıç ve bitişi ortaya çıktığı, mekân kadar net ve somut olmayan,
bünyesinde birçok benzer nitelikteki olayı kapsayan sürekli olaylar dizisi
ve genel olarak bir
süreçtir. Örneğin bir yılda tüm evlilik olayları veya evlenenlerin
sayısı veya boşanma oranları, toplumsal olgudur (Seyyar,
2007:902).
Toplumsal Değişim
Toplum, statik bir yapı olmadığına göre sürekli olarak sosyal değişime
tabidir. Toplumun temel yapısındaki değişim, her alanda kendisini
gösterebilmektedir. Bu anlamda toplumsal değişim, toplumsal yapıdaki
zamanla ortaya çıkan değişik yöndeki farklılaşmaların bir sonucu olarak
ortaya çıkmaktadır. Toplumun milli ve manevi değerlerinde, fiziki-mimari
yapı özelliklerinde (yerleşme, barınma, mesken, konut, şehirleşme), sosyal
ilişkiler ve davranış kalıplarında (komşuluk, akrabalık), sosyal ahlak
esaslarının algılanış biçiminde ve sosyal tabakalaşmada olumlu veya
olumsuz değişiklikler meydana gelebilmektedir.
Toplumsal değişme, toplumları daha fazla sosyal bütünleşmeye, sosyal
gelişmeye, orta sınıflaşma sürecine ve refaha yönlendirebiliyorsa olumlu
olarak değerlendirilmektedir. Böyle bir sosyal değişme, aşağı
seviyelerden daha üst seviyelere doğru akan sosyokültürel aşamalar
silsilesidir ve bu süreç, toplumsal
gelişme olarak tanımlanabilir. Olumsuz sosyal değişim ise toplumların
bozulmasına, sosyal gerilemesine ve dejenerasyonuna sebebiyet
verebilmektedir (sosyal
çözülme).
Toplumsal değişmeyi meydana getiren veya etkileyen faktörler
(Seyyar, 2077:855):
1. Fiziki-tabii coğrafi çevre (enerji kaynakları ve doğal zenginlikler)
2. Biyolojik-tıbbi faktörler (biyolojik katılım; tıptaki gelişmeler ve
gen teknolojisi)
3. Teknolojik faktörler (üretim ilişkisi ve vasıtalardaki farklılıkların
yanında havacılık ve telekomünikasyon alanlarındaki gelişmeler)
4. Sosyokültürel faktörler (kültürel ilişkilerdeki farklılıklar ve fertlerin
istek ve kararlarındaki değişim)
5. Siyasi faktörler (Karizmatik veya otoriter liderlerin toplumu
yönetmesi; darbeler veya ihtilaller)
6. Ahlaki faktörler (ahlaki erozyon veya faziletli-ideal gelişmeler)
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
7. İlmî faktörler (bilimsel gelişmeler ve bilginin pratik
hayatta uygulanması)
8. Değişik düşünce akımları faktörleri (Örneğin: ideolojik
görüşlerin toplumda revaç görmesi)
9. Çatışma ve ihtilafların ortaya çıkması
10.İhtiyaçların ve(ya) beklentilerin artması veya
değişmesi 11.Toplumsal zekâ ve sosyal sermaye
12.Töre, örf, âdet ve gelenekler
13.Ekonomik modellerin veya üretim sistemlerinin değişmesi
Genelde toplumların en yüksek değişim esnekliği; bilim, ekonomi ve
teknolojide olurken, en düşük esneklik kültürel ve dinî alanda olmaktadır.
Mesela bir insan, demode olmuş motorlu vasıtasını değiştirmeyi kolaylıkla
kabul edebilirken; dünya görüşünü, hobilerini, tuttuğu futbol takımını
ve(ya) dinî
inançlarını kolay kolay değiştirmemektedir. Bir toplumda değişim
esnekliğinin hemen hemen sıfır olduğu noktalardan değişime
zorlamak, ancak kültür emperyalizmi veya resmî ideolojileri savunan
devletlerin baskısı ile mümkün olabilmektedir.
Sosyal teoriler,
toplumsal yaşamın
ve sosyal olayların
özelliklerinin
araştırılmasında
ortaya çıkan
kuramsal
yaklaşımlardır.
Toplum
yapısındaki
farklılaşmayı
değişim ekseninde
izah eden birçok
sosyal teori
mevcuttur.
toplumsal değişimi öne süren bir görüştür. Telik, entelektüel
olarak
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
7
TOPLUMSAL YAPI İLE İLGİLİ SOSYAL TEORİLER
Sosyal teoriler, toplumsal yaşamın ve sosyal olayların
özelliklerinin araştırılmasında ortaya çıkan kuramsal yaklaşımlardır.
Toplumsal yapıyı farklı şekillerde açıklayan sosyal teorilerin boyutlarını
dört ana başlıkta toplamak mümkündür (Seyyar, 2008:523):
1. Bilişsel Boyut: Toplumsal yapı ile ilgili bilgi oluşturmaya
yönelik varsayımdır.
2. Duygusal Boyut: Toplumsal yapıya yönelik kişisel
tecrübelerin, değerlerin, fikirlerin, dünya görüşlerinin
teorileştirilmiş yönüdür.
3. Aksettirici Boyut: Toplumsal yapıyı etkileyen değişim
dinamiklerinin
veya bu yapıda ortaya çıkan olayları daha kolay anlamamızı
sağlayan yansıtıcı varsayımlar ve paradigmalardır. Burada
sosyal teori, hem bir araç hem de toplumsal yapının bir
parçasıdır.
4. Normatif Boyut: Toplumsal yapının nasıl olması gerektiğine dair
açık ve gizli varsayımlara dayanan hipotezlerdir.
Toplumsal Değişim Teorileri
Toplum yapısındaki farklılaşmayı değişim ekseninde izah eden birçok
sosyal teori mevcuttur. Bunlardan en önemlilerini tanıyalım (Seyyar,
2007: 855):
1. Telik Sosyal Değişim Teorileri: Entelektüel planlama, bilinçli ve
sistematik çabalamaların sonucunda ulaşılması mümkün olan
olumlu bir
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Yapısalcılık,
bütün
sistemlerin ve
kurumların mutlak,
değişmez temel
yapılardan
meydana
geldiğini ileri süren
bir
teoridir.
girmektedir. Bu yeni süreç de belirli bir noktada
duraksamakta ve
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
8
planlanan ve yönlendirilen ilerleme veya bu yöntemle neticeye
ulaşma anlamına gelmektedir.
2. Determinist Toplumsal Değişim Teorileri: Toplumsal değişimin
sebebi,
insan düşüncesi ve maksadından çok belli sosyal ve(ya) doğal
güçlerdir. Determinist sosyal teorilerin başında Otomatik Değişim
Teorisi, Ekonomik Determinizm Teorisi (Çatışmacı Toplumsal
Değişim Teorisi) ve İdeolojik Determinizm Teorisi gelmektedir.
a) Otomatik Değişim Teorisi’ne göre: Toplumsal değişimin
determinist doğası, toplumsal değişmenin iktisadi faktörlerce
otomatik olarak belirlenmiştir. Otomatik değişim, bilinçsiz ve
irrasyonel bir süreçtir. Planlı olmaktan çok bir ihtiyaç
karşısında halkın davranışında meydana gelmektedir.
Toplumsal değişim konusunda laissez-faire (bırakınız
yapsınlar-bırakınız geçsinler) tutumu burada açıkça
görülmektedir.
b) Ekonomik Determinizm Teorisi (Çatışmacı Toplumsal
Değişim Teorisi): Sosyal olguları daha fazla doğalcı
terimlerle
yorumlamaktadır. İki sınıflı Marksist çatışma modellerinden
menfaat çatışmalarına ve çatışmaların kurumlaştırılması,
çatışma ve istikrarın birbirini tamamlayıcı olduğu tezlerine
kadar olan
konuları içermektedir. Marks'a göre, toplumsal düzen, her
biri özgün bir üretime tekabül eden dört ana evreden geçti.
Beşincisi, son ve ideal safhadır, oluşum hâlindedir ve
ortaya çıkması
kaçınılmazdır. Bu beş safha, asyatik (ilkel bir toplumun
toplumsal düzeni), eski toplumsal düzen (özel mülkiyetin,
ticaretin, ataerkil aile yapısının ve köleliğin geliştiği bir
toplum yapısı), feodal,
kapitalist ve komünist safhadır.
c) İdeolojik Determinizm Teorisi: Burada, toplumsal değişimin
faktörleri daha çok kültürel unsurlardır. Toplumsal değişim,
soyut materyalist unsurlar ve faaliyetlerin etkisinden çok
düşüncelerin, ideallerin, örf ve âdetlerin, sosyokültürel ve
dinî değerlerin etkisi altında kalmaktadır.
3. Devri Toplumsal Değişim Teorileri: Devirli-döngüsel-dönemsel-
çevrimsel toplumsal değişim teorisi, toplumsal değişimin devri
doğasına "ilmî"
olarak ortaya atan görüştür. "Tarih tekerrür eder" sözü,
genelde bu teorik yaklaşımı ifade etmektedir. Devri Sosyal
Değişim Teorilerini iki ana grupta inceleyebiliriz:
a) Biyolojik Devri Teorisi: Buna göre; toplumsal gelişme ve
üstün medeniyetler, üstün ırkların bir eseridir.
b) Kültürel Devri Teorisi: Bu görüşe göre; her medeniyet,
benzer doğum, olgunlaşma, gerileme ve ölüm
merhalelerinden
geçmektedir. Her medeniyet bir dönemde belirli bir yönde
gelişmekte böylece lineer bir süreç izlemektedir. Fakat
zamanla iç ve dış sebeplerden dolayı yönünü değiştirmekte
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
diğeri onun yerini almaktadır. Bu tür seri dönüşler ve
kaymalardan sonra bir medeniyet yönünü tersine çevirmekte
ve ilk evreye geri dönerek evrimini tamamlamaktadır.
Fonksiyonalizm;
toplumu, kültürel
ve sosyal bir
bütünlük
içinde ele alan,
kültürel ve sosyal
unsurların
işlevlerini ve
gayelerini araştıran
bir bilim
dalıdır.
deneylerle hayvanların nasıl öğrendiklerini ve problemleri nasıl çözdükleri
ile ilgili
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
9
Yapısalcılık (Strüktüralizm)
Yapısalcılık, bütün sistemlerin ve kurumların mutlak, değişmez temel
yapılardan meydana geldiğini ileri süren ve bu bağlamda sosyal gerçekliğin
yapısal belirleyicilerini inceleyen bir teoridir. Yapısalcı antropolojinin en
önemli isimlerinden olan Claude Levi-Strauss’a (1908 - 2009) göre
yapısalcılık, yüzeydeki birtakım toplumsal olayların altında yatan bazı
kuralların veya kanunların
oluşturduğu bir başka sistemi ve(ya) yapıyı arama esasına dayanan
bilimsel bir yöntemdir. Sosyal bilimlerin yanı sıra matematikten
sibernetiğe kadar geniş bir alanda etkisini gösteren yapısalcı
yaklaşımlar, bazen bilimsel yöntemden çok bir teori, araştırma yönelimi,
çözümleme biçimi veya bir felsefe olarak da takdim
edilmektedir (Arslantürk-Amman, 2008:437).
Yapısal yaklaşımlara göre; toplumsal yapıyı din, sosyal sınıf, kültür ve
meslek dalları gibi unsurlar oluşturmaktadır. Bütün bu sosyo-kültürel
unsurlar, insanların tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Sosyal
ilişkilerin yapısal düzenlemelerle veya kurumlarla yakından ilgili olduğunu
ileri sürenlerin başında Fransız sosyolog Aguste Comte (1798-1857) ve
Alman sosyalist düşünür Karl Marx (1818-1883) gelmektedir (Bottomore-
Nisbet, 1990:572-574).
Yapısal Fonksiyonalizm (İşlevselcilik)
Sosyolojide makro kuramlar içinde yer alan fonksiyonalizm;
toplumu, kültürel ve sosyal bir bütünlük içinde ele alan, kültürel ve
sosyal unsurların
işlevlerini ve gayelerini araştıran bir bilim dalıdır. Aynı zamanda
fonksiyonalizm, bir kurumun veya birimin içinde yer aldığı sosyal veya
kültürel bir sistemde oynadığı rol ve işleyiş ile varlığının neticelerini
açıklamaya çalışan işlevsel bir teoridir. Sosyolojide fonksiyonalist
teorinin çerçevesini kısaca şu şekilde
belirleyebiliriz: Toplum, birbiri içine girmiş karşılıklı fonksiyonel bir bağlantı
içinde bulunan unsurların oluşturduğu sistemler bütünüdür. Sosyolojik
anlamda toplum, belirlenmiş davranışlardan ibaret olan bir sosyal sistem
iken kültür de kurumlar sistemidir. Toplumun en önemli fonksiyonu
bütünleşmek ve kaynaşmaktır.
Değerler sistemi ise toplumsal birliğinin oluşmasına katkı sağlamaktadır.
Sosyal felsefede işlevselcilik ise, yerleşmiş insani gelenek veya
kanunların bir bütün olarak toplumun faydasına katkıları bağlamında
açıklanmaktadır.
Fonksiyonalizmin etkileri psikolojiye de yansımıştır. Fonksiyonel
psikoloji; ruhu, organizmanın bir parçası olarak gören teoridir. İşlevsel
teori, darvinist görüşlere dayanmaktaydı (survival of the fittest = çevreye
en iyi uyum sağlayan kişinin hayatta kalabilmesi). 19. asırda William
James (1842–1920) tarafından
ortaya atılan bu teori kapsamında, hayvanlar üzerinde zekâ testleri
uygulanarak,
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Yapısal
fonksiyonalizm
toplumsal yapıyı
oluşturan unsurların
işlevlerini
açıklamaya ağırlık
veren teorik bir
yaklaşımdır.
Sosyal alışveriş
teorisi, insanlar
arasındaki
etkileşimin ödül
ve cezaya dayalı
olarak
gerçekleştiğini ve
karşılıklı değişim
ile oluştuğunu ileri
süren
mikro
sosyolojik
yaklaşımdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
10
çalışmalar yapılmıştır. Fonksiyonel psikoloji, özellikle davranışçılık
ekolünün doğmasına yardımcı olmuştur (Seyyar, 2008:327).
Yapısal fonksiyonalizm ise, toplumsal yapı ve bununla birlikte bu yapı
içerisinde gerçekleşen toplumsal olayların ve ilişkilerin anlaşılması
noktasında ileri sürülen modellerden birisidir. Bir başka deyişle; toplumsal
yapıyı oluşturan
unsurların işlevlerini açıklamaya ağırlık veren teorik bir yaklaşımdır.
Toplumu fonksiyonel bir bütün olarak kabul eden yapısal fonksiyonalizm,
toplumsal yapıyı ahenkli bir bütün olarak görmektedir. Buna göre;
topluma ait maddi ve manevi değerler, hayati önem arz etmekte ve
işlevsel olarak sosyal barışı sağlamaktadır. Her yapının bir fonksiyonu
vardır. Fonksiyon, yapı içindeki dinamik süreci yansıtmaktadır.
Fonksiyonlar geçerliliğini korudukça ve korundukça yapı da, sürekli olarak
gelişebilmektedir. Dolayısıyla önceden belirlenen bu fonksiyonlar, hem bu
yapıların ortaya çıkmasını hem de gelişmesini sağlamaktadır (Seyyar,
2008:327).
Aguste Comte ile başlayıp Herbert Spencer (1820 – 1903) ile
devam eden fonksiyonalist teorilerin temeli, toplumun yaşayan bir
organizma olduğuna ve birbirlerine bağımlı parçalardan meydana
gelmiş bir sistem olarak toplumun görünebilirliğinin sağlanabileceğine
dayanmaktadır. Spencer, canlı varlıklarla toplum arasında bir paralellik
kurmuş, biyolojik ve sosyal sistemler arasındaki benzerlikleri ortaya
çıkartmış ve toplumu bir organizmaya benzetmiştir. Buna göre; toplum,
yaşayan bir sosyal organizmadır. Toplumsal yapı içinde her bir parça
(unsur), bir fonksiyona veya gayeye hizmet etmektedir. Bir parçanın
değişime uğraması ile diğer parçalar da bundan etkilenmekte ve neticede
toplumsal yapının bütünü değişebilmektedir (Arslantürk-Amman, 2008:438).
Sosyal Alışveriş (Mübadele) ve Aksiyon Teorisi
Yapısal fonksiyonalizm, toplumsal gelişim sürecinde insanın
bireysel tercihlerini ve eylemlerini ön planda tutmadığı için yapısal
gelişimlerin
açıklanmasında etkin olamamıştır. Sosyal alışveriş ve sosyal aksiyon
teorileri, bir taraftan sosyalleşmenin temelinde karşılıklılık ilkesinin yer
aldığını, diğer taraftan da insanın yapmış olduğu faaliyetlerinin anlamlar
ve motifler tarafından
yönlendirildiğini ileri sürmektedir.
Sosyal alışveriş teorisi, insanlar arasındaki etkileşimin ödül ve
cezaya dayalı olarak gerçekleştiğini ve karşılıklı değişim ile oluştuğunu
ileri süren rasyonel ve
antropolojik odaklı mikro sosyolojik yaklaşımdır. Mübadele teorisyenleri,
toplumsal iletişim ve etkileşimin ekonomik alışverişe benzediğini ileri
sürmektedirler. Ancak,
toplum hayatında gerçekleşen karşılıklı mübadelede hem maddi hem de
maddi olmayan unsurlar değiştirilmektedir. Toplumsal yapı böylece
sosyal alışveriş
süreçleri sonucunda ortaya çıkmaktadır. İnsan davranışlarının
karmaşıklığını fazla dikkate almayan sosyal alışveriş teorisi, özellikle
tutum ve davranışlarının kaynağı üzerinde duran sosyal aksiyon teorisi
tarafından geliştirilmiştir.
Sosyal aksiyon teorisi ise özne olarak fert üzerine odaklanmaktadır.
Buna göre insan, toplumsal yapı ve kültür tarafından kısıtlanmayan, gönüllü
davranışlar sergileyen, nesnelere ve olaylara bir anlam veren ve belli bir
maksatla hareket
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
eden bir varlıktır. Bu teoriye göre; bireysel eylem (aksiyon), toplumu
meydana getiren insanların benimsedikleri dünya görüşü ile yakından
ilişkilidir. İnsanlar,
sahip oldukları dünya görüşlerinden fiil ve hareketlerini yönlendirecek motif,
amaç ve anlamları elde etmektedir (Seyyar, 2007:841).
Çatışma teorisine
göre, taraflar
arasında değişik
düzeylerde sürekli
olarak tekrarlanan
sosyal çatışmalar
sayesinde toplumsal
yapı ve düzen
yeniden
şekillenmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
11
Çatışma Teorisi
Fonksiyonalist yaklaşımlar; toplum içinde güç, statü, mal ve mülk
yönünden farklı grupların veya sınıfların olabileceği ve bundan dolayı da
toplumsal hayatta grup veya sınıflar arası anlaşmazlıkların, mücadelelerin
ve çatışmaların ortaya çıkabileceğini görememiştir. Bilindiği gibi çatışma,
toplumdaki kişi veya gruplar (sınıflar) arasında meydana gelen
anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar, çekişmeler, münakaşalar ve(ya)
çarpışmalardır. Genel anlamda çatışma; kişinin kendisiyle, başkasıyla
veya mensubu olduğu grubuyla veya toplumuyla anlaşamamasıdır.
Bunun sonucunda çoğu zaman toplumsal barış yara almakta ve
savaşa kadar gidebilen sosyal çalkantılar meydana gelebilmektedir.
Çatışma neden ve nasıl ortaya çıkmaktadır? Çatışmanın gizli
veya aleni (somut) olarak ortaya çıkması süreçlerinde algılama ve
duygular açısından şekillenen belirtilerin yanında tutum ve
davranışları ana başlıklar hâlinde inceleyelim (Seyyar, 2007:186):
1. Gizli Çatışma: Potansiyel çatışmaya yol açabilecek riskler. Örneğin:
menfaat ve hedeflerdeki farklılıklar, potansiyel bir çatışma için risk
teşkil etmektedir.
2. Algılama Çatışması: Sosyal münasebet ve sosyal iletişim
çerçevesinde algılamadaki farklılıklar veya mesajlara verilen
farklı anlamlardan ötürü ortaya çıkan çatışmadır.
3. Hissedilen Çatışma: Tarafların, konuları farklı algılamaları sonucunda
çatışmaya yol açabilecek karışık olumsuz hislere kapılmaları.
Örneğin: öfke, kin, kırgınlık, düşmanlık.
4. Açık Çatışma: Kişinin, barışçı olmayan davranışları sonucunda
çatışmanın fiili olarak ortaya çıkmasıdır.
5. İletişim Çatışması: Sosyal iletişim kapsamında ortaya çıkan
çatışma. İnsan ilişkilerinin iyi olmadığı yerlerde ve ortamlarda, bir
başka ifadeyle dedikodunun, fitnenin, kıskançlığın ve
çekememezliğin hâkim olduğu sosyal çevrede meydana gelen
çatışmadır.
Büyük boy teoriler içinde yer alan ve sosyolojik bir bakış tarzı olan
çatışma teorisi, toplumsal yapılanmaya dair gerçekçi yaklaşımlar
sergilemektedir. Buna
göre; bütün ekonomik, sosyal, siyasi kurum ve süreçlerin yanında; kültür,
sanat ve bilim faaliyetleri, o toplumda var olan sınıf ya da grupların
karşılıklı anlaşma,
uzlaşma veya yardımlaşmaları sonucunda ortaya çıkmış değildir. Çatışma
teorisine göre, taraflar arasında değişik düzeylerde sürekli olarak
tekrarlanan sosyal
çatışmalar sayesinde toplumsal yapı ve düzen yeniden şekillenmektedir.
Çoğulcu bir toplumda zıtlaşan sınıflar arasında sosyal çatışmalar sürekli
olarak var
olacağından toplumsal değişim de ivme kazanacaktır. Bu anlayışa göre
toplum,
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
organik bir bütün olmaktan çok, bir süreçtir. Sosyal değişimin ‘motoru’
olması dolayısıyla çatışma gerekli bir olgudur (Arslantürk-Amman,
2008:444).
Davranış; kişilerin,
belirli uyarılara karşı
gösterdikleri aktif
veya
pasif
tepkilerin
bütünüdür.
Topluluk; küçük,
içine kapalı ve yüz
yüze
temaslara ve ağırlıkla
akrabalığın ortaya
çıkardığı yoğun
kişisel ilişkiler
ağından oluşan
cemaattir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
12
TOPLUMSAL YAPIYI OLUŞTURAN
UNSURLAR
Fertlerin Tutum ve Davranışları
İnsanların tutum ve davranışları, toplumsal yapının özelliklerini
göstermesi açısından önemli unsurlardır. O halde tutum nedir, davranış
nedir? Aralarında nasıl bir ilişki vardır? Tutum, sosyal çevre etkisi ve
sosyalleşme sürecinde öğrenmeyle elde edilen, belli bir süre devam eden
ve çoğu kez yanlı olan eğilimlerdir. Bu yönüyle tutum, bir insana atfedilen ve
onun psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir
biçimde oluşturan bir ön eğilimdir.
Davranış (tavr-ı hareket) ise kişilerin, belirli uyarılara karşı gösterdikleri
aktif veya pasif tepkilerin bütünüdür. Sevinmek, gülmek, ağlamak, kızmak,
bağırmak gibi hareketlerin hepsi bu anlamda bir davranış biçimidir. İnsanın,
sosyal olayların ve
çevre şartlarının karşısında sahip olduğu birtakım hâl ve hareketleri
(sosyal davranışı) göstermektedir. Sosyolojide davranış, sosyal
faaliyetlerin psikolojik neticeleridir veya kişilerin (bir olguya veya olaya)
subjektif bir anlam vererek
sergiledikleri kişisel tavırlardır. Bazı davranışlar ölçülebilir (Örnek: jest,
mimik, kan dolaşımı, gülmek vb.) olmakla birlikte bazıları subjektif oldukları
için doğrudan
ölçülemezler (Örnek: ağrı, ıstırap, aşk, kıskançlık, nefret vb.). Bazı
davranışlar,
toplumdan topluma farklı değerlendirilir. Mesela bazıları iyi (sosyal)
bazıları ise kötü (asosyal) olarak kabul edilir.
Topluluklar
Bir sosyal süreç olarak topluluk, insanların bir araya geldiği ve
bütünleştiği belli bir dereceye kadar güvenlik içinde yaşadıkları en küçük
bölgesel gruptur. Bir
toplumsal yapı olarak topluluk; aynı toprak parçası üzerinde, aynı dili
konuşan, aynı töreleri paylaşan, az çok aynı duyguları taşıyan ve hemen
hemen aynı tutum ve davranış biçimlerini sergileyen, sosyal dayanışma
içinde bulunan bir sosyal grup,
kabile veya kavimdir. Toplumdan farklı olarak, daha çok modernleşme
öncesi Avrupa’nın tipik köylü insanlarını belirleyen topluluk; küçük, içine
kapalı ve yüz yüze temaslara ve ağırlıkla akrabalığın ortaya çıkardığı
yoğun kişisel ilişkiler
ağından oluşan cemaattir. Topluluk bazen etnik, ırki veya dinî benzerliklere
dayalı gevşek sosyal kategoriler için de kullanılmaktadır. Örneğin: Yahudi
topluluğu veya zenci topluluğu gibi (Fichter, 1997:66).
Topluluk, kısaca şu unsurlardan oluşmaktadır (Fichter, 1997:64 ):
1. İnsanlar arası sosyal ilişkiler sıkı ve yoğundur
2. Özellikle grup olaylarında kişiler sosyal duyarlıdır
3. Grup üyeleri manevi değerlere önem vermektedir
4. Genelde sosyal sorumluluk hâkimdir
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Sosyal grup,
faaliyetlerinde
birbirini göz önünde
bulunduran,
aralarındaki sosyal
etkileşim
sebebiyle
başkalarından ayırt
edilen, iki veya
daha çok kişiden
meydana
gelen bir topluluktur.
Kalabalık;
fertlerin,
tesadüfen bir
araya gelmiş
olsalar dahi
psikolojik güçlerin
tesiri altında kalarak
tek
vücut olarak
düşünmeleri
ve
davranmaları
sonucunda meydana
gelen topluluktur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
13
Değişik mekan-bölge ve farklı iştigal alanları bakımından topluluklar
değişik türde ortaya çıkabilmektedir. Topluluk çeşitlerini bu anlamda dört
ana kategoriye ayırabiliriz (König, 2000:188-191):
1. Temel hizmet topluluğu, yani köy topluluğu
2. "İkincil fonksiyonlu" topluluk (Örnek: küçük kasaba). Burada
üretilen temel ihtiyaç maddelerinin, etraftaki kırsal bölgelerden
toplanması ve diğer bölgelere dağıtılması söz konusudur.
3. Endüstriyel topluluk: Alışveriş ve ticaret merkezi olmasının
yanında aynı zamanda imalat merkezi olarak da hizmet veren bir
topluluk.
4. Özgün bir ekonomik temelden yoksun topluluk yani; ekonomik
varlığını sürdürmek için diğer topluluklara bağlı olan bir topluluk.
Bu topluluk daha fazla eğitim, siyaset, dinlenme ve eğlence gibi
sosyo-kültürel merkezli bir yapıya sahiptir.
Sosyal Gruplar
Sosyal grup (toplumsal küme) faaliyetlerinde birbirini göz önünde
bulunduran, aralarındaki sosyal etkileşim sebebiyle başkalarından ayırt
edilen, iki veya daha çok kişiden meydana gelen bir topluluktur. Sosyal
grup aynı zamanda belli bir hedefi gerçekleştirmek için toplanmış,
üyelerinin karşılıklı ilişkileri sonucu ortaya çıkmış, birbirine ortak değerlerle
bağlı, çok işlevli, somut bir sosyal birimdir. Sosyal grupların varlığı açıkça
olmasa da, genelde kolayca tanınır veya bilinir.
Ortaklaşa paylaşılan mekân veya benzer bedensel özellikler, grubun
tanınmasını kolaylaştırmaktadır. Grup üyeleri sosyal rollerini oynar ve
böylece grup, varlığını korur. Karşılıklı sosyal temas, sürekli olarak
korunduğu için belirli davranış
normları oluşmaktadır. Ortak geçmiş, ilgi, menfaat veya değerler geçerliliğini
koruduğu için grup üyeleri bir veya birkaç hedefi esas almaktadır. Türkiye
doğumlu Ermeniler, bir sosyal grup olmakla birlikte ortak bir geçmişe
sahiptir. Hobi, spor,
işçi, işveren, girişimci, gençlik, özürlüler veya kadın derneklerine üye
olanlar, bu anlamda sosyal grup kategorisine girmektedir (Fichter,
1997:53-60).
Kalabalıklar
Kalabalık; fertlerin, tesadüfen bir araya gelmiş olsalar dahi psikolojik
güçlerin tesiri altında kalarak "tek bir varlık" hâlinde ve tek vücut olarak
düşünmeleri ve davranmaları sonucunda meydana gelen topluluktur. Bir
başka ifadeyle kalabalık, göreli olarak etkileşim içinde olmayan fakat "niye
orada bulunduğunu"
açıklayabilecek kişilerin oluşturduğu bir sosyal yığındır. Kalabalıklar, ortak
bir uyarı sonucunda belli bir yerde toplanmaktalar ve dikkatlerini bu uyarının
yol açtığı ortak duygusal ilgiye yoğunlaştırmaktadırlar ve herhangi bir anda
ortak eyleme
geçebilmektedirler. Bir araya gelebilmek için kişilerde ortak bir
yönelimin, duygunun ve(ya) menfaatin olması gerekmektedir. Mesela
bir yolcu durağında toplanmış insan grubu sadece bir fertler kümesi
iken, bir kaza anında kişiler
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
arasında ortak bir ilgi ve gaye (yardım etme) oluşmakta ve bu topluluk, bu
esnada kalabalığa dönüşmektedir. Bir başka ifadeyle; bir topluluk, belli bir
etki altında ise ve ortak bir gayesi varsa o zaman o topluluk, kalabalık
kimliğine dönüşmektedir.
Kategori, bir veya
birden fazla ortak
özelliği olan
nesneler grubudur.
Sosyal sınıf;
mesleki, iktisadi
ve siyasi statüler
bakımından
benzer pozisyonda
olan bir gruptur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
14
Yığınlar
Yığın, fiziki bir ortamda bulunan fakat aralarında karşılıklı bir sosyal
münasebet veya ortak bir özellik olmayan kişilerin oluşturduğu, kategori
ve grup arasında bir yerlere yerleştirilmesi mümkün olan bir bütünlüktür.
Bilindiği gibi
kategori, bir veya birden fazla ortak özelliği olan nesneler grubudur.
Sosyolojik açıdan yığın veya yığınlaşma, bazen kişilerin bir kategoriye
giriş sürecini de ifade
etmektedir. Örneğin: yeni bir eve taşınanlar, komşularıyla yığınlaşırlar ve
komşuluk münasebetleri açısından sosyal kategori haline dönüşürler.
Sosyal yığının özellikleri kısaca şunlardır (Seyyar, 2007:942):
1. Yığın oluşturan kişiler; oldukça anonimdir, birbirlerine
yabancıdır ve birliktelik epey zayıftır.
2. Yığın, kategoriler gibi örgütlenmemiştir.
3. Fiziki mekân ne denli geniş olursa olsun, sosyal temas son derece
sınırlıdır.
4. Yığın içinde olanların davranışlarında kısıtlamalar,
düzenlemeler yapmalarını gerektiren davranış kaidelerinin
sayısı çok azdır.
5. Yığınların çoğu bölgeseldir. Yani, fiziki çevre yönünden özellikler
taşırlar
6. Yığınların çoğu geçicidir.
7. Katılım sürekli olarak değişebilir yani; yığın içindeki kişiler değişebilir,
girer, çıkar veya birbirlerinin yerine geçebilirler. Örneğin: bir saat
süren bir halk
konserini dinlemeye gelen yüzlerce seyirci bu anlamda bir yığın veya
kalabalıktır. Komşuluğun yoğun olmadığı bir apartman da
oturanlar da yığın olarak kabul edilebilir.
Sosyal Sınıflar
Sosyal sınıf; mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından benzer
pozisyonda olan, sosyal tarih boyunca her toplumda sınıf olgusunun farklı
biçimlerde var
olması gerçeğine rağmen modern anlamda sanayi devriminin bir sonucu
olarak ortaya çıkan bir gruptur. Sosyal sınıf; gelir seviyesi, coğrafi köken,
meslek, sosyal münasebet, üye olunan kurum, aile durumu, oturulan
semt, yaşama tarzı, sosyal statü, toplumda gördükleri saygı ölçüsü,
kanuni ve fiili haklar gibi değişik sosyal faktörler bakımından kendi
aralarında benzer kriterlere sahip olan fakat diğer
gruplardan birçok yönleriyle ayrılan, aralarında dikey hareketlilik imkânı
bulunan insanların meydana getirdikleri sosyal gruplardan her biridir
(Dechmann-Ryffel, 1984:32-34).
Sosyal sınıflarda fert ve ailelerin farklı prestije, imtiyaz ve
imtiyazsızlığa ve sosyal güce göre düzenlendiği hiyerarşik bir sistem
ortaya çıkmaktadır. Prestij ile kastedilen kişinin; toplum içindeki
sosyokültürel konumu, mesleği, mülkiyet
durumu ve refah seviyesi gibi özellikleridir. İmtiyazdan, örneğin: daha iyi bir
eğitim
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
imkânı veya evde bir hizmetçi bulundurma gibi kişinin hoşuna giden
şeylere sahip olması anlaşılmalıdır. Sosyal sınıflar, açık sınıf grupları ve
kapalı sınıf gruplarına göre iki farklı şıkta değerlendirilmektedir: Açık
toplumlarda, kapalı toplumlardan farklı olarak kişiler, doğuştan değil
sosyalleşme, eğitim ve fırsat eşitliği sayesinde sosyal hareketlilikten
yararlanabilmektedir.
Sosyal statü;
kişilerin, sınıfların,
kategorilerin ve(ya)
sosyal grupların,
toplum veya
toplumsal yapı
içindeki yeridir.
Sosyal roller,
toplumda kişilerden
belirli sosyal
olayların karşısında
beklenen sosyal
davranış şekilleridir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
15
Sosyal Statüler
Sosyal statü; kişilerin, sınıfların, kategorilerin ve(ya) sosyal grupların,
toplum veya toplumsal yapı içindeki yeridir. Dolayısıyla sosyal statü; belirli
bir insana veya gruba, toplumun diğer üyeleri tarafından yüklenen şeref,
paye (rütbe, derece) veya itibardır. Bazen sosyal statüler, fertlerin veya
sosyal grupların, toplum içinde ya doğuştan ya da hak ederek (kazanarak)
elde ettikleri pozisyonlardır.
Sosyal statünün ortaya çıkış şekli (sosyal statü türleri) (Özkalp ve
diğerleri, 2006:45-46):
1. Atfedilen-Verilen-Verilmiş Statüler: Bunlar ferdin, kişisel
gayretlerinden ve özelliklerinden ziyade soy, sop, aşiret, din veya
mezhep bağlarından ötürü ortaya çıkan ve zor değişen statülerdir.
Doğuştan elde edilen mevkii, kast ve kölelik benzeri toplumlarda
görülür ve genelde biyolojik olarak geçer. Yaş, cinsiyet, soy gibi
genetik özellikler bu statü içinde yer alır.
2. Başarılan-Hak Edilen-Kazanılmış-Kazanılan-Edinîlen Statüler:
Bunlar ferdin, eğitim ve çalışma hayatında gösterdiği şahsi çabalar
ve yetenekler
sayesinde eldi ettiği statülerdir. Kişi bu statüyü, bazen yetenek,
güzellik ve yaş gibi özelliklerinden dolayı elde edebilmektedir.
Eğitimin, fırsat
eşitliğinin ve sosyal hakların sağlandığı toplumlarda bu tür
statülerin elde edilmesi daha mümkündür.
3. Kilit Statüler: Bir kişinin, toplumda sahip olduğu birden çok statüden
birinin, diğerlerine oranla daha dikkate çekmesi ve ön planda
olmasıdır.
Toplumda muhtelif branşlarda birtakım sosyal mevkilerin bulunması
(örnek: çiftçi, esnaf, sanayici, memur, işçi, işveren, idareci, maliyeci vb.),
belirli iktisadi ve sosyal fonksiyonların ve rollerin yerine getirilebilmesi, fert
ve grupların
ihtiyaçlarının karşılanması ve birbirini tamamlayabilmesi açısından
zaruridir. Fertler, toplum hayatında birkaç statüye birden sahip olabilirler.
Örneğin: bir kişi hem baba hem öğretmen hem okul müdürü hem yazar
hem de dernek başkanı olabilir. Yüksek sosyal statüler, bazen kişiye
sosyal güç ve etki fırsatı da vermektedir.
Sosyal Roller
Sosyal roller, toplumda kişilerden belirli sosyal olayların karşısında
beklenen sosyal davranış şekilleridir. Sosyal roller, fertlerin içinde
bulundukları sosyal statü ile elde ettikleri haklar çerçevesinde kendilerine
yüklenen vazifelerin ve
kendilerinden beklenen fonksiyonların yerine getirilmesidir. Kişinin, grup
içindeki yeri ile ilgili olarak kendisinden beklenen ve umulan bazı hak,
görev ve
davranışlarıdır. Kısacası sosyal roller, sosyal statüye uygun davranış
biçimlerinin
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
bütünüdür. Roller, kendilerine takdir edilen kıymet bakımından
birbirinden farklıdır. Her rol, kendine takdir edilen kıymetle uyumlu bir
sosyal itibar veya statüye tekabül eder.
Sosyal statü ile sosyal rol arasında sıkı bir bağın olduğu ortadadır.
Genelde bir kişinin, sosyal statüsüne göre belirli şeyleri yapması beklenir
veya kişi, statüsüne göre belirli şeyler yapar. Sosyal statü, sosyal ilişkilerde
sahibine yardımcı olur.
Sosyal rol ise, daha fazla kişinin ne yaptığını anlatır. Bir başka ifadeyle,
sosyal statülerin gereği olarak yapılan davranışlar, sosyal rol olduğuna
göre rolleri de, statüler belirlemektedir. Kısacası sosyal statüler, insanları
belirli kurallara uymaya zorlamaktadır.
İnsanların eğitim
seviyesi,
medeniyet
anlayışı ve dinî
değerleri
toplumun kültürel
yapısını
oluşturmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
16
Kültür
İnsanların eğitim seviyesi, medeniyet anlayışı ve dinî değerleri
toplumun kültürel yapısını oluşturmaktadır. Bu bağlamda toplumun
üyeleri tarafından öğrenilen ve paylaşılan bir kavram olarak kültürün
önemi ortaya çıkmaktadır.
Latince’deki “colo” (ekin ekmek, tarım yapmak) kelimesinden gelen kültür,
eski dönemlerde “toprağı işlemek, toprağı mahsul verir hale getirmek”
anlamlarında
kullanılmaktaydı. Terim olarak kültür toplumsal yaşam süreci içinde ortaya
çıkan ve bir topluma niteliklerini veren ve başka toplumlarda farklılık
gösteren maddi ve manevi değerlerin bütünüdür. Kültür, bir toplumun tarih
içinde üretip koyduğu, ortaya koyup zamanla milli varlığın bir boyutu haline
getirdiği veya onu şuuraltı
kazanıma dönüştürdüğü sosyal ve ahlaki davranış disiplinlerinin ve
düşünce ufkunun bütünüdür (Arslantürk-Amman, 2008:223-225).
Kültürün ana özelliklerini kısaca belirleyelim (Seyyar, 2007:606):
1. İçgüdüsel veya kalıtımsal olmaktan çok eğitim yoluyla yeni nesle
aktarılır ve öğretilir.
2. Tarihi yönü itibarıyla dinamiktir, süreklidir ve nesilden nesile
aktarılır.
3. Sosyal yönü açısından örgütlenmiş grup ve toplumların
eseridir ve paylaşılır.
4. Ferdi tutum ve davranışlardan farklı olarak ideal veya
idealleştirilmiş kaideler manzumesidir.
5. Manevi ve sosyokültürel ihtiyaçlarımızı karşılar ve insanları mutlu
eder.
Farklı norm ve değerlerden dolayı bir toplumun kültürel yapısında
değişik
kültürel anlayışlar ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında toplumsal
değişim veya çarpık kentleşme sürecinde maddi kültür unsurları ile
manevi kültür unsurları arasında bazen gecikmeler meydana gelmektedir
(kültürel boşluk). Kültürel
boşlukta, maddi kültür unsurlarını oluşturan, fiziki yerleşme mekânının
değişimi, ev şeklinin değişmesi, günlük hayatta kullanılan ev eşyalarının
değişmesi ve meslek
değişimi gibi faktörler; değer hükümlerindeki değişimler, zihniyet ve
davranışlardaki değişimleri içeren manevi kültür unsurlarından daha hızlı
ve daha çabuk değişmektedir. Örneğin: köyden kente göç edenler, tam
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
bakımından aynı değişiklikleri yaşamamaktadırlar. Böylece arada bir kültürel
boşluk veya kültürel gecikme meydana gelmektedir.
Ekonomi
(iktisat);
hayatta orta
yolu tutmak,
itidal ile
hareket etmek
anlamlarına
gelmektedir.
Para hacmi, üretim
dağıtımı, maliyet
hesabı gibi konular
tamamen
iktisadi ve
teknik
hususlardır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
17
EKONOMİK YAPI KAVRAMININ GENEL
ÇERÇEVESİ
Ekonomi (İktisat)
Yunanca "oikia" (ev) "nomos" (kaide) kelimelerinden meydana gelmiş
ekonomi kelimesi terim olarak "ev idaresi" (tedbir-i menzil) anlamına
gelmektedir.
Ekonomi (iktisat); hayatta orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek, tutumlu
olmak, hem cimrilikten hem de israftan (savurganlıktan) uzaklaşmak ve
gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınmak anlamlarına gelmektedir.
İsrafın zıddı
anlamında iktisat, insanların ve kuruluşların günlük yaşayışlarında ve
ekonomik faaliyetlerinde dikkat etmeleri gereken bir prensiptir. Felsefi bir
yaklaşımla iktisat, sosyoekonomik ilişkilerin temel kıstaslarındandır ve bu
açıdan bakıldığında maddi
imkânları yani insanın kullanma iktidarına verilen nimetleri (yiyecek-içecek,
zaman, sıhhat) faydasız yerlere sarf etmemek ve kanaatkâr olmak
anlamına gelmektedir. Yaygın bir tanıma göre ekonomi, insanların ve
toplumların para kullanarak veya para kullanmadan zaman içinde çeşitli
mallar üretmek ve bunları bugün ve
gelecekte tüketmek üzere, toplumdaki fertler ya da gruplar arasında
bölüştürmek için kıt üretim kaynakları kullanmak konusundaki tercihlerdir.
Çağdaş bir yaklaşımla ekonomi; halkın günlük faaliyetlerini, insanların
üretim ve tüketim faaliyetlerini nasıl organize ettiklerini, gelir kazanmalarını,
servetlerini, hayatlarını hangi şartlarda ve nasıl sürdürdüklerini, toplumların
nasıl geliştiğini ve medeniyetin nasıl oluştuğunu inceleyen bir bilim dalıdır.
Bir toplumun kalkınması, iktisadi refahı ve maddi ihtiyaçlarını karşılaması,
servet edinmeye bağlı olarak
işgücünün çalışması ve kazancını değerlendirmesi, kıt kaynakların
kullanılması,
üretim faktörlerinin seçimi, üretilen malların tüketim maksadıyla toplumun
fertleri arasındaki en optimal dağıtımı gibi konular, bu bilim dalı tarafından
ele alınmaktadır. Kısacası ekonomi aşağıdaki konuları incelemektedir
(Seyyar, 2007:444):
1. Belli bir ülkede ya da ülkeler arasındaki üretim-tüketim, alış-veriş ve
değiş- tokuş ilişkilerini incelemektedir
2. Fert, aile ve toplumların sınırlı imkânlarla gittikçe artan
tüketim ihtiyaçlarının nasıl karşılandığını incelemektedir
3. Toplumların üretim-tüketim yolundaki tutum ve
davranışlarını incelemektedir (İktisat Sosyolojisi)
Üretim, dağıtım ve tüketim konularını inceleyen bir disiplin şeklinde
tanımlanabilen ekonomi, tüm sosyal bilimler içinde sosyolojiden en çok
farklı
olanıdır. Para hacmi, üretim dağıtımı, maliyet hesabı gibi konular tamamen
iktisadi ve teknik hususlardır. Ancak bunların dışında üretim ve tüketim
olgusunu etkileyen sosyal faktörler ile çevre-kültür etkileri de söz konusu
olmaktadır. Bir iktisadi
faaliyetin oluşumunu ve sonuçlarını iyice anlayabilmek için ekonomi ile ilgili
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
gerekmektedir. Bunun yanında iktisadi kararların uygulanma safhasında
toplumda sosyal adalet açısından özellikle gelir dağılımı alanında bazı
olumsuzlukların ortaya çıkması muhtemeldir. Bu durumda sosyal politika
araçlarıyla toplumsal barışı bozacak iktisadi olumsuzlukların giderilmesi
yönünde zorunlu müdahalelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda sosyal
politika, iktisadi kararların olumsuz
yansımalarını telafi eden düzenleyici bir rol üstlenmektedir.
Ekonomik yapı,
ekonomik
davranışlar ve
faaliyetlerden
oluşmaktadır
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
18
Ekonomik Davranışlar, Faaliyetler ve Hareketler
Bir toplumda mal ve hizmetlerin üretilmesi, dağıtımı ve tüketilmesi
safhalarına yönelik tutum ve davranışların bütünü, toplumsal yapının
ekonomik
boyutunu yansıtmaktadır. Bir başka ifadeyle ekonomik yapı, ekonomik
davranışlar ve faaliyetlerden oluşmaktadır. İnsanların kıt olan kaynakları iyi
ve planlı bir şekilde kullanmak için giriştikleri bütün faaliyetler, iktisadi
faaliyetler olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda iktisadi faaliyetlerin bazı ortak
noktalarını bilmekte fayda vardır (Seyyar, 2007:442):
1. İnsan ihtiyaçlarının karşılanmasına yarayan mal ve
hizmetlerin elde edilmesi
2. Faaliyetlerde emek ve masrafın varlığı
3. Geleceğe yönelik düşünce ve stratejik planlama
4. İktisadilik prensibi çerçevesinde, belirli emek veya masraf yapmak
suretiyle azami fayda elde etmek ve belirli gayelere asgari emek
sarfıyla veya masrafıyla ulaşmak.
İktisadi faaliyetler çerçevesinde ortaya çıkan tutum ve davranışlar,
iktisadi hareketlere de bir ışık tutmaktadır.
Ekonomik davranış veya faaliyetleri toplu halde yapmayı öngören ve
buna
binaen kolektif kendi kendine yardım sistemlerini oluşturmayı hedefleyen
örgütlü girişimler, iktisadi hareketlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Sosyal tarih bakımından ekonomik hareketlerin genel olarak, kooperatifler
veya imece şeklinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Sosyal boyutlu örgütlü
iktisadi hareketler, esasında aksayan piyasa rekabeti mekanizmasını
düzenleme fonksiyonunu yerine getirmek ve bu hareket içinde bulunanların
maddi hak ve menfaatlerini korumak maksadıyla ortaya çıkmıştır.
Kooperatifler, batıda sanayi devrimi şartları içinde ve bu şartlara bir
reaksiyon olarak, önce işçi sınıfının kolektif kendi kendine yardım hareketi
şeklinde ortaya
çıkan ve giderek geniş üretici-tüketici ve güçsüz toplum kesimlerini de
içine alan, iktisadi-ticari-tüketim-üretim-konut gibi alanlarda karşılıklı
işbirliği-dayanışma ve yardımlaşmayı esas alan sivil toplum örgütleridir.
İlk kooperatif, 1844 yılında 128 İngiliz dokuma işçisinin ortak girişimiyle
(Manchester-Rochdale kasabasında)
kurulmuştur (Seyyar, 2007:264).
İmece ise özellikle Türk toplumunda bitirilmesi gereken fakat; sahibi
tarafından becerilemeyen tarla veya ev işlerine komşunun, akrabanın ve
bazen de bütün köy ahalisinin kolektif bir şekilde bedelsiz yardımda
bulunmasıdır. İmece, genellikle köylerde ve kırsal bölgelerde bir ailenin
veya bir arada yaşayan
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
topluluğun bazı ortak işlerinin birlikte yapılması için geçici olarak
oluşturulan teşkilattır.
Sosyalizm;
iktisadi
teşebbüsleri ve
teşekkülleri,
herkese eşit mal
veya ücret vermek
düşüncesiyle
devlete
aktarılmasını
isteyen bir
görüştür.
Liberalizm, devletin
iktisadi ve sosyal
hayata yönelik
müdahalelerini
gerekli görmeyen bir
modeldir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
19
Ekonomi
Modelleri
Sosyalizm ve Devlet Ekonomisi
Sosyalizm; iktisadi teşebbüsleri ve teşekkülleri, herkese eşit mal veya
ücret vermek düşüncesiyle devlete aktarılmasını isteyen bir görüştür. Karl
Marx (1818- 1883) ve Friedrich Engels (1820-1895) kolektivist (sosyalist)
düşüncelerin bir
toplumsal düzen, bir iktisadi doktrin olarak toplum hayatına girmesinin
ilk öncülüğünü yapmışlardır. Özellikle Marx’ın, felsefeci Georg
Friedrich Hegel’in
(1770-1831) fikirlerinden etkilendiği bilinmektedir. Hegel, tarihin
“diyalektik” bir biçimde ilerlediğini iddia etmiştir. Buna göre; toplumsal
değişimin kaynağı,
toplumsal zıtlıklar ve çatışmalardır. Bu çatışmalar tez-antitez şeklinde devam
etmektedir. Bunun sonucunda ister istemez bir sentez ortaya çıkmaktadır.
Sentezler ise toplumların yükselmesini sağlamaktadır. Bu tezi benimseyen
Marx, görüşlerinde ağırlıklı olarak sosyal sınıfların çatışmalarına ağırlık
vermiştir (tarihi maddecilik).
İhtilalci sosyalizmin temel fikirlerini ortaya atan Marx, sınıfsız bir toplum
meydana getirmek vaadiyle işçi kesimi ile sermayedarlar (kapitalistler)
arasında ortaya
çıkacak bir sınıf mücadelesinin sonunda proletaryayı (işçi sınıfını) iktidara
getirmek istemiş ve işçi diktatörlüğünü savunmuştur. Ancak işçi kesiminin
çalışma hayatında genel bir proleterleşmeye gitmesine engel olan,
demokratik nitelikte bir çok sosyal
mücadele ve müdahale türleri ortaya çıkmıştır. Örneğin: işçiler, adil ücret
elde
edebilmek ve daha iyi şartlar altında çalışabilmek için örgütlenme sürecine
girmiş, taleplerini siyasi partiler aracılığı ile dile getirmiş ve nihayet sosyal
yönden duyarlı olan bazı işverenlerin yanında kilise ve devletin, çalışma
hayatına müdahale etmesi gereğini duymuştur (Grossman, 1986:9—92).
Liberalizm ve Serbest Piyasa Ekonomisi
Liberalizm, devletin iktisadi ve sosyal hayata yönelik müdahalelerini
gerekli görmeyen, devletin ekonomik yaşamdan ve dolayısıyla üretimden
elini çekmesini isteyen bir modeldir. 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl
başlarında İngiltere'de ortaya çıkan, siyasette ve iktisatta özgürlüğü
savunan doktriner bir akımdır. Liberaller; kamu otoritesinin iktisadi, sosyal,
dinî vb. gibi süreçlere müdahale etmesine karşı çıkılmaktadır. İktisadi
boyutuyla liberalizm, sosyalizme bir tepki olarak ortaya
çıkmıştır. Çünkü liberal görüş, her tür mülkiyete ve hür teşebbüse saygı
gösterdiği gibi devletin piyasaya müdahalesinin en alt düzeyde kalmasını
istemektedir. Buna bağlı olarak liberal bir devlet, ekonomiye müdahale
etmeyen veya iktisadi hayatın yönlendirilmesine yönelik kamu
müdahalesini asgari düzeyde tutan, piyasada oluşan arz ve talep
mekanizmasının iktisadi ve sosyal açıdan en faydalı neticeleri
vereceğine inanan, "Laissez-faire, laissez passer" yani "bırakınız yapsınlar,
bırakınız
geçsinler" ilkesini savunan bir devlet modelidir. Liberal devletin asli görevi
sadece mülkiyeti korumak, genel eğitimi sağlamak, adalet, asayiş ve
bayındırlık hizmetleri vermektir (Jandarma Devlet). Liberal devlet, serbest
piyasa ekonomisini savunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi, piyasa
güçlerinin serbestçe hareket
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
edebildikleri, üretim, dağıtım, bölüşüm, yatırım gibi iktisadi faaliyetlerin
serbestçe yapılabildiği, fiyatların arz-talep dengesince belirlendiği ve
piyasa dengesinin
oluşumuna dışarıdan müdahale edilmediği, rekabetin olduğu bir ekonomik
sistemdir. Liberalizmde, üretim araçlarının mülkiyeti ve sermayenin büyük bir
kısmı belirli grupların elinde toplanabilmektedir. Dolayısıyla kamusal
denetimden uzak
olan kartel ve tröstler, çalışanların ve tüketicilerin menfaatlerini tehdit
edebilmektedir. Klasik liberal devlet modelinde, yardıma ve bakıma muhtaç
kişiler sosyal sorunlarıyla yalnız bırakılacakları için devletin himayesinden
uzak kendi hallerine bırakılmaktadır.
Sosyal piyasa
ekonomisi, sosyal
adaletin önemine
vurgu yaparak piyasa
ekonomisinde adil
rekabet ortamında
fırsat eşitliğinin
sağlanmasını isteyen
bir
modeldir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
20
Sentezci İktisadi Model ve Sosyal Piyasa
Ekonomisi
Sentezci iktisadi model ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sosyal
piyasa ekonomisi, sosyal adaletin önemine vurgu yaparak piyasa
ekonomisinde adil
rekabet ortamında fırsat eşitliğinin sağlanmasını isteyen bir modeldir. Bu
modelde (sosyal) devlet, iktisadi ve sosyal politikaları birlikte ele almakta ve
gerektiğinde
iktisadi hayata müdahale etmektedir. Piyasa ekonomisi modeline "sosyal"
kelimesinin eklenmesi ile sağlıklı rekabet ortamına, küçük girişimcilerin
teşvikine, kobi’lerin güçlendirilmesine, tüketici haklarının geliştirilmesine,
dezavantajlı
grupların pozitif ayrımcılığına, iş sağlığı ve güvenliğine, iş güvencesine,
işsizlerin sosyal güvenlik kapsamı altına alınmasına ve aktif istihdam
politikalarına önem verilmektedir.
Sentezci iktisadi-sosyal modelde hem iktisat hem de sosyal politika
önemli bir yer almaktadır. Bilindiği gibi iktisat, daha çok ekonomik
faaliyetlerin işleyişini ve
gelirin nasıl dağıldığını araştırmaktadır. Halbuki sosyal politika, ekonomik
faaliyetlerin yanında gelir ve servet dağılımının ahlaki ve adil esaslara göre
nasıl oluşması gerektiği noktası ve bu bağlamda alınması gereken tedbirler
üzerinde durmaktadır. İktisadi boyutuyla sosyal politikanın ekonomiyi
yakından ilgilendiren
alanları çok geniştir. Bunların başında gelir ve servet dağılımı politikası
gelmektedir. Buna göre; sosyal adaleti sağlamak amacına uygun olarak
birincil ve ikincil gelir dağılımı politikaları uygulamak, sosyal politikanın
iktisadi görevleri ve hedefleri arasındadır. İktisadi politikaların sosyal
boyutlarını ve neticelerini araştıran ve bu politikaların doğurduğu bazı
olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan sosyal politika, bu
interdisipliner açılımıyla zamanla toplumsal (sosyal) ekonomi olarak da
tanımlanmıştır.
Sosyal ekonomi kapsamında sadece kamu ve özel sektör yer
almamaktadır. Geniş açılımlarıyla birlikte sosyal ekonomi, sivil toplumu da
aksiyon alanına dahil etmektedir. Böylece kooperatifler, yardımlaşma
sandıkları ve STK’lar şeklinde gönüllü olarak bir araya gelmeler ve
örgütlenmeler yoluyla gerçekleştirilmiş bütün ekonomik faaliyetler, sosyal
ekonominin bir parçasıdır. Bu yeni yaklaşıma göre; sosyal ekonomi,
özellikle kooperatifler aracılığıyla sosyal ve kâr amaçlı sektörde (social-
profit sector) gerçekleştirilen iktisadî ve ticarî faaliyetlerin yanında kar
maksadı olmayan sektörde (non-profit sector) sosyal yardımlaşma sandıkları
ve(ya) dernekleri çerçevesinde yer alan ticaret dışı sosyal hizmet ve
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Ekonomiye sosyal politika müdahalesini kabul eden bu sistemde
düzenleyici beş ana ilke vardır (Seyyar, 2008:471):
1. Tam rekabeti sağlamak için monopol (tekel) denetimi (kartel yasağı)
2. Piyasa gelir dağılımının maliye politikaları ile düzenlenmesi ve
desteklenmesi. Örneğin; devletin belli piyasalara (örneğin tarım
sektörüne) alıcı olarak girmesi ve kaynak transferinde bulunması
veya adil bir vergi sistemi uygulaması (örneğin; artan oranlı vergi
sistemi)
3. Üretim faktör ve kaynaklarının korunması
4. Çalışanların ve işsizlerin sosyal güvenliği
5. Asgari ücret belirlenerek işgücünün konjonktürel
dalgalanmalardan korunması
Sosyal piyasa ekonomisinin temel esaslarını teorik olarak belirleyen
Alman bilim adamları Walter Eucken, Franz Böhm ve Alfred Müller-
Armack olmuştur. Sosyal politika alanında bu ekonomik modelin hayata
geçirilmesi 2. Dünya Savaşından sonra ilk defa Ludwig Erhard
tarafından sağlanmış ve Karl Schiller
tarafından da başarılı bir şekilde devam ettirilmiştir. Ludwig Erhard, artan
refahla birlikte şahsi sosyal sorumluluğun artacağı ve dolayısıyla devletçe
gerçekleştirilen sosyal transferlerin azalacağını düşünmüştü. Ancak,
refahın artmasına karşılık
birçok sosyal devletin sosyal harcamalarının oranı % 30’ların üzerine
çıkmıştır. Bu gelişme, küreselleşen dünyada rekabet gücünü ve
devletlerin ekonomik
potansiyelini olumsuz yönde etkilemektedir (Thieme, 1994).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
21
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
Öze
t
• Toplumsal yapı, herhangi bir toplumun örgütlenmiş biçimi
çerçevesinde sosyal ilişkiler ağında meydana gelen kültürel
unsurların (statü, rol, değerler vb.) yanında biçim ve maddeden
oluşan fiziki unsurların (köy hayatı, şehir hayatı, nüfus vb.)
bütünüdür. Toplumsal yapı, sürekli
değişimin etkisi altındadır. Toplumların din, kültür, örf, gelenek
ve âdetlerin yapısına göre ve toplumun bu değerlere verdiği
öneme göre
sosyal hayatın değişik alanlarında bazı değişim süreçleri
yaşanmaktadır.
Toplumsal değişim elastikiyeti veya esnekliği, sosyoekonomik
gelişimin de önemli bir aracıdır. Toplumsal yapıya ve
sosyoekonomik gelişmeye dair birçok sosyal teori mevcuttur.
Hiçbir sosyal teori, kendi başına
toplumsal yapının ve gelişim unsurlarının bütün özelliklerini tam
olarak yansıtamamaktadır. Ancak sosyal teorileri bir bütünlük
içinde
değerlendirdiğimizde karmaşık gibi görünen sosyal ilişkileri ve
ekonomik
davranışları anlamamız mümkün olacaktır.
• Toplumsal yapıyı kendi varsayımlarına göre açıklayan sosyal
teorilerin başında toplumsal değişim teorileri, yapısalcılık, yapısal
fonksiyonalizm, sosyal alış-veriş, aksiyon teorisi ve çatışma
teorisi gelmektedir.
Toplumun özelliklerini anlayabilmek için, onun sosyal yapısını iyi
irdelemek gerekmektedir. Toplumsal yapının içinde başta
insanlar ve insanların tutum ve davranışları yer almaktadır. Bu
insanlar, çoğu zaman tesadüfen bir araya gelmiş değildirler.
Tam aksine insanlar,
tutum ve davranışlarıyla topluma belirli bir örgütsel
çerçeve oluşturmaktadır.
• Bu örgütsel yapı içinde insanlar arası değişik türde ve boyutta
ilişki ağları ortaya çıkmaktadır. İnsanların kültürel, kurumsal,
ailevi, etnik, dini, sosyal ve sınıfsal bağlılıkları, toplumsal
yapının özelliklerini
belirlemektedir. Toplumsal yapıyı oluşturan, şekillendiren ve
zamanla değiştiren unsurların başında fertlerin, toplulukların,
sosyal grupların, kalabalıkların, yığınların ve sosyal sınıfların
tutum ve davranışları gelmektedir.
• Demografik ve kültürel özelliklerin yanında sosyal statü ve rollerin
de bu bağlamda düşünülmesi gerekmektedir. Ekonomik modeller
ve buna bağlı olarak iktisadi davranışlar, faaliyetler ve hareketler
de toplumsal yapıya damgasını vurmaktadır. Bu bağlamda bu ilk
bölümün en son
kısmında sosyalizmin ve liberalizmin ekonomi sistemleri
incelendikten
sonra genelde gelişmiş sosyal devletlerin, sentezci bir model
olarak benimsedikleri sosyal piyasa ekonomisi tanıtılmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
22
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Alttaki ifadelerden hangisi kalabalıkların özelliklerini yansıtmaktadır?
Değerlendirme
sorularını sistemde
ilgili ünite başlığı
altında yer alan
“bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
23
a) Kalabalık halinde davranış biçimleri her zaman
yardımlaşmayı doğurmaktadır
b) Kalabalıkların davranışları her zaman kötü sonuçlar
vermektedir
c) Ahlaken olgunlaşmamış insanlardan oluşan kalabalıkların
sosyal sorumluluk anlayışı yetersizdir
d) Kalabalıklara katılan üyelerin entelektüel seviyeleri
yüksektir
e) Kalabalıklar niçin bir araya geldiğini bilmeyen bir sosyal
yığındır
2. Sosyal sınıf nedir?
a) Mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından birbirinden farklı
olan bir sosyal gruptur
b) Gelir seviyesi, coğrafi köken, aile durumu, oturulan semt, yaşam
tarzı, sosyal statü gibi değişik faktörler bakımından kendi
aralarında benzer kriterlere sahip bir sosyal gruptur
c) Fiziki bir ortamda bulunan fakat; aralarında karşılıklı bir sosyal
ilişki veya ortak bir özellik olmayan kişilerin oluşturduğu bir
gruptur
d) Belli bir coğrafya parçası üzerinde yer alan, üyeleri arasında
sıkı bir etkileşim ve iş bölümü olan bir insan topluluğudur
e) Modern ulusları oluşturan milyonlarca insan arasında değişen
herhangi bir topluluktur
3. İçinde sosyal olay ve ilişkilerin meydana geldiği, birbirleriyle uyum
içinde olan kurumların sayesinde işleyen bir sosyal sistemi doğuran
oluşumun adı nedir?
a) Toplum modeli
b) Geleneksel toplum
c) Totaliter toplum
d) Topluluk
e) Toplumsal yapı
4. Toplumsal düzensizlik hangi sonuçlara yol açabilmektedir?
a) Toplumsal yapı güçlenir
b) Sosyal kurumlar uyum içinde çalışır
c) Toplumsal birlik zedelenir
d) Özgürlükçü bir toplum meydana gelir
e) Şiddet olayları azalır
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
5. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal değişmeyi etkileyen
faktörlerden değildir?
a) Toplumun sosyo-kültürel faktörleri
b) Toplumda çatışma kültürünün olmaması
c) Toplumda töre, örf, âdet ve geleneklerin varlığı
d) Değişen ihtiyaçlar
e) Teknolojik gelişmeler
6. Bütün sosyal sistemlerin ve kurumların, mutlak olduğunu ve
değişmez temel yapılardan meydana geldiğini ileri süren sosyal
teorinin adı nedir?
a) Yapısal Fonksiyonalizm
b) Sosyal Alış-Veriş Kuramı
c) Toplumsal Değişim Teorisi
d) Aksiyon Teorisi
e) Yapısalcılık
7. Kurumların ve düzenin, sosyal sınıfların karşılıklı anlaşma veya
uzlaşma sonucunda ortaya çıkmadığını iddia eden sosyal
teorinin adı nedir?
a) Çatışma Teorisi
b) Sosyal Alış-Veriş Kuramı
c) Toplumsal Değişim Teorisi
d) Aksiyon Teorisi
e) Yapısalcılık
8. Ekonomi bilimi aşağıdaki konulardan hangisi ile ilgilenmemektedir?
a) Belli bir toplumun üretim-tüketim ilişkileri
b) Toplum üyelerinin üretim-tüketim ile ilgili tutum ve davranışları
c) İktisadi hareketler
d) Piyasa ekonomisi ve rekabet mekanizmaları
e) Toplum üyelerinin sağlık sorunları
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
24
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
9. "Laissez-faire, laissez passer" ilkesini savunan bir devletin
ekonomi modelinin adı nedir?
a) Kapitalizm
b) Liberalizm
c) Sosyalizm
d) Faşizm
e) Komünizm
10. Sentezci bir model olan sosyal piyasa ekonomisinde, aşağıdaki
ifadelerden hangisi doğru değildir?
a) İktisadi ve sosyal politikalar birlikte ele alınmaktadır
b) Adil rekabet şartlarının oluşmasına dikkat edilmektedir
c) Küçük girişimciler teşvik edilmektedir
d) Tüketici haklarına önem verilmektedir
e) Tekel teşvik edilmektedir
CEVAPLAR: 1.C, 2.B, 3.E, 4.C, 5.B, 6.E, 7.A, 8.E, 9.D,
10.E
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
25
Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi
YARARLANILAN VE
BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Arslantürk, Z. ve Amman, M.T. (2008). Sosyoloji, 5. Baskı, İstanbul:
Çamlıca Yayınları.
Bottomore, T. Ve Nisbet, R. (1990). Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi,
Ankara: V Yayınları.
Dechmann, B. ve Ryffel, C. (1984). Soziologie im Alltag, Weinheim-
Basel: Beltz Verlag.
Fichter, J. (1997). Sosyoloji Nedir? 3. Baskı,(Çev. Çelebi, N.),Ankara:Atilla
Kitabevi. Gökçe, B. (1996). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal
Kurumlar,
Ankara:Savaş Yayınları.
Grossman, G. (1986). Ekonomik Sistemler, İstanbul, Okan Yayınları.
König, S. (2000). Sosyoloji, (Çev. Sucu S. Ve Aykaç, O.),İstanbul: Ütopya
Kitabevi Yayınları.
Özkalp E. ve diğerleri. (2006). Davranış Bilimlerine Giriş: T.C. Anadolu
Üniversitesi Yayınları No:1355.
Seyyar, A. (2007). İnsan ve Toplum Bilimleri Terimleri, İstanbul, Değişim
Yayınları.
Seyyar, A. (2008). Sosyal Siyaset Terimleri: Ansiklopedik Sözlük,
Adapazarı: Sakarya Kitapevi.
Thieme, H. J. (1994). Soziale Marktwirtschaft; 2. Auflage, München,
Beck- Wirtschaftsberater im dtv.
https://www.dilimiz.gen.tr/sosyoloji/
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi
26

More Related Content

What's hot

Mahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları özcan ayma
Mahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları  özcan aymaMahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları  özcan ayma
Mahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları özcan ayma
ozcanayma
 
Atatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleriAtatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleri
massive501
 

What's hot (20)

KURUMSAL SOSYOLOJİ
KURUMSAL SOSYOLOJİKURUMSAL SOSYOLOJİ
KURUMSAL SOSYOLOJİ
 
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİKLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
KLASİK SOSYOLOGLAR PERSPEKTİFİNDEN KURUMSAL SOSYOLOJİ
 
Psikiyatrik sosyal hizmet
Psikiyatrik sosyal hizmetPsikiyatrik sosyal hizmet
Psikiyatrik sosyal hizmet
 
Sosyal Sermaye Teorisi
Sosyal Sermaye TeorisiSosyal Sermaye Teorisi
Sosyal Sermaye Teorisi
 
Soc 399 3.ders
Soc 399 3.dersSoc 399 3.ders
Soc 399 3.ders
 
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARISOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
 
Soc 399 7.ders
Soc 399  7.dersSoc 399  7.ders
Soc 399 7.ders
 
ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT'IN METODOLOJİK İLKELERİ
ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT'IN METODOLOJİK İLKELERİANAYASAL POLİTİK İKTİSAT'IN METODOLOJİK İLKELERİ
ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT'IN METODOLOJİK İLKELERİ
 
Vatandaşliğin tarihçesi
Vatandaşliğin tarihçesiVatandaşliğin tarihçesi
Vatandaşliğin tarihçesi
 
Mahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları özcan ayma
Mahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları  özcan aymaMahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları  özcan ayma
Mahalli idareler ve sosyal politika uygulamaları özcan ayma
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting PrinciplesVahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
 
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLEREKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER VE SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER
 
Ilkeler
IlkelerIlkeler
Ilkeler
 
Toplum değiştirme modelleri
Toplum değiştirme modelleriToplum değiştirme modelleri
Toplum değiştirme modelleri
 
Modern vatandaşlik kuramlari
Modern vatandaşlik kuramlariModern vatandaşlik kuramlari
Modern vatandaşlik kuramlari
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Turkiyede sosyal_politikanin_gelisimi
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Turkiyede sosyal_politikanin_gelisimiVahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Turkiyede sosyal_politikanin_gelisimi
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Turkiyede sosyal_politikanin_gelisimi
 
Viii.sosyal guvenlik
Viii.sosyal guvenlikViii.sosyal guvenlik
Viii.sosyal guvenlik
 
Atatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleriAtatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleri
 
9.hfta
9.hfta9.hfta
9.hfta
 
ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT’IN METODOLOJİK İLKELERİ
ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT’IN METODOLOJİK İLKELERİANAYASAL POLİTİK İKTİSAT’IN METODOLOJİK İLKELERİ
ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT’IN METODOLOJİK İLKELERİ
 

Similar to Toplum sosyoloji

Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
taha4423
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
taha4423
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
taha4423
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
taha4423
 

Similar to Toplum sosyoloji (20)

Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptxSosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
Sosyal Sermaye ve Liderlik.pptx
 
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARISOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
SOSYAL SERMAYE: ÖZELLİKLERİ VE BAŞLICA FONKSİYONLARI
 
başlıkkkk 33333
başlıkkkk 33333başlıkkkk 33333
başlıkkkk 33333
 
Kurum Kültürü
Kurum KültürüKurum Kültürü
Kurum Kültürü
 
SOSYAL SERMAYE
SOSYAL SERMAYESOSYAL SERMAYE
SOSYAL SERMAYE
 
Siyasetnamelerde refah
Siyasetnamelerde refahSiyasetnamelerde refah
Siyasetnamelerde refah
 
Sosyal Sermaye Teorisine Giriş
Sosyal Sermaye Teorisine GirişSosyal Sermaye Teorisine Giriş
Sosyal Sermaye Teorisine Giriş
 
10.3 beceriler
10.3 beceriler10.3 beceriler
10.3 beceriler
 
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genelSosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
Sosyolojik Teori ve Din.pptx sunumu genel
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
 
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’ MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
 
Sivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslariSivil toplum kuruluslari
Sivil toplum kuruluslari
 
Insan toplum ve_iktisat
Insan toplum ve_iktisatInsan toplum ve_iktisat
Insan toplum ve_iktisat
 
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesiToplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
 
Kurumlar
KurumlarKurumlar
Kurumlar
 
Insan iliskileri-sunu
Insan iliskileri-sunuInsan iliskileri-sunu
Insan iliskileri-sunu
 
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİSOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
SOSYAL SERMAYENİN ÖLÇÜLMESİ
 
Birey ve Toplum (Sosyoloji)
Birey ve Toplum (Sosyoloji) Birey ve Toplum (Sosyoloji)
Birey ve Toplum (Sosyoloji)
 

Toplum sosyoloji

  • 1. İÇİNDEKİL ER • Toplumsal Yapı Kavramının Genel Çerçevesi • Toplumsal Yapı ile İlgili Sosyal Teoriler • Toplumsal Yapıyı Oluşturan Unsurlar • Ekonomik Yapı Kavramının Genel Çerçevesi HEDEFL ER • Bu üniteyi çalıştıktan sonra; • Topluma ilişkin kavramları öğrenecek • Toplum yapısının fonksiyonlarını anlayabilecek • Toplumsal yapı ile ilgili teorileri tanıyacak • Ekonomi modellerinin özelliklerini görecek • İktisadi ve sosyal politikaların birlikteliğinin önemini kavrayacaksınız TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPININ KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ TÜRKİYENİN TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPISI ÜNİT E 1
  • 2. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi GİRİŞ Sosyal bir varlık olan insan, yaratıldığından beri sürekli olarak başkalarıyla birlikte yaşamaya gereksinim duymuştur. Sürekli bir arada yaşayan ve varlıklarını sürdürebilmek için birbirlerine muhtaç olan insanlar, temel ihtiyaçlarının giderilmesinde ve sosyal sorunlarının çözümlenmesinde sosyal ve ekonomik alanda değişik vasıtalar, yöntemler, örgütlenme ve düşünme biçimleri ortaya koymuş ve belirli mekânlarda bir topluluk oluşturmuşlardır. Farklı mekânlarda farklı medeniyetler kuran bu insan toplulukları, zamanla toplumlaşarak farklı sosyoekonomik modeller ve örgütler meydana getirmişlerdir. Farklı iç düzene ya da yapıya sahip olan toplumlar, iç ve dış şartlara bağlı olarak kendi içinde de değişebilmektedir. Bu bağlamda toplumsal yapı kavramı, toplumsal değişimi, değişim sürecini ve hızını açıklayan önemli bir araçtır (Gökçe, 1996:2). Toplumsal yapı; insanların, sosyal işbirliği neticesinde meydana getirdikleri ve toplumun sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik gelişimi ile birlikte gittikçe karmaşık hale gelen bir örgütlenme biçimidir. Toplumsal yapı, kendi içinde karmaşık özellikler taşımaktadır. Bu bağlamda bu ilk bölümde toplumun ve ekonominin yapısal özellikleri değişik açılardan irdelenecektir. Toplum ve ekonomi modelleri çerçevesinde tarihsel süreç içinde değişik kuramlar ve uygulamalar anlatılacaktır. TOPLUMSAL YAPI KAVRAMININ GENEL ÇERÇEVESİ Toplum, belli bir coğrafya parçası üzerinde yer alan, üyeleri arasında sıkı bir etkileşim ve iş bölümü olan bir insan topluluğudur. Grup kişilerden, toplum ise gruplardan oluşmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2 Toplum Daha geniş bir ifadeyle toplum; temel ihtiyaçlarını karşılamak için örgütlenmiş, aralarındaki sosyal etkileşim ve iletişimi düzenleyen kaideleri ve kurumlar bazında ilişkileri olan, benzerlerinden görece de olsa farklı özellikler taşıyan, hem biyolojik hem de kültürel olarak kendisini yenileyecek mekanizmalara sahip olan çok sayıda insanın oluşturduğu bir birlikteliktir. Geniş anlamda toplum, insan ırkını bir bütün olarak ele almaktadır. Dar anlamda bir toplum ise, modern ulusları oluşturan milyonlarca insan arasında değişen herhangi bir topluluktur. Örneğin insan topluluğu olarak Zulu, Eskimo, Arnavut, Hint, Türk, Kürt, Laz veya Çerkez toplumu, bu anlamda bir toplumdur. Ayrıca dar anlamda toplum, yaş ve cinsiyet grupları, sosyal sınıflar, meslek grupları ve topluluklar gibi büyük bir çeşitlilik arz eden küçük gruplaşmaları da içermektedir (Arslantürk- Amman, 2008:201-203). Fert ve Grup İlişkileri Açısından Toplum Grup, kişilerden toplum ise gruplardan oluşmaktadır. Buna göre herkes, bir biçimde toplumdaki temel gruplardan birine katılmaktadır. Gruplar ve dolayısıyla insanlar da bu bütünlük içinde birbirleriyle karşılıklı bağımlılık içinde olurlar. Özellikle tarihi boyutuyla topluluktan farklı olarak toplum, daha çok kentsel ve endüstriyel şartların belirlediği kanunların ve diğer resmî kuralların oluşturduğu büyük kitledir. Burada sosyal ilişkiler daha resmîdir ve kişisellikten uzaktır (Fichter, 1997:53-60).
  • 3. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Toplumun özelliklerini dört ana başlıkta belirleyebiliriz (Seyyar, 2007:1034): Toplumdaki insanlar, demografik bir birimdir. Toplum, bu anlamda nüfustur. 1. Ortak bir coğrafi mekânı paylaşan bir ulustur. Ancak, bir ulus içinde bazen farklı etnik gruplar, yani topluluklar olabilmektedir. Dolayısıyla, toplum, her zaman bir ulus değildir. 2. Sosyolojik olarak toplum, fonksiyonel olarak farklılaşmış altı temel kurumdan oluşmaktadır. Bu altı sosyal kurum; aile, din, ekonomi, siyaset, eğitim ve boş zaman değerlendirmedir. 3. Kültürel boyutuyla toplum, birbirine benzer gruplardan oluşan, fonksiyonel farklılaşmalara rağmen, örgütlenmiş ve işbirliği halinde bir sosyal birimdir. Ancak, sosyal dayanışma ve sosyal ilişkiler açısından toplum, topluluktan (birincil gruptan) ziyade ilişkilerin daha çok formel (resmî) olduğu “ikincil grup” niteliği taşımaktadır. Nitekim toplum, tarım topluluğundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde kentsel toplumları belirleyen kanunların ve diğer resmî sosyal normların çerçevesinde oluşmuştur. Toplum Modelleri Dünden bugüne değişik türlerde ortaya çıkan bazı toplum yapılarının özelliklerini daha iyi anlayabilmek için, birtakım kriterlere göre toplumsal modeller oluşturulmuştur. Toplum çeşitleri ile ilgili dört model üzerinde kısaca duralım (Seyyar, 2007:1033): 1. Sosyal Bakımdan Toplumların Tasnifi: a) Geleneksel toplum b) Çağdaş toplum c) Otoriter toplum d) Asosyal toplum e) Sosyal toplum 2. Siyasi Bakımdan Toplumların Tasnifi: a) Bağımsız toplum b) Federal toplum c) Demokratik toplum Toplumsal yapı, içinde sosyal olay ve ilişkilerin meydana geldiği, kurumların yer aldığı bir sistemdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 d) Totaliter toplum e) Açık toplum f) Kapalı toplum
  • 4. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi 3. İktisadi Bakımdan Toplumların Tasnifi: a) Gelişmiş (Zengin) toplum b) Gelişmekte olan (yoksul) toplum 4. Kültürel Bakımdan Toplumların Tasnifi: a) İlerici toplum b) Gerici toplum c) Dışa Açık veya Kapalı toplum d) İlkel toplum e) Dindar toplum f) İdeal toplum g) Ahlaklı-ahlaksız toplum h) Çoğulcu toplum veya çok kültürlü toplum. Çok kültürlü toplum, farklı kültürel unsurların (dinî ve etnik grupların) yan yana yaşadığı ve farklılıkların sosyal yapıyı zenginleştirici unsurlar olarak övüldüğü bir toplum tipidir. Bu toplum tipinde asimilasyon politikalarına yer verilmemektedir. Dolayısıyla dinî ve etnik gruplar, kültürel kimliklerini koruyabilmektedir. Toplumsal Yapı Herhangi bir sosyal grubun, sıkı sosyal münasebetler sonucunda meydana getirdiği ilişkiler ağı olan toplumsal yapı, içinde sosyal olay ve ilişkilerin meydana geldiği, kurumların yer aldığı bir sistemdir. Bu sosyal sistem, kurumların bütünleşmesiyle oluşmaktadır. Toplum üyelerinin sosyal ahlak esaslarını genelde gönüllü olarak sosyal hayatlarına aksettirmeleri neticesinde toplumsal yapı ortaya çıkmaktadır (Arslantürk-Amman, 2008:241-255). Toplumsal yapı, makro ve mikro boyutuyla da ele alınabilmektedir (Seyyar, 2007:939): 1. Makro boyutuyla (geniş anlamda) toplumsal yapı; sosyal hayatın ve sosyal sistemin hemen her alanına yönelmektedir. Bu kapsamda toplumsal yapının içinde iktisadi yapı, sosyo-ekonomik nüfus kategorileri, siyasi otorite ve egemenlik yapısı, iskânlaşma, demografik yapı, din, dil ve ırk farklılıkları yer alabilmektedir. 2. Mikro boyutuyla (dar anlamda) sosyal yapı; sosyal ilişkileri sadece dar çerçevede ele alan bir anlayıştır. Burada örneğin sosyal ağ içinde yer alan fertlerin, ailelerin, grupların, cemaatlerin ve diğer kurumların rolleri söz konusudur. Toplumsal yapı, sosyolojik bir kavram olarak daha çok sosyal hayat tarzının istatistiki yönlerini ele almaktadır. Bir başka ifadeyle, toplumun sosyal yapısı incelenirken, toplumun nasıl olması gerektiği konusu değil, daha çok fiilî durumu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
  • 5. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi incelenmektedir. Ancak, toplumun kültürel yapısı söz konusu olduğunda, sosyal davranış biçimlerini düzenleyen bazı ahlaki kuralların da gündeme gelmesi söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla sosyal düzenin korunmasına yönelik olarak da bunların tavsiyesi de bazen kaçınılmaz olmaktadır. Aslında kültür, sosyal ahlak ve mekân faktörleri hesaba katılmadan, bir toplumun hakiki yapısını ele almak ve değerlendirmek mümkün değildir. Toplumsal düzen, insanların toplum içinde güven içinde yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla sistemli bir şekilde oluşturulan kurallar bütünüdür. Toplumsal (sosyal) olgu, aynı nitelikteki sosyal olayların, somut durumların genel bir ifadesidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Toplumsal Düzen Toplumsal düzen, fertlerin menfaatlerinin uzlaşması veya yerleşik sosyal değerlerin bir sonucu olarak, toplum içinde sürekliliğini muhafaza ederek var olan düzenli münasebetler sistemidir. Bir toplumdaki üretim güçleri ve üretim ilişkileriyle din, hukuk, eğitim gibi kurumların karşılıklı olarak oluşturdukları uyumlu bir bütün olan toplumsal düzen, insanların toplum içinde güven içinde yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla sistemli bir şekilde oluşturulan kurallar bütünüdür. Toplumsal düzenin, hem insan ahlakında hem de sosyal davranış bağlamında normatif düzeyde temellendirilmesi gerekmektedir. İnsanların bir arada yaşama ihtiyacı, sosyal-psikolojik bir ihtiyaçtan olduğu kadar iktisadi bir gereklilikten de kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı fertler, kendi sosyal çevrelerinde öyle bir toplumsal düzen kurmalılar ki bu düzen, onların kendi aralarındaki sosyal ilişkilerini ve işbirliklerini en iyi şekilde yerine getirecek esaslara sahip bulunsun. Aksi takdirde toplumsal düzensizlik ortaya çıkabilmektedir. Toplumun üyeleri arasında uzlaşma ve sosyal dayanışma eksikliğinin bir neticesi olarak fertlerin temel sosyokültürel ve ekonomik ihtiyaçları dahi karşılanamaz hale gelir. Bu bağlamda sosyal düzensizlik, toplumsal yapının zayıflaması veya çökmesi anlamına gelmektedir. Sosyal düzen ne kadar güçlü hale getirilirse toplumsal yapı da o oranda sağlıklı bir şekilde işler. Dolayısıyla sosyal düzenin işlevselliğini korumak adına sosyal hayatta geçerli olan kaidelerin ve değerlerin korunması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Toplumsal düzenin sarsıntıya uğraması hâlinde ortaya çıkabilecek olası sonuçlar şunlardır (Seyyar, 2007:862): 1. Sosyal kurumlar, hiçbir zaman birbirleriyle tam bir uyum sağlayamadıkları ve bir mekanizmanın veya idare biçiminin işleyiş tarzı, fertlerin ekseriyetini hiçbir şekilde tatmin edemediği için, toplumda belli bir dereceye kadar aksama meydana gelir. 2. Böyle olunca, sosyal bütünleşme tam olarak sağlanamamış olur, toplum hayatında ciddi anlamda devlet-millet kaynaşmasında bir eksiklik ortaya çıkar 3. Bir toplumun ve(ya) devletin kaideleri ve nizamları, fertlerin saadet içinde yaşamalarını sağlayamıyorsa, şahsi moral bozuklukları yaygınlaşır, neticede bundan bütün toplumsal yapı da etkilenir ve çeşitli kurumlar çözülmeye başlar. 4. Nihai kurumsal çöküş, kendisini; ailenin bozulması, kötü alışkanlık, sosyal ahlak esaslarının uygulanmaması gibi sosyal sorunlarla gösterir.
  • 6. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Toplumsal (sosyal) olay, belirli bir zaman diliminde ve yerde ortaya çıkan ve çoğu kez bir kereye mahsus olan bir oluştur. Toplum, statik bir yapı olmadığına göre sürekli olarak sosyal değişime tabidir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6 Toplumsal Olgu ve Olay Genellikle başlangıç ve bitiş zamanı bilinmeyen, nerede başlayıp nerede bitebileceği kesin olarak tespit edilemeyen sosyal oluşumlar, toplumsal olguyu yansıtmaktadır. Bir başka deyişle zaman içerisinde insanların oluşturduğu toplumla ilgili değişim, toplumsal olguyu ifade etmektedir. Tek tek meydana gelen sosyal olayların bütününe toplumsal olgu diyebiliriz. Toplumsal (sosyal) olay, belirli bir zaman diliminde ve yerde ortaya çıkan ve çoğu kez bir kereye mahsus olan bir oluştur. Örneğin Ali ile Fatma’nın evlenmesi bir sosyal olaydır. Sosyal olgu ise başlangıç ve bitişi ortaya çıktığı, mekân kadar net ve somut olmayan, bünyesinde birçok benzer nitelikteki olayı kapsayan sürekli olaylar dizisi ve genel olarak bir süreçtir. Örneğin bir yılda tüm evlilik olayları veya evlenenlerin sayısı veya boşanma oranları, toplumsal olgudur (Seyyar, 2007:902). Toplumsal Değişim Toplum, statik bir yapı olmadığına göre sürekli olarak sosyal değişime tabidir. Toplumun temel yapısındaki değişim, her alanda kendisini gösterebilmektedir. Bu anlamda toplumsal değişim, toplumsal yapıdaki zamanla ortaya çıkan değişik yöndeki farklılaşmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumun milli ve manevi değerlerinde, fiziki-mimari yapı özelliklerinde (yerleşme, barınma, mesken, konut, şehirleşme), sosyal ilişkiler ve davranış kalıplarında (komşuluk, akrabalık), sosyal ahlak esaslarının algılanış biçiminde ve sosyal tabakalaşmada olumlu veya olumsuz değişiklikler meydana gelebilmektedir. Toplumsal değişme, toplumları daha fazla sosyal bütünleşmeye, sosyal gelişmeye, orta sınıflaşma sürecine ve refaha yönlendirebiliyorsa olumlu olarak değerlendirilmektedir. Böyle bir sosyal değişme, aşağı seviyelerden daha üst seviyelere doğru akan sosyokültürel aşamalar silsilesidir ve bu süreç, toplumsal gelişme olarak tanımlanabilir. Olumsuz sosyal değişim ise toplumların bozulmasına, sosyal gerilemesine ve dejenerasyonuna sebebiyet verebilmektedir (sosyal çözülme). Toplumsal değişmeyi meydana getiren veya etkileyen faktörler (Seyyar, 2077:855): 1. Fiziki-tabii coğrafi çevre (enerji kaynakları ve doğal zenginlikler) 2. Biyolojik-tıbbi faktörler (biyolojik katılım; tıptaki gelişmeler ve gen teknolojisi) 3. Teknolojik faktörler (üretim ilişkisi ve vasıtalardaki farklılıkların yanında havacılık ve telekomünikasyon alanlarındaki gelişmeler) 4. Sosyokültürel faktörler (kültürel ilişkilerdeki farklılıklar ve fertlerin istek ve kararlarındaki değişim) 5. Siyasi faktörler (Karizmatik veya otoriter liderlerin toplumu yönetmesi; darbeler veya ihtilaller) 6. Ahlaki faktörler (ahlaki erozyon veya faziletli-ideal gelişmeler)
  • 7. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi 7. İlmî faktörler (bilimsel gelişmeler ve bilginin pratik hayatta uygulanması) 8. Değişik düşünce akımları faktörleri (Örneğin: ideolojik görüşlerin toplumda revaç görmesi) 9. Çatışma ve ihtilafların ortaya çıkması 10.İhtiyaçların ve(ya) beklentilerin artması veya değişmesi 11.Toplumsal zekâ ve sosyal sermaye 12.Töre, örf, âdet ve gelenekler 13.Ekonomik modellerin veya üretim sistemlerinin değişmesi Genelde toplumların en yüksek değişim esnekliği; bilim, ekonomi ve teknolojide olurken, en düşük esneklik kültürel ve dinî alanda olmaktadır. Mesela bir insan, demode olmuş motorlu vasıtasını değiştirmeyi kolaylıkla kabul edebilirken; dünya görüşünü, hobilerini, tuttuğu futbol takımını ve(ya) dinî inançlarını kolay kolay değiştirmemektedir. Bir toplumda değişim esnekliğinin hemen hemen sıfır olduğu noktalardan değişime zorlamak, ancak kültür emperyalizmi veya resmî ideolojileri savunan devletlerin baskısı ile mümkün olabilmektedir. Sosyal teoriler, toplumsal yaşamın ve sosyal olayların özelliklerinin araştırılmasında ortaya çıkan kuramsal yaklaşımlardır. Toplum yapısındaki farklılaşmayı değişim ekseninde izah eden birçok sosyal teori mevcuttur. toplumsal değişimi öne süren bir görüştür. Telik, entelektüel olarak Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 TOPLUMSAL YAPI İLE İLGİLİ SOSYAL TEORİLER Sosyal teoriler, toplumsal yaşamın ve sosyal olayların özelliklerinin araştırılmasında ortaya çıkan kuramsal yaklaşımlardır. Toplumsal yapıyı farklı şekillerde açıklayan sosyal teorilerin boyutlarını dört ana başlıkta toplamak mümkündür (Seyyar, 2008:523): 1. Bilişsel Boyut: Toplumsal yapı ile ilgili bilgi oluşturmaya yönelik varsayımdır. 2. Duygusal Boyut: Toplumsal yapıya yönelik kişisel tecrübelerin, değerlerin, fikirlerin, dünya görüşlerinin teorileştirilmiş yönüdür. 3. Aksettirici Boyut: Toplumsal yapıyı etkileyen değişim dinamiklerinin veya bu yapıda ortaya çıkan olayları daha kolay anlamamızı sağlayan yansıtıcı varsayımlar ve paradigmalardır. Burada sosyal teori, hem bir araç hem de toplumsal yapının bir parçasıdır. 4. Normatif Boyut: Toplumsal yapının nasıl olması gerektiğine dair açık ve gizli varsayımlara dayanan hipotezlerdir. Toplumsal Değişim Teorileri Toplum yapısındaki farklılaşmayı değişim ekseninde izah eden birçok sosyal teori mevcuttur. Bunlardan en önemlilerini tanıyalım (Seyyar, 2007: 855): 1. Telik Sosyal Değişim Teorileri: Entelektüel planlama, bilinçli ve sistematik çabalamaların sonucunda ulaşılması mümkün olan olumlu bir
  • 8. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Yapısalcılık, bütün sistemlerin ve kurumların mutlak, değişmez temel yapılardan meydana geldiğini ileri süren bir teoridir. girmektedir. Bu yeni süreç de belirli bir noktada duraksamakta ve Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8 planlanan ve yönlendirilen ilerleme veya bu yöntemle neticeye ulaşma anlamına gelmektedir. 2. Determinist Toplumsal Değişim Teorileri: Toplumsal değişimin sebebi, insan düşüncesi ve maksadından çok belli sosyal ve(ya) doğal güçlerdir. Determinist sosyal teorilerin başında Otomatik Değişim Teorisi, Ekonomik Determinizm Teorisi (Çatışmacı Toplumsal Değişim Teorisi) ve İdeolojik Determinizm Teorisi gelmektedir. a) Otomatik Değişim Teorisi’ne göre: Toplumsal değişimin determinist doğası, toplumsal değişmenin iktisadi faktörlerce otomatik olarak belirlenmiştir. Otomatik değişim, bilinçsiz ve irrasyonel bir süreçtir. Planlı olmaktan çok bir ihtiyaç karşısında halkın davranışında meydana gelmektedir. Toplumsal değişim konusunda laissez-faire (bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler) tutumu burada açıkça görülmektedir. b) Ekonomik Determinizm Teorisi (Çatışmacı Toplumsal Değişim Teorisi): Sosyal olguları daha fazla doğalcı terimlerle yorumlamaktadır. İki sınıflı Marksist çatışma modellerinden menfaat çatışmalarına ve çatışmaların kurumlaştırılması, çatışma ve istikrarın birbirini tamamlayıcı olduğu tezlerine kadar olan konuları içermektedir. Marks'a göre, toplumsal düzen, her biri özgün bir üretime tekabül eden dört ana evreden geçti. Beşincisi, son ve ideal safhadır, oluşum hâlindedir ve ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu beş safha, asyatik (ilkel bir toplumun toplumsal düzeni), eski toplumsal düzen (özel mülkiyetin, ticaretin, ataerkil aile yapısının ve köleliğin geliştiği bir toplum yapısı), feodal, kapitalist ve komünist safhadır. c) İdeolojik Determinizm Teorisi: Burada, toplumsal değişimin faktörleri daha çok kültürel unsurlardır. Toplumsal değişim, soyut materyalist unsurlar ve faaliyetlerin etkisinden çok düşüncelerin, ideallerin, örf ve âdetlerin, sosyokültürel ve dinî değerlerin etkisi altında kalmaktadır. 3. Devri Toplumsal Değişim Teorileri: Devirli-döngüsel-dönemsel- çevrimsel toplumsal değişim teorisi, toplumsal değişimin devri doğasına "ilmî" olarak ortaya atan görüştür. "Tarih tekerrür eder" sözü, genelde bu teorik yaklaşımı ifade etmektedir. Devri Sosyal Değişim Teorilerini iki ana grupta inceleyebiliriz: a) Biyolojik Devri Teorisi: Buna göre; toplumsal gelişme ve üstün medeniyetler, üstün ırkların bir eseridir. b) Kültürel Devri Teorisi: Bu görüşe göre; her medeniyet, benzer doğum, olgunlaşma, gerileme ve ölüm merhalelerinden geçmektedir. Her medeniyet bir dönemde belirli bir yönde gelişmekte böylece lineer bir süreç izlemektedir. Fakat zamanla iç ve dış sebeplerden dolayı yönünü değiştirmekte
  • 9. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi diğeri onun yerini almaktadır. Bu tür seri dönüşler ve kaymalardan sonra bir medeniyet yönünü tersine çevirmekte ve ilk evreye geri dönerek evrimini tamamlamaktadır. Fonksiyonalizm; toplumu, kültürel ve sosyal bir bütünlük içinde ele alan, kültürel ve sosyal unsurların işlevlerini ve gayelerini araştıran bir bilim dalıdır. deneylerle hayvanların nasıl öğrendiklerini ve problemleri nasıl çözdükleri ile ilgili Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Yapısalcılık (Strüktüralizm) Yapısalcılık, bütün sistemlerin ve kurumların mutlak, değişmez temel yapılardan meydana geldiğini ileri süren ve bu bağlamda sosyal gerçekliğin yapısal belirleyicilerini inceleyen bir teoridir. Yapısalcı antropolojinin en önemli isimlerinden olan Claude Levi-Strauss’a (1908 - 2009) göre yapısalcılık, yüzeydeki birtakım toplumsal olayların altında yatan bazı kuralların veya kanunların oluşturduğu bir başka sistemi ve(ya) yapıyı arama esasına dayanan bilimsel bir yöntemdir. Sosyal bilimlerin yanı sıra matematikten sibernetiğe kadar geniş bir alanda etkisini gösteren yapısalcı yaklaşımlar, bazen bilimsel yöntemden çok bir teori, araştırma yönelimi, çözümleme biçimi veya bir felsefe olarak da takdim edilmektedir (Arslantürk-Amman, 2008:437). Yapısal yaklaşımlara göre; toplumsal yapıyı din, sosyal sınıf, kültür ve meslek dalları gibi unsurlar oluşturmaktadır. Bütün bu sosyo-kültürel unsurlar, insanların tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Sosyal ilişkilerin yapısal düzenlemelerle veya kurumlarla yakından ilgili olduğunu ileri sürenlerin başında Fransız sosyolog Aguste Comte (1798-1857) ve Alman sosyalist düşünür Karl Marx (1818-1883) gelmektedir (Bottomore- Nisbet, 1990:572-574). Yapısal Fonksiyonalizm (İşlevselcilik) Sosyolojide makro kuramlar içinde yer alan fonksiyonalizm; toplumu, kültürel ve sosyal bir bütünlük içinde ele alan, kültürel ve sosyal unsurların işlevlerini ve gayelerini araştıran bir bilim dalıdır. Aynı zamanda fonksiyonalizm, bir kurumun veya birimin içinde yer aldığı sosyal veya kültürel bir sistemde oynadığı rol ve işleyiş ile varlığının neticelerini açıklamaya çalışan işlevsel bir teoridir. Sosyolojide fonksiyonalist teorinin çerçevesini kısaca şu şekilde belirleyebiliriz: Toplum, birbiri içine girmiş karşılıklı fonksiyonel bir bağlantı içinde bulunan unsurların oluşturduğu sistemler bütünüdür. Sosyolojik anlamda toplum, belirlenmiş davranışlardan ibaret olan bir sosyal sistem iken kültür de kurumlar sistemidir. Toplumun en önemli fonksiyonu bütünleşmek ve kaynaşmaktır. Değerler sistemi ise toplumsal birliğinin oluşmasına katkı sağlamaktadır. Sosyal felsefede işlevselcilik ise, yerleşmiş insani gelenek veya kanunların bir bütün olarak toplumun faydasına katkıları bağlamında açıklanmaktadır. Fonksiyonalizmin etkileri psikolojiye de yansımıştır. Fonksiyonel psikoloji; ruhu, organizmanın bir parçası olarak gören teoridir. İşlevsel teori, darvinist görüşlere dayanmaktaydı (survival of the fittest = çevreye en iyi uyum sağlayan kişinin hayatta kalabilmesi). 19. asırda William James (1842–1920) tarafından ortaya atılan bu teori kapsamında, hayvanlar üzerinde zekâ testleri uygulanarak,
  • 10. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Yapısal fonksiyonalizm toplumsal yapıyı oluşturan unsurların işlevlerini açıklamaya ağırlık veren teorik bir yaklaşımdır. Sosyal alışveriş teorisi, insanlar arasındaki etkileşimin ödül ve cezaya dayalı olarak gerçekleştiğini ve karşılıklı değişim ile oluştuğunu ileri süren mikro sosyolojik yaklaşımdır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10 çalışmalar yapılmıştır. Fonksiyonel psikoloji, özellikle davranışçılık ekolünün doğmasına yardımcı olmuştur (Seyyar, 2008:327). Yapısal fonksiyonalizm ise, toplumsal yapı ve bununla birlikte bu yapı içerisinde gerçekleşen toplumsal olayların ve ilişkilerin anlaşılması noktasında ileri sürülen modellerden birisidir. Bir başka deyişle; toplumsal yapıyı oluşturan unsurların işlevlerini açıklamaya ağırlık veren teorik bir yaklaşımdır. Toplumu fonksiyonel bir bütün olarak kabul eden yapısal fonksiyonalizm, toplumsal yapıyı ahenkli bir bütün olarak görmektedir. Buna göre; topluma ait maddi ve manevi değerler, hayati önem arz etmekte ve işlevsel olarak sosyal barışı sağlamaktadır. Her yapının bir fonksiyonu vardır. Fonksiyon, yapı içindeki dinamik süreci yansıtmaktadır. Fonksiyonlar geçerliliğini korudukça ve korundukça yapı da, sürekli olarak gelişebilmektedir. Dolayısıyla önceden belirlenen bu fonksiyonlar, hem bu yapıların ortaya çıkmasını hem de gelişmesini sağlamaktadır (Seyyar, 2008:327). Aguste Comte ile başlayıp Herbert Spencer (1820 – 1903) ile devam eden fonksiyonalist teorilerin temeli, toplumun yaşayan bir organizma olduğuna ve birbirlerine bağımlı parçalardan meydana gelmiş bir sistem olarak toplumun görünebilirliğinin sağlanabileceğine dayanmaktadır. Spencer, canlı varlıklarla toplum arasında bir paralellik kurmuş, biyolojik ve sosyal sistemler arasındaki benzerlikleri ortaya çıkartmış ve toplumu bir organizmaya benzetmiştir. Buna göre; toplum, yaşayan bir sosyal organizmadır. Toplumsal yapı içinde her bir parça (unsur), bir fonksiyona veya gayeye hizmet etmektedir. Bir parçanın değişime uğraması ile diğer parçalar da bundan etkilenmekte ve neticede toplumsal yapının bütünü değişebilmektedir (Arslantürk-Amman, 2008:438). Sosyal Alışveriş (Mübadele) ve Aksiyon Teorisi Yapısal fonksiyonalizm, toplumsal gelişim sürecinde insanın bireysel tercihlerini ve eylemlerini ön planda tutmadığı için yapısal gelişimlerin açıklanmasında etkin olamamıştır. Sosyal alışveriş ve sosyal aksiyon teorileri, bir taraftan sosyalleşmenin temelinde karşılıklılık ilkesinin yer aldığını, diğer taraftan da insanın yapmış olduğu faaliyetlerinin anlamlar ve motifler tarafından yönlendirildiğini ileri sürmektedir. Sosyal alışveriş teorisi, insanlar arasındaki etkileşimin ödül ve cezaya dayalı olarak gerçekleştiğini ve karşılıklı değişim ile oluştuğunu ileri süren rasyonel ve antropolojik odaklı mikro sosyolojik yaklaşımdır. Mübadele teorisyenleri, toplumsal iletişim ve etkileşimin ekonomik alışverişe benzediğini ileri sürmektedirler. Ancak, toplum hayatında gerçekleşen karşılıklı mübadelede hem maddi hem de maddi olmayan unsurlar değiştirilmektedir. Toplumsal yapı böylece sosyal alışveriş süreçleri sonucunda ortaya çıkmaktadır. İnsan davranışlarının karmaşıklığını fazla dikkate almayan sosyal alışveriş teorisi, özellikle tutum ve davranışlarının kaynağı üzerinde duran sosyal aksiyon teorisi tarafından geliştirilmiştir. Sosyal aksiyon teorisi ise özne olarak fert üzerine odaklanmaktadır. Buna göre insan, toplumsal yapı ve kültür tarafından kısıtlanmayan, gönüllü davranışlar sergileyen, nesnelere ve olaylara bir anlam veren ve belli bir maksatla hareket
  • 11. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi eden bir varlıktır. Bu teoriye göre; bireysel eylem (aksiyon), toplumu meydana getiren insanların benimsedikleri dünya görüşü ile yakından ilişkilidir. İnsanlar, sahip oldukları dünya görüşlerinden fiil ve hareketlerini yönlendirecek motif, amaç ve anlamları elde etmektedir (Seyyar, 2007:841). Çatışma teorisine göre, taraflar arasında değişik düzeylerde sürekli olarak tekrarlanan sosyal çatışmalar sayesinde toplumsal yapı ve düzen yeniden şekillenmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Çatışma Teorisi Fonksiyonalist yaklaşımlar; toplum içinde güç, statü, mal ve mülk yönünden farklı grupların veya sınıfların olabileceği ve bundan dolayı da toplumsal hayatta grup veya sınıflar arası anlaşmazlıkların, mücadelelerin ve çatışmaların ortaya çıkabileceğini görememiştir. Bilindiği gibi çatışma, toplumdaki kişi veya gruplar (sınıflar) arasında meydana gelen anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar, çekişmeler, münakaşalar ve(ya) çarpışmalardır. Genel anlamda çatışma; kişinin kendisiyle, başkasıyla veya mensubu olduğu grubuyla veya toplumuyla anlaşamamasıdır. Bunun sonucunda çoğu zaman toplumsal barış yara almakta ve savaşa kadar gidebilen sosyal çalkantılar meydana gelebilmektedir. Çatışma neden ve nasıl ortaya çıkmaktadır? Çatışmanın gizli veya aleni (somut) olarak ortaya çıkması süreçlerinde algılama ve duygular açısından şekillenen belirtilerin yanında tutum ve davranışları ana başlıklar hâlinde inceleyelim (Seyyar, 2007:186): 1. Gizli Çatışma: Potansiyel çatışmaya yol açabilecek riskler. Örneğin: menfaat ve hedeflerdeki farklılıklar, potansiyel bir çatışma için risk teşkil etmektedir. 2. Algılama Çatışması: Sosyal münasebet ve sosyal iletişim çerçevesinde algılamadaki farklılıklar veya mesajlara verilen farklı anlamlardan ötürü ortaya çıkan çatışmadır. 3. Hissedilen Çatışma: Tarafların, konuları farklı algılamaları sonucunda çatışmaya yol açabilecek karışık olumsuz hislere kapılmaları. Örneğin: öfke, kin, kırgınlık, düşmanlık. 4. Açık Çatışma: Kişinin, barışçı olmayan davranışları sonucunda çatışmanın fiili olarak ortaya çıkmasıdır. 5. İletişim Çatışması: Sosyal iletişim kapsamında ortaya çıkan çatışma. İnsan ilişkilerinin iyi olmadığı yerlerde ve ortamlarda, bir başka ifadeyle dedikodunun, fitnenin, kıskançlığın ve çekememezliğin hâkim olduğu sosyal çevrede meydana gelen çatışmadır. Büyük boy teoriler içinde yer alan ve sosyolojik bir bakış tarzı olan çatışma teorisi, toplumsal yapılanmaya dair gerçekçi yaklaşımlar sergilemektedir. Buna göre; bütün ekonomik, sosyal, siyasi kurum ve süreçlerin yanında; kültür, sanat ve bilim faaliyetleri, o toplumda var olan sınıf ya da grupların karşılıklı anlaşma, uzlaşma veya yardımlaşmaları sonucunda ortaya çıkmış değildir. Çatışma teorisine göre, taraflar arasında değişik düzeylerde sürekli olarak tekrarlanan sosyal çatışmalar sayesinde toplumsal yapı ve düzen yeniden şekillenmektedir. Çoğulcu bir toplumda zıtlaşan sınıflar arasında sosyal çatışmalar sürekli olarak var olacağından toplumsal değişim de ivme kazanacaktır. Bu anlayışa göre toplum,
  • 12. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi organik bir bütün olmaktan çok, bir süreçtir. Sosyal değişimin ‘motoru’ olması dolayısıyla çatışma gerekli bir olgudur (Arslantürk-Amman, 2008:444). Davranış; kişilerin, belirli uyarılara karşı gösterdikleri aktif veya pasif tepkilerin bütünüdür. Topluluk; küçük, içine kapalı ve yüz yüze temaslara ve ağırlıkla akrabalığın ortaya çıkardığı yoğun kişisel ilişkiler ağından oluşan cemaattir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12 TOPLUMSAL YAPIYI OLUŞTURAN UNSURLAR Fertlerin Tutum ve Davranışları İnsanların tutum ve davranışları, toplumsal yapının özelliklerini göstermesi açısından önemli unsurlardır. O halde tutum nedir, davranış nedir? Aralarında nasıl bir ilişki vardır? Tutum, sosyal çevre etkisi ve sosyalleşme sürecinde öğrenmeyle elde edilen, belli bir süre devam eden ve çoğu kez yanlı olan eğilimlerdir. Bu yönüyle tutum, bir insana atfedilen ve onun psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir ön eğilimdir. Davranış (tavr-ı hareket) ise kişilerin, belirli uyarılara karşı gösterdikleri aktif veya pasif tepkilerin bütünüdür. Sevinmek, gülmek, ağlamak, kızmak, bağırmak gibi hareketlerin hepsi bu anlamda bir davranış biçimidir. İnsanın, sosyal olayların ve çevre şartlarının karşısında sahip olduğu birtakım hâl ve hareketleri (sosyal davranışı) göstermektedir. Sosyolojide davranış, sosyal faaliyetlerin psikolojik neticeleridir veya kişilerin (bir olguya veya olaya) subjektif bir anlam vererek sergiledikleri kişisel tavırlardır. Bazı davranışlar ölçülebilir (Örnek: jest, mimik, kan dolaşımı, gülmek vb.) olmakla birlikte bazıları subjektif oldukları için doğrudan ölçülemezler (Örnek: ağrı, ıstırap, aşk, kıskançlık, nefret vb.). Bazı davranışlar, toplumdan topluma farklı değerlendirilir. Mesela bazıları iyi (sosyal) bazıları ise kötü (asosyal) olarak kabul edilir. Topluluklar Bir sosyal süreç olarak topluluk, insanların bir araya geldiği ve bütünleştiği belli bir dereceye kadar güvenlik içinde yaşadıkları en küçük bölgesel gruptur. Bir toplumsal yapı olarak topluluk; aynı toprak parçası üzerinde, aynı dili konuşan, aynı töreleri paylaşan, az çok aynı duyguları taşıyan ve hemen hemen aynı tutum ve davranış biçimlerini sergileyen, sosyal dayanışma içinde bulunan bir sosyal grup, kabile veya kavimdir. Toplumdan farklı olarak, daha çok modernleşme öncesi Avrupa’nın tipik köylü insanlarını belirleyen topluluk; küçük, içine kapalı ve yüz yüze temaslara ve ağırlıkla akrabalığın ortaya çıkardığı yoğun kişisel ilişkiler ağından oluşan cemaattir. Topluluk bazen etnik, ırki veya dinî benzerliklere dayalı gevşek sosyal kategoriler için de kullanılmaktadır. Örneğin: Yahudi topluluğu veya zenci topluluğu gibi (Fichter, 1997:66). Topluluk, kısaca şu unsurlardan oluşmaktadır (Fichter, 1997:64 ): 1. İnsanlar arası sosyal ilişkiler sıkı ve yoğundur 2. Özellikle grup olaylarında kişiler sosyal duyarlıdır 3. Grup üyeleri manevi değerlere önem vermektedir 4. Genelde sosyal sorumluluk hâkimdir
  • 13. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Sosyal grup, faaliyetlerinde birbirini göz önünde bulunduran, aralarındaki sosyal etkileşim sebebiyle başkalarından ayırt edilen, iki veya daha çok kişiden meydana gelen bir topluluktur. Kalabalık; fertlerin, tesadüfen bir araya gelmiş olsalar dahi psikolojik güçlerin tesiri altında kalarak tek vücut olarak düşünmeleri ve davranmaları sonucunda meydana gelen topluluktur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Değişik mekan-bölge ve farklı iştigal alanları bakımından topluluklar değişik türde ortaya çıkabilmektedir. Topluluk çeşitlerini bu anlamda dört ana kategoriye ayırabiliriz (König, 2000:188-191): 1. Temel hizmet topluluğu, yani köy topluluğu 2. "İkincil fonksiyonlu" topluluk (Örnek: küçük kasaba). Burada üretilen temel ihtiyaç maddelerinin, etraftaki kırsal bölgelerden toplanması ve diğer bölgelere dağıtılması söz konusudur. 3. Endüstriyel topluluk: Alışveriş ve ticaret merkezi olmasının yanında aynı zamanda imalat merkezi olarak da hizmet veren bir topluluk. 4. Özgün bir ekonomik temelden yoksun topluluk yani; ekonomik varlığını sürdürmek için diğer topluluklara bağlı olan bir topluluk. Bu topluluk daha fazla eğitim, siyaset, dinlenme ve eğlence gibi sosyo-kültürel merkezli bir yapıya sahiptir. Sosyal Gruplar Sosyal grup (toplumsal küme) faaliyetlerinde birbirini göz önünde bulunduran, aralarındaki sosyal etkileşim sebebiyle başkalarından ayırt edilen, iki veya daha çok kişiden meydana gelen bir topluluktur. Sosyal grup aynı zamanda belli bir hedefi gerçekleştirmek için toplanmış, üyelerinin karşılıklı ilişkileri sonucu ortaya çıkmış, birbirine ortak değerlerle bağlı, çok işlevli, somut bir sosyal birimdir. Sosyal grupların varlığı açıkça olmasa da, genelde kolayca tanınır veya bilinir. Ortaklaşa paylaşılan mekân veya benzer bedensel özellikler, grubun tanınmasını kolaylaştırmaktadır. Grup üyeleri sosyal rollerini oynar ve böylece grup, varlığını korur. Karşılıklı sosyal temas, sürekli olarak korunduğu için belirli davranış normları oluşmaktadır. Ortak geçmiş, ilgi, menfaat veya değerler geçerliliğini koruduğu için grup üyeleri bir veya birkaç hedefi esas almaktadır. Türkiye doğumlu Ermeniler, bir sosyal grup olmakla birlikte ortak bir geçmişe sahiptir. Hobi, spor, işçi, işveren, girişimci, gençlik, özürlüler veya kadın derneklerine üye olanlar, bu anlamda sosyal grup kategorisine girmektedir (Fichter, 1997:53-60). Kalabalıklar Kalabalık; fertlerin, tesadüfen bir araya gelmiş olsalar dahi psikolojik güçlerin tesiri altında kalarak "tek bir varlık" hâlinde ve tek vücut olarak düşünmeleri ve davranmaları sonucunda meydana gelen topluluktur. Bir başka ifadeyle kalabalık, göreli olarak etkileşim içinde olmayan fakat "niye orada bulunduğunu" açıklayabilecek kişilerin oluşturduğu bir sosyal yığındır. Kalabalıklar, ortak bir uyarı sonucunda belli bir yerde toplanmaktalar ve dikkatlerini bu uyarının yol açtığı ortak duygusal ilgiye yoğunlaştırmaktadırlar ve herhangi bir anda ortak eyleme geçebilmektedirler. Bir araya gelebilmek için kişilerde ortak bir yönelimin, duygunun ve(ya) menfaatin olması gerekmektedir. Mesela bir yolcu durağında toplanmış insan grubu sadece bir fertler kümesi iken, bir kaza anında kişiler
  • 14. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi arasında ortak bir ilgi ve gaye (yardım etme) oluşmakta ve bu topluluk, bu esnada kalabalığa dönüşmektedir. Bir başka ifadeyle; bir topluluk, belli bir etki altında ise ve ortak bir gayesi varsa o zaman o topluluk, kalabalık kimliğine dönüşmektedir. Kategori, bir veya birden fazla ortak özelliği olan nesneler grubudur. Sosyal sınıf; mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından benzer pozisyonda olan bir gruptur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14 Yığınlar Yığın, fiziki bir ortamda bulunan fakat aralarında karşılıklı bir sosyal münasebet veya ortak bir özellik olmayan kişilerin oluşturduğu, kategori ve grup arasında bir yerlere yerleştirilmesi mümkün olan bir bütünlüktür. Bilindiği gibi kategori, bir veya birden fazla ortak özelliği olan nesneler grubudur. Sosyolojik açıdan yığın veya yığınlaşma, bazen kişilerin bir kategoriye giriş sürecini de ifade etmektedir. Örneğin: yeni bir eve taşınanlar, komşularıyla yığınlaşırlar ve komşuluk münasebetleri açısından sosyal kategori haline dönüşürler. Sosyal yığının özellikleri kısaca şunlardır (Seyyar, 2007:942): 1. Yığın oluşturan kişiler; oldukça anonimdir, birbirlerine yabancıdır ve birliktelik epey zayıftır. 2. Yığın, kategoriler gibi örgütlenmemiştir. 3. Fiziki mekân ne denli geniş olursa olsun, sosyal temas son derece sınırlıdır. 4. Yığın içinde olanların davranışlarında kısıtlamalar, düzenlemeler yapmalarını gerektiren davranış kaidelerinin sayısı çok azdır. 5. Yığınların çoğu bölgeseldir. Yani, fiziki çevre yönünden özellikler taşırlar 6. Yığınların çoğu geçicidir. 7. Katılım sürekli olarak değişebilir yani; yığın içindeki kişiler değişebilir, girer, çıkar veya birbirlerinin yerine geçebilirler. Örneğin: bir saat süren bir halk konserini dinlemeye gelen yüzlerce seyirci bu anlamda bir yığın veya kalabalıktır. Komşuluğun yoğun olmadığı bir apartman da oturanlar da yığın olarak kabul edilebilir. Sosyal Sınıflar Sosyal sınıf; mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından benzer pozisyonda olan, sosyal tarih boyunca her toplumda sınıf olgusunun farklı biçimlerde var olması gerçeğine rağmen modern anlamda sanayi devriminin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir gruptur. Sosyal sınıf; gelir seviyesi, coğrafi köken, meslek, sosyal münasebet, üye olunan kurum, aile durumu, oturulan semt, yaşama tarzı, sosyal statü, toplumda gördükleri saygı ölçüsü, kanuni ve fiili haklar gibi değişik sosyal faktörler bakımından kendi aralarında benzer kriterlere sahip olan fakat diğer gruplardan birçok yönleriyle ayrılan, aralarında dikey hareketlilik imkânı bulunan insanların meydana getirdikleri sosyal gruplardan her biridir (Dechmann-Ryffel, 1984:32-34). Sosyal sınıflarda fert ve ailelerin farklı prestije, imtiyaz ve imtiyazsızlığa ve sosyal güce göre düzenlendiği hiyerarşik bir sistem ortaya çıkmaktadır. Prestij ile kastedilen kişinin; toplum içindeki sosyokültürel konumu, mesleği, mülkiyet durumu ve refah seviyesi gibi özellikleridir. İmtiyazdan, örneğin: daha iyi bir eğitim
  • 15. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi imkânı veya evde bir hizmetçi bulundurma gibi kişinin hoşuna giden şeylere sahip olması anlaşılmalıdır. Sosyal sınıflar, açık sınıf grupları ve kapalı sınıf gruplarına göre iki farklı şıkta değerlendirilmektedir: Açık toplumlarda, kapalı toplumlardan farklı olarak kişiler, doğuştan değil sosyalleşme, eğitim ve fırsat eşitliği sayesinde sosyal hareketlilikten yararlanabilmektedir. Sosyal statü; kişilerin, sınıfların, kategorilerin ve(ya) sosyal grupların, toplum veya toplumsal yapı içindeki yeridir. Sosyal roller, toplumda kişilerden belirli sosyal olayların karşısında beklenen sosyal davranış şekilleridir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Sosyal Statüler Sosyal statü; kişilerin, sınıfların, kategorilerin ve(ya) sosyal grupların, toplum veya toplumsal yapı içindeki yeridir. Dolayısıyla sosyal statü; belirli bir insana veya gruba, toplumun diğer üyeleri tarafından yüklenen şeref, paye (rütbe, derece) veya itibardır. Bazen sosyal statüler, fertlerin veya sosyal grupların, toplum içinde ya doğuştan ya da hak ederek (kazanarak) elde ettikleri pozisyonlardır. Sosyal statünün ortaya çıkış şekli (sosyal statü türleri) (Özkalp ve diğerleri, 2006:45-46): 1. Atfedilen-Verilen-Verilmiş Statüler: Bunlar ferdin, kişisel gayretlerinden ve özelliklerinden ziyade soy, sop, aşiret, din veya mezhep bağlarından ötürü ortaya çıkan ve zor değişen statülerdir. Doğuştan elde edilen mevkii, kast ve kölelik benzeri toplumlarda görülür ve genelde biyolojik olarak geçer. Yaş, cinsiyet, soy gibi genetik özellikler bu statü içinde yer alır. 2. Başarılan-Hak Edilen-Kazanılmış-Kazanılan-Edinîlen Statüler: Bunlar ferdin, eğitim ve çalışma hayatında gösterdiği şahsi çabalar ve yetenekler sayesinde eldi ettiği statülerdir. Kişi bu statüyü, bazen yetenek, güzellik ve yaş gibi özelliklerinden dolayı elde edebilmektedir. Eğitimin, fırsat eşitliğinin ve sosyal hakların sağlandığı toplumlarda bu tür statülerin elde edilmesi daha mümkündür. 3. Kilit Statüler: Bir kişinin, toplumda sahip olduğu birden çok statüden birinin, diğerlerine oranla daha dikkate çekmesi ve ön planda olmasıdır. Toplumda muhtelif branşlarda birtakım sosyal mevkilerin bulunması (örnek: çiftçi, esnaf, sanayici, memur, işçi, işveren, idareci, maliyeci vb.), belirli iktisadi ve sosyal fonksiyonların ve rollerin yerine getirilebilmesi, fert ve grupların ihtiyaçlarının karşılanması ve birbirini tamamlayabilmesi açısından zaruridir. Fertler, toplum hayatında birkaç statüye birden sahip olabilirler. Örneğin: bir kişi hem baba hem öğretmen hem okul müdürü hem yazar hem de dernek başkanı olabilir. Yüksek sosyal statüler, bazen kişiye sosyal güç ve etki fırsatı da vermektedir. Sosyal Roller Sosyal roller, toplumda kişilerden belirli sosyal olayların karşısında beklenen sosyal davranış şekilleridir. Sosyal roller, fertlerin içinde bulundukları sosyal statü ile elde ettikleri haklar çerçevesinde kendilerine yüklenen vazifelerin ve kendilerinden beklenen fonksiyonların yerine getirilmesidir. Kişinin, grup içindeki yeri ile ilgili olarak kendisinden beklenen ve umulan bazı hak, görev ve davranışlarıdır. Kısacası sosyal roller, sosyal statüye uygun davranış biçimlerinin
  • 16. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi bütünüdür. Roller, kendilerine takdir edilen kıymet bakımından birbirinden farklıdır. Her rol, kendine takdir edilen kıymetle uyumlu bir sosyal itibar veya statüye tekabül eder. Sosyal statü ile sosyal rol arasında sıkı bir bağın olduğu ortadadır. Genelde bir kişinin, sosyal statüsüne göre belirli şeyleri yapması beklenir veya kişi, statüsüne göre belirli şeyler yapar. Sosyal statü, sosyal ilişkilerde sahibine yardımcı olur. Sosyal rol ise, daha fazla kişinin ne yaptığını anlatır. Bir başka ifadeyle, sosyal statülerin gereği olarak yapılan davranışlar, sosyal rol olduğuna göre rolleri de, statüler belirlemektedir. Kısacası sosyal statüler, insanları belirli kurallara uymaya zorlamaktadır. İnsanların eğitim seviyesi, medeniyet anlayışı ve dinî değerleri toplumun kültürel yapısını oluşturmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16 Kültür İnsanların eğitim seviyesi, medeniyet anlayışı ve dinî değerleri toplumun kültürel yapısını oluşturmaktadır. Bu bağlamda toplumun üyeleri tarafından öğrenilen ve paylaşılan bir kavram olarak kültürün önemi ortaya çıkmaktadır. Latince’deki “colo” (ekin ekmek, tarım yapmak) kelimesinden gelen kültür, eski dönemlerde “toprağı işlemek, toprağı mahsul verir hale getirmek” anlamlarında kullanılmaktaydı. Terim olarak kültür toplumsal yaşam süreci içinde ortaya çıkan ve bir topluma niteliklerini veren ve başka toplumlarda farklılık gösteren maddi ve manevi değerlerin bütünüdür. Kültür, bir toplumun tarih içinde üretip koyduğu, ortaya koyup zamanla milli varlığın bir boyutu haline getirdiği veya onu şuuraltı kazanıma dönüştürdüğü sosyal ve ahlaki davranış disiplinlerinin ve düşünce ufkunun bütünüdür (Arslantürk-Amman, 2008:223-225). Kültürün ana özelliklerini kısaca belirleyelim (Seyyar, 2007:606): 1. İçgüdüsel veya kalıtımsal olmaktan çok eğitim yoluyla yeni nesle aktarılır ve öğretilir. 2. Tarihi yönü itibarıyla dinamiktir, süreklidir ve nesilden nesile aktarılır. 3. Sosyal yönü açısından örgütlenmiş grup ve toplumların eseridir ve paylaşılır. 4. Ferdi tutum ve davranışlardan farklı olarak ideal veya idealleştirilmiş kaideler manzumesidir. 5. Manevi ve sosyokültürel ihtiyaçlarımızı karşılar ve insanları mutlu eder. Farklı norm ve değerlerden dolayı bir toplumun kültürel yapısında değişik kültürel anlayışlar ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında toplumsal değişim veya çarpık kentleşme sürecinde maddi kültür unsurları ile manevi kültür unsurları arasında bazen gecikmeler meydana gelmektedir (kültürel boşluk). Kültürel boşlukta, maddi kültür unsurlarını oluşturan, fiziki yerleşme mekânının değişimi, ev şeklinin değişmesi, günlük hayatta kullanılan ev eşyalarının değişmesi ve meslek değişimi gibi faktörler; değer hükümlerindeki değişimler, zihniyet ve davranışlardaki değişimleri içeren manevi kültür unsurlarından daha hızlı ve daha çabuk değişmektedir. Örneğin: köyden kente göç edenler, tam
  • 17. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi bakımından aynı değişiklikleri yaşamamaktadırlar. Böylece arada bir kültürel boşluk veya kültürel gecikme meydana gelmektedir. Ekonomi (iktisat); hayatta orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek anlamlarına gelmektedir. Para hacmi, üretim dağıtımı, maliyet hesabı gibi konular tamamen iktisadi ve teknik hususlardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 EKONOMİK YAPI KAVRAMININ GENEL ÇERÇEVESİ Ekonomi (İktisat) Yunanca "oikia" (ev) "nomos" (kaide) kelimelerinden meydana gelmiş ekonomi kelimesi terim olarak "ev idaresi" (tedbir-i menzil) anlamına gelmektedir. Ekonomi (iktisat); hayatta orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek, tutumlu olmak, hem cimrilikten hem de israftan (savurganlıktan) uzaklaşmak ve gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınmak anlamlarına gelmektedir. İsrafın zıddı anlamında iktisat, insanların ve kuruluşların günlük yaşayışlarında ve ekonomik faaliyetlerinde dikkat etmeleri gereken bir prensiptir. Felsefi bir yaklaşımla iktisat, sosyoekonomik ilişkilerin temel kıstaslarındandır ve bu açıdan bakıldığında maddi imkânları yani insanın kullanma iktidarına verilen nimetleri (yiyecek-içecek, zaman, sıhhat) faydasız yerlere sarf etmemek ve kanaatkâr olmak anlamına gelmektedir. Yaygın bir tanıma göre ekonomi, insanların ve toplumların para kullanarak veya para kullanmadan zaman içinde çeşitli mallar üretmek ve bunları bugün ve gelecekte tüketmek üzere, toplumdaki fertler ya da gruplar arasında bölüştürmek için kıt üretim kaynakları kullanmak konusundaki tercihlerdir. Çağdaş bir yaklaşımla ekonomi; halkın günlük faaliyetlerini, insanların üretim ve tüketim faaliyetlerini nasıl organize ettiklerini, gelir kazanmalarını, servetlerini, hayatlarını hangi şartlarda ve nasıl sürdürdüklerini, toplumların nasıl geliştiğini ve medeniyetin nasıl oluştuğunu inceleyen bir bilim dalıdır. Bir toplumun kalkınması, iktisadi refahı ve maddi ihtiyaçlarını karşılaması, servet edinmeye bağlı olarak işgücünün çalışması ve kazancını değerlendirmesi, kıt kaynakların kullanılması, üretim faktörlerinin seçimi, üretilen malların tüketim maksadıyla toplumun fertleri arasındaki en optimal dağıtımı gibi konular, bu bilim dalı tarafından ele alınmaktadır. Kısacası ekonomi aşağıdaki konuları incelemektedir (Seyyar, 2007:444): 1. Belli bir ülkede ya da ülkeler arasındaki üretim-tüketim, alış-veriş ve değiş- tokuş ilişkilerini incelemektedir 2. Fert, aile ve toplumların sınırlı imkânlarla gittikçe artan tüketim ihtiyaçlarının nasıl karşılandığını incelemektedir 3. Toplumların üretim-tüketim yolundaki tutum ve davranışlarını incelemektedir (İktisat Sosyolojisi) Üretim, dağıtım ve tüketim konularını inceleyen bir disiplin şeklinde tanımlanabilen ekonomi, tüm sosyal bilimler içinde sosyolojiden en çok farklı olanıdır. Para hacmi, üretim dağıtımı, maliyet hesabı gibi konular tamamen iktisadi ve teknik hususlardır. Ancak bunların dışında üretim ve tüketim olgusunu etkileyen sosyal faktörler ile çevre-kültür etkileri de söz konusu olmaktadır. Bir iktisadi faaliyetin oluşumunu ve sonuçlarını iyice anlayabilmek için ekonomi ile ilgili
  • 18. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi gerekmektedir. Bunun yanında iktisadi kararların uygulanma safhasında toplumda sosyal adalet açısından özellikle gelir dağılımı alanında bazı olumsuzlukların ortaya çıkması muhtemeldir. Bu durumda sosyal politika araçlarıyla toplumsal barışı bozacak iktisadi olumsuzlukların giderilmesi yönünde zorunlu müdahalelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda sosyal politika, iktisadi kararların olumsuz yansımalarını telafi eden düzenleyici bir rol üstlenmektedir. Ekonomik yapı, ekonomik davranışlar ve faaliyetlerden oluşmaktadır Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18 Ekonomik Davranışlar, Faaliyetler ve Hareketler Bir toplumda mal ve hizmetlerin üretilmesi, dağıtımı ve tüketilmesi safhalarına yönelik tutum ve davranışların bütünü, toplumsal yapının ekonomik boyutunu yansıtmaktadır. Bir başka ifadeyle ekonomik yapı, ekonomik davranışlar ve faaliyetlerden oluşmaktadır. İnsanların kıt olan kaynakları iyi ve planlı bir şekilde kullanmak için giriştikleri bütün faaliyetler, iktisadi faaliyetler olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda iktisadi faaliyetlerin bazı ortak noktalarını bilmekte fayda vardır (Seyyar, 2007:442): 1. İnsan ihtiyaçlarının karşılanmasına yarayan mal ve hizmetlerin elde edilmesi 2. Faaliyetlerde emek ve masrafın varlığı 3. Geleceğe yönelik düşünce ve stratejik planlama 4. İktisadilik prensibi çerçevesinde, belirli emek veya masraf yapmak suretiyle azami fayda elde etmek ve belirli gayelere asgari emek sarfıyla veya masrafıyla ulaşmak. İktisadi faaliyetler çerçevesinde ortaya çıkan tutum ve davranışlar, iktisadi hareketlere de bir ışık tutmaktadır. Ekonomik davranış veya faaliyetleri toplu halde yapmayı öngören ve buna binaen kolektif kendi kendine yardım sistemlerini oluşturmayı hedefleyen örgütlü girişimler, iktisadi hareketlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyal tarih bakımından ekonomik hareketlerin genel olarak, kooperatifler veya imece şeklinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Sosyal boyutlu örgütlü iktisadi hareketler, esasında aksayan piyasa rekabeti mekanizmasını düzenleme fonksiyonunu yerine getirmek ve bu hareket içinde bulunanların maddi hak ve menfaatlerini korumak maksadıyla ortaya çıkmıştır. Kooperatifler, batıda sanayi devrimi şartları içinde ve bu şartlara bir reaksiyon olarak, önce işçi sınıfının kolektif kendi kendine yardım hareketi şeklinde ortaya çıkan ve giderek geniş üretici-tüketici ve güçsüz toplum kesimlerini de içine alan, iktisadi-ticari-tüketim-üretim-konut gibi alanlarda karşılıklı işbirliği-dayanışma ve yardımlaşmayı esas alan sivil toplum örgütleridir. İlk kooperatif, 1844 yılında 128 İngiliz dokuma işçisinin ortak girişimiyle (Manchester-Rochdale kasabasında) kurulmuştur (Seyyar, 2007:264). İmece ise özellikle Türk toplumunda bitirilmesi gereken fakat; sahibi tarafından becerilemeyen tarla veya ev işlerine komşunun, akrabanın ve bazen de bütün köy ahalisinin kolektif bir şekilde bedelsiz yardımda bulunmasıdır. İmece, genellikle köylerde ve kırsal bölgelerde bir ailenin veya bir arada yaşayan
  • 19. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi topluluğun bazı ortak işlerinin birlikte yapılması için geçici olarak oluşturulan teşkilattır. Sosyalizm; iktisadi teşebbüsleri ve teşekkülleri, herkese eşit mal veya ücret vermek düşüncesiyle devlete aktarılmasını isteyen bir görüştür. Liberalizm, devletin iktisadi ve sosyal hayata yönelik müdahalelerini gerekli görmeyen bir modeldir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 Ekonomi Modelleri Sosyalizm ve Devlet Ekonomisi Sosyalizm; iktisadi teşebbüsleri ve teşekkülleri, herkese eşit mal veya ücret vermek düşüncesiyle devlete aktarılmasını isteyen bir görüştür. Karl Marx (1818- 1883) ve Friedrich Engels (1820-1895) kolektivist (sosyalist) düşüncelerin bir toplumsal düzen, bir iktisadi doktrin olarak toplum hayatına girmesinin ilk öncülüğünü yapmışlardır. Özellikle Marx’ın, felsefeci Georg Friedrich Hegel’in (1770-1831) fikirlerinden etkilendiği bilinmektedir. Hegel, tarihin “diyalektik” bir biçimde ilerlediğini iddia etmiştir. Buna göre; toplumsal değişimin kaynağı, toplumsal zıtlıklar ve çatışmalardır. Bu çatışmalar tez-antitez şeklinde devam etmektedir. Bunun sonucunda ister istemez bir sentez ortaya çıkmaktadır. Sentezler ise toplumların yükselmesini sağlamaktadır. Bu tezi benimseyen Marx, görüşlerinde ağırlıklı olarak sosyal sınıfların çatışmalarına ağırlık vermiştir (tarihi maddecilik). İhtilalci sosyalizmin temel fikirlerini ortaya atan Marx, sınıfsız bir toplum meydana getirmek vaadiyle işçi kesimi ile sermayedarlar (kapitalistler) arasında ortaya çıkacak bir sınıf mücadelesinin sonunda proletaryayı (işçi sınıfını) iktidara getirmek istemiş ve işçi diktatörlüğünü savunmuştur. Ancak işçi kesiminin çalışma hayatında genel bir proleterleşmeye gitmesine engel olan, demokratik nitelikte bir çok sosyal mücadele ve müdahale türleri ortaya çıkmıştır. Örneğin: işçiler, adil ücret elde edebilmek ve daha iyi şartlar altında çalışabilmek için örgütlenme sürecine girmiş, taleplerini siyasi partiler aracılığı ile dile getirmiş ve nihayet sosyal yönden duyarlı olan bazı işverenlerin yanında kilise ve devletin, çalışma hayatına müdahale etmesi gereğini duymuştur (Grossman, 1986:9—92). Liberalizm ve Serbest Piyasa Ekonomisi Liberalizm, devletin iktisadi ve sosyal hayata yönelik müdahalelerini gerekli görmeyen, devletin ekonomik yaşamdan ve dolayısıyla üretimden elini çekmesini isteyen bir modeldir. 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başlarında İngiltere'de ortaya çıkan, siyasette ve iktisatta özgürlüğü savunan doktriner bir akımdır. Liberaller; kamu otoritesinin iktisadi, sosyal, dinî vb. gibi süreçlere müdahale etmesine karşı çıkılmaktadır. İktisadi boyutuyla liberalizm, sosyalizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü liberal görüş, her tür mülkiyete ve hür teşebbüse saygı gösterdiği gibi devletin piyasaya müdahalesinin en alt düzeyde kalmasını istemektedir. Buna bağlı olarak liberal bir devlet, ekonomiye müdahale etmeyen veya iktisadi hayatın yönlendirilmesine yönelik kamu müdahalesini asgari düzeyde tutan, piyasada oluşan arz ve talep mekanizmasının iktisadi ve sosyal açıdan en faydalı neticeleri vereceğine inanan, "Laissez-faire, laissez passer" yani "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" ilkesini savunan bir devlet modelidir. Liberal devletin asli görevi sadece mülkiyeti korumak, genel eğitimi sağlamak, adalet, asayiş ve bayındırlık hizmetleri vermektir (Jandarma Devlet). Liberal devlet, serbest piyasa ekonomisini savunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisi, piyasa güçlerinin serbestçe hareket
  • 20. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi edebildikleri, üretim, dağıtım, bölüşüm, yatırım gibi iktisadi faaliyetlerin serbestçe yapılabildiği, fiyatların arz-talep dengesince belirlendiği ve piyasa dengesinin oluşumuna dışarıdan müdahale edilmediği, rekabetin olduğu bir ekonomik sistemdir. Liberalizmde, üretim araçlarının mülkiyeti ve sermayenin büyük bir kısmı belirli grupların elinde toplanabilmektedir. Dolayısıyla kamusal denetimden uzak olan kartel ve tröstler, çalışanların ve tüketicilerin menfaatlerini tehdit edebilmektedir. Klasik liberal devlet modelinde, yardıma ve bakıma muhtaç kişiler sosyal sorunlarıyla yalnız bırakılacakları için devletin himayesinden uzak kendi hallerine bırakılmaktadır. Sosyal piyasa ekonomisi, sosyal adaletin önemine vurgu yaparak piyasa ekonomisinde adil rekabet ortamında fırsat eşitliğinin sağlanmasını isteyen bir modeldir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20 Sentezci İktisadi Model ve Sosyal Piyasa Ekonomisi Sentezci iktisadi model ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sosyal piyasa ekonomisi, sosyal adaletin önemine vurgu yaparak piyasa ekonomisinde adil rekabet ortamında fırsat eşitliğinin sağlanmasını isteyen bir modeldir. Bu modelde (sosyal) devlet, iktisadi ve sosyal politikaları birlikte ele almakta ve gerektiğinde iktisadi hayata müdahale etmektedir. Piyasa ekonomisi modeline "sosyal" kelimesinin eklenmesi ile sağlıklı rekabet ortamına, küçük girişimcilerin teşvikine, kobi’lerin güçlendirilmesine, tüketici haklarının geliştirilmesine, dezavantajlı grupların pozitif ayrımcılığına, iş sağlığı ve güvenliğine, iş güvencesine, işsizlerin sosyal güvenlik kapsamı altına alınmasına ve aktif istihdam politikalarına önem verilmektedir. Sentezci iktisadi-sosyal modelde hem iktisat hem de sosyal politika önemli bir yer almaktadır. Bilindiği gibi iktisat, daha çok ekonomik faaliyetlerin işleyişini ve gelirin nasıl dağıldığını araştırmaktadır. Halbuki sosyal politika, ekonomik faaliyetlerin yanında gelir ve servet dağılımının ahlaki ve adil esaslara göre nasıl oluşması gerektiği noktası ve bu bağlamda alınması gereken tedbirler üzerinde durmaktadır. İktisadi boyutuyla sosyal politikanın ekonomiyi yakından ilgilendiren alanları çok geniştir. Bunların başında gelir ve servet dağılımı politikası gelmektedir. Buna göre; sosyal adaleti sağlamak amacına uygun olarak birincil ve ikincil gelir dağılımı politikaları uygulamak, sosyal politikanın iktisadi görevleri ve hedefleri arasındadır. İktisadi politikaların sosyal boyutlarını ve neticelerini araştıran ve bu politikaların doğurduğu bazı olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlayan sosyal politika, bu interdisipliner açılımıyla zamanla toplumsal (sosyal) ekonomi olarak da tanımlanmıştır. Sosyal ekonomi kapsamında sadece kamu ve özel sektör yer almamaktadır. Geniş açılımlarıyla birlikte sosyal ekonomi, sivil toplumu da aksiyon alanına dahil etmektedir. Böylece kooperatifler, yardımlaşma sandıkları ve STK’lar şeklinde gönüllü olarak bir araya gelmeler ve örgütlenmeler yoluyla gerçekleştirilmiş bütün ekonomik faaliyetler, sosyal ekonominin bir parçasıdır. Bu yeni yaklaşıma göre; sosyal ekonomi, özellikle kooperatifler aracılığıyla sosyal ve kâr amaçlı sektörde (social- profit sector) gerçekleştirilen iktisadî ve ticarî faaliyetlerin yanında kar maksadı olmayan sektörde (non-profit sector) sosyal yardımlaşma sandıkları ve(ya) dernekleri çerçevesinde yer alan ticaret dışı sosyal hizmet ve
  • 21. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Ekonomiye sosyal politika müdahalesini kabul eden bu sistemde düzenleyici beş ana ilke vardır (Seyyar, 2008:471): 1. Tam rekabeti sağlamak için monopol (tekel) denetimi (kartel yasağı) 2. Piyasa gelir dağılımının maliye politikaları ile düzenlenmesi ve desteklenmesi. Örneğin; devletin belli piyasalara (örneğin tarım sektörüne) alıcı olarak girmesi ve kaynak transferinde bulunması veya adil bir vergi sistemi uygulaması (örneğin; artan oranlı vergi sistemi) 3. Üretim faktör ve kaynaklarının korunması 4. Çalışanların ve işsizlerin sosyal güvenliği 5. Asgari ücret belirlenerek işgücünün konjonktürel dalgalanmalardan korunması Sosyal piyasa ekonomisinin temel esaslarını teorik olarak belirleyen Alman bilim adamları Walter Eucken, Franz Böhm ve Alfred Müller- Armack olmuştur. Sosyal politika alanında bu ekonomik modelin hayata geçirilmesi 2. Dünya Savaşından sonra ilk defa Ludwig Erhard tarafından sağlanmış ve Karl Schiller tarafından da başarılı bir şekilde devam ettirilmiştir. Ludwig Erhard, artan refahla birlikte şahsi sosyal sorumluluğun artacağı ve dolayısıyla devletçe gerçekleştirilen sosyal transferlerin azalacağını düşünmüştü. Ancak, refahın artmasına karşılık birçok sosyal devletin sosyal harcamalarının oranı % 30’ların üzerine çıkmıştır. Bu gelişme, küreselleşen dünyada rekabet gücünü ve devletlerin ekonomik potansiyelini olumsuz yönde etkilemektedir (Thieme, 1994). Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21
  • 22. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi Öze t • Toplumsal yapı, herhangi bir toplumun örgütlenmiş biçimi çerçevesinde sosyal ilişkiler ağında meydana gelen kültürel unsurların (statü, rol, değerler vb.) yanında biçim ve maddeden oluşan fiziki unsurların (köy hayatı, şehir hayatı, nüfus vb.) bütünüdür. Toplumsal yapı, sürekli değişimin etkisi altındadır. Toplumların din, kültür, örf, gelenek ve âdetlerin yapısına göre ve toplumun bu değerlere verdiği öneme göre sosyal hayatın değişik alanlarında bazı değişim süreçleri yaşanmaktadır. Toplumsal değişim elastikiyeti veya esnekliği, sosyoekonomik gelişimin de önemli bir aracıdır. Toplumsal yapıya ve sosyoekonomik gelişmeye dair birçok sosyal teori mevcuttur. Hiçbir sosyal teori, kendi başına toplumsal yapının ve gelişim unsurlarının bütün özelliklerini tam olarak yansıtamamaktadır. Ancak sosyal teorileri bir bütünlük içinde değerlendirdiğimizde karmaşık gibi görünen sosyal ilişkileri ve ekonomik davranışları anlamamız mümkün olacaktır. • Toplumsal yapıyı kendi varsayımlarına göre açıklayan sosyal teorilerin başında toplumsal değişim teorileri, yapısalcılık, yapısal fonksiyonalizm, sosyal alış-veriş, aksiyon teorisi ve çatışma teorisi gelmektedir. Toplumun özelliklerini anlayabilmek için, onun sosyal yapısını iyi irdelemek gerekmektedir. Toplumsal yapının içinde başta insanlar ve insanların tutum ve davranışları yer almaktadır. Bu insanlar, çoğu zaman tesadüfen bir araya gelmiş değildirler. Tam aksine insanlar, tutum ve davranışlarıyla topluma belirli bir örgütsel çerçeve oluşturmaktadır. • Bu örgütsel yapı içinde insanlar arası değişik türde ve boyutta ilişki ağları ortaya çıkmaktadır. İnsanların kültürel, kurumsal, ailevi, etnik, dini, sosyal ve sınıfsal bağlılıkları, toplumsal yapının özelliklerini belirlemektedir. Toplumsal yapıyı oluşturan, şekillendiren ve zamanla değiştiren unsurların başında fertlerin, toplulukların, sosyal grupların, kalabalıkların, yığınların ve sosyal sınıfların tutum ve davranışları gelmektedir. • Demografik ve kültürel özelliklerin yanında sosyal statü ve rollerin de bu bağlamda düşünülmesi gerekmektedir. Ekonomik modeller ve buna bağlı olarak iktisadi davranışlar, faaliyetler ve hareketler de toplumsal yapıya damgasını vurmaktadır. Bu bağlamda bu ilk bölümün en son kısmında sosyalizmin ve liberalizmin ekonomi sistemleri incelendikten sonra genelde gelişmiş sosyal devletlerin, sentezci bir model olarak benimsedikleri sosyal piyasa ekonomisi tanıtılmıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22
  • 23. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Alttaki ifadelerden hangisi kalabalıkların özelliklerini yansıtmaktadır? Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23 a) Kalabalık halinde davranış biçimleri her zaman yardımlaşmayı doğurmaktadır b) Kalabalıkların davranışları her zaman kötü sonuçlar vermektedir c) Ahlaken olgunlaşmamış insanlardan oluşan kalabalıkların sosyal sorumluluk anlayışı yetersizdir d) Kalabalıklara katılan üyelerin entelektüel seviyeleri yüksektir e) Kalabalıklar niçin bir araya geldiğini bilmeyen bir sosyal yığındır 2. Sosyal sınıf nedir? a) Mesleki, iktisadi ve siyasi statüler bakımından birbirinden farklı olan bir sosyal gruptur b) Gelir seviyesi, coğrafi köken, aile durumu, oturulan semt, yaşam tarzı, sosyal statü gibi değişik faktörler bakımından kendi aralarında benzer kriterlere sahip bir sosyal gruptur c) Fiziki bir ortamda bulunan fakat; aralarında karşılıklı bir sosyal ilişki veya ortak bir özellik olmayan kişilerin oluşturduğu bir gruptur d) Belli bir coğrafya parçası üzerinde yer alan, üyeleri arasında sıkı bir etkileşim ve iş bölümü olan bir insan topluluğudur e) Modern ulusları oluşturan milyonlarca insan arasında değişen herhangi bir topluluktur 3. İçinde sosyal olay ve ilişkilerin meydana geldiği, birbirleriyle uyum içinde olan kurumların sayesinde işleyen bir sosyal sistemi doğuran oluşumun adı nedir? a) Toplum modeli b) Geleneksel toplum c) Totaliter toplum d) Topluluk e) Toplumsal yapı 4. Toplumsal düzensizlik hangi sonuçlara yol açabilmektedir? a) Toplumsal yapı güçlenir b) Sosyal kurumlar uyum içinde çalışır c) Toplumsal birlik zedelenir d) Özgürlükçü bir toplum meydana gelir e) Şiddet olayları azalır
  • 24. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi 5. Aşağıdakilerden hangisi toplumsal değişmeyi etkileyen faktörlerden değildir? a) Toplumun sosyo-kültürel faktörleri b) Toplumda çatışma kültürünün olmaması c) Toplumda töre, örf, âdet ve geleneklerin varlığı d) Değişen ihtiyaçlar e) Teknolojik gelişmeler 6. Bütün sosyal sistemlerin ve kurumların, mutlak olduğunu ve değişmez temel yapılardan meydana geldiğini ileri süren sosyal teorinin adı nedir? a) Yapısal Fonksiyonalizm b) Sosyal Alış-Veriş Kuramı c) Toplumsal Değişim Teorisi d) Aksiyon Teorisi e) Yapısalcılık 7. Kurumların ve düzenin, sosyal sınıfların karşılıklı anlaşma veya uzlaşma sonucunda ortaya çıkmadığını iddia eden sosyal teorinin adı nedir? a) Çatışma Teorisi b) Sosyal Alış-Veriş Kuramı c) Toplumsal Değişim Teorisi d) Aksiyon Teorisi e) Yapısalcılık 8. Ekonomi bilimi aşağıdaki konulardan hangisi ile ilgilenmemektedir? a) Belli bir toplumun üretim-tüketim ilişkileri b) Toplum üyelerinin üretim-tüketim ile ilgili tutum ve davranışları c) İktisadi hareketler d) Piyasa ekonomisi ve rekabet mekanizmaları e) Toplum üyelerinin sağlık sorunları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
  • 25. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi 9. "Laissez-faire, laissez passer" ilkesini savunan bir devletin ekonomi modelinin adı nedir? a) Kapitalizm b) Liberalizm c) Sosyalizm d) Faşizm e) Komünizm 10. Sentezci bir model olan sosyal piyasa ekonomisinde, aşağıdaki ifadelerden hangisi doğru değildir? a) İktisadi ve sosyal politikalar birlikte ele alınmaktadır b) Adil rekabet şartlarının oluşmasına dikkat edilmektedir c) Küçük girişimciler teşvik edilmektedir d) Tüketici haklarına önem verilmektedir e) Tekel teşvik edilmektedir CEVAPLAR: 1.C, 2.B, 3.E, 4.C, 5.B, 6.E, 7.A, 8.E, 9.D, 10.E Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25
  • 26. Toplumsal ve Ekonomik Yapının Kavramsal Çerçevesi YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Arslantürk, Z. ve Amman, M.T. (2008). Sosyoloji, 5. Baskı, İstanbul: Çamlıca Yayınları. Bottomore, T. Ve Nisbet, R. (1990). Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, Ankara: V Yayınları. Dechmann, B. ve Ryffel, C. (1984). Soziologie im Alltag, Weinheim- Basel: Beltz Verlag. Fichter, J. (1997). Sosyoloji Nedir? 3. Baskı,(Çev. Çelebi, N.),Ankara:Atilla Kitabevi. Gökçe, B. (1996). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumlar, Ankara:Savaş Yayınları. Grossman, G. (1986). Ekonomik Sistemler, İstanbul, Okan Yayınları. König, S. (2000). Sosyoloji, (Çev. Sucu S. Ve Aykaç, O.),İstanbul: Ütopya Kitabevi Yayınları. Özkalp E. ve diğerleri. (2006). Davranış Bilimlerine Giriş: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No:1355. Seyyar, A. (2007). İnsan ve Toplum Bilimleri Terimleri, İstanbul, Değişim Yayınları. Seyyar, A. (2008). Sosyal Siyaset Terimleri: Ansiklopedik Sözlük, Adapazarı: Sakarya Kitapevi. Thieme, H. J. (1994). Soziale Marktwirtschaft; 2. Auflage, München, Beck- Wirtschaftsberater im dtv. https://www.dilimiz.gen.tr/sosyoloji/ Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 26