SlideShare a Scribd company logo
1 of 17
97 (55). RAHMÂN SÛRESİ
MEDENÎ, 78 ÂYET
GİRİŞ
Adını ilk âyetteki ‫[الرحمن‬er-Rahmân] isminden alan sûrenin Medîne'de 97.
sırada indiği kabul edilir.
Rivâyetlerin ve üslubunun Mekkî olmasından hareketle Hasan Basrî, Urve b.
ez-Zübeyr, İkrime, Atâ ve Câbir gibi birçok bilgin sûrenin Mekkî olduğunu
düşünür. İbn Abbâs da, 29. âyeti hariç Mekke'de indiğini kabul eder.1
Bizce sûre, Medîne'de inmiştir, ancak muhatapların Mekkeli müşrikler olması
nedeniyle üslubu Mekkî, konusu tevhid ve âhirete iman, yapısı da belagat
ağırlıklıdır.
Ra‘d/43'te, Mekkelilerin Rasûlullah'a, “Sen elçi değilsin” ve “Allah kullara
müdahale etmez” dedikleri nakledilmiş, bu hususta en iyi tanığın Allah ve bilginler
olduğu ifade edilmişti. İşte bu sûrede, bu tanıklık detaylıca beyân edilmektedir.
Sûrede Allah'ın sonsuz kudretinin eserleri, kullarına lütfettiği sayılamayacak
kadar çok ve açık nimetler ve evrendeki büyük alâmetleri sayılmakta ve bunları
inkâr ve yalanlamanın imkânsızlığı vurgulanmaktadır.
Bu sûre, ayrıca eşsiz bir ifade tarzına, olağanüstü bir fonetik özelliğe sahiptir.
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
MEAL:
1-4
Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden
Allah], Kur’ân'ı/ öğrenip öğretmeyi öğretti, insanı oluşturdu, ona hayır ve
şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti.
5
Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.
6
Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da boyun eğip teslimiyet göstermektedirler.
7-9
Ve semayı da oluşturdu, onu yükseltti ve terazide/ölçüde/dengede
taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi/ölçüyü/dengeyi koydu. Ölçüyü hakkaniyetle
dikin/ayakta tutun, teraziye/ölçüye/dengeye zarar vermeyin.
33
Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp
geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan
aşamazsınız.
34
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
31
Ey iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız.
32
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
1
Suyûtî, el-İtqân; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.
1
35
İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz
yardımlanamazsınız.
36
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
10-12
Ve kendisinde, meyvelar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler
ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için
alçalttı.
13
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
14,15
O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru
balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de
ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.
16
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
17
Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden
Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir.
18
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
19
İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20
Aralarında bir engel
vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.
21
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
22
İkisinden inci ve mercan çıkar.
23
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
24
Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur.
25
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
26,27
Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram
sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır.
28
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
29
Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her
an bir iştedir.
2
30
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
37
Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman...
38
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
39
Artık işte o gün, bildik-bilmedik, gelmiş-gelecek hiç kimse, bir
başkasının günahından sorumlu tutulmaz.
40
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
41
Suçlular, nişanlarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından
tutuluverirler.
42
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
43
İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. 44
Onlar, onunla kaynar su
arasında dolaşır dururlar.
45
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
46
Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır.
47
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
48
İkisinin de dalları vardır.
49
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
50
İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.
51
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
52
İkisinde de her meyvedan çift çift vardır.
53
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
54
Astarları kalın ipekten/atlastan yataklara yaslanmış kimseler olarak, iki
cennetin de devşirmesi yakındır.
3
55
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
56
Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse
tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır.
57
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
58
Sanki onlar yâkut ve mercandırlar.
59
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
60
İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden
başka olabilir mi?
61
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
62
Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır.
63
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
64
Bunlar yemyeşildirler.
65
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
66
İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır.
67
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
68
İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır.
69
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
70
O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler vardır.
71
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
72
Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır.
73
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
4
74
Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır.
75
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
76
Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere; hârikulâde güzel işlemeli
döşeklere yaslananlar olarak…
77
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
78
Azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip,
saygınlaştırma sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir!
TAHLİL:
1-4
Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden
Allah], Kur’ân'ı/ öğrenip öğretmeyi öğretti, insanı oluşturdu, ona hayır ve
şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti.
Bundan evvelki Ra‘d/30'da müşriklerin Rahmân'ı inkâr ettikleri, Ra‘d/43'te de
Rasûlullah'ı elçi kabul etmedikleri bildirilmiş, elçi gönderilmesine Allah'ın tanıklığı
söz konusu edilmişti.
Burada konu, müşriklerin itiraz noktası olan “Allah'ın Rahmâniyeti”
noktasından ele alınmakta; Allah, Rahmân [çok merhametli] olduğundan, Kur’ân'ı
öğretti, insanı yarattı, ona beyânı öğretti buyurulmaktadır. Burada Kur’ân'ın
öğretilmesi, Allah'ın elçi göndermesinin bir kanıtı olarak gösterilmektedir; ki
insanlar ne zaman bir sorunla karşılaşsa Allah, rahmeti gereği elçi gönderir, kitap
indirir, böylece toplumdaki sorunları halleder. Bu sünnetullah'tır [Allah'ın değişmez
yasasıdır]:
12
De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir.” Allah, rahmeti Kendi
zâtı üzerine yazmıştır. Sizi kesinlikle, kendisinde asla şüphe olmayan kıyâmet gününe toplayacaktır.
Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, işte onlar iman etmezler.
(En‘âm/12)
54
Ve âyetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selâm olsun size! Rabbiniz
rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra
arkasından tevbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları
cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir” de!
(En‘âm/54)
5
Burada konu edilen insanın yaratılışı, insanın ilk yaratılışı değil, hayvanlıktan
insanlığa terfi ettirilişidir. Nitekim, “Her hayvan, hayvan olarak doğar, insan ise
insan olarak doğmaz, sonradan insanlaşır” denilmiştir. O nedenle bu âyete göre,
Kur’ân öğrenmeyen, öğrenip öğrenmeyenler, beyânı bilmeyenler, insan sûretinde
olsalar da insan sayılmazlar. Târih de, vahiyden beslenmeyenlerin ne denli
canavarlaştığına tanıktır. Burada konu edilen insanın yaratılışı, işte bu oluşumdur.
Bu konu, bu beyânnamenin devamı niteliğinde olan İnsan sûresi'nin başında
detaylandırılmaktadır:
Âyette Allah'ın müdahalesinin üçüncü şekli, insana beyânı öğretmesidir, ki bu,
“insanın maksadını açıklaması” veya “hayır ve şerr arasındaki farkın öğretilmesi”
anlamlarına gelir. Tercihe şayan olan ise, ikinci anlamdır: insana iyinin, doğrunun,
hayrın, şerrin ne olduğunun öğretilmesidir.
İnsanın doğal yetenekleri iyiyi-doğruyu, yararlıyı-zararlıyı tam tamına
kavramaya yeteri değildir. Allah'ın bildirdiği üzere insan fıtraten zâlim, nankör,
sevinç delisi, ümitsiz, cimri, bencil, güçsüz, aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz,
şehvet-perest olarak yaratılmıştır. İnsanın bu olumsuz niteliklerinden kurtulması,
Kur’ân'daki ilâhî ilkeleri öğrenmesine bağlıdır. O nedenle Allah, toplumlara
müdahale ederek iyiyi-doğruyu öğretecek kitap indirir, öğretmen gönderir.
İşte bu, Muhammed'in elçi oluşuna Allah'ın tanıklığıdır.
Bunlar, Allah'ın Rahmân olmasının tecellisidir. Yani, Allah, insanlara çok
acıdığı için kitap indirir, elçi gönderir.
5
Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.
6
Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da boyun eğip teslimiyet göstermektedirler.
7-9
Ve semayı da oluşturdu, onu yükseltti ve terazide/ölçüde/dengede
taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi/ölçüyü/dengeyi koydu. Ölçüyü hakkaniyetle
dikin/ayakta tutun, teraziye/ölçüye/dengeye zarar vermeyin.
Bu âyetlerde de Allah'ın elçi göndermesine, Kendisinin tanıklığı ile ilgilidir. 1-
4. âyetlerde Allah'ın Rahmân oluşu gereği insanı koruması beyân edilmişti. Bu
âyetlerde ise yine Rahmânlığı gereği evreni koruması ve bunun için de birtakım
ilkeler koyması konu edilmektedir.
Dünyadaki ilâhî düzen ve denge ile ilgili Rûm ve Ahzâb sûresi'nde detay
sunulmuştu. Meselenin özü şudur:
72
Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklerin, yerin ve dağların
üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun,
mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet
etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir.
(Ahzâb/72)
Bu âyette, insanlığa haber cümlesi ile önemli bir uyarı yapılmaktadır: Allah,
yeri, gökleri ve dağları; bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu
yaratıklar, bu düzenlerini bozamamışlardır. Evrendeki düzeni, çok câhil ve zâlim
olduğundan insan bozmuştur.
41
İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir
kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı.
(Rûm/41)
6
Bu âyette, yaptıkları yanlışlar yüzünden insanlara hatalarının bir kısmının
cezasını tattırmak için yeryüzünde kargaşa; bozulmalar oluştuğu bildirilerek onlardan
akıllarını başlarına almaları, yaptıkları işlerle karada ve denizde fesat
çıkarmamaları/doğadaki dengeyi bozmamaları emredilmektedir. İleride bu mesaj
farklı bir üslup ile de gelecektir.
Burada konu edilen fesat, doğal dengenin bozulmasıdır. Yani, mevsimlerin
bozulması, yağışların azalması veya çoğalması, bitkilerin verimsizleşmesi, suların
kirlenmesi, buna bağlı olarak suda yaşayan canlıların yok olması, atmosferin
bozulması, ozon tabakasının delinmesi, buna bağlı olarak yüksek radyasyonun neden
olduğu kanser ve benzeri hastalıkların çoğalması; tüm bunların sonucunda da
yeryüzünde sıkıntılı bir hayatın meydana gelmesidir.
Ölçülü yaratılış başka yerlerde de zikredilmişti:
49
Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk.
(Kamer/49)
49
Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk.
(Yâ-Sîn/40)
96
Tan yerini yarıp çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ay'ı hesap ile yapmıştır. Bu,
en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin
belirlemesidir, ayarlamasıdır.
(En‘âm/96)
Burada sadece ay ve güneşteki ölçü ve hesaplar gündeme getirilmiştir.
Evrenin parçalarından olan ay ve güneşin doğuşu, batışı, dönüşü, uzayda
yüzüşü bir hesap iledir. Hatta sonları da bir hesap iledir. Onların uzaydaki diğer
varlıklara olan mesafeleri de ince hesaplara bağlıdır. Bunca varlığın yeryüzünde
yaşaması, varlığını sürdürebilmesi güneşin ve ayın yeryüzüne belirli bir mesafe ile
ayarlanmış olmasındandır. Bu hesap olmasa; güneş ve ay yeryüzüne yaklaşsa, ya da
uzaklaşsa idi, bunca varlık, donarak, yanarak ve su altında kalarak yok olurdu,
yeryüzünde hayat diye bir şey olmazdı.
Bu konuya dair Merhum Seyyid Kutub'un açıklamalarını aynen naklediyoruz:
Burada ayın ve güneşin yapıları ile hareketleri arasında uyum sağlayan ince plâna dikkat
çekiliyor. Kalpleri ürperti, dehşet ve bilinçle dolduran bu vurgulama, sözcükleri arasında geniş çaplı
ve derinlikli gerçekler barındırıyor. Şöyle ki:
Güneş, uzaydaki gök cisimlerinin en büyüğü değildir. İnsanoğlunun sınırlarını bilmediği,
uçsuz-bucaksız bir boşluk olarak algıladığı uzayda milyarlarca yıldız vardır. Bunların arasında
güneşten daha büyükleri, ondan daha çok ısı ve ışık yayanları vardır. Meselâ Araplar arasında “şıra
el-Yemanî” adı ile bilinen büyük ayı takımındaki Cirius yıldızı, güneşten 24 kat daha ağır ve güneşin
50 katı kadar ışıklıdır. Arcturus yıldızı ise güneşin 80 katı hacminde ve ondan 8.000 kat daha
parlaktır. Süheyl yıldızının ışık yayma gücü de güneşinkinden 2.500 kat fazladır. Bu tablo, bu
şekilde genişletilebilir.
Fakat güneş, “yer” adını verdiğimiz şu küçük gezegen üzerinde yaşayan biz insanlar için en
önemli yıldızdır. Çünkü bu gezegenin kendisi ve sakinleri güneş ışığının, güneş ısısının ve onun
çekim gücünün etkisi altında yaşıyorlar, varlıklarını sürdürüyorlar.
Ay da öyle. O aslında yer yuvarlağının küçük hacimli bir uydusudur. Fakat yeryüzünün hayatı
üzerinde büyük etkisi vardır. Denizlerde görülen gel-git olayının en önemli faktörü odur.
7
Güneşin hacmi, ısı derecesi, dünyamıza uzaklığı, yörüngesindeki dönüş hızı; bunun yanısıra
ayın hacmi, dünyamıza uzaklığı ve yörüngesindeki dönüş hızı, bütün bunlar gerek yeryüzündeki
hayata yönelik etkileri bakımından ve gerekse uzaydaki diğer yıldızlar ve gezegenler arasındaki
konumları açısından son derece ince ve duyarlı hesapların sağladığı dengelere dayanırlar.
Şimdi onların gezegenimizi ve üzerindeki hayat olayını yakından ilgilendiren bu hesaplı
dengelerinin bazı yönlerinde göz gezdirelim: Güneşin dünyamıza uzaklığı 92.500.000 mildir. Eğer o
dünyamıza bundan daha yakın olsa yeryüzü ya yanar, ya erir, ya da uzaya yükselen bir buhar
kitlesine dönüşürdü. Eğer bizden daha uzakta olsa o zaman da yerküremiz donar ve üzerindeki hayat
ölüme dönüşürdü. Güneşin dünyamıza ulaşan ısısı, onun asıl ısısının 1/2.000.000'i kadardır.
Yeryüzündeki hayatın sürmesi için gereken optimal ısı derecesi bu kadardır. Meselâ, eğer güneşin
yerinde o iri ve güçlü radyasyonlu Cirius yıldızı olsaydı, yerküremiz buharlaşıp yok oluverirdi.
Şimdi de ayın hacmini ve dünyamıza olan uzaklığını ele alalım. Eğer ay, şimdikinden daha
büyük olsaydı, denizlerde meydana getireceği gel-git olayının yol açacağı su yükselmeleri yeryüzünü
ve üzerindeki bütün varlıkları tufana boğardı. Eğer ay, yüce Allah'ın kıl kadar bile şaşmaz hesabına
göre olduğundan daha yakınımızda olsaydı, sonuç dünyamız için aynı türden bir felaket olurdu.
Güneş ile ayın dünyamıza uyguladıkları çekim gücü gerek yerküresinin konumu ve gerekse
uzay boşluğundaki dönüşünün dengesi açısından hesaplı ve ölçülüdür. Dünyamızın bağlı olduğu
güneş sistemi bütün uyduları ile Lîr burcundaki Vega yıldızına doğru saatte 20.000 millik bir hızla
hareket etmektedir. Buna rağmen milyonlarca yıllık yolculuğu boyunca sistemimiz, uzaydaki
yıldızlardan biri ile çarpışmamaktadır.
Bu korkunç ve uçsuz-bucaksız uzay boşluğunda hiçbir yıldızın yörüngesi kıl ucu kadar bile
sapma göstermez. Yıldızların hacimleri ve hareketleri arasındaki uyum ve denge hesapları arasında
en ufak bir değişiklik meydana gelmez.
Yüce Allah, Güneşin ve ayın konumları ve hareketleri belirli bir hesaba dayanır buyururken,
gerçekten ne kadar doğru söylüyor! Devam ediyoruz: Bitkiler ve ağaçlar O'nun buyruğuna boyun
eğerler.
Bir önceki âyet, şu koca evrenin yapısındaki plâna ve hesaba işaret etmişti. Bu âyette ise
evrendeki doğrultu birliğine ve ilişkiye işaret ediliyor. Bu işaret de uyarıcı ve çarpıcı bir gerçeğe
ileticidir. Şöyle ki:
Şu varlık bütünü ile kaynağına ve yoktan var edicisine kulluk ve boyun eğme bağı ile bağlıdır.
Bitkiler ve ağaçlar, varlık âleminin bu doğrultusunu kanıtlayan iki örnektir. Kimi tefsir bilginleri
âyetin orijinalindeki necm sözcüğünün “gökteki yıldızlar” anlamına geldiğini ileri sürerken, başka
bazı tefsir bilginleri bu sözcüğün “ağaçlar gibi gövdesi üzerinde dik duramayan bitkiler” demek
olduğunu söylemişlerdir. Sözcük ister o anlama alınsın, ister bu anlama geldiği kabul edilsin aynı
kapıya çıkar. Her iki durumda da âyet, şu varlık âlemindeki doğrultu birliğine ve iç ilişkiye işaret
ediyor.
Evrenin tümü, rûhu olan canlı bir varlık bütünüdür. Gerçi bu rûhun göstergesi, biçimi ve
dinamiklik derecesi varlıktan varlığa değişir, ama özü bakımından birdir.
İnsan kalbi bu gerçeği, yani tüm varlıklara yayılmış “hayat” gerçeği ile bu rûhun yaratıcıya
yönelmiş olduğu gerçeğini çok eski çağlardan beri fark etmiştir. İnsan kalbi sezgi yolu ile bu gerçeği
kavramıştır. Ama ne zaman bu sezgisini duyu organlarının deneyleri ile sınırlı olan aklın kriterleri ile
ölçmeye kalkıştı ise kuşkuya kapılmış ve bu bilgiden uzak kalmıştır.
İnsanlık son yıllarda evrendeki yapısal birliği yansıtan gerçeğin bazı ön bilgilerine ermiştir.
Ama bu yöntemle onun rûh taşıyan bir canlı olduğu gerçeğine erebilmekten hâlâ çok uzaklardır.
Pozitif bilim, günümüzde evren yapısının ana biriminin atom olduğunu, atomun da aslında
radyasyondan, yani ışık enerjisinden ibaret olduğunu, evrenin temel ilkesinin hareket olduğunu ve
hareketin evrenin birimleri arasındaki ortak özellik olduğunu düşünme eğilimindedir.
8
Fakat evrenin temel ilkesini ve ana özelliğini oluşturan bu “hareket” hangi tarafa doğrudur.2
6. âyette, Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da secde etmektedirler buyurularak,
evrendeki en cılız varlıkların bile Allah'a teslimiyet gösterdiklerine dikkat
çekilmiştir. Bu husus, birçok âyette beyân edilmişti:
18
Göklerde ve yeryüzünde olan kimselerin, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, kıpırdayan
canlılar ve insanların çoğunun Allah'a boyun eğip teslimiyet gösterdiklerini görmedin mi/ hiç
düşünmedin mi? Birçoğu da üzerlerine azap hak olmuş olanlardır. Ve Allah, kimi hor kılarsa artık
onun için bir yücelten yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini işler.
(Hacc/18)
48
Onlar, gölgeleri Allah'a boyun eğerek, küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen,
Allah'ın oluşturduğu birtakım şeyleri görmediler mi/bunları hiç mi düşünmediler?
(Nahl/48)
5
Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor,
gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak
hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok
güçlü ve çok bağışlayıcıdır.
(Zümer/5)
Buradaki, ‫والميزان‬ ‫تنقصواالمكيال‬ ‫[ول‬ve lâ tenqusu'l-mikyâle ve'l-mîzân], Hûd/84'te
konu edilen Şu‘ayb peygamberin halkına, Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın
ifadesiyle, yani alış-verişteki hilebazlık ile aynı şey değildir. Burada, Allah'ın Kendi
malına sahip çıkışı anlatılıyor: Allah evreni yaratmış ve evrende dengeyi, teraziyi
tesis etmiştir:
25
Andolsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta
tutmaları ve Allah'ın, dinine ve elçilerine, kimse kendilerini görmediği ve tanımadığı yerlerde yardım
edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, kendisinde büyük bir kuvvet
ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdik. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, mutlak
üstündür.
(Hadîd/25)
Bu dengenin korunması için de Allah, Rahmân sıfatının gereği olarak
insanların yararına bir başka denge unsurunu lutfetmiştir. Tüm bunlar, Allah'ın
Rahmân oluşuna ve elçi gönderişine bir tanıklıktır, Muhammed'in elçiliğinin
belgesidir.
33
Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp
geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan
aşamazsınız.
34
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
31
Ey iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız.
2
Seyyid Kutub, fî-Zılâli'l-Kur’ân.
9
32
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
35
İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz
yardımlanamazsınız.
36
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Teknik olarak ‫كمممما‬ُ [kümâ/ikiniz] zamirinin daha evvel geçmiş olması
zaruretinden dolayı âyetler, mevcut Mushaf'takinden farklı tertip edilmiştir.
Bu âyetlerde tüm insanlar tehdit edilmekte ve dengeyi bozmaları, dengeyi
ikâme etmemeleri neticesinde zarara uğrayacakları bildirilip bunun cezasını
çekecekleri ve bu evrenden kaçamayacakları bildirilmektedir.
Âyetteki ins-cinn terkibi, “bilinen, bilinmeyen, herkes” anlamını ifade eder. Bu
konuya dair Nâs sûresi'nde detaylı bilgi vermiştik.3
33. âyette tüm insanlara, Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye
güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız
buyurulmaktadır.
DÜNYANIN ve UZAYIN ÇAPLARI ile ilgili bbilim teknik kitaplarında
ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
10-12
Ve kendisinde, meyvelar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler
ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için
alçalttı.
13
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde insanlara verilen nimetlerden bazıları; meyvalar ve salkımlı
hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkileri sayılıp sonunda da, Peki siz
ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini
yalanlıyorsunuz? diye uyarı yapılmıştır.
Burada sayılıp dökülen nimetlerle ilgili geçmiş sûrelerde birçok âyet yer
almıştı:
55
Peki, Rabbinin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisinden kuşkuya
düşüyorsun?
(Necm/55)
14,15
O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru
balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de
ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.
3
Tebyînu'l-Kur’ân; c. 1, s. 369-371.
10
16
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde maddesel ve enerjik varlıkların yaratılışına değinilirken, aynı
zamanda insanın maddî yapısı ve enerjik yapısına da işaret edilmektedir. İnsanın
madde yapısı; el-ayak, göz-kulak, et-kemik vs. olarak görünen bedensel yapısıdır.
Bir de insanın, akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs. gibi enerjik yapısı vardır.
Böyle bir varlık, ancak Allah tarafından yaratılabilir ve bu hiç kimse tarafından
yalanlanamaz.
17
Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden
Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir.
18
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde Allah, tanıklığını, iki doğunun, iki batının Rabbi oluşu ile
desteklemiştir. Âyette konu edilen iki doğu, iki batı ifadesi, güneş ve ayın doğma,
batma yerleri veya güneş ve güneşin mevsimlerde farklı yerlerden doğup farklı
yerlerden batması şeklinde anlaşılabilir. Nitekim bir başka âyette şöyle
buyurulmuştur:
40,41
Artık hayır. Doğuların ve batıların Rabbine kasem ederim ki Biz, onların yerine
kendilerinden daha hayırlı olanları getirmeye kesinlikle güç yetirenleriz. Ve Biz, önüne geçilenler
değiliz.
(Me‘âric/40-41)
Burada denilmek istenen şudur: Güneş ve ayın gökteki konumları ve işleyişi de
Allah'tan başkası tarafından belirlenemez. Bu gerçeği de kimse yalanlayamaz.
19
İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20
Aralarında bir engel
vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.
21
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
22
İkisinden inci ve mercan çıkar.
23
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
24
Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur.
25
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde ise denizdeki nimetlere ve bu nimetleri oluşturan güç ve
programına dikkat çekilmiştir. İki deniz birbirine kavuşmak üzere salıverilmiş,
11
ikisinden de inci ve mercan çıkıyor. Bu iki denizin arasında bir engel var; birinin
özelliği [yaşayan hayvanları ve bitki örtüsü] diğerine geçmiyor.
Bu husus, Furkân sûresi'nde de konu edilmişti. Oradaki açıklamaya burada da
yer veriyoruz:
53
Ve O, iki denizi salıverendir; şu su, tatlı ve susuzluğu giderici, şu da tuzlu ve acıdır. Ve O,
aralarına bir engel ve yasak koyandır.
54
Ve O, sudan, bir beşer oluşturup sonra ona bir soy ve evlilik sebebiyle akrabalık oluşturandır.
Ve senin Rabbin her şeye güç yetirendir.
(Furkân/53-54)
Bu âyetlerde de doğadaki yasalardan birine dikkat çekilmektedir. Buna göre,
acı ve tatlı sular aralarına konan bir engel ile birbirine karışmamaktadır. Allah'ın bu
yasası başka âyetlerde de bildirilmiştir:
61
Onların ortak koştuğu şeyler mi hayırlıdır ya da yeryüzünü barınak yapan, aralarında nehirler
oluşturan, onun için sabit dağlar koyan ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber bir ilâh
mı var? Tam tersi onların çoğu bilmiyorlar.
(Neml/61)
19
İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20
Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip
karışmıyorlar.
21
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini
yalanlıyorsunuz?
(Rahmân/19-21)
Bu yasa; denizlerdeki, göllerdeki ve bataklıklardaki suların o su kütlesinde
bulunan minerallerden arınarak buharlaşmasını, buharlaşan suyun ise yeryüzüne tatlı
su olarak içmeye ve tarıma elverişli özellikte düşmesini ve yeraltı sularının
oluşmasını sağlamakta, ayrıca da okyanusların içinde var olan değişik akıntıları izah
etmektedir.
DENİZLERİN ARASINDAKİ ENGEL konusu ile ilgili de Bilim ve Teknik
kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
New York Bilimler Akademisi Rektörü ve Amerika Birleşik Devletleri
Bilimsel Araştırmalar Kurulu eski üyelerinden A. Cressy Morrissonn şöyle
demektedir:
Ay bize 240.000 mil uzaklıktadır. Günde iki kere gerçekleşen med olayı bize ayın varlığını
gâyet latif bir şekilde hatırlatır. Ayın çekim gücü sonucu okyanuslarda meydana gelen kabarma bazı
yerlerde yaklaşık olarak 18 m.'ye kadar çıkar. Hatta ay çekimi sonucu, yer kabuğu bile günde iki kere
dışa doğru birkaç santim kayar. Bütün bunlar bir dereceye kadar bize düzenli görülür. Ve biz, bütün
okyanusun düzeyini birkaç metre kabartan ve son derece sert görünen yer kabuğunu birkaç santim
dışa doğru kaydıran korkunç gücü kavrayamayız.
Merih gezegeninin de bir ayı vardır. Küçük bir ay. Bu ay sadece gezegene 6.000 mil
uzaklıktadır. Bunun gibi dünyamızın uydusu olan ay da şu andaki uzaklığı yerine söz gelimi 50.000
mil uzaklıkta olsaydı, ay çekimi sonucu sularda meydana gelen kabarma o kadar güçlü olurdu ki,
deniz yüzeyinin altında bulunan bölgeler günde iki defa, dağları aşındıracak güçte tazyikli bir suyun
altında kalacaktı. Bu durumda belki de gerekli çabuklukta derinliklerden yükselen dağlar
olmayacaktı. Bu basınç sonucu yer kabuğu çatlayacak, havadaki kabarma her gün kasırgaların
kopmasına neden olacaktı.
12
Dağların tamamen silindiğini varsayarsak, o zaman bütün yerküresinin üstündeki suyun
derinliği 1.5 mil dolaylarında olacaktır. O zaman da hayat, muhtemelen uçsuz bucaksız bir okyanusun
derinliklerinde bulunacaktı.
Ne var ki, bu evreni yönlendiren el, iki denizi salıvermiş, ama bu iki denizin arasına hem
onların hem de evrenin yapısından kaynaklanan aşılmaz bir engel koymuştur. Her yönüyle uyum
içinde hareket eden evrenin plânları, her işini yerinde ve bir hikmete göre yapan, her şeyi hikmetle
yönlendiren yüce yaratıcının eliyle önceden belirlenmiş, özenle düzenlenmiş olarak uygulanmaktadır.
Böylesine düzenli ve sürekli işleyen bu plânlama kendiliğinden ortaya çıkmış bir tesadüf
olamaz. Bütün bunlar evreni bir amaç için yaratan ve evrene hükmeden ince ve sağlam yasaları, bu
amacı gerçekleştirecek özelliklere sahip kılan yüce yaratıcının iradesi ile meydana gelmektedir.4
26,27
Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram
sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır.
28
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
29
Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her
an bir iştedir.
30
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde de uyarıya devam edilmektedir. Arz üzerindeki herkes fânidir,
yalnızca Allah bâkidir. Evrendeki her varlık, özellikle de insanlar O'ndan istekte
bulunurlar. O, her an yeni bir iştedir. Hiçbir insan bu gerçeğe karşı çıkamaz,
Allah'ın bu sonsuz gücünü yalanlayamaz.
37
Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman...
38
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
39
Artık işte o gün, bildik-bilmedik, gelmiş-gelecek hiç kimse, bir
başkasının günahından sorumlu tutulmaz.
40
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
41
Suçlular, nişanlarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından
tutuluverirler.
42
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
43
İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. 44
Onlar, onunla kaynar su
arasında dolaşır dururlar.
45
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
4
A. Cressy Morrisson, İnsan Yalnız Değildir [İlim Îmân Etmeye Çağırıyor].
13
Yukarıdaki paragrafta, arz üzerindeki her şeyin fâniliği vurgulanmıştı. Şimdi
de göklerle ilgili bilgi verilmektedir: Gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olacak, işte
o gün, ins ve cann [hiç kimse], onun [bir başkasının] günahından sorumlu
tutulmayacak. Kişinin kendi günahından başka bir günahtan sorumlu tutulmayacağı
birçok âyette [En‘âm/164, İsrâ/15, Fâtır/18, Zümer/7 ve Necm/38'de] belirtilmişti.
Suçlular simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutulup
cehenneme sürüklenecek, cehennemle kaynar su arasında dolaşıp duracaklar.
Burada kıyâmet ve mahşere ait oluşumlar bildirilerek uyarı yapılmakta ve bunu
kimsenin yalanlayamayacağı ifade edilmektedir.
37. âyette, kıyâmet günü, “göğün yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olacağı” ifade
buyurularak, o dehşet gününde gökyüzünün sıvılaşacağı ve alev alev yanacağı
bildirilmektedir. Bu âyetler indiği zaman petrol olmadığından, aydınlatma
malzemesi ve yakıt olarak zeytinyağı kullanılmaktaydı.
Göğün durumuna dair birçok âyette (Duhân/43-46, Me ‘âric/8-10, Furkân/25,
İnfitâr/1-5, İnşikak/1-5) bilgi verilmişti.
39. âyet genellikle, “O gün ne inse ne cinne günahından sorulmaz” şeklinde
çevrilmektedir. Hâlbuki âyetin teknik yapısı böyle bir anlama müsaade etmez. Zira
âhirette peygamberler dâhil herkes sorgulanacaktır. Bu sorgulama, Allah'ın
öğrenmesi için değil, adl-i ilâhînin teşhiri ve gösterimi içindir:
6
Andolsun, kendilerine elçi gönderilmiş olanları da sorguya çekeceğiz, andolsun, gönderilen
elçileri de sorguya çekeceğiz.
(A‘râf/6)
8
Sonra, o gün siz, nimetten kesinlikle sorulacaksınız.
(Tekâsür/8)
3
Onlar; Hıcr 91
Kur’ân'ı sihir, şiir, esatir (mitolojik söylentiler), uydurulmuş söz gibi birtakım
parçalar, kötü sözler kabul eden kimseler, 3
iman edenler olmuyorlar diye sen kendini yıkıma
uğratacaksın!
4
Eğer Biz dilersek, Hıcr 90
o yemincilere indirdiğimiz şey gibi 4
onlara gökten bir alâmet [gösterge;
ışın, radyasyon ve meteorlar, tayfun, sel] indiririz de onların boyunları, ona boyun eğenler oluverirdi.
5
Ve kendilerine Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] yeni
bir öğüt geldi mi, kesinlikle ondan yüz çeviren kimseler oldular. 6
Sonra da, kesinlikle yalanladılar.
İşte alay edip durdukları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir. Hıcr 92,93
İşte, andolsun Rabbine ki,
Biz, kesinlikle onların hepsini yaptıkları şeylerden hesaba çekeceğiz.
(Hicr/92-93)
44. âyetteki, Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar ifadesiyle,
günahkârların cehennem ile kaynar su arasında mekik dokuyacakları
bildirilmektedir. Yani, suçlular cehennemde, susadıkça su kaynaklarına gidecekler,
ama orada kaynar sudan başka bir şey bulamayacaklar. Zorunlu olarak o kaynar
sudan içecekler. Bu hususa başka âyetlerde (Mü’min/69-76, Hacc/19-24, Kehf/29,
Muhammed/14-15, İbrâhîm/15-17, En‘âm/70, Yûnus/4, Saffat/67, Sâd/57,
Duhân/46, 48, Vâkıa/42, 54 ve Nebe/25 de dikkat çekilmiştir.
46
Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır.
14
47
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
48
İkisinin de dalları vardır.
49
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
50
İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.
51
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
52
İkisinde de her meyvedan çift çift vardır.
53
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
54
Astarları kalın ipekten/atlastan yataklara yaslanmış kimseler olarak, iki
cennetin de devşirmesi yakındır.
55
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
56
Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse
tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır.
57
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
58
Sanki onlar yâkut ve mercandırlar.
59
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
60
İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden
başka olabilir mi?
61
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
62
Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır.
63
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
64
Bunlar yemyeşildirler.
65
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
15
66
İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır.
67
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
68
İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır.
69
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
70
O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler vardır.
71
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
72
Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır.
73
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
74
Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır.
75
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
76
Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere; hârikulâde güzel işlemeli
döşeklere yaslananlar olarak…
77
Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz
nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Suçluların âkıbeti açıklandıktan sonra, beyânnamenin bu bölümünde şirk ve
küfürden uzak olanların durumu, onları bekleyen nimetler sayılıp dökülmüştür:
33
Peki, o, kazandığı şeyler ile birlikte her bir kişinin üzerinde dikilen/görüp gözeten kimdir?
Onlar ise Allah'a ortaklar edindiler. De ki: “Onları isimlendirin! Yoksa siz, O'na yeryüzünde
bilmediği bir şey mi ya da sözden açık olanı mı haber vereceksiniz? Aslında kâfirlere; Allah'ın
ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişilere plânları güzel gösterildi de Yol'dan
saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren kimse yoktur.
(Ra‘d/33)
45
Biz, onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen, onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O
hâlde sen, Benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver.
(Kaf/45)
26-28
Ve onlar: “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], çocuk
edindi” dediler. Rahmân, bundan arınıktır. Aksine onlar armağanlar verilmiş kullardır. Onlar, O'nun
sözünün önüne geçemezler; onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, Rahmân'ın çocukları
saydıkları şeylerin önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu
kimselerden başkasına yardımda/destekte bulunmazlar. Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin
saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler.
(Enbiyâ/26-28)
Ve Haşr/21, Ahzâb/37, Tâ-Hâ/2-4, Ankebût/33-34, Kasas/33-34, Meryem/4-6.
16
62. âyette tesniye [ikil] kalıbıyla yer alan ‫جنتان‬ [cennetân] sözcüğü –ki lafzen
“iki cennet” demektir– klâsik eserlerde şu şekillerde anlaşılmıştır:
• Cennetlerden biri cinnler, biri de insanlar içindir.
• Cennetlerden biri cenneti hakk eden kişi, diğeri de eşleri içindir.
• Bunlar; birinde dünya nimetleri, diğerinde de cennet nimetleri olan iki
cennettir.
• Bu cennetlerden biri gezmek ve dinlenmek, diğeri de ikâmet etmek içindir.
Bizce burada sözcüğün tesniye gelmesi, ses uyumu için olup anlamı çoğuldur.
Zira kullara vaat edilen cennet Kur’ân'da hep ‫[جننات‬cennâtin/cennetler] şeklinde
çoğul olarak gelmiştir.
78
Azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip,
saygınlaştırma sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir!
Allah'ın elçi göndermek sûretiyle insanlığa müdahalesi açıklandıktan sonra,
Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir! buyurularak, Allah'ın “Rahmân”
isminin bereketine ve evrene yansımasına dikkat çekilmiştir. O, insana anasından
daha fazla rahmet etmekte, bu nedenle de elçi gönderip kitap indirmekte; böylece
onların mutlu yaşamalarını temin etmek istemektedir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
17

More Related Content

What's hot (20)

Allah'ın ahdi
Allah'ın ahdiAllah'ın ahdi
Allah'ın ahdi
 
Şuunata giriş
Şuunata girişŞuunata giriş
Şuunata giriş
 
67. zariyat suresi
67. zariyat suresi67. zariyat suresi
67. zariyat suresi
 
98. insan suresi
98. insan suresi98. insan suresi
98. insan suresi
 
Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
 
50. isra suresi
50. isra suresi50. isra suresi
50. isra suresi
 
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat AkidesiEhli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
 
96. ra'd suresi
96. ra'd suresi96. ra'd suresi
96. ra'd suresi
 
İmam gazali hikmetler kitabı
İmam gazali   hikmetler kitabıİmam gazali   hikmetler kitabı
İmam gazali hikmetler kitabı
 
Kaza ve Kadere İman
Kaza ve Kadere İmanKaza ve Kadere İman
Kaza ve Kadere İman
 
94. hadid suresi
94. hadid suresi94. hadid suresi
94. hadid suresi
 
İmam gazali itikatta sözün özü
İmam gazali   itikatta sözün özüİmam gazali   itikatta sözün özü
İmam gazali itikatta sözün özü
 
79. meariç suresi
79. meariç suresi79. meariç suresi
79. meariç suresi
 
Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin
Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin
Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin
 
59. zümer suresi
59. zümer suresi59. zümer suresi
59. zümer suresi
 
84.rum suresi
84.rum suresi84.rum suresi
84.rum suresi
 
Dua ve-önemi
Dua ve-önemiDua ve-önemi
Dua ve-önemi
 
Sualar
SualarSualar
Sualar
 
Turkish Quran
Turkish QuranTurkish Quran
Turkish Quran
 
42.furkan suresi
42.furkan suresi42.furkan suresi
42.furkan suresi
 

Similar to 97. rahman suresi (17)

108. teğabün suresi
108. teğabün suresi108. teğabün suresi
108. teğabün suresi
 
43.fatır suresi
43.fatır suresi43.fatır suresi
43.fatır suresi
 
54. hicr suresi
54. hicr suresi54. hicr suresi
54. hicr suresi
 
23. necm suresi
23. necm suresi23. necm suresi
23. necm suresi
 
80. nebe suresi
80. nebe suresi80. nebe suresi
80. nebe suresi
 
107. tahrim suresi
107. tahrim suresi107. tahrim suresi
107. tahrim suresi
 
64. duhan suresi
64. duhan suresi64. duhan suresi
64. duhan suresi
 
78. hakka suresi
78. hakka suresi78. hakka suresi
78. hakka suresi
 
71. nuh suresi
71. nuh suresi71. nuh suresi
71. nuh suresi
 
Güzel ahlak
Güzel ahlakGüzel ahlak
Güzel ahlak
 
57. lokman suresi
57. lokman suresi57. lokman suresi
57. lokman suresi
 
58. sebe suresi
58. sebe suresi58. sebe suresi
58. sebe suresi
 
21. nâs suresi
21. nâs suresi21. nâs suresi
21. nâs suresi
 
72. ibrahim suresi
72. ibrahim suresi72. ibrahim suresi
72. ibrahim suresi
 
18. kâfirun suresi
18. kâfirun suresi18. kâfirun suresi
18. kâfirun suresi
 
47. şuara suresi
47. şuara suresi47. şuara suresi
47. şuara suresi
 
65. casiye suresi
65. casiye suresi65. casiye suresi
65. casiye suresi
 

More from TEBYİN-ÜL-KUR’AN (20)

Qur'an in English
Qur'an in EnglishQur'an in English
Qur'an in English
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmazQur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
 
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedekNecm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
 
Sonsöz
SonsözSonsöz
Sonsöz
 
114. nasr suresi
114. nasr suresi114. nasr suresi
114. nasr suresi
 
113. tevbe suresi
113. tevbe suresi113. tevbe suresi
113. tevbe suresi
 
112. maide suresi
112. maide suresi112. maide suresi
112. maide suresi
 
111. fetih suresi
111. fetih suresi111. fetih suresi
111. fetih suresi
 
110. cuma suresi
110. cuma suresi110. cuma suresi
110. cuma suresi
 
109. saff suresi
109. saff suresi109. saff suresi
109. saff suresi
 
106. hucurat suresi
106. hucurat suresi106. hucurat suresi
106. hucurat suresi
 
105. mücadele suresi
105. mücadele suresi105. mücadele suresi
105. mücadele suresi
 
104. münafikun suresi
104. münafikun suresi104. münafikun suresi
104. münafikun suresi
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
 
102. nur suresi
102. nur suresi102. nur suresi
102. nur suresi
 
101. haşr suresi
101. haşr suresi101. haşr suresi
101. haşr suresi
 
100. beyyine suresi
100. beyyine suresi100. beyyine suresi
100. beyyine suresi
 
99. talak suresi
99. talak suresi99. talak suresi
99. talak suresi
 

97. rahman suresi

  • 1. 97 (55). RAHMÂN SÛRESİ MEDENÎ, 78 ÂYET GİRİŞ Adını ilk âyetteki ‫[الرحمن‬er-Rahmân] isminden alan sûrenin Medîne'de 97. sırada indiği kabul edilir. Rivâyetlerin ve üslubunun Mekkî olmasından hareketle Hasan Basrî, Urve b. ez-Zübeyr, İkrime, Atâ ve Câbir gibi birçok bilgin sûrenin Mekkî olduğunu düşünür. İbn Abbâs da, 29. âyeti hariç Mekke'de indiğini kabul eder.1 Bizce sûre, Medîne'de inmiştir, ancak muhatapların Mekkeli müşrikler olması nedeniyle üslubu Mekkî, konusu tevhid ve âhirete iman, yapısı da belagat ağırlıklıdır. Ra‘d/43'te, Mekkelilerin Rasûlullah'a, “Sen elçi değilsin” ve “Allah kullara müdahale etmez” dedikleri nakledilmiş, bu hususta en iyi tanığın Allah ve bilginler olduğu ifade edilmişti. İşte bu sûrede, bu tanıklık detaylıca beyân edilmektedir. Sûrede Allah'ın sonsuz kudretinin eserleri, kullarına lütfettiği sayılamayacak kadar çok ve açık nimetler ve evrendeki büyük alâmetleri sayılmakta ve bunları inkâr ve yalanlamanın imkânsızlığı vurgulanmaktadır. Bu sûre, ayrıca eşsiz bir ifade tarzına, olağanüstü bir fonetik özelliğe sahiptir. RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA MEAL: 1-4 Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], Kur’ân'ı/ öğrenip öğretmeyi öğretti, insanı oluşturdu, ona hayır ve şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti. 5 Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir. 6 Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da boyun eğip teslimiyet göstermektedirler. 7-9 Ve semayı da oluşturdu, onu yükseltti ve terazide/ölçüde/dengede taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi/ölçüyü/dengeyi koydu. Ölçüyü hakkaniyetle dikin/ayakta tutun, teraziye/ölçüye/dengeye zarar vermeyin. 33 Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız. 34 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 31 Ey iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız. 32 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 1 Suyûtî, el-İtqân; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân. 1
  • 2. 35 İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız. 36 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 10-12 Ve kendisinde, meyvelar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için alçalttı. 13 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 14,15 O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu. 16 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 17 Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir. 18 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 19 İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20 Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. 21 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 22 İkisinden inci ve mercan çıkar. 23 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 24 Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur. 25 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 26,27 Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır. 28 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 29 Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her an bir iştedir. 2
  • 3. 30 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 37 Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman... 38 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 39 Artık işte o gün, bildik-bilmedik, gelmiş-gelecek hiç kimse, bir başkasının günahından sorumlu tutulmaz. 40 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 41 Suçlular, nişanlarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler. 42 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 43 İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. 44 Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar. 45 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 46 Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır. 47 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 48 İkisinin de dalları vardır. 49 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 50 İkisinde de akıp giden iki pınar vardır. 51 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 52 İkisinde de her meyvedan çift çift vardır. 53 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 54 Astarları kalın ipekten/atlastan yataklara yaslanmış kimseler olarak, iki cennetin de devşirmesi yakındır. 3
  • 4. 55 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 56 Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır. 57 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 58 Sanki onlar yâkut ve mercandırlar. 59 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 60 İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden başka olabilir mi? 61 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 62 Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır. 63 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 64 Bunlar yemyeşildirler. 65 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 66 İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır. 67 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 68 İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır. 69 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 70 O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler vardır. 71 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 72 Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır. 73 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 4
  • 5. 74 Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır. 75 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 76 Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere; hârikulâde güzel işlemeli döşeklere yaslananlar olarak… 77 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 78 Azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip, saygınlaştırma sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir! TAHLİL: 1-4 Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], Kur’ân'ı/ öğrenip öğretmeyi öğretti, insanı oluşturdu, ona hayır ve şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti. Bundan evvelki Ra‘d/30'da müşriklerin Rahmân'ı inkâr ettikleri, Ra‘d/43'te de Rasûlullah'ı elçi kabul etmedikleri bildirilmiş, elçi gönderilmesine Allah'ın tanıklığı söz konusu edilmişti. Burada konu, müşriklerin itiraz noktası olan “Allah'ın Rahmâniyeti” noktasından ele alınmakta; Allah, Rahmân [çok merhametli] olduğundan, Kur’ân'ı öğretti, insanı yarattı, ona beyânı öğretti buyurulmaktadır. Burada Kur’ân'ın öğretilmesi, Allah'ın elçi göndermesinin bir kanıtı olarak gösterilmektedir; ki insanlar ne zaman bir sorunla karşılaşsa Allah, rahmeti gereği elçi gönderir, kitap indirir, böylece toplumdaki sorunları halleder. Bu sünnetullah'tır [Allah'ın değişmez yasasıdır]: 12 De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir.” Allah, rahmeti Kendi zâtı üzerine yazmıştır. Sizi kesinlikle, kendisinde asla şüphe olmayan kıyâmet gününe toplayacaktır. Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, işte onlar iman etmezler. (En‘âm/12) 54 Ve âyetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir” de! (En‘âm/54) 5
  • 6. Burada konu edilen insanın yaratılışı, insanın ilk yaratılışı değil, hayvanlıktan insanlığa terfi ettirilişidir. Nitekim, “Her hayvan, hayvan olarak doğar, insan ise insan olarak doğmaz, sonradan insanlaşır” denilmiştir. O nedenle bu âyete göre, Kur’ân öğrenmeyen, öğrenip öğrenmeyenler, beyânı bilmeyenler, insan sûretinde olsalar da insan sayılmazlar. Târih de, vahiyden beslenmeyenlerin ne denli canavarlaştığına tanıktır. Burada konu edilen insanın yaratılışı, işte bu oluşumdur. Bu konu, bu beyânnamenin devamı niteliğinde olan İnsan sûresi'nin başında detaylandırılmaktadır: Âyette Allah'ın müdahalesinin üçüncü şekli, insana beyânı öğretmesidir, ki bu, “insanın maksadını açıklaması” veya “hayır ve şerr arasındaki farkın öğretilmesi” anlamlarına gelir. Tercihe şayan olan ise, ikinci anlamdır: insana iyinin, doğrunun, hayrın, şerrin ne olduğunun öğretilmesidir. İnsanın doğal yetenekleri iyiyi-doğruyu, yararlıyı-zararlıyı tam tamına kavramaya yeteri değildir. Allah'ın bildirdiği üzere insan fıtraten zâlim, nankör, sevinç delisi, ümitsiz, cimri, bencil, güçsüz, aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz, şehvet-perest olarak yaratılmıştır. İnsanın bu olumsuz niteliklerinden kurtulması, Kur’ân'daki ilâhî ilkeleri öğrenmesine bağlıdır. O nedenle Allah, toplumlara müdahale ederek iyiyi-doğruyu öğretecek kitap indirir, öğretmen gönderir. İşte bu, Muhammed'in elçi oluşuna Allah'ın tanıklığıdır. Bunlar, Allah'ın Rahmân olmasının tecellisidir. Yani, Allah, insanlara çok acıdığı için kitap indirir, elçi gönderir. 5 Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir. 6 Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da boyun eğip teslimiyet göstermektedirler. 7-9 Ve semayı da oluşturdu, onu yükseltti ve terazide/ölçüde/dengede taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi/ölçüyü/dengeyi koydu. Ölçüyü hakkaniyetle dikin/ayakta tutun, teraziye/ölçüye/dengeye zarar vermeyin. Bu âyetlerde de Allah'ın elçi göndermesine, Kendisinin tanıklığı ile ilgilidir. 1- 4. âyetlerde Allah'ın Rahmân oluşu gereği insanı koruması beyân edilmişti. Bu âyetlerde ise yine Rahmânlığı gereği evreni koruması ve bunun için de birtakım ilkeler koyması konu edilmektedir. Dünyadaki ilâhî düzen ve denge ile ilgili Rûm ve Ahzâb sûresi'nde detay sunulmuştu. Meselenin özü şudur: 72 Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklerin, yerin ve dağların üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir. (Ahzâb/72) Bu âyette, insanlığa haber cümlesi ile önemli bir uyarı yapılmaktadır: Allah, yeri, gökleri ve dağları; bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu yaratıklar, bu düzenlerini bozamamışlardır. Evrendeki düzeni, çok câhil ve zâlim olduğundan insan bozmuştur. 41 İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı. (Rûm/41) 6
  • 7. Bu âyette, yaptıkları yanlışlar yüzünden insanlara hatalarının bir kısmının cezasını tattırmak için yeryüzünde kargaşa; bozulmalar oluştuğu bildirilerek onlardan akıllarını başlarına almaları, yaptıkları işlerle karada ve denizde fesat çıkarmamaları/doğadaki dengeyi bozmamaları emredilmektedir. İleride bu mesaj farklı bir üslup ile de gelecektir. Burada konu edilen fesat, doğal dengenin bozulmasıdır. Yani, mevsimlerin bozulması, yağışların azalması veya çoğalması, bitkilerin verimsizleşmesi, suların kirlenmesi, buna bağlı olarak suda yaşayan canlıların yok olması, atmosferin bozulması, ozon tabakasının delinmesi, buna bağlı olarak yüksek radyasyonun neden olduğu kanser ve benzeri hastalıkların çoğalması; tüm bunların sonucunda da yeryüzünde sıkıntılı bir hayatın meydana gelmesidir. Ölçülü yaratılış başka yerlerde de zikredilmişti: 49 Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk. (Kamer/49) 49 Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk. (Yâ-Sîn/40) 96 Tan yerini yarıp çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ay'ı hesap ile yapmıştır. Bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin belirlemesidir, ayarlamasıdır. (En‘âm/96) Burada sadece ay ve güneşteki ölçü ve hesaplar gündeme getirilmiştir. Evrenin parçalarından olan ay ve güneşin doğuşu, batışı, dönüşü, uzayda yüzüşü bir hesap iledir. Hatta sonları da bir hesap iledir. Onların uzaydaki diğer varlıklara olan mesafeleri de ince hesaplara bağlıdır. Bunca varlığın yeryüzünde yaşaması, varlığını sürdürebilmesi güneşin ve ayın yeryüzüne belirli bir mesafe ile ayarlanmış olmasındandır. Bu hesap olmasa; güneş ve ay yeryüzüne yaklaşsa, ya da uzaklaşsa idi, bunca varlık, donarak, yanarak ve su altında kalarak yok olurdu, yeryüzünde hayat diye bir şey olmazdı. Bu konuya dair Merhum Seyyid Kutub'un açıklamalarını aynen naklediyoruz: Burada ayın ve güneşin yapıları ile hareketleri arasında uyum sağlayan ince plâna dikkat çekiliyor. Kalpleri ürperti, dehşet ve bilinçle dolduran bu vurgulama, sözcükleri arasında geniş çaplı ve derinlikli gerçekler barındırıyor. Şöyle ki: Güneş, uzaydaki gök cisimlerinin en büyüğü değildir. İnsanoğlunun sınırlarını bilmediği, uçsuz-bucaksız bir boşluk olarak algıladığı uzayda milyarlarca yıldız vardır. Bunların arasında güneşten daha büyükleri, ondan daha çok ısı ve ışık yayanları vardır. Meselâ Araplar arasında “şıra el-Yemanî” adı ile bilinen büyük ayı takımındaki Cirius yıldızı, güneşten 24 kat daha ağır ve güneşin 50 katı kadar ışıklıdır. Arcturus yıldızı ise güneşin 80 katı hacminde ve ondan 8.000 kat daha parlaktır. Süheyl yıldızının ışık yayma gücü de güneşinkinden 2.500 kat fazladır. Bu tablo, bu şekilde genişletilebilir. Fakat güneş, “yer” adını verdiğimiz şu küçük gezegen üzerinde yaşayan biz insanlar için en önemli yıldızdır. Çünkü bu gezegenin kendisi ve sakinleri güneş ışığının, güneş ısısının ve onun çekim gücünün etkisi altında yaşıyorlar, varlıklarını sürdürüyorlar. Ay da öyle. O aslında yer yuvarlağının küçük hacimli bir uydusudur. Fakat yeryüzünün hayatı üzerinde büyük etkisi vardır. Denizlerde görülen gel-git olayının en önemli faktörü odur. 7
  • 8. Güneşin hacmi, ısı derecesi, dünyamıza uzaklığı, yörüngesindeki dönüş hızı; bunun yanısıra ayın hacmi, dünyamıza uzaklığı ve yörüngesindeki dönüş hızı, bütün bunlar gerek yeryüzündeki hayata yönelik etkileri bakımından ve gerekse uzaydaki diğer yıldızlar ve gezegenler arasındaki konumları açısından son derece ince ve duyarlı hesapların sağladığı dengelere dayanırlar. Şimdi onların gezegenimizi ve üzerindeki hayat olayını yakından ilgilendiren bu hesaplı dengelerinin bazı yönlerinde göz gezdirelim: Güneşin dünyamıza uzaklığı 92.500.000 mildir. Eğer o dünyamıza bundan daha yakın olsa yeryüzü ya yanar, ya erir, ya da uzaya yükselen bir buhar kitlesine dönüşürdü. Eğer bizden daha uzakta olsa o zaman da yerküremiz donar ve üzerindeki hayat ölüme dönüşürdü. Güneşin dünyamıza ulaşan ısısı, onun asıl ısısının 1/2.000.000'i kadardır. Yeryüzündeki hayatın sürmesi için gereken optimal ısı derecesi bu kadardır. Meselâ, eğer güneşin yerinde o iri ve güçlü radyasyonlu Cirius yıldızı olsaydı, yerküremiz buharlaşıp yok oluverirdi. Şimdi de ayın hacmini ve dünyamıza olan uzaklığını ele alalım. Eğer ay, şimdikinden daha büyük olsaydı, denizlerde meydana getireceği gel-git olayının yol açacağı su yükselmeleri yeryüzünü ve üzerindeki bütün varlıkları tufana boğardı. Eğer ay, yüce Allah'ın kıl kadar bile şaşmaz hesabına göre olduğundan daha yakınımızda olsaydı, sonuç dünyamız için aynı türden bir felaket olurdu. Güneş ile ayın dünyamıza uyguladıkları çekim gücü gerek yerküresinin konumu ve gerekse uzay boşluğundaki dönüşünün dengesi açısından hesaplı ve ölçülüdür. Dünyamızın bağlı olduğu güneş sistemi bütün uyduları ile Lîr burcundaki Vega yıldızına doğru saatte 20.000 millik bir hızla hareket etmektedir. Buna rağmen milyonlarca yıllık yolculuğu boyunca sistemimiz, uzaydaki yıldızlardan biri ile çarpışmamaktadır. Bu korkunç ve uçsuz-bucaksız uzay boşluğunda hiçbir yıldızın yörüngesi kıl ucu kadar bile sapma göstermez. Yıldızların hacimleri ve hareketleri arasındaki uyum ve denge hesapları arasında en ufak bir değişiklik meydana gelmez. Yüce Allah, Güneşin ve ayın konumları ve hareketleri belirli bir hesaba dayanır buyururken, gerçekten ne kadar doğru söylüyor! Devam ediyoruz: Bitkiler ve ağaçlar O'nun buyruğuna boyun eğerler. Bir önceki âyet, şu koca evrenin yapısındaki plâna ve hesaba işaret etmişti. Bu âyette ise evrendeki doğrultu birliğine ve ilişkiye işaret ediliyor. Bu işaret de uyarıcı ve çarpıcı bir gerçeğe ileticidir. Şöyle ki: Şu varlık bütünü ile kaynağına ve yoktan var edicisine kulluk ve boyun eğme bağı ile bağlıdır. Bitkiler ve ağaçlar, varlık âleminin bu doğrultusunu kanıtlayan iki örnektir. Kimi tefsir bilginleri âyetin orijinalindeki necm sözcüğünün “gökteki yıldızlar” anlamına geldiğini ileri sürerken, başka bazı tefsir bilginleri bu sözcüğün “ağaçlar gibi gövdesi üzerinde dik duramayan bitkiler” demek olduğunu söylemişlerdir. Sözcük ister o anlama alınsın, ister bu anlama geldiği kabul edilsin aynı kapıya çıkar. Her iki durumda da âyet, şu varlık âlemindeki doğrultu birliğine ve iç ilişkiye işaret ediyor. Evrenin tümü, rûhu olan canlı bir varlık bütünüdür. Gerçi bu rûhun göstergesi, biçimi ve dinamiklik derecesi varlıktan varlığa değişir, ama özü bakımından birdir. İnsan kalbi bu gerçeği, yani tüm varlıklara yayılmış “hayat” gerçeği ile bu rûhun yaratıcıya yönelmiş olduğu gerçeğini çok eski çağlardan beri fark etmiştir. İnsan kalbi sezgi yolu ile bu gerçeği kavramıştır. Ama ne zaman bu sezgisini duyu organlarının deneyleri ile sınırlı olan aklın kriterleri ile ölçmeye kalkıştı ise kuşkuya kapılmış ve bu bilgiden uzak kalmıştır. İnsanlık son yıllarda evrendeki yapısal birliği yansıtan gerçeğin bazı ön bilgilerine ermiştir. Ama bu yöntemle onun rûh taşıyan bir canlı olduğu gerçeğine erebilmekten hâlâ çok uzaklardır. Pozitif bilim, günümüzde evren yapısının ana biriminin atom olduğunu, atomun da aslında radyasyondan, yani ışık enerjisinden ibaret olduğunu, evrenin temel ilkesinin hareket olduğunu ve hareketin evrenin birimleri arasındaki ortak özellik olduğunu düşünme eğilimindedir. 8
  • 9. Fakat evrenin temel ilkesini ve ana özelliğini oluşturan bu “hareket” hangi tarafa doğrudur.2 6. âyette, Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da secde etmektedirler buyurularak, evrendeki en cılız varlıkların bile Allah'a teslimiyet gösterdiklerine dikkat çekilmiştir. Bu husus, birçok âyette beyân edilmişti: 18 Göklerde ve yeryüzünde olan kimselerin, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, kıpırdayan canlılar ve insanların çoğunun Allah'a boyun eğip teslimiyet gösterdiklerini görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Birçoğu da üzerlerine azap hak olmuş olanlardır. Ve Allah, kimi hor kılarsa artık onun için bir yücelten yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini işler. (Hacc/18) 48 Onlar, gölgeleri Allah'a boyun eğerek, küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen, Allah'ın oluşturduğu birtakım şeyleri görmediler mi/bunları hiç mi düşünmediler? (Nahl/48) 5 Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır. (Zümer/5) Buradaki, ‫والميزان‬ ‫تنقصواالمكيال‬ ‫[ول‬ve lâ tenqusu'l-mikyâle ve'l-mîzân], Hûd/84'te konu edilen Şu‘ayb peygamberin halkına, Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın ifadesiyle, yani alış-verişteki hilebazlık ile aynı şey değildir. Burada, Allah'ın Kendi malına sahip çıkışı anlatılıyor: Allah evreni yaratmış ve evrende dengeyi, teraziyi tesis etmiştir: 25 Andolsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah'ın, dinine ve elçilerine, kimse kendilerini görmediği ve tanımadığı yerlerde yardım edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdik. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, mutlak üstündür. (Hadîd/25) Bu dengenin korunması için de Allah, Rahmân sıfatının gereği olarak insanların yararına bir başka denge unsurunu lutfetmiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Rahmân oluşuna ve elçi gönderişine bir tanıklıktır, Muhammed'in elçiliğinin belgesidir. 33 Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız. 34 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 31 Ey iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız. 2 Seyyid Kutub, fî-Zılâli'l-Kur’ân. 9
  • 10. 32 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 35 İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız. 36 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Teknik olarak ‫كمممما‬ُ [kümâ/ikiniz] zamirinin daha evvel geçmiş olması zaruretinden dolayı âyetler, mevcut Mushaf'takinden farklı tertip edilmiştir. Bu âyetlerde tüm insanlar tehdit edilmekte ve dengeyi bozmaları, dengeyi ikâme etmemeleri neticesinde zarara uğrayacakları bildirilip bunun cezasını çekecekleri ve bu evrenden kaçamayacakları bildirilmektedir. Âyetteki ins-cinn terkibi, “bilinen, bilinmeyen, herkes” anlamını ifade eder. Bu konuya dair Nâs sûresi'nde detaylı bilgi vermiştik.3 33. âyette tüm insanlara, Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız buyurulmaktadır. DÜNYANIN ve UZAYIN ÇAPLARI ile ilgili bbilim teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. 10-12 Ve kendisinde, meyvelar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için alçalttı. 13 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Bu âyetlerde insanlara verilen nimetlerden bazıları; meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkileri sayılıp sonunda da, Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz? diye uyarı yapılmıştır. Burada sayılıp dökülen nimetlerle ilgili geçmiş sûrelerde birçok âyet yer almıştı: 55 Peki, Rabbinin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisinden kuşkuya düşüyorsun? (Necm/55) 14,15 O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu. 3 Tebyînu'l-Kur’ân; c. 1, s. 369-371. 10
  • 11. 16 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Bu âyetlerde maddesel ve enerjik varlıkların yaratılışına değinilirken, aynı zamanda insanın maddî yapısı ve enerjik yapısına da işaret edilmektedir. İnsanın madde yapısı; el-ayak, göz-kulak, et-kemik vs. olarak görünen bedensel yapısıdır. Bir de insanın, akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs. gibi enerjik yapısı vardır. Böyle bir varlık, ancak Allah tarafından yaratılabilir ve bu hiç kimse tarafından yalanlanamaz. 17 Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir. 18 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Bu âyetlerde Allah, tanıklığını, iki doğunun, iki batının Rabbi oluşu ile desteklemiştir. Âyette konu edilen iki doğu, iki batı ifadesi, güneş ve ayın doğma, batma yerleri veya güneş ve güneşin mevsimlerde farklı yerlerden doğup farklı yerlerden batması şeklinde anlaşılabilir. Nitekim bir başka âyette şöyle buyurulmuştur: 40,41 Artık hayır. Doğuların ve batıların Rabbine kasem ederim ki Biz, onların yerine kendilerinden daha hayırlı olanları getirmeye kesinlikle güç yetirenleriz. Ve Biz, önüne geçilenler değiliz. (Me‘âric/40-41) Burada denilmek istenen şudur: Güneş ve ayın gökteki konumları ve işleyişi de Allah'tan başkası tarafından belirlenemez. Bu gerçeği de kimse yalanlayamaz. 19 İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20 Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. 21 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 22 İkisinden inci ve mercan çıkar. 23 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 24 Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur. 25 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Bu âyetlerde ise denizdeki nimetlere ve bu nimetleri oluşturan güç ve programına dikkat çekilmiştir. İki deniz birbirine kavuşmak üzere salıverilmiş, 11
  • 12. ikisinden de inci ve mercan çıkıyor. Bu iki denizin arasında bir engel var; birinin özelliği [yaşayan hayvanları ve bitki örtüsü] diğerine geçmiyor. Bu husus, Furkân sûresi'nde de konu edilmişti. Oradaki açıklamaya burada da yer veriyoruz: 53 Ve O, iki denizi salıverendir; şu su, tatlı ve susuzluğu giderici, şu da tuzlu ve acıdır. Ve O, aralarına bir engel ve yasak koyandır. 54 Ve O, sudan, bir beşer oluşturup sonra ona bir soy ve evlilik sebebiyle akrabalık oluşturandır. Ve senin Rabbin her şeye güç yetirendir. (Furkân/53-54) Bu âyetlerde de doğadaki yasalardan birine dikkat çekilmektedir. Buna göre, acı ve tatlı sular aralarına konan bir engel ile birbirine karışmamaktadır. Allah'ın bu yasası başka âyetlerde de bildirilmiştir: 61 Onların ortak koştuğu şeyler mi hayırlıdır ya da yeryüzünü barınak yapan, aralarında nehirler oluşturan, onun için sabit dağlar koyan ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Tam tersi onların çoğu bilmiyorlar. (Neml/61) 19 İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20 Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. 21 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? (Rahmân/19-21) Bu yasa; denizlerdeki, göllerdeki ve bataklıklardaki suların o su kütlesinde bulunan minerallerden arınarak buharlaşmasını, buharlaşan suyun ise yeryüzüne tatlı su olarak içmeye ve tarıma elverişli özellikte düşmesini ve yeraltı sularının oluşmasını sağlamakta, ayrıca da okyanusların içinde var olan değişik akıntıları izah etmektedir. DENİZLERİN ARASINDAKİ ENGEL konusu ile ilgili de Bilim ve Teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. New York Bilimler Akademisi Rektörü ve Amerika Birleşik Devletleri Bilimsel Araştırmalar Kurulu eski üyelerinden A. Cressy Morrissonn şöyle demektedir: Ay bize 240.000 mil uzaklıktadır. Günde iki kere gerçekleşen med olayı bize ayın varlığını gâyet latif bir şekilde hatırlatır. Ayın çekim gücü sonucu okyanuslarda meydana gelen kabarma bazı yerlerde yaklaşık olarak 18 m.'ye kadar çıkar. Hatta ay çekimi sonucu, yer kabuğu bile günde iki kere dışa doğru birkaç santim kayar. Bütün bunlar bir dereceye kadar bize düzenli görülür. Ve biz, bütün okyanusun düzeyini birkaç metre kabartan ve son derece sert görünen yer kabuğunu birkaç santim dışa doğru kaydıran korkunç gücü kavrayamayız. Merih gezegeninin de bir ayı vardır. Küçük bir ay. Bu ay sadece gezegene 6.000 mil uzaklıktadır. Bunun gibi dünyamızın uydusu olan ay da şu andaki uzaklığı yerine söz gelimi 50.000 mil uzaklıkta olsaydı, ay çekimi sonucu sularda meydana gelen kabarma o kadar güçlü olurdu ki, deniz yüzeyinin altında bulunan bölgeler günde iki defa, dağları aşındıracak güçte tazyikli bir suyun altında kalacaktı. Bu durumda belki de gerekli çabuklukta derinliklerden yükselen dağlar olmayacaktı. Bu basınç sonucu yer kabuğu çatlayacak, havadaki kabarma her gün kasırgaların kopmasına neden olacaktı. 12
  • 13. Dağların tamamen silindiğini varsayarsak, o zaman bütün yerküresinin üstündeki suyun derinliği 1.5 mil dolaylarında olacaktır. O zaman da hayat, muhtemelen uçsuz bucaksız bir okyanusun derinliklerinde bulunacaktı. Ne var ki, bu evreni yönlendiren el, iki denizi salıvermiş, ama bu iki denizin arasına hem onların hem de evrenin yapısından kaynaklanan aşılmaz bir engel koymuştur. Her yönüyle uyum içinde hareket eden evrenin plânları, her işini yerinde ve bir hikmete göre yapan, her şeyi hikmetle yönlendiren yüce yaratıcının eliyle önceden belirlenmiş, özenle düzenlenmiş olarak uygulanmaktadır. Böylesine düzenli ve sürekli işleyen bu plânlama kendiliğinden ortaya çıkmış bir tesadüf olamaz. Bütün bunlar evreni bir amaç için yaratan ve evrene hükmeden ince ve sağlam yasaları, bu amacı gerçekleştirecek özelliklere sahip kılan yüce yaratıcının iradesi ile meydana gelmektedir.4 26,27 Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır. 28 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 29 Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her an bir iştedir. 30 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Bu âyetlerde de uyarıya devam edilmektedir. Arz üzerindeki herkes fânidir, yalnızca Allah bâkidir. Evrendeki her varlık, özellikle de insanlar O'ndan istekte bulunurlar. O, her an yeni bir iştedir. Hiçbir insan bu gerçeğe karşı çıkamaz, Allah'ın bu sonsuz gücünü yalanlayamaz. 37 Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman... 38 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 39 Artık işte o gün, bildik-bilmedik, gelmiş-gelecek hiç kimse, bir başkasının günahından sorumlu tutulmaz. 40 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 41 Suçlular, nişanlarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler. 42 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 43 İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. 44 Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar. 45 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 4 A. Cressy Morrisson, İnsan Yalnız Değildir [İlim Îmân Etmeye Çağırıyor]. 13
  • 14. Yukarıdaki paragrafta, arz üzerindeki her şeyin fâniliği vurgulanmıştı. Şimdi de göklerle ilgili bilgi verilmektedir: Gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olacak, işte o gün, ins ve cann [hiç kimse], onun [bir başkasının] günahından sorumlu tutulmayacak. Kişinin kendi günahından başka bir günahtan sorumlu tutulmayacağı birçok âyette [En‘âm/164, İsrâ/15, Fâtır/18, Zümer/7 ve Necm/38'de] belirtilmişti. Suçlular simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutulup cehenneme sürüklenecek, cehennemle kaynar su arasında dolaşıp duracaklar. Burada kıyâmet ve mahşere ait oluşumlar bildirilerek uyarı yapılmakta ve bunu kimsenin yalanlayamayacağı ifade edilmektedir. 37. âyette, kıyâmet günü, “göğün yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olacağı” ifade buyurularak, o dehşet gününde gökyüzünün sıvılaşacağı ve alev alev yanacağı bildirilmektedir. Bu âyetler indiği zaman petrol olmadığından, aydınlatma malzemesi ve yakıt olarak zeytinyağı kullanılmaktaydı. Göğün durumuna dair birçok âyette (Duhân/43-46, Me ‘âric/8-10, Furkân/25, İnfitâr/1-5, İnşikak/1-5) bilgi verilmişti. 39. âyet genellikle, “O gün ne inse ne cinne günahından sorulmaz” şeklinde çevrilmektedir. Hâlbuki âyetin teknik yapısı böyle bir anlama müsaade etmez. Zira âhirette peygamberler dâhil herkes sorgulanacaktır. Bu sorgulama, Allah'ın öğrenmesi için değil, adl-i ilâhînin teşhiri ve gösterimi içindir: 6 Andolsun, kendilerine elçi gönderilmiş olanları da sorguya çekeceğiz, andolsun, gönderilen elçileri de sorguya çekeceğiz. (A‘râf/6) 8 Sonra, o gün siz, nimetten kesinlikle sorulacaksınız. (Tekâsür/8) 3 Onlar; Hıcr 91 Kur’ân'ı sihir, şiir, esatir (mitolojik söylentiler), uydurulmuş söz gibi birtakım parçalar, kötü sözler kabul eden kimseler, 3 iman edenler olmuyorlar diye sen kendini yıkıma uğratacaksın! 4 Eğer Biz dilersek, Hıcr 90 o yemincilere indirdiğimiz şey gibi 4 onlara gökten bir alâmet [gösterge; ışın, radyasyon ve meteorlar, tayfun, sel] indiririz de onların boyunları, ona boyun eğenler oluverirdi. 5 Ve kendilerine Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] yeni bir öğüt geldi mi, kesinlikle ondan yüz çeviren kimseler oldular. 6 Sonra da, kesinlikle yalanladılar. İşte alay edip durdukları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir. Hıcr 92,93 İşte, andolsun Rabbine ki, Biz, kesinlikle onların hepsini yaptıkları şeylerden hesaba çekeceğiz. (Hicr/92-93) 44. âyetteki, Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar ifadesiyle, günahkârların cehennem ile kaynar su arasında mekik dokuyacakları bildirilmektedir. Yani, suçlular cehennemde, susadıkça su kaynaklarına gidecekler, ama orada kaynar sudan başka bir şey bulamayacaklar. Zorunlu olarak o kaynar sudan içecekler. Bu hususa başka âyetlerde (Mü’min/69-76, Hacc/19-24, Kehf/29, Muhammed/14-15, İbrâhîm/15-17, En‘âm/70, Yûnus/4, Saffat/67, Sâd/57, Duhân/46, 48, Vâkıa/42, 54 ve Nebe/25 de dikkat çekilmiştir. 46 Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır. 14
  • 15. 47 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 48 İkisinin de dalları vardır. 49 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 50 İkisinde de akıp giden iki pınar vardır. 51 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 52 İkisinde de her meyvedan çift çift vardır. 53 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 54 Astarları kalın ipekten/atlastan yataklara yaslanmış kimseler olarak, iki cennetin de devşirmesi yakındır. 55 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 56 Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır. 57 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 58 Sanki onlar yâkut ve mercandırlar. 59 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 60 İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden başka olabilir mi? 61 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 62 Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır. 63 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 64 Bunlar yemyeşildirler. 65 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 15
  • 16. 66 İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır. 67 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 68 İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır. 69 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 70 O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler vardır. 71 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 72 Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır. 73 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 74 Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır. 75 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? 76 Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere; hârikulâde güzel işlemeli döşeklere yaslananlar olarak… 77 Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? Suçluların âkıbeti açıklandıktan sonra, beyânnamenin bu bölümünde şirk ve küfürden uzak olanların durumu, onları bekleyen nimetler sayılıp dökülmüştür: 33 Peki, o, kazandığı şeyler ile birlikte her bir kişinin üzerinde dikilen/görüp gözeten kimdir? Onlar ise Allah'a ortaklar edindiler. De ki: “Onları isimlendirin! Yoksa siz, O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi ya da sözden açık olanı mı haber vereceksiniz? Aslında kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişilere plânları güzel gösterildi de Yol'dan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren kimse yoktur. (Ra‘d/33) 45 Biz, onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen, onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O hâlde sen, Benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver. (Kaf/45) 26-28 Ve onlar: “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], çocuk edindi” dediler. Rahmân, bundan arınıktır. Aksine onlar armağanlar verilmiş kullardır. Onlar, O'nun sözünün önüne geçemezler; onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, Rahmân'ın çocukları saydıkları şeylerin önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu kimselerden başkasına yardımda/destekte bulunmazlar. Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler. (Enbiyâ/26-28) Ve Haşr/21, Ahzâb/37, Tâ-Hâ/2-4, Ankebût/33-34, Kasas/33-34, Meryem/4-6. 16
  • 17. 62. âyette tesniye [ikil] kalıbıyla yer alan ‫جنتان‬ [cennetân] sözcüğü –ki lafzen “iki cennet” demektir– klâsik eserlerde şu şekillerde anlaşılmıştır: • Cennetlerden biri cinnler, biri de insanlar içindir. • Cennetlerden biri cenneti hakk eden kişi, diğeri de eşleri içindir. • Bunlar; birinde dünya nimetleri, diğerinde de cennet nimetleri olan iki cennettir. • Bu cennetlerden biri gezmek ve dinlenmek, diğeri de ikâmet etmek içindir. Bizce burada sözcüğün tesniye gelmesi, ses uyumu için olup anlamı çoğuldur. Zira kullara vaat edilen cennet Kur’ân'da hep ‫[جننات‬cennâtin/cennetler] şeklinde çoğul olarak gelmiştir. 78 Azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip, saygınlaştırma sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir! Allah'ın elçi göndermek sûretiyle insanlığa müdahalesi açıklandıktan sonra, Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir! buyurularak, Allah'ın “Rahmân” isminin bereketine ve evrene yansımasına dikkat çekilmiştir. O, insana anasından daha fazla rahmet etmekte, bu nedenle de elçi gönderip kitap indirmekte; böylece onların mutlu yaşamalarını temin etmek istemektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 17