2. Kur’ân’ın inşa ettiği kişiliğin
en bariz örneğini,
bizzat Kur’ân’ın kendisine
nazil olduğu Hz. Peygamber’in
şahsında görebiliriz.
2
3. Zira O, Kur’ân’ın esaslarını belirlediği
şahsiyetin canlı bir timsaliydi.
Bir gün Katade, Hz. Aişe’ye,
“Ey müminlerin annesi,
Peygamber’in (s.a.v.) ahlakı hakkında
bilgi verir misin?” diye sorar.
3
4. Hz. Aişe, “Siz Kur’ân’ı okumuyor
musunuz?” der ve ardından
şu cevabı verir:
“O’nun ahlakı, Kur’ân’dır.” (Müslim)
4
6. Kur’ân Hz. Peygamber’in
ruhuna sinmiş;
bütün varlığına sirayet etmişti.
Kur’ân Hz. Peygamber’i şekillendirmiş,
O’nun maddi ve manevi dünyasını
belirlemişti.
Yani, Hz. Peygamber’in şahsiyeti
Kur’ân’la şekillenmişti.
6
7. Başka bir ifadeyle o,
“yaşayan bir Kur’ân” olmuştu.
Bu yüzden de Kur’ân,
“Şüphesiz ki sen büyük bir
ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4) diyerek
onun ahlakını ve yaşayışını
yani şahsiyetini övüyordu.
7
8. Kur’ân, Hz. Peygamber’in şahsında
tebarüz eden bu “kişiliği”,
diğer müslümanların da edinmeleri için
onlara yönelik pek çok hususlar
vazetmiştir.
8
9. Esasen o, “Sizin için Allah’ın Rasûlü’nde
güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21) diyerek
O’nun gibi olmayı,
O’nun kişiliğini örnek almayı
bizlere bildiriyor.
9
10. Bu hususların bir kısmı,
müslümanın iman
boyutuna yönelik iken,
bir kısmı ibadet,
bir kısmı ahlak,
bir kısmı muamelat ve
diğer alanlarla ilgilidir.
10
12. Buna göre o, yüce Allah’a
şeksiz-şüphesiz,
bütün samimiyetiyle inanacaktır.
12
13. Hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi
O’na ortak koşmayacak;
açığıyla-gizlisiyle onu şirke
bulaştıracak her türlü davranış,
söz ve düşünceden
uzak duracaktır.
13
14. Onun ahiret inancı,
imanın diğer esaslarına
yönelik itikadı,
yine hep bu çerçeve içerisinde
şekillenecektir.
14
19. Bu konuda Kur’ân’da sözü edilen
pek çok olaydan sadece
bir tanesine,
Firavun’un huzurunda
cereyan eden bir olaya
dikkat çekmek istiyoruz:
19
20. Musa (a.s.) ile sihir yarışına giren
sihirbazlar, Hz. Musa’nın
yaptığının sihir olmadığını,
ilahi bir hakikat olduğunu anlayınca,
hepsi birden ona iman eder
ve Allah’a secdeye kapanırlar.
20
21. Bunun üzerine köpüren Firavun,
onları tehdit eder; “Yemin olsun”
der, “Ellerinizi ve ayaklarınızı
çaprazlama keseceğim;
kesinlikle sizi hurma dallarına
asarak idam edeceğim.”
21
22. Bu ölüm kusan tehdidine karşı
Firavun’a şöyle bir cevap
verdiler:
22
25. Sen sırf Rabbimizin ayetleri
bize gelince,
onlara iman ettiğimizden ötürü
bizden intikam alıyorsun!”
25
26. Bu örnek, iman bakımından
mümin şahsiyetini,
çok güzel bir şekilde yansıtmaktadır.
26
27. Mekkeli müşrikler ona,
“Gel sen şu davandan vazgeç,
seni başımıza kral yapalım,
seni en zenginimizi yapalım,
en güzel kızımızı sana verelim” derler.
27
28. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise,
“Vallahi siz güneşi sağ elime,
ayı da sol elime verseniz,
ben yine bu davadan vazgeçmem”
diye karşılık verir.
28
29. Mümin, ibadeti konusunda da
aynı hassasiyeti gösterir.
İbadetlerini zamanında ve hakkıyla
huşu ve huzur içerisinde ifa eder.
Hiçbir şey ona ibadetini bıraktırmaz,
ihmal etmesine neden olmaz.
29
30. O bilir ki, huşu ile
ibadetlerini eda edenler
kurtuluşa ererler. (Mü’minûn, 23/1-2)
30
31. Ne ticaret, ne alışveriş
ne de başka bir şey
onu Allah’ı anmaktan alıkoymaz.
(Nûr, 24/37)
31
32. Ona ibadetleri ifa etmeyi
zor gösteren,
sıkıntılı gösteren
nefsine asla boyun eğmez.
32
33. En zor zamanlarda,
herkesin ibadetlerinden,
namazlarından taviz verdiği,
“sonra kılarız” dediği anda bile
o bir şekilde yolunu bulup
namazını kılar,
bu konuda asla bir gevşeklik
ve ihmalkârlık içine girmez.
33
35. Ancak bunu da en güzel şekilde yapar.
Çünkü onun şahsiyetine
yön veren Kur’ân ona
“İnsanları Rabbinin yoluna
hikmetle ve öğütle çağır
ve onlarla en güzel tarzda mücadele et”
(Nahl, 16/125) demiştir; o da böyle yapar.
35
37. Kendisine verilen görevi,
“ilahi bir emanet” olarak görür
ve onu gözü gibi korur.
Vazifesinin hakkını verir,
kimsenin malına zerre kadar dahi olsa
el sürmez, başkasının da
el uzatmasına izin vermez.
37
38. Çünkü o bilir ki, hayat rehberi olan
kitabı ve yüce Peygamberi,
ondan güzel olmasını
ve üstlendiği işini
en güzel şekilde yapmasını ister
(Müslim, İman, 39)
ve o, Allah’ın kendisini
her yerde ve her zaman
kontrol etmekte olduğunu bilir.
38
39. Yaptığı her işin,
ortaya koyduğu her eylemin
kaydedildiğini (Kâf, 50/17-18)
ve kıyamet gününde
bunun önüne çıkacağını,
hesabının sorulacağını bilir.
39
40. Velev ki zerre kadar olsun.
(Zilzal, 99/7-8)
Bu bilinçle hareket eder.
40
42. yumuşak başlıdır fakat
“uysal koyun” değildir;
merhametlidir,
ama icap ettiğinde
sert ve şiddetli olmasını,
tavır koymasını da bilir.
42
43. Çünkü onun şahsiyetine
şekil veren Kur’ân,
“Müminler birbirlerine karşı
sevgi ve şefkatle hareket eder,
fakat inkârcılara karşı
sert ve şiddetlidirler” (Fetih, 48/29) diyerek,
ona böyle bir kişilik kazandırmıştır.
43
44. Şahsiyetli müslüman hiçbir zaman
nefsinin heva ve heveslerine
boyun eğmez.
O bilir ki,
“nefis, daima insanı
kötülüğe teşvik eder” (Yûsuf, 12/53)
44
45. o bilir ki, “nefsini temizleyip
arındıran kurtulmuş,
fakat onu kötülüğe bulaştıran ise
büyük bir kayba uğramıştır.”
(Şems, 91/8-10)
45
48. Kur’ân onu
“Dikkat et, şeytan
seni kandırmasın” (Lokman, 31/33)
diye uyarmıştır,
o bunun farkındadır.
48
49. Kur’ân’ın belirlediği
şahsiyete sahip olan mümin,
dünyası için çalıştığı gibi
ahireti için de çalışır;
o, her zaman Kur’ân’ın kendisine
öğrettiği şu duayı yapar:
49
51. “Rabbimiz bize dünyada da
güzellikler ver, ahirette de
güzellikler ver ve bizi
cehennem azabından koru.”
(Bakara, 2/201)
51
52. O, maddi dünyası kadar
manevi dünyasını da ihya eder.
Ruhunun, ilahi zikir ve şükür ile
sükûn bulmasını sağlar;
çünkü bilir ki, kalpler ancak
Allah’ın zikriyle mutmain olur.
(Ra’d, 13/28)
52
56. “Onlar bir kötülük yaptıklarında
veya günaha girerek
kendine zulmettiklerinde
hemen Allah’ı hatırlar
ve günahı için O’ndan af dilerler”
(Âl-i İmran, 3/135) diyerek,
bu durumda ne yapacağını
ona öğretmiştir.
56
57. Şahsiyetli mümin,
Allah’ın verdiği nimetlerden
O’nun belirlediği sınırlar içerisinde
ve O’na hamd ederek istifade eder,
ama asla israf etmez.
57
58. Çünkü bilir ki Kur’ân,
“Yiyiniz, içiniz,
fakat israf etmeyiniz”
(A’râf, 7/31) diyerek,
onu bundan sakındırmıştır.
58
60. Yavrularını, gözünün nuru olarak görür
ve üzerlerine titrer.
Ey Rabbimiz!
Bize gözümüzü aydınlatacak
eşler ve zürriyetler bağışla
ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!
(Furkân, 25/74)
60
65. Lokman: Oğulcuğum!
Yaptığın iyi veya kötü iş,
bir hardal tanesi ağırlığınca
bile olsa ve o bir kayanın
içinde, göklerde veya yerde
bulunsa, yine de Allah onu
karşına getirir.
Doğrusu Allah lâtiftir,
haberdardır.
(Lokman, 31/16)
65
67. Yavrum! Namazı dosdoğru kıl.,
İyiliği emret.
Kötülükten alıkoy.
Başına gelen musibetlere karşı
sabırlı ol.
Çünkü bunlar üzerinde
kararlılık gösterilecek işlerdendir.
(Lokman, 31/13)
67
68. Eşini hayat yolunda dert
ve sıkıntılarını paylaştığı sırdaşı,
sevinç ve mutluluklarına ortak ettiği,
kendisiyle sükûnet bulduğu
hayat arkadaşı olarak görür. (Rûm, 30/21)
68
70. Kaynaşmanız için size
kendi cinsinizden eşler yaratıp
aranızda sevgi ve merhamet
peydâ etmesi de
O'nun varlığının delillerindendir.
Doğrusu bunda,
iyi düşünen bir kavim için
ibretler vardır.
(Rûm, 30/21)
70
71. Bilir ki, Allah’ın rızası,
anasının-babasının gönlünü
hoş tutmada ve onlara
kusursuz hizmettedir.
71
72. Bundan dolayı da her zaman
onlara şefkat ve merhametle
muamelede bulunur.
72
74. Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi,
ana babanıza da iyi davranmanızı
kesin bir şekilde emretti.
Onlardan biri veya her ikisi
senin yanında yaşlanırsa,
kendilerine «of!» bile deme;
onları azarlama;
ikisine de güzel söz söyle.
(İsrâ, 17/23)
74
76. Onlara merhamet ederek
tevazu kanadını indir ve de ki:
“Rabbim! Tıpkı beni küçükken
koruyup yetiştirdikleri gibi
sen de onlara acı.”
(İsrâ, 17/24)
76
77. Şahsiyetli mümin bilir ki,
onun şahsiyetini çizen Kur’ân,
gerçek anlamda mümin olduğu sürece
en üstün olduğunu belirtiyor;
77
80. Siz, insanlar için çıkarılmış
en hayırlı ümmetsiniz.
İyiliği emreder, kötülükten men eder
ve Allah’a iman edersiniz.
(Âl-i İmrân, 3/110)
80
81. O, bu bilinçle yaşar ve
daima kendi zatında
mensubu olduğu yüce dini
temsil ettiğinin idrakiyle hareket eder.
81
82. Böylece şahsiyetli mümin,
hal ve davranışlarıyla,
tavır ve karakteriyle,
giyim ve kuşamıyla,
sözü ve üslubuyla daima özel bir kişi,
önemli bir kişi, farklı bir kişi
olduğunu hissettirir.
82
83. Çiçekler içinde farklı bir çiçek,
güller içinde farklı bir gül olduğu
anlayışını verir.
Tıpkı Kur’ân’da belirtildiği gibi:
83