İYİLİKSEVERLİĞİN MALİYETLERİ:İktisat Bilimi Perspektifinden İyilikseverliğin Eleştirisi
1. İYİLİKSEVERLİĞİN MALİYETLERİ:
İktisat Bilimi Perspektifinden
İyilikseverliğin Eleştirisi
PROF. DR. COŞKUN CAN AKTAN
Bu sunum şu kaynaktan yararlanılarak hazırlanmıştır:
Coşkun Can Aktan ‘İyilikseverliğin Maliyetleri’ içinde:
C C Aktan & S Yay, Kurumsal Sosyal Sermaye, Ankara: Seçkin Yayını, 2019.
Sunumu Hazırlayan: Esra Çelik
2. I.GİRİŞ “Atinalı Demades, cenaze törenleri için gerekli şeyleri satan bir
hemşerisini bu işten fazla kazanç beklediğini, bu kazancın da ancak bir
çok insanın ölümünden gelebileceğini ileri sürerek mahkum etmiş. Haklı
bir yargı denemez buna; çünkü hiç bir kazanç başkasına zarar vermeden
sağlanamaz, öyle olunca da her çeşit kazancı mahkum etmek gerekir.
Tüccar, gençliğin sefahata düşmesinden kar sağlar, çiftçi buğdayın
pahalanmasından, mimar evlerin yıkılmasından, hukukçu insanların
davalı, kavgalı olmasından; din adamlarının şan, şeref ve görevleri bile
bizim ölümümüze ve kötülüklerimize dayanır. Yunanlı komedya şairi
Philemon, ‘hiçbir hekim dostlarının bile sağlığından hoşlanmaz’ dermiş,
‘hiçbir asker de yurdundaki barıştan.’ Daha da kötüsü, herkes içini
yoklasa görür ki gizli dileklerimizin (iyiliklerimizin) bir çoğu başkasının
zararına doğar ve beslenir.” Michel de Montaigne
3. İyilikseverlik, herhangi bir açık ya da zımni bir karşılık (menfaat) beklentisi ile hareket
etmeksizin gönüllü olarak ya da zımni bir zorunluluk hissederek başkalarına
yardım(lar)da bulunmaktır. Bu tanım içinde iki hususa dikkat çekmek gerekir:
Bir sosyal yardım gayesi ile zengin işadamları ve iş kadınlarının ya da ünlü sanatçıların
bir devlet başkanının davetine icabet ettiğini düşünelim. Ortam ve kişisel pozisyon bu
durumda “gösteriş tüketimi” adını verebileceğimiz bir iyilikseverlik yarışını ortaya
çıkarabilir
İnsanlar, hiçbir menfaat beklemeksizin başka insanlara ve/veya
canlılara “gönüllü” yardımda bulunabilirler.
İnsanlar, bulundukları ortam ve pozisyon dolayısıyla kendilerini bir
“zımni zorlama” altında hissederek menfaat beklemeksizin ya da
bir menfaat beklentisi içinde başka insanlara ve/veya canlılara
yardım edebilirler.
4. Her ne kadar iktisat bilimi açısından ceteris paribus insan, kendi özel çıkar ve menfaatlerini
maksimize eden rasyonel “homo economicus” olarak tanımlansa da, insanın alturistik
(iyiliksever-yardımsever) yönü olduğu da bir gerçektir.
Bu çalışmada ilgilendiğimiz biraz aykırı
dahi olsa şu suali cevaplamaktır
5. “Hiç kimse bir köpeğin başka bir köpekle adil bir kemik değiş-tokuşu
yaptığını görmemiştir. Aynı şekilde, hiç kimse bir hayvanın başka bir
hayvana hareketlerle ya da kendi doğal sesiyle, ‘bu benim, o senin’;
‘sendekine karşılık kendiminkini sana vermek istiyorum’ dediğini
görmemiştir. Bir hayvan bir insandan ya da başka bir hayvandan bir şey
almak istediğinde, o insanın ya da hayvanın yardım etmesini sağlamak
için onu kandırmaktan başka yol bilmez. Köpek yavrusu anasına
yaltaklanır, yemek yiyen efendisinin onu da görmesini isteyen spanyel (*)
bin türlü şaklabanlıkla dikkat çekmeye çalışır. Bazen insanın da kendi
hemcinslerine karşı aynı oyunlara başvurduğu olur, istediğini yaptırmak
için başka bir yolu kalmayınca türlü yaltaklanmalar, alçaltıcı
hareketlerle karşısındakini yumuşatmaya çalışır.”
ADAM SMİTH
II. İYİLİKSEVERLİĞİN MALİYETLERİ
6. • Çıkarları peşinde koşan rasyonel insanı tanımlamaktadır.
Buna göre bireyler rasyonel ve tutarlı tercihlere sahiptirler.
Bireyler rasyonel olmaları sonucunda faydalarını ve özel
çıkarlarını maksimize ederek tercihlerde bulunurlar.
Homo
economicus
• Bireyler rasyonel olmaları sonucunda faydalarını
ve özel çıkarlarını maksimize ederek tercihlerde
bulunurlar.
Rasyonalite
7. • Homo economicus
• Rasyonalite
İyilik yapan bireyler
-Hangi amaçla
-Ne düşünerek
İyilik yaparlar?
• Azalan Marjinal Fayda
Kanunu (Gossen Yasası )
İyilik yapılan bireyin yapılan
iyiliğe/iyiliklere karşı
vereceği tepkileri nelerdir?
9. Gossen
Yasası
Susuz kalmış bireyin sudan elde ettiği faydanın zirvesine
ulaştığı noktadan sonra su içmeye devam etmesi halinde
sudan tatmin veya zevk almak yerine rahatsız olmaya
başlayacaktır. Böylece bu noktadan sonra ilave her bardak
suyun faydası negatif olacak, yapılan iyilik bir anlam ifade
etmeyecektir.
10. Tüketilen Su Miktarı
(Bardak)
Toplam Fayda Marjinal Fayda
0 0 0
1 20 20
2 35 15
3 45 10
4 50 5
5 50 0
6 45 -5
Tablo 1: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda
Şekil 1: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda Eğrileri
11. Gossen Yasası’nda;
Bir mal ya da hizmet, ilk biriminden itibaren tüketilmeye başlandığında toplam fayda azalan bir hızla
artarken, marjinal fayda, ilk birimden itibaren azalmaktadır.
Şekil 1 de ki grafikte üstteki eğri toplam faydayı, alttaki ise marjinal faydayı göstermektedir. Görüldüğü gibi
toplam fayda eğrisi tüketim seviyesi arttıkça yükselmekte ancak marjinal fayda eğrisi azalan bir seyir
izlemektedir.
Toplam fayda belirli bir düzeye kadar her ilave birim ile artmaktadır ancak bir noktadan sonra ise bu artış
azalarak devam etmektedir.
Toplam fayda en yüksek düzeye ulaştıktan sonra ilave tüketimin toplam faydaya katkısı negatif değer
almaktadır. Dolayısıyla tüketici gittikçe azalan bir marjinal fayda düzeyi ile, yani Gossen Yasası ile karşı
karşıyadır.
Şekilde de görüldüğü gibi, birinci bardak sudan sonra tüketilen her bardak su sonrası marjinal fayda azalmaktadır.
Tüketilen ikinci bardak suyun marjinal faydası 15, üçüncü bardak suyun marjinal faydası 10, dördüncü bardak suyun
marjinal faydası 5, beşinci bardak suyun marjinal faydası 0 olmaktadır. Bu noktada susuz kalmış birey doyum
noktasına ulaştığından artık ilave içilen her bardak su marjinal faydanın negatif değer almasına neden olacaktır.
12. Azalan Marjinal Fayda Kanunu savunulan “marjinalizm” ile
paralellik arz etmektedir.
Avusturya İktisat Okulu’nun temel metodolojisi ise ilk kez
Okul’un öncülerinden Ludwig von Mises tarafından kullanılan
“praxeology (praksiyoloji)” dir. Praksiyoloji, “insan eylemlerinin
genel bilimi” olarak tanımlanmakta ve bireylerin belli hedeflere
doğru bilinçli eylemlerde bulunduğu varsayımına
dayanmaktadır.
Praksiyolojinin temel hareket noktası “insan amaçlı eylemde
bulunur” önermesidir.
İnsan faaliyetleri amaçlıdır. Burada önemli olan nokta ise
amaçlı faaliyette bulunan bireyin, bulunduğu durumdan daha
iyi bir duruma gelmek amacıyla hareket etmesidir.
Marjinalizm Nihai fayda tezini savunmakta ve “bir malın kullanım değerini o
malın karşıladığı ihtiyaç belirler” ilkesine dayandırmaktadır.
14. Carl Menger’e göre malların değerini
belirleyen, onların doğasında
kendiliğinden var olan bir şey değil,
bireylerin arzularının tatminini
sağlayacak ve çıkarlarını maksimize
edecek bilginin göz önüne alınarak bu
mallara verdiği önemdir.
15. Menger’e göre iktisadi faaliyetlerin iki kutbu vardır:
insan ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların tatmininde kullanılan araçlar.
İnsan isteklerini belirleyen ihtiyaçlardır.
Menger, ihtiyaçları değerin belirleyici olarak düşünmüş ve formüle etmeye çalışmıştır, bunu yaparken
de atıf teorisinden yararlanmıştır.
Menger’in dikkat çektiği en önemli nokta ise, değerin, malların içinde kendiliğinden var olmadığı ve
bizim onlara ihtiyaçlarımızın tatmini doğrultusunda atfettiğimiz/yüklediğimiz anlam olduğudur.
Menger’e göre malların bir değere sahip olması ancak bireylerin ihtiyaçlarını karşılaması ile
olmaktadır. Bu nedenle de değer özneldir.
Menger, değeri “insanların atfettiği/yüklediği anlam” üzerinden açıklamaya çalışmış, insanların çeşitli
ihtiyaçlara sahip olduğunu, Maslow’un ihtiyaçları hiyerarşisindeki gibi en önemli ihtiyaçların ilk, daha
az önemli olan ihtiyaçların ise daha sonra karşılanacağını ve ihtiyaçlar tatmin edildikçe değerin, her
ilave birimle azalacağını ve sağladığı faydanın da düşeceğini belirtmiştir. Menger bu görüşlerini Azalan
Marjinal Fayda Kanunu’nu esas alarak ortaya atmıştır. Menger bu görüşleriyle aynı zamanda iktisat
biliminin öncüsü olan Adam Smith’in, 1776 yılında yayınlanan “Milletlerin Zenginliği (The Wealth of
Nations)” isimli eserinde dile getirdiği “değer paradoksu (the paradox of value) ” veya “elmas-su
paradoksu (the diamond and water paradox)”na da açıklık getirmiştir.
16. Devletler/hükümetlerneden
iyilikyapar?
Devletler/hükümetler “refah devleti (welfare state)”
anlayışı gereği toplumun sosyal refahını maksimize etmek
amacıyla sosyal yardım, sosyal teşvik, sosyal tazmin vb.
araçlarla çeşitli müdahalelerde bulunurlar.
Bu müdahaleler ise çoğu kez politik çıkar amaçlı olmaktadır.
Bunun nedeni ise alınan tüm kararların temelde bireylerin
tercihlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkması ve bireylerin bu
tercihlerini belirlerken rasyonel davranıp, özel çıkarlarını
maksimize etmeyi amaçlamasıdır. Bu iki durum da “Kamu
Tercihi Teorisi (Public Choice Theory)”nin temel varsayımları
arasında yer almaktadır.
Kamu Tercihi İktisadı Perspektifinden İyilikseverliğin Eleştirisi: Semiriyeli
Çıkmazı
17. James M. Buchanan’ın 1975 yılında yayınladığı “Semiriyeli Çıkmazı (Samaritan’s Dilemma)”
adlı çalışmasında, devletin/hükümetin yaptığı bu müdahaleler Kamu Tercihi Teorisi
perspektifinden analiz edilmektedir.
Semiriyeli çıkmazı devletin/hükümetin ve bu müdahalelerden
faydalananların/faydalanacak olanların pazarlık ettiği ve yardımların istismar edildiği bir
oyun olarak tanımlanmaktadır.
Devletin/hükümetin bu iyiliksever veya hayırsever davranışları semiriyeli çıkmazından
kurtulmamıza imkan sağlamamakta, tam aksine bu çıkmaz içinde kalmamıza neden
olmaktadır.
Kamusal iyilikseverlik maliyeti
semiriyeli çıkmazıdır .
Kamusal hayırseverlik maliyeti
19. Hem kamusal iyilikseverliğin hem de bireysel iyilikseverliğin gözardı edilmeyecek bir diğer maliyeti
ise aylaklığın göreli fiyatını ucuzlatmasıdır.
İyilikseverlik, bireyleri çalışma yerine boşta kalma (aylaklık) tercihine yöneltebilir.
Ne mi yaptım? Gece
gündüz şarkı
söyledim durdum
İyilikseverliğin Maliyeti: Tembellik ve Rehavet
20. Karıncalar çalışmayı severken, ağustos böcekleri tembelliği (rehaveti) benimserler. İnsanlar da huy
bakımından bu iki kategoride sınıflandırılabilirler. Ancak hayvanlardan farklı olarak insanlar motivasyon
yönetimi ile bu iki huy arasındaki tercihlerini değiştirme iradesini ortaya koyabilirler.
Her insanın doğasında var olan ama aynı zamanda dışsal faktörler ile de bir dereceye kadar değiştirilebilecek
olan iki huyu (mizaç yapısı) vardır:
Çalışmayı sevmek
Çalışmayı sevmemek (aylaklığı yeğlemek).
Dışarıdan bir iyilikseverin müdahalesi ile bireyin çalışma ve aylaklık arasındaki tercihi olumlu ve / veya olumsuz
yönde değişebilir.
• Aylaklık durumundaki bir bireye yapılacak olan bir iyilik,
onu olumlu yönde motive edebilir ve çalışmaya sevk
edebilir.
Olumlu
• Eğer sürekli iyilik elde edeceği düşüncesi hakim olursa bu
bir olumsuz alışkanlık ortaya çıkarabilir ve iyilik elde eden
kişi bulunduğu konumdan çok daha geriye giderek daha
fazla tembellik, rehavet ve atalet çizgisinde ilerleyebilir .
Olumsuz
21. ŞEKIL 3: ÇALıŞMA VE AYLAKLıK TERCIHI
Bu örnek üzerinden iyilikseverliğin olumsuz maliyeti şu
şekilde özetlenebilir: Eğer karıncalar merhamet
duygusuyla ağustos böceğine bir defa dahi olsa yardım
etmiş olursa bir başka kış ağustos böceklerini tekrar
yuvalarının kapısında dilenirlerken göreceklerdir.
22. İyiliklerin marjinal faydası iyilik elde eden kişinin gözünde giderek azalma eğilimindedir.
iyilik yapan kimse yaptığı iyiliğin karşılığını görememesi anlamında bir kötülüğe maruz
kalmış olabilir. Yani, iyilikten maraz doğmuş olur.
Bütün eylemlerinde
iyiliğin peşinden koşan bir
insanın bir maliyet
katlanacağı kesindir,
çünkü iyi olmayan çok
sayıda insan vardır.
İyilikler yavaş yavaş
hayat geçirilmeli; tadına
böylece daha iyi
varılmalıdır.
Niccolò Machiavelli
23. Genel olarak insan tabiatı gereği iyilik yaparken de iyilik elde ederken de “ekonomik insan”
(homo economicus) olarak hareket eder. İyilik yapanın bir açık ya da zımni bir menfaat
beklentisi olmaksızın, yani “ekonomik insan” davranışı sergilemeden bir iyilik yapması
durumunu ele aldığımızda, bu defa karşısındaki kişinin yani iyilik elde eden kişinin
menfaatlerinden (elde ettiği iyiliklerden) optimal tatmin sağladığı noktadan sonra nankörlük,
vefasızlık, hainlik, ihanet ve benzeri davranışlar sergilemesi söz konusu olabilir.
İnsanlar ayrıca rasyonel davranırlar, kişisel menfaatlerini gözetirler, fayda ve menfaatlerini
azamileştirmek gayreti içinde olurlar. İnsanlar, fayda ve menfaatleri bir tatmin düzeyine
eriştikten sonra da o fayda ya da iyiliklere atfettikleri değer azalır ve geçmişte elde ettikleri fayda
ve menfaatleri unuturlar. Ve böylece yukarıda da ifade ettiğimiz üzere iyilikten maraz doğmuş
olur. Yapılan bir iyiliğin karşılığı kötülükle son bulmuş olur.
İyilikseverliğin, iyilik elde eden kişiyi atalet ve rehavete yöneltmesi şeklinde bir başka olumsuz
etkisi de gözardı edilmemelidir. Bir başka ifadeyle, çalışmadan iyiliklere alışmış ya da alıştırılmış
bir birey çalışma yerine aylaklığı (tembelliği) tercih edebilir.