Günümüzde devletler ekonomik açıdan hızla birbirine bağımlı hale gelmektedirler. Globalleşme olarak adlandırılan bu gelişme bütününde olumlu bir durum olarak değerlendirilmektedir. Ekonomik globalleşme kavramı yani bir kavram olmasına rağmen iletişimin hızla gelişmesi, uluslararası taşımacılığın ucuz ve kaliteli olması ve çok uluslu şirketlerin faaliyetlerinin yoğunlaşması sonucu etkinlik kazanmıştır.
Türkiye’de Parasal Aktarım Kanallarının İşleyişi Ve Karşılaştırmalı Analizi, ...M. İbrahim Turhan
M. İbrahim TURHAN - Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü, BIST Başkanı, Türkiye’de Parasal Aktarım Kanallarının İşleyişi Ve Karşılaştırmalı Analizi, İbrahim M. TURHAN, Nihat GÜMÜŞ, Kasım 2014.
Bu çalışmanın temel amacı Türkiye’de parasal aktarım kanallarının işleyişinin ve birbirlerine göre nisbî önemlerinin güncel veriler göz önünde bulundurularak incelenmesidir. 2004 yılı Ocak ayı ve 2013 yılı Kasım ayı arasındaki aylık veriler kullanılarak yapılan vektör otoregrsyon (VAR) analizinin sonuçları Türkiye ekonomisi özelinde, faiz oranı, döviz kuru ve kredi kanallarının işlemekte olduğunu göstermektedir. Ancak çalışmanın en dikkat çekici bulgusu para politikası kararlarının reel ekonomiye geçişinde döviz kuru kanalının nisbî önemidir. Uygulanan varyans ayrıştırması analizi sonucunda analizde kullanılan tüm değişkenler için reel efektif kur ile açıklanan varyansın faiz oranları ile açıklanan varyanslardan daha yüksek olduğu bulunmuştur. Öte yandan faiz oranları döviz kurlarındaki oynaklıklar üzerinde etkilidirler ve bu yönleriyle para politikasının şekillendirilmesinde büyük öneme sahiptirler.
Granger nedensellik analizi bir yandan faiz oranlarının döviz kurundaki oynaklıkların belirlenmesindeki öncü rolüne işaret ederken diğer yandan döviz kurlarının bankaların dış borç miktarlarındaki değişimler ile kredi genişlemesi üzerindeki etkisini göstermektedir. Ayrıca bankaların ve diğer özel sektör firmalarının dış borç
pozisyonlarının kredi büyümesi ile birlikte sanayi üretimindeki değişimlerin açıklanmasında etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma para politikasının dizaynı açısından önemli sonuçlara işaret etmektedir.
Doların 3,40'a dayandığı şu günlerde ekonomik durumu ve gidişatı iyi özetleyen bir yazıyı PPT'e çevirdim. İş dünyası her duruma karşı hazırlıklı olmalı. Firmalar için bu gidişattan çıkışın yolu daha iyi pazarlama ile olabilir. "Krizde Satış Geliştirme" yazısını bu nedenle yazdım.
Click to edit publication titleThe Effect Of Saving Deficit On The Middle In...muhammet karanfil
Abstract
The purpose of the study is to analyze the effect of the total domestic savings on per capita income for Turkish economy which remained as one of the middle income countries for years between the years 1980 and 2013 by using time series analysis. Relationship among the variables was investigated by using cointegration and causality methodology. Unidirectional causality from total domestic savings and also from deposit interest rate to per capita income were found. Moreover, a unidirectional causality existed from investments to money supply. However no causality effect was found from per capita income to total domestic savings.
Türkiye’de Parasal Aktarım Kanallarının İşleyişi Ve Karşılaştırmalı Analizi, ...M. İbrahim Turhan
M. İbrahim TURHAN - Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü, BIST Başkanı, Türkiye’de Parasal Aktarım Kanallarının İşleyişi Ve Karşılaştırmalı Analizi, İbrahim M. TURHAN, Nihat GÜMÜŞ, Kasım 2014.
Bu çalışmanın temel amacı Türkiye’de parasal aktarım kanallarının işleyişinin ve birbirlerine göre nisbî önemlerinin güncel veriler göz önünde bulundurularak incelenmesidir. 2004 yılı Ocak ayı ve 2013 yılı Kasım ayı arasındaki aylık veriler kullanılarak yapılan vektör otoregrsyon (VAR) analizinin sonuçları Türkiye ekonomisi özelinde, faiz oranı, döviz kuru ve kredi kanallarının işlemekte olduğunu göstermektedir. Ancak çalışmanın en dikkat çekici bulgusu para politikası kararlarının reel ekonomiye geçişinde döviz kuru kanalının nisbî önemidir. Uygulanan varyans ayrıştırması analizi sonucunda analizde kullanılan tüm değişkenler için reel efektif kur ile açıklanan varyansın faiz oranları ile açıklanan varyanslardan daha yüksek olduğu bulunmuştur. Öte yandan faiz oranları döviz kurlarındaki oynaklıklar üzerinde etkilidirler ve bu yönleriyle para politikasının şekillendirilmesinde büyük öneme sahiptirler.
Granger nedensellik analizi bir yandan faiz oranlarının döviz kurundaki oynaklıkların belirlenmesindeki öncü rolüne işaret ederken diğer yandan döviz kurlarının bankaların dış borç miktarlarındaki değişimler ile kredi genişlemesi üzerindeki etkisini göstermektedir. Ayrıca bankaların ve diğer özel sektör firmalarının dış borç
pozisyonlarının kredi büyümesi ile birlikte sanayi üretimindeki değişimlerin açıklanmasında etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma para politikasının dizaynı açısından önemli sonuçlara işaret etmektedir.
Doların 3,40'a dayandığı şu günlerde ekonomik durumu ve gidişatı iyi özetleyen bir yazıyı PPT'e çevirdim. İş dünyası her duruma karşı hazırlıklı olmalı. Firmalar için bu gidişattan çıkışın yolu daha iyi pazarlama ile olabilir. "Krizde Satış Geliştirme" yazısını bu nedenle yazdım.
Click to edit publication titleThe Effect Of Saving Deficit On The Middle In...muhammet karanfil
Abstract
The purpose of the study is to analyze the effect of the total domestic savings on per capita income for Turkish economy which remained as one of the middle income countries for years between the years 1980 and 2013 by using time series analysis. Relationship among the variables was investigated by using cointegration and causality methodology. Unidirectional causality from total domestic savings and also from deposit interest rate to per capita income were found. Moreover, a unidirectional causality existed from investments to money supply. However no causality effect was found from per capita income to total domestic savings.
Para politikası, maliye politikası, bütçe açığı, cari açık, cari açık nasıl kapanır konularında bilgiler içeren bu sunumu Ümit Akademi Fütürizm Kulübü Yk üyesi ve Eğitmenimiz Cem Akagündüz tarafından hazılanmıştır
This original article was written some 45 years ago. Its relevance today’s country conditions prove its value. It is argued that devaluation can only be to remedied balance of payments if the supply and demand of production factors are elastic. In many developing countries, as the exports and imports volumes are predetermined by external factors, devaluation cannot fulfill its promises but instead causes price increases. One of the important effects of the devaluation is the increase of the internal currency amounts of external debt. The debtors in foreign Exchange, are pressed hard for the domestic currency equivalent of such debts and bankrupt. However, in the long run the market prices are compensation such internal and external price changes. It means, the domestic currency expressions of the new foreign Exchange prices can be seen as ‘liquidity crises’ lasting more than short time periods. Along with that, IMF defines the ‘correct Exchange rate as ‘the rate ensuring the long run capital inflow to the country’. Thus, the aim is to arrive to an exchange rate which will sustain the capital flows in the long run. How much IMF will be able to pass this view into practice will only be seen as the capital inflows and credit lines restricted, thus causing the distortions in the balance of payments of the countries in the need.
Devalüasyon, ancak üretim faktörlerinin arz ve talebi esnek ise,
ödemeler dengesini tedavi etmekte kullanılabilir. Çoğu az gelişmiş ülkede,
dışalım ve dışsatım tutarları bazı faktörlerle önceden belirlendiği için,
devalüasyon işlevini sağlayamamakta, buna karşın fiyat artışları sonucunu
vermektedir. Devalüasyonun önemli etkilerinden biri, döviz borçlarının ülke
içi para tutarını artırmasıdır. Döviz borçlusu olan iç piyasa üreticileri, kur
farklarından doğan büyük ödemeleri nedeniyle iflasa da sürüklenseler, uzun
sürede piyasa fiyatları bu farkı kapatmaktadır. Dolayısıyla, bu gerçekte bir
likidite sıkıntısından başka bir şey değildir. Öte yandan IMF, ‘uygun döviz
kurunun uzun süreli net sermaye girişini sağlayacak kur’ olduğunu
söylemektedir. Burada amaç, uzun dönemde sürdürülebilir sermaye
hareketlerine varabilmektir. IMF’nin bu görüşünü ne ölçüde uygulayacağı,
ancak uluslararası para piyasalarından, gereksinmeleri olan ülkelere sermaye
ve kredi akımları sınırlandıkça ve cari işlemler dengeleri bozuldukça
görülecektir.
Para politikası, maliye politikası, bütçe açığı, cari açık, cari açık nasıl kapanır konularında bilgiler içeren bu sunumu Ümit Akademi Fütürizm Kulübü Yk üyesi ve Eğitmenimiz Cem Akagündüz tarafından hazılanmıştır
This original article was written some 45 years ago. Its relevance today’s country conditions prove its value. It is argued that devaluation can only be to remedied balance of payments if the supply and demand of production factors are elastic. In many developing countries, as the exports and imports volumes are predetermined by external factors, devaluation cannot fulfill its promises but instead causes price increases. One of the important effects of the devaluation is the increase of the internal currency amounts of external debt. The debtors in foreign Exchange, are pressed hard for the domestic currency equivalent of such debts and bankrupt. However, in the long run the market prices are compensation such internal and external price changes. It means, the domestic currency expressions of the new foreign Exchange prices can be seen as ‘liquidity crises’ lasting more than short time periods. Along with that, IMF defines the ‘correct Exchange rate as ‘the rate ensuring the long run capital inflow to the country’. Thus, the aim is to arrive to an exchange rate which will sustain the capital flows in the long run. How much IMF will be able to pass this view into practice will only be seen as the capital inflows and credit lines restricted, thus causing the distortions in the balance of payments of the countries in the need.
Devalüasyon, ancak üretim faktörlerinin arz ve talebi esnek ise,
ödemeler dengesini tedavi etmekte kullanılabilir. Çoğu az gelişmiş ülkede,
dışalım ve dışsatım tutarları bazı faktörlerle önceden belirlendiği için,
devalüasyon işlevini sağlayamamakta, buna karşın fiyat artışları sonucunu
vermektedir. Devalüasyonun önemli etkilerinden biri, döviz borçlarının ülke
içi para tutarını artırmasıdır. Döviz borçlusu olan iç piyasa üreticileri, kur
farklarından doğan büyük ödemeleri nedeniyle iflasa da sürüklenseler, uzun
sürede piyasa fiyatları bu farkı kapatmaktadır. Dolayısıyla, bu gerçekte bir
likidite sıkıntısından başka bir şey değildir. Öte yandan IMF, ‘uygun döviz
kurunun uzun süreli net sermaye girişini sağlayacak kur’ olduğunu
söylemektedir. Burada amaç, uzun dönemde sürdürülebilir sermaye
hareketlerine varabilmektir. IMF’nin bu görüşünü ne ölçüde uygulayacağı,
ancak uluslararası para piyasalarından, gereksinmeleri olan ülkelere sermaye
ve kredi akımları sınırlandıkça ve cari işlemler dengeleri bozuldukça
görülecektir.
Ekonomik kriz dendiğinde neyin anlaşılması gerektiği konusunda bir görüş birliği yoktur.Kimileri durgunluk, kimileri resesyon,kimileri enflasyon,kimileri deflasyonu ekonomik kriz olarak tanımlıyor.Bunlara ek olarak finans kesiminde ortaya çıkan krizlerin her birinin ekonomik kriz olarak tanımlanması gerekliliği de ortaya çıkınca iş biraz daha karışıyor.Bunlardan hangisinin ekonomik kriz olduğunda görüş birliği olmadığı gibi,her birinin tam olarak neyi ifade ettiği konusunda da görüş ayrılıkları var.
The Effect of Money Supply on the Inflation the Period between 1980-2013 in T...muhammet karanfil
Abstract: To provide the economic stability, in the fight against the inflation problem, various monetary and fiscal policies have been applied in different periods in Turkey. In spite of these policies, inflation has not been taken to the expected level in the certain period. However, in recent years the decline in the inflation has demonstrated that the policies which were implemented were effective. At the end of these policies, the object is achieved partly which, was targeted in the inflation. The main purpose of the study is to search the effect of money supply on inflation. Besides, the relationship between the effectiveness of the implemented policies and the other macro-economic variables which are related to the inflation phenomenon has been evaluated. In this context, for the period between 1980 and 2013 in Turkey, the money supply, reel exchange rates and budget deficit and their impact on the inflation has been discussed. In this paper, the effect of some macro-economic variables such as the money supply, reel exchange rate and budget deficit on inflation has been analyzed by using the time series analysis. In the model, the inflation rate is dependent variable, while the money supply, reel exchange rate and budget deficit are independent variables. At the same time, the relationship between variables has been researched by using the Johansen’s co-integration and Granger’s causality methodology. In conclusion, there has been a long-term relationship between the variables in the model. On the other hand, there has been no direct causality between the money supply and inflation variables.
1. Satınalma gücü paritesi teorisi
üzerine notlar
Globalleşme kelimesi; genişleyen uluslararası ticaret, sınırları aşan finansal kaynak aktarımı
yaratan, artan dış yatırımlar, büyüyen çok uluslu işletmeler ve ortak girişimler anlamına
gelmektedir. Global iletişim endüstrisinin çok uluslu yatırımlarının, global finans pazarının
tek tip üretim ve tüketim kalıplarının etkileriyle, var olan bütün coğrafi ve siyasi engeller
zorlanarak, sosyal ve kültürel yapıların ahenkleştirilmesi ve böylece değişik insanların değişik
hayat biçimlerinin giderek daha benzer bir yapı kazanması olarak tanımlanabilir (Oman,
1994, s.27) .
Günümüzde devletler ekonomik açıdan hızla birbirine bağımlı hale gelmektedirler.
Globalleşme olarak adlandırılan bu gelişme bütününde olumlu bir durum olarak
değerlendirilmektedir. Ekonomik globalleşme kavramı yani bir kavram olmasına rağmen
iletişimin hızla gelişmesi, uluslararası taşımacılığın ucuz ve kaliteli olması ve çok uluslu
şirketlerin faaliyetlerinin yoğunlaşması sonucu
etkinlik kazanmıştır. Uluslararası ticaret konusunda
ve sermayenin dolaşımında engellerin kalkması,
uluslarası işbirliğinin dünya çapında kaynak
kullanımının artması sonucu bir yandan ülkelerin
uluslararası ticarete katılımı hızla artarken diğer
yandan sınır ötesi finans piyasalarında yatırımlar
yoğunlaşmıştır.
Bu oluşum sürecinden sonra ekonomi politikasında
en önemli ve belirleyici unsurlardan biri, fiyatlama
süresinin, piyasa koşullarına bırakılmasıdır. Fiyatlama, piyasada serbestçe oluşacak
koşullarca belirlenmeli, arz ve talebe bağlı olmalıdır. Türkiye’de enflasyonun giderek artması,
cari işlemler dengesi açığının giderek büyümesi, reel yurt içi tasarruf ve yatırımlarının giderek
düşmesi krizin değişik yönleri olarak algılanmaktadır.
Finansal krizlerin sonucu ödemeler dengesi üzerinde yarattığı etkilerden biri, cari açıkların
artması gelmektedir. Sermaye girişindeki artış cari açığın artmasına olanak vermektedir
(Kepenek/Yentürk, 2000, s.216).
Ödemeler dengesi açığı, ekonomideki faiz oranlarını, reel ücret ve döviz kurunun oluşumu ve
işleyişi oldukça önemli ölçüde etkilemektedir. Ödemeler dengesinin giderek bozulması
sonucunda makro ekonomik ve dövizlerin sürekli dalgalanması ve milli paranın gittikçe
değerinin düşmesi, finansal piyasaların bozulmasına neden olmaktadır (Özker, 2000, s.109).
İç borçlarla dış borçlar arasındaki çizginin giderek belirsizleştiği günümüz mali ilişkilerinde
dış borç birikim süreçlerini de önemli ölçüde tetiklemiştir. Zira mevcut finansal krizin
aşılması dış finansmanı zorunlu kılmış, sorun IMF’den sağlanan önemli miktardaki dış
finansal destekle aşılabilmiştir. Büyüme ile dış kaynak arasında kurulan ilişki 2002 yılı ve
sonrasında da devam etmiş ve bu durum bu iki yıldaki dış borç gereksinimini beslemiştir.
2002 yılında ihracat ve stoklarda görülen artışla ekonomi tekrar büyüme sürecine girmiş ve
GSMH büyümesi %7.9 olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde 7,1 milyar dolarlık dış kaynak
2. sağlanmış ve bu kaynağın 1,5 milyar doları cari işlemler açığının, 5,6 milyar doları ise rezerv
artışının finansmanında kullanılmıştır.
Türkiye 2003 sonrası gerçekleşen cari işlemler açığının “doğrudan yabancı sermaye
girişlerine dayalı olduğu ve bu yüzden de sorun teşkil etmeyeceği” savı gerçeklerle
bağdaşmamaktadır. 2003 başından 2006 sonuna kadarki olan dönemde Türkiye’nin dış
borçları 68,3 milyar dolar artış göstermiştir. Bu rakamın yarısından fazlası (26,9 milyar dolar)
ise “kısa vadeli” borç şeklindedir.
Reel döviz kurunun belirlenmesi literatürde hala önemini koruyan konulardan biridir. Uzun
dönemde ve kısa dönemde reel döviz kurunun belirlenmesi konusunda çeşitli teoriler ve
bakış açıları vardır. Döviz kurunun belirlenmesinde satın alma gücü paritesi yaklaşımı en çok
kabul gören teorilerden biridir. Satın alma gücü paritesi teorisi “dünyada benzer malların
benzer fiyatlardan satılması” ilkesini temel almaktadır. PPP’nin, döviz kurlarındaki kısa
dönemli hareketleri çok iyi açıklayamadığı ancak uzun dönemde oldukça anlamlı olduğu
birçok ampirik çalışmada kanıtlanmıştır.
Satınalma gücü paritesi teorisi, tek fiyat kanununun bir mal yerine tüm mal piyasaları üzerine
uygulanması niteliğinde, ülkeler arasınadaki fiyat düzeyi farklılaşmasını ortadan kaldıran,
para birimi dönüştürme oranıdır. Ülkelerin genel fiyat düzeylerinin birbirine oranına eşittir.
Fiyat ile döviz kuru arasındaki ilişkiyi ölçmekte ve uluslararası karşılaştırmalarda
kullanılmaktadır.
Bir ülkenin yıllara göre gelişme düzeyinin belirlenmesinde genellikle, o ülkenin ulusal para
birimine göre sabit fiyatlarla kişi başına milli gelir rakamları temel alınmaktadır. Uluslararası
gelişmişlik düzeyi karşılaştırmalarında ise, ortak bir döviz kuruna dönüştürülen kişi başına
milli gelir değerleri kullanılmaktadır. Resmi ve serbest döviz kurları arasındaki farklılıklar ve
ülkelerdeki fiyat düzeylerinin farklı oluşu, bu tür karşılaştırmalarda döviz kurunun
güvenilirliğini yitirmesine yol açmıştır.
Satınalma gücü paritesi açısından Türkiye ekonomisi, dünya ekonomisinin neresinde diye
bakıldığında; satın alma gücünün, örneğin AB ülkelerine oranla daha düşük olduğu görülür.
Türkiye, satın alma gücü paritesiyle kişi başına düşen gelirde Avrupa’nın en düşük gelirine
sahip ülke konumundadır. 25 AB ülkesindeki satın alma gücü paritesi dikkate alınarak kişi
başına gelir düzeyi 100 kabul edilerek oluşturulan bir endekse göre, Türkiye’de 2003 yılında
27 olan kişi başına gelir düzeyi, 2004 yılında AB ortalamasına 2 puan yaklaşarak dikkate
alındığında yüzde 29’a yükseliyor. Buna göre Türkiye 25 AB üyesi ortalaması dikkate
alındığında yüzde 71 daha az kişi başına gelire sahip bulunuyor. (ASLAN, Nurdan, 2007)
Ulusal ekonomilerin yarattığı enflasyon oranı ve uluslar arası piyasalarda meydana gelen
değişimlerden kaynaklanan maliyet ve fiyat artışları, döviz kurlarını belirleyen başlıca
faktörlerdir. Ulusal ve uluslararası fiyatlardaki hareketlerin döviz kurlarını değiştirmesi,
paranın uluslararası ticaretteki rekabet gücünü ve satın alma gücünü etkiler. Kriz dönemi
sonrası döviz kuru serisinin grafiği incelendiğinde, 2001 Şubat krizinden sonra döviz kuru
serisinin ani bir artış gösterdiğini, seride düzensiz dalgalanmalar olduğu görülmektedir.
Buradan, kriz sonrası ani artış gösteren döviz kurunun, uygulanan döviz kuru politikaları ile
kontrol altına alınmış olduğu ancak kriz öncesi dönemdeki istikrarlı havanın yakalanmamış
olduğu söylenebilir.
Cari denge kısaca ekonominin tasarruflarıyla yatırımları arasındaki farktır. Biraz daha açık
ifadeyle cari açık, ekonomiler için mal dengesi (mal ihracatı eksi mal ithalatı), hizmet dengesi
(hizmet ihracı eksiz hizmet ithalatı), net gelir dengesi (yurt dışındaki ülke yatırımlarından
3. elde edilen gelir eksi yabancı sermayenin yurt içinde elde ettiği gelir) ve transfer dengesi
(yurt dışına sosyal yardım vb. sebeplerle ödenen maddi miktar eksi yurt dışından gelen
karşılıksız maddi yardımlar) değerlerini belirli bir zaman dilimi için toplanmasıyla elde edilir.
Ülkenin ödemeler dengesini sıfır olması için cari açık kadar yurtdışı fonun ülke içine girmesi
gereklidir. Bu da yurt dışından gelen yatırımcıların ülkenizden ev, bono, hisse senedi gibi
varlıkları satın alarak sermaye getirmesiyle olur.
Son yıllarda, ödemeler dengesi kapsamına dahil edilen “Serbest bölgelerin dünyanın ger
ikalanına net ihracatı”, kapsam dışına çıkarılan Türkiye’nin serbest bölgelere net ihracatından
genellikle fazla olduğundan, bu değişiklik cari işlemler açığını bir miktar azaltmıştır. Örneğin
serbest ticaret bölgesi tanım değişikliği, cari işlemler açığını 2007 yılında 711 milyon ABD
doları düşürmüş, buna bağlı olarak cari açığın GSYH’ye oranı yüzde 5,7’den yüzde 5,6’ya
gerilemiştir. 2007 yılının ikinci yarısından itibaren dış finansman imkanlarının göreli olarak
azalmış olması rezerv artışını da sınırlamış, buna karşın finansman ihtiyacı artmaya devam
etmiş ve bu durum Merkez Bankası rezervleri temel alınarak oluşturulan göstergelerde sınırlı
bir düşüşe yol açmıştır.
Türkiye 1994 ve 2001 yıllarında iki ciddi finansal kriz yaşamış ve bu krizlerin etkisini hala
yaşamakta olan bir ülkedir. Ülkemizin geçirdiği bu ciddi krizlerde yerel makroekonomik
istikrarsızlık ve yapısal problemlerin rolü büyüktür. Diğer taraftan yaşanan iki önemli krizin
dışında dünya ekonomisinde globalleşmenin etkisiyle dünyadaki krizlerden özellkle de Asya
ve Rusya krizlerinden etkilenmiş ve kur dalgalanmaları gözlenmiştir.
Ödemeler dengesi yaklaşımıyla hem satın alma gücü paritesi hem de pariteden sapmalar
açıklanabilmektedir. Ancak bu yaklaşımda da, tam olarak doğal işsizlik oranının
açıklanmaması ve dış dengeyle tutarlı bir döviz kurunun belirlenmesinin oldukça zor olması
gibi problemler bulunmaktadır. Özellikle de kısa dönemli döviz kuru değişimlerinin bu
yaklaşımla açıklanması oldukça zor görünmektedir.
Not: Bu yazı çalışma notlarımdan derlenmiştir, herhangi bir uzman görüşü yansıtmaz. Bazı
akademisyenlerden alıntılar yapılmıştır.
Kaynak: http://blog.erakbas.com/satinalma-gucu-paritesi-teorisi-uzerine-
notlar/#ixzz0iwLaZlOp