3. PRAKSEOLOJİ
Prakseoloji kelimesi, praxis-(pratik) ve loji-(bilim) köklerinden türemiştir ve
praksis felsefesi olarak tanımlanabilir.
Prakseoloji, bilginin eylemle ve teorinin uygulama ile nasıl bağlantılı
olduğunu sorgulayan bir felsefi bilimdir.
Prakseoloji,
eyleme dönük bilginin ne olduğunu,
bilgiyi neyin uygulanabilir yaptığını,
teori ve pratiğin ne şekilde birbirlerine bağlı olduğunu,
örgütsel davranışın açıklanmasında özgür irade ve seçimlerin rolünü,
etik ile bilginin ilişkisini anlamaya çalışır.
4. Prakseoloji, gözlemlenen incelenen sosyal
olgunun sürekli değişen insan eylemlerinin
dokusuna göre belirlendiğini savunur.
Bu açıdan sosyal bilimlerde araştırılması
gereken eylemlerdir.
Bu nedenle, araştırmada kullanılan
yöntembilim olgudan kopartılamaz çünkü
teori ile metodoloji iç içedir.
5. Prakseoloji, pozitivist yöntemlerden bu
şekilde ayrışır ve teorinin yöntemi
yönlendirmesini eleştirir.
Ancak teori ile pratik iç içe olduğundan
amprisist ya da rasyonalist epistemolojileri
kabul etmez.
Bu anlamda örgütsel olgular, niceliksel ve
niteliksel yöntemler sentezlenerek
incelenmelidir.
6. Pierre Bourdieu
1 Ağustos 1930’da Fransa’da doğmuştur, 2002 yılında
Fransa’da ölmüştür.
1951 – 1954 yılları arasında École Normale Supérieure
‘de eğitim almıştır.
Fransız sosyolog, antropolog ve felsefeci.
II. Dünya Savaşı sonrasının en yaratıcı ve en verimli
araştırmacılarından olan Bourdieu günümüz
sosyolojisinin temel kuramcılarından biridir.
Michel Foucault, Karl Marx, Max Weber gibi kişilerden
etkilenmiştir.
7. Pierre Bourdieu’nun sosyal hayatın
oluşumunda varlığın ve deneyimlerin önemini
vurgulayan sosyo-materyalist varsayımları
prakseolojinin temelini oluşturur.
Praksis teorisi, sürekli değişen roller ve
ilişkilerin yer aldığı bir dış alanda bireyin
yapılar ile iletişim kurduğunu ve sosyalleştiğini
belirtir.
Bu sosyalleşme süreci, bireyin dışsal yapılara
uyum sağlamasına ve onları içselleştirmesine
yol açar.
Benzer şekilde içsel beklentiler ve eylemler,
bireyin içinde bulunduğu alanın sosyal
ilişkilerini ve yapılarını belirleyecek şekilde
dışsallaşır.
Bireyin içsel sosyokültürel dünyasının sürekli
maruz kaldığı deneyimler dolayısıyla habitus,
sürekli değişim içerisindedir.
8. Habitus, sonsuz aynı zamanda da sınırlı yaratma kapasitesine sahip
diyalektik bir süreçle oluşur.
Bireyin iç dünyasını şekillendiren dışsal etkenler, bireyin iç dünyası
tarafından şekillenir ve karşılıklı bir belirleyici ilişki ortaya çıkar.
Böylece prakseoloji, insan doğasına dair yapılan volontarist-determinist
tartışmaların uzlaşmaya kavuşmasını sağlar.
9. Araştırma nesnesinin var olan değil
sosyal ve maddesel olarak pratikten
oluşturulan bir olgu olduğunu vurgular.
Bu çerçevede araştırmacının rolü, sosyal
dünya ile ilişkisine dayanan bir
düşünümsellik sayesinde araştırdığı
sosyal nesnenin oluşturulmasını
sağlamaktır.
Ancak bir yandan da araştırmacının
incelediği sosyal olguyu oluşturmasını
sağlayan aslında dış çevreden
içselleştirdiği rol ve ilişkilerdir.
10. Bu yüzden Bourdieu, dışsal çevrenin
içselleştirilmesi ve içsel alanın
dışsallaştırıldığı bir diyalektik yaratır.
Bu açıdan tek bir metodoloji benimsemez.
Bunun yerine ilişkili olan tüm yöntemler
kullanılabilir.
Kültür ve değerler araştırmacının içsel
alanından dâhil olurken ampirik bilgi ise
dışsal alanından araştırma sürecine dâhil
olur.
Yalnızca sosyal oluşturmacı, sübjektif
epistemolojik bir bakış açısıyla söylemlere ya
da sadece rasyonel bir epistemolojik bakış ile
ampirik verilere odaklanmak uygun
değildir.
11. Örgütsel olay ve kavramların tamamen gerçekleştikleri sosyo-materyal çevre
tarafından şekillendiklerini ve anlamlarını da bu çevreden aldıklarını savunan
bu görüş aynı zamanda bu eylemleri gerçekleştiren bireylerin de
gerçekleştirdikleri eylemler tarafından şekillendiğini ve böylece günlük
hayattaki olaylarla mücadele etme biçimlerini yönlendirdiklerini savunur.
Bu sebeplerle teori ve uygulama, içeriden gelen bir ilişki ile birbirine bağlıdır.
Teoriler, uygulayıcılara pratiğe geçirdikleri eylemlerde üstü kapalı olarak
anlaşılanları farklı biçimlerde ifade edebilmeleri için kavramlar sunar.
12. PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
Objektif epistemolojide örgüt, uyguladığı yöntemlerde evrensel ilke ve
normlar altında çalışan, resmî kurallar kümesinin oluşturduğu bir sistem
olarak nitelendirilir.
Hatta yönetsel bilginin bilimsel doğasının yönetimci uygulamayı
meşrulaştırdığına bile değinilmektedir.
Bu kapsamda, örgüt teorisi doğa bilimleri tarafından şekillendirilir; zaman,
değişkenlik, yeni gelişen süreç ve yapılar değerlendirmeye alınmaz.
13. Bireylerin ve grupların geçmişleri ve davranışsal eğilimleri nasıl
şekillendireceği bu yaklaşımda yer almaz.
Bu açıklayıcı yaklaşıma göre önermeler, geçmiş davranışların gelecekteki
eylemleri açıklamak üzere incelenmesi ile eylemin sonuçlarının güvenilir bir
biçimde öngörülebileceğinden yola çıkarak oluşturulur.
14. Özetle, insan davranışları teoriye teknik açıdan
fayda temelli bir şekilde bağlanmaktadır.
Teori, örgüt ve insan davranışları arasında
dışsal bir ilişki kurmaktadır. İnsanı ve örgütü
kanıtlanabilir ve geçerliliği kabul edilmiş
eylemlerin dolayısıyla gelecek eylemleri
yönlendirecek kuralların yaratıcısı olarak teori
ve pratik arasındaki ilişkiye dâhil etmektedir.
Bu durumda bilimsel bilgi, belirli sonuçların
elde edilmesini sağlayan kesin yöntemlerin
ortaya çıkmasını sağlayarak teorinin uy-
gulanabilirliğini güçlendirir.
Ancak prakseoloji, geçmiş davranışların
gelecekteki eylemleri güvenilir bir şekilde
açıklama gücüne sahip olmadığını ifade eder.
Çünkü örgütsel olgular bireyler gibi bağımsız,
otonom varlıklar olarak düşünülemez.
15. Diğer taraftan sübjektif bir epistemolojik varsayıma sahip olan örgüt
teorisyenleri ise incelenen olgunun dışsal nedenlerin bir sonucu olmadığını
varsayar.
Dolayısıyla gözlemlenebilir nedenlerdense aktörlerin sübjektif kültürel
dünyasının objektif bir biçimde analiz edilmesini önerir.
Ancak prakseoloji, dış alan ile içsel kültürel dünyayı bir arada analiz etmenin
praksis felsefesinin mantığını oluşturduğunu söyler.
16. Prakseoloji, örgüt teorisini bu iki felsefi uçta
konumlandıran, incelenen ontolojik ve epistemolojik
varsayımların aksine sosyal olguların hem varlık
hem de oluş ontolojisine dayanarak oluştuğunu ve
ancak bu sentez sayesinde açıklanabileceğini
vurgular.
Teori ve pratik arasındaki içsel ilişkiyi ve teorilerin
dönüştürücü karakterini inceler.
Bireylerin ve örgütlerin kapsamlı bir sosyo-materyal
çevrede sosyal ilişkiler ve yorumlamalarla var
olduğunu savunur.
Bu varsayım, Pierre Bourdieu’nun düşünümselliğine
dayanır.
17. Örneğin güven, bağlılık, otorite, güç gibi
kavramlar, bu kavramlar deneyimlerinde
yerleşik olan bireyin sosyal hayatına,
değerlerine, geçmiş deneyimlerine bağlıdır.
Sosyal olgu, söz konusu sosyal olguyu
gözlemleyenin oluşturduğu düşünümsel bir
gerçekliktir.
Bu nedenle sosyo-materyal olaylar onları
tanımladığımız spesifik kelimelerle
oluşturulur ve anlamlı hâle gelirler.
Uygulama içeren bir çerçevede hayat
bulmayan bir kavram hiçbir anlam ifade
edemez.
Çünkü kavramlar, içlerinde bulundukları
çevre ile anlam kazanır ve zamanla
şekillenirler.
18. Prakseolojik varsayımların örgüt teorisinde önemli yansımaları olmuştur.
Öncelikle araştırmacılar kendi yanlılıklarını tespit etmelidirler.
Sosyal alandaki konumlarını sorgulamalı ve varsayımlarını, araştırma
sorularını ve yöntemini nasıl etkilediğini bilmelidir, örneğin örgüt
teorisyenleri, örgüt kültürünü incelerken örgütün sosyal yapısını bireysel
stratejilerin ve ilişkisel bağlantıların doğrusal bir birleşimi olarak görmekten
kaçınmalıdırlar.
Çünkü sosyal yapının ardında yatan ilkeleri de bilmeleri gerekir.
Bu açıdan yalnızca bu ilkelerin farkında bile olmayan sosyal aktörlerin
incelenmesi yeterli olmaz.
Örgütsel olguları başka birinin kalıplaşmış kavram ve algısı ışığında görme
tehlikesiyle karşılaşmamak için örgüt üyelerinin anlatıları önemlidir.
Tüm bunlar araştırmacının düşünümsel olma çabasını yansıtır.
19. Özetle, ontolojik epistemolojik ve prakseolojik bakış açıları ve örgütsel
teoriyi ne şekilde etkiledikleri, felsefi sorularla meta-teoriler oluşturarak
örgütsel olayları ampirik düzeyde araştıran örgüt teorisi alanına katkıda
bulunurlar.
Felsefi sorular bilim dışı bir yaklaşımla oluşturulur ve bilimsel çerçeveyi
oluşturmaya odaklanırlar.
Örgütsel araştırmalardaki kavramların doğasını irdeleyen daha çok
kavramsal özelliğe sahiptirler.
Bu nedenle örgüt teorisinin felsefesi "örgütsel değişim nedir?" "örgütsel
öğrenme nedir?” “Strateji nedir?" gibi ampirik olmayan ancak açıklama
gerektiren kavramsal konulara meta-düzeyde bir açıklama getirmeyi
amaçlar.
Böylelikle felsefe, mevcut düşünce sistemlerini sorgulayarak örgüt teorisinin
gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
20. KAYNAKÇA
Anıl, İ. (2013). Felsefe Ve Örgüt Teorisi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Erkal, H., & Şentürk, B. (2015). Örgüt Kuramı Yazını Kapsamını Yeniden Düşünmek:
Türkiye'de Hemşehrilik Ve Hemşehri Dernekleri. Akademik Bakış Dergisi.
Keskin, H., Akgün, A. E., & Koçoğlu, İ. (2016). Örgüt Teorisi. Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
T. Bolat, O. A. Seymen, O. İ. Bolat, & B. Erdem. (2016). Yönetim Ve Organizasyon.
Ankara: Detay Yayıncılık.
Temiz, B. K., & Yavuz, A. (2015). Problem Çözümlerinde Bir Analiz Metodu Olarak
Prakseolojik Organizasyonun Kullanımı: Bir Dinamik Problemi Örneği. Ahi
Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi , 71-86.
Yavuz, A. (2009). Problem Çözümlerine Prakseolojik Yaklaşım. 93-106.