2. I. Dünya Savaşı sıralarında bir
grup Amerikan psikoloğun, yapısalcılığa ve
işlevselciliğe karşı çıkmaları ve bilincin iç
gözlem yöntemi ile incelenmesine kuşku ile
bakmaları sonucu ortaya çıkan, bilinç
hallerinin değil, davranışların, gözlenebilir
durumların incelenmesi gerekliliğini
savunan psikoloji kuramı akımıdır.
3. Psikolojinin bilim haline gelebilmesi için
gözlenebilir, ölçülebilir fenomenlerin doğa
bilimlerinde kullanılan objektif ve bilimsel
yöntemlerle incelenmesi gerekir. Gerek
yapısalcıların, gerekse işlevselcilerin
kullandıkları iç gözlem yönteminin
kullanılması bilime aykırıdır.
4. Davranışçıların önde gelen
temsilcileri Watson ve Pavlov'dur. Bunlar
bilinç kavramını bir yana bırakıp davranışları
incelemişlerdir. Davranışçılara uyaran-tepki
psikologları da denir. Davranışçılara göre
objektif tekniklerle gözlenebilen sadece
çevresel uyarıcılara, insanların bu uyaranlara
karşılık gösterdikleri tepkilerdir.
5.
6. Davranışçılar, gözlem ve deney yöntemini
kullanırlar. Davranışçılar, organizma ve çevre
ilişkilerinin insan ve hayvanlarda birbirinin
aynı olduğu kanısındadırlar. Bu nedenle
hayvanlar üzerinde psikolojik araştırmalar
yapmışlardır. Örneğin Pavlov koşullu
öğrenmedeneylerini köpekler üzerinde
yapmıştır.
7. Davranışçı psikologlar,insan davranışlarının
açıklanmasında çevre faktörüne çok fazla
önem verdikleri ve diğer etmenleri
görmezden geldikleri gerekçesiyle diğer
ekollerin savunucuları tarafından
eleştirilmiştir.Bununla birlikte davranışçı
akım,psikolojinin bir bilim niteliği
kazanmasına önemli katkılar sağlamıştır.
8. 14 Eylül 1849 yılında doğan Rus fizyolog,
psikolog ve fizikçi bilim adamıdır.
Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları
ile psikofizyoloji ve deneysel
psikoloji alanlarını derinden etkiledi. Bu
nedenle her iki bilim dalının kurucularından
sayılır. Leningrad Fizyoloji Enstitüsü'nün
başında bulunarak çalışmalarını sürdürdü.
9. Şartlı reflekslerin doğası ve işleyişi
konusundaki buluşu, tüm araştırmaları
öğrenme alanına yöneltti. Pavlov
laboratuvarda mide üzerine bir çalışma
yaparken bir şeyi farketmiştir. Köpek daha et
verilmeden önce ayak seslerini duyduğunda
salya akıtmaya başlamıştır. Bu olaydan
sonra Pavlov çalışmalarını bu yöne doğru
geliştirmiştir.
10.
11. Son derece sabırlı, kendine güvenen, coşku
dolu bir bilimadamı olan Pavlov, daha sonra
"koşullanmış refleks" adım vereceği,
alışkanlığa bağlı davranışlar üzerinde
çalışmalar yaptı. Sindirim sistemi üzerindeki
çalışmalarında olduğu gibi, bu çalışmasında
da denek olarak köpekleri kullandı.
12. İstenç dışı oluşan davranışlara refleks denir.
Yeni doğan çocuğun ağlaması tipik bir
reflekstir; herhangi bir öğrenme ya da
koşullanma gerektirmez. Refleks, insana
özgü bir davranış değildir; daha çok
hayvanların sergilediği doğal bir tepkidir.
13.
14. Davranışlarımızın küçük bir bölümünü
kapsayan doğal tepkilerimizi değiştiremeyiz.
Oysa sosyal ilişkiler içinde kazandığımız
davranışlarımızın genellikle basit bir "etki -
tepki" tekdüzeliği içinde kaldığı söylenemez;
bunlar arasında refleks görünümünde olanlar
bile değişime açıktır. Bu, bir ölçüde
hayvanlar için de doğrudur.
15. Odasında tuttuğu köpeğe bir zil sesinden
sonra yiyeceğini verdi. Bu uygulama düzenli
olarak birkaç hafta sürdürüldükten sonra
köpeğin ağzının sulandığını gördü. Hayvan
doğrudan yiyeceğe gösterdiği refleksi artık zil
sesine de göstermekteydi.
16.
17. Koşullanmayı çözmeye yönelik ikinci
aşamada, zil çaldığı halde yiyecek verilmez;
beklenti giderek zayıflamaya yüz tutar;
sonunda zil sesi etkisini yitirir, koşullanma
kırılır. Zil sesine karşın hayvanda refleks
görülmez olur. Bu, hayvanlarda da
koşullanmış davranışın doğal reflekse
dönüşmediği anlamına gelmektedir.
18. Sindirim sistemi üzerindeki çalışması
Pavlov'a Nobel Ödülü'nü kazandırmıştı; ama
onu dünya ölçüsünde ünlü kılan, koşullanmış
refleks çalışması oldu.
19.
20. Watson, öğrenmeyi koşullanma olarak ele
alır. Watson’a göre organizmaya yani
insanlara ve hayvanlara koşullanma
sayesinde her türlü davranış öğretilebilir.
Watson, bu fikrini aşağıda bahsedilecek olan
“On İki Çocuk İddiası” ile anlatmıştır.
21. Watson, bu ifadesini 1930 yılında şu şekilde
ifade etmiştir:
“Bana bir düzüne sağlıklı, iyi yapılı çocuk
getirin. Bu çocukların yetenekleri, eğilimleri,
kabiliyetleri, mesleki ilgileri ve hatta genetik
bağlarına rağmen; ben size rastgele seçtiğim
çocuklardan her birini özel alanda doktor,
hukukçu, sanatçı, iş insanı, dilendi, hırsız
yetiştirmeyi garanti ederim.”
22. Watson, bu iddiası ile kalıtımı yok saymış
ve çevre sayesinde çocukları koşullayarak
onlardan farklı meslekler elde edeceğini
ifade etmiştir. Watson’un bu görüşü John
Locke’un “Tabula Rasa” yani “İnsan zihni
doğuştan boş bir levhadır.” fikrine
dayanmaktadır.
23. 1920 yılında yapılan bu deneyle Watson ve
asistanı, koşullanma sayesinde korku
tepkisinin öğretilebileceğini kanıtlamışlardır
24. Albert, 8 aylık erkek bir çocuktur. Albert, deney
sürecinden önce beyaz fareleri gördüğünde
hiçbir korkma tepkisi vermemiştir. Deneyin
başlangıcında Albert’e beyaz bir fare gösteriliyor
ve bu gösterilme aşamasında bir yandan da
demir parmaklara vurularak ses çıkartılıyor.
Albert’in fareyi gördüğü an çıkarılan bu şiddetli
ses, onda korku tepkisini ortaya çıkarmıştır.
Albert, bu aşamadan itibaren beyaz farelerden
korkmaya başlıyor.Bir zaman sonra Albert
sadece beyaz farelerden değil, beyaz olan
benzer uyarıcılara karşı da korku tepkisini
genelleştirmiştir.
25. Watson, bu deney ile Küçük Albert’te bir
korku tepkisini ortaya çıkartmış, yani ona
beyaz şeylerden korkmasını öğretmiştir de
denilebilir. Tam da bu noktada Watson,
korkunun öğretilebileceği gibi korkmama da
öğretilebilir, diyerek psikoloji dünyasına
“Peter Deneyi” ni kazandırmıştır.
26. Peter, tavşanlardan korkan küçük bir
çocuktur. Bu korkuyu yok etmek amacıyla
çocuk, yemek yerken uzak bir mesafede
odaya bir tavşan alınmıştır. Tavşan, belirli
aralıklarla çocuk yemek yerken, daha da
yaklaştırılmıştır. Sonunda Peter, herhangi bir
korku tepkisi göstermediği gibi tavşana
dokunmaya bile başlamıştır.
28. Özetle Watson’un Davranışçı Kuramı
aşağıdaki gibi sıralanır:
1. Davranışçı Yaklaşım, öğrenmeyi uyarıcı
– tepki bağı olarak açıklar.
2. Watson, bu kuramda kalıtımı gözardı
ederken çevreyi baş role koyar.
3. Davranışçılığın temelinde John
Locke’un “Tabula Rasa” fikri mevcuttur.
4. Öğrenmeyi zor zihinsel süreçler olarak
değil tam tersi basit bir uyarıcı-tepki bağı
olarak açıklar.