2. Acz-fakr
26. Söz | Zeyl
Evet, acz dahi, aşk gibi,
belki daha eslem bir tariktir ki,
ubûdiyet tarikiyle
mahbubiyete kadar gider.
Fakr dahi Rahmân ismine
isal eder.
3. Kâinatta
acz ve
fakr
33. Söz
14. Pencere
• Evet, kâinattaki mevcudata bakıyoruz ve
görüyoruz ki, zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i
mutlaka tezahürâtı var; ve acz-i mutlak içinde
bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor: meselâ,
nebâtâtın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i
hayatiyelerinin intibahları zamanında
gösterdikleri harika vaziyetleri gibi.
• Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gınâ-yı
mutlakın tezahürâtı var: kıştaki toprağın ve
ağaçların vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaalı
servet ve gınâları gibi.
4. İnsanda
acz ve
fakr
Fâtır, 35:15
نمتأ ناسلا هياأ اياءرالفقوهللا هللا اىلهو
يدمحلا الغين
Ey insanlar!
Hepiniz Allah’a muhtaçsınız.
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve
her türlü övgüye lâyık olan birisi varsa,
o da Allah’tır.
5. Acz-fakr
Kasas, 28:24
26. Söz | Zeyl
ينا رب فقال الظل اىل ىتوىل مث هلام سقىفملا
خري من ايل لتزنأفقري
Musa onlar için hayvanlarını suladı, sonra
bir gölgeye çekilip “Yâ Rabbi, Senin
indireceğin her hayra muhtacım” dedi.
***
Yanlış anlaşılmasın, acz ve fakr ve kusurunu
Cenab-ı Hakka karşı görmek demektir. Yoksa onları
yapmak veya halka göstermek demek değildir.
6. İnsanda
acz ve
fakr
23. Söz
2. Mebhas
1. Nükte
• İnsan, kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır.
İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede
kadar uzanmış.
• Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister.
• Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedî Cenneti de arzu eder.
• Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi, Cemîl-i Zülcelâli
de görmeye müştaktır.
• Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için o
menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi; berzaha
göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve
firâk-ı ebedîden kurtulmak için, koca dünyanın kapısını
kapayacak ve bir mahşer-i acaip olan âhiret kapısını
açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak
bir Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır.
7. İnsanda
acz ve
fakr
23. Söz
2. Mebhas
2. Nükte
• Evvelki vecih itibarıyla öyle bir biçare mahlûktur ki,
sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa're (saç) gibi cüz'î bir cüz-
ü ihtiyarî; ve iktidardan zayıf bir kesb; ve hayattan, çabuk
söner bir şule; ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik; ve
mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. O haliyle
beraber, kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envâın
hesapsız efradından nazik, zayıf bir fert olarak bulunuyor.
• İkinci vecih itibarıyla ve bilhassa ubûdiyete müteveccih acz
ve fakr cihetinde, pek büyük bir vüs'ati var, pek büyük bir
ehemmiyeti bulunuyor. Çünkü, Fâtır-ı Hakîm, insanın
mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz
cesîm bir fakr derc etmiştir — tâ ki, kudreti nihayetsiz bir
Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir
Zâtın hadsiz tecelliyâtına cami' geniş bir ayna olsun.
8. Acz ve
fakrın
meyveleri
Câsiye, 45:12-13
• O Allah ki, gemiler Onun koyduğu yasalara uygun
şekilde akıp gitsin ve siz de Onun lütfundan
nasibinizi arayıp şükredin diye, denizleri sizin
hizmetinize verdi.
• Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsini O kendi
tarafından bir lütuf olarak sizin hizmetinize verdi.
Tefekkür eden bir topluluk için bunda nice
âyetler vardır.
9. Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz | 2. Mebhas |
4. Nükte
• Hem deme ki: "Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki,
bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak
bana teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî
istenilsin?"
• Çünkü, sen çendan nefsin ve suretin itibarıyla hiç
hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında,
sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu
hikmetli mevcudatın belâğatli bir lisan-ı nâtıkı ve şu
kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalâacısı ve şu tesbih
eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden
masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.
• Evet, ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve
hayvanî nefsin itibarıyla sağîr bir cüz, hakir bir cüz'î,
fakir bir mahlûk, zayıf bir hayvansın ki, bütün
dehşetli mevcudat-ı seyyâlenin dalgaları içinde
çalkanıp gidiyorsun. . . .
10. Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz | 2. Mebhas |
4. Nükte
• . . . Fakat muhabbet-i İlâhiyenin ziyasını
tazammun eden imanın nuruyla münevver olan
İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip, insaniyet
cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın;
• ve cüz'iyetin içinde bir küllîsin;
• küçüklüğün içinde bir âlemsin;
• ve hakaretin içinde öyle makamın büyük ve
daire-i nezaretin geniş bir nâzırsın ki, diyebilirsin:
• "Benim Rabb-i Rahîmim dünyayı bana bir hane
yaptı. Ay ve güneşi o haneme bir lâmba; ve
baharı, bir deste gül; ve yazı, bir sofra-i nimet; ve
hayvanı bana hizmetkâr yaptı. Ve nebâtâtı o
hanemin ziynetli levazımatı yapmıştır."
11. Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz
2. Mebhas
3. Nükte
• İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki:
• Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla
inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir.
• Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat
peydâ olmuştur.
• Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti
sebebiyle pek çok makàsıda müteveccih arzulara medar
olmuş;
• Ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve
cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir.
• Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı
için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi' bir istidat
verilmiştir. . . .
12. Acz ve
fakrın
meyveleri
23. Söz
2. Mebhas
3. Nükte
• . . . İşte, şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece
kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı
dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir. Belki, şöyle
bir insanın vazife-i asliyesi:
• nihayetsiz makàsıda müteveccih vezâifini görüp, acz
ve fakr ve kusurunu ubûdiyet suretinde ilân etmek;
• ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede
ederek şehadet etmek;
• ve nimetler içinde imdâdât-ı Rahmâniyeyi görüp
şükretmek;
• ve masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mu'cizâtını
temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir.
13. Acz ve
fakrın
meyveleri
24. Söz | 5. Dal | 1.
Meyve
14. Söz | Hâtime
• Şimdi, ey nefis, birkaç Sözde kat'î ispat etmişiz ki, asıl
mahiyetin kusur, naks, fakr, aczden yoğrulmuştur ki;
zulmet, karanlığın derecesi nisbetinde nurun
parlaklığını gösterdiği gibi, zıddiyet itibarıyla sen
onlarla Fâtır-ı Zülcelâlin kemal, cemal, kudret ve
rahmetine aynadarlık ediyorsun.
• Ey nefsim! Deme, "Zaman değişmiş, asır
başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş
eder, derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm
değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor.
Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor.
Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peydâ ediyor.
14. Acz ve
fakrın
meyveleri
19. Söz
5. Reşha
• Hem o nur ile, kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülât,
tagayyürat, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf
oyuncaklığından çıkıp, birer mektubat-ı Rabbâniye, birer
sahife-i âyât-ı tekvîniye, birer merâyâ-yı esmâ-i İlâhiye ve
âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine
çıktılar.
• Hem insanı bütün hayvânâtın mâdûnuna düşüren hadsiz
zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan
daha bedbaht eden, vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam
olan aklı o nurla nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat,
bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl
ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir
halife-i zemin olur.
15. İnsanın
acz ve
fakrı
Sahih-i Müslim
Birr ve Sıla: 55
• Ey kullarım,
• Ben zulmü kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram
kıldım; onun için birbirinize zulmetmeyin.
• Ey kullarım, Benim hidayete erdirdiklerim dışında hepiniz
dalâlettesiniz. Onun için Benden hidayet isteyin ki Ben de size yol
göstereyim.
• Ey kullarım, Benim doyurduklarım dışında hepiniz açsınız. Onun için
Benden rızık isteyin ki sizi doyurayım.
• Ey kullarım, Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız. Onun
için Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
• Ey kullarım, siz gece gündüz günah işliyorsunuz, Ben de hepinizi
bağışlıyorum. Onun için Bana istiğfar edin ki size mağfiret edeyim.
• Ey kullarım, Bana zarar vermeye gücünüz yetmez ki zarar veresiniz.
Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki bir faydanız dokunsun.
16. İnsanın
acz ve
fakrı
Sahih-i Müslim
Birr ve Sıla: 55
• . . . Ey kullarım, sizin evveliniz ve âhiriniz, insiniz ve cininiz
hep birden en müttakî kişinin kalbi gibi takvâ üzere olsa,
bu Benim mülkümde hiçbir şeyi arttırmaz.
• Ey kullarım, sizin evveliniz ve âhiriniz, insiniz ve cinniniz
hep beraber bir yerde toplanıp da Benden istekte
bulunacak olsanız, Ben de her bir insana istediğini
versem, nasıl denize daldırılıp çıkarılan bir iğne denizden
birşey eksiltmezse, bu da Benim katımdakilerden hiçbir
şey eksiltmez.
• Ey kullarım, sonra karşılığını tastamam vermek üzere sizin
bütün yaptıklarınızı sizin hesabınıza sayıp biriktiriyorum.
Onun için, defterinde bir hayır bulan kimse Allah’a hamd
etsin, hayırdan başka birşey bulan da kendisinden
başkasını kınamasın.
17. Acz ve
fakrın
meyvesi
23. Söz
2. Mebhas
4. Nükte
• Demek, şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve terakkiyât-ı
beşeriye ve kemâlât-ı medeniyet, celb ile değil, galebe ile
değil, cidal ile değil, belki ona onun zaafı için teshir
edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı
için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş,
onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın
sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re'fet-
i Rabbâniye ve rahmet ve hikmet-i İlâhiyedir ki, eşyayı
ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir
yılan gibi haşerata mağlûp olan insana bir küçük kurttan
ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren, onun
iktidarı değil, belki onun zaafının semeresi olan teshir-i
Rabbânî ve ikram-ı Rahmânîdir.
18. İnsanın
imtihanı
Neml, 27:40
Zuhruf, 43:32
• Kitaptan bir bilgiye sahip olan bir zat “Sen gözünü
açıp kapayıncaya kadar ben onu sana getiririm” dedi.
Süleyman tahtı yanı başına konmuş görünce, “Bu
Rabbimin lütfundandır,” dedi. “Şükür mü edeceğim,
yoksa nankörlük mü diye beni imtihan ediyor.
Şükreden, kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük
eden de bilsin ki, Rabbimin ihtiyacı hiç yok, lütuf ve
keremi ise pek çoktur.”
***
• Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyor? Oysa
dünya hayatında onların geçimlerini Biz bölüştürdük
ve birbirlerini istihdam etmelerine imkân verecek
şekilde kimini diğerlerinden üstün seviyelere
yükselttik. Fakat Rabbinin rahmeti, onların
toplayabileceği herşeyden daha hayırlıdır.
19. İnsanın
imtihanı
Alâk, 96:6-7
Şûrâ, 42:27
• Heyhat! İnsan kendisini yeterli gördü mü
azgınlaşıverir.
***
• Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde
taşkınlık ederlerdi. Onun için, Allah rızkı kendi
dilediği bir ölçüde indirir. Şüphesiz ki O
kullarından haberdardır ve onların her halini
görmektedir.
20. İnsanın
imtihanı
Âl-i İmrân, 3:181
Leyl, 92:8-10
• “Allah fakir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü Allah
elbette işitti. Biz onların bu sözünü de,
peygamberleri haksız yere öldürmelerini de
yazacağız, sonra da onlara diyeceğiz ki: Haydi,
tadın bakalım o yakıcı azabı!
***
• Kim cimrilik eder ve kendisini Allah’a muhtaç
görmezse,
• Ve en güzel olanı yalanlarsa,
• Ona da kötülük yolunu kolaylaştırırız.
21. İnsanın
imtihanı
Mü’min, 40:56
A’râf, 7:146
• Kendilerine ulaşmış bir delile dayanmaksızın Allah’ın
âyetleri hakkında tartışmaya girenlerin gönüllerinde
yatan şey, hiçbir zaman erişemeyecekleri bir
büyüklük hevesinden ibarettir. Sen Allah’a sığın.
Çünkü O herşeyi işiten, herşeyi görendir.
***
• Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları
âyetlerimden uzaklaştıracağım. Zaten onlar her türlü
delili görseler de iman etmezler. Doğru yolu
gördüklerinde o yolu tutmaz, azgınlık yolunu
gördüklerinde ise o yola giriverirler. Bu, âyetlerimizi
yalanlamaları ve ondan habersiz davranmaları
yüzündendir.
22. İnsanın acz
ve fakre
ihtiyacı
33. Söz
31. Pencere
1. Vecih
• Gecede zulümat nasıl nuru gösterir. Öyle de, insan, zaaf
ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla bir Kadîr-i
Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini
bildiriyor, ve hâkezâ, pek çok evsâf-ı İlâhiyeye bu suretle
aynadarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz
zaafında, hadsiz a'dâsına karşı bir nokta-i istinad
aramakla, vicdan daima Vâcibü'l-Vücuda bakar. Hem
nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz
maksatlara karşı bir nokta-i istimdad aramaya mecbur
olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i
Rahîmin dergâhına dayanır. Dua ile el açar. Demek her
vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdad cihetinde
iki küçük pencere, Kadîr-i Rahîmin bârgâh-ı rahmetine
açılır, her vakit onunla bakabilir.
23. İnsanın acz
ve fakr
ihtiyacı
9. Söz
2. Nükte
• Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister.
Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi
kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten
pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından
münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından
mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah
ile ilân etsin.
• Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd,
kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i
Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret
içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica
ve tevekkül etsin.
• Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki,
abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve
ihtiyâcâtını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbinin ihsan
ve in'âmâtını şükür ve senâ ile ve Elhamdü lillâh ile ilân
etsin.
24. En
yüksek
mertebe
29. Mektup
9. Kısım
9. Telvih
7. Varta
• En yüksek mertebe ise, ubûdiyet-i
Muhammediyedir ki, "mahbubiyet"
ünvanıyla tabir edilir. Ubûdiyetin ise sırr-ı
esası niyaz, şükür, tazarru, huşû, acz, fakr,
halktan istiğnâ cihetiyle o hakikatin
kemâline mazhar olur.
25. Sultanlığın
formülü
12. Söz
2. Esas
• Hikmet-i Kur'ân'ın halis tilmizi ise, bir abddir.
Fakat âzam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül
etmez. Hem Cennet gibi âzam-ı menfaat olan bir
şeyi gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir.
Hem hakiki tilmizi mütevazidir, selim, halimdir.
Fakat Fâtırının gayrına, daire-i izni haricinde
ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve
zayıftır, fakr ve zaafını bilir. Fakat onun Mâlik-i
Kerîmi ona iddihar ettiği uhrevî servetle
müstağnîdir ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine
istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillâh,
rıza-i İlâhî için, fazilet için amel eder, çalışır.
26. Âhiret
kime
nasip?
Kasas, 28:83
İşte şu âhiret yurdunu,
Biz yeryüzünde büyüklük taslayıp
bozgunculuk yapmak istemeyen
kimselere nasip ederiz.
Âkıbet, Allah’a karşı gelmekten
sakınanlarındır.
27. Büyüklük
taslayanlar
kimler?
1. el-Kâfi’ş-Şâf: 215
2. Tirmizî, Birr: 61
• Hz. Ali (r.a.): Nalınının tasmasını arkadaşınınkinden
daha güzel görüp de bundan hoşlanan kimse de bu
âyetin şümulüne girer (1).
• Krş. elbisesini / saatini / telefonunu / evini /
arabasını / maaşını / makamını / ilmini / amelini /
şöhretini . . . üstün görmek
• Krş. bütün bunların cemaat hali
• çözüm: acz-i mutlak, fakr-ı mutlak
• Bir kimse kendisini büyük göre göre cebbarlar
defterine yazılır ve onların başına gelen onun başına
da gelir (2).
29. Bir anket
Barry Schwartz, the
Paradox of Choice,
p. 190
• Başkaları 25 bin dolar kazanırken 50 bin dolar
kazanmak mı?
• Başkaları 200 bin dolar kazanırken 100 bin
dolar kazanmak mı?
• Başkalarının IQ’su 90 iken 110 IQ’ya sahip
olmak mı?
• Başkalarının IQ’su 150 iken 130 IQ’ya sahip
olmak mı?
• Anketlerin çoğunda, cevap verenlerin yarıdan
fazlası ilk şıkkı tercih etti.
30. Acz ve
fakrın
yokluğu
İşârâtü’l-İ’câz,
Bakara
3. âyetin tefsiri
• Vücub-u zekât ile hurmet-i ribaya müraat
etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-
ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki,
aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet
yerine ihtilâl sadâları, haset bağırtıları, kin ve nefret
vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı
tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri,
tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.
• Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve
terahhuma sebep iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor.
Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti
mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor. Eğer bu
söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak,
istediğin kadar şahitler mevcuttur.
31. Acz ve
fakrın
yokluğu
Münazarat
• Eğer, büyük adam, istibdat ile kuvvete veya
hileye veya kendisinde olmayan, tasannûen
kuvve-i mâneviyeye istinâden, halkı isti'bâd
ederek havf ve cebrin tazyiki ile tutup, insanı
hayvanlığa indirmiş; daima o milletin şevkini
kırar, neşelerini kaçırır.
• Eğer, bir nâmus olursa, yalnız o şahs-ı müstebitte
görünür; denir ki, "Falan adam şöyle yaptı."
• Eğer bir seyyie olursa, kabahat bîçare etbâa
taksim olunur.
• İşte şu mâhiyetteki büyük, hakikaten büyük
değildir, küçüktür; milletini küçüklettiriyor. . . .
32. Acz ve
fakrın
yokluğu
Münazarat
• . . .
• Zira, milletin her sa'yi suhre gibi işliyor, hatır için
gibi yapıyor, iyilik etse de riyâ karıştırıyor,
müdâhene ve yalana alışıyor, daima aşağıya
iniyor.
• Zira, sa'y-i insânînin buharı hükmünde olan şevk,
müntafî oluyor.
• Ağaları ve büyükleri, omuzlarına biner, ta yalnız
görünsün, onların etlerinden yer, ta büyüsün.
• O milletin gonca-misâl istidâdâtı üzerine o reis
perde olup ziyayı göstermiyor. Belki, yalnız o
neşvünemâ bulur, inkişaf eder, açılır.
33. Ne
tahakküm
ne
tezellül
Münazarat
• Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan
adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve
başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o
adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı
gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi
dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz.
• Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın
tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye
tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez.
• Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece
hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet...
34. Acz ve fakrı
kendilerine
yakıştıramayan
insanlardan
meydana gelen
toplulukların
özellikleri
• Tavan yapmış ego’lar / birbirini anlamaya değil,
birbirine patlamaya hazır fertler / sürekli çatışma /
ancak güç ve çıkar çatışmalarıyla sağlanabilen
dengeler
• Kaderin kendilerine biçtiği rolleri benimseyememek
veya fazla ciddîye almak / oysa bunlar gelip geçici
rollerdir / ebedî âlemde insanlar bu dünyadaki
kimlikleriyle değil, performanslarıyla değer alacaktır
/ değerlendirmede ise mutlak eşitlik vardır; kimsenin
kimseye en küçük bir üstünlüğü söz konusu
olmayacaktır
• Kaybedilen değerler: diğergâmlık, yardımseverlik,
şefkat, hürmet, itaat . . .
35. Acz ve fakrı
kendilerine
yakıştıramayan
insanlardan
meydana gelen
toplulukların
özellikleri
• Herkesle eşit bir şekilde ve sadece Allah’a karşı
takınılacak kulluğu kibrine yediremeyen ve onun
yerine para, şöhret, güç gibi hakim değerlere ve
kendisi gibi birer kul olan hemcinslerine kul halini
almış insanlar
• Suçluluk duygusunun kalkması / insanın gelişimi
ve toplumların huzuru için gerekli olan bu
duyguyu kendilerine yakıştıramayan insanların
toplumlarında herşeyin mübah hale gelmesi için
yol açılmış olur. İşte Asr-ı Felâket…