SlideShare a Scribd company logo
1 of 76
PSİKOLOJİ ÜZERİNDEKİ
 FİZYOLOJİK ETKİLER

 MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ
   Yr d. Doç. Dr. ZALİHA
          CANDAN
Psikoloji Üzerindeki Fizyolojik
                   Etkiler
   Yeni psikolojiye rehberlik edip harekete geçiren fizyoloji
    araştırmaları 19. yüzyılın son dönemlerinin ürünüdür.

   Fizyoloji 1830'lu yıllarda özellikle Alman fiz­yoloğu Johannes
    Müller'in etkisiyle deneysel yönelimli hale gel­miştir.

   Müller, Berlin Üniversitesinde prestiji yüksek bir anatomi ve fizyoloji
    profesörüydü.

   En çok ses ge­tiren yayınlarından «İnsan Fizyolojisi El Kitabı» yazdı.

   Bu kitap dönemin fiz­yoloji araştırmalarını özetliyor ve geniş çaplı
    bilgileri sistematik hale getiriyordu.
   Müller «özgül sinir enerjisi» teorisiyle hem psikoloji hem de fizyoloji
    açısın­dan önemli bir bilim adamıdır.

   Bir sinir uyarılmasının daima kendine özgü duyumu doğurduğunu,
    çünkü her bir duyum sinirinin kendi özgül enerjisi­ne sahip olduğunu
    ileri sürmüştü.

   Bu düşünce, sinir sistemindeki fonksiyon­ların yerlerini bulmaya ve
    organizmanın çevresindeki duyusal alıcı mekaniz­maların sınırlarını
    belirlemeye yönelik pek çok araştırmayı teşvik etmiştir.
   İlk birkaç fizyoloğun çalışmaları psikoloji açısından önemliydi

   Bunlar beynin bölgelerinin hangi işlevlerden sorumlu olduğunu
    keşfetmişler ve daha sonraları fizyolojik psikoloji alanında çokça
    kullanılan araştırma metotlarını geliştirmişlerdi.

   İskoçyalı doktor Marshall Hall refleks davranışlarının
    araştırılmasındaki öncü kişiydi. Boynu kesilen hayvanların, uygun
    uyarıcı­lara maruz kaldıklarında bir süre daha hareket etmeye
    devam ettiklerini gözlemlemişti.

   Hall, çeşitli düzeylerdeki davranışların beynin değişik böl­gelerine ve
    sinir sistemine bağlı olduğu sonucuna da ulaşmıştı.

   İstemli davranışların Serebrum’a, refleks davranışların Omurilik’e,
    istemsiz davranışların kas sisteminin doğrudan uyarımına ve
    solunum hareketleri­nin de Medulla’ya bağlı olduğunu varsaymıştı.
   Pierre Flourens beynin çeşitli bölümlerini ve omuriliği sistematik
    olarak tahrip ederek sonuçları gözlemlemişti.

   Serebrumun yük­sek düzeyli zihinsel süreçleri, orta beynin
    bölümlerinin görsel ve işitsel ref­leksleri, beyinciğin koordinasyonu
    ve medullanın da kalp atışı, solunum ve diğer hayatsal fonksiyonları
    kontrol ettiği sonucuna ulaşmıştı.

   Hall ve Flourens'in bulguları genel olarak halâ geçerli olmasına
    rağmen bizim amaçlarımız açısından bize tanıttıkları yok etme
    metodunun yanında ikincil bir öneme sahiptir.

   Yok etme metodu; Temel olarak beynin bir bölümüne zarar
    verilerek veya yerinden çıkarılarak, bu bölümün fonksiyonlarının
    araştırılmasından ve bunun sonucunda hayvanın davra­nışlarında
    oluşan farklılıkların gözlemlenmesinden oluşur.
   19. yüzyılın ortalarında beynin araştırılmasında iki ek deneysel yak­
    laşım daha geliştirilmiştir.

   Klinik metot, 1861 yılında Paris yakınlarındaki bir akıl hastanesinde
    cerrah olarak çalışan Paul Broca tarafından geliştirilmişti.

   Broca, uzun yıllar boyunca anlaşılır şekilde konuşamayan bir adama
    otopsi yapmıştı.

   Otopsi, beyin kabuğunun üçün­cü ön kıvrımında bir lezyonun
    oluştuğunu ortaya koymuştu ve Broca bey­nin bu bölümünü
    konuşma merkezi olarak nitelendirmişti. (O zamandan beri beynin
    bu bölümüne Broca'nın alanı da denir).
   Bu metot, yok etme metoduna faydalı bir ilave olmuştu çünkü
    beyinlerinin bir bölümünün çı­karılmasını kabul edecek insan
    deneklerin güvenliğini sağlamak zordu.

   Bir tür "ölümden sonra yapılan yok etme metodunun uygulanması"
    ola­rak düşünülebilen klinik metot, hasta ölmeden önceki
    davranışsal duru­mundan sorumlu olduğu varsayılan hasarlı beyin
    bölgesinin bulunması­na fırsat sağlıyordu.
   Beynin araştırılmasına yönelik ikinci deneysel yaklaşım olan «beynin
    elektriksel uyarımı» G. Fritsch ve E. Hitzig tarafın­dan 1870'te
    ortaya kondu. Bu yaklaşım , beyin ka­buğunun zayıf elektrik
    akımlarla keşfi esasına dayanır.

    Fritsch ve Hitzig beynin belli kortikal alanlarının uyarılmasının kas
    hareketleriyle sonuçlandığını keşfetmişlerdi. Daha ileri ve titiz
    elektronik teçhizatların gelişmesiyle elektriksel uyarım metodu beyin
    fonksiyonlarının araştırılmasında belki de en verimli teknik haline
    geldi.

   Beynin içinin haritasını çıkarmayı hedef edinen bilim adamlarından
    Al­man tıp doktoru Franz Josef Gali, ölmüş hayvanların ve insan­
    ların beyinleri üzerinde çalışmıştır. Araştırmaları sonucunda,
    beyinde be­yaz ve gri dokuların bulunduğunu ortaya koymuştur.
   Gall'ın başlattığı kraniyoskopi ya da daha sonra aldığı isimle
    frenoloji akı­mına göre kişinin kafatası, zihinsel ve duygusal
    özelliklerini açığa vuruyor­du.

   Gali bu fikri savununca, meslektaşları tarafından saygı değer bir
    bilim adamı yerine, bir şarlatan olarak görülmeye başlandı.

   Gall'a göre vicdan, yardımseverlik ya da öz­saygı gibi kişinin zihinsel
    niteliklerinden, biri fazlasıyla gelişmişse kafatasının, bu niteliğin
    idare edil­diği bölgeye denk düşen kısmında bir çıkıntı göze
    çarpıyordu.

   Aynı şekilde kişinin bu niteliği zayıf kalmışsa bu bölgede bir gi­rinti
    oluşuyordu.

   Çok sayıda insanın kafataslarındaki girinti ve çıkıntıları inceledikten
    sonra Gali insan zihninin 35 niteliğinin kafatasındaki yerleri­ni tespit
    etti.
Zihnin gücü ve organları
Duyusal Merkezler
    Eğilimler               Hisler
    Yaşama arzusu         10. Tedbirlilik
    Beslenme arzusu       11. Onaylama eğilimi
1.   Yıkıcılık             12. Öz­saygı
2.   Aşk eğilimi           13. Yardımseverlik
3.   Çocuk sevgisi         14. Saygı
4.   Bağlılık              15. Metanet
5.   Yerleşik yaşam        16. Vicdan
     eğilimi
                           17. Ümit
6.   Savaşma eğilimi
                           18. Hayrete düşme
7.   Gizlilik eğilimi
                           19. İdealizm
8.   Aç gözlülük
                           20. Neşelilik
9.   Yapıcılık
                           21. Taklit
Zihinsel Yetenekler
  Algısal                   Düşünsel
22. Bireysellik            34. Karşılaştırma
23. Gruplaşma              35. Nedensellik
24. Büyüklük
25. Ağırlık ve direnç
26. Renk
27. Yer
28. Düzen
29. Hesaplama
30. Neticelendirme
31. Zaman
32. Ahenk
33.Dil
   Gall'ın öğrencilerinden Johann Spurzheim ve İskoç frenoloji uzmanı
    George Combe bu akımı yaygınlaştırmak için çalıştılar. Avrupa ve
    ABD'de frenoloji (kafatası bilimi) üzerine seminerler verdiler,
    sunumlar yaptılar ve dernekler kuruldu.

   İnsan kafatasını okuyup yorumlamak o kadar yaygınlaştı ki birçok
    Ame­rikan şirketi eleman işe alırken bu yöntemi kullanmaya başladı.
    Bir çocuğun zeka düzeyini belirlemekten, evliliklerinde sorun
    yaşayan çiftlere yardım etmeye varıncaya kadar çeşitli konularda
    kullanıldı.

   Frenolojinin günlük yaşamdaki sorunları çözmede kullanılabile­
    ceğine inanılması, bu akımın ABD'de başarılı olmasını sağladı.

   20. yüzyılda da rağbet görmeye devam ettiyse de, beynin fonksi­
    yonlarının hangi bölgelerde gerçekleştiğini bilimsel olarak tespit
    etmekte güvenilir bir yöntem olmadığı görüşü ağır bastı.
   Gall'ın kraniyoskopi kuramına yöneltilen en güçlü eleştiriler, Pierre
    Flourens'in beyin araştırmaları sonucu ortaya çıktı.

   Flourens, kafatasının şekli­nin altta yatan beyin dokusuyla
    örtüşmediğini ve beyin dokusunun kafatası kemiklerinde çıkıntı ve
    girintiler oluşturamayacak kadar da yumuşak olduğunu ortaya
    koydu.

   Flourens ve diğer fizyologlar, Gall'ın belli zihinsel fonksiyonla­rı belli
    bölgelerle hatalı bir şekilde bağdaştırdığını kanıtladılar.
   18 yüzyılın sonlarına doğru İtalyan araştırmacı Luigi Galvani sinir
    akımlarının doğasının elektriksel olduğunu öne sürmüştü.

   Oldukça hızlı ve ikna edici araştırmalar devam etmiş ve 19. yüzyıl
    ya­rılandığında sinir akımlarının elektriksel doğası bir gerçek olarak
    kabul edilmişti.

   Sinir sisteminin temelde elektriksel sinir akımlarının bir iletkeni
    olduğuna ve merkezi sinir sisteminin daha çok yön değiştirici bir
    istasyon gibi işlev yaptığına inanılmıştı.

   Sinir atomlarının beyindeki ve omurilikteki akış yönü, Zarago Üniver­
    sitesi Tıp Fakültesinde anatomi profesörü olan Santiago Ramony
    Cajal tarafından ortaya çı­karıldı.
   Mekanik ruh 19. yüzyıl felsefesine hakim olduğu kadar dönemin
    fizyo­lojisine de hakimdi .

   1840'lı yıllarda, çoğunluğu Johannes Müller'in ilk öğrencileri olan bir
    grup bilim adamı «Berlin Fizik Topluluğunu kurdu».

   Bu bilim adamları tek bir önerme üzerinde durdular: Canlı maddeler
    de dahil olmak üzere, tüm fenomenler fiziksel te­rimlerle
    açıklanabilirler.

   Bu bilim adamlarının yapmayı umdukları şey fiz­yolojiyi fizikle
    ilişkilendirmek veya ona bağlamaktı. Hedefleri, mekanik ruh ile
    uyumlu bir fizyolojiydi.
Deneysel Psikolojinin
                 Başlangıcı
   Dört bilim adamı psikolojinin temel konusu olan zihne deneysel
    metot­ların ilk uygulamalarında doğrudan yer almıştır:

   Hermann von Helmholtz, Ernst Weber, Gustov Theodor Fechner,
    Wilhelm Wundt.

   Bu dört bilim ada­mı da Alman’dı, fizyoloji alanında iyi bir eğitim
    görmüşlerdi ve 19. yüzyılın ortalarında bilim ve fizyolojideki etkileyici
    gelişmelerin farkındaydılar.
Hermann von Helmholtz (1821-1894)
   19. yüzyılın en büyük bilim adamla­rından Helmholtz; fizik, fizyo­loji
    ve psikoloji alanlarında pek çok bi­limsel katkılarda bulundu.

   Fechner ve Wundt'un da çabalarıyla birlikte, Helm­holtz'un
    çalışmaları yeni psikolojinin başlamasına yardımcı olmuştu.

   Helmholtz insanların duyu organlarının bir makine gibi işlediğini
    varsayan mekanik ve determinist yaklaşımlar üzerinde durmuştu.

   Sinir akımlarının iletilerini telgrafın çalışma sistemiyle karşılaştırmak
    gibi teknik benzetmelerden de hoşlanırdı.

   Fizyolojik optik üzerine yaptığı çalışmasında gözün retina tabaka­
    sını incelemede kullanılan bir alet (optithalmoscope) icat etti
   Helmholtz'un psikolojiyle ilgisi sinir akımlarının hızı, görme ve
    duyma araştırmaları yoluyladır.

   Helmholtz'un döneminden önce sinir akımının bir anda, en azından
    ölçülemeyecek kadar hızlı yol aldığı düşünülürdü.

   Helm­holtz bir kurbağa ayağının bağıl kasını ve hareket sinirini
    uyararak iletim hızının deneysel olarak ölçümünü sağladı. Bu
    şekilde sinirsel uyarımın tam anının ve sonuçta ortaya çıkan
    hareketin kaydedilmesi mümkün oldu.
   Helmholtz'un sinir akımlarının nakil hızının bir anlık olmadığına iliş­
    kin kanıtı, düşünce ve hareketin daha önce zannedildiği gibi eş
    zamanlı olarak ortaya çıkmadığı, ölçülebilir bir aralıkla birbirini
    izlediği düşüncesi­ni ortaya koyuyordu.

   Helmholtz sinir akımlarının sadece hızlarıyla ilgilenmiş, bunun
    psikolojik önemiyle ilgilenmemiştir.

   Helm­holtz'un araştırmalarının psikoloji açısından önemi daha
    sonra, yeni psiko­lojinin önemli araştırma alanlarından birisi olan
    tepki zamanı deneylerini yapmaya devam eden araştırmacılar
    tarafından kabul edilmiştir.

   Helm­holtz'un araştırması psikolojik süreçlerin ölçülebilmesinin ve
    üzerinde de­ney yapılabilmesinin mümkün olduğunu gösteren ilk
    işaretlerden birisidir.
Ernst Weber (1795-1878)
   Araştırmala­rında öncelikle duyu organlarının fizyoloji­si ile ilgilendi.
    Weber'in en göze çar­pan ve süreklilik gösteren çalışmaları bu
    alandadır.

   Duyu organları hakkında daha önce­den yapılan araştırmalar
    neredeyse sadece görme ve duyma duyumlarıyla sınırlandırılmıştı.

   Weber başta dokunma ve kas duyumu olmak üzere başka alan­
    larda da araştırmalar yaptı.

   Dokunma duyusu üzerine yaptığı deneyler, psikolojinin çalış­ma
    konusunda önemli bir değişikliği işaret eder.

   Weber psikolojiyi doğa bilim­lerine yakın görmüş ve zihnin
    araştırılmasında deneysel incelemelerin yapılmasını kolaylaştırmaya
    çalışmıştır.
   Psikolojiye iki önemli katkısından birisi, «deri üzerindeki iki nokta
    arasındaki ince farklılığı kesin bir şekilde deneysel olarak belirle­
    mesidir». Bir başka deyişle, deneğin iki farklı nokta duyumsadığını ilk ola­
    rak belirtmesinden önce, iki nokta arasındaki uzaklığın deneysel olarak be­
    lirlenmesidir. Deneğin deneyde kullanılan aleti görmesi engellenerek deri­
    sinin üzerinde kaç nokta (bir veya iki) hissettiğini belirtmesi istenir.

   İki uyarım noktası birbirine çok yakınsa, denek oldukça net bir şekil­de bir
    nokta duyumsadığını ifade etmiştir. Pergele benzer bir alet kulla­nılarak iki
    uyarım arasındaki uzaklık biraz daha artırılmış ancak, denek­ler gene de
    «bir mi yoksa iki duyum mu hissettiklerine dair kesin bir şey
    söyleyememişlerdir». Sonunda deneklerin daha net iki farklı noktada uya­
    rım hissettiklerini söyleyebilecekleri bir mesafeye ulaşılmıştır. Bu işlem iki
    uyaran noktasının ayırt edilebildiği eşiği, iki nokta eşiğini gösterir.

   Bu araştırma "eşik" kavramını göste­ren ilk sistematik deneydir.
   Weber iki nokta eşiğinin aynı orga­nizmada vücudun farklı
    bölümlerinde değiştiği gibi, aynı vücut bölü­münde de organizmadan
    organizmaya değiştiğini ortaya koymuştur.

   Weber'in bu bulguları açıklama çabalarıyla hipotezini kurduğu
    "duyusal çemberler "in (iki noktanın algılanmadığı alanlar) önemi
    azaldığı halde, deneysel metodu önemini korumaktadır.
   Weber ikinci büyük katkısıyla, psikolojinin ilk niceliksel yasasının
    for­müle edilmesini sağladı.

   Weber ağırlıklar arasında ayırt edilebilen en küçük ağırlık farklılığını,
    yani ancak fark edilebilir farkları belirlemek istedi. Bunu yapmak için,
    birisi standart ötekisi karşılaş­tırma ağırlığı olmak üzere iki ağırlık
    alarak deneklerin bunları kaldırması­nı ve ağırlıklardan hangisini
    daha ağır hissettiklerini bildirmelerini istedi.

   Ağırlıklar arasındaki küçük farklar ağırlıkların aynı olduğu kararına
    sebep olurken, bu farkın, artması ağırlıklar arasında eşitsizliğin
    olduğu kararına sebep olmuştu. Araştırma ilerledikçe Weber iki
    ağırlık arasındaki ancak gözlenebilen farkın standart ağırlık için 1:40
    gibi sabit bir oran olduğunu buldu.
   Weber daha sonra farklı büyüklüklerin ağırlıklarının ayırt
    edilmesinde kas duyumlarının payını araştırmak istedi.

   Deneklerin, ağırlıklar arasındaki farkı, ağırlıklar sadece ellerine
    yerleştirildiği zamandan ziyade, bu ağırlıkla­rı kaldırdıkları zaman
    çok daha isabetli olarak ayırt ettiklerini fark etti.

   Ağır­lıklar kaldırılırken, hem dokunma hem de kas duyumları
    oluşmaktaydı. Oy­sa ağırlıklar ele yerleştirildiğinde sadece dokunma
    duyumu yaşanmaktaydı.

   Ağırlıklar arası küçük farklılıklar, bu ağırlıklar ele yerleştirildiyse
    1:30, kal­dırıldığında ise 1:40 oranı içerisinde ayırt edilebildiğinden
    Weber ayırt etme yetisinin içsel kas duyumlarından etkilendiği
    sonucuna ulaşmıştır.
   Weber'in araştırmaları kelimenin tam anlamıyla deneyseldir.

   Weber kontrollü şartlar altında, uyarıcıyı sistematik olarak
    değiştirmiş ve deneğin bu farklı etkiler karşısında yaşadığını
    bildirdiği durumları kaydetmiştir.

   Deneyleri geniş boyutlu başka araştırmaları teşvik etmiş ve sonraki
    fizyo­logların dikkatlerini psikolojik fenomenlerin araştırılmasında
    deneyin önem ve geçerliliğine odaklamalarına hizmet etmiştir.

   Weber'in eşik ölçü­müyle ilgili çalışmaları yeni psikoloji için çok
    önemlidir. Ayrıca duyumla­rın ölçülebileceğine dair kanıtları
    gerçekten psikolojinin tüm alanlarını yo­ğun bir şekilde etkilemiştir.
Gustav Theodor Fechner (1801-1887)
   Fechner 70 yıldan fazla süren aktif iş yaşamında bir­birinden farklı
    zihinsel meşgalelerle ilgilen­miş bir bilim adamıydı.

   Ona en büyük ünü psikofizik üzerine yaptığı çalışmalar getirmiştir.

   Fechner uzun saatlerini dinsel bilincini derinleştirmek amacıyla
    meditasyon yaparak ve ruh meseleleriyle ilgilenerek geçirirdi.
    Felsefeye yönel­diğinde tüm zeka gücünü ruh ve beden arasındaki
    ilişkiye yöneltti.

   Ruh ve bedenin, aynı temel bütünlüğün farklı yönleri olduğuna, yani
    bu ikisinin aslında aynı olduğuna karar verdi.
   Fechner duyumları ölçmenin iki yolu olduğuna inanıyordu, ilk olarak
    bir uyarıcı var mı yok mu, duyumsandı mı duyumsanmadı mı bu
    belir­lenir

   İkinci olarak, deneklerin duyumun ilk oluştuğu anı bildirmeleriyle
    uyarıcının şiddetini ölçebiliriz ve bu da duyarlılı­ğın mutlak eşiğidir.

   Mutlak eşiğin altındaki uyarıcı şiddetinde denekler bir duyumun
    varlığını bildirmezken, bu noktanın üze­rindeki uyarıcı şiddetinde
    denekler bir duyumdan söz etmiştir.
Psikofiziğin Metotları
   Fechner'in sezgilerinin ilk sonucu, kendisinin daha sonra psikofizik
    adını vereceği bir araştırma programının gelişmesi oldu.

   Psikofizik kelimesi aslında kendi kendini tanımlar: (psikofizik, yani
    ruh ve madde dünyasının ilişkisi).

   Fechner , deneylerini yaparken bir metot geliştirmiş ve psikofiziğin
    üç temel metodundan ikisini sistematik hale ge­tirmiştir.

   Bu metotlar bugün halâ kullanılmaktadır: Ortalama hata metodu,
    sabit uyarıcı metodu ve limitler metodu.

   Çalışmalarının resmi ve tam bir açıklaması 1860 yılında kesin
    bilimlerin orijinal kitabı olan Psikofiziğin Elemanları'nda çıktı. Bu
    kitap psikoloji biliminin ge­lişiminde en göze çarpan, orijinal
    katkılardan birisidir.
YENİ PSİKOLOJİ
Modern Psikolojinin Kurucu
              Babası
   Wilhelm Wundt formal ve akademik bir bilim olarak psikolojinin ku­
    rucusudur,
                                          
   İlk psikoloji laboratuvarını kurdu

   İlk dergiyi yayına hazırladı

   ve bir bilim olarak deneysel psikolojiye başladı.

   Duyum ve algı, dik­kat, duygu, tepki ve çağrışım gibi alanları
    araştırdı.

   Wundt'tan sonraki psikoloji tarihinin çoğu onun psikoloji gö­rüşüne
    karşı olmasına rağmen, bu durum bir kurucu olarak onun başarıla­
    rını ve önemini azaltmadı.
Wilhelm Wundt (1832-1920)
   Heidelberg'te fizyoloji araştırmaları yaptığı sırada, bağımsız ve
    deneysel bir bilim olarak psikoloji fikri Wundt'un zihninde oluştu.

   Ye­ni bir bilim olarak psikolojiyle ilgili ilk düşünceleri «Duyusal
    Algılama Teorisi­ne Katkılar» başlıklı kitabında yer aldı.

   Wundt ilk kez «deneysel psikoloji'yi» ele aldı.

   Fechener'in Psikofiziğin Elemanları (1860) adlı kitabıyla Wundt'un
    bu çalış­ması çoğunlukla yeni bilimin literatür alanındaki doğuşu
    olarak düşünüldü.

   Wundt 1867 yılında, Heidelberg'te fizyolojik psikoloji dersi vermeye
    başladı. Heidelberg'teki bu çalışmanın dışında sık sık psikoloji
    tarihinin en önemli kitabı şeklinde anılan «Fizyolojik Psikolojinin
    ilkeleri» 1873 ve 1874 yıllarında iki bölüm halinde basıldı.
   Wundt'un şahaseri olan bu kitap psikolojinin kendine özgü
    problemleri ve deneyleme metotlarıyla, bir laboratuar bilimi olarak
    resmen kurulmasını sağlamıştır.

   Uzun yıllar bu kitabın mütakip baskıları deneysel psikologlara bir
    bilgi deposu ve yeni psikolojinin yükselişinin bir tutanağı olarak
    hizmet etti.

   19.yüzyılın ortalarında "fizyolojik" kelimesi Almancada "de­neysel"
    kelimesinin eşanlamlısı olarak kullanılıyordu.

   Bu nedenle, Wundt bugün bildiğimiz fizyolojik psikolojiyi değil,
    aslında deneysel psikolojiyi yazıp öğ­retiyordu.
   Wundt, 1875 yılında, 45 yıl boyunca olağanüstü bir çalışma
    sergileye­ceği Leipzig'de felsefe profösörü oldu.

   Leipzig'e gelmesinden kısa bir süre sonra kendi laboratuvarını açtı
    ve 1881 yılında yeni bilimin ve yeni laboratuvarın resmi bir haber
    organı olan «Felsefe Çalışmaları» dergisini çıkardı.

   1906 yılında dergisinin adını «Psikoloji Çalışmala­rı» şeklinde
    değiştirdi.

   Wundt'a göre duyum ve algı gibi daha basit zihinsel işlevler
    laboratuvar ça­lışmalarıyla incelenebilir ve incelenmelidir.

   Oysa daha yüksek yapılı zihin­sel süreçlerin deneyler yoluyla
    araştırılması mümkün değildir. Çünkü bu zihinsel süreçler dil
    alışkanlıkları ve kültürel eğitimin diğer yönleri tarafın­dan
    belirlenmiştir.
Kültürel Psikoloji
   Wundt'un yeteneğini odaklaştırdığı başka bir alan da kültürel psiko­
    loji idi.

   1900­1920 yılları arasında on ciltlik «Halk Psikolojisi» adlı kitabı
    basıldı.

   Halk psikolojisi veya kültürel psikoloji dilde, sanatta, efsanelerde,
    gelenek ve göreneklerde, ka­nunlarda ve ahlakta kendisini gösteren
    zihinsel gelişimin çeşitli aşamaları­nın araştırılmasını kendisine konu
    edindi.

   Bu çalışmanın psikoloji açısın­dan önemi daha çok içeriğiyle ilgilidir
    ve yeni bir bilim olan psiko­lojinin ikiye bölünmesine yardım etmiştir:
    deneysel ve sosyal psikoloji.
   Wundt'a göre duyum ve algı gibi daha basit zihinsel işlevler
    laboratuvar ça­lışmalarıyla incelenebilir ve incelenmelidir.

   Oysa daha yüksek yapılı zihin­sel süreçlerin deneyler yoluyla
    araştırılması mümkün değildir. Çünkü bu zihinsel süreçler dil
    alışkanlıkları ve kültürel eğitimin diğer yönleri tarafın­dan
    belirlenmiştir.

   Bu nedenle Vundt a göre yüksek düzeyli düşünme sü­reçleri ancak
    sosyoloji, antropoloji ve sosyal psikolojinin deneysel olmayan
    yaklaşımlarıyla etkili bir şekilde incelenebilir.



   Wundt'un ulaştığı yüksek düzeyli zihinsel süreçlerin deneysel olarak
    incelenmesinin imkansız olduğu so­nucu çok geçmeden
    çürütülmüştür.
   Wundt’un kültürel psikolojinin önemini kabul edip 10 yılını bu alanın
    gelişimine adamasına ve psikolojinin temel birimlerinden birisi
    olarak dü­şünmesine rağmen, kültürel psikolojinin Amerikan
    psikolojisi üzerindeki etkisi çok az olmuştur.

   Böyle bir alan Almanya'da neden geniş bir kabulle karşılandığı halde
    ABDde önemsenmedi?

n   Wundt'çu psikolojinin kendisi­ne ait versiyonunu Amerika'ya taşıyan
    Titchener'in Wundt'un çalışmala­rının bu bölümlerini, kendi yapısalcı
    psikolojisiyle uyumlu olmadığı ge­rekçesiyle atlamasıdır.

n   Muhtemel bir sebebi de yayın zamanıdır: 1900 ile 1920 yıl­ları
    arasındaki dönem. Birleşik Devletler'de Wundt’unkinden bütünüyle
    farklı yeni bir psikoloji gelişiyordu.
Wundt'un Psikoloji Sistemi

   Wundt psikolojisi eski doğa bilimlerinin deneysel metotlarını, özellik­
    le de fizyologların kullandığı metotları kullanmayı hedeflemiştir.

   Bu bilim­sel araştırma metotlarını yeni psikolojiye uygulamış ve
    kendi ana temasını araştırmaya, fizik bilimlerinin izledikleri yolu
    izleyerek başlamıştır.

   Wundt'çu psikolojinin ana konusunu tek kelimeyle özetlemek
    gerekirse bilinç (consciousness).

   Bir anlamda 19. yüzyıl İngiliz empiristlerinin ve çağrışımcılarının et­
    kisi, Wundt sistemine yansımıştır.
   Wundt'a göre: «Bir gerçeğin araştırılmasındaki ilk adım bu gerçeği
    oluşturan unsur­ların tek tek tanımlanması olmak zorundadır».

   Wundt'un sistemi, zihnin (bilincin) kendi kendisini dü­zenleyebilme
    yeteneği üzerinde yoğunlaşmasından ötürü iradecilik
    (voluntarism) olarak anıldı.

   Voluntarizm kavramı, iradenin zihnin içeriğini yüksek düzeyli
    düşünce süreçlerine doğru düzenleyebilme gücünü gösterir.

   Wundt, zihinsel elemanların bizzat kendileri üzerinde durmamış,
    daha çok bu ele­manların aktif olarak organize olma ve sentezlenme
    süreçleriyle ilgilenmiştir.
   Wundt'a göre psikologların üzerinde çalışmaları gereken konular,
    do­laylı yaşantılar değil, anlık yaşantılar olmalıdır.

   Dolaylı yaşantılar bize deneyimin kendisi hakkında bilgi vermekten
    ziyade bir şey hakkında bilgi veya malumat sağlar. Bu, bi­zim dünya
    hakkında bilgi edinirken deneyimleri kullandığımızın alışılagel­miş
    bir şeklidir.

   Örneğin; bir çiçeğe bakar ve "çiçek kırmızıdır" deriz. Bu ifa­de bizim
    birincil ilgimizin çiçekte olduğunu, o anda "kırmızı olma deneyi­mini
    yaşadığımız" gerçeğinde olmadığını işaret eder.

   Oysa, "çiçeğe bakma dolaysız yaşantısı" nesnenin kendi içerisinde
    değil, daha çok kırmızı olan bir şeyin tecrübe edilmesindedir.

   Bu yüzden, Wundt'a göre dolaysız yaşantılar yüksek düzeyli
    yorumlardan bağımsız ve tarafsızdır.
İçebakış Metodu

   Psikoloji bilinç deneyimlerinin (bilinçli yaşantıların) bilimi olduğuna
    göre, psikolojinin metodu bu deneyimlerin gözlenmesini içermek
    zorunda­dır.

   Bir deneyimi onu yaşayan kişiden başkasının gözlemesi mümkün
    de­ğildir, bu yüzden psikolojinin kullanacağı metot içebakış,
    Wundt'un deyimiyle içsel algı olmak zorundadır.

   İçe bakışın kullanımı Wundt'la birlikte ortaya çıkan yeni bir metot
    değildir; bu metodun Sokrates'e dek uzandığı biliniyor.

   Asıl yenilik Wundt'un içebakış koşulları üzerinde deneysel kontrolü
    tam olarak sağlama uygulamalarıdır.
   İçebakışın psikolojide kullanılması fizik ve fizyolojiden
    kaynaklanmış­tır.

   Örneğin, duyu organlarının çalışma şekli hakkında bilgi edinmek
    isteyen bir araştırmacı, bir uyarıcıyı duyu or­ganlarından birisine
    uygular ve deneklerden kendilerinde oluşan duyumu bildirmelerini
    ister.

   Bu, Fechner'in psikofizyolojik metotuna benzemekte­dir. Denekler iki
    ağırlığı karşılaştırıp bunlardan hangisinin daha ağır veya daha hafif
    veya ikisinin eşit ağırlıkta olduğunu bildiklerinde, aslında kendi bilinç
    yaşantılarını bildirmekte, yani bir iç gözlem yapmaktadırlar. "Acık­
    tım" dediğinizde kendi içsel dünyanızda hissettiğiniz bir durumu
    bildiriyor, yani gene iç gözlem yapıyor olursunuz.
   Wundt içebakış metodunun laboratuvarda uygun şekilde kullanımı
    için kesin kurallar bildirmiştir:

1) Gözlemciler sürecin ne zaman başlayacağını belirleyebilmek
   zorunda
2) Gözlemciler hazır olma veya "dikkat kesil­me" durumunda olmak
   zorunda
3) Gözlemi birkaç defa tekrar etmek mümkün olmalı;
4) Deneysel koşullar uyarıcının kontrollü manipulasyonu açısından
   değişikliklere elverişli olmak zorunda
Son koşul, deney­sel metodun esasını yerine getirir: uyarıcı durumunun
   koşullarını değiştir­mek ve deneklerin yaşantılarında oluşan nihai
   değişiklikleri gözlemek.
   Wundt dışsal algının tıpkı astronomi ve kimya için gereken verilerin
    sağlanması gibi kendi iç gözlem şeklinin de içsel algının psikolojiyi
    ilgilen­diren problemler için gereken tüm ham bilgiyi vereceğine
    inanıyordu.

   Dış­sal algıda, gözlemin odağı gözlemcinin dışındadır, örneğin bir
    yıldızın veya bir test tüpünün içerisindeki kimyasal karışımın
    reaksiyonu gibi.

   İçsel algıda ise gözlem odağı gözlemcidir, yani onun bilinçli
    deneyimleridir.
Bilinç Deneyimlerinin Öğelerini
              Organize Etme
   Duyumları (sensations) deneyimlerin başlangıç şekillerinden bi­risi
    olarak düşündü (duyumlar herhangi bir duyu organının uyarılması
    so­nucu oluşan sinirsel akımın beyne ulaşmasıyla oluşur).

   Wundt duyumları yoğunluklarına, sürekliliklerine ve duyum boyutuna
    (görme, duyma gibi) göre sınıflandırdı.

   Duyumlar ve hayaller arasında önemli bir fark olmadığı­nı, çünkü
    hayallerin de beyin kabuğunun uyarılmasıyla oluştuğunu kabul etti.

   Ruh ve bedeni, birbirine paralel fakat birbirini etkilemeyen sis­temler
    olarak ele almıştır.

   Ruh bedene bağımlı değildir, dolayısıyla kendi başına etkili bir
    şekilde araştırılabilir.
   Duygular (feelings) deneyimlerin bir başka başlangıç şeklidir.

   Wundt duyum ve duyguların, dolaysız yaşantıların eş zamanlı olarak
    ortaya çıkan yönleri olduğunu düşünmüştür.

   Duygular duyumların öznel tamamlayıcı­larıdır ancak doğrudan
    doğruya bir duyu organından doğmazlar.

   Duyum­lara belirli duygu özellikleri eşlik eder ve duyumlar ne zaman
    daha karma­şık bir durum oluşturmak üzere bir araya gelseler,
    duyumların bu kombi­nasyonu bir duygu özelliğini doğurur.
   Wundt kendi içebakışsal gözlemlerinden yola çıkarak oldukça tartış­
    malı üç boyutlu duygu teorisini geliştir­di.

   Düzenli aralıklarla, duyulabilir düzeyde şıkırtı sesi çıkaran bir metro­
    nom ile çalıştı. Bir dizi şıkırtı sesi dinledikten sonra, kimi ritmik ses
    örnek­lerini, diğerlerinden daha hoş ve güzel bulduğunu bildirdi.
    Buradan yola çı­karak herhangi bir ses örneğinin öznel memnuniyet
    ve hoşnutsuzluk duy­guları uyandırdığı sonucuna vardı.

  Bunlar: hoş olan­hoş olmayan, gerilim­rahat­lama, heyecan­
   çöküntü.
   Her duygunun bu üç boyutlu aralığın içinde bir yere
yerleştirilebileceğini ifade etmiştir.

   Coşkuların, bu temel duyguların karmaşık bir bileş­kesi olduğuna ve
    bu temel duyguların üç boyutlu aralık içerisindeki yerle­rinin etkin bir
    şekilde tanımlanabileceğine inanmıştı.
Hermann Ebbinghaus(1850-1909)
   Hermann Ebbinghaus öğrenme ve hafıza konularını deneysel olarak
    inceleyen ilk psikolog

   Bunu yapmakla sadece Wundt'a meydan okuma­dı, ayrıca çağrışım
    ve öğrenme konularıyla ilgilenme yollarını kökten değiştirdi.

   1876 yılında, Wundt'un laboratuvarını açmasından üç yıl önce,
    Ebbing­haus Londra'da bir kitap sergisinden Fechner'ın Elemente
    der Psychophysik kitabının ikinci el bir kopyasını sa­tın aldı.

   Bu tesadüfi karşılaşma onu ve yeni psikolojiyi de­rinden etkiledi.
    Fechner'in psikolojik fenomenlere matematiksel yaklaşı­mı
    Ebbinghaus için heyecan verici bir çıkıştı.

   Fechner'in katı siste­matik ölçümlerle psikofizik için yaptıklarının
    aynısını bellek çalışmaları için yapmayı aklına koydu.

    Deneysel metodu yüksek düzeyli zihinsel süreçlere uygulamayı
    istedi ve bellek alanında çalışmalara başladı.
Öğrenme Üzerine Araştırmalar
   Ebbinghaus çağrışımın nasıl şekillendiğini belirlemeye çalıştı.

   Ebbinghaus konuya tamamen farklı bir noktadan yaklaştı:
    çağrışımların oluşumu. Bu yolla çağrışımların hangi koşullar altında
    oluştuğunu kontrol etmek ve böylece öğrenme araştırmalarını daha
    nesnel bir şekilde gerçek­leştirmek mümkün oluyordu.

   Deneysel psikolojide yaratıcı dehanın en büyük gösterilerinden birisi
    sayılan Ebbinghaus'un öğrenme ve unutma araştırması tamamen
    psikoloji problemlerinden oluşan bir alanın ilk denemesiydi.

   Ebbinghaus'un seçtiği mesele, öğrenme ve bellek konuları o güne
    dek deneysel ola­rak araştırılmamıştı ve Wundt bu­nun mümkün
    olmadığını da belirtmişti.
   Öğrenmenin esas ölçümü için, hatırlamanın bir şartı olarak
    çağrışımların sıklığı prensibi üzerinde yoğunlaşan çağrışımcıların bir
    tekniğini uygu­lamaya aldı.

   Öğrenme materyalinin zorluğunun, bu materyalin bir kez mü­
    kemmel bir şekilde ortaya konulabilmesi için gereken tekrar
    sayısının he­saplanmasıyla ölçülebileceğini düşündü.

   Ebbinghaus, birbirinin aynı olmayan fakat, benzer hece listelerini öğ­
    renme materyali olarak kullandı ve kendi sonuçlarının
    doğruluğundan emin olmak için görevini sık sık tekrar etti. Bu yolla
    değişken hatalarının denemeden denemeye birbirlerini dengelemesi
    ve daha sonra ortalama bir ölçümün alınması mümkün oluyordu.
Anlamsız Hecelerle Yapılan Araştırmalar
   Ebbinghaus araştırmalarında öğrenilecek materyal için, günümüzde
    an­lamsız heceler (nonsense syllables) olarak bilinen ve öğrenme
    ve çağrışım araştırmalarında devrim yapan bir dizi hece
    oluşturmuştur.

   Varolan çağrışımlar materyalin öğre­nilmesini kolaylaştırıyordu.
    Ayrıca bu çağrışımlar denemeler sırasında da var olduğundan
    bunların anlamlı bir şekilde kontrol edilmesi mümkün ol­muyordu.

   Ebbinghaus hiçbir geçmiş bağlantısı olmayan, tamamıyla homo­jen,
    herkes için eşit derecede yabancı öğrenme materyalleri arıyordu. İki
    sessiz harfin arasına bir sesli harfin getirilmesiyle oluşturulan
    anlamsız he­celer, örneğin lef, yit, beç vs. bu koşulu karşılıyordu.

   Sesli ve sessiz harfle­rin mümkün olan bütün kombinasyonlarını
    kartlara yazdı ve elde ettiği 2300 heceyi öğrenme için rastgele
    seçim yapmak üzere hazırladı.
   Ebbinghaus öğrenme ve hatırlama üzerindeki çeşitli koşulların
    etkisini belirlemek üzere birçok deney düzenledi.
    Bu deneylerin sonuçları;
   Anlamsız materyallerin öğrenilmesinin, anlamlı ma­teryallere göre
    yaklaşık dokuz kat daha zor olduğu
   Uzun öğrenme materyallerinin daha fazla tekrar gerek­tirdiği,
    dolayısıyla daha uzun zamanda öğrenildiği
   Hece başına düşen ortalama sürenin öğrenilecek hece listesinin
    uzunluğunun artmasıyla önemli derecede arttığını buldu.

Ebbinghaus'un çalışmalarının önemi; dikkatle kontrol edilmiş koşul­
  lardan, verilerin niceliksel analizinden ve toplam öğrenme zamanı ile
  he­ce başına düşen zamanın hece listelerinin uzunluğuyla birlikte
  arttığı bul­gusundan kaynaklanmaktadır.
   Zamanın etkisi üzerine yaptığı çalışmalar Ebbinghaus'un ünlü
    unutma eğrisini meydana getirdi. Bu eğri, öğrenme materyalinin
    öğrenme faaliyetini izleyen ilk birkaç saat içinde daha hızlı, daha
    sonra ise çok daha yavaş unutulduğu göstermektedir
.
   Tüm araştırma sonuçlarını 1885 yılında önem­li bir eser olan Bellek
    Üzerine isimli kitabında yayınladı.

   1890 yılın­da bir laboratuvar açtı ve bir fizikçi olan Arthur König ile
    Duyu Organları­nın Fizyolojisi ve Psikolojisi Dergisi'ni kurdu.

   1897'de bir cümle tamamlama testi geliştirdi. Bu test muhtemelen
    yüksek düzeyli zihinsel süreçlere yönelik bilinen ilk başarılı testtir ve
    bunun değiş­tirilmiş şekli günümüz genel zeka testlerinin çoğunda
    kullanılmaktadır.
   Ebbinghaus'un çalışmaları çağdaş psikolojinin temel konuların­dan
    birisi olan çağrışım ve öğrenme konularına nesnelliği, sayılarla ifade
    edebilmeyi (niceliği) ve deneylemeyi getirdi.

   Ebbinghaus'un çalışmaları, bi­limsel metodun da yardımıyla,
    çağrışım kavramını salt bir kurgu olmaktan araştırılabilir olmaya
    doğru yön değiştirmiştir.

   Öğrenme ve bellek hakkın­da ulaştığı sonuçların büyük kısmı,
    bunların yayınlanmasından bir asır sonra bile geçerliliğini
    korumuştur.
Georg Elias Müller(1850-1934)
   Bir fizyolog ve filozof olan Müller'in psikolojiye karşı yoğun bir ilgisi
    var­dı.

   1881'den 1921 yılına dek, Müller'in iyi donatılmış laboratuvarı
    Leipzig laboratuvarı ile rekabet etmiştir

   Müller renk görmesi üzerine kayda değer çalışmalar yapmıştır.
    Fechner'in psikofizik çalışmalarını ayrıntılarıyla açıklamış ve
    eleştirmiştir.

   Müller'in araştırma katkıları öylesine önemliydi ki Titchener,
    Deneysel Psikoloji'sinin ikinci cildini iki yıl ertelemiş ve böylece
    Müller'in son kitabından istifade edebilmişti.

   Müller, Ebbinghaus'un başlattığı öğrenme ve bellek üzerine
    deneysel çalışmalar alanında çalışan ilk araştırmacılardan birisiydi.
   Dikkatle yürüttüğü araştırmaları Ebbinghaus'un bulgularının çoğunu
    doğ­rulamış ve genişletmiştir.

   Ebbinghaus'un yaklaşımı katı bir nesnellik taşı­yordu ve öğrenme
    görevlerini yerine getirirken kendi zihinsel süreçleri hakkında oluşan
    iç gözlemlerini kaydetmemişti.

   Müller bu raporların öğ­renmeyi çok mekanik veya otomatik
    görünümlü bir süreç yapmaya yönel­ttiğini düşünüyordu. Zihnin
    öğrenme sürecinde çok daha aktif bir şekilde yer aldığı düşünüyordu
    ve Ebbinghaus'un nesnel metotlannı kullanıyor ol­masına rağmen
    kendi iç gözlemsel raporlarını da ekliyordu.

   Ulaştığı sonuç­lar öğrenmenin mekanik bir şekilde başlayıp
    sürmediğini gösteriyordu. Bu­nun anlamı deneklerin, öğrenme
    materyalinin bilinçli bir şekilde gruplandırılması ve organize edilmesi
    sürecinde, hatta anlamsız hecelerde anlam­lar bulma sürecinde
    dahi çok daha aktif olarak yer aldığıydı.
   Müller laboratuvarda unutmanın bozucu etkileri teorisini öneri olarak
    sunan ve gösteren ilk kişidir.

   Bu görüşe göre, unutma bellekteki bir bozulmanın fonksiyonu
    olmaktan çok, yeni öğrenme materyalinin önceden öğrenilenlerin
    hatırlanmasına müdahalesi sonucu oluşur.

   Müller laboratuvarındaki asistanı Friedrich Schumann ile birlikte
    öğrenile­cek materyalin hep aynı şekilde sunumunu mümkün
    kılacak dönen bir bel­lek trompeti geliştirdi.

   Bu aygıt öğrenme ve hafıza problemleri üzerine yapı­lan
    araştırmaların nesnelliğini ve kesinliğini artırdığı için önemliydi.
Franz Brentano (1838-1917)
   Brentano’nun en ünlü çalışması olan «Ampirik Hareket Noktasından
    Psikoloji»1874 yılında yayınlandı.

   Kitabı, Wundt'çu düşünceye doğrudan muhale­fet etmiş böylece
    yeni psikolojinin içinde­ki belirgin fikir ayrılıklarını ortaya koy­muştu.

   Psikoloji içerisindeki farklı etkilerinden dolayı Wundt'çu olmayan
    psikologların en önemlilerinden birisidir.

   Wundt psikolojisi deneysel, Brentano'nun yöntemi ise ampirik idi.
    Brentano deneysel metodu reddetmemesine rağmen, ona göre
    psikolo­jinin birincil yöntemi deney değil, gözlemdi.

   Ampirik yaklaşımın faaliyet alanı genellikle daha geniştir, çünkü bu
    yaklaşım, verileri deneyden olduğu kadar gözlem ve bireysel
    tecrübelerden de elde eder.
Carl Stumpf (1848-1936)
 Stumpf un ilk psikoloji yazıları uzay algısı ile ilgiliydi fakat en etkili
  ça­lışması 1833 ve 1890 yıllarında iki cilt halinde ortaya çıkan Ses
  Psikolojisi idi.
 Bu çalışması ve müzikle ilgili diğer çalışmaları müzik psiko­lojisi
  araştırmalarında öncü birer güç oldu.

   Stumpf psikolojinin öncelikli verilerinin olaylar (fenomenler) oldu­
    ğunu ileri sürmüştür.

   Bir tür iç gözlem olduğunu düşündüğü fenomenoloji tarafsız
    deneyimlerin ­bir deneyimin ortaya çıktığı anın­ incelenmesini içerir.

   Stumpf deneyimlerin kendilerini oluşturan elemanla­ra parçalanması
    konusunda Wundt’la hemfikir değildi.

   Stumpfun iddiası­na göre böyle yapmak deneyimleri doğal olmaktan
    çıkarıp suni ve soyut bir hale getirirdi.
   Stumpfun bir öğrencisi olan Edmund Husserl daha sonra
    fenomenoloji öğretisini geliştirmiştir.

   Almanya’daki fenomenoloji hareketi baş­ta Gestalt psikolojisi olmak
    üzere, diğer psikoloji formlarının oluşmasına öncülük etmiştir.

   «Berlin Çocuk Psikolojisi Derneğini» kurmuş ve duyguların duyu­ma
    indirgenmeye çalıştığı coşku teorisini yayımlamıştı.

   Stumpf, Wundt'tan bağımsız olmayı sürdüren ve böylelikle
    psikolojinin sınırlarının genişleme­si için mücadele eden birkaç
    Alman psikologdan birisidir.
Oswald Külpe (1862-1915)
   Başlangıçta Wundt'un takipçisi olan Külpe bir grup öğrencinin,
    psiko­loji üstatlarının (Wundt gibi) çalışma sınırlamalarından
    ayrılmalarına kıla­vuzluk etmiştir.

   Bir ders kitabı olan Psikolojinin Anahatlarinı kaleme al­dı. 1893
    yılında yazılan bu kitap Wundt'a ithaf edildi.

   Külpe bu kitabında psi­kolojiyi, «deneyimi yaşayan bireye bağlı
    deneyim olgu bilimi» olarak tanımladı.

 Külpe 1894 yılında Würzburg'da profesör oldu ve iki yıl sonra hemen
  he­men Wundt'un Leipzig labarotuvarı kadar önemli olan bir
  laboratuvar kur­du.
 Würzburg'un etkisi altında kalan öğrenciler arasında birkaç
  Amerikalı da vardı. Bunlardan birisi olan James Rowland Angell
  işlevselciliğin gelişmesin­deki en önemli şahsiyetlerden birisidir
   Bellek laboratuvarda araştırılabiliyorsa (bellek, Hermann
    Ebbinghaus tarafından deneysel olarak araştırılmıştı) düşünce niçin
    araştırılmasın?

   Aralarında bellek, dü­şünce ve duyguların da dahil olduğu yüksek
    düzeyli zihinsel süreçlere ilk de­fa sistematik deneyler uygulandı.

   Külpe, bu meseleyi ortaya koyarak ilk danış­manı olan Wundt’a
    doğrudan muhalefet etmiş oldu

   Çünkü, Wundt yüksek düzeyli zihinsel süreçlerin deneysel olarak
    araştırılamayacağını vurgulamıştı.
   Külpe, sistematik deneysel iç gözlem adı verilen bir metot
    geliştirmişti.

   Bu metot deneklerin karmaşık bir görevi yerine getirdikten sonra bu
    görev sırasında yaşadıkları­nın geçmişe dönük bir raporunu
    sunmalarını yani bir anılama yapmala­rını içeriyordu.

   Bir başka deyişle, denekler düşünme veya hüküm verme gi­bi bazı
    zihinsel süreçleri yerine getirmek ve ardından o esnada nasıl düşün
    dükleri veya karar verdikleri üzerine incelemeler yapmak
    durumundaydı­lar.
İmgesiz Düşünce
   Wundt'un bakış açısı bilinç deneyimlerinin, kendilerini oluşturan
    duyusal ve imgesel elemanlara indirgenebileceği üzerinde
    duruyordu.

   Wundt bütün deneyimlerin duyumlardan veya imgelerden
    oluştuğunu söylemişti.

   Kül­pe'nin düşünce süreçlerinin doğrudan iç gözlemi programı, tam
    tersi bir ba­kış açısını destekleyen kanıtlar bulmuştu: düşünme
    herhangi bir duyusal veya imgesel içerik olmadan da oluşabilir.

   Bu bulgu düşüncenin herhangi özel bir imge içermediği düşüncesine
    atıfla imgesiz düşünce olarak tanımlandı. Böylece bilincin duyusal
    olmayan bir şekli ve­ya yönü tanımlanmış oldu.
   Wundt, Würzburg'un iç gözlem şeklini "uyduruk" deneyler olarak
    adlandırdı ve metotlarının gerçekte de­ney ve iç gözlemi
    kapsamadığını öne sürdü.

   Würzburg'un psikoloji tarihindeki en önemli katkısı motivasyon konu­
    su üzerine yaptığı vurgudur.

   Ayrıca, Würzburg'un, deneyimlerin sadece bi­linç unsurlarına değil,
    bilinçsiz yönlendirici eğilimlere de bağlı olduğuna ilişkin kanıtları
    davranış üzerinde bilinç dışı belirleyicilerin rolünü akla ge­tirmiştir.

   Davranışın bilinç dışı belirleyicileri, Freud'un sistematik
    düşüncesinin önemli bir bölümünü oluşturur.
   Bütün fark­lılıklarına rağmen, ilk psikologların amacı aynıydı:
    «bağımsız bir psikoloji bilimi geliştirmek».

   Wundt, Ebbinghaus, Brentano, Stumpf ve diğerleri geri dönülmez bir
    şekilde insan doğasına ait çalışmaları değiştirmişlerdi

   Aralarında pekçok farklılık olmasına rağ­men, Alman psikologlar
    ortak bir teşebbüsle hareket ettiler.

   Onların yetenek­leri, gayretleri ve çalışmalarının ortak doğrultusu,
    Alman Üni­versitelerindeki gelişmeleri, psikolojideki yeni hareketin
    merkezi yaptı.

   Almanya yeni hareketin merkezi olmayı uzun süre
    sürdüremedi.Wundt'çu psikolojinin bir başka versiyonu, Wundt'un
    öğrencisi E.B. Titchener tarafından Amerika’ya getirildi.

More Related Content

What's hot

7 kişilik gelişimi
7   kişilik gelişimi7   kişilik gelişimi
7 kişilik gelişimiKenan Polat
 
Hi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi Kılavuzu
Hi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi KılavuzuHi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi Kılavuzu
Hi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi Kılavuzuwww.tipfakultesi. org
 
Beyin temelli öğrenme
Beyin temelli öğrenmeBeyin temelli öğrenme
Beyin temelli öğrenmeFaydin81
 
Beden Dili, Body language
Beden Dili, Body languageBeden Dili, Body language
Beden Dili, Body languageInanc Alikilic
 
Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)
Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)
Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)Salih GÜMÜŞ
 
2 psikolojiye giriş
2   psikolojiye giriş2   psikolojiye giriş
2 psikolojiye girişKenan Polat
 
Gestalt yaklaşımı
Gestalt yaklaşımıGestalt yaklaşımı
Gestalt yaklaşımıNejlaakguel
 
Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.
Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.
Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.ensary1
 
Beden Dili - İzgören Akademi
Beden Dili - İzgören AkademiBeden Dili - İzgören Akademi
Beden Dili - İzgören Akademilasercontrolok1
 
Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)www.tipfakultesi. org
 
Enneagram : Bir Kişilik Modellemesi
Enneagram : Bir Kişilik ModellemesiEnneagram : Bir Kişilik Modellemesi
Enneagram : Bir Kişilik ModellemesiCenk Tekin, PMP
 
solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )www.tipfakultesi. org
 
Yaratıcı Düşünme ve Eğitimi
Yaratıcı Düşünme ve EğitimiYaratıcı Düşünme ve Eğitimi
Yaratıcı Düşünme ve Eğitimioguzcanyavas
 
adler ve bireysel psikoloji
 adler ve bireysel psikoloji adler ve bireysel psikoloji
adler ve bireysel psikolojiAli Çekiç
 
Stres Yöneti̇mi̇nde DKBY Modeli
Stres Yöneti̇mi̇nde DKBY ModeliStres Yöneti̇mi̇nde DKBY Modeli
Stres Yöneti̇mi̇nde DKBY ModeliTanju Ayse Oflaz
 
Beden dili sunum
Beden dili sunumBeden dili sunum
Beden dili sunumramazan
 
Hipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum PptHipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum Pptnihattt
 

What's hot (20)

7 kişilik gelişimi
7   kişilik gelişimi7   kişilik gelişimi
7 kişilik gelişimi
 
Hi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi Kılavuzu
Hi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi KılavuzuHi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi Kılavuzu
Hi̇pofi̇z Hastaliklari Tanı Tedavi Kılavuzu
 
Beyin temelli öğrenme
Beyin temelli öğrenmeBeyin temelli öğrenme
Beyin temelli öğrenme
 
Beden Dili, Body language
Beden Dili, Body languageBeden Dili, Body language
Beden Dili, Body language
 
Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)
Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)
Yönetim Teorilerine Bakış (Klasik Yönetim, Neoklasik Yönetim)
 
2 psikolojiye giriş
2   psikolojiye giriş2   psikolojiye giriş
2 psikolojiye giriş
 
Gestalt yaklaşımı
Gestalt yaklaşımıGestalt yaklaşımı
Gestalt yaklaşımı
 
Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.
Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.
Yapisalci öğrenme kurami enes türk o.
 
Motivasyon
Motivasyon  Motivasyon
Motivasyon
 
Beden Dili - İzgören Akademi
Beden Dili - İzgören AkademiBeden Dili - İzgören Akademi
Beden Dili - İzgören Akademi
 
Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Kist hidatik (fazlası için www.tipfakultesi.org)
 
Structuralism
StructuralismStructuralism
Structuralism
 
Enneagram : Bir Kişilik Modellemesi
Enneagram : Bir Kişilik ModellemesiEnneagram : Bir Kişilik Modellemesi
Enneagram : Bir Kişilik Modellemesi
 
solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )
solunumun kontrolü (fazlası için www.tipfakultesi.org )
 
Yaratıcı Düşünme ve Eğitimi
Yaratıcı Düşünme ve EğitimiYaratıcı Düşünme ve Eğitimi
Yaratıcı Düşünme ve Eğitimi
 
adler ve bireysel psikoloji
 adler ve bireysel psikoloji adler ve bireysel psikoloji
adler ve bireysel psikoloji
 
Stres Yöneti̇mi̇nde DKBY Modeli
Stres Yöneti̇mi̇nde DKBY ModeliStres Yöneti̇mi̇nde DKBY Modeli
Stres Yöneti̇mi̇nde DKBY Modeli
 
Beden dili sunum
Beden dili sunumBeden dili sunum
Beden dili sunum
 
Kişilik
KişilikKişilik
Kişilik
 
Hipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum PptHipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum Ppt
 

Viewers also liked

Beyin Görüntüleme Teknikleri
Beyin Görüntüleme TeknikleriBeyin Görüntüleme Teknikleri
Beyin Görüntüleme Teknikleriozlemik
 
Sinir sisteminin gelişimi 2010 2013.p ]
Sinir sisteminin gelişimi 2010  2013.p ]Sinir sisteminin gelişimi 2010  2013.p ]
Sinir sisteminin gelişimi 2010 2013.p ]Mustafa Taşyürekli
 
İnsan ruhuna yöneliş
İnsan ruhuna yönelişİnsan ruhuna yöneliş
İnsan ruhuna yönelişTeknokoliker
 
Alternati̇f Okullar / Alternative Schools
Alternati̇f Okullar / Alternative SchoolsAlternati̇f Okullar / Alternative Schools
Alternati̇f Okullar / Alternative SchoolsS. Y.
 
Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)
Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)
Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)Fuad Bashirov
 

Viewers also liked (10)

Beyin Görüntüleme Teknikleri
Beyin Görüntüleme TeknikleriBeyin Görüntüleme Teknikleri
Beyin Görüntüleme Teknikleri
 
Sinir sisteminin gelişimi 2010 2013.p ]
Sinir sisteminin gelişimi 2010  2013.p ]Sinir sisteminin gelişimi 2010  2013.p ]
Sinir sisteminin gelişimi 2010 2013.p ]
 
İnsan ruhuna yöneliş
İnsan ruhuna yönelişİnsan ruhuna yöneliş
İnsan ruhuna yöneliş
 
Alternati̇f Okullar / Alternative Schools
Alternati̇f Okullar / Alternative SchoolsAlternati̇f Okullar / Alternative Schools
Alternati̇f Okullar / Alternative Schools
 
Sinaptik ileti
Sinaptik iletiSinaptik ileti
Sinaptik ileti
 
Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)
Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)
Duygudurum Bozuklukları: Nörobiyoloji (Dr Fuad Bashirov)
 
Aksiyon potansiyeli
Aksiyon potansiyeliAksiyon potansiyeli
Aksiyon potansiyeli
 
Beyin biyokimyasi ve davranis
Beyin biyokimyasi ve davranisBeyin biyokimyasi ve davranis
Beyin biyokimyasi ve davranis
 
Limbik Sistem
Limbik SistemLimbik Sistem
Limbik Sistem
 
EEG
EEGEEG
EEG
 

Similar to Psikoloji uezerindeki fizyolojik_etkiler

Hipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum PptHipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum Pptnihattt
 
Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)www.tipfakultesi. org
 
Filozoflara göre: Felsefe nedir?
Filozoflara göre: Felsefe nedir?Filozoflara göre: Felsefe nedir?
Filozoflara göre: Felsefe nedir?SlaytSunum
 
Eği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇n
Eği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇nEği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇n
Eği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇nceylindirmilli
 
Ruh sağlığı
Ruh sağlığıRuh sağlığı
Ruh sağlığıduygu135
 
İletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptx
İletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptxİletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptx
İletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptxTaylanMARAL
 
Kant ve Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik Görüşleri
Kant ve  Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik GörüşleriKant ve  Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik Görüşleri
Kant ve Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik GörüşleriFatma Şener
 
Salon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50 sadık ardıç
Salon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50  sadık ardıçSalon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50  sadık ardıç
Salon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50 sadık ardıçtyfngnc
 
Beynin gizemi - horozz.net
Beynin gizemi - horozz.netBeynin gizemi - horozz.net
Beynin gizemi - horozz.netAdnan Dan
 
Ulusal 2009
Ulusal 2009Ulusal 2009
Ulusal 2009hakana
 
bilim-özetler-s
bilim-özetler-sbilim-özetler-s
bilim-özetler-stoprakcan
 
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?Ali Osman Öncel
 
Felsefe tüm konular
Felsefe tüm konularFelsefe tüm konular
Felsefe tüm konularsevim hazar
 

Similar to Psikoloji uezerindeki fizyolojik_etkiler (20)

Hipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum PptHipnoz Slayt Sunum Ppt
Hipnoz Slayt Sunum Ppt
 
Refleksoloji Nedir?
Refleksoloji Nedir?Refleksoloji Nedir?
Refleksoloji Nedir?
 
Nöroşi̇rürji̇ konferansı
Nöroşi̇rürji̇ konferansıNöroşi̇rürji̇ konferansı
Nöroşi̇rürji̇ konferansı
 
RIDVAN UYSAL
RIDVAN UYSALRIDVAN UYSAL
RIDVAN UYSAL
 
Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)
Davranisin norobiyolojik kokenleri (fazlası için www.tipfakultesi.org)
 
Filozoflara göre: Felsefe nedir?
Filozoflara göre: Felsefe nedir?Filozoflara göre: Felsefe nedir?
Filozoflara göre: Felsefe nedir?
 
Eği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇n
Eği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇nEği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇n
Eği̇ti̇m psi̇koloji̇si̇ ceyli̇n
 
Bilimfelsefesi
BilimfelsefesiBilimfelsefesi
Bilimfelsefesi
 
Ruh sağlığı
Ruh sağlığıRuh sağlığı
Ruh sağlığı
 
İletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptx
İletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptxİletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptx
İletişim Psikolojisi 3. Hafta (2).pptx
 
Kant ve Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik Görüşleri
Kant ve  Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik GörüşleriKant ve  Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik Görüşleri
Kant ve Comte nin Ontolojik- Epistemolojik- Etik Görüşleri
 
Makale
MakaleMakale
Makale
 
Salon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50 sadık ardıç
Salon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50  sadık ardıçSalon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50  sadık ardıç
Salon a 19 kasim 2011 09.20 .09.50 sadık ardıç
 
Beynin gizemi - horozz.net
Beynin gizemi - horozz.netBeynin gizemi - horozz.net
Beynin gizemi - horozz.net
 
Felsefe02
Felsefe02Felsefe02
Felsefe02
 
Ulusal 2009
Ulusal 2009Ulusal 2009
Ulusal 2009
 
bilim-özetler-s
bilim-özetler-sbilim-özetler-s
bilim-özetler-s
 
HEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptx
HEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptxHEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptx
HEMŞİRELİK FELSEFESİ.pptx
 
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
Bilimsel Makale Nasıl Yazılır?
 
Felsefe tüm konular
Felsefe tüm konularFelsefe tüm konular
Felsefe tüm konular
 

Psikoloji uezerindeki fizyolojik_etkiler

  • 1. PSİKOLOJİ ÜZERİNDEKİ FİZYOLOJİK ETKİLER MELİKŞAH ÜNİVERSİTESİ Yr d. Doç. Dr. ZALİHA CANDAN
  • 2. Psikoloji Üzerindeki Fizyolojik Etkiler  Yeni psikolojiye rehberlik edip harekete geçiren fizyoloji araştırmaları 19. yüzyılın son dönemlerinin ürünüdür.  Fizyoloji 1830'lu yıllarda özellikle Alman fiz­yoloğu Johannes Müller'in etkisiyle deneysel yönelimli hale gel­miştir.  Müller, Berlin Üniversitesinde prestiji yüksek bir anatomi ve fizyoloji profesörüydü.  En çok ses ge­tiren yayınlarından «İnsan Fizyolojisi El Kitabı» yazdı.  Bu kitap dönemin fiz­yoloji araştırmalarını özetliyor ve geniş çaplı bilgileri sistematik hale getiriyordu.
  • 3. Müller «özgül sinir enerjisi» teorisiyle hem psikoloji hem de fizyoloji açısın­dan önemli bir bilim adamıdır.  Bir sinir uyarılmasının daima kendine özgü duyumu doğurduğunu, çünkü her bir duyum sinirinin kendi özgül enerjisi­ne sahip olduğunu ileri sürmüştü.  Bu düşünce, sinir sistemindeki fonksiyon­ların yerlerini bulmaya ve organizmanın çevresindeki duyusal alıcı mekaniz­maların sınırlarını belirlemeye yönelik pek çok araştırmayı teşvik etmiştir.
  • 4. İlk birkaç fizyoloğun çalışmaları psikoloji açısından önemliydi  Bunlar beynin bölgelerinin hangi işlevlerden sorumlu olduğunu keşfetmişler ve daha sonraları fizyolojik psikoloji alanında çokça kullanılan araştırma metotlarını geliştirmişlerdi.  İskoçyalı doktor Marshall Hall refleks davranışlarının araştırılmasındaki öncü kişiydi. Boynu kesilen hayvanların, uygun uyarıcı­lara maruz kaldıklarında bir süre daha hareket etmeye devam ettiklerini gözlemlemişti.  Hall, çeşitli düzeylerdeki davranışların beynin değişik böl­gelerine ve sinir sistemine bağlı olduğu sonucuna da ulaşmıştı.  İstemli davranışların Serebrum’a, refleks davranışların Omurilik’e, istemsiz davranışların kas sisteminin doğrudan uyarımına ve solunum hareketleri­nin de Medulla’ya bağlı olduğunu varsaymıştı.
  • 5. Pierre Flourens beynin çeşitli bölümlerini ve omuriliği sistematik olarak tahrip ederek sonuçları gözlemlemişti.  Serebrumun yük­sek düzeyli zihinsel süreçleri, orta beynin bölümlerinin görsel ve işitsel ref­leksleri, beyinciğin koordinasyonu ve medullanın da kalp atışı, solunum ve diğer hayatsal fonksiyonları kontrol ettiği sonucuna ulaşmıştı.  Hall ve Flourens'in bulguları genel olarak halâ geçerli olmasına rağmen bizim amaçlarımız açısından bize tanıttıkları yok etme metodunun yanında ikincil bir öneme sahiptir.  Yok etme metodu; Temel olarak beynin bir bölümüne zarar verilerek veya yerinden çıkarılarak, bu bölümün fonksiyonlarının araştırılmasından ve bunun sonucunda hayvanın davra­nışlarında oluşan farklılıkların gözlemlenmesinden oluşur.
  • 6. 19. yüzyılın ortalarında beynin araştırılmasında iki ek deneysel yak­ laşım daha geliştirilmiştir.  Klinik metot, 1861 yılında Paris yakınlarındaki bir akıl hastanesinde cerrah olarak çalışan Paul Broca tarafından geliştirilmişti.  Broca, uzun yıllar boyunca anlaşılır şekilde konuşamayan bir adama otopsi yapmıştı.  Otopsi, beyin kabuğunun üçün­cü ön kıvrımında bir lezyonun oluştuğunu ortaya koymuştu ve Broca bey­nin bu bölümünü konuşma merkezi olarak nitelendirmişti. (O zamandan beri beynin bu bölümüne Broca'nın alanı da denir).
  • 7. Bu metot, yok etme metoduna faydalı bir ilave olmuştu çünkü beyinlerinin bir bölümünün çı­karılmasını kabul edecek insan deneklerin güvenliğini sağlamak zordu.  Bir tür "ölümden sonra yapılan yok etme metodunun uygulanması" ola­rak düşünülebilen klinik metot, hasta ölmeden önceki davranışsal duru­mundan sorumlu olduğu varsayılan hasarlı beyin bölgesinin bulunması­na fırsat sağlıyordu.
  • 8. Beynin araştırılmasına yönelik ikinci deneysel yaklaşım olan «beynin elektriksel uyarımı» G. Fritsch ve E. Hitzig tarafın­dan 1870'te ortaya kondu. Bu yaklaşım , beyin ka­buğunun zayıf elektrik akımlarla keşfi esasına dayanır.  Fritsch ve Hitzig beynin belli kortikal alanlarının uyarılmasının kas hareketleriyle sonuçlandığını keşfetmişlerdi. Daha ileri ve titiz elektronik teçhizatların gelişmesiyle elektriksel uyarım metodu beyin fonksiyonlarının araştırılmasında belki de en verimli teknik haline geldi.  Beynin içinin haritasını çıkarmayı hedef edinen bilim adamlarından Al­man tıp doktoru Franz Josef Gali, ölmüş hayvanların ve insan­ ların beyinleri üzerinde çalışmıştır. Araştırmaları sonucunda, beyinde be­yaz ve gri dokuların bulunduğunu ortaya koymuştur.
  • 9. Gall'ın başlattığı kraniyoskopi ya da daha sonra aldığı isimle frenoloji akı­mına göre kişinin kafatası, zihinsel ve duygusal özelliklerini açığa vuruyor­du.  Gali bu fikri savununca, meslektaşları tarafından saygı değer bir bilim adamı yerine, bir şarlatan olarak görülmeye başlandı.  Gall'a göre vicdan, yardımseverlik ya da öz­saygı gibi kişinin zihinsel niteliklerinden, biri fazlasıyla gelişmişse kafatasının, bu niteliğin idare edil­diği bölgeye denk düşen kısmında bir çıkıntı göze çarpıyordu.  Aynı şekilde kişinin bu niteliği zayıf kalmışsa bu bölgede bir gi­rinti oluşuyordu.  Çok sayıda insanın kafataslarındaki girinti ve çıkıntıları inceledikten sonra Gali insan zihninin 35 niteliğinin kafatasındaki yerleri­ni tespit etti.
  • 10. Zihnin gücü ve organları
  • 11. Duyusal Merkezler  Eğilimler  Hisler  Yaşama arzusu 10. Tedbirlilik  Beslenme arzusu 11. Onaylama eğilimi 1. Yıkıcılık 12. Öz­saygı 2. Aşk eğilimi 13. Yardımseverlik 3. Çocuk sevgisi 14. Saygı 4. Bağlılık 15. Metanet 5. Yerleşik yaşam 16. Vicdan eğilimi 17. Ümit 6. Savaşma eğilimi 18. Hayrete düşme 7. Gizlilik eğilimi 19. İdealizm 8. Aç gözlülük 20. Neşelilik 9. Yapıcılık 21. Taklit
  • 12. Zihinsel Yetenekler  Algısal  Düşünsel 22. Bireysellik 34. Karşılaştırma 23. Gruplaşma 35. Nedensellik 24. Büyüklük 25. Ağırlık ve direnç 26. Renk 27. Yer 28. Düzen 29. Hesaplama 30. Neticelendirme 31. Zaman 32. Ahenk 33.Dil
  • 13. Gall'ın öğrencilerinden Johann Spurzheim ve İskoç frenoloji uzmanı George Combe bu akımı yaygınlaştırmak için çalıştılar. Avrupa ve ABD'de frenoloji (kafatası bilimi) üzerine seminerler verdiler, sunumlar yaptılar ve dernekler kuruldu.  İnsan kafatasını okuyup yorumlamak o kadar yaygınlaştı ki birçok Ame­rikan şirketi eleman işe alırken bu yöntemi kullanmaya başladı. Bir çocuğun zeka düzeyini belirlemekten, evliliklerinde sorun yaşayan çiftlere yardım etmeye varıncaya kadar çeşitli konularda kullanıldı.  Frenolojinin günlük yaşamdaki sorunları çözmede kullanılabile­ ceğine inanılması, bu akımın ABD'de başarılı olmasını sağladı.  20. yüzyılda da rağbet görmeye devam ettiyse de, beynin fonksi­ yonlarının hangi bölgelerde gerçekleştiğini bilimsel olarak tespit etmekte güvenilir bir yöntem olmadığı görüşü ağır bastı.
  • 14. Gall'ın kraniyoskopi kuramına yöneltilen en güçlü eleştiriler, Pierre Flourens'in beyin araştırmaları sonucu ortaya çıktı.  Flourens, kafatasının şekli­nin altta yatan beyin dokusuyla örtüşmediğini ve beyin dokusunun kafatası kemiklerinde çıkıntı ve girintiler oluşturamayacak kadar da yumuşak olduğunu ortaya koydu.  Flourens ve diğer fizyologlar, Gall'ın belli zihinsel fonksiyonla­rı belli bölgelerle hatalı bir şekilde bağdaştırdığını kanıtladılar.
  • 15. 18 yüzyılın sonlarına doğru İtalyan araştırmacı Luigi Galvani sinir akımlarının doğasının elektriksel olduğunu öne sürmüştü.  Oldukça hızlı ve ikna edici araştırmalar devam etmiş ve 19. yüzyıl ya­rılandığında sinir akımlarının elektriksel doğası bir gerçek olarak kabul edilmişti.  Sinir sisteminin temelde elektriksel sinir akımlarının bir iletkeni olduğuna ve merkezi sinir sisteminin daha çok yön değiştirici bir istasyon gibi işlev yaptığına inanılmıştı.  Sinir atomlarının beyindeki ve omurilikteki akış yönü, Zarago Üniver­ sitesi Tıp Fakültesinde anatomi profesörü olan Santiago Ramony Cajal tarafından ortaya çı­karıldı.
  • 16. Mekanik ruh 19. yüzyıl felsefesine hakim olduğu kadar dönemin fizyo­lojisine de hakimdi .  1840'lı yıllarda, çoğunluğu Johannes Müller'in ilk öğrencileri olan bir grup bilim adamı «Berlin Fizik Topluluğunu kurdu».  Bu bilim adamları tek bir önerme üzerinde durdular: Canlı maddeler de dahil olmak üzere, tüm fenomenler fiziksel te­rimlerle açıklanabilirler.  Bu bilim adamlarının yapmayı umdukları şey fiz­yolojiyi fizikle ilişkilendirmek veya ona bağlamaktı. Hedefleri, mekanik ruh ile uyumlu bir fizyolojiydi.
  • 17. Deneysel Psikolojinin Başlangıcı  Dört bilim adamı psikolojinin temel konusu olan zihne deneysel metot­ların ilk uygulamalarında doğrudan yer almıştır:  Hermann von Helmholtz, Ernst Weber, Gustov Theodor Fechner, Wilhelm Wundt.  Bu dört bilim ada­mı da Alman’dı, fizyoloji alanında iyi bir eğitim görmüşlerdi ve 19. yüzyılın ortalarında bilim ve fizyolojideki etkileyici gelişmelerin farkındaydılar.
  • 18. Hermann von Helmholtz (1821-1894)
  • 19. 19. yüzyılın en büyük bilim adamla­rından Helmholtz; fizik, fizyo­loji ve psikoloji alanlarında pek çok bi­limsel katkılarda bulundu.  Fechner ve Wundt'un da çabalarıyla birlikte, Helm­holtz'un çalışmaları yeni psikolojinin başlamasına yardımcı olmuştu.  Helmholtz insanların duyu organlarının bir makine gibi işlediğini varsayan mekanik ve determinist yaklaşımlar üzerinde durmuştu.  Sinir akımlarının iletilerini telgrafın çalışma sistemiyle karşılaştırmak gibi teknik benzetmelerden de hoşlanırdı.  Fizyolojik optik üzerine yaptığı çalışmasında gözün retina tabaka­ sını incelemede kullanılan bir alet (optithalmoscope) icat etti
  • 20. Helmholtz'un psikolojiyle ilgisi sinir akımlarının hızı, görme ve duyma araştırmaları yoluyladır.  Helmholtz'un döneminden önce sinir akımının bir anda, en azından ölçülemeyecek kadar hızlı yol aldığı düşünülürdü.  Helm­holtz bir kurbağa ayağının bağıl kasını ve hareket sinirini uyararak iletim hızının deneysel olarak ölçümünü sağladı. Bu şekilde sinirsel uyarımın tam anının ve sonuçta ortaya çıkan hareketin kaydedilmesi mümkün oldu.
  • 21. Helmholtz'un sinir akımlarının nakil hızının bir anlık olmadığına iliş­ kin kanıtı, düşünce ve hareketin daha önce zannedildiği gibi eş zamanlı olarak ortaya çıkmadığı, ölçülebilir bir aralıkla birbirini izlediği düşüncesi­ni ortaya koyuyordu.  Helmholtz sinir akımlarının sadece hızlarıyla ilgilenmiş, bunun psikolojik önemiyle ilgilenmemiştir.  Helm­holtz'un araştırmalarının psikoloji açısından önemi daha sonra, yeni psiko­lojinin önemli araştırma alanlarından birisi olan tepki zamanı deneylerini yapmaya devam eden araştırmacılar tarafından kabul edilmiştir.  Helm­holtz'un araştırması psikolojik süreçlerin ölçülebilmesinin ve üzerinde de­ney yapılabilmesinin mümkün olduğunu gösteren ilk işaretlerden birisidir.
  • 23. Araştırmala­rında öncelikle duyu organlarının fizyoloji­si ile ilgilendi. Weber'in en göze çar­pan ve süreklilik gösteren çalışmaları bu alandadır.  Duyu organları hakkında daha önce­den yapılan araştırmalar neredeyse sadece görme ve duyma duyumlarıyla sınırlandırılmıştı.  Weber başta dokunma ve kas duyumu olmak üzere başka alan­ larda da araştırmalar yaptı.  Dokunma duyusu üzerine yaptığı deneyler, psikolojinin çalış­ma konusunda önemli bir değişikliği işaret eder.  Weber psikolojiyi doğa bilim­lerine yakın görmüş ve zihnin araştırılmasında deneysel incelemelerin yapılmasını kolaylaştırmaya çalışmıştır.
  • 24. Psikolojiye iki önemli katkısından birisi, «deri üzerindeki iki nokta arasındaki ince farklılığı kesin bir şekilde deneysel olarak belirle­ mesidir». Bir başka deyişle, deneğin iki farklı nokta duyumsadığını ilk ola­ rak belirtmesinden önce, iki nokta arasındaki uzaklığın deneysel olarak be­ lirlenmesidir. Deneğin deneyde kullanılan aleti görmesi engellenerek deri­ sinin üzerinde kaç nokta (bir veya iki) hissettiğini belirtmesi istenir.  İki uyarım noktası birbirine çok yakınsa, denek oldukça net bir şekil­de bir nokta duyumsadığını ifade etmiştir. Pergele benzer bir alet kulla­nılarak iki uyarım arasındaki uzaklık biraz daha artırılmış ancak, denek­ler gene de «bir mi yoksa iki duyum mu hissettiklerine dair kesin bir şey söyleyememişlerdir». Sonunda deneklerin daha net iki farklı noktada uya­ rım hissettiklerini söyleyebilecekleri bir mesafeye ulaşılmıştır. Bu işlem iki uyaran noktasının ayırt edilebildiği eşiği, iki nokta eşiğini gösterir.  Bu araştırma "eşik" kavramını göste­ren ilk sistematik deneydir.
  • 25. Weber iki nokta eşiğinin aynı orga­nizmada vücudun farklı bölümlerinde değiştiği gibi, aynı vücut bölü­münde de organizmadan organizmaya değiştiğini ortaya koymuştur.  Weber'in bu bulguları açıklama çabalarıyla hipotezini kurduğu "duyusal çemberler "in (iki noktanın algılanmadığı alanlar) önemi azaldığı halde, deneysel metodu önemini korumaktadır.
  • 26. Weber ikinci büyük katkısıyla, psikolojinin ilk niceliksel yasasının for­müle edilmesini sağladı.  Weber ağırlıklar arasında ayırt edilebilen en küçük ağırlık farklılığını, yani ancak fark edilebilir farkları belirlemek istedi. Bunu yapmak için, birisi standart ötekisi karşılaş­tırma ağırlığı olmak üzere iki ağırlık alarak deneklerin bunları kaldırması­nı ve ağırlıklardan hangisini daha ağır hissettiklerini bildirmelerini istedi.  Ağırlıklar arasındaki küçük farklar ağırlıkların aynı olduğu kararına sebep olurken, bu farkın, artması ağırlıklar arasında eşitsizliğin olduğu kararına sebep olmuştu. Araştırma ilerledikçe Weber iki ağırlık arasındaki ancak gözlenebilen farkın standart ağırlık için 1:40 gibi sabit bir oran olduğunu buldu.
  • 27. Weber daha sonra farklı büyüklüklerin ağırlıklarının ayırt edilmesinde kas duyumlarının payını araştırmak istedi.  Deneklerin, ağırlıklar arasındaki farkı, ağırlıklar sadece ellerine yerleştirildiği zamandan ziyade, bu ağırlıkla­rı kaldırdıkları zaman çok daha isabetli olarak ayırt ettiklerini fark etti.  Ağır­lıklar kaldırılırken, hem dokunma hem de kas duyumları oluşmaktaydı. Oy­sa ağırlıklar ele yerleştirildiğinde sadece dokunma duyumu yaşanmaktaydı.  Ağırlıklar arası küçük farklılıklar, bu ağırlıklar ele yerleştirildiyse 1:30, kal­dırıldığında ise 1:40 oranı içerisinde ayırt edilebildiğinden Weber ayırt etme yetisinin içsel kas duyumlarından etkilendiği sonucuna ulaşmıştır.
  • 28. Weber'in araştırmaları kelimenin tam anlamıyla deneyseldir.  Weber kontrollü şartlar altında, uyarıcıyı sistematik olarak değiştirmiş ve deneğin bu farklı etkiler karşısında yaşadığını bildirdiği durumları kaydetmiştir.  Deneyleri geniş boyutlu başka araştırmaları teşvik etmiş ve sonraki fizyo­logların dikkatlerini psikolojik fenomenlerin araştırılmasında deneyin önem ve geçerliliğine odaklamalarına hizmet etmiştir.  Weber'in eşik ölçü­müyle ilgili çalışmaları yeni psikoloji için çok önemlidir. Ayrıca duyumla­rın ölçülebileceğine dair kanıtları gerçekten psikolojinin tüm alanlarını yo­ğun bir şekilde etkilemiştir.
  • 29. Gustav Theodor Fechner (1801-1887)
  • 30. Fechner 70 yıldan fazla süren aktif iş yaşamında bir­birinden farklı zihinsel meşgalelerle ilgilen­miş bir bilim adamıydı.  Ona en büyük ünü psikofizik üzerine yaptığı çalışmalar getirmiştir.  Fechner uzun saatlerini dinsel bilincini derinleştirmek amacıyla meditasyon yaparak ve ruh meseleleriyle ilgilenerek geçirirdi. Felsefeye yönel­diğinde tüm zeka gücünü ruh ve beden arasındaki ilişkiye yöneltti.  Ruh ve bedenin, aynı temel bütünlüğün farklı yönleri olduğuna, yani bu ikisinin aslında aynı olduğuna karar verdi.
  • 31. Fechner duyumları ölçmenin iki yolu olduğuna inanıyordu, ilk olarak bir uyarıcı var mı yok mu, duyumsandı mı duyumsanmadı mı bu belir­lenir  İkinci olarak, deneklerin duyumun ilk oluştuğu anı bildirmeleriyle uyarıcının şiddetini ölçebiliriz ve bu da duyarlılı­ğın mutlak eşiğidir.  Mutlak eşiğin altındaki uyarıcı şiddetinde denekler bir duyumun varlığını bildirmezken, bu noktanın üze­rindeki uyarıcı şiddetinde denekler bir duyumdan söz etmiştir.
  • 32. Psikofiziğin Metotları  Fechner'in sezgilerinin ilk sonucu, kendisinin daha sonra psikofizik adını vereceği bir araştırma programının gelişmesi oldu.  Psikofizik kelimesi aslında kendi kendini tanımlar: (psikofizik, yani ruh ve madde dünyasının ilişkisi).  Fechner , deneylerini yaparken bir metot geliştirmiş ve psikofiziğin üç temel metodundan ikisini sistematik hale ge­tirmiştir.  Bu metotlar bugün halâ kullanılmaktadır: Ortalama hata metodu, sabit uyarıcı metodu ve limitler metodu.  Çalışmalarının resmi ve tam bir açıklaması 1860 yılında kesin bilimlerin orijinal kitabı olan Psikofiziğin Elemanları'nda çıktı. Bu kitap psikoloji biliminin ge­lişiminde en göze çarpan, orijinal katkılardan birisidir.
  • 34. Modern Psikolojinin Kurucu Babası  Wilhelm Wundt formal ve akademik bir bilim olarak psikolojinin ku­ rucusudur,    İlk psikoloji laboratuvarını kurdu  İlk dergiyi yayına hazırladı  ve bir bilim olarak deneysel psikolojiye başladı.  Duyum ve algı, dik­kat, duygu, tepki ve çağrışım gibi alanları araştırdı.  Wundt'tan sonraki psikoloji tarihinin çoğu onun psikoloji gö­rüşüne karşı olmasına rağmen, bu durum bir kurucu olarak onun başarıla­ rını ve önemini azaltmadı.
  • 36. Heidelberg'te fizyoloji araştırmaları yaptığı sırada, bağımsız ve deneysel bir bilim olarak psikoloji fikri Wundt'un zihninde oluştu.  Ye­ni bir bilim olarak psikolojiyle ilgili ilk düşünceleri «Duyusal Algılama Teorisi­ne Katkılar» başlıklı kitabında yer aldı.  Wundt ilk kez «deneysel psikoloji'yi» ele aldı.  Fechener'in Psikofiziğin Elemanları (1860) adlı kitabıyla Wundt'un bu çalış­ması çoğunlukla yeni bilimin literatür alanındaki doğuşu olarak düşünüldü.  Wundt 1867 yılında, Heidelberg'te fizyolojik psikoloji dersi vermeye başladı. Heidelberg'teki bu çalışmanın dışında sık sık psikoloji tarihinin en önemli kitabı şeklinde anılan «Fizyolojik Psikolojinin ilkeleri» 1873 ve 1874 yıllarında iki bölüm halinde basıldı.
  • 37. Wundt'un şahaseri olan bu kitap psikolojinin kendine özgü problemleri ve deneyleme metotlarıyla, bir laboratuar bilimi olarak resmen kurulmasını sağlamıştır.  Uzun yıllar bu kitabın mütakip baskıları deneysel psikologlara bir bilgi deposu ve yeni psikolojinin yükselişinin bir tutanağı olarak hizmet etti.  19.yüzyılın ortalarında "fizyolojik" kelimesi Almancada "de­neysel" kelimesinin eşanlamlısı olarak kullanılıyordu.   Bu nedenle, Wundt bugün bildiğimiz fizyolojik psikolojiyi değil, aslında deneysel psikolojiyi yazıp öğ­retiyordu.
  • 38. Wundt, 1875 yılında, 45 yıl boyunca olağanüstü bir çalışma sergileye­ceği Leipzig'de felsefe profösörü oldu.  Leipzig'e gelmesinden kısa bir süre sonra kendi laboratuvarını açtı ve 1881 yılında yeni bilimin ve yeni laboratuvarın resmi bir haber organı olan «Felsefe Çalışmaları» dergisini çıkardı.  1906 yılında dergisinin adını «Psikoloji Çalışmala­rı» şeklinde değiştirdi.  Wundt'a göre duyum ve algı gibi daha basit zihinsel işlevler laboratuvar ça­lışmalarıyla incelenebilir ve incelenmelidir.  Oysa daha yüksek yapılı zihin­sel süreçlerin deneyler yoluyla araştırılması mümkün değildir. Çünkü bu zihinsel süreçler dil alışkanlıkları ve kültürel eğitimin diğer yönleri tarafın­dan belirlenmiştir.
  • 39.
  • 40.
  • 41. Kültürel Psikoloji  Wundt'un yeteneğini odaklaştırdığı başka bir alan da kültürel psiko­ loji idi.  1900­1920 yılları arasında on ciltlik «Halk Psikolojisi» adlı kitabı basıldı.  Halk psikolojisi veya kültürel psikoloji dilde, sanatta, efsanelerde, gelenek ve göreneklerde, ka­nunlarda ve ahlakta kendisini gösteren zihinsel gelişimin çeşitli aşamaları­nın araştırılmasını kendisine konu edindi.  Bu çalışmanın psikoloji açısın­dan önemi daha çok içeriğiyle ilgilidir ve yeni bir bilim olan psiko­lojinin ikiye bölünmesine yardım etmiştir: deneysel ve sosyal psikoloji.
  • 42. Wundt'a göre duyum ve algı gibi daha basit zihinsel işlevler laboratuvar ça­lışmalarıyla incelenebilir ve incelenmelidir.  Oysa daha yüksek yapılı zihin­sel süreçlerin deneyler yoluyla araştırılması mümkün değildir. Çünkü bu zihinsel süreçler dil alışkanlıkları ve kültürel eğitimin diğer yönleri tarafın­dan belirlenmiştir.  Bu nedenle Vundt a göre yüksek düzeyli düşünme sü­reçleri ancak sosyoloji, antropoloji ve sosyal psikolojinin deneysel olmayan yaklaşımlarıyla etkili bir şekilde incelenebilir.  Wundt'un ulaştığı yüksek düzeyli zihinsel süreçlerin deneysel olarak incelenmesinin imkansız olduğu so­nucu çok geçmeden çürütülmüştür.
  • 43. Wundt’un kültürel psikolojinin önemini kabul edip 10 yılını bu alanın gelişimine adamasına ve psikolojinin temel birimlerinden birisi olarak dü­şünmesine rağmen, kültürel psikolojinin Amerikan psikolojisi üzerindeki etkisi çok az olmuştur.  Böyle bir alan Almanya'da neden geniş bir kabulle karşılandığı halde ABDde önemsenmedi? n Wundt'çu psikolojinin kendisi­ne ait versiyonunu Amerika'ya taşıyan Titchener'in Wundt'un çalışmala­rının bu bölümlerini, kendi yapısalcı psikolojisiyle uyumlu olmadığı ge­rekçesiyle atlamasıdır. n Muhtemel bir sebebi de yayın zamanıdır: 1900 ile 1920 yıl­ları arasındaki dönem. Birleşik Devletler'de Wundt’unkinden bütünüyle farklı yeni bir psikoloji gelişiyordu.
  • 44. Wundt'un Psikoloji Sistemi  Wundt psikolojisi eski doğa bilimlerinin deneysel metotlarını, özellik­ le de fizyologların kullandığı metotları kullanmayı hedeflemiştir.  Bu bilim­sel araştırma metotlarını yeni psikolojiye uygulamış ve kendi ana temasını araştırmaya, fizik bilimlerinin izledikleri yolu izleyerek başlamıştır.  Wundt'çu psikolojinin ana konusunu tek kelimeyle özetlemek gerekirse bilinç (consciousness).  Bir anlamda 19. yüzyıl İngiliz empiristlerinin ve çağrışımcılarının et­ kisi, Wundt sistemine yansımıştır.
  • 45. Wundt'a göre: «Bir gerçeğin araştırılmasındaki ilk adım bu gerçeği oluşturan unsur­ların tek tek tanımlanması olmak zorundadır».  Wundt'un sistemi, zihnin (bilincin) kendi kendisini dü­zenleyebilme yeteneği üzerinde yoğunlaşmasından ötürü iradecilik (voluntarism) olarak anıldı.  Voluntarizm kavramı, iradenin zihnin içeriğini yüksek düzeyli düşünce süreçlerine doğru düzenleyebilme gücünü gösterir.  Wundt, zihinsel elemanların bizzat kendileri üzerinde durmamış, daha çok bu ele­manların aktif olarak organize olma ve sentezlenme süreçleriyle ilgilenmiştir.
  • 46. Wundt'a göre psikologların üzerinde çalışmaları gereken konular, do­laylı yaşantılar değil, anlık yaşantılar olmalıdır.  Dolaylı yaşantılar bize deneyimin kendisi hakkında bilgi vermekten ziyade bir şey hakkında bilgi veya malumat sağlar. Bu, bi­zim dünya hakkında bilgi edinirken deneyimleri kullandığımızın alışılagel­miş bir şeklidir.  Örneğin; bir çiçeğe bakar ve "çiçek kırmızıdır" deriz. Bu ifa­de bizim birincil ilgimizin çiçekte olduğunu, o anda "kırmızı olma deneyi­mini yaşadığımız" gerçeğinde olmadığını işaret eder.  Oysa, "çiçeğe bakma dolaysız yaşantısı" nesnenin kendi içerisinde değil, daha çok kırmızı olan bir şeyin tecrübe edilmesindedir.  Bu yüzden, Wundt'a göre dolaysız yaşantılar yüksek düzeyli yorumlardan bağımsız ve tarafsızdır.
  • 47. İçebakış Metodu  Psikoloji bilinç deneyimlerinin (bilinçli yaşantıların) bilimi olduğuna göre, psikolojinin metodu bu deneyimlerin gözlenmesini içermek zorunda­dır.  Bir deneyimi onu yaşayan kişiden başkasının gözlemesi mümkün de­ğildir, bu yüzden psikolojinin kullanacağı metot içebakış, Wundt'un deyimiyle içsel algı olmak zorundadır.  İçe bakışın kullanımı Wundt'la birlikte ortaya çıkan yeni bir metot değildir; bu metodun Sokrates'e dek uzandığı biliniyor.  Asıl yenilik Wundt'un içebakış koşulları üzerinde deneysel kontrolü tam olarak sağlama uygulamalarıdır.
  • 48. İçebakışın psikolojide kullanılması fizik ve fizyolojiden kaynaklanmış­tır.  Örneğin, duyu organlarının çalışma şekli hakkında bilgi edinmek isteyen bir araştırmacı, bir uyarıcıyı duyu or­ganlarından birisine uygular ve deneklerden kendilerinde oluşan duyumu bildirmelerini ister.  Bu, Fechner'in psikofizyolojik metotuna benzemekte­dir. Denekler iki ağırlığı karşılaştırıp bunlardan hangisinin daha ağır veya daha hafif veya ikisinin eşit ağırlıkta olduğunu bildiklerinde, aslında kendi bilinç yaşantılarını bildirmekte, yani bir iç gözlem yapmaktadırlar. "Acık­ tım" dediğinizde kendi içsel dünyanızda hissettiğiniz bir durumu bildiriyor, yani gene iç gözlem yapıyor olursunuz.
  • 49. Wundt içebakış metodunun laboratuvarda uygun şekilde kullanımı için kesin kurallar bildirmiştir: 1) Gözlemciler sürecin ne zaman başlayacağını belirleyebilmek zorunda 2) Gözlemciler hazır olma veya "dikkat kesil­me" durumunda olmak zorunda 3) Gözlemi birkaç defa tekrar etmek mümkün olmalı; 4) Deneysel koşullar uyarıcının kontrollü manipulasyonu açısından değişikliklere elverişli olmak zorunda Son koşul, deney­sel metodun esasını yerine getirir: uyarıcı durumunun koşullarını değiştir­mek ve deneklerin yaşantılarında oluşan nihai değişiklikleri gözlemek.
  • 50. Wundt dışsal algının tıpkı astronomi ve kimya için gereken verilerin sağlanması gibi kendi iç gözlem şeklinin de içsel algının psikolojiyi ilgilen­diren problemler için gereken tüm ham bilgiyi vereceğine inanıyordu.  Dış­sal algıda, gözlemin odağı gözlemcinin dışındadır, örneğin bir yıldızın veya bir test tüpünün içerisindeki kimyasal karışımın reaksiyonu gibi.  İçsel algıda ise gözlem odağı gözlemcidir, yani onun bilinçli deneyimleridir.
  • 51. Bilinç Deneyimlerinin Öğelerini Organize Etme  Duyumları (sensations) deneyimlerin başlangıç şekillerinden bi­risi olarak düşündü (duyumlar herhangi bir duyu organının uyarılması so­nucu oluşan sinirsel akımın beyne ulaşmasıyla oluşur).  Wundt duyumları yoğunluklarına, sürekliliklerine ve duyum boyutuna (görme, duyma gibi) göre sınıflandırdı.  Duyumlar ve hayaller arasında önemli bir fark olmadığı­nı, çünkü hayallerin de beyin kabuğunun uyarılmasıyla oluştuğunu kabul etti.  Ruh ve bedeni, birbirine paralel fakat birbirini etkilemeyen sis­temler olarak ele almıştır.  Ruh bedene bağımlı değildir, dolayısıyla kendi başına etkili bir şekilde araştırılabilir.
  • 52. Duygular (feelings) deneyimlerin bir başka başlangıç şeklidir.  Wundt duyum ve duyguların, dolaysız yaşantıların eş zamanlı olarak ortaya çıkan yönleri olduğunu düşünmüştür.  Duygular duyumların öznel tamamlayıcı­larıdır ancak doğrudan doğruya bir duyu organından doğmazlar.  Duyum­lara belirli duygu özellikleri eşlik eder ve duyumlar ne zaman daha karma­şık bir durum oluşturmak üzere bir araya gelseler, duyumların bu kombi­nasyonu bir duygu özelliğini doğurur.
  • 53. Wundt kendi içebakışsal gözlemlerinden yola çıkarak oldukça tartış­ malı üç boyutlu duygu teorisini geliştir­di.  Düzenli aralıklarla, duyulabilir düzeyde şıkırtı sesi çıkaran bir metro­ nom ile çalıştı. Bir dizi şıkırtı sesi dinledikten sonra, kimi ritmik ses örnek­lerini, diğerlerinden daha hoş ve güzel bulduğunu bildirdi. Buradan yola çı­karak herhangi bir ses örneğinin öznel memnuniyet ve hoşnutsuzluk duy­guları uyandırdığı sonucuna vardı.  Bunlar: hoş olan­hoş olmayan, gerilim­rahat­lama, heyecan­ çöküntü. Her duygunun bu üç boyutlu aralığın içinde bir yere yerleştirilebileceğini ifade etmiştir.  Coşkuların, bu temel duyguların karmaşık bir bileş­kesi olduğuna ve bu temel duyguların üç boyutlu aralık içerisindeki yerle­rinin etkin bir şekilde tanımlanabileceğine inanmıştı.
  • 55. Hermann Ebbinghaus öğrenme ve hafıza konularını deneysel olarak inceleyen ilk psikolog  Bunu yapmakla sadece Wundt'a meydan okuma­dı, ayrıca çağrışım ve öğrenme konularıyla ilgilenme yollarını kökten değiştirdi.  1876 yılında, Wundt'un laboratuvarını açmasından üç yıl önce, Ebbing­haus Londra'da bir kitap sergisinden Fechner'ın Elemente der Psychophysik kitabının ikinci el bir kopyasını sa­tın aldı.  Bu tesadüfi karşılaşma onu ve yeni psikolojiyi de­rinden etkiledi. Fechner'in psikolojik fenomenlere matematiksel yaklaşı­mı Ebbinghaus için heyecan verici bir çıkıştı.  Fechner'in katı siste­matik ölçümlerle psikofizik için yaptıklarının aynısını bellek çalışmaları için yapmayı aklına koydu.  Deneysel metodu yüksek düzeyli zihinsel süreçlere uygulamayı istedi ve bellek alanında çalışmalara başladı.
  • 56. Öğrenme Üzerine Araştırmalar  Ebbinghaus çağrışımın nasıl şekillendiğini belirlemeye çalıştı.  Ebbinghaus konuya tamamen farklı bir noktadan yaklaştı: çağrışımların oluşumu. Bu yolla çağrışımların hangi koşullar altında oluştuğunu kontrol etmek ve böylece öğrenme araştırmalarını daha nesnel bir şekilde gerçek­leştirmek mümkün oluyordu.  Deneysel psikolojide yaratıcı dehanın en büyük gösterilerinden birisi sayılan Ebbinghaus'un öğrenme ve unutma araştırması tamamen psikoloji problemlerinden oluşan bir alanın ilk denemesiydi.  Ebbinghaus'un seçtiği mesele, öğrenme ve bellek konuları o güne dek deneysel ola­rak araştırılmamıştı ve Wundt bu­nun mümkün olmadığını da belirtmişti.
  • 57. Öğrenmenin esas ölçümü için, hatırlamanın bir şartı olarak çağrışımların sıklığı prensibi üzerinde yoğunlaşan çağrışımcıların bir tekniğini uygu­lamaya aldı.  Öğrenme materyalinin zorluğunun, bu materyalin bir kez mü­ kemmel bir şekilde ortaya konulabilmesi için gereken tekrar sayısının he­saplanmasıyla ölçülebileceğini düşündü.  Ebbinghaus, birbirinin aynı olmayan fakat, benzer hece listelerini öğ­ renme materyali olarak kullandı ve kendi sonuçlarının doğruluğundan emin olmak için görevini sık sık tekrar etti. Bu yolla değişken hatalarının denemeden denemeye birbirlerini dengelemesi ve daha sonra ortalama bir ölçümün alınması mümkün oluyordu.
  • 58. Anlamsız Hecelerle Yapılan Araştırmalar  Ebbinghaus araştırmalarında öğrenilecek materyal için, günümüzde an­lamsız heceler (nonsense syllables) olarak bilinen ve öğrenme ve çağrışım araştırmalarında devrim yapan bir dizi hece oluşturmuştur.  Varolan çağrışımlar materyalin öğre­nilmesini kolaylaştırıyordu. Ayrıca bu çağrışımlar denemeler sırasında da var olduğundan bunların anlamlı bir şekilde kontrol edilmesi mümkün ol­muyordu.  Ebbinghaus hiçbir geçmiş bağlantısı olmayan, tamamıyla homo­jen, herkes için eşit derecede yabancı öğrenme materyalleri arıyordu. İki sessiz harfin arasına bir sesli harfin getirilmesiyle oluşturulan anlamsız he­celer, örneğin lef, yit, beç vs. bu koşulu karşılıyordu.  Sesli ve sessiz harfle­rin mümkün olan bütün kombinasyonlarını kartlara yazdı ve elde ettiği 2300 heceyi öğrenme için rastgele seçim yapmak üzere hazırladı.
  • 59. Ebbinghaus öğrenme ve hatırlama üzerindeki çeşitli koşulların etkisini belirlemek üzere birçok deney düzenledi.  Bu deneylerin sonuçları;  Anlamsız materyallerin öğrenilmesinin, anlamlı ma­teryallere göre yaklaşık dokuz kat daha zor olduğu  Uzun öğrenme materyallerinin daha fazla tekrar gerek­tirdiği, dolayısıyla daha uzun zamanda öğrenildiği  Hece başına düşen ortalama sürenin öğrenilecek hece listesinin uzunluğunun artmasıyla önemli derecede arttığını buldu. Ebbinghaus'un çalışmalarının önemi; dikkatle kontrol edilmiş koşul­ lardan, verilerin niceliksel analizinden ve toplam öğrenme zamanı ile he­ce başına düşen zamanın hece listelerinin uzunluğuyla birlikte arttığı bul­gusundan kaynaklanmaktadır.
  • 60. Zamanın etkisi üzerine yaptığı çalışmalar Ebbinghaus'un ünlü unutma eğrisini meydana getirdi. Bu eğri, öğrenme materyalinin öğrenme faaliyetini izleyen ilk birkaç saat içinde daha hızlı, daha sonra ise çok daha yavaş unutulduğu göstermektedir .  Tüm araştırma sonuçlarını 1885 yılında önem­li bir eser olan Bellek Üzerine isimli kitabında yayınladı.  1890 yılın­da bir laboratuvar açtı ve bir fizikçi olan Arthur König ile Duyu Organları­nın Fizyolojisi ve Psikolojisi Dergisi'ni kurdu.  1897'de bir cümle tamamlama testi geliştirdi. Bu test muhtemelen yüksek düzeyli zihinsel süreçlere yönelik bilinen ilk başarılı testtir ve bunun değiş­tirilmiş şekli günümüz genel zeka testlerinin çoğunda kullanılmaktadır.
  • 61. Ebbinghaus'un çalışmaları çağdaş psikolojinin temel konuların­dan birisi olan çağrışım ve öğrenme konularına nesnelliği, sayılarla ifade edebilmeyi (niceliği) ve deneylemeyi getirdi.  Ebbinghaus'un çalışmaları, bi­limsel metodun da yardımıyla, çağrışım kavramını salt bir kurgu olmaktan araştırılabilir olmaya doğru yön değiştirmiştir.  Öğrenme ve bellek hakkın­da ulaştığı sonuçların büyük kısmı, bunların yayınlanmasından bir asır sonra bile geçerliliğini korumuştur.
  • 62. Georg Elias Müller(1850-1934)  Bir fizyolog ve filozof olan Müller'in psikolojiye karşı yoğun bir ilgisi var­dı.  1881'den 1921 yılına dek, Müller'in iyi donatılmış laboratuvarı Leipzig laboratuvarı ile rekabet etmiştir  Müller renk görmesi üzerine kayda değer çalışmalar yapmıştır. Fechner'in psikofizik çalışmalarını ayrıntılarıyla açıklamış ve eleştirmiştir.  Müller'in araştırma katkıları öylesine önemliydi ki Titchener, Deneysel Psikoloji'sinin ikinci cildini iki yıl ertelemiş ve böylece Müller'in son kitabından istifade edebilmişti.  Müller, Ebbinghaus'un başlattığı öğrenme ve bellek üzerine deneysel çalışmalar alanında çalışan ilk araştırmacılardan birisiydi.
  • 63. Dikkatle yürüttüğü araştırmaları Ebbinghaus'un bulgularının çoğunu doğ­rulamış ve genişletmiştir.  Ebbinghaus'un yaklaşımı katı bir nesnellik taşı­yordu ve öğrenme görevlerini yerine getirirken kendi zihinsel süreçleri hakkında oluşan iç gözlemlerini kaydetmemişti.  Müller bu raporların öğ­renmeyi çok mekanik veya otomatik görünümlü bir süreç yapmaya yönel­ttiğini düşünüyordu. Zihnin öğrenme sürecinde çok daha aktif bir şekilde yer aldığı düşünüyordu ve Ebbinghaus'un nesnel metotlannı kullanıyor ol­masına rağmen kendi iç gözlemsel raporlarını da ekliyordu.  Ulaştığı sonuç­lar öğrenmenin mekanik bir şekilde başlayıp sürmediğini gösteriyordu. Bu­nun anlamı deneklerin, öğrenme materyalinin bilinçli bir şekilde gruplandırılması ve organize edilmesi sürecinde, hatta anlamsız hecelerde anlam­lar bulma sürecinde dahi çok daha aktif olarak yer aldığıydı.
  • 64. Müller laboratuvarda unutmanın bozucu etkileri teorisini öneri olarak sunan ve gösteren ilk kişidir.  Bu görüşe göre, unutma bellekteki bir bozulmanın fonksiyonu olmaktan çok, yeni öğrenme materyalinin önceden öğrenilenlerin hatırlanmasına müdahalesi sonucu oluşur.  Müller laboratuvarındaki asistanı Friedrich Schumann ile birlikte öğrenile­cek materyalin hep aynı şekilde sunumunu mümkün kılacak dönen bir bel­lek trompeti geliştirdi.  Bu aygıt öğrenme ve hafıza problemleri üzerine yapı­lan araştırmaların nesnelliğini ve kesinliğini artırdığı için önemliydi.
  • 66. Brentano’nun en ünlü çalışması olan «Ampirik Hareket Noktasından Psikoloji»1874 yılında yayınlandı.  Kitabı, Wundt'çu düşünceye doğrudan muhale­fet etmiş böylece yeni psikolojinin içinde­ki belirgin fikir ayrılıklarını ortaya koy­muştu.  Psikoloji içerisindeki farklı etkilerinden dolayı Wundt'çu olmayan psikologların en önemlilerinden birisidir.  Wundt psikolojisi deneysel, Brentano'nun yöntemi ise ampirik idi. Brentano deneysel metodu reddetmemesine rağmen, ona göre psikolo­jinin birincil yöntemi deney değil, gözlemdi.  Ampirik yaklaşımın faaliyet alanı genellikle daha geniştir, çünkü bu yaklaşım, verileri deneyden olduğu kadar gözlem ve bireysel tecrübelerden de elde eder.
  • 68.  Stumpf un ilk psikoloji yazıları uzay algısı ile ilgiliydi fakat en etkili ça­lışması 1833 ve 1890 yıllarında iki cilt halinde ortaya çıkan Ses Psikolojisi idi.  Bu çalışması ve müzikle ilgili diğer çalışmaları müzik psiko­lojisi araştırmalarında öncü birer güç oldu.  Stumpf psikolojinin öncelikli verilerinin olaylar (fenomenler) oldu­ ğunu ileri sürmüştür.  Bir tür iç gözlem olduğunu düşündüğü fenomenoloji tarafsız deneyimlerin ­bir deneyimin ortaya çıktığı anın­ incelenmesini içerir.  Stumpf deneyimlerin kendilerini oluşturan elemanla­ra parçalanması konusunda Wundt’la hemfikir değildi.  Stumpfun iddiası­na göre böyle yapmak deneyimleri doğal olmaktan çıkarıp suni ve soyut bir hale getirirdi.
  • 69. Stumpfun bir öğrencisi olan Edmund Husserl daha sonra fenomenoloji öğretisini geliştirmiştir.  Almanya’daki fenomenoloji hareketi baş­ta Gestalt psikolojisi olmak üzere, diğer psikoloji formlarının oluşmasına öncülük etmiştir.  «Berlin Çocuk Psikolojisi Derneğini» kurmuş ve duyguların duyu­ma indirgenmeye çalıştığı coşku teorisini yayımlamıştı.  Stumpf, Wundt'tan bağımsız olmayı sürdüren ve böylelikle psikolojinin sınırlarının genişleme­si için mücadele eden birkaç Alman psikologdan birisidir.
  • 71. Başlangıçta Wundt'un takipçisi olan Külpe bir grup öğrencinin, psiko­loji üstatlarının (Wundt gibi) çalışma sınırlamalarından ayrılmalarına kıla­vuzluk etmiştir.  Bir ders kitabı olan Psikolojinin Anahatlarinı kaleme al­dı. 1893 yılında yazılan bu kitap Wundt'a ithaf edildi.  Külpe bu kitabında psi­kolojiyi, «deneyimi yaşayan bireye bağlı deneyim olgu bilimi» olarak tanımladı.  Külpe 1894 yılında Würzburg'da profesör oldu ve iki yıl sonra hemen he­men Wundt'un Leipzig labarotuvarı kadar önemli olan bir laboratuvar kur­du.  Würzburg'un etkisi altında kalan öğrenciler arasında birkaç Amerikalı da vardı. Bunlardan birisi olan James Rowland Angell işlevselciliğin gelişmesin­deki en önemli şahsiyetlerden birisidir
  • 72. Bellek laboratuvarda araştırılabiliyorsa (bellek, Hermann Ebbinghaus tarafından deneysel olarak araştırılmıştı) düşünce niçin araştırılmasın?  Aralarında bellek, dü­şünce ve duyguların da dahil olduğu yüksek düzeyli zihinsel süreçlere ilk de­fa sistematik deneyler uygulandı.  Külpe, bu meseleyi ortaya koyarak ilk danış­manı olan Wundt’a doğrudan muhalefet etmiş oldu  Çünkü, Wundt yüksek düzeyli zihinsel süreçlerin deneysel olarak araştırılamayacağını vurgulamıştı.
  • 73. Külpe, sistematik deneysel iç gözlem adı verilen bir metot geliştirmişti.  Bu metot deneklerin karmaşık bir görevi yerine getirdikten sonra bu görev sırasında yaşadıkları­nın geçmişe dönük bir raporunu sunmalarını yani bir anılama yapmala­rını içeriyordu.  Bir başka deyişle, denekler düşünme veya hüküm verme gi­bi bazı zihinsel süreçleri yerine getirmek ve ardından o esnada nasıl düşün dükleri veya karar verdikleri üzerine incelemeler yapmak durumundaydı­lar.
  • 74. İmgesiz Düşünce  Wundt'un bakış açısı bilinç deneyimlerinin, kendilerini oluşturan duyusal ve imgesel elemanlara indirgenebileceği üzerinde duruyordu.  Wundt bütün deneyimlerin duyumlardan veya imgelerden oluştuğunu söylemişti.  Kül­pe'nin düşünce süreçlerinin doğrudan iç gözlemi programı, tam tersi bir ba­kış açısını destekleyen kanıtlar bulmuştu: düşünme herhangi bir duyusal veya imgesel içerik olmadan da oluşabilir.  Bu bulgu düşüncenin herhangi özel bir imge içermediği düşüncesine atıfla imgesiz düşünce olarak tanımlandı. Böylece bilincin duyusal olmayan bir şekli ve­ya yönü tanımlanmış oldu.
  • 75. Wundt, Würzburg'un iç gözlem şeklini "uyduruk" deneyler olarak adlandırdı ve metotlarının gerçekte de­ney ve iç gözlemi kapsamadığını öne sürdü.  Würzburg'un psikoloji tarihindeki en önemli katkısı motivasyon konu­ su üzerine yaptığı vurgudur.  Ayrıca, Würzburg'un, deneyimlerin sadece bi­linç unsurlarına değil, bilinçsiz yönlendirici eğilimlere de bağlı olduğuna ilişkin kanıtları davranış üzerinde bilinç dışı belirleyicilerin rolünü akla ge­tirmiştir.  Davranışın bilinç dışı belirleyicileri, Freud'un sistematik düşüncesinin önemli bir bölümünü oluşturur.
  • 76. Bütün fark­lılıklarına rağmen, ilk psikologların amacı aynıydı: «bağımsız bir psikoloji bilimi geliştirmek».  Wundt, Ebbinghaus, Brentano, Stumpf ve diğerleri geri dönülmez bir şekilde insan doğasına ait çalışmaları değiştirmişlerdi  Aralarında pekçok farklılık olmasına rağ­men, Alman psikologlar ortak bir teşebbüsle hareket ettiler.  Onların yetenek­leri, gayretleri ve çalışmalarının ortak doğrultusu, Alman Üni­versitelerindeki gelişmeleri, psikolojideki yeni hareketin merkezi yaptı.  Almanya yeni hareketin merkezi olmayı uzun süre sürdüremedi.Wundt'çu psikolojinin bir başka versiyonu, Wundt'un öğrencisi E.B. Titchener tarafından Amerika’ya getirildi.