POSTMODERN ÖRGÜT KURAMI
Modernlik, Modernleşme ve Modernizm kavramlarını tanımlayınız.
Yapısalcılık, Postyapısalcılık, Yapıbozum ve Postmodernizmi tanımlayınız.
Postmodernizm kavramı ne zaman ve nasıl ortaya çıkmış ve örgüt düşüncesi üzerinde ne zaman etkili olmaya başlamıştır?
Modernizm ile postmodernizm arasındaki farklılıklar hangi noktalarda toplanmaktadır
Modernizmde yeri olan “olgusalcılık” neden postmodernistler tarafından reddedilmektedir?
Fordist Modernlik karşısında Esnek Postmodernlik ile ne anlaşılmaktadır?
Post-Yapısalcılık ve Post-Modern Örgüt Kuramındaki Yansımaları
Foucault ve Örgüt Kuramı [Soykütüksel Analiz; Gözetim [Gözetleme Kulesi Kavramı); Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim]
Derrida ve Örgüt Kuramı [Varlık Metafiziğine Karşı Olmak; Derrida’nın Etki Alanı; Yapısökümcülük]
Feminist Örgüt Kuramları
Yönetim Karşıtlığı Kuramı
Postmodernist örgüt kuramına yönelik eleştiriler nelerdir? Katılıyor musunuz?
Yönetim ve organizasyon teknikleri, örgütleme ile ilgili akademik sunudur. Örgütleme teknikleri ve süreçleri ile ilgili detaylı bir power point sunusudur. Bölümlendirme süreçlerini içermektedir. By: Alper ESKİKILIÇ
KURUMSALCILIK KURAMI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE GELİŞİM GÖSTERMİŞTİR? SÜRECE YÖN VEREN ARAŞTIRMACILAR KİMLERDİR? [WEBER’DEN İTİBAREN, PARSONS, MERTON, SELZNİCK……]
KURUMSALCI KURAMIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN “KURUM” VE “YASALLIK” HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ.
KURUMSALCI KURAMIN TEMEL VARSAYIMLARI VE SAVLARI NELERDİR? ALIŞKANLIK HALİNE GELEN EYLEMLER, RASYONEL MİTLER NELERDİR?
YENİ KURUMSALCILIK NEDİR? KURUMSALCI YAKLAŞIMA NE TÜR YENİLİKLER GETİRMİŞTİR? ÖNCÜLERİ VE İZDAŞLARI KİMLERDİR?
KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR VE KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN ÖRNEKLERİNDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?
KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİĞİN ARTMASININ SONUÇLARI NELERDİR?
KURUMSAL DEĞİŞİM, KURUMSAL MANTIKLAR VE KURUMSAL GİRİŞİMCİLİK
GREİNER’İN YAŞAM DÖNGÜSÜ KURAMI: ÖRGÜTSEL BÜYÜME MODELİ
KURUMSALCILIK KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
(Bu yazı 1982 kasımında Atattürkçülüğün ciddi bir hayal kırıklığı yarattığı bir dönemde yazıldı. Bu gün, Atatürk felsefesini kavramış ve yorumlamış, toplumu düşünceleri, görüşleri, bilgi ve bilgeliği ile aydınlatan sayısız düşünürün varlığını söyleyebilmekten mutluluk duyuyorum. K. MERİH)
Yönetim ve organizasyon teknikleri, örgütleme ile ilgili akademik sunudur. Örgütleme teknikleri ve süreçleri ile ilgili detaylı bir power point sunusudur. Bölümlendirme süreçlerini içermektedir. By: Alper ESKİKILIÇ
KURUMSALCILIK KURAMI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞ VE GELİŞİM GÖSTERMİŞTİR? SÜRECE YÖN VEREN ARAŞTIRMACILAR KİMLERDİR? [WEBER’DEN İTİBAREN, PARSONS, MERTON, SELZNİCK……]
KURUMSALCI KURAMIN TEMEL KAVRAMLARI OLAN “KURUM” VE “YASALLIK” HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ.
KURUMSALCI KURAMIN TEMEL VARSAYIMLARI VE SAVLARI NELERDİR? ALIŞKANLIK HALİNE GELEN EYLEMLER, RASYONEL MİTLER NELERDİR?
YENİ KURUMSALCILIK NEDİR? KURUMSALCI YAKLAŞIMA NE TÜR YENİLİKLER GETİRMİŞTİR? ÖNCÜLERİ VE İZDAŞLARI KİMLERDİR?
KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİK NEDİR VE KAÇ TÜRDE KARŞIMIZA ÇIKAR? GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN ÖRNEKLERİNDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?
KURUMSAL EŞBİÇİMLİLİĞİN ARTMASININ SONUÇLARI NELERDİR?
KURUMSAL DEĞİŞİM, KURUMSAL MANTIKLAR VE KURUMSAL GİRİŞİMCİLİK
GREİNER’İN YAŞAM DÖNGÜSÜ KURAMI: ÖRGÜTSEL BÜYÜME MODELİ
KURUMSALCILIK KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
(Bu yazı 1982 kasımında Atattürkçülüğün ciddi bir hayal kırıklığı yarattığı bir dönemde yazıldı. Bu gün, Atatürk felsefesini kavramış ve yorumlamış, toplumu düşünceleri, görüşleri, bilgi ve bilgeliği ile aydınlatan sayısız düşünürün varlığını söyleyebilmekten mutluluk duyuyorum. K. MERİH)
Sartre’ın fikirlerine kısa bir bakış:
A)
“İnsanın belirlenmiş sabit bir fıtratı yoktur
.
Onun için insan kendisini sınırsız birşekilde geliştirebilir” diyor, Sartre..
İşte bu iddiada üç skandal yanlış var; şöyle ki:
ÖZAY İLKELERİ HÜMANİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK İSLAM FELSEFESİ ÜÇGENİNDE TÜRK D...mikrokozmosmakrokaos
Eklektik Fenomenoloji (Seçici Özümseme) Yöntemi ile
Türk Dünyasının Kamuoyu Hassasiyetlerinin Somutlaştırılarak
Yerel, Küresel ve ‘Küyerel’ Siyasette Belirleyici Kılınması
ATATURK EPISTEMELOJISI VE ATATURK HUMANIZMIKutlu MERİH
Mustafa Kemal'in duygu ve düşünce dünyasını yansıtan, vizyonunu ortaya koyan basılı yayınları incelendiğinde, kendisinin eylemle felsefe yapan ve yaşadıklarına orijinal kavram ve yorum getirebilen bir düşünce gücüne sahip olduğu görülebilmektedir. Ne yazık ki Mustafa Kemal ve eserlerini araştıran entelektüeller, O nun bu olağanüstü entelektüel kapasitesini vurgulamaktan kaçınmaktadırlar. Mustafa Kemal' e büyük kumandanlık, dahi devlet adamlığı, büyük devrimcilik yakıştırılabilirken, bu yönlerini inceleyen çok sayıda çalışma bulunurken, bu eylemlerin kaynağını oluşturan büyük düşünce gücü ve yaratıcı-önder kişilik yapısı fazla gündeme getirilmemektedir.
Thomas Petit’in Parsons’a Ek Görüşleri ve Çalışmaları Nelerdir?
Chester Barnard’ın Sistem Kuramına Katkıları Nelerdir?
George Homans’ın Sistem Kuramına Katkıları Nelerdir?
Çatışma Düzeyleri1. Kişisel Çatışma2. Kişilerarası Çatışma3. Grup İçindeki Çatışma 4. Gruplar Arası Çatışma5. Örgüt İçindeki Çatışma 6. Örgütler Arasında Çatışma
ÖRGÜTLERDE LİDERLİK
DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK1. LİDERLİK
2. DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK
2.1. Dönüşümcü Liderliğin Özellikleri
2.1.1. Ortak Vizyon Oluşturma ve Paylaşma
2.1.2. Zihinsel Uyarım Ve Yaratıcılık
2.1.3. Karizmatik Etkiye Sahip Olma
2.1.4. Etkili İletişim ve Yüksek Motivasyon Becerisi
2.1.5. Değişimin Temsilcileri Olma
2.1.6. Duygusal Dayanıklılık, Cesaret, Risk Alma
2.1.7. Güçlendirme
2.1.8. Esnek Yönetim Anlayışı
2.1.9. Güvenilirlik ve Özgüven
2.2. Dönüşümcü Liderliğin Boyutları
2.2.1. İdealleştirme Etkisi
2.2.2. İlham Verici Motivasyon
2.2.3. Entelektüel Uyarım
2.2.4. Kişiselleştirilmiş İlgi
3. DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİĞİ ETKİLEYEN BAZI FAKTÖRLER
3.1. Örgütsel Vatandaşlık
3.2. Örgütsel Bağlılık
3.3. Örgütsel Adalet
3.4. Örgütsel Sessizlik
4. HOFSTEDE KÜLTÜR BOYUTLARI
4.1. Güç Mesafesi
4.2. Belirsizlikten Kaçınma
4.3. Erillik – Dişilik
4.4. Çoğulculuk – Bireycilik
4.5. Kısa – Uzun Dönem Odaklı Olma
5. DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR
5.1. Güç Mesafesi İle İlgili Çalışmalar
5.2. Belirsizlikten Kaçınma İle İlgili Çalışmalar
5.3. Erillik – Dişilik İle İlgili Çalışmalar
5.4. Çoğulculuk – Bireycilik İle İlgili Çalışmalar
5.5. Kısa - Uzun Dönem Odaklı Olma İle İlgili Çalışmalar
KAYNAKÇA
TAYLOR’DAN SONRA BİLİMSEL YÖNETİM
İYİMSER VE KARAMSAR GÖRÜŞLER/ELEŞTİRİLER
HENRI FORD: FORDİZM
HIGHLAND PARK FABRİKASI: MODEL T VE MONTAJ HATTI
YÖNETİCİ KİMLİĞİYLE FORD
TAYLORİZM
CHESTER I. BARNARD BİREY VE ÖRGÜT İŞBİRLİĞİ SİSTEMİ -
YÖNETİCİNİN İŞLEVLERİ VE OTORİTE KABUL TEORİSİ KONUSUNDA İNSAN İLİŞKİLERİ YAKLAŞIMINA OLAN KATKILARI
HERBERT SIMON VE SINIRLI RASYONELLİK
2. KONU BAŞLIKLARI
• Modernlik, Modernleşme ve Modernizm kavramlarını tanımlayınız.
• Yapısalcılık, Postyapısalcılık, Yapıbozum ve Postmodernizmi tanımlayınız.
• Postmodernizm kavramı ne zaman ve nasıl ortaya çıkmış ve örgüt düşüncesi üzerinde ne
zaman etkili olmaya başlamıştır?
• Modernizm ile postmodernizm arasındaki farklılıklar hangi noktalarda toplanmaktadır
• Modernizmde yeri olan “olgusalcılık” neden postmodernistler tarafından
reddedilmektedir?
• Fordist Modernlik karşısında Esnek Postmodernlik ile ne anlaşılmaktadır?
• Post-Yapısalcılık ve Post-Modern Örgüt Kuramındaki Yansımaları
• Foucault ve Örgüt Kuramı [Soykütüksel Analiz; Gözetim [Gözetleme Kulesi Kavramı);
Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim]
• Derrida ve Örgüt Kuramı [Varlık Metafiziğine Karşı Olmak; Derrida’nın Etki Alanı;
Yapısökümcülük]
• Feminist Örgüt Kuramları
• Yönetim Karşıtlığı Kuramı
• Postmodernist örgüt kuramına yönelik eleştiriler nelerdir? Katılıyor musunuz?
4. MODERNLİK
• Modernlik, yerelliklerden ziyade, yekpare bir
toplumsal yapının inşasını gerektirir. Modernlik
için toplumu oluşturan tüm öznelerin
“eşgüdümlü” eylemlerde bulunabilmeleri idari
mekanizmanın işleyişi açısından son derece
önemlidir (Özkan, 2014).
• Simmel ve Parsons gibi sosyologlara göre
modernlik, farklılaşmanın, uzmanlaşmanın,
bireyselleşmenin, karmaşıklığın, sözleşmeye
dayalı ilişkilerin, bilimsel bilginin ve
teknolojinin hâkim olduğu bir yaşam şeklidir
(Halis, 2011).
5. MODERNLEŞME
• Günümüzde modernleşme kavram olarak; geleneksel toplumdan modern
topluma doğru evrilen bir toplumsal değişim sürecini ifade eder.
• Yaygın kullanımı izlenecek olursa, terim; karmaşık bir işbölümünü,
endüstrileşme ve kentleşmeyi, bilim ve teknolojiyi, politik ve etik bireyciliği,
liberal faydacılığı ve toplum sözleşmesi teorisini, benlik ile ilgili belirli
birtakım fikirler kümesini, açıkça iyimser olan bir insan tasarımı tarihi ile
beraber, yapısal-işlevsel bir bakış açısından yüksek derecede
ayrımlaşmış, kapitalist bir pazar ekonomisinin hakim olduğu bir toplum
tipine işaret etmek için kullanılır (Hollinger, 2005:4; Eşbah, 2001:6).
6. MODERNIZM
Modernizm Cooper ve Burrell'e göre insanoğlunun kendisini Tanrının yada
tabiatın bir yansıması olarak görmekten vazgeçmesine tekabül eder.
Benzer bir şekilde Kant'ta modernizmi: insanın kendisinin dışında bir
otoriteden bağımlılığını yok etmesi sonucunda aklını keşfettiğini, bunun da
modernizmi oluşturduğunu söyler.
Modernizm esasen sübjektif olanın düşüncede her şeyin merkezine
yerleştirilmesidir. Sujenin kendisini, dünyayı, çevreyi ve hatta insanüstü
alemi yine kendi iç prensiplerinden itibaren yeniden kurması işlemidir.
Tecrübenin öne çıkarılması, arkasından da eskiden ontolojik birer mihenk
taşı mesabesinde kabul edilen Tanrı ölümsüzlük, insanüstü varlıklar, hatta
aklın bilimsel merceklerinden geçmeyen her şeyin tali konuma, pasif
mevkie düşmesi yani kısaca sekülarizasyondur. Dolayısıyla modernizmde
Aquinolu Thomas'ın yerini Descartes ya da Hegel, Dante'nin yerini Balzac
almıştır (ERYİĞİT, 2001).
7. Modernizmin özelliklerini, aydınlanma geleneğinin ideallerini de ifade
eden birer önerme biçiminde şöyle sıralamak mümkündür:
Kendi kendini belirleyen özerk birey, toplumun temelini oluşturmaktadır.
Ekonomik, sosyal ve idari alanlarda rasyonalizasyon; başka bir deyişle araçsal
aklın iddialarının evrenselleştirilmesi gerekmektedir.
Bilim yardımıyla yeni keşifler ve teknolojik gelişmeler sonucu insanın doğa
üzerindeki denetimi sürekli artırılarak, sonsuz kalkınma ve ilerleme
sağlanmalıdır.
Batı uygarlığının dünyanın diğer yörelerinde ortaya çıkan uygarlıklara karşı kesin
üstünlüğü söz konusudur, bu nedenle batı uygarlığının tüm kurumlan dünyanın
her yanına yayılmalıdır.
İktisadi alanda kitle üretimi, sanayileşme ve kalkınma tüm dünya insanlarına
refah ve mutluluk getirecektir. Bu nedenle bütün ekonomiler buraya doğru
yönlendirilmelidir.
8. Uluslararası ilişkilerde temel aktör ulus devletlerdir. Bu nedenle ulus
bilinci geliştirilmeli, ulusal sınırlar korunmalıdır.
Sekülerizm: Sağlıklı bir toplum için sosyal ve siyasal alanlarda
meşruluğun kaynak ve dayanağının dünyevi otoritelere devredilmesi
gerekir.
Halk kültürü ve yüksek kültür ayrımına dayalı bir kültürel farklılaşma ve
tabakalaşma gereklidir, bu, kültürel evrimin yönünü tayin edecek,
gelişimini sağlayacaktır.
Düzen, hiyerarşi, otorite bütün kurumların en temel özellikleridir.
İnsan, aklı ve onun yapıp edecekleri ile dünyayı cennete çevirebilir, başka
cennetler aramaya gerek yoktur.
Bilimsel bilgi yöntem ve araçlarıyla "mutlak hakikati" (mutlak gerçekliği)
bulabilir, bunun için insan üstü bir otoriteye (kaynağa) gerek yoktur.
10. YAPISALCILIK
Yapısalcılık ve işlevselcilik, geçmişte sosyal kuramda oldukça etkili olmuş,
toplumsal çözümlemelerde sıklıkla kullanılan temel yaklaşımlardır.
Yapısalcılığın önde gelen isimlerinden Levi-Strauss, insan öznesini,
varlığın merkezi olarak görmüş ve insanla ilgili bilimlerin temel amacının
da insanı oluşturmak değil, çözümlemek olduğunu ileri sürmüştür.
Bu görüş, daha sonraları yapısalcılığın da genel sloganı olmuştur.
Strauss'un yapısalcığı, insan zihninin genel doğasını yansıtacak değişmez
yapılar ve biçimsel tümeller bulma arayışı olarak nitelendirilebilir (ŞİŞMAN,
1996).
11. Derrida postmodernist yaklaşıma Lyotard'la
birlikte en büyük katkıyı veren düşünürdür.
Derrida'nın temsil ettiği post yapısalcılık,
anlamın orijinal bir özünün ve istikrarının
olmadığını söyler. Temel yoktur, zemin yoktur.
Yapının bu durağan olmayan niteliğinden
dolayı anlam reddedilebilir.
Bu görüş özellikle anlamın evrensel
olduğunu, doğrusal ilerleme düşüncesini iddia
eden aydınlanma düşüncelerinin
zayıflamasında etkili olmuştur. Bu düşünceler
modern paradigmadaki bilginin meşruiyetinin
bütün imkanlarını tahrip etmiştir.
YAPI BOZUMCULUK VE POSTYAPISALCILIK
12. Modern bilginin dışarıdan olguların bazı
durgun biçimlerini ifade ettiği
varsayılmaktadır. Modern bilgi, yorumlar
üzerinde bir münakaşaya da açıktır.
Daima yazarın bilgisine müracaat etmek
mecburiyeti vardır.
Birisi burada yazarın maksadı nedir, ne
kastetmiştir diye daima sorabilir. Post
yapısal perspektiften, otoritenin nosyonu,
anlamın kararlılığının dayanağı
bakımından kuşku taşımaktadır.
Otoritenin maksadı hakkında şüphecilik,
modern felsefenin öznellik nosyonundan
çıkartılmış postmodern bir eleştiridir.
Modernist felsefe insanın otonom bir özne
olduğunu, onun ilgilerinin ve arzularının
diğerlerinin ilgi ve arzularından bağımsız
olduğunu kabul eder (ERYİĞİT, 2001).
13. POSTMODERNIZM
Jameson postmodernizmi "geç kapitalizmin kültürel mantığı" olarak
tanımlamaktadır.
Jameson postmodernizmi kültürel ve felsefi zeminden toplumsal zemine
doğru kaydırarak, postmodern dünyanın görünümleri hakkında özgül
iddialarda bulunarak bir büyük anlatı biçimini, totalleştirici bir toplum
kuramı biçimini reddetmesine rağmen, Marksizan ana anlatı içinde uygun
bir yere koyarak sınıflandırmakta, sektörel yada bölgesel teoriler olarak
güncelleştirmektedir (Kellner, 1988:250-251).
Dolayısıyla Jameson, Lyotard'ın aksine ana ekseni Marksizm olan yeni bir
meta anlatı sunmaktadır (ERYİĞİT, 2001).
14. 3. POSTMODERNIZM KAVRAMI NE ZAMAN VE NASIL
ORTAYA ÇIKMIŞ VE ÖRGÜT DÜŞÜNCESI ÜZERINDE
NE ZAMAN ETKILI OLMAYA BAŞLAMIŞTIR?
15. Postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II. Dünya Savaşı
sonrasında ortaya çıktığı görülür.
Kesin bir dönemleştirme yapmak ve tarihsel sınırları saptamak olanaklı
görünmemekte; hatta öncüllerinin bizzat modernizm içinde yer almasıyla birlikte,
postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi
açısından II. Dünya Savaşı sonrasından itibaren ele almak yerinde olacaktır.
16. Postyapısalcı felsefe, postmodernizmin düşünsel felsefi arka planını
doldurmaktadır.
Bu dönemde modernitenin ülküleri ihlal edilmiş ve bu ülkülere kaynaklık eden
düşünce biçimleri ya da temel kuramsal kavram ve kategoriler açıktan
sorgulanmaya başlanmıştır; bilim, teknoloji, sanat, siyasal özgürlükler adına
yapılan her şeyin ortak amacı ilerleme ve insanın özgürleşmesidir, oysa
varılan sonuçların böyle olmadığı açıklık kazanmıştır. Bu sürecin sonucunda
varılan noktayı Lyotard, sonu olarak adlandırır.
Daha sonra, özellikle 1960'lı yıllardan itibaren, Fransa'da
görülen teorik çalışmaların ve felsefi tartışmaların
sonucunda, postmodernizm, felsefi olarak da kendini ifade
etmeye başlar.
17. Bunları Aydınlanma, İdealizm ve Tarihselcilik olarak belirtebiliriz. Modernitenin
projelerinin ( Rasyonellik, Özgürlük, Evrensellik gibi) başarısızlıklarını
değerlendirmek değil, bu başarısızlığın teorik temellerini anlamak ve aşmak
postmodern düşüncenin temel hedefidir.
Dolayısıyla yalnızca modern projelerin eleştirisi ve yeniden kullanıma
sunulmasını sağlamak değil, bizzat modernitenin kendisini tanımlamakta
kullandığı temel argümantasyon yapısının yapıbozuma uğratılması
gerçekleştirilmiştir.
18. 4. MODERNIZM ILE POSTMODERNIZM
ARASINDAKI FARKLILIKLAR HANGI
NOKTALARDA TOPLANMAKTADIR?
26. MODERNDEN POSTMODERNE ÖRGÜTSEL
DÖNÜŞÜMÜN YANSIMALARI
Örgüt araştırmalarında modern ve postmodern karşılaştırma çok yeni olmamakla
birlikte hala tartışmaların sürdüğü bir alandır. Yönetim ve örgüt alanındaki bilgi
birikiminin neredeyse çoğu modern zamana aittir.
Postmodernizmin kavramsallaştıramama sorunu ve yöntemsizliği postmodern
alandaki bilgilerin düzensizliği gibi bir sonuç doğurmuştur. Bu nedenle tasnif
edilebilir bilgi birikimi içinde postmodern yönetim ve örgüt bilgisi henüz çok azdır.
Yani var olan bilginin geniş bir bölümü göre modernist bilgidir. Modernist
karakteristikleri inceledikten sonra klasik örgüt teorisinin öncülerinden olan
Taylor‟un “bilimsel yaklaşım” olarak tanımlanan ilkeleri ve öngörülerinin pozitivist
akımın etkisindeki düşüncelerini onun geliştirdiği ilkelerde açıkça görülmektedir.
Taylor, mekanik bir anlayışla örgütsel çalışma ortamını değerlendirmiş ve standart iş
yöntemleri, standart iş süreleri, denetim alanı gibi standartlaştırılmış yöntemler
üzerinde durmuştur.
27. Bilimsel yaklaşımda mikro nitelikli bir bakış tarzıyla, işlerin parçalarına
ayrılarak incelenmesi, aşırı uzmanlaşma, birbirlerinden izole olmuş görev
ve roller, piramit yapılı hiyerarşik örgütlenme, sıkı denetim gibi
özellikleriyle, Newton‟un “bir bütün, parçalarının toplamıdır” yaklaşımından
pek farklılık göstermemektedir (Şimşek, 1997:177).
Benzer etkiyi klasik örgüt teorisinin öncülerinden olan Henry Fayol‟un
“yönetsel yaklaşımında ve Max Weber‟in; işler ve hareketlerin rasyonel ve
objektif esaslara uygun olarak düzenlenmesi süreci olarak tanımlanan
“ideal bürokrasi”sinde de görmek mümkündür.
Bu dönemde rasyonel düşünceyle kurulmuş olan organizasyon,
maksimum üretkenlik, verimli-etkin çalışma tarzı ve tüm süreçlerde sıkı
kontrol sistemleri teorilerin odağı olmuştur.
28. Maksimum üretkenlik için rasyonalize edilmiş ve soyutlanmış birey, tek boyutlu
mekanik bir varlık olarak algılanmaktan öteye gidememiştir.
Yine bu dönemde insanlara ilişkin temel varsayımlar, yine insanla ilgili bir takım
temel felsefeleri yansıtan insan modellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Aşırı bireyci “sosyal liberalist” yaklaşımlar ile A. Smith‟in “bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” görüşü gibi pozitivist/akılcı yaklaşımlar, toplumcu geleneğin
karşısında bireye sınırsız serbestlik tanımış ve onu yüceltmiştir (Tosun, 1990:86).
Klasik örgüt teorisinin insanın psikososyal yönünü göz ardı etmesi ve emekleri
karşılığında taahhüt edilen tek şeyin ücret olması, onları ücret konusunda daha
ısrarcı ve tavizsiz tutuma yöneltmiş ve ilişkilerin çıkarlara yönelik olarak gelişmesine
neden olmuştur.
1970‟li yıllardan itibaren dünya, makro düzeyde politikadan teknolojiye, sosyolojik
dönüşümlerden uluslararası ekonomik dengelere, iletim araçlarından ulaşıma ve
üretim teknolojilerinden bilişim teknolojilerine kadar büyük bir değişime sahne
olmuştur. Bu değişimlerin yansımaları, işgücünün niteliliğini ve tasnifini de içine alan
emek piyasalarında da görülmektedir (Drucker, 1995:210).
“PostModern” veya “Sanayi Ötesi” dönüşüm olarak da adlandırılan bu değişim,
küresel ölçekte ticaret ile “bilgi ve enformasyon” teknolojilerini öne çıkaran bir özellik
taşımaktadır (Kurtulmuş, 1996: 94).
29. Modern anlamda, örgüt teorilerini ve metaforları karakterize eden ve örgütün ne
olduğu küresel varsayımlar vardır. Bunlardan bazıları:
Örgütler sınırlı ve tanımlanabilir varlıklardır. Örgütler mekanik sistemlerdir ve onları
çevreleyen sınırlar vardır. Üretim girdileri örgütün sınırları içinde bir araya getirirler
ve çevreye ürün ya da hizmet olarak sunulurlar.
Örgütler farklılaştırılmış iş yapma birimleridir . Modern yaklaşım pozisyonların,
görevlerin ve departmanların fiili faaliyetlere benzeyen anlamlı ve açık olarak ayrı
kategorilerde farklılaştırılabildiğini varsayar.
Örgütler rasyonel ilkelere göre faaliyette bulunurlar.
Örgütler, tanımlanabilir amaçları başarmak için tanımlanan ve oluşturulan yapıların
amaca yönelik davranışlarını temin eden bir araçlardır.
30. Postmodernizmin bu varsayımları nasıl eleştirdiği, post- modern ile postmodern
arasındaki farkta gizlidir. Postmodern kavramı epistemolojik bir kavram iken
postmodern kavramı ise modern sonrası dönemi belirten bir kavramdır.
Epistemolojik olarak postmodern bizi çevreleyen dünyayı nasıl anlayacağımız
sorunuyla ilgilenir. Postmodernizmin bu perspektifi örgütü anlamak için modernist
yöntemin tümünü reddeder. Tasvir edilebilen, sınıflandırılabilen, ya da
modellenebilen algılanabilir, gözlenebilir ve tanımlanabilir yapılar olduğuna ilişkin
modern varsayımı sorgular.
Aynı zamanda, insan öznesinin rasyonel olarak tanımlanmış herhangi bir çıkar ya
da tek kimlik temelinde davrandıkları görüşünü de reddeder. Çünkü postmodern
epistemoloji, örgütlerin imajlara, dile ve söyleme dayalı subjektif yapılar olduğunu
iddia eder.
Örgütün esası ve anlamı gözlemcinin bakış açısına bağlı olarak sürekli
değişmektedir. Bu görüş, örgütün şekli ya da amacı hakkındaki betimleyici doğruluk
iddiasını önceki tanımlamalara baskın kılma çabasının bir sonucu olarak
epistemolojik emperyalizmden başka bir şey değildir.
31. Öte yandan post-modern dönem, örgütlerin gözlenebilir bir deneysel gerçekliğe
sahip olduklarını varsayan modern epistemolojiyi kullanarak örgütün modernist
yönünü değerlendirir.
Epistemolojik bağlamda modernizmi reddetmek yerine, post-modern yaklaşım,
uygulanabilirliğini yitirdiği için ve çağdaş örgütsel formları doğru betimleyemediği
için örgüt yapısı hakkındaki modernist iddialara başkaldırır. Bu yaklaşım
gözlenebilen ve betimlenebilen deneysel bir örgütsel gerçekliği varsayar. Bununla
birlikte, gerçeklik öyle dramatik bir şekilde değişmiştir ki, örgütler yeniden
kavramlaştırılamaz.
32. 8. FOUCAULT VE ÖRGÜT KURAMI
Soykütüksel Analiz; Gözetim, Gözetleme Kulesi
Kavramı; Disipline Edici Güç, Direnç ve Gözetim
33. MICHEL
FOUCAUL
T
Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi,
edebiyat eleştirmeni, antropolog,
psikolog ve sosyolog.
Doğum tarihi: 15 Ekim 1926, Poitiers,
Fransa
Ölüm tarihi ve yeri: 25 Haziran
1984, Paris, Fransa
Etkilendiği kişi: Friedrich
Nietzsche, Karl Marx, Gilles Deleuze
Filmler: I, Pierre Rivière, Having
Slaughtered My Mother, Sister and
Brother...
Eğitim: University of Paris (1961)
34. Foucault’un güç analizleri eleştirel yönetim araştırmalarında da sıklıkla
referans alınmaktadır.
Foucault çalışmalarında genellikle bilgi ve güç ilişkisi üzerinde durmaktadır.
Ona göre bilgi ve güç her zaman birbirleriyle ilişkili kavramlardır.
Bilgi güç üretir, güç ise doğru bilgiyi tanımlama gücüdür aynı zamanda. gücü
olanın ürettiği bilgi doğrudur.
Örgüt kuramlarında güç genellikle farklı tarafların kullanabildiği bir kaynak
olarak ele alınmaktadır.
35. Oysa Foucault’a göre güç insan ilişkilerinde ortaya çıkan ve yönetenlerin
yönetilenler üzerinde sahip oldukları bir etkidir.
Bu etki çoğunlukla doğrudan ortada görünmez, birtakım yönetim süreçleri
aracılığıyla yöneten-yönetilen ilişkisi içerisine yedirilir.
Bu yedirme işi genellikle gücün personel güçlendirme, yeniden yapılanma gibi
söylemlerle kamufle edilmesi anlamına gelmektedir.
Performans değerlendirme sistemleri, elektronik izleme sistemleri gibi insan
kaynakları yönetimi uygulamaları gücün kontrol amacıyla kullanılmasını
sağlayan söylemlerdir.
36. Genel olarak değerlendirildiğinde bir felsefe olarak postmodernizmin
örgütsel analize getirdiği farklı bakış açıları ve sağlayabileceği katkılar
şöyle sıralanabilir:
Postmodernizm normal bilim anlayışına karşı çıkar.
Postmodern düşünce büyük-anlatılara şüphe ile baktığından kendisini
de bir büyük-anlatıya dönüştürmemeye çalışır.
Dolayısıyla bir örgütlerin sorunlarına çözüm üretme, performanslarını
artırma gibi iddialara sahip bir kuramsal yaklaşım değildir.
Postmodern bir örgütsel analiz ancak mevcut kuramsal yaklaşım ve
uygulamaların aslında ne olduklarının anlaşılabilmesine katkı
sağlayabilir.
37. Postmodernizm insanlardan bağımsız bir gerçeğin peşinde
değildir.
Örgütsel ilişkilerin en doğru biçimini keşfetmeye çalışmaz.
Mevcut ilişkilerin görünenin ötesindeki karmaşık yapısını ortaya
koymaya çalışır.
Bu amaçla pozitivist araştırma yöntemleri yerine post-pozitivist nitel
araştırma yöntemlerinden yararlanır.
Postmodernizm tartışmaları örgütsel analizde pozitivist yöntemlere
karşı nitel yöntemlerin meşrulaşmasında önemli katkı sağlamıştır.
Nitel yöntemlerle birlikte örnek olaylar, kurgu-anlatılar, edebi
metinler gibi farklı yazım türleri de örgütsel analize
postmodernizmle birlikte girmiştir.
38. • Postmodernizm örgütlerle değil örgütlenmeyle ilgilidir.
• Örgüt nesnel bir gerçeklik olarak laboratuvara alınıp incelenecek,
üzerinde deneyler gerçekleştirilecek tasarlanmış bir yapı değildir.
• Örgütler kendilerini oluşturan tüm paydaşlar tarafından sürekli
olarak yeniden üretilen kültürel varlıklardır.
• En iyi tek bir örgüt yapısı yoktur. Bütün örgütler kendilerine has
özelliklere sahiptir.
39. Postmodernizm her tür söyleme şüphe ile yaklaşır. Yazılı olsun, sözlü
olsun örgütler hakkında örgüt kuramcıları tarafından üretilen söylemler
örgütleri değil, söylem sahiplerinin yaklaşımlarını yansıtır.
Bu nedenle söylemlerin farklı tarafların yapacağı okumalarla yapıbozuma
tabi tutulmaları gerekir. Örgütsel analizde bilgi üretimine bilginin
kullanımından etkilenen tüm tarafların katılımı sağlanmalıdır. Böylece
örgütlerde yöneten-yönetilen gibi söylemler yerine örgütlerin insanların
yaşam alanları olduğu gerçeği öne çıkabilecektir.
Postmodernizm genellemelere karşıdır. Postmodernizm düşünce evrensel
doğrular ortaya koyma peşinde değildir. Örgüt kuramı küçük-anlatılara
odaklanmalıdır.
Örgüt araştırmalarında belli konuların diğerine göre önceliği yoktur.
Çalışma konuları çevresel beklentilere göre değil araştırmacının kişisel
tercihlerine göre belirlenmelidir. Ancak bu şekilde modern dönemde ihmal
edilen eşitsizlik, ayırımcılık gibi araştırma konuları gündeme gelebilir
(TAŞÇI & ERDEMİR, 2013).
40. SOYKÜTÜKSEL ANALIZ
Foucault’ya (1977, s. 139, 140) göre soykütük, kendi başına kökenlerin
araştırılmasına karşı olan “gri, kılı kırk yaran ve sabırla oluşturulmuş
belgeseldir… önceleri sarsılamaz, parçalı olup da birleşik zannedilen ve
kendi içinde tutarlıymış gibi hayal edilen her şeyin heterojenliğini ortaya
koyan… ve sonuçta bizi kesintililik ile baş başa bırakan” bir tarzdır,
yaklaşımdır ve bu anlamda Foucault, kendi ifadesiyle bilgi, iktidar ve
özne/uyruğun soykütüksel tarihi üzerine çalışmaktadır (Kelly, 2009).
Foucault’nun soykütüksel yaklaşımı, put kırıcı bir tarz olmakla beraber,
eklektik, melez ve polemiklerle dolu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın ana
hedefi ‘bugünü’ temellendiren kuram ve uygulamaları sorgulamaktır. Bu
yaklaşım, üzerine fazla düşünmeden doğru olarak kabul ettiğimiz sabiteleri
bir sorun olarak tanımlar ve ‘hakikatlerin’ tarihini, bilgi ve iktidar arasındaki
karmaşık ilişkilere gönderme yaparak yazar (Deacon, 2003, s.8, 12).
41. • Tarih, edebiyat ve felsefenin bileşiminden oluşan soykütüksel yaklaşım,
nedenler değil de özgül sonuçlar üzerine vurgu yapar. Foucault’nun ana
amacı, tarihsel süreklilik, tarihsel nedensellik gibi el üstünde tutulan
kategorilere yer vermeksizin Aydınlanma ve öngördüğü hakikatlerin
soykütüğünü yazmaktır. Put kırıcı niteliğiyle bu soykütükler, modern
hümanizmin, egemenlik, Aydınlanma, güçlü, kurtulmuş birey vs. gibi
iddiaların sınırlarını çizmekle beraber, bu iddiaların imkânını sorgulamıştır
(Bayram, 2018).
42. GÖZETIM
İktidarın tam anlamıyla işleyebilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi için bilgiyle birlikte
özne üzerinde gözetim ve denetimin etkin kılınması gerekmektedir.
Foucault’ya göre, “Bilgi, iktidar araçlarınca şekillendirilerek yayılmaktadır. Bu çerçevede
bilimin iktidarın önemli bir uzantısı olduğuna dair çözümlemelerinde geniş ölçüde yer
vermiştir. Bu anlamda, ona göre bilim, aydınlanma düşünürlerinin aksine bir
özgürleştirme aracı değil, aksine iktidarın denetim mekanizmalarından biridir ve bireyleri
hapseder” (Çelebi 2013: 515).
Gözetim ve denetiminin sistemli ve sürekli olabilmesi Foucault’nun Panoptikon
hapishanesi benzetmesinde olduğu gibi bireylerin sistematik olarak kontrol altında
tutulmasına bağlıdır.
Toplumu yönetme ve denetleme sorunsalı üzerinde yoğunlaşan iktidarın gözetim
mekanizması birey açısından oldukça etkin bir yerde durmaktadır. ‘Pan’ ve ‘opticon’
kelimelerinin bir araya gelmesi ile oluşturulan ve ‘bütünü gözetlemek’ anlamını taşıyan
‘Panopticon’ kavramı, iktidar dolayımında kullanıldığında önemli bir denetleme aracına
dönüşmektedir.
Foucault’nun Panoptikon hapishanesi benzetmesinden yola çıkılarak varılan ve her
adımın denetlenmesi ve gözetlenmesi olgusu, bireyin kendi davranışlarına kendisinin
düzenleme getirmesi ile de doğrudan ilişkilidir.
43. Foucault’ya göre okullar, hapishaneler, hastaneler vb. kurumlar birer
Panoptikon hapishaneleridir. Gelişmekte olan dünyada teknoloji kaynaklı
yenilikler de denetleme faktörü göz önünde bulundurulduğunda bireyin
davranışlarına yön veren baskı araçlarına dönüşebilmektedir. “Sürekli
gözetlendiğini düşünen insanlar kendi davranışlarını ‘normallik’ çerçevesi
ile sınırlamaya başlarlar ki böylece iktidarı kendi içlerine kaydetmiş olurlar.
Sürekli gözetim iktidarın içselleştirilmesini sağladığından dışsal bir iktidara,
yani baskıya, gerek kalmadan iktidar özneler üreterek kendi sürekliliğini
temin eder. Böylece ‘ekonomik iktidar mekanizması’ kurulmuş olur. Bu
kurumlarda iktidar bilimsel söylemler eşliğinde ‘anormalliğin’ (deliliğin,
hastalığın, suçun vb.) tanımlanması üzerinden kurulur” (Foucault’dan akt.
Işık 2012: 107).
44. İktidar ‘normal’ ve ‘anormal’ kavramlarını öne sürerek, normal olanı
ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir. “İktidarın bireyleri, normalleştirme ve
normalleştirme amaçlı kapatma düşüncesi ile oluşturulan öznelerin,
kimliklerin oluşturulması aşamasında seçtikleri söylem biçimlerinin,
iktidarın söylemi karşısındaki yeri ile ilgilidir. Yapılmak istenen, bireylerin
birbirlerini tanımaktan ziyade birbirlerini sınıflandırma yoluyla belirli
yaptırımları olan farklılıklara dönüştürmektir” (Çelebi 2013: 520-521).
• ‘Normal’ olanın tanımını yapan iktidar, bireyi kendi belirlenimleri
çerçevesinde dönüştürme ya da inşa etme eğiliminde bulunur. “Foucault
için önemli olan öznenin iktidar tarafından, dolayısıyla da normalleşmeyi
nesnelleştirici mekanizmalar tarafından yaratıldığını kanıtlamaktır
(Özüölmez, 2019).
45. GÖZETLEME KULESI KAVRAMI
Foucault’ya göre 18. yüzyıldan sonra
Avrupa’da kapatılmanın amacı “üretim
etkinlikleri, iletişim şebekeleri ile iktidar
ilişkilerinin etkileşimi arasında giderek
daha denetimli bir ayarlamadır (Foucault,
2005: 72).
Kapatmayı açıklarken de Jeremy
Bentham’ın panoptikon metaforunu
kullanır: “Çevrede halka halinde bir bina,
merkezde bir kule; bu kulenin halkanın iç
cephesine bakan geniş pencereleri vardır.
46. • Çevre bina hücrelere bölünmüştür; bunlardan her biri binanın tüm kalınlığını kat
etmektedir. Bunların biri içeri bakan ve kuleninkilere karşı gelen, diğeri de dışarı
bakan ve ışığın hücreye girmesine olanak veren ikişer pencereleri vardır.
• Bu durumda merkezi kulede tek bir gözetmen ve her bir hücreye tek bir deli, bir
hasta, bir mahkûm, bir işçi veya bir ilkokul çocuğu kapatmak yeterlidir. Geriden
gelen ışık sayesinde, çevre binaların içindeki küçük siluetleri olduğu gibi kavramak
mümkündür. Ne kadar kafes varsa, o kadar küçük tiyatro vardır, bu tiyatrolarda her
oyuncu tek başınadır, tamamen bireyselleşmiştir ve sürekli olarak görülebilir
durumdadır.
• Görülmeden gözetim altında tutmaya olanak veren düzenleme, sürekli görmeye ve
hemen tanımaya olanak veren mekânsal birimler oluşturmaktadır. Sonuç olarak,
hücre ilkesi tersine döndürülmekte veya daha doğrusu onun üç işlevi – kapatmak,
ışıktan yoksun bırakmak ve saklamak- ters yüz edilmektedir; bunlardan yalnızca
birincisi korunmakta ve diğer ikisi kaldırılmaktadır. Tam ışık altında olma ve bir
gözetmenin bakışı, aslında koruyucu olan karanlıktan daha fazla yakalayıcıdır”
(YÜCEDAĞ, 2017).
47. • Sürekli gözetlenen mahkûmda bir süre sonra içsel bir gözetim mekanizması kurularak davranışları
kendisi tarafından kontrol edilir. Mahkûm görünür ama göremez; yani “görme, egemenliğin kaynağı
olacak şekilde ‘tek yönlü’ kılınmış ve gözlenenler de görme gücünün nesnesi haline getirilmiştir”
(Dolgun, 2008: İBRAHİM YÜCEDAĞ 167 35).
• Denetlenen ancak denetlenemeyen bir durum söz konusudur. İktidarı elinde bulunduranlar iktidar
uyguladıkları üzerinde belirli davranış ve tutumlar geliştirmek için çeşitli gözetim teknikleri
kullanmaktadır.
• Halka halinde bir yapıyı ifade eden
panoptikonda bu halkanın tam ortasında bir
gözetleme kulesi vardır. Kulede halkadaki
tüm hücreleri görebilen kişi esasında her şeyi
gören, ancak kendisi görülemeyen bir iktidarı
temsil eder. Bina çok sayıda hücreye
bölünmekte ve bu hücrelerin camları şeffaf
olduğundan mahkûmların her hareketi kule
tarafından gözetlenebilmektedir.
48. DISIPLINE EDICI GÜÇ
• Foucault, bireyin kendisini “akıl” çerçevesinde tanımlaması gerektiğinin
vurgusunu yapan Aydınlanma düşüncesi ile toplumda “sapkın ve akıl dışı”
olan durumların ortaya konması ya da dışlanmasının çok daha kabul edilir
bir hal aldığını belirtmektedir (Foucault,2003a; 246).
• Bu kabul ediş ile beraber artık iktidar disipline edici ve düzenleyici
boyutuna geçiş yapmış bulunmaktadır. Foucault bu durumla ilgili şu
açıklamayı yapar;
XIX. Yüzyılın en büyük getirisi olan Sanayileşme ve sanayi üretiminin yol açtığı
değişim, denetimi gerekli kılmıştır. Disiplin tekniğinin denetim ile dönüşümü, bireylerin
bedenleri üzerinde etkisinin azalmış olması ile paralellik göstermiştir. Örneğin yeni
iktidar biçimi içinde işkence fikrinin yer almıyor olması, iktidarın bireylere karşı ani bir
iyileşme durumu anlamına gelmez. Yeni iktidar düzeni ile gelen strateji değişikliği,
iktidarın bireyler üzerindeki etkinliğini farklı tür bir işleyiş ve farklı mekanizmalar ile
yürüttüğü anlamına gelir. Bedenleri tımarhane, karantina, hapishane gibi yerlere
kapatmak sureti ile hizaya sokma amacındaki teknikler, bedenlerin uysallaştırılması
amacı ile kurulmuş olan disipline edici mekanizmalardır. Bedenin aile, okul, gündelik
yaşam, normlar ve stratejik ilişkiler ile kontrol altına alınması, disiplinci mekanizmaların
üzerine eklenen düzenleyici mekanizmalardır. Bu mekanizmalar, bedenleri; zaman,
uzam ya da hareket içinde homojen bir şekilde bölmek için dayatılan, sistematik bir
çerçevenin devamı olarak rasyonel, eğitsel bir işlevle donanmış düzenleyici
mekanizmalar işlevi görürler (Foucault 2003a: 248).
49. • Düzenleyici ve disiplinci iktidarın farklı yöntem ve teknikler kullandığını belirten
Foucault, disiplinci mekanizmalardan olan polisin bireyler üzerinde kullandığı
yöntemlerin ya da ebeveynlerin çocukları üzerinde işlediği yöntemler dizisinin
(düzenleyici iktidar) iktidarın kendisini ortaya koyduğu alanlardan olduğunu belirtir
(Foucault, 2003a).
• Disiplinci mekanizmaların devamında özellikle önem kazanan düzenleyici
mekanizmalar, iktidarın devamını ve yerleşmesini sağlayan teknolojiler olarak kabul
edilmektedir (Foucault, 2005c:73- 75).
• Düzenleyici mekanizmalar varlığını her bireyin etrafında, onu ebeveynlerine,
işverenine, öğretmenine bağlayan iktidar ilişkileri demetinin varlığı ile sağlamaktadır
(Foucault, 2005c: 160- 161).
• Foucault’a göre; İktidar ilişkilerini, ya bunu yaparsın ya da seni öldürürüm!
Şeklindeki bir tür kaba tahakküm olarak görmemek gerekir. Bunlar iktidarın aşırı
durumlarıdır yalnızca. Aslında, iktidar ilişkileri güç ilişkileridir, her zaman tersine
dönebilen çatışmalardır (Durutürk, 2018).
50. DERRIDA VE ÖRGÜT KURAMI
(VARLIK METAFIZIĞINE KARŞI OLMAK;
DERRIDA’NIN ETKI ALANI; YAPISÖKÜMCÜLÜK)
51. JACQUES
DERRIDA
• Fransız bir filozof, edebiyat
eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak
bilinen eleştirel düşünce yönteminin
kurucusudur.
• Doğum tarihi: 15 Temmuz 1930, El
Biar, Cezayir
• Ölüm tarihi ve yeri: 9 Ekim
2004, Paris, Fransa
• Etkilendiği kişi: Michel
Foucault, Martin Heidegger, Karl
Marx
• Filmler: Derrida
52. • Bu bağlamda yapısökümü radikal bir karşı okuma olarak değerlendirmek
yanlış olmaz. Ancak bu karşı – okuma stratejisi felsefe tarihi içinde belli bir
düşünsel yönelimi ya da özel bir disiplini değil, hatta sadece felsefe
tarihine ilişkin bir düşünme mantığını da değil, kültüründen siyasetine
oradan gündelik yaşam kodlarına kadar bütün bir Batı uygarlığını
kapsayan düşünme mantığını muhatap alan bir stratejidir.
• Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra global bir etki yaratan moda
kavramlardan biri haline gelmesinin temel sebebi de işte budur (Rutli,
2016).
• İlk olarak Derrida’nın 1967’de yayımladığı Ses ve
Fenomen adlı eserinde ortaya çıkan yapısöküm
terimi, temel olarak Batı felsefesinin genetiğinde yer
alan ve gelenek oluşturmuş hâkim düşünme
mantığının işleyişindeki keyfiliği ve temelsizliği
göstermeye odaklanan bir metin okuma stratejisini
imler.
53. VARLIK METAFIZIĞINE KARŞI
OLMAK
• Derrida’nın mevcudiyet metafiziği olarak adlandırdığı ve temel
karakteristiğinin bir merkez tasavvuru olduğunu ifade ettiği düşünme
mantığı ona göre düalist bir yapıya sahiptir.
• Yani, mevcudiyet metafiziği kavramsal hiyerarşiler ve kavram karşıtlıkları
kurarak düşünür. Bu bağlamda merkez de bu kavram hiyerarşilerinin
tümünü yöneten doğal, saf, basit, kendi kendine yeten temel ilke ya da
köken olarak anlaşılır.
• Derrida’ya göre bir metnin ya da yapının metafizik olmasının ölçütü onların
bu mevcudiyet ya da merkez düşüncesinin hâkimiyeti altında olmasıdır. Bu
metafiziksel yapılar bir yandan mevcudiyet fikrinin hâkimiyeti altındadırlar
diğer yandan ise bu mevcudiyet fikrinin üretim sürecine aktif olarak
katılmaktadırlar
54. • Derrida’ya göre, oluşturduğu kavramsal
hiyerarşiler yoluyla işleyen mevcudiyet
metafiziğinin en etkili ve belirleyici hiyerarşik
yapısı söz ile yazı arasındaki ikiliktir.
• Bu nedenle Derrida, Batı metafiziğine ilişkin
düşünme mantığını ses merkezci bir yapı
olarak tanımlar. Buna göre mevcudiyet
metafiziği kendisini kuran kavram ikiliğinde
sözü yazıya göre daha ayrıcalıklı olarak
konumlandırır (Rutli, 2016).
55. FEMINIST ÖRGÜT KURAMLARI
• Feminist kuramlar, alternatif kuramlaştırma şekilleri ortaya koymayı
amaçlamaktadır. Bu kuramların anlamlı toplumsal ve siyasi sonuçları olmalıdır.
• Geleneksel antropolojik kuramlara baktığımızda işbirliği oluşturmak ve araç
yapımında erkeklerin önemli katkılarının olduğunu kadınların ise küçük bir etkilerinin
olduğu öne sürülmektedir.
• Feminist kuramlarda ise kadının her türlü eyleminin insanlığın niteliksel ve niceliksel
gelişim sürecinde anahtar etken olduğu ileri sürülmektedir (Balcı,2008).
• Juliet Mitchell’e göre, bir feminist politika geliştirmek, temel bir feminist görüş
üzerinden onu daha elverişli bir duruma getirerek ortaya çıkacaktır. Mitchell, kadının
ezilmişliğini içeren nesnel koşulları anladıkça bilincin akla dayalı rasyonel bir bilinç
haline geleceğini söylemektedir (Şenkal, 2016).
56. POSTMODERNIST ÖRGÜT KURAMINA
YÖNELIK ELEŞTIRILER NELERDIR?
• Postmodernizmi eleştirenler, onun gerçek ile hata veya teori ile saçmalık
arasındaki farkı yok ettiğini ve bunun hiçlik (nihilizm) anlamına geldiğini
savunur.
• Scholes der ki, “gerçeklik diye bir şey olmadığı için, hata diye de bir şey
yoktur ve tüm inanışlar eşittir” (1989: 56).Bazı şüpheci postmodernistler
bile bu şikayeti kabul eder; fakat onların çoğu gerçeğin yokluğunun pozitif
olduğunu savunur.
• Şüpheci ve olumlu postmodern yaklaşımların ikisini de yetersiz olarak
kabul eden Rosenau, nihilist postmodern bakışın kendisinin çelişki
olduğunu savunur. Bu görüşü ortaya atmakla, postmodernistler, imtiyazlı
pozisyon edinirler. Onlar “gerçeklik diye bir şey yoktur” şeklindeki kendi
görüşlerinin doğru olduğunu iddia ve beyan ederler. Her ne kadar onların
çok azı bu ikilemden kaçmaya çalışsa da aslında bunu yapmakla,
gerçekliğin mümkün olabileceğini ifade etmiş oluyorlar. Fakat, bu görüşün
sadece kendi şahsî görüşleri olduğu konusunda okuyucularını uyarırlar.
Dolayısıyla, “sessiz kalmaktan başka bu çelişkiden mantıklı bir kaçış yolu
yoktur” (Rosenau, 1992: 90).
57. • Best ve Kellner, eleştirel teorisyenler tarafından postmodernizme yapılan
saldırıları eleştirir; fakat bu, onların postmodern teoriyi savundukları anlamına
gelmez. Bu yazarlar, hem postmodern hem de eleştirel teorinin bazı yönlerini
eleştirirler. Güçlü ve zayıf yönleri açısından, iki teorinin de önemli benzerlikleri
paylaştığını, geleneksel felsefe ve sosyal teoriyi eleştirmeleri konusunda iki
teorinin de birleştiğini ve ikisinin de modernite ve onun sosyal egemenlik ve
ussallık şekline keskin eleştiriler getirdiğini savunur.
• Diğer yandan, postmodern teori ile eleştirel teori arasında birçok farklılık vardır.
Eleştirel teori, genellikle, birçok postmodernistin reddettiği bazı sınırları çizmek
ve bazı kategorik ayırımları savunmak ister.
• Örneğin, postmodernistler, eleştirel teorisyenlerin tuttuğu siyasal ekonomi ve
sınıf gibi, radikal sosyal teori kategorilerini reddederler (1991: 215-6).
• Best ve Kellner'in belirttiği gibi, “maalesef, post-modern teori ile eleştirel teori
karşılıklı diyalog ile birbirleriyle daha verimli bir şekilde ilişki içine girmediler;
çünkü, bu bir şekilde birbirlerinin eksikliklerini tamamlar” (1991: 252).
58. KATILIYOR MUSUNUZ?
• Yönetim tarihi boyunca her döneme, her zamana ve her duruma
uygun bir yönetim sistemi geliştirmeye yönelik araştırmalar yapılmıştır,
ancak her seferinde geliştirilen teoriler ve sistemler belirli bir zaman
sonra yetersiz kalmış ve yerine yenilerinin geliştirilmesine ihtiyaç
duyulmuştur. Yönetim bilimi alanında geliştirilen her teori, her kuram o
dönemin şartlarına uygun, dönemin felsefecileri ve bilim adamlarınca
geliştirilmiş, dolayısıyla ortaya çıktıkları dönemin izlerini taşımaktadır.
• Artık her duruma ve har zamana uygun bir sistem geliştirmenin
mümkün olmadığı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Postmodernizm de bu doğrultuda önceleri modernizme eleştiri olarak
ortaya çıkmış ve son yıllarda modernizmi tamamen reddeden
görüşlerin de eklenmesiyle farklı bir yönetsel dönemin başlangıcı
olarak görülmeye başlanmıştır. Ancak postmodernizmin niteliklerinin,
kapsamının belirlenmesi konusundaki tartışmalar hala sürmektedir.
Bunun yanı sıra kendi içerisinde de yönetim uygulamalarının
geçerliliği açısından bazı çelişkiler ve eksiklikler içermektedir. Bu
nedenle henüz kuramlaşamamış çeşitli görüşlerden oluşan
düşünceler topluluğu halindedir. Bu yüzden eleştirilere katılıyorum.
59. KAYNAKÇA
BAYRAM, A. K. (2018). FOUCAULT’NUN YÖNTEMİ: HAKİKATİN SÖYLEMSEL İNŞASININ
ARKEOLOJİSİ. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLİMLER DERGİSİ , 217-230.
DOĞAN, B. (2007). YÖNETİM VE ÖRGÜT KURAMLARININ TASNİFİNDE MODERN VE POST
MODERN AYIRIMI. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. DERGİSİ, 185-201.
DURUTÜRK, B. (2018). MİCHEL FOUCAULT’NUN İKTİDAR VE ÖZNE KAVRAMLARINA BİR
BAKIŞ: GÖZETİM TOPLUMU. ÜÇÜNCÜ SEKTÖR SOSYAL EKONOMİ DERGİSİ,
958-972.
ERASLAN, H., & ŞENGÜN, H. İ. (2018). POSTMODERNİZM AKIMI VE İŞLETME YÖNETİMİNE
ETKİLERİ. ULUSLARARASI BATI KARADENİZ SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER
DERGİSİ, 178-193.
ERKAL, H., & ŞENTÜRK, B. (2015). ÖRGÜT KURAMI YAZINI KAPSAMINI YENİDEN
DÜŞÜNMEK: TÜRKİYE'DE HEMŞEHRİLİK VE HEMŞEHRİ DERNEKLERİ.
AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ, 339-353.
ERYİĞİT, S. (2001). MODERNİZM POSTMODERNİZM VE ORGANİZASYON YAKLAŞIM . KAMU-
İŞ , 1-15.
60. HALİS, M. (2011). PRE-MODERNDEN POSTMODERNE ÖRGÜTSEL EVRİM. REFORMA,
1-16.
KALMA, B. (2019). MICHEL FOUCAULT BAĞLAMINDA GÖZETİM TOPLUMU. İSTANBUL.
NİŞANCI, Z. N. (2015). GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YÖNETİM DÜŞÜNCESİ . YÖNETİM
BİLİMLERİ DERGİSİ , 257-294.
ÖZKAN, D. (2014). KÜLTÜREL BİR GÖSTERGE OLARAK GELENEK VE MODERNLİK
İKİLEMİ: “SILA” TELEVİZYON DİZİSİ ÖRNEĞİ. SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ,
101-128.
ÖZÜÖLMEZ, P. K. (2019). MICHEL FOUCAULT’NUN İKTİDAR VE ÖZNE
KAVRAMSALLAŞTIRMASINA GÖZETİM SORUNU ÜZERİNDEN BAKMAK:
BLACK MIRROR – ARKANGEL. SELÇUK İLETİŞİM DERGİSİ, 630-655.
RUTLİ, E. E. (2016). DERRIDA’NIN YAPISÖKÜMÜ. TEMÂŞÂ DERGİSİ, 49-68.
SAYLI, H. (2008). GELENEKSEL YÖNETİM PARADİGMASININ SINIRLAYICI ALANLARINA
KARŞI POST-MODERN YÖNETİM PARADİGMASININ GELİŞTİRİCİ ALANLARI
. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ, İ.İ.B.F. DERGİSİ, 181-200.
61. ŞENER, H. E. (2007). KAMU YÖNETİMİNDE POSTMODERNİZM. S. AKSOY, & Y. ÜSTÜNER
İÇİNDE, KAMU YÖNETİMİ: YÖNTEM VE SORUNLAR (S. 31-47). ANKARA: NOBEL
YAYINCILIK.
ŞENKAL, Y. (2016). FEMİNİST KURAMLAR BAĞLAMINDA REKLAMDA KADIN İMGESİNE
BAKIŞ. ABMYO DERGİSİ, 91-114.
ŞİŞMAN, M. (1996). POSTMODERNIZM TARTIŞMALARI VE ÖRGÜT KURAMINDAKI
YANSIMALARI. EĞİTİM YÖNETİMİ, 451-464.
TAŞÇI, D., & ERDEMİR, E. (2013). ÖRGÜT KURAMI. ESKİŞEHİR: T.C. ANADOLU
ÜNİVERSİTESİ AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI .
YILDIRIM, M. (2010). MODERNİZM, POSTMODERNİZM VE KAMU YÖNETİMİ. ULUSLARARASI
İNSAN BİLİMLERİ DERGİSİ , 703-719.
YÜCEDAĞ, İ. (2017). MODERN TOPLUMDA DENETİM ASEMBLAJI. SDÜ FEN-EDEBİYAT
FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 161-175.