SlideShare a Scribd company logo
1 of 7
EL-MÜBELLİĞ
İLGİLİ AYET
“Ey Resûl! Sana indirileni teblîğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun
elçiliğini yapmamış olursun! Allâh Sen’i insanlardan koruyacaktır.
Şüphesiz ki Allâh, kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (el-
Mâide, 67)
İLGİLİ HADİS
Abdullah bin Amr Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i
Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız!..” (Buhârî, Enbiyâ,
50; Tirmizî, İlim, 13/2669; Dârimî, Mukaddime, 46; Ahmed, II,
159, 202, 214)
EL-MÜBELLİĞ
İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını
samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle
nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili,
güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve
tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi. Muhataplarına
itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belâgatla tane tane
konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar,
ciddiye alırdı.
Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların
kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hattâ en çok sevdiği
amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve
ettirenleri Mekke'nin fethi sırasında affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün
güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi.
İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların
ruhlarına tesir etti ve onların nüve hâlindeki kabiliyet ve
yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semâsının
birer yıldızı hâline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini
kaldırdı. Âlemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet,
muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel
ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar
getirdi ve Allah'ın izniyle insanlık âlemini tedavi etti.
Tebliğ mesleğinin yolu, “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yoludur. Bu
dâvâ, iman kurtarma dâvâsı. İnsanları âhir zamanın dehşetli
fitnelerinden sıyırıp, ulvî gayelere yönlendirme dâvâsı. Beşeriyeti,
nefsin, şeytanın ve akıl almaz derecede bozulmuş içtimaî havanın
tesirinden kurtarıp, ona kulluğun zevkini tattırma dâvâsı. Bir insan
bu yüksek ideali, bir İlâhî lütuf olarak yakalayabildiği takdirde, ilk
yapacağı şey, bu zor işi başarmaktaki aczini ve fakrını itiraf ile
Rabb'inin kudretine ve rahmetine istinat etmek olacaktır.
Acz ve fakr, kulun iki zâtî hassası; insanın en bâriz özellikleri. Nitekim
Fâtiha Sûresi'ni okurken, mealen,
“Yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.”
diyerek, âlemlerin Rabbi olan Rabbimize sığınır, dünyevî olsun,
uhrevî olsun her işimizde O’ndan medet bekleriz. İşte iman ve
Kur’an hizmetinin erleri de insanların kalplerinde hidayetin
sümbüllenmesi için, bütün güçleriyle çalışmakla birlikte bu büyük
neticeyi kendi kuvvet ve kudretleriyle elde edemeyeceklerini bilerek
acz ve fakr ile Allah’ın dergâhına iltica ederler.
Üçüncü adım, kendilerini cehenneme hazırlayan âsi ve günahkâr
insanlara acımak ve yardımlarına bir doktor hassasiyeti ve bir anne
şefkatiyle koşmak. Ve dördüncü adım, bu işi hikmet dairesinde
yürütmek.
Millî şairimiz, Merhum Mehmet Âkifimizin,
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”
Bu tespitlerden birincisi İslâm’ı gerek kendi vatandaşlarımıza,
gerekse bütün bir insanlık âlemine ulaştırabilmemiz için en büyük
şartın, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak olduğunu ders verir. Diğeri
ise, iman ve Kur’an hakikatlerini muhtaçlara ulaştırabilmek için
iktisadî yönden kalkınmak gerektiğini tespit eder.
Bu iki yaramızı tam kabul ile tedavisine çalışmamız gerek. Bundan
gaflet ederek, geçici ve kararsız siyasî formüllere bel bağladığımız
sürece, sürünmeye devam edecek ve bununla da kalmayıp, İslâm’ın
muhtaç gönüllere ulaşmasına perde ve engel olmanın mesuliyetini
de çekeceğiz.
Her Müslüman üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur. Bir
insanın toplumda bulunduğu konum ona bazı sorumluluklar yükler.
Her Müslüman da o kunumuna göre sorumlu olur.
Bu konuya bir hadisi şerifle bakabiliriz:
“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle
(düzeltiniz), ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.”(Müslim,
İman 78; Ebu Davut, Salat, 232)
Herkes her durumda bu hadisi kendine göre yorumlayamaz. Mesela,
yolda bir kötülük görsek, onu elimizle düzeltmeye kalksak ve o kişiye
zarar versek, o adam da davacı olsa, bu durumda bize de ceza tatbik
edilir. Öyleyse hadisi şerifin manasını nasıl anlamalıyız?
El ile düzeltmek vazifeli insanların, yani devletin ve emniyetin
görevi, dil ile düzeltmek alimlerin vazifesi, kalben buğz etmek ise
diğerlerinindir.
Bu nedenle bir Müslüman önce İslamı hakkıyla yaşamalıdır. Sonra
eğer zarar vermeyecekse uygun ve tatlı bir dille anlatmalıdır. Bundan
sonrasını da Allah'a bırakmalıdır.
Nasıl ki ağaç yetiştirmek isteyen bir kimse şu konulara dikkat eder:
Tohum ıslah edilmiş, tarla ekime elverişli, mevsim ekim zamanı ve
ekenin de sahasında uzman olması şarttır. Bu açıdan bozuk bir
tohumu, sert ve elverişsiz bir tarlaya, uygun olmayan bir mevsimde,
hiç ekimden anlamayan bir kimsenin yapması, her şeyin boşa
gitmesine neden olacaktır. Bu özeliklere sahip olan bir bahçıvan
görevini yaptıktan sonra, tarladan çiçeklerin ve güllerin çıkması için
tarlanın içine girmeye ve onu ağaç yapmaya kalkışmaz. Üzerine
düşeni yapar ve sonucu Allah’a bırakır.
Aynen bunun gibi, doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu
yaşamak ve anlatmak gerekir. İslam'a uygun olmayan düşünce ve
fikirleri İslam diye anlatmak hem İslama, hem anlatana hem de
anlatılana zarar verecektir.
İslam ve iman tohumlarının atıldığı muhtaç gönüllerin de ona hazır
olması gerekir. Henüz bunlara hazır olmayanlara anlatmak bazen
zarar bile verebilmektedir.
Ayrıca tebliğin mevsimi de çok önemlidir. Ortam, şahsın halet-i
ruhiyesi, beklentileri gibi durumlar da önemlidir. Mevsiminde
ekilmeyen her tohum zayi olabilir.
Diğer taraftan, İslamı tebliğ eden kimsenin de onu nasıl
anlatacağını, kırmadan dökmeden uygun bir ifade tarzıyla akıl, kalp
ve gönüllere nasıl serpileceğini bilecek donanıma sahip olmalıdır.
Uzaman bir doktor gibi ehil olmalıdır.
Bu özelliklere sahip olan bir Müslüman, üzerine düşenleri yaptıktan
sonra, o gönüllerde iman ve İslam güllerinin açılmasını Allah’a
bırakır, Allah’ın vazifesine karışmaz.
İLGİLİ SOHBET
https://www.youtube.com/watch?v=wK23d1hPALQ
El Mübelliğ

More Related Content

What's hot

What's hot (19)

110. cuma suresi
110. cuma suresi110. cuma suresi
110. cuma suresi
 
61. fussilet suresi
61. fussilet suresi61. fussilet suresi
61. fussilet suresi
 
Esma i hüsna -76 el-munzir
Esma i hüsna -76  el-munzirEsma i hüsna -76  el-munzir
Esma i hüsna -76 el-munzir
 
Esma i hüsna -72 el-fettâh(1)
Esma i hüsna -72  el-fettâh(1)Esma i hüsna -72  el-fettâh(1)
Esma i hüsna -72 el-fettâh(1)
 
104. münafikun suresi
104. münafikun suresi104. münafikun suresi
104. münafikun suresi
 
Esma i hüsna -78 el-metîn
Esma i hüsna -78  el-metînEsma i hüsna -78  el-metîn
Esma i hüsna -78 el-metîn
 
İmam gazali ahiret aleminin sırları
İmam gazali   ahiret aleminin sırlarıİmam gazali   ahiret aleminin sırları
İmam gazali ahiret aleminin sırları
 
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
Abdulmecid Ünlükul -Du Mezhebi (İki Mezheb -Hanefi- Şafii)
 
Esma i hüsna -80 et-tevvâb
Esma i hüsna -80 et-tevvâbEsma i hüsna -80 et-tevvâb
Esma i hüsna -80 et-tevvâb
 
İmam gazali abidler yolu
İmam gazali   abidler yoluİmam gazali   abidler yolu
İmam gazali abidler yolu
 
Allah'in heryerde olusu
Allah'in heryerde olusuAllah'in heryerde olusu
Allah'in heryerde olusu
 
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
 
4. müddessir suresi
4. müddessir suresi4. müddessir suresi
4. müddessir suresi
 
Esma i hüsna -71 el-‘alî(3)
Esma i hüsna -71  el-‘alî(3)Esma i hüsna -71  el-‘alî(3)
Esma i hüsna -71 el-‘alî(3)
 
44.meryem suresi
44.meryem suresi44.meryem suresi
44.meryem suresi
 
60. gafir suresi
60. gafir suresi60. gafir suresi
60. gafir suresi
 
Esma i hüsna -73 el-kâfî(1)
Esma i hüsna -73  el-kâfî(1)Esma i hüsna -73  el-kâfî(1)
Esma i hüsna -73 el-kâfî(1)
 
Kaza ve Kadere İman
Kaza ve Kadere İmanKaza ve Kadere İman
Kaza ve Kadere İman
 
79. meariç suresi
79. meariç suresi79. meariç suresi
79. meariç suresi
 

More from OmerFarukBurak (20)

Şah-ı Nakşibend (k.s)
Şah-ı Nakşibend (k.s)Şah-ı Nakşibend (k.s)
Şah-ı Nakşibend (k.s)
 
Mehmed Zahid Kotku (k.s)
Mehmed Zahid Kotku (k.s)Mehmed Zahid Kotku (k.s)
Mehmed Zahid Kotku (k.s)
 
İmam-ı Rabbani
İmam-ı Rabbaniİmam-ı Rabbani
İmam-ı Rabbani
 
Tefekkür
TefekkürTefekkür
Tefekkür
 
Nefsin Mertebeleri
Nefsin MertebeleriNefsin Mertebeleri
Nefsin Mertebeleri
 
Kur'an ve Hayat
Kur'an ve HayatKur'an ve Hayat
Kur'an ve Hayat
 
Şükür
ŞükürŞükür
Şükür
 
Kurandan Gençlere Öğütler
Kurandan Gençlere ÖğütlerKurandan Gençlere Öğütler
Kurandan Gençlere Öğütler
 
Anne Babaya İtaat
Anne Babaya İtaatAnne Babaya İtaat
Anne Babaya İtaat
 
El Adil
El AdilEl Adil
El Adil
 
Sahih Kaynaklar
Sahih KaynaklarSahih Kaynaklar
Sahih Kaynaklar
 
Mahşer Hayatı
Mahşer HayatıMahşer Hayatı
Mahşer Hayatı
 
El Müstakim
El MüstakimEl Müstakim
El Müstakim
 
O'nun Ahlakı Kur'an'dı
O'nun Ahlakı Kur'an'dıO'nun Ahlakı Kur'an'dı
O'nun Ahlakı Kur'an'dı
 
Kur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı AnlamakKur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı Anlamak
 
El Beşir
El BeşirEl Beşir
El Beşir
 
Şeytan
ŞeytanŞeytan
Şeytan
 
Sivil Savunma
Sivil SavunmaSivil Savunma
Sivil Savunma
 
İsraf
İsrafİsraf
İsraf
 
Tevazu
TevazuTevazu
Tevazu
 

El Mübelliğ

  • 1.
  • 2. EL-MÜBELLİĞ İLGİLİ AYET “Ey Resûl! Sana indirileni teblîğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun! Allâh Sen’i insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allâh, kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (el- Mâide, 67) İLGİLİ HADİS Abdullah bin Amr Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Benden bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız!..” (Buhârî, Enbiyâ, 50; Tirmizî, İlim, 13/2669; Dârimî, Mukaddime, 46; Ahmed, II, 159, 202, 214)
  • 3. EL-MÜBELLİĞ İrşadında ve ikazında hiddet ve şiddet göstermezdi. Muhataplarını samimî bir hava içerisinde karşılar, onlara şefkat ve merhametle nasihatte bulunurdu. Doğruyu ve gerçeği anlatmakta daima tatlı dili, güzel sözü tercih ederdi. Zihinlerde meydana gelen şüphe ve tereddütleri büyük bir sabır ve anlayışla giderirdi. Muhataplarına itibar eder ve onları ikna etmek için fesahat ve belâgatla tane tane konuşurdu. Sorulan sualler yersiz de olsa tebessümle karşılar, ciddiye alırdı. Vaaz ve nasihatlerindeki tesirin en büyük bir sebebi de insanların kusurlarını bağışlayıp, onları affetmesiydi. Hattâ en çok sevdiği amcasını ve daha birçok akraba ve sahabelerini şehit eden ve ettirenleri Mekke'nin fethi sırasında affetmişti. Hâlbuki, o gün bütün güç ve kuvvet elindeydi. Onları dilediği gibi cezalandırabilirdi. İşte böyle büyük ve yüksek seciyelerle etrafındaki insanların ruhlarına tesir etti ve onların nüve hâlindeki kabiliyet ve yeteneklerini uyandırdı, inkişaf ettirdi. Onları insanlık semâsının birer yıldızı hâline getirdi. O asrı perdeleyen cehalet sislerini kaldırdı. Âlemin şeklini değiştirdi. İnsanlar arasında adalet, muhabbet, yardımlaşma gibi yüksek seciyeleri hayata geçirdi. Kişisel ve sosyal hayatı tehdit eden bütün hastalıklara karşı şifalı ilâçlar getirdi ve Allah'ın izniyle insanlık âlemini tedavi etti. Tebliğ mesleğinin yolu, “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yoludur. Bu dâvâ, iman kurtarma dâvâsı. İnsanları âhir zamanın dehşetli fitnelerinden sıyırıp, ulvî gayelere yönlendirme dâvâsı. Beşeriyeti, nefsin, şeytanın ve akıl almaz derecede bozulmuş içtimaî havanın tesirinden kurtarıp, ona kulluğun zevkini tattırma dâvâsı. Bir insan bu yüksek ideali, bir İlâhî lütuf olarak yakalayabildiği takdirde, ilk yapacağı şey, bu zor işi başarmaktaki aczini ve fakrını itiraf ile Rabb'inin kudretine ve rahmetine istinat etmek olacaktır.
  • 4. Acz ve fakr, kulun iki zâtî hassası; insanın en bâriz özellikleri. Nitekim Fâtiha Sûresi'ni okurken, mealen, “Yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” diyerek, âlemlerin Rabbi olan Rabbimize sığınır, dünyevî olsun, uhrevî olsun her işimizde O’ndan medet bekleriz. İşte iman ve Kur’an hizmetinin erleri de insanların kalplerinde hidayetin sümbüllenmesi için, bütün güçleriyle çalışmakla birlikte bu büyük neticeyi kendi kuvvet ve kudretleriyle elde edemeyeceklerini bilerek acz ve fakr ile Allah’ın dergâhına iltica ederler. Üçüncü adım, kendilerini cehenneme hazırlayan âsi ve günahkâr insanlara acımak ve yardımlarına bir doktor hassasiyeti ve bir anne şefkatiyle koşmak. Ve dördüncü adım, bu işi hikmet dairesinde yürütmek. Millî şairimiz, Merhum Mehmet Âkifimizin, “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı. Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.” Bu tespitlerden birincisi İslâm’ı gerek kendi vatandaşlarımıza, gerekse bütün bir insanlık âlemine ulaştırabilmemiz için en büyük şartın, Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak olduğunu ders verir. Diğeri ise, iman ve Kur’an hakikatlerini muhtaçlara ulaştırabilmek için iktisadî yönden kalkınmak gerektiğini tespit eder. Bu iki yaramızı tam kabul ile tedavisine çalışmamız gerek. Bundan gaflet ederek, geçici ve kararsız siyasî formüllere bel bağladığımız sürece, sürünmeye devam edecek ve bununla da kalmayıp, İslâm’ın muhtaç gönüllere ulaşmasına perde ve engel olmanın mesuliyetini de çekeceğiz. Her Müslüman üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur. Bir insanın toplumda bulunduğu konum ona bazı sorumluluklar yükler. Her Müslüman da o kunumuna göre sorumlu olur.
  • 5. Bu konuya bir hadisi şerifle bakabiliriz: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle (düzeltiniz), ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.”(Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232) Herkes her durumda bu hadisi kendine göre yorumlayamaz. Mesela, yolda bir kötülük görsek, onu elimizle düzeltmeye kalksak ve o kişiye zarar versek, o adam da davacı olsa, bu durumda bize de ceza tatbik edilir. Öyleyse hadisi şerifin manasını nasıl anlamalıyız? El ile düzeltmek vazifeli insanların, yani devletin ve emniyetin görevi, dil ile düzeltmek alimlerin vazifesi, kalben buğz etmek ise diğerlerinindir. Bu nedenle bir Müslüman önce İslamı hakkıyla yaşamalıdır. Sonra eğer zarar vermeyecekse uygun ve tatlı bir dille anlatmalıdır. Bundan sonrasını da Allah'a bırakmalıdır. Nasıl ki ağaç yetiştirmek isteyen bir kimse şu konulara dikkat eder: Tohum ıslah edilmiş, tarla ekime elverişli, mevsim ekim zamanı ve ekenin de sahasında uzman olması şarttır. Bu açıdan bozuk bir tohumu, sert ve elverişsiz bir tarlaya, uygun olmayan bir mevsimde, hiç ekimden anlamayan bir kimsenin yapması, her şeyin boşa gitmesine neden olacaktır. Bu özeliklere sahip olan bir bahçıvan görevini yaptıktan sonra, tarladan çiçeklerin ve güllerin çıkması için tarlanın içine girmeye ve onu ağaç yapmaya kalkışmaz. Üzerine düşeni yapar ve sonucu Allah’a bırakır. Aynen bunun gibi, doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu yaşamak ve anlatmak gerekir. İslam'a uygun olmayan düşünce ve fikirleri İslam diye anlatmak hem İslama, hem anlatana hem de anlatılana zarar verecektir. İslam ve iman tohumlarının atıldığı muhtaç gönüllerin de ona hazır olması gerekir. Henüz bunlara hazır olmayanlara anlatmak bazen zarar bile verebilmektedir.
  • 6. Ayrıca tebliğin mevsimi de çok önemlidir. Ortam, şahsın halet-i ruhiyesi, beklentileri gibi durumlar da önemlidir. Mevsiminde ekilmeyen her tohum zayi olabilir. Diğer taraftan, İslamı tebliğ eden kimsenin de onu nasıl anlatacağını, kırmadan dökmeden uygun bir ifade tarzıyla akıl, kalp ve gönüllere nasıl serpileceğini bilecek donanıma sahip olmalıdır. Uzaman bir doktor gibi ehil olmalıdır. Bu özelliklere sahip olan bir Müslüman, üzerine düşenleri yaptıktan sonra, o gönüllerde iman ve İslam güllerinin açılmasını Allah’a bırakır, Allah’ın vazifesine karışmaz. İLGİLİ SOHBET https://www.youtube.com/watch?v=wK23d1hPALQ