SlideShare a Scribd company logo
1 of 19
KADER
AYET
• “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir.
Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru
şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.”(Enam
Suresi, 59)
• “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan
önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”(Hadid
Suresi, 22)
• “Allah’ın kendisine farz (ve takdir) buyurduğu şeyler(i yerine getirme)de Peygamber’e hiçbir vebal
yoktur. Daha önce geçen (peygamber)lerde de, bu, Allah’ın âdeti olarak böyledir. Allah’ın emri
takdir edilmiş bir kader (ve kat’î bir hüküm)dür.” (Ahzab -38 )
• "Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mahlukatın mukadderatını tayin eden Allah, yüceler
yücesidir." ( Furkân Suresi, 2.)
• “Şüphesiz biz, her şeyi bir kader (hikmetli bir ölçü) ile yarattık.”( Kamer Suresi, 49) [ 25/2; 87/1-3]
• “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası başımıza gelmez. Bizim dostumuz ve gözeticimiz
O’dur. Öyleyse mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler” (Tevbe Suresi, 51)
• “(Ey insan!) Sana gelen her iyilik Allah’dandır. (Yine) başına gelen her kötülük ise kendi
nefsindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir Rasûl olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhit
olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi 79.) ( “hayır”
da, “şer” de Allah tarafından yaratılmış olup bunlardan herhangi birini kendi isteğiyle seçen, kulun
kendisidir. Yüce Rabbimizin, kullarının sadece iyi şeyleri seçmesine ve yapmasına rızası vardır,
diğerlerine ise yoktur. Kul, kendi iradesiyle onu seçer, ister ve ona yönelir. Allah Teâlâ da kulun bu
ısrarlı isteğini dilerse yaratır. Ancak yüce Allah, kulu hakkında haksız ve sebepsiz yere şerri
yaratmaz (10/44). Tıpkı bunun gibi Allah Teâlâ, kulunu kendisi saptırmaz; ancak, nefsine uyarak
yoldan sapmış kimseyi, yaptığının karşılığı olarak sapıklığında bırakır.)
HADİS
• Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir gün
Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, bir grup ashabının yanına aniden çıkageldi.
Onlar kader üzerine tartışıyorlardı. Münakaşanın mahiyetini öğrenince öylesine
öfkelendi ki sanki yüzünde bir nar tanesi patlamıştı, kıpkırmızı oldu, şunları
söyledi: "(Kader üzerine bu
çeşit) münakaşa yapmakla mı emrolundunuz -veya bunun için mi yaratıldınız-?
Kur'ân'ın bir kısım ayetlerini diğer bir kısım ayetleriyle karşılaştırıp duruyorsunuz!
İşte sizden önceki ümmetler bu çeşit davranışları sebebiyle helak oldular."
• Adiyy İbnu Hâtim radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm'ın yanına vardığım zaman bana: "Ey Hatim'in oğlu Adiyy, müslüman ol
ki selâmete eresin!" buyurdular.
Ben de"İslâm nedir?" diye sordum.
"Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de O'nun Resülü olduğuma şehadet
etmen ve hayır, şer, tatlı ve acı her şeyiyle kadere iman etmendir!" buyurdular."
• Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Ömrü ancak birr (her çeşit hayırlar, iyilikler, ihsanlar)
uzatır; kaderi de ancak dua geri çevirir. Kişi, işlediği günah sebebiyle rızkından
mahrum kalır!"
• Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse kadere, hayrı ve şerri ile Allah’tan geldiğine iman etmedikçe, kendisine
gelip isabet eden bir şeyin gelip çatmamasının imkânsız olduğunu ve kendisini
gelip bulmayan bir şeyin kendisine isabet etmesinin de imkânsız olduğunu
kesinlikle bilmedikçe hiç bir kul iman etmiş olamaz.” (Sahihu Sünen’i-Tirmizi)
• Ubade İbnu’s-Samit (radıyallahu anh) oğluna ölümü sırasında demiştir ki:
“Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da
yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imanın hakikatının tadını asla bulamazsın.
Zîra ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini işittim:
“Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: “Kıyamete kadar olacak
şeylerin miktarlarını yaz!” dedi.
“Oğulcuğum, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan şunu da işittim:
“Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir.” [Ebu Davud, Sünnet 17,
(4700); Tirmizî, Kader 17, (2156).]
• Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: “Her ümmetin Mecusileri vardır. Bu ümmetin
Mecusileri “kader yoktur!” diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazır
bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal
bölüğüdür. Onları Deccal’e ilhak etmek Allah üzerine bir haktır.” [Ebu Davud,
Sünnet 17, (4692).]
KADER VE KAZA TANIMI.
• Sözlükte ölçü, miktar, bir şeyi belirli bir ölçüyle yapmak ve belirlemek
anlamlarına gelen kader; Allah'ın, ezelden ebede olacak şeylerin
zamanını, yerini, özelliklerini, niteliklerini ve nasıl olacaklarını ezelî
ilmiyle önceden bilip takdir etmesi demektir. Buna göre kader,
Allah'ın ilim sıfatıyla ilgilidir.
• Sözlükte hüküm, emir, işi bitirme ve yaratma gibi anlamlara gelen
kaza ise; Cenab-ı Hakk'ın ezelî ilmiyle takdir buyurduğu şeylerin sırası
geldiğinde, onları, o takdire uygun bir biçimde meydana getirmesi,
irade edip yaratması demektir. Bu tariften da anlaşılacağı üzere kaza,
Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarıyla ilgili bulunmaktadır.
• Kader, İslâm dininde iman edilmesi farz olan esaslardan biridir.
Kadere iman, Allah'a iman etmenin bir gereğidir. Bu bakımdan,
Allah'a ve sıfatlarına inanan bir insan, kadere de inanmış olur. Kader,
her yönüyle tevhîd inancına dayanmaktadır. Dolayısıyla kaza ve
kadere inanmak, iman ve küfür, sevap ve günah, iyi ve kötü, acı ve
tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız, kısacası hayır ve şer...
hepsinin, Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna ve
ondan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.
• Vahiy meleği Cebrail (a.s.), insan suretinde gelip Peygamberimiz (s.a.s.) e,
"Bana imanın ne olduğunu bildir" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) de; "İman; Allah'a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe iman etmendir, yine kadere,
hayrına ve şerrine iman etmendir" diye cevap verdi.
• Bu hadisi şerifte Peygamberimiz, bize imanın altı esasını bildirmiştir. Bu altı esastan biri
"kadere iman" etmektir.
• Kaza ve kader, Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarıyla irtibatlı oldukları için, söz
konusu dört sıfatın anlamlarını bilmek gerekir.
• İlim: Gerçeğe uygun olan kesin bilgi, inanç; akıl ve duyuların alanına giren her şeyin
tanınmasını sağlayan bir sıfattır. Allah'ın Subûtî sıfatlarından birisi olan ilim, Yüce Allah'ın
olmuşu, olanı, olacağı, gizliyi, açığı, kısaca her şeyi, bütün nitelik ve özellikleri ile bilmesi
demektir.
• Allah'ın sınırsız ilmi, Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmaktadır:
• "Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte
hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrahim Suresi, 38.)
• "Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları O'nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve
denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu-ki bunlar
apaçık Kitap'tadır ancak O bilir." (En'âm Suresi, 59.)
• "Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her
şey onun katında bir ölçü iledir." (Râd Suresi, 8.)
• İrade: Bir şeyi yapma veya yapmama gücüne sahip olan Hayat Sahibinin bu iki şıktan birine kendi
isteğiyle hükmetmesi, seçmesi, ya da düşüncenin ortaya koyduğu bir gayeye doğru yönelmesi
demektir. Bu tarif, Allah'ın ve kulun iradesini kapsamaktadır. Cenab-ı Hakk'ın iradesine "küllî
irade", kulun iradesine ise "cüzî irade" denir. Allah’ın, dilediğini, dilediği anda ve dilediği şekilde
yapması demektir. Kur'an da;
• "Allah dilediğini yaratır." ( Âl-i İmran Suresi, 47.)
• "Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah
her şeyi bilendir. Hikmet sahibidir." (İnsan, Suresi, 30).
• "(Rasûlüm!)De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü
dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir.
Gerçekten sen her şeye Kadirsin."( Âl-i Imran Suresi, 26.)
• "Bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona 'ol' der, o da hemen oluverir." (Yasin Suresi, 82.)
• O'nun iradesine ve kudretine mâni olacak, hiçbir irade ve güç yoktur.
• Hz. Peygamber de, "...Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz..." buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb,
110.)
• Kudret: Allah'ın subûtî sıfatlarından biri olan kudret, Allah'ın sonsuz güç sahibi olması ve bütün
yaratılmışlara, ezelî takdire uygun olarak tesir edip tasarrufta bulunması demektir. O'nun
kudretinin yetmeyeceği hiçbir şey yoktur. Çünkü kudretinin zıddı olan acz, Allah hakkında
düşünülemez. Allah'ın bir şeye "ol !" demesi ile, o şey hemen var olur. Yok olmasını istediği şey de,
anında yok olur. Allah için "imkânsız" diye bir şey yoktur. Mutlak mânâda Kadir, yalnız O'dur.
Yaratıkların kudreti, Allah'ın verdiği nispette ve O'nun izni ile kullanılabilen sınırlı bir kuvvettir.
• Allah'ın Kadir ismi, Kur'ân'da ölçen, biçen, biçim veren, takdir eden, programlayan anlamlarında
kullanılmaktadır:
• "Ölçtük, biçtik. Ne güzel biçim vereniz biz." (Mürselât Suresi, 23.)
• “Gökleri, yerleri, nehirleri, dağları, geceyi, gündüzü, ayı, güneşi..., bütün varlıkları düzene koyan,
görevlerini programlayan Allah'tır.” (Fussilet, 41/9-12; Müzzemmil, 73/21; Yûnus, 10/5.)
• “...(O,) her şeyi yaratmış, ona düzen vermiş, mukadderatını (yeteneklerini, özelliklerini, görevlerini)
tayin etmiştir." ( Furkân Suresi, 2. )
• Tekvin: O'nun yaratmak ve rızık vermek gibi fiilî sıfatlarının merciidir.
• İnsan fiilleri ve kaderle ilgisi:
• Her şey, Allah'ın izni, dilemesi ve yaratmasıyla var olduğu gibi, insanların mümin veya
kâfir olması; herhangi birisinin malına, canına, evlâdına, maddî veya manevî, sözlü
veya fiili, hoşuna gidecek veya gitmeyecek, iyi ya da kötü bir şeyin gelmesi; acı bir
hadise, belâ, felâket ve musibetin dokunması gibi olayların hepsi kaderde vardır ve
hepsinin, ancak Allah'ın izni, dilemesi ve yaratmasıyla olduğu bildirilmektedir.
• "Yeryüzünde kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, Biz onu
yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a
göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle
şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir
kimseyi sevmez." (Hadid Suresi, 22-23)
• İnsan iradesi ve sorumluluğu: Yüce Allah, insanlara özel bir güç, kuvvet ve irade
vermiştir, insan, doğuştan hürdür, iradesini dilediği gibi kullanabilmektedir. Allah'a
iman edebileceği gibi, O’nu inkâr da edebilmektedir. İyi işler yapabileceği gibi, çok fena
fiiller de işleyebilir. Çünkü insan, denenmektedir. Yüce Allah bu hususu şöyle
açıklamaktadır:
• "İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye, şüphesiz
yeryüzündeki şeyleri ona bir zînet yaptık." (Kehf Suresi, 7.)
• Bunun için insan serbest bırakılmıştır; o, iyi veya kötü ne isterse
yapabilir, Allah, ona mâni olmaz, izin verir.
• "De ki: Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr
etsin." (Kehf Suresi, 29.)
• Eğer O izin vermezse, insan herhangi bir iş yapmaz. Kâinat ve insan,
bütünüyle Allah'ın iradesi ve tasarrufu altındadır. O'nun izni
olmadan, hiçbir varlık, kendi başına bir iş yapamaz. Buna göre insan,
hayır veya şer, neyi isterse, Allah onu yaratır. İnsanın işte bu isteği,
sorumluluğunun esasını oluşturur. Bunun sonucu olarak insanın
yaptığı iyilikler kendi yararına, kötülükler de yine kendi zararına olur.
Allah, kullarının hakkını asla zayi etmez. Kimseyi yapmadığı veya
irade etmediği işlerden, sorumlu tutmaz, cezalandırmaz.
• "Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi
aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir." ( Fussilet
Suresi, 46.)
• Allah zulümden münezzehdir.
• Kaza ve kaderin, tevekkül, rızık, hidayet ve dalâlet ile ilgisi vardır.
• Tevekkül: Sözlükte dayanma, güvenme, vekil tutma anlamlarına gelen tevekkül;
gerekli çalışmaları yapıp sebeplerini bir araya getirdikten sonra, istenilen sonucun
alınması hususunda Allah'a güvenmek, teslim olmak ve sonucu O'na havale
etmek demektir.
• "Mü'minler, yalnız Allah'a tevekkül etsinler." (Mâide Suresi, 11); (Tevbe Suresi,
51.)
• Allah'a tevekkül: Allah'ın yardımını isteme, O'nun adaletine, kimsenin hakkını ve
emeğini zayi etmeyeceğine, sâlih amellerin sevabını vereceğine, duaları kabul
edeceğine inanma ve güvenme demektir. Allah'a tevekkül etmenin şartı, yapmak
istediği iş için gerekli kurallara uyarak çalışmak, sonucu da Allah'a havale
etmektir, insan, öncelikle yapacağı bir işin kurallarını araştırıp öğrendikten sonra,
emek verecek, sabırlı olacak ve başarılı olmasını da Allah'tan isteyecektir. Çünkü,
başarıya ulaştırmak, Allah'a aittir. İşte "Allah'a tevekkül" etmenin gerçek anlamı
budur.
• "İman edip sâlih amel işleyenler var ya, onları içinde ırmaklar akan ve içinde
ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne
güzeldir. Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir."
(Ankebût Suresi, 58-59.)
• "Allah'a tevekkül edene, Allah yeter." (Talâk Suresi, 3.)
• Ecel: Sözlükte vakit, belirlenmiş bir zaman veya bir müddetin sonu gibi anlamlara
gelir. Terim olarak ise ecel, Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen
hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vakti demektir.
• "Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilir, ne de
öne geçebilir." (A'raf Suresi, 34.)
• "Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz." (Nûh
4.)
• Her insan ve canlının bir eceli olduğu gibi, toplumların da ecelleri vardır. Ayrıca
güneş, ay, dünya ve bu kâinatın dahi, Allah tarafından belirlenmiş bir süresi vardır.
Bu sürelerin ne kadar olduğunu ve uzayıp uzamayacağını biz bilememekteyiz.
Ömrün uzayacağı ile ilgili bazı rivayetler ise, "ömrün bereketli kılınacağı" şeklinde
yorumlanmıştır.
• "Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez." (Münafikûn Suresi, 11. )
• Ölümün asla ertelenmeyeceği bildirilmiştir. Çünkü ecel, kader ve kaza ile ilişkilidir.
• Bu da Allah'ın ilim ve irade sıfatlarını ilgilendirir. Bu bakımdan, bir kişinin sağlık
kurallarına uyup uymayacağı, herhangi bir kaza, ya da bir katilin eylemine maruz
kalıp kalmayacağı ilâhî bilgi ve iradenin kapsamı içindedir. Öyle ise insanların
ecellerini yalnız Allah bilir. Sağlıklı bir hayat sürmek için gerekli tedbirleri almak,
bir kulluk görevidir.
• Rızık: Sözlükte nasip, pay ve kısmet anlamına gelen rızık, maddî ihtiyaç için gerekli olan nimet,
insanın yararlanabileceği her türlü mal ve varlık diye de tarif edilmiştir. Allah'ın maddî ve manevî
yönden insana sayılamayacak kadar nimetler verdiği, ayetlerde şöyle açıklanmaktadır;
• "Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek
esirgeyendir." (Nahl Suresi, 18.)
• Rızık; “yararlanılmak üzere, Allah'ın canlılara verdiği şey” dir. “ondan, insan faydalanırsa (yerse)
kendisine rızık olur” .
• "Allah dilediğine rızkı açar, bol verir, dilediğinden kısar, az verir..." (Ra'd Suresi, 26.)
• Hidâyet: Sözlükte yol gösterme, doğru yola iletme ve gerçeğe ulaştırma anlamına gelen hidâyet,
Allah'ın kitap ve peygamberleri vasıtasıyla insanlara doğru yolu göstermesi ve onları bu yola
ulaştırması demektir.
• "Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Teğâbun
Suresi, 11. )
• İnsanın hidayete erme işinin, iradesini o yönde kullanmasıyla birlikte gerçekleştiği bildirilmektedir.
• Dalâlet: Sözlükte gizleme, kaybolma, sapma, unutma ve doğru yolu bulamama gibi anlamlara
gelen dalâlet, hidâyet kavramının zıddıdır. Bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan sapma demektir.
• "İşte onlar hidâyete karşılık, dalâlet satın alanlardır." (Bakara Suresi, 16.)
• "Bize doğru yolu göster, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba
uğramışların ve sapmışların yoluna değil." (Fatiha Suresi, 6-7.)
• Kur'an'da, Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahiret gününe inanmamak, (Nisa,
4/136.) Allah'a şirk koşmak, ( Nisa, 4/116.) zulüm yapmak (Lokman, 31/11.) gibi davranışlar,
sapma olarak ifade edilmiştir. Allah'ın insanları saptırması, onların fiillerini kendi iradeleri
doğrultusunda yaratması anlamındadır.
• Sonuç: Kader; içinde yaşadığımız bu âlem henüz yokken, zaman ve
mekândan münezzeh olan Yüce Allah'ın, ezelden ebede yaratmasını
irade buyurduğu her şeyi yoktan var etmesi, düzen vermesi, bu düzeni
koruması; yaratılan her şeyin zamanını, yerini ve ölçülerini belirlemesi,
biçimlendirmesi, tertip ve takdir etmesi anlamında bir ilâhî kanundur.
O'nun ilmi, zamanı, mekânı ve her şeyi kuşatır. O, her şeyi, istediği anda
yaratma gücüne sahiptir. Kudretine engel hiçbir şey yoktur. Hayatı ve
ölümü yaratan, bilmediklerimizi bilen, görmediklerimizi gören, bütün
sesleri ve duaları işitip kabul eden, kudretine hiçbir şey ağır gelmeyen,
yapamadıklarımızı yapan, her canlıya en elverişli organları var edendir.
Canlıların rızkını veren, insanı dünyanın en mükemmel varlığı olarak
yaratıp sınamak için bu dünyaya gönderen, varlıkları insanın hizmetine
veren O'dur. Aynı zamanda canlıların varlıklarını sürdürmeleri için
gereken ihtiyaçlarını düzenli bir biçimde karşılayan ve nihayet bu
dünyayı, adına "Kıyamet" denilen ölümle sona erdirecek olan,
arkasından tüm insanları hesap için mahşerde toplayıp, durumlarına
göre onları, cennet veya cehennemde devam edecek olan ebedî hayata
sevk edecek olan Allah'tır, işte kader, bilemediğimiz her şeyi içine alan
sırlarla dolu, bu ilâhî tecelliler için kullanılan bir unvandır.
• Allah'a ait olan bu sırlarla dolu tecellileri, zaman ve mekânla sınırlı bilgi ve
aklımızla anlayıp kavramamız, çözümlememiz, elbette mümkün değildir. Çünkü
biz, her şeyimizle kaderin içindeyiz. Bütün âlemleri kuşatan, gözümüzün önünde,
hatta kendi vücudumuzda işleyen kaderin sırrını, Allah'a havale etmek gerekir.
Öyle ise biz, kaderin Allah'a ait bir sır olan tarafıyla değil, sadece kendi
fiillerimizle ilgili olanına bakmalı ve onların hayır mı, şer mi olduğunu anlamaya
çalışmalıyız.
• Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah’ın ilmi, dilemesi, takdiri
ve yaratması ile olur. Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin
nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle
bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup
zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır. Bu durumda Allah’ın ilmi,
kulun seçimine bağlı olup, Allah’ın ezelî mânada bir şeyi bilmesinin, kulun irade
ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslında insanlar, Allah’ın kendileri
hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi
altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar. Bir başka ifadeyle
söylersek biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz. Bizim bu işleri
yapacağımız, O’nun tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir. Allah, kulu
seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve
yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur. Ayrıca Allah Teâlâ, kulun seçimine göre
fiilin yaratılacağı noktasında bir ilâhî kanun da belirlemiştir.
• Kader iç yüzünü ancak Allah’ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde
çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilâhî sırdır. Zaman ve mekân kavramlarıyla
yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı
bir ilâhî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğinde değildir. Kader
konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve
imkânsıza tâlip olması demektir.
• Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır. Ancak insanlar kaderi bahane
ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Bir insan “Allah böyle yazmış,
alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?” diyerek günah
işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez,
kaderi mazeret olarak ileri süremez. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri
için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Ayrıca sır olan
kaderin iç yüzü Allah’tan başkası tarafından bilinemez. O halde kader ve kazâya
güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz
sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak,
İslâm’ın kader anlayışı ile bağdaşmaz. Allah her şeyi birtakım sebeplere
bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu
yaratacaktır. Bu da bir ilâhî kanundur ve bir kaderdir.
• Kader konusunu inkar edenler aynı zamanda Allah’u Teala’nın geleceği
bilmediğini iddia edenlerdir. Allahu Teala’nın geleceği bilmediğini iddia edenler
de aynı zamanda kaderi inkar edenlerdir.
KISSA
• Kader, îmân esaslarımızdan biridir. Rabbimiz’in ilim ve kudretinin sonsuzluğunun îcâbı olan kader sırrını akılla idrak
ve îzah edemeyiz. Bu noktada, insanın; acziyetini ve hiçliğini idrâk edip teslîmiyetin sükûnuna dalarak, îmânın
huzuruna ermesi îcâb eder.
• Hazret-i Mevlânâ, kader sırrının akılla îzâh ve idrâkinin imkânsızlığını ve bu gizliliğin aslında büyük bir nîmet
olduğunu, Mesnevî’sinde şu kıssayla ne güzel ifâde eder:
• “Bir adam Mûsâ -aleyhisselam-’a gelerek ,«−Ey Kelîmullâh! Bana hayvanların dillerini öğret! Onların sözlerini
anlayayım da hâllerinden ibret alayım; Azamet-İlâhiyyeyi idrâk edeyim!..» dedi.
• Hazret-i Mûsâ ona dedi ki: «−Sen bu hevesten vazgeç; gücünün üzerindekileri öğrenmeye kalkma! Bir karınca,
gölden, hacminin üzerinde su içmeye kalkarsa, boğulup helâk olur. Yâni sana takdîr edilen bilginin ötesini zorlama!
Zîrâ bunun birçok tehlikeleri vardır! Sen kâinattaki ilâhî saltanattan aklının yettiği kadar ibret almaya bak! Kalbini
Allâh’a yönelt! Bil ki ilâhî tecellîlerin sırları selîm bir kalbe âşikâr olur!»
• Bunun üzerine adam: «−Hiç olmazsa kapı önünde yatıp duran ev bekçiliği yapan köpek ile kümes hayvanlarının
dillerini öğret!» dedi.
• Ne yapsa, adamı istediğinden vazgeçiremeyeceğini anlayan Mûsâ -aleyhisselâm-, onun son talebini kabul etti.
Ancak: «−Aklını başına al; bu sır okyanusunda boğulma!» diye îkazda bulundu.
• Adam sabahleyin: «Bakalım sâhiden şu hayvanların dillerini öğrendim mi?» diye denemek için kapı eşiğinde durup
bekledi.
• O sırada hizmetçi kadın, sofra örtüsünü silkelerken bir parça bayat ekmek yere düştü. Orada bulunun horoz, bu
ekmek parçasını hemen kaptı. Köpek ona: «−Sen bize zulmettin! Çünkü sen buğday tanesi de yiyebilirsin. Hâlbuki
ben yiyemem! Niçin benim nasibim olan şu parça ekmeği kapıyorsun?» dedi.
• Horoz ise köpeğe: «−Dert etme! Yarın ev sahibinin atı ölecek, sen de doya doya et yersin!» dedi.
• Horozun, gâibden bir haber verdiğini zanneden ev sahibi bu sözleri duyunca, hemen atını sattı. Horoz da, köpeğe
karşı mahcûb oldu.
• Horozla köpeğin bu menfaat çatışması ardarda üç gün devâm etti. Birinci gün at, ikinci gün katır ve üçüncü gün
kölesinin öleceğini, horozun konuşmasından öğrenen efendi, ölmeden evvel atını sattığı gibi, katırını ve kölesini de -
uyanıklık yaptığını düşünerek- satıp elinden çıkardı. Böylece köpek, hiçbirinden umduğu menfaate kavuşamadı.
Horoz her seferinde köpeği kandırmış oldu.
• Olanlar yüzünden üç defâ mahcup hâle düşen horoz, nihâyet dördüncü gün köpeğe dedi ki:
«–Gerçek şu ki, o açıkgöz efendi güyâ malını kaçırdı. Fakat bu davranışı ile kendi kanına girdi.
Artık yarın kendisi ölecek! Mirasçıları da feryâd ü figân edecekler. Bir öküz kesilecek, bundan
herkes istifâde edecek; biz de, sen de!..
• Atın, katırın ve kölenin ölümleri, bu ham adamın başına gelecek kötü kazanın siper ve
kalkanı idi. Fakat o, malın ziyanından ve zarara uğramak derdinden kaçtı da kendi kanına
girdi.»
• Ahmak adam, horozun bu laflarına kulak kabarttı. Duyduğu hakikat karşısında beti-benzi
sarardı. İçine müthiş bir kor düştü. Soluğu Hazret-i Mûsâ’nın yanında aldı ve ona:
«−Ey Kelîmullâh! Feryâdıma yetiş ve ıztırâbımı dindir!» diye yalvarmaya başladı.
• Mûsâ -aleyhisselâm- dedi ki:«−Sen boyunu aşan işlere girdin. Şimdi de çıkmazlarda
dolaşıyorsun. Sen o hayvanları satmakla kazançlı çıkacağını mı sanıyordun? Sana kader ve
kazânın sırrını zorlamamanı ısrarla söylemiştim. Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden
görünür; ahmağa da sonunda!.. Lâkin iş işten geçmiş olur. Mâdem ticâret ve satış işinde usta
oldun; şimdi de canını sat da kurtul!»
• Adamın büyük bir pişmanlıkla yalvarması üzerine Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-:
«−Ok yaydan fırlamış artık! Onun geriye dönmesine imkan yoktur. Ancak lutuf sahibi
Hak’tan dilerim ki, ölürken îmanlı gidesin!» dedi.
• Mûsâ -aleyhisselam-, Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etti. Böylece adamın canı mukabilinde îmanla
göçmesi, Kelîmullâh’ın duâsı bereketiyle müyesser oldu. Ayrıca Allâh Teâlâ, Hazret-i
Mûsâ’ya: «−Yâ Mûsâ! Dilersen onu dirilteyim…» buyurunca
• Hazret-i Mûsâ: «–Yâ Rab! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Sen onu öbür dünyada, o
aydınlık ve yüce âlemde dirilt! Çünkü orası ebedîdir, kazâ ve kaderin esrârının ortaya çıktığı
bir yerdir!» dedi.”
• Hikâyeden de anlaşıldığı gibi insan, bazen kendisi için hayırlı
olmayan şeyleri de hırsla ister durur. Hâlbuki arzuladığı şey,
belki de kendisini helâke götürecektir. Nitekim böyle bir
âkıbete düşen insan, onu gafleten şiddetle istemiş
bulunmasına rağmen pişman olmaktan kendini alamayıp
feryâd ü figân eyler. Bunun içindir ki, dünyada gönül huzuru ve
âhirette ebedî saâdet için en uygun olan, bu ilâhî azameti idrak
edip tevekkül ve teslîmiyet gösterebilmektir. Lâkin bu da
herkesin harcı değildir. Kulun kendi hiçliğini kavrayabilmesi,
sonsuzluk sermâyesidir. Yâni kazâ ve kader karşısında yegâne
çâre Hakk’a teslîm olmaktır. Çünkü tevekkül ve teslîmiyet,
kaderi safâ hâline getiren bir rahmet kapısıdır.
SOHBET
https://www.youtube.com/watch?v=HPuI_M9E6iA
https://www.youtube.com/watch?v=TeNHgF1am6c
https://www.youtube.com/watch?v=zq79q_eHZPc

More Related Content

What's hot

16 hafta ilkokul_nazik_olmak
16 hafta ilkokul_nazik_olmak16 hafta ilkokul_nazik_olmak
16 hafta ilkokul_nazik_olmakSerkan Dereli
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensipSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali ariflerin yolu
İmam gazali   ariflerin yoluİmam gazali   ariflerin yolu
İmam gazali ariflerin yoluSelçuk Sarıcı
 
Lise cennet cehennem
Lise cennet cehennemLise cennet cehennem
Lise cennet cehennemserizci
 
Kuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini Sorgula
Kuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini SorgulaKuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini Sorgula
Kuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini SorgulaSalih Özüduruk
 
Lise hadis sunnet
Lise hadis sunnetLise hadis sunnet
Lise hadis sunnetserizci
 
Allah'a yakın olmak
Allah'a yakın olmak Allah'a yakın olmak
Allah'a yakın olmak AkifSamanci
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !PoetGokhanEr
 
Lise evrendeki mukemmellik
Lise evrendeki mukemmellikLise evrendeki mukemmellik
Lise evrendeki mukemmellikSerkan Dereli
 
Ahirete iman
Ahirete imanAhirete iman
Ahirete imanserizci
 
Amellerniyetleregoredir
AmellerniyetleregoredirAmellerniyetleregoredir
AmellerniyetleregoredirBilal Gündüz
 

What's hot (20)

16 hafta ilkokul_nazik_olmak
16 hafta ilkokul_nazik_olmak16 hafta ilkokul_nazik_olmak
16 hafta ilkokul_nazik_olmak
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
 
İmam gazali ariflerin yolu
İmam gazali   ariflerin yoluİmam gazali   ariflerin yolu
İmam gazali ariflerin yolu
 
Lise cennet cehennem
Lise cennet cehennemLise cennet cehennem
Lise cennet cehennem
 
Şükür
ŞükürŞükür
Şükür
 
Kuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini Sorgula
Kuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini SorgulaKuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini Sorgula
Kuran Soruyor ? - Kuranı Kerim Işıgında Kendini Sorgula
 
Allah Kimleri Sever 1
Allah Kimleri Sever 1Allah Kimleri Sever 1
Allah Kimleri Sever 1
 
Lise hadis sunnet
Lise hadis sunnetLise hadis sunnet
Lise hadis sunnet
 
Dua
DuaDua
Dua
 
Allah'a yakın olmak
Allah'a yakın olmak Allah'a yakın olmak
Allah'a yakın olmak
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
 
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
 
Lise evrendeki mukemmellik
Lise evrendeki mukemmellikLise evrendeki mukemmellik
Lise evrendeki mukemmellik
 
Allah Kimleri Sever 2
Allah Kimleri Sever 2Allah Kimleri Sever 2
Allah Kimleri Sever 2
 
Dua
DuaDua
Dua
 
İhlas
İhlasİhlas
İhlas
 
Allah Kimleri Sevmez
Allah Kimleri SevmezAllah Kimleri Sevmez
Allah Kimleri Sevmez
 
Ahirete iman
Ahirete imanAhirete iman
Ahirete iman
 
Ihsan
IhsanIhsan
Ihsan
 
Amellerniyetleregoredir
AmellerniyetleregoredirAmellerniyetleregoredir
Amellerniyetleregoredir
 

More from serizci

Guzel Ahlak
Guzel AhlakGuzel Ahlak
Guzel Ahlakserizci
 
Guzel Ahlak
Guzel AhlakGuzel Ahlak
Guzel Ahlakserizci
 
Lise 13. hafta sabir
Lise 13. hafta sabirLise 13. hafta sabir
Lise 13. hafta sabirserizci
 
Lise 12.hafta og retmene saygi
Lise 12.hafta og retmene saygiLise 12.hafta og retmene saygi
Lise 12.hafta og retmene saygiserizci
 
Lise 10. hafta sevginin gucu
Lise 10. hafta sevginin gucuLise 10. hafta sevginin gucu
Lise 10. hafta sevginin gucuserizci
 
Lise 11.hafta ozgurluk ve sorumluluk
Lise 11.hafta ozgurluk ve sorumlulukLise 11.hafta ozgurluk ve sorumluluk
Lise 11.hafta ozgurluk ve sorumlulukserizci
 
Lise 9.hafta selaml as
Lise 9.hafta selaml asLise 9.hafta selaml as
Lise 9.hafta selaml asserizci
 
I lkokul 15 hafta hicret
I lkokul 15 hafta  hicretI lkokul 15 hafta  hicret
I lkokul 15 hafta hicretserizci
 
Ilkokul 13.hafta guler yuzlu olmak
Ilkokul 13.hafta guler yuzlu olmakIlkokul 13.hafta guler yuzlu olmak
Ilkokul 13.hafta guler yuzlu olmakserizci
 
Ilkokul 12.hafta buyuklere saygi
Ilkokul 12.hafta buyuklere saygiIlkokul 12.hafta buyuklere saygi
Ilkokul 12.hafta buyuklere saygiserizci
 
Ilkokul 11. hafta ezan
Ilkokul 11. hafta ezanIlkokul 11. hafta ezan
Ilkokul 11. hafta ezanserizci
 
Ilkokul 10.hafta en guzel varliklar melekler
Ilkokul 10.hafta  en guzel varliklar melekler   Ilkokul 10.hafta  en guzel varliklar melekler
Ilkokul 10.hafta en guzel varliklar melekler serizci
 
Ilkokul 9.hafta allahin insanlara mesaji
Ilkokul 9.hafta allahin insanlara mesajiIlkokul 9.hafta allahin insanlara mesaji
Ilkokul 9.hafta allahin insanlara mesajiserizci
 
ilkokul ibadet nedir
ilkokul ibadet nedirilkokul ibadet nedir
ilkokul ibadet nedirserizci
 
Ilkokul peygamberimizin ailesi
Ilkokul peygamberimizin ailesiIlkokul peygamberimizin ailesi
Ilkokul peygamberimizin ailesiserizci
 
Ortaokul sahabe efendilerimiz
Ortaokul sahabe efendilerimizOrtaokul sahabe efendilerimiz
Ortaokul sahabe efendilerimizserizci
 
Ortaokul caliskanlik
Ortaokul caliskanlikOrtaokul caliskanlik
Ortaokul caliskanlikserizci
 
Ortaokul fedakarlik
Ortaokul fedakarlikOrtaokul fedakarlik
Ortaokul fedakarlikserizci
 
Ortaokul Haram
Ortaokul HaramOrtaokul Haram
Ortaokul Haramserizci
 
Ortaokul hayatin merkezi namaz
Ortaokul hayatin merkezi namazOrtaokul hayatin merkezi namaz
Ortaokul hayatin merkezi namazserizci
 

More from serizci (20)

Guzel Ahlak
Guzel AhlakGuzel Ahlak
Guzel Ahlak
 
Guzel Ahlak
Guzel AhlakGuzel Ahlak
Guzel Ahlak
 
Lise 13. hafta sabir
Lise 13. hafta sabirLise 13. hafta sabir
Lise 13. hafta sabir
 
Lise 12.hafta og retmene saygi
Lise 12.hafta og retmene saygiLise 12.hafta og retmene saygi
Lise 12.hafta og retmene saygi
 
Lise 10. hafta sevginin gucu
Lise 10. hafta sevginin gucuLise 10. hafta sevginin gucu
Lise 10. hafta sevginin gucu
 
Lise 11.hafta ozgurluk ve sorumluluk
Lise 11.hafta ozgurluk ve sorumlulukLise 11.hafta ozgurluk ve sorumluluk
Lise 11.hafta ozgurluk ve sorumluluk
 
Lise 9.hafta selaml as
Lise 9.hafta selaml asLise 9.hafta selaml as
Lise 9.hafta selaml as
 
I lkokul 15 hafta hicret
I lkokul 15 hafta  hicretI lkokul 15 hafta  hicret
I lkokul 15 hafta hicret
 
Ilkokul 13.hafta guler yuzlu olmak
Ilkokul 13.hafta guler yuzlu olmakIlkokul 13.hafta guler yuzlu olmak
Ilkokul 13.hafta guler yuzlu olmak
 
Ilkokul 12.hafta buyuklere saygi
Ilkokul 12.hafta buyuklere saygiIlkokul 12.hafta buyuklere saygi
Ilkokul 12.hafta buyuklere saygi
 
Ilkokul 11. hafta ezan
Ilkokul 11. hafta ezanIlkokul 11. hafta ezan
Ilkokul 11. hafta ezan
 
Ilkokul 10.hafta en guzel varliklar melekler
Ilkokul 10.hafta  en guzel varliklar melekler   Ilkokul 10.hafta  en guzel varliklar melekler
Ilkokul 10.hafta en guzel varliklar melekler
 
Ilkokul 9.hafta allahin insanlara mesaji
Ilkokul 9.hafta allahin insanlara mesajiIlkokul 9.hafta allahin insanlara mesaji
Ilkokul 9.hafta allahin insanlara mesaji
 
ilkokul ibadet nedir
ilkokul ibadet nedirilkokul ibadet nedir
ilkokul ibadet nedir
 
Ilkokul peygamberimizin ailesi
Ilkokul peygamberimizin ailesiIlkokul peygamberimizin ailesi
Ilkokul peygamberimizin ailesi
 
Ortaokul sahabe efendilerimiz
Ortaokul sahabe efendilerimizOrtaokul sahabe efendilerimiz
Ortaokul sahabe efendilerimiz
 
Ortaokul caliskanlik
Ortaokul caliskanlikOrtaokul caliskanlik
Ortaokul caliskanlik
 
Ortaokul fedakarlik
Ortaokul fedakarlikOrtaokul fedakarlik
Ortaokul fedakarlik
 
Ortaokul Haram
Ortaokul HaramOrtaokul Haram
Ortaokul Haram
 
Ortaokul hayatin merkezi namaz
Ortaokul hayatin merkezi namazOrtaokul hayatin merkezi namaz
Ortaokul hayatin merkezi namaz
 

Lise kader

  • 2. AYET • “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.”(Enam Suresi, 59) • “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”(Hadid Suresi, 22) • “Allah’ın kendisine farz (ve takdir) buyurduğu şeyler(i yerine getirme)de Peygamber’e hiçbir vebal yoktur. Daha önce geçen (peygamber)lerde de, bu, Allah’ın âdeti olarak böyledir. Allah’ın emri takdir edilmiş bir kader (ve kat’î bir hüküm)dür.” (Ahzab -38 ) • "Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mahlukatın mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir." ( Furkân Suresi, 2.) • “Şüphesiz biz, her şeyi bir kader (hikmetli bir ölçü) ile yarattık.”( Kamer Suresi, 49) [ 25/2; 87/1-3] • “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası başımıza gelmez. Bizim dostumuz ve gözeticimiz O’dur. Öyleyse mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler” (Tevbe Suresi, 51) • “(Ey insan!) Sana gelen her iyilik Allah’dandır. (Yine) başına gelen her kötülük ise kendi nefsindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir Rasûl olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhit olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi 79.) ( “hayır” da, “şer” de Allah tarafından yaratılmış olup bunlardan herhangi birini kendi isteğiyle seçen, kulun kendisidir. Yüce Rabbimizin, kullarının sadece iyi şeyleri seçmesine ve yapmasına rızası vardır, diğerlerine ise yoktur. Kul, kendi iradesiyle onu seçer, ister ve ona yönelir. Allah Teâlâ da kulun bu ısrarlı isteğini dilerse yaratır. Ancak yüce Allah, kulu hakkında haksız ve sebepsiz yere şerri yaratmaz (10/44). Tıpkı bunun gibi Allah Teâlâ, kulunu kendisi saptırmaz; ancak, nefsine uyarak yoldan sapmış kimseyi, yaptığının karşılığı olarak sapıklığında bırakır.)
  • 3. HADİS • Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, bir grup ashabının yanına aniden çıkageldi. Onlar kader üzerine tartışıyorlardı. Münakaşanın mahiyetini öğrenince öylesine öfkelendi ki sanki yüzünde bir nar tanesi patlamıştı, kıpkırmızı oldu, şunları söyledi: "(Kader üzerine bu çeşit) münakaşa yapmakla mı emrolundunuz -veya bunun için mi yaratıldınız-? Kur'ân'ın bir kısım ayetlerini diğer bir kısım ayetleriyle karşılaştırıp duruyorsunuz! İşte sizden önceki ümmetler bu çeşit davranışları sebebiyle helak oldular." • Adiyy İbnu Hâtim radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına vardığım zaman bana: "Ey Hatim'in oğlu Adiyy, müslüman ol ki selâmete eresin!" buyurdular. Ben de"İslâm nedir?" diye sordum. "Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de O'nun Resülü olduğuma şehadet etmen ve hayır, şer, tatlı ve acı her şeyiyle kadere iman etmendir!" buyurdular." • Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ömrü ancak birr (her çeşit hayırlar, iyilikler, ihsanlar) uzatır; kaderi de ancak dua geri çevirir. Kişi, işlediği günah sebebiyle rızkından mahrum kalır!"
  • 4. • Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse kadere, hayrı ve şerri ile Allah’tan geldiğine iman etmedikçe, kendisine gelip isabet eden bir şeyin gelip çatmamasının imkânsız olduğunu ve kendisini gelip bulmayan bir şeyin kendisine isabet etmesinin de imkânsız olduğunu kesinlikle bilmedikçe hiç bir kul iman etmiş olamaz.” (Sahihu Sünen’i-Tirmizi) • Ubade İbnu’s-Samit (radıyallahu anh) oğluna ölümü sırasında demiştir ki: “Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imanın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zîra ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini işittim: “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: “Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!” dedi. “Oğulcuğum, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan şunu da işittim: “Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir.” [Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizî, Kader 17, (2156).] • Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Her ümmetin Mecusileri vardır. Bu ümmetin Mecusileri “kader yoktur!” diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazır bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal’e ilhak etmek Allah üzerine bir haktır.” [Ebu Davud, Sünnet 17, (4692).]
  • 5. KADER VE KAZA TANIMI. • Sözlükte ölçü, miktar, bir şeyi belirli bir ölçüyle yapmak ve belirlemek anlamlarına gelen kader; Allah'ın, ezelden ebede olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini, niteliklerini ve nasıl olacaklarını ezelî ilmiyle önceden bilip takdir etmesi demektir. Buna göre kader, Allah'ın ilim sıfatıyla ilgilidir. • Sözlükte hüküm, emir, işi bitirme ve yaratma gibi anlamlara gelen kaza ise; Cenab-ı Hakk'ın ezelî ilmiyle takdir buyurduğu şeylerin sırası geldiğinde, onları, o takdire uygun bir biçimde meydana getirmesi, irade edip yaratması demektir. Bu tariften da anlaşılacağı üzere kaza, Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarıyla ilgili bulunmaktadır. • Kader, İslâm dininde iman edilmesi farz olan esaslardan biridir. Kadere iman, Allah'a iman etmenin bir gereğidir. Bu bakımdan, Allah'a ve sıfatlarına inanan bir insan, kadere de inanmış olur. Kader, her yönüyle tevhîd inancına dayanmaktadır. Dolayısıyla kaza ve kadere inanmak, iman ve küfür, sevap ve günah, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız, kısacası hayır ve şer... hepsinin, Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna ve ondan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.
  • 6. • Vahiy meleği Cebrail (a.s.), insan suretinde gelip Peygamberimiz (s.a.s.) e, "Bana imanın ne olduğunu bildir" dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) de; "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe iman etmendir, yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir" diye cevap verdi. • Bu hadisi şerifte Peygamberimiz, bize imanın altı esasını bildirmiştir. Bu altı esastan biri "kadere iman" etmektir. • Kaza ve kader, Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarıyla irtibatlı oldukları için, söz konusu dört sıfatın anlamlarını bilmek gerekir. • İlim: Gerçeğe uygun olan kesin bilgi, inanç; akıl ve duyuların alanına giren her şeyin tanınmasını sağlayan bir sıfattır. Allah'ın Subûtî sıfatlarından birisi olan ilim, Yüce Allah'ın olmuşu, olanı, olacağı, gizliyi, açığı, kısaca her şeyi, bütün nitelik ve özellikleri ile bilmesi demektir. • Allah'ın sınırsız ilmi, Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmaktadır: • "Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrahim Suresi, 38.) • "Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları O'nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu-ki bunlar apaçık Kitap'tadır ancak O bilir." (En'âm Suresi, 59.) • "Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey onun katında bir ölçü iledir." (Râd Suresi, 8.)
  • 7. • İrade: Bir şeyi yapma veya yapmama gücüne sahip olan Hayat Sahibinin bu iki şıktan birine kendi isteğiyle hükmetmesi, seçmesi, ya da düşüncenin ortaya koyduğu bir gayeye doğru yönelmesi demektir. Bu tarif, Allah'ın ve kulun iradesini kapsamaktadır. Cenab-ı Hakk'ın iradesine "küllî irade", kulun iradesine ise "cüzî irade" denir. Allah’ın, dilediğini, dilediği anda ve dilediği şekilde yapması demektir. Kur'an da; • "Allah dilediğini yaratır." ( Âl-i İmran Suresi, 47.) • "Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir. Hikmet sahibidir." (İnsan, Suresi, 30). • "(Rasûlüm!)De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye Kadirsin."( Âl-i Imran Suresi, 26.) • "Bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona 'ol' der, o da hemen oluverir." (Yasin Suresi, 82.) • O'nun iradesine ve kudretine mâni olacak, hiçbir irade ve güç yoktur. • Hz. Peygamber de, "...Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz..." buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 110.) • Kudret: Allah'ın subûtî sıfatlarından biri olan kudret, Allah'ın sonsuz güç sahibi olması ve bütün yaratılmışlara, ezelî takdire uygun olarak tesir edip tasarrufta bulunması demektir. O'nun kudretinin yetmeyeceği hiçbir şey yoktur. Çünkü kudretinin zıddı olan acz, Allah hakkında düşünülemez. Allah'ın bir şeye "ol !" demesi ile, o şey hemen var olur. Yok olmasını istediği şey de, anında yok olur. Allah için "imkânsız" diye bir şey yoktur. Mutlak mânâda Kadir, yalnız O'dur. Yaratıkların kudreti, Allah'ın verdiği nispette ve O'nun izni ile kullanılabilen sınırlı bir kuvvettir. • Allah'ın Kadir ismi, Kur'ân'da ölçen, biçen, biçim veren, takdir eden, programlayan anlamlarında kullanılmaktadır: • "Ölçtük, biçtik. Ne güzel biçim vereniz biz." (Mürselât Suresi, 23.) • “Gökleri, yerleri, nehirleri, dağları, geceyi, gündüzü, ayı, güneşi..., bütün varlıkları düzene koyan, görevlerini programlayan Allah'tır.” (Fussilet, 41/9-12; Müzzemmil, 73/21; Yûnus, 10/5.) • “...(O,) her şeyi yaratmış, ona düzen vermiş, mukadderatını (yeteneklerini, özelliklerini, görevlerini) tayin etmiştir." ( Furkân Suresi, 2. )
  • 8. • Tekvin: O'nun yaratmak ve rızık vermek gibi fiilî sıfatlarının merciidir. • İnsan fiilleri ve kaderle ilgisi: • Her şey, Allah'ın izni, dilemesi ve yaratmasıyla var olduğu gibi, insanların mümin veya kâfir olması; herhangi birisinin malına, canına, evlâdına, maddî veya manevî, sözlü veya fiili, hoşuna gidecek veya gitmeyecek, iyi ya da kötü bir şeyin gelmesi; acı bir hadise, belâ, felâket ve musibetin dokunması gibi olayların hepsi kaderde vardır ve hepsinin, ancak Allah'ın izni, dilemesi ve yaratmasıyla olduğu bildirilmektedir. • "Yeryüzünde kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez." (Hadid Suresi, 22-23) • İnsan iradesi ve sorumluluğu: Yüce Allah, insanlara özel bir güç, kuvvet ve irade vermiştir, insan, doğuştan hürdür, iradesini dilediği gibi kullanabilmektedir. Allah'a iman edebileceği gibi, O’nu inkâr da edebilmektedir. İyi işler yapabileceği gibi, çok fena fiiller de işleyebilir. Çünkü insan, denenmektedir. Yüce Allah bu hususu şöyle açıklamaktadır: • "İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye, şüphesiz yeryüzündeki şeyleri ona bir zînet yaptık." (Kehf Suresi, 7.)
  • 9. • Bunun için insan serbest bırakılmıştır; o, iyi veya kötü ne isterse yapabilir, Allah, ona mâni olmaz, izin verir. • "De ki: Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf Suresi, 29.) • Eğer O izin vermezse, insan herhangi bir iş yapmaz. Kâinat ve insan, bütünüyle Allah'ın iradesi ve tasarrufu altındadır. O'nun izni olmadan, hiçbir varlık, kendi başına bir iş yapamaz. Buna göre insan, hayır veya şer, neyi isterse, Allah onu yaratır. İnsanın işte bu isteği, sorumluluğunun esasını oluşturur. Bunun sonucu olarak insanın yaptığı iyilikler kendi yararına, kötülükler de yine kendi zararına olur. Allah, kullarının hakkını asla zayi etmez. Kimseyi yapmadığı veya irade etmediği işlerden, sorumlu tutmaz, cezalandırmaz. • "Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir." ( Fussilet Suresi, 46.) • Allah zulümden münezzehdir. • Kaza ve kaderin, tevekkül, rızık, hidayet ve dalâlet ile ilgisi vardır.
  • 10. • Tevekkül: Sözlükte dayanma, güvenme, vekil tutma anlamlarına gelen tevekkül; gerekli çalışmaları yapıp sebeplerini bir araya getirdikten sonra, istenilen sonucun alınması hususunda Allah'a güvenmek, teslim olmak ve sonucu O'na havale etmek demektir. • "Mü'minler, yalnız Allah'a tevekkül etsinler." (Mâide Suresi, 11); (Tevbe Suresi, 51.) • Allah'a tevekkül: Allah'ın yardımını isteme, O'nun adaletine, kimsenin hakkını ve emeğini zayi etmeyeceğine, sâlih amellerin sevabını vereceğine, duaları kabul edeceğine inanma ve güvenme demektir. Allah'a tevekkül etmenin şartı, yapmak istediği iş için gerekli kurallara uyarak çalışmak, sonucu da Allah'a havale etmektir, insan, öncelikle yapacağı bir işin kurallarını araştırıp öğrendikten sonra, emek verecek, sabırlı olacak ve başarılı olmasını da Allah'tan isteyecektir. Çünkü, başarıya ulaştırmak, Allah'a aittir. İşte "Allah'a tevekkül" etmenin gerçek anlamı budur. • "İman edip sâlih amel işleyenler var ya, onları içinde ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir. Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir." (Ankebût Suresi, 58-59.) • "Allah'a tevekkül edene, Allah yeter." (Talâk Suresi, 3.)
  • 11. • Ecel: Sözlükte vakit, belirlenmiş bir zaman veya bir müddetin sonu gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise ecel, Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vakti demektir. • "Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilir, ne de öne geçebilir." (A'raf Suresi, 34.) • "Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz." (Nûh 4.) • Her insan ve canlının bir eceli olduğu gibi, toplumların da ecelleri vardır. Ayrıca güneş, ay, dünya ve bu kâinatın dahi, Allah tarafından belirlenmiş bir süresi vardır. Bu sürelerin ne kadar olduğunu ve uzayıp uzamayacağını biz bilememekteyiz. Ömrün uzayacağı ile ilgili bazı rivayetler ise, "ömrün bereketli kılınacağı" şeklinde yorumlanmıştır. • "Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez." (Münafikûn Suresi, 11. ) • Ölümün asla ertelenmeyeceği bildirilmiştir. Çünkü ecel, kader ve kaza ile ilişkilidir. • Bu da Allah'ın ilim ve irade sıfatlarını ilgilendirir. Bu bakımdan, bir kişinin sağlık kurallarına uyup uymayacağı, herhangi bir kaza, ya da bir katilin eylemine maruz kalıp kalmayacağı ilâhî bilgi ve iradenin kapsamı içindedir. Öyle ise insanların ecellerini yalnız Allah bilir. Sağlıklı bir hayat sürmek için gerekli tedbirleri almak, bir kulluk görevidir.
  • 12. • Rızık: Sözlükte nasip, pay ve kısmet anlamına gelen rızık, maddî ihtiyaç için gerekli olan nimet, insanın yararlanabileceği her türlü mal ve varlık diye de tarif edilmiştir. Allah'ın maddî ve manevî yönden insana sayılamayacak kadar nimetler verdiği, ayetlerde şöyle açıklanmaktadır; • "Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir." (Nahl Suresi, 18.) • Rızık; “yararlanılmak üzere, Allah'ın canlılara verdiği şey” dir. “ondan, insan faydalanırsa (yerse) kendisine rızık olur” . • "Allah dilediğine rızkı açar, bol verir, dilediğinden kısar, az verir..." (Ra'd Suresi, 26.) • Hidâyet: Sözlükte yol gösterme, doğru yola iletme ve gerçeğe ulaştırma anlamına gelen hidâyet, Allah'ın kitap ve peygamberleri vasıtasıyla insanlara doğru yolu göstermesi ve onları bu yola ulaştırması demektir. • "Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Teğâbun Suresi, 11. ) • İnsanın hidayete erme işinin, iradesini o yönde kullanmasıyla birlikte gerçekleştiği bildirilmektedir. • Dalâlet: Sözlükte gizleme, kaybolma, sapma, unutma ve doğru yolu bulamama gibi anlamlara gelen dalâlet, hidâyet kavramının zıddıdır. Bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan sapma demektir. • "İşte onlar hidâyete karşılık, dalâlet satın alanlardır." (Bakara Suresi, 16.) • "Bize doğru yolu göster, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil." (Fatiha Suresi, 6-7.) • Kur'an'da, Allah'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahiret gününe inanmamak, (Nisa, 4/136.) Allah'a şirk koşmak, ( Nisa, 4/116.) zulüm yapmak (Lokman, 31/11.) gibi davranışlar, sapma olarak ifade edilmiştir. Allah'ın insanları saptırması, onların fiillerini kendi iradeleri doğrultusunda yaratması anlamındadır.
  • 13. • Sonuç: Kader; içinde yaşadığımız bu âlem henüz yokken, zaman ve mekândan münezzeh olan Yüce Allah'ın, ezelden ebede yaratmasını irade buyurduğu her şeyi yoktan var etmesi, düzen vermesi, bu düzeni koruması; yaratılan her şeyin zamanını, yerini ve ölçülerini belirlemesi, biçimlendirmesi, tertip ve takdir etmesi anlamında bir ilâhî kanundur. O'nun ilmi, zamanı, mekânı ve her şeyi kuşatır. O, her şeyi, istediği anda yaratma gücüne sahiptir. Kudretine engel hiçbir şey yoktur. Hayatı ve ölümü yaratan, bilmediklerimizi bilen, görmediklerimizi gören, bütün sesleri ve duaları işitip kabul eden, kudretine hiçbir şey ağır gelmeyen, yapamadıklarımızı yapan, her canlıya en elverişli organları var edendir. Canlıların rızkını veren, insanı dünyanın en mükemmel varlığı olarak yaratıp sınamak için bu dünyaya gönderen, varlıkları insanın hizmetine veren O'dur. Aynı zamanda canlıların varlıklarını sürdürmeleri için gereken ihtiyaçlarını düzenli bir biçimde karşılayan ve nihayet bu dünyayı, adına "Kıyamet" denilen ölümle sona erdirecek olan, arkasından tüm insanları hesap için mahşerde toplayıp, durumlarına göre onları, cennet veya cehennemde devam edecek olan ebedî hayata sevk edecek olan Allah'tır, işte kader, bilemediğimiz her şeyi içine alan sırlarla dolu, bu ilâhî tecelliler için kullanılan bir unvandır.
  • 14. • Allah'a ait olan bu sırlarla dolu tecellileri, zaman ve mekânla sınırlı bilgi ve aklımızla anlayıp kavramamız, çözümlememiz, elbette mümkün değildir. Çünkü biz, her şeyimizle kaderin içindeyiz. Bütün âlemleri kuşatan, gözümüzün önünde, hatta kendi vücudumuzda işleyen kaderin sırrını, Allah'a havale etmek gerekir. Öyle ise biz, kaderin Allah'a ait bir sır olan tarafıyla değil, sadece kendi fiillerimizle ilgili olanına bakmalı ve onların hayır mı, şer mi olduğunu anlamaya çalışmalıyız. • Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah’ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur. Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır. Bu durumda Allah’ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah’ın ezelî mânada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslında insanlar, Allah’ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar. Bir başka ifadeyle söylersek biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz. Bizim bu işleri yapacağımız, O’nun tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir. Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur. Ayrıca Allah Teâlâ, kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilâhî kanun da belirlemiştir.
  • 15. • Kader iç yüzünü ancak Allah’ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilâhî sırdır. Zaman ve mekân kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilâhî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğinde değildir. Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkânsıza tâlip olması demektir. • Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır. Ancak insanlar kaderi bahane ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Bir insan “Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?” diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Ayrıca sır olan kaderin iç yüzü Allah’tan başkası tarafından bilinemez. O halde kader ve kazâya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslâm’ın kader anlayışı ile bağdaşmaz. Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır. Bu da bir ilâhî kanundur ve bir kaderdir. • Kader konusunu inkar edenler aynı zamanda Allah’u Teala’nın geleceği bilmediğini iddia edenlerdir. Allahu Teala’nın geleceği bilmediğini iddia edenler de aynı zamanda kaderi inkar edenlerdir.
  • 16. KISSA • Kader, îmân esaslarımızdan biridir. Rabbimiz’in ilim ve kudretinin sonsuzluğunun îcâbı olan kader sırrını akılla idrak ve îzah edemeyiz. Bu noktada, insanın; acziyetini ve hiçliğini idrâk edip teslîmiyetin sükûnuna dalarak, îmânın huzuruna ermesi îcâb eder. • Hazret-i Mevlânâ, kader sırrının akılla îzâh ve idrâkinin imkânsızlığını ve bu gizliliğin aslında büyük bir nîmet olduğunu, Mesnevî’sinde şu kıssayla ne güzel ifâde eder: • “Bir adam Mûsâ -aleyhisselam-’a gelerek ,«−Ey Kelîmullâh! Bana hayvanların dillerini öğret! Onların sözlerini anlayayım da hâllerinden ibret alayım; Azamet-İlâhiyyeyi idrâk edeyim!..» dedi. • Hazret-i Mûsâ ona dedi ki: «−Sen bu hevesten vazgeç; gücünün üzerindekileri öğrenmeye kalkma! Bir karınca, gölden, hacminin üzerinde su içmeye kalkarsa, boğulup helâk olur. Yâni sana takdîr edilen bilginin ötesini zorlama! Zîrâ bunun birçok tehlikeleri vardır! Sen kâinattaki ilâhî saltanattan aklının yettiği kadar ibret almaya bak! Kalbini Allâh’a yönelt! Bil ki ilâhî tecellîlerin sırları selîm bir kalbe âşikâr olur!» • Bunun üzerine adam: «−Hiç olmazsa kapı önünde yatıp duran ev bekçiliği yapan köpek ile kümes hayvanlarının dillerini öğret!» dedi. • Ne yapsa, adamı istediğinden vazgeçiremeyeceğini anlayan Mûsâ -aleyhisselâm-, onun son talebini kabul etti. Ancak: «−Aklını başına al; bu sır okyanusunda boğulma!» diye îkazda bulundu. • Adam sabahleyin: «Bakalım sâhiden şu hayvanların dillerini öğrendim mi?» diye denemek için kapı eşiğinde durup bekledi. • O sırada hizmetçi kadın, sofra örtüsünü silkelerken bir parça bayat ekmek yere düştü. Orada bulunun horoz, bu ekmek parçasını hemen kaptı. Köpek ona: «−Sen bize zulmettin! Çünkü sen buğday tanesi de yiyebilirsin. Hâlbuki ben yiyemem! Niçin benim nasibim olan şu parça ekmeği kapıyorsun?» dedi. • Horoz ise köpeğe: «−Dert etme! Yarın ev sahibinin atı ölecek, sen de doya doya et yersin!» dedi. • Horozun, gâibden bir haber verdiğini zanneden ev sahibi bu sözleri duyunca, hemen atını sattı. Horoz da, köpeğe karşı mahcûb oldu. • Horozla köpeğin bu menfaat çatışması ardarda üç gün devâm etti. Birinci gün at, ikinci gün katır ve üçüncü gün kölesinin öleceğini, horozun konuşmasından öğrenen efendi, ölmeden evvel atını sattığı gibi, katırını ve kölesini de - uyanıklık yaptığını düşünerek- satıp elinden çıkardı. Böylece köpek, hiçbirinden umduğu menfaate kavuşamadı. Horoz her seferinde köpeği kandırmış oldu.
  • 17. • Olanlar yüzünden üç defâ mahcup hâle düşen horoz, nihâyet dördüncü gün köpeğe dedi ki: «–Gerçek şu ki, o açıkgöz efendi güyâ malını kaçırdı. Fakat bu davranışı ile kendi kanına girdi. Artık yarın kendisi ölecek! Mirasçıları da feryâd ü figân edecekler. Bir öküz kesilecek, bundan herkes istifâde edecek; biz de, sen de!.. • Atın, katırın ve kölenin ölümleri, bu ham adamın başına gelecek kötü kazanın siper ve kalkanı idi. Fakat o, malın ziyanından ve zarara uğramak derdinden kaçtı da kendi kanına girdi.» • Ahmak adam, horozun bu laflarına kulak kabarttı. Duyduğu hakikat karşısında beti-benzi sarardı. İçine müthiş bir kor düştü. Soluğu Hazret-i Mûsâ’nın yanında aldı ve ona: «−Ey Kelîmullâh! Feryâdıma yetiş ve ıztırâbımı dindir!» diye yalvarmaya başladı. • Mûsâ -aleyhisselâm- dedi ki:«−Sen boyunu aşan işlere girdin. Şimdi de çıkmazlarda dolaşıyorsun. Sen o hayvanları satmakla kazançlı çıkacağını mı sanıyordun? Sana kader ve kazânın sırrını zorlamamanı ısrarla söylemiştim. Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür; ahmağa da sonunda!.. Lâkin iş işten geçmiş olur. Mâdem ticâret ve satış işinde usta oldun; şimdi de canını sat da kurtul!» • Adamın büyük bir pişmanlıkla yalvarması üzerine Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-: «−Ok yaydan fırlamış artık! Onun geriye dönmesine imkan yoktur. Ancak lutuf sahibi Hak’tan dilerim ki, ölürken îmanlı gidesin!» dedi. • Mûsâ -aleyhisselam-, Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etti. Böylece adamın canı mukabilinde îmanla göçmesi, Kelîmullâh’ın duâsı bereketiyle müyesser oldu. Ayrıca Allâh Teâlâ, Hazret-i Mûsâ’ya: «−Yâ Mûsâ! Dilersen onu dirilteyim…» buyurunca • Hazret-i Mûsâ: «–Yâ Rab! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Sen onu öbür dünyada, o aydınlık ve yüce âlemde dirilt! Çünkü orası ebedîdir, kazâ ve kaderin esrârının ortaya çıktığı bir yerdir!» dedi.”
  • 18. • Hikâyeden de anlaşıldığı gibi insan, bazen kendisi için hayırlı olmayan şeyleri de hırsla ister durur. Hâlbuki arzuladığı şey, belki de kendisini helâke götürecektir. Nitekim böyle bir âkıbete düşen insan, onu gafleten şiddetle istemiş bulunmasına rağmen pişman olmaktan kendini alamayıp feryâd ü figân eyler. Bunun içindir ki, dünyada gönül huzuru ve âhirette ebedî saâdet için en uygun olan, bu ilâhî azameti idrak edip tevekkül ve teslîmiyet gösterebilmektir. Lâkin bu da herkesin harcı değildir. Kulun kendi hiçliğini kavrayabilmesi, sonsuzluk sermâyesidir. Yâni kazâ ve kader karşısında yegâne çâre Hakk’a teslîm olmaktır. Çünkü tevekkül ve teslîmiyet, kaderi safâ hâline getiren bir rahmet kapısıdır.