SlideShare a Scribd company logo
1 of 35
Download to read offline
Acz ve fakr
Ümit Şimşek
RİSALE-İ NUR İLE TEFEKKÜR DERSLERİ: 7
Acz-fakr
26. Söz | Zeyl
Evet, acz dahi, aşk gibi,
belki daha eslem bir tariktir ki,
ubûdiyet tarikiyle
mahbubiyete kadar gider.
Fakr dahi Rahmân ismine
isal eder.
Kâinatta
acz ve
fakr
33. Söz
14. Pencere
• Evet, kâinattaki mevcudata bakıyoruz ve
görüyoruz ki, zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i
mutlaka tezahürâtı var; ve acz-i mutlak içinde
bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor: meselâ,
nebâtâtın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i
hayatiyelerinin intibahları zamanında
gösterdikleri harika vaziyetleri gibi.
• Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gınâ-yı
mutlakın tezahürâtı var: kıştaki toprağın ve
ağaçların vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaalı
servet ve gınâları gibi.
İnsanda
acz ve
fakr
Fâtır, 35:15
‫نمت‬‫أ‬ ‫ناس‬‫ل‬‫ا‬ ‫هيا‬‫أ‬ ‫اي‬‫اء‬‫ر‬‫الفق‬‫وهللا‬ ‫هللا‬ ‫اىل‬‫هو‬
‫يد‬‫محل‬‫ا‬ ‫الغين‬
Ey insanlar!
Hepiniz Allah’a muhtaçsınız.
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve
her türlü övgüye lâyık olan birisi varsa,
o da Allah’tır.
Acz-fakr
Kasas, 28:24
26. Söz | Zeyl
‫ين‬‫ا‬ ‫رب‬ ‫فقال‬ ‫الظل‬ ‫اىل‬ ‫ى‬‫توىل‬ ‫مث‬ ‫هلام‬ ‫سقى‬‫ف‬‫ملا‬
‫خري‬ ‫من‬ ‫ايل‬ ‫لت‬‫ز‬‫ن‬‫أ‬‫فقري‬
Musa onlar için hayvanlarını suladı, sonra
bir gölgeye çekilip “Yâ Rabbi, Senin
indireceğin her hayra muhtacım” dedi.
***
Yanlış anlaşılmasın, acz ve fakr ve kusurunu
Cenab-ı Hakka karşı görmek demektir. Yoksa onları
yapmak veya halka göstermek demek değildir.
İnsanda
acz ve
fakr
23. Söz
2. Mebhas
1. Nükte
• İnsan, kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır.
İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede
kadar uzanmış.
• Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister.
• Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedî Cenneti de arzu eder.
• Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi, Cemîl-i Zülcelâli
de görmeye müştaktır.
• Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için o
menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi; berzaha
göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve
firâk-ı ebedîden kurtulmak için, koca dünyanın kapısını
kapayacak ve bir mahşer-i acaip olan âhiret kapısını
açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak
bir Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır.
İnsanda
acz ve
fakr
23. Söz
2. Mebhas
2. Nükte
• Evvelki vecih itibarıyla öyle bir biçare mahlûktur ki,
sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa're (saç) gibi cüz'î bir cüz-
ü ihtiyarî; ve iktidardan zayıf bir kesb; ve hayattan, çabuk
söner bir şule; ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik; ve
mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. O haliyle
beraber, kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envâın
hesapsız efradından nazik, zayıf bir fert olarak bulunuyor.
• İkinci vecih itibarıyla ve bilhassa ubûdiyete müteveccih acz
ve fakr cihetinde, pek büyük bir vüs'ati var, pek büyük bir
ehemmiyeti bulunuyor. Çünkü, Fâtır-ı Hakîm, insanın
mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz
cesîm bir fakr derc etmiştir — tâ ki, kudreti nihayetsiz bir
Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir
Zâtın hadsiz tecelliyâtına cami' geniş bir ayna olsun.
Acz ve
fakrın
meyveleri
Câsiye, 45:12-13
• O Allah ki, gemiler Onun koyduğu yasalara uygun
şekilde akıp gitsin ve siz de Onun lütfundan
nasibinizi arayıp şükredin diye, denizleri sizin
hizmetinize verdi.
• Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsini O kendi
tarafından bir lütuf olarak sizin hizmetinize verdi.
Tefekkür eden bir topluluk için bunda nice
âyetler vardır.
Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz | 2. Mebhas |
4. Nükte
• Hem deme ki: "Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki,
bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak
bana teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî
istenilsin?"
• Çünkü, sen çendan nefsin ve suretin itibarıyla hiç
hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında,
sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu
hikmetli mevcudatın belâğatli bir lisan-ı nâtıkı ve şu
kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalâacısı ve şu tesbih
eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden
masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.
• Evet, ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve
hayvanî nefsin itibarıyla sağîr bir cüz, hakir bir cüz'î,
fakir bir mahlûk, zayıf bir hayvansın ki, bütün
dehşetli mevcudat-ı seyyâlenin dalgaları içinde
çalkanıp gidiyorsun. . . .
Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz | 2. Mebhas |
4. Nükte
• . . . Fakat muhabbet-i İlâhiyenin ziyasını
tazammun eden imanın nuruyla münevver olan
İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip, insaniyet
cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın;
• ve cüz'iyetin içinde bir küllîsin;
• küçüklüğün içinde bir âlemsin;
• ve hakaretin içinde öyle makamın büyük ve
daire-i nezaretin geniş bir nâzırsın ki, diyebilirsin:
• "Benim Rabb-i Rahîmim dünyayı bana bir hane
yaptı. Ay ve güneşi o haneme bir lâmba; ve
baharı, bir deste gül; ve yazı, bir sofra-i nimet; ve
hayvanı bana hizmetkâr yaptı. Ve nebâtâtı o
hanemin ziynetli levazımatı yapmıştır."
Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz
2. Mebhas
3. Nükte
• İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki:
• Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla
inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir.
• Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat
peydâ olmuştur.
• Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti
sebebiyle pek çok makàsıda müteveccih arzulara medar
olmuş;
• Ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve
cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir.
• Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı
için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi' bir istidat
verilmiştir. . . .
Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz
2. Mebhas
3. Nükte
• . . . İşte, şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece
kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı
dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir. Belki, şöyle
bir insanın vazife-i asliyesi:
• nihayetsiz makàsıda müteveccih vezâifini görüp, acz
ve fakr ve kusurunu ubûdiyet suretinde ilân etmek;
• ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede
ederek şehadet etmek;
• ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmâniyeyi görüp
şükretmek;
• ve masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mu'cizâtını
temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.
Acz ve
fakrın
meyveleri
24. Söz | 5. Dal | 1.
Meyve
14. Söz | Hâtime
• Şimdi, ey nefis, birkaç Sözde kat'î ispat etmişiz ki, asıl
mahiyetin kusur, naks, fakr, aczden yoğrulmuştur ki;
zulmet, karanlığın derecesi nisbetinde nurun
parlaklığını gösterdiği gibi, zıddiyet itibarıyla sen
onlarla Fâtır-ı Zülcelâlin kemal, cemal, kudret ve
rahmetine aynadarlık ediyorsun.
• Ey nefsim! Deme, "Zaman değişmiş, asır
başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş
eder, derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm
değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor.
Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor.
Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peydâ ediyor.
Acz ve
fakrın
meyveleri
19. Söz
5. Reşha
• Hem o nur ile, kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât,
tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf
oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer
sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve
âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine
çıktılar.
• Hem insanı bütün hayvânâtın mâdûnuna düşüren hadsiz
zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan
daha bedbaht eden, vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam
olan aklı o nurla nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat,
bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl
ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir
halife-i zemin olur.
İnsanın
acz ve
fakrı
Sahih-i Müslim
Birr ve Sıla: 55
• Ey kullarım,
• Ben zulmü kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram
kıldım; onun için birbirinize zulmetmeyin.
• Ey kullarım, Benim hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz
dalâlettesiniz. Onun için Benden hidayet isteyin ki Ben de size yol
göstereyim.
• Ey kullarım, Benim doyurduklarım dışında hepiniz açsınız. Onun için
Benden rızık isteyin ki sizi doyurayım.
• Ey kullarım, Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız. Onun
için Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
• Ey kullarım, siz gece gündüz günah işliyorsunuz, Ben de hepinizi
bağışlıyorum. Onun için Bana istiğfar edin ki size mağfiret edeyim.
• Ey kullarım, Bana zarar vermeye gücünüz yetmez ki zarar veresiniz.
Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki bir faydanız dokunsun.
İnsanın
acz ve
fakrı
Sahih-i Müslim
Birr ve Sıla: 55
• . . . Ey kullarım, sizin evveliniz ve âhiriniz, insiniz ve cininiz
hep birden en müttakî kişinin kalbi gibi takvâ üzere olsa,
bu Benim mülkümde hiçbir şeyi arttırmaz.
• Ey kullarım, sizin evveliniz ve âhiriniz, insiniz ve cinniniz
hep beraber bir yerde toplanıp da Benden istekte
bulunacak olsanız, Ben de her bir insana istediğini
versem, nasıl denize daldırılıp çıkarılan bir iğne denizden
birşey eksiltmezse, bu da Benim katımdakilerden hiçbir
şey eksiltmez.
• Ey kullarım, sonra karşılığını tastamam vermek üzere sizin
bütün yaptıklarınızı sizin hesabınıza sayıp biriktiriyorum.
Onun için, defterinde bir hayır bulan kimse Allah’a hamd
etsin, hayırdan başka birşey bulan da kendisinden
başkasını kınamasın.
Acz ve
fakrın
meyvesi
23. Söz
2. Mebhas
4. Nükte
• Demek, şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve terakkiyât-ı
beşeriye ve kemâlât-ı medeniyet, celb ile değil, galebe ile
değil, cidal ile değil, belki ona onun zaafı için teshir
edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı
için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş,
onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın
sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re'fet-
i Rabbâniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı
ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir
yılan gibi haşerata mağlûp olan insana bir küçük kurttan
ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun
iktidarı değil, belki onun zaafının semeresi olan teshir-i
Rabbânî ve ikram-ı Rahmânîdir.
İnsanın
imtihanı
Neml, 27:40
Zuhruf, 43:32
• Kitaptan bir bilgiye sahip olan bir zat “Sen gözünü
açıp kapayıncaya kadar ben onu sana getiririm” dedi.
Süleyman tahtı yanı başına konmuş görünce, “Bu
Rabbimin lütfundandır,” dedi. “Şükür mü edeceğim,
yoksa nankörlük mü diye beni imtihan ediyor.
Şükreden, kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük
eden de bilsin ki, Rabbimin ihtiyacı hiç yok, lütuf ve
keremi ise pek çoktur.”
***
• Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyor? Oysa
dünya hayatında onların geçimlerini Biz bölüştürdük
ve birbirlerini istihdam etmelerine imkân verecek
şekilde kimini diğerlerinden üstün seviyelere
yükselttik. Fakat Rabbinin rahmeti, onların
toplayabileceği herşeyden daha hayırlıdır.
İnsanın
imtihanı
Alâk, 96:6-7
Şûrâ, 42:27
• Heyhat! İnsan kendisini yeterli gördü mü
azgınlaşıverir.
***
• Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde
taşkınlık ederlerdi. Onun için, Allah rızkı kendi
dilediği bir ölçüde indirir. Şüphesiz ki O
kullarından haberdardır ve onların her halini
görmektedir.
İnsanın
imtihanı
Âl-i İmrân, 3:181
Leyl, 92:8-10
• “Allah fakir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü Allah
elbette işitti. Biz onların bu sözünü de,
peygamberleri haksız yere öldürmelerini de
yazacağız, sonra da onlara diyeceğiz ki: Haydi,
tadın bakalım o yakıcı azabı!
***
• Kim cimrilik eder ve kendisini Allah’a muhtaç
görmezse,
• Ve en güzel olanı yalanlarsa,
• Ona da kötülük yolunu kolaylaştırırız.
İnsanın
imtihanı
Mü’min, 40:56
A’râf, 7:146
• Kendilerine ulaşmış bir delile dayanmaksızın Allah’ın
âyetleri hakkında tartışmaya girenlerin gönüllerinde
yatan şey, hiçbir zaman erişemeyecekleri bir
büyüklük hevesinden ibarettir. Sen Allah’a sığın.
Çünkü O herşeyi işiten, herşeyi görendir.
***
• Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları
âyetlerimden uzaklaştıracağım. Zaten onlar her türlü
delili görseler de iman etmezler. Doğru yolu
gördüklerinde o yolu tutmaz, azgınlık yolunu
gördüklerinde ise o yola giriverirler. Bu, âyetlerimizi
yalanlamaları ve ondan habersiz davranmaları
yüzündendir.
İnsanın acz
ve fakre
ihtiyacı
33. Söz
31. Pencere
1. Vecih
• Gecede zulümat nasıl nuru gösterir. Öyle de, insan, zaaf
ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla bir Kadîr-i
Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini
bildiriyor, ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle
aynadarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz
zaafında, hadsiz a'dâsına karşı bir nokta-i istinad
aramakla, vicdan daima Vâcibü'l-Vücuda bakar. Hem
nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz
maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur
olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i
Rahîmin dergâhına dayanır. Dua ile el açar. Demek her
vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde
iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine
açılır, her vakit onunla bakabilir.
İnsanın acz
ve fakr
ihtiyacı
9. Söz
2. Nükte
• Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister.
Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi
kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten
pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından
münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından
mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah
ile ilân etsin.
• Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd,
kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i
Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret
içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica
ve tevekkül etsin.
• Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki,
abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve
ihtiyâcâtını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbinin ihsan
ve in'âmâtını şükür ve senâ ile ve Elhamdü lillâh ile ilân
etsin.
En
yüksek
mertebe
29. Mektup
9. Kısım
9. Telvih
7. Varta
• En yüksek mertebe ise, ubûdiyet-i
Muhammediyedir ki, "mahbubiyet"
ünvanıyla tabir edilir. Ubûdiyetin ise sırr-ı
esası niyaz, şükür, tazarru, huşû, acz, fakr,
halktan istiğnâ cihetiyle o hakikatin
kemâline mazhar olur.
Sultanlığın
formülü
12. Söz
2. Esas
• Hikmet-i Kur'ân'ın halis tilmizi ise, bir abddir.
Fakat âzam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül
etmez. Hem Cennet gibi âzam-ı menfaat olan bir
şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.
Hem hakiki tilmizi mütevazidir, selim, halimdir.
Fakat Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde
ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve
zayıftır, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Mâlik-i
Kerîmi ona iddihar ettiği uhrevî servetle
müstağnîdir ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine
istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillâh,
rıza-i İlâhî için, fazilet için amel eder, çalışır.
Âhiret
kime
nasip?
Kasas, 28:83
İşte şu âhiret yurdunu,
Biz yeryüzünde büyüklük taslayıp
bozgunculuk yapmak istemeyen
kimselere nasip ederiz.
Âkıbet, Allah’a karşı gelmekten
sakınanlarındır.
Büyüklük
taslayanlar
kimler?
1. el-Kâfi’ş-Şâf: 215
2. Tirmizî, Birr: 61
• Hz. Ali (r.a.): Nalınının tasmasını arkadaşınınkinden
daha güzel görüp de bundan hoşlanan kimse de bu
âyetin şümulüne girer (1).
• Krş. elbisesini / saatini / telefonunu / evini /
arabasını / maaşını / makamını / ilmini / amelini /
şöhretini . . . üstün görmek
• Krş. bütün bunların cemaat hali
• çözüm: acz-i mutlak, fakr-ı mutlak
• Bir kimse kendisini büyük göre göre cebbarlar
defterine yazılır ve onların başına gelen onun başına
da gelir (2).
Peki,
madem benim maaşıma
zam yapamıyorsunuz,
hiç değilse
arkadaşımın maaşını
düşüremez misiniz?
Bir anket
Barry Schwartz, the
Paradox of Choice,
p. 190
• Başkaları 25 bin dolar kazanırken 50 bin dolar
kazanmak mı?
• Başkaları 200 bin dolar kazanırken 100 bin
dolar kazanmak mı?
• Başkalarının IQ’su 90 iken 110 IQ’ya sahip
olmak mı?
• Başkalarının IQ’su 150 iken 130 IQ’ya sahip
olmak mı?
• Anketlerin çoğunda, cevap verenlerin yarıdan
fazlası ilk şıkkı tercih etti.
Acz ve
fakrın
yokluğu
İşârâtü’l-İ’câz,
Bakara
3. âyetin tefsiri
• Vücub-u zekât ile hurmet-i ribaya müraat
etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-
ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki,
aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet
yerine ihtilâl sadâları, haset bağırtıları, kin ve nefret
vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı
tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri,
tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.
• Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve
terahhuma sebep iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor.
Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti
mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor. Eğer bu
söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak,
istediğin kadar şahitler mevcuttur.
Acz ve
fakrın
yokluğu
Münazarat
• Eğer, büyük adam, istibdat ile kuvvete veya
hileye veya kendisinde olmayan, tasannûen
kuvve-i mâneviyeye istinâden, halkı isti'bâd
ederek havf ve cebrin tazyiki ile tutup, insanı
hayvanlığa indirmiş; daima o milletin şevkini
kırar, neşelerini kaçırır.
• Eğer, bir nâmus olursa, yalnız o şahs-ı müstebitte
görünür; denir ki, "Falan adam şöyle yaptı."
• Eğer bir seyyie olursa, kabahat bîçare etbâa
taksim olunur.
• İşte şu mâhiyetteki büyük, hakikaten büyük
değildir, küçüktür; milletini küçüklettiriyor. . . .
Acz ve
fakrın
yokluğu
Münazarat
• . . .
• Zira, milletin her sa'yi suhre gibi işliyor, hatır için
gibi yapıyor, iyilik etse de riyâ karıştırıyor,
müdâhene ve yalana alışıyor, daima aşağıya
iniyor.
• Zira, sa'y-i insânînin buharı hükmünde olan şevk,
müntafî oluyor.
• Ağaları ve büyükleri, omuzlarına biner, ta yalnız
görünsün, onların etlerinden yer, ta büyüsün.
• O milletin gonca-misâl istidâdâtı üzerine o reis
perde olup ziyayı göstermiyor. Belki, yalnız o
neşvünemâ bulur, inkişaf eder, açılır.
Ne
tahakküm
ne
tezellül
Münazarat
• Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan
adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve
başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o
adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı
gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi
dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz.
• Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın
tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye
tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez.
• Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece
hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...
Acz ve fakrı
kendilerine
yakıştıramayan
insanlardan
meydana gelen
toplulukların
özellikleri
• Tavan yapmış ego’lar / birbirini anlamaya değil,
birbirine patlamaya hazır fertler / sürekli çatışma /
ancak güç ve çıkar çatışmalarıyla sağlanabilen
dengeler
• Kaderin kendilerine biçtiği rolleri benimseyememek
veya fazla ciddîye almak / oysa bunlar gelip geçici
rollerdir / ebedî âlemde insanlar bu dünyadaki
kimlikleriyle değil, performanslarıyla değer alacaktır
/ değerlendirmede ise mutlak eşitlik vardır; kimsenin
kimseye en küçük bir üstünlüğü söz konusu
olmayacaktır
• Kaybedilen değerler: diğergâmlık, yardımseverlik,
şefkat, hürmet, itaat . . .
Acz ve fakrı
kendilerine
yakıştıramayan
insanlardan
meydana gelen
toplulukların
özellikleri
• Herkesle eşit bir şekilde ve sadece Allah’a karşı
takınılacak kulluğu kibrine yediremeyen ve onun
yerine para, şöhret, güç gibi hakim değerlere ve
kendisi gibi birer kul olan hemcinslerine kul halini
almış insanlar
• Suçluluk duygusunun kalkması / insanın gelişimi
ve toplumların huzuru için gerekli olan bu
duyguyu kendilerine yakıştıramayan insanların
toplumlarında herşeyin mübah hale gelmesi için
yol açılmış olur. İşte Asr-ı Felâket…

More Related Content

What's hot (20)

Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
 
97. rahman suresi
97. rahman suresi97. rahman suresi
97. rahman suresi
 
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
 
Sozler
SozlerSozler
Sozler
 
50. isra suresi
50. isra suresi50. isra suresi
50. isra suresi
 
İmam gazali itikatta sözün özü
İmam gazali   itikatta sözün özüİmam gazali   itikatta sözün özü
İmam gazali itikatta sözün özü
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
 
İmam gazali abidler yolu
İmam gazali   abidler yoluİmam gazali   abidler yolu
İmam gazali abidler yolu
 
İmam gazali hikmetler kitabı
İmam gazali   hikmetler kitabıİmam gazali   hikmetler kitabı
İmam gazali hikmetler kitabı
 
03 Kastamonu
03 Kastamonu03 Kastamonu
03 Kastamonu
 
İmam gazali yükselme basamakları
İmam gazali   yükselme basamaklarıİmam gazali   yükselme basamakları
İmam gazali yükselme basamakları
 
4.Sua
4.Sua4.Sua
4.Sua
 
67. zariyat suresi
67. zariyat suresi67. zariyat suresi
67. zariyat suresi
 
9.Soz
9.Soz9.Soz
9.Soz
 
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali   tevhid ve ledün risaleleriİmam gazali   tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
 
13.Sua
13.Sua13.Sua
13.Sua
 
İmam gazali ariflerin yolu
İmam gazali   ariflerin yoluİmam gazali   ariflerin yolu
İmam gazali ariflerin yolu
 
Imam gazali alemlerin sırrı
Imam gazali   alemlerin sırrıImam gazali   alemlerin sırrı
Imam gazali alemlerin sırrı
 
İmam gazali i̇nançta hassas ölçüler
İmam gazali   i̇nançta hassas ölçülerİmam gazali   i̇nançta hassas ölçüler
İmam gazali i̇nançta hassas ölçüler
 
Esma i hüsna -80 et-tevvâb
Esma i hüsna -80 et-tevvâbEsma i hüsna -80 et-tevvâb
Esma i hüsna -80 et-tevvâb
 

Similar to Acz ve fakr (20)

Eserden Esmâya 1
Eserden Esmâya 1Eserden Esmâya 1
Eserden Esmâya 1
 
8. Mesele
8. Mesele8. Mesele
8. Mesele
 
Eserden Esmaya 2
Eserden Esmaya 2Eserden Esmaya 2
Eserden Esmaya 2
 
24.Mektup
24.Mektup24.Mektup
24.Mektup
 
LâSiyyemalar
LâSiyyemalarLâSiyyemalar
LâSiyyemalar
 
Zuhre
ZuhreZuhre
Zuhre
 
Hutbe I şAmiye
Hutbe I şAmiyeHutbe I şAmiye
Hutbe I şAmiye
 
7.Sua(Ayetulkubra)
7.Sua(Ayetulkubra)7.Sua(Ayetulkubra)
7.Sua(Ayetulkubra)
 
10. Mesele
10. Mesele10. Mesele
10. Mesele
 
2.Sua
2.Sua2.Sua
2.Sua
 
Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin
Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin
Hucurattaki zarafet - Arife Karatekin
 
Sule
SuleSule
Sule
 
13.Lema
13.Lema13.Lema
13.Lema
 
12.Soz
12.Soz12.Soz
12.Soz
 
Eserden Esmaya: 3
Eserden Esmaya: 3Eserden Esmaya: 3
Eserden Esmaya: 3
 
3. Mesele
3. Mesele3. Mesele
3. Mesele
 
3.Sua
3.Sua3.Sua
3.Sua
 
8. Huccet I Imaniye
8. Huccet I  Imaniye8. Huccet I  Imaniye
8. Huccet I Imaniye
 
9. Mesele
9. Mesele9. Mesele
9. Mesele
 
11. Mesele
11. Mesele11. Mesele
11. Mesele
 

Acz ve fakr

  • 1. Acz ve fakr Ümit Şimşek RİSALE-İ NUR İLE TEFEKKÜR DERSLERİ: 7
  • 2. Acz-fakr 26. Söz | Zeyl Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine isal eder.
  • 3. Kâinatta acz ve fakr 33. Söz 14. Pencere • Evet, kâinattaki mevcudata bakıyoruz ve görüyoruz ki, zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezahürâtı var; ve acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor: meselâ, nebâtâtın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i hayatiyelerinin intibahları zamanında gösterdikleri harika vaziyetleri gibi. • Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gınâ-yı mutlakın tezahürâtı var: kıştaki toprağın ve ağaçların vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaalı servet ve gınâları gibi.
  • 4. İnsanda acz ve fakr Fâtır, 35:15 ‫نمت‬‫أ‬ ‫ناس‬‫ل‬‫ا‬ ‫هيا‬‫أ‬ ‫اي‬‫اء‬‫ر‬‫الفق‬‫وهللا‬ ‫هللا‬ ‫اىل‬‫هو‬ ‫يد‬‫محل‬‫ا‬ ‫الغين‬ Ey insanlar! Hepiniz Allah’a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her türlü övgüye lâyık olan birisi varsa, o da Allah’tır.
  • 5. Acz-fakr Kasas, 28:24 26. Söz | Zeyl ‫ين‬‫ا‬ ‫رب‬ ‫فقال‬ ‫الظل‬ ‫اىل‬ ‫ى‬‫توىل‬ ‫مث‬ ‫هلام‬ ‫سقى‬‫ف‬‫ملا‬ ‫خري‬ ‫من‬ ‫ايل‬ ‫لت‬‫ز‬‫ن‬‫أ‬‫فقري‬ Musa onlar için hayvanlarını suladı, sonra bir gölgeye çekilip “Yâ Rabbi, Senin indireceğin her hayra muhtacım” dedi. *** Yanlış anlaşılmasın, acz ve fakr ve kusurunu Cenab-ı Hakka karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir.
  • 6. İnsanda acz ve fakr 23. Söz 2. Mebhas 1. Nükte • İnsan, kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır. İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede kadar uzanmış. • Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister. • Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedî Cenneti de arzu eder. • Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi, Cemîl-i Zülcelâli de görmeye müştaktır. • Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için o menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi; berzaha göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve firâk-ı ebedîden kurtulmak için, koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acaip olan âhiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak bir Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır.
  • 7. İnsanda acz ve fakr 23. Söz 2. Mebhas 2. Nükte • Evvelki vecih itibarıyla öyle bir biçare mahlûktur ki, sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa're (saç) gibi cüz'î bir cüz- ü ihtiyarî; ve iktidardan zayıf bir kesb; ve hayattan, çabuk söner bir şule; ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik; ve mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. O haliyle beraber, kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envâın hesapsız efradından nazik, zayıf bir fert olarak bulunuyor. • İkinci vecih itibarıyla ve bilhassa ubûdiyete müteveccih acz ve fakr cihetinde, pek büyük bir vüs'ati var, pek büyük bir ehemmiyeti bulunuyor. Çünkü, Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr derc etmiştir — tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir Zâtın hadsiz tecelliyâtına cami' geniş bir ayna olsun.
  • 8. Acz ve fakrın meyveleri Câsiye, 45:12-13 • O Allah ki, gemiler Onun koyduğu yasalara uygun şekilde akıp gitsin ve siz de Onun lütfundan nasibinizi arayıp şükredin diye, denizleri sizin hizmetinize verdi. • Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsini O kendi tarafından bir lütuf olarak sizin hizmetinize verdi. Tefekkür eden bir topluluk için bunda nice âyetler vardır.
  • 9. Acz ve fakrın meyveleri 23. Söz | 2. Mebhas | 4. Nükte • Hem deme ki: "Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?" • Çünkü, sen çendan nefsin ve suretin itibarıyla hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belâğatli bir lisan-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin. • Evet, ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve hayvanî nefsin itibarıyla sağîr bir cüz, hakir bir cüz'î, fakir bir mahlûk, zayıf bir hayvansın ki, bütün dehşetli mevcudat-ı seyyâlenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun. . . .
  • 10. Acz ve fakrın meyveleri 23. Söz | 2. Mebhas | 4. Nükte • . . . Fakat muhabbet-i İlâhiyenin ziyasını tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip, insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın; • ve cüz'iyetin içinde bir küllîsin; • küçüklüğün içinde bir âlemsin; • ve hakaretin içinde öyle makamın büyük ve daire-i nezaretin geniş bir nâzırsın ki, diyebilirsin: • "Benim Rabb-i Rahîmim dünyayı bana bir hane yaptı. Ay ve güneşi o haneme bir lâmba; ve baharı, bir deste gül; ve yazı, bir sofra-i nimet; ve hayvanı bana hizmetkâr yaptı. Ve nebâtâtı o hanemin ziynetli levazımatı yapmıştır."
  • 11. Acz ve fakrın meyveleri 23. Söz 2. Mebhas 3. Nükte • İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki: • Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir. • Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat peydâ olmuştur. • Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti sebebiyle pek çok makàsıda müteveccih arzulara medar olmuş; • Ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir. • Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi' bir istidat verilmiştir. . . .
  • 12. Acz ve fakrın meyveleri 23. Söz 2. Mebhas 3. Nükte • . . . İşte, şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir. Belki, şöyle bir insanın vazife-i asliyesi: • nihayetsiz makàsıda müteveccih vezâifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubûdiyet suretinde ilân etmek; • ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek; • ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmâniyeyi görüp şükretmek; • ve masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mu'cizâtını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.
  • 13. Acz ve fakrın meyveleri 24. Söz | 5. Dal | 1. Meyve 14. Söz | Hâtime • Şimdi, ey nefis, birkaç Sözde kat'î ispat etmişiz ki, asıl mahiyetin kusur, naks, fakr, aczden yoğrulmuştur ki; zulmet, karanlığın derecesi nisbetinde nurun parlaklığını gösterdiği gibi, zıddiyet itibarıyla sen onlarla Fâtır-ı Zülcelâlin kemal, cemal, kudret ve rahmetine aynadarlık ediyorsun. • Ey nefsim! Deme, "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peydâ ediyor.
  • 14. Acz ve fakrın meyveleri 19. Söz 5. Reşha • Hem o nur ile, kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar. • Hem insanı bütün hayvânâtın mâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nurla nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir halife-i zemin olur.
  • 15. İnsanın acz ve fakrı Sahih-i Müslim Birr ve Sıla: 55 • Ey kullarım, • Ben zulmü kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım; onun için birbirinize zulmetmeyin. • Ey kullarım, Benim hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz dalâlettesiniz. Onun için Benden hidayet isteyin ki Ben de size yol göstereyim. • Ey kullarım, Benim doyurduklarım dışında hepiniz açsınız. Onun için Benden rızık isteyin ki sizi doyurayım. • Ey kullarım, Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız. Onun için Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim. • Ey kullarım, siz gece gündüz günah işliyorsunuz, Ben de hepinizi bağışlıyorum. Onun için Bana istiğfar edin ki size mağfiret edeyim. • Ey kullarım, Bana zarar vermeye gücünüz yetmez ki zarar veresiniz. Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki bir faydanız dokunsun.
  • 16. İnsanın acz ve fakrı Sahih-i Müslim Birr ve Sıla: 55 • . . . Ey kullarım, sizin evveliniz ve âhiriniz, insiniz ve cininiz hep birden en müttakî kişinin kalbi gibi takvâ üzere olsa, bu Benim mülkümde hiçbir şeyi arttırmaz. • Ey kullarım, sizin evveliniz ve âhiriniz, insiniz ve cinniniz hep beraber bir yerde toplanıp da Benden istekte bulunacak olsanız, Ben de her bir insana istediğini versem, nasıl denize daldırılıp çıkarılan bir iğne denizden birşey eksiltmezse, bu da Benim katımdakilerden hiçbir şey eksiltmez. • Ey kullarım, sonra karşılığını tastamam vermek üzere sizin bütün yaptıklarınızı sizin hesabınıza sayıp biriktiriyorum. Onun için, defterinde bir hayır bulan kimse Allah’a hamd etsin, hayırdan başka birşey bulan da kendisinden başkasını kınamasın.
  • 17. Acz ve fakrın meyvesi 23. Söz 2. Mebhas 4. Nükte • Demek, şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve terakkiyât-ı beşeriye ve kemâlât-ı medeniyet, celb ile değil, galebe ile değil, cidal ile değil, belki ona onun zaafı için teshir edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re'fet- i Rabbâniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlûp olan insana bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun iktidarı değil, belki onun zaafının semeresi olan teshir-i Rabbânî ve ikram-ı Rahmânîdir.
  • 18. İnsanın imtihanı Neml, 27:40 Zuhruf, 43:32 • Kitaptan bir bilgiye sahip olan bir zat “Sen gözünü açıp kapayıncaya kadar ben onu sana getiririm” dedi. Süleyman tahtı yanı başına konmuş görünce, “Bu Rabbimin lütfundandır,” dedi. “Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü diye beni imtihan ediyor. Şükreden, kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Rabbimin ihtiyacı hiç yok, lütuf ve keremi ise pek çoktur.” *** • Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyor? Oysa dünya hayatında onların geçimlerini Biz bölüştürdük ve birbirlerini istihdam etmelerine imkân verecek şekilde kimini diğerlerinden üstün seviyelere yükselttik. Fakat Rabbinin rahmeti, onların toplayabileceği herşeyden daha hayırlıdır.
  • 19. İnsanın imtihanı Alâk, 96:6-7 Şûrâ, 42:27 • Heyhat! İnsan kendisini yeterli gördü mü azgınlaşıverir. *** • Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde taşkınlık ederlerdi. Onun için, Allah rızkı kendi dilediği bir ölçüde indirir. Şüphesiz ki O kullarından haberdardır ve onların her halini görmektedir.
  • 20. İnsanın imtihanı Âl-i İmrân, 3:181 Leyl, 92:8-10 • “Allah fakir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü Allah elbette işitti. Biz onların bu sözünü de, peygamberleri haksız yere öldürmelerini de yazacağız, sonra da onlara diyeceğiz ki: Haydi, tadın bakalım o yakıcı azabı! *** • Kim cimrilik eder ve kendisini Allah’a muhtaç görmezse, • Ve en güzel olanı yalanlarsa, • Ona da kötülük yolunu kolaylaştırırız.
  • 21. İnsanın imtihanı Mü’min, 40:56 A’râf, 7:146 • Kendilerine ulaşmış bir delile dayanmaksızın Allah’ın âyetleri hakkında tartışmaya girenlerin gönüllerinde yatan şey, hiçbir zaman erişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden ibarettir. Sen Allah’a sığın. Çünkü O herşeyi işiten, herşeyi görendir. *** • Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. Zaten onlar her türlü delili görseler de iman etmezler. Doğru yolu gördüklerinde o yolu tutmaz, azgınlık yolunu gördüklerinde ise o yola giriverirler. Bu, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan habersiz davranmaları yüzündendir.
  • 22. İnsanın acz ve fakre ihtiyacı 33. Söz 31. Pencere 1. Vecih • Gecede zulümat nasıl nuru gösterir. Öyle de, insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor, ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle aynadarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz zaafında, hadsiz a'dâsına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vâcibü'l-Vücuda bakar. Hem nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahîmin dergâhına dayanır. Dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.
  • 23. İnsanın acz ve fakr ihtiyacı 9. Söz 2. Nükte • Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister. Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah ile ilân etsin. • Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin. • Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbinin ihsan ve in'âmâtını şükür ve senâ ile ve Elhamdü lillâh ile ilân etsin.
  • 24. En yüksek mertebe 29. Mektup 9. Kısım 9. Telvih 7. Varta • En yüksek mertebe ise, ubûdiyet-i Muhammediyedir ki, "mahbubiyet" ünvanıyla tabir edilir. Ubûdiyetin ise sırr-ı esası niyaz, şükür, tazarru, huşû, acz, fakr, halktan istiğnâ cihetiyle o hakikatin kemâline mazhar olur.
  • 25. Sultanlığın formülü 12. Söz 2. Esas • Hikmet-i Kur'ân'ın halis tilmizi ise, bir abddir. Fakat âzam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez. Hem Cennet gibi âzam-ı menfaat olan bir şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir. Hem hakiki tilmizi mütevazidir, selim, halimdir. Fakat Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve zayıftır, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerîmi ona iddihar ettiği uhrevî servetle müstağnîdir ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillâh, rıza-i İlâhî için, fazilet için amel eder, çalışır.
  • 26. Âhiret kime nasip? Kasas, 28:83 İşte şu âhiret yurdunu, Biz yeryüzünde büyüklük taslayıp bozgunculuk yapmak istemeyen kimselere nasip ederiz. Âkıbet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.
  • 27. Büyüklük taslayanlar kimler? 1. el-Kâfi’ş-Şâf: 215 2. Tirmizî, Birr: 61 • Hz. Ali (r.a.): Nalınının tasmasını arkadaşınınkinden daha güzel görüp de bundan hoşlanan kimse de bu âyetin şümulüne girer (1). • Krş. elbisesini / saatini / telefonunu / evini / arabasını / maaşını / makamını / ilmini / amelini / şöhretini . . . üstün görmek • Krş. bütün bunların cemaat hali • çözüm: acz-i mutlak, fakr-ı mutlak • Bir kimse kendisini büyük göre göre cebbarlar defterine yazılır ve onların başına gelen onun başına da gelir (2).
  • 28. Peki, madem benim maaşıma zam yapamıyorsunuz, hiç değilse arkadaşımın maaşını düşüremez misiniz?
  • 29. Bir anket Barry Schwartz, the Paradox of Choice, p. 190 • Başkaları 25 bin dolar kazanırken 50 bin dolar kazanmak mı? • Başkaları 200 bin dolar kazanırken 100 bin dolar kazanmak mı? • Başkalarının IQ’su 90 iken 110 IQ’ya sahip olmak mı? • Başkalarının IQ’su 150 iken 130 IQ’ya sahip olmak mı? • Anketlerin çoğunda, cevap verenlerin yarıdan fazlası ilk şıkkı tercih etti.
  • 30. Acz ve fakrın yokluğu İşârâtü’l-İ’câz, Bakara 3. âyetin tefsiri • Vücub-u zekât ile hurmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt- ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl sadâları, haset bağırtıları, kin ve nefret vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor. • Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma sebep iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor. Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor. Eğer bu söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar şahitler mevcuttur.
  • 31. Acz ve fakrın yokluğu Münazarat • Eğer, büyük adam, istibdat ile kuvvete veya hileye veya kendisinde olmayan, tasannûen kuvve-i mâneviyeye istinâden, halkı isti'bâd ederek havf ve cebrin tazyiki ile tutup, insanı hayvanlığa indirmiş; daima o milletin şevkini kırar, neşelerini kaçırır. • Eğer, bir nâmus olursa, yalnız o şahs-ı müstebitte görünür; denir ki, "Falan adam şöyle yaptı." • Eğer bir seyyie olursa, kabahat bîçare etbâa taksim olunur. • İşte şu mâhiyetteki büyük, hakikaten büyük değildir, küçüktür; milletini küçüklettiriyor. . . .
  • 32. Acz ve fakrın yokluğu Münazarat • . . . • Zira, milletin her sa'yi suhre gibi işliyor, hatır için gibi yapıyor, iyilik etse de riyâ karıştırıyor, müdâhene ve yalana alışıyor, daima aşağıya iniyor. • Zira, sa'y-i insânînin buharı hükmünde olan şevk, müntafî oluyor. • Ağaları ve büyükleri, omuzlarına biner, ta yalnız görünsün, onların etlerinden yer, ta büyüsün. • O milletin gonca-misâl istidâdâtı üzerine o reis perde olup ziyayı göstermiyor. Belki, yalnız o neşvünemâ bulur, inkişaf eder, açılır.
  • 33. Ne tahakküm ne tezellül Münazarat • Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. • Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. • Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...
  • 34. Acz ve fakrı kendilerine yakıştıramayan insanlardan meydana gelen toplulukların özellikleri • Tavan yapmış ego’lar / birbirini anlamaya değil, birbirine patlamaya hazır fertler / sürekli çatışma / ancak güç ve çıkar çatışmalarıyla sağlanabilen dengeler • Kaderin kendilerine biçtiği rolleri benimseyememek veya fazla ciddîye almak / oysa bunlar gelip geçici rollerdir / ebedî âlemde insanlar bu dünyadaki kimlikleriyle değil, performanslarıyla değer alacaktır / değerlendirmede ise mutlak eşitlik vardır; kimsenin kimseye en küçük bir üstünlüğü söz konusu olmayacaktır • Kaybedilen değerler: diğergâmlık, yardımseverlik, şefkat, hürmet, itaat . . .
  • 35. Acz ve fakrı kendilerine yakıştıramayan insanlardan meydana gelen toplulukların özellikleri • Herkesle eşit bir şekilde ve sadece Allah’a karşı takınılacak kulluğu kibrine yediremeyen ve onun yerine para, şöhret, güç gibi hakim değerlere ve kendisi gibi birer kul olan hemcinslerine kul halini almış insanlar • Suçluluk duygusunun kalkması / insanın gelişimi ve toplumların huzuru için gerekli olan bu duyguyu kendilerine yakıştıramayan insanların toplumlarında herşeyin mübah hale gelmesi için yol açılmış olur. İşte Asr-ı Felâket…