SlideShare a Scribd company logo
1 of 10
EL-VÂSİ’
Her şeyi kuşatan Asla kuşatılamayan
İmkânları genişleten Kapasitesi sonsuz olan
1. LUGÂVÎ ÇERÇEVE
El-Vâsi’ Kur’an’da yer alan esma-i hüsnadandır. Allah’a nisbetle isim formunda birden fazla yerde bağımsız
olarak gelir. Her şeyi kuşatan, hiçbir şey tarafından kuşatılamayan, kapasitesi sonsuz olan, imkânları genişleten
eşsiz ve benzersiz, mutlak ve sonsuzözne demektir.
V-s-‘a, geniş olmaya delalet eder. “Dar” anlamındaki dıyk’ın karşıtıdır. Se’atun, “bolluk, zenginlik”
demektir. Vus‘at,“kapasite” demektir.
Kök fiil vesi’a-yese’u’dur. Mâzini’ye göre yese’u’nun aslı yûsi’u’dur. Yâ ve kesra arasında geldiği için vav
düşmüştür.Vesi’a, “geniş oldu, içine aldı, kabul etti, kuşattı, kapasiteli” anlamına gelir.
 El-Vâsi’, ism-i fail kalıbıdır. Allah için kapasitesinin sonsuzve sınırsızlığını ifade eder.
 El-Vâsi’, ilahi bilgiye atıfla kullanıldığında “bilgisi geniş olan” anlamına gelir.
 El Vâsi’ ilahi iyiliğe atıfla kullanıldığında “iyiliği sınırsız olan” anlamına gelir.
 El-Vâsi’, ilahi rahmete atıfla kullanıldığında “rahmeti sonsuzolan” anlamına gelir.
El-Vâsi’ isminin anlamı el-Ğanî’dir, diyenler olmuştur. Kurtubi şu soruyu sormakta haklıdır: “O halde neden
bu iki isim ayrı ayrı geldi?” Elbette isimlerin farklılığı anlamın farklılığına delalet eder kuralı, bu iki isim için
de geçerlidir.
Allah el-Vâsi’dir. İnsanlarda varlık açısından genişlik ve darlık içinde olanlar olabilir. Fakat insanlar içerisinde
hiç kimse genişlik açısından el-Vâsi’ ismini hak edemez. Zira sonsuz ve sınırsız, eşsiz ve benzersiz olan
ilahi kapasiteyle her hangi bir varlığın ayaklaşması olacak şey değildir.
2. NAZARİ ÇERÇEVE
2.1. el-Vâsi‘ isminin anlam alanına dair
 Vâsi’ ismi, ilahi kapasitenin sonsuzluğuna delalet eder: Her ne ki yaratılan, o sonludur. Her ne ki Yaratan,
O sonsuzdur. Allah zat itibarıyla sonsuz olduğu gibi sıfat itibarıyla da sonsuzdur. Sonsuz olanın kapasitesi
de sonsuzdur. El-Vâsi’ ismi, sonsuz ilahi kapasiteye delalet eder. İnsan sonsuzu kavramaktan acizdir. Allah’ın
sonsuz kapasitesini kavramasının en kolay yolu, kendi sonlu ve sınırlı kapasitesini kavramaktır. Zaten
ilahi isimlerin öğrettiği birinci hakikat Allah’ın mutlak ve sonsuzluğu ise, ikinci hakikat de insanın kayıtlı ve
sınırlılığıdır. Bu isim üzerinden insana verilen mesaj şudur:
 Ey insan!Eğer isteyeceksen,kapasitesisınırlı olanlardan değil, kapasitesi sınırsız olan Allah’tan iste!
 Eğer korkacaksan, sınırlı olan yaratılmışlardan değil, sınırsız olan Yaratandan kork!
 Eğer adanacaksan,sınırlı olan varlıkların kapısına değil, sınırsız olan Allah’ın kapısına adan!
 Vâsi‘ ismi, Allah’ın her şeyi kuşattığına delalet eder: O, bütün bir varlığı kuşatandır. Yaratılmış olan
şu kâinatın dahi sınırlarını bilmiyoruz. İnsan bilgisi, daha içinde yaşadığımız bu kâinatın sınırlarını
kavramış değildir. Hal böyleyken, Allah’ın el-Vâsi’ isminin hakikatini nasıl kavrayıp kuşatacaktır? İnsan
bilgiyle ulaşamadığı bu gaybi hakikate ancak iman ile ulaşır. İşte bu yüzden Vâsi’ ismine iman, Allah’a
imanın bir parçasıdır.
 Vâsi‘ ismi, insanın imkânlarını genişletme yeteneğine delalet eder: Allah imkânları genişleten bir
Vâsi’dir. Bazen manen genişletmek için, madden daraltır.
 Bedenin sıhhatini daraltır ki, ruhun sıhhatini artırsın.
 İnsanın maddi durumunu daraltır ki, manevi durumunu genişletsin.
 İnsanın cüzdanını daraltır ki, vicdanını genişletsin.
 Bazen insanı fiziki açıdan sınırlar ve kısıt- lar. Fakat bu kısıtlılık hali o insanın akleden kalbinde
öylesine ufuklar açar ki, buna kendisi dahi şaşırır. İnsan tüm imkânların bittiğini düşündüğü bir anda
bir de bakar ki, Vâsi’ olan Allah imanını ona debisi ölçülemeyecek kadar büyükbir imkân kılmış.
 Vâsi‘ ismi, Allah’ın kuşatılamazlığını ifade eder: Allah’a, Allah’ın kitabına, dinine, nebisine düşman
olanlar, düşman olduklarını kuşatmaya kalkarlar. Nemrut ve Firavun bunun iki örneğidir. Allah’ın asla
kuşatılamaz olduğunu bilmezler. İşte böylelerini Allah Vâsi’ ismiyle öyle bir kuşatır ki, onu Allah’ın
elinden ne ordusu,ne devleti, ne iktidarı kurtarabilir.
Bazıları “Ben Hakkım” iddiasıyla hakikati kuşatmaya kalkar. Hint Brahmanlığındaki “Aham Brahmâsmi”
sözünün bire bir karşılığı olan bu sözü, Allah’ın Vâsi’ ismini hiç aklına getirmeden söyler. “Ben hak
ehliyim” demekle yetinmez. Ağzından çıkanı kulağı duymaz. Bunun hakikati kuşatmak anlamına geldiğini
unutur.İşte bu tür hastalıkların devası Allah’ın Vâsi’ ismine imandır.
3. KUR’ANİ ÇERÇEVE
3.1. Kur’an’da Vâsi‘ ismi
Kur’an’da bu kökten iki isim yer alır:
 Vâsi’
 Mûsi’ûn (51:47).
İlki tekil, ikincisi çoğuldur. Kur’an’daki esmayı tesbit ederken uyduğumuz kural gereği, eğer bir kökten tekil
bir isim geliyorsa, aynı kökten gelen çoğul isim, o tekil isme mülhaktır. Burada da bu kural işlemiş, bir yerde
gelen Mûsi’ûn çoğul ismi, sekiz yerde doğrudan Allah’a isnatla gelen vâsi’ ismine mülhak sayılmıştır.
V-s-‘a maddesi Kur’an’da otuziki yerde gelir. Bunların içerisinde dokuz adet vâsi’ ismi yer alır.
Vâsi‘ ismi Kur’an’da sekiz yerde doğrudan Allah’a isnatla gelir. Bunlar:
 Bakara 115, 247, 261, 268;
 Âl-i İmran 73;
 Maide 54;
 Nûr 32;
 Nîsa 130’dur.
 Bunların dışında Necm 32’de yer alır. Fakat orada doğrudan Allah’ın sıfatı olarak değil, Allah’ın
mağfiretinin sıfatı olarak gelir.
Vâsi’ isminin geldiği her yerde iki ortak özelliği vardır:
1. Hepsi de belirsiz formda gelir. Bunun anlamı şudur: Vâsi’ olan Allah’ın genişliği, sizin bildiğiniz
anlamda bir genişlik değildir. Vâsi’ ismiyle ister ilahi kapasite kastedilsin, ister ilahi kuşatıcılık
kastedilsin, isterse yaratılmışların imkânlarını genişleten manası kastedilsin, bütün bu manaların insanın
sınırlı dünyasında kullandığı “genişlik” ile alakası yoktur. Diğer tüm esmanın anlamlarında olduğu gibi,
Vâsi’ ismindeki genişlik de mahiyetini ancak Allah’ın bilebileceği gaybi bir hakikattir. İnsan bu hakikate
iman etmekle mükelleftir.
2. Hepsi de Medeni surelerde yer alır. Bununla verilen mesaj şudur: Ey mü’minler! Mekke darlık diyarıydı.
Orada darlık ve yoklukla sınandınız ve sınavınızı başarıyla verdiniz. Medine ise genişlik ve bollukla imtihan
diyarıdır. Şimdi genişlik ve bolluğun imtihanını vereceksiniz. Şunu unutmayın ki, darlığa ve yokluğa
sabretmek her kişi kârı, genişlik ve bolluğa sabret- mek er kişi kârıdır.
Vâsi‘ ismi, Allah’ın sınırsızlığını ifade eder. Bu sınırsızlık üzerinden kullara verilen mesaj açıktır:
Köşeye sıkışma ey kul! Hayatın yükü altında ezilme! Hayat üstüne üstüne yürüdüğünde, eğer kendini köşeye
kısılmış hissediyorsan, senin Allah’ın Vâsi’ ismine imanla ilgili bir sorunun var demektir. Unutma ki Allah
kapasitesisonsuzolandır. O’nun için imkânsız diye bir şey yoktur.
 Adem’in işlediği günahı ona iradenin farkındalığı dersine çeviren O’dur.
 Karada gemi yaptırdığı Nuh’un ayağına denizi getiren O’dur.
 İbrahim’e ateşi gülistan eden O’dur.
 Yusuf’a kuyuyu okul eden O’dur.
 Yunus’a balığın karnını tevbe makamı eden O’dur.
Şu halde O, seni sıkıştığın köşede yapayalnız bırakır mı? Daralırsan, sınırsız olan Allah’a sığın, yine senin
gibi sınırlı olan başka insanlara değil!
Vâsi’ ismi, ef‘al-i hüsnada karşılığı olan esma-i hüsnadandır. Öznesi Allah olan vesi‘a (6:80) ve vesi‘te (40:7)
fiilleri bunun delilidir.
3.2. Allah Vâsi’dir: sizin dar kalıplarınıza sığmaz
Allah’ın Vâsi’ ismine iman, insanı hayatta köşeye sıkışmaktan korur. Hayat denizi her zaman sakin değildir.
Bazen bu denizde fırtınalar kopar. İnsan, fırtınalar kopan hayat denizinin ortasında korumasız bir sandal gibi
kalakalır. Hayat alanı daraldıkça daralır. Olanca genişliğine rağmen yeryüzü kendisine dar gelir. İşte öylesi
zamanlarda Vâsi’ ismi cankurtaran bir liman olur. İnsan,iç dünyasında o limana sığınarak sükûnet bulur.
Mü’min, bu isme imanı sayesinde ânı mutlaklaştırmaktan korunur. Ânı mutlaklaştırmak zamana mahkûm
olmaktır. Zamana mahkûm olanlar zamanın nesnesi olurlar. Zaman onları kendi yatağında akan bir çöpe
çevirir. İnsan eğer Vâsi’ ismine imanda kemale erişirse, ânı mutlaklaştırmaz.
Bilir ve inanır ki her ânı yeniden yaratan bir Hallâk vardır. Hallâk olan Allah, bir önceki andaki darlığı bir
sonraki ânı yaratırken Vâsi’ ismiyle genişletir. “Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır” hakikati orada da
tahakkuk eder.
Allah’ın Vâsi’ oluşu, öncelikle Allah’ı kendi sığ ve dar kalıplarımıza mahkûm etme hastalığımızı tedavi edici
bir işleve sahiptir. Kur’an ısrarla insanı Allah’ın dinine mensup olmaya çağırır. Allah’ın dini, “Allah’ın yolu”
demektir. Mistisizm ise insanı Allah’a mensup olmaya çağırır. Allah’ın dinine mensup olmak kıymete kanaat
etmektir. Bir kez Allah’ın belirlediği kıymete kanaat etmeyen birinin nerede duracağı belli olmaz. Bu aşırılığın
bir ileri aşaması Allah’ın kendine girdiğini iddia eden hulul ya da Allah ile birleştiğini iddia eden ittihad
sapmasıdır.
Bu batıni sapma türüdür. Bir de kitaplı din mensuplarının Allah’ı belli kalıplara, belli tasavvurlara hapsetme
hastalığı vardır. Bu hastalık ilerlediğinde “Allah’a mensup olma” iddiası, yerini “Allah’ın kendi cemaatlerine
mensup olduğunu” iddia etmeye bırakır. Buna en güzel örnek, Kur’an’ın iniş sürecinde Vâsi’ isminin ilk yer
aldığı şu ayettir:
“Doğu da Allah’ındır, batı da. Şu hâlde nereye dönerseniz dönün, orası da Allah’ın yönüdür. Çünkü
AllahVâsi’dir, Alîm’dir.” (Bakara 2:115)
Bu ayet ve özellikle bu cümle kıblenin yönünü tayin eden bir anlam içermemektedir. Bu ayet mevcut yanlış
yön tasavvurunu sorgulamakta, doğru bir yön tasavvuru ikame etmektedir. İbadeti mabede hapseden Yahudi
ve Hıristiyanlar, bu indirgemeci mantığın bir sonucu olarak, dini belli günlere ve anlara, dindarlığı belli bir
zümreye ve özel insanlara, din adamlığını da yalnızca hahamlara ve papazlara hasrettiler. Bu ayet, bütün bu
indirgemeci mantıkla cenneti belli bir zümreye has kılma, Allah’a yön ve oğul isnat etme gibi sapmalar
arasındaki görünmez bağlantıya dikkat çekmektedir.
Ayetin ilk cümlesi zımnen “her yer ve her yön Allah’a aittir” anlamına gelir. Bu genel ifade, yönleri dînî,
ideolojik ve uygarlık kavgalarının aracı olmaktan çıkarmaktadır. Burada sözün getirilmek istendiği nokta ibadet
yönünün tayinidir. Bir sonraki pasajda İbrahim’den söz açılmasının gerekçesi de aynıdır. Çünkü kitap ehli,
kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevrilmesine aşırı tepki göstermişlerdi.
Klasik nesh teorisi taraftarlarına göre, bu ayetin hükmü iptal edilmiştir (mensuh). Bu ayet, emir değil haber
formundadır. Nesh teorisi taraftarlarının kendi kuralına göre de, bu ayetin hükmü iptal edilemez. Bu, nesh
teorisinin küçük yanlışı. Asıl büyük yanlışı, Kur’an’ın ehl-i kitap dindarlığının sapmaları üzerinden mü’minlere
verdiği büyük dersleri perdelemesidir. Bu perdelemenin en büyük zararı, bu dinin mensuplarından büyük bir
kitlenin de, uyarıldıkları yanlışa düşmüş olmalarıdır.
Buradan çıkan sonuç şudur: İbadetlerin şekline indirgenmiş bir dindarlık, ruhu ölmüş ve içi boşalmış bir
dindarlıktır. Ruhu öldürülmüş bir ibadetse, ibadet olmaktan çıkıp ritüele dönüşmüştür. Oysaki her ibadet bir
araçtır ve onunla amaçlanan şeye hizmet eder. Eğer o amaç yerine gelmiyorsa, o ibadet anlamını kaybetmiştir.
Kitabi dinlerin mensuplarına seslenen yukarıdaki ayet ile yine aynı muhataplara seslenen şu ayet arasında,
ne büyük bir anlam bütünlüğü vardır:
“Her bir ümmetin O’nun yönlendirdiği bir kıblesi vardır: O halde, birbirinizle hayırlarda yarışın! Her nerede
olursanız olun Allah sizin tümünüzü bir araya toplayacaktır: Zira Allah her bir şeye kadirdir.”(Bakara
2:148)
Burada Kitap Ehli’nden kimsenin kıblesi yerilmediği gibi, farklı kıblelerin birbirine üstünlüğüne ilişkin bir ima
da yoktur. Aksine Bakara 177. ayette de vurgulandığı gibi, kıble meselesinin asla ilişkin bir mesele olmadığı ima
edilir.
Vâsi’ isminden sonra gelen ‘Alîm ismi, zımnen şunu söyler: Dindarlıklarınızın gösterişçi dindarlık olup
olmadığını, Alîm olan Allah çok iyi biliyor. Eğer ibadetleri istismar ederseniz, bunu da bilir. İbadetleri
istismar, Allah’ın ahlakınızı düzeltmek için emrettiği ibadetleri ahlaksızlığa alet etmektir. Alîm olan Allah onu
da bilir.
3.3. Allah infak edene Vâsi’dir
Vâsi’ isminin bir vurgusu da, “imkânları genişleten” anlamıdır. Bu isme iman eden birinin, “imkânım
yoktu” demeye dili varmaz. Böyle demek Allah yokmuş gibi düşünmek, Allah yokmuş gibi konuşmaktır. Oysa
Allah yokmuş gibi konuşmak günahtır. Allah’ın varlığına ve birliğine iman eden bir insanın, O’nu her an
yanında hissetmesi, imanının aktif olduğunu gösterir. Aktif bir iman, bizatihi debisi ölçülemeyecek kadar
büyük bir imkândır. İmanı imkân olanın imkânı tükenmez. Böyle biri için “imkânım yoktu” demek “imanım
yoktu” demek gibidir. İmanı en büyük imkân kılan hususlardan biri de, Allah’ın Vâsi’ olduğunu asla
unutmamaktır.
Allah’ın Vâsi’ olduğuna iman eden, elindekini Allah’ın kullarıyla paylaşmaktan kaçınmaz. Hele bu Allah’ın
emriyse, hiç kaçınmaz. Zira elindekini eline koyan Vâsi’ olan Allah’tır. O dilerse daha fazlasını vermeye
kadirdir. Peki, daha fazlasını vermeyi ne zaman diler? İşte içinde Vâsi’ isminin yer aldığı şu ayet, bu sorunun
cevabını vermektedir:
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başakta yüz dâne bulunan
tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir: zira Allah, Vâsi’dir Alîm’dir.”(Bakara 2:261)
Bu ayetin zımnen söylediği şudur: Allah için yapılan her türlü paylaşmaya Allah’ın mukabelesi, Allah’ça olur.
Allah yolunda infakı özendiren bu ayet, Allah’ın Vasi’ isminin tecellisini muhteşembir örnek üzerinden aktarır:
Öyle bir tohumdur ki infak, o tohumun her başağında yüz dane bulunan yedi başağı vardır. Yani bire yedi yüz
veren bir tohum. Fakat insan bu verimi almak istiyorsa ilk hareketi kendisi yapacak, o infak tohumunu
yoksulun gönül tarlasına ekecektir. Onu sonsuzca bereketlendirmek, Allah’ın yapacağı iştir.
Ayetin sonunda gelen Alîm ismi, o tür bir infakın dünya ve ahiretteki diğer getirilerini kulun asla bilemeyeceğini
ima eder. Böyle bir infakın ne muhteşem sonuçlar doğuracağını, ancak Alîm olan Allah bilir.
3.4. İnsanın insanlığı nasıl genişler?
Peki, Allah için paylaşınca tükenir mi? Elbette hayır. Fakat insanoğlunun temel zaaflarından biri verince
tükeneceği, en azından azalacağı korkusuna kapılmaktır. Peki, bu korkuyla insan nasıl başa çıkar?
Bu korkunun kendisi manevi bir zehirdir. Onun panzehiri ise, Vâsi’ ismine layıkıyla imandır. Yukarıdaki gibi
bir infakın uhrevi sonuçları hakkında, Alîm olan Allah’ın bilgi verdiği şu ayet de Vâsi’ ve Alim ismi ile biter:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir bağış ve daha
fazlasını vaat eder. AllahVâsi’dir, Alîm’dir.” (Bakara 2:268)
Demek ki paylaşınca tükenir korkusu şeytanın üflediği bir yalanmış. Dikkat ederseniz, geldiği her yerde olduğu
gibi burada da şeytan figürü, sahte bilgi kaynağı olarak resmedilmektedir. Şeytan insana spekülatif bilgi
aktarıcısı rolünü oynamaktadır. Şeytana kulak vermek, vahye kulak vermemek anlamını taşıyor. Burada iki bilgi
kaynağı birbirinin karşısına konuşlandırılmaktadır: Vahiy ve şeytan.
 Vahiy Allah için paylaşınca çoğalır derken, şeytan azalır diyor.
 Vahiy cömertliği telkin ederken, şeytan cimriliği telkin ediyor.
 Vahiy cömertliği zenginlik olarak tanımlarken, şeytan cimriliği zenginlik olarak tanımlıyor.
Şeytanın insana sözünü dinletebilmesi için, insanın Allah’ın Vâsi’ ve Alîm olduğunu hatırlamaması şart. Eğer
Allah’ın Vâsi’ ve Alîm olduğunu unutmamışsa, orada şeytanın verdiği zanni bilgi değil, vahyin verdiği
gayba imana dayalı yakini bilgi galip gelmiş demektir. İşte bu gerçekleştiği an, Allah’ın Vâsi’ ismi insana
anında yansır. Zira bizzat bu sonuç,insanın insanlığının genişlemesidir.
 İnsan genişlerse iman ve ruh genişler.
 Ruh genişleyince akıl, irade ve vicdan genişler.
 Bunlar genişleyince, şeytanın alanı daralır.
3.5. Dini siz değil, sizi dininiz koruyor
Allah dinine yardım edenlere yardım edeceğini buyuruyor. Peki, Allah’ın dini dindarın yardımına mı
muhtaçtır?
Hayır, asla! Aksine insan Allah’a muhtaçtır. Dinin sahibi insan değilAllah’tır. İnsan olsa olsa dinin sadece saliki
olur, sahibi olmaz, olamaz. İnsan dinin sahibi gibi davrandığında, kendini ister istemez Allah yerine koymaya
kalkışır. İşte asıl felaket o zaman başlar. İslam tarihinde Kur’an bilgi sisteminden en büyük kopuşların
arkasında yatan gerçek sebep budur. Bazı alimlerimizin kendilerini dinin sahibi zannetmeleri, onların beşeri
bilgiyle ilahi bilgiyi karıştırmalarına sebep olmuştur. Hadisleri vahiy ilan eden aklın sıkıntısı budur. “Din elden
gidiyor” telaşına kapılınca, dini elde tutmak için her yol mubah anlayışına sapılmıştır. Bu korku onları, “beşeri
olanı ilahileştirme” yanlışına sürüklemiştir. Bu sekülerliğin tersinden icra edilmesidir.
Maalesef sonuçta Kur’an bilgi sisteminin iki ayağı olan gayb ve şahadet’in (59:22) yanına, üçüncü bir
ayak ilave edilmiştir.
 Gayb imanın,
 Şahadet ilmin konusudur.
 Protez olan üçüncü ayak ise zannın konusudur.
Üzerine “nas” yazılan bu ayak, ele geçirilenin içine atıldığı bir çerçici torbası olmuştur. Beyancılar ellerine
geçen rivayeti, Burhancılar felsefe ve spekülatif kozmolojiyi, İrfancılar ise ilham, keşif, keramet, rüya gibi
her tür spekülatif bilgi unsurunu bu torbanın içine atmışlardır. İşin sonunda, bu derme devşirme protez ayak
dinin ana ayağı sayılmış, zan yakine karışmıştır. Kur’an bilgi sisteminin üzerine inşa edildiği iki asli ayak,
üzerinde yürünmediği için giderek cılızlaşmış, sonunda ha var ha yok bir durum almıştır. Sonuçta tüm
yatırımını bu üçüncü ayağa yapan kimseler, kendilerinin sebep olduğu bu sonucu, kendi yaptıklarına mazeret
kılmışlardır. Onlara, “Bakın, üçüncü ayak olmasa din ayakta kalamaz” deme fırsatı doğmuştur.
İşte hevasını din edinen insanoğlunun bu ezeli zaafını bilen Allah’tan gelen ilahi kelam, bu duruma karşı da bir
takım tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin başında, insanın Allah için vazgeçilmez olmadığını, fakat Allah’ın insan
için vazgeçilmez olduğunu ifade eden ayetler yer alır. İnsan kendini yeri doldurulmaz sanmamalıdır. Eğer böyle
sanıyorsa,Allah’ın vâsi’ olduğunu unutuyordemektir.
Vâsi’ ve Alîm isminin birlikte geldiği şu ayette de ilahi bilginin yönü gelecek zamana dönüktür. İlk hareket
mü’min muhataptan beklenmektedir. Ayet “Ey iman edenler!” hitabıyla başlıyor. Mü’minlerden Allah’ın
dininde sebat etmelerini istemekte, aksi durumda yerlerinin doldurulacağını ihtar etmektedir:
“Siz ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, iyi bilsin ki Allah zaman içerisinde onun yerine
başka bir topluluk getirir; O onları sever, onlar da O’nu; mü’minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı
onurlu davranırlar; Allah yolunda tüm çabalarını sergiler, kınayacak olanın da kınamasından
korkmazlar: İşte bütün bu özellikler Allah’ın isteyene bahşetmeyi dilediği lutfudur. Zira Allah Vâsi’dir,
Alîm’dir.”(Maide 5:54)
Sözün özü: Allah’ın Vâsi’ ismine iman eden kul, daralsa da bunalmaz, zorlansa da umudunu kesmez, yansa
yakılsa da Rabbine küsmez. Bilir ki: “Bittim Rabbim!” deyince, “Yettim kulum!” diyecek vâsi’ olan bir Rabbi
vardır.
4. VÂSİ’ OLAN ALLAH’IN TECELLİLERİ
4.1.Allahkimseye götüremeyeceğiniyüklemez, ama…
Yüce Allah hiç kimseye taşıyacağından fazlasını yüklemeyeceğini vaat etmiştir: “Allah hiç kimseye
taşıyacağındanfazlasını yüklemez.” (2:286).
Fakat bu vaatle aynı ayette onun hemen ardından gelen şu duanın arasını nasıl uzlaştırmalı: “Rabbimiz! Bizden
öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükü bize taşıtma!”
(2:286)
Ortada hiçbir çelişki bulunmamaktadır. Zira Allah kimseye taşıyacağından fazlasını yüklemez. Fakat insan
taşıyacağından fazlasını yüklenmek ister. Bu takdirde, Allah ona mani olmaz. Zira Allah’ın imtihan yasası
girer devreye. Kimse O’ndan verdiği iradeyi yok saymasını bekleyemez. Eğer insan tercihini, götürebileceği
yükler dururken götüremeyeceği yüklere sarılmaktan yana yaparsa, bu kendi bileceği bir iştir. Zaten bu hakikat,
vaat cümlesiyle dua cümlesi arasında yer alan şu cümlede açıkça dile gelmiştir: “Herkesin kazandığı iyilik
kendi lehine, işlediği kötülük de kendi aleyhinedir.”
İşte Bakara’nın son ayetindeki duada dile gelen hakikat budur. Önceki kavimlerden bazıları, bu hakikati
unuttukları (nisyan) için veya yanılgıdan (hatâ) dolayı, götüremeyecekleri yüklere talip oldular. Allah da
onları tercihleriyle baş başa bırak-tı. Bazıları talip olduğu yükü taşıdı, bazıları da yükü taşıyamadı ve sınıfta
kaldı. Ayette işaret edilenler, işte bu sınıfta kalanlardı. Rahmeti sınırsız olan Rabbimiz, bize bu dua üzerinden
geçmişten ibret almayı öğütlemektedir.
Burada iki yol var:
 Eğer insan fazladan yük almak istiyorsa, o takdirde Vâsi’ olan Rabbini bir an bile aklından çıkarmayıp
O’na dayanmalıdır. Fatır 1’de vaat edilen kapasite artırımını hak etmek için çırpınmalıdır. O zaman “Ya
Rab! Yükümü artır!” demek ile “Ya Rab! Gücümü artır!” demek aynı manaya gelir. Dikkat buyurun!
Allah’ı devre dışı bırakıp götüremeyeceği yükün altına girmek başka şey, Allah’tan yükünü artırmasını
istemek başka şeydir. İlkinde Allah yokmuş gibi hareket etme vardır, ikincisinde ise Allah’tan isteme vardır.
 Bazıları götüreceği yükleri taşımaz da, götüremeyeceği yüklere sarılır. Tabi ki onları götürmeye gücü
yetmez. Bu kez de boş gider. Niçin boş gittiğini sorana verecek tutarlı bir cevabı yoktur. Sadece “büyük
adam” pozlarına bürünmek için büyük yüke sarılmıştır. Fakat aklını, iradesini, vicdanını, imanını, o yükü
taşıyacak seviyeye getirmemiştir. İnsan neden götürebileceği yükler dururken, götüremeyeceği yükleri
yüklenir? Kendi kapasitesini unuttuğu, kendi sınırlarını bilmediği için. İşte Allah’ın el-Vâsi‘ olduğuna
inanmanın önemi burada daha bir önem kazanıyor. Allah’ın sınırsız ve sonsuz olduğunu bilen insan,
kendisinin sınırlı ve sonlu olduğunu da bilir.
4.2. El-Vâsi‘ ismi üzerinden rahmet tecellileri
Bizi bizden çok daha iyi bilen Rabbimiz, rahmet kapasitesinin de sonsuzolduğunu şöyle bildiriyor:
“Büyük günahlardan ve ahlaksızca fiillerden kaçınanlara gelince: ufak tefek kusurlar işleseler de, kesin
olarak bilsinler ki senin Rabbin engin bağışsahibidir.” (Necm 53:32)
Allah’ın vâsi‘u’l-mağfireh olması, el-Vâsi’ oluşunun bir neticesidir. Zatını bize mağfiretinin sonsuzca geniş
oluşuyla tanıtmaktan muradı, elbette biz insanları günaha teşvik değildir. Ya nedir? Kendimizi yenilemeye ve
kapasitemizi artırmaya teşviktir. Zira Allah, yarattığı her şeye bir kinetik (bilfiil), bir de potansiyel (bilkuvve)
kapasite koymuştur. İnsanlar kendilerini ve eşyayı kinetik kapasitelerine bakarak değerlendirirlerse yanılırlar.
O zaman fazladan çaba göstermezler. Gayret etmezler. Kendilerini zorlamazlar. Sıkıntıya girmezler. Koşmaz ve
koşturmazlar. Böyle yapınca da büyümezler. Potansiyel olanı keşfetmezler. Oysa Rabbimiz dilediğinin
kapasitesini artıracağını vaat ediyor. Bu gerçekten dünyalara bedel müjdeli bir haberdir: “O mahlûkatın
kapasitesinde dilediği artışı gerçekleştirir: çünkü Allah her şeye güç yetirendir.” (35:1)
Muhammed suresinin 17. ayetinde “doğru yola yönelenlerin orada yürüme kapasitesini artırır” buyrulmaktadır.
Demek ki el-Vâsi’ olan Rabbimiz, mevcut kapasitesini kullanana ilave kapasiteler eklemeyi vaat etmektedir.
Şu halde insan, “iki günü bir olan aldanmıştır” nebevi sözüne kulak verip, Allah’ın Vâsi’ isminin tecellisinden
daha fazla pay almanın yollarını aramalı.
Rutin fıtrata aykırıdır. Fakat rutine düşmemenin yolu savrulmak ve hercailik değildir. Savrulmak, hayatı
anlamdan yoksun bırakmaktır. Bu yolun sonu tükenmişlik sendromudur. Tükenmek, artmanın zıddıdır. Artmak
için gayret etmeyenleri bekleyen akıbet tükeniştir. Şu halde Allah’ın el-Vâsi‘ isminin tecellisinden daha fazla
pay almak için çaba göstermek, bu isme imanın bir gereğidir.
4.3. “Göğü genişletmekte olan Biziz”
El-Vâsi’ isminin kâinata yönelik özel bir tecellisi vardır. O da içinde bulunduğumuz bu kâinatın genişlemesidir.
İnsanlığın yüzyılda öğrendiği bu hakikati Kur’an, bundan 1400 yıl önce haber vermişti:
“Bütün bir göğü onu destekleyecek bir kudretle Biz inşa ettik ve onu sürekli genişletmekte olan da
Biziz.”(Zâriyât 51:47)
Ayette geçen es-semâ’ kelimesindeki el takısı “tür” içindir. Bu, es-semâ’ ile kâinattaki her şeyin içinde yer
aldığı bütün bir uzayın kastedildiğini gösterir. Bi-eydin, lâfzen “bir el ile” demektir. Eyd, “destek” anlamına
gelen te’yid’in aracı anlamına gelir. İnsan organı olan “el”, bu yüzden eyd diye anılmıştır.
Ayette beneynâhâ bi-eydin ibaresi zımnen “Şu kâinatı içinde barındıran uzayın tümünü tarife sığmaz bir
destek ile Biz inşa ettik” anlamına gelir. Uzayın içinde bulunan kozmik cisimlere destek olmasının ne demek
olduğunu en iyi cevaplayacak olan bu ilimle uğraşan bilim adamlarıdır.
Bu ayet hiçbir zorlama yoruma gerek duymadan açık ve net olarak şunu diyor: Allah kâinattaki her şeyi
içinde taşıyan uzayı genişletmektedir. İkinci hicri yüzyılın müfessirlerinden İbn Zeyd (ö. 182/798) ayeti aynen
böyle anlamıştır (Taberi). Yine tefsir sahiplerinden Razi ve İbn Kesir de böyle anlamışlardır.
20. yüzyıla kadar geçerli olan mekanik fizik, mutlak zorunluluğu (determinizm) bir doğma haline getirmişti. Eski
kozmolojide evren sabit, uzay sonsuzdu. Fakat 20. yüzyıldaki keşifler sayesinde bunun böyle olmadığı
isbatlandı. Sabit evren görüşü bir eski zaman efsanesiydi, evren genişliyordu. 1929’da teleskopla uzayın
gözlemlendiği bir sırada, yıldızların yaydığı ışığın kırmızıya doğru kaydığı tesbit edildi. Daha sonra yapılan
sayısız gözlem bu keşfi doğruladı. Bu keşif, yıldızların uzaklaştıklarını, yani evrenin genişlediğini gösteriyordu.
Bu hakikati söyleyen yukarıdaki ayete, iki tür itiraz yapılabilir:
1. Kur’an’ın ilahi kelam olduğuna inanmayanın itirazı: Bunu Muhammed bilemezdi, mutlaka bir yerlerden
duymuş veya okumuş olmalı.
Buna söylenecek söz bellidir: Onun duyduğunu veya okuduğunu neden başka duyan ve okuyan olmamış?
Üstelik o ne gökbilimci idi, ne yıldız bilimci idi. Bu ilimlerin tedrisatının yapıldığı Babil, Mısır, Yunan ve Hint
coğrafyalarıyla alakası da yoktu. Bulunduğu coğrafya dünya kültür ve biliminden en uzak ve en mahrum
coğrafyalardan biriydi.
2. Kur’an’ın ilahi kelam olduğuna inanan tefsircinin itirazı: Arabın bilmediğini Kur’an söylemez. Kur’an
bu ayetle, nüzul ortamı insanının akıllarının almayacağı bir şeyi kasdetmiş olamaz. Dolayısıyla bu
modern bilimden yola çıkılarak ayete söylenendir, yorumdur.
Bu, yorum falan değildir. Şaşı bakmayan herkesin görebileceği gibi, düpedüz ayetin söylediği budur. Metnin
lâfzî anlamının ta kendisidir. Dilin mantığına sırt dönmeyeceksek, lafız ve mana bunu haykırmaktadır. Bunu
yukarıdaki gerekçeyle reddetmeye kalkmak, bilimci tefsir ekolüne mensup olanların yaptığının aynısını tersinden
yapmaktır. Hem Kur’an’ın zamanlar ve zeminler üstü mesajını, içine indiği cahiliyye aklına mahkûm etmek de
nereden çıktı? Bunun savunulacak neresi var? Kur’an içine indiği cahiliyye aklını “karanlık” ilan etti ve
muhataplarını karanlıklardan nura çıkarmayı vaat etti. Kur’an’ın hakikatlerini, “karanlık” (zulumât) olarak ilan
ettiği bir aklın çapına mahkûm etmek, Kur’an’a haksızlık değilse nedir?
Neticede iki itiraz da önyargıya dayanmaktadır.
Bu Kur’an’ın mucizevî ayetlerinden biridir ve Allah bildiği bir hakikati kullarıyla paylaşmıştır. Fakat bunun
böyle olduğu Kur’an’ın inişinden yaklaşık 1400 yıl sonra anlaşılmıştır.
Burada bir sorun varsa, bu, kitaplarında söylenen hakikati keşfetmeyen Müslümanların sorunudur. Kâinata
tabiatın Kur’an’ı olarak bakıp ondaki ilahi yasaları keşfetmek yerine, eşyanın tabiatının olmadığını isbat
etmeyi iş edinen bir ilahiyattan bunu beklemek ne kadar gerçekçidir? Müslümanlar önce bu soruyla yüzleşme-
lidirler.
Sözün özü: Kâinatın genişlemesi, Allah’ın el-Vâsi’ isminin kâinata yönelik büyük tecellisidir.
5. VÂSİ’ OLAN ALLAH’A DUA
Ya Vâsi‘, Ya Allah!
Her şeyi kuşatan Sensin!
Kapasitesi sonsuzolan Sensin!
İmkânları genişleten sensin!
İmanımızı imkânımız kıl Ya Rabbi!
Ya Vâsi‘, Ya Allah!
Kimileri götüremeyecekleri yükü yüklenirler;
Sen bizi haddini bilmezlerden kılma Ya Rab!
Kimileri götürebileceklerini dahi yüklenmezler;
Yükünü başkasına taşıtanlardan kılma Ya Rab!
Ya Vâsi‘, Ya Allah!
Dilediğinin gücünü artırmayı vaat ediyorsun;
Gücümüzü artırmanı dileriz, Sen de bizi dile Allah’ım!
Rahmetinin sonsuzca geniş olduğunu müjdeliyorsun;
İşte ellerimiz, tut onları, mağfiret eyle Allah’ım!
Âmin!

More Related Content

What's hot

Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...mevlanamedya
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
İmam gazali i̇nançta hassas ölçüler
İmam gazali   i̇nançta hassas ölçülerİmam gazali   i̇nançta hassas ölçüler
İmam gazali i̇nançta hassas ölçülerSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali ariflerin yolu
İmam gazali   ariflerin yoluİmam gazali   ariflerin yolu
İmam gazali ariflerin yoluSelçuk Sarıcı
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensipSelçuk Sarıcı
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
İmam gazali itikatta sözün özü
İmam gazali   itikatta sözün özüİmam gazali   itikatta sözün özü
İmam gazali itikatta sözün özüSelçuk Sarıcı
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 
İmam gazali abidler yolu
İmam gazali   abidler yoluİmam gazali   abidler yolu
İmam gazali abidler yoluSelçuk Sarıcı
 
Ali Sırrı Efendiye mektup
Ali Sırrı Efendiye mektupAli Sırrı Efendiye mektup
Ali Sırrı Efendiye mektupErdoğan Arslan
 
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali   tevhid ve ledün risaleleriİmam gazali   tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleriSelçuk Sarıcı
 
Dergi interaktif
Dergi interaktifDergi interaktif
Dergi interaktifgenclikarge
 

What's hot (17)

Esma i hüsna -80 et-tevvâb
Esma i hüsna -80 et-tevvâbEsma i hüsna -80 et-tevvâb
Esma i hüsna -80 et-tevvâb
 
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
 
Esma i hüsna -82 eş-şâkir
Esma i hüsna -82 eş-şâkirEsma i hüsna -82 eş-şâkir
Esma i hüsna -82 eş-şâkir
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 1. turkish (türkçe)
 
İmam gazali i̇nançta hassas ölçüler
İmam gazali   i̇nançta hassas ölçülerİmam gazali   i̇nançta hassas ölçüler
İmam gazali i̇nançta hassas ölçüler
 
İmam gazali ariflerin yolu
İmam gazali   ariflerin yoluİmam gazali   ariflerin yolu
İmam gazali ariflerin yolu
 
İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 2. turkish (türkçe)
 
İmam gazali itikatta sözün özü
İmam gazali   itikatta sözün özüİmam gazali   itikatta sözün özü
İmam gazali itikatta sözün özü
 
Esma i hüsna -78 el-metîn
Esma i hüsna -78  el-metînEsma i hüsna -78  el-metîn
Esma i hüsna -78 el-metîn
 
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
Allah'ın güzelliklerinden bir demet 4. turkish (türkçe)
 
22. ihlâs suresi
22. ihlâs suresi22. ihlâs suresi
22. ihlâs suresi
 
İmam gazali abidler yolu
İmam gazali   abidler yoluİmam gazali   abidler yolu
İmam gazali abidler yolu
 
113. tevbe suresi
113. tevbe suresi113. tevbe suresi
113. tevbe suresi
 
Ali Sırrı Efendiye mektup
Ali Sırrı Efendiye mektupAli Sırrı Efendiye mektup
Ali Sırrı Efendiye mektup
 
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali   tevhid ve ledün risaleleriİmam gazali   tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
 
Dergi interaktif
Dergi interaktifDergi interaktif
Dergi interaktif
 

More from Abdulaziz Beştoğrak

Kitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەت
Kitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەتKitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەت
Kitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەتAbdulaziz Beştoğrak
 
جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر
جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر
جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر Abdulaziz Beştoğrak
 
ئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدە
ئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدەئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدە
ئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدەAbdulaziz Beştoğrak
 
ئارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتا
ئارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتائارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتا
ئارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتاAbdulaziz Beştoğrak
 
«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:
«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:
«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:Abdulaziz Beştoğrak
 
ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...
ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...
ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...Abdulaziz Beştoğrak
 
نۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتى
نۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتىنۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتى
نۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتىAbdulaziz Beştoğrak
 

More from Abdulaziz Beştoğrak (13)

Esma i hüsna -74 er-refî’
Esma i hüsna -74  er-refî’Esma i hüsna -74  er-refî’
Esma i hüsna -74 er-refî’
 
Esma i hüsna -75 el-muhyî
Esma i hüsna -75  el-muhyîEsma i hüsna -75  el-muhyî
Esma i hüsna -75 el-muhyî
 
Esma i hüsna -73 el-kâfî
Esma i hüsna -73  el-kâfîEsma i hüsna -73  el-kâfî
Esma i hüsna -73 el-kâfî
 
Esma i hüsna -72 el-fettâh
Esma i hüsna -72  el-fettâhEsma i hüsna -72  el-fettâh
Esma i hüsna -72 el-fettâh
 
Esma i hüsna -71 el-‘alî
Esma i hüsna -71  el-‘alîEsma i hüsna -71  el-‘alî
Esma i hüsna -71 el-‘alî
 
Kitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەت
Kitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەتKitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەت
Kitap ve hikmet كىتاپ ۋە ھېكمەت
 
جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر
جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر
جان تالىشىۋاتقان تىللاردىن ئانا تىلىمىزغا نەزەر
 
ئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدە
ئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدەئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدە
ئارخېلوگىيە ئىلمىي ھەققىدە
 
ئارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتا
ئارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتائارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتا
ئارخېلوگخيەلىك قېزىلمىلار نۇرىدا ئورتا
 
«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:
«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:
«ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسى ئۈچۈن نېمە قىلىپ بېرەلەيمەن؟» دىگۈچىلەرگە:
 
ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...
ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...
ئۇيغۇر ئاكادېمىيىسىنىڭ 4-نۆۋەتلىك دوكتور ۋە ماگىستىر ئوقۇغۇچىلار ئىلمى مۇھاكى...
 
نۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتى
نۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتىنۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتى
نۇزۇگۇم يىتىم بالىلار فوندى جەمىيىتى
 
Son yoquri qan besimi-turgun
Son yoquri qan besimi-turgunSon yoquri qan besimi-turgun
Son yoquri qan besimi-turgun
 

Esma i hüsna -81 el-vâsi’

  • 1. EL-VÂSİ’ Her şeyi kuşatan Asla kuşatılamayan İmkânları genişleten Kapasitesi sonsuz olan 1. LUGÂVÎ ÇERÇEVE El-Vâsi’ Kur’an’da yer alan esma-i hüsnadandır. Allah’a nisbetle isim formunda birden fazla yerde bağımsız olarak gelir. Her şeyi kuşatan, hiçbir şey tarafından kuşatılamayan, kapasitesi sonsuz olan, imkânları genişleten eşsiz ve benzersiz, mutlak ve sonsuzözne demektir. V-s-‘a, geniş olmaya delalet eder. “Dar” anlamındaki dıyk’ın karşıtıdır. Se’atun, “bolluk, zenginlik” demektir. Vus‘at,“kapasite” demektir. Kök fiil vesi’a-yese’u’dur. Mâzini’ye göre yese’u’nun aslı yûsi’u’dur. Yâ ve kesra arasında geldiği için vav düşmüştür.Vesi’a, “geniş oldu, içine aldı, kabul etti, kuşattı, kapasiteli” anlamına gelir.  El-Vâsi’, ism-i fail kalıbıdır. Allah için kapasitesinin sonsuzve sınırsızlığını ifade eder.  El-Vâsi’, ilahi bilgiye atıfla kullanıldığında “bilgisi geniş olan” anlamına gelir.  El Vâsi’ ilahi iyiliğe atıfla kullanıldığında “iyiliği sınırsız olan” anlamına gelir.  El-Vâsi’, ilahi rahmete atıfla kullanıldığında “rahmeti sonsuzolan” anlamına gelir. El-Vâsi’ isminin anlamı el-Ğanî’dir, diyenler olmuştur. Kurtubi şu soruyu sormakta haklıdır: “O halde neden bu iki isim ayrı ayrı geldi?” Elbette isimlerin farklılığı anlamın farklılığına delalet eder kuralı, bu iki isim için de geçerlidir. Allah el-Vâsi’dir. İnsanlarda varlık açısından genişlik ve darlık içinde olanlar olabilir. Fakat insanlar içerisinde hiç kimse genişlik açısından el-Vâsi’ ismini hak edemez. Zira sonsuz ve sınırsız, eşsiz ve benzersiz olan ilahi kapasiteyle her hangi bir varlığın ayaklaşması olacak şey değildir. 2. NAZARİ ÇERÇEVE 2.1. el-Vâsi‘ isminin anlam alanına dair  Vâsi’ ismi, ilahi kapasitenin sonsuzluğuna delalet eder: Her ne ki yaratılan, o sonludur. Her ne ki Yaratan, O sonsuzdur. Allah zat itibarıyla sonsuz olduğu gibi sıfat itibarıyla da sonsuzdur. Sonsuz olanın kapasitesi de sonsuzdur. El-Vâsi’ ismi, sonsuz ilahi kapasiteye delalet eder. İnsan sonsuzu kavramaktan acizdir. Allah’ın sonsuz kapasitesini kavramasının en kolay yolu, kendi sonlu ve sınırlı kapasitesini kavramaktır. Zaten ilahi isimlerin öğrettiği birinci hakikat Allah’ın mutlak ve sonsuzluğu ise, ikinci hakikat de insanın kayıtlı ve sınırlılığıdır. Bu isim üzerinden insana verilen mesaj şudur:  Ey insan!Eğer isteyeceksen,kapasitesisınırlı olanlardan değil, kapasitesi sınırsız olan Allah’tan iste!  Eğer korkacaksan, sınırlı olan yaratılmışlardan değil, sınırsız olan Yaratandan kork!  Eğer adanacaksan,sınırlı olan varlıkların kapısına değil, sınırsız olan Allah’ın kapısına adan!
  • 2.  Vâsi‘ ismi, Allah’ın her şeyi kuşattığına delalet eder: O, bütün bir varlığı kuşatandır. Yaratılmış olan şu kâinatın dahi sınırlarını bilmiyoruz. İnsan bilgisi, daha içinde yaşadığımız bu kâinatın sınırlarını kavramış değildir. Hal böyleyken, Allah’ın el-Vâsi’ isminin hakikatini nasıl kavrayıp kuşatacaktır? İnsan bilgiyle ulaşamadığı bu gaybi hakikate ancak iman ile ulaşır. İşte bu yüzden Vâsi’ ismine iman, Allah’a imanın bir parçasıdır.  Vâsi‘ ismi, insanın imkânlarını genişletme yeteneğine delalet eder: Allah imkânları genişleten bir Vâsi’dir. Bazen manen genişletmek için, madden daraltır.  Bedenin sıhhatini daraltır ki, ruhun sıhhatini artırsın.  İnsanın maddi durumunu daraltır ki, manevi durumunu genişletsin.  İnsanın cüzdanını daraltır ki, vicdanını genişletsin.  Bazen insanı fiziki açıdan sınırlar ve kısıt- lar. Fakat bu kısıtlılık hali o insanın akleden kalbinde öylesine ufuklar açar ki, buna kendisi dahi şaşırır. İnsan tüm imkânların bittiğini düşündüğü bir anda bir de bakar ki, Vâsi’ olan Allah imanını ona debisi ölçülemeyecek kadar büyükbir imkân kılmış.  Vâsi‘ ismi, Allah’ın kuşatılamazlığını ifade eder: Allah’a, Allah’ın kitabına, dinine, nebisine düşman olanlar, düşman olduklarını kuşatmaya kalkarlar. Nemrut ve Firavun bunun iki örneğidir. Allah’ın asla kuşatılamaz olduğunu bilmezler. İşte böylelerini Allah Vâsi’ ismiyle öyle bir kuşatır ki, onu Allah’ın elinden ne ordusu,ne devleti, ne iktidarı kurtarabilir. Bazıları “Ben Hakkım” iddiasıyla hakikati kuşatmaya kalkar. Hint Brahmanlığındaki “Aham Brahmâsmi” sözünün bire bir karşılığı olan bu sözü, Allah’ın Vâsi’ ismini hiç aklına getirmeden söyler. “Ben hak ehliyim” demekle yetinmez. Ağzından çıkanı kulağı duymaz. Bunun hakikati kuşatmak anlamına geldiğini unutur.İşte bu tür hastalıkların devası Allah’ın Vâsi’ ismine imandır. 3. KUR’ANİ ÇERÇEVE 3.1. Kur’an’da Vâsi‘ ismi Kur’an’da bu kökten iki isim yer alır:  Vâsi’  Mûsi’ûn (51:47). İlki tekil, ikincisi çoğuldur. Kur’an’daki esmayı tesbit ederken uyduğumuz kural gereği, eğer bir kökten tekil bir isim geliyorsa, aynı kökten gelen çoğul isim, o tekil isme mülhaktır. Burada da bu kural işlemiş, bir yerde gelen Mûsi’ûn çoğul ismi, sekiz yerde doğrudan Allah’a isnatla gelen vâsi’ ismine mülhak sayılmıştır. V-s-‘a maddesi Kur’an’da otuziki yerde gelir. Bunların içerisinde dokuz adet vâsi’ ismi yer alır. Vâsi‘ ismi Kur’an’da sekiz yerde doğrudan Allah’a isnatla gelir. Bunlar:  Bakara 115, 247, 261, 268;  Âl-i İmran 73;  Maide 54;  Nûr 32;  Nîsa 130’dur.
  • 3.  Bunların dışında Necm 32’de yer alır. Fakat orada doğrudan Allah’ın sıfatı olarak değil, Allah’ın mağfiretinin sıfatı olarak gelir. Vâsi’ isminin geldiği her yerde iki ortak özelliği vardır: 1. Hepsi de belirsiz formda gelir. Bunun anlamı şudur: Vâsi’ olan Allah’ın genişliği, sizin bildiğiniz anlamda bir genişlik değildir. Vâsi’ ismiyle ister ilahi kapasite kastedilsin, ister ilahi kuşatıcılık kastedilsin, isterse yaratılmışların imkânlarını genişleten manası kastedilsin, bütün bu manaların insanın sınırlı dünyasında kullandığı “genişlik” ile alakası yoktur. Diğer tüm esmanın anlamlarında olduğu gibi, Vâsi’ ismindeki genişlik de mahiyetini ancak Allah’ın bilebileceği gaybi bir hakikattir. İnsan bu hakikate iman etmekle mükelleftir. 2. Hepsi de Medeni surelerde yer alır. Bununla verilen mesaj şudur: Ey mü’minler! Mekke darlık diyarıydı. Orada darlık ve yoklukla sınandınız ve sınavınızı başarıyla verdiniz. Medine ise genişlik ve bollukla imtihan diyarıdır. Şimdi genişlik ve bolluğun imtihanını vereceksiniz. Şunu unutmayın ki, darlığa ve yokluğa sabretmek her kişi kârı, genişlik ve bolluğa sabret- mek er kişi kârıdır. Vâsi‘ ismi, Allah’ın sınırsızlığını ifade eder. Bu sınırsızlık üzerinden kullara verilen mesaj açıktır: Köşeye sıkışma ey kul! Hayatın yükü altında ezilme! Hayat üstüne üstüne yürüdüğünde, eğer kendini köşeye kısılmış hissediyorsan, senin Allah’ın Vâsi’ ismine imanla ilgili bir sorunun var demektir. Unutma ki Allah kapasitesisonsuzolandır. O’nun için imkânsız diye bir şey yoktur.  Adem’in işlediği günahı ona iradenin farkındalığı dersine çeviren O’dur.  Karada gemi yaptırdığı Nuh’un ayağına denizi getiren O’dur.  İbrahim’e ateşi gülistan eden O’dur.  Yusuf’a kuyuyu okul eden O’dur.  Yunus’a balığın karnını tevbe makamı eden O’dur. Şu halde O, seni sıkıştığın köşede yapayalnız bırakır mı? Daralırsan, sınırsız olan Allah’a sığın, yine senin gibi sınırlı olan başka insanlara değil! Vâsi’ ismi, ef‘al-i hüsnada karşılığı olan esma-i hüsnadandır. Öznesi Allah olan vesi‘a (6:80) ve vesi‘te (40:7) fiilleri bunun delilidir. 3.2. Allah Vâsi’dir: sizin dar kalıplarınıza sığmaz Allah’ın Vâsi’ ismine iman, insanı hayatta köşeye sıkışmaktan korur. Hayat denizi her zaman sakin değildir. Bazen bu denizde fırtınalar kopar. İnsan, fırtınalar kopan hayat denizinin ortasında korumasız bir sandal gibi kalakalır. Hayat alanı daraldıkça daralır. Olanca genişliğine rağmen yeryüzü kendisine dar gelir. İşte öylesi zamanlarda Vâsi’ ismi cankurtaran bir liman olur. İnsan,iç dünyasında o limana sığınarak sükûnet bulur. Mü’min, bu isme imanı sayesinde ânı mutlaklaştırmaktan korunur. Ânı mutlaklaştırmak zamana mahkûm olmaktır. Zamana mahkûm olanlar zamanın nesnesi olurlar. Zaman onları kendi yatağında akan bir çöpe çevirir. İnsan eğer Vâsi’ ismine imanda kemale erişirse, ânı mutlaklaştırmaz.
  • 4. Bilir ve inanır ki her ânı yeniden yaratan bir Hallâk vardır. Hallâk olan Allah, bir önceki andaki darlığı bir sonraki ânı yaratırken Vâsi’ ismiyle genişletir. “Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır” hakikati orada da tahakkuk eder. Allah’ın Vâsi’ oluşu, öncelikle Allah’ı kendi sığ ve dar kalıplarımıza mahkûm etme hastalığımızı tedavi edici bir işleve sahiptir. Kur’an ısrarla insanı Allah’ın dinine mensup olmaya çağırır. Allah’ın dini, “Allah’ın yolu” demektir. Mistisizm ise insanı Allah’a mensup olmaya çağırır. Allah’ın dinine mensup olmak kıymete kanaat etmektir. Bir kez Allah’ın belirlediği kıymete kanaat etmeyen birinin nerede duracağı belli olmaz. Bu aşırılığın bir ileri aşaması Allah’ın kendine girdiğini iddia eden hulul ya da Allah ile birleştiğini iddia eden ittihad sapmasıdır. Bu batıni sapma türüdür. Bir de kitaplı din mensuplarının Allah’ı belli kalıplara, belli tasavvurlara hapsetme hastalığı vardır. Bu hastalık ilerlediğinde “Allah’a mensup olma” iddiası, yerini “Allah’ın kendi cemaatlerine mensup olduğunu” iddia etmeye bırakır. Buna en güzel örnek, Kur’an’ın iniş sürecinde Vâsi’ isminin ilk yer aldığı şu ayettir: “Doğu da Allah’ındır, batı da. Şu hâlde nereye dönerseniz dönün, orası da Allah’ın yönüdür. Çünkü AllahVâsi’dir, Alîm’dir.” (Bakara 2:115) Bu ayet ve özellikle bu cümle kıblenin yönünü tayin eden bir anlam içermemektedir. Bu ayet mevcut yanlış yön tasavvurunu sorgulamakta, doğru bir yön tasavvuru ikame etmektedir. İbadeti mabede hapseden Yahudi ve Hıristiyanlar, bu indirgemeci mantığın bir sonucu olarak, dini belli günlere ve anlara, dindarlığı belli bir zümreye ve özel insanlara, din adamlığını da yalnızca hahamlara ve papazlara hasrettiler. Bu ayet, bütün bu indirgemeci mantıkla cenneti belli bir zümreye has kılma, Allah’a yön ve oğul isnat etme gibi sapmalar arasındaki görünmez bağlantıya dikkat çekmektedir. Ayetin ilk cümlesi zımnen “her yer ve her yön Allah’a aittir” anlamına gelir. Bu genel ifade, yönleri dînî, ideolojik ve uygarlık kavgalarının aracı olmaktan çıkarmaktadır. Burada sözün getirilmek istendiği nokta ibadet yönünün tayinidir. Bir sonraki pasajda İbrahim’den söz açılmasının gerekçesi de aynıdır. Çünkü kitap ehli, kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevrilmesine aşırı tepki göstermişlerdi. Klasik nesh teorisi taraftarlarına göre, bu ayetin hükmü iptal edilmiştir (mensuh). Bu ayet, emir değil haber formundadır. Nesh teorisi taraftarlarının kendi kuralına göre de, bu ayetin hükmü iptal edilemez. Bu, nesh teorisinin küçük yanlışı. Asıl büyük yanlışı, Kur’an’ın ehl-i kitap dindarlığının sapmaları üzerinden mü’minlere verdiği büyük dersleri perdelemesidir. Bu perdelemenin en büyük zararı, bu dinin mensuplarından büyük bir kitlenin de, uyarıldıkları yanlışa düşmüş olmalarıdır. Buradan çıkan sonuç şudur: İbadetlerin şekline indirgenmiş bir dindarlık, ruhu ölmüş ve içi boşalmış bir dindarlıktır. Ruhu öldürülmüş bir ibadetse, ibadet olmaktan çıkıp ritüele dönüşmüştür. Oysaki her ibadet bir araçtır ve onunla amaçlanan şeye hizmet eder. Eğer o amaç yerine gelmiyorsa, o ibadet anlamını kaybetmiştir. Kitabi dinlerin mensuplarına seslenen yukarıdaki ayet ile yine aynı muhataplara seslenen şu ayet arasında, ne büyük bir anlam bütünlüğü vardır: “Her bir ümmetin O’nun yönlendirdiği bir kıblesi vardır: O halde, birbirinizle hayırlarda yarışın! Her nerede olursanız olun Allah sizin tümünüzü bir araya toplayacaktır: Zira Allah her bir şeye kadirdir.”(Bakara 2:148)
  • 5. Burada Kitap Ehli’nden kimsenin kıblesi yerilmediği gibi, farklı kıblelerin birbirine üstünlüğüne ilişkin bir ima da yoktur. Aksine Bakara 177. ayette de vurgulandığı gibi, kıble meselesinin asla ilişkin bir mesele olmadığı ima edilir. Vâsi’ isminden sonra gelen ‘Alîm ismi, zımnen şunu söyler: Dindarlıklarınızın gösterişçi dindarlık olup olmadığını, Alîm olan Allah çok iyi biliyor. Eğer ibadetleri istismar ederseniz, bunu da bilir. İbadetleri istismar, Allah’ın ahlakınızı düzeltmek için emrettiği ibadetleri ahlaksızlığa alet etmektir. Alîm olan Allah onu da bilir. 3.3. Allah infak edene Vâsi’dir Vâsi’ isminin bir vurgusu da, “imkânları genişleten” anlamıdır. Bu isme iman eden birinin, “imkânım yoktu” demeye dili varmaz. Böyle demek Allah yokmuş gibi düşünmek, Allah yokmuş gibi konuşmaktır. Oysa Allah yokmuş gibi konuşmak günahtır. Allah’ın varlığına ve birliğine iman eden bir insanın, O’nu her an yanında hissetmesi, imanının aktif olduğunu gösterir. Aktif bir iman, bizatihi debisi ölçülemeyecek kadar büyük bir imkândır. İmanı imkân olanın imkânı tükenmez. Böyle biri için “imkânım yoktu” demek “imanım yoktu” demek gibidir. İmanı en büyük imkân kılan hususlardan biri de, Allah’ın Vâsi’ olduğunu asla unutmamaktır. Allah’ın Vâsi’ olduğuna iman eden, elindekini Allah’ın kullarıyla paylaşmaktan kaçınmaz. Hele bu Allah’ın emriyse, hiç kaçınmaz. Zira elindekini eline koyan Vâsi’ olan Allah’tır. O dilerse daha fazlasını vermeye kadirdir. Peki, daha fazlasını vermeyi ne zaman diler? İşte içinde Vâsi’ isminin yer aldığı şu ayet, bu sorunun cevabını vermektedir: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başakta yüz dâne bulunan tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir: zira Allah, Vâsi’dir Alîm’dir.”(Bakara 2:261) Bu ayetin zımnen söylediği şudur: Allah için yapılan her türlü paylaşmaya Allah’ın mukabelesi, Allah’ça olur. Allah yolunda infakı özendiren bu ayet, Allah’ın Vasi’ isminin tecellisini muhteşembir örnek üzerinden aktarır: Öyle bir tohumdur ki infak, o tohumun her başağında yüz dane bulunan yedi başağı vardır. Yani bire yedi yüz veren bir tohum. Fakat insan bu verimi almak istiyorsa ilk hareketi kendisi yapacak, o infak tohumunu yoksulun gönül tarlasına ekecektir. Onu sonsuzca bereketlendirmek, Allah’ın yapacağı iştir. Ayetin sonunda gelen Alîm ismi, o tür bir infakın dünya ve ahiretteki diğer getirilerini kulun asla bilemeyeceğini ima eder. Böyle bir infakın ne muhteşem sonuçlar doğuracağını, ancak Alîm olan Allah bilir. 3.4. İnsanın insanlığı nasıl genişler? Peki, Allah için paylaşınca tükenir mi? Elbette hayır. Fakat insanoğlunun temel zaaflarından biri verince tükeneceği, en azından azalacağı korkusuna kapılmaktır. Peki, bu korkuyla insan nasıl başa çıkar? Bu korkunun kendisi manevi bir zehirdir. Onun panzehiri ise, Vâsi’ ismine layıkıyla imandır. Yukarıdaki gibi bir infakın uhrevi sonuçları hakkında, Alîm olan Allah’ın bilgi verdiği şu ayet de Vâsi’ ve Alim ismi ile biter:
  • 6. “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir bağış ve daha fazlasını vaat eder. AllahVâsi’dir, Alîm’dir.” (Bakara 2:268) Demek ki paylaşınca tükenir korkusu şeytanın üflediği bir yalanmış. Dikkat ederseniz, geldiği her yerde olduğu gibi burada da şeytan figürü, sahte bilgi kaynağı olarak resmedilmektedir. Şeytan insana spekülatif bilgi aktarıcısı rolünü oynamaktadır. Şeytana kulak vermek, vahye kulak vermemek anlamını taşıyor. Burada iki bilgi kaynağı birbirinin karşısına konuşlandırılmaktadır: Vahiy ve şeytan.  Vahiy Allah için paylaşınca çoğalır derken, şeytan azalır diyor.  Vahiy cömertliği telkin ederken, şeytan cimriliği telkin ediyor.  Vahiy cömertliği zenginlik olarak tanımlarken, şeytan cimriliği zenginlik olarak tanımlıyor. Şeytanın insana sözünü dinletebilmesi için, insanın Allah’ın Vâsi’ ve Alîm olduğunu hatırlamaması şart. Eğer Allah’ın Vâsi’ ve Alîm olduğunu unutmamışsa, orada şeytanın verdiği zanni bilgi değil, vahyin verdiği gayba imana dayalı yakini bilgi galip gelmiş demektir. İşte bu gerçekleştiği an, Allah’ın Vâsi’ ismi insana anında yansır. Zira bizzat bu sonuç,insanın insanlığının genişlemesidir.  İnsan genişlerse iman ve ruh genişler.  Ruh genişleyince akıl, irade ve vicdan genişler.  Bunlar genişleyince, şeytanın alanı daralır. 3.5. Dini siz değil, sizi dininiz koruyor Allah dinine yardım edenlere yardım edeceğini buyuruyor. Peki, Allah’ın dini dindarın yardımına mı muhtaçtır? Hayır, asla! Aksine insan Allah’a muhtaçtır. Dinin sahibi insan değilAllah’tır. İnsan olsa olsa dinin sadece saliki olur, sahibi olmaz, olamaz. İnsan dinin sahibi gibi davrandığında, kendini ister istemez Allah yerine koymaya kalkışır. İşte asıl felaket o zaman başlar. İslam tarihinde Kur’an bilgi sisteminden en büyük kopuşların arkasında yatan gerçek sebep budur. Bazı alimlerimizin kendilerini dinin sahibi zannetmeleri, onların beşeri bilgiyle ilahi bilgiyi karıştırmalarına sebep olmuştur. Hadisleri vahiy ilan eden aklın sıkıntısı budur. “Din elden gidiyor” telaşına kapılınca, dini elde tutmak için her yol mubah anlayışına sapılmıştır. Bu korku onları, “beşeri olanı ilahileştirme” yanlışına sürüklemiştir. Bu sekülerliğin tersinden icra edilmesidir. Maalesef sonuçta Kur’an bilgi sisteminin iki ayağı olan gayb ve şahadet’in (59:22) yanına, üçüncü bir ayak ilave edilmiştir.  Gayb imanın,  Şahadet ilmin konusudur.  Protez olan üçüncü ayak ise zannın konusudur. Üzerine “nas” yazılan bu ayak, ele geçirilenin içine atıldığı bir çerçici torbası olmuştur. Beyancılar ellerine geçen rivayeti, Burhancılar felsefe ve spekülatif kozmolojiyi, İrfancılar ise ilham, keşif, keramet, rüya gibi her tür spekülatif bilgi unsurunu bu torbanın içine atmışlardır. İşin sonunda, bu derme devşirme protez ayak dinin ana ayağı sayılmış, zan yakine karışmıştır. Kur’an bilgi sisteminin üzerine inşa edildiği iki asli ayak, üzerinde yürünmediği için giderek cılızlaşmış, sonunda ha var ha yok bir durum almıştır. Sonuçta tüm yatırımını bu üçüncü ayağa yapan kimseler, kendilerinin sebep olduğu bu sonucu, kendi yaptıklarına mazeret kılmışlardır. Onlara, “Bakın, üçüncü ayak olmasa din ayakta kalamaz” deme fırsatı doğmuştur.
  • 7. İşte hevasını din edinen insanoğlunun bu ezeli zaafını bilen Allah’tan gelen ilahi kelam, bu duruma karşı da bir takım tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin başında, insanın Allah için vazgeçilmez olmadığını, fakat Allah’ın insan için vazgeçilmez olduğunu ifade eden ayetler yer alır. İnsan kendini yeri doldurulmaz sanmamalıdır. Eğer böyle sanıyorsa,Allah’ın vâsi’ olduğunu unutuyordemektir. Vâsi’ ve Alîm isminin birlikte geldiği şu ayette de ilahi bilginin yönü gelecek zamana dönüktür. İlk hareket mü’min muhataptan beklenmektedir. Ayet “Ey iman edenler!” hitabıyla başlıyor. Mü’minlerden Allah’ın dininde sebat etmelerini istemekte, aksi durumda yerlerinin doldurulacağını ihtar etmektedir: “Siz ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, iyi bilsin ki Allah zaman içerisinde onun yerine başka bir topluluk getirir; O onları sever, onlar da O’nu; mü’minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu davranırlar; Allah yolunda tüm çabalarını sergiler, kınayacak olanın da kınamasından korkmazlar: İşte bütün bu özellikler Allah’ın isteyene bahşetmeyi dilediği lutfudur. Zira Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.”(Maide 5:54) Sözün özü: Allah’ın Vâsi’ ismine iman eden kul, daralsa da bunalmaz, zorlansa da umudunu kesmez, yansa yakılsa da Rabbine küsmez. Bilir ki: “Bittim Rabbim!” deyince, “Yettim kulum!” diyecek vâsi’ olan bir Rabbi vardır. 4. VÂSİ’ OLAN ALLAH’IN TECELLİLERİ 4.1.Allahkimseye götüremeyeceğiniyüklemez, ama… Yüce Allah hiç kimseye taşıyacağından fazlasını yüklemeyeceğini vaat etmiştir: “Allah hiç kimseye taşıyacağındanfazlasını yüklemez.” (2:286). Fakat bu vaatle aynı ayette onun hemen ardından gelen şu duanın arasını nasıl uzlaştırmalı: “Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükü bize taşıtma!” (2:286) Ortada hiçbir çelişki bulunmamaktadır. Zira Allah kimseye taşıyacağından fazlasını yüklemez. Fakat insan taşıyacağından fazlasını yüklenmek ister. Bu takdirde, Allah ona mani olmaz. Zira Allah’ın imtihan yasası girer devreye. Kimse O’ndan verdiği iradeyi yok saymasını bekleyemez. Eğer insan tercihini, götürebileceği yükler dururken götüremeyeceği yüklere sarılmaktan yana yaparsa, bu kendi bileceği bir iştir. Zaten bu hakikat, vaat cümlesiyle dua cümlesi arasında yer alan şu cümlede açıkça dile gelmiştir: “Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük de kendi aleyhinedir.” İşte Bakara’nın son ayetindeki duada dile gelen hakikat budur. Önceki kavimlerden bazıları, bu hakikati unuttukları (nisyan) için veya yanılgıdan (hatâ) dolayı, götüremeyecekleri yüklere talip oldular. Allah da onları tercihleriyle baş başa bırak-tı. Bazıları talip olduğu yükü taşıdı, bazıları da yükü taşıyamadı ve sınıfta kaldı. Ayette işaret edilenler, işte bu sınıfta kalanlardı. Rahmeti sınırsız olan Rabbimiz, bize bu dua üzerinden geçmişten ibret almayı öğütlemektedir.
  • 8. Burada iki yol var:  Eğer insan fazladan yük almak istiyorsa, o takdirde Vâsi’ olan Rabbini bir an bile aklından çıkarmayıp O’na dayanmalıdır. Fatır 1’de vaat edilen kapasite artırımını hak etmek için çırpınmalıdır. O zaman “Ya Rab! Yükümü artır!” demek ile “Ya Rab! Gücümü artır!” demek aynı manaya gelir. Dikkat buyurun! Allah’ı devre dışı bırakıp götüremeyeceği yükün altına girmek başka şey, Allah’tan yükünü artırmasını istemek başka şeydir. İlkinde Allah yokmuş gibi hareket etme vardır, ikincisinde ise Allah’tan isteme vardır.  Bazıları götüreceği yükleri taşımaz da, götüremeyeceği yüklere sarılır. Tabi ki onları götürmeye gücü yetmez. Bu kez de boş gider. Niçin boş gittiğini sorana verecek tutarlı bir cevabı yoktur. Sadece “büyük adam” pozlarına bürünmek için büyük yüke sarılmıştır. Fakat aklını, iradesini, vicdanını, imanını, o yükü taşıyacak seviyeye getirmemiştir. İnsan neden götürebileceği yükler dururken, götüremeyeceği yükleri yüklenir? Kendi kapasitesini unuttuğu, kendi sınırlarını bilmediği için. İşte Allah’ın el-Vâsi‘ olduğuna inanmanın önemi burada daha bir önem kazanıyor. Allah’ın sınırsız ve sonsuz olduğunu bilen insan, kendisinin sınırlı ve sonlu olduğunu da bilir. 4.2. El-Vâsi‘ ismi üzerinden rahmet tecellileri Bizi bizden çok daha iyi bilen Rabbimiz, rahmet kapasitesinin de sonsuzolduğunu şöyle bildiriyor: “Büyük günahlardan ve ahlaksızca fiillerden kaçınanlara gelince: ufak tefek kusurlar işleseler de, kesin olarak bilsinler ki senin Rabbin engin bağışsahibidir.” (Necm 53:32) Allah’ın vâsi‘u’l-mağfireh olması, el-Vâsi’ oluşunun bir neticesidir. Zatını bize mağfiretinin sonsuzca geniş oluşuyla tanıtmaktan muradı, elbette biz insanları günaha teşvik değildir. Ya nedir? Kendimizi yenilemeye ve kapasitemizi artırmaya teşviktir. Zira Allah, yarattığı her şeye bir kinetik (bilfiil), bir de potansiyel (bilkuvve) kapasite koymuştur. İnsanlar kendilerini ve eşyayı kinetik kapasitelerine bakarak değerlendirirlerse yanılırlar. O zaman fazladan çaba göstermezler. Gayret etmezler. Kendilerini zorlamazlar. Sıkıntıya girmezler. Koşmaz ve koşturmazlar. Böyle yapınca da büyümezler. Potansiyel olanı keşfetmezler. Oysa Rabbimiz dilediğinin kapasitesini artıracağını vaat ediyor. Bu gerçekten dünyalara bedel müjdeli bir haberdir: “O mahlûkatın kapasitesinde dilediği artışı gerçekleştirir: çünkü Allah her şeye güç yetirendir.” (35:1) Muhammed suresinin 17. ayetinde “doğru yola yönelenlerin orada yürüme kapasitesini artırır” buyrulmaktadır. Demek ki el-Vâsi’ olan Rabbimiz, mevcut kapasitesini kullanana ilave kapasiteler eklemeyi vaat etmektedir. Şu halde insan, “iki günü bir olan aldanmıştır” nebevi sözüne kulak verip, Allah’ın Vâsi’ isminin tecellisinden daha fazla pay almanın yollarını aramalı. Rutin fıtrata aykırıdır. Fakat rutine düşmemenin yolu savrulmak ve hercailik değildir. Savrulmak, hayatı anlamdan yoksun bırakmaktır. Bu yolun sonu tükenmişlik sendromudur. Tükenmek, artmanın zıddıdır. Artmak için gayret etmeyenleri bekleyen akıbet tükeniştir. Şu halde Allah’ın el-Vâsi‘ isminin tecellisinden daha fazla pay almak için çaba göstermek, bu isme imanın bir gereğidir. 4.3. “Göğü genişletmekte olan Biziz” El-Vâsi’ isminin kâinata yönelik özel bir tecellisi vardır. O da içinde bulunduğumuz bu kâinatın genişlemesidir. İnsanlığın yüzyılda öğrendiği bu hakikati Kur’an, bundan 1400 yıl önce haber vermişti:
  • 9. “Bütün bir göğü onu destekleyecek bir kudretle Biz inşa ettik ve onu sürekli genişletmekte olan da Biziz.”(Zâriyât 51:47) Ayette geçen es-semâ’ kelimesindeki el takısı “tür” içindir. Bu, es-semâ’ ile kâinattaki her şeyin içinde yer aldığı bütün bir uzayın kastedildiğini gösterir. Bi-eydin, lâfzen “bir el ile” demektir. Eyd, “destek” anlamına gelen te’yid’in aracı anlamına gelir. İnsan organı olan “el”, bu yüzden eyd diye anılmıştır. Ayette beneynâhâ bi-eydin ibaresi zımnen “Şu kâinatı içinde barındıran uzayın tümünü tarife sığmaz bir destek ile Biz inşa ettik” anlamına gelir. Uzayın içinde bulunan kozmik cisimlere destek olmasının ne demek olduğunu en iyi cevaplayacak olan bu ilimle uğraşan bilim adamlarıdır. Bu ayet hiçbir zorlama yoruma gerek duymadan açık ve net olarak şunu diyor: Allah kâinattaki her şeyi içinde taşıyan uzayı genişletmektedir. İkinci hicri yüzyılın müfessirlerinden İbn Zeyd (ö. 182/798) ayeti aynen böyle anlamıştır (Taberi). Yine tefsir sahiplerinden Razi ve İbn Kesir de böyle anlamışlardır. 20. yüzyıla kadar geçerli olan mekanik fizik, mutlak zorunluluğu (determinizm) bir doğma haline getirmişti. Eski kozmolojide evren sabit, uzay sonsuzdu. Fakat 20. yüzyıldaki keşifler sayesinde bunun böyle olmadığı isbatlandı. Sabit evren görüşü bir eski zaman efsanesiydi, evren genişliyordu. 1929’da teleskopla uzayın gözlemlendiği bir sırada, yıldızların yaydığı ışığın kırmızıya doğru kaydığı tesbit edildi. Daha sonra yapılan sayısız gözlem bu keşfi doğruladı. Bu keşif, yıldızların uzaklaştıklarını, yani evrenin genişlediğini gösteriyordu. Bu hakikati söyleyen yukarıdaki ayete, iki tür itiraz yapılabilir: 1. Kur’an’ın ilahi kelam olduğuna inanmayanın itirazı: Bunu Muhammed bilemezdi, mutlaka bir yerlerden duymuş veya okumuş olmalı. Buna söylenecek söz bellidir: Onun duyduğunu veya okuduğunu neden başka duyan ve okuyan olmamış? Üstelik o ne gökbilimci idi, ne yıldız bilimci idi. Bu ilimlerin tedrisatının yapıldığı Babil, Mısır, Yunan ve Hint coğrafyalarıyla alakası da yoktu. Bulunduğu coğrafya dünya kültür ve biliminden en uzak ve en mahrum coğrafyalardan biriydi. 2. Kur’an’ın ilahi kelam olduğuna inanan tefsircinin itirazı: Arabın bilmediğini Kur’an söylemez. Kur’an bu ayetle, nüzul ortamı insanının akıllarının almayacağı bir şeyi kasdetmiş olamaz. Dolayısıyla bu modern bilimden yola çıkılarak ayete söylenendir, yorumdur. Bu, yorum falan değildir. Şaşı bakmayan herkesin görebileceği gibi, düpedüz ayetin söylediği budur. Metnin lâfzî anlamının ta kendisidir. Dilin mantığına sırt dönmeyeceksek, lafız ve mana bunu haykırmaktadır. Bunu yukarıdaki gerekçeyle reddetmeye kalkmak, bilimci tefsir ekolüne mensup olanların yaptığının aynısını tersinden yapmaktır. Hem Kur’an’ın zamanlar ve zeminler üstü mesajını, içine indiği cahiliyye aklına mahkûm etmek de nereden çıktı? Bunun savunulacak neresi var? Kur’an içine indiği cahiliyye aklını “karanlık” ilan etti ve muhataplarını karanlıklardan nura çıkarmayı vaat etti. Kur’an’ın hakikatlerini, “karanlık” (zulumât) olarak ilan ettiği bir aklın çapına mahkûm etmek, Kur’an’a haksızlık değilse nedir? Neticede iki itiraz da önyargıya dayanmaktadır. Bu Kur’an’ın mucizevî ayetlerinden biridir ve Allah bildiği bir hakikati kullarıyla paylaşmıştır. Fakat bunun böyle olduğu Kur’an’ın inişinden yaklaşık 1400 yıl sonra anlaşılmıştır.
  • 10. Burada bir sorun varsa, bu, kitaplarında söylenen hakikati keşfetmeyen Müslümanların sorunudur. Kâinata tabiatın Kur’an’ı olarak bakıp ondaki ilahi yasaları keşfetmek yerine, eşyanın tabiatının olmadığını isbat etmeyi iş edinen bir ilahiyattan bunu beklemek ne kadar gerçekçidir? Müslümanlar önce bu soruyla yüzleşme- lidirler. Sözün özü: Kâinatın genişlemesi, Allah’ın el-Vâsi’ isminin kâinata yönelik büyük tecellisidir. 5. VÂSİ’ OLAN ALLAH’A DUA Ya Vâsi‘, Ya Allah! Her şeyi kuşatan Sensin! Kapasitesi sonsuzolan Sensin! İmkânları genişleten sensin! İmanımızı imkânımız kıl Ya Rabbi! Ya Vâsi‘, Ya Allah! Kimileri götüremeyecekleri yükü yüklenirler; Sen bizi haddini bilmezlerden kılma Ya Rab! Kimileri götürebileceklerini dahi yüklenmezler; Yükünü başkasına taşıtanlardan kılma Ya Rab! Ya Vâsi‘, Ya Allah! Dilediğinin gücünü artırmayı vaat ediyorsun; Gücümüzü artırmanı dileriz, Sen de bizi dile Allah’ım! Rahmetinin sonsuzca geniş olduğunu müjdeliyorsun; İşte ellerimiz, tut onları, mağfiret eyle Allah’ım! Âmin!