SlideShare a Scribd company logo
1 of 11
71 NUH SURESİ
GİRİŞ
Nuh suresi Mekke’de 71. sırada inmiş olup adını surenin konusunu oluşturan
Nuh Peygamber kıssasından almıştır.
Surede sadece Nuh peygamberin kavmi ile olan tevhit mücadelesi; Nuh’un [as]
kavmine yaptığı öğütler ve kavminin Nuh’a direnmeleri yer almaktadır.
Nuh peygamber ve onun kendi kavmi ile sürdürdüğü mücadele ile ilgili detay
daha evvel Araf/59- 64, Yunus/71- 73, Hud/25- 29, Şuara/105-122, Saffat/75- 82 ve
Kamer/9-16’da yer almıştı. Aynı konuya ileride Mü’minun/23-31 ve Ankebut/14-
15’te de değinilecektir.
1
MEAL
RAHMAN RAHÎM ALLAH ADINA
1
Şüphesiz Biz, kendilerine çok acıklı bir azap gelmezden önce, toplumunu
uyar diye Nûh'u toplumuna elçi gönderdik.
2-4
Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir
uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin
ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar
ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince
ertelenmez. Eğer bilseydiniz.”
5-12
Nûh dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben, toplumumu gece-gündüz/sürekli
olarak davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve
şüphesiz ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar
parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler,
kibirlendikçe de kibirlendiler. Sonra şüphesiz ben onları yüksek sesle çağırdım.
Sonra şüphesiz onlar için ilan ettim. Onlar için gizli gizli de söyledim. Sonra
dedim ki”: “Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır.
Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda
bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın. 13
Size ne oluyor ki, Allah için
“ağır davranış”ı ummuyorsunuz?
“14
Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur.
15,16
Allah'ın yedi göğü tabakalar hâlinde nasıl oluşturduğunu ve ay'ı onların
içinde bir ışık yaptığını, güneşi de bir lamba yaptığını görmediniz mi? 17
Ve Allah,
sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. 18
Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir
çıkışla çıkaracaktır. 19,20
Ve Allah sizin için yeryüzünü, yeryüzünden geniş geniş
yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır.”
21-24
Nûh: “Rabbim! Şüphesiz toplumum bana isyan etti. Malı ve evladı
kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük
tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ,
Yagûs, Yeûk ve Nesr'i bırakmayın’ dediler. Kesinlikle birçoklarını da
saptırdılar. Sen de o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara sadece
sapıklığı arttır” dedi.
26-28
Ve Nûh dedi ki: “Bu yerde dolaşan kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve
rabliğini bilerek reddedenlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki Sen onları
bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece din-iman tanımayıp kötülüğe
batan ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden çocuklar
doğururlar. Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak evime
giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret
et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da
sadece yok oluşu arttır.”
25
Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular, sonra da ateşe sokuldular.
Sonra da kendileri için Allah'ın astlarından yardımcılar bulamadılar.
2
TAHLİL
1
Şüphesiz Biz, kendilerine çok acıklı bir azap gelmezden önce, toplumunu
uyar diye Nûh'u toplumuna elçi gönderdik.
Bu ayette, Nuh peygamberin azap gelmeden önce halkı uyarmak üzere kendi
kavmine elçi olarak gönderildiği bildirilmektedir. Surede Nuh kıssasının
nakledilmesinin başlıca nedeni, Nuh’un kendi kavmi ile olan mücadelesinin
Resulullah’ın Mekkeliler ile olan mücadelesine son derece benzer olmasıdır.
Dolayısıyla bu özlü anlatımın amacı Mekke müşriklerini uyarmak ve onları bu
kavmin başına gelenlerden ibret almaya yöneltmektir. Arap müşriklerinin kendi
putlarına Nuh kavminin putlarının adlarını vermeleri de onların bu kavim hakkında
zaten birçok bilgiye sahip olduklarını göstermektedir.
Surenin bu ilk ayetinde Rabbimizin rahmeti ön plana çıkmaktadır. O, sapık
kavme, sapıklıktan vazgeçmeleri için elçi göndermiştir:
15
Kim, kılavuzlanan doğru yolu bulursa, sırf kendi iyiliği için kılavuzlanan doğru yolu
bulmuştur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının
yükünü çekmez. Ve Biz, bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık.
16
Ve Biz, bir ülkeyi değişime/yıkıma uğratmak istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi
önde gelenlerine, hak yolda olmalarını, hak yolda önderlik yapmalarını emrederiz de onlar, bunun
aksine, orada hak yoldan çıkarlar. Artık oranın üzerine Söz hak olur da Biz orayı kökünden
darmadağın ederiz.
(İsra/15, 16)
44,45
Ve sen insanları, azabın geleceği gün ile uyar. Artık şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş
yapan o kimseler, “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin davetine uyalım ve
elçilere tâbi olalım.” derler. –Daha önce siz, sizin için bitişin/tükenişin/yok oluşun olmadığına dair
yemin etmemiş miydiniz? Hem siz, şirk koşarak kendilerine haksızlık edenlerin yurtlarında
oturdunuz. Onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu. Ve size örnekler de vermiştik.–
(İbrahim/44)
39
Ve sen onları, kendileri bilgisizlik, duyarsızlık içindeyken ve inanmıyorlarken emrin yerine
getirileceği o büyük pişmanlık günüyle uyar!
(Meryem/39)
18
Yaklaşan gün hakkında da onları uyar. O zaman kalpler yutkunarak; dehşetten ürpererek
gırtlaklara dayanmıştır. Şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimse için ne sıcak
bir dost vardır, ne de itaat edilecek bir destekçi, yardımcı, iltimasçı...
(Mü’min/18)
70
Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/ oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya
hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve Kur’ân ile hatırlat/öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin
üretip kazandığıyla değişim ve yıkıma düşerse, onun için Allah'ın astlarından bir yardım eden, yol,
gösteren koruyan bir yakın kimse ve destekçi, kayırıcı söz konusu olmaz. Suçuna karşı her türlü
bedeli ödemeyi istese de ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile değişime/yıkıma uğrayan
kimselerdir. İyilikbilmezlik ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir
azap vardır.
(En’am/70)
3
Allah, seçtiği elçilerini ancak tevhit inancını yerleştirmek, yani Allah’tan başka
ilah olmadığını insanlara öğretmeleri için gönderir:
25
Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona: “Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye
bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.
(Enbiya/25)
36
Ve andolsun ki Biz her ümmete, “Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının” diye bir elçi
gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına doğru yolu gösterdi, bir kısmına da sapıklık hak
olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?
(Nahl/36)
Allah’ın elçi göndermedeki hükmü için ayrıca şu ayetlere de bakılabilir:
Bakara/133, Maide/116, 117, A’raf/59, 73, 85, Mü’minun/32.
Rabbimizin elçi göndererek toplumları uyarması kullarına olan rahmetinden
dolayıdır.
117
Ve senin Rabbin, halkları düzeltici iken, o memleketleri haksız yere değişime/ yıkıma
uğratacak değildir.
(Hud/117)
Konumuz olan ilk ayette “… çok acıklı bir azap gelmezden evvel” ifadesiyle
konu edilen azap, 25. ayette bildirilen “boğulma” ve “cehenneme atılma” olarak
anlaşılmalıdır.
Nuh kıssasının özeti A’raf suresinde de verilmişti:
59
Andolsun ki Biz, Nûh'u toplumuna elçi gönderdik de o, “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin,
sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Cidden ben, zararınıza olan üstünüze gelecek büyük bir günün
azabından korkuyorum” dedi.
60
Toplumunun ileri gelenleri, “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.
61-63
Nûh dedi ki: “Ey toplumum! Bende herhangi bir sapıklık yoktur. Velâkin ben âlemlerin
Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum,
size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Allah'ın koruması
altına girmeniz ve rahmete ulaşabilmeniz için, içinizden sizi uyaracak bir kişiye, bir öğüt/kitap
gelmesine şaştınız mı?”
64
Bunun üzerine o'nu yalanladılar, Biz de Nûh'u ve o'nunla beraber gemide bulunanları
kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk! Gerçekten onlar, kör bir topluluk idiler.
(A’raf/59- 64)
Nuh’un (as) kimliği; soyu sopu ile ilgili Kur’an’da bilgi verilmemiştir. Kitab-ı
Mukaddes’te1
Nuh’tan genişçe bahsedilir. Bunların birçoğunu daha evvelki surelerin
tahlilinde nakletmiştik.
2-4
Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir
uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin
ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar
ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince
ertelenmez. Eğer bilseydiniz.”
Bu ayetlerden, Nuh’un (as) ilk önce kendisini kavmine net olarak tanıttığı
anlaşılmaktadır. Kendisini apaçık bir uyarıcı olarak ortaya koyan Nuh peygamber, bu
ilahî görevinin gereği olarak kavminden de Allah’a kulluk etmelerini, takvalı
davranmalarını ve kendisine itaat etmelerini istemiştir. Böyle yaptıkları takdirde
Allah’ın kendilerini bağışlayacağını, O’nun kahrına uğramadan, rezil rüsva olmadan
1
(Tekvin; 5-10. Bölümler)
4
kendilerine takdir edilen ömürlerini yaşayabileceklerini, bu fırsatı kaçırmamalarını,
çünkü verilen süre dolduğunda onda hiçbir değişiklik yapılamayacağını bildirmiştir.
Nuh’un (as) ayette üç madde halinde özetlenen istekleri dinin ana ilkeleridir.
Dikkat edilirse, Nuh peygamber bu öğütlerini “… eğer bilseydiniz” diye
bitirmektedir. Onun bu ifadesi, kavminin bilinçsiz davrandığına, bilinçsizlikleri
yüzünden inkâra gittiklerine işaret etmektedir. Çünkü gerçekten de kavmi az bir
dünya çıkarı için ebedi hayatı gözden çıkarmaktaydı.
5-12
Nûh dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben, toplumumu gece-gündüz/sürekli
olarak davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve
şüphesiz ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar
parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler,
kibirlendikçe de kibirlendiler. Sonra şüphesiz ben onları yüksek sesle çağırdım.
Sonra şüphesiz onlar için ilan ettim. Onlar için gizli gizli de söyledim. Sonra
dedim ki”: “Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır.
Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda
bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın. 13
Size ne oluyor ki, Allah için
“ağır davranış”ı ummuyorsunuz?
“14
Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur.
15,16
Allah'ın yedi göğü tabakalar hâlinde nasıl oluşturduğunu ve ay'ı onların
içinde bir ışık yaptığını, güneşi de bir lamba yaptığını görmediniz mi? 17
Ve Allah,
sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. 18
Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir
çıkışla çıkaracaktır. 19,20
Ve Allah sizin için yeryüzünü, yeryüzünden geniş geniş
yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır.”
Bu ayetlerde, Nuh peygamberin Allah’a yakarırken kavmine yaptığı öğütleri
ve onların kendisine karşı takındıkları tavrı dile getirip halini uzun uzun Rabbine arz
edişi nakledilmektedir. Onun “Rabbim! Şüphesiz ben, kavmimi gece gündüz [sürekli]
davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve şüphesiz
ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını
kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe de
kibirlendiler” şeklindeki şikâyeti, Nuh (as) ile kavmi arasındaki mücadelenin niteliği
hakkında bilgi verdiği gibi, müminler ile inkârcılar arasındaki mücadele süreçlerinde
karşılaşılabilecek psikolojik riskler hakkında da ipuçları vermektedir.
Ayetteki “onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler”
ifadesi, Nuh’un (as) inkârcılardan kendi sesini duymamak için kulaklarını tıkadıkları,
yüzünü görmemek için de elbiselerini başlarına geçirdikleri yönündeki şikâyetini
ifade etmektedir.
Nuh kavminin “kibirlenme, büyüklenme” tavrı şu ayetlerde de konu edilmiştir:
27
Buna karşılık, toplumunun kâfirlerinin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş
olanlarının ileri gelenleri: “Biz seni sadece bizim gibi sıradan bir insan olarak görüyoruz. Sana sığ
görüşlü aşağı tabakalarımızdan/ ayak takımımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim
aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Tam tersine biz, sizi yalancılar sanıyoruz” dediler.
(Hud/ 27)
105
Nûh toplumu gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı.
106-110
Bir zamanlar kardeşleri Nûh onlara demişti ki: “Siz Allah'ın koruması altına girmez
misiniz? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana
itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin
Rabbi üzerinedir. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin!”
111
Onlar: “Sana çok düşük kimseler uyarken, biz sana inanır mıyız?” dediler.
5
112-115
Nûh dedi ki: “Onların yaptıklarına dair bir bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime
aittir. Eğer düşünürseniz! Ve ben iman edenleri kovucu değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
116
Onlar dediler ki: “Ey Nûh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlanarak
öldürülenlerden olacaksın!”
117,118
Nûh: “Rabbim! Toplumum beni yalanladı. Artık benim aramla onların arasında sen
hükmet. Ve beni ve mü’minlerden benimle beraber olan kimseleri kurtar!” dedi.
119,120
Bunun üzerine Biz de o'nu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde kurtardık. Sonra da
arkalarından arta kalanları suda boğduk.
121
Şüphesiz ki bunda kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. Ama onların çoğu iman ediciler
değillerdi. 122
Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi
mümkün olmayan/mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin ta kendisidir.
(Şuara/105- 122)
Nuh’un (as) kavmine yapmış olduğu tebliğin “gece-gündüz”, “yüksek sesle”
ve “gizli gizli” olduğu, Allah’a yakarırken kullandığı ifade ve deyimlerden
anlaşılmaktadır. “Gece-gündüz” deyimi “devamlı” anlamındadır. “Yüksek sesle”
ifadesi, tebliğin “açık açık meydanlarda”, “gizli gizli” ifadesi de “gizlice, tenhalarda
ve evlerine, ayaklarına giderek” demektir. Nuh peygamber, yakarışındaki bu
deyimlerle elçilik görevini yerine getirme konusunda harcamadığı bir gayretinin
kalmadığını, elinden gelen her şeyi yaptığını, her yöntemi denediğini dile
getirmektedir.
Nuh peygamberin, kavmine nasihat ederken “Rabbinizin sizi bağışlamasını
isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size
mallar ve oğullar ile yardımda bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın”
dediği dikkat çekmektedir. Bu sözleri kavmini tövbe etmeye davet ve teşvik etmek
isteyişini gösterdiği gibi, Allah’tan mağfiret dilemenin bolluğa sebep olacağı
mesajını da içermektedir. Mağfiret dilemenin bolluğa vesile olacağı şu ayetlerden de
anlaşılmaktadır:
50-52
Âd'a da kardeşleri Hûd'u elçi gönderdik. O, dedi ki: “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin.
Sizin için O'ndan başka ilâh yok. Siz uydurmacılardan başka bir şey değilsiniz. Ey toplumum! Buna
karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yoktan yaratan üzerinedir. Hâlâ
akıllanmayacak mısınız? Ey toplumum! Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tevbe edin ki,
üzerinize gökten bol bol göndersin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Ve günahkârlar
olarak sırt çevirmeyin.”
(Hud/50- 52)
Buna karşılık, nankörlük edenler, şirk koşanlar da sadece ahirette değil, bu
dünyada da sıkıntı içinde olacaklardır:
124-126
Kim Benim anılmamdan/ Benim öğüdümden mesafeli durursa, hiç şüphesiz onun için zor,
sıkıcı bir geçim/ yaşam vardır. Kıyâmet günü de onu kör olarak kıyâmet günü toplantı alanına
toplarız. O der ki: “Rabbim ben gören biri olduğum hâlde beni neden kör olarak bu yere çıkardın?”
Allah der ki: “Bu böyledir, âyetlerimiz sana geldi de sen onları terk etmiştin; bu gün de aynı şekilde
sen terk ediliyorsun/cezalandırılıyorsun.”
(Ta Ha/124- 126)
66
Ve hiç kuşkusuz eğer onlar Tevrât'ı, İncîl'i ve kendilerine Rablerinden indirilen Kur’ân'ı ayakta
tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden] besleneceklerdi. Onlardan bir
kısmı orta yol tutan; bazısına inanıp bazısına inanmayan, inanmadığı hâlde inanmış gözüken önderli
bir toplumdur. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür!
(Maide/66)
1-4
Elif/1, Lâm/30, Râ/200. Bu Kur’ân, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; sadece Allah'a
kulluk edin diye, âyetleri,
6
şirk koşarak yapılan yanlışı; kendi zararlarına işi ve kargaşayı engellemek için konulmuş
kanun, düstur ve ilkeler içertilmiş/bozulması engellenmiş,
bir de en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, her şeyin iç yüzünü/gizli
taraflarını da iyi bilen tarafından ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır: “Şüphesiz ben sizin için
O'nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tevbe
edin ki, sizi adı konmuş bir süre sonuna kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine
armağanlarını versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından
korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. Ve O her şeye gücü yetendir.”
(Hud/1-4)
13. ayetten 24. ayete kadar olan paragrafta nakledildiğine göre, Nuh
peygamber, kavmine “Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/aşama aşama yaratmıştır.
Allah’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını ve Ay’ı onların içinde bir ışık
kıldığını, güneşi de bir lamba kıldığını görmediniz mi? Ve Allah, sizi yeryüzünden
bir bitki olarak bitirdi. Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir çıkışla çıkaracaktır.
Ve Allah sizin için yeryüzünü, kendisinden [yeryüzünden] geniş geniş yollarda
gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır” diye öğütte bulunmuştur. Bu öğüdüyle kavmine
gerçek ilahın, gerçek rabbin kim olduğunu anlatmak istemiştir. Dikkatlerin
Rabbimizin varlık ve kudretine çekildiği bu ifadeler ayetlerde kimi zaman
Rabbimizin doğrudan kullarına hitabı olarak, kimi zaman da insanlara elçilerin
ağzıyla yöneltilen sözler olarak Kur’an’da birçok kez yer almıştır.
Pasajda insanın “aşama aşama” yaratılması, bir bitki olarak bitirilmesi,
göklerin, gökteki sistemlerin ve yeryüzünün yaratılması, yeryüzünün insanlara
elverişli hale getirilmesi gibi konular üzerinde durulmaktadır.
İnsanın yaratılış süreciyle ilgili özet olarak şu bilgileri hatırlatmakta yarar
görüyoruz:
Dişinin yumurta erkek sperması tarafından döllendikten sonra rahmin çeperine
yapışır. Bu döllenmiş yumurtacık son derece oburdur. Çevresindeki çeperi
aşındırarak orada emmesine ve gelişmesine elverişli bir kan gölü oluşturur. Cenini
annesine bağlayan ve doğuma kadar beslenme kanalı görevi yapan göbek bağının
boyu, gerçekleştirdiği amacın gereklerine uygun miktarda yaratılmıştır. Yani, bu bağ,
taşıdığı besinin ne yolda ekşimesine yol açacak kadar uzundur, ne de bu besinin hızla
akarak cenini rahatsız etmesine sebep olabilecek kadar kısadır.
Gebeliğin sonunda ve doğumun başlangıç aşamasında ana memesi sarıya çalan
beyazlıkta bir sıvı salgılar. Yüce Allah'ın şaşırtıcı sanatının bir eseri olarak bu sıvı
yeni doğan yavruyu hastalıklara karşı koruyan erimiş kimyasal maddelerden
oluşmuştur. Doğumun ikinci gününde memede süt oluşmaya başlar. Yine yüce
Allah'ın eşsiz plânı uyarınca ana memesinden akan sütün miktarı günden güne
çoğalarak bir yılın sonunda iki buçuk litreye ulaşır. Oysa doğumun ilk günlerinde bu
sütün miktarı birkaç yüz gramı geçmez. Ana sütündeki mucize sadece süt miktarının
çocuğun büyümesine paralel biçimde artması ile sınırlı kalmaz. Ayrıca sütün
bileşimine giren maddelerin cinsi ve oranı da zamanla değişir. Ana sütü, doğumu
izleyen ilk günlerde çok az oranda nişasta ve şeker içeren su ağırlıklı bir sıvı iken
zamanla koyulaşır; içindeki nişasta, şeker ve yağ oranı artar. Bu gelişme çocuğun
dokularının ve sistemlerinin sürekli gelişimine ayak uyduracak tempoda günden güne
gerçekleşir.
Eğer insan organizmasını oluşturan çeşitli sistemleri, bu sistemlerin
görevlerini, çalışma tarzlarını, organizmanın yaşamasına ve sağlıklı olmasına ilişkin
fonksiyonlarını incelersek, nasıl dikkatle plânlandıklarını ve ne kadar ölçülü bir
tasarlamaya dayandıklarını hayretle görür, Yüce Allah'ın her canlı organizmayı, her
organı, hatta her hücreyi yönettiğini, gözetimi ve denetimi altında bulundurduğunu
açıkça tasdik ederiz.
7
15 ve 16. ayetlerde ise Nuh’un (as) kavmine tebliğde bulunurken Allah’ın
çevredeki ayetlerine dikkat çektiği nakledilmektedir. Nuh’un bu ifadelerinde Ay’ın
“ışık”, Güneş’in “lamba” olarak tanımlandığı görülmektedir. Bu husus başka
ayetlerde de yer almıştır:
5
O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, aya
menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile oluşturmuştur. O, bilecek olan bir toplum için
âyetleri ayrıntılı olarak açıklar.
(Yunus/5)
Güneş ve ayın farkı, güneşin hizmetleri, güneşteki oluşumlar ile ilgili bilim ve
teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
21-24
Nûh: “Rabbim! Şüphesiz toplumum bana isyan etti. Malı ve evladı
kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük
tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ,
Yagûs, Yeûk ve Nesr'i bırakmayın’ dediler. Kesinlikle birçoklarını da
saptırdılar. Sen de o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara sadece
sapıklığı arttır” dedi.
Bu ayetlerde, Nuh peygamberin Allah’a yakarışları nakledilmektedir.
Kendisine gösterilen katı tutum sonucunda Nuh peygamber, “Rabbim! Şüphesiz
onlar [kavmim] bana isyan etti. Malı ve evlâdı kendisine zarardan başka bir şey
vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı
bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ’, Yagûs, Yeûk ve Nesr’i bırakmayın’ dediler”
diyerek kavmini Allah’a şikâyet etmiş, duasını “Kesinlikle birçoklarını da
saptırdılar. Sen de o zalimlere sadece sapıklığı arttır” sözleriyle devam ettirmiştir.
Nuh’un (as) yakarışındaki “Malı ve evlâdı kendisine zarardan başka bir şey
vermeyen kimseye uydular” ifadesinde kimden söz edildiğine dair başkaca bilgi
verilmemiştir. Ancak ayetin ifadesinden, bu kişinin Ebulehep gibi malı ve çevresiyle
dine karşı tavır almış bir kişi olduğu anlaşılmaktadır.
Nuh kavminin ileri gelenlerinin topluca ve her türlü hileye başvurarak
diğerlerine “Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ’, Yagûs, Yeûk ve
Nesr’i bırakmayın!” demeleri ve halkı şirklerinde kalmaya teşvik etmeleri,
inkârcıların genel karakterini göstermesi bakımından fevkalade dikkat çekicidir.
Sa’d suresindeki şu pasajda da benzer bir tavırdan söz edilmektedir:
4,5
Ve içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldiğine şaştılar da o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve
rabliğini bilerek reddeden o kimseler, “Bu bir sihirbazdır, çok çok yalan söyleyen birisidir. O bunca
ilâhı, bir tek ilâh mı yapmış? Bu gerçekten çok şaşılacak bir şey!” dediler.
6-8
Ve içlerinden ileri gelenler yürüdüler: “İlâhlarınız üzerinde direnin ve sözünüzden,
kararınızdan dönmeyin. Bu, gerçekten, sizden beklenen bir şeydir! Biz bunu son/başka bir dinde
işitmedik, bu ancak bir uydurmadır. Öğüt/ Kitap aramızdan o'nun üzerine mi indirildi?” –Aksine
onlar Benim öğüdümden/ Kur’ân'dan yetersiz bilgi içindeler, aksine onlar henüz azabımı
tatmadılar.–
9-11
Yoksa çok güçlü ve çok bağış yapan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya
da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyleyse, burada, çeşitli
gruplardan oluşmuş, bozguna uğramış bir ordu olan onlar, her yolu deneyerek yükselsinler, ellerinden
gelen her şeyi denesinler!
8
12,13
Onlardan önce Nûh'un toplumu, Âd, kazıklar sahibi; muhteşem orduları olan/ görülmemiş
işkenceler eden Firavun, Semûd, Lût'un toplumu ve Eyke ashâbı da yalanladılar. İşte onlar, ayrı ayrı
baş çeken gruplardır.
14
Onların hepsi, sadece elçileri yalanladılar. Bu sebeple azabım hak oldu. 15
Ve bunlar, göz açıp
kapayacak kadar bile gecikmesi olmayan bir çığlıktan başkasını beklemiyorlar.
16
Ve dediler ki: “Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azaptan payımızı acele ver bize!”
(Sad/4- 16)
Demek ki tarih tekerrür etmektedir.
Konumuz olan ayetlerde isim isim bir takım putlardan bahsedilmektedir. Bu
put isimleri Arapçada anlamı olan sözcüklerdir. Bu isimlerle ilgili olarak klasik
kaynaklardan iki nakil alıntılıyoruz:
Suvâ' -onların görüşlerine göre- deniz kıyısında Huzeyllilere ait bir put idi.
Yeğûs: Katade'nin görüşüne göre, Sebe’ diyarının el-Cevf denilen yerinde Muradlıların Gutayf
koluna ait idi.
el-Mehdevî: Önce Muradlıların idi, sonra da Gatafanlıların oldu. es-Salebi dedi ki: Taylılardan
olan Alâ ve En'um ile Mezhiclilerden olan Curaşlılar, Yeğûs'u alıp onu Muradlılara götürdüler ve
orada bir süre ona ibadet ettiler. Daha sonra Nadiye oğulları o putu Alâ ve En'umlulardan almak
istediler. Bu sefer onu Huzaalılardan el-Haris b. Ka'b oğullarına mensup el-Husayn'a götürdüler.
Ebu Osman en-Nehdi dedi ki: Ben Yeğûs'u gördüm, kurşundandı. Bu putu bacaklarında
hastalık bulunan bir devenin üzerinde taşıyorlardı. Onunla birlikte yol alıyor fakat kendisi çökmedikçe
onu büktürmüyorlardı. Deve çöktümü, onlar da inerler ve “Size burayı beğenmiş bulunuyor” diyerek
onun üzerinde bir bina inşa ediyor ve etrafında konaklıyorlardı.
Ye'ûk, İkrime, Katade ve Ata'nın görüşüne göre (Yemen'deki bir yer olan) Belha denilen yerde
Hemdanlılara ait idi. Bunu el-Maverdî zikretmektedir.
es-Sa'lebî dedi ki: Ye’ûk, Sebelilerden Kehlan adındaki birisine ait idi. Sonra oğullan biri
diğerinden miras aldı. Büyüklük sırasına göre miras alına alına sonunda Hemdanlıların eline geçti. İşte
Malik b. Nemat el-Hemedanî şu beyti onun hakkında söylemiştir:
"Dünyada tüylendiren [palazlandıran] da Allah'tır, zayıflatan da O'dur, Fakat Ye'ûk ne
zayıflatabiliyor, ne de palazlandırabiliyor."
Nesr: -Katade'nİn görüşüne göre- Himyerlilerden Zülkela'a ait idi. Mukatil'den de benzer bir
görüş nakledilmiştir.
el-Vâkidî dedi ki: Vedd bir adam suretinde idi. Suvâ' kadın suretinde, Yeğûs arslan, Ye’ûk at,
Nesr ise uçan kuşlardan kartal suretinde idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.2
Sûrede adı geçen Nuh kavminin ilahlarının isimleri, hem lafız hem de mânâ yönünden
Arapçadır. Her ne kadar bu isimler Kur'an'ın indiği fasih Arapçadan dönem olarak çok eski olsa da,
aralarındaki ilişki açıkça belli olmaktadır. Yeğûs ile Gavs [yar etmek], Gays [bereketli yağmur] ve
İgâse [yardım etmek] arasındaki ilişki; Yeûk ile İâ'ka ve Ta'vîk [engellemek, alıkoymak] arasındaki;
Süvâ' ile Sea'h [genişlik, bolluk] arasındaki ilişki; Vedd ile Mevedde [sevgi] arasındaki ilişki; Nesr ile
meşhur yırtıcı kuşa verilen ad arasındaki ilişki açıkça gözükmektedir. Peygamber'in döneminde bazı
Arap kabilelerinin bu adlarla anılan putları olduğunu nakleden rivayetler bulunmaktadır. Anlatıldığına
göre Hüzeyl kabilesinin putunun adı Suvâ' idi, bulunduğu yerin adı ise Yenbûğ olarak
isimlendiriliyordu. Başka bir rivayette ise bu Hemedân kabilesinin putunun adıydı. Diğer bir rivayete
göre ise, Zilkilâ' ailesinin putunun adıydı. Sanırım bunların hepsi mevcuttu ve bir kadın sûretindeydi.
Yemen'dc Mezhac ve Cürs ehlinin de Yegûs isminde bir putları vardı. Ona tapanlar arasında
Murad kabilesinden Gatîfoğullan da bulunmaktaydı. Rivayete göre bu put Suvâ'nın oğlu olup aslan
sûretindeydi. Anlatıldığına göre Hemedan, Havlan ve onların müttefikleri olan kabilelerin Erhab
denilen yerde Ye’ûk isminde bir putları vardı. Rivayete göre Hayvan kabilesi de bu puta tapmaktaydı.
Bu put aynı zamanda Zilkilâ' ailesinin de putları arasındaydı ve at şeklindeydi. Anlatıldığına göre
Humeyr kabilesi de Nesr isminde bir puta tapıyordu. Bir rivayete göre bu Humeyr kabilesinden Zilkiâ
ailesinin putuydu. Hayaniyye kabilesi kitabelerinde ise Nesr adı kayıtlı olup kuş şeklindeydi. Benî
Kelb kabilelerinin de Vedd isminde bir putu olduğu ve bunun erkek suretinde olduğu anlatılmaktadır.
Bu ismin eski dönemde Yemen ilahlarından birisi olduğu ve onlarda Ay’ı temsil ettiği de
kaydedilmektedir. Cahilliyye devri erkek isimlerinden bu adların bazısına nispet edilen birtakım
2
(Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
9
rivayetler nakledilmiştir; Örneğin: Abdü Vedd [Vedd'in kulu], Abdügays [Gays'ın kulu] gibi.
Anladığımız kadarıyla Araplar, Peygamber'in döneminde ve öncesinde bu isimleri Nuh
kavminin ilahları olarak kullanıyorlardı, sonra bu isimleri iktibas ettiler; belki de Arapçalaştırarak
putlarına da bu isimleri verdiler. Bu, Kur'an'ın indiği fasih Arapça döneminden daha eski döneme
rastlamaktadır. Bu şekilde, bu isimleri olduğu gibi korudular. Çünkü bunlar, göz ardı edilemeyecek
derecede kudsiyet kazanmışlardı.3
24. ayette Nuh peygamber, olayları anlatırken “… onlar birçok kimseyi
saptırdılar” ifadesiyle kavminin ileri gelenlerini değil de putları kastetmiş olabilir.
Tabiî ki cansız putların kimseyi saptırması söz konusu olamaz. O nedenle bu ifade,
“bunlar sebebiyle birçok kişi saptı” anlamındadır. Bunun bir örneğini de İbrahim
suresindeki şu pasajda görmekteyiz:
35-41
Ve hani bir zaman İbrâhîm: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara
tapmamızdan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana
uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse… Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve
çok merhamet edensin. Rabbimiz! Şüphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikame etmeleri
[mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları-ayakta
tutmaları] için, Senin dokunulmazlaşmış Ev'inin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim.
Rabbimiz! Verdiğin nimetlerin karşılığını ödemeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının
gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim
gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. –Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'a
gizli kalmaz.– Tüm övgüler, ihtiyarlık hâlimde bana İsmâîl'i ve İshâk'ı lütfeden Allah'adır; başkası
övülemez. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitendir. Rabbim! Beni salâtı ikame eden [mâlî
yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan] biri
kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim için,
anam-babam için ve mü’minler için bağışlamada bulun!” demişti.
(İbrahim/35- 41)
26-28
Ve Nûh dedi ki: “Bu yerde dolaşan kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve
rabliğini bilerek reddedenlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki Sen onları
bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece din-iman tanımayıp kötülüğe
batan ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden çocuklar
doğururlar. Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak evime
giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret
et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da
sadece yok oluşu arttır.”
Bu ayetlerde Nuh’un (as) yakarışlarının devamı verilmektedir. Onun duasında
dile getirdiği “Bu yerde dolaşan kâfirlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki sen
onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar
doğururlar” şeklindeki sert ifadelerin sebebi, onlarla ilgili daha evvel Allah’ın
kendisine bilgi vermiş olmasıdır. Aksi halde böyle bir dua yapma hakkı söz konusu
olmazdı.
36,37
Ve Nûh'a vahyolundu: “Kesinlikle toplumundan iman etmiş olanlardan başka artık kimse
iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim gözetimimiz altında ve
vahyimize göre gemiyi yap. Şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler
hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar, suda kesin boğulacaklardır.”
(Hud/36, 37)
Ayetin orijinalinde yer alan “ ‫الضرض‬el-Arz” sözcüğündeki “ ‫ال‬el” takısını “ahd”
anlamına aldığımız takdirde, Nuh’un “el-Arz” sözcüğüyle kastettiği yerin kendi
3
(Derveze; et Tefsirü’l Hadis)
10
yaşadığı bölge olduğu anlamı elde edilir. Zaten Nuh’un yeryüzündeki tüm kâfirler
için böyle bir bedduası söz konusu olmaz. Zira uzaktaki kâfirler ile ilgili olarak
onların inanmayacak kimseler olduğuna dair Nuh’a bir bilgi verilmemiştir.
25
Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular, sonra da ateşe sokuldular.
Sonra da kendileri için Allah'ın astlarından yardımcılar bulamadılar.
Bu ayet Nuh’un (as) Allah’a yakarış ifadelerine ait değildir. Bu nedenle
Nuh’un (as) yakarışlarının nakledildiği 26-28. ayetlerin arkasında meallendirilmiştir.
Ayetin açık ifadesinden Nuh’un (as) dualarının kabul olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kabulün sonucu olarak o inatçı müşrik kavim hem dünyada cezalandırılmış, hem
de ahirette cezalandırılacağına dair kesin hüküm verilmiştir. Azap geldiğinde
güvendikleri putlardan hiçbirinin yardımını görememişlerdir.
76
Ve Nûh'u; hani o daha önce nida etmişti de Biz de o'na cevap vermiştik. Sonra da Biz
kendisini ve ailesini, yakınlarını, inananlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
77
Ve âyetlerimizi yalanlayan toplumuna karşı o'na yardım ettik. Şüphesiz onlar kötü bir
toplumdular da Biz onları topluca suda boğduk.
(Enbiya/76, 77)
Bu trajik tablodan, başta Mekkeli müşrikler olmak üzere tüm insanlığın ibret
alması ve sonlarının Nuh kavmi gibi olmamasına çalışmaları gerekmektedir. Surenin
genel mesajı budur.
Allah doğrusunu en iyi bilendir.
11

More Related Content

What's hot (20)

72. ibrahim suresi
72. ibrahim suresi72. ibrahim suresi
72. ibrahim suresi
 
104. münafikun suresi
104. münafikun suresi104. münafikun suresi
104. münafikun suresi
 
67. zariyat suresi
67. zariyat suresi67. zariyat suresi
67. zariyat suresi
 
86. muttaffifin suresi
86. muttaffifin suresi86. muttaffifin suresi
86. muttaffifin suresi
 
96. ra'd suresi
96. ra'd suresi96. ra'd suresi
96. ra'd suresi
 
55. en'am suresi
55. en'am suresi55. en'am suresi
55. en'am suresi
 
66. ahkaf suresi
66. ahkaf suresi66. ahkaf suresi
66. ahkaf suresi
 
73. enbiya suresi
73. enbiya suresi73. enbiya suresi
73. enbiya suresi
 
109. saff suresi
109. saff suresi109. saff suresi
109. saff suresi
 
Peygamberler
PeygamberlerPeygamberler
Peygamberler
 
51.yunus suresi
51.yunus suresi51.yunus suresi
51.yunus suresi
 
Turkish Quran
Turkish QuranTurkish Quran
Turkish Quran
 
108. teğabün suresi
108. teğabün suresi108. teğabün suresi
108. teğabün suresi
 
58. sebe suresi
58. sebe suresi58. sebe suresi
58. sebe suresi
 
95. muhammed suresi
95. muhammed suresi95. muhammed suresi
95. muhammed suresi
 
110. cuma suresi
110. cuma suresi110. cuma suresi
110. cuma suresi
 
Peygamberimiz
PeygamberimizPeygamberimiz
Peygamberimiz
 
Ahde vefa
Ahde vefaAhde vefa
Ahde vefa
 
94. hadid suresi
94. hadid suresi94. hadid suresi
94. hadid suresi
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
 

Viewers also liked

Sloan optional essay
Sloan optional essaySloan optional essay
Sloan optional essayJenny Cheng
 
Ecofisiologia i processos vitals dels vegetals
Ecofisiologia i processos vitals dels vegetalsEcofisiologia i processos vitals dels vegetals
Ecofisiologia i processos vitals dels vegetalsMagdalena Riera Mena
 
slides_low_rank_matrix_optim_farhad
slides_low_rank_matrix_optim_farhadslides_low_rank_matrix_optim_farhad
slides_low_rank_matrix_optim_farhadFarhad Gholami
 
Core Java Equals and hash code
Core Java Equals and hash codeCore Java Equals and hash code
Core Java Equals and hash codemhtspvtltd
 
Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015
Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015
Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015Morris Singer
 
High Availability Django - Djangocon 2016
High Availability Django - Djangocon 2016High Availability Django - Djangocon 2016
High Availability Django - Djangocon 2016Frankie Dintino
 
Effective Java - Still Effective After All These Years
Effective Java - Still Effective After All These YearsEffective Java - Still Effective After All These Years
Effective Java - Still Effective After All These YearsMarakana Inc.
 
The Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da Apple
The Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da AppleThe Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da Apple
The Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da AppleRodrigo Leite
 
Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...
Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...
Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...Sunner India
 
3 Step Process for Persuasion
3 Step Process for Persuasion3 Step Process for Persuasion
3 Step Process for PersuasionRhythm Systems
 

Viewers also liked (15)

Contoh RPH
Contoh RPHContoh RPH
Contoh RPH
 
Trabajooooooooooo
TrabajoooooooooooTrabajooooooooooo
Trabajooooooooooo
 
33. mürselat
33. mürselat33. mürselat
33. mürselat
 
Sloan optional essay
Sloan optional essaySloan optional essay
Sloan optional essay
 
Leadership Quiz
Leadership QuizLeadership Quiz
Leadership Quiz
 
Ecofisiologia i processos vitals dels vegetals
Ecofisiologia i processos vitals dels vegetalsEcofisiologia i processos vitals dels vegetals
Ecofisiologia i processos vitals dels vegetals
 
slides_low_rank_matrix_optim_farhad
slides_low_rank_matrix_optim_farhadslides_low_rank_matrix_optim_farhad
slides_low_rank_matrix_optim_farhad
 
Core Java Equals and hash code
Core Java Equals and hash codeCore Java Equals and hash code
Core Java Equals and hash code
 
Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015
Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015
Unit Testing Express and Koa Middleware in ES2015
 
High Availability Django - Djangocon 2016
High Availability Django - Djangocon 2016High Availability Django - Djangocon 2016
High Availability Django - Djangocon 2016
 
Effective Java - Still Effective After All These Years
Effective Java - Still Effective After All These YearsEffective Java - Still Effective After All These Years
Effective Java - Still Effective After All These Years
 
Newbytes NullHyd
Newbytes NullHydNewbytes NullHyd
Newbytes NullHyd
 
The Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da Apple
The Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da AppleThe Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da Apple
The Developer Conference - CloudKit, entendendo a Cloud da Apple
 
Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...
Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...
Sunner India | Free Online Sunner India Catalogue | Free Online Sunner India ...
 
3 Step Process for Persuasion
3 Step Process for Persuasion3 Step Process for Persuasion
3 Step Process for Persuasion
 

Similar to 71. nuh suresi (16)

54. hicr suresi
54. hicr suresi54. hicr suresi
54. hicr suresi
 
39. araf
39. araf39. araf
39. araf
 
70. nahl suresi
70. nahl suresi70. nahl suresi
70. nahl suresi
 
38. sad
38. sad38. sad
38. sad
 
84.rum suresi
84.rum suresi84.rum suresi
84.rum suresi
 
50. isra suresi
50. isra suresi50. isra suresi
50. isra suresi
 
102. nur suresi
102. nur suresi102. nur suresi
102. nur suresi
 
65. casiye suresi
65. casiye suresi65. casiye suresi
65. casiye suresi
 
48.neml suresi
48.neml suresi48.neml suresi
48.neml suresi
 
41.yasin suresi
41.yasin suresi41.yasin suresi
41.yasin suresi
 
77. mülk suresi
77. mülk suresi77. mülk suresi
77. mülk suresi
 
43.fatır suresi
43.fatır suresi43.fatır suresi
43.fatır suresi
 
ZAFERİN ANAHTARI
ZAFERİN ANAHTARIZAFERİN ANAHTARI
ZAFERİN ANAHTARI
 
107. tahrim suresi
107. tahrim suresi107. tahrim suresi
107. tahrim suresi
 
Örnek İnsanlar Peygamberler
Örnek İnsanlar PeygamberlerÖrnek İnsanlar Peygamberler
Örnek İnsanlar Peygamberler
 
Kur'an-ı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali - Hayrat Neşriyat (1. KISIM) .pdf
Kur'an-ı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali - Hayrat Neşriyat (1. KISIM) .pdfKur'an-ı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali - Hayrat Neşriyat (1. KISIM) .pdf
Kur'an-ı Kerim ve Muhtasar Kelime Meali - Hayrat Neşriyat (1. KISIM) .pdf
 

More from TEBYİN-ÜL-KUR’AN (19)

Qur'an in English
Qur'an in EnglishQur'an in English
Qur'an in English
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmazQur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
 
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedekNecm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
 
Sonsöz
SonsözSonsöz
Sonsöz
 
114. nasr suresi
114. nasr suresi114. nasr suresi
114. nasr suresi
 
113. tevbe suresi
113. tevbe suresi113. tevbe suresi
113. tevbe suresi
 
111. fetih suresi
111. fetih suresi111. fetih suresi
111. fetih suresi
 
106. hucurat suresi
106. hucurat suresi106. hucurat suresi
106. hucurat suresi
 
105. mücadele suresi
105. mücadele suresi105. mücadele suresi
105. mücadele suresi
 
101. haşr suresi
101. haşr suresi101. haşr suresi
101. haşr suresi
 
100. beyyine suresi
100. beyyine suresi100. beyyine suresi
100. beyyine suresi
 
99. talak suresi
99. talak suresi99. talak suresi
99. talak suresi
 
98. insan suresi
98. insan suresi98. insan suresi
98. insan suresi
 
97. rahman suresi
97. rahman suresi97. rahman suresi
97. rahman suresi
 
93. zilzal suresi
93. zilzal suresi93. zilzal suresi
93. zilzal suresi
 
92. nisa suresi
92. nisa suresi92. nisa suresi
92. nisa suresi
 
91. mümtehıne suresi
91. mümtehıne suresi91. mümtehıne suresi
91. mümtehıne suresi
 

71. nuh suresi

  • 1. 71 NUH SURESİ GİRİŞ Nuh suresi Mekke’de 71. sırada inmiş olup adını surenin konusunu oluşturan Nuh Peygamber kıssasından almıştır. Surede sadece Nuh peygamberin kavmi ile olan tevhit mücadelesi; Nuh’un [as] kavmine yaptığı öğütler ve kavminin Nuh’a direnmeleri yer almaktadır. Nuh peygamber ve onun kendi kavmi ile sürdürdüğü mücadele ile ilgili detay daha evvel Araf/59- 64, Yunus/71- 73, Hud/25- 29, Şuara/105-122, Saffat/75- 82 ve Kamer/9-16’da yer almıştı. Aynı konuya ileride Mü’minun/23-31 ve Ankebut/14- 15’te de değinilecektir. 1
  • 2. MEAL RAHMAN RAHÎM ALLAH ADINA 1 Şüphesiz Biz, kendilerine çok acıklı bir azap gelmezden önce, toplumunu uyar diye Nûh'u toplumuna elçi gönderdik. 2-4 Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.” 5-12 Nûh dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben, toplumumu gece-gündüz/sürekli olarak davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve şüphesiz ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe de kibirlendiler. Sonra şüphesiz ben onları yüksek sesle çağırdım. Sonra şüphesiz onlar için ilan ettim. Onlar için gizli gizli de söyledim. Sonra dedim ki”: “Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın. 13 Size ne oluyor ki, Allah için “ağır davranış”ı ummuyorsunuz? “14 Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur. 15,16 Allah'ın yedi göğü tabakalar hâlinde nasıl oluşturduğunu ve ay'ı onların içinde bir ışık yaptığını, güneşi de bir lamba yaptığını görmediniz mi? 17 Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. 18 Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir çıkışla çıkaracaktır. 19,20 Ve Allah sizin için yeryüzünü, yeryüzünden geniş geniş yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır.” 21-24 Nûh: “Rabbim! Şüphesiz toplumum bana isyan etti. Malı ve evladı kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ, Yagûs, Yeûk ve Nesr'i bırakmayın’ dediler. Kesinlikle birçoklarını da saptırdılar. Sen de o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara sadece sapıklığı arttır” dedi. 26-28 Ve Nûh dedi ki: “Bu yerde dolaşan kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki Sen onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece din-iman tanımayıp kötülüğe batan ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden çocuklar doğururlar. Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak evime giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır.” 25 Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular, sonra da ateşe sokuldular. Sonra da kendileri için Allah'ın astlarından yardımcılar bulamadılar. 2
  • 3. TAHLİL 1 Şüphesiz Biz, kendilerine çok acıklı bir azap gelmezden önce, toplumunu uyar diye Nûh'u toplumuna elçi gönderdik. Bu ayette, Nuh peygamberin azap gelmeden önce halkı uyarmak üzere kendi kavmine elçi olarak gönderildiği bildirilmektedir. Surede Nuh kıssasının nakledilmesinin başlıca nedeni, Nuh’un kendi kavmi ile olan mücadelesinin Resulullah’ın Mekkeliler ile olan mücadelesine son derece benzer olmasıdır. Dolayısıyla bu özlü anlatımın amacı Mekke müşriklerini uyarmak ve onları bu kavmin başına gelenlerden ibret almaya yöneltmektir. Arap müşriklerinin kendi putlarına Nuh kavminin putlarının adlarını vermeleri de onların bu kavim hakkında zaten birçok bilgiye sahip olduklarını göstermektedir. Surenin bu ilk ayetinde Rabbimizin rahmeti ön plana çıkmaktadır. O, sapık kavme, sapıklıktan vazgeçmeleri için elçi göndermiştir: 15 Kim, kılavuzlanan doğru yolu bulursa, sırf kendi iyiliği için kılavuzlanan doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz, bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık. 16 Ve Biz, bir ülkeyi değişime/yıkıma uğratmak istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi önde gelenlerine, hak yolda olmalarını, hak yolda önderlik yapmalarını emrederiz de onlar, bunun aksine, orada hak yoldan çıkarlar. Artık oranın üzerine Söz hak olur da Biz orayı kökünden darmadağın ederiz. (İsra/15, 16) 44,45 Ve sen insanları, azabın geleceği gün ile uyar. Artık şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler, “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin davetine uyalım ve elçilere tâbi olalım.” derler. –Daha önce siz, sizin için bitişin/tükenişin/yok oluşun olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz? Hem siz, şirk koşarak kendilerine haksızlık edenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuştu. Ve size örnekler de vermiştik.– (İbrahim/44) 39 Ve sen onları, kendileri bilgisizlik, duyarsızlık içindeyken ve inanmıyorlarken emrin yerine getirileceği o büyük pişmanlık günüyle uyar! (Meryem/39) 18 Yaklaşan gün hakkında da onları uyar. O zaman kalpler yutkunarak; dehşetten ürpererek gırtlaklara dayanmıştır. Şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimse için ne sıcak bir dost vardır, ne de itaat edilecek bir destekçi, yardımcı, iltimasçı... (Mü’min/18) 70 Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/ oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve Kur’ân ile hatırlat/öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla değişim ve yıkıma düşerse, onun için Allah'ın astlarından bir yardım eden, yol, gösteren koruyan bir yakın kimse ve destekçi, kayırıcı söz konusu olmaz. Suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile değişime/yıkıma uğrayan kimselerdir. İyilikbilmezlik ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. (En’am/70) 3
  • 4. Allah, seçtiği elçilerini ancak tevhit inancını yerleştirmek, yani Allah’tan başka ilah olmadığını insanlara öğretmeleri için gönderir: 25 Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona: “Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım. (Enbiya/25) 36 Ve andolsun ki Biz her ümmete, “Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının” diye bir elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına doğru yolu gösterdi, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş? (Nahl/36) Allah’ın elçi göndermedeki hükmü için ayrıca şu ayetlere de bakılabilir: Bakara/133, Maide/116, 117, A’raf/59, 73, 85, Mü’minun/32. Rabbimizin elçi göndererek toplumları uyarması kullarına olan rahmetinden dolayıdır. 117 Ve senin Rabbin, halkları düzeltici iken, o memleketleri haksız yere değişime/ yıkıma uğratacak değildir. (Hud/117) Konumuz olan ilk ayette “… çok acıklı bir azap gelmezden evvel” ifadesiyle konu edilen azap, 25. ayette bildirilen “boğulma” ve “cehenneme atılma” olarak anlaşılmalıdır. Nuh kıssasının özeti A’raf suresinde de verilmişti: 59 Andolsun ki Biz, Nûh'u toplumuna elçi gönderdik de o, “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Cidden ben, zararınıza olan üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum” dedi. 60 Toplumunun ileri gelenleri, “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler. 61-63 Nûh dedi ki: “Ey toplumum! Bende herhangi bir sapıklık yoktur. Velâkin ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Allah'ın koruması altına girmeniz ve rahmete ulaşabilmeniz için, içinizden sizi uyaracak bir kişiye, bir öğüt/kitap gelmesine şaştınız mı?” 64 Bunun üzerine o'nu yalanladılar, Biz de Nûh'u ve o'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk! Gerçekten onlar, kör bir topluluk idiler. (A’raf/59- 64) Nuh’un (as) kimliği; soyu sopu ile ilgili Kur’an’da bilgi verilmemiştir. Kitab-ı Mukaddes’te1 Nuh’tan genişçe bahsedilir. Bunların birçoğunu daha evvelki surelerin tahlilinde nakletmiştik. 2-4 Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.” Bu ayetlerden, Nuh’un (as) ilk önce kendisini kavmine net olarak tanıttığı anlaşılmaktadır. Kendisini apaçık bir uyarıcı olarak ortaya koyan Nuh peygamber, bu ilahî görevinin gereği olarak kavminden de Allah’a kulluk etmelerini, takvalı davranmalarını ve kendisine itaat etmelerini istemiştir. Böyle yaptıkları takdirde Allah’ın kendilerini bağışlayacağını, O’nun kahrına uğramadan, rezil rüsva olmadan 1 (Tekvin; 5-10. Bölümler) 4
  • 5. kendilerine takdir edilen ömürlerini yaşayabileceklerini, bu fırsatı kaçırmamalarını, çünkü verilen süre dolduğunda onda hiçbir değişiklik yapılamayacağını bildirmiştir. Nuh’un (as) ayette üç madde halinde özetlenen istekleri dinin ana ilkeleridir. Dikkat edilirse, Nuh peygamber bu öğütlerini “… eğer bilseydiniz” diye bitirmektedir. Onun bu ifadesi, kavminin bilinçsiz davrandığına, bilinçsizlikleri yüzünden inkâra gittiklerine işaret etmektedir. Çünkü gerçekten de kavmi az bir dünya çıkarı için ebedi hayatı gözden çıkarmaktaydı. 5-12 Nûh dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben, toplumumu gece-gündüz/sürekli olarak davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve şüphesiz ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe de kibirlendiler. Sonra şüphesiz ben onları yüksek sesle çağırdım. Sonra şüphesiz onlar için ilan ettim. Onlar için gizli gizli de söyledim. Sonra dedim ki”: “Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın. 13 Size ne oluyor ki, Allah için “ağır davranış”ı ummuyorsunuz? “14 Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur. 15,16 Allah'ın yedi göğü tabakalar hâlinde nasıl oluşturduğunu ve ay'ı onların içinde bir ışık yaptığını, güneşi de bir lamba yaptığını görmediniz mi? 17 Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. 18 Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir çıkışla çıkaracaktır. 19,20 Ve Allah sizin için yeryüzünü, yeryüzünden geniş geniş yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır.” Bu ayetlerde, Nuh peygamberin Allah’a yakarırken kavmine yaptığı öğütleri ve onların kendisine karşı takındıkları tavrı dile getirip halini uzun uzun Rabbine arz edişi nakledilmektedir. Onun “Rabbim! Şüphesiz ben, kavmimi gece gündüz [sürekli] davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve şüphesiz ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe de kibirlendiler” şeklindeki şikâyeti, Nuh (as) ile kavmi arasındaki mücadelenin niteliği hakkında bilgi verdiği gibi, müminler ile inkârcılar arasındaki mücadele süreçlerinde karşılaşılabilecek psikolojik riskler hakkında da ipuçları vermektedir. Ayetteki “onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler” ifadesi, Nuh’un (as) inkârcılardan kendi sesini duymamak için kulaklarını tıkadıkları, yüzünü görmemek için de elbiselerini başlarına geçirdikleri yönündeki şikâyetini ifade etmektedir. Nuh kavminin “kibirlenme, büyüklenme” tavrı şu ayetlerde de konu edilmiştir: 27 Buna karşılık, toplumunun kâfirlerinin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlarının ileri gelenleri: “Biz seni sadece bizim gibi sıradan bir insan olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan/ ayak takımımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Tam tersine biz, sizi yalancılar sanıyoruz” dediler. (Hud/ 27) 105 Nûh toplumu gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı. 106-110 Bir zamanlar kardeşleri Nûh onlara demişti ki: “Siz Allah'ın koruması altına girmez misiniz? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin!” 111 Onlar: “Sana çok düşük kimseler uyarken, biz sana inanır mıyız?” dediler. 5
  • 6. 112-115 Nûh dedi ki: “Onların yaptıklarına dair bir bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer düşünürseniz! Ve ben iman edenleri kovucu değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” 116 Onlar dediler ki: “Ey Nûh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlanarak öldürülenlerden olacaksın!” 117,118 Nûh: “Rabbim! Toplumum beni yalanladı. Artık benim aramla onların arasında sen hükmet. Ve beni ve mü’minlerden benimle beraber olan kimseleri kurtar!” dedi. 119,120 Bunun üzerine Biz de o'nu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde kurtardık. Sonra da arkalarından arta kalanları suda boğduk. 121 Şüphesiz ki bunda kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. Ama onların çoğu iman ediciler değillerdi. 122 Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin ta kendisidir. (Şuara/105- 122) Nuh’un (as) kavmine yapmış olduğu tebliğin “gece-gündüz”, “yüksek sesle” ve “gizli gizli” olduğu, Allah’a yakarırken kullandığı ifade ve deyimlerden anlaşılmaktadır. “Gece-gündüz” deyimi “devamlı” anlamındadır. “Yüksek sesle” ifadesi, tebliğin “açık açık meydanlarda”, “gizli gizli” ifadesi de “gizlice, tenhalarda ve evlerine, ayaklarına giderek” demektir. Nuh peygamber, yakarışındaki bu deyimlerle elçilik görevini yerine getirme konusunda harcamadığı bir gayretinin kalmadığını, elinden gelen her şeyi yaptığını, her yöntemi denediğini dile getirmektedir. Nuh peygamberin, kavmine nasihat ederken “Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın” dediği dikkat çekmektedir. Bu sözleri kavmini tövbe etmeye davet ve teşvik etmek isteyişini gösterdiği gibi, Allah’tan mağfiret dilemenin bolluğa sebep olacağı mesajını da içermektedir. Mağfiret dilemenin bolluğa vesile olacağı şu ayetlerden de anlaşılmaktadır: 50-52 Âd'a da kardeşleri Hûd'u elçi gönderdik. O, dedi ki: “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yok. Siz uydurmacılardan başka bir şey değilsiniz. Ey toplumum! Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yoktan yaratan üzerinedir. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Ey toplumum! Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol göndersin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Ve günahkârlar olarak sırt çevirmeyin.” (Hud/50- 52) Buna karşılık, nankörlük edenler, şirk koşanlar da sadece ahirette değil, bu dünyada da sıkıntı içinde olacaklardır: 124-126 Kim Benim anılmamdan/ Benim öğüdümden mesafeli durursa, hiç şüphesiz onun için zor, sıkıcı bir geçim/ yaşam vardır. Kıyâmet günü de onu kör olarak kıyâmet günü toplantı alanına toplarız. O der ki: “Rabbim ben gören biri olduğum hâlde beni neden kör olarak bu yere çıkardın?” Allah der ki: “Bu böyledir, âyetlerimiz sana geldi de sen onları terk etmiştin; bu gün de aynı şekilde sen terk ediliyorsun/cezalandırılıyorsun.” (Ta Ha/124- 126) 66 Ve hiç kuşkusuz eğer onlar Tevrât'ı, İncîl'i ve kendilerine Rablerinden indirilen Kur’ân'ı ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden] besleneceklerdi. Onlardan bir kısmı orta yol tutan; bazısına inanıp bazısına inanmayan, inanmadığı hâlde inanmış gözüken önderli bir toplumdur. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür! (Maide/66) 1-4 Elif/1, Lâm/30, Râ/200. Bu Kur’ân, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; sadece Allah'a kulluk edin diye, âyetleri, 6
  • 7. şirk koşarak yapılan yanlışı; kendi zararlarına işi ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler içertilmiş/bozulması engellenmiş, bir de en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, her şeyin iç yüzünü/gizli taraflarını da iyi bilen tarafından ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır: “Şüphesiz ben sizin için O'nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, sizi adı konmuş bir süre sonuna kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine armağanlarını versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. Ve O her şeye gücü yetendir.” (Hud/1-4) 13. ayetten 24. ayete kadar olan paragrafta nakledildiğine göre, Nuh peygamber, kavmine “Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/aşama aşama yaratmıştır. Allah’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını ve Ay’ı onların içinde bir ışık kıldığını, güneşi de bir lamba kıldığını görmediniz mi? Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir çıkışla çıkaracaktır. Ve Allah sizin için yeryüzünü, kendisinden [yeryüzünden] geniş geniş yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır” diye öğütte bulunmuştur. Bu öğüdüyle kavmine gerçek ilahın, gerçek rabbin kim olduğunu anlatmak istemiştir. Dikkatlerin Rabbimizin varlık ve kudretine çekildiği bu ifadeler ayetlerde kimi zaman Rabbimizin doğrudan kullarına hitabı olarak, kimi zaman da insanlara elçilerin ağzıyla yöneltilen sözler olarak Kur’an’da birçok kez yer almıştır. Pasajda insanın “aşama aşama” yaratılması, bir bitki olarak bitirilmesi, göklerin, gökteki sistemlerin ve yeryüzünün yaratılması, yeryüzünün insanlara elverişli hale getirilmesi gibi konular üzerinde durulmaktadır. İnsanın yaratılış süreciyle ilgili özet olarak şu bilgileri hatırlatmakta yarar görüyoruz: Dişinin yumurta erkek sperması tarafından döllendikten sonra rahmin çeperine yapışır. Bu döllenmiş yumurtacık son derece oburdur. Çevresindeki çeperi aşındırarak orada emmesine ve gelişmesine elverişli bir kan gölü oluşturur. Cenini annesine bağlayan ve doğuma kadar beslenme kanalı görevi yapan göbek bağının boyu, gerçekleştirdiği amacın gereklerine uygun miktarda yaratılmıştır. Yani, bu bağ, taşıdığı besinin ne yolda ekşimesine yol açacak kadar uzundur, ne de bu besinin hızla akarak cenini rahatsız etmesine sebep olabilecek kadar kısadır. Gebeliğin sonunda ve doğumun başlangıç aşamasında ana memesi sarıya çalan beyazlıkta bir sıvı salgılar. Yüce Allah'ın şaşırtıcı sanatının bir eseri olarak bu sıvı yeni doğan yavruyu hastalıklara karşı koruyan erimiş kimyasal maddelerden oluşmuştur. Doğumun ikinci gününde memede süt oluşmaya başlar. Yine yüce Allah'ın eşsiz plânı uyarınca ana memesinden akan sütün miktarı günden güne çoğalarak bir yılın sonunda iki buçuk litreye ulaşır. Oysa doğumun ilk günlerinde bu sütün miktarı birkaç yüz gramı geçmez. Ana sütündeki mucize sadece süt miktarının çocuğun büyümesine paralel biçimde artması ile sınırlı kalmaz. Ayrıca sütün bileşimine giren maddelerin cinsi ve oranı da zamanla değişir. Ana sütü, doğumu izleyen ilk günlerde çok az oranda nişasta ve şeker içeren su ağırlıklı bir sıvı iken zamanla koyulaşır; içindeki nişasta, şeker ve yağ oranı artar. Bu gelişme çocuğun dokularının ve sistemlerinin sürekli gelişimine ayak uyduracak tempoda günden güne gerçekleşir. Eğer insan organizmasını oluşturan çeşitli sistemleri, bu sistemlerin görevlerini, çalışma tarzlarını, organizmanın yaşamasına ve sağlıklı olmasına ilişkin fonksiyonlarını incelersek, nasıl dikkatle plânlandıklarını ve ne kadar ölçülü bir tasarlamaya dayandıklarını hayretle görür, Yüce Allah'ın her canlı organizmayı, her organı, hatta her hücreyi yönettiğini, gözetimi ve denetimi altında bulundurduğunu açıkça tasdik ederiz. 7
  • 8. 15 ve 16. ayetlerde ise Nuh’un (as) kavmine tebliğde bulunurken Allah’ın çevredeki ayetlerine dikkat çektiği nakledilmektedir. Nuh’un bu ifadelerinde Ay’ın “ışık”, Güneş’in “lamba” olarak tanımlandığı görülmektedir. Bu husus başka ayetlerde de yer almıştır: 5 O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile oluşturmuştur. O, bilecek olan bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklar. (Yunus/5) Güneş ve ayın farkı, güneşin hizmetleri, güneşteki oluşumlar ile ilgili bilim ve teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. 21-24 Nûh: “Rabbim! Şüphesiz toplumum bana isyan etti. Malı ve evladı kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ, Yagûs, Yeûk ve Nesr'i bırakmayın’ dediler. Kesinlikle birçoklarını da saptırdılar. Sen de o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara sadece sapıklığı arttır” dedi. Bu ayetlerde, Nuh peygamberin Allah’a yakarışları nakledilmektedir. Kendisine gösterilen katı tutum sonucunda Nuh peygamber, “Rabbim! Şüphesiz onlar [kavmim] bana isyan etti. Malı ve evlâdı kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ’, Yagûs, Yeûk ve Nesr’i bırakmayın’ dediler” diyerek kavmini Allah’a şikâyet etmiş, duasını “Kesinlikle birçoklarını da saptırdılar. Sen de o zalimlere sadece sapıklığı arttır” sözleriyle devam ettirmiştir. Nuh’un (as) yakarışındaki “Malı ve evlâdı kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular” ifadesinde kimden söz edildiğine dair başkaca bilgi verilmemiştir. Ancak ayetin ifadesinden, bu kişinin Ebulehep gibi malı ve çevresiyle dine karşı tavır almış bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Nuh kavminin ileri gelenlerinin topluca ve her türlü hileye başvurarak diğerlerine “Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ’, Yagûs, Yeûk ve Nesr’i bırakmayın!” demeleri ve halkı şirklerinde kalmaya teşvik etmeleri, inkârcıların genel karakterini göstermesi bakımından fevkalade dikkat çekicidir. Sa’d suresindeki şu pasajda da benzer bir tavırdan söz edilmektedir: 4,5 Ve içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldiğine şaştılar da o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler, “Bu bir sihirbazdır, çok çok yalan söyleyen birisidir. O bunca ilâhı, bir tek ilâh mı yapmış? Bu gerçekten çok şaşılacak bir şey!” dediler. 6-8 Ve içlerinden ileri gelenler yürüdüler: “İlâhlarınız üzerinde direnin ve sözünüzden, kararınızdan dönmeyin. Bu, gerçekten, sizden beklenen bir şeydir! Biz bunu son/başka bir dinde işitmedik, bu ancak bir uydurmadır. Öğüt/ Kitap aramızdan o'nun üzerine mi indirildi?” –Aksine onlar Benim öğüdümden/ Kur’ân'dan yetersiz bilgi içindeler, aksine onlar henüz azabımı tatmadılar.– 9-11 Yoksa çok güçlü ve çok bağış yapan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyleyse, burada, çeşitli gruplardan oluşmuş, bozguna uğramış bir ordu olan onlar, her yolu deneyerek yükselsinler, ellerinden gelen her şeyi denesinler! 8
  • 9. 12,13 Onlardan önce Nûh'un toplumu, Âd, kazıklar sahibi; muhteşem orduları olan/ görülmemiş işkenceler eden Firavun, Semûd, Lût'un toplumu ve Eyke ashâbı da yalanladılar. İşte onlar, ayrı ayrı baş çeken gruplardır. 14 Onların hepsi, sadece elçileri yalanladılar. Bu sebeple azabım hak oldu. 15 Ve bunlar, göz açıp kapayacak kadar bile gecikmesi olmayan bir çığlıktan başkasını beklemiyorlar. 16 Ve dediler ki: “Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azaptan payımızı acele ver bize!” (Sad/4- 16) Demek ki tarih tekerrür etmektedir. Konumuz olan ayetlerde isim isim bir takım putlardan bahsedilmektedir. Bu put isimleri Arapçada anlamı olan sözcüklerdir. Bu isimlerle ilgili olarak klasik kaynaklardan iki nakil alıntılıyoruz: Suvâ' -onların görüşlerine göre- deniz kıyısında Huzeyllilere ait bir put idi. Yeğûs: Katade'nin görüşüne göre, Sebe’ diyarının el-Cevf denilen yerinde Muradlıların Gutayf koluna ait idi. el-Mehdevî: Önce Muradlıların idi, sonra da Gatafanlıların oldu. es-Salebi dedi ki: Taylılardan olan Alâ ve En'um ile Mezhiclilerden olan Curaşlılar, Yeğûs'u alıp onu Muradlılara götürdüler ve orada bir süre ona ibadet ettiler. Daha sonra Nadiye oğulları o putu Alâ ve En'umlulardan almak istediler. Bu sefer onu Huzaalılardan el-Haris b. Ka'b oğullarına mensup el-Husayn'a götürdüler. Ebu Osman en-Nehdi dedi ki: Ben Yeğûs'u gördüm, kurşundandı. Bu putu bacaklarında hastalık bulunan bir devenin üzerinde taşıyorlardı. Onunla birlikte yol alıyor fakat kendisi çökmedikçe onu büktürmüyorlardı. Deve çöktümü, onlar da inerler ve “Size burayı beğenmiş bulunuyor” diyerek onun üzerinde bir bina inşa ediyor ve etrafında konaklıyorlardı. Ye'ûk, İkrime, Katade ve Ata'nın görüşüne göre (Yemen'deki bir yer olan) Belha denilen yerde Hemdanlılara ait idi. Bunu el-Maverdî zikretmektedir. es-Sa'lebî dedi ki: Ye’ûk, Sebelilerden Kehlan adındaki birisine ait idi. Sonra oğullan biri diğerinden miras aldı. Büyüklük sırasına göre miras alına alına sonunda Hemdanlıların eline geçti. İşte Malik b. Nemat el-Hemedanî şu beyti onun hakkında söylemiştir: "Dünyada tüylendiren [palazlandıran] da Allah'tır, zayıflatan da O'dur, Fakat Ye'ûk ne zayıflatabiliyor, ne de palazlandırabiliyor." Nesr: -Katade'nİn görüşüne göre- Himyerlilerden Zülkela'a ait idi. Mukatil'den de benzer bir görüş nakledilmiştir. el-Vâkidî dedi ki: Vedd bir adam suretinde idi. Suvâ' kadın suretinde, Yeğûs arslan, Ye’ûk at, Nesr ise uçan kuşlardan kartal suretinde idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.2 Sûrede adı geçen Nuh kavminin ilahlarının isimleri, hem lafız hem de mânâ yönünden Arapçadır. Her ne kadar bu isimler Kur'an'ın indiği fasih Arapçadan dönem olarak çok eski olsa da, aralarındaki ilişki açıkça belli olmaktadır. Yeğûs ile Gavs [yar etmek], Gays [bereketli yağmur] ve İgâse [yardım etmek] arasındaki ilişki; Yeûk ile İâ'ka ve Ta'vîk [engellemek, alıkoymak] arasındaki; Süvâ' ile Sea'h [genişlik, bolluk] arasındaki ilişki; Vedd ile Mevedde [sevgi] arasındaki ilişki; Nesr ile meşhur yırtıcı kuşa verilen ad arasındaki ilişki açıkça gözükmektedir. Peygamber'in döneminde bazı Arap kabilelerinin bu adlarla anılan putları olduğunu nakleden rivayetler bulunmaktadır. Anlatıldığına göre Hüzeyl kabilesinin putunun adı Suvâ' idi, bulunduğu yerin adı ise Yenbûğ olarak isimlendiriliyordu. Başka bir rivayette ise bu Hemedân kabilesinin putunun adıydı. Diğer bir rivayete göre ise, Zilkilâ' ailesinin putunun adıydı. Sanırım bunların hepsi mevcuttu ve bir kadın sûretindeydi. Yemen'dc Mezhac ve Cürs ehlinin de Yegûs isminde bir putları vardı. Ona tapanlar arasında Murad kabilesinden Gatîfoğullan da bulunmaktaydı. Rivayete göre bu put Suvâ'nın oğlu olup aslan sûretindeydi. Anlatıldığına göre Hemedan, Havlan ve onların müttefikleri olan kabilelerin Erhab denilen yerde Ye’ûk isminde bir putları vardı. Rivayete göre Hayvan kabilesi de bu puta tapmaktaydı. Bu put aynı zamanda Zilkilâ' ailesinin de putları arasındaydı ve at şeklindeydi. Anlatıldığına göre Humeyr kabilesi de Nesr isminde bir puta tapıyordu. Bir rivayete göre bu Humeyr kabilesinden Zilkiâ ailesinin putuydu. Hayaniyye kabilesi kitabelerinde ise Nesr adı kayıtlı olup kuş şeklindeydi. Benî Kelb kabilelerinin de Vedd isminde bir putu olduğu ve bunun erkek suretinde olduğu anlatılmaktadır. Bu ismin eski dönemde Yemen ilahlarından birisi olduğu ve onlarda Ay’ı temsil ettiği de kaydedilmektedir. Cahilliyye devri erkek isimlerinden bu adların bazısına nispet edilen birtakım 2 (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an) 9
  • 10. rivayetler nakledilmiştir; Örneğin: Abdü Vedd [Vedd'in kulu], Abdügays [Gays'ın kulu] gibi. Anladığımız kadarıyla Araplar, Peygamber'in döneminde ve öncesinde bu isimleri Nuh kavminin ilahları olarak kullanıyorlardı, sonra bu isimleri iktibas ettiler; belki de Arapçalaştırarak putlarına da bu isimleri verdiler. Bu, Kur'an'ın indiği fasih Arapça döneminden daha eski döneme rastlamaktadır. Bu şekilde, bu isimleri olduğu gibi korudular. Çünkü bunlar, göz ardı edilemeyecek derecede kudsiyet kazanmışlardı.3 24. ayette Nuh peygamber, olayları anlatırken “… onlar birçok kimseyi saptırdılar” ifadesiyle kavminin ileri gelenlerini değil de putları kastetmiş olabilir. Tabiî ki cansız putların kimseyi saptırması söz konusu olamaz. O nedenle bu ifade, “bunlar sebebiyle birçok kişi saptı” anlamındadır. Bunun bir örneğini de İbrahim suresindeki şu pasajda görmekteyiz: 35-41 Ve hani bir zaman İbrâhîm: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmamızdan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse… Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. Rabbimiz! Şüphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları-ayakta tutmaları] için, Senin dokunulmazlaşmış Ev'inin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Verdiğin nimetlerin karşılığını ödemeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. –Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.– Tüm övgüler, ihtiyarlık hâlimde bana İsmâîl'i ve İshâk'ı lütfeden Allah'adır; başkası övülemez. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitendir. Rabbim! Beni salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan] biri kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim için, anam-babam için ve mü’minler için bağışlamada bulun!” demişti. (İbrahim/35- 41) 26-28 Ve Nûh dedi ki: “Bu yerde dolaşan kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki Sen onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece din-iman tanımayıp kötülüğe batan ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden çocuklar doğururlar. Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak evime giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır.” Bu ayetlerde Nuh’un (as) yakarışlarının devamı verilmektedir. Onun duasında dile getirdiği “Bu yerde dolaşan kâfirlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar” şeklindeki sert ifadelerin sebebi, onlarla ilgili daha evvel Allah’ın kendisine bilgi vermiş olmasıdır. Aksi halde böyle bir dua yapma hakkı söz konusu olmazdı. 36,37 Ve Nûh'a vahyolundu: “Kesinlikle toplumundan iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar, suda kesin boğulacaklardır.” (Hud/36, 37) Ayetin orijinalinde yer alan “ ‫الضرض‬el-Arz” sözcüğündeki “ ‫ال‬el” takısını “ahd” anlamına aldığımız takdirde, Nuh’un “el-Arz” sözcüğüyle kastettiği yerin kendi 3 (Derveze; et Tefsirü’l Hadis) 10
  • 11. yaşadığı bölge olduğu anlamı elde edilir. Zaten Nuh’un yeryüzündeki tüm kâfirler için böyle bir bedduası söz konusu olmaz. Zira uzaktaki kâfirler ile ilgili olarak onların inanmayacak kimseler olduğuna dair Nuh’a bir bilgi verilmemiştir. 25 Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular, sonra da ateşe sokuldular. Sonra da kendileri için Allah'ın astlarından yardımcılar bulamadılar. Bu ayet Nuh’un (as) Allah’a yakarış ifadelerine ait değildir. Bu nedenle Nuh’un (as) yakarışlarının nakledildiği 26-28. ayetlerin arkasında meallendirilmiştir. Ayetin açık ifadesinden Nuh’un (as) dualarının kabul olduğu anlaşılmaktadır. Bu kabulün sonucu olarak o inatçı müşrik kavim hem dünyada cezalandırılmış, hem de ahirette cezalandırılacağına dair kesin hüküm verilmiştir. Azap geldiğinde güvendikleri putlardan hiçbirinin yardımını görememişlerdir. 76 Ve Nûh'u; hani o daha önce nida etmişti de Biz de o'na cevap vermiştik. Sonra da Biz kendisini ve ailesini, yakınlarını, inananlarını büyük sıkıntıdan kurtardık. 77 Ve âyetlerimizi yalanlayan toplumuna karşı o'na yardım ettik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdular da Biz onları topluca suda boğduk. (Enbiya/76, 77) Bu trajik tablodan, başta Mekkeli müşrikler olmak üzere tüm insanlığın ibret alması ve sonlarının Nuh kavmi gibi olmamasına çalışmaları gerekmektedir. Surenin genel mesajı budur. Allah doğrusunu en iyi bilendir. 11