2. ŞEYTAN
İLGİLİ AYET
“(O şeytan) ki; Allah ona lanet etti (rahmetinden kovdu). O da şöyle
dedi: “Elbette senin kullarından belirli bir pay (ve intikam) alacağım.
Onları elbette saptıracağım, mutlaka boş umut (ve arzu)lara
düşüreceğim. Onlara mutlaka emredeceğim (onlar da putlar için
ayıracakları kurbanlık) hayvanların kulaklarını yaracaklar. (Yine)
Allah’ın yarattığı (tabiî şekil ve halleri)ni değiştirmelerini
emredeceğim ve onlar da bunu yapacaklar.” (İyi bilin ki) kim de
Allah’ı bırakıp şeytanı (ve benzerlerini) dost edinir (onun hoşlandığı
şeyleri yapar)sa, gerçekten o apaçık bir ziyana uğramıştır.” (Nisa
Suresi 118-119)
İLGİLİ HADİS-İ ŞERİF
Abdullah bin Mesut (r.a.) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki şeytanın ve meleğin insanoğlunun kalbi üzerinde
yönlendirici tesiri vardır. Şeytanın tesiri kötülüğe sevketmeye ve
hakkı yalanlamaya, meleğin tesiri ise hayra doğru ve hakkı tasdik
etmeye yöneliktir. Meleğe âit hayra yönelik tesiri gönlünde hisseden
kimse bunu Allah’tan bilsin ve Allah’a hamd etsin.
3. Kendisini kötülük tarafına çekmeye çalışan bir tesir hisseden kimse
de kovulmuş şeytanın şerrinden Cenâb-ı Hakk’a
sığınsın.” Sonra Resûlullah şu âyet-i
kerimeyi okudu: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinlikleri
telkin eder.” (Bakara 2/268) (Tirmizî, Tefsîr, 2/2988)
ŞEYTAN TANIMI
Şeytan kelimesi; fısk-ı fücûrüyla her türlü hayırdan uzak olduğunu
ifade eder. Şeytan için başka isimler var. İblis var,
Kur'an-ı Kerim'de geçen bir kelime. Racim kelimesi;
recmedilmiş, taşlanmış, kovulmuş, hayırdan uzaklaştırılmış demek.
Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin rahmetinden kovulmuş, recmedilmiş ve
böyle tardedilmiş olduğundan şeytanın sıfatı racîmdir. Başka sıfatları
var. Laî
m deniliyor. Yâni Allah-u Teàlâ Hazretleri kendisine rahmetini
vermeyeceğini beyan ettiği için, rahmetten uzak mânâsına, mel'un
mânâsına laîm de deniliyor, racîm de deniliyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de ilk şeytandan İblîs diye söz edilir, İblîs, azmış ve
Rabbinin buyruğuna isyan ederek sapıklığa düşmüş cinlerdendir.
“…İblîs cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı…” (el-Kehf 18/50)
âyetinden de açıkça anlaşılacağı gibi, aslında o bir cindir. Allah’a
ibadet ederek derecesini yükseltmiş, melekler arasına karışmış,
daha sonra da isyanı yüzünden bu konumunu yitirmiştir.
Şeytanı tanıyacağız, şeytanın varlığından haberdar olacağız. O bizi
madem ezelde düşman edinmiş; biz de onun düşman olduğunu
bilip onun düşmanlığına karşı müteyakkız olacağız. İnsanın
karşısında böyle bir acayip, görünmez, kurnaz mahluk var. İnsanın
içine giriyor, kalbine giriyor, damarlarında dolaşıyor, aklına vesvese
veriyor... Fakat o kadar. İşte onun düşman olduğunu bileceğiz,
şeytan insana nasıl vesvese verir bileceğiz; bir... İkincisi Allah'a
sığınacağız. Allah-u Teàlâ Hazretleri kendisine sığınmamızı, kendisine
tevekkül etmemizi, dayanmamızı her yerde istiyor.
4. Namaza durmadan önce, “Her şeyi çok iyi işiten, çok iyi bilen Allah-u
Teàlâ Hazretleri'ne sığınırım, racîm olan, recmedilmiş olan
şeytandan. Onun böyle vesvese vermesinden, kalbe bazı fikirler ilkà
etmesinden ve aldatmasından Allah'a sığınırım" deriz. Şeytandan
Allah'a sığınarak demiş oluyoruz ki: "--Yâ Rabbi, dinimin emirlerini
yapmakta bu beni engellemesin, bana zarar vermesin! Dünyevî ve
dînî her işimde karşıma engel olarak çıkmasın! Beni senin rızan
yolundan saptırmasın! Emrettiğin işleri yapmaktan alıkoymasın!
Yasak olan işleri de beni kandırıp yaptırmasın!.." diye sığınmış oluyor
Şeytandan insanoğlunu ancak Allah korur. Biz onu görmediğimiz için,
içimizde de dolaştığından başka türlü kurtulamayız. Onun için, istiàze
ederek Allah'a ilticâ etmiş oluyoruz. Her türlü şerden ve her türlü
şerliden Allah'a sığınmış oluyoruz.
Melekler ve cinler gibi duyu organlarıyla algılanamayan fakat varlığı
Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerde kesin biçimde haber verilen
şeytan, ateşten yaratılmıştır. Hz. Âdem’in çamurdan, kendisinin ise
ateşten yaratıldığı gerekçesiyle ondan üstün olduğunu iddia etmiş,
Âdem (as)’e secde etmekten kaçınmış, büyüklük taslayarak itaatsizlik
yaptığı için, Allah’ın lânetine uğramış ve O’nun huzurundan
kovulmuştur. Daha sonra Hz. Âdem ve eşi Havvâ’yı yanıltarak, onların
cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
Şeytan büyük düşmandır. Şeytan kandırmaya çalışır. İnsanın
damarına girer, damarlarının içinde dolaşır. Aldatmaya
çalışır. Şeytanın da iki çeşidi var;
1. Cinlerin şeytanları. O görünmeyen... Görünmez bir mahlûk. Biz
onu görmüyoruz, o bizi görüyor. O cinlerin şeytanı.
2.İnsanların şeytanı. Toplumun içinde dolaşan şeytanlar var. Senin
gibi, giyimli, kuşamlı, ceketli, pantolonlu, gömlekli, kravatlı vesaire...
"Hocam! Bu şeytanı nasıl anlayacağız?"
5. Allah'ın emrine karşı geliyorsa, Allah'ın emrine aykırı, haram,
günah, yanlış, yasak, gayri ahlâkî, faydasız, topluma zararlı, yıkıcı
şeyi söylüyorsa işte o şeytan... Şeytanın kışkırttığı, insanlara
şeytanın fikirlerini getirip tebliğ etmek için kullandığı bir zavallı…
Hiç aldanmamak lazım ve mazeret de olmaz.
Hakikati öğreneceksin. Yirmibirinci yüzyıldayız. İlmin vasıtaları
kolaylaşmıştır; incelersin, incelersin, bulursun.
Şeytan ilk insandan beri bütün insanlara kötülükleri, küfür ve
günahları süsleyip güzel göstermiş, insanları hak yoldan
uzaklaştırmak için elinden geleni yapmaktadır.
Allah’ın gösterdiği dosdoğru yoldan uzaklaşmak, yasakları
çiğnemek, şeytana imkân ve fırsat vermek demektir. Sapıklık ve
azgınlıkta devam edenler, şeytanın kendilerini
çepeçevre kuşatmasına, kendilerinin de şeytanın esiri olmalarına
sebep olurlar.
Şeytanın insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. O yalnızca
insanları davet eder. Bu davete uyan insanın kendisidir. Yani insan
bir vicdansızlık yaptığında, bunun sorumluluğunu şeytana yükleyip
bırakamaz. Asıl kınaması gereken şeytana uyan nefsidir.
Şeytan, insanları doğru yoldan alıkoyabilmek için öncelikle
gerçekleri örter. Bunun en geçerli yolu ise sinsice yalan söyleyerek
insanları kandırmaktır. Yalan yoluyla, sahte ve boş vaadler vererek
insanları kendi tarafına çekmeye çalışır. Daha iyi bir sosyal statü,
daha çok para, daha çok cinsellik, daha rahat bir hayat, hatta
ahirette daha üstün bir konum bile vaad eder. Ancak yalan
söylediğini ve boş vaadlerde bulunduğunu ahirette kendisi itiraf
edecektir:
“İş bitirilince (kullara ait ilâhî hüküm verilince) şeytan
(cehennemdekilere): “Doğrusu Allah size gerçeği vaadetmişti, ben
de size (istediğiniz gibi yaşayın, korkmayın, âhiret yoktur diye)
vaadetmiştim.
6. Sonra sözümden cay(ıp sizi yüzüstü bırak)tım. Benim sizin
üzerinizde hiçbir hâkimiyetim/baskı gücüm yoktu. Ben sizi sadece
(inkâr ve isyana) çağırdım, siz de hemen bana uyup geldiniz. O
halde (kusuru bana yükleyip) beni kınamayın, kendinizi kınayın.
Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Esasen
evvelce beni (Allah’a) ortak tutmanızı (Allah yerine bana
tapmanızı) da kabul etmemiştim.” der. Elbette (böyle) zalimlere,
pek acıklı bir azap vardır.” (İbrahim Suresi 22.)
Oduncu ile şeytanın hikayesi
Zamanın birinde yaşamını odunculukla sürdüren bir zat varmış.
Allah’a karşı olan vazifelerini yerine getirir, kimsenin rızkına ve
namusuna yan gözle bakmazmış. Oduncunun yaşadığı köyün
yakınında bir köy daha varmış ve buradaki köylüler dağda kutsal
saydıkları bir ağaca tapınırlarmış. Oduncu günün birinde, şunların
tapındıkları ağacı Allah rızası için keseyim, onları Allah’a isyandan
kurtarmış olurum hem de pazarda satıp ekmek paramı çıkarırım
diye düşünmüş.
Ağacı kesmek için dağa doğru giderken, karşısına acayip suratı olan
pis bir adam çıkmış. Ona, nereye gittiğini sormuş. Oduncu bunun
üzerine, insanların Allah diye taptıkları ve Allah’a isyan etmelerine
sebep olan ağacı kesmeye gittiğini söylemiş. Adam da oduncuya
dönerek, ben şeytanım ve o ağacı kesmene müsaade etmem
demiş. Buna kızan oduncu, adamın üzerine atılarak onu yere
yatırmış ve hançerini boğazına dayamış.
Şeytan oduncuya, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete
kadar müsaade etti. Ama yine de gel o ağacı kesme, seninle
anlaşalım. Ben sana her gün bir altın vereyim, sen de o ağacı
kesmekten vazgeç, onlar ağaca tapıyormuş, Allah’a isyan
ediyormuş sana ne gerek, altını al işine bak demiş ve oduncu
şeytanı bırakmış.
7. Şeytan, oduncuya akşam yatıp sabah kalktığında yatağının altına
bakmasını da söylemiş. Oduncu ağacı kesmekten vazgeçerek evine
dönmüş. Sabah kalktığında yatağının altına bakmış ve altının orada
olduğunu görmüş. Oduncu bundan memnun kalmış tabi ki. Ancak
ikinci günün sabahında altın yokmuş. Oduncu buna sinirlenip
baltasını almış ve dağa ağacı kesmek için yola çıkmış. Yolda yine
şeytanla karşılaşmış, ancak oduncu çok kızgınmış.
Şeytana, seni sahtekar kandırdın beni değil mi? diyerek üzerine
atılmış. Bu kez şeytan oduncuyu altına almış. Hayretler içinde
şeytana bakarken şeytan ona, hayret ettin değil mi? neden bana
yenildiğinin sebebini söyleyeyim; Dün Allah rızası için ağacı kesmeye
gidiyordun. Seni değil ki ben, tüm şeytanlar bir araya gelsek
yenemezdik. Ancak, şimdi Allah rızası için değil, altını vermediğim
için kızgınlıktan kesmeye gidiyorsun. İşte, bundan dolayı bana
yenildin ve o ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim, demiş.
Kıssadan hisse…
İLGİLİ ALLAH DOSTU SÖZLERİ
Büyüklerden biri şeytana dedi ki: "Senin gibi mel'ûn (lânetlenmiş)
olmak istiyorum, ne yapayım?" Şeytan sevinip benim gibi olmak
istersen, namaza ehemmiyet verme ve doğru-yalan her şeye yemin
et, yâni çok yemin et" dedi. O kimse de hiçbir namazı
bırakmayacağım ve artık yemin etmiyeceğim" dedi. (İbn-i Cevzî)
Birçok istekler insanda bulunmaz, dışarıdan gelirler. Bunlardan
faydalı olanlarını Allahü teâlâ merhamet ederek gönderir. Bir hadîs-i
şerîfte; "Her mü'minin kalbinde Allahü teâlânın bir vâizi (nasîhat
edicisi) vardır" buyruldu. Zararlı olanlarını şeytan gönderir. Şeytan
insanlara hep kötülük ve düşmanlık yapmalarını vesvese eder.
(İmâm-ı Rabbânî)
İlgili Sohbetler
https://www.youtube.com/watch?v=jXQIZyeUrU0