Doların 3,40'a dayandığı şu günlerde ekonomik durumu ve gidişatı iyi özetleyen bir yazıyı PPT'e çevirdim. İş dünyası her duruma karşı hazırlıklı olmalı. Firmalar için bu gidişattan çıkışın yolu daha iyi pazarlama ile olabilir. "Krizde Satış Geliştirme" yazısını bu nedenle yazdım.
2. • İktisatçı Ümit Akçay’ın 18 Kasım 2016 tarihli yazısından derlenmiştir.
• http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/11/18/10-maddede-
ekonomik-gidisat/
3. 1. Ekonomik
büyüme
yavaşlıyor:
• Türkiye’de ekonomik büyüme 2012’den beri
yavaşlıyor.
• Ancak 2016’da yavaşlama hızlandı. Eylül ayında
sanayi üretim verisi negatif geldi.
• Üçüncü çeyrek ortalaması da eksi 3.2. Krizin pek çok
tanımı var.
• Ana akım tanıma göre, birbirini takip eden iki
çeyrekte daralma yaşandığında buna resesyon
deniyor.
• Diğer yavaşlama belirtilerine de bakarsak, 3.
çeyrekte ekonomik daralma yaşanması ihtimali
güçleniyor.
• Dördüncü çeyrekte de eksi büyüme gelirse, ileride
2016 yılı için krizin başlangıç yılı denilecek.
4. 2. İşsizlik
artıyor :
• TUİK’in açıkladığı Ağustos rakamlarına göre
işsizlik 11.3’ü buldu.
• Nisan 2010’dan beri en yüksek rakam bu. Genç
işsizliği yüzde 20’lere yaklaştı.
• Bunlar, krizde olan ülkelerde görülen rakamlar
5. 3. Kredi
Genişlemesi
Durmak Üzere:
• Hükümet, bireysel borçlarda yapılandırmaya
gitti, genel borç yapılandırması gündeme geldi
ve faizleri düşürerek harcamaları artırmak için
çabalıyor.
• Ancak başarılı olduğu söylenemez.
• Türkiye Bankalar Birliği son açıklamasında dikkat
çekti: “kredi büyüme hızı, üçüncü çeyrekte
yüzde 9’a kadar gerilemiş ve reel bazda durma
noktasına gelmiştir”.
6. 4. Konut
Fiyatlarındaki
Artış Hızı
Düşüyor:
• Büyükşehirlerin kent merkezleri şantiye gibi,
yeni konut yapımı devam ediyor.
• Ancak bunların hepsi, konut fiyatlarının artmayı
sürdürmesine bağlı.
• Reidin’in son raporuna göre Ekim ayında fiyat
artışı sürüyor ancak tempo kaybı var.
7. 5. Bütçe Açığı
Artmayı
Sürdüyor:
• Kamu borcunun azaltılması ya da daha doğru bir
ifadeyle “özelleştirilmesi” 2000’li yılların önemli
özelliklerinden biri idi.
• Mali disiplin ve bütçe açığının makul oranlara
düşürülmesi, Türkiye ekonomisinin artı
yönlerinden biri olarak görülüyordu.
• Ancak bu hikayenin sonuna geliyoruz. 2015’ten
itibaren ekonomik yavaşlama karşısından kamu
kaynaklarının kullanıldığını biliyoruz.
• Önümüzdeki dönemde bu durum sürecek. Ekim
ayında kesenin ağzı açıldı: “bütçe gelirleri yıllık
bazda %1 oranında gerilerken, bütçe
harcamaları %18,9 oranında artmıştır”.
8. 6. Cari Açık
Artıyor:
• Güven Sak, geçtiğimiz günki yazısında güzel
özetledi:
• “2002-2007 döneminde Türkiye’nin ortalama
büyüme oranı yüzde 6,8’di. Cari işlemler açığı ise
yüzde 3,7 kadardı. 2008-2015 döneminde ortalama
yıllık büyüme oranı yüzde 3,4’e geriledi, cari işlemler
açığı ise yüzde 5,8’e fırladı”.
• Bu, finanse edilmesi gereken miktarın artması
demek.
• Ancak küresel konjonktürdeki gelişmeler ve
kredi derecelendirme kuruluşlarının not
indirimleri, bu finansmanı giderek daha
maliyetli hale getiriyor.
9. Ara Not:
6.80%
3.40%
3.70%
5.80%
2002-2007 2008-2015
Ekonomik Performans
Ortalama Büyüme Hızı Cari Açık Oranı
Ne Oldu?
http://www.dunya.com/kose-yazisi/trump-ve-brexitten-sonra-sira-trexite-gelir-mi/338205
Kaynak:
• Büyüme oranı azaldı,
• Yabancı yatırımcılara
parlak bir Türkiye
hikayesi anlatmak
zorlaştı.
• Ancak finanse edilmesi
gereken açık azalmadı,
arttı.
• Türkiye’nin kırılganlığı
arttı.
10. 7. Sermaye
Hareketleri Çıkış
Yönünde:
• Gerek Devlet İç Borçlanma Senetleri, gerekse
özel sektöre ait tahvil ve bonoda
• sermaye çıkışı yaşandı, yaşanmaya da devam
ediyor.
11. 8. İçte Belirsizlik
Artıyor:
• Fiili durum-hukuki durum gerilimi,
• referandum olasılığı,
• genel seçimlerin yenilenmesi ihtimali,
• vekillerin ve gazetecilerin tutuklanması,
• OHAL’in uzatılması ihtimali,
• Suriye ve Irak meseleleri gibi pek çok gelişmenin
hangi yöne evrileceği net değil.
• Bu alanlardaki belirsizlikler, sermaye girişlerini
sınırlıyor.
12. 9. TCMB Net
Rezervleri
Eriyor:
• Merkez bankası, yükselen kura ya rezervlerini
kullanarak ya da faiz artırarak müdahale edebilir.
• TCMB’nin brüt rezervleri artmasına rağmen,
müdahale için kullanabileceği miktar daralıyor.
• Net rezervleri, 35 milyar dolar civarında. Bu miktar
2008 krizindeki seviyenin çok altında.
• Kısacası, TCMB dolardaki artışın kalıcı olması
durumunda -ki öyle görünüyor- rezervlerini
kullanarak müdahale ederse, rezervlerin hızla
tükenmesi riski büyük.
• Geriye faiz artırımı seçeneği kalıyor.
• Her ne kadar ekonomi yönetimi bundan uzak
durmaya çalışsa da, gelişmeler Ocak 2014’teki sert
faiz artışı öncesi dönemi anımsatıyor.
13. 10. ABD’deki
Gelişmeler ve
FED Faiz Kararı :
• ABD 2008’den beri patinaj çekiyor, kriz
konjonktüründen çıkılmış değil.
• Zaten para politikaları ile yapılabileceklerin
sonuna gelinmişti. Trump’ın seçilmesi, patinaj
çeken ekonomiyi kamu-özel ortaklıklarına
dayanarak altyapı yatırımlarıyla çamurdan
çıkarmayı vaat ediyor.
• Bu ortamda enflasyon da artacağından, faiz
artışı için yer açılmış olacak.
• Bu artışın bizim gibi ülkeler için anlamı ise
sermaye çıkışı.
14. VE SONUÇLAR:
• Dolar, sadece TL’ye karşı değil, diğer paralar karşısında da değerleniyor. Ancak
yukarıda sıraladıklarım, TL’nin değersizleşmesini hızlandıran faktörler. Yani
TL’deki değersizleşmeyi, sadece “dışarıdan” gelen etkilerle açıklamak
mümkün değil. Bu değersizleşmenin iki temel etkisi olacaktır: enflasyon artışı
ve özel sektörün sıkıntıya düşmesi.
• İlki, yani dolardaki artışın enflasyona yansıması, Türkiye’deki ekonomik yapının
ithalat bağımlısı olması nedeniyle gerçekleşiyor. Her ne kadar petrol fiyatlarındaki
göreli gerileme ithalat faturasını azaltsa da, TL’nin değersizleşmesinden
kaynaklanan maliyet pek çok ürüne fiyat artışı olarak yansıyacak. Daha kötüsü,
dünya ticaretindeki durgunluk nedeniyle, TL’nin değersizleşmesi ihracatı artıracak
bir etki de yapmıyor.
• İkincisini, yani TL’nin değersizleşmesinin döviz borcu olan firmalara etkisini,
Abdurrahman Yıldırım açık seçik yazdı: “İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu hangi yıl
kur sıçramışsa kambiyo zararı yazmış ve kârlar açısından kara bir tablo ortaya
koymuştur. Ne zamanki TL değer kazanmış 500 Büyük’ün kârları sıçramıştır. Çünkü
bu şirketler yüksek döviz borçlusudur ve bunu hedge etmemişlerdir, dövizde
yüksek açık pozisyona sahiptirler”. Gerçekten de reel sektörün döviz borcu,
durumun ciddiliğini gösteriyor. Ağustos 2016 itibariyle, finansal olmayan
firmaların 100 milyar dolarlık varlığına karşın 310 milyar dolarlık borcu var, varlık-
borç oranı %32’ye kadar düşmüş durumda. Bu firmaların döviz borcunu
çevirmekte sıkıntıya düşmesi durumunda bankacılık sistemi de riske girebilir.
• Türkiye ekonomisinin yaşadığı sorunlar, doların artışından ibaret değil. Artış
kontrol altına alınsa dahi (ki bu oldukça zor) ekonomik durgunluk ve hatta
resesyon olasılığı var. Ancak dolar TL karşısında bu seviyelerde kalmayı
sürdürürse, ekonomik durgunluk ortamında yükselen fiyatlar ile
karşılaşabiliriz. Kısacası, ABD Hazine Bakanı John Connally’nin Bretton Woods
sistemi sonlanırken söylediği söz hala geçerliliğini koruyor: “Dolar bizim
paramız, ama sizin sorununuz”.