SlideShare a Scribd company logo
1 of 23
Download to read offline
EKONOMİ BİLİMİ AÇISINDAN
İYİLİKSEVERLİĞİN ELEŞTİRİSİ
Bu sunum şu kaynaktan yararlanılarak hazırlanmıştır:
Coşkun Can Aktan ‘İyilikseverliğin Maliyetleri’ içinde:
C C Aktan & S Yay, Kurumsal Sosyal Sermaye, Ankara: Seçkin Yayını, 2019.
Sunumu Hazırlayan: Begüm Çiftci
PROF.DR.COŞKUN CAN AKTAN
Bu tanım içinde iki hususa dikkat çekmek gerekir: İlk olarak, insanlar, hiçbir menfaat
beklemeksizin başka insanlara ve/veya canlılara ‘gönüllü’’ yardımda bulunabilirler
İyilikseverlik, herhangi bir açık ya da zımni bir karşılık beklentisi ile hareket
etmeksizin gönüllü olarak ya da zımni bir zorunluluk hissederek başkalarına
yardımda bulunmaktır
İkinci olarak, insanlar, bulundukları ortam ve pozisyon dolayısıyla kendilerini bir “zımni
zorlama” altında hissederek menfaat beklemeksizin ya da bir menfaat beklentisi içinde
başka insanlara ve/veya canlılara yardım edebilirler.
Bir sosyal yardım gayesi ile zengin işadamları ve iş kadınlarının ya da ünlü
sanatçıların bir devlet başkanının davetine icabet ettiğini düşünelim. Ortam ve
kişisel pozisyon bu durumda “gösteriş tüketimi” adını verebileceğimiz bir
iyilikseverlik yarışını ortaya çıkarabilir
Öncelikle iktisat biliminde pek çok teoriye kaynaklık eden iki temel varsayımı
açıklamakta yarar görüyoruz:
“rasyonalite”“homo economicus”
“Homo economicus” çıkarları peşinde koşan rasyonel insanı
tanımlamaktadır.
Bireyler rasyonel ve tutarlı tercihlere sahiptirler.
Bireyler rasyonel olmaları sonucunda faydalarını ve özel çıkarlarını
maksimize ederek tercihlerde bulunurlar.
Bireylerin tercihlerinde hem homo economicus motifi, yani rasyonel
düşünme ve karar verme hem de bireysel çıkar maksimizasyonu hakimdir.
•İyilik yapan bireylerin “hangi amaçla?” iyilik yaptıklarını ve bu iyiliği yaparken “ne düşündüklerini?”
“homo economicus” ve “rasyonalite” varsayımları ile açıklayabiliriz. İyilik yapılan bireyin yapılan
iyiliğe/iyiliklere karşı vereceği tepkileri ise iktisat literatüründe karşılaştığımız “Azalan Marjinal Fayda
Kanunu” olarak da bilinen “Gossen Yasası” ile açıklayabiliriz.
•Dolayısıyla iyilikseverliği bu iki varsayımla birlikte iktisadi açıdan değerlendirdiğimizde bireyin iyilik
yapması için bir çıkarının olması gerektiğini ve bu iyiliği yaparken her şeyden önce bu çıkarının
analizini yaptığını vurgulamak gerekmektedir.
Gossen Yasası ve İyilikseverliğin Maliyeti
Gossen Yasası’nı iyilikseverliği çölde susuz
kalmış bir insanın hikayesi üzerinden
değerlendirelim.
Çölde aşırı susuz bir insana yapılabilecek en
güzel iyilik ona su vermek olacaktır.
Burada önem taşıyan ise o insana vereceğimiz su dolu
ilk bardağın taşıdığı önemdir. Susuz kalmış bir insana
vereceğimiz ilk 1 bardak su o kişi için inanılmaz değerli
olacaktır.
Bu ilk bardak sudan sonra vereceğimiz ikinci
bardak su da susuz kalmış kişi için kıymetli
olacak, ancak birinci bardak kadar kıymetli
olmayacaktır. Bir noktadan sonra ise susuz
kalmış birey tamamen susuzluğunu
giderdiğinde sudan elde edeceği
maksimum faydaya ulaşacaktır.
İşte, Gossen Yasası bu noktadan
sonra önem arz etmektedir.
Susuz kalmış bireyin sudan elde ettiği faydanın
zirvesine ulaştığı noktadan sonra su içmeye devam
etmesi halinde sudan tatmin veya zevk almak
yerine rahatsız olmaya başlayacaktır
Şekil 1: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda EğrileriTablo 1: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda
Tüketilen Su Miktarı
(Bardak)
Toplam Fayda Marjinal Fayda
0 0 0
1 20 20
2 35 15
3 45 10
4 50 5
5 50 0
6 45 -5
Gossen Yasası’nda bir mal ya da hizmet, ilk biriminden itibaren
tüketilmeye başlandığında toplam fayda azalan bir hızla artarken,
marjinal fayda, ilk birimden itibaren azalmaktadır
Görüldüğü gibi toplam fayda eğrisi tüketim seviyesi arttıkça
yükselmekte ancak marjinal fayda eğrisi azalan bir seyir izlemektedir.
Örneğimize göre, çölde susuz kalmış bireyin tükettiği ilk bardak suyun
faydası 20 birimdir.
İkinci bardak suyu içtiğinde toplam faydası 35 birime, üçüncü bardak suyu
içtiğinde 45 birime ve dördüncü bardak suyu içtiğinde ise 50 birime
çıkacaktır. Görüldüğü gibi beşinci bardak suya kadar tüketilen su miktarı ile
toplam fayda arasında pozitif bir ilişki söz konusudur.
Örneğimizde beşinci bardak su tüketildiğinde toplam fayda
değişmemekte, yine 50 birimde kalmaktadır. Bu noktada bireyin içtiği
suyun ilave fayda getirmemesinden dolayı toplam fayda da
değişmemektedir.
Bu durum Tablo 1’de verilen tüketilen su miktarı ile birlikte ortaya çıkan
toplam fayda ve marjinal fayda değerlerinin grafiğe aktarılmış hali olan
Şekil 1’de verilmiştir.
Bireyin bu noktadan sonra su içmeye devam etmesi halinde, yani altıncı
bardak suda ise toplam fayda 45’e düşmektedir. Artık bireyin içeceği her
ilave bardakta toplam fayda daha da azalacaktır.
Sonuç olarak toplam fayda belirli bir düzeye kadar her ilave birim ile
artmaktadır ancak bir noktadan sonra ise bu artış azalarak devam
etmektedir.
Birinci bardak sudan sonra tüketilen her bardak su sonrası marjinal fayda
azalmaktadır. Tüketilen ikinci bardak suyun marjinal faydası 15, üçüncü
bardak suyun marjinal faydası 10, dördüncü bardak suyun marjinal faydası
5, beşinci bardak suyun marjinal faydası 0 olmaktadır.
Bu noktada susuz kalmış birey doyum noktasına ulaştığından artık ilave
içilen her bardak su marjinal faydanın negatif değer almasına neden
olacaktır.
Şekil-2 çölde susuz kalmış bireyin tükettiği su miktarı (bardak) ile
birlikte ortaya çıkan toplam fayda ve marjinal fayda arasındaki ilişkiyi
anlamamıza daha da yardımcı olacaktır.
Şekil 2: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda Eğrilerinin Birleşimi
Azalan Marjinal Fayda Kanunu, Avusturya İktisat Okulu tarafından savunulan “marjinalizm” ile paralellik
arz etmektedir. İktisat doktrininde önemli bir yer tutan marjinalizm “nihai fayda” tezini savunmakta ve “bir
malın kullanım değerini o malın karşıladığı ihtiyaç belirler” ilkesine dayandırmaktadır. Malın ihtiyaç
giderme niteliği arttıkça değeri de artmaktadır.
Avusturya İktisat Okulu’nun temel metodolojisi
ise ilk kez Okul’un öncülerinden Ludwig von
Mises tarafından kullanılan “praxeology
(praksiyoloji)” dir.
Praksiyoloji, “insan eylemlerinin genel bilimi”
olarak tanımlanmakta ve bireylerin belli hedeflere
doğru bilinçli eylemlerde bulunduğu varsayımına
dayanmaktadır.
Praksiyolojinin temel hareket noktası “insan
amaçlı eylemde bulunur” önermesidir
Avusturya İktisat Okulu’nun kurucusu Carl Menger’e göre malların değerini
belirleyen, onların doğasında kendiliğinden var olan bir şey değil, bireylerin
arzularının tatminini sağlayacak ve çıkarlarını maksimize edecek bilginin göz önüne
alınarak bu mallara verdiği önemdir
Menger’e göre iktisadi faaliyetlerin iki kutbu vardır
insan ihtiyaçları
bu ihtiyaçların tatmininde kullanılan araçlar
Menger, ihtiyaçları değerin belirleyici olarak düşünmüş ve formüle
etmeye çalışmıştır, bunu yaparken de atıf teorisinden
yararlanmıştır.
Menger’e göre malların bir değere sahip olması ancak bireylerin
ihtiyaçlarını karşılaması ile olmaktadır. Bu nedenle de değer
özneldir.
Bir diğer önemli nokta ise insanların tercihlerinin
zamanla bulunduğu duruma/konuma göre
değişebileceğidir
Menger, değeri “insanların atfettiği/yüklediği anlam” üzerinden açıklamaya çalışmış, insanların
çeşitli ihtiyaçlara sahip olduğunu, Maslow’un ihtiyaçları hiyerarşisindeki gibi en önemli
ihtiyaçların ilk, daha az önemli olan ihtiyaçların ise daha sonra karşılanacağını ve ihtiyaçlar
tatmin edildikçe değerin, her ilave birimle azalacağını ve sağladığı faydanın da düşeceğini
belirtmiştir.
Menger bu görüşlerini Azalan Marjinal Fayda
Kanunu’nu esas alarak ortaya atmıştır.
Yapılan iyiliğe atfedilen anlam, yapılan iyiliğin mevcut konumda meydana getireceği olumlu değişikliktir.
•Çölde susuz kalmış ve susuzluktan ölmek
üzere olan birine bir elmas veya bir bardak
su teklif edilse, hiç kuşkusuz bir bardak
suyu seçecektir.
•Çünkü suya yüklediği değer elmastan daha
fazladır ve suyu içmez ise ne elmasın ne de
başka bir şeyin onun için bir anlamı
olmayacaktır.
•Çölde susuz kalmış birine yapılacak en
büyük iyilik ona bir bardak su vermektir.
Megner bu görüşleriyle Adam Smith’in, 1776 yılında yayımlanan ‘‘Milletlerin Zenginliği’’ isimli eserinde
dile getirdiği ‘‘elmas-su paradoksu’’ na da açıklık getirmiştir
Kamu Tercihi İktisadı Perspektifinden İyilikseverliğin Eleştirisi: Semiriyeli Çıkmazı
Analizlerimize dahil etmemiz gereken diğer önemli soru ise şudur:
Devletler/hükümetler neden iyilik yapar?
Devletler/hükümetler “refah devleti” anlayışı gereği toplumun
sosyal refahını maksimize etmek amacıyla sosyal yardım,
sosyal teşvik, sosyal tazmin vb. araçlarla çeşitli müdahalelerde
bulunurlar.
Bu müdahaleler ise çoğu kez politik çıkar amaçlı olmaktadır.
Bunun nedeni ise alınan tüm kararların temelde bireylerin
tercihlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkması ve bireylerin bu
tercihlerini belirlerken rasyonel davranıp, özel çıkarlarını
maksimize etmeyi amaçlamasıdır.
Bu iki durum da “Kamu Tercihi Teorisi”nin temel varsayımları
arasında yer almaktadır.
James M. Buchanan’ın 1975 yılında yayınladığı “Semiriyeli Çıkmazı’’ adlı
çalışmasında, devletin/hükümetin yaptığı bu müdahaleler Kamu Tercihi Teorisi
perspektifinden analiz edilmektedir.
Buna göre, semiriyeli çıkmazı devletin ve bu müdahalelerden
faydalananların/faydalanacak olanların pazarlık ettiği ve yardımların istismar edildiği
bir oyun olarak tanımlanmaktadır
Ancak devletin/hükümetin bu iyiliksever veya hayırsever davranışları semiriyeli
çıkmazından kurtulmamıza imkan sağlamamakta, tam aksine bu çıkmaz içinde
kalmamıza neden olmaktadır.
Sonuç olarak, kamusal
iyilikseverliğin ya da kamusal
hayırseverliğin (karşılıksız sosyal
yardımlar, sosyal gayeli transfer
harcamaları vs.) maliyeti
semiriyeli çıkmazıdır.
İyilikseverliğin Maliyeti: Tembellik ve Rehavet
Hem kamusal iyilikseverliğin hem de bireysel
iyilikseverliğin gözardı edilmeyecek bir diğer
maliyeti ise aylaklığın göreli fiyatını
ucuzlatmasıdır.
Bir başka ifadeyle iyilikseverlik, bireyleri
çalışma yerine boşta kalma (aylaklık)
tercihine yöneltebilir
Sürekli iyilikler (yardımlar) alan bir bireyin
beleşçi olma davranışı alışkanlık haline
dönüşebilir
Bu nihayetinde bireyin tembelliği , rehaveti ve
ataleti tercih etmesi anlamına gelir
“Soğuk bir kış gününde karıncalar yazın
biriktirdikleri yiyecekleri yuvalarından çıkarıp
kurutuyorlarmış. Açlıktan ölmek üzere olan bir
ağustosböceği yanlarına yanaşarak,
yaşamının kurtulması için bir lokma yiyecek
istemiş.
“Geçen yaz boyunca ne yaptınız siz?” diye
sormuş karıncalar.
“Ne mi yaptım? Gece gündüz şarkı söyledim
durdum,” demiş ağustosböceği.
Yiyeceklerini korumaya alan karıncalar, “İyi o
zaman,” diyerek gülmüşler,
“Bütün bir yaz şarkı söylediniz demek. Kışın da
oynarsınız artık.”Yazın çalan, kışın oynar.”
Karıncalar çalışmayı severken, ağustos böcekleri tembelliği
(rehaveti) benimserler. İnsanlar da huy bakımından bu iki
kategoride sınıflandırılabilirler. Ancak hayvanlardan farklı
olarak insanlar motivasyon yönetimi ile bu iki huy arasındaki
tercihlerini değiştirme iradesini ortaya koyabilirler.
Her insanın doğasında var olan ama aynı
zamanda dışsal faktörler ile de bir dereceye kadar
değiştirilebilecek olan iki huyu (mizaç yapısı)
vardır:
Çalışmayı sevmekÇalışmayı sevmemek
Dışarıdan bir iyilikseverin müdahalesi ile bireyin çalışma ve aylaklık arasındaki tercihi
olumlu ve / veya olumsuz yönde değişebilir. Aylaklık durumundaki bir bireye yapılacak olan
bir iyilik, onu olumlu yönde motive edebilir ve çalışmaya sevk edebilir.
Şekil 3: Çalışma ve Aylaklık Tercihi
Örneğin, E2 noktasında bulunan bir birey E ya da E1
noktalarına geçiş yapabilir. Tam tersi de olabilir.
Dışarıdan bir iyilikseverin müdahalesi ile yapılan iyilik
(yardım) karşısında iyilik elde eden kişi tarafsız (nötr) bir
tavır sergileyebilir
Eğer sürekli iyilik elde edeceği düşüncesi hakim olursa
bu bir olumsuz alışkanlık ortaya çıkarabilir ve iyilik
elde eden kişi bulunduğu konumdan çok daha geriye
giderek daha fazla tembellik, rehavet ve atalet
çizgisinde ilerleyebilir (Bkz.: Şekil 3)
Bu örnek üzerinden iyilikseverliğin olumsuz maliyeti şu
şekilde özetlenebilir: Eğer karıncalar merhamet
duygusuyla ağustos böceğine bir defa dahi olsa yardım
etmiş olursa bir başka kış ağustos böceklerini tekrar
yuvalarının kapısında dilenirlerken göreceklerdir.
“Bütün eylemlerinde iyiliğin
peşinden koşan bir insanın
bir maliyet katlanacağı
kesindir,
çünkü iyi olmayan çok
sayıda insan vardır.”
“… iyilikler yavaş yavaş hayat
geçirilmeli;
tadına böylece daha iyi varılmalıdır.”
Niccolò Machiavelli
Bireysel iyilikseverlikte, iyilik yapanın mutlak olmasa dahi katlanabileceği muhtemel maliyet nankörlük ve
vefasızlıktır. İyilik elde eden kişinin elde edeceği faydalara zaman içerisinde konumu ve pozisyonuna göre
atfedeceği değer giderek azalır.
Sonuçta, iyilik yapan kimse yaptığı iyiliğin karşılığını görememesi anlamında bir kötülüğe maruz kalmış olabilir.
Yani, iyilikten maraz doğmuş olur. Genel olarak insan tabiatı gereği iyilik yaparken de iyilik elde ederken de
“ekonomik insan” olarak hareket eder.
Sonuç olarak, iyilik “iyi” bir şeydir ama insan tabiatı esas alındığında muhtemel olumsuz etkileri kaçınılmazdır.
Başka bir açıdan da şu söylenebilir. İnsanlar ne sadece “iyi”dir, ne de sadece “kötü”… Tıpkı mutlak kategorik bir
anlamda ne ahlaklı ne de ahlaksız olduğumuz gibi insanlar da hayatta kalmak için diğer canlı türlerinin yaptıkları
şeyi yaparlar; karar ve tercihlerini en başta hayatta kalmak üzerine inşa ederler.
İnsanlar ayrıca rasyonel davranırlar, kişisel menfaatlerini gözetirler, fayda ve menfaatlerini azamileştirmek gayreti içinde olurlar.
İnsanlar, fayda ve menfaatleri bir tatmin düzeyine eriştikten sonra da o fayda ya da iyiliklere atfettikleri değer azalır ve geçmişte elde
ettikleri fayda ve menfaatleri unuturlar. Unutmakla kalmazlar nankörlük, vefasızlık ve saire davranışlara yönelerek erdemli bir insan
vasfını kaybederler.
İyilikseverliğin, iyilik elde eden kişiyi atalet ve rehavete yöneltmesi şeklinde bir başka olumsuz etkisi de gözardı edilmemelidir. Bir
başka ifadeyle, çalışmadan iyiliklere alışmış ya da alıştırılmış bir birey çalışma yerine aylaklığı tercih edebilir.

More Related Content

More from COSKUN CAN AKTAN

More from COSKUN CAN AKTAN (20)

İKTİSAT YOLUNU MU KAYBETTİ?
İKTİSAT YOLUNU MU KAYBETTİ?İKTİSAT YOLUNU MU KAYBETTİ?
İKTİSAT YOLUNU MU KAYBETTİ?
 
PATERNALİZMİN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ
PATERNALİZMİN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİPATERNALİZMİN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ
PATERNALİZMİN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ
 
PATERNALİZM
PATERNALİZMPATERNALİZM
PATERNALİZM
 
PATERNALİZM FELSEFESİ
PATERNALİZM FELSEFESİ PATERNALİZM FELSEFESİ
PATERNALİZM FELSEFESİ
 
PATERNALİZM TÜRLERİ
PATERNALİZM TÜRLERİPATERNALİZM TÜRLERİ
PATERNALİZM TÜRLERİ
 
PATERNAL DEVLET VE ‘’İYİNİYETLİ’’ İYİLİKSEVERLİK DESPOTİZMİ ÜZERİNE
PATERNAL DEVLET VE ‘’İYİNİYETLİ’’ İYİLİKSEVERLİK DESPOTİZMİ ÜZERİNEPATERNAL DEVLET VE ‘’İYİNİYETLİ’’ İYİLİKSEVERLİK DESPOTİZMİ ÜZERİNE
PATERNAL DEVLET VE ‘’İYİNİYETLİ’’ İYİLİKSEVERLİK DESPOTİZMİ ÜZERİNE
 
PATERNALİZM: PATERNAL DEVLET ANLAYIŞI
PATERNALİZM: PATERNAL DEVLET ANLAYIŞIPATERNALİZM: PATERNAL DEVLET ANLAYIŞI
PATERNALİZM: PATERNAL DEVLET ANLAYIŞI
 
İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU GENİŞLEME
İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU  GENİŞLEMEİKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU  GENİŞLEME
İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU GENİŞLEME
 
İKTİSAT NEREYE? QUO VADIS?
İKTİSAT NEREYE? QUO VADIS?İKTİSAT NEREYE? QUO VADIS?
İKTİSAT NEREYE? QUO VADIS?
 
İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?
İKTİSAT NEREYE GİDİYOR? İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?
İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?
 
İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?
İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?
İKTİSAT NEREYE GİDİYOR?
 
MATEMATİKSEL FORMALİZM ÜZERİNE ELEŞTİRİ
MATEMATİKSEL FORMALİZM ÜZERİNE ELEŞTİRİMATEMATİKSEL FORMALİZM ÜZERİNE ELEŞTİRİ
MATEMATİKSEL FORMALİZM ÜZERİNE ELEŞTİRİ
 
İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU GENİŞLEME...
İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU GENİŞLEME... İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU GENİŞLEME...
İKTİSAT: DOĞA BİLİMLERİ’NE DOĞRU GENİŞLEME...
 
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZMEMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
 
EMPERYAL BİLİM: İKTİSAT
EMPERYAL BİLİM: İKTİSATEMPERYAL BİLİM: İKTİSAT
EMPERYAL BİLİM: İKTİSAT
 
İKTİSAT BİLİMİ, AKADEMİK TAYLORİZM VE AKADEMİK PLÜRALİZM
İKTİSAT BİLİMİ, AKADEMİK TAYLORİZM VE AKADEMİK PLÜRALİZMİKTİSAT BİLİMİ, AKADEMİK TAYLORİZM VE AKADEMİK PLÜRALİZM
İKTİSAT BİLİMİ, AKADEMİK TAYLORİZM VE AKADEMİK PLÜRALİZM
 
KEYFİ-SINIRSIZ VERGİLEME VE YASAL SOYGUN
KEYFİ-SINIRSIZ VERGİLEME VE YASAL SOYGUNKEYFİ-SINIRSIZ VERGİLEME VE YASAL SOYGUN
KEYFİ-SINIRSIZ VERGİLEME VE YASAL SOYGUN
 
VERGİLEMENİN SINIRLARI
VERGİLEMENİN SINIRLARIVERGİLEMENİN SINIRLARI
VERGİLEMENİN SINIRLARI
 
VERGİLEMENİN SINIRLARI VE ANAYASAL KURAL ÖNERİLERİ
VERGİLEMENİN SINIRLARI VE ANAYASAL KURAL ÖNERİLERİVERGİLEMENİN SINIRLARI VE ANAYASAL KURAL ÖNERİLERİ
VERGİLEMENİN SINIRLARI VE ANAYASAL KURAL ÖNERİLERİ
 
VERGİLEMEDE HUKUKİ GÜVENLİK İLKESİNİN TESİS EDİLMESİ VE ANAYASAL İKTİSAT PERS...
VERGİLEMEDE HUKUKİ GÜVENLİK İLKESİNİN TESİS EDİLMESİ VE ANAYASAL İKTİSAT PERS...VERGİLEMEDE HUKUKİ GÜVENLİK İLKESİNİN TESİS EDİLMESİ VE ANAYASAL İKTİSAT PERS...
VERGİLEMEDE HUKUKİ GÜVENLİK İLKESİNİN TESİS EDİLMESİ VE ANAYASAL İKTİSAT PERS...
 

EKONOMİ BİLİMİ AÇISINDAN İYİLİKSEVERLİĞİN ELEŞTİRİSİ

  • 1. EKONOMİ BİLİMİ AÇISINDAN İYİLİKSEVERLİĞİN ELEŞTİRİSİ Bu sunum şu kaynaktan yararlanılarak hazırlanmıştır: Coşkun Can Aktan ‘İyilikseverliğin Maliyetleri’ içinde: C C Aktan & S Yay, Kurumsal Sosyal Sermaye, Ankara: Seçkin Yayını, 2019. Sunumu Hazırlayan: Begüm Çiftci PROF.DR.COŞKUN CAN AKTAN
  • 2. Bu tanım içinde iki hususa dikkat çekmek gerekir: İlk olarak, insanlar, hiçbir menfaat beklemeksizin başka insanlara ve/veya canlılara ‘gönüllü’’ yardımda bulunabilirler İyilikseverlik, herhangi bir açık ya da zımni bir karşılık beklentisi ile hareket etmeksizin gönüllü olarak ya da zımni bir zorunluluk hissederek başkalarına yardımda bulunmaktır İkinci olarak, insanlar, bulundukları ortam ve pozisyon dolayısıyla kendilerini bir “zımni zorlama” altında hissederek menfaat beklemeksizin ya da bir menfaat beklentisi içinde başka insanlara ve/veya canlılara yardım edebilirler. Bir sosyal yardım gayesi ile zengin işadamları ve iş kadınlarının ya da ünlü sanatçıların bir devlet başkanının davetine icabet ettiğini düşünelim. Ortam ve kişisel pozisyon bu durumda “gösteriş tüketimi” adını verebileceğimiz bir iyilikseverlik yarışını ortaya çıkarabilir
  • 3. Öncelikle iktisat biliminde pek çok teoriye kaynaklık eden iki temel varsayımı açıklamakta yarar görüyoruz: “rasyonalite”“homo economicus” “Homo economicus” çıkarları peşinde koşan rasyonel insanı tanımlamaktadır. Bireyler rasyonel ve tutarlı tercihlere sahiptirler. Bireyler rasyonel olmaları sonucunda faydalarını ve özel çıkarlarını maksimize ederek tercihlerde bulunurlar. Bireylerin tercihlerinde hem homo economicus motifi, yani rasyonel düşünme ve karar verme hem de bireysel çıkar maksimizasyonu hakimdir.
  • 4. •İyilik yapan bireylerin “hangi amaçla?” iyilik yaptıklarını ve bu iyiliği yaparken “ne düşündüklerini?” “homo economicus” ve “rasyonalite” varsayımları ile açıklayabiliriz. İyilik yapılan bireyin yapılan iyiliğe/iyiliklere karşı vereceği tepkileri ise iktisat literatüründe karşılaştığımız “Azalan Marjinal Fayda Kanunu” olarak da bilinen “Gossen Yasası” ile açıklayabiliriz. •Dolayısıyla iyilikseverliği bu iki varsayımla birlikte iktisadi açıdan değerlendirdiğimizde bireyin iyilik yapması için bir çıkarının olması gerektiğini ve bu iyiliği yaparken her şeyden önce bu çıkarının analizini yaptığını vurgulamak gerekmektedir.
  • 5. Gossen Yasası ve İyilikseverliğin Maliyeti Gossen Yasası’nı iyilikseverliği çölde susuz kalmış bir insanın hikayesi üzerinden değerlendirelim. Çölde aşırı susuz bir insana yapılabilecek en güzel iyilik ona su vermek olacaktır. Burada önem taşıyan ise o insana vereceğimiz su dolu ilk bardağın taşıdığı önemdir. Susuz kalmış bir insana vereceğimiz ilk 1 bardak su o kişi için inanılmaz değerli olacaktır. Bu ilk bardak sudan sonra vereceğimiz ikinci bardak su da susuz kalmış kişi için kıymetli olacak, ancak birinci bardak kadar kıymetli olmayacaktır. Bir noktadan sonra ise susuz kalmış birey tamamen susuzluğunu giderdiğinde sudan elde edeceği maksimum faydaya ulaşacaktır. İşte, Gossen Yasası bu noktadan sonra önem arz etmektedir. Susuz kalmış bireyin sudan elde ettiği faydanın zirvesine ulaştığı noktadan sonra su içmeye devam etmesi halinde sudan tatmin veya zevk almak yerine rahatsız olmaya başlayacaktır
  • 6. Şekil 1: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda EğrileriTablo 1: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda Tüketilen Su Miktarı (Bardak) Toplam Fayda Marjinal Fayda 0 0 0 1 20 20 2 35 15 3 45 10 4 50 5 5 50 0 6 45 -5
  • 7. Gossen Yasası’nda bir mal ya da hizmet, ilk biriminden itibaren tüketilmeye başlandığında toplam fayda azalan bir hızla artarken, marjinal fayda, ilk birimden itibaren azalmaktadır Görüldüğü gibi toplam fayda eğrisi tüketim seviyesi arttıkça yükselmekte ancak marjinal fayda eğrisi azalan bir seyir izlemektedir. Örneğimize göre, çölde susuz kalmış bireyin tükettiği ilk bardak suyun faydası 20 birimdir. İkinci bardak suyu içtiğinde toplam faydası 35 birime, üçüncü bardak suyu içtiğinde 45 birime ve dördüncü bardak suyu içtiğinde ise 50 birime çıkacaktır. Görüldüğü gibi beşinci bardak suya kadar tüketilen su miktarı ile toplam fayda arasında pozitif bir ilişki söz konusudur. Örneğimizde beşinci bardak su tüketildiğinde toplam fayda değişmemekte, yine 50 birimde kalmaktadır. Bu noktada bireyin içtiği suyun ilave fayda getirmemesinden dolayı toplam fayda da değişmemektedir. Bu durum Tablo 1’de verilen tüketilen su miktarı ile birlikte ortaya çıkan toplam fayda ve marjinal fayda değerlerinin grafiğe aktarılmış hali olan Şekil 1’de verilmiştir.
  • 8. Bireyin bu noktadan sonra su içmeye devam etmesi halinde, yani altıncı bardak suda ise toplam fayda 45’e düşmektedir. Artık bireyin içeceği her ilave bardakta toplam fayda daha da azalacaktır. Sonuç olarak toplam fayda belirli bir düzeye kadar her ilave birim ile artmaktadır ancak bir noktadan sonra ise bu artış azalarak devam etmektedir. Birinci bardak sudan sonra tüketilen her bardak su sonrası marjinal fayda azalmaktadır. Tüketilen ikinci bardak suyun marjinal faydası 15, üçüncü bardak suyun marjinal faydası 10, dördüncü bardak suyun marjinal faydası 5, beşinci bardak suyun marjinal faydası 0 olmaktadır. Bu noktada susuz kalmış birey doyum noktasına ulaştığından artık ilave içilen her bardak su marjinal faydanın negatif değer almasına neden olacaktır. Şekil-2 çölde susuz kalmış bireyin tükettiği su miktarı (bardak) ile birlikte ortaya çıkan toplam fayda ve marjinal fayda arasındaki ilişkiyi anlamamıza daha da yardımcı olacaktır.
  • 9. Şekil 2: Tüketilen Su Miktarı için Toplam ve Marjinal Fayda Eğrilerinin Birleşimi Azalan Marjinal Fayda Kanunu, Avusturya İktisat Okulu tarafından savunulan “marjinalizm” ile paralellik arz etmektedir. İktisat doktrininde önemli bir yer tutan marjinalizm “nihai fayda” tezini savunmakta ve “bir malın kullanım değerini o malın karşıladığı ihtiyaç belirler” ilkesine dayandırmaktadır. Malın ihtiyaç giderme niteliği arttıkça değeri de artmaktadır.
  • 10. Avusturya İktisat Okulu’nun temel metodolojisi ise ilk kez Okul’un öncülerinden Ludwig von Mises tarafından kullanılan “praxeology (praksiyoloji)” dir. Praksiyoloji, “insan eylemlerinin genel bilimi” olarak tanımlanmakta ve bireylerin belli hedeflere doğru bilinçli eylemlerde bulunduğu varsayımına dayanmaktadır. Praksiyolojinin temel hareket noktası “insan amaçlı eylemde bulunur” önermesidir
  • 11. Avusturya İktisat Okulu’nun kurucusu Carl Menger’e göre malların değerini belirleyen, onların doğasında kendiliğinden var olan bir şey değil, bireylerin arzularının tatminini sağlayacak ve çıkarlarını maksimize edecek bilginin göz önüne alınarak bu mallara verdiği önemdir Menger’e göre iktisadi faaliyetlerin iki kutbu vardır insan ihtiyaçları bu ihtiyaçların tatmininde kullanılan araçlar Menger, ihtiyaçları değerin belirleyici olarak düşünmüş ve formüle etmeye çalışmıştır, bunu yaparken de atıf teorisinden yararlanmıştır. Menger’e göre malların bir değere sahip olması ancak bireylerin ihtiyaçlarını karşılaması ile olmaktadır. Bu nedenle de değer özneldir. Bir diğer önemli nokta ise insanların tercihlerinin zamanla bulunduğu duruma/konuma göre değişebileceğidir
  • 12. Menger, değeri “insanların atfettiği/yüklediği anlam” üzerinden açıklamaya çalışmış, insanların çeşitli ihtiyaçlara sahip olduğunu, Maslow’un ihtiyaçları hiyerarşisindeki gibi en önemli ihtiyaçların ilk, daha az önemli olan ihtiyaçların ise daha sonra karşılanacağını ve ihtiyaçlar tatmin edildikçe değerin, her ilave birimle azalacağını ve sağladığı faydanın da düşeceğini belirtmiştir. Menger bu görüşlerini Azalan Marjinal Fayda Kanunu’nu esas alarak ortaya atmıştır.
  • 13. Yapılan iyiliğe atfedilen anlam, yapılan iyiliğin mevcut konumda meydana getireceği olumlu değişikliktir. •Çölde susuz kalmış ve susuzluktan ölmek üzere olan birine bir elmas veya bir bardak su teklif edilse, hiç kuşkusuz bir bardak suyu seçecektir. •Çünkü suya yüklediği değer elmastan daha fazladır ve suyu içmez ise ne elmasın ne de başka bir şeyin onun için bir anlamı olmayacaktır. •Çölde susuz kalmış birine yapılacak en büyük iyilik ona bir bardak su vermektir. Megner bu görüşleriyle Adam Smith’in, 1776 yılında yayımlanan ‘‘Milletlerin Zenginliği’’ isimli eserinde dile getirdiği ‘‘elmas-su paradoksu’’ na da açıklık getirmiştir
  • 14. Kamu Tercihi İktisadı Perspektifinden İyilikseverliğin Eleştirisi: Semiriyeli Çıkmazı Analizlerimize dahil etmemiz gereken diğer önemli soru ise şudur: Devletler/hükümetler neden iyilik yapar? Devletler/hükümetler “refah devleti” anlayışı gereği toplumun sosyal refahını maksimize etmek amacıyla sosyal yardım, sosyal teşvik, sosyal tazmin vb. araçlarla çeşitli müdahalelerde bulunurlar. Bu müdahaleler ise çoğu kez politik çıkar amaçlı olmaktadır. Bunun nedeni ise alınan tüm kararların temelde bireylerin tercihlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkması ve bireylerin bu tercihlerini belirlerken rasyonel davranıp, özel çıkarlarını maksimize etmeyi amaçlamasıdır. Bu iki durum da “Kamu Tercihi Teorisi”nin temel varsayımları arasında yer almaktadır.
  • 15. James M. Buchanan’ın 1975 yılında yayınladığı “Semiriyeli Çıkmazı’’ adlı çalışmasında, devletin/hükümetin yaptığı bu müdahaleler Kamu Tercihi Teorisi perspektifinden analiz edilmektedir. Buna göre, semiriyeli çıkmazı devletin ve bu müdahalelerden faydalananların/faydalanacak olanların pazarlık ettiği ve yardımların istismar edildiği bir oyun olarak tanımlanmaktadır Ancak devletin/hükümetin bu iyiliksever veya hayırsever davranışları semiriyeli çıkmazından kurtulmamıza imkan sağlamamakta, tam aksine bu çıkmaz içinde kalmamıza neden olmaktadır. Sonuç olarak, kamusal iyilikseverliğin ya da kamusal hayırseverliğin (karşılıksız sosyal yardımlar, sosyal gayeli transfer harcamaları vs.) maliyeti semiriyeli çıkmazıdır.
  • 16. İyilikseverliğin Maliyeti: Tembellik ve Rehavet Hem kamusal iyilikseverliğin hem de bireysel iyilikseverliğin gözardı edilmeyecek bir diğer maliyeti ise aylaklığın göreli fiyatını ucuzlatmasıdır. Bir başka ifadeyle iyilikseverlik, bireyleri çalışma yerine boşta kalma (aylaklık) tercihine yöneltebilir Sürekli iyilikler (yardımlar) alan bir bireyin beleşçi olma davranışı alışkanlık haline dönüşebilir Bu nihayetinde bireyin tembelliği , rehaveti ve ataleti tercih etmesi anlamına gelir
  • 17. “Soğuk bir kış gününde karıncalar yazın biriktirdikleri yiyecekleri yuvalarından çıkarıp kurutuyorlarmış. Açlıktan ölmek üzere olan bir ağustosböceği yanlarına yanaşarak, yaşamının kurtulması için bir lokma yiyecek istemiş. “Geçen yaz boyunca ne yaptınız siz?” diye sormuş karıncalar. “Ne mi yaptım? Gece gündüz şarkı söyledim durdum,” demiş ağustosböceği. Yiyeceklerini korumaya alan karıncalar, “İyi o zaman,” diyerek gülmüşler, “Bütün bir yaz şarkı söylediniz demek. Kışın da oynarsınız artık.”Yazın çalan, kışın oynar.”
  • 18. Karıncalar çalışmayı severken, ağustos böcekleri tembelliği (rehaveti) benimserler. İnsanlar da huy bakımından bu iki kategoride sınıflandırılabilirler. Ancak hayvanlardan farklı olarak insanlar motivasyon yönetimi ile bu iki huy arasındaki tercihlerini değiştirme iradesini ortaya koyabilirler. Her insanın doğasında var olan ama aynı zamanda dışsal faktörler ile de bir dereceye kadar değiştirilebilecek olan iki huyu (mizaç yapısı) vardır: Çalışmayı sevmekÇalışmayı sevmemek
  • 19. Dışarıdan bir iyilikseverin müdahalesi ile bireyin çalışma ve aylaklık arasındaki tercihi olumlu ve / veya olumsuz yönde değişebilir. Aylaklık durumundaki bir bireye yapılacak olan bir iyilik, onu olumlu yönde motive edebilir ve çalışmaya sevk edebilir. Şekil 3: Çalışma ve Aylaklık Tercihi Örneğin, E2 noktasında bulunan bir birey E ya da E1 noktalarına geçiş yapabilir. Tam tersi de olabilir. Dışarıdan bir iyilikseverin müdahalesi ile yapılan iyilik (yardım) karşısında iyilik elde eden kişi tarafsız (nötr) bir tavır sergileyebilir Eğer sürekli iyilik elde edeceği düşüncesi hakim olursa bu bir olumsuz alışkanlık ortaya çıkarabilir ve iyilik elde eden kişi bulunduğu konumdan çok daha geriye giderek daha fazla tembellik, rehavet ve atalet çizgisinde ilerleyebilir (Bkz.: Şekil 3)
  • 20. Bu örnek üzerinden iyilikseverliğin olumsuz maliyeti şu şekilde özetlenebilir: Eğer karıncalar merhamet duygusuyla ağustos böceğine bir defa dahi olsa yardım etmiş olursa bir başka kış ağustos böceklerini tekrar yuvalarının kapısında dilenirlerken göreceklerdir.
  • 21. “Bütün eylemlerinde iyiliğin peşinden koşan bir insanın bir maliyet katlanacağı kesindir, çünkü iyi olmayan çok sayıda insan vardır.” “… iyilikler yavaş yavaş hayat geçirilmeli; tadına böylece daha iyi varılmalıdır.” Niccolò Machiavelli
  • 22. Bireysel iyilikseverlikte, iyilik yapanın mutlak olmasa dahi katlanabileceği muhtemel maliyet nankörlük ve vefasızlıktır. İyilik elde eden kişinin elde edeceği faydalara zaman içerisinde konumu ve pozisyonuna göre atfedeceği değer giderek azalır. Sonuçta, iyilik yapan kimse yaptığı iyiliğin karşılığını görememesi anlamında bir kötülüğe maruz kalmış olabilir. Yani, iyilikten maraz doğmuş olur. Genel olarak insan tabiatı gereği iyilik yaparken de iyilik elde ederken de “ekonomik insan” olarak hareket eder. Sonuç olarak, iyilik “iyi” bir şeydir ama insan tabiatı esas alındığında muhtemel olumsuz etkileri kaçınılmazdır.
  • 23. Başka bir açıdan da şu söylenebilir. İnsanlar ne sadece “iyi”dir, ne de sadece “kötü”… Tıpkı mutlak kategorik bir anlamda ne ahlaklı ne de ahlaksız olduğumuz gibi insanlar da hayatta kalmak için diğer canlı türlerinin yaptıkları şeyi yaparlar; karar ve tercihlerini en başta hayatta kalmak üzerine inşa ederler. İnsanlar ayrıca rasyonel davranırlar, kişisel menfaatlerini gözetirler, fayda ve menfaatlerini azamileştirmek gayreti içinde olurlar. İnsanlar, fayda ve menfaatleri bir tatmin düzeyine eriştikten sonra da o fayda ya da iyiliklere atfettikleri değer azalır ve geçmişte elde ettikleri fayda ve menfaatleri unuturlar. Unutmakla kalmazlar nankörlük, vefasızlık ve saire davranışlara yönelerek erdemli bir insan vasfını kaybederler. İyilikseverliğin, iyilik elde eden kişiyi atalet ve rehavete yöneltmesi şeklinde bir başka olumsuz etkisi de gözardı edilmemelidir. Bir başka ifadeyle, çalışmadan iyiliklere alışmış ya da alıştırılmış bir birey çalışma yerine aylaklığı tercih edebilir.