SlideShare a Scribd company logo
POSTMODERN
ÖRGÜT KURAMI
HAZIRLAYAN
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ 201912549007
KONU BAŞLIKLARI
• Modernlik, Modernleşme ve Modernizm kavramlarını tanımlayınız.
• Yapısalcılık, Postyapısalcılık, Yapıbozum ve Postmodernizmi tanımlayınız.
• Postmodernizm kavramı ne zaman ve nasıl ortaya çıkmış ve örgüt düşüncesi üzerinde ne
zaman etkili olmaya başlamıştır?
• Modernizm ile postmodernizm arasındaki farklılıklar hangi noktalarda toplanmaktadır
• Modernizmde yeri olan “olgusalcılık” neden postmodernistler tarafından
reddedilmektedir?
• Fordist Modernlik karşısında Esnek Postmodernlik ile ne anlaşılmaktadır?
• Post-Yapısalcılık ve Post-Modern Örgüt Kuramındaki Yansımaları
• Foucault ve Örgüt Kuramı [Soykütüksel Analiz; Gözetim [Gözetleme Kulesi Kavramı);
Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim]
• Derrida ve Örgüt Kuramı [Varlık Metafiziğine Karşı Olmak; Derrida’nın Etki Alanı;
Yapısökümcülük]
• Feminist Örgüt Kuramları
• Yönetim Karşıtlığı Kuramı
• Postmodernist örgüt kuramına yönelik eleştiriler nelerdir? Katılıyor musunuz?
1. MODERNLIK, MODERNLEŞME VE
MODERNIZM KAVRAMLARI
MODERNLİK
• Modernlik, yerelliklerden ziyade, yekpare bir
toplumsal yapının inşasını gerektirir. Modernlik
için toplumu oluşturan tüm öznelerin
“eşgüdümlü” eylemlerde bulunabilmeleri idari
mekanizmanın işleyişi açısından son derece
önemlidir (Özkan, 2014).
• Simmel ve Parsons gibi sosyologlara göre
modernlik, farklılaşmanın, uzmanlaşmanın,
bireyselleşmenin, karmaşıklığın, sözleşmeye
dayalı ilişkilerin, bilimsel bilginin ve
teknolojinin hâkim olduğu bir yaşam şeklidir
(Halis, 2011).
MODERNLEŞME
• Günümüzde modernleşme kavram olarak; geleneksel toplumdan modern
topluma doğru evrilen bir toplumsal değişim sürecini ifade eder.
• Yaygın kullanımı izlenecek olursa, terim; karmaşık bir işbölümünü,
endüstrileşme ve kentleşmeyi, bilim ve teknolojiyi, politik ve etik bireyciliği,
liberal faydacılığı ve toplum sözleşmesi teorisini, benlik ile ilgili belirli
birtakım fikirler kümesini, açıkça iyimser olan bir insan tasarımı tarihi ile
beraber, yapısal-işlevsel bir bakış açısından yüksek derecede
ayrımlaşmış, kapitalist bir pazar ekonomisinin hakim olduğu bir toplum
tipine işaret etmek için kullanılır (Hollinger, 2005:4; Eşbah, 2001:6).
MODERNIZM
Modernizm Cooper ve Burrell'e göre insanoğlunun kendisini Tanrının yada
tabiatın bir yansıması olarak görmekten vazgeçmesine tekabül eder.
Benzer bir şekilde Kant'ta modernizmi: insanın kendisinin dışında bir
otoriteden bağımlılığını yok etmesi sonucunda aklını keşfettiğini, bunun da
modernizmi oluşturduğunu söyler.
Modernizm esasen sübjektif olanın düşüncede her şeyin merkezine
yerleştirilmesidir. Sujenin kendisini, dünyayı, çevreyi ve hatta insanüstü
alemi yine kendi iç prensiplerinden itibaren yeniden kurması işlemidir.
Tecrübenin öne çıkarılması, arkasından da eskiden ontolojik birer mihenk
taşı mesabesinde kabul edilen Tanrı ölümsüzlük, insanüstü varlıklar, hatta
aklın bilimsel merceklerinden geçmeyen her şeyin tali konuma, pasif
mevkie düşmesi yani kısaca sekülarizasyondur. Dolayısıyla modernizmde
Aquinolu Thomas'ın yerini Descartes ya da Hegel, Dante'nin yerini Balzac
almıştır (ERYİĞİT, 2001).
Modernizmin özelliklerini, aydınlanma geleneğinin ideallerini de ifade
eden birer önerme biçiminde şöyle sıralamak mümkündür:
Kendi kendini belirleyen özerk birey, toplumun temelini oluşturmaktadır.
Ekonomik, sosyal ve idari alanlarda rasyonalizasyon; başka bir deyişle araçsal
aklın iddialarının evrenselleştirilmesi gerekmektedir.
Bilim yardımıyla yeni keşifler ve teknolojik gelişmeler sonucu insanın doğa
üzerindeki denetimi sürekli artırılarak, sonsuz kalkınma ve ilerleme
sağlanmalıdır.
Batı uygarlığının dünyanın diğer yörelerinde ortaya çıkan uygarlıklara karşı kesin
üstünlüğü söz konusudur, bu nedenle batı uygarlığının tüm kurumlan dünyanın
her yanına yayılmalıdır.
İktisadi alanda kitle üretimi, sanayileşme ve kalkınma tüm dünya insanlarına
refah ve mutluluk getirecektir. Bu nedenle bütün ekonomiler buraya doğru
yönlendirilmelidir.
Uluslararası ilişkilerde temel aktör ulus devletlerdir. Bu nedenle ulus
bilinci geliştirilmeli, ulusal sınırlar korunmalıdır.
Sekülerizm: Sağlıklı bir toplum için sosyal ve siyasal alanlarda
meşruluğun kaynak ve dayanağının dünyevi otoritelere devredilmesi
gerekir.
Halk kültürü ve yüksek kültür ayrımına dayalı bir kültürel farklılaşma ve
tabakalaşma gereklidir, bu, kültürel evrimin yönünü tayin edecek,
gelişimini sağlayacaktır.
Düzen, hiyerarşi, otorite bütün kurumların en temel özellikleridir.
İnsan, aklı ve onun yapıp edecekleri ile dünyayı cennete çevirebilir, başka
cennetler aramaya gerek yoktur.
Bilimsel bilgi yöntem ve araçlarıyla "mutlak hakikati" (mutlak gerçekliği)
bulabilir, bunun için insan üstü bir otoriteye (kaynağa) gerek yoktur.
2. YAPISALCILIK, POSTYAPISALCILIK,
YAPIBOZUM VE POSTMODERNIZM
KAVRAMLARI
YAPISALCILIK
Yapısalcılık ve işlevselcilik, geçmişte sosyal kuramda oldukça etkili olmuş,
toplumsal çözümlemelerde sıklıkla kullanılan temel yaklaşımlardır.
Yapısalcılığın önde gelen isimlerinden Levi-Strauss, insan öznesini,
varlığın merkezi olarak görmüş ve insanla ilgili bilimlerin temel amacının
da insanı oluşturmak değil, çözümlemek olduğunu ileri sürmüştür.
Bu görüş, daha sonraları yapısalcılığın da genel sloganı olmuştur.
Strauss'un yapısalcığı, insan zihninin genel doğasını yansıtacak değişmez
yapılar ve biçimsel tümeller bulma arayışı olarak nitelendirilebilir (ŞİŞMAN,
1996).
Derrida postmodernist yaklaşıma Lyotard'la
birlikte en büyük katkıyı veren düşünürdür.
Derrida'nın temsil ettiği post yapısalcılık,
anlamın orijinal bir özünün ve istikrarının
olmadığını söyler. Temel yoktur, zemin yoktur.
Yapının bu durağan olmayan niteliğinden
dolayı anlam reddedilebilir.
Bu görüş özellikle anlamın evrensel
olduğunu, doğrusal ilerleme düşüncesini iddia
eden aydınlanma düşüncelerinin
zayıflamasında etkili olmuştur. Bu düşünceler
modern paradigmadaki bilginin meşruiyetinin
bütün imkanlarını tahrip etmiştir.
YAPI BOZUMCULUK VE POSTYAPISALCILIK
Modern bilginin dışarıdan olguların bazı
durgun biçimlerini ifade ettiği
varsayılmaktadır. Modern bilgi, yorumlar
üzerinde bir münakaşaya da açıktır.
Daima yazarın bilgisine müracaat etmek
mecburiyeti vardır.
Birisi burada yazarın maksadı nedir, ne
kastetmiştir diye daima sorabilir. Post
yapısal perspektiften, otoritenin nosyonu,
anlamın kararlılığının dayanağı
bakımından kuşku taşımaktadır.
Otoritenin maksadı hakkında şüphecilik,
modern felsefenin öznellik nosyonundan
çıkartılmış postmodern bir eleştiridir.
Modernist felsefe insanın otonom bir özne
olduğunu, onun ilgilerinin ve arzularının
diğerlerinin ilgi ve arzularından bağımsız
olduğunu kabul eder (ERYİĞİT, 2001).
POSTMODERNIZM
Jameson postmodernizmi "geç kapitalizmin kültürel mantığı" olarak
tanımlamaktadır.
Jameson postmodernizmi kültürel ve felsefi zeminden toplumsal zemine
doğru kaydırarak, postmodern dünyanın görünümleri hakkında özgül
iddialarda bulunarak bir büyük anlatı biçimini, totalleştirici bir toplum
kuramı biçimini reddetmesine rağmen, Marksizan ana anlatı içinde uygun
bir yere koyarak sınıflandırmakta, sektörel yada bölgesel teoriler olarak
güncelleştirmektedir (Kellner, 1988:250-251).
Dolayısıyla Jameson, Lyotard'ın aksine ana ekseni Marksizm olan yeni bir
meta anlatı sunmaktadır (ERYİĞİT, 2001).
3. POSTMODERNIZM KAVRAMI NE ZAMAN VE NASIL
ORTAYA ÇIKMIŞ VE ÖRGÜT DÜŞÜNCESI ÜZERINDE
NE ZAMAN ETKILI OLMAYA BAŞLAMIŞTIR?
Postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II. Dünya Savaşı
sonrasında ortaya çıktığı görülür.
Kesin bir dönemleştirme yapmak ve tarihsel sınırları saptamak olanaklı
görünmemekte; hatta öncüllerinin bizzat modernizm içinde yer almasıyla birlikte,
postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi
açısından II. Dünya Savaşı sonrasından itibaren ele almak yerinde olacaktır.
Postyapısalcı felsefe, postmodernizmin düşünsel felsefi arka planını
doldurmaktadır.
Bu dönemde modernitenin ülküleri ihlal edilmiş ve bu ülkülere kaynaklık eden
düşünce biçimleri ya da temel kuramsal kavram ve kategoriler açıktan
sorgulanmaya başlanmıştır; bilim, teknoloji, sanat, siyasal özgürlükler adına
yapılan her şeyin ortak amacı ilerleme ve insanın özgürleşmesidir, oysa
varılan sonuçların böyle olmadığı açıklık kazanmıştır. Bu sürecin sonucunda
varılan noktayı Lyotard, sonu olarak adlandırır.
Daha sonra, özellikle 1960'lı yıllardan itibaren, Fransa'da
görülen teorik çalışmaların ve felsefi tartışmaların
sonucunda, postmodernizm, felsefi olarak da kendini ifade
etmeye başlar.
Bunları Aydınlanma, İdealizm ve Tarihselcilik olarak belirtebiliriz. Modernitenin
projelerinin ( Rasyonellik, Özgürlük, Evrensellik gibi) başarısızlıklarını
değerlendirmek değil, bu başarısızlığın teorik temellerini anlamak ve aşmak
postmodern düşüncenin temel hedefidir.
Dolayısıyla yalnızca modern projelerin eleştirisi ve yeniden kullanıma
sunulmasını sağlamak değil, bizzat modernitenin kendisini tanımlamakta
kullandığı temel argümantasyon yapısının yapıbozuma uğratılması
gerçekleştirilmiştir.
4. MODERNIZM ILE POSTMODERNIZM
ARASINDAKI FARKLILIKLAR HANGI
NOKTALARDA TOPLANMAKTADIR?
(Halis, 2011)
5. MODERNIZMDE YERI OLAN
“OLGUSALCILIK” NEDEN
POSTMODERNISTLER TARAFINDAN
REDDEDILMEKTEDIR?
6. FORDIST MODERNLIK KARŞISINDA
ESNEK POSTMODERNLIK ILE NE
ANLAŞILMAKTADIR?
(Halis, 2011)
7. POST-YAPISALCILIK VE POST-
MODERN ÖRGÜT KURAMINDAKI
YANSIMALARI
MODERNDEN POSTMODERNE ÖRGÜTSEL
DÖNÜŞÜMÜN YANSIMALARI
 Örgüt araştırmalarında modern ve postmodern karşılaştırma çok yeni olmamakla
birlikte hala tartışmaların sürdüğü bir alandır. Yönetim ve örgüt alanındaki bilgi
birikiminin neredeyse çoğu modern zamana aittir.
 Postmodernizmin kavramsallaştıramama sorunu ve yöntemsizliği postmodern
alandaki bilgilerin düzensizliği gibi bir sonuç doğurmuştur. Bu nedenle tasnif
edilebilir bilgi birikimi içinde postmodern yönetim ve örgüt bilgisi henüz çok azdır.
 Yani var olan bilginin geniş bir bölümü göre modernist bilgidir. Modernist
karakteristikleri inceledikten sonra klasik örgüt teorisinin öncülerinden olan
Taylor‟un “bilimsel yaklaşım” olarak tanımlanan ilkeleri ve öngörülerinin pozitivist
akımın etkisindeki düşüncelerini onun geliştirdiği ilkelerde açıkça görülmektedir.
 Taylor, mekanik bir anlayışla örgütsel çalışma ortamını değerlendirmiş ve standart iş
yöntemleri, standart iş süreleri, denetim alanı gibi standartlaştırılmış yöntemler
üzerinde durmuştur.
 Bilimsel yaklaşımda mikro nitelikli bir bakış tarzıyla, işlerin parçalarına
ayrılarak incelenmesi, aşırı uzmanlaşma, birbirlerinden izole olmuş görev
ve roller, piramit yapılı hiyerarşik örgütlenme, sıkı denetim gibi
özellikleriyle, Newton‟un “bir bütün, parçalarının toplamıdır” yaklaşımından
pek farklılık göstermemektedir (Şimşek, 1997:177).
 Benzer etkiyi klasik örgüt teorisinin öncülerinden olan Henry Fayol‟un
“yönetsel yaklaşımında ve Max Weber‟in; işler ve hareketlerin rasyonel ve
objektif esaslara uygun olarak düzenlenmesi süreci olarak tanımlanan
“ideal bürokrasi”sinde de görmek mümkündür.
 Bu dönemde rasyonel düşünceyle kurulmuş olan organizasyon,
maksimum üretkenlik, verimli-etkin çalışma tarzı ve tüm süreçlerde sıkı
kontrol sistemleri teorilerin odağı olmuştur.
 Maksimum üretkenlik için rasyonalize edilmiş ve soyutlanmış birey, tek boyutlu
mekanik bir varlık olarak algılanmaktan öteye gidememiştir.
 Yine bu dönemde insanlara ilişkin temel varsayımlar, yine insanla ilgili bir takım
temel felsefeleri yansıtan insan modellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
 Aşırı bireyci “sosyal liberalist” yaklaşımlar ile A. Smith‟in “bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” görüşü gibi pozitivist/akılcı yaklaşımlar, toplumcu geleneğin
karşısında bireye sınırsız serbestlik tanımış ve onu yüceltmiştir (Tosun, 1990:86).
 Klasik örgüt teorisinin insanın psikososyal yönünü göz ardı etmesi ve emekleri
karşılığında taahhüt edilen tek şeyin ücret olması, onları ücret konusunda daha
ısrarcı ve tavizsiz tutuma yöneltmiş ve ilişkilerin çıkarlara yönelik olarak gelişmesine
neden olmuştur.
 1970‟li yıllardan itibaren dünya, makro düzeyde politikadan teknolojiye, sosyolojik
dönüşümlerden uluslararası ekonomik dengelere, iletim araçlarından ulaşıma ve
üretim teknolojilerinden bilişim teknolojilerine kadar büyük bir değişime sahne
olmuştur. Bu değişimlerin yansımaları, işgücünün niteliliğini ve tasnifini de içine alan
emek piyasalarında da görülmektedir (Drucker, 1995:210).
 “PostModern” veya “Sanayi Ötesi” dönüşüm olarak da adlandırılan bu değişim,
küresel ölçekte ticaret ile “bilgi ve enformasyon” teknolojilerini öne çıkaran bir özellik
taşımaktadır (Kurtulmuş, 1996: 94).
Modern anlamda, örgüt teorilerini ve metaforları karakterize eden ve örgütün ne
olduğu küresel varsayımlar vardır. Bunlardan bazıları:
Örgütler sınırlı ve tanımlanabilir varlıklardır. Örgütler mekanik sistemlerdir ve onları
çevreleyen sınırlar vardır. Üretim girdileri örgütün sınırları içinde bir araya getirirler
ve çevreye ürün ya da hizmet olarak sunulurlar.
Örgütler farklılaştırılmış iş yapma birimleridir . Modern yaklaşım pozisyonların,
görevlerin ve departmanların fiili faaliyetlere benzeyen anlamlı ve açık olarak ayrı
kategorilerde farklılaştırılabildiğini varsayar.
Örgütler rasyonel ilkelere göre faaliyette bulunurlar.
Örgütler, tanımlanabilir amaçları başarmak için tanımlanan ve oluşturulan yapıların
amaca yönelik davranışlarını temin eden bir araçlardır.
Postmodernizmin bu varsayımları nasıl eleştirdiği, post- modern ile postmodern
arasındaki farkta gizlidir. Postmodern kavramı epistemolojik bir kavram iken
postmodern kavramı ise modern sonrası dönemi belirten bir kavramdır.
Epistemolojik olarak postmodern bizi çevreleyen dünyayı nasıl anlayacağımız
sorunuyla ilgilenir. Postmodernizmin bu perspektifi örgütü anlamak için modernist
yöntemin tümünü reddeder. Tasvir edilebilen, sınıflandırılabilen, ya da
modellenebilen algılanabilir, gözlenebilir ve tanımlanabilir yapılar olduğuna ilişkin
modern varsayımı sorgular.
Aynı zamanda, insan öznesinin rasyonel olarak tanımlanmış herhangi bir çıkar ya
da tek kimlik temelinde davrandıkları görüşünü de reddeder. Çünkü postmodern
epistemoloji, örgütlerin imajlara, dile ve söyleme dayalı subjektif yapılar olduğunu
iddia eder.
Örgütün esası ve anlamı gözlemcinin bakış açısına bağlı olarak sürekli
değişmektedir. Bu görüş, örgütün şekli ya da amacı hakkındaki betimleyici doğruluk
iddiasını önceki tanımlamalara baskın kılma çabasının bir sonucu olarak
epistemolojik emperyalizmden başka bir şey değildir.
Öte yandan post-modern dönem, örgütlerin gözlenebilir bir deneysel gerçekliğe
sahip olduklarını varsayan modern epistemolojiyi kullanarak örgütün modernist
yönünü değerlendirir.
Epistemolojik bağlamda modernizmi reddetmek yerine, post-modern yaklaşım,
uygulanabilirliğini yitirdiği için ve çağdaş örgütsel formları doğru betimleyemediği
için örgüt yapısı hakkındaki modernist iddialara başkaldırır. Bu yaklaşım
gözlenebilen ve betimlenebilen deneysel bir örgütsel gerçekliği varsayar. Bununla
birlikte, gerçeklik öyle dramatik bir şekilde değişmiştir ki, örgütler yeniden
kavramlaştırılamaz.
8. FOUCAULT VE ÖRGÜT KURAMI
Soykütüksel Analiz; Gözetim, Gözetleme Kulesi
Kavramı; Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim
MICHEL
FOUCAUL
T
Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi,
edebiyat eleştirmeni, antropolog,
psikolog ve sosyolog.
Doğum tarihi: 15 Ekim 1926, Poitiers,
Fransa
Ölüm tarihi ve yeri: 25 Haziran
1984, Paris, Fransa
Etkilendiği kişi: Friedrich
Nietzsche, Karl Marx, Gilles Deleuze
Filmler: I, Pierre Rivière, Having
Slaughtered My Mother, Sister and
Brother...
Eğitim: University of Paris (1961)
Foucault’un güç analizleri eleştirel yönetim araştırmalarında da sıklıkla
referans alınmaktadır.
Foucault çalışmalarında genellikle bilgi ve güç ilişkisi üzerinde durmaktadır.
Ona göre bilgi ve güç her zaman birbirleriyle ilişkili kavramlardır.
Bilgi güç üretir, güç ise doğru bilgiyi tanımlama gücüdür aynı zamanda. gücü
olanın ürettiği bilgi doğrudur.
Örgüt kuramlarında güç genellikle farklı tarafların kullanabildiği bir kaynak
olarak ele alınmaktadır.
Oysa Foucault’a göre güç insan ilişkilerinde ortaya çıkan ve yönetenlerin
yönetilenler üzerinde sahip oldukları bir etkidir.
Bu etki çoğunlukla doğrudan ortada görünmez, birtakım yönetim süreçleri
aracılığıyla yöneten-yönetilen ilişkisi içerisine yedirilir.
Bu yedirme işi genellikle gücün personel güçlendirme, yeniden yapılanma gibi
söylemlerle kamufle edilmesi anlamına gelmektedir.
Performans değerlendirme sistemleri, elektronik izleme sistemleri gibi insan
kaynakları yönetimi uygulamaları gücün kontrol amacıyla kullanılmasını
sağlayan söylemlerdir.
Genel olarak değerlendirildiğinde bir felsefe olarak postmodernizmin
örgütsel analize getirdiği farklı bakış açıları ve sağlayabileceği katkılar
şöyle sıralanabilir:
Postmodernizm normal bilim anlayışına karşı çıkar.
Postmodern düşünce büyük-anlatılara şüphe ile baktığından kendisini
de bir büyük-anlatıya dönüştürmemeye çalışır.
Dolayısıyla bir örgütlerin sorunlarına çözüm üretme, performanslarını
artırma gibi iddialara sahip bir kuramsal yaklaşım değildir.
Postmodern bir örgütsel analiz ancak mevcut kuramsal yaklaşım ve
uygulamaların aslında ne olduklarının anlaşılabilmesine katkı
sağlayabilir.
Postmodernizm insanlardan bağımsız bir gerçeğin peşinde
değildir.
Örgütsel ilişkilerin en doğru biçimini keşfetmeye çalışmaz.
Mevcut ilişkilerin görünenin ötesindeki karmaşık yapısını ortaya
koymaya çalışır.
Bu amaçla pozitivist araştırma yöntemleri yerine post-pozitivist nitel
araştırma yöntemlerinden yararlanır.
Postmodernizm tartışmaları örgütsel analizde pozitivist yöntemlere
karşı nitel yöntemlerin meşrulaşmasında önemli katkı sağlamıştır.
Nitel yöntemlerle birlikte örnek olaylar, kurgu-anlatılar, edebi
metinler gibi farklı yazım türleri de örgütsel analize
postmodernizmle birlikte girmiştir.
• Postmodernizm örgütlerle değil örgütlenmeyle ilgilidir.
• Örgüt nesnel bir gerçeklik olarak laboratuvara alınıp incelenecek,
üzerinde deneyler gerçekleştirilecek tasarlanmış bir yapı değildir.
• Örgütler kendilerini oluşturan tüm paydaşlar tarafından sürekli
olarak yeniden üretilen kültürel varlıklardır.
• En iyi tek bir örgüt yapısı yoktur. Bütün örgütler kendilerine has
özelliklere sahiptir.
Postmodernizm her tür söyleme şüphe ile yaklaşır. Yazılı olsun, sözlü
olsun örgütler hakkında örgüt kuramcıları tarafından üretilen söylemler
örgütleri değil, söylem sahiplerinin yaklaşımlarını yansıtır.
Bu nedenle söylemlerin farklı tarafların yapacağı okumalarla yapıbozuma
tabi tutulmaları gerekir. Örgütsel analizde bilgi üretimine bilginin
kullanımından etkilenen tüm tarafların katılımı sağlanmalıdır. Böylece
örgütlerde yöneten-yönetilen gibi söylemler yerine örgütlerin insanların
yaşam alanları olduğu gerçeği öne çıkabilecektir.
Postmodernizm genellemelere karşıdır. Postmodernizm düşünce evrensel
doğrular ortaya koyma peşinde değildir. Örgüt kuramı küçük-anlatılara
odaklanmalıdır.
Örgüt araştırmalarında belli konuların diğerine göre önceliği yoktur.
Çalışma konuları çevresel beklentilere göre değil araştırmacının kişisel
tercihlerine göre belirlenmelidir. Ancak bu şekilde modern dönemde ihmal
edilen eşitsizlik, ayırımcılık gibi araştırma konuları gündeme gelebilir
(TAŞÇI & ERDEMİR, 2013).
SOYKÜTÜKSEL ANALIZ
Foucault’ya (1977, s. 139, 140) göre soykütük, kendi başına kökenlerin
araştırılmasına karşı olan “gri, kılı kırk yaran ve sabırla oluşturulmuş
belgeseldir… önceleri sarsılamaz, parçalı olup da birleşik zannedilen ve
kendi içinde tutarlıymış gibi hayal edilen her şeyin heterojenliğini ortaya
koyan… ve sonuçta bizi kesintililik ile baş başa bırakan” bir tarzdır,
yaklaşımdır ve bu anlamda Foucault, kendi ifadesiyle bilgi, iktidar ve
özne/uyruğun soykütüksel tarihi üzerine çalışmaktadır (Kelly, 2009).
Foucault’nun soykütüksel yaklaşımı, put kırıcı bir tarz olmakla beraber,
eklektik, melez ve polemiklerle dolu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın ana
hedefi ‘bugünü’ temellendiren kuram ve uygulamaları sorgulamaktır. Bu
yaklaşım, üzerine fazla düşünmeden doğru olarak kabul ettiğimiz sabiteleri
bir sorun olarak tanımlar ve ‘hakikatlerin’ tarihini, bilgi ve iktidar arasındaki
karmaşık ilişkilere gönderme yaparak yazar (Deacon, 2003, s.8, 12).
• Tarih, edebiyat ve felsefenin bileşiminden oluşan soykütüksel yaklaşım,
nedenler değil de özgül sonuçlar üzerine vurgu yapar. Foucault’nun ana
amacı, tarihsel süreklilik, tarihsel nedensellik gibi el üstünde tutulan
kategorilere yer vermeksizin Aydınlanma ve öngördüğü hakikatlerin
soykütüğünü yazmaktır. Put kırıcı niteliğiyle bu soykütükler, modern
hümanizmin, egemenlik, Aydınlanma, güçlü, kurtulmuş birey vs. gibi
iddiaların sınırlarını çizmekle beraber, bu iddiaların imkânını sorgulamıştır
(Bayram, 2018).
GÖZETIM
İktidarın tam anlamıyla işleyebilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi için bilgiyle birlikte
özne üzerinde gözetim ve denetimin etkin kılınması gerekmektedir.
Foucault’ya göre, “Bilgi, iktidar araçlarınca şekillendirilerek yayılmaktadır. Bu çerçevede
bilimin iktidarın önemli bir uzantısı olduğuna dair çözümlemelerinde geniş ölçüde yer
vermiştir. Bu anlamda, ona göre bilim, aydınlanma düşünürlerinin aksine bir
özgürleştirme aracı değil, aksine iktidarın denetim mekanizmalarından biridir ve bireyleri
hapseder” (Çelebi 2013: 515).
Gözetim ve denetiminin sistemli ve sürekli olabilmesi Foucault’nun Panoptikon
hapishanesi benzetmesinde olduğu gibi bireylerin sistematik olarak kontrol altında
tutulmasına bağlıdır.
Toplumu yönetme ve denetleme sorunsalı üzerinde yoğunlaşan iktidarın gözetim
mekanizması birey açısından oldukça etkin bir yerde durmaktadır. ‘Pan’ ve ‘opticon’
kelimelerinin bir araya gelmesi ile oluşturulan ve ‘bütünü gözetlemek’ anlamını taşıyan
‘Panopticon’ kavramı, iktidar dolayımında kullanıldığında önemli bir denetleme aracına
dönüşmektedir.
Foucault’nun Panoptikon hapishanesi benzetmesinden yola çıkılarak varılan ve her
adımın denetlenmesi ve gözetlenmesi olgusu, bireyin kendi davranışlarına kendisinin
düzenleme getirmesi ile de doğrudan ilişkilidir.
Foucault’ya göre okullar, hapishaneler, hastaneler vb. kurumlar birer
Panoptikon hapishaneleridir. Gelişmekte olan dünyada teknoloji kaynaklı
yenilikler de denetleme faktörü göz önünde bulundurulduğunda bireyin
davranışlarına yön veren baskı araçlarına dönüşebilmektedir. “Sürekli
gözetlendiğini düşünen insanlar kendi davranışlarını ‘normallik’ çerçevesi
ile sınırlamaya başlarlar ki böylece iktidarı kendi içlerine kaydetmiş olurlar.
Sürekli gözetim iktidarın içselleştirilmesini sağladığından dışsal bir iktidara,
yani baskıya, gerek kalmadan iktidar özneler üreterek kendi sürekliliğini
temin eder. Böylece ‘ekonomik iktidar mekanizması’ kurulmuş olur. Bu
kurumlarda iktidar bilimsel söylemler eşliğinde ‘anormalliğin’ (deliliğin,
hastalığın, suçun vb.) tanımlanması üzerinden kurulur” (Foucault’dan akt.
Işık 2012: 107).
İktidar ‘normal’ ve ‘anormal’ kavramlarını öne sürerek, normal olanı
ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir. “İktidarın bireyleri, normalleştirme ve
normalleştirme amaçlı kapatma düşüncesi ile oluşturulan öznelerin,
kimliklerin oluşturulması aşamasında seçtikleri söylem biçimlerinin,
iktidarın söylemi karşısındaki yeri ile ilgilidir. Yapılmak istenen, bireylerin
birbirlerini tanımaktan ziyade birbirlerini sınıflandırma yoluyla belirli
yaptırımları olan farklılıklara dönüştürmektir” (Çelebi 2013: 520-521).
• ‘Normal’ olanın tanımını yapan iktidar, bireyi kendi belirlenimleri
çerçevesinde dönüştürme ya da inşa etme eğiliminde bulunur. “Foucault
için önemli olan öznenin iktidar tarafından, dolayısıyla da normalleşmeyi
nesnelleştirici mekanizmalar tarafından yaratıldığını kanıtlamaktır
(Özüölmez, 2019).
GÖZETLEME KULESI KAVRAMI
Foucault’ya göre 18. yüzyıldan sonra
Avrupa’da kapatılmanın amacı “üretim
etkinlikleri, iletişim şebekeleri ile iktidar
ilişkilerinin etkileşimi arasında giderek
daha denetimli bir ayarlamadır (Foucault,
2005: 72).
Kapatmayı açıklarken de Jeremy
Bentham’ın panoptikon metaforunu
kullanır: “Çevrede halka halinde bir bina,
merkezde bir kule; bu kulenin halkanın iç
cephesine bakan geniş pencereleri vardır.
• Çevre bina hücrelere bölünmüştür; bunlardan her biri binanın tüm kalınlığını kat
etmektedir. Bunların biri içeri bakan ve kuleninkilere karşı gelen, diğeri de dışarı
bakan ve ışığın hücreye girmesine olanak veren ikişer pencereleri vardır.
• Bu durumda merkezi kulede tek bir gözetmen ve her bir hücreye tek bir deli, bir
hasta, bir mahkûm, bir işçi veya bir ilkokul çocuğu kapatmak yeterlidir. Geriden
gelen ışık sayesinde, çevre binaların içindeki küçük siluetleri olduğu gibi kavramak
mümkündür. Ne kadar kafes varsa, o kadar küçük tiyatro vardır, bu tiyatrolarda her
oyuncu tek başınadır, tamamen bireyselleşmiştir ve sürekli olarak görülebilir
durumdadır.
• Görülmeden gözetim altında tutmaya olanak veren düzenleme, sürekli görmeye ve
hemen tanımaya olanak veren mekânsal birimler oluşturmaktadır. Sonuç olarak,
hücre ilkesi tersine döndürülmekte veya daha doğrusu onun üç işlevi – kapatmak,
ışıktan yoksun bırakmak ve saklamak- ters yüz edilmektedir; bunlardan yalnızca
birincisi korunmakta ve diğer ikisi kaldırılmaktadır. Tam ışık altında olma ve bir
gözetmenin bakışı, aslında koruyucu olan karanlıktan daha fazla yakalayıcıdır”
(YÜCEDAĞ, 2017).
• Sürekli gözetlenen mahkûmda bir süre sonra içsel bir gözetim mekanizması kurularak davranışları
kendisi tarafından kontrol edilir. Mahkûm görünür ama göremez; yani “görme, egemenliğin kaynağı
olacak şekilde ‘tek yönlü’ kılınmış ve gözlenenler de görme gücünün nesnesi haline getirilmiştir”
(Dolgun, 2008: İBRAHİM YÜCEDAĞ 167 35).
• Denetlenen ancak denetlenemeyen bir durum söz konusudur. İktidarı elinde bulunduranlar iktidar
uyguladıkları üzerinde belirli davranış ve tutumlar geliştirmek için çeşitli gözetim teknikleri
kullanmaktadır.
• Halka halinde bir yapıyı ifade eden
panoptikonda bu halkanın tam ortasında bir
gözetleme kulesi vardır. Kulede halkadaki
tüm hücreleri görebilen kişi esasında her şeyi
gören, ancak kendisi görülemeyen bir iktidarı
temsil eder. Bina çok sayıda hücreye
bölünmekte ve bu hücrelerin camları şeffaf
olduğundan mahkûmların her hareketi kule
tarafından gözetlenebilmektedir.
DISIPLINE EDICI GÜÇ
• Foucault, bireyin kendisini “akıl” çerçevesinde tanımlaması gerektiğinin
vurgusunu yapan Aydınlanma düşüncesi ile toplumda “sapkın ve akıl dışı”
olan durumların ortaya konması ya da dışlanmasının çok daha kabul edilir
bir hal aldığını belirtmektedir (Foucault,2003a; 246).
• Bu kabul ediş ile beraber artık iktidar disipline edici ve düzenleyici
boyutuna geçiş yapmış bulunmaktadır. Foucault bu durumla ilgili şu
açıklamayı yapar;
XIX. Yüzyılın en büyük getirisi olan Sanayileşme ve sanayi üretiminin yol açtığı
değişim, denetimi gerekli kılmıştır. Disiplin tekniğinin denetim ile dönüşümü, bireylerin
bedenleri üzerinde etkisinin azalmış olması ile paralellik göstermiştir. Örneğin yeni
iktidar biçimi içinde işkence fikrinin yer almıyor olması, iktidarın bireylere karşı ani bir
iyileşme durumu anlamına gelmez. Yeni iktidar düzeni ile gelen strateji değişikliği,
iktidarın bireyler üzerindeki etkinliğini farklı tür bir işleyiş ve farklı mekanizmalar ile
yürüttüğü anlamına gelir. Bedenleri tımarhane, karantina, hapishane gibi yerlere
kapatmak sureti ile hizaya sokma amacındaki teknikler, bedenlerin uysallaştırılması
amacı ile kurulmuş olan disipline edici mekanizmalardır. Bedenin aile, okul, gündelik
yaşam, normlar ve stratejik ilişkiler ile kontrol altına alınması, disiplinci mekanizmaların
üzerine eklenen düzenleyici mekanizmalardır. Bu mekanizmalar, bedenleri; zaman,
uzam ya da hareket içinde homojen bir şekilde bölmek için dayatılan, sistematik bir
çerçevenin devamı olarak rasyonel, eğitsel bir işlevle donanmış düzenleyici
mekanizmalar işlevi görürler (Foucault 2003a: 248).
• Düzenleyici ve disiplinci iktidarın farklı yöntem ve teknikler kullandığını belirten
Foucault, disiplinci mekanizmalardan olan polisin bireyler üzerinde kullandığı
yöntemlerin ya da ebeveynlerin çocukları üzerinde işlediği yöntemler dizisinin
(düzenleyici iktidar) iktidarın kendisini ortaya koyduğu alanlardan olduğunu belirtir
(Foucault, 2003a).
• Disiplinci mekanizmaların devamında özellikle önem kazanan düzenleyici
mekanizmalar, iktidarın devamını ve yerleşmesini sağlayan teknolojiler olarak kabul
edilmektedir (Foucault, 2005c:73- 75).
• Düzenleyici mekanizmalar varlığını her bireyin etrafında, onu ebeveynlerine,
işverenine, öğretmenine bağlayan iktidar ilişkileri demetinin varlığı ile sağlamaktadır
(Foucault, 2005c: 160- 161).
• Foucault’a göre; İktidar ilişkilerini, ya bunu yaparsın ya da seni öldürürüm!
Şeklindeki bir tür kaba tahakküm olarak görmemek gerekir. Bunlar iktidarın aşırı
durumlarıdır yalnızca. Aslında, iktidar ilişkileri güç ilişkileridir, her zaman tersine
dönebilen çatışmalardır (Durutürk, 2018).
DERRIDA VE ÖRGÜT KURAMI
(VARLIK METAFIZIĞINE KARŞI OLMAK;
DERRIDA’NIN ETKI ALANI; YAPISÖKÜMCÜLÜK)
JACQUES
DERRIDA
• Fransız bir filozof, edebiyat
eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak
bilinen eleştirel düşünce yönteminin
kurucusudur.
• Doğum tarihi: 15 Temmuz 1930, El
Biar, Cezayir
• Ölüm tarihi ve yeri: 9 Ekim
2004, Paris, Fransa
• Etkilendiği kişi: Michel
Foucault, Martin Heidegger, Karl
Marx
• Filmler: Derrida
• Bu bağlamda yapısökümü radikal bir karşı okuma olarak değerlendirmek
yanlış olmaz. Ancak bu karşı – okuma stratejisi felsefe tarihi içinde belli bir
düşünsel yönelimi ya da özel bir disiplini değil, hatta sadece felsefe
tarihine ilişkin bir düşünme mantığını da değil, kültüründen siyasetine
oradan gündelik yaşam kodlarına kadar bütün bir Batı uygarlığını
kapsayan düşünme mantığını muhatap alan bir stratejidir.
• Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra global bir etki yaratan moda
kavramlardan biri haline gelmesinin temel sebebi de işte budur (Rutli,
2016).
• İlk olarak Derrida’nın 1967’de yayımladığı Ses ve
Fenomen adlı eserinde ortaya çıkan yapısöküm
terimi, temel olarak Batı felsefesinin genetiğinde yer
alan ve gelenek oluşturmuş hâkim düşünme
mantığının işleyişindeki keyfiliği ve temelsizliği
göstermeye odaklanan bir metin okuma stratejisini
imler.
VARLIK METAFIZIĞINE KARŞI
OLMAK
• Derrida’nın mevcudiyet metafiziği olarak adlandırdığı ve temel
karakteristiğinin bir merkez tasavvuru olduğunu ifade ettiği düşünme
mantığı ona göre düalist bir yapıya sahiptir.
• Yani, mevcudiyet metafiziği kavramsal hiyerarşiler ve kavram karşıtlıkları
kurarak düşünür. Bu bağlamda merkez de bu kavram hiyerarşilerinin
tümünü yöneten doğal, saf, basit, kendi kendine yeten temel ilke ya da
köken olarak anlaşılır.
• Derrida’ya göre bir metnin ya da yapının metafizik olmasının ölçütü onların
bu mevcudiyet ya da merkez düşüncesinin hâkimiyeti altında olmasıdır. Bu
metafiziksel yapılar bir yandan mevcudiyet fikrinin hâkimiyeti altındadırlar
diğer yandan ise bu mevcudiyet fikrinin üretim sürecine aktif olarak
katılmaktadırlar
• Derrida’ya göre, oluşturduğu kavramsal
hiyerarşiler yoluyla işleyen mevcudiyet
metafiziğinin en etkili ve belirleyici hiyerarşik
yapısı söz ile yazı arasındaki ikiliktir.
• Bu nedenle Derrida, Batı metafiziğine ilişkin
düşünme mantığını ses merkezci bir yapı
olarak tanımlar. Buna göre mevcudiyet
metafiziği kendisini kuran kavram ikiliğinde
sözü yazıya göre daha ayrıcalıklı olarak
konumlandırır (Rutli, 2016).
FEMINIST ÖRGÜT KURAMLARI
• Feminist kuramlar, alternatif kuramlaştırma şekilleri ortaya koymayı
amaçlamaktadır. Bu kuramların anlamlı toplumsal ve siyasi sonuçları olmalıdır.
• Geleneksel antropolojik kuramlara baktığımızda işbirliği oluşturmak ve araç
yapımında erkeklerin önemli katkılarının olduğunu kadınların ise küçük bir etkilerinin
olduğu öne sürülmektedir.
• Feminist kuramlarda ise kadının her türlü eyleminin insanlığın niteliksel ve niceliksel
gelişim sürecinde anahtar etken olduğu ileri sürülmektedir (Balcı,2008).
• Juliet Mitchell’e göre, bir feminist politika geliştirmek, temel bir feminist görüş
üzerinden onu daha elverişli bir duruma getirerek ortaya çıkacaktır. Mitchell, kadının
ezilmişliğini içeren nesnel koşulları anladıkça bilincin akla dayalı rasyonel bir bilinç
haline geleceğini söylemektedir (Şenkal, 2016).
POSTMODERNIST ÖRGÜT KURAMINA
YÖNELIK ELEŞTIRILER NELERDIR?
• Postmodernizmi eleştirenler, onun gerçek ile hata veya teori ile saçmalık
arasındaki farkı yok ettiğini ve bunun hiçlik (nihilizm) anlamına geldiğini
savunur.
• Scholes der ki, “gerçeklik diye bir şey olmadığı için, hata diye de bir şey
yoktur ve tüm inanışlar eşittir” (1989: 56).Bazı şüpheci postmodernistler
bile bu şikayeti kabul eder; fakat onların çoğu gerçeğin yokluğunun pozitif
olduğunu savunur.
• Şüpheci ve olumlu postmodern yaklaşımların ikisini de yetersiz olarak
kabul eden Rosenau, nihilist postmodern bakışın kendisinin çelişki
olduğunu savunur. Bu görüşü ortaya atmakla, postmodernistler, imtiyazlı
pozisyon edinirler. Onlar “gerçeklik diye bir şey yoktur” şeklindeki kendi
görüşlerinin doğru olduğunu iddia ve beyan ederler. Her ne kadar onların
çok azı bu ikilemden kaçmaya çalışsa da aslında bunu yapmakla,
gerçekliğin mümkün olabileceğini ifade etmiş oluyorlar. Fakat, bu görüşün
sadece kendi şahsî görüşleri olduğu konusunda okuyucularını uyarırlar.
Dolayısıyla, “sessiz kalmaktan başka bu çelişkiden mantıklı bir kaçış yolu
yoktur” (Rosenau, 1992: 90).
• Best ve Kellner, eleştirel teorisyenler tarafından postmodernizme yapılan
saldırıları eleştirir; fakat bu, onların postmodern teoriyi savundukları anlamına
gelmez. Bu yazarlar, hem postmodern hem de eleştirel teorinin bazı yönlerini
eleştirirler. Güçlü ve zayıf yönleri açısından, iki teorinin de önemli benzerlikleri
paylaştığını, geleneksel felsefe ve sosyal teoriyi eleştirmeleri konusunda iki
teorinin de birleştiğini ve ikisinin de modernite ve onun sosyal egemenlik ve
ussallık şekline keskin eleştiriler getirdiğini savunur.
• Diğer yandan, postmodern teori ile eleştirel teori arasında birçok farklılık vardır.
Eleştirel teori, genellikle, birçok postmodernistin reddettiği bazı sınırları çizmek
ve bazı kategorik ayırımları savunmak ister.
• Örneğin, postmodernistler, eleştirel teorisyenlerin tuttuğu siyasal ekonomi ve
sınıf gibi, radikal sosyal teori kategorilerini reddederler (1991: 215-6).
• Best ve Kellner'in belirttiği gibi, “maalesef, post-modern teori ile eleştirel teori
karşılıklı diyalog ile birbirleriyle daha verimli bir şekilde ilişki içine girmediler;
çünkü, bu bir şekilde birbirlerinin eksikliklerini tamamlar” (1991: 252).
KATILIYOR MUSUNUZ?
• Yönetim tarihi boyunca her döneme, her zamana ve her duruma
uygun bir yönetim sistemi geliştirmeye yönelik araştırmalar yapılmıştır,
ancak her seferinde geliştirilen teoriler ve sistemler belirli bir zaman
sonra yetersiz kalmış ve yerine yenilerinin geliştirilmesine ihtiyaç
duyulmuştur. Yönetim bilimi alanında geliştirilen her teori, her kuram o
dönemin şartlarına uygun, dönemin felsefecileri ve bilim adamlarınca
geliştirilmiş, dolayısıyla ortaya çıktıkları dönemin izlerini taşımaktadır.
• Artık her duruma ve har zamana uygun bir sistem geliştirmenin
mümkün olmadığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Postmodernizm de bu doğrultuda önceleri modernizme eleştiri olarak
ortaya çıkmış ve son yıllarda modernizmi tamamen reddeden
görüşlerin de eklenmesiyle farklı bir yönetsel dönemin başlangıcı
olarak görülmeye başlanmıştır. Ancak postmodernizmin niteliklerinin,
kapsamının belirlenmesi konusundaki tartışmalar hala sürmektedir.
Bunun yanı sıra kendi içerisinde de yönetim uygulamalarının
geçerliliği açısından bazı çelişkiler ve eksiklikler içermektedir. Bu
nedenle henüz kuramlaşamamış çeşitli görüşlerden oluşan
düşünceler topluluğu halindedir. Bu yüzden eleştirilere katılıyorum.
KAYNAKÇA
BAYRAM, A. K. (2018). FOUCAULT’NUN YÖNTEMİ: HAKİKATİN SÖYLEMSEL İNŞASININ
ARKEOLOJİSİ. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLİMLER DERGİSİ , 217-230.
DOĞAN, B. (2007). YÖNETİM VE ÖRGÜT KURAMLARININ TASNİFİNDE MODERN VE POST
MODERN AYIRIMI. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. DERGİSİ, 185-201.
DURUTÜRK, B. (2018). MİCHEL FOUCAULT’NUN İKTİDAR VE ÖZNE KAVRAMLARINA BİR
BAKIŞ: GÖZETİM TOPLUMU. ÜÇÜNCÜ SEKTÖR SOSYAL EKONOMİ DERGİSİ,
958-972.
ERASLAN, H., & ŞENGÜN, H. İ. (2018). POSTMODERNİZM AKIMI VE İŞLETME YÖNETİMİNE
ETKİLERİ. ULUSLARARASI BATI KARADENİZ SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER
DERGİSİ, 178-193.
ERKAL, H., & ŞENTÜRK, B. (2015). ÖRGÜT KURAMI YAZINI KAPSAMINI YENİDEN
DÜŞÜNMEK: TÜRKİYE'DE HEMŞEHRİLİK VE HEMŞEHRİ DERNEKLERİ.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ, 339-353.
ERYİĞİT, S. (2001). MODERNİZM POSTMODERNİZM VE ORGANİZASYON YAKLAŞIM . KAMU-
İŞ , 1-15.
HALİS, M. (2011). PRE-MODERNDEN POSTMODERNE ÖRGÜTSEL EVRİM. REFORMA,
1-16.
KALMA, B. (2019). MICHEL FOUCAULT BAĞLAMINDA GÖZETİM TOPLUMU. İSTANBUL.
NİŞANCI, Z. N. (2015). GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YÖNETİM DÜŞÜNCESİ . YÖNETİM
BİLİMLERİ DERGİSİ , 257-294.
ÖZKAN, D. (2014). KÜLTÜREL BİR GÖSTERGE OLARAK GELENEK VE MODERNLİK
İKİLEMİ: “SILA” TELEVİZYON DİZİSİ ÖRNEĞİ. SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ,
101-128.
ÖZÜÖLMEZ, P. K. (2019). MICHEL FOUCAULT’NUN İKTİDAR VE ÖZNE
KAVRAMSALLAŞTIRMASINA GÖZETİM SORUNU ÜZERİNDEN BAKMAK:
BLACK MIRROR – ARKANGEL. SELÇUK İLETİŞİM DERGİSİ, 630-655.
RUTLİ, E. E. (2016). DERRIDA’NIN YAPISÖKÜMÜ. TEMÂŞÂ DERGİSİ, 49-68.
SAYLI, H. (2008). GELENEKSEL YÖNETİM PARADİGMASININ SINIRLAYICI ALANLARINA
KARŞI POST-MODERN YÖNETİM PARADİGMASININ GELİŞTİRİCİ ALANLARI
. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ, İ.İ.B.F. DERGİSİ, 181-200.
ŞENER, H. E. (2007). KAMU YÖNETİMİNDE POSTMODERNİZM. S. AKSOY, & Y. ÜSTÜNER
İÇİNDE, KAMU YÖNETİMİ: YÖNTEM VE SORUNLAR (S. 31-47). ANKARA: NOBEL
YAYINCILIK.
ŞENKAL, Y. (2016). FEMİNİST KURAMLAR BAĞLAMINDA REKLAMDA KADIN İMGESİNE
BAKIŞ. ABMYO DERGİSİ, 91-114.
ŞİŞMAN, M. (1996). POSTMODERNIZM TARTIŞMALARI VE ÖRGÜT KURAMINDAKI
YANSIMALARI. EĞİTİM YÖNETİMİ, 451-464.
TAŞÇI, D., & ERDEMİR, E. (2013). ÖRGÜT KURAMI. ESKİŞEHİR: T.C. ANADOLU
ÜNİVERSİTESİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI .
YILDIRIM, M. (2010). MODERNİZM, POSTMODERNİZM VE KAMU YÖNETİMİ. ULUSLARARASI
İNSAN BİLİMLERİ DERGİSİ , 703-719.
YÜCEDAĞ, İ. (2017). MODERN TOPLUMDA DENETİM ASEMBLAJI. SDÜ FEN-EDEBİYAT
FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 161-175.

More Related Content

What's hot

Takım ve Grup - Organizasyon Yönetimi
Takım ve Grup - Organizasyon YönetimiTakım ve Grup - Organizasyon Yönetimi
Takım ve Grup - Organizasyon Yönetimi
Mustafa Yüzel
 
Örgütleme
ÖrgütlemeÖrgütleme
Örgütleme
Alper ESKİKILIÇ
 
Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir)
 Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir) Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir)
Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir)
mccdadas
 
Kurumsal İtibar ve Yönetimi
Kurumsal İtibar ve YönetimiKurumsal İtibar ve Yönetimi
Kurumsal İtibar ve YönetimiMehmet Erduğan
 
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel GüvenÖrgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
YILDIR YILDIRIM
 
Kurum kültürü burcu çınar
Kurum kültürü burcu çınarKurum kültürü burcu çınar
Kurum kültürü burcu çınar
Burcu Çınar
 
Kurumsal Yönetim
Kurumsal YönetimKurumsal Yönetim
Kurumsal Yönetim
COSKUN CAN AKTAN
 
İnsan Kaynakları Yönetimi İş Analizi
İnsan Kaynakları Yönetimi İş Analiziİnsan Kaynakları Yönetimi İş Analizi
İnsan Kaynakları Yönetimi İş Analizi
Erciyes University Faculty of Communication
 
Yönetim ve org.4
Yönetim ve org.4Yönetim ve org.4
Yönetim ve org.4
Nisantasi University
 
örgütsel çatışma ve çatışma yönetimi
örgütsel çatışma ve çatışma yönetimiörgütsel çatışma ve çatışma yönetimi
örgütsel çatışma ve çatışma yönetimi
SELÇUK YÜCESOY
 
Toyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özeti
Toyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özetiToyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özeti
Toyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özeti
Utkan Uluçay, MSc., CDDP
 
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIMKURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
Örgüt Kuramı
Örgüt KuramıÖrgüt Kuramı
Örgüt Kuramı
Emre Aydın
 
Stratejik Yönetim
Stratejik Yönetim Stratejik Yönetim
Stratejik Yönetim
İsmet Barutcugil
 
İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlaması
İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlamasıİnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlaması
İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlaması
Erciyes University Faculty of Communication
 
Mustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim Teorisyenleri
Mustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim TeorisyenleriMustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim Teorisyenleri
Mustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim Teorisyenleri
Dr. Mustafa Değerli
 
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYONÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
pinaryurek
 
Toplam kalite yönetimi.ppt
Toplam kalite yönetimi.pptToplam kalite yönetimi.ppt
Toplam kalite yönetimi.pptziyagunfer
 
Entellektüel Sermaye
Entellektüel SermayeEntellektüel Sermaye
Entellektüel Sermaye
ecebeyhan
 
Kurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKeskin Bicak
 

What's hot (20)

Takım ve Grup - Organizasyon Yönetimi
Takım ve Grup - Organizasyon YönetimiTakım ve Grup - Organizasyon Yönetimi
Takım ve Grup - Organizasyon Yönetimi
 
Örgütleme
ÖrgütlemeÖrgütleme
Örgütleme
 
Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir)
 Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir) Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir)
Modern teori-sistem yaklaşımı (ferdi güvenir)
 
Kurumsal İtibar ve Yönetimi
Kurumsal İtibar ve YönetimiKurumsal İtibar ve Yönetimi
Kurumsal İtibar ve Yönetimi
 
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel GüvenÖrgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
Örgütsel Adalet ve Örgütsel Güven
 
Kurum kültürü burcu çınar
Kurum kültürü burcu çınarKurum kültürü burcu çınar
Kurum kültürü burcu çınar
 
Kurumsal Yönetim
Kurumsal YönetimKurumsal Yönetim
Kurumsal Yönetim
 
İnsan Kaynakları Yönetimi İş Analizi
İnsan Kaynakları Yönetimi İş Analiziİnsan Kaynakları Yönetimi İş Analizi
İnsan Kaynakları Yönetimi İş Analizi
 
Yönetim ve org.4
Yönetim ve org.4Yönetim ve org.4
Yönetim ve org.4
 
örgütsel çatışma ve çatışma yönetimi
örgütsel çatışma ve çatışma yönetimiörgütsel çatışma ve çatışma yönetimi
örgütsel çatışma ve çatışma yönetimi
 
Toyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özeti
Toyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özetiToyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özeti
Toyota Tarzı / Jeffrey K. Liker / 2004 / kitap özeti
 
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIMKURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
KURUMSALCILIK VE YENİ KURUMSALCI YAKLAŞIM
 
Örgüt Kuramı
Örgüt KuramıÖrgüt Kuramı
Örgüt Kuramı
 
Stratejik Yönetim
Stratejik Yönetim Stratejik Yönetim
Stratejik Yönetim
 
İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlaması
İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlamasıİnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlaması
İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan Kaynakları Planlaması
 
Mustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim Teorisyenleri
Mustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim TeorisyenleriMustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim Teorisyenleri
Mustafa Değerli - 2014 - Klasik ve Neo-klasik Yönetim Teorisyenleri
 
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYONÖĞRENEN ORGANİZASYON
ÖĞRENEN ORGANİZASYON
 
Toplam kalite yönetimi.ppt
Toplam kalite yönetimi.pptToplam kalite yönetimi.ppt
Toplam kalite yönetimi.ppt
 
Entellektüel Sermaye
Entellektüel SermayeEntellektüel Sermaye
Entellektüel Sermaye
 
Kurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumlulukKurumsal sosyal sorumluluk
Kurumsal sosyal sorumluluk
 

Similar to POSTMODERN ÖRGÜT KURAMI

Post-modernizm, Post-yapısalcılık ve Foucault
Post-modernizm, Post-yapısalcılık ve FoucaultPost-modernizm, Post-yapısalcılık ve Foucault
Post-modernizm, Post-yapısalcılık ve FoucaultOkan Yüksel
 
ATATURK FELSEFESI
ATATURK FELSEFESIATATURK FELSEFESI
ATATURK FELSEFESI
Kutlu MERİH
 
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern toplumaSanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Mmm z
 
Sartrea cevap
Sartrea cevapSartrea cevap
Sartrea cevap
Ahmet Türkan
 
Muhafazakarlık ve Liberal Düşünce
Muhafazakarlık ve Liberal DüşünceMuhafazakarlık ve Liberal Düşünce
Muhafazakarlık ve Liberal Düşünce
COSKUN CAN AKTAN
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
PraksisDergi
 
Tektoloji ve sınıf
Tektoloji ve sınıfTektoloji ve sınıf
Research methodology and rules for puplication
Research methodology and rules for puplicationResearch methodology and rules for puplication
Research methodology and rules for puplication
Noorelhuda2
 
Liberalizmin Ak Kitabi
Liberalizmin Ak KitabiLiberalizmin Ak Kitabi
Liberalizmin Ak Kitabi
Şükrü ATEŞ
 
Transhümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli Sunu
Transhümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli SunuTranshümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli Sunu
Transhümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli Sunu
Mahmut KILIÇ
 
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars   Çağdaş Siyasi AkımlarBatuhan Baypars   Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi AkımlarŞaban Yıldız
 
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...Furkan Cangir
 
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...
mikrokozmosmakrokaos
 
6.-hafta.pptx
6.-hafta.pptx6.-hafta.pptx
6.-hafta.pptx
EYPZBAYRAK
 
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMIATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
Kutlu MERİH
 
LİBERTERYEN FELSEFE
LİBERTERYEN FELSEFELİBERTERYEN FELSEFE
LİBERTERYEN FELSEFE
COSKUN CAN AKTAN
 
Marksizm Nedir?
Marksizm Nedir?Marksizm Nedir?
Marksizm Nedir?SlaytSunum
 

Similar to POSTMODERN ÖRGÜT KURAMI (20)

Post-modernizm, Post-yapısalcılık ve Foucault
Post-modernizm, Post-yapısalcılık ve FoucaultPost-modernizm, Post-yapısalcılık ve Foucault
Post-modernizm, Post-yapısalcılık ve Foucault
 
ATATURK FELSEFESI
ATATURK FELSEFESIATATURK FELSEFESI
ATATURK FELSEFESI
 
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern toplumaSanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
 
Sartrea cevap
Sartrea cevapSartrea cevap
Sartrea cevap
 
Muhafazakarlık ve Liberal Düşünce
Muhafazakarlık ve Liberal DüşünceMuhafazakarlık ve Liberal Düşünce
Muhafazakarlık ve Liberal Düşünce
 
Sosyoloji nedir
Sosyoloji nedirSosyoloji nedir
Sosyoloji nedir
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
 
RIDVAN UYSAL
RIDVAN UYSALRIDVAN UYSAL
RIDVAN UYSAL
 
Tektoloji ve sınıf
Tektoloji ve sınıfTektoloji ve sınıf
Tektoloji ve sınıf
 
Research methodology and rules for puplication
Research methodology and rules for puplicationResearch methodology and rules for puplication
Research methodology and rules for puplication
 
Liberalizmin Ak Kitabi
Liberalizmin Ak KitabiLiberalizmin Ak Kitabi
Liberalizmin Ak Kitabi
 
Transhümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli Sunu
Transhümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli SunuTranshümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli Sunu
Transhümanizm Lucy Grubu - Seslendirmeli Sunu
 
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars   Çağdaş Siyasi AkımlarBatuhan Baypars   Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
 
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam adlı eseri üzerinden yabancılaşma ve modernizm ka...
 
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...
 
6.-hafta.pptx
6.-hafta.pptx6.-hafta.pptx
6.-hafta.pptx
 
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMIATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMI
 
LİBERTERYEN FELSEFE
LİBERTERYEN FELSEFELİBERTERYEN FELSEFE
LİBERTERYEN FELSEFE
 
Soc 399, 2.ders
Soc 399, 2.dersSoc 399, 2.ders
Soc 399, 2.ders
 
Marksizm Nedir?
Marksizm Nedir?Marksizm Nedir?
Marksizm Nedir?
 

More from MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ

ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMIÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
SİSTEM KURAMINA KATKILAR
SİSTEM KURAMINA KATKILARSİSTEM KURAMINA KATKILAR
SİSTEM KURAMINA KATKILAR
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİKÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞIÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİPRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİMHENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜTBARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ
 

More from MEHMET BERTUĞ ÖZENÇ (9)

ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMIÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
ÖRGÜTSEL AĞLAR KURAMI
 
SİSTEM KURAMINA KATKILAR
SİSTEM KURAMINA KATKILARSİSTEM KURAMINA KATKILAR
SİSTEM KURAMINA KATKILAR
 
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
ÖRGÜTLERDE SOSYAL SORUMLULUK VE İŞLETME ETİĞİ
 
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
ÇATIŞMA DÜZEYLERİ
 
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİKÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
ÖRGÜTLERDE DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
 
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞIÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI
 
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİPRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
PRAKSEOLOJİ VE ÖRGÜT KURAMI İLİŞKİSİ
 
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİMHENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
HENRI FORD: FORDİZM - TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
 
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜTBARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
BARNARD, SIMON BİREY VE ÖRGÜT
 

POSTMODERN ÖRGÜT KURAMI

  • 2. KONU BAŞLIKLARI • Modernlik, Modernleşme ve Modernizm kavramlarını tanımlayınız. • Yapısalcılık, Postyapısalcılık, Yapıbozum ve Postmodernizmi tanımlayınız. • Postmodernizm kavramı ne zaman ve nasıl ortaya çıkmış ve örgüt düşüncesi üzerinde ne zaman etkili olmaya başlamıştır? • Modernizm ile postmodernizm arasındaki farklılıklar hangi noktalarda toplanmaktadır • Modernizmde yeri olan “olgusalcılık” neden postmodernistler tarafından reddedilmektedir? • Fordist Modernlik karşısında Esnek Postmodernlik ile ne anlaşılmaktadır? • Post-Yapısalcılık ve Post-Modern Örgüt Kuramındaki Yansımaları • Foucault ve Örgüt Kuramı [Soykütüksel Analiz; Gözetim [Gözetleme Kulesi Kavramı); Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim] • Derrida ve Örgüt Kuramı [Varlık Metafiziğine Karşı Olmak; Derrida’nın Etki Alanı; Yapısökümcülük] • Feminist Örgüt Kuramları • Yönetim Karşıtlığı Kuramı • Postmodernist örgüt kuramına yönelik eleştiriler nelerdir? Katılıyor musunuz?
  • 3. 1. MODERNLIK, MODERNLEŞME VE MODERNIZM KAVRAMLARI
  • 4. MODERNLİK • Modernlik, yerelliklerden ziyade, yekpare bir toplumsal yapının inşasını gerektirir. Modernlik için toplumu oluşturan tüm öznelerin “eşgüdümlü” eylemlerde bulunabilmeleri idari mekanizmanın işleyişi açısından son derece önemlidir (Özkan, 2014). • Simmel ve Parsons gibi sosyologlara göre modernlik, farklılaşmanın, uzmanlaşmanın, bireyselleşmenin, karmaşıklığın, sözleşmeye dayalı ilişkilerin, bilimsel bilginin ve teknolojinin hâkim olduğu bir yaşam şeklidir (Halis, 2011).
  • 5. MODERNLEŞME • Günümüzde modernleşme kavram olarak; geleneksel toplumdan modern topluma doğru evrilen bir toplumsal değişim sürecini ifade eder. • Yaygın kullanımı izlenecek olursa, terim; karmaşık bir işbölümünü, endüstrileşme ve kentleşmeyi, bilim ve teknolojiyi, politik ve etik bireyciliği, liberal faydacılığı ve toplum sözleşmesi teorisini, benlik ile ilgili belirli birtakım fikirler kümesini, açıkça iyimser olan bir insan tasarımı tarihi ile beraber, yapısal-işlevsel bir bakış açısından yüksek derecede ayrımlaşmış, kapitalist bir pazar ekonomisinin hakim olduğu bir toplum tipine işaret etmek için kullanılır (Hollinger, 2005:4; Eşbah, 2001:6).
  • 6. MODERNIZM Modernizm Cooper ve Burrell'e göre insanoğlunun kendisini Tanrının yada tabiatın bir yansıması olarak görmekten vazgeçmesine tekabül eder. Benzer bir şekilde Kant'ta modernizmi: insanın kendisinin dışında bir otoriteden bağımlılığını yok etmesi sonucunda aklını keşfettiğini, bunun da modernizmi oluşturduğunu söyler. Modernizm esasen sübjektif olanın düşüncede her şeyin merkezine yerleştirilmesidir. Sujenin kendisini, dünyayı, çevreyi ve hatta insanüstü alemi yine kendi iç prensiplerinden itibaren yeniden kurması işlemidir. Tecrübenin öne çıkarılması, arkasından da eskiden ontolojik birer mihenk taşı mesabesinde kabul edilen Tanrı ölümsüzlük, insanüstü varlıklar, hatta aklın bilimsel merceklerinden geçmeyen her şeyin tali konuma, pasif mevkie düşmesi yani kısaca sekülarizasyondur. Dolayısıyla modernizmde Aquinolu Thomas'ın yerini Descartes ya da Hegel, Dante'nin yerini Balzac almıştır (ERYİĞİT, 2001).
  • 7. Modernizmin özelliklerini, aydınlanma geleneğinin ideallerini de ifade eden birer önerme biçiminde şöyle sıralamak mümkündür: Kendi kendini belirleyen özerk birey, toplumun temelini oluşturmaktadır. Ekonomik, sosyal ve idari alanlarda rasyonalizasyon; başka bir deyişle araçsal aklın iddialarının evrenselleştirilmesi gerekmektedir. Bilim yardımıyla yeni keşifler ve teknolojik gelişmeler sonucu insanın doğa üzerindeki denetimi sürekli artırılarak, sonsuz kalkınma ve ilerleme sağlanmalıdır. Batı uygarlığının dünyanın diğer yörelerinde ortaya çıkan uygarlıklara karşı kesin üstünlüğü söz konusudur, bu nedenle batı uygarlığının tüm kurumlan dünyanın her yanına yayılmalıdır. İktisadi alanda kitle üretimi, sanayileşme ve kalkınma tüm dünya insanlarına refah ve mutluluk getirecektir. Bu nedenle bütün ekonomiler buraya doğru yönlendirilmelidir.
  • 8. Uluslararası ilişkilerde temel aktör ulus devletlerdir. Bu nedenle ulus bilinci geliştirilmeli, ulusal sınırlar korunmalıdır. Sekülerizm: Sağlıklı bir toplum için sosyal ve siyasal alanlarda meşruluğun kaynak ve dayanağının dünyevi otoritelere devredilmesi gerekir. Halk kültürü ve yüksek kültür ayrımına dayalı bir kültürel farklılaşma ve tabakalaşma gereklidir, bu, kültürel evrimin yönünü tayin edecek, gelişimini sağlayacaktır. Düzen, hiyerarşi, otorite bütün kurumların en temel özellikleridir. İnsan, aklı ve onun yapıp edecekleri ile dünyayı cennete çevirebilir, başka cennetler aramaya gerek yoktur. Bilimsel bilgi yöntem ve araçlarıyla "mutlak hakikati" (mutlak gerçekliği) bulabilir, bunun için insan üstü bir otoriteye (kaynağa) gerek yoktur.
  • 9. 2. YAPISALCILIK, POSTYAPISALCILIK, YAPIBOZUM VE POSTMODERNIZM KAVRAMLARI
  • 10. YAPISALCILIK Yapısalcılık ve işlevselcilik, geçmişte sosyal kuramda oldukça etkili olmuş, toplumsal çözümlemelerde sıklıkla kullanılan temel yaklaşımlardır. Yapısalcılığın önde gelen isimlerinden Levi-Strauss, insan öznesini, varlığın merkezi olarak görmüş ve insanla ilgili bilimlerin temel amacının da insanı oluşturmak değil, çözümlemek olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüş, daha sonraları yapısalcılığın da genel sloganı olmuştur. Strauss'un yapısalcığı, insan zihninin genel doğasını yansıtacak değişmez yapılar ve biçimsel tümeller bulma arayışı olarak nitelendirilebilir (ŞİŞMAN, 1996).
  • 11. Derrida postmodernist yaklaşıma Lyotard'la birlikte en büyük katkıyı veren düşünürdür. Derrida'nın temsil ettiği post yapısalcılık, anlamın orijinal bir özünün ve istikrarının olmadığını söyler. Temel yoktur, zemin yoktur. Yapının bu durağan olmayan niteliğinden dolayı anlam reddedilebilir. Bu görüş özellikle anlamın evrensel olduğunu, doğrusal ilerleme düşüncesini iddia eden aydınlanma düşüncelerinin zayıflamasında etkili olmuştur. Bu düşünceler modern paradigmadaki bilginin meşruiyetinin bütün imkanlarını tahrip etmiştir. YAPI BOZUMCULUK VE POSTYAPISALCILIK
  • 12. Modern bilginin dışarıdan olguların bazı durgun biçimlerini ifade ettiği varsayılmaktadır. Modern bilgi, yorumlar üzerinde bir münakaşaya da açıktır. Daima yazarın bilgisine müracaat etmek mecburiyeti vardır. Birisi burada yazarın maksadı nedir, ne kastetmiştir diye daima sorabilir. Post yapısal perspektiften, otoritenin nosyonu, anlamın kararlılığının dayanağı bakımından kuşku taşımaktadır. Otoritenin maksadı hakkında şüphecilik, modern felsefenin öznellik nosyonundan çıkartılmış postmodern bir eleştiridir. Modernist felsefe insanın otonom bir özne olduğunu, onun ilgilerinin ve arzularının diğerlerinin ilgi ve arzularından bağımsız olduğunu kabul eder (ERYİĞİT, 2001).
  • 13. POSTMODERNIZM Jameson postmodernizmi "geç kapitalizmin kültürel mantığı" olarak tanımlamaktadır. Jameson postmodernizmi kültürel ve felsefi zeminden toplumsal zemine doğru kaydırarak, postmodern dünyanın görünümleri hakkında özgül iddialarda bulunarak bir büyük anlatı biçimini, totalleştirici bir toplum kuramı biçimini reddetmesine rağmen, Marksizan ana anlatı içinde uygun bir yere koyarak sınıflandırmakta, sektörel yada bölgesel teoriler olarak güncelleştirmektedir (Kellner, 1988:250-251). Dolayısıyla Jameson, Lyotard'ın aksine ana ekseni Marksizm olan yeni bir meta anlatı sunmaktadır (ERYİĞİT, 2001).
  • 14. 3. POSTMODERNIZM KAVRAMI NE ZAMAN VE NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE ÖRGÜT DÜŞÜNCESI ÜZERINDE NE ZAMAN ETKILI OLMAYA BAŞLAMIŞTIR?
  • 15. Postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıktığı görülür. Kesin bir dönemleştirme yapmak ve tarihsel sınırları saptamak olanaklı görünmemekte; hatta öncüllerinin bizzat modernizm içinde yer almasıyla birlikte, postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi açısından II. Dünya Savaşı sonrasından itibaren ele almak yerinde olacaktır.
  • 16. Postyapısalcı felsefe, postmodernizmin düşünsel felsefi arka planını doldurmaktadır. Bu dönemde modernitenin ülküleri ihlal edilmiş ve bu ülkülere kaynaklık eden düşünce biçimleri ya da temel kuramsal kavram ve kategoriler açıktan sorgulanmaya başlanmıştır; bilim, teknoloji, sanat, siyasal özgürlükler adına yapılan her şeyin ortak amacı ilerleme ve insanın özgürleşmesidir, oysa varılan sonuçların böyle olmadığı açıklık kazanmıştır. Bu sürecin sonucunda varılan noktayı Lyotard, sonu olarak adlandırır. Daha sonra, özellikle 1960'lı yıllardan itibaren, Fransa'da görülen teorik çalışmaların ve felsefi tartışmaların sonucunda, postmodernizm, felsefi olarak da kendini ifade etmeye başlar.
  • 17. Bunları Aydınlanma, İdealizm ve Tarihselcilik olarak belirtebiliriz. Modernitenin projelerinin ( Rasyonellik, Özgürlük, Evrensellik gibi) başarısızlıklarını değerlendirmek değil, bu başarısızlığın teorik temellerini anlamak ve aşmak postmodern düşüncenin temel hedefidir. Dolayısıyla yalnızca modern projelerin eleştirisi ve yeniden kullanıma sunulmasını sağlamak değil, bizzat modernitenin kendisini tanımlamakta kullandığı temel argümantasyon yapısının yapıbozuma uğratılması gerçekleştirilmiştir.
  • 18. 4. MODERNIZM ILE POSTMODERNIZM ARASINDAKI FARKLILIKLAR HANGI NOKTALARDA TOPLANMAKTADIR?
  • 19.
  • 21. 5. MODERNIZMDE YERI OLAN “OLGUSALCILIK” NEDEN POSTMODERNISTLER TARAFINDAN REDDEDILMEKTEDIR?
  • 22.
  • 23. 6. FORDIST MODERNLIK KARŞISINDA ESNEK POSTMODERNLIK ILE NE ANLAŞILMAKTADIR?
  • 25. 7. POST-YAPISALCILIK VE POST- MODERN ÖRGÜT KURAMINDAKI YANSIMALARI
  • 26. MODERNDEN POSTMODERNE ÖRGÜTSEL DÖNÜŞÜMÜN YANSIMALARI  Örgüt araştırmalarında modern ve postmodern karşılaştırma çok yeni olmamakla birlikte hala tartışmaların sürdüğü bir alandır. Yönetim ve örgüt alanındaki bilgi birikiminin neredeyse çoğu modern zamana aittir.  Postmodernizmin kavramsallaştıramama sorunu ve yöntemsizliği postmodern alandaki bilgilerin düzensizliği gibi bir sonuç doğurmuştur. Bu nedenle tasnif edilebilir bilgi birikimi içinde postmodern yönetim ve örgüt bilgisi henüz çok azdır.  Yani var olan bilginin geniş bir bölümü göre modernist bilgidir. Modernist karakteristikleri inceledikten sonra klasik örgüt teorisinin öncülerinden olan Taylor‟un “bilimsel yaklaşım” olarak tanımlanan ilkeleri ve öngörülerinin pozitivist akımın etkisindeki düşüncelerini onun geliştirdiği ilkelerde açıkça görülmektedir.  Taylor, mekanik bir anlayışla örgütsel çalışma ortamını değerlendirmiş ve standart iş yöntemleri, standart iş süreleri, denetim alanı gibi standartlaştırılmış yöntemler üzerinde durmuştur.
  • 27.  Bilimsel yaklaşımda mikro nitelikli bir bakış tarzıyla, işlerin parçalarına ayrılarak incelenmesi, aşırı uzmanlaşma, birbirlerinden izole olmuş görev ve roller, piramit yapılı hiyerarşik örgütlenme, sıkı denetim gibi özellikleriyle, Newton‟un “bir bütün, parçalarının toplamıdır” yaklaşımından pek farklılık göstermemektedir (Şimşek, 1997:177).  Benzer etkiyi klasik örgüt teorisinin öncülerinden olan Henry Fayol‟un “yönetsel yaklaşımında ve Max Weber‟in; işler ve hareketlerin rasyonel ve objektif esaslara uygun olarak düzenlenmesi süreci olarak tanımlanan “ideal bürokrasi”sinde de görmek mümkündür.  Bu dönemde rasyonel düşünceyle kurulmuş olan organizasyon, maksimum üretkenlik, verimli-etkin çalışma tarzı ve tüm süreçlerde sıkı kontrol sistemleri teorilerin odağı olmuştur.
  • 28.  Maksimum üretkenlik için rasyonalize edilmiş ve soyutlanmış birey, tek boyutlu mekanik bir varlık olarak algılanmaktan öteye gidememiştir.  Yine bu dönemde insanlara ilişkin temel varsayımlar, yine insanla ilgili bir takım temel felsefeleri yansıtan insan modellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.  Aşırı bireyci “sosyal liberalist” yaklaşımlar ile A. Smith‟in “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” görüşü gibi pozitivist/akılcı yaklaşımlar, toplumcu geleneğin karşısında bireye sınırsız serbestlik tanımış ve onu yüceltmiştir (Tosun, 1990:86).  Klasik örgüt teorisinin insanın psikososyal yönünü göz ardı etmesi ve emekleri karşılığında taahhüt edilen tek şeyin ücret olması, onları ücret konusunda daha ısrarcı ve tavizsiz tutuma yöneltmiş ve ilişkilerin çıkarlara yönelik olarak gelişmesine neden olmuştur.  1970‟li yıllardan itibaren dünya, makro düzeyde politikadan teknolojiye, sosyolojik dönüşümlerden uluslararası ekonomik dengelere, iletim araçlarından ulaşıma ve üretim teknolojilerinden bilişim teknolojilerine kadar büyük bir değişime sahne olmuştur. Bu değişimlerin yansımaları, işgücünün niteliliğini ve tasnifini de içine alan emek piyasalarında da görülmektedir (Drucker, 1995:210).  “PostModern” veya “Sanayi Ötesi” dönüşüm olarak da adlandırılan bu değişim, küresel ölçekte ticaret ile “bilgi ve enformasyon” teknolojilerini öne çıkaran bir özellik taşımaktadır (Kurtulmuş, 1996: 94).
  • 29. Modern anlamda, örgüt teorilerini ve metaforları karakterize eden ve örgütün ne olduğu küresel varsayımlar vardır. Bunlardan bazıları: Örgütler sınırlı ve tanımlanabilir varlıklardır. Örgütler mekanik sistemlerdir ve onları çevreleyen sınırlar vardır. Üretim girdileri örgütün sınırları içinde bir araya getirirler ve çevreye ürün ya da hizmet olarak sunulurlar. Örgütler farklılaştırılmış iş yapma birimleridir . Modern yaklaşım pozisyonların, görevlerin ve departmanların fiili faaliyetlere benzeyen anlamlı ve açık olarak ayrı kategorilerde farklılaştırılabildiğini varsayar. Örgütler rasyonel ilkelere göre faaliyette bulunurlar. Örgütler, tanımlanabilir amaçları başarmak için tanımlanan ve oluşturulan yapıların amaca yönelik davranışlarını temin eden bir araçlardır.
  • 30. Postmodernizmin bu varsayımları nasıl eleştirdiği, post- modern ile postmodern arasındaki farkta gizlidir. Postmodern kavramı epistemolojik bir kavram iken postmodern kavramı ise modern sonrası dönemi belirten bir kavramdır. Epistemolojik olarak postmodern bizi çevreleyen dünyayı nasıl anlayacağımız sorunuyla ilgilenir. Postmodernizmin bu perspektifi örgütü anlamak için modernist yöntemin tümünü reddeder. Tasvir edilebilen, sınıflandırılabilen, ya da modellenebilen algılanabilir, gözlenebilir ve tanımlanabilir yapılar olduğuna ilişkin modern varsayımı sorgular. Aynı zamanda, insan öznesinin rasyonel olarak tanımlanmış herhangi bir çıkar ya da tek kimlik temelinde davrandıkları görüşünü de reddeder. Çünkü postmodern epistemoloji, örgütlerin imajlara, dile ve söyleme dayalı subjektif yapılar olduğunu iddia eder. Örgütün esası ve anlamı gözlemcinin bakış açısına bağlı olarak sürekli değişmektedir. Bu görüş, örgütün şekli ya da amacı hakkındaki betimleyici doğruluk iddiasını önceki tanımlamalara baskın kılma çabasının bir sonucu olarak epistemolojik emperyalizmden başka bir şey değildir.
  • 31. Öte yandan post-modern dönem, örgütlerin gözlenebilir bir deneysel gerçekliğe sahip olduklarını varsayan modern epistemolojiyi kullanarak örgütün modernist yönünü değerlendirir. Epistemolojik bağlamda modernizmi reddetmek yerine, post-modern yaklaşım, uygulanabilirliğini yitirdiği için ve çağdaş örgütsel formları doğru betimleyemediği için örgüt yapısı hakkındaki modernist iddialara başkaldırır. Bu yaklaşım gözlenebilen ve betimlenebilen deneysel bir örgütsel gerçekliği varsayar. Bununla birlikte, gerçeklik öyle dramatik bir şekilde değişmiştir ki, örgütler yeniden kavramlaştırılamaz.
  • 32. 8. FOUCAULT VE ÖRGÜT KURAMI Soykütüksel Analiz; Gözetim, Gözetleme Kulesi Kavramı; Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim
  • 33. MICHEL FOUCAUL T Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog. Doğum tarihi: 15 Ekim 1926, Poitiers, Fransa Ölüm tarihi ve yeri: 25 Haziran 1984, Paris, Fransa Etkilendiği kişi: Friedrich Nietzsche, Karl Marx, Gilles Deleuze Filmler: I, Pierre Rivière, Having Slaughtered My Mother, Sister and Brother... Eğitim: University of Paris (1961)
  • 34. Foucault’un güç analizleri eleştirel yönetim araştırmalarında da sıklıkla referans alınmaktadır. Foucault çalışmalarında genellikle bilgi ve güç ilişkisi üzerinde durmaktadır. Ona göre bilgi ve güç her zaman birbirleriyle ilişkili kavramlardır. Bilgi güç üretir, güç ise doğru bilgiyi tanımlama gücüdür aynı zamanda. gücü olanın ürettiği bilgi doğrudur. Örgüt kuramlarında güç genellikle farklı tarafların kullanabildiği bir kaynak olarak ele alınmaktadır.
  • 35. Oysa Foucault’a göre güç insan ilişkilerinde ortaya çıkan ve yönetenlerin yönetilenler üzerinde sahip oldukları bir etkidir. Bu etki çoğunlukla doğrudan ortada görünmez, birtakım yönetim süreçleri aracılığıyla yöneten-yönetilen ilişkisi içerisine yedirilir. Bu yedirme işi genellikle gücün personel güçlendirme, yeniden yapılanma gibi söylemlerle kamufle edilmesi anlamına gelmektedir. Performans değerlendirme sistemleri, elektronik izleme sistemleri gibi insan kaynakları yönetimi uygulamaları gücün kontrol amacıyla kullanılmasını sağlayan söylemlerdir.
  • 36. Genel olarak değerlendirildiğinde bir felsefe olarak postmodernizmin örgütsel analize getirdiği farklı bakış açıları ve sağlayabileceği katkılar şöyle sıralanabilir: Postmodernizm normal bilim anlayışına karşı çıkar. Postmodern düşünce büyük-anlatılara şüphe ile baktığından kendisini de bir büyük-anlatıya dönüştürmemeye çalışır. Dolayısıyla bir örgütlerin sorunlarına çözüm üretme, performanslarını artırma gibi iddialara sahip bir kuramsal yaklaşım değildir. Postmodern bir örgütsel analiz ancak mevcut kuramsal yaklaşım ve uygulamaların aslında ne olduklarının anlaşılabilmesine katkı sağlayabilir.
  • 37. Postmodernizm insanlardan bağımsız bir gerçeğin peşinde değildir. Örgütsel ilişkilerin en doğru biçimini keşfetmeye çalışmaz. Mevcut ilişkilerin görünenin ötesindeki karmaşık yapısını ortaya koymaya çalışır. Bu amaçla pozitivist araştırma yöntemleri yerine post-pozitivist nitel araştırma yöntemlerinden yararlanır. Postmodernizm tartışmaları örgütsel analizde pozitivist yöntemlere karşı nitel yöntemlerin meşrulaşmasında önemli katkı sağlamıştır. Nitel yöntemlerle birlikte örnek olaylar, kurgu-anlatılar, edebi metinler gibi farklı yazım türleri de örgütsel analize postmodernizmle birlikte girmiştir.
  • 38. • Postmodernizm örgütlerle değil örgütlenmeyle ilgilidir. • Örgüt nesnel bir gerçeklik olarak laboratuvara alınıp incelenecek, üzerinde deneyler gerçekleştirilecek tasarlanmış bir yapı değildir. • Örgütler kendilerini oluşturan tüm paydaşlar tarafından sürekli olarak yeniden üretilen kültürel varlıklardır. • En iyi tek bir örgüt yapısı yoktur. Bütün örgütler kendilerine has özelliklere sahiptir.
  • 39. Postmodernizm her tür söyleme şüphe ile yaklaşır. Yazılı olsun, sözlü olsun örgütler hakkında örgüt kuramcıları tarafından üretilen söylemler örgütleri değil, söylem sahiplerinin yaklaşımlarını yansıtır. Bu nedenle söylemlerin farklı tarafların yapacağı okumalarla yapıbozuma tabi tutulmaları gerekir. Örgütsel analizde bilgi üretimine bilginin kullanımından etkilenen tüm tarafların katılımı sağlanmalıdır. Böylece örgütlerde yöneten-yönetilen gibi söylemler yerine örgütlerin insanların yaşam alanları olduğu gerçeği öne çıkabilecektir. Postmodernizm genellemelere karşıdır. Postmodernizm düşünce evrensel doğrular ortaya koyma peşinde değildir. Örgüt kuramı küçük-anlatılara odaklanmalıdır. Örgüt araştırmalarında belli konuların diğerine göre önceliği yoktur. Çalışma konuları çevresel beklentilere göre değil araştırmacının kişisel tercihlerine göre belirlenmelidir. Ancak bu şekilde modern dönemde ihmal edilen eşitsizlik, ayırımcılık gibi araştırma konuları gündeme gelebilir (TAŞÇI & ERDEMİR, 2013).
  • 40. SOYKÜTÜKSEL ANALIZ Foucault’ya (1977, s. 139, 140) göre soykütük, kendi başına kökenlerin araştırılmasına karşı olan “gri, kılı kırk yaran ve sabırla oluşturulmuş belgeseldir… önceleri sarsılamaz, parçalı olup da birleşik zannedilen ve kendi içinde tutarlıymış gibi hayal edilen her şeyin heterojenliğini ortaya koyan… ve sonuçta bizi kesintililik ile baş başa bırakan” bir tarzdır, yaklaşımdır ve bu anlamda Foucault, kendi ifadesiyle bilgi, iktidar ve özne/uyruğun soykütüksel tarihi üzerine çalışmaktadır (Kelly, 2009). Foucault’nun soykütüksel yaklaşımı, put kırıcı bir tarz olmakla beraber, eklektik, melez ve polemiklerle dolu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın ana hedefi ‘bugünü’ temellendiren kuram ve uygulamaları sorgulamaktır. Bu yaklaşım, üzerine fazla düşünmeden doğru olarak kabul ettiğimiz sabiteleri bir sorun olarak tanımlar ve ‘hakikatlerin’ tarihini, bilgi ve iktidar arasındaki karmaşık ilişkilere gönderme yaparak yazar (Deacon, 2003, s.8, 12).
  • 41. • Tarih, edebiyat ve felsefenin bileşiminden oluşan soykütüksel yaklaşım, nedenler değil de özgül sonuçlar üzerine vurgu yapar. Foucault’nun ana amacı, tarihsel süreklilik, tarihsel nedensellik gibi el üstünde tutulan kategorilere yer vermeksizin Aydınlanma ve öngördüğü hakikatlerin soykütüğünü yazmaktır. Put kırıcı niteliğiyle bu soykütükler, modern hümanizmin, egemenlik, Aydınlanma, güçlü, kurtulmuş birey vs. gibi iddiaların sınırlarını çizmekle beraber, bu iddiaların imkânını sorgulamıştır (Bayram, 2018).
  • 42. GÖZETIM İktidarın tam anlamıyla işleyebilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi için bilgiyle birlikte özne üzerinde gözetim ve denetimin etkin kılınması gerekmektedir. Foucault’ya göre, “Bilgi, iktidar araçlarınca şekillendirilerek yayılmaktadır. Bu çerçevede bilimin iktidarın önemli bir uzantısı olduğuna dair çözümlemelerinde geniş ölçüde yer vermiştir. Bu anlamda, ona göre bilim, aydınlanma düşünürlerinin aksine bir özgürleştirme aracı değil, aksine iktidarın denetim mekanizmalarından biridir ve bireyleri hapseder” (Çelebi 2013: 515). Gözetim ve denetiminin sistemli ve sürekli olabilmesi Foucault’nun Panoptikon hapishanesi benzetmesinde olduğu gibi bireylerin sistematik olarak kontrol altında tutulmasına bağlıdır. Toplumu yönetme ve denetleme sorunsalı üzerinde yoğunlaşan iktidarın gözetim mekanizması birey açısından oldukça etkin bir yerde durmaktadır. ‘Pan’ ve ‘opticon’ kelimelerinin bir araya gelmesi ile oluşturulan ve ‘bütünü gözetlemek’ anlamını taşıyan ‘Panopticon’ kavramı, iktidar dolayımında kullanıldığında önemli bir denetleme aracına dönüşmektedir. Foucault’nun Panoptikon hapishanesi benzetmesinden yola çıkılarak varılan ve her adımın denetlenmesi ve gözetlenmesi olgusu, bireyin kendi davranışlarına kendisinin düzenleme getirmesi ile de doğrudan ilişkilidir.
  • 43. Foucault’ya göre okullar, hapishaneler, hastaneler vb. kurumlar birer Panoptikon hapishaneleridir. Gelişmekte olan dünyada teknoloji kaynaklı yenilikler de denetleme faktörü göz önünde bulundurulduğunda bireyin davranışlarına yön veren baskı araçlarına dönüşebilmektedir. “Sürekli gözetlendiğini düşünen insanlar kendi davranışlarını ‘normallik’ çerçevesi ile sınırlamaya başlarlar ki böylece iktidarı kendi içlerine kaydetmiş olurlar. Sürekli gözetim iktidarın içselleştirilmesini sağladığından dışsal bir iktidara, yani baskıya, gerek kalmadan iktidar özneler üreterek kendi sürekliliğini temin eder. Böylece ‘ekonomik iktidar mekanizması’ kurulmuş olur. Bu kurumlarda iktidar bilimsel söylemler eşliğinde ‘anormalliğin’ (deliliğin, hastalığın, suçun vb.) tanımlanması üzerinden kurulur” (Foucault’dan akt. Işık 2012: 107).
  • 44. İktidar ‘normal’ ve ‘anormal’ kavramlarını öne sürerek, normal olanı ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir. “İktidarın bireyleri, normalleştirme ve normalleştirme amaçlı kapatma düşüncesi ile oluşturulan öznelerin, kimliklerin oluşturulması aşamasında seçtikleri söylem biçimlerinin, iktidarın söylemi karşısındaki yeri ile ilgilidir. Yapılmak istenen, bireylerin birbirlerini tanımaktan ziyade birbirlerini sınıflandırma yoluyla belirli yaptırımları olan farklılıklara dönüştürmektir” (Çelebi 2013: 520-521). • ‘Normal’ olanın tanımını yapan iktidar, bireyi kendi belirlenimleri çerçevesinde dönüştürme ya da inşa etme eğiliminde bulunur. “Foucault için önemli olan öznenin iktidar tarafından, dolayısıyla da normalleşmeyi nesnelleştirici mekanizmalar tarafından yaratıldığını kanıtlamaktır (Özüölmez, 2019).
  • 45. GÖZETLEME KULESI KAVRAMI Foucault’ya göre 18. yüzyıldan sonra Avrupa’da kapatılmanın amacı “üretim etkinlikleri, iletişim şebekeleri ile iktidar ilişkilerinin etkileşimi arasında giderek daha denetimli bir ayarlamadır (Foucault, 2005: 72). Kapatmayı açıklarken de Jeremy Bentham’ın panoptikon metaforunu kullanır: “Çevrede halka halinde bir bina, merkezde bir kule; bu kulenin halkanın iç cephesine bakan geniş pencereleri vardır.
  • 46. • Çevre bina hücrelere bölünmüştür; bunlardan her biri binanın tüm kalınlığını kat etmektedir. Bunların biri içeri bakan ve kuleninkilere karşı gelen, diğeri de dışarı bakan ve ışığın hücreye girmesine olanak veren ikişer pencereleri vardır. • Bu durumda merkezi kulede tek bir gözetmen ve her bir hücreye tek bir deli, bir hasta, bir mahkûm, bir işçi veya bir ilkokul çocuğu kapatmak yeterlidir. Geriden gelen ışık sayesinde, çevre binaların içindeki küçük siluetleri olduğu gibi kavramak mümkündür. Ne kadar kafes varsa, o kadar küçük tiyatro vardır, bu tiyatrolarda her oyuncu tek başınadır, tamamen bireyselleşmiştir ve sürekli olarak görülebilir durumdadır. • Görülmeden gözetim altında tutmaya olanak veren düzenleme, sürekli görmeye ve hemen tanımaya olanak veren mekânsal birimler oluşturmaktadır. Sonuç olarak, hücre ilkesi tersine döndürülmekte veya daha doğrusu onun üç işlevi – kapatmak, ışıktan yoksun bırakmak ve saklamak- ters yüz edilmektedir; bunlardan yalnızca birincisi korunmakta ve diğer ikisi kaldırılmaktadır. Tam ışık altında olma ve bir gözetmenin bakışı, aslında koruyucu olan karanlıktan daha fazla yakalayıcıdır” (YÜCEDAĞ, 2017).
  • 47. • Sürekli gözetlenen mahkûmda bir süre sonra içsel bir gözetim mekanizması kurularak davranışları kendisi tarafından kontrol edilir. Mahkûm görünür ama göremez; yani “görme, egemenliğin kaynağı olacak şekilde ‘tek yönlü’ kılınmış ve gözlenenler de görme gücünün nesnesi haline getirilmiştir” (Dolgun, 2008: İBRAHİM YÜCEDAĞ 167 35). • Denetlenen ancak denetlenemeyen bir durum söz konusudur. İktidarı elinde bulunduranlar iktidar uyguladıkları üzerinde belirli davranış ve tutumlar geliştirmek için çeşitli gözetim teknikleri kullanmaktadır. • Halka halinde bir yapıyı ifade eden panoptikonda bu halkanın tam ortasında bir gözetleme kulesi vardır. Kulede halkadaki tüm hücreleri görebilen kişi esasında her şeyi gören, ancak kendisi görülemeyen bir iktidarı temsil eder. Bina çok sayıda hücreye bölünmekte ve bu hücrelerin camları şeffaf olduğundan mahkûmların her hareketi kule tarafından gözetlenebilmektedir.
  • 48. DISIPLINE EDICI GÜÇ • Foucault, bireyin kendisini “akıl” çerçevesinde tanımlaması gerektiğinin vurgusunu yapan Aydınlanma düşüncesi ile toplumda “sapkın ve akıl dışı” olan durumların ortaya konması ya da dışlanmasının çok daha kabul edilir bir hal aldığını belirtmektedir (Foucault,2003a; 246). • Bu kabul ediş ile beraber artık iktidar disipline edici ve düzenleyici boyutuna geçiş yapmış bulunmaktadır. Foucault bu durumla ilgili şu açıklamayı yapar; XIX. Yüzyılın en büyük getirisi olan Sanayileşme ve sanayi üretiminin yol açtığı değişim, denetimi gerekli kılmıştır. Disiplin tekniğinin denetim ile dönüşümü, bireylerin bedenleri üzerinde etkisinin azalmış olması ile paralellik göstermiştir. Örneğin yeni iktidar biçimi içinde işkence fikrinin yer almıyor olması, iktidarın bireylere karşı ani bir iyileşme durumu anlamına gelmez. Yeni iktidar düzeni ile gelen strateji değişikliği, iktidarın bireyler üzerindeki etkinliğini farklı tür bir işleyiş ve farklı mekanizmalar ile yürüttüğü anlamına gelir. Bedenleri tımarhane, karantina, hapishane gibi yerlere kapatmak sureti ile hizaya sokma amacındaki teknikler, bedenlerin uysallaştırılması amacı ile kurulmuş olan disipline edici mekanizmalardır. Bedenin aile, okul, gündelik yaşam, normlar ve stratejik ilişkiler ile kontrol altına alınması, disiplinci mekanizmaların üzerine eklenen düzenleyici mekanizmalardır. Bu mekanizmalar, bedenleri; zaman, uzam ya da hareket içinde homojen bir şekilde bölmek için dayatılan, sistematik bir çerçevenin devamı olarak rasyonel, eğitsel bir işlevle donanmış düzenleyici mekanizmalar işlevi görürler (Foucault 2003a: 248).
  • 49. • Düzenleyici ve disiplinci iktidarın farklı yöntem ve teknikler kullandığını belirten Foucault, disiplinci mekanizmalardan olan polisin bireyler üzerinde kullandığı yöntemlerin ya da ebeveynlerin çocukları üzerinde işlediği yöntemler dizisinin (düzenleyici iktidar) iktidarın kendisini ortaya koyduğu alanlardan olduğunu belirtir (Foucault, 2003a). • Disiplinci mekanizmaların devamında özellikle önem kazanan düzenleyici mekanizmalar, iktidarın devamını ve yerleşmesini sağlayan teknolojiler olarak kabul edilmektedir (Foucault, 2005c:73- 75). • Düzenleyici mekanizmalar varlığını her bireyin etrafında, onu ebeveynlerine, işverenine, öğretmenine bağlayan iktidar ilişkileri demetinin varlığı ile sağlamaktadır (Foucault, 2005c: 160- 161). • Foucault’a göre; İktidar ilişkilerini, ya bunu yaparsın ya da seni öldürürüm! Şeklindeki bir tür kaba tahakküm olarak görmemek gerekir. Bunlar iktidarın aşırı durumlarıdır yalnızca. Aslında, iktidar ilişkileri güç ilişkileridir, her zaman tersine dönebilen çatışmalardır (Durutürk, 2018).
  • 50. DERRIDA VE ÖRGÜT KURAMI (VARLIK METAFIZIĞINE KARŞI OLMAK; DERRIDA’NIN ETKI ALANI; YAPISÖKÜMCÜLÜK)
  • 51. JACQUES DERRIDA • Fransız bir filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur. • Doğum tarihi: 15 Temmuz 1930, El Biar, Cezayir • Ölüm tarihi ve yeri: 9 Ekim 2004, Paris, Fransa • Etkilendiği kişi: Michel Foucault, Martin Heidegger, Karl Marx • Filmler: Derrida
  • 52. • Bu bağlamda yapısökümü radikal bir karşı okuma olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ancak bu karşı – okuma stratejisi felsefe tarihi içinde belli bir düşünsel yönelimi ya da özel bir disiplini değil, hatta sadece felsefe tarihine ilişkin bir düşünme mantığını da değil, kültüründen siyasetine oradan gündelik yaşam kodlarına kadar bütün bir Batı uygarlığını kapsayan düşünme mantığını muhatap alan bir stratejidir. • Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra global bir etki yaratan moda kavramlardan biri haline gelmesinin temel sebebi de işte budur (Rutli, 2016). • İlk olarak Derrida’nın 1967’de yayımladığı Ses ve Fenomen adlı eserinde ortaya çıkan yapısöküm terimi, temel olarak Batı felsefesinin genetiğinde yer alan ve gelenek oluşturmuş hâkim düşünme mantığının işleyişindeki keyfiliği ve temelsizliği göstermeye odaklanan bir metin okuma stratejisini imler.
  • 53. VARLIK METAFIZIĞINE KARŞI OLMAK • Derrida’nın mevcudiyet metafiziği olarak adlandırdığı ve temel karakteristiğinin bir merkez tasavvuru olduğunu ifade ettiği düşünme mantığı ona göre düalist bir yapıya sahiptir. • Yani, mevcudiyet metafiziği kavramsal hiyerarşiler ve kavram karşıtlıkları kurarak düşünür. Bu bağlamda merkez de bu kavram hiyerarşilerinin tümünü yöneten doğal, saf, basit, kendi kendine yeten temel ilke ya da köken olarak anlaşılır. • Derrida’ya göre bir metnin ya da yapının metafizik olmasının ölçütü onların bu mevcudiyet ya da merkez düşüncesinin hâkimiyeti altında olmasıdır. Bu metafiziksel yapılar bir yandan mevcudiyet fikrinin hâkimiyeti altındadırlar diğer yandan ise bu mevcudiyet fikrinin üretim sürecine aktif olarak katılmaktadırlar
  • 54. • Derrida’ya göre, oluşturduğu kavramsal hiyerarşiler yoluyla işleyen mevcudiyet metafiziğinin en etkili ve belirleyici hiyerarşik yapısı söz ile yazı arasındaki ikiliktir. • Bu nedenle Derrida, Batı metafiziğine ilişkin düşünme mantığını ses merkezci bir yapı olarak tanımlar. Buna göre mevcudiyet metafiziği kendisini kuran kavram ikiliğinde sözü yazıya göre daha ayrıcalıklı olarak konumlandırır (Rutli, 2016).
  • 55. FEMINIST ÖRGÜT KURAMLARI • Feminist kuramlar, alternatif kuramlaştırma şekilleri ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu kuramların anlamlı toplumsal ve siyasi sonuçları olmalıdır. • Geleneksel antropolojik kuramlara baktığımızda işbirliği oluşturmak ve araç yapımında erkeklerin önemli katkılarının olduğunu kadınların ise küçük bir etkilerinin olduğu öne sürülmektedir. • Feminist kuramlarda ise kadının her türlü eyleminin insanlığın niteliksel ve niceliksel gelişim sürecinde anahtar etken olduğu ileri sürülmektedir (Balcı,2008). • Juliet Mitchell’e göre, bir feminist politika geliştirmek, temel bir feminist görüş üzerinden onu daha elverişli bir duruma getirerek ortaya çıkacaktır. Mitchell, kadının ezilmişliğini içeren nesnel koşulları anladıkça bilincin akla dayalı rasyonel bir bilinç haline geleceğini söylemektedir (Şenkal, 2016).
  • 56. POSTMODERNIST ÖRGÜT KURAMINA YÖNELIK ELEŞTIRILER NELERDIR? • Postmodernizmi eleştirenler, onun gerçek ile hata veya teori ile saçmalık arasındaki farkı yok ettiğini ve bunun hiçlik (nihilizm) anlamına geldiğini savunur. • Scholes der ki, “gerçeklik diye bir şey olmadığı için, hata diye de bir şey yoktur ve tüm inanışlar eşittir” (1989: 56).Bazı şüpheci postmodernistler bile bu şikayeti kabul eder; fakat onların çoğu gerçeğin yokluğunun pozitif olduğunu savunur. • Şüpheci ve olumlu postmodern yaklaşımların ikisini de yetersiz olarak kabul eden Rosenau, nihilist postmodern bakışın kendisinin çelişki olduğunu savunur. Bu görüşü ortaya atmakla, postmodernistler, imtiyazlı pozisyon edinirler. Onlar “gerçeklik diye bir şey yoktur” şeklindeki kendi görüşlerinin doğru olduğunu iddia ve beyan ederler. Her ne kadar onların çok azı bu ikilemden kaçmaya çalışsa da aslında bunu yapmakla, gerçekliğin mümkün olabileceğini ifade etmiş oluyorlar. Fakat, bu görüşün sadece kendi şahsî görüşleri olduğu konusunda okuyucularını uyarırlar. Dolayısıyla, “sessiz kalmaktan başka bu çelişkiden mantıklı bir kaçış yolu yoktur” (Rosenau, 1992: 90).
  • 57. • Best ve Kellner, eleştirel teorisyenler tarafından postmodernizme yapılan saldırıları eleştirir; fakat bu, onların postmodern teoriyi savundukları anlamına gelmez. Bu yazarlar, hem postmodern hem de eleştirel teorinin bazı yönlerini eleştirirler. Güçlü ve zayıf yönleri açısından, iki teorinin de önemli benzerlikleri paylaştığını, geleneksel felsefe ve sosyal teoriyi eleştirmeleri konusunda iki teorinin de birleştiğini ve ikisinin de modernite ve onun sosyal egemenlik ve ussallık şekline keskin eleştiriler getirdiğini savunur. • Diğer yandan, postmodern teori ile eleştirel teori arasında birçok farklılık vardır. Eleştirel teori, genellikle, birçok postmodernistin reddettiği bazı sınırları çizmek ve bazı kategorik ayırımları savunmak ister. • Örneğin, postmodernistler, eleştirel teorisyenlerin tuttuğu siyasal ekonomi ve sınıf gibi, radikal sosyal teori kategorilerini reddederler (1991: 215-6). • Best ve Kellner'in belirttiği gibi, “maalesef, post-modern teori ile eleştirel teori karşılıklı diyalog ile birbirleriyle daha verimli bir şekilde ilişki içine girmediler; çünkü, bu bir şekilde birbirlerinin eksikliklerini tamamlar” (1991: 252).
  • 58. KATILIYOR MUSUNUZ? • Yönetim tarihi boyunca her döneme, her zamana ve her duruma uygun bir yönetim sistemi geliştirmeye yönelik araştırmalar yapılmıştır, ancak her seferinde geliştirilen teoriler ve sistemler belirli bir zaman sonra yetersiz kalmış ve yerine yenilerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Yönetim bilimi alanında geliştirilen her teori, her kuram o dönemin şartlarına uygun, dönemin felsefecileri ve bilim adamlarınca geliştirilmiş, dolayısıyla ortaya çıktıkları dönemin izlerini taşımaktadır. • Artık her duruma ve har zamana uygun bir sistem geliştirmenin mümkün olmadığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Postmodernizm de bu doğrultuda önceleri modernizme eleştiri olarak ortaya çıkmış ve son yıllarda modernizmi tamamen reddeden görüşlerin de eklenmesiyle farklı bir yönetsel dönemin başlangıcı olarak görülmeye başlanmıştır. Ancak postmodernizmin niteliklerinin, kapsamının belirlenmesi konusundaki tartışmalar hala sürmektedir. Bunun yanı sıra kendi içerisinde de yönetim uygulamalarının geçerliliği açısından bazı çelişkiler ve eksiklikler içermektedir. Bu nedenle henüz kuramlaşamamış çeşitli görüşlerden oluşan düşünceler topluluğu halindedir. Bu yüzden eleştirilere katılıyorum.
  • 59. KAYNAKÇA BAYRAM, A. K. (2018). FOUCAULT’NUN YÖNTEMİ: HAKİKATİN SÖYLEMSEL İNŞASININ ARKEOLOJİSİ. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLİMLER DERGİSİ , 217-230. DOĞAN, B. (2007). YÖNETİM VE ÖRGÜT KURAMLARININ TASNİFİNDE MODERN VE POST MODERN AYIRIMI. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. DERGİSİ, 185-201. DURUTÜRK, B. (2018). MİCHEL FOUCAULT’NUN İKTİDAR VE ÖZNE KAVRAMLARINA BİR BAKIŞ: GÖZETİM TOPLUMU. ÜÇÜNCÜ SEKTÖR SOSYAL EKONOMİ DERGİSİ, 958-972. ERASLAN, H., & ŞENGÜN, H. İ. (2018). POSTMODERNİZM AKIMI VE İŞLETME YÖNETİMİNE ETKİLERİ. ULUSLARARASI BATI KARADENİZ SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER DERGİSİ, 178-193. ERKAL, H., & ŞENTÜRK, B. (2015). ÖRGÜT KURAMI YAZINI KAPSAMINI YENİDEN DÜŞÜNMEK: TÜRKİYE'DE HEMŞEHRİLİK VE HEMŞEHRİ DERNEKLERİ. AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ, 339-353. ERYİĞİT, S. (2001). MODERNİZM POSTMODERNİZM VE ORGANİZASYON YAKLAŞIM . KAMU- İŞ , 1-15.
  • 60. HALİS, M. (2011). PRE-MODERNDEN POSTMODERNE ÖRGÜTSEL EVRİM. REFORMA, 1-16. KALMA, B. (2019). MICHEL FOUCAULT BAĞLAMINDA GÖZETİM TOPLUMU. İSTANBUL. NİŞANCI, Z. N. (2015). GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YÖNETİM DÜŞÜNCESİ . YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ , 257-294. ÖZKAN, D. (2014). KÜLTÜREL BİR GÖSTERGE OLARAK GELENEK VE MODERNLİK İKİLEMİ: “SILA” TELEVİZYON DİZİSİ ÖRNEĞİ. SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 101-128. ÖZÜÖLMEZ, P. K. (2019). MICHEL FOUCAULT’NUN İKTİDAR VE ÖZNE KAVRAMSALLAŞTIRMASINA GÖZETİM SORUNU ÜZERİNDEN BAKMAK: BLACK MIRROR – ARKANGEL. SELÇUK İLETİŞİM DERGİSİ, 630-655. RUTLİ, E. E. (2016). DERRIDA’NIN YAPISÖKÜMÜ. TEMÂŞÂ DERGİSİ, 49-68. SAYLI, H. (2008). GELENEKSEL YÖNETİM PARADİGMASININ SINIRLAYICI ALANLARINA KARŞI POST-MODERN YÖNETİM PARADİGMASININ GELİŞTİRİCİ ALANLARI . AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ, İ.İ.B.F. DERGİSİ, 181-200.
  • 61. ŞENER, H. E. (2007). KAMU YÖNETİMİNDE POSTMODERNİZM. S. AKSOY, & Y. ÜSTÜNER İÇİNDE, KAMU YÖNETİMİ: YÖNTEM VE SORUNLAR (S. 31-47). ANKARA: NOBEL YAYINCILIK. ŞENKAL, Y. (2016). FEMİNİST KURAMLAR BAĞLAMINDA REKLAMDA KADIN İMGESİNE BAKIŞ. ABMYO DERGİSİ, 91-114. ŞİŞMAN, M. (1996). POSTMODERNIZM TARTIŞMALARI VE ÖRGÜT KURAMINDAKI YANSIMALARI. EĞİTİM YÖNETİMİ, 451-464. TAŞÇI, D., & ERDEMİR, E. (2013). ÖRGÜT KURAMI. ESKİŞEHİR: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI . YILDIRIM, M. (2010). MODERNİZM, POSTMODERNİZM VE KAMU YÖNETİMİ. ULUSLARARASI İNSAN BİLİMLERİ DERGİSİ , 703-719. YÜCEDAĞ, İ. (2017). MODERN TOPLUMDA DENETİM ASEMBLAJI. SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 161-175.