1. TÜRKİYE’DEAR-GEVEİNOVASYONYÖNETİMİ
Türkiye’de AR-GE VE
İNOVASYON YÖNETİMİ
Sayı: 74 Kasım - Aralık 2013
MimarveMühendisKasım-Aralık2013Sayı:74
74
İRAN’IN ÇATISI: DEMAVEND II
İNSANIN YAŞADIĞI ŞEHRİ
SEVMESİ BİR ŞUUR HÂLİDİR
GÖKDELENLER VE GETTOLAR
İNANCIMIZIN NERESİNDE?
2.
3.
4. Ar-Ge ve İnovasyon başlığı
altında hazırladığımız ve
2013 yılının son sayısı olan
Mimar ve Mühendis Dergisi
ile sizlerle tekrar birlikteyiz.
Kasım ve Aralık aylarını
kapsayan bu sayımızda
da beklentileri karşılayan
bir içerik ile sizleri
buluşturuyoruz.
Dergimiz içerisinde yer
alan dosya bölümümüz
için bu sayıda “Ar-Ge ve
İnovasyon” konusunda
karar kıldığımızda yayın
kurulunda bulunan
herkesin aklına şu soru
geldi; “acaba bu kadar geniş
ve gerekli bir konuya nasıl
başlanır, bu konu nasıl
anlatılır ne nasıl bitirilir”.
Gerçekten de Ar-Ge ve
inovasyon konusunun
önemi özellikle mimar
ve mühendis odaklı bir
dergi çıkardığımız için
çok fazladır. Araştırma ve
deneysel geliştirme (Ar-Ge),
insan, kültür ve toplumun
bilgisinden oluşan bilgi
dağarcığının artırılması
ve bu dağarcığın yeni
uygulamalar tasarlamak
üzere kullanılması için
sistematik bir temelde
yürütülen yaratıcı
çalışmalardır. Tanımdan
da anlaşılacağı üzere Ar-Ge
ve inovasyon konusunda
ana kelime ‘bilgi’dir. Bilgi
çağı olarak adlandırılan
son yıllarda, üretimin
belirleyicisi emek ya
da sermaye değil bilgi
olmuştur. Günümüz bilgi
toplumunda da bilgi
üretmenin temelinde
araştırma geliştirme
faaliyetleri yer almaktadır.
Ar-Ge’nin “araştırma”sı,
bilinmeyeni bilmeye,
öğrenmeye yönelik
yapılan bilimsel, teknolojik
faaliyetlerken, ”geliştirme”
ise, mevcut bilgiyi ya
da teknolojiyi yeni
düzenlemelerle daha iyiye
doğru götürme faaliyetidir.
Araştırma geliştirme ve
inovasyon yatırımları
bir ülkenin gelişmişlik
düzeyini önemli
ölçüde etkilediği gibi,
işletmelerinde büyümesini
ve gelişmesini etkiler,
rekabet düzeyini arttırır.
Rekabet üstünlüğüne
sahip dünya işletmelerine
baktığımızda, bunun
temel nedeninin Ar-Ge
yatırımlarına ayırdıkları
yüksek paylar olduğunu
görebiliriz. Biz de buradan
yola çıkarak bu konuyla
ilgili olarak ülkemizin önde
gelen iş adamlarından,
yöneticilerinden,
üniversitedeki
hocalarımızdan maksimum
düzeyde faydalanarak kimi
zaman onlardan yazılar
aldık kimi zamansa onlarla
söyleşiler yapma şansı
yakaladık.
Tabi ki dergimizde her
sayımızda olduğu gibi
kültür sanat bölümümüzü
oluşturan sinema, kitaplık
ve gezi sayfalarıyla
eğlenceli hale getirirken
şehirlerimiz üzerine değerli
yazılar koymayı da ihmal
etmedik.
Hayırlı bir yıl geçirmeniz
dileğiyle…
"Dergimizin 75. Ocak-Şubat ayları sayısı,
dosya konusu "Enerjisini Arayan Türkiye"
olarak hazırlanmaya başlanmıştır.
Dergimize yazı yazarak, konu başlığı veya
yazar önererek, reklam bularak veya vererek
katkı sağlamak isteyen okurlarımız dernek
sekreteryası ile irtibata geçebilirler.
2014 yılı itibariyle dergimizi e-dergi
şeklinde de yayınlamayı planlamaktayız.
Yeni yılda ayrıca dergimizin bayi satışı
ile daha geniş kitlelere ulaşmasını da
hedeflemekteyiz. Yaklaşık 3.000 adet
basarak dağtımını ücretsiz yaptığımız
dergimiz, 75. sayımız ile birlikte aidatını
düzenli ödeyen üyelerimiz, ilgili kamu,
özel ve sivil toplum kuruluşları, üniversite
ve basından oluşan bir dağıtım listesine
gönderilecektir."
EDitörden…
Ar-Ge’nin “araştırma”sı, bilinmeyeni
bilmeye, öğrenmeye yönelik yapılan
bilimsel, teknolojik faaliyetlerken,
”geliştirme” ise, mevcut bilgiyi ya da
teknolojiyi yeni düzenlemelerle daha
iyiye doğru götürme faaliyetidir.
TÜRKİYE’DEAR-GEVEİNOVASYONYÖNETİMİ
Türkiye’de Ar-Ge Ve
iNOVASyON yÖNeTiMi
Sayı: 74 Kasım - Aralık 2013
MimarveMühendisKasım-Aralık2013Sayı:74
74
irAN’IN ÇATISI: deMAVeNd II
iNSANIN yAŞAdIĞI ŞeHri
SeVMeSi Bir ŞUUr HÂLidir
GÖkdeLeNLer Ve GeTTOLAr
iNANCIMIZIN NereSiNde?
İmtiyaz Sahibi
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan
Murat Özdemir
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü
Yunus Emre Tozal
yunusemre@mmg.org.tr
Yayın Kurulu
Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,
Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı,
Mehmet Kürşat Çapar, Atilla Yeğin
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar
Mesut Uğur, Avni Çebi,
Ahmet Erkoç
Yayın Danışma Kurulu
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan
Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu
Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,
Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler
İletİşİm Adresİ
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 217 51 00
Fax: 212 217 22 63
Web: www.mmg.org.tr
E-posta: mmg@mmg.org.tr
Yayın Koordİnatörü
İsmail Şaşmaz
ismail.sasmaz@abemedya.com
Edİtör
Fatih Göksu
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Renk Ayrımı
Muhammet Dilsiz
Reklam
Gizem Tokgöz
gizem.tokgoz@abemedya.com
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7
Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 273 27 50
Fax: 212 273 27 51
Web: www.abemedya.com
Basım
Bilnet Matbaacılık
444 44 03
Yayın Türü
İki ayda bir yayınlanır.
Yerel Süreli Yayın
Ücretsizdir
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
ABEMEDYA
5.
6. Mimar ve
Mühendis
74ETKİNLİKLER
MAKALE
MAKALE
12
87
82
OSMAN ŞAHBAZ, ATV AVRUPA'YA
KONUK OLDU
5KITADANUZMANLAR,
'YAŞANABİLİRŞEHİRLER'İANLATTI
MMG’DEN ASKON ‘A ZİYARET
DiyarbakırŞubesi’nden
SaadetPartisi’neZiyaret
HayalEt,YenilikBul
MAHMUT ÇELİK
AraştirmaÜniversitelerinin
TemelÖzellikleri
Abdullah Atalar
KİTAPLIK
ÇİZGİ YORUM
DEMAVEND II
88
78
MİMARLIK
Gökdelenler ve Gettolar İnancımızın Neresinde?
SÖYLEŞİ
16
İnsanın Yaşadığı Şehri Sevmesi Bir Şuur Halidir
KAPAK
22
ARGE VE İNOVASYON Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, uluslararası
düzeyde rekabet edebilmek için, araştırma temelinin güçlendirilmesi ve
yapılandırılması yolunda yeni mekanizmalar geliştirirken, oluşturulacak bir bilim
ve teknoloji politikası çerçevesinde teknoloji üretme olanaklarını geliştirmelidir.
Her şeyden önce gsyih’den ar-ge’ye ayrılan pay çıkartılmalı ve ayrılan bütçenin
katma değeri yüksek, dünya ölçeğinde rekabet edebilir ürün ve teknolojilerin
geliştirilmesi gibi doğru kaynaklara aktarılması sağlanmalıdır.
7. M
imar ve Mühendis dergimizin 74. sayısında ülkemiz için çok önemli olan bir konuyu dosya
konusu olarak işliyoruz. “AR-GE ve İNOVASYON”.
Ar-Ge kavramı, Araştırma ve Geliştirme olan açılımı ile meramını, hepimizin
anlayabileceği şekilde, anlatabilirken yaygın olarak kullanılan “inovasyon” kelimesi için
aynı şeyi söylemek pek mümkün olmamaktadır. Oysa inovasyon kelimesinin karşılığı
olarak dilimizde var olan “yenilik” veya Türk Dil Kurumu’nun, “innovation”ın kök anlamını direkt olarak
daha iyi yansıttığını düşünerek önerdiği, “yenileşim” kelimesini de pekala kullanabiliriz. Gerçi bizde de
gerek dosya konusu başlığında gerekse makalelerde alışıla geldiği gibi inovasyon kelimesi kullanıldı ise de,
belki bu konuya da “inovatif” bir yaklaşım getirerek artık bundan sonra bizden olan bir kelimeyi “yeniliği”
kullanmak daha doğru olacaktır.
Evet, ülkemiz bugün içinde bulunduğu gelişmişlik seviyesini hak etmemektedir. Ülkemizi gelişmekte olan
ülkeler statüsünden gelişmiş ülkeler statüsüne sokmak için, geçmiş zamanları telafi etmek adına, bir nevi
seferberlik havası içinde çalışmalı ve üretmeliyiz. Ülkemiz adına gerçek bir gelişmeden bahsedebilmek
için bilim, sanayi, teknolojideki yerimizden ve bu alanlarda ürettiklerimizden bahsetmemiz gerekmektedir.
Özellikle de katma değeri yüksek, insanların hayatlarını kolaylaştıran üretimlerimizden. Bugün artık
üretimin kıymeti eskilerin deyimiyle “yükte hafif pahada ağır” olmasıyla değerlendirilmektedir. Bugün
birçok imalatın içerisinde bulunan, bir yapı malzemesi olarak da kullanılan çeliğin kilosu 1,5 TL’dir. 1
kg paslanmaz çelik 8,5 TL, 1kg beton 4 kuruş iken, 1.800TL olan 112 gr ağırlığındaki bir akıllı telefonun
kilosu ise 20.000.-TL’ye gelmektedir. İleri teknolojiler ürettikleri yüksek katma değerler ile toplumlarının
kalkınmışlıklarına büyük katkı sağlamaktadır.
Bu teknolojiye ulaşmak elbette ki kısa vadede ve kolaylıkla olacak bir şey değildir. Ancak gerek kamu
olarak gerekse özel sektör olarak hedefimizi her alanda bu yöne çevirmeli ve yenilikçi üretimlere öncelik
vermeliyiz. Yenilikçi ürünleri bulmak ve geliştirmek için de bu konuda arayış içinde olmak ve araştırma
geliştirme faaliyetlerine önem vermek gerekmektedir. Burada da öncelikle üretim ve çalışma algımızı
mevcut kabullerimizi de gözden geçirmemiz gerekecektir.
Bizim yetiştirilme tarzımızda, son zamanlarda değişiklik göstermekle birlikte, yenilikçi fikirler ve bu
yönde araştırma yapılması maalesef pek teşvik edilmediği gibi bir miktar önü alınmaya da çalışılmıştır.
Mesela “eski köye yeni adet getirmek” hoş karşılanmamış ve yeni bir fikir veya uygulamayla gelenler “icat
çıkarmakla” suçlanmıştır! Oysa Ar-Ge ve yenilikçilik (inovasyon) de işte tam böyle bir şeydir. Eski köye
yeni adet getirmek ve icat çıkarmak amacıyla araştırma ve geliştirme yapmak.
Yeni bir ürün geliştirmek, mevcut ürünün kalite ve standardını yükseltmek, maliyetini düşürmek ve
verimliliği arttıracak yeni üretim teknolojileri geliştirmek için yapılan araştırma geliştirme faaliyetlerinin
sonucu orta ve uzun vadede ortaya çıkmaktadır. Ancak, artık bilgi çağını yaşadığımız bu zaman diliminde
uluslararası alanda rekabet edebilmek için öncelikle bilgiye, yani araştırma geliştirme faaliyetlerine
yatırım yapmak gerekmektedir. Bu noktada akıllara yumurta mı tavuktan çıkar yoksa tavuk mu
yumurtadan çıkar sorusu gibi Ar-Ge yapan şirketler mi büyür, yoksa büyük şirketler mi Ar-Ge yapar
sorusu akla gelebilir. Ar-Ge harcamaları ile ülkelerin gelişmeleri arasında görülen doğrusal ilişki, Ar-Ge
harcamalarının ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü olduğunu göstermektedir. İsrail ve İrlanda
gibi ülkelerin Ar-Ge sayesinde refah seviyelerini 3-4 kat arttırdıkları bilinmektedir.
Ar-Ge çalışmaları, başlangıçta neyin nasıl yapılacağının bilinmemesinden ve bu alanda yapılan
harcamaların kısa vadede ve her zaman da kar olarak geri dönemeyebileceğinden, bir risk olarak
görülebilir ancak Beyazıd-ı Bistami hazretlerinin dediği gibi aramakla bulunmaz ama bulanlar
arayanlardı.
Yenilikçilik (inovasyon) de sadece yeni bir ürün tasarlanması olarak değerlendirilmemelidir. Öyle
ki, yenilikçi, insanların hayatlarını kolaylaştıracak ve katma değer üretecek yaklaşımlara eğitimden
yönetime, pazarlamadan müşteri ilişkilerine, ticaretten hizmet sektörüne kadar hayatın her alanında
ihtiyaç duyulmaktadır. Onun için yenilikçi yaklaşımlar sadece şirketlerin ticari rekabet gücünü
arttırma aracı değil, bir yaşam şekli olarak görülmeli ve bu sayede toplumsal faydanın sürdürülebilirliği
sağlanmalıdır. Bunu sağlayacak olan da şüphesiz insan kaynağımız olacaktır. Dolayısıyla, mevcut
kalıpların dışında sorgulayıcı ve üretken, yeniliklere ve dünya ile rekabete açık, hayal gücü gözlem
yeteneği ile beslenen araştırmacı bireyler yetiştirmeli ve bu özellikteki girişimciler desteklemelidir.
Gelişme yolunda ivme kazanan ülkemizin hız kesmeden yoluna devam edebilmesi için tüm faaliyetlerinin
temelinde araştırma, geliştirme, yenilikçilik ve katma değer bulunmalıdır. Ama bütün bunlar netice
itibariyle insanların hayatının kolaylaşmasına, onları daha fazla maddiyat ve tüketim bağımlısı
yapmadan insani ilişkilerini geliştirmelerine ve toplumsal huzura hizmet etmelidir.
“İki günü bir olan ziyandadır” anlayışıyla her yeni günümüzü bir öncekinden daha verimli ve üretken
geçirmenin yollarını ararken bu dünyada bulunmamızın esas gayesini hiçbir zaman hatırımızdan
çıkarmamız duasıyla…
Murat ÖZDEMİR
MMG Genel Başkanı
"İki günü bir olan ziyandadır"
Evet, ülkemiz bugün içinde
bulunduğu gelişmişlik
seviyesini hak etmemektedir.
Ülkemizi gelişmekte olan
ülkeler statüsünden gelişmiş
ülkeler statüsüne sokmak
için, geçmiş zamanları
telafi etmek adına, bir nevi
seferberlik havası içinde
çalışmalı ve üretmeliyiz.
8. Mimar ve Mühendis6
MMG Başkanı
Murat Özdemir:
"Mimar Sinan mevcut dokuya ve
kendine olan saygısından dolayı
Bursa’da eser inşa etmedi."
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun düzen-
lediği, sponsorluğunu Filizler Köftecisi’nin
yaptığı Kahvaltılı Çalışma Toplantısı,
Barcelo Eresin Topkapı Hotel’de yapıldı.
Açılışını Mimar ve Mühendisler Grubu Ge-
nel Başkan Yard. Mahmut Çelik’in yaptığı
toplantıda konuşan MMG Başkanı Murat
Özdemir, MMG’nin kanun koyucu ve uy-
gulayıcılara yol gösterme sorumluluğunu
yerine getirdiğini belirtti. 2013-2014 Dö-
nemiyle birlikte MMG’de aylık düzenlenen
panelleri sempozyuma dönüştürdüklerini
ifade eden Murat Özdemir, MMG’nin aylık
dergi dosyalarını ve sempozyum konula-
rına değinerek MMG’nin yeni döneminde
yapacağı çalışmaları anlattı.
Mustafa Kara’nın isminin altındaki beledi-
ye başkanlığı ünvanından değil, ünvanı-
nın üstündeki isminden ötürü MMG için
önemli olduğuna ve bir vefa gereği olarak
kendisine teşekkür etmek istediklerini
belirten Murat Özdemir, 2 sene önce
Üsküdar Belediyesi ile birlikte düzenle-
dikleri "Şehirlerimizin Geleceği Tehditler
Fırsatlar" Sempozyumda şehirciliğin ana
hatlarını ortaya koyduklarını belirtti. Şe-
hirlerimizin nereye doğru gittiği konusu,
herkesin gündeminde olması gerektiğini
ETKİNLİK
"Şehirlerimizimerhametli şehirleredönüştürmekzorundayız"
Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği kahvaltılı çalışma
toplantısında işadamları, akademisyen ve siyasetçilerle bir araya geldi. “Yerel Yönetimlerde Tecrübe
Paylaşımı ve Tavsiyeler” başlıklı bir sunum yapan Mustafa Kara, Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe
taşıyabilmemiz için, sürdürülebilir şehirler inşa etmemiz gerektiğini, yerel yönetimleri güçlendirerek oligarşik
bürokrasiden kurtarmamız gerektiğini söyledi. Toplantıya Maltepe Belediyesi AK Parti Başkan Aday Adayı
Kadem Ekşi, Kartal Belediyesi AK Parti Aday Adayı Mehmet Osmanlıoğlu, Eyüp Belediyesi AK Parti Başkan
Adayı Abdullah Çelik ve yine Maltepe Belediyesi AK Parti Başkan Aday Adayı Atilla Üstündağ da katıldı.
Üsküdar Beld. Başkanı Mustafa Kara:
MMG KAHVALTILI ÇALIŞMA TOPLANTISI
9. Kasım - Aralık 2013 7
söyleyen Murat Özdemir Murat Özdemir,
"Yerel yönetimlerin görevi sadece çöp top-
lamak ve teknik belediyecilik hizmetlerini
vermenin çok ötesinde şehir yapılanma-
sını ve kültürünü oluşturması açısından
büyük önem taşımaktadır" diyerek yerel
yönetimlerin önemini anlattı.
Gündemde çok tartışılan Çamlıca Camii
tartışmalarına da değinen Murat Özdemir,
şehirciliğin bir uzmanlık işi olduğunu be-
lirterek, MMG’nin Çamlıca Camii’ne karşı
olmadığını ama usul, tartışma ve süreçle
ilgili ciddi sıkıntılar olduğu için açıklama
yapmak zorunda kaldığını belirtti. Çok-
luklarla övünen bir millet olmadığımızın
altını çizen Murat Özdemir, bir STK olarak
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun üzerine
düşen kanun koyucu ve uygulayıcılara
karşı ortada olan yanlışların düzeltilme-
si amacıyla uyarmak zorunda olduğunu
belirtti. Mimar Sinan'ın mevcut dokuya ve
kendine olan saygısından dolayı Bursa’da
eser inşa etmediğini, Mimar Sinan’ın
inanç ve geleneğinden beslenen bizim
arkadaş, abi ve büyüklerimizin döne-
minde, Ulu Caminin arkasına hoyratça
gökdelenlerin dikildiğini söyleyen Murat
Özdemir, zamanı geldiğinde bu ve benzer
binaları yıkmanın, bir övünç kaynağı ve
hizmet olacağını ifade etti. Oda seçimle-
rinin yaklaştığını belirten MMG Başkanı
Murat Özdemir, tüm mimar ve mühendis-
lerin oda seçimlerini ciddiye almalarını,
belediyelere mühendis alımı yapılırken
oda seçimi kaydının aslında bir zorunluluk
olması gerektiğini söyledi.
Üsküdar Belediye Başkan
Yardımcısı Hilmi Türkmen:
“Üsküdar’a Hizmet Edeceğiz.”
Selamlama konuşması yapan Üsküdar
Beld. Başkan Aday Adayı Hilmi Türk-
men, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa
Kara’nın geldiğinde ezberleri bozduğu gibi,
aday olmama kararıyla da ezberleri boz-
duğunu söyledi. Üsküdar Belediye Başkanı
Mustafa Kara’nın yaptığı ve şu an devam
eden projeleri ve hizmetleri devam etti-
rerek, daha güçlü, STK’larla birlikte daha
organize ve bizzat uygulama aşamasında
Üsküdar Beld. Başkan Yardımcısı Hilmi Türkmen: “İstanbul’u bir finans
merkezi yapalım ama bu kadar yabancı yatırımcı alarak uluslararası
şirketlerle ne kadar doğru projeler yapıyoruz bunu ciddi bir şekilde
tartışmalıyız.” “Bu gidişatın direksiyonu bizde ama gazı freni kimde
bilinmiyor.” Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe taşıyabilmemiz
için, sürdürülebilir şehirler inşa etmemiz gerekiyor. Yerel yönetimlerin
güçlenerek oligarşik bürokrasiden kurtulmamız lazım.
10. Mimar ve Mühendis8
da uygulayarak güzel faaliyetler yapacak-
larını ifade etti.
Üsküdar Belediye
Başkanı Mustafa Kara:
"Bürokrasinin kendisi de
bürokrasiden şikayetçi…"
Konuşmasına Üsküdar’ın zenginliklerini
anlatarak başlayan Mustafa Kara, 1352’den
itibaren İslam’la şereflenen, 101 yıldır
fethi gören bir ilçe olduğunu ifade etti.
Üsküdar’dan ilham alan birçok sanatçının
olduğunu söyleyen Mustafa Kara, Üsküdar’ın
ancak “İslam Şehri” kavramıyla anlaşılabile-
ceğini, aynı zamanda Anadolu’nun bittiği son
sancak noktası olduğunu belirtti. Üsküdar’ın
tarihinin Battal Gazi efsanesiyle başladığını,
1352 yılında Kız Kulesi dahil fethedildiği
günden bu yana önemli bir konumda olduğu-
nu söyledi.
“İstanbul’u bir finans merkezi yapalım ama
bu kadar yabancı yatırımcı alarak ulusla-
rarası şirketlerle ne kadar doğru projeler
yapıyoruz bunu ciddi bir şekilde tartışma-
lıyız.” Diyen Mustafa Kara, “Bu gidişatın
direksiyonu bizde ama gazı freni kimde
bilinmiyor.” Diyerek, gelecek planlarımızı
hakikaten gözden geçirmemiz gerektiğini
söyledi. İktidarın işinin çok zor olduğunu, bir
yandan bağımsızlık mücadelesi verdiğimizi,
diğer yandan yabancı sermayeye kapı açarak
ekonomik olarak dik durmaya çalışmanın
ciddi bir zorluk yarattığını söyleyen Mustafa
Kara, ileride şehirlerimizi terk etmemek için,
çok katlı yapılarda hayatı kendimize zehir
etmememiz için bugünden geleceğimizi inşa
etmenin önemini anlattı.
Kültürel ve medeniyet formlarımızı geleceğe
taşıyabilmemiz için, sürdürülebilir şehir-
ler inşa etmemiz gerektiğinin altını çizen
Mustafa Kara, yerel yönetimlerin güçle-
nerek oligarşik bürokrasiden kurtulmamız
gerektiğini söyledi. Bürokrasinin kendisi de
bürorasiden şikayetçi olduğunu söyleyen
Mustafa Kara, “Bürokrasiyi ne kadar aşıyor-
sanız o kadar başarılı oluyorsunuz” dedi. Şu
anda 657 nolu devlet kanununun da revize
edilmesi gerektiğini belirten Mustafa Kara,
siyasetin çıkmazlarına bakıp da taşın altına
elimizi koymaktan çekinmememizi, dışarıdan
gazel okumakla siyasetin yapılmayacağını,
bu yüzden aday adayı olmanın ciddi bir adım
olduğunu ifade etti.
“Eskinin Dergahları ve tekkeleri,
bugünlerin Vakıf ve STK’ları olma-
lıdır.”
Sistemi ve devleti daha iyi tanıyabilmek ve
daha iyi hizmet edebilmek için siyasetin
çok önemli olduğunu ama siyasetin içinde
de kaybolmamamız gerektiğini söyleyen
Mustafa Kara, “çocuklarımız üzerinde çalış-
malarımızı arttırmalıyız” dedi. Bu yüzden
İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile işbirli-
ği yaparak Üsküdar Çocuk Üniversitesi’nin
kurduklarını söyledi. Gençlerin eğitiminin,
şehirlerimize verdiğimiz önem kadar Der-
gahların ve tekkelerin bugünlerin STK’ları
olduğunu söyleyen Mustafa Kara, o günün
şartlarında sanatın, tarihin ve bilimin
merkezleri olan bu yerlerin boşluklarını,
bugünlerde STK’ların doldurması gerektiği-
ni söyledi. MMG’nin bu anlamda eğitimin
gelişimiyle birlikte ciddi projeler üretmesi
gerektiğini söyleyen Mustafa Kara, yeni
dönemde ülke olarak eğitimi uluslararası
standartlara taşımak zorunda olduğumu-
zun altını çizdi.
ETKİNLİK
12. Mimar ve Mühendis10
Yapı sektörünün bilgi merkezi Yapı-
Endüstri Merkezi tarafından bu yıl
dördüncü kez düzenlenen Konut Konferansı,
sektör profesyonelleri ile birlikte dünyaca
ünlü uzmanları ağırladı. Çuhadaroğlu, Kale
Kilit Dış Ticaret, Optimum Proje & Danış-
manlık ve Siemens Ev Aletleri ana sponsor-
luğunda; Vorne sponsorluğunda ve Ulus Yapı
alt sponsorluğunda düzenlenen konferansa,
YEM Etkinlik Salonu ev sahipliği yaptı.
“Konut Konferansı 2013”ün temasını, değişen
kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları
çerçevesinde “Yeni Yollar” oluşturdu.
Konferansın moderatörü olan, Cushman
& Wakefield’in Yönetim Kurulu Başkanı,
Emlak Konut GYO Yönetim Kurulu Üyesi
ve ULI Türkiye Başkanı Haluk Sur, kon-
feransta yaptığı konuşmada, 7 milyarlık
dünya nüfusunun yüzde 50’si yani 3.5
milyarı kentlerde yaşarken, 3.5 milyar
insanın da kırsalda yaşadığını hatırlattı
ve şunları söyledi: “Kentlerdeki 1,2 milyar
insan gecekondularda, son derece sağlıksız
koşullarda, teneke evlerde yaşıyor, 100
milyon kişi ise evsiz. Nüfus artışına paralel
olarak tabii kaynaklara, enerjiye olan talep
giderek artıyor. Yapılan araştırmalar, 2050
senesine geldiğimizde 2,8 tane gezegene
ihtiyacımız olacağını gösteriyor. Dolayı-
sıyla süratle bir şeyleri değiştirmemiz,
dönüştürmemiz, sürdürülebilir yaşam
alanlarının oluşturmamız gerekiyor. BM
Habitat’ın raporuna göre 2050’ye kadar
600 milyon konutun yapımı öngörülüyor.
Bunun yalnızca 200 milyonu Çin’de. Enerji
tüketiminin ve çevre kirliliğinin önemli
bir kısmının konuttan kaynaklandığını göz
önüne alırsak konut meselesine ‘Yeni Yol-
lar’ başlığı altında farklı bir perspektiften
bakmamız gerekiyor” dedi.
“Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve
Yeni Yollar” panelinde Haluk Sur’a eşlik
eden, DKY İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı
ve KONUTDER Başkan Yardımcısı Ali
Dumankaya da, konut sektöründe aşılması
gereken ana meseleler, nerede sıkıntı
yaşandığı ve sektörün gelecek açısından
sunduğu fırsatlar üzerine şöyle konuştu:
“1999 depremi konut sektörü için bir
milat oldu. 17 Ağustos’tan sonra uyan-
dık, kentsel dönüşümle başlayan süreç
devam ediyor. Biz firmalar olarak kentsel
dönüşüme odaklanmak zorundayız. Bu
lokomotifin doğru yöne gitmesi adına öncü
olmak zorundayız. 2012’de bakanlıklar
kuruldu, enerji verimliliği, yeşil binalar
gibi farklı şeyler konuşmaya başladık.
Mütekabiliyet yasası çıktı, tüketici kanunu
yenilendi, KDV yasası değişti, kentsel
dönüşümle ilgili 6306 sayılı afetle ilgili bir
yasa çıktı, yönetmelikler değişti. Bu yeni
yasalarla birlikte artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak. Bir yol ayrımındayız. Geçmişte
yaptığımız gibi iş yapamayacağımızı artık
hepimiz öngörebiliyoruz. 300 bin farklı kişi
ve kuruluşun iş yaptığı, istihdama yüzde
6 civarında katkı yapan bir sektörden
bahsediyoruz. İnşaat sektörünün yüzde
75’ini de konut oluşturuyor. Sektör yavaş-
ladığı zaman ülke ekonomisinin de frene
bastığını ve bir küçülme gerçekleştiğini
görüyoruz” dedi.
“Türkiye’de Konut Sektörünün Geleceği ve
Yeni Yollar” panelinde konuşan bir diğer
isim olan Ege Yapı Group Yönetim Kurulu
Başkanı ve İSGİD Yönetim Kurulu Başkanı
İnanç Kabadayı ise, gayrimenkul sektörü-
nün son 10 yılda çok büyük gelişme kat
ettiğini belirtti ve kentsel dönüşümle bera-
ber önümüzdeki 20 yıl içerisinde daha da
ileriye gideceğini, sadece Türkiye sınırları
içinde kalmayacağını, bölge ülkelerde de
etkin olacağını öngördüğünü dile getirdi.
Kabadayı şunları söyledi: “Yaklaşık bir
yıldır Türkiye’de konut alanında çok farkı
imkânlar doğmaya başladı; imar kanunu,
2B kanunu, kentsel dönüşüm, mütekabi-
liyet kanunu gibi kanunlarla oyun değişik
bir alana giriyor. Çarpık yapı stoğunun bir
an önce dönüştürülmesi lazım. Ekonomi-
miz büyüyor; bu büyüyen ekonomiye yakı-
şır, bu ekonomiye uygun altyapının da çok
hızlı bir şekilde dönüşmesi ve geliştirilme-
si lazım. Konut sektörünü etkileyen önemli
dinamiklerden biri de genç nüfusumuz;
şehirleşme oranımız giderek artıyor. Bu
nedenle temel barınma ihtiyacı olan konu-
tun bir an önce iyileştirilmesi ve gelişti-
rilmesi lazım. Bunların nasıl yapılacağını
tartışmak, arz talep dengesini bozmamak,
ETKİNLİK
TÜRKİYE KONUT SEKTÖRÜNÜN GELECEĞİ KONUT
KONFERANSI’NDA MASAYA YATIRILDI
Konut Konferansı 2013”te ödüllü ve konusunun uzmanı uluslararası konuşmacılar “konut”u, sektörün
günümüzde yaşadığı değişimler ile birlikte mercek altına aldı. “Yeni Yollar” temasıyla düzenlenen konferansta,
değişen kentlerin farklılaşan barınma ihtiyaçları çerçevesinde, ülke ekonomisi ve Türk yapı sektörünün
lokomotifi olan “konut” sektörünün önümüzdeki dönemde yaşayacağı dönüşüm ele alındı.
13. Kasım - Aralık 2013 11
finansal çözümler üretmek lazım. Bu yeni
modele sektördeki herkesin kendini hazır-
laması, ayak uydurması gerekiyor.
Orta Direği Ev Sahibi
Yapmak Mümkün mü?
Konut Konferansı 2013, dünyaca ünlü mi-
marlık ve geliştirme ofislerinden uzman-
lar ağırladı. Orta ve düşük gelir grubuna
kaliteli sosyal konut geliştiricisi Pocket’ın
CEO’su Marc Vlessing, İngiltere’de devlet
desteğiyle ilk kez konut sahibi olacak-
lar için gerçekleştirilen yeni bir konut
programını masaya yatırdı. Vlessing bu
programla, büyüyen genç neslin konut
gereksinimlerinin karşılanması için kamu
ve özel sektörlerin birlikte nasıl çalışması
gerektiğine dikkat çekerek talep edilen
ekonomik, yenilikçi ve sürdürülebilir
tasarımlarla genç profesyonellere yönelik
kozmopolit konutları tanımladı.
Vlessing konuşmasında, doğru konut
tasarımının, dünyanın nasıl değiştiğini
anlamakla mümkün olabileceğini vurgular-
ken konut yapımında sürdürülebilirliğin de
önemine dikkat çekti. İngiltere deneyimi
ışığında Türkiye’deki durumu değerlendi-
ren Vlessing, şu konulara değindi: “Dünya
değişirken konut politikaları değişmiyor.
Oysa artık daha az mekana, ısınmaya ve
otoparka ihtiyaç var. Bu nedenle derli
toplu, tek odalı evler daha çevreci bir
kimlik kazanıyor. İngiltere’de ve Türkiye’de
problem, artık en küçük daireyi bile ala-
mamanız. Bu durum, konut politikasının
çöktüğü anlamına gelir. İnsanlar tek odalı
bir ev alamayınca uzağa taşınmak zorunda
kalıyor. Konut krizinin temelinde de insan-
ların kentlerden uzaklaşması var. Konut
alanında orta gelirlilere ulaşmak, onları ev
sahibi yapmak lazım. “
Mutluluğu Yeniden Düşünmek
Tasarım araştırma atölyesi Cibic
Workshop’ta sürdürülebilirlik, sosyal konut,
ekoloji, şehircilik ve malzeme üzerine
deneysel çalışmalar yürüten Aldo Cibic,
Konut Konferansı 2013’ün bir diğer anah-
tar konuşmacısıydı. Aldo Cibic, konuşma-
sında 12. Venedik Mimarlık Bienali’nde
okuyucuyla buluşan “Mutluluğu Yeniden
Düşünmek” adlı kitabından hareketle,
konut olgusunu yeni olası topluluklar ve
tasarım yöntemleri üzerinden yorumladı.
"İstanbul'daki dönüşümü nasıl değerlen-
diriyorsunuz" sorusu üzerine Cibic şunları
söyledi: "Sonuçta ben bir yabancıyım ve
İstanbul’a dışarıdan bir gözle bakıyorum.
Ama bazen kendimi bir gecekonduda daha
iyi hissettiğimi söyleyebilirim. Bombay ve
Şangay gibi metropoller de aynı sorunla
karşı karşıya. Orada da yerinden edilen ge-
cekondulular var. Sonuçta insan her koşul-
da mekânı insanileştirme yeteneğine sahip.
Eğer her şeyi en baştan düşünürseniz
mekân kalitesi de artar. Yaratıcılık binadan
çok, süreçten geçiyor. İstanbul’a gelen
turistlerin kentle ilgili algısı hep aynıdır.
Biz İtalya’da bu değerlerin bir kısmını yok
ettik. Sizin de geçmişi yok etmenizden kor-
kuyorum. Umarım siz de değerlerinizi aptal
ticari alanlar yaratmak için yok etmezsiniz.
Çünkü bu kentin kimliği o değil."
Son derece keyifli ve faydalı geçen konfe-
rans verilen ödüllerin ardından son buldu.
14. Mimar ve Mühendis12 Mimar ve Mühendis12
Mimar ve Mühendisler Grubu Di-
yarbakır Şube Başkanı Mesut Işık
ve yönetim kurulu üyeleri, Saadet Partisi
(SP) Diyarbakır İl Başkanı Fesih Bozan’ı
ziyaret etti. Ziyaret esnasında Mesut Işık,
Mimarlar ve Mühendisler Grubu’nun
faaliyetleri hakkında Bozan’a bilgi verdi.
Bozan ise, ziyaretten duyduğu memnu-
niyeti dile getirerek, “Seçim sürecinde
parti çalışmalarımız hızla devam ediyor.
Milli görüşün farkını ve Diyarbakır’da
belediyenin elimizde olduğu 1994-1999
dönemindeki yaptığımız çalışmalar
herkes tarafından biliniyor. Belediyelerin
yapılanmada sağlıklı planlar yapması için
mimar ve mühendislerden danışmanlık
hizmetini alması gerekir” dedi.
Türk-Macar dostluğunun önemli isimle-
rinden, Macaristan'ın Kayseri ili Fahri
Başkonsolosu ve aynı zamanda Mimar ve
Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Osman ŞAHBAZ, ATV Avrupa kana-
lında yayınlanan Türk Şövalyeleri programına
konuk oldu. Genel olarak Türkiye-Macaristan
ilişkilerinden bahseden Osman Şahbaz, şu
ana kadar yapılmış güzel şeylerin bulundu-
ğunu ama yeterli olmadığını dile getirirken
Macaristan’ın Türkiye’nin diğer şehirlerini de
tanımasının önemine vurgu yaptı. Programın
ilerleyen dakikalarında kendi hayat hikaye-
sinden de bahseden Sayın Şahbaz Macaristan
macerasının nasıl başladığına dair keyifli
anılar anlattı.
Mimar ve Mühendisler Grubu yeni
Yönetim Kurulu tarafından Kurum ve
Kuruluşlara yönelik gerçekleştirilen ziyaretler
kapsamında Yönetim Kurulu Başkanı Murat
Özdemir öncülüğünde ASKON ziyareti gerçek-
leştirildi. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti
dile getiren ASKON Genel Başkanı Mustafa
Koca MMG’nin bir meslek STK’sı olarak önemli
bir vizyonu olduğunu ve bu vizyonu en iyi
şekilde taşıdığını dile getirerek kurumsal
milliyetçilik yapan bir yapıyı tasvip etme-
diklerini ama ümmetçilik yolunda olan her
türlü yapıya destek vermeye hazır olduklarını
belirtti. Karşılıklı sinerjilerle millet için MMG
ile en iyi hizmeti verebileceklerine inandığını
ifade eden Mehmet Koca, ülkemiz için önemli
değere sahip mimar ve mühendis öğrencilerin
yetiştirilmesi aşamasında üzerimize düşen ne
varsa yapmaya hazırız dedi.
DiyarbakırŞubesi’ndenSaadetPartisi’neZiyaret
OSMANŞAHBAZ,ATV
AVRUPA'YAKONUKOLDU
MMG’DEN
ASKON‘AZİYARET
Sempozyuma kalkınma ajansları
uzmanları, yerel yönetimler ve
kamu kuruluşlarından temsilciler, sivil
toplum kuruluşları temsilcileri ve çok
sayıda kalkınma konusunda uzman
isimler katıldı.
Sempozyumun ‘Yaşanabilir Şehir-
ler Yönetimi’ oturumunda söz alan
Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt
Uysal, ilçede yapılan kentsel değişim
uygulamaları ve projelerini anlattı.
Uysal, "İstanbul’un en yeşil ilçelerinden
biri olan Başakşehir’de göreve talip ol-
duğumuz ilk günlerden bu yana gayret
ve samimiyeti rehber alarak, temel
belediyecilik hizmetlerinin ötesine
geçerek Başakşehir’e birçok alanda
ilkler ve enleri kazandırmaya çalıştık."
dedi. Yaşanabilir şehirler oluştur-
mak amacıyla ilçede hayata geçirilen
Akıllı Çöp Toplama Sistemi’yle de ilgili
bilgiler aktaran Uysal, "Türkiye’de bir
ilki gerçekleştirerek Başakşehir’i Akıllı
Çöp Toplama Sistemi’yle tanıştırdık.
Başakşehir Belediyesi mühendisleri
tarafından tasarlanan ve yoğun bir Ar-
Ge çalışmasının ürünü olan yeni yer altı
çöp toplama sistemi, mevcut kontey-
nerlerden kaynaklanan tüm olumsuz
şartları ortadan kaldırdı." diye konuştu.
5 KITADAN UZMANLAR,
'YAŞANABİLİR ŞEHİRLER'İ ANLATTI
5 farklı kıtadan, 15 uzman konuşmacının katıldığı, toplu taşıma
odaklı gelişim, yol güvenliği, kamusal alan kullanımı, kamu sağlığı
ve güvenliği konularını kapsayan Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu,
The Marmara Otel’de gerçekleşti.
KISA... KISA...
15. Kasım - Aralık 2013 13
Mimar ve Mühendisler Grubu Sa-
karya Şube Başkanı Erol Demira-
lay, TOKİ’ye devredilen Sakarya Atatürk
Stadı arazisine AVM yerine ‘Şehirpark’
yapılması önerisinde bulundu. Sakarya
Atatürk Stadyumu’nun bulunduğu ara-
zinin TOKİ’ye devredildiğini ve TOKİ’nin
alana, yüksek katlı binalar ve AVM
yapacağı söylentilerinin ayyuka çıktığını
kaydeden Demiralay şunları söyledi:
“Stadyumun yıkılarak yerine yapılma-
sı düşünülen şehrimizin yapılanma
ruhuna aykırı bina, bünyesinde iskan
edeceği yüzlerce kişiye, alışveriş için
gelecek binlerce kişi ilave edildiğinde,
oluşacak yoğunluk ve trafik çilesini
düşünmek dahi istemiyoruz. Bir sokakta
bir araçtan, her evde bir araç sürecine
geçildi, şimdi neredeyse ehliyeti olan
herkesin aracı olduğu döneme gelindi.
Ancak yolların genişleme şansı yok.
Şehrimize ve gelecek nesillerimize bu
kötülük yapılmasın” dedi. Demiralay,
sözlerini “İnsanlar kentleri oluşturur,
kentler insanları dönüştürür” sözüyle
tamamladı.
Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından gerçekleşti-
rilen ziyaretler GİV (Girişimci İş Adamları Vakfı) ile
devam etti. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Başkan
Yardımcısı Osman Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç
MMG Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları Mehmet
Kürşat Çapar, Harun Urul ve Genel Sekreter Murat Alpay’ın
katılımı ile gerçekleştirilen ziyarette GİV Başkanı Mehmet
Koç hazır bulundu. GİV’in Bahariye Mevlevihanesi’ndeki
merkezinde gerçekleştirilen ziyarette konuşan MMG Genel
Başkanı Murat Özdemir, geleceğe güvenle bakabilmek
için mekanizmaları doğru çalıştırmamız gerekir, gençle-
rimizi iyi yetiştirerek geleceğimizi hazırlamamız lazım
dedi. STK’ların bir arada, ahlaki değerlere sahip çıkarak
ortak paydada hareket etmesi gerektiğini söyleyen Murat
Özdemir, oda seçimlerinin önemine değinerek GİV’inde
çalışmalarda yer almasını istedi.
Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim
Kurulu, İETT Genel Müdürü Hayri
Baraçlı’yı makamında ziyaret etti. İETT Genel
Müdürü Hayri Baraçlı ziyaretten duyduğu
memnuniyeti dile getirerek MMG üyesi olarak
yapılan etkinlikleri ve faaliyetleri yakından
takip ettiğini, bir STK olarak mesleki alanda
yaptığı açıklamaları takdirle karşıladığını söy-
ledi. İstanbul’un göç alan çok büyük bir kent
olduğunu belirten Hayri Baraçlı, her geçen gün
büyüyen İstanbul’un sorunlarının da büyüdü-
ğünü ve bu sorunların başında da ulaşımın yer
aldığını ifade etti. Ulaşım sorununu çözmek
için çaba sarf ettiklerini ancak her geçen gün
nüfusu artan ve boyuna genişleyen İstanbul’da
ulaşım sorununu bitirmenin mümkün ola-
mayacağını söyleyen Hayri Baraçlı, ulaşım
sorunun çözümü için yerin altına yapılan
Metro hatlarının yanı sıra, Havaray hatlarının
da hayata geçirileceğini belirterek İstanbul'un
büyümeye devam ettiği sürece ulaşım sorunu-
nu bitirmenin imkansız olduğunu ifade etti.
MMG'den Sakarya
Atatürk Stadı'na Şehir Parkı Teklifi
MMG HEYETİ’NDEN GİRİŞİMCİ
İŞ ADAMLARINA ZİYARET
MMG YÖNETİMİNDEN
İETT ZİYARETİ
16. Mimar ve Mühendis14
KISA... KISA...
Mimar ve Mühendisler Grubu’nun
9. Genel İdare Kurulu toplantısı
İzmir Orman Bölge Müdürlüğü Sosyal
Tesislerinde gerçekleştirildi. Oldukça
verimli geçen toplantıda MMG'nin yeni
dönemde yapacağı faaliyet ve etkinlikler
değerlendirildi. Toplantıda söz alan MMG
Genel Başkanı Murat Özdemir MMG’nin
kurumsallaşması yönünde çalışmaların
devam ettiği, etkinliğinin ve bilinirliği-
nin arttırılması için faaliyetlere önem
verdiklerini söyleyerek, özellikle önceki
dönemlerde yönetim organlarında görev
almış bulunan üyeler ile irtibatın arttı-
rılması ve kendilerinin MMG etkinlikle-
rine katılımlarının sağlanması yönünde
çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti.
Üye kayıtlarının güncellenmesi amacı
ile üyelerle görüşmelere önem verdikle-
rini ifade eden Başkan Murat Özdemir,
üyeler arası iletişim ve ilişkinin arttırıl-
masının faydalarını belirtti. Toplantıda
bir de sunum gerçekleştiren Başkan,
MMG’ye gelir getirici faaliyetlerin neler
olabileceği hususunda çalışmalar yaptık-
larını ifade etti.
Mimar ve Mühendisler Grubu Yöne-
tim Kurulu yeni dönem ziyaret-
lerine MÜSİAD ile başladı. Samimi bir
havada gerçekleşen ziyaretten duyduğu
memnuniyeti dile getiren MÜSİAD Genel
Başkanı Nail Olpak eski MMG yöneticisi
olarak yapılan çalışmaları yakından takip
ettiğini ve takdirle karşıladığını söyledi.
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’de
MÜSİAD’ın Türkiye’nin en önemli
STK’larının başında geldiğini ve birlikte
önemli çalışmalar yapmak istediklerini
ifade etti. MMG’nin gerçekleştireceği
Panel ve Seminerlerde MÜSİAD’ında
katılımcı olarak yer almasını talep eden
Özdemir, gerçekleştirmeyi düşündükle-
ri Konferansta MÜSİAD’ında katılımcı
olarak bulunmasını istedi. Gelecek sene
gerçekleştirilecek Oda Seçimlerinde MÜ-
SİAD’ında oluşturulacak oda komisyonla-
rında yer almasını ve destekte bulunma-
larını arzu ettiklerini belirtti.
Mimar ve Mühendisler Grubu tara-
fından gerçekleştirilen üniversite
ziyaretleri kapsamında Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi’ne gidildi. MSGSÜ
Rektörü Prof. Yalçın Karayağız ziyaret-
ten duyduğu memnuniyeti dile getirerek
MMG’nin toplumsal hayatta önemli bir yere
sahip olduğunu ve kendisinin de yapılan
çalışmaları takdirle karşıladığını söyledi.
Üniversite olarak MMG ile daha öncede
ortak ve faydalı çalışmalar yaptıklarını
hatırlatan Prof. Yalçın Karayağız, özellikle
mimarlık bölümü öğrencilerinin iş hayatına
atılmaları aşamalarında MMG’nin büyük
yararlılık gösterdiğini ifade etti.
MMG 9. GENEL İDARE KURULU
TOPLANTISI İZMİR’DE YAPILDI
MMG’ YÖNETİM KURULU'NDAN
MÜSİAD ZİYARETİ
MİMAR SİNAN
GÜZEL SANATLAR
ÜNİVERSİTESİ’NE
ZİYARET
GERÇEKLEŞTİRİLDİ
17. Kasım - Aralık 2013 15
Mimar ve Mühendisler Grubu
ziyaretleri çerçevesinde TÜMSİ-
AD İstanbul Şubesine ziyarette bulunan
Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özdemir’e
Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç MMG
Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları
Mehmet Kürşat Çapar, Mustafa Yalçınkaya
ile Genel Sekreter Murat Alpay eşlik etti.
TÜMSİAD İstanbul Şube Başkanı Eyüp
Topal ziyaretten duyduğu memnuniyeti
dile getirerek MMG’nin topluma yön veren
bir STK olduğunu belirterek yaptığınız
çalışmaları ilgi ve takdirle izliyoruz dedi.
TÜMSİAD olarak yurtiçi ve yurtdışında-
ki 40 şube ile ülke problemlerine çare
aradıklarını söyleyen Topal, STK’lar olarak
ortak akılın oluşturduğu bir çalışma grubu
kurarak ülkeye faydalı olacak çalışmalar
yapmak istediklerini söyledi. MMG’nin
desteği ile verimli çalışmalara imza ata-
bileceklerine inandıklarını söyleyen Eyüp
Topal, ülkenin çevre ve enerji verimliliği
konusunda çok büyük bir açık bulunduğu-
nu söyleyerek STK’ların dinamik yapılar
oluşturarak geleceğimizin gençlerini
yetiştirmesi gerektiğini ifade etti.
MMG’DEN TÜMSİAD’A ZİYARET
Mimar ve Mühendisler grubu tarafın-
dan üniversitelere gerçekleştirilen
ziyaretler çerçevesinde MMG Genel Başkanı
Murat Özdemir önderliğinde bir heyet İTÜ
Rektörü Prof Dr. Mehmet Karaca’yı maka-
mında ziyaret etti. Murat Özdemir İTÜ’de
gerçekleştirilen olumlu değişimleri dile ge-
tirerek dünya üniversiteleri arasında önemli
bir yere sahip olan İstanbul Teknik Üniver-
sitesi ile MMG olarak ortak projelere imza
atmak istediklerini söyledi. MMG olarak
üniversite bünyesinde öğrenci kulübü açmak
istediklerini dile getiren Murat Özdemir,
çıkarmayı düşündükleri hakemli dergi için
üniversite öğretim üyelerinin desteği aşama-
sında yardım talebinde bulundu. İTÜ Rek-
törü Prof Dr. Mehmet Karaca dile getirilen
taleplerin kendileri içinde uygun olduğunu
ve MMG ile yapılacak her etkinliğe destek
olmaya hazır olduklarını dile getirerek,
öğrencilerin gelişimleri konusunda birlikte
çalışmalar yapmak istediklerini ve yakın
zamanda açılışını yapacakları Teknopark ile
Ar-Ge ve inovasyon konusunda MMG’nin de
katkıları ile etkin çalışmalar yapabilecekleri-
ni ifade etti.
MMG’DEN
İTÜZİYARETİ
18. MİMARLIK
Mimar ve Mühendis16
GÖKDELENLER ÇAĞIN
UTANÇ DUVARLARI MI?
Günümüzdeki şehirlerde insanlar aralarındaki
ilişkilerin azalarak hızla zayıfladığı, sanallaştığı,
olanca kalabalıklığına rağmen giderek yalnız-
laştığı ve yekdiğerinden kopmakta olduğu bir
dünyada yaşamaktadırlar.
İnsan fert olarak hem kendine ve hem de çev-
resindekilere yabancılaşırken modern hayat
tarzının dayattığı kurallar insanın yalnızlığını
ve yabancılaşmasını her geçen gün arttırmak-
tadır. Yükseklik yarışına giren gökdelenlerin,
“utanç duvarları” gibi birbirlerinden kopardığı
mahalleler ve fertler birbirlerine yabancılaş-
makta, böylesi bir hayat tarzında akrabalık,
dostluk, arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri de
giderek anlamını yitirmektedir.
Oysa İslam öğretileri ana-baba ve akraba-
dan sonra yetim, yoksul ve komşu haklarını
gözetmeyi emretmekte olduğu sayısız ayet ve
hadislerde görülmektedir.
Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerîmde “Yalnızca Allah’a
kulluk edin ve ondan başka hiçbir şeye ilahlık
yakıştırmayın. Ana babaya yakın akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak
komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda
Pekalmışa ve elinizin altındaki (hizmetçi ve
işçi)lere iyilik yapınız ve iyi davranınız.” (Nisa
4/36) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)“Allah’a ve
âhiret gününe iman eden kimse komşusunu
rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiret gününe
iman eden kimse misafirine ikram etsin.
Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse
ya hayır söylesin veya sussun!”
Hâfız, el-Fetih’te, bir Sahabînin ,”Ey Allah’ın
Rasûlü! Komşunun komşu üzerindeki hakkı ne-
dir?” sualine Allah Rasûlü (sa.v.)’nin: “Evi hava
alamayacak şekilde bitişiğinde ondan izin
almadan evinden yüksek bina yapamazsın.”
buyurduğunu belirtmektedir.
Yine bir başka hadis-i şerifte Peygamber
Efendimiz;" Kıyamet alametlerinden biri
de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi
çobanlarının binaları yükseltmekte birbir-
leriyle yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini
görmendir.” buyurmaktadır.
Kurtubi der ki: “Bundan maksat, çölde ya-
şayan göçebelerin ortalığı istila etmeleri ve
zorla ülkeye sahip olmaları sonucu durumun
değişeceğine dair haber vermektir. Böyle-
likle bunların malları çoğalacak ve bunların
bütün gayretleri yüksek binalar yapmaya ve
bunlarla övünmeye doğru yönelecektir. Biz
bu dönemlerde bunlara tanık olduk.”
Ancak, yeri gelmişken; son zamanlarda gün-
deme gelen ‘şehir siluetini bozacak derecede
yükseltilen’ çok katlı binaların/gökdelenlerin,
hangi yönden olursa olsun, nice kırklarca
binada yaşayan “komşuların” görüş alanını
YAZI: MEHMET OSMANLIOĞLU / MİMAR>
GÖKDELENLER VE
GETTOLAR İNANCIMIZIN
NERESİNDE?
Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi
uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı
edinirsiniz? (Şuarâ ,128-129)
Binâlarınızı yükseltmeyiniz. Zirâ günlerinizin en kötüsü
binâlarınızı yükselttiğiniz gündür. Hz.Ömer (r.a.)
19. Kasım - Aralık 2013 17
kapattığı ve onların manzarasını bozduğu da
bir hakikattir. Hele söz konusu çok katlı binalar,
halkın ortak mekânlarını, tarihi ve kutsal
yapılarını perdeliyorsa, Peygamberimizin (s.a.v)
“on(lar)dan izin almadan ev(ler)inden yüksek
bina yapmazsın!” ihtarı üzerinde bir kez daha
düşünmek gerekmektedir.
GÖKDELENLER YANLIŞ ŞEHİRLEŞME
MODELİNİN SONUCU OLABİLİR Mİ?
Kimileri gökdelenlerin şehirler için gerekli ve
faydalı olduğunu belirtmekte, İstanbul gibi bü-
yük şehirlerde ise neredeyse zorunlu olduğunu
savunmaktadırlar. Gerçekten bu yapılar çağın
kaçınılmaz ihtiyacı mı? İnsanların bu denli
yoğunlaşan şehirlere mahkum olması kaçı-
nılmaz bir kader mi?Yoğun nüfusun yaşadığı
bölgelerin tek çözümü bunlar olabilir mi?
Kimilerince de ömür törpüsü heyulalar bu
gökdelenler. Ülkemizde kapitalizmin iktisa-
di enstrümanlarını kullanarak sürüklediği
rant kaynaklı şehirleşme modelinde yüksek
yapılara(gökdelenlere) rağbetin ekonomik
sistem gereği oluşturulduğu görülmektedir.
Çünkü sistemin işleyişi bu tür yapılaşmayı
öngörmekte, önermektedir.
Yüksek katlı yapıların yapımına ilişkin rağbete
karşı oluşan reaksiyonların bir kısmı kişilerin ya
da grupların değer sistemlerine göre değişen
"sübjektif sakıncalar", bir kısmı da bilimsel ve
teknik gereklere dayanan "objektif sakıncalar"
olarak tebarüz etmektedir.
Sübjektif sakıncalar; şehirlerin tarihi ka-
rakteri ve siluetin bozulduğu, gökdelenlerin
insanlar üzerinde psikolojik baskı yarattığı
ve hatta davranış bozukluklarını ortaya
çıkardığı gibi eleştirilerden oluşmaktadır. Bu
eleştiriler taraflar arasında tartışma konusu
olsa da genel anlamda bir mutabakata varıl-
ması kolay değildir.
Objektif sakıncalar ise; genellikle ulaşım
sorunları, mevcut altyapıyı zorlamaları, yakın
çevresindeki binaların güneş ve manzaradan
yararlanmasının ve hava sirkülasyonunun en-
gellenmesi, rüzgârın rahatsız edici hatta zarar
verici etkilerinin oluşması, yangın ve deprem
gibi olaylarla çevre için daha büyük risklerin
doğması olarak özetlenebilir.
Yüksek katlı konut literatürde olmayan bir kav-
ram olup, belki az gelişmiş ülkelerde insanları
istiflercesine yerleştirildiği mahrumiyet bölgesi
yapıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Konut
dışı olmak kaydıyla istisnai durumlarda bu tür
yapıların yapılması zaruri ise yerel yöneticilerin,
yatırımcıların ve mimarların yüksek yapıların
yer seçimi konusunda şehrin siluet ve tarihi
dokusunun korunması gibi kriterleri dikkate
almaları gerekir. Yüksek yapıların olduğu
bölgelerde nüfus yoğunluğu artmakta bu
yüzden de, ulaşım, enerji, içme suyu ve atık su
20. MİMARLIK
Mimar ve Mühendis18
özgürlük alanlarını kaybederek aşırı ölçüde
birbirine yaklaştırıldığından aralarındaki ilişkiler
zedelenmekte ve kavgalara dönüşmektedir.
1992 de şehir ve kasabalarda yurt çapında
yapılan bir ankete göre insanların %92 si
1-2-3 katlı evlerde oturmak istiyor. Buna
benzer İstanbul ölçeğinde 2012’de yapılan bir
ankette de yine aynı nispette insanın az katlı
konutlarda oturmak istediği teyid edilmektedir.
Bu durumda toplumun yüksek katlı bina talebi
olmadığına göre halen yapılmakta olanlar
toplumun taleplerine ters düşmektedir.
Bu karşı duruşun ortaya koyduğu veriler ve
farklı taleplere rağmen yüksek katlı konutlar
yapılmasından elde edilenin ne olduğunu irde-
lemek gerekir. Yaygın olan görüşe göre düşük
maliyetlerle elde edilen arsalardan yüksek rant
sağladığından yatırımcılar ve onların idareye
tesir eden çevreleri öncelikle bu suni talebi
oluşturmakta, ardından oluşturulan taleple ya-
tırımcı bir yandan arsa üzerinden kazanırken,
öte yandan yüksek katlı bina yaparak binadan
da büyük kârlar elde edebilmekte olduğu
belirtilmektedir. Yüksek katlı bina yapımı yay-
gınlaştıkça bu tür yapıları yapabilecek büyük
ölçekli şirketlerin işleri artarken, küçük ve orta
ölçekli inşaat firmaları giderek azalmaktadır.
Bu tür uygulamalar sermayeyi bir kesimde
yoğunlaştırarak toplumdaki orta gelir grubunu
ortadan kaldırmakta, toplumda birbirinden
kalın çizgilerle ayrılmış yüksek gelir düzeyli elit
kesim ile düşük gelir grubundan oluşan kaotik
sistemlerinin kapasiteleri zorlanmakta veya
yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle yer seçimi
yapılırken mevcut yerleşimlerin dışında ve
uzağında yerleri düşünülmelidir. Gökdelenler
şehrin tarihi kimliğine, ruhuna zarar vermekte
bu tür yapılar çoğaldıkça şehrin bu değerleri
yok olmaktadır.
Bu tür yapılar aynı zamanda şehrin topoğraf-
yasını örseleyerek, tabiatın siluetini bozmakta
ve birbirine ne kadar uzak olursa olsun şehrin
insicamını alt üst etmektedir.
Şehirde tebarüz etmiş eski nirengi noktalarını,
imaj oluşturan yapıları yüksek yapıların inşaa-
sıyla kaybolup gitmekte, şehrin tarihî mekanla-
rın özelliği yitirilmekte, mahalleler, meydanlar
sokaklar, eski ağaçlar yok edilerek hatıralar
kaybedilmekte, kısaca yaşayanların şehre ait
değerleri ve aidiyeti yok edilmektedir..
Aynı zamanda bu yapılar yapılırken evlerin
yakınındaki özel yeşil alanlar, bahçeler yok
edilerek Türk şehirciliğinin tabiat ile bütün-
leşen tabii çevre ilkeleri yok edilmekte, eski
evlerin iç mekan-dış mekan bütünleşmesi
yitirilirken, manzaraya yönelme ve komşu
yapılara olan saygıdan bahsetmek imkansız
hale gelmektedir.
YÜKSEK KATLI BİNALARIN
SOSYOLOJİK YAPIYA VE
İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ
Yüksek katlı binaların sosyolojik açıdan oluştur-
duğu sakıncalara gelince, insanlar kendine özel
bir sosyal doku teşekkül ettirmektedir.
Firmalara sağladığı prestijin yanında, çalışan-
lara sağladıkları konfor, kaynakların ekonomik
kullanımı ve daha fazla insanı bir arada ça-
lıştırma imkânı gibi nedenlerden dolayı tercih
edilen yüksek katlı binalarla ilgili görüşlerini
belirten nöroloji uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ,
suni iklimlendirmeden kaynaklanan enfek-
siyonları ve üst solunum yolu sorunlarının
yanında bu tür binalarda çalışanların en çok
yakındıkları sağlık sorunlarının başında gerilim
tipi baş ağrıları ve migren gelmekte olduğu
belirtilmektedir.
ŞEHİRCİLİK VE İMAR
AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
Hayatın gerçeğinden uzak masa başında
hazırlanan imar planlarıyla, kanun ve yönet-
meliklerin getirmiş olduğu anlamsız kural ve
sınırlamalara göre uygulama yapıldığından
olumsuz sonuçları kaçınılmaz olmaktadır. Yük-
sek yapılarda alttaki katlar üsttekileri taşımak
zorunda kaldığından abartılı temeller, ileri
teknoloji maliyeti, asansörler, yüksek deprem
riski ve yangın güvenliği açısından gelen ilave
maliyetler, arsadan elde edilen tasarrufu(!)
gidermekte, daha yüksek maliyetli binalar
haline gelmektedir.
Gökdelenlerin şehre önemli olumsuz etkilerin-
den biri de şehir içindeki hava sirkülasyonun
azaltması ve azalan sirkülasyon dolayısıyla
şehir içindeki havanın sıcaklık ve kirliliğin doğal
21. Kasım - Aralık 2013 19
Modern ideolojiler ve
özellikle liberalizm /
kapitalizmin bağlılarının, yani
gettolaştırmanın fikir ve eylem
ortaklarının bu kıyameti yaratmış
olmaktan dolayı bir sıkıntı içinde
olması beklenmez. Ancak tevhid
dini olan İslam’ın bağlılarının,
özellikle Türkiye’de bu kıyamet
ideolojisine olan katkıları
düşünülünce, kıyameti çok daha
soğuk bir yüzle karşımızda
görüyoruz.
klima sistemi bozulduğundan dışarıya tahliye
edilmemesine sebep olmaktadır. Buna karşılık
Belgrad Ormanı istikametinden esen sert
rüzgârlar gökdelenler arasındaki boşluklar-
dan çıkarken hava şartlarında ani değişimler
teşekkül etmektedir.
Arsanın çok kıymetli olduğundan bahsederek
yüksek katlı bina yapmanın zaruri olduğunu
bahsedenlere verilecek cevap şöyle özetlene-
bilir :1,50 emsalli bir yerde emsali değiştirme-
den 0,25 taban alanını 0,50 ‘ye çıkarırsanız
aynı imarla altı katlı bina yapmak yerine üçer
katlı sıra evler yapılabilmekte ve aynı yerde,
aynı imar yoğunluğu ile daha insanî, tabiatla
barışık çözümler elde edilebilmektedir. Bu
binalarda insanların kendine ait küçük birer
bahçe ayırılarak toprakla temas sürdürülebil-
mekte, yaşlı, çocuk ve engellilerin ve herkesin
toprağa, yere daha yakın olmakla daha mutlu
oldukları görülmektedir. Bu tür çözümler
üretilebilecek iken yukarıda belirtilen rant
kaynaklı sebepler ve çözüm üretimindeki akıl
tutulmasından(akıl kıtlığı da denilebilir) dolayı
bu tür çözümlemeler üzerinde pek durulma-
maktadır. İnsanlar ortak ama kendisine ait
olamayan geniş pasif yeşil alanlardan çok,
küçük ama kendine ait aktif kullanacağı bah-
çeleri talep etmektedir. Bu tür az katlı yapılar,
yüksek katlı binadan gelecek büyük temel
masrafları, asansör, kule vinç, büyük deprem
ve yangın riski maliyetlerine katlanmayı gerek-
tirmemekte, büyük inşaat şirketlerine ihtiyaç
duymaksızın hemen yakınındaki küçük ya da
orta ölçekli firma ya da kalfayla binalarını
yapabilmektedir. Böylece aracılık ve tanıtım-
reklâm hizmeti vererek konut maliyetine suni
olarak artıran parametrelerden kaçınılarak
daha ucuza ev sahibi olunulacaktır. Ayrıca
bu tür az katlı yapıların betonarme yapım
zorunluluğu bulunmamakta ahşap, çelik, kâgir
ve hatta kerpiçten dahi yapılabilmektedir.
GETTOLAŞMA KIYAMET
HABERCİSİ(Mİ?)..
Bir şehrin herhangi bir azınlıkça yerleşilen
bölümüne genel olarak “ Getto ya da geto”
denilmektedir. İbranice kökenli bu sözcük
20.yüzyıl ortalarında Almanya ve Doğu Avrupa
şehirlerinde eskiden Yahudilere ayrılan sonra
da Yahudi semtlerine verilen bir ad olup
,genelde kötü hayat şartlarının hakim olduğu
yerleşim bölgeleri için kullanılmaktaydı. Günü-
müzde ise belli gelir ya da düşünce paralelliği
taşıyan grupların, kendilerini toplumun diğer
kesimlerinden ayrıştırarak, hisarlar ve tel
örgüler arasına alarak daha güvenli ve steril
bir ortamda yaşamayı oluşturan, genellikle
yüksek katlı lüks konutlardan oluşan siteler
anlaşılmaktadır.
Bu tür yapılaşmaların kapitalist ekonomik
sistemin uzantısı ve sonucu olduğunu belirten
Enver Gülşen, “Bir Kıyamet Habercisi Olarak
Gettolaşma” adlı makalesinde; “Modernite
ve onun ekonomik hayatla toplumsal hayat
arasındaki ilişkileri düzenleyen “araçlarından”
en güçlüsü olan kapitalizmin sürdürülebilir
olması toplumsal alanın gettolaş(tırıl)masıyla
yakından ilintilidir. Gettolaşma, bir yandan
çeşitli toplumsal kesimlerden gelen insanlar
arasındaki bağları koparırken, öte yandan in-
sanı salt bir dünya yaratığı hâline döndürecek
bütün yolları sonuna kadar açar.”
Modern toplumlardaki gettolaşma, üç aşama-
da gerçekleşir. İlki, mezarlıkların gettolaştırıl-
masıdır. Mezarlıklar şehrin en uzak köşelerine,
“faal insanın” göremeyeceği kadar uzağa atılır
ki, günlük hayatta “yükümlülüklerini” yerine
getiren insan, ölümle hiçbir şekilde karşı kar-
şıya kalmasın. Zira ölümle yüzleşmek, insanın,
hayatın hakîkî anlamı üzerine her an tefekkür
içinde olması demektir. (…)
Özellikle kapitalizmin yoğun bir toplumsal
travma yarattığı ve insanların hayat stan-
dartları arasında derin uçurumlar oluşturduğu
yerlerde gettolaşmanın ikinci adımı gerçek-
leşir. Üretim ve tüketim döngüsünün içindeki
herhangi bir konumda yer alamayan toplumun
yoksul kesimleri mezarlıklara yapılan türden
bir gettolaştırma işlemine maruz kalırlar. (…)
Ve gettolaştırmayı bütün unsurlarıyla gerçek-
leştirenler, bu şiddetin farkındadır. Bu yüzden
üçüncü tipten gettolaştırma başlar. Ancak bu
defaki gettolaşma, ilk ikisinden nicelik ve nite-
lik olarak temel bazı farklar barındırır. Bir kere
bu son gettolaşma, bir şekliyle toplumun ve
devletin yönetici elitinin, kendilerini “sıradan”
halktan izole ederek korunaklı kılmasıdır. As-
kerler, milletvekilleri, hâkim savcılar, bürokrat-
lar vs. topluca yaşadıkları yerlerde, kendi ko-
runaklı duvarları ardında ilk iki gettolaşmanın
sonucu gerçekleşebilecek potansiyel şiddetten
uzaklaştırırlar kendilerini. Bu korunaklı yerler,
adeta mini devletçik gibidirler. İçerdekilerin
dışarının dertlerinden haberi yoktur. Ki zaten
haberleri olmasın diye inşa edilmiş olan bu
22. MİMARLIK
Mimar ve Mühendis20
fildişi kulelerde yaşarlar.
Modern ideolojiler ve özellikle liberalizm /
kapitalizmin bağlılarının, yani gettolaştırma-
nın fikir ve eylem ortaklarının bu kıyameti
yaratmış olmaktan dolayı bir sıkıntı içinde
olması beklenmez. Ancak tevhid dini olan
İslam’ın bağlılarının, özellikle Türkiye’de bu
kıyamet ideolojisine olan katkıları düşünülünce,
kıyameti çok daha soğuk bir yüzle karşımızda
görüyoruz.
Bugün Müslüman elitlerin, gettolaştırmanın
bu üç türlüsüne, ama özellikle zengin rezidans-
ların hayatımızın içine bir çirkin kale olarak
girmesine olan “katkıları” yadsınamaz.. “Allah’ın
karşısında kral da, dilenci de aynıdır; onları
ayıran sadece takvalarıdır” inancına sahip olan-
ların, kendi “ayrıcalıklarını” Babil kuleleri içinde
sergilemek için birbirleriyle yarışmaları oldukça
manidar. Modern korkuların Müslümanların
önce hayatlarını, sonra da imanlarını dönüştür-
düğünün en büyük kanıtı bunlar.
Tanrıyı mı attık hayatımızdan; soytarı tanrı-
cıklar bütün görüş alanımızı işgal eder ve bizi
köleleri hâline dönüştürürler. Müslümanlar
dâhil insanlığın kahir ekseriyetinin güç, ikti-
dar, para, mal mülk, kariyer putlarına tapar
hâle gelmesi “sizin taptıklarınız benim aya-
ğımın altındadır” diyen İbn Arabî’yi yeniden
aklımıza getirmeli. Ayaklar altına almamız
gereken her şeyi, sırça köşklerimizde baş-
tacımız yaptık. “Bir lokma, bir hırka” boğaz
manzaralı ultra-lüks rezidanslarımızın şark
köşesine astığımız altın çerçeveli tabloda
yazılı bir hatıra olarak kaldı.
Babil kulesi neden tamamlanamamıştı ve ne-
den Allah, Babil kulesini yapanların dillerini de-
ğiştirmişti de birbirlerini anlamaz olmuşlardı?
Allah’a şirk koşmanın bir şekli olan salt dünya
varlığı hâline gelmiş olmamız olmasın bunun
sebebi? Babil kulesini yapanların başına gelen
şey, tekrar tekrar başımıza gelmiyor mu?
Dillerimiz, artık birbirimizi anlayamayacak
kadar karışmadı mı, aynı “dili” konuşsak bile?
Parçalana parçalana nereye kadar? Kıyametin
hemen eşiğinde duruyoruz. Korunaklı, konforlu
ve güvenli duvarlarımız bir gece ansızın tepe-
mize büyük bir gürültüyle çöktüğünde her şey
için çok geç olabilir. Gidilen yol yol değildir.”
Konuya başka açıdan bakan Hayrettin Kara-
man ise şöyle diyor: “İslam'a inanmayanlar
kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler
ama bu uygulama Müslümanların hayat,
ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini
olumsuz etkileyecekse İslam toplumunda
onların aykırı fiilleri için özel mekanlar ihdas
edilmek gibi tedbirlere başvurulur.”
NETİCE
Kentsel dönüşüm' sağanağı altında projelen-
dirilen çok katlı, çok yoğun siteler, toplumu
merkezi ve mahalli bir otorite tarafından daya-
tılan bir ayrışmaya sürüklemektedir. İnsanların
nerede, hangi büyüklükte bir evde oturacağına,
komşularının kimler olacağı ve kimlerle temas
edeceğine, sakinlerin dışında bir üst irade
karar vermektedir.
Dünyada toplumdaki bu ayrışmanın önüne
geçecek bazı tedbirler alınmakta, çözüm
yolları aranmaktadır. Buna örnek olarak;
Kanada`da bazı eyaletler toplu konutların
site girişlerini güvenlikler ve kilitli kapılarla
kentin yol bağlantılarına kapatmasını yasak-
lamaktadırlar. Amerika`daki bazı eyaletlerde,
Avrupa’da Amsterdam gibi şehirlerde yeni
geliştirilen toplu konut projelerinde alt ve
orta gelir grubuna yönelik belli bir konut
stokunun da üretim, emlak geliştiricilere şart
koşularak farklı gelir gruplarının bir arada
yaşaması hedeflenmekte ve gettolaşmanın
önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Mekanları tasarlayan, inşaa eden, karar
verenler, ona kendi inanç ve kültürel kodlarını
yansıtmakta ve bu mekânlar derin manalar
yüklü ve veluddur. İnşaa edilen mekanlarda
insan ve cemiyetin kültürel kodlarının ete
kemiğe bürünmüş hali gizlenmiş gibidir.
Dışa kapalı, özel, güvenlikli, muhafazalı alanlar
ister istemez bir ayrışmayı tevlid edecektir.
Siteleşme ile ayrışma birbirlerini takip eden
tabii silsile gibidirler..Bu fiziki ayrışma zihinsel
ayrışmaya dönüşürse insanları ötekileştirdik-
lerinden dolayı aklen ve kalben ayrı yaşamaya
ve düşünmeye götürme tehlikesini mündemiç-
tir. Bu ise cemiyet hayatının tamamını tehdit
edecek içtimai bir mesele haline dönüştürebi-
lir. Kaldı ki bu minvaldeki mevcut sitelerde ya-
şayanların pervasızlıkları, gösteriş ve tüketim
hastalıkları, yaşamakta oldukları hayatın lüksü
onları yekdiğerini düşünmeyen ve giderek dün-
yevileşen nesne haline getirmektedir. Mutlak
huzur ve mutluluk bu dünyada mümkün mü?
Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den riva-
yet edildiğine göre Resülullah(s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Canım kudret elinde olan Allah'a ye-
min ederim ki sizler iman etmedikçe cennete
giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman
etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi
seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda
selamı yayınız!"
Müslümanlar dâhil insanlığın kahir ekseriyetinin güç, iktidar, para,
mal mülk, kariyer putlarına tapar hâle gelmesi “sizin taptıklarınız
benim ayağımın altındadır” diyen İbn Arabî’yi yeniden aklımıza
getirmeli. Ayaklar altına almamız gereken her şeyi, sırça köşklerimizde
baştacımız yaptık. “Bir lokma, bir hırka” boğaz manzaralı ultra-lüks
rezidanslarımızın şark köşesine astığımız altın çerçeveli tabloda yazılı
bir hatıra olarak kaldı.
24. GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞDOSYA: AR-GE VE İNOVASYON
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, uluslararası
düzeyde rekabet edebilmek için, araştırma temelinin
güçlendirilmesi ve yapılandırılması yolunda yeni
mekanizmalar geliştirirken, oluşturulacak bir
bilim ve teknoloji politikası çerçevesinde teknoloji
üretme olanaklarını geliştirmelidir. Her şeyden
önce gsyih’den Ar-Ge’ye ayrılan pay çıkartılmalı
ve ayrılan bütçenin katma değeri yüksek, dünya
ölçeğinde rekabet edebilir ürün ve teknolojilerin
geliştirilmesi gibi doğru kaynaklara aktarılması
sağlanmalıdır.
TÜRKİYE'DE AR-GE VE
İNOVASYON YÖNETİMİ
Mimar ve Mühendis22
26. GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Mimar ve Mühendis24
DOSYA: AR-GE VE İNOVASYON
Günümüzde kuruluşların rekabet
gücünü belirleyen en önemli unsur
Ar-Ge ve inovasyon yetenekleridir.
Bazı inovasyonlar her hangi bir Ar-Ge
faaliyetine gerek olmaksızın, bazıları
ise teknolojik Ar-Ge faaliyetlerinin
sonucunu kullanarak yapılmaktadır. Peki,
ülkemizde Ar-Ge inovasyon konusunda
durum nedir, neler yapılmakta ve neler
yapılmalıdır, açıklamaya çalışalım.
İnovasyon ve Ar-Ge konusunun firmalar, hatta ülkeler için
rekabette farklılaştırıcı unsur olduğunun bilinmesine rağmen,
Türkiye’de aslında tam anlamıyla inovasyon ve Ar-Ge uygulama-
larının nasıl olacağı herkes tarafından net bir şekilde bilinmemek-
tedir. Kimileri konuya sadece finansal olarak bakmakta ve TÜBİ-
TAK veya KOSGEB’in verdiği Ar-Ge teşviklerinden yararlanmayı
inovasyon ve Ar-Ge yapmak olarak görmektedir. Kimileri, firma
içinde fikir geliştirme veya motivasyon çalışmaları yapınca ino-
vasyon yaptıklarını düşünmektedir. Kimileri piyasaya yeni bir ürün
çıkartınca kendini “inovatif” bir firma olarak tanımlamaktadır.
Bu ve bunun gibi sayılacak birçok şey inovasyon ve Ar-Ge’nin bir
parçası olabilecekken gerçekte önemli olan, yapılan çalışmaların
nasıl yapıldığı, firmanın satışlarını ne kadar arttırdığı ve elbette
işin sonunda rekabet gücünün ne kadar yükseldiğidir. Türkiye’de
yapılan çalışmalara bu gözle bakıldığında ve dünyadaki uygula-
malar ile karşılaştırıldığında gerçek anlamda inovasyon ve Ar-Ge
metodolojilerinin çok fazla bilinmediği ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon eksikliğinin nedenleri arasında,
alınan eğitimin yetersizliği, yeni konularda derslerin açılamaması;
akademisyenlerin araştırma yapamamaları, maddi sorunlar, alt-
yapı yetersizliği (araştırma laboratuvarı ve enstitüsü), araştırma
heyecanı, sevgisi, metodolojisinin verilememesi, birlikte çalışıla-
maması, araştırmalarda çalışan doktoralı eleman eksikliği, proje
başvurularının kişisel ya da tek kurumlu olması, ulusal konsorsiyu-
mun kurulamaması, uluslararası organizasyonlara katılım eksikliği
ve doktora sürelerinin çok uzun olması gibi unsurları sayabiliriz.
Bu koşullarda yeni teknolojiyi üretmenin hatta takip etmenin
imkansız hale gelmesi kaçınılmazdır. Tabii sanayinin ilgisizliğini
de saymadan geçemeyiz.
Yukarıdaki eksiklikleri de göz önünde bulundurarak, Türkiye’de
Ar-Ge ve inovasyon kapasitesini artırmak için yapılması gereken
çok sayıda iş bulunduğunu söyleyebiliriz. Rekabetçi güç odaklı,
Ar-Ge ve inovasyon temelli yeni bir stratejik dönüşüm şart gibi
görünmektedir. Türkiye'nin inovasyon kapasitesini arttırmadan
ve bu kapasiteyi üretime dönüştürmeden istenilen düzeyde bir
refaha ulaşmamızın imkânı bulunmuyor.
Türkiye Küresel Rekabetçilik Endeksi'nde 59, İnovasyon
Kapasitesi'nde 69, İş Yapma Kolaylığı Endeksi'nde 71, Metametik
AR-GE VE
İNOVASYON’UN
NERESİNDEYİZ?
27. Kasım - Aralık 2013 25
ve Fen Bilimleri Endeksi'nde 103 ve Dünya Refah Ligi'nde 75'inci
sırada bulunuyor. Bir yandan araştırmacı sayısı ve bilimsel maka-
le üretimi artarken, aynı gelişmeler patent sayılarına ve üretime
yansımıyor. Öte yandan ihracatımız, düşük ve orta teknolojilere
dayalı bir sanayi yapısına sahip. İhracatımızın sadece % 2’si yük-
sek teknolojili mallardan oluşuyor. Oysaki küresel endekslerde üst
sıralarda yer alan ve dünyanın önde gelen ekonomilerinde bu oran
% 20-50 arasında değişiyor.
Araştırma geliştirme faaliyetleri ve inovasyonlar tüm dünyada,
büyümenin, verimliliğin ve rekabet avantajının önemli bir dinamo-
su olarak hız kazanmaktadır. Ar-Ge’nin hedeflerine ulaşabilmesi
için, kamu-özel sektör arasında sorumlulukların paylaşılması,
bilişim teknolojileri ve insan kaynakları ile ilişkilerinin irdelenmesi,
teşvik ve finansman boyutlarının dikkate alınması ve harcamala-
rın doğru ve dönüşü olan alanlara kanalize edilmesi gerekmek-
tedir. Ar-Ge’nin salt ‘ürün geliştirmeye yönelik harcama’ olarak
görülmemesi ve ekonomik büyümeye olan etkisini gerçekleştiril-
mesi için teknolojik gelişme ve iktisadi büyüme arasındaki iletim
mekanizmasının doğru anlaşılması ve teknolojiye ‘hazır olma’ ve
teknolojik ‘kullanımın’ artırılmasına yönelik bir planlama çerçeve-
sinde yol alınması gerekmektedir.
Not: Bu yazıda MÜSİAD’ın Ar-Ge ve İnovasyon raporlarından
faydalanılmıştır.
28. MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞDOSYA: AR-GE VE İNOVASYON
Mimar ve Mühendis26
MMG Dergisinin bu sayısının teması Araştırma-
Geliştirme kısaca AR-GE ve İnovasyon. Bu
sayıda konu uzmanları tarafından detaylı
şekilde anlatılacak. AR-GE ve İnovasyon
gerekliliği, tecrübeler, uygulamalar, metotları,
ticarileşmesi, desteklenmesi konusunda
bilgilerimizi artıracağız. Mühendis ve mimarlar
olarak zaten sürekli duyduğumuz, kısmen veya
tamamen içinde olduğumuz bu konuyu daha da
içselleştirmiş olacağız.
AR-GE NEDİR İNOVASYON NEDİR?
işisel gözlemlerimi paylaşmak isterim. 1985 de mühendis
diplomamı alınca Ar-Ge mühendisi olarak tekstil makinesi
üreten bir şirkette iş hayatına atıldım. 3 yıl dokumaya hazırlık
makineleri kontrol sistemleri geliştirdim. İkinci şirketimdeki
görevde sentetik iplik makineleri proses kontrol sistemleri
geliştirdim. Böylelikle İsviçre’de 9 yıl Ar-Ge çalışma tecrübem
oldu. Yaklaşık 18 senedir Türkiye’de bu konuda faaliyette
bulundum, Ar-Ge yapan, teknoloji üreten kişilerle, kurumlarla
temasım devam etmektedir. Tüm bu 27 yıllık deneyimi muka-
yeseli olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
İsviçre’de çalıştığım şirketlerde Ar-Ge yapmanın iki önemli
motivasyonu vardı.
1) Müşteri, mevcut makine ve sisteme ek fonksiyonlar, özel-
likler talep ediyordu. Bu taleplerin en iyi şekilde, müşterinin
istediğinden daha fazlasıyla yerine getirilmesi için yapılan
Ar-Ge çalışmaları.
2) Pazarda kalmayı sürdürebilmek için, rekabetçi olmak için
ve rakip firmaların yaptığından daha işlevsel, daha verimli,
üretken sitemler için Ar-Ge çalışması yapmak. Bu yaklaşıma
Ar-Ge ve inovasyonun motoru diyebiliriz. Bu bir dürtü kültürü,
yarış hatta varoluş kültürü. Bir şirket kurulup bir ürünle başla-
dığı zaman adeta sonsuz bir yarışa çıkmıştır. Bu yarışta önde
olmak en büyük motivasyondur. Beraber yarışa katılanların
aynı motivasyonu olduğunu unutmamak gerekir.
Bu iki sebepten görüleceği üzere şirketler gelirlerinin bir kısmı-
nı Ar-Ge’ye ayırmak zorundadır. Cirodan Ar-Ge’ye ayrılan kay-
naklar sektörden sektöre değişmektedir. Gelişmiş ülkelerde
GSMH %3 kadar kaynak Ar-Ge’ye ayrılmaktadır. Bu kaynağın
%1 kamu kaynaklarından, %2 si ise özel sektör kaynakların-
dan olması idealdir. Ülkemizin 2023 hedefleri bu şekildedir.
TUİK ve TÜBİTAK verilerine göre 2000 li yılların başında
GSMH’dan Ar-Ge için % 0,45 kaynak kullanılırken bu rakam
günümüzde %1’e yaklaşmıştır. Bu kaynağın hemen hemen
hepsi kamu tarafından sağlanmaktadır. Milletimizi görgüsü,
kültürü hep devletten bir şey beklemektir. İşadamı dernekleri
adeta devlet teşvikleri peşinde koşmaktadır. Devletin Ar-Ge
teşvikleri adı altında fon ayırması işadamlarının iştahını çok
kabartmaktadır. Yukarıda İsviçre’de çalıştığım şirketlerin 2
önemli Ar-Ge motivasyonunu yazdım. Çalıştığım 9 yıllık Ar-Ge
mühendisi süresince İsviçre Devletinin Ar-Ge teşvik fonu oldu-
ğunu duymadım, hiç projede yazmadık. Çalıştığımız konularda
gerçekten ileri teknoloji olan konulardı. Devletin şirketimize
verdiği destek sanırım geliştirdiğimiz sistem ve makinelerin
dünya pazarlarına satılabilmesi için ihracat riziko garantisiydi.
K
Mesut UĞUR
MMG Yönetim Kurulu Üyesi
29. Kasım - Aralık 2013 27
Türkiye’de sanayicinin ve iş adamlarının hem yatırım için hem Ar-Ge
için devlet desteği istemesi bu nedenle çok garibime gitmektedir. Bu
sanırım hem devlet hem özel sektör tarafından bilinen, bir suistimal
meselesi. Bakan danışmanlığına başladıktan sonra bazı şikâyetlerle
karşılaşıyorum. KOSGEB, TÜBİTAK “şu firmaya destek vermiş, üre-
tim için yeni makine almışlar, bize niye vermiyorlar veya bize de
verseler ne olur, bize niye haksızlık yapılıyor” denilmektedir. Bunları
yadsıyorum. Bir kurum, kişi kendi tasarrufunu müteşebbis olarak kul-
lanmadan nasıl devlet kaynağı ile müteşebbis olur anlamıyorum. Bu
sürdürülebilir bir durum değildir. Verimli olmamaktadır. Aynı zaman-
da adaletsiz bir durumdur. Çünkü devletin sınırsız gelir kaynakları
yoktur, sınırsız dağıtacağı kaynakları yoktur.
Türkiye gibi gelişmekte olan ve ciddi büyük pazar boyutu olan ülke-
lerde çeşitli sebeplere dayandırılan geri kalmışlığı aşabilmek için,
kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kamu destekli Ar-Ge’ye ihti-
yaç vardır. Fakat bu desteklerin titizlikle, mantıklı şekilde yapılması
gerekir. Ülkenin sürekli ihtiyacı olan malların yurtdışından ithali ciddi
cari açıklara neden olmaktadır. İthal ikamesi için geliştirilecek ürün-
lere ve sistemlere kamu destek vermelidir. Bazı konularda tersine
mühendisliği teşvik edip desteklemelidir. Örneğin son 10 yılda ülkeye
ciddi şekilde ulaşım altyapısı gerçekleşti. Bu altyapı projelerinde
kullanılan makine parkının çoğunluğu ithal edildi. Yapılan altyapıların
bakımlarının yapılabilmesi için ve ayakta tutulabilmesi için ciddi
makine parkına ihtiyaç vardır. Tam anlaşılması için örnek verecek
olursak: Duble yolların asfaltlarının kazınarak tekrar asfaltlanması
için kazıma makineleri, serme makineleri ve sıkıştırma makinelerine
ihtiyaç vardır. Bu makinelerde tamamen dışa bağımlıyız. İç tüketi-
mimiz o kadar büyük ki bu tür makineleri tersine mühendislikle ken-
dimiz geliştirmeliyiz, geliştirebiliriz. Yaşam beklentisi kavramı tüm
sistemler için çok önemlidir. Her ürünün, sistemin yaşam beklentisi
vardır, belirli süre kullanılır, eskir ve yenisiyle değiştirilmesi gerekir.
Bu döngüyü çok iyi kavrayıp hangi sistemlerin ne sıklıkta değişti-
rileceğini, bunların yeniden yapılmasının ekonomik boyutlarının ne
olduğunu ve bu işler yapılırken ne kadar ek istihdam oluşacağını çok
iyi şekilde hesaplayıp planlamamız gerekmektedir. Hep eğitimli genç
nüfusumuzla övünmekteyiz. Bu geçlerimize yeni istihdam olanakları
yaratılmadığı zaman ülke birçok sosyal sorunlarla karşılaşacaktır.
Tersine mühendislikle geliştirilecek ürün ve sistemler hem Ar-Ge
personeli istihdamı sağlayacak hem de üretimde çalışacaklara
istihdam sağlayacaktır. Türkiye için tersine mühendislikle Ar-Ge
yapılacak başlıca konuları; tıbbi cihazlar, ulaşım araçları, iş maki-
neleri, takım tezgahları, elektronik ve haberleşme sistemleri, enerji
üretiminde kullanılan teçhizat ve sistemler, yenilenebilir enerji üretim
sistemleri, ileri üretim –otomasyon teknolojileri, enerji tasarrufuna
yönelik başta cam olmak üzere inşaat ve yalıtım malzemeleri olarak
sıralayabiliriz.
Ar-Ge çok boyutlu multidispliner bir çalışma gerektirir. Çünkü günü-
müz sistemleri karmaşıktır. Bazı araştırma merkezleri, üniversiteler
sadece temel dallarda araştırma yapsalar dahi tüm branşların
desteğine ihtiyaçları vardır. Ürüne yönelik Ar-Ge ise tamamen çok
disiplinin beraber çalışması anlamına gelir. Bir tıbbi cihazı ele aldı-
ğımızda anatomi ve fizyoloji bilgisi, fizik, kimya ve biyoloji bilgisi,
Türkiye gibi gelişmekte olan ve ciddi büyük
pazar boyutu olan ülkelerde çeşitli sebeplerden
dayandırılan geri kalmışlığı aşabilmek için,
kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kamu
destekli Ar-Ge’ye ihtiyaç vardır.
30. MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞDOSYA: AR-GE VE İNOVASYON
Mimar ve Mühendis28
malzeme bilgisi, mekanik tasarım bilgisi, elektronik
tasarım bilgisi ve yazılım bilgisi gerektirmektedir.
Tüm bu yeteneklerin tek bir firmada oluşması
çoğu zaman imkansızdır. Sistem yapacak firmanın
bu yeteneklerden bazılarına sahip olması yanında
diğer tedarikçilerin bilinmesini gerektirir.
İnkremental Ar-Ge
Hiçbir kurum bir şeyi son noktaya kadar geliştirip bitiremez. Geliştir-
me sürekli devam eden bir süreçtir. Bu süreç adım adım olur. Buna
inkremental Ar-Ge diyebiliriz. Her sistemin tekamül etmeye ihtiyacı
vardır. Elimize aldığınız cep telefonunuza bakınız 15 yılda nereden
nereye geldi. İlk başta sadece konuşma yaparken günümüzde adeta
mobil ofis gibi kullanıyoruz, özel yaşamımızda yaptığımız kitap oku-
mayı, eğlenmeyi, televizyon seyretmeyi dahi günümüz mobil cihaz-
larıyla yapabiliyoruz. Bu durumu yaşantımıza giren taşıtlarda, üretim
hatlarında da gözlemleyebiliriz.
Global Şirketlerin Ar-Ge Merkezi
Açmalarının Teşvik Edilmesi
Günümüzde global şirketlerin girmediği ülke kalmamıştır. Her ülke
bunlara pazar olmaktadır. Bazıları ise üretim lokasyonu olmaktadır.
Bu şirketlerin ciddi Ar-Ge harcamaları olmaktadır. Şirketlerin asıl
doğduğu ve büyüdüğü ülkelerde insan kaynakları yetersizliği vardır.
Bu yetersizliğin başlıca nedeni yaşlanan nüfus, doğum oranlarının
düşmesiyle azalan nüfus, dışarıdan getirilen göçmenlere karşı olan
kitleler, iş ikliminin verimli olması nedeniyle çok sayıda şirketin ben-
zer İK ihtiyacıdır. Pazarı iyi takip eden ülkeler,
global şirketler Ar-Ge çekmek için politikalar
geliştirmektedirler. Bu politikalarda global şir-
ketlerin getireceği yöneticilerin, Ar-Ge perso-
nelinin güven içinde yüksek hayat standardında
yaşamalarının sağlanmasıdır. Geçen yıl yaptığım
Singapur ziyaretinde bunu gözlemledim. BIOPO-
LIS Biyoteknoloji tekno parkına dünyadaki global
ilaç ve biyoteknoloji şirketlerini çekmişler. Burada hem Singapur’lu
hem yabancı Ar-Ge personeli istihdam ediliyor. Şimdiye kadar
Singapur’da global şirketlerin sadece ilaç paketle fabrikaları varken
gelecekte Singapur’da geliştirilmiş, katma değeri çok daha yüksek
ilaç molekülleri üretilecek. Geçenlerde ülkemizde global şirketlerin
kurduğu Yabancı Sermaye Yatırımcıları Derneği YASED’in Ar-Ge
çalıştayına katılmıştım. Dernek üyesi global şirketlerin dünya gene-
lindeki Ar-Ge bütçeleri 200 milyar ABD doları imiş. Dernek yönetim
kuruluna göre iyi bir strateji ile çok kısa sürede 10 milyar ABD dolar
payı Türkiye’ye getirilebilirmiş. Böyle bir payın gelmesi demek on
binlerce nitelikli insanımızın istihdamı demek. Ülkemiz bu konuda
yeni yeni bilinçlenmeye başlamıştır. Yeni yapılan teknoparklara
global şirketler davet edilmektedir. Teknoparklar yerli ve yabancı
Ar-Ge personeli için cazibe merkezi olmaya çalışmaktadırlar. Bir
global şirketin veya yabancı Ar-Ge personelinin bir cazibe merkezine
çekilmesi için yapılacaklar dahi başlı başına bir Ar-Ge’dir. Singapur,
Honkong, Birleşik Arap Emirlikleri, bazı Avrupa ülkeleri bu işi en etkin
şekilde yapan ülkelerdir. Sadece teknoparklar değil üniversitelerde
Ar-Ge personeli için cazibe merkezi olmalıdır.
Pazarı iyi takip
eden ülkeler
global şirketler
Ar-Ge çekmek
için politikalar
geliştirmektedir-
ler. Bu politika-
larda global şir-
ketlerin getirece-
ği yöneticilerin,
Ar-Ge personeli-
nin güven içinde
yüksek hayat
standardında
yaşamalarının
sağlanmasıdır.
Yeni yapılan teknoparklara
global şirketler davet edil-
mektedir. Teknoparklar yerli
ve yabancı Ar-Ge personeli
için cazibe merkezi olmaya
çalışmaktadırlar.
31. Kasım - Aralık 2013 29
AR-GE için Üniversitelerin Rolü
Ülkemizde bulunan 170 üniversiteden çoğunluğu eğitim amaçlı
faaliyet göstermektedir. Oysa üniversitelerin temel gayelerinin en
önemli kısmı bilimsel araştırma yapmaktır. Ülkemizde yüksek öğreti-
me yön veren YÖK daha çok öğrenci kontenjanlarıyla ilgilenmektedir.
Hâlbuki ülkenin kalkınması, rekabetçi olması ve refah için araştırma
üniversitelerine ihtiyaç vardır. Üniversitelerin her konuda araştırma
yapması imkansızdır. Bu nedenle bazı üniversitelerimiz tematik
araştırma konularına yönelmelidirler. Mesela, nükleer enerji, nano
teknoloji, biyoteknoloji, kompozit malzemeler, ileri üretim teknolo-
jileri, tıbbi cihazlar ve malzemeler, ulaşım teknolojileri vs. Tematik
araştırma üniversitesi olarak ayrılan üniversiteler kendi konularında
gıptayla bakılacak mükemmeliyet merkezleri olmalıdır.
İnovasyon –Yenilikçilik
İnovasyon günümüzün en moda kelimelerinden biridir. Bu konuda
konferanslar düzenlenmektedir. Politikacılar, akademisyenler, bürok-
ratlar ülkeyi refaha inovasyonun götüreceğini söylemektedirler. Çoğu
zaman bunu söylerken daha önce hiç olmayan ürünleri, sistemleri
(buluşları) kastetmektedirler. Benim anladığım inovasyon üründe,
serviste, süreçte, teknolojide, metotta veya fikirde fayda sağlayan,
üretkenlik artışı sağlayan pazar ve toplum tarafından kabul gören
bir olgudur. İş yapmadan, iş üzerinden olmadan inovasyon yapama-
yız. İnovasyon ilerlemeden ayrıdır. İlerleme bir şeyi daha iyi yapma
durumuyken inovasyon bir şeyi farklı şekilde daha fazla fayda
sağlayarak yapmadır. İnsan her çalıştığı konuda ürünlerini, sis-
temlerini daha verimli, daha faydalı duruma getirirse ve yaptığı
ticari karşılık bulursa ve toplum tarafından kabul görürse inovas-
yon yapmış olur. İnovasyon dinamik bir süreçtir. Bu süreçte fayda
sağlayan fikirlerin ortaya çıkması ve bu fikirlerin emek ve yatırımla
ticarileşmesi safhaları vardır.
İnovasyon yapılacak ürün ve hizmet ortamları uygun ÖKO sistem
gerektirir. Bu politikalar ülkeler için hükümetlerce, şirketler için
yönetim kurullarınca belirlenir ve sağlanır. Bu durumda inovasyon
sisteminden ve ikliminden bahsedebiliriz. Ülkemizde böyle bir iklim
oluşması için başta ekonomi bakanlığımız olmak üzere farklı bakan-
lıklarımız, ticaret ve sanayi odalarımız, ihracat birliklerimiz etkinlikler
düzenlemekte, inovasyon kavramını anlatmaya ve öğretmeye çalış-
maktadırlar. 28-29-30 Kasım 2013 de Türkiye İnovasyon Haftası
konferansı düzenlenmektedir. Yapılan etkinliklere baktığımızda İno-
vasyon öğrenilebilir ve dolayısıyla öğretilebilir bir kavramdır.
İnovasyon ölçümleri ve sıralamaları yapılabilmektedir. Bu sıramalar
farklılıklar gösterse de ülkeler sıralamasında başı çeken 3 ülke İsviç-
re-İsveç ve Singapur olmaktadır. İsviçre ve İsveç’te bu kültür çok
eskiye dayanmaktadır. Bu kültürde insanlar öncelikle kendileri ve
halkları için faydalı ürünler ve hizmetler üretirler ve sürekli mükem-
meliyete yönelmişlerdir. Bu bir birikim sürecidir. Singapur model ise
bize bu işin sonradan da planla, istekle yapılabileceğini göstermiştir.
Singapur 1965 de bağımsız olmuş, 434 km2 yüz ölçümü olan bir
ülkeydi. Singapur’u bağımsızlığına kavuşturan liderler sistemi öyle
bir kurguladılar ki Singapur’u 50 yılda dünyanın en müreffeh ülkele-
rinden biri yaptılar. Ülke olarak kurdukları mükemmeliyet merkezleri
gelecekte tüm insanlığa fayda sağlayacak en yenilikçi sistemleri
içermektedir. Ülkeler yenilikçilik sıralamasında üst sıralarında
olanlar yenilikçiliğin gelişmesini sağlayacak iklimi oluşturan ülke-
ler olduğu görülecektir. Bu konuyla ilgilenenler Global Innovatin
Index, Innovations Indikator, Innovation Union Scoreboard, EIU
Innovation Ranking, BCG International Innovation Index, Global
Competitiveness Report, World Competitiveness Scoreboard, ITIF
Index gibi sıralamalara bakabilirler.
Hiçbir yenilik, Ar-Ge neticesi tesadüfü değildir. Arkasında çok çalış-
ma, düşünce, alın teri vardır. Kızılderili atasözü “Tesadüfler hazırlıklı
olana gelir” dermiş. Biz Ar-Ge ve inovasyon iklimini oluşturursak,
istersek bu işler olur. Çalışmazsak, düşünmezsek ancak başkalarının
yaptıklarını konuşuruz, daha öteye geçemeyiz.
işler olur. Çalışmazsak, düşünmezsek ancak başkalarının yaptıklarını
konuşuruz, daha öteye geçemeyiz.
Ülkemizde bulunan 170 üniversiteden çoğunlu-
ğu eğitim amaçlı faaliyet göstermektedir. Oysa
üniversitelerin temel gayelerinin en önemli kısmı
bilimsel araştırma yapmaktır. Ülkemizde yüksek
öğretime yön veren YÖK daha çok öğrenci kon-
tenjanlarıyla ilgilenmektedir. Hâlbuki ülkenin kal-
kınması, rekabetçi olması ve refah için araştırma
üniversitelerine ihtiyaç vardır.
32. MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞDOSYA: AR-GE VE İNOVASYON
Mimar ve Mühendis30
eni bir düşünce, yeni bir işlem, yeni bir süreç, yeni bir organi-
zasyon şekli, yeni bir tasarım veya yeni bir üretim şekli her ne
olursa olsun alışılmış kalıpları, algıları ve iş yapma modellerini
ürün veya hizmet işlerinde değiştirmek, "inovasyon" olarak
görülür. İnovasyon biz ve çevremizdeki olaylar ve olgular ara-
sında sürekli açık bir algı ve sürekli iyileştirmeyi kendisine
rehber edinen kişi ve organizasyonların bir yaşam felsefesi, bir
yaşam şeklidir. Alışılmış paradigmaların değiştirilmesi, dönüş-
türülmesi ve hatta bazen yıkılması inanç, bilgi, cesaret, sabır
ve gayret gerektirir.
Yaratılıştan gelen, tabiatımızda olan çevremizi algılama ve
anlamlandırma çabası zaman zaman uyumlu, zaman zaman
çatışarak hayatı ger gün yeniden inşa etme isteği; içimizdeki
hayret, merak duygularının sürekli canlı ve üretken olarak kal-
ması, toplumsal kültür ve kurum kültürünün bunu besleyecek
bir ortama ve iklime sahip olmasına bağlıdır. Değişimi ve
dönüşümü sürekli tetikleyen ve öncü olanlar; kendisi olan, söy-
leyecek sözü, yapacak işi ve mücadele edecek fikri olanlardır.
Bu kişiler ve mücadeleleri hayatı sürekli daha iyiye, daha güze-
le, daha insani olana doğru dönüştürürler. Ezber bozucu olan-
lar, yarının dünyasının sorunlarına cevap üretenler olacaktır.
Bireyin geliştiği ve kendini ifade edebildiği, demokratik, katı-
lımcı ve çoğulcu ortamlar inovasyon için sağlıklı ve sürdü-
rülebilir bir kültür ortamı oluşturur. Bunu başaran kurumlar,
firmalar, üniversiteler ve STK lar insanlığın güncel sorunlarına
cevap üretirken, yaşamın bütünlüğü içerisinde varlık düzeni
içerisindeki diğerlerinin hakkını da gözetirler. İnovasyon bizi
bizle buluşturur, bizimle diğerleri arasında üretken, proaktif bir
iletişim ve yönetişim alanı oluşturur. İnovasyon ortamı
durağan sonunu bekleyen organizmalar olmaktan bizi çıkara-
rak daha canlı ve üretken yapılara bizleri dönüştürür. İnovasyon
ortamı ve kültürü bizleri sürekli kendini yenileyen, hayatla barı-
şık ve etkileşimli birey ve organizasyonlara evirir. Heyecanımız
ve umutlarımızla beraber bizleri korur ve geliştirir.
Cansuyu ve hayat iksiri
İnovasyon bir kültür olarak, çocuk eğitiminden erişkin eğitimine,
iş hayatından sosyal kurumlara, sanayiden çeşitli organizasyon-
lara kadar bir birini besleyen ve destekleyen sosyal, kültürel ve
siyasal bir iklimin var olduğu mekânlar ve ülkelerde “insanın yapı-
cı ve inşa edici damarını” besler. Kurumlar ve ülkeler bu anlayış-
tan kendilerini geleceğe taşıyacak “hayat iksirini” alırlar. Sürekli
kendini yenileyerek olayların ve zamanın yıkıcı tesirinden kendini
koruyacak ve geliştirecek zamanın ruhu ile barışık bir eylemsellik
gücüne sahip olur. Bu ortamda “yeni ve inşa edici idrak” serpile-
rek ve gelişerek yaşamı sürekli canlı tutacak “cansuyu ve hayat
suyu” olur. Oluşan bu ekosistem içersinde inançlar, fikirler, birey
ve organizasyonlar kendilerine yer bularak yaşamda tek ve özne
olmanın verdiği özgüven ile birbirlerini besleyerek var olurlar.
İki günü eşit olan ziyandadır
İnovasyonun yapıcı, onarıcı, geliştirici ve dönüştürücü ikliminde
yeni fikirler, eylemler ve organizasyonlar hayatı sürekli yeni kılar.
Hz. Peygamber (s.a.v.) “İki günü eşit olan ziyandadır” hadisinde
sürekli iyileşme ve iyi olma haline bizleri çağırır. Yunus Emre’nin
“her dem yeniden diriliriz, bizden kimler usana” deyişinde kendine
hayat bulur. Mevlana’nın “Dün dün ile birlikte geçti cancağızım,
bugün yeni şeyler söylemek lazım” söyleminde başka bir şekilde
yer alır. Bütün bu bilgelerin sözlerinde kendini ifade eden her gün
yeniden var olma, taze olma, dirilme idrak ve arayışına bugün
dünden daha fazla ihtiyacımız var.
Korkmadan, çekinmeden, yargılamadan, susturmadan içimizde
bizi biz yapan yaratılıştan gelen hayat iksirini işlerimize ve orga-
nizasyonlarımıza akıtmalıyız. Bu inovasyon, yenilenme, keşfetme,
inşa etme algısını, kültürünü ve iş yapma biçim ve organizas-
yonlarını hayatın her alanına uygulamamız gerekir. Her yeni
doğan gün, her yeni doğan çocuk, her yeni tanıdığımız kişi, her
yeni kurulan organizasyon yeni bir dirilişin ve var oluşun, yeni bir
umudun dili olmalıdır.
Gelin ezberlerimizi bozalım, gelin yeni bir
algı ve anlayışla hepimize yetecek yeni bir
dünyayı birlikte evlerimizde, işyerlerimizde
ve şehirlerimizde kuralım. Korkmadan anla-
yarak, susturmadan konuşarak, ayrılmadan
buluşarak… göreceğiz ve anlayacağız ki eksik
olan bizmişiz, aradığımız sizde imiş. O zaman
daha diri, daha büyük, daha anlamlı, daha
yeni olanı birlikte bulacağız bu kaybetmeler,
bu kopmalar niye? Niye bu kadar geniş olan
âlemde sıkılıyoruz, daralıyoruz? Dar olan
içimiz mi yoksa yeryüzü mü? Gelin yeni bir
inovasyon yapalım, bir birimizi fark edelim ve
değerli bulalım.
EZBER BOZAN İNOVASYON İKLİMİ
Avni ÇEBİ
Elektrik-Elektronik Mühendisi
Y
33. Kasım - Aralık 2013 31
Seferde olmak
Çıkmamış candan ümit kesilmez diyerek yaşayan, soluyan diri olan
her kese ümit ile bakmalıyız. Var olmanın ve var etmenin yolunu ve
yöntemini aramalıyız. Bu bizi anlama, sevme, katılma ve mücadele
etme keyfine ulaştırarak, her dem canlı ve sevecen olmanın yolları-
nı gösterecek ve bulduracaktır.
İbn-i Arabi’nin dediği gibi “arayanlar bulamadılar ama bulanlar ara-
yanlardı” ifadesinde kendini bulan sürekli umutla, sevgiyle, bilgiyle
aramaya çağıracak ben varsam ve diğerleri de varsa bu kavga ve
kargaşa niye? Sen ben demeden biz olmamak niye? Büyük farkın-
dalığına bizleri yükseltecek olan bu arayış yolculuğu ne güzel. Her
birimiz kendi içimizde ve dışımızda bir seferdeyiz bitmek tükenmek
bilmeyen bir yolculuk, yolcu olmak ne iyi, her gün bir yerde, her gün
bir iş de, her gün buluşmada, her gün bir birimizden öğrenmekteyiz.
Voltran'ı oluşturmak
Mekânlar bizi sınırlıyor, mekânlar bizi donduruyor, mekânlar bizi ayı-
rıyor, makamlar da, mevkiler de. Bizi yaklaştıracak olan yolculuk ve
yoldur. Bu ilim, irfan, hakikat, bilgi, anlama ve tanıma yolculuğudur.
Hem kendimizi hem de değerimizi, hem çevremizi hem de âlemi
anlamak için içimizde ve dışımızda yolculuğa devam etmeliyiz,
durmadan, duraksamadan, usanmada, yılmadan, yıpranmadan…
Yol bizi buldurur ve buluşturur bir ve beraber olmanın diriliğine ve
dirliğine ulaştırır, usanmadan var olmanın heyecanıyla her gün taze
bir başlangıç yapmanın güzelliğine ereriz. Her geçtiğimiz mekânda,
her tanıştığımız insanda kaybettiğimiz yitiğimizi buluruz, adeta her
birimiz buluşarak ve tanışarak eksiğimizi tamamlar “voltran” oluruz.
Artık sayıların dili farklılaşır bir artı bir 2 etmez 11 olur, ihlas ve
samimiyet ile kemiyete yeni keyfiyetler katarız.
Olduğundan daha büyük,
göründüğünden daha anlamlı
Böylece yeni ve yapıcı bir kültür ortamında her şey yeniden adeta var
olur. Her şey yeniden anlamlanır, sayıların dilinde keyfiyetlerin diline
ulaşırız. Yeni iş yapma modelleri organizasyonların her türlüsüne yayı-
lır, cemaatlerden şirketlere, bireyden toplumlara, ticaretten sanayiye
kadar inovasyon kültürü yayılır. Artık yalnız ürün üreten bir organizas-
yon olmaktan çıkar değer üreten bir organizmaya dönüşürüz. Daha
canlı, daha interaktif bir yapıya organizasyonlarımız dönüşür. Bu kültür
ikliminde bireysel katılımlarla her kes yeni bir âlem olduğunu keşfeder.
Her kesin kendisini fark ettiği ve katıldığı bu evren yeni galaksiler gibi
varlık düzeninde yer bulur. Olduğundan daha büyük, göründüğünden
daha anlamlı olmanın erdemliliğine ve bilgeliğine ulaşılır. Kimse diğeri-
nin rakibi değil tamamlayıcısıdır. “Sen bensin ben senim bu ikilik niye”
söyleminde kendini bulan bütünlüğe ve tevhide erişiriz.
Sanatın, kültürün, bilimin ve teknolojinin her aşamasında; labora-
tuardan keşfe, tasarımdan ürüne, üretimden dağıtıma, sunumdan
pazarlamaya kadar her alanda daha diri ve canlı bir sosyal, kültürel ve
endüstriyel iklimi her yerde ve zamanda sağlayarak, geleceğe daha
umutla bakan bireylerin yaşadığı bir ülke inşa etmiş olabiliriz. Gelin
ezberlerimizi bozalım, gelin yeni bir algı ve anlayışla hepimize yetecek
yeni bir dünyayı birlikte evlerimizde, işyerlerimizde ve şehirlerimizde
kuralım. Korkmadan anlayarak, susturmadan konuşarak, ayrılmadan
buluşarak… Göreceğiz ve anlayacağız ki eksik olan bizmişiz, aradığı-
mız sizde imiş. O zaman daha diri, daha büyük, daha anlamlı, daha
yeni olanı birlikte bulacağız bu kaybetmeler, bu kopmalar niye? Niye
bu kadar geniş olan âlemde sıkılıyoruz, daralıyoruz? Dar olan içimiz mi
yoksa yeryüzü mü? Gelin yeni bir inovasyon yapalım, bir birimizi fark
edelim ve değerli bulalım.
Mekânlar bizi sınır-
lıyor, mekânlar bizi
donduruyor, mekânlar
bizi ayırıyor, makam-
lar da, mevkiler de.
Bizi yaklaştıracak olan
yolculuk ve yoldur.
Bu ilim, irfan, haki-
kat, bilgi, anlama ve
tanıma yolculuğudur.
Hem kendimizi hem de
diğerimizi, hem çev-
remizi hem de âlemi
anlamak için içimizde
ve dışımızda yolculuğa
devam etmeliyiz, dur-
madan, duraksamadan,
usanmadan, yılmadan,
yıpranmadan…
34. MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞDOSYA: AR-GE VE İNOVASYON
Mimar ve Mühendis32
Hiç bir araştırma, geliştirme, yenilik ve
çalışma laboratuarda, steril ortamda
durması için denenmez ve geliştirilmez.
Hayatımızın içindeki en kıymetli ve değerli
yerde kendisine yer bulmak, insanın haya-
tını kolaylaştırmak ve daha fazla kazan-
mak düşüncesi içindir hep bu gayretlerin
neticeleri.
alışmalarda başarı yakalandığında, yatırımcı ile karşı kar-
şıya kalacaktır yenilikçi düşünce. Bu da doğal bir sonuçtur.
Resmi Gazetede yayınlanan, “2023 Türkiye İhracat Stra-
tejisi ve Eylem Planı” ülkeyi geliştirmek için hazırlanmıştır.
Bu konuya bir çok defa dikkat çeken Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan Türkiye İhracatçılar Meclisini ( TİM ) ziya-
retinde; ekonomik ve ticari boyutu ile 2023 hedefinin içe-
riği ve kalkınma planları ile gerçekleştirilebileceğine vurgu
yaparken, Ar-Ge ve inovasyona destek verilmesi, stratejik
ofis ve proje ekiplerinin kurulmasına değinmiştir.
Ekonomik ve ticari boyutu ile konuya yaklaştığımızda;
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olan 2023'te
ihracatını 500 milyar dolar hedef olarak koymuş durumda.
Dünya ekonomilerinin ilk 10'un içerisinde olması takdir edi-
lecektir tabii. Bu hedef analitik olarak değerlendirildiğinde,
yakalanamaz bir hedef hiç değil. Plan, program, disiplin ve
diyalog içerisindeki kurumlar bu hedefe koşacaktırlar. Ancak;
Türkiye'nin global markalarına baktığımızda çok sığ bir
konumdayız. Klasik ürettiğimiz ürünlerimizle birlikte marka,
teknoloji ve katma değeri yüksek yelpazemizi çeşitlilik
varlığı ile harmanlayarak, girişimci sayımızı artırarak 2023
yılındaki hedefimize ulaşabiliriz. İşte bu noktada bir kaç
yoldan ilki yurt dışındaki yürütülemeyen, sürdürülemeyen
markaları satın almak. Henüz bu konuya devletin desteği
yok. Devlet desteğinin olması gereken konulardan birisidir.
Diğer yandan ise; Türkiye'de oluşturulacak global markaların
arkasında güçlü bir Ar- Ge ve inovasyon görmeliyiz.
Hiç değişmeyecek şey de değişimin kendisidir. Yeniliğe, fır-
satlara, kontrollü değişime hazırlıklı olmalıyız. Hz. Mevlânâ
Celâleddîn-î Belhî Rûmî 13. yy. da bizlere ışık tutacak,
GELİŞEN DÜNYADA AR - GE VE
İNOVASYONUN BİZE DAYATTIĞI
Osman ŞAHBAZ
Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu
DEİK - DTİK Avrupa Başkan Yardımcısı
Ç
Hiç değişmeyecek şey de değişimin kendisidir.
Yeniliğe, fırsatlara, kontrollü değişime hazırlıklı
olmalıyız. Hz. Mevlânâ Celâleddîn-î Belhî Rûmî
13. yy. da bizlere ışık tutacak, inovatif bakış
açısı ve Ar-Ge'nin ne kadar gerekliliğini hisset-
tiren, önem veren sözü söylemiş; '' Dün dün ile
geçti gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söyle-
mek lazım.''