VERGİLEMENİN SINIRLARI VE ANAYASAL KURAL ÖNERİLERİ
BİYOLOJİ VE İKTİSAT: EVRİMSEL BİYOLOJİDEN EVRİMSEL İKTİSADA
1. BİYOLOJİ VE İKTİSAT:
EVRİMSEL BİYOLOJİDEN EVRİMSEL İKTİSADA
Prof.Dr. Coşkun Can Aktan
Bu sunum aşağıdaki kaynaktan yararlanılarak hazırlanmıştır:
C.C.Aktan,Evrimsel İktisat, İzmir: SOBİAD Yayınları, 2019.
Sunumu Hazırlayan: Emrullah Aslan
2. Sosyal bilimler içerisindeki yeri ve önemi tartışılmaz olan "iktisat" bilimi ile ilgili bir diğer
tartışılmaz gerçek; konusu toplum, insan, insan davranışları vb. olan tüm sosyal bilimlerde
olduğu gibi fen ve doğa bilimleri ile de etkileşimde olduğudur. Hiç şüphesiz bu etkileşimin
en çarpıcı, en dikkate değer ve aynı zamanda da en tartışmalı olanı "iktisat" ve "biyoloji"
etkişimidir.
"İktisat" ile "biyoloji" etkilişeminin bir özeti niteliğindeki bu çalışmada söz konusu etkileşim,
"evrimsel biyoloji" den "evrimsel iktisat“ a giden süreç özelinde ele alınacaktır.
"İktisatçının Mekke'si iktisadi dinamikten çok iktisadi biyolojide yer almaktadır.“ -Alfred Marshall-
EVRİMSEL
BİYOLOJİ
EVRİMSEL
İKTİSAT
3. EVRİMSEL BİYOLOJİ
Türk Dil Kurumu sözlüğünde evrim"zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci" olarak
tanımlanmıştır. Evrim, biyolojik manada ise "bir canlıyı ötekilerden ayırt eden biçimsel ve yapısal karakterlerin gelişmesi
yolunda geçirilen bir dizi değişme olayı, tekâmül" olarak karşımıza çıkmaktadır (Türk Dil Kurumu, 2019).
Canlıları inceleyen bilim dalı olan biyolojinin konularını, canlıların evrimini göz önüne alarak inceleyen bilim dalına
ise"evrimsel biyoloji (evolutionary biology)" denilmektedir (Campbell&Reece, 2010: 429). Hiç şüphesiz geçmişten
günümüze evrimsel biyoloji çalışmaları birçok bilim dalına ışık tutmaktadır.
"Biyolojide hiçbir şey, evrimden başka bir şeyin ışığında anlam ifade etmez.“ -Dobzhansky, T.,(1973)-
4. Bir canlı türünde herhangi bir biyolojik özellik açısından yaygın bir değişkenlik söz konusudur.
Söz konusu yaygın değişkenlik kuşaktan kuşağa aktarılabilmektedir, yani değişkenliğin temeli
genetiktir.
Doğal seçilim, temeli genetik olan biyolojik özellik değişkenlerinin çevreye verdikleri etkileşimsel bir yanıttır.
Herhangi bir özelliğin değişkenlik durumları arasında, gelecek kuşağa aktarılması açısından farklılıklar bulunmaktadır.
Bunun temel nedeni, organizmanın etkileştiği çevrenin değiştiği durumlarda farklı değişkenlik durumlarının ortaya çıkması ve
bu durumun organizmanın yaşamını devam ettirme ve üreme yoğunluğunu etkilemesidir.
5. Evrim teorisi (evolutionarytheory), Charles R. Darwin’in 1859 yılında yayınladığı "Türlerin
Kökeni (TheOrigin of Species)" kitabı ile başlar. Darwin’in evrim teorisi Batı dünyasında
bilimsel düşüncenin köklerini derinden sarsmış ve yeniden biçimlendirmiştir. Darwin'in söz
konusu kitabı asırlardır dünya genelinde kabul görmüş görüşlere adeta meydan
okumaktadır.
6. "...ne kadar küçük olursa olsun herhangi bir üstünlüğe sahip olan bireylerin en
büyük yaşama ve üreme şansına sahip oldukları konusunda kuşkuya düşebilir
miyiz? Öte yandan birey için ne kadar az zararlı olursa olsun her elverişsiz
değişimin zorunlu olarak onun kaybına neden olacağından da emin olabiliriz.
Bu elverişli bireysel farklılıkların ve değişimlerin korunmasına ve zararlı
değişimlerin ayıklanmasına "doğal seçilim" yada "en uygun olanın hayatta
kalması" adını verdim.“
DARWİN
7. Darwin'in doğal seçilim yoluyla evrim teorisi dört önermeden oluşmaktadır. Buna
göre :
Bir türe ait bireyler nadiren bir birleriyle
tıpatıp aynı özeliklere sahiptirler. Varyasyon veya farklılıklar akrabalık derecesi azaldıkça artar ve farklı
coğrafik koşullara adapte olmuş veya evrimsel olarak erken ayrılmış populasyonlar arasında maksimuma
ulaşır.
Doğal seçilim fenotip üzerinde işler,
ancak fenotip kalıtsal ise evrimleşir. Fenotipik varyasyonun şekillenmesinde kalıtsal varyasyonun payı
arttıkça çevresel varyasyonun payı azalacaktır.
Her türün bireyleri varyasyon gösterir (varyasyon).
Varyasyonların bazıları kalıtsaldır (kalıtım).
8. Organizmaların üreme kapasitelerinin
yüksekliği Darwin'in dikkatini çekmiş ve teorisini tasarlarken en düşük üreme hızına sahip fili örnek olarak
kullanıp bir erkek ve bir dişi filden, koşulların uygun olması şartıyla, 750 ayda dünya karalarının tamamının
fillerle kaplanacağını hesaplamıştır.
Bazı varyantlar daha az veya daha fazla döl vererek sonraki neslin gen havuzuna farklı oranlarda
katkıda bulunacaklardır. Böylece sonraki nesli oluşturanlar seçilmiş olacaklardır.Diğer evrimsel güçler olan
mutasyon, genetik sürüklenme, popülasyon darboğazları ve gen göçü seçilimle birlikte işleyince daha
çok boyutlu durumlar ortaya çıkacaktır.
Yaşayabilecek olandan fazla döl verilir (fazla döl verme).
En uygun varyasyonlara sahip olanlar seçilir veya bir sonraki neslin oluşumuna katkı oranları daha fazladır (seçilim
ve diğer evrimsel güçler).
9. DOĞAL SEÇİLİM YOLUYLA EVRİM TEORİSİ
VARYASYON KALITIM FAZLA DÖL
VERME
SEÇİLİM VE
DİĞER
EVRİMSEL
SÜREÇLER
10. “En uygun olanın direnmesi, yaşamda kalması“
"var olma savaşı"
Herbert Spencer DARWİN
DOĞAL SEÇİLİM
11. Son olarak, doğal seçilim popülasyonun (belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait
bireylerden oluşan topluluk) çevresine uyumunu sağlamakta, fakat genetik
sürüklenme, gen akışı ve mutasyon popülasyonu olumlu, olumsuz ya da nötr
yönde etkileyebilmektedir (Campbell&Reece, 2010: 450).
12. GENETİK SÜRÜKLENME
Bir popülasyonun gen havuzunda tamamen şans eseri oluşmuş
değişiklik"lerdir. Genetik sürüklenme bir genin popülasyondaki
frekansını (görülme sıklığını) etkilemektedir. Yani, bu mekanizma bazı
genlerin popülasyon içinde yok olmasına sebep olabilirken,
bazılarının da çok sık görülmesini sağlayabilir. Bu durum rastlantısal ve
önceden tahmin edilemeyen doğa koşullarından kaynaklanmaktadır.
Bu yönüyle genetik sürüklenme evrime raslantısallık katmaktadır
Bir popülasyonda üremeyi meydana getiren canlıların sayısı
arttıkça, genetik sürüklenmenin etkisi azalmaktadır. Genetik
sürüklenmenin etkisi ise en fazla, bir canlı türünün kaderi birkaç
bireye bağlı olduğu zaman ortaya çıkmaktadır. Bu duruma
evrimsel biyoloji literatüründe"kurucu prensibi" denilmektedir.
13. GEN AKIŞI
Bir popülasyondaki üreme yeteneğindeki bireylerin
popülasyonlar arasında göç etmesi sonucu (yani gen
akışı ile) gen kazanabilir ya da kaybedebilirler.
Popülasyonlar arasındaki farklılıklar "gen akışı"
sayesinde azalır.
Eğer yeterince fazla gen akışı söz konusu ise komşu
popülasyonlar ortak bir gen havuzuna sahip tek bir
popülasyon haline dönüşebilir. İnsanoğlunun dünya üzerinde
daha serbest bir şekilde göç etmeye başlaması daha
önceleri izole olmuş popülasyonlar arasında gen akışının
oluşmasına neden olmaktadır (Campbell&Reece, 2010: 452).
14. MUTASYON
Organizmalar için yararlı olsa da olmasa da, kalıtsal farklılaşmalarla
bir genin değişerek başka bir gene dönüşmesine "mutasyon" denir.
Yani mutasyon özel durumlarda oluşan kalıtsal değişikliklerdir. Fakat
olumsuz mutasyonlar, evrim söz konusu olduğunda bertaraf edilir.
Çünkü bu mutasyonları taşıyanlar, olumlu mutasyonları taşıyanlara
nazaran daha az yavru bırakır ve dolayısıyla olumlu mutasyonlar
kuşaktan kuşağa birikir (Ayala, 2016: 33).
Canlılardaki özelliklerin kuşaktan kuşağa aktarılması kalıtım
(soyaçekim) olarak adlandırılır (Ünalan, 1997: 46). Alışkanlıklar
sonucu ortaya çıkan değişiklikler de kalıtsal etkiler oluştururlar. Bu
duruma örnek olarak evcil ördeğin yaban ördeğine kıyasla daha
az uçması ve daha çok yürümesindeki değişiklik gösterilebilir
(Darwin, 2019: 32).
15. Evrimsel biyolojinin tarihsel sürecinde ve özellikle de Darwin öncesinde fosillerle ilgili
çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Fosiller, geçmişte yaşayan organizmaların
kayaçlar içinde korunmuş izleri veya kalıntılarıdır. Fosillerin çoğu deniz, göl ve
bataklıkların dibine çöken kum ve çamurdan oluşmuş tortul kayaçlariçinde bulunur ve
yeni tabakalar eski olanların üstünü kaplar ve kayacın katmanı denen tabakalar
şeklinde sıkıştırır. Fosillerle ilgili yapılan çalışmaların sonuçları üç temel akımın doğmasına
sebep olmuştur ve bu akımlar daha sonraki dönemlerde Darwin'in etkilenmesine neden
olmuştur (Campbell&Reece, 2010: 430-431):
17. TEDRİCİ DEĞİŞİM
•James Hutton (1726-1797) yeryüzünün jeolojik özelliklerini
“tedrici değişim” (gradualism) teorisiyle açıklamıştır. Bu
teoriye göre, büyük bir değişiklik yavaş işleyen fakat
sürekli olan süreçlerin birikim ürünüdür.
Kıyamet Kuramı
(Katastrofizm)
•Fransız anatomist GeorgesCuvier (1769-1832) tarafından temelleri atılan
kıyamet teorisi (catastrophism) katmanlar arasındaki her bir sınırın, büyük
sel taşkınları veya kuraklık gibi felaket dönemlerine karşılık geldiğini ve bu
felaketlerin o dönemde oradaki canlıların türlerinin çoğunu ortadan
kaldırmış olduğunu savunmaktadır. Daha özet olarak ifade etmek
gerekirse bu teoriye ya da kurama göre yeryüzünün şekli önceki
dönemlerde ortaya çıkan katastrofik doğal afetlerin sonucunda
oluşmuştur. Katastrofizm, tedrici değişimin aksini savunan bir teoridir.
18. Tekdüze Değişim
Lyell'e göre jeolojik süreçler yeryüzünün tarihi boyunca
değişmemiştir. Tekdüzde değişim tezine göre, şimdiki zamanda
dünyaya şekillendiren süreçler nasıl hareket ediyorlarsa, eski
jeolojik çağlar boyunca da aynı şekilde ortaya çıkmış ve gelişme
göstermiştir.Örneğin, dağları oluşturan ve dağları aşındıran güçler
ve bu güçlerin oranları geçmişte de günümüzde de aynıdır.
Hutton ve Lyell'in gözlemlerinden elde ettiği iki sonuçtan Darwin oldukça
fazla etkilenmiştir. Birincisi, jeolojik değişimler aniden değil de yavaş ama
sürekli olan faaliyetler sonucunda ortaya çıkmışsa, dünya çok daha yaşlı
olmalıydı; yani dünya, o dönemlerde din adamlarının ileri sürdüğü gibi
6000 yıldan kesinlikle çok daha yaşlıydı. İkincisi ise, uzun zaman boyunca
varlığını sürdüren süreçlerin, önemli bir değişim olana kadar eklemeler
yapabilmesiydi. Bununla birlikte, Darwin evrim fikrinin temellerini
oluştururken bu fikri benimsemiştir
Charles Lyeel
19. Kalıtım biliminin babası olan Gregor Mendel (1822-1884) ve Darwin aynı çağda yaşamış
olmalarına rağmen Mendel'in çalışmaları o dönemde tam olarak anlaşılamadığı için,
kalıtım mekanizmasının nasıl işlediği hakkında pek bilgi olmaması Darwin'in evrim teorisinde
oldukça büyük bir boşluk oluşturmuştur. Darwin'in teorisinde en önemli eksiklik olan
varyasyonların kalıtım ile ilişkili açıklamalarını aslında büyük ölçüde Mendel yapmıştır. Kendi
döneminde yeteri kadar ilgi görmeyen Mendel'in çalışmaları, yirminci yüzyılın ilk yıllarında
yeniden keşfedilmiştir. Bu çalışmalar daha sonraki yıllarda popülasyon genetiği
çalışmalarına katkı sağlamıştır
20. Mendel'in kalıtımı açıklamasının ardından bilim dünyası, "Biyometriciler (Darwin’in
ilkelerinden vazgeçmeyen)" ve "Mendelciler (Mendel’in kalıtımla ilgili fikirlerinin
destekçileri)’’ olarak ikiye ayrılmıştır. Bu bölünme bilim dünyasındaki ilerlemeyi sekteye
uğratmıştır. Provine'ye göre Mendelciler ve Biyometriciler birlikte çalışmış olsaydı evrim ve
kalıtımın temelleri daha önce atılmış olabilirdi (Provine, 1971)
1930'larda popülasyon genetiğindeki ilerlemelerle, Mendelizm ve Darwinizm tekrar güç
kazanarak varyasyon ve doğal seçilimin genetik temelleri araştırılmaya başlanmıştır. Daha
sonra da 1940'ların başında, "modern sentez" diye bahsedilen kapsamlı bir evrim teorisi
şekillenmeye başlamıştır
21. Modern Sentez
Darwin'in "evrim" kuramı ile Mendel'in"kalıtım" kuramını modern
moleküler biyoloji ve matematiksel popülasyon genetiği
ışığında birleştiren modern evrim kuramına denir. Modern
Sentez'in başlıca isimleri arasında Ernst Mayr, George G.
Simpson ve George L. Stebbins bulunmaktadır.
(Klug,Cummings&Spencer, 2009) Bunlardan Mayr, yirminci
yüzyılın Darwin'i olarak anılmaktadır.
Ernst Mayr
22. Evrim konusu son iki yüzyılda gelişen antropoloji, biyoloji, kozmoloji ve
termodinamiği de içeren tüm doğa ve toplum bilimlerinin adeta içine işlemiştir
(Lewontin&Levins, 2009: 80). Biyolojiyi bir bilim dalı yapan evrimsel biyoloji, 21.
yüzyılın başlarında canlıların dünyasını geniş bir pencereden izah etmedeki
gücünün zirvesine ulaşmıştır
23. Bütün bu gelişmeler ile birlikte 1930'lar ve 1940'lardaki
modern evrimsel sentezlerin bir sonucu olarak, evrimsel
biyoloji başlı başına bir akademik dal olarak ortaya
çıkmıştır.