SlideShare a Scribd company logo
1 of 76
Download to read offline
Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için   1
hazırlanmıştır. 2009
ÖNSÖZ
Gıda Biyokimyası ders notu, Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin gıda biyokimyasını anlama,
öğrenme ve öğrendiklerini gıda endüstrisinde uygulayabilme öngörüsü kazanabilmeleri amacıyla
hazırlanmıştır. Günümüzde, Gıda Biyokimyası, gıdanın muhafazası ve işlenmesi sırasında karşılaşılan
problemlerin gıdada gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonlar ile ilişkili olduğunun fark edilmesi
nedeniyle önem kazanmıştır. Gıda işleme sırasında uygulanan ısıtma ve dondurma sıcaklıkları, yüksek
tuz konsantrasyonu ve düşük pH gibi parametreler gıdada gerçekleşecek biyokimyasal reaksiyonları ve
dolayısıyla gıdanın kalitesini belirler. Bu nedenle gıda işleme sırasında gerçekleşen reaksiyonları
bilmek ve optimize etmek önemlidir. Gıda biyokimyası bilgisi, daha iyi ve güvenli hammadde ve ürün
elde etmeyi, insan beslenmesine katkıda bulunmayı ve bu gelişmelerin gıda endüstrisinde
uygulanmasını sağlamaktadır.


Tüm öğrencilerimin karanlık bir dünyada bilimin mum ışığıyla aydınlanmalarına katkıda bulunmak
dileğiyle…




                                                             Prof. Dr. Sibel Karakaya




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                2
hazırlanmıştır. 2009
GĐRĐŞ


Canlıların yapı taşları cansız moleküllerden oluşmaktadır. Canlılığı belirleyen özellikler aşağıda
belirtilmiştir.


    1. Canlı organizmalar komplike ve organize varlıklardır.
    Canlılarda bulunan organik bileşikler kompleks ve çok çeşitlidir. En basit ve en küçük
    bakteri hücresi bile çok fazla sayıda ve farklı organik molekülleri içerir. E. Coli’nin 5000 farklı
    organik bileşiği içerdiği ve bu bileşikler arasında 3000 farklı protein ve 1000 farklı nükleik asit
    bulunduğu bilinmektedir.


    2. Canlı organizmadaki her bileşen spesifik bir amaç ve fonksiyona sahiptir.
    Canlı hücresindeki makromoleküller birçok basit ve küçük molekülün birleşmesiyle oluşur.
    Örneğin proteinler birçok amino asidin birleşmesinden oluşmuştur. Ancak amino asitler sadece
    proteinlerin yapı taşlarını oluşturmaz aynı zamanda çeşitli hormonların, alkoloidlerin ve
    pigmentlerin ön maddesi olma işlevleri vardır. Ayrıca hücrede yapısal bir hiyerarşi vardır. Örneğin
    alanin amino asidi sadece 0.7 nm uzunluğundadır. Oysa globular bir protein olan ve 574 amino
    asitten oluşan hemoglobin yaklaşık 6 nm çapında bir moleküldür. Buna karşın protein molekülleri
    sentezlendikleri ribozoma göre oldukça küçüktür. Ribozom 70 farklı protein ve 4 nükleik asit
    iplikçiğinden oluşmuştur. Ribozom, 2.8 x 106 molekül ağırlığında ve yaklaşık 20 nm çapında bir
    organeldir. Bir hücrenin yapı taşı olan molekül ve/veya makromoleküller hücre boyutuyla
    kıyaslandığında çok küçük olmakla birlikte (alanin amino asidinin hacminin kırmızı kan hücresine
    oranı 1:1011 dir) proteinin amino asit dizisindeki bir amino asidin değişmesi sadece proteini değil
    hücre yapısını ve hatta canlının yaşamını sürdürebilmesini etkilemektedir.


    3. Canlı organizmalar çevrelerindeki enerjiyi alma ve başka formlara dönüştürme
         kapasitelerine sahiptir.
    Canlı organizmalar enerjiyi tüketmezler, bir formdan diğer bir forma dönüştürerek kullanırlar.


    4. Canlı organizmalar kendi benzerlerini yapabilme kapasitesine sahiptirler.


                                                  HÜCRE
    Canlı organizmanın en küçük birimi hücredir. Farklı hayvan ve bitki dokuları farklı yapı ve
    metabolik aktiviteye sahip hücreleri içerir. Hücreler üç grupta incelenir.


    1. Prokaryotik hücre
    2. Ökaryotik hücre

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                    3
hazırlanmıştır. 2009
Şekil 1. Prokaryotik, ökaryotik ve fotosentetik ökaryotik hücre




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için   4
hazırlanmıştır. 2009
3. Fotosentetik ökaryotik hücre


Prokaryotik hücre (örnek: E. Coli): Prokaryotik hücreler çok basit ve küçük hücrelerdir. Hücre zarı
bulunur. Hücrede zarla çevrili çekirdek yerine nüklear bir bölge ve bir kromozom bulunur. Ribozom,
depo granülleri ve sitozol içerir.


Ökaryotik hücre (örnek: karaciğer hücresi): Ökaryotik hücre prokaryotik hücrelerden çok daha
kompleks ve çok daha büyüktür. Zarla çevrili bir çekirdek içerir. Mitokondri, golgi cisimciği ve
endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili organelleri içerir.
Fotosentetik ökaryotik hücre (örnek: bitki hücresi): Ökaryotik hayvan hücresindeki organel ve
yapıların yanısıra plastidleri ve büyük kofulları içerir. En önemli ayırıcı özellik fotosentezdir. Ayrıca
hücre duvarı bulunur. Hücre duvarı kompleks karbonhidratlardan oluşmuştur. Bu kompleks
karbonhidratların insan beslenmesi açısından önemleri büyüktür. Bunlar: a) Polisakkaritler: başlıca
selülozdan oluşur. Glukoz moleküllerinin düz zincir şeklinde birbirlerine β- 1-4 hidrojen bağlarıyla
bağlanmasından oluşmuştur. b) Pektik bileşikler: Meyve ve sebzelerde hücre duvarının 1/3’ni
oluştururlar. Temel olarak 1-4 bağlarıyla bağlanmış α-D-galakturanik asit moleküllerinden oluşmuştur.
bazı meyvelerde örneğin kirazda ramnogalakturonan formunda bulunur. c) Hemiselüloz: Alkali
çözeltisiyle ekstrakte edilebilen selülozik ve pektik olmayan bileşiklerdir. Başlıca grupları ksilanlar,
mannanlar, glukomananlar, galaktanlar ve arabogalaktandır. d) Lignin: Lignin sekonder hücre
duvarının oluşumu sırasında sentezlenir. Fenil propanoid (C6-C3) ünitelerinin polimerleşmesiyle
oluşmuştur. Hücre duvarının mekanik dayanıklılığını sağlar.




                                            Şekil 2. Selüloz




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                      5
hazırlanmıştır. 2009
KARBONHĐDRATLAR

                       SINIFLANDIRILMASI VE ÖZELLĐKLERĐ

1. BASĐT KARBONHĐDRATLAR




             Fruktoz                                  Glukoz                 Galaktoz




          Sakkaroz                       Maltoz                     Laktoz



2. KOMPLEKS KARBONHĐDRATLAR

                                  Glukoz




                                                                                    β-1,4
                         α-1,6




                                        Glikojen

Nişasta          α-1,4
                                                               Selüloz




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için       6
hazırlanmıştır. 2009
Monosakkaritler

Glukoz: Doğada en fazla bulunan monosakkarit olmasına rağmen monosakkarit olarak tüketimi
nadirdir. Nişasta, selüloz ve yenebilen tüm disakkaritlerin yapısında yer alır. Glukoz hem monomer
formunda hem de sakkaroz olarak meyve ve sebzelerin kurumaddesinin önemli bir kısmını oluşturur.

Fruktoz: Meyve şekeri olarak ta bilinir. Monosakkaritler içerisinde tatlılığı en yüksek olanıdır. Kristal
formunda sakarozun yaklaşık iki katı kadar tatlıdır. Ancak çözündüğünde büyük olasılıkla oluşan yeni
konfigürasyonları nedeniyle tatlılığı hızla azalır. Birçok meyve %1-7 civarında fruktoz içerir.
Meyvelerde kurumaddenin % 3 kadarını balda ise % 40’nı oluşturur.

Galaktoz: Doğada serbest formda nadir olarak bulunur. Süt şekeri laktozun yapı taşıdır.

Disakkaritler

Sakkaroz: Glukoz ve fruktozdan oluşan bir disakkarittir. Sakkaroz seyreltik asidik ortamda veya
invertaz enziminin varlığında kendisini oluşturan monomerlerine ayrılır. Sakkaroz asidik gıdaların
bileşiminde (örneğin meyve suları) kullanıldığında birkaç saat içinde inversiyon nedeniyle
monomerlerine parçalanır.

Laktoz: Süt şekeri olarak ta bilinir. Đnsan ve inek sütünün sırasıyla % 7.5 ve % 4.5’ni oluşturur.

Maltoz: Malt şekeri olarak ta bilinir. Nişastanın hidrolizi ile oluşur. Doğada nadir olarak bulunmasına
rağmen bir çok gıda ürününe katılır. Çimlenmiş tohumlar diastaz enzimi üretirler. Bu enzim nişastayı
yeni bitkinin kullanımı için maltoza parçalar. Bu nedenle çimlenmiş tahıllar maltoz içerirler. Maltoz
nişastaya göre daha tatlı olduğu için arpa maltı gıda endüstrisinde tatlandırma amaçlı kullanılmaktadır.
Marketlerde satılan ürünlerin çoğu maltoz içermekte ancak “şeker içermez” (sugar free) olarak
pazarlanmaktadır. Oysa maltoz ve sakkaroz aynı enerji değerine sahiptir.

Bal: Sakkaroz ve az miktarda nişasta içerir. Arı invertaz ve amilaz salgıladığı için sakkaroz ve
nişastayı glukoz ve fruktoza parçalar. Fruktozun moleküler konfigürasyonu tatlılığı belirlediği için
kristalizasyon derecesi balın tatlılığını etkilemektedir.


Polisakkaritler

Nişasta: Nişasta glukoz moleküllerinden oluşmuş bir polisakkarittir. Bitkide monosakkaritlerin
polisakkaritlere dönüşümü nişasta sentezi olarak isimlendirilir. Glukoz molekülleri arasındaki bağ
dehidrasyon sentezi ile oluşur. Bir glukoz molekülünden bir hidrojen atomu diğer glukoz
molekülündan bir hidroksil grubunun alınmasıyla molekülde birleşmeyi sağlayacak serbest reaktif
bölgeler oluşmakta ve zincir uzayarak polisakkaritler oluşmaktadır.

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                      7
hazırlanmıştır. 2009
Nişasta molekülüne yakın bakış

Amiloz ve amilopektin olmak üzere iki tane nişasta molekülü vardır. Her ikisi de glukoz
moleküllerinden yapılmıştır ancak amiloz düz zincir yapıda amilopektin ise dallanmış yapıdadır.
Amiloz 1000-4400 glukoz molekülünden oluşmuştur. Bu çok uzun bir zincirdir. Bu uzun zincir
buğday tanesinin endosperminde depolanır. Bitkiler nişastayı küçük granüller halinde paketler.
Böylece büyük miktarlarda nişasta, hücre içine giren ve çıkan sıvı dengesini bozmadan depolanabilir.
Bu nedenle nişasta, hızla ulaşabilecek enerjiyi bitki hücre dengesini bozmadan depolama kapasitesine
sahiptir.




                                          Şekil 3. Amiloz




                                       Şekil 4. Amilopektin



Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                 8
hazırlanmıştır. 2009
Neden glukoz nişastaya çevrilir?

Bitkilerde fotosentez ürünleri bir araya getirilerek glukoz elde edilir. Bitkiler glukozu kısa zamanlı
enerji depoları olarak kullanırlar. Fotosentez yapılamayacağı zamanlarda (yağmurlu günler,kuru
günler vs) kullanılmak üzere enerji depolanmak zorundadır. Bu nedenle glukozun bir kısmı nişasta
olarak adlandırılan polisakkarit molekülüne dönüştürülür. Böylece bitki fotosentezde topladığı
enerjinin büyük çoğunluğunu şekerler arasındaki kimyasal bağlarda depolar. Enerji gereksinimi
olduğunda, glukoz moleküllerini bir arada tutan bağlar kırılır ve enerji elde edilir.


Glikojen: Hayvanlarda karbonhidratlar öğünler arasında kan glukoz seviyesini korumak amacıyla
glikojen formunda depolanır. Karbonhidrat yapısında olduğu için glikojen hidrojen bağlarını su
molekülleriyle oluşturur. Absorbe edilmiş olan su glikojenin büyük ve hantal bir molekül olmasına
neden olur. Bu nedenle glikojen molekülü enerji sağlamak amacıyla uzun süre depolanmaya uygun
değildir. 70 kg ağırlığındaki bir erkeğin glikojen deposundan sağlayabileceği enerji süresi yaklaşık 18
saat iken bu süre yağ depoları için 2 aydır. Hesaplamalar, insanların enerji kaynağı olarak sadece
karbonhidratları depolamaları durumunda 30 kg daha fazla vücut ağırlığına sahip olmaları gerektiğini
göstermiştir.




                                            Şekil 5. Glikojen


Sindrilemeyen Karbonhidratlar


Homopolimerler
Selüloz: Selüloz glukoz moleküllerinin β- (1-4) bağlarıyla bağlanmasından oluşmuş bir
homopolimerdir. Bir selüloz molekülündeki glukoz ünitelerinin sayısı 10.000’e kadar çıkabilmektedir.
β bağları çok uzun düz zincir oluşması için uygundur. Bu nedenle selüloz bitkilerde destek molekülü
olarak görev yapar. Uzun selüloz molekülü bir kurdele gibi üst üste katlı haldedir ve düzlemde
hidrojen bağlarıyla bir arada tutulur. Hidrojen bağları komşu moleküldeki hidroksil grupları arasında
oluşur. Zincirler arasındaki bu hidrojen bağları 25 nm çapına kadar ulaşabilen kristal yapıdaki

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                    9
hazırlanmıştır. 2009
mikrofibrillerin oluşumunu sağlayacak kadar güçlüdür. Selüloz suda çözünmez ve insan sindirim
enzimleri tarafından sindirilemez. Bir çok bitkide hücre duvarının başlıca bileşenidir (Şekil 6). Selüloz
yüksek su absorplama kapasitesi ve suda çözünürlüğünün düşük olması nedeniyle gıdalarda
hacim sağlamak için kullanılmaktadır.

Heteropolimerler
Katı selüloz mikrofibrillerden oluşmuş bitki hücre duvarı jel benzeri bir matriksin içine gömülü olarak
bulunur. Bu matriks selülozun farklı çözünürlükteki heteropolisakkaritlere modifikasyonu ile
oluşmuştur. Modifikasyonlardan bir tanesi glikozidik bağın değişmesidir. Bu değişime örnek olarak
amilopektin ve selülozun glukoz monomerlerinden oluşması gösterilebilir. Farklılık, selülozun düz ve
uzun zincirden oluşması amilopektinin ise oldukça dallanmış bir yapıda olmasıdır. Matrik
polimerlerinden biri olan β-glukanlar tekrarlanan β (1-4) bağlarının arasında molekülün selüloza göre
daha dallanmış ve dolayısıyla çözünürlüğünün daha fazla olmasına neden olan β (1-3) bağlarını da
içerir.




                                      Şekil 6. Bitki hücre duvarı




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                     10
hazırlanmıştır. 2009
Hemiselüloz: Yapısında farklı çözünürlüklere sahip diğer şekerler de bulunan bir glukoz polimeridir.
Baskın olan şeker molekülü (galaktan, manan, arabinoz vb) hemiselüloz                  molekülünün
isimlendirilmesinde kullanılır. Hemiselüloz suda çözünen ve çözünmeyen formlara sahip bir
moleküldür.




                                           Şekil 7. Hemiselüloz


Yapısında çok sayıda dallanmış ve düz zincir yapıda pentoz ve hekzozlar yer almaktadır. Tahıllarda
suda çözünen hemiselüloz pentozanlar olarak isimlendirilmektedir. Molekül ağırlığı selüloza göre çok
düşüktür.
Suda çözünen pentozanlar tahıllarda az miktarda bulunmakla birlikte su bağlama kapasiteleri ve
viskoziteyi artırıcı özellikleri nedeniyle fonksiyonel öneme sahiplerdir. (1→ 3) ve (1→ 4) bağlı β-
glukanlar buğdayda az miktarda bulunmakla birlikte çavdar ve arpanın hücre duvarının başlıca
bileşenini oluşturmaktadırlar. Yulaf β-glukanı düz zincir yapısındadır. % 70’i 4-O- bağlı beta-D-
glukopironizil, % 30’u ise 3-O- bağlı beta-D-glukopironizil ünitelerinden oluşmuştur. Suda çözünen
ve çözünmeyen hemiselülozlar gıdalarda önemli etkilerin gerçekleşmesini sağlarlar. Sağlık üzerine
olumlu etkilerinin yanı sıra su bağlama kapasiteleri nedeniyle hacim sağlayıcı ajanlar olarak
kullanılırlar. Bazı hemiselüloz moleküllerinde bulunan asidik yapıdaki bileşenler molekülün katyon
bağlama kapasitesini bozarlar. Hemiselüloz kolonda selüloza göre çok daha büyük oranda
sindirilir/fermente edilir.
Pektin ve Gumlar: Pektik bileşikler sıcak suyla ya da hücre duvarında tuz formunda bulunursa
amonyum oksalat veya EDTA ile ekstrakte edilebilen bileşiklerdir. Genel olarak metil esterleri
(pektin) veya serbest formda (pektik asit) olabilen α-D-galakturananlar olarak tanımlanırlar. Ancak
aslında molekül yapısı daha komplekstir.


Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                11
hazırlanmıştır. 2009
Çünkü molekülde az miktarda da olsa ramnoz, galaktoz, arabinoz ve ksiloz bulunmaktadır. Ramnoz α-
D-galakturonik asit ünitelerinin ana zincirinde diğer şekerler ise yan zincirde bulunurlar. Molekülün
çözünürlüğünün hemiselüloza göre daha fazla olmasını sağlayan yapısındaki şeker ve şeker
alkolleridir. Jel oluşturan lifler belirli aralıklarla ramnoz molekülü ve yan zincirlerde arabinoz ve
galaktoz bulunan galakturonik asit iskeletinden oluşmuştur. Pektin stabil jel oluşturma özelliği
nedeniyle reçeller, jöleler gibi bir çok gıdada bulunur. Tamamen esterfiye pektinlerin jel oluşturmak
için asit veya elektrolite gereksinimleri yoktur. Kalsiyum tuzlarının varlığı jelleşme kapasitesini
artırmakta ve şeker konsantrasyonu ile pH’nın jel oluşumu üzerine etkisinin azalmasını sağlamaktadır.
Gumlar ve musilajların (hidrokolloidler) yapısı pektin ile benzer olmakla birlikte galaktoz üniteleri,
diğer şekerler ve polisakkaritlerle birleşmiş haldedir. Deniz yosunundan, bitkilerden, tohumlardan ve
mikrobiyal kaynaklardan elde edilirler.


Sindirilemeyen Oligosakkaritler (Dirençli Oligosakkaritler): Sindirilemeyen oligosakkaritler,
sindirim enzimlerine dirençli olan ve bu nedenle insan vücudunda sindirilemeyen karbonhidratlardır.
Sindirim enzimlerine direnç moleküldeki ozidik (osidic) bağlardan kaynaklanmaktadır (Şekil 8).



                        CH2OH                                              CH2OH
                                 O                                                 O
                        OH

                   CH2OH         O                       CH2OH                         OH
                                                                       O
                             O                                     O
                   OH                                    OH
                             OH       1:2 bağı                     OH                       1:3 bağı

                                          Şekil 8. Ozidik bağlar

Bu bağlar hem linear hem de dallanmış yapıda olabilir. Polimerizasyon derecesi 3-10 arasında değişen
sindirilemeyen oligosakkaritler sebzelerde, meyvelerde ve tahıllarda doğal olarak bulunur. Ayrıca
monosakkaritler    ve   disakkaritlerden     enzimatik    veya     kimyasal   olarak   sentezlenebililer.
Polisakkaritlerden ise enzimatik hidroliz ile elde edilebilirler. Sindirilemeyen oligosakkaritler
kolondaki anaerobik bakteriler tarafından daha küçük oligomerlerine hidrolizlenirler. Bu fermentasyon
sonunda bakterilerin çoğalması için enerji, gaz (H2, CO2, CH4) ve asetat, propiyonat, bütirat, L-laktat
gibi kısa zincirli karbosiklik asitler (KZKA) üretilir. Kısa zincirli karbosiklik asitlerin izlediği
metabolik yol konusunda anlaşmazlık olmakla birlikte % 90-95’nin barsak hücre duvarından emildiği
düşünülmektedir. Bütirat hariç diğer KZKA portal dolaşımla karaciğere gelir. Ancak asetatın % 25-
50’si hepatik metabolizmadan kurtularak sistemik dolaşımla perifer dokulara başlıca kaslara ulaşır.
Son yıllarda yapılan çalışmalar ise KZKA moleküllerinin bir kısmının anahtar metabolik yollarda

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                      12
hazırlanmıştır. 2009
düzenleyici olarak görev yaptığını göstermiştir. Tablo 1’de oligosakkaritler görülmektedir. Đnülin
(Şekil 9) ve inülinin hidroliz ürünü oligofruktoz (fruktanlar) gıdalarda doğal olarak bulunabilen
oligosakkaritlerdir. . Đnulin ve fruktanlar başlangıç olarak glukoz molekülü içeren fruktoz
polimerleridir. Oligofruktoz inulinin bir alt grubudur. 10 taneden daha az fruktoz molekülü içerir. FOS
gastrointestinal bölgenin üst kısmında sindirilebilmektedir. Sindirilirlikleri oldukça düşük olduğu için
1- 1.5 kkal/g enerji verirler. Soğan, hindiba ve enginar diyetteki fruktanların en önemli kaynaklarıdır.
Oysa galaktooligosakkaritler veya neosugar gibi diğerleri sentetik ürünlerdir. Bunlar sakaroz, laktoz
gibi disakkartilerin enzimatik ve/veya kimyasal modifikasyonu ile elde edilirler. Polidekstroz sorbitol
ve glukozdan sitrik asit gibi bir organik asidin katalizör etkisiyle sentezlenirler. Dirençli dekstrinler,
patates veya mısır nişatasının alkali pH’da ısı varlığında enzimatik işlemle elde edilirler.


Birçok Avrupa ülkesinde hindibadan (chicory) elde edilen fruktooligosakkaritler gıda bileşenleri
olarak      kabul      edilmektedir.      Japon       otoriteleri     ise   trans-galaktooligosakkaritleri,
isomaltooligosakkaritleri, soya oligosakkaritleri ve ksilooligosakkaritleri fonksiyonel gıda olarak
kabul etmektedir

Hindibadan elde edilen fruktooligosakkaritlerin gastrointestinel sistemdeki davranışı
Kolonda      anaerobik      bakteriler     tarafından      fermentasyonu:    Hindibadan        elde   edilen
fruktooligosakkaritlerin kolonda anaerobik bakteriler tarafından polidekstroz, pektin veya fruktoz gibi
diğer substratlara göre daha fazla kullanılabildiği gösterilmiştir. Diğer bakteri populasyonuna göre
(lactobacilli, clostridia, coliform ve gram pozitif cocci) bifidus bakterilerinin çok daha fazla çoğaldığı
saptanmıştır. Bu etkinin bifidobakterilerin β-fruktosidaz salgılamasından kaynaklandığı belirlenmiştir.
Bifidobakterilerin diğer bakterilerin gelişimi üzerine inhibisyon etkisinin yoğun KZKA üretimine
bağlı olarak pH’nın düşmesinden kaynaklandığı düşünülmaktedir. Ancak sadece asitliğin E.coli ve C.
perfringens gelişiminin inhibisyonu için yeterli olmadığı belirtilmektedir. Diğer araştırmalarda
bifidobakterilerin bakterisidal etkili bileşikler ürettiği saptanmıştır.




                                               Şekil 9. Đnulin

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                        13
hazırlanmıştır. 2009
Tablo 1. Sindirilemeyen oligosakkaritler
Đsim                          Kimyasal yapı            Ozidik   Kaynak              Ticari ismi
                                                       bağ
Fruktooligosakkaritler (FOS)
Đnülin                       Glukozil (fruktozil)n     β 1→ 2   Bitki               Raftiline ®
                             fruktoz (n= 2→ 20)                                     Fibrulin ®
Oligofruktoz                 Glukozil (fruktozil)n     β 1→ 2   Bitki ve inulinin   Raftilose ®
                             Fruktoz (fruktozil)m               enzimatik
                             fruktoz (n= 1→ 6, m=               hidrolizi
                             2→7)
Neosugar                     Glukozil (fruktozil)n     β 1→ 2   Sakkarozdan         Neosugar ®
                             fruktoz (n= 1→ 3)                  enzimatik           Actilight ®
                                                                sentezle
Galaktooligosakkaritler       Glukozil (galaktozil)n   β 1→ 6   Laktozdan           Oligomate ®
(GOS veya TOS)                galaktoz (n= 1→ 3)                enzimatik
                                                                sentezle
Transgalaktooligosakkaritler (Galaktozil)n galaktoz    α 1→ 6   Laktozdan           Cup-oligo ®
                             (n=2)                              enzimatik
                                                                sentezle
Đsomaltooligosakkaritler      (Glukozil)n glukoz (n=   α 1→ 4   Maltozun            Đsomalto ®
(IMO)                         2 → 7)                            enzimatik olarak
                                                                yeniden
                                                                düzenlenmesi
Palatinozlar (Palatinose Condensates, PC)
Polidekstroz                  Rastgele dallanmış +              Glukoz pirolizis- Poli-dekstroz
                              sitrik asit (n=2→                 sitrik asit       ®
                              100?)
Pirodekstrinler               Kompleks karışım                  Mısır veya
                                                                patates
                                                                nişastasının
                                                                pirolizi
Sololigosakkaritler (SOS)     Raffikoz + stakiyoz               Enzimatik sentez Soya-Oligo
                              (n= 3 → 4)                        + piroliz        ®
Ksilooligosakkaritler (XOS)   (Ksilosil), ksiloz (n= 2 β 1→                      Xylooligo®
                              → 4)




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için             14
hazırlanmıştır. 2009
PROTEĐNLER

Proteinler yapı taşı amino asitler olan azot içeren kompleks organik bileşiklerdir. Şekil 10’da valin
amino asidinin formülü görülmektedir.

                                                  COO -
                                      +
                                          H3 N    C      H

                                                  CH           R grubu
                                          H3 C           CH3

                                                 Valin

                                          Şekil 10. Valin amino asidi

COOH grubu karboksil grubu, NH2 grubu ise amin grubu olarak isimlendirilir. "R" ise amino asitte
bulunabilecek herhangi bir yan zinciri göstermektedir. R grubunun kimyasal bileşimi bir amino asidi
diğerinden ayırır. Tüm amino asitler bitkide sentezlenebilmesine rağmen zorluk düzeyi çok büyük
değişkenlik göstermektedir. Proteinlerin yapısındaki bağlar kovalent ve kovalent olmayan bağlar
olarak iki grupta incelenebilir. Peptid bağları ve disülfit bağları kovalent bağlardır. Oysa hidrojen
bağları, iyon bağları ve apolar bağlar kovalent olmayan bağlardır.
Peptit bağları: Bir amino asidin karboksil grubu ile amino grubu arasında oluşan C-N bağlarıdır. Bir
C-N tek bağının uzunluğu 1.49 A°, bir C=N bağının uzunluğu 1.27 A° iken peptit bağının uzunluğu
1.32 A° dur. Peptit bağının uzunluğunun C-N bağının uzunluğundan kısa ve C=N bağının
uzunluğundan uzun olması nedeniyle peptit bağı kısmen çift bağ olarak kabul edilmektedir.
Disülfit bağları: Đki sistein kalıntısı arasında sülfidril gruplarının (SH) hidrojen kaybetmesi sonucu
oluşan S-S bağlarıdır (Şekil 11).


              |----------------------S-S-----------------------|
                                                               |
             Sistein-Tirozin-Đsolösin-Glisin-Aspartik asit-Sistein-Prolin-Lösin-Glisin-NH2

                                             Şekil 11. Disülfit bağı


Disülfit bağları protein molekülünün şeklinin oluşmasında ve korunmasında önemlidir. Disülfit bağları
bir polipeptit zinciri içerisinde kurulabildiği gibi polipeptit zincirleri arasında da kurulabilir.
Hidrojen bağları: Bir polipeptit zincirinde bir peptit düzleminde bulunan oksijen atomu ile bir başka
peptit bağı veya düzlemindeki azot atomu arasında, aradaki uzaklık yaklaşık 2.7 A° olduğunda
hidrojen köprüsü şeklinde (C=O…H…N) oluşan bağlardır (Şekil 12).




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                       15
hazırlanmıştır. 2009
Şekil 12. hidrojen bağı

Đyon bağları: Polipeptit zincirindeki asidk ve bazik amino asitlerin fonksiyonel gruplarının fizyolojik
pH’da tamamen veya kısmen iyonlaşmış halde bulunmaları nedeniyle elektronegatif ve elektropozitif
gruplar arasında oluşan elektrostatik çekim kuvveti ile (COO- ...H3N+) oluşan bağlardır.
Apolar bağlar: Polipeptit zincirindeki amino asitlerin metil grubu, alifatik grup, siklik grup gibi
apolar kısımlarının birbirlerine yeter derecede yakın olmaları halinde geçici polarite göstermeleri
nedeniyle Van der Wals olarak bilinen zayıf çekme kuvveti ile oluşan (CH3…CH3) bağlarıdır. Bu
bağlar gerçek bağ değildir. Elektron paylaşımı yoktur.


Proteinlerin moleküler yapısı


Proteinlerin 4 yapısı vardır.
    1. Primer yapı: Amino asitlerin düz bir zincir şeklinde (Şekil 13) birbirine bağlandığı yapıdır.




                                         Şekil 13. Düz zincir yapısı
    2. Sekonder yapı: Amino asitlerin yapısındaki “R” gruplarının heliks veya pli şeklinde yapı
        oluşturmasıdır.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                      16
hazırlanmıştır. 2009
Proteinlerde gelişigüzel oluşan kangalsı yapı, α-heliks yapı ve β-konformasyonu veya kırmalı
   tabaka yapısı olmak üzere üç çeşit sekonder yapı görülmektedir.
   Kangalsı yapı: Bu yapıda polipeptit zincirinin R-uçları α-karbonlar etrafında dönüşler yaparlar
   (Şekil 14).




                                        Şekil.14. Kangalsı yapı

   β-konformasyonu veya kırmalı tabaka yapısı: Bu yapıda molekülün şekli kırmalı tabaka
   görünümündedir (Şekil 15).




                                     Şekil 15. Kırmalı tabaka yapı
   α-heliks yapı: Polipeptitler olası tüm hidrojen bağlarının oluşumunu sağlayacak şekilde kıvrımları
   sağa dönerek bükülür ve heliks yapı oluşur (Şekil 16).




                                       Şekil 16. α-heliks yapı

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                 17
hazırlanmıştır. 2009
3. Tersiyer yapı: Sekonder yapıdan sonra proteinin uzayda katlanması veya lifler halinde yeniden
        düzenlenmesi ile oluşan globüler veya fibriler yapıdır. Tersiyer yapının oluşmasına primer ve
        sekonder yapıyı oluşturan bağların dışında Van der Waals ve iyon bağları da katkı sağlar.
        Böylece üç boyutlu konformasyonu tamamlanmış ve yoğunlaşmış protein molekülü meydana
        gelir (Şekil 17).




                                          Şekil 17. Tersiyer yapı

    4. Kuaterner yapı: Yapı taşı polipeptitlerdir. Polipeptitlerin bir araya toplanmasıyla oluşmuş
        kompleks yapıdır (Şekil 18). Her proteinin kuaterner yapısı olmayabilir. Ancak molekül
        ağırlığı 100.000’in üzerinde olan proteinler genellikle kuaterner yapıya sahiptir




                                       Şekil 18. Kuaterner yapı


Amino asit sentezi

Bitkilerde proteinlerin yapı taşı olan amino asitler vücut gereksinimine göre sentezlenirler ve daha
sonra sabit bir hızla yıkılırlar. Molekül ağırlığı 135 g olan küçük biyokimyasal moleküllerdir. 20 tane
amino asit vardır ve diğer amino asitler bu amino asitlerden hidroksilasyon (OH- eklenmesi) ve
fosforilasyon (PO4) reaksiyonlarıyla elde edilirler. Bitkilerdeki amino asit sentezinin yaşamsal önemi

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                   18
hazırlanmıştır. 2009
vardır. Bitkiler karbonhidrat metabolizmasındaki ara ürünleri amino asit sentezinde kullanırlar. Bu
nedenle bakteriler, küfler, mayalar ve bitkiler tüm amino asitleri kendi kendilerine sentezleyebilme
özellikleri bakımından tektirler.


Protein Sentezi
Đlk aşama çift sarmal DNA yapısındaki nükleotid sıralamasının tek iplikçik formundaki elçi RNA’ya
(mRNA) aktarılmasıdır. Her üç nükleotid bir amino asidi tanımlamaktadır. DNA iplikçiği üzerindeki
sadece bir gende 1200 nükleotid bulunmaktadır. Bu 400 amino asit bulunduğu anlamına gelmektedir.
Đkinci aşamada amino asit aktive eden enzim bir amino asidi transfer RNA molekülüne bağlar. 20 tane
amino asit olduğu için 20 farklı transfer RNA ve 20 farklı amino asit aktive eden enzim
bulunmaktadır. Son aşamada amino asit transfer RNA’ya bağlanır ve protein fabrikası da denilen
ribozomda protein sentezi başlar. mRNA       küçük birimleri ribozoma bağlar. mRNA’daki ilk üç
nükleotidle eşleşecek t RNA gelir. Ribozomdaki senezlenecek olan protein molekülüne bu küçük ünite
bağlanır. Bu işlem tüm amino asitler bağlanana kadar devam eder. mRNA' daki son üç nükleotid
kendisine uyan tRNA bulamaz. Bu DUR anlamına gelmektedir. Ribozom mRNA’yı serbest bırakır ve
amino asit zinciri proteini oluşturur. Bu işlemi hızlandırmak için birçok ribozom aynı anda çalışır
(Şekil 19).




                                      Şekil 19. Protein sentezi




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                19
hazırlanmıştır. 2009
LĐPĐTLER


Lipid Terimi, yağlar, sıvı yağlar ve yağ benzeri bileşiklerinin tümüne verilen genel bir isimdir. Ortak
özellikleri eter, alkol ve benzen gibi organik çözücülerde çözünmeleridir. Karbonhidratların tersine
küçük moleküllerdir.
Yağlar, yağ asitlerinin gliserol ile yapmış olduğu esterlerdir. Yağ asitleri zincir uzunluklarına göre:
    1. Kısa zincirli (4-6 C)
    2. Orta zincirli (8-12 C)
    3. Uzun zincirli (> 12 C)
olarak sınıflandırılırlar. Ayrıca yağ asitleri yapılarındaki karbon molekülünün doygunluk dercesine
göre:
    1. Doymuş; karbon molekülünün 4 bağı hidrojen ile doyurulmuştur.
    2. Tekli doymamış; yağ asidinde bir çift bağ bulunur.
    3. Çoklu doymamış; yağ asidinde birden fazla çift bağ bulunur.


Lipitlerin sudaki davranışları
Lipitlerin tanımında suda çözünmedikleri ifadesi yer almaktadır. Ancak lipitler suyun olduğu ortamda
da bulunurlar. Bu nedenle lipitlerin suyun bulunduğu ortamdaki davranışları biyolojide özel bir öneme
sahiptir. Lipitlerin çoğunun amfifilik olduğunu söylemek yanlış olmaz. Amfifilik terimi iki kısımdan
oluşmak (apolar hidrokarbon bölgesi ve polar veya iyonik bölge gibi) anlamını taşır. Amfifilik
moleküller suda çözündüğünde, hidrofobik kısımları (örneğin hidrokarbon zincirleri) kendiliğinden bir
araya toplanma yoluyla çözücüden ayrılır. Ayrılan ürünler misel (bir araya toplanan moleküllerin su
içerisinde dağılmış formu) ve tek tabaka (moleküllerin su-hava yüzeyinde toplanması) şeklinde
olabilir (Şekil 20).




                                                   Su




Şekil 20. Tek tabaka formunda toplanma, (               ): amfifilik özellik; (   ): polar kısım; (       ):
hidrokarbon kısım




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                         20
hazırlanmıştır. 2009
Şekil 20’de görüldüğü gibi polar kısım polar yapıdaki su ile temas halindedir. Böylece apolar kısmın
polar yapıdaki su ile teması önlenmiş ve sudan mümkün olduğunca uzakta tutulmuş olur (hidrofobik
özellik). Hidrokarbonlar su ile hidrojen bağı oluşturmaz. Ayrıca su ile kuşatılmış olan hidrokarbon su
molekülleri arasında hidrojen bağlarının oluşumunu kolaylaştırır. Ancak amfifilik lipitler sadece
küçük miktarlarda suda tek tabaka halinde bir araya gelebilirler. Aslında lipitler genellikle Şekil 21’de
görüldüğü gibi çözünür miseller oluştururlar. Bu miseller küre, elips ve silindir şeklinde olabilir.



                                                   Su
                                                                   Su

                                     Su                                   Su



                                          Su
                                                                     Su
                                                   Su

                                          Şekil 21. Küresel misel formu

Bir diğer misel formu iki tabakalı misel formudur. Şekil 22’de bu forma örnek olacak kapalı halka
yapıdaki misel görülmektedir. Bu misel tipi kabarcık (vesicle) olarak ismlendirilir. Kabarcık tipi
miselde ana kavram yapıda hidrokarbon zincirlerinin zıt yönde olduğu iki lipit tabakasının
bulunmasıdır.


                                                              Su
                                     Su

                                                                               Su
                           Su
                                                        Su
                                                                               Su



                                                                               Su
                                Su

                                                 Su             Su

                            Şekil 22. Halka şeklindeki misel (kabarcık tipi)



Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                      21
hazırlanmıştır. 2009
Amfifilik lipitlerden büyük ve küçük olmak üzere iki tip misel oluşur. Her iki from iki karşıt gücün
etkisiyle oluşur. Bunlardan ilki hidrokarbon zincirleri arasındaki çekim kuvveti (van der Waals
kuvveti), diğeri ise polar gruplar arasındaki itme kuvvetidir. Miselin alabileceği en küçük boyutu
hidrofobik etki belirlemektedir. Su-hidrokarbon ara yüzünün eliminasyonu için minumum sayıda
hidrokarbon zinciri birleşmelidir. Miselin alabileceği en büyük boyutu ise polar gruplar arasındaki
itme kuvveti belirler. Eğer her bir polar grup için iki hidrokarbon zinciri varsa apolar hacim, amfifilik
lipitte bir hidrokarbon zinciri olana göre polar grubun iki katı olacaktır. Bir hidrokarbon zinciri olan
amfifilik lipitte oluşan daha büyük itme gücü polar grupların bir araya gelmesini engeller ve böylece
misel boyutu küçük kalır. Amfifilik lipitte iki hidrokarbon zincirinin olması koşulunda ise daha zayıf
olan itme kuvveti ve daha büyük hidrokarbon hacmi daha büyük misel oluşumuna olanak
sağlayacaktır. Bu misellere örnek iki tabakalı (bilayers) ve kabarcık (vezikül) miselleridir.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                     22
hazırlanmıştır. 2009
GIDA ĐŞLEME SIRASINDA MEYDANA GELEN BĐYOKĐMYASAL REAKSĐYONLAR


ESMERLEŞME REAKSĐYONLARI


Esmerleşme reaksiyonları gıdaların işlenmesi ve depolanması sırasında karşılaşılan en önemli
reaksiyonlardan biridir. Bu reaksiyonlar et, balık, meyve ve sebzelerin işlenmesi sırasında oluştuğu
gibi taze meyve sebzelerin mekanik hasara maruz kalması nedeniyle de oluşmaktadır. Esmerleşme
gıdaların lezzet, görünüm ve besleyici değerini etkiler. Bununla birlikte bazı ürünler için esmerleşme,
uygulanan işlemin bir aşamasıdır. Buna örnek olarak kahve, çay, bira, kızarmış ekmek, tost ekmeği
verilebilir. Bu gıdalarda esmerleşme ürünleri gıdanın lezzet ve görünümünü iyileştirmektedir. Bu
reaksiyonların kontrollü oluşumunu sağlamak veya istenmediği durumlarda oluşumunu inhibe etmek
için reaksiyon mekanizmasının anlaşılması gerekmektedir. Esmerleşme reaksiyonları enzimatik ve
enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları olarak iki şekilde gerçekleşmektedir.


    1. Enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları
    Enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları; 1) karamelizasyon, 2) askorbik asit oksidasyonu
    (veya esmerleşmesi), 3) Maillard reaksiyonu olmak üzere üç grupta incelenir.


    Karamelizasyon: Karamelizasyon şekerlerin degredasyonudur. Şekerler alkali veya asidik
    koşullarda erime noktalarının üzerindeki sıcaklıklara kadar ısıtıldıklarında renkleri kahverengiye
    dönüşür. Eğer bu reaksiyon kontrol edilmezse istenmeyen yanmış ve acı ürünler oluşur. Karamel
    gıdaları renklendirmede kullanılır. Karamelin kimyasal yapısı çok komplekstir ve hala tam olarak
    anlaşılamamıştır.


    Askorbik asit oksidasyonu: Turunçgil sularının ve konsantrelerinin esmerleşmesi amino asit ve
    şekerler arasında meydana gelen Maillard tipi reaksiyondan kaynaklanmaktadır. Askorbik asit
    turunçgil sularının ve konsantrelerinin esmerleşmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. Askorbik
    asit esmerleşmesi pH ile ilişkilidir. 2.0 - 3.5 aralığının üzerindeki pH değerlerinde       pH ile
    esmerleşme arasında negatif bir ilişki vardır. pH 4.0’ün altında esmerleşme öncelikle askorbik
    asidin furfurale dönüşümünden kaynaklanır. Askorbik asit degredasyonu aerobik ve anaerobik
    koşulların her ikisinde de gerçekleşebilir. Ambalajlı meyve suyunda kalan hava miktarı vakum
    uygulama gibi yöntemlerle minumumda tutulduğu halde meyve suyunda çözünmüş halde bir
    miktar oksijen (% 0.05) bulunur (Şekil 23). Bu oksijen tamamen tüketildikten sonra askorbik
    asidin anaerobik degredasyonu başlar, ancak bu reaksiyonun hızı çok düşüktür (aerobik
    reaksiyonun 1/10’u kadar). Turunçgil sularının esmerleşmesi sadece askorbik asitten
    kaynaklanmaz. Meyve sularının içerdiği amino asitler ve askorbik asit arasında gerçekleşen
    Maillard reaksiyonu rengin esmerleşmesinden sorumludur. Meyve sularında pH 4’ün altında

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                   23
hazırlanmıştır. 2009
başlıca degredasyon ürünü furfuraldır. Ancak pH 4’ün üzerinde bu mekanizma gerçekleşmez.
    Özellikle kurutulmuş sebzelerde pH 4’ün üzerindeki esmerleşme reaksiyonu askorbik asit ile
    amino asit arasındaki Maillard reaksiyonundan kaynaklanır. Bu reaksiyon kurutma işleminin son
    aşamasında oluşan askorbik asit oksidasyon ürünleri ile amino asit arasındaki reaksiyon nedeniyle
    hızlanır.




  O                             O
  ║                             ║
  C                             C                         COOH
  │                             │                        │
HOC                          O=C                       O=C                                 OH
  ║ O            O2           │     O                    │
HOC                          O=C                       O=C
  │                             │                        │                            O     CHO
 HC                           HC                        HCOH
  │                             │                        │                           HF
HOCH                            HOCH                     HOCH
  │                             │                        │
  CH2OH                         CH2OH                    CH2OH

Askorbik asit            Dehidroaskorbik asit           Diketogulonik asit


     anaerobik

   COOH

   C - OH                HC – OH                           CHO
   ║                      ║
   C– OH                  C – OH                        CHOH
                                                                                       O     CHO
   CHOH                  CHOH + CO2                   CHOH
                                                                                    Furfural
   CHOH                  CHOH                          CHOH

   CH2OH                  CH2OH                           CH20H


                         Şekil 23. Askorbik asidin olası degredasyon mekanizması


MAILLARD REAKSĐYONU

Kahverengi pigment ve melanoidin oluşumu ilk kez Fransız kimyacı Louis Maillard (1912) tarafından
glukoz-lizin çözeltisinin ısıtılması sonucunda gözlenmiştir. Bu nedenle bu reaksiyon Maillard
reaksiyonu olarak isimlendirilmiştir. Maillard reaksiyonu gıdalarda bulunan amino grupları ile
karbonil grupları arasındaki tüm reaksiyonları kapsar. Bunlar arasında aminler, amino asitler ve
proteinlerin şekerlerle, aldehitlerle, ketonlarla ve lipit oksidasyon ürünleriyle reaksiyonları sayılabilir.

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                         24
hazırlanmıştır. 2009
1. Karbonilamino Reaksiyonu: Maillard reaksiyonunun ilk basamağı amino asitlerin veya
        proteinlerin α-amino gruplarıyla indirgen şekerlerin karbonil grupları arasındaki kondensasyon
        reaksiyonudur. Bu nedenle ‘’karbonilamino’’ reaksiyonu olarak isimlendirilmiştir. Başlangıç
        ürünü eklenen bileşiktir, bu bileşik hızla su kaybederek Schiff bazına daha sonra N-
        glukozilamin’e dönüşür. Reaksiyon α-amino asitlerle sınırlı değildir. Protein ve peptitlerde
        bulunan diğer amino gruplarıyla da gerçekleşebilir. Bu reaksiyon ortam pH’sı amino asitlerin
        izoelektrik noktasının altında olduğunda hızlanır.
    2. Amadori yeniden düzenlenmesi: Karbonilamino reaksiyonunun son ürünü N-glukozilamin
        stabil değildir ve birçok yeniden düzenlenme reaksiyonlarına girer. Bu değişiklikler sonunda
        N-glukozilaminin izomerizasyonla fruktoz-amino aside (1-amino-1-deoksi-2-ketoz) dönüşür.
        Aldoz formdan ketoz forma dönüşüm Amadori yeniden düzenlenmesi olarak adlandırılır.
        Amadori yeniden düzenlenmesi sonucunda oluşan ürünler nispeten stabildir ve dondurularak
        kurutulmuş şeftali ve kayısıdan, soya sosundan ve sütten izole edilmişlerdir. Bu ara ürünlerin
        kahverengi renk ve lezzet üzerine etkileri olmamakla birlikte besleyici değerde azalmaya
        neden olurlar.


Maillard Reaksiyonu Koşulları
a) pH ve tamponlar: Karbonilamino reaksiyonu asidik ve alkali ortamın her ikisinde de gelişebilir,
    ancak proteinlerin, peptitlerin ve amino asitlerin amin gruplarının bazik formda olmasıyla
    gerçekleşen alkali koşullarda daha kolaylıkla gelişir. PH’nın artması hekzozların çoğunda zincir
    açılmasını ya da indirgen formun oluşumunu sağlar. Bu nedenle yüksek asitli gıdalarda (ör; turşu)
    bu reaksiyonlar oluşmaz. Ancak ortamda sakkaroz bulunması durumunda bu genelleme geçerli
    değildir. Sakkaroz indirgen bir şeker değildir, bu nedenle Maillard reaksiyonunda reaktant olarak
    yer almaz. Ancak ortam asitliğinin yüksek olması sakkarozun inversiyonuna, glikozidik bağın
    hidrolizine ve dolayısıyla indirgen monosakkaritlerin açığa çıkmasına neden olur. Glikozidik
    bağın hidrolizi düşük pH’da ve yüksek nemde hızlanır. Tamponlar, şeker-amino asit sistemlerinde
    reaksiyon iyonik ortamı etkiledikleri için esmerleşme hızının artmasına neden olurlar.


b) Sıcaklık: Sıcaklığın artmasıyla birlikte reaksiyon hızı da artar.


c) Nem içeriği: Maillard reaksiyonu çözeltilerde hızla ilerler. Ancak tamamen       dehidrasyon ya da
    aşırı nem reaksiyonu inhibe eder. Kazein-glukoz sisteminde maksimum amino asit kaybı için
    optimum nemin % 65-70 nisbi nem olması gerektiği saptanmıştır. Su aktivitesinin 0.6-0.7
    aralığında olması maksimum lizin kaybı ve aşırı esmerleşme ile paralellik göstermiştir.


d) Şekerler: Đndirgen şekerler bu reaksiyonun başlıca bileşenidir. Đndirgen şekerler serbest amino
    gruplarıyla reaksiyona girecek karbonil gruplarını sağlarlar. Reaksiyonun başlangıç hızı şeker

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                  25
hazırlanmıştır. 2009
halkasının okso ya da indirgen forma açılmasına bağlıdır. Şekerin okso formunun konsantrasyonu
    pH’nın artmasıyla artar.


e) Metaller: Amino asitlerle metallerin kompleks oluşturması Maillard reaksiyonunu etkiler. Bakır
    ve demir iyonları reaksiyonu katalizlerken, manganez ve kalay reaksiyonu inhibe eder.


Pigment Oluşumu


A. Amadori bileşikleri yoluyla:
1-amino-1-deoksi-1-ketoz türevlerinin kahverengi pigmentlere ve melanoidinlere dönüşümü oldukça
kompleks ve tamamen anlaşılamamış reaksiyonlardır. Üç metabolik yol olduğu düşünülmekte ancak
iki yolun pigment oluşumuyla direk ilişkili olduğu sanılmaktadır. Bunlar Amadori bileşiklerinin enol
formları olan stabil olmayan ara ürünlerdir. Birinci yolda 1-amino-1-deoksi-2-ketoz’un enolizasyonu 2
ve 3 pozisyonunda oluşur ve dönüşümsüz olarak 2,3-enediol oluşur. Bu bileşik daha sonra bir seri
reaksiyonla metil dikarbonil ara ürününe dönüşür. Đkinci yolda C-3 pozisyonundaki hidroksil
grubunun kaybedilmesiyle 1,2-eneaminol oluşur. Bunu C-1 pozisyonunda deaminasyon ve su
eklenmesiyle 3-deoksihekzosuloz oluşumu takip eder. Daha sonraki reaksiyonlar komplekstir ve çok
azı anlaşılmıştır. Bu reaksiyonlar bir seri aldol kondensasyonu ve polimerizasyon reaksiyonlarını
içerir. Son ürünler azot içeren koyu kahve renkli ürünlerdir. Düşük pH’da 1,2-eneaminol yolu
baskınken yüksek pH’da 2,3-enediol yolu baskındır.


B. Alternatif metabolik yollar:
Mekanizması açıklanabilen alternatif yollardan bir tanesi, Amadori yeniden düzenlenmesinden önce
Schiff bazındaki şeker molekülünün parçalanarak kahve renkli glikolaldehit alkilamin veya enaminole
dönüşümüdür. Đkinci bir yol ise Amadori yeniden düzenlenmesi sırasında 2 ve 3 karbonlu şeker
fragmentlerinden kahve renkli glikoaldehit ve metilglioksal oluşumudur. 2 ve 3 karbonlu şeker
fragmentleri glukoz ve fruktoza göre 650-2000 kat daha fazla esmerleşme hızına sahiptir.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                 26
hazırlanmıştır. 2009
Seker + amino asit


                                      Glikozilamino bilesigi


                                                                   C2 bilesikler
                              Amadori bilesikleri
                                                                C3 bilesikler        C2-imin

                                      Ozonlar                    SERBEST RADIKALLER

                        Furfural


                                                                ESMERLESME

                                                     Melanoidin
                              ESMERLESME

                          4       5      6       7        8        9          10   11
                  pH       asit                 nötr          alkali

                Şekil 24. Reaksiyon pH’sına bağlı olarak melanoidin oluşumu

C. Strecker degredasyonu:

 Maillard reaksiyonundaki üçüncü metabolik yol, amino asitlerin α-dikarbonil bileşikleri veya diğer
konjuge dikarbonil bileşikleri varlığında oksidatif parçalanması ile ilişkilidir. Dikarbonil bileşikleri
Amadori bileşiklerinden oluşur. Bu reaksiyon Strecker’in çalışmasıyla tanımlandığı için Strecker
degredasyonu olarak adlandırılır. Strecker degredasyonunun pigment oluşumuyla direkt ilişkisi yoktur
ancak pigment oluşumu için zorunlu olan indirgen bileşikler üretilir. Strecker degredasyonu sırasında
oluşan aldehitler lezzete katkıda bulunurlar (Tablo 2).


Tablo 2. Maillard reaksiyonuyla L-amino asitlerden elde edilen aroma maddeleri ve uçucu bileşikler
                Amino asit              Uçucu bileşik                     Aroma
         Alanin                   Asetaldehit                   Kavrulmuş arpa
         Sistein                  Tiyol H2S                     Etsi
         Valin                    2-Metilpropanal
         Lösin                    3-Metil bütanal               Peynirimsi
         Lizin                                                  Ekmeğimsi
         Metionin                 Metional

Strecker degredasyonuyla oluşan ara ürünlerin kondensasyonuyla pirazinler, pirolinler, okzazoller,
okzazolinler ve tiyazol türevleri gibi bir çok heterosiklik bileşik oluşur.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                    27
hazırlanmıştır. 2009
ENZĐMATĐK OLMAYAN ESMERLEŞME REAKSĐYONUNUN ĐNHĐBĐSYONU
A. SICAKLIK
Sıcaklığın artması ya da ısısal işlem süresinin artması bu reaksiyonların hızını artırır. Đşlem ve
depolama sırasında sıcaklığın düşürülmesi kahve renkli ürünlerin gelişimi için gereken süreyi
uzatacaktır.


B. NEM ĐÇERĐĞĐ
Esmerleşme ürünlerinin oluşumlarının nem içeriğine bağlı olması kontrol için uygun bir yöntem
kullanılmasına olanak sağlar. Katı gıda ürünlerinde dehidrasyon ile nemin azaltılması reaktif
bileşenlerin hareketini kısıtlar. Çözeltilerde ise su aktivitesinin artması reaksiyon hızını azaltır. Bu
koşul sadece reaktantların seyreltilmesini sağlamaz aynı zamanda su Maillard esmerleşme
reaksiyonunda kondensasyon basamağının ilk ürününü temsil eder. Bu nedenle düşük ve yüksek su
aktivitesi koşullarında reaksiyon hızı düşüktür.


C. pH
Maillard reaksiyonu genellikle alkali koşullarda kolaylıkla gerçekleşir. Bu nedenle ortam pH’sını
düşürmek Maillard reaksiyonunu kontrol etmek için kullanılabilecek uygun bir yöntemdir. Bu yöntem
yumurta tozu üretiminde kullanılmaktadır. Kurutma prosesinden önce pH’yı düşürmek için asit eklenir
daha sonra pH sodyum bikarbonat eklenerek tekrar başlangıç değerine getirilir.


D. GAZ KULLANARAK PAKETLEME
Ortamdan oksijeni alarak yerine inert bir gazın konması ve paketlenmesi işlemidir. Bu işlem lipit
oksidasyon ürünlerinin oluşmasını engeller. Böylece lipit oksidasyon ürünlerinin amino asitlerle
reaksiyona girmesi önlenmiş olur. Esmerleşme prosesinde oksijenin ortamdan uzaklaştırılmasının,
başlangıç karbonilamino reaksiyon basamağı dışında tüm reaksiyonları etkilediği düşünülmektedir.


E. BĐYOKĐMYASAL AJANLARIN KULLANIMI
Şeker-amino asit reaksiyonlarında reaktantlardan birinin ortamdan uzaklaştırılması ya da farklı bir
forma dönüştürülmesi biyokimyasal yöntemlerin temelini oluşturmaktadır. Örneğin ticari yumurta akı
üretiminde kurutma işleminden önce glukoz, maya fermentasyonuyla ortamdan uzaklaştırılır. Glukoz
oksidaz ve katalaz gibi enzimler direkt uygulandığında glukoz glukonik aside dönüşür ve amino
asitlerle reaksiyona giremez. Bu enzim uzun yıllar boyunca püskürtmeli kurutma aşamasından önce
glukozun yumurtadan uzaklaştırılmasında kullanılmıştır. Glukoz oksidazın bir faydası da kalıntı
oksijenin ortamdan uzaklaştırılmasını sağlamasıdır. Bu nedenle şişelenen veya konservelenen
ürünlerde tepe boşluğundaki oksijenin uzaklaştırılmasında kullanılır.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                    28
hazırlanmıştır. 2009
F. KĐMYASAL ĐNHĐBĐTÖRLER


Çok sayıda inhibitör üretim ve depolama sırasında esmerleşme ürünlerinin oluşumunu azaltmak
amacıyla kullanılmaktadır. En çok kullanılanlar; kükürt dioksit, sülfit, tiyoller, kalsiyum tuzları,
aspartik ve glutamik asitlerdir.


    1. Kükürt dioksit/kükürt kullanımı
    Kükürt dioksit Maillard reaksiyonlarını inhibe etme kapasitesi bakımından tektir. Gaz şeklinde
    veya sülfit/bisülfit olarak çözelti şeklinde uygulanabilir. Kükürt dioksit sadece kısmen ağartma
    sağlama ajanı olarak etki etmez. Reaksiyonun başlangıcında renk oluşumunu inhibe eder.
    Mekanizma kükürt dioksit/sülfit’in glukoz ile reaksiyona girerek hidroksi-sülfonat oluşturması ve
    ardından kükürt dioksit/sülfit’in açığa çıktığı reaksiyonlarla başka bileşiklere dönüşmesidir.
    Böylece glukozun karbonil grubu bloke olmaktadır. Reaksiyon ilerledikçe kükürt dioksit/sülfit
    dönüşümsüz olarak bağlanır. Bu reaksiyon esmerleşmedeki ilerlemeyi saptamada kullanılır.
    Kükürt dioksit/sülfit’in bağlı formu ile serbest formu saptanarak esmerleşme derecesi belirlenir.
    2. Aspartik ve glutamik asitler
    Yapılan model çalışmalarında aspartik asit ve glutamik asidin Maillard reaksiyonunu inhibe ettiği
    saptanmıştır. Kızartmadan önce aspartik asit ya da glutamik asit çözeltilerine daldırılan
    patateslerde kararmanın az olduğu saptanmıştır.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                       29
hazırlanmıştır. 2009
FERMENTASYON
Fermente gıdalar mikroorganizmaların veya enzimlerin etkisiyle üretilen gıdalardır. Geleneksel
fermente gıdaların sayısının 3500’ün üzerinde olduğu düşünülmektedir. Tablo 3’te bu gıdalara ait
örnekler yer almaktadır. Avrupa ve Kuzey Amerika’da yoğurt ve peynir, Afrika’da yam ve cassava
gibi nişastalı gıdalardan elde edilen fermente ürünler, Asya’da soya veya balıktan elde edilen fermente
ürünler sıkılıkla tüketilen fermente gıdalardır. Fermente içecekler ise sadece alkollü içecekleri
kapsamamaktadır. Çay, kahve ve kakao da yaprak veya tanelerin fermentasyonu ile elde edilen
içeceklerdir.
Alkol fermentasyonu: Alkol fermentasyonu çok uzun yıllardır gıdaları muhafaza etmek amacıyla en
fazla kullanılan yöntemdir. Alkol genellikle Kluyveromyces ve Saccharomyces mayaları tarafından
üretilir. Alkol anaerobik glikoliz döngüsü ile üretilir (Şekil 25). Glikoliz bir molekül glukozun iki
molekül prüvata dönüştüğü metabolik prosestir. Şekil 26’da glikolizin kimyasal reaksiyon eşitliği
verilmiştir. Bu eşitliğin basitliği glikolitik metabolik prosesin kompleks doğasını gizlemektedir.
Aslında bu proseste hücrenin sitoplazmasında bulunan 10 enzim görev yapmakta ve 9 adet ara ürün
oluşmaktadır.


                                   Glukoz-6-P
                            (Anaerobik        glikoliz)



                             OH
                                  C O
                                  C O           Pirüvik asit
                                   CH3


                      Laktik de hidroge naz                          De karboksilaz


                 OH
                      C O      Laktik asit
                                                            H C O    Ase talde hit
                  H C OH
                                                              CH3
                      CH3
                                                                         Alkol de hidroge naz
                                                          H2 C OH
                                                             CH3
                                                                      ETANO L



                                         Şekil 25. Alkol fermentasyonu



       C6 H12 O6 + 2ADP + 2NAD + 2P i                 2C3 H4 O3 + 2ATP + 2NADH + 2H + 2H2 O
       Glukoz                                             Pirüvat


                                              Şekil 26. Glikolizis
Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                   30
hazırlanmıştır. 2009
Alkol fermentasyonunda kullanılan hammaddeler


Birçok distile likörün eldesinde, yapısında doğal olarak şeker bulunan hammaddeler kullanılır. Bu
hammaddelerin arasında bal, olgunlaşmış meyveler, şeker pancarı, palm özsuyu, şeker kamışı, süt
veya nişasta içeren gıdalar kullanımaktadır. Bu hammaddelerin bileşimindeki karbonhidratlar
kolaylıkla fermente olabilecek basit şekerlere dönüştürülebilirler. Tablo 3’te çeşitli hammaddeler ve
bunlardan akol fermentasyonuyla elde edilen ürünler gösterilmiştir.

Tablo 3. Alkol fermentasyonunda kullanılan hammaddeler
 Hammaddeler                        Şeker konsantrasyonu (%)               Ürün
 Palm özsuyu                        15                                     Palm şarabı
 Hindistan cevizi                   12-17.5                                Arrack
 Şeker kamışı                       35                                     Rom
 Meyveler (üzüm, mango, ananas, 10-20                                      Şarap ve meyve şarapları
 mandalin, muz vb)


Laktik asit fermentasyonu: Gıdaların muhafazasında laktik asit bakterileri önemli rol oynamaktadır.
Laktik asit fermentasyonu genellikle ucuzdur. Dünyada laktik asit fermentasyonu ile elde edilmiş
birçok gıda çeşitli toplumların geleneksel beslenme modelinde yer almaktadır. Laktik asit bakterileri
genel olarak suni ortamlarda gelişmezler. Ancak düşük pH’larda birçok gıdada gelişirler. Laktik asit
bakterileri laktik asit üretimine ek olarak H2O2 üretirler. Tablo 4’te laktik asit fermentasyonu ile elde
edilen ürünler gösterilmiştir.


Ekşi hamur ekmekleri ve Fermentasyon: Ekşi hamur ekmeklerinde, soya sosunda, miso ve kefirde
laktik asit bakterileri ve mayalar arasında yakın ilişki vardır. Ekşi hamur ekmeği elde etmek için
buğday, çavdar veya diğer tahılların unları suyla yoğurulur ve ılık ortamda birkaç gün inkübasyona
bırakılır. Başlangıçta birçok mikroorganizma gelişir, ancak asit üretimleri nedeniyle laktik asit
bakterileri baskındır. Mayalar da asidi iyi tolere edebildikleri için bu ortamda canlı kalabilirler. Ekşi
hamurdan Lactobacillus sp. ve mayalardan Torulopsis holmii, Saccharomyces inusitatus izole
edilmiştir. Ekşi hamur fermentasyonunda meydana gelen temel biyokimyasal değişimler; 1)
lactobacilli tarafından üretilen asetik ve laktik asitlerle hamurun asitlendirilmesi 2) mayalar ve
lactobacilli tarafından üretilen karbondioksit ile hamurun kabarmasıdır.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                     31
hazırlanmıştır. 2009
Tablo 4. Laktik asit fermentasyonu ile elde edilen ürünler
Ürün ismi     Hammadde           Laktik asit bakterileri /    Ürünün özellikleri      Ülke
                                 ortam koşulları
Sauerkraut Lahana ve diğer Leuconostoc                        CO2, laktik asit ve     Batı dünyası,
              sebzeler           mesenterodies,               asetik asit üretilir.   Çin ve Kore
                                 Lactobacillus brevis,        Turşu benzeri bir
                                 Lactobacillus plantarum /    ürün.
                                 anaerobik
Korean        Çin lahanası,      Leuconostoc                  Sauerkrauta göre        Kore
kimchi        radish, sarımsak, mesenterodies, S. faecalis,   daha az CO2 ve asit
              taze soğan,        Lb. Brevis, Lb. Plantarum,   içerir.
              yaprak hardal,     P. cerevisiae
              acı biber,
              maydanoz,
              havuç
Sebze         Salatalık vb                                                            Tüm
turşuları                                                                             dünyada
Hindistan     Parlatılmış        L. mesenteroides, S.     Idli: küçük, beyaz,         Hindistan
Idli ve dosa pirinç ve black     faecalis                 asitli buharda pişmiş
              gram                                        kek. Dosa: Idliye
                                                          benzer ancak pankek
                                                          gibi kızartılır.
Nijerya Ogi   Ekşi yulaf lapası   Lb.                     Lezzeti yoğurdu             Nijerya
                                  Plantarum,Saccharomyces andırır.
                                  cerevisiae, Candida
                                  mycoderma
Nijerya       Casava                                      Tanecikli nişastalı         Nijerya
Gari                                                      yapı. Laktik, asetik,
                                                          propiyonik, suksinik
                                                          ve pirüvik asitler
                                                          saptanmıştır.
Filipin       Pirinç, karides
Balao         karışımı
Balao
Meksika       Agave türü          Leuconostoc, Sac.           Beyaz, asidk ve         Meksika
Pulque        bitkilerin suyu     cerevisiae,Zymomonas        alkollü içecek
                                  mobilis.
Mısır         Yoğurt, buğday      Kishk: Lb. Brevis, Lb.                              Mısır,
kishk,                            Casei, Lb.plantarum                                 Türkiye,
tarhana                                                                               Yunanistan




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                     32
hazırlanmıştır. 2009
BĐYOAKTĐF PROTEĐN VE PEPTĐTLER


Diyetimizde yer alan proteinler biyolojik olarak aktif kabul edilen peptitlerin kaynağıdır. Biyolojik
olarak aktif olan peptitler, proteinin yapısında inaktiftirler. Aktif peptitler ya gastro-intestinal sindirim
sırasında ya da gıda işleme sırasında açığa çıkarlar. Biyoaktif peptitler açığa çıkınca hormon benzeri
aktiviteleri nedeniyle düzenleyici rol oynarlar. Biyoaktif peptitlerin en önemli kaynağı süt
proteinleridir. Bunun dışında diğer hayvansal kaynaklar ve bazı bitkisel kaynaklar özellikle soya
fasulyesi, biyoaktif peptit özelliği gösterecek potansiyel amino asit sırasına sahiptirler. Bunun yanısıra
birçok amino asidin olumlu ve olumsuz olmak üzere çeşitli fizyolojik özelliklere sahip oldukları
gösterilmiştir. Fizyolojik olarak olumlu etkileri olduğu belirtilen amino asitlere arginin, glutamin,
histidin, lizin, taurin, tirozin ve triptofan örnek olarak verilebilir. Bu amino asitlerin en iyi kaynakları
ise et, yumurta ve süt ürünleridir. Gıda işleme sırasında üretilen lizinoalanin, D-amino asitler ve
biyojenik aminler gibi amino asit türevleri ise istenmeyen metabolik hatta toksik olaylara neden
olabilirler. Diyetle alınan proteinler potansiyel allerjenlerdir. Bu nedenle genetik olarak modifiye
edilmiş gıdalardaki proteinlerin potansiyel yan etkileri söz konusudur.


Biyoaktif peptitlerin biyolojik etkileri:
    1. Opioid peptitler (ekzorfinler): Opioid peptitler rahatlatıcı etki sağlayan peptitlerdir. Opioid
        aktivite gösteren peptitler ilk olarak 1970’lerin sonunda keşfedilmiş ve δ-, µ- ya da к-tip
        opioid reseptörlerle etkileşen endojen ligandlarla (endorfinler ve enkefalinler) olan yapısal
        benzerliklerinden dolayı ‘ekzorfinler’ olarak isimlendirilmişlerdir. En bilinen ekzojen opioid
        peptitler, örneğin β-kazomorfinler, µ-tip ligandlar olarak karakterize edilmişlerdir. Endojen ve
        ekzojen opioid peptitler arasındaki ortak yapısal özellikler amino ucundaki tirozinin varlığı ve
        üçüncü ile dördüncü pozisyondaki fenilalanin ve tirozin kalıntılarıdır. Bu, opioid reseptörlere
        bağlanma bölgesi için önemli bir yapısal özelliktir. Tirozinin fenolik hidroksil grubunun
        yakınlarında lokalize olmuş negatif potansiyel, opioid aktivite için zorunludur. Tirozinin
        bulunmayışı biyoaktivitede kaybolmaya yol açar. Tirozin ve fenilalanin yan zincirlerinin
        doğru bir şekilde düzenlenmesini sağladığı için Prolin varlığı da opioid peptitlerin biyolojik
        aktivitesi için zorunludur.Bu peptitler sığır kazeini ve peynir suyu proteinin sindirimi ile açığa
        çıkarlar. Süt proteinlerinden elde edilen kazomorfinler ve ekzomorfinler opioid etki
        gösterirler. Ekzorfinler aynı zamanda buğday gluteninde de bulunurlar. Barsak epitelinde
        opioid reseptörlerini bağlama yeteneğine sahiptirler. Kazomorfinler barsak fonksiyonlarını
        düzenleme etkilerine sahiptirler.
    2. ADE (Angiotensin dönüştürücü enzim) inhibitörü peptitler: ADE kan basıncının
        düzenlenmesinde etkilidir. Bu enzimin inhibisyonu antihipertansif etkiye neden olur. Bu
        peptitler gıda proteinin enzimatik hidrolizi ile izole edilmişlerdir. Kollajen, jelatin ve kazein
        proteinlerinin enzimatik hidrolizi ile ADE inhibitörü peptitler elde edilmiştir. Ayrıca sütün

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                         33
hazırlanmıştır. 2009
fermentasyonu da bu peptitlerin oluşmasına neden olmaktadır. ACE inhibitörü peptitler peynir
       suyu, balık ve mısır proteinlerinden de izole edilmişlerdir.Angiotensin prosesi,
       angiotensinojenin renin ile hidroliziyle inaktif bir peptit olan Angiotensin I (Ang. I)
       oluşumuyla başlamakta ve Angiotensin dönüştürücü enzimin (ADE), Ang. I’ in
       karboksil ucundaki iki amino asidi ayırması ile Angiotensin II (Ang. II) oluşumuyla
       sonuçlanmaktadır. Bir oktapeptit olan Angiotensin II potansiyel bir damar daraltıcıdır
       (vazokonstriktör). Ayrıca bu etkinin yanı sıra ADE, damar rahatlatıcı aktivite gösteren
       bradikininin de inaktivasyonunu katalizlemektedir. Böylece iki farklı mekanizma
       yoluyla ADE, kan basıncının artmasına neden olmaktadır. ADE inhibitörü peptitler
       ADE’ nin aktivitesini azaltarak tansiyon düşürücü etki gösterirler. Ekzojen ADE
       inhibitörlerinin ilk olarak yılan zehirinden izole edilmesinden bu yana özellikle süt, et
       ve balık gibi gıdalardan pek çok sayıda ADE inhibitörü izole edilmiştir. Bu peptitler
       genellikle kısa zincirli olup prolin gibi polar amino asit kalıntıları içerirler.
   3. Bağışıklık sistemini düzenleyici peptitler: Bu peptitlerin lenfosit proliferasyonu, doğal
       öldürücü hücre aktivitesi (naturel killer cell activity), antikor sentezi ve sitokin regülasyonu
       gibi bağışıklık sistemi fonksiyonlarını güçlendirdiği belirtilmektedir. Dahası bu peptitlerin
       atopik bireylerde allerjik reaksiyonları azalttığı ve gastrointestinal sistemdeki mukozal
       bağışıklığı güçlendirdiği bildirilmiştir. Pirinç ve soya fasulyesi proteinlerinin tiriptik
       hidrolizatlarından elde edilmiş bağışıklık sistemini düzenleyici peptitlerin, süperoksit
       anyonlarını uyararak non-spesifik immün savunmasını tetikleyici etki gösterdiği belirtilmiştir.
       α ve β kazeinden elde edilmişlerdir.
   4. Mineral bağlayan peptitler: Fosfopeptitlerin çözünür organofosfat tuzları oluşturduğu ve
       başta kalsiyum olmak üzere farklı mineraller için taşıyıcı olarak görev yaptığı ifade
       edilmektedir. Bu nedenle ince bağırsakta kalsiyum ve diğer minerallerin emilimi üzerine etkili
       olmaktadır. Sütteki fosforun yaklaşık %30’u monoester bağlarıyla kazeinin seril kalıntılarına
       bağlı halde bulunmaktadır. Kazein, kalsiyum ve fosfat iyonlarının stabilizasyonunda önemli
       rol oynamaktadır. Kazeinin tiriptik hidrolizi (tripsin enzimi ile hidroliz) sonucu fosforlanmış
       seril kümeleri içeren kazeinofosfopeptit (KFP) oluştuğu belirlenmiştir. Bu fosforlanmış seril
       kümelerinin kazein misellerinin oluşumunu sağlayan kalsiyum fosfat ve kazein arasındaki
       interaksiyondan sorumlu olduğu bildirilmiştir. KFP’ler kalsiyum ve fosfor minerallerinin
       biyoyararlılığının artmasını sağlamaktadır. KFPlerin bağırsaktaki kalsiyum absorpsiyonuna
       etkileri üzerine sıçanlarla yapılan denemelerin sonuçları bu peptitlerin ince bağırsaktaki pasif
       kalsiyum transportunu arttırdığını işaret etmektedir. Đnsanlarla yapılan çalışmalar da süt
       tüketiminden sonra duodenumda ve midede küçük kazein fosfopeptitlerinin varlığını
       göstermiştir. Ancak insanlarda KFPlerin pasif kalsiyum absorpsiyonunu arttırdığına dair kanıt
       bulunamamıştır.    Bununla      birlikte   KFP’lerin    spontan    hidroksiapetit    (florapetit)

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                   34
hazırlanmıştır. 2009
presipitasyonunu önleyebildiği belirtilmiştir. Çalışmalar, kalsiyum ve fosfat iyonlarının diş
       yüzeyinde stabilize olmasını sağlayan kazein fosfopeptitlerinin, diş minesindeki lezyonların
       tekrar mineralizasyonunu sağladığını da göstermiştir. KFP’lerin, mineralleri bağlayıp
       çözünürleştirdikleri için osteoporozun, diş çürüklerinin, aneminin ve hipertansiyonun
       önlenmesinde etkili olduğu bildirilmiştir. Bu peptitlerin diş çürüklerini önleyici etkisinin pek
       çok insan ve hayvan çalışmalarında kanıtlandığına ait bilgiler literatürde bulunmaktadır.
       KFP’lerin diş yüzeyinde tekrar kalsiyum birikimini teşvik ettiği ve к-kazeinden elde edilen
       glikomakropeptidin ağız mukozasında plak oluşturan bakterilerin adhezyonunu ve gelişmesini
       engellediği belirtilmiştir.
   5. Sitomodülatör peptitler: Sitokimyasal çalışmalar gıda kaynaklı biyoaktif peptitlerin farklı
       hücre tiplerinin canlılığını (proliferasyon, farklılaşma, apoptosis) düzenlediğini göstermiştir.
       Bazı süt kaynaklı peptitlerin normal hücrelerde etkili değilken kanser hücrelerinde apoptosisi
       tetiklediği gösterilmiştir. Sitomodülatör ve immünomodülatör özelliklerin, gıda kaynaklı
       biyoaktif peptitlerin tümör gelişiminde koruyucu aktivitesini oluşturmada birlikte etkili
       oldukları bildirilmiştir.
   6. Antitrombotik peptitler: Kan trombosit agregasyonunu ve trombosit yüzey reseptörlerine
       fibrinojen bağlanmasını inhibe eden peptitler glikomakropeptit sekansıyla şifrelenmiştir. Bu
       peptitler bebek mamalarıyla ya da anne sütüyle beslenen yeni doğmuş bebeklerin kan
       plazmasında tespit edilmiştir.
   7. Antioksidan       peptitler:   Zorunlu    yağ    asitlerinin   enzimatik    veya    non-enzimatik
       peroksidasyonunu engelleyen antioksidan özellikler süt proteinlerinden elde edilen peptitlerde
       tespit edilmiştir. Bu peptitlerin çoğunun α-kazein sekansıyla şifrelendiği belirtilmiştir. His-His
       dipeptidinin N terminaline lösin ya da prolin eklenmesinin antioksidan aktiviteyi arttırdığı ve
       BHT, BHA gibi peptit olmayan antioksidanlarla sinerji oluşturduğu belirtilmiştir.
   8. Hipokolesterolemik etki sağlayan peptitler: Hipokolesterolemik etki kazein ve peynir altı
       suyu kaynaklı peptitler ve soya proteini kaynaklı peptitler için bildirilmiştir. Olası etki
       mekanizması β-laktoglobulinin tiriptik hidrolizatı (LTH) ile beslenen sıçanlarda fekal steroid
       salgısının fazla olduğunun tespit eden araştırmacılar tarafından öne sürülmüştür. Bu durum
       misel yapıdaki kolesterol çözünürlüğünde LTH indüklü azalmaya ya da daha fazla taurokolat
       (taurocholate) bağlama kapasitesine bağlanabilmektedir.
   9. Antimikrobiyal ve antiviral etkiye sahip peptitler: Antimikrobiyal peptitler daha çok peynir
       altı suyu proteini olan laktoferrinden elde edilmiştir. Bununla birlikte αS1-kazein ve αS2-
       kazeinden elde edilen yeni antibakterisidal peptitler tanımlanmıştır. Laktoferrinin pepsinle
       hidrolizinden oluşan peptitlerin bakterisidal özelliklerinin daha fazla olduğu tespit edilmiş ve
       bu durumun, daha küçük peptitlerin mikrobiyal yüzeydeki hedef bölgelere daha hızlı
       ulaştığının bir göstergesi olduğu ifade edilmiştir. Antimikrobiyal peptitlerin (laktoferrisin ve



Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                     35
hazırlanmıştır. 2009
sentetik analogları, kazosidin-I gibi) mikroorganizmaların hücre geçirgenliklerini arttırarak
         etki ettiği belirtilmiştir.
      10. Đştah azaltıcı peptitler: Glikomakropeptitin (GMP) ve kazeinomakropeptitin (KMP) bağırsak
         fonksiyonlarını düzenleme etkisi üzerine yapılan çalışmalar, yaklaşık on yıllık bir geçmişe
         dayanmaktadır. KMP’in, gastrik salgıyı engellediği ve midenin hareketlerinin yavaşlamasını
         sağladığı belirtilmiştir. Ayrıca KMP tokluk hormonu olan kolesistokininin salgılanmasına
         neden olmaktadır. Bu hormon gıda alımını ve sindirimini düzenlemektedir. Sindirim sırasında
         midede bütün halde KMP’in varlığı belirlenmiş, diğer taraftan yoğurt ve süt tüketimi sonrası
         yetişkin bireylerde kan dolaşımında GMP ve/veya KMP’nin varlığı saptanmıştır. Bu
         çalışmalara dayanarak iştah azaltma ve kilo kontrolü amacıyla, GMP içeren ticari ürünler
         tasarlanmış ve satışa sunulmuştur. Ancak bu tarz ürünlerin klinik etkilerinin aydınlatılması
         için daha fazla sayıda çalışmaya gereksinim duyulduğu da önemle vurgulanmıştır


Biyoaktif proteinlerin kaynakları
Süt
Süt başlıca iki ana protein grubundan oluşmuştur. Bunlar kazein ve peynir suyu (whey) proteinleridir.
Bu iki protein grubu fizikokimyasal ve biyolojik özellikleri bakımından birbirinden farklıdır.
Kazeinler vücutta kalsiyum,çinko, bakır, demir ve fosfat iyonlarını taşıma gibi biyolojik aktiviteleri
gösterirler. Aynı zamanda çeşitli biyoaktif peptitlerin ön maddeleridirler (Tablo 5). Peynir suyu
proteinleri süt proteinlerinin %20’ni oluşturur. Fonksiyonel ve besleyici özellikleri bakımından
mükemmel kaynaklardır. Başlıca peynir suyu proteinleri peynir suyu proteinlerinin %70-80’ni
oluşturan β-laktoglobulin ve α-laktalbumindir.

Tablo 5. Süt proteinlerinin biyolojik aktivitesi
             Protein                 Konsantrasyon                      Fonksiyon
                                            g/l
Kazeinler (α, β ve κ)                       28     Đyon taşıma, biyoaktif peptitlerin ön maddesi
β - laktoglobulin                           1.3    Retinol taşıyıcı, yağ asitlerini bağlama,
                                                   antioksidan
α - laktalbumin                             1.2    Meme bezinde laktoz sentezi, Ca taşıma,
                                                   immunomodulasyon, antikarsinojenik
Đmmunoglobulin A, M ve G                    0.7    Đmmun koruma
Glukomakropeptit                            1.2    Antiviral, bifidojenik
Laktoferrin                                 0.1    Antimikrobiyal, demir emilimi, antioksidan,
                                                   immunomodülasyon, antikarsinojenik
Laktoperoksidaz                            0.03    Antimikrobiyal
Lizozom                                   0.0004   Antimikrobiyal, immunoglobulin ve laktoferrin
                                                   ile sinerjistik etki


Süt proteinleri biyoaktif peptitler için önemli kaynaklardır (Tablo 6). Biyoaktif peptitler sindirim
sırasında açığa çıktıkları gibi gıda işleme sırasında da oluşmaktadırlar. Örneğin hidrolize süt
proteinleri hipoallerjenik bebek mamaları yapımında, klinik beslenmede ve gıda bileşeni olarak

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                  36
hazırlanmıştır. 2009
kullanılmaktadır. Sütün fermentasyonu ve peynirin olgunlaşması sırasında gerçekleşen proteolizis
çeşitli peptitlerin oluşumuna olanak sağlamaktadır. Fermente süt ürünlerinde kazomorfinler, ACE-
inhibitörü peptitler ve fosfopeptitler bulunmuştur.

Tablo 6. Süt proteinlerinden elde edilen biyoaktif peptitler
Biyoaktif peptitler                Protein ön maddeleri               Biyoaktivite
Kazomorfinler                      α ve β kazein                      Opioid agonisti
α-laktorfin                        α -Laktalbumin                     Opioid agonisti
β- laktorfin                       β -Laktoglobulin                   Opioid agonisti
Laktoferroksinler                  Laktoferrin                        Opioid antagonisti
Kazoksinler                        κ- kazein                          Opioid antagonisti
Kazokininler                       α ve β kazein                      Antihipertansiv
Kazoplatelinler                    κ- kazein                          Antitrombotik
Đmmunopeptitler                    α ve β kazein                      Đmmunostimulan
Fosfopeptitler                     α ve β kazein                      Mineral taşıyıcı
Laktoferrisin                      Laktoferrin                        Antimikrobiyal


Mikrobiyal Fermentasyon
Gıda endüstrisinde kullanılan starter kültürler oldukça yüksek proteolitik aktiviteye sahiptirler. Bu
nedenle fermente süt ürünleri elde ederken kullanılan starter olan ve olmayan kültürler biyoaktif
peptitlerin oluşumunu sağlamaktadır. Tablo 7’de mikrobiyal fermentasyonla oluşan biyoaktif
peptitlere ait örnekler yer almaktadır.



Tablo 7. Süt proteininin mikrobiyal fermentasyonu ile oluşan biyoaktif peptitlere örnekler (Korhonen
ve Pihlanto, 2006).
Kullanılan                     Başlangıç       Peptit sırası                       Biyoaktivite
mikroorganizmalar              proteini
L. helveticus, S. cerevisiae   β- kn, κ-kn     Val-Pro-Pro, Ile-Pro-Pro            ACE inhibitörü
Lactabacillus GG ve pepsin     β- kn, α s1-    Tyr- Pro- Phe-Pro, Ala-Val-         Opioid, ACE
+ tripsin                      kn              Pro-Gln- Arg, Thr-Thr-Met-          inhibitörü,
                                               Leu-Trp                             immunostimulan
L, helveticus CP90 proteinaz β- kn             Lys-Val-Leu-Pro-Val-Pro-            ACE inhibitörü
                                               (Glu)
L, helveticus CPN4             Peynir suyu     Tyr-Pro                             ACE inhibitörü
                               proteini
L. delbrueckii subsp.          κ-kn            Ala- Arg- His- Pro- His- Pro-       Antioksidan
Bulgaricus IFO13953                            His-Leu-Ser-Phe-Met

Çalışmalar ACE inhibitörü peptitlerin karboksil terminal ucunda prolin içeren küçük peptitler
olduklarını göstermiştir. Prolin sindrim enzimlerine karşı dirençli bir amino asittir. Bu nedenle ince
bağırsaklardan kan dolaşımına geçebilmektedir. Bu hipotez yakın zamanda yapılan bir çalışmayla da
desteklenmiştir. Bu çalışmada yüksek tansiyona sahip sıçanlar kullanılmıştır (SHR: spontaneously
hypertensive rats). Yağsız sütten L. helveticus JCM1004 ile elde edilen antihipertensif VPP (Val-Pro-
Pro) ve IPP (Ile- Pro-Pro) tripeptitlerinin sırasıyla 8 sa ve 4 sa sonra sistolik kan basıncında düşmeye
neden oldukları saptanmıştır.


Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                    37
hazırlanmıştır. 2009
Canlı mikroorganizmalara ek olarak laktik asit bakterilerinden izole edilen proteolitik enzimlerin de
süt proteinlerinden biyoaktif peptitlerin açığa çıkmasında etkili oldukları bulunmuştur.
Süt ürünleri
Süt ürünleri elde ederken kullanılan fermentasyon işlemi sırasında biyoaktif peptitlerin oluştuğu
saptanmıştır. Tablo 8’de süt ürünlerinde oluşan biyoaktif peptitler görülmektedir. Peynirin
olgunlaşması sırasında çok çeşitli peptitler oluşmaktadır. Cheddar ve Comte peynirlerinde kazein
bağlayan fosfo peptitler (KFP) doğal bileşen olarak saptanmıştır. Peynirin olgunlaşması sırasında
gerçekleşen ikinci proteolizis diğer biyoaktif peptitlerin oluşumuna olanak sağlamaktadır. Biyoaktif
peptitler peynirin olgunlaşma derecesine bağlı olarak artmakla birlikte aşırı proteolizis biyoaktif
peptitlerin degredasyonuna ve dolayısıyla azalmasına neden olmaktadır. Olgunlaşma prosesinden ayrı
olarak peynirin gastrointestinal sindirimi sırasında da biyoaktif peptitlerin oluştuğu gösterilmiştir.


Tablo 8. Fermente süt ürünlerinde tanımlanan biyoaktif peptitler (Korhonen ve Pihlanto, 2006)
Ürün                       Tanımlanan biyoaktif peptit            Biyoaktivite
Peynir çeşitleri
Parmigiano-Reggiano        β-kn g!(8-16), g (58-77), αs2-kn    g Fosfopeptitler, β -kazomorfinlerin
                           (83-33)                                ön maddeleri
Cheddar                    αs1 ve β -kazein fragmentleri          Fosfopeptitler
Mozzarella                 β-kn g!(58-72)                         ACE inhibitörü
Gouda                      αs1-kn g (1-9), β -kn g (60-68)        ACE inhibitörü
Emmental                   αs1 ve β -kazein fragmentleri          ACE inhibitörü
Fermente sütler
Ekşi süt                   β-kn g! (74-76), g! (84-86), κ-kn g    Antihipertansif
                           (108-111)
Yoğurt                     Aktif peptit saptanmamış               Zayıf ACE inhibisyonu
Dahi                       Ser-Lys-Val-Tyr-Pro                    ACE inhibitörü




Tablo 9’da bazı süt ürünlerinden elde edilmiş biyoaktif peptitler ve IC50 değerleri
görülmektedir. IC50 ADE aktivitesini % 50 oranında inhibe eden protein ve/veya peptit
miktarı olarak tanımlanmaktadır.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                        38
hazırlanmıştır. 2009
Tablo 9. Bazı süt ürünlerinden elde edilmiş peptitler ve IC50 değerleri (Akıllıoğlu, 2009)
             Kaynak                         Peptit               IC50 değeri               Referans
   Peynir                                 VPP-IPP           2.0-29.5 mg peynir/mL   Butikofer et al.,2007
   Enterococcus faecalis ile                  -              34-59 µg protein/mL    Muguerza et al., 2006
   fermente edilmiş süt
                                        MA*<3000 Da             28±2 µg/mL
   Enterococcus faecalis ile          β-KN f(133–138)              5.3 µM           Quirόs et al., 2007
   fermente edilmiş süt                β-KN f(58–76)               5.4 µM
   Lactobacillus helveticus          Ala-Ile-Pro-Pro-Lys-                           Shuangquan et al.,
   130B4         ile     fermente     Lys-Asn-Gln-Asp             19.9 µM           2008
   edilmiş yağsız deve sütü
   β-Lg tripsin hidrolizatı             MA<3000 Da               130.0 mg/L         Mullally et al., 1997
                                        MA<1000 Da               160.4 mg/L         Mullally et al., 1997
   Peynir altı suyu tripsin             MA<3000 Da               195.1 mg/L
   hidrolizatı                          MA<1000 Da               201.1 mg/L
   β-Lg Protease N Amano                β-Lg f(36-42)               8 µM            Ortiz-Chao     et     al.,
   hidrolizatı                                                                      2009
   Peynir      altı    suyu    α-                               0.005 mg/mL
   kimotripsin hidrolizatı                    -                                     da Costa et al., 2007
   Peynir altı suyu alkalaz                                     0.68 mg/mL
   hidrolizatı
   Kazeinomakropeptit                                            477 µg/mL
   termolizin hidrolizatı                     -                                     Otte et al., 2007
   Peynir altı suyu izolatı                                       83 µg/mL
   termolizin hidrolizatı
                                     β-KN f(74–76)-IPP      3.77±0.26 µg/mL (11.6
                                                                    µM)
   Yoğurt                            β-KN f(84–86)-VPP      2.61±0.24 µg/mL (8.4    Donkor et al., 2007
                                     β-KN f(69–73)- Ser–            µM)
                                      Leu–Pro–Gln–Asn         5.29±0.55 µg/mL
   Probiyotik              koyun      β-KN f(114-121)           0.37 mg/mL          Papadimitriou et al.,
   yoğurdu                                                                          2007
   %4    süt      tozu     ilaveli                            0.54±0.00 mg/mL
   yoğurt
   %4       kazeinat       ilaveli                            0.60±0.21 mg/mL       Ünal, 2008
   yoğurt                                     -
   %4 peynir suyu protein                                     0.32±0.23 mg/mL
   konsantresi             ilaveli
   yoğurt
Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                                39
hazırlanmıştır. 2009
Son yıllarda kazein veya peynir suyu proteinlerinden elde edilen biyoaktif peptitleri içeren ürünler
satışa sunulmuştur. Bu ürünlere ait örnekler Tablo 10’da gösterilmiştir.


Diğer kaynaklar
Biyoaktif proteinler sütün dışında diğer biyolojik materyallerde de bulunur. Bunlar arasında jelatin,
balık proteinleri, mısır proteini α-zein, pirinç proteini glutelin ve prolaimin, buğday gluteni ve soya
proteini sayılabilir.


Biyoaktif peptitlerin güvenilirliği:
Biyoaktif peptitlerin kaynağı olan proteinler bitki ve hayvan orijinli doğal bileşenler veya genetik
olarak modifiye edilmiş kaynaklardan elde edilen bileşenler olabilir. Ancak bu bilşenlerin diyete
fonksiyonel bir destek olarak eklenmeleri allerjik reaksiyonlara neden olabilir. Biyoaktif peptitlerin
gıda işleme ve depolama sırasında diğer proteinler, şekerler ve lipitlerle interaksiyonlarının toksik,
allerjik ve karsinojenik bileşiklerin oluşumuna neden olup olmadığı araştırılmalıdır.




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                      40
hazırlanmıştır. 2009
Tablo 10. Biyoaktif peptitlere ilişkin sağlık veya fonksiyon beyanları ile satılan süt ürünleri ve
bileşenleri

  Ticari ismi         Ürün çeşidi          Beyan yapılan fonksiyonel        Sağlık/fonksiyon           Üretici
                                                 biyoaktif peptit                beyanı
Calpis            Ekşi süt                Val-Pro-Pro-Đle-Pro-Pro (β       Kan basıncını azaltır.   Calpis Co
                                          ve κ-kazeinden elde edilmiş)                              Japon
Evolus            Kalsiyum ile            Val-Pro- Pro, Ile- Pro- Pro,     Kan basıncını azaltır.   Valio Oy,
                  zenginleştirilmiş       (β ve κ-kazeinden elde                                    Finlandiya
                  fermente süt içeceği    edilmiş)
BioZate           Hidrolize peynir        β- laktoglobulin fragmentleri    Kan basıncını azaltır.   Davisco USA
                  suyu proteini izolatı
BioPURE-GMP       Peynir suyu proteini    κ-kazein g (106-169)             Diş çürüklerini          Davisco USA
                  izolatı                 (glikomakropeptit)               önleme, kan
                                                                           pıhtılaşmasını
                                                                           düzenleme, virüs ve
                                                                           bakterilere karşı
                                                                           koruma
PRODIET           Aromalandırılmış süt    αs1-kazein g (91-100) Leu-       Stresin etkilerini       Ingredia
F200/Lactium      içeceği, şekerleme,     Gly Tyr-Leu-Glu- Gln- Leu-       azaltma                  Fransa
                  kapsüller               Leu- Arg)



Festivo           Fermente düşük          αs1-kazein g (1-9), αs1-kazein   Henüz bir sağlık         MTT Agrifood
                  yağlı sert peynir       g (1-7), αs1-kazein g (1-6)      beyanı yok.              Research,
                                                                                                    Finlandiya
Sistein Peptit    Bileşen/hidrolizat      Süt proteininden elde            Enerji düzeyinin         DMV
                                          edilmiş peptit.                  artmasına ve uykuya      International
                                                                           yardımcı olur.           Hollanda
C12               Bileşen/hidrolizat      Kazeinden elde edilmiş           Kan basıncını            DMV
                                          peptit.                          düşürme.                 International
                                                                                                    Hollanda
Capolac           Bileşen                 Kazeinofosfopeptit               Mineral emilimne         Aria Food
                                                                           yardımcı olur.           Ingradients,
                                                                                                    Đsveç
PeptoPro          Bileşen/hidrolizat      Kazeinden elde edilmiş           Atletik performansı      DSM Food
                                          peptit.                          ve kas oluşumunu         Specialties,
                                                                           güçlendirir.             Hollanda
Vivinal Alpha     Bileşen/hidrolizat      Peynir suyundan elde             Rahatlama ve uykuya      Borculo Domo
                                          edilmiş peptit                   yardımcı olur.           Ingradients
                                                                                                    (BDI),
                                                                                                    Hollanda




Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                              41
hazırlanmıştır. 2009
PROBĐYOTĐKLER, PREBĐYOTĐKLER VE SĐNOBĐYOTĐKLER


1892 yılında Döderlein, 1900 yılında Maro, 1901 yılında Beijerink ve Cahn laktik asit üreten
bakterilerin olumlu etkileri olduğunu bildirmiştir. 1908 yılında Metchnikoff laktik asit bakterileriyle
ilişkili olarak fermente süt ürünlerinin sağlık üzerine olumlu etkileri olduğunu bildirmiştir.
Metchnikoff Kafkas halkının uzun ömürlü olmasını fermente süt ürünlerince zengin diyet
tüketmelerine bağlamıştır. Literatürde ilk olarak Vergio (1954)’nun ‘’probiyotik’’ terimini kullandığı
bilinmektedir. Probiyotik terimi, gastro intestinal bölgede yerleşik mikrofloranın sağlıklı yönde
çoğalmasını ve gelişmesini destekleyen canlı mikroorganizmaları tanımlamaktadır. Prebiyotik terimi
ise kolonda insan sağlığı için faydalı olduğu düşünülen lactobacilli ve bifidobacteria gibi floranın
seçici olarak gelişimini destekleyecek, sindirilemeyen ancak fermente olabilen karbonhidratları ifade
eder. sinobiyotik terimi ise probiyotik ve prebiyotiklerin kombinasyonunu ifade etmektedir.


Probiyotikler
Arzu edilen probiyotik özelliği gösterebilmesi için mikroorganizmanın bir çok özelliğe sahip olması
gerekmektedir. Bunlar; 1) bakteri gastro-intestinal bölgenin üst kısmındaki asidik koşullarda canlı
kalabilmelidir, 2) barsaklarda çoğalabilmelidir, 3) patojenik, mutajenik, toksik ve karsinojenik etkilere
neden olmamalıdır, 4) bakteri karsinojenik bileşiklere ve patojenik mikroorganizmalara antagonistik
etki göstermelidir, 5) genetik olarak plasmid transfer mekanizmasına karşı stabil olmalıdır, 6)
kolaylıkla çoğalabilmeli ve gıda işleme ve depolama sırasında canlılığını koruyabilmelidir.
Probiyotik suşların sağlık üzerine olumlu etkileri; 1) barsak florasının olumlu yönde yeniden
düzenlenmesi, 2) kolonda diyareye karşı direncin artması veya diyarenin önlenmesi, 3) serum
kolestrolünün sistemik olarak azaltılması, 4) tümör oluşumunu indükleyecek fekal enzimlerin ve
mutajenik bileşiklerin konsantrasyonunun azaltılması, 5) laktozun metabolize edilebilmesi ve laktoz
intoleransının azaltılması, 6) immun yanıtın güçlendirilmesi, 7) kalsiyum emiliminin artırılması, 8)
vitamin sentezi ve proteinlerin ön sindiriminin gerçekleştirilmesi şeklinde sayılabilir.
Probiyotiklerin insanlar üzerinde gösterilmiş başlıca sağlık faydaları, laktoz intoleransına yol
açmamaları ve bağışıklık sistemini stimule ederek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarının insidansını
veya şiddetini azaltmalarıdır. Deney hayvanları ile yapılmış çalışmalarda ise prekanser lezyonlarının
insidansını azalttığı gösterilmiştir. Ancak bu çalışmaların geçerliliğinin insanlar üzerinde de
doğrulanması gerekmektedir. Bunun en önemli nedeni probiyotik bakterilerin barsaklarda yerleşik
mikroflora olmaması ve sadece düzenli tüketilmeleri durumunda barsak florasında bulunabilmeleridir.
Probiyotik bakterilerin diğer bir etki mekanizması ise sindirim sisteminde lokal bağışıklık yanıtını
değiştirmeleridir. Bu bakterilerin sindirim sisteminden geçerken canlılıklarını koruyabilmeleri ve
barsak hücrelerine yapışmaları, bağışıklık sistemini (host immune system) modifiye etmelerinde etkili
olan en önemli özellikleridir. Bu etki deney hayvanları ve insanlar üzerinde yürütülen çalışmalarla da
desteklenmiştir.

Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için                     42
hazırlanmıştır. 2009
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu
Gıda biyokimyası ders notu

More Related Content

What's hot (20)

Cho metabolizması
Cho metabolizması Cho metabolizması
Cho metabolizması
 
2. karbonhidratlar 2
2. karbonhidratlar 22. karbonhidratlar 2
2. karbonhidratlar 2
 
4. lipitler 3
4. lipitler 34. lipitler 3
4. lipitler 3
 
12. mineraller
12. mineraller12. mineraller
12. mineraller
 
11. proteinler 4
11. proteinler 411. proteinler 4
11. proteinler 4
 
Biyokimya: Lipidler
Biyokimya: LipidlerBiyokimya: Lipidler
Biyokimya: Lipidler
 
10. enzimler
10. enzimler10. enzimler
10. enzimler
 
8. proteinler 1
8. proteinler 18. proteinler 1
8. proteinler 1
 
Lipidlerin genel özellikleri(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Lipidlerin genel özellikleri(fazlası için www.tipfakultesi.org)Lipidlerin genel özellikleri(fazlası için www.tipfakultesi.org)
Lipidlerin genel özellikleri(fazlası için www.tipfakultesi.org)
 
7. lipitler 6
7. lipitler 67. lipitler 6
7. lipitler 6
 
lipids metabolisim
lipids metabolisimlipids metabolisim
lipids metabolisim
 
9. vitaminler 2
9. vitaminler 29. vitaminler 2
9. vitaminler 2
 
Biyokimya I
Biyokimya IBiyokimya I
Biyokimya I
 
10. proteinler 3
10. proteinler 310. proteinler 3
10. proteinler 3
 
Hücre
HücreHücre
Hücre
 
My Carbohydrate Guide
My Carbohydrate GuideMy Carbohydrate Guide
My Carbohydrate Guide
 
LLi̇pi̇tler 3
LLi̇pi̇tler 3LLi̇pi̇tler 3
LLi̇pi̇tler 3
 
Fats, Good fats, bad fats, sources of fat, types of fats based on structure, ...
Fats, Good fats, bad fats, sources of fat, types of fats based on structure, ...Fats, Good fats, bad fats, sources of fat, types of fats based on structure, ...
Fats, Good fats, bad fats, sources of fat, types of fats based on structure, ...
 
H2O biokimya
H2O biokimyaH2O biokimya
H2O biokimya
 
Chemistry, classification & properties of carbohydrates
Chemistry, classification & properties of carbohydratesChemistry, classification & properties of carbohydrates
Chemistry, classification & properties of carbohydrates
 

Viewers also liked

Biyokimya (hazir notlar)
Biyokimya (hazir notlar)Biyokimya (hazir notlar)
Biyokimya (hazir notlar)Hikmet Geckil
 
Biyokimyafull ozetnot-1
Biyokimyafull ozetnot-1Biyokimyafull ozetnot-1
Biyokimyafull ozetnot-1Sema Atasever
 
Biyokimya 1 ders notları
Biyokimya 1 ders notlarıBiyokimya 1 ders notları
Biyokimya 1 ders notlarıSenin Biyolojin
 
Proteolitik Bakteriler
Proteolitik BakterilerProteolitik Bakteriler
Proteolitik BakterilerBetül Kaplan
 
AB Temel Terimler Sözlüğü
AB Temel Terimler SözlüğüAB Temel Terimler Sözlüğü
AB Temel Terimler SözlüğüBetül Kaplan
 
Milföy Hamuru Standardı TSE
Milföy Hamuru Standardı TSEMilföy Hamuru Standardı TSE
Milföy Hamuru Standardı TSEBetül Kaplan
 
Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)Murat Özdemir
 
Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)Murat Özdemir
 
Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...
Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...
Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...Murat Özdemir
 
How to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & TricksHow to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & TricksSlideShare
 

Viewers also liked (20)

Biyokimya (hazir notlar)
Biyokimya (hazir notlar)Biyokimya (hazir notlar)
Biyokimya (hazir notlar)
 
Biyokimyafull ozetnot-1
Biyokimyafull ozetnot-1Biyokimyafull ozetnot-1
Biyokimyafull ozetnot-1
 
Biyokimya 1 ders notları
Biyokimya 1 ders notlarıBiyokimya 1 ders notları
Biyokimya 1 ders notları
 
Bağlar
BağlarBağlar
Bağlar
 
Kahve bileşenleri coffee constituents
Kahve bileşenleri coffee constituentsKahve bileşenleri coffee constituents
Kahve bileşenleri coffee constituents
 
Listeria
ListeriaListeria
Listeria
 
Maya - Küf
Maya - KüfMaya - Küf
Maya - Küf
 
Proteolitik Bakteriler
Proteolitik BakterilerProteolitik Bakteriler
Proteolitik Bakteriler
 
AB Temel Terimler Sözlüğü
AB Temel Terimler SözlüğüAB Temel Terimler Sözlüğü
AB Temel Terimler Sözlüğü
 
Staphylococcus
StaphylococcusStaphylococcus
Staphylococcus
 
Enterokoklar
EnterokoklarEnterokoklar
Enterokoklar
 
ISO 22000
ISO 22000ISO 22000
ISO 22000
 
Milföy Hamuru Standardı TSE
Milföy Hamuru Standardı TSEMilföy Hamuru Standardı TSE
Milföy Hamuru Standardı TSE
 
Couscous
CouscousCouscous
Couscous
 
Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi Doğruluk Anketi (Okyanus Danışmanlık)
 
ISO 22004
ISO 22004ISO 22004
ISO 22004
 
Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)
Okyanus: Tehlike Analizi-KKN-KN-ÖKP (Okyanus Danışmanlık)
 
Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...
Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...
Okyanus: Tehlike Analizi - HACCP Planı Kontrol Soru Listesi (Okyanus Danışman...
 
2776635
27766352776635
2776635
 
How to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & TricksHow to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
 

Similar to Gıda biyokimyası ders notu

Organik BileşIkler Karbohidratlar
Organik BileşIkler  KarbohidratlarOrganik BileşIkler  Karbohidratlar
Organik BileşIkler KarbohidratlarAli İhsan KIRTAŞ
 
1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇
1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇
1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇Muhammed Arvasi
 
Yaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine girişYaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine girişmerthadim
 
02 Genel Botanİk
02 Genel Botanİk02 Genel Botanİk
02 Genel BotanİkErdi koyun
 
pet animal feed control slides food water control
pet animal feed control slides food water controlpet animal feed control slides food water control
pet animal feed control slides food water controlerenyoluk0504
 
Hücre ve Organelleri
Hücre ve OrganelleriHücre ve Organelleri
Hücre ve Organelleri06AYDIN
 
1.sınıf2h endoplazmik retikulum
1.sınıf2h endoplazmik retikulum1.sınıf2h endoplazmik retikulum
1.sınıf2h endoplazmik retikulumMuhammed Arvasi
 
Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇
Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇
Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇Muhammed Özgölet
 
Biyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimler
Biyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimlerBiyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimler
Biyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimlerHikmet Geckil
 
BİYOMALZEMELER.pptx
BİYOMALZEMELER.pptxBİYOMALZEMELER.pptx
BİYOMALZEMELER.pptxZekiAKPINAR
 
DİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
DİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİDİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
DİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİavrsya
 
Beslenme ilkeleri
Beslenme ilkeleriBeslenme ilkeleri
Beslenme ilkeleriademkr61
 

Similar to Gıda biyokimyası ders notu (20)

Okaryot Hucre Yapi
Okaryot Hucre YapiOkaryot Hucre Yapi
Okaryot Hucre Yapi
 
Organik BileşIkler Karbohidratlar
Organik BileşIkler  KarbohidratlarOrganik BileşIkler  Karbohidratlar
Organik BileşIkler Karbohidratlar
 
1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇
1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇
1.sınıf1h hücre yapisi ve bi̇leşenleri̇
 
Yaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine girişYaşam bilimlerine giriş
Yaşam bilimlerine giriş
 
02 Genel Botanİk
02 Genel Botanİk02 Genel Botanİk
02 Genel Botanİk
 
Sek met
Sek metSek met
Sek met
 
Cho emilim bozuklukları
Cho emilim bozukluklarıCho emilim bozuklukları
Cho emilim bozuklukları
 
1. giriş su
1. giriş   su1. giriş   su
1. giriş su
 
Biyokimya ii
Biyokimya iiBiyokimya ii
Biyokimya ii
 
pet animal feed control slides food water control
pet animal feed control slides food water controlpet animal feed control slides food water control
pet animal feed control slides food water control
 
Hücre ve Organelleri
Hücre ve OrganelleriHücre ve Organelleri
Hücre ve Organelleri
 
1.sınıf2h endoplazmik retikulum
1.sınıf2h endoplazmik retikulum1.sınıf2h endoplazmik retikulum
1.sınıf2h endoplazmik retikulum
 
Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇
Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇
Fermente süt ürünleri̇ni̇n sağlik üzeri̇ne etki̇leri̇
 
Biyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimler
Biyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimlerBiyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimler
Biyokimya: Vitaminler, mineraller, koenzimler
 
Doktorasemineri2
Doktorasemineri2Doktorasemineri2
Doktorasemineri2
 
BİYOMALZEMELER.pptx
BİYOMALZEMELER.pptxBİYOMALZEMELER.pptx
BİYOMALZEMELER.pptx
 
Hucre Organeller 2
Hucre Organeller 2Hucre Organeller 2
Hucre Organeller 2
 
hucre
hucrehucre
hucre
 
DİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
DİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİDİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
DİYET LİFLER VE İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ
 
Beslenme ilkeleri
Beslenme ilkeleriBeslenme ilkeleri
Beslenme ilkeleri
 

Gıda biyokimyası ders notu

  • 1. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 1 hazırlanmıştır. 2009
  • 2. ÖNSÖZ Gıda Biyokimyası ders notu, Gıda Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin gıda biyokimyasını anlama, öğrenme ve öğrendiklerini gıda endüstrisinde uygulayabilme öngörüsü kazanabilmeleri amacıyla hazırlanmıştır. Günümüzde, Gıda Biyokimyası, gıdanın muhafazası ve işlenmesi sırasında karşılaşılan problemlerin gıdada gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonlar ile ilişkili olduğunun fark edilmesi nedeniyle önem kazanmıştır. Gıda işleme sırasında uygulanan ısıtma ve dondurma sıcaklıkları, yüksek tuz konsantrasyonu ve düşük pH gibi parametreler gıdada gerçekleşecek biyokimyasal reaksiyonları ve dolayısıyla gıdanın kalitesini belirler. Bu nedenle gıda işleme sırasında gerçekleşen reaksiyonları bilmek ve optimize etmek önemlidir. Gıda biyokimyası bilgisi, daha iyi ve güvenli hammadde ve ürün elde etmeyi, insan beslenmesine katkıda bulunmayı ve bu gelişmelerin gıda endüstrisinde uygulanmasını sağlamaktadır. Tüm öğrencilerimin karanlık bir dünyada bilimin mum ışığıyla aydınlanmalarına katkıda bulunmak dileğiyle… Prof. Dr. Sibel Karakaya Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 2 hazırlanmıştır. 2009
  • 3. GĐRĐŞ Canlıların yapı taşları cansız moleküllerden oluşmaktadır. Canlılığı belirleyen özellikler aşağıda belirtilmiştir. 1. Canlı organizmalar komplike ve organize varlıklardır. Canlılarda bulunan organik bileşikler kompleks ve çok çeşitlidir. En basit ve en küçük bakteri hücresi bile çok fazla sayıda ve farklı organik molekülleri içerir. E. Coli’nin 5000 farklı organik bileşiği içerdiği ve bu bileşikler arasında 3000 farklı protein ve 1000 farklı nükleik asit bulunduğu bilinmektedir. 2. Canlı organizmadaki her bileşen spesifik bir amaç ve fonksiyona sahiptir. Canlı hücresindeki makromoleküller birçok basit ve küçük molekülün birleşmesiyle oluşur. Örneğin proteinler birçok amino asidin birleşmesinden oluşmuştur. Ancak amino asitler sadece proteinlerin yapı taşlarını oluşturmaz aynı zamanda çeşitli hormonların, alkoloidlerin ve pigmentlerin ön maddesi olma işlevleri vardır. Ayrıca hücrede yapısal bir hiyerarşi vardır. Örneğin alanin amino asidi sadece 0.7 nm uzunluğundadır. Oysa globular bir protein olan ve 574 amino asitten oluşan hemoglobin yaklaşık 6 nm çapında bir moleküldür. Buna karşın protein molekülleri sentezlendikleri ribozoma göre oldukça küçüktür. Ribozom 70 farklı protein ve 4 nükleik asit iplikçiğinden oluşmuştur. Ribozom, 2.8 x 106 molekül ağırlığında ve yaklaşık 20 nm çapında bir organeldir. Bir hücrenin yapı taşı olan molekül ve/veya makromoleküller hücre boyutuyla kıyaslandığında çok küçük olmakla birlikte (alanin amino asidinin hacminin kırmızı kan hücresine oranı 1:1011 dir) proteinin amino asit dizisindeki bir amino asidin değişmesi sadece proteini değil hücre yapısını ve hatta canlının yaşamını sürdürebilmesini etkilemektedir. 3. Canlı organizmalar çevrelerindeki enerjiyi alma ve başka formlara dönüştürme kapasitelerine sahiptir. Canlı organizmalar enerjiyi tüketmezler, bir formdan diğer bir forma dönüştürerek kullanırlar. 4. Canlı organizmalar kendi benzerlerini yapabilme kapasitesine sahiptirler. HÜCRE Canlı organizmanın en küçük birimi hücredir. Farklı hayvan ve bitki dokuları farklı yapı ve metabolik aktiviteye sahip hücreleri içerir. Hücreler üç grupta incelenir. 1. Prokaryotik hücre 2. Ökaryotik hücre Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 3 hazırlanmıştır. 2009
  • 4. Şekil 1. Prokaryotik, ökaryotik ve fotosentetik ökaryotik hücre Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 4 hazırlanmıştır. 2009
  • 5. 3. Fotosentetik ökaryotik hücre Prokaryotik hücre (örnek: E. Coli): Prokaryotik hücreler çok basit ve küçük hücrelerdir. Hücre zarı bulunur. Hücrede zarla çevrili çekirdek yerine nüklear bir bölge ve bir kromozom bulunur. Ribozom, depo granülleri ve sitozol içerir. Ökaryotik hücre (örnek: karaciğer hücresi): Ökaryotik hücre prokaryotik hücrelerden çok daha kompleks ve çok daha büyüktür. Zarla çevrili bir çekirdek içerir. Mitokondri, golgi cisimciği ve endoplazmik retikulum gibi zarla çevrili organelleri içerir. Fotosentetik ökaryotik hücre (örnek: bitki hücresi): Ökaryotik hayvan hücresindeki organel ve yapıların yanısıra plastidleri ve büyük kofulları içerir. En önemli ayırıcı özellik fotosentezdir. Ayrıca hücre duvarı bulunur. Hücre duvarı kompleks karbonhidratlardan oluşmuştur. Bu kompleks karbonhidratların insan beslenmesi açısından önemleri büyüktür. Bunlar: a) Polisakkaritler: başlıca selülozdan oluşur. Glukoz moleküllerinin düz zincir şeklinde birbirlerine β- 1-4 hidrojen bağlarıyla bağlanmasından oluşmuştur. b) Pektik bileşikler: Meyve ve sebzelerde hücre duvarının 1/3’ni oluştururlar. Temel olarak 1-4 bağlarıyla bağlanmış α-D-galakturanik asit moleküllerinden oluşmuştur. bazı meyvelerde örneğin kirazda ramnogalakturonan formunda bulunur. c) Hemiselüloz: Alkali çözeltisiyle ekstrakte edilebilen selülozik ve pektik olmayan bileşiklerdir. Başlıca grupları ksilanlar, mannanlar, glukomananlar, galaktanlar ve arabogalaktandır. d) Lignin: Lignin sekonder hücre duvarının oluşumu sırasında sentezlenir. Fenil propanoid (C6-C3) ünitelerinin polimerleşmesiyle oluşmuştur. Hücre duvarının mekanik dayanıklılığını sağlar. Şekil 2. Selüloz Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 5 hazırlanmıştır. 2009
  • 6. KARBONHĐDRATLAR SINIFLANDIRILMASI VE ÖZELLĐKLERĐ 1. BASĐT KARBONHĐDRATLAR Fruktoz Glukoz Galaktoz Sakkaroz Maltoz Laktoz 2. KOMPLEKS KARBONHĐDRATLAR Glukoz β-1,4 α-1,6 Glikojen Nişasta α-1,4 Selüloz Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 6 hazırlanmıştır. 2009
  • 7. Monosakkaritler Glukoz: Doğada en fazla bulunan monosakkarit olmasına rağmen monosakkarit olarak tüketimi nadirdir. Nişasta, selüloz ve yenebilen tüm disakkaritlerin yapısında yer alır. Glukoz hem monomer formunda hem de sakkaroz olarak meyve ve sebzelerin kurumaddesinin önemli bir kısmını oluşturur. Fruktoz: Meyve şekeri olarak ta bilinir. Monosakkaritler içerisinde tatlılığı en yüksek olanıdır. Kristal formunda sakarozun yaklaşık iki katı kadar tatlıdır. Ancak çözündüğünde büyük olasılıkla oluşan yeni konfigürasyonları nedeniyle tatlılığı hızla azalır. Birçok meyve %1-7 civarında fruktoz içerir. Meyvelerde kurumaddenin % 3 kadarını balda ise % 40’nı oluşturur. Galaktoz: Doğada serbest formda nadir olarak bulunur. Süt şekeri laktozun yapı taşıdır. Disakkaritler Sakkaroz: Glukoz ve fruktozdan oluşan bir disakkarittir. Sakkaroz seyreltik asidik ortamda veya invertaz enziminin varlığında kendisini oluşturan monomerlerine ayrılır. Sakkaroz asidik gıdaların bileşiminde (örneğin meyve suları) kullanıldığında birkaç saat içinde inversiyon nedeniyle monomerlerine parçalanır. Laktoz: Süt şekeri olarak ta bilinir. Đnsan ve inek sütünün sırasıyla % 7.5 ve % 4.5’ni oluşturur. Maltoz: Malt şekeri olarak ta bilinir. Nişastanın hidrolizi ile oluşur. Doğada nadir olarak bulunmasına rağmen bir çok gıda ürününe katılır. Çimlenmiş tohumlar diastaz enzimi üretirler. Bu enzim nişastayı yeni bitkinin kullanımı için maltoza parçalar. Bu nedenle çimlenmiş tahıllar maltoz içerirler. Maltoz nişastaya göre daha tatlı olduğu için arpa maltı gıda endüstrisinde tatlandırma amaçlı kullanılmaktadır. Marketlerde satılan ürünlerin çoğu maltoz içermekte ancak “şeker içermez” (sugar free) olarak pazarlanmaktadır. Oysa maltoz ve sakkaroz aynı enerji değerine sahiptir. Bal: Sakkaroz ve az miktarda nişasta içerir. Arı invertaz ve amilaz salgıladığı için sakkaroz ve nişastayı glukoz ve fruktoza parçalar. Fruktozun moleküler konfigürasyonu tatlılığı belirlediği için kristalizasyon derecesi balın tatlılığını etkilemektedir. Polisakkaritler Nişasta: Nişasta glukoz moleküllerinden oluşmuş bir polisakkarittir. Bitkide monosakkaritlerin polisakkaritlere dönüşümü nişasta sentezi olarak isimlendirilir. Glukoz molekülleri arasındaki bağ dehidrasyon sentezi ile oluşur. Bir glukoz molekülünden bir hidrojen atomu diğer glukoz molekülündan bir hidroksil grubunun alınmasıyla molekülde birleşmeyi sağlayacak serbest reaktif bölgeler oluşmakta ve zincir uzayarak polisakkaritler oluşmaktadır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 7 hazırlanmıştır. 2009
  • 8. Nişasta molekülüne yakın bakış Amiloz ve amilopektin olmak üzere iki tane nişasta molekülü vardır. Her ikisi de glukoz moleküllerinden yapılmıştır ancak amiloz düz zincir yapıda amilopektin ise dallanmış yapıdadır. Amiloz 1000-4400 glukoz molekülünden oluşmuştur. Bu çok uzun bir zincirdir. Bu uzun zincir buğday tanesinin endosperminde depolanır. Bitkiler nişastayı küçük granüller halinde paketler. Böylece büyük miktarlarda nişasta, hücre içine giren ve çıkan sıvı dengesini bozmadan depolanabilir. Bu nedenle nişasta, hızla ulaşabilecek enerjiyi bitki hücre dengesini bozmadan depolama kapasitesine sahiptir. Şekil 3. Amiloz Şekil 4. Amilopektin Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 8 hazırlanmıştır. 2009
  • 9. Neden glukoz nişastaya çevrilir? Bitkilerde fotosentez ürünleri bir araya getirilerek glukoz elde edilir. Bitkiler glukozu kısa zamanlı enerji depoları olarak kullanırlar. Fotosentez yapılamayacağı zamanlarda (yağmurlu günler,kuru günler vs) kullanılmak üzere enerji depolanmak zorundadır. Bu nedenle glukozun bir kısmı nişasta olarak adlandırılan polisakkarit molekülüne dönüştürülür. Böylece bitki fotosentezde topladığı enerjinin büyük çoğunluğunu şekerler arasındaki kimyasal bağlarda depolar. Enerji gereksinimi olduğunda, glukoz moleküllerini bir arada tutan bağlar kırılır ve enerji elde edilir. Glikojen: Hayvanlarda karbonhidratlar öğünler arasında kan glukoz seviyesini korumak amacıyla glikojen formunda depolanır. Karbonhidrat yapısında olduğu için glikojen hidrojen bağlarını su molekülleriyle oluşturur. Absorbe edilmiş olan su glikojenin büyük ve hantal bir molekül olmasına neden olur. Bu nedenle glikojen molekülü enerji sağlamak amacıyla uzun süre depolanmaya uygun değildir. 70 kg ağırlığındaki bir erkeğin glikojen deposundan sağlayabileceği enerji süresi yaklaşık 18 saat iken bu süre yağ depoları için 2 aydır. Hesaplamalar, insanların enerji kaynağı olarak sadece karbonhidratları depolamaları durumunda 30 kg daha fazla vücut ağırlığına sahip olmaları gerektiğini göstermiştir. Şekil 5. Glikojen Sindrilemeyen Karbonhidratlar Homopolimerler Selüloz: Selüloz glukoz moleküllerinin β- (1-4) bağlarıyla bağlanmasından oluşmuş bir homopolimerdir. Bir selüloz molekülündeki glukoz ünitelerinin sayısı 10.000’e kadar çıkabilmektedir. β bağları çok uzun düz zincir oluşması için uygundur. Bu nedenle selüloz bitkilerde destek molekülü olarak görev yapar. Uzun selüloz molekülü bir kurdele gibi üst üste katlı haldedir ve düzlemde hidrojen bağlarıyla bir arada tutulur. Hidrojen bağları komşu moleküldeki hidroksil grupları arasında oluşur. Zincirler arasındaki bu hidrojen bağları 25 nm çapına kadar ulaşabilen kristal yapıdaki Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 9 hazırlanmıştır. 2009
  • 10. mikrofibrillerin oluşumunu sağlayacak kadar güçlüdür. Selüloz suda çözünmez ve insan sindirim enzimleri tarafından sindirilemez. Bir çok bitkide hücre duvarının başlıca bileşenidir (Şekil 6). Selüloz yüksek su absorplama kapasitesi ve suda çözünürlüğünün düşük olması nedeniyle gıdalarda hacim sağlamak için kullanılmaktadır. Heteropolimerler Katı selüloz mikrofibrillerden oluşmuş bitki hücre duvarı jel benzeri bir matriksin içine gömülü olarak bulunur. Bu matriks selülozun farklı çözünürlükteki heteropolisakkaritlere modifikasyonu ile oluşmuştur. Modifikasyonlardan bir tanesi glikozidik bağın değişmesidir. Bu değişime örnek olarak amilopektin ve selülozun glukoz monomerlerinden oluşması gösterilebilir. Farklılık, selülozun düz ve uzun zincirden oluşması amilopektinin ise oldukça dallanmış bir yapıda olmasıdır. Matrik polimerlerinden biri olan β-glukanlar tekrarlanan β (1-4) bağlarının arasında molekülün selüloza göre daha dallanmış ve dolayısıyla çözünürlüğünün daha fazla olmasına neden olan β (1-3) bağlarını da içerir. Şekil 6. Bitki hücre duvarı Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 10 hazırlanmıştır. 2009
  • 11. Hemiselüloz: Yapısında farklı çözünürlüklere sahip diğer şekerler de bulunan bir glukoz polimeridir. Baskın olan şeker molekülü (galaktan, manan, arabinoz vb) hemiselüloz molekülünün isimlendirilmesinde kullanılır. Hemiselüloz suda çözünen ve çözünmeyen formlara sahip bir moleküldür. Şekil 7. Hemiselüloz Yapısında çok sayıda dallanmış ve düz zincir yapıda pentoz ve hekzozlar yer almaktadır. Tahıllarda suda çözünen hemiselüloz pentozanlar olarak isimlendirilmektedir. Molekül ağırlığı selüloza göre çok düşüktür. Suda çözünen pentozanlar tahıllarda az miktarda bulunmakla birlikte su bağlama kapasiteleri ve viskoziteyi artırıcı özellikleri nedeniyle fonksiyonel öneme sahiplerdir. (1→ 3) ve (1→ 4) bağlı β- glukanlar buğdayda az miktarda bulunmakla birlikte çavdar ve arpanın hücre duvarının başlıca bileşenini oluşturmaktadırlar. Yulaf β-glukanı düz zincir yapısındadır. % 70’i 4-O- bağlı beta-D- glukopironizil, % 30’u ise 3-O- bağlı beta-D-glukopironizil ünitelerinden oluşmuştur. Suda çözünen ve çözünmeyen hemiselülozlar gıdalarda önemli etkilerin gerçekleşmesini sağlarlar. Sağlık üzerine olumlu etkilerinin yanı sıra su bağlama kapasiteleri nedeniyle hacim sağlayıcı ajanlar olarak kullanılırlar. Bazı hemiselüloz moleküllerinde bulunan asidik yapıdaki bileşenler molekülün katyon bağlama kapasitesini bozarlar. Hemiselüloz kolonda selüloza göre çok daha büyük oranda sindirilir/fermente edilir. Pektin ve Gumlar: Pektik bileşikler sıcak suyla ya da hücre duvarında tuz formunda bulunursa amonyum oksalat veya EDTA ile ekstrakte edilebilen bileşiklerdir. Genel olarak metil esterleri (pektin) veya serbest formda (pektik asit) olabilen α-D-galakturananlar olarak tanımlanırlar. Ancak aslında molekül yapısı daha komplekstir. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 11 hazırlanmıştır. 2009
  • 12. Çünkü molekülde az miktarda da olsa ramnoz, galaktoz, arabinoz ve ksiloz bulunmaktadır. Ramnoz α- D-galakturonik asit ünitelerinin ana zincirinde diğer şekerler ise yan zincirde bulunurlar. Molekülün çözünürlüğünün hemiselüloza göre daha fazla olmasını sağlayan yapısındaki şeker ve şeker alkolleridir. Jel oluşturan lifler belirli aralıklarla ramnoz molekülü ve yan zincirlerde arabinoz ve galaktoz bulunan galakturonik asit iskeletinden oluşmuştur. Pektin stabil jel oluşturma özelliği nedeniyle reçeller, jöleler gibi bir çok gıdada bulunur. Tamamen esterfiye pektinlerin jel oluşturmak için asit veya elektrolite gereksinimleri yoktur. Kalsiyum tuzlarının varlığı jelleşme kapasitesini artırmakta ve şeker konsantrasyonu ile pH’nın jel oluşumu üzerine etkisinin azalmasını sağlamaktadır. Gumlar ve musilajların (hidrokolloidler) yapısı pektin ile benzer olmakla birlikte galaktoz üniteleri, diğer şekerler ve polisakkaritlerle birleşmiş haldedir. Deniz yosunundan, bitkilerden, tohumlardan ve mikrobiyal kaynaklardan elde edilirler. Sindirilemeyen Oligosakkaritler (Dirençli Oligosakkaritler): Sindirilemeyen oligosakkaritler, sindirim enzimlerine dirençli olan ve bu nedenle insan vücudunda sindirilemeyen karbonhidratlardır. Sindirim enzimlerine direnç moleküldeki ozidik (osidic) bağlardan kaynaklanmaktadır (Şekil 8). CH2OH CH2OH O O OH CH2OH O CH2OH OH O O O OH OH OH 1:2 bağı OH 1:3 bağı Şekil 8. Ozidik bağlar Bu bağlar hem linear hem de dallanmış yapıda olabilir. Polimerizasyon derecesi 3-10 arasında değişen sindirilemeyen oligosakkaritler sebzelerde, meyvelerde ve tahıllarda doğal olarak bulunur. Ayrıca monosakkaritler ve disakkaritlerden enzimatik veya kimyasal olarak sentezlenebililer. Polisakkaritlerden ise enzimatik hidroliz ile elde edilebilirler. Sindirilemeyen oligosakkaritler kolondaki anaerobik bakteriler tarafından daha küçük oligomerlerine hidrolizlenirler. Bu fermentasyon sonunda bakterilerin çoğalması için enerji, gaz (H2, CO2, CH4) ve asetat, propiyonat, bütirat, L-laktat gibi kısa zincirli karbosiklik asitler (KZKA) üretilir. Kısa zincirli karbosiklik asitlerin izlediği metabolik yol konusunda anlaşmazlık olmakla birlikte % 90-95’nin barsak hücre duvarından emildiği düşünülmektedir. Bütirat hariç diğer KZKA portal dolaşımla karaciğere gelir. Ancak asetatın % 25- 50’si hepatik metabolizmadan kurtularak sistemik dolaşımla perifer dokulara başlıca kaslara ulaşır. Son yıllarda yapılan çalışmalar ise KZKA moleküllerinin bir kısmının anahtar metabolik yollarda Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 12 hazırlanmıştır. 2009
  • 13. düzenleyici olarak görev yaptığını göstermiştir. Tablo 1’de oligosakkaritler görülmektedir. Đnülin (Şekil 9) ve inülinin hidroliz ürünü oligofruktoz (fruktanlar) gıdalarda doğal olarak bulunabilen oligosakkaritlerdir. . Đnulin ve fruktanlar başlangıç olarak glukoz molekülü içeren fruktoz polimerleridir. Oligofruktoz inulinin bir alt grubudur. 10 taneden daha az fruktoz molekülü içerir. FOS gastrointestinal bölgenin üst kısmında sindirilebilmektedir. Sindirilirlikleri oldukça düşük olduğu için 1- 1.5 kkal/g enerji verirler. Soğan, hindiba ve enginar diyetteki fruktanların en önemli kaynaklarıdır. Oysa galaktooligosakkaritler veya neosugar gibi diğerleri sentetik ürünlerdir. Bunlar sakaroz, laktoz gibi disakkartilerin enzimatik ve/veya kimyasal modifikasyonu ile elde edilirler. Polidekstroz sorbitol ve glukozdan sitrik asit gibi bir organik asidin katalizör etkisiyle sentezlenirler. Dirençli dekstrinler, patates veya mısır nişatasının alkali pH’da ısı varlığında enzimatik işlemle elde edilirler. Birçok Avrupa ülkesinde hindibadan (chicory) elde edilen fruktooligosakkaritler gıda bileşenleri olarak kabul edilmektedir. Japon otoriteleri ise trans-galaktooligosakkaritleri, isomaltooligosakkaritleri, soya oligosakkaritleri ve ksilooligosakkaritleri fonksiyonel gıda olarak kabul etmektedir Hindibadan elde edilen fruktooligosakkaritlerin gastrointestinel sistemdeki davranışı Kolonda anaerobik bakteriler tarafından fermentasyonu: Hindibadan elde edilen fruktooligosakkaritlerin kolonda anaerobik bakteriler tarafından polidekstroz, pektin veya fruktoz gibi diğer substratlara göre daha fazla kullanılabildiği gösterilmiştir. Diğer bakteri populasyonuna göre (lactobacilli, clostridia, coliform ve gram pozitif cocci) bifidus bakterilerinin çok daha fazla çoğaldığı saptanmıştır. Bu etkinin bifidobakterilerin β-fruktosidaz salgılamasından kaynaklandığı belirlenmiştir. Bifidobakterilerin diğer bakterilerin gelişimi üzerine inhibisyon etkisinin yoğun KZKA üretimine bağlı olarak pH’nın düşmesinden kaynaklandığı düşünülmaktedir. Ancak sadece asitliğin E.coli ve C. perfringens gelişiminin inhibisyonu için yeterli olmadığı belirtilmektedir. Diğer araştırmalarda bifidobakterilerin bakterisidal etkili bileşikler ürettiği saptanmıştır. Şekil 9. Đnulin Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 13 hazırlanmıştır. 2009
  • 14. Tablo 1. Sindirilemeyen oligosakkaritler Đsim Kimyasal yapı Ozidik Kaynak Ticari ismi bağ Fruktooligosakkaritler (FOS) Đnülin Glukozil (fruktozil)n β 1→ 2 Bitki Raftiline ® fruktoz (n= 2→ 20) Fibrulin ® Oligofruktoz Glukozil (fruktozil)n β 1→ 2 Bitki ve inulinin Raftilose ® Fruktoz (fruktozil)m enzimatik fruktoz (n= 1→ 6, m= hidrolizi 2→7) Neosugar Glukozil (fruktozil)n β 1→ 2 Sakkarozdan Neosugar ® fruktoz (n= 1→ 3) enzimatik Actilight ® sentezle Galaktooligosakkaritler Glukozil (galaktozil)n β 1→ 6 Laktozdan Oligomate ® (GOS veya TOS) galaktoz (n= 1→ 3) enzimatik sentezle Transgalaktooligosakkaritler (Galaktozil)n galaktoz α 1→ 6 Laktozdan Cup-oligo ® (n=2) enzimatik sentezle Đsomaltooligosakkaritler (Glukozil)n glukoz (n= α 1→ 4 Maltozun Đsomalto ® (IMO) 2 → 7) enzimatik olarak yeniden düzenlenmesi Palatinozlar (Palatinose Condensates, PC) Polidekstroz Rastgele dallanmış + Glukoz pirolizis- Poli-dekstroz sitrik asit (n=2→ sitrik asit ® 100?) Pirodekstrinler Kompleks karışım Mısır veya patates nişastasının pirolizi Sololigosakkaritler (SOS) Raffikoz + stakiyoz Enzimatik sentez Soya-Oligo (n= 3 → 4) + piroliz ® Ksilooligosakkaritler (XOS) (Ksilosil), ksiloz (n= 2 β 1→ Xylooligo® → 4) Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 14 hazırlanmıştır. 2009
  • 15. PROTEĐNLER Proteinler yapı taşı amino asitler olan azot içeren kompleks organik bileşiklerdir. Şekil 10’da valin amino asidinin formülü görülmektedir. COO - + H3 N C H CH R grubu H3 C CH3 Valin Şekil 10. Valin amino asidi COOH grubu karboksil grubu, NH2 grubu ise amin grubu olarak isimlendirilir. "R" ise amino asitte bulunabilecek herhangi bir yan zinciri göstermektedir. R grubunun kimyasal bileşimi bir amino asidi diğerinden ayırır. Tüm amino asitler bitkide sentezlenebilmesine rağmen zorluk düzeyi çok büyük değişkenlik göstermektedir. Proteinlerin yapısındaki bağlar kovalent ve kovalent olmayan bağlar olarak iki grupta incelenebilir. Peptid bağları ve disülfit bağları kovalent bağlardır. Oysa hidrojen bağları, iyon bağları ve apolar bağlar kovalent olmayan bağlardır. Peptit bağları: Bir amino asidin karboksil grubu ile amino grubu arasında oluşan C-N bağlarıdır. Bir C-N tek bağının uzunluğu 1.49 A°, bir C=N bağının uzunluğu 1.27 A° iken peptit bağının uzunluğu 1.32 A° dur. Peptit bağının uzunluğunun C-N bağının uzunluğundan kısa ve C=N bağının uzunluğundan uzun olması nedeniyle peptit bağı kısmen çift bağ olarak kabul edilmektedir. Disülfit bağları: Đki sistein kalıntısı arasında sülfidril gruplarının (SH) hidrojen kaybetmesi sonucu oluşan S-S bağlarıdır (Şekil 11). |----------------------S-S-----------------------| | Sistein-Tirozin-Đsolösin-Glisin-Aspartik asit-Sistein-Prolin-Lösin-Glisin-NH2 Şekil 11. Disülfit bağı Disülfit bağları protein molekülünün şeklinin oluşmasında ve korunmasında önemlidir. Disülfit bağları bir polipeptit zinciri içerisinde kurulabildiği gibi polipeptit zincirleri arasında da kurulabilir. Hidrojen bağları: Bir polipeptit zincirinde bir peptit düzleminde bulunan oksijen atomu ile bir başka peptit bağı veya düzlemindeki azot atomu arasında, aradaki uzaklık yaklaşık 2.7 A° olduğunda hidrojen köprüsü şeklinde (C=O…H…N) oluşan bağlardır (Şekil 12). Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 15 hazırlanmıştır. 2009
  • 16. Şekil 12. hidrojen bağı Đyon bağları: Polipeptit zincirindeki asidk ve bazik amino asitlerin fonksiyonel gruplarının fizyolojik pH’da tamamen veya kısmen iyonlaşmış halde bulunmaları nedeniyle elektronegatif ve elektropozitif gruplar arasında oluşan elektrostatik çekim kuvveti ile (COO- ...H3N+) oluşan bağlardır. Apolar bağlar: Polipeptit zincirindeki amino asitlerin metil grubu, alifatik grup, siklik grup gibi apolar kısımlarının birbirlerine yeter derecede yakın olmaları halinde geçici polarite göstermeleri nedeniyle Van der Wals olarak bilinen zayıf çekme kuvveti ile oluşan (CH3…CH3) bağlarıdır. Bu bağlar gerçek bağ değildir. Elektron paylaşımı yoktur. Proteinlerin moleküler yapısı Proteinlerin 4 yapısı vardır. 1. Primer yapı: Amino asitlerin düz bir zincir şeklinde (Şekil 13) birbirine bağlandığı yapıdır. Şekil 13. Düz zincir yapısı 2. Sekonder yapı: Amino asitlerin yapısındaki “R” gruplarının heliks veya pli şeklinde yapı oluşturmasıdır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 16 hazırlanmıştır. 2009
  • 17. Proteinlerde gelişigüzel oluşan kangalsı yapı, α-heliks yapı ve β-konformasyonu veya kırmalı tabaka yapısı olmak üzere üç çeşit sekonder yapı görülmektedir. Kangalsı yapı: Bu yapıda polipeptit zincirinin R-uçları α-karbonlar etrafında dönüşler yaparlar (Şekil 14). Şekil.14. Kangalsı yapı β-konformasyonu veya kırmalı tabaka yapısı: Bu yapıda molekülün şekli kırmalı tabaka görünümündedir (Şekil 15). Şekil 15. Kırmalı tabaka yapı α-heliks yapı: Polipeptitler olası tüm hidrojen bağlarının oluşumunu sağlayacak şekilde kıvrımları sağa dönerek bükülür ve heliks yapı oluşur (Şekil 16). Şekil 16. α-heliks yapı Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 17 hazırlanmıştır. 2009
  • 18. 3. Tersiyer yapı: Sekonder yapıdan sonra proteinin uzayda katlanması veya lifler halinde yeniden düzenlenmesi ile oluşan globüler veya fibriler yapıdır. Tersiyer yapının oluşmasına primer ve sekonder yapıyı oluşturan bağların dışında Van der Waals ve iyon bağları da katkı sağlar. Böylece üç boyutlu konformasyonu tamamlanmış ve yoğunlaşmış protein molekülü meydana gelir (Şekil 17). Şekil 17. Tersiyer yapı 4. Kuaterner yapı: Yapı taşı polipeptitlerdir. Polipeptitlerin bir araya toplanmasıyla oluşmuş kompleks yapıdır (Şekil 18). Her proteinin kuaterner yapısı olmayabilir. Ancak molekül ağırlığı 100.000’in üzerinde olan proteinler genellikle kuaterner yapıya sahiptir Şekil 18. Kuaterner yapı Amino asit sentezi Bitkilerde proteinlerin yapı taşı olan amino asitler vücut gereksinimine göre sentezlenirler ve daha sonra sabit bir hızla yıkılırlar. Molekül ağırlığı 135 g olan küçük biyokimyasal moleküllerdir. 20 tane amino asit vardır ve diğer amino asitler bu amino asitlerden hidroksilasyon (OH- eklenmesi) ve fosforilasyon (PO4) reaksiyonlarıyla elde edilirler. Bitkilerdeki amino asit sentezinin yaşamsal önemi Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 18 hazırlanmıştır. 2009
  • 19. vardır. Bitkiler karbonhidrat metabolizmasındaki ara ürünleri amino asit sentezinde kullanırlar. Bu nedenle bakteriler, küfler, mayalar ve bitkiler tüm amino asitleri kendi kendilerine sentezleyebilme özellikleri bakımından tektirler. Protein Sentezi Đlk aşama çift sarmal DNA yapısındaki nükleotid sıralamasının tek iplikçik formundaki elçi RNA’ya (mRNA) aktarılmasıdır. Her üç nükleotid bir amino asidi tanımlamaktadır. DNA iplikçiği üzerindeki sadece bir gende 1200 nükleotid bulunmaktadır. Bu 400 amino asit bulunduğu anlamına gelmektedir. Đkinci aşamada amino asit aktive eden enzim bir amino asidi transfer RNA molekülüne bağlar. 20 tane amino asit olduğu için 20 farklı transfer RNA ve 20 farklı amino asit aktive eden enzim bulunmaktadır. Son aşamada amino asit transfer RNA’ya bağlanır ve protein fabrikası da denilen ribozomda protein sentezi başlar. mRNA küçük birimleri ribozoma bağlar. mRNA’daki ilk üç nükleotidle eşleşecek t RNA gelir. Ribozomdaki senezlenecek olan protein molekülüne bu küçük ünite bağlanır. Bu işlem tüm amino asitler bağlanana kadar devam eder. mRNA' daki son üç nükleotid kendisine uyan tRNA bulamaz. Bu DUR anlamına gelmektedir. Ribozom mRNA’yı serbest bırakır ve amino asit zinciri proteini oluşturur. Bu işlemi hızlandırmak için birçok ribozom aynı anda çalışır (Şekil 19). Şekil 19. Protein sentezi Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 19 hazırlanmıştır. 2009
  • 20. LĐPĐTLER Lipid Terimi, yağlar, sıvı yağlar ve yağ benzeri bileşiklerinin tümüne verilen genel bir isimdir. Ortak özellikleri eter, alkol ve benzen gibi organik çözücülerde çözünmeleridir. Karbonhidratların tersine küçük moleküllerdir. Yağlar, yağ asitlerinin gliserol ile yapmış olduğu esterlerdir. Yağ asitleri zincir uzunluklarına göre: 1. Kısa zincirli (4-6 C) 2. Orta zincirli (8-12 C) 3. Uzun zincirli (> 12 C) olarak sınıflandırılırlar. Ayrıca yağ asitleri yapılarındaki karbon molekülünün doygunluk dercesine göre: 1. Doymuş; karbon molekülünün 4 bağı hidrojen ile doyurulmuştur. 2. Tekli doymamış; yağ asidinde bir çift bağ bulunur. 3. Çoklu doymamış; yağ asidinde birden fazla çift bağ bulunur. Lipitlerin sudaki davranışları Lipitlerin tanımında suda çözünmedikleri ifadesi yer almaktadır. Ancak lipitler suyun olduğu ortamda da bulunurlar. Bu nedenle lipitlerin suyun bulunduğu ortamdaki davranışları biyolojide özel bir öneme sahiptir. Lipitlerin çoğunun amfifilik olduğunu söylemek yanlış olmaz. Amfifilik terimi iki kısımdan oluşmak (apolar hidrokarbon bölgesi ve polar veya iyonik bölge gibi) anlamını taşır. Amfifilik moleküller suda çözündüğünde, hidrofobik kısımları (örneğin hidrokarbon zincirleri) kendiliğinden bir araya toplanma yoluyla çözücüden ayrılır. Ayrılan ürünler misel (bir araya toplanan moleküllerin su içerisinde dağılmış formu) ve tek tabaka (moleküllerin su-hava yüzeyinde toplanması) şeklinde olabilir (Şekil 20). Su Şekil 20. Tek tabaka formunda toplanma, ( ): amfifilik özellik; ( ): polar kısım; ( ): hidrokarbon kısım Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 20 hazırlanmıştır. 2009
  • 21. Şekil 20’de görüldüğü gibi polar kısım polar yapıdaki su ile temas halindedir. Böylece apolar kısmın polar yapıdaki su ile teması önlenmiş ve sudan mümkün olduğunca uzakta tutulmuş olur (hidrofobik özellik). Hidrokarbonlar su ile hidrojen bağı oluşturmaz. Ayrıca su ile kuşatılmış olan hidrokarbon su molekülleri arasında hidrojen bağlarının oluşumunu kolaylaştırır. Ancak amfifilik lipitler sadece küçük miktarlarda suda tek tabaka halinde bir araya gelebilirler. Aslında lipitler genellikle Şekil 21’de görüldüğü gibi çözünür miseller oluştururlar. Bu miseller küre, elips ve silindir şeklinde olabilir. Su Su Su Su Su Su Su Şekil 21. Küresel misel formu Bir diğer misel formu iki tabakalı misel formudur. Şekil 22’de bu forma örnek olacak kapalı halka yapıdaki misel görülmektedir. Bu misel tipi kabarcık (vesicle) olarak ismlendirilir. Kabarcık tipi miselde ana kavram yapıda hidrokarbon zincirlerinin zıt yönde olduğu iki lipit tabakasının bulunmasıdır. Su Su Su Su Su Su Su Su Su Su Şekil 22. Halka şeklindeki misel (kabarcık tipi) Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 21 hazırlanmıştır. 2009
  • 22. Amfifilik lipitlerden büyük ve küçük olmak üzere iki tip misel oluşur. Her iki from iki karşıt gücün etkisiyle oluşur. Bunlardan ilki hidrokarbon zincirleri arasındaki çekim kuvveti (van der Waals kuvveti), diğeri ise polar gruplar arasındaki itme kuvvetidir. Miselin alabileceği en küçük boyutu hidrofobik etki belirlemektedir. Su-hidrokarbon ara yüzünün eliminasyonu için minumum sayıda hidrokarbon zinciri birleşmelidir. Miselin alabileceği en büyük boyutu ise polar gruplar arasındaki itme kuvveti belirler. Eğer her bir polar grup için iki hidrokarbon zinciri varsa apolar hacim, amfifilik lipitte bir hidrokarbon zinciri olana göre polar grubun iki katı olacaktır. Bir hidrokarbon zinciri olan amfifilik lipitte oluşan daha büyük itme gücü polar grupların bir araya gelmesini engeller ve böylece misel boyutu küçük kalır. Amfifilik lipitte iki hidrokarbon zincirinin olması koşulunda ise daha zayıf olan itme kuvveti ve daha büyük hidrokarbon hacmi daha büyük misel oluşumuna olanak sağlayacaktır. Bu misellere örnek iki tabakalı (bilayers) ve kabarcık (vezikül) miselleridir. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 22 hazırlanmıştır. 2009
  • 23. GIDA ĐŞLEME SIRASINDA MEYDANA GELEN BĐYOKĐMYASAL REAKSĐYONLAR ESMERLEŞME REAKSĐYONLARI Esmerleşme reaksiyonları gıdaların işlenmesi ve depolanması sırasında karşılaşılan en önemli reaksiyonlardan biridir. Bu reaksiyonlar et, balık, meyve ve sebzelerin işlenmesi sırasında oluştuğu gibi taze meyve sebzelerin mekanik hasara maruz kalması nedeniyle de oluşmaktadır. Esmerleşme gıdaların lezzet, görünüm ve besleyici değerini etkiler. Bununla birlikte bazı ürünler için esmerleşme, uygulanan işlemin bir aşamasıdır. Buna örnek olarak kahve, çay, bira, kızarmış ekmek, tost ekmeği verilebilir. Bu gıdalarda esmerleşme ürünleri gıdanın lezzet ve görünümünü iyileştirmektedir. Bu reaksiyonların kontrollü oluşumunu sağlamak veya istenmediği durumlarda oluşumunu inhibe etmek için reaksiyon mekanizmasının anlaşılması gerekmektedir. Esmerleşme reaksiyonları enzimatik ve enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları olarak iki şekilde gerçekleşmektedir. 1. Enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları Enzimatik olmayan esmerleşme reaksiyonları; 1) karamelizasyon, 2) askorbik asit oksidasyonu (veya esmerleşmesi), 3) Maillard reaksiyonu olmak üzere üç grupta incelenir. Karamelizasyon: Karamelizasyon şekerlerin degredasyonudur. Şekerler alkali veya asidik koşullarda erime noktalarının üzerindeki sıcaklıklara kadar ısıtıldıklarında renkleri kahverengiye dönüşür. Eğer bu reaksiyon kontrol edilmezse istenmeyen yanmış ve acı ürünler oluşur. Karamel gıdaları renklendirmede kullanılır. Karamelin kimyasal yapısı çok komplekstir ve hala tam olarak anlaşılamamıştır. Askorbik asit oksidasyonu: Turunçgil sularının ve konsantrelerinin esmerleşmesi amino asit ve şekerler arasında meydana gelen Maillard tipi reaksiyondan kaynaklanmaktadır. Askorbik asit turunçgil sularının ve konsantrelerinin esmerleşmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. Askorbik asit esmerleşmesi pH ile ilişkilidir. 2.0 - 3.5 aralığının üzerindeki pH değerlerinde pH ile esmerleşme arasında negatif bir ilişki vardır. pH 4.0’ün altında esmerleşme öncelikle askorbik asidin furfurale dönüşümünden kaynaklanır. Askorbik asit degredasyonu aerobik ve anaerobik koşulların her ikisinde de gerçekleşebilir. Ambalajlı meyve suyunda kalan hava miktarı vakum uygulama gibi yöntemlerle minumumda tutulduğu halde meyve suyunda çözünmüş halde bir miktar oksijen (% 0.05) bulunur (Şekil 23). Bu oksijen tamamen tüketildikten sonra askorbik asidin anaerobik degredasyonu başlar, ancak bu reaksiyonun hızı çok düşüktür (aerobik reaksiyonun 1/10’u kadar). Turunçgil sularının esmerleşmesi sadece askorbik asitten kaynaklanmaz. Meyve sularının içerdiği amino asitler ve askorbik asit arasında gerçekleşen Maillard reaksiyonu rengin esmerleşmesinden sorumludur. Meyve sularında pH 4’ün altında Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 23 hazırlanmıştır. 2009
  • 24. başlıca degredasyon ürünü furfuraldır. Ancak pH 4’ün üzerinde bu mekanizma gerçekleşmez. Özellikle kurutulmuş sebzelerde pH 4’ün üzerindeki esmerleşme reaksiyonu askorbik asit ile amino asit arasındaki Maillard reaksiyonundan kaynaklanır. Bu reaksiyon kurutma işleminin son aşamasında oluşan askorbik asit oksidasyon ürünleri ile amino asit arasındaki reaksiyon nedeniyle hızlanır. O O ║ ║ C C COOH │ │ │ HOC O=C O=C OH ║ O O2 │ O │ HOC O=C O=C │ │ │ O CHO HC HC HCOH │ │ │ HF HOCH HOCH HOCH │ │ │ CH2OH CH2OH CH2OH Askorbik asit Dehidroaskorbik asit Diketogulonik asit anaerobik COOH C - OH HC – OH CHO ║ ║ C– OH C – OH CHOH O CHO CHOH CHOH + CO2 CHOH Furfural CHOH CHOH CHOH CH2OH CH2OH CH20H Şekil 23. Askorbik asidin olası degredasyon mekanizması MAILLARD REAKSĐYONU Kahverengi pigment ve melanoidin oluşumu ilk kez Fransız kimyacı Louis Maillard (1912) tarafından glukoz-lizin çözeltisinin ısıtılması sonucunda gözlenmiştir. Bu nedenle bu reaksiyon Maillard reaksiyonu olarak isimlendirilmiştir. Maillard reaksiyonu gıdalarda bulunan amino grupları ile karbonil grupları arasındaki tüm reaksiyonları kapsar. Bunlar arasında aminler, amino asitler ve proteinlerin şekerlerle, aldehitlerle, ketonlarla ve lipit oksidasyon ürünleriyle reaksiyonları sayılabilir. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 24 hazırlanmıştır. 2009
  • 25. 1. Karbonilamino Reaksiyonu: Maillard reaksiyonunun ilk basamağı amino asitlerin veya proteinlerin α-amino gruplarıyla indirgen şekerlerin karbonil grupları arasındaki kondensasyon reaksiyonudur. Bu nedenle ‘’karbonilamino’’ reaksiyonu olarak isimlendirilmiştir. Başlangıç ürünü eklenen bileşiktir, bu bileşik hızla su kaybederek Schiff bazına daha sonra N- glukozilamin’e dönüşür. Reaksiyon α-amino asitlerle sınırlı değildir. Protein ve peptitlerde bulunan diğer amino gruplarıyla da gerçekleşebilir. Bu reaksiyon ortam pH’sı amino asitlerin izoelektrik noktasının altında olduğunda hızlanır. 2. Amadori yeniden düzenlenmesi: Karbonilamino reaksiyonunun son ürünü N-glukozilamin stabil değildir ve birçok yeniden düzenlenme reaksiyonlarına girer. Bu değişiklikler sonunda N-glukozilaminin izomerizasyonla fruktoz-amino aside (1-amino-1-deoksi-2-ketoz) dönüşür. Aldoz formdan ketoz forma dönüşüm Amadori yeniden düzenlenmesi olarak adlandırılır. Amadori yeniden düzenlenmesi sonucunda oluşan ürünler nispeten stabildir ve dondurularak kurutulmuş şeftali ve kayısıdan, soya sosundan ve sütten izole edilmişlerdir. Bu ara ürünlerin kahverengi renk ve lezzet üzerine etkileri olmamakla birlikte besleyici değerde azalmaya neden olurlar. Maillard Reaksiyonu Koşulları a) pH ve tamponlar: Karbonilamino reaksiyonu asidik ve alkali ortamın her ikisinde de gelişebilir, ancak proteinlerin, peptitlerin ve amino asitlerin amin gruplarının bazik formda olmasıyla gerçekleşen alkali koşullarda daha kolaylıkla gelişir. PH’nın artması hekzozların çoğunda zincir açılmasını ya da indirgen formun oluşumunu sağlar. Bu nedenle yüksek asitli gıdalarda (ör; turşu) bu reaksiyonlar oluşmaz. Ancak ortamda sakkaroz bulunması durumunda bu genelleme geçerli değildir. Sakkaroz indirgen bir şeker değildir, bu nedenle Maillard reaksiyonunda reaktant olarak yer almaz. Ancak ortam asitliğinin yüksek olması sakkarozun inversiyonuna, glikozidik bağın hidrolizine ve dolayısıyla indirgen monosakkaritlerin açığa çıkmasına neden olur. Glikozidik bağın hidrolizi düşük pH’da ve yüksek nemde hızlanır. Tamponlar, şeker-amino asit sistemlerinde reaksiyon iyonik ortamı etkiledikleri için esmerleşme hızının artmasına neden olurlar. b) Sıcaklık: Sıcaklığın artmasıyla birlikte reaksiyon hızı da artar. c) Nem içeriği: Maillard reaksiyonu çözeltilerde hızla ilerler. Ancak tamamen dehidrasyon ya da aşırı nem reaksiyonu inhibe eder. Kazein-glukoz sisteminde maksimum amino asit kaybı için optimum nemin % 65-70 nisbi nem olması gerektiği saptanmıştır. Su aktivitesinin 0.6-0.7 aralığında olması maksimum lizin kaybı ve aşırı esmerleşme ile paralellik göstermiştir. d) Şekerler: Đndirgen şekerler bu reaksiyonun başlıca bileşenidir. Đndirgen şekerler serbest amino gruplarıyla reaksiyona girecek karbonil gruplarını sağlarlar. Reaksiyonun başlangıç hızı şeker Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 25 hazırlanmıştır. 2009
  • 26. halkasının okso ya da indirgen forma açılmasına bağlıdır. Şekerin okso formunun konsantrasyonu pH’nın artmasıyla artar. e) Metaller: Amino asitlerle metallerin kompleks oluşturması Maillard reaksiyonunu etkiler. Bakır ve demir iyonları reaksiyonu katalizlerken, manganez ve kalay reaksiyonu inhibe eder. Pigment Oluşumu A. Amadori bileşikleri yoluyla: 1-amino-1-deoksi-1-ketoz türevlerinin kahverengi pigmentlere ve melanoidinlere dönüşümü oldukça kompleks ve tamamen anlaşılamamış reaksiyonlardır. Üç metabolik yol olduğu düşünülmekte ancak iki yolun pigment oluşumuyla direk ilişkili olduğu sanılmaktadır. Bunlar Amadori bileşiklerinin enol formları olan stabil olmayan ara ürünlerdir. Birinci yolda 1-amino-1-deoksi-2-ketoz’un enolizasyonu 2 ve 3 pozisyonunda oluşur ve dönüşümsüz olarak 2,3-enediol oluşur. Bu bileşik daha sonra bir seri reaksiyonla metil dikarbonil ara ürününe dönüşür. Đkinci yolda C-3 pozisyonundaki hidroksil grubunun kaybedilmesiyle 1,2-eneaminol oluşur. Bunu C-1 pozisyonunda deaminasyon ve su eklenmesiyle 3-deoksihekzosuloz oluşumu takip eder. Daha sonraki reaksiyonlar komplekstir ve çok azı anlaşılmıştır. Bu reaksiyonlar bir seri aldol kondensasyonu ve polimerizasyon reaksiyonlarını içerir. Son ürünler azot içeren koyu kahve renkli ürünlerdir. Düşük pH’da 1,2-eneaminol yolu baskınken yüksek pH’da 2,3-enediol yolu baskındır. B. Alternatif metabolik yollar: Mekanizması açıklanabilen alternatif yollardan bir tanesi, Amadori yeniden düzenlenmesinden önce Schiff bazındaki şeker molekülünün parçalanarak kahve renkli glikolaldehit alkilamin veya enaminole dönüşümüdür. Đkinci bir yol ise Amadori yeniden düzenlenmesi sırasında 2 ve 3 karbonlu şeker fragmentlerinden kahve renkli glikoaldehit ve metilglioksal oluşumudur. 2 ve 3 karbonlu şeker fragmentleri glukoz ve fruktoza göre 650-2000 kat daha fazla esmerleşme hızına sahiptir. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 26 hazırlanmıştır. 2009
  • 27. Seker + amino asit Glikozilamino bilesigi C2 bilesikler Amadori bilesikleri C3 bilesikler C2-imin Ozonlar SERBEST RADIKALLER Furfural ESMERLESME Melanoidin ESMERLESME 4 5 6 7 8 9 10 11 pH asit nötr alkali Şekil 24. Reaksiyon pH’sına bağlı olarak melanoidin oluşumu C. Strecker degredasyonu: Maillard reaksiyonundaki üçüncü metabolik yol, amino asitlerin α-dikarbonil bileşikleri veya diğer konjuge dikarbonil bileşikleri varlığında oksidatif parçalanması ile ilişkilidir. Dikarbonil bileşikleri Amadori bileşiklerinden oluşur. Bu reaksiyon Strecker’in çalışmasıyla tanımlandığı için Strecker degredasyonu olarak adlandırılır. Strecker degredasyonunun pigment oluşumuyla direkt ilişkisi yoktur ancak pigment oluşumu için zorunlu olan indirgen bileşikler üretilir. Strecker degredasyonu sırasında oluşan aldehitler lezzete katkıda bulunurlar (Tablo 2). Tablo 2. Maillard reaksiyonuyla L-amino asitlerden elde edilen aroma maddeleri ve uçucu bileşikler Amino asit Uçucu bileşik Aroma Alanin Asetaldehit Kavrulmuş arpa Sistein Tiyol H2S Etsi Valin 2-Metilpropanal Lösin 3-Metil bütanal Peynirimsi Lizin Ekmeğimsi Metionin Metional Strecker degredasyonuyla oluşan ara ürünlerin kondensasyonuyla pirazinler, pirolinler, okzazoller, okzazolinler ve tiyazol türevleri gibi bir çok heterosiklik bileşik oluşur. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 27 hazırlanmıştır. 2009
  • 28. ENZĐMATĐK OLMAYAN ESMERLEŞME REAKSĐYONUNUN ĐNHĐBĐSYONU A. SICAKLIK Sıcaklığın artması ya da ısısal işlem süresinin artması bu reaksiyonların hızını artırır. Đşlem ve depolama sırasında sıcaklığın düşürülmesi kahve renkli ürünlerin gelişimi için gereken süreyi uzatacaktır. B. NEM ĐÇERĐĞĐ Esmerleşme ürünlerinin oluşumlarının nem içeriğine bağlı olması kontrol için uygun bir yöntem kullanılmasına olanak sağlar. Katı gıda ürünlerinde dehidrasyon ile nemin azaltılması reaktif bileşenlerin hareketini kısıtlar. Çözeltilerde ise su aktivitesinin artması reaksiyon hızını azaltır. Bu koşul sadece reaktantların seyreltilmesini sağlamaz aynı zamanda su Maillard esmerleşme reaksiyonunda kondensasyon basamağının ilk ürününü temsil eder. Bu nedenle düşük ve yüksek su aktivitesi koşullarında reaksiyon hızı düşüktür. C. pH Maillard reaksiyonu genellikle alkali koşullarda kolaylıkla gerçekleşir. Bu nedenle ortam pH’sını düşürmek Maillard reaksiyonunu kontrol etmek için kullanılabilecek uygun bir yöntemdir. Bu yöntem yumurta tozu üretiminde kullanılmaktadır. Kurutma prosesinden önce pH’yı düşürmek için asit eklenir daha sonra pH sodyum bikarbonat eklenerek tekrar başlangıç değerine getirilir. D. GAZ KULLANARAK PAKETLEME Ortamdan oksijeni alarak yerine inert bir gazın konması ve paketlenmesi işlemidir. Bu işlem lipit oksidasyon ürünlerinin oluşmasını engeller. Böylece lipit oksidasyon ürünlerinin amino asitlerle reaksiyona girmesi önlenmiş olur. Esmerleşme prosesinde oksijenin ortamdan uzaklaştırılmasının, başlangıç karbonilamino reaksiyon basamağı dışında tüm reaksiyonları etkilediği düşünülmektedir. E. BĐYOKĐMYASAL AJANLARIN KULLANIMI Şeker-amino asit reaksiyonlarında reaktantlardan birinin ortamdan uzaklaştırılması ya da farklı bir forma dönüştürülmesi biyokimyasal yöntemlerin temelini oluşturmaktadır. Örneğin ticari yumurta akı üretiminde kurutma işleminden önce glukoz, maya fermentasyonuyla ortamdan uzaklaştırılır. Glukoz oksidaz ve katalaz gibi enzimler direkt uygulandığında glukoz glukonik aside dönüşür ve amino asitlerle reaksiyona giremez. Bu enzim uzun yıllar boyunca püskürtmeli kurutma aşamasından önce glukozun yumurtadan uzaklaştırılmasında kullanılmıştır. Glukoz oksidazın bir faydası da kalıntı oksijenin ortamdan uzaklaştırılmasını sağlamasıdır. Bu nedenle şişelenen veya konservelenen ürünlerde tepe boşluğundaki oksijenin uzaklaştırılmasında kullanılır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 28 hazırlanmıştır. 2009
  • 29. F. KĐMYASAL ĐNHĐBĐTÖRLER Çok sayıda inhibitör üretim ve depolama sırasında esmerleşme ürünlerinin oluşumunu azaltmak amacıyla kullanılmaktadır. En çok kullanılanlar; kükürt dioksit, sülfit, tiyoller, kalsiyum tuzları, aspartik ve glutamik asitlerdir. 1. Kükürt dioksit/kükürt kullanımı Kükürt dioksit Maillard reaksiyonlarını inhibe etme kapasitesi bakımından tektir. Gaz şeklinde veya sülfit/bisülfit olarak çözelti şeklinde uygulanabilir. Kükürt dioksit sadece kısmen ağartma sağlama ajanı olarak etki etmez. Reaksiyonun başlangıcında renk oluşumunu inhibe eder. Mekanizma kükürt dioksit/sülfit’in glukoz ile reaksiyona girerek hidroksi-sülfonat oluşturması ve ardından kükürt dioksit/sülfit’in açığa çıktığı reaksiyonlarla başka bileşiklere dönüşmesidir. Böylece glukozun karbonil grubu bloke olmaktadır. Reaksiyon ilerledikçe kükürt dioksit/sülfit dönüşümsüz olarak bağlanır. Bu reaksiyon esmerleşmedeki ilerlemeyi saptamada kullanılır. Kükürt dioksit/sülfit’in bağlı formu ile serbest formu saptanarak esmerleşme derecesi belirlenir. 2. Aspartik ve glutamik asitler Yapılan model çalışmalarında aspartik asit ve glutamik asidin Maillard reaksiyonunu inhibe ettiği saptanmıştır. Kızartmadan önce aspartik asit ya da glutamik asit çözeltilerine daldırılan patateslerde kararmanın az olduğu saptanmıştır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 29 hazırlanmıştır. 2009
  • 30. FERMENTASYON Fermente gıdalar mikroorganizmaların veya enzimlerin etkisiyle üretilen gıdalardır. Geleneksel fermente gıdaların sayısının 3500’ün üzerinde olduğu düşünülmektedir. Tablo 3’te bu gıdalara ait örnekler yer almaktadır. Avrupa ve Kuzey Amerika’da yoğurt ve peynir, Afrika’da yam ve cassava gibi nişastalı gıdalardan elde edilen fermente ürünler, Asya’da soya veya balıktan elde edilen fermente ürünler sıkılıkla tüketilen fermente gıdalardır. Fermente içecekler ise sadece alkollü içecekleri kapsamamaktadır. Çay, kahve ve kakao da yaprak veya tanelerin fermentasyonu ile elde edilen içeceklerdir. Alkol fermentasyonu: Alkol fermentasyonu çok uzun yıllardır gıdaları muhafaza etmek amacıyla en fazla kullanılan yöntemdir. Alkol genellikle Kluyveromyces ve Saccharomyces mayaları tarafından üretilir. Alkol anaerobik glikoliz döngüsü ile üretilir (Şekil 25). Glikoliz bir molekül glukozun iki molekül prüvata dönüştüğü metabolik prosestir. Şekil 26’da glikolizin kimyasal reaksiyon eşitliği verilmiştir. Bu eşitliğin basitliği glikolitik metabolik prosesin kompleks doğasını gizlemektedir. Aslında bu proseste hücrenin sitoplazmasında bulunan 10 enzim görev yapmakta ve 9 adet ara ürün oluşmaktadır. Glukoz-6-P (Anaerobik glikoliz) OH C O C O Pirüvik asit CH3 Laktik de hidroge naz De karboksilaz OH C O Laktik asit H C O Ase talde hit H C OH CH3 CH3 Alkol de hidroge naz H2 C OH CH3 ETANO L Şekil 25. Alkol fermentasyonu C6 H12 O6 + 2ADP + 2NAD + 2P i 2C3 H4 O3 + 2ATP + 2NADH + 2H + 2H2 O Glukoz Pirüvat Şekil 26. Glikolizis Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 30 hazırlanmıştır. 2009
  • 31. Alkol fermentasyonunda kullanılan hammaddeler Birçok distile likörün eldesinde, yapısında doğal olarak şeker bulunan hammaddeler kullanılır. Bu hammaddelerin arasında bal, olgunlaşmış meyveler, şeker pancarı, palm özsuyu, şeker kamışı, süt veya nişasta içeren gıdalar kullanımaktadır. Bu hammaddelerin bileşimindeki karbonhidratlar kolaylıkla fermente olabilecek basit şekerlere dönüştürülebilirler. Tablo 3’te çeşitli hammaddeler ve bunlardan akol fermentasyonuyla elde edilen ürünler gösterilmiştir. Tablo 3. Alkol fermentasyonunda kullanılan hammaddeler Hammaddeler Şeker konsantrasyonu (%) Ürün Palm özsuyu 15 Palm şarabı Hindistan cevizi 12-17.5 Arrack Şeker kamışı 35 Rom Meyveler (üzüm, mango, ananas, 10-20 Şarap ve meyve şarapları mandalin, muz vb) Laktik asit fermentasyonu: Gıdaların muhafazasında laktik asit bakterileri önemli rol oynamaktadır. Laktik asit fermentasyonu genellikle ucuzdur. Dünyada laktik asit fermentasyonu ile elde edilmiş birçok gıda çeşitli toplumların geleneksel beslenme modelinde yer almaktadır. Laktik asit bakterileri genel olarak suni ortamlarda gelişmezler. Ancak düşük pH’larda birçok gıdada gelişirler. Laktik asit bakterileri laktik asit üretimine ek olarak H2O2 üretirler. Tablo 4’te laktik asit fermentasyonu ile elde edilen ürünler gösterilmiştir. Ekşi hamur ekmekleri ve Fermentasyon: Ekşi hamur ekmeklerinde, soya sosunda, miso ve kefirde laktik asit bakterileri ve mayalar arasında yakın ilişki vardır. Ekşi hamur ekmeği elde etmek için buğday, çavdar veya diğer tahılların unları suyla yoğurulur ve ılık ortamda birkaç gün inkübasyona bırakılır. Başlangıçta birçok mikroorganizma gelişir, ancak asit üretimleri nedeniyle laktik asit bakterileri baskındır. Mayalar da asidi iyi tolere edebildikleri için bu ortamda canlı kalabilirler. Ekşi hamurdan Lactobacillus sp. ve mayalardan Torulopsis holmii, Saccharomyces inusitatus izole edilmiştir. Ekşi hamur fermentasyonunda meydana gelen temel biyokimyasal değişimler; 1) lactobacilli tarafından üretilen asetik ve laktik asitlerle hamurun asitlendirilmesi 2) mayalar ve lactobacilli tarafından üretilen karbondioksit ile hamurun kabarmasıdır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 31 hazırlanmıştır. 2009
  • 32. Tablo 4. Laktik asit fermentasyonu ile elde edilen ürünler Ürün ismi Hammadde Laktik asit bakterileri / Ürünün özellikleri Ülke ortam koşulları Sauerkraut Lahana ve diğer Leuconostoc CO2, laktik asit ve Batı dünyası, sebzeler mesenterodies, asetik asit üretilir. Çin ve Kore Lactobacillus brevis, Turşu benzeri bir Lactobacillus plantarum / ürün. anaerobik Korean Çin lahanası, Leuconostoc Sauerkrauta göre Kore kimchi radish, sarımsak, mesenterodies, S. faecalis, daha az CO2 ve asit taze soğan, Lb. Brevis, Lb. Plantarum, içerir. yaprak hardal, P. cerevisiae acı biber, maydanoz, havuç Sebze Salatalık vb Tüm turşuları dünyada Hindistan Parlatılmış L. mesenteroides, S. Idli: küçük, beyaz, Hindistan Idli ve dosa pirinç ve black faecalis asitli buharda pişmiş gram kek. Dosa: Idliye benzer ancak pankek gibi kızartılır. Nijerya Ogi Ekşi yulaf lapası Lb. Lezzeti yoğurdu Nijerya Plantarum,Saccharomyces andırır. cerevisiae, Candida mycoderma Nijerya Casava Tanecikli nişastalı Nijerya Gari yapı. Laktik, asetik, propiyonik, suksinik ve pirüvik asitler saptanmıştır. Filipin Pirinç, karides Balao karışımı Balao Meksika Agave türü Leuconostoc, Sac. Beyaz, asidk ve Meksika Pulque bitkilerin suyu cerevisiae,Zymomonas alkollü içecek mobilis. Mısır Yoğurt, buğday Kishk: Lb. Brevis, Lb. Mısır, kishk, Casei, Lb.plantarum Türkiye, tarhana Yunanistan Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 32 hazırlanmıştır. 2009
  • 33. BĐYOAKTĐF PROTEĐN VE PEPTĐTLER Diyetimizde yer alan proteinler biyolojik olarak aktif kabul edilen peptitlerin kaynağıdır. Biyolojik olarak aktif olan peptitler, proteinin yapısında inaktiftirler. Aktif peptitler ya gastro-intestinal sindirim sırasında ya da gıda işleme sırasında açığa çıkarlar. Biyoaktif peptitler açığa çıkınca hormon benzeri aktiviteleri nedeniyle düzenleyici rol oynarlar. Biyoaktif peptitlerin en önemli kaynağı süt proteinleridir. Bunun dışında diğer hayvansal kaynaklar ve bazı bitkisel kaynaklar özellikle soya fasulyesi, biyoaktif peptit özelliği gösterecek potansiyel amino asit sırasına sahiptirler. Bunun yanısıra birçok amino asidin olumlu ve olumsuz olmak üzere çeşitli fizyolojik özelliklere sahip oldukları gösterilmiştir. Fizyolojik olarak olumlu etkileri olduğu belirtilen amino asitlere arginin, glutamin, histidin, lizin, taurin, tirozin ve triptofan örnek olarak verilebilir. Bu amino asitlerin en iyi kaynakları ise et, yumurta ve süt ürünleridir. Gıda işleme sırasında üretilen lizinoalanin, D-amino asitler ve biyojenik aminler gibi amino asit türevleri ise istenmeyen metabolik hatta toksik olaylara neden olabilirler. Diyetle alınan proteinler potansiyel allerjenlerdir. Bu nedenle genetik olarak modifiye edilmiş gıdalardaki proteinlerin potansiyel yan etkileri söz konusudur. Biyoaktif peptitlerin biyolojik etkileri: 1. Opioid peptitler (ekzorfinler): Opioid peptitler rahatlatıcı etki sağlayan peptitlerdir. Opioid aktivite gösteren peptitler ilk olarak 1970’lerin sonunda keşfedilmiş ve δ-, µ- ya da к-tip opioid reseptörlerle etkileşen endojen ligandlarla (endorfinler ve enkefalinler) olan yapısal benzerliklerinden dolayı ‘ekzorfinler’ olarak isimlendirilmişlerdir. En bilinen ekzojen opioid peptitler, örneğin β-kazomorfinler, µ-tip ligandlar olarak karakterize edilmişlerdir. Endojen ve ekzojen opioid peptitler arasındaki ortak yapısal özellikler amino ucundaki tirozinin varlığı ve üçüncü ile dördüncü pozisyondaki fenilalanin ve tirozin kalıntılarıdır. Bu, opioid reseptörlere bağlanma bölgesi için önemli bir yapısal özelliktir. Tirozinin fenolik hidroksil grubunun yakınlarında lokalize olmuş negatif potansiyel, opioid aktivite için zorunludur. Tirozinin bulunmayışı biyoaktivitede kaybolmaya yol açar. Tirozin ve fenilalanin yan zincirlerinin doğru bir şekilde düzenlenmesini sağladığı için Prolin varlığı da opioid peptitlerin biyolojik aktivitesi için zorunludur.Bu peptitler sığır kazeini ve peynir suyu proteinin sindirimi ile açığa çıkarlar. Süt proteinlerinden elde edilen kazomorfinler ve ekzomorfinler opioid etki gösterirler. Ekzorfinler aynı zamanda buğday gluteninde de bulunurlar. Barsak epitelinde opioid reseptörlerini bağlama yeteneğine sahiptirler. Kazomorfinler barsak fonksiyonlarını düzenleme etkilerine sahiptirler. 2. ADE (Angiotensin dönüştürücü enzim) inhibitörü peptitler: ADE kan basıncının düzenlenmesinde etkilidir. Bu enzimin inhibisyonu antihipertansif etkiye neden olur. Bu peptitler gıda proteinin enzimatik hidrolizi ile izole edilmişlerdir. Kollajen, jelatin ve kazein proteinlerinin enzimatik hidrolizi ile ADE inhibitörü peptitler elde edilmiştir. Ayrıca sütün Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 33 hazırlanmıştır. 2009
  • 34. fermentasyonu da bu peptitlerin oluşmasına neden olmaktadır. ACE inhibitörü peptitler peynir suyu, balık ve mısır proteinlerinden de izole edilmişlerdir.Angiotensin prosesi, angiotensinojenin renin ile hidroliziyle inaktif bir peptit olan Angiotensin I (Ang. I) oluşumuyla başlamakta ve Angiotensin dönüştürücü enzimin (ADE), Ang. I’ in karboksil ucundaki iki amino asidi ayırması ile Angiotensin II (Ang. II) oluşumuyla sonuçlanmaktadır. Bir oktapeptit olan Angiotensin II potansiyel bir damar daraltıcıdır (vazokonstriktör). Ayrıca bu etkinin yanı sıra ADE, damar rahatlatıcı aktivite gösteren bradikininin de inaktivasyonunu katalizlemektedir. Böylece iki farklı mekanizma yoluyla ADE, kan basıncının artmasına neden olmaktadır. ADE inhibitörü peptitler ADE’ nin aktivitesini azaltarak tansiyon düşürücü etki gösterirler. Ekzojen ADE inhibitörlerinin ilk olarak yılan zehirinden izole edilmesinden bu yana özellikle süt, et ve balık gibi gıdalardan pek çok sayıda ADE inhibitörü izole edilmiştir. Bu peptitler genellikle kısa zincirli olup prolin gibi polar amino asit kalıntıları içerirler. 3. Bağışıklık sistemini düzenleyici peptitler: Bu peptitlerin lenfosit proliferasyonu, doğal öldürücü hücre aktivitesi (naturel killer cell activity), antikor sentezi ve sitokin regülasyonu gibi bağışıklık sistemi fonksiyonlarını güçlendirdiği belirtilmektedir. Dahası bu peptitlerin atopik bireylerde allerjik reaksiyonları azalttığı ve gastrointestinal sistemdeki mukozal bağışıklığı güçlendirdiği bildirilmiştir. Pirinç ve soya fasulyesi proteinlerinin tiriptik hidrolizatlarından elde edilmiş bağışıklık sistemini düzenleyici peptitlerin, süperoksit anyonlarını uyararak non-spesifik immün savunmasını tetikleyici etki gösterdiği belirtilmiştir. α ve β kazeinden elde edilmişlerdir. 4. Mineral bağlayan peptitler: Fosfopeptitlerin çözünür organofosfat tuzları oluşturduğu ve başta kalsiyum olmak üzere farklı mineraller için taşıyıcı olarak görev yaptığı ifade edilmektedir. Bu nedenle ince bağırsakta kalsiyum ve diğer minerallerin emilimi üzerine etkili olmaktadır. Sütteki fosforun yaklaşık %30’u monoester bağlarıyla kazeinin seril kalıntılarına bağlı halde bulunmaktadır. Kazein, kalsiyum ve fosfat iyonlarının stabilizasyonunda önemli rol oynamaktadır. Kazeinin tiriptik hidrolizi (tripsin enzimi ile hidroliz) sonucu fosforlanmış seril kümeleri içeren kazeinofosfopeptit (KFP) oluştuğu belirlenmiştir. Bu fosforlanmış seril kümelerinin kazein misellerinin oluşumunu sağlayan kalsiyum fosfat ve kazein arasındaki interaksiyondan sorumlu olduğu bildirilmiştir. KFP’ler kalsiyum ve fosfor minerallerinin biyoyararlılığının artmasını sağlamaktadır. KFPlerin bağırsaktaki kalsiyum absorpsiyonuna etkileri üzerine sıçanlarla yapılan denemelerin sonuçları bu peptitlerin ince bağırsaktaki pasif kalsiyum transportunu arttırdığını işaret etmektedir. Đnsanlarla yapılan çalışmalar da süt tüketiminden sonra duodenumda ve midede küçük kazein fosfopeptitlerinin varlığını göstermiştir. Ancak insanlarda KFPlerin pasif kalsiyum absorpsiyonunu arttırdığına dair kanıt bulunamamıştır. Bununla birlikte KFP’lerin spontan hidroksiapetit (florapetit) Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 34 hazırlanmıştır. 2009
  • 35. presipitasyonunu önleyebildiği belirtilmiştir. Çalışmalar, kalsiyum ve fosfat iyonlarının diş yüzeyinde stabilize olmasını sağlayan kazein fosfopeptitlerinin, diş minesindeki lezyonların tekrar mineralizasyonunu sağladığını da göstermiştir. KFP’lerin, mineralleri bağlayıp çözünürleştirdikleri için osteoporozun, diş çürüklerinin, aneminin ve hipertansiyonun önlenmesinde etkili olduğu bildirilmiştir. Bu peptitlerin diş çürüklerini önleyici etkisinin pek çok insan ve hayvan çalışmalarında kanıtlandığına ait bilgiler literatürde bulunmaktadır. KFP’lerin diş yüzeyinde tekrar kalsiyum birikimini teşvik ettiği ve к-kazeinden elde edilen glikomakropeptidin ağız mukozasında plak oluşturan bakterilerin adhezyonunu ve gelişmesini engellediği belirtilmiştir. 5. Sitomodülatör peptitler: Sitokimyasal çalışmalar gıda kaynaklı biyoaktif peptitlerin farklı hücre tiplerinin canlılığını (proliferasyon, farklılaşma, apoptosis) düzenlediğini göstermiştir. Bazı süt kaynaklı peptitlerin normal hücrelerde etkili değilken kanser hücrelerinde apoptosisi tetiklediği gösterilmiştir. Sitomodülatör ve immünomodülatör özelliklerin, gıda kaynaklı biyoaktif peptitlerin tümör gelişiminde koruyucu aktivitesini oluşturmada birlikte etkili oldukları bildirilmiştir. 6. Antitrombotik peptitler: Kan trombosit agregasyonunu ve trombosit yüzey reseptörlerine fibrinojen bağlanmasını inhibe eden peptitler glikomakropeptit sekansıyla şifrelenmiştir. Bu peptitler bebek mamalarıyla ya da anne sütüyle beslenen yeni doğmuş bebeklerin kan plazmasında tespit edilmiştir. 7. Antioksidan peptitler: Zorunlu yağ asitlerinin enzimatik veya non-enzimatik peroksidasyonunu engelleyen antioksidan özellikler süt proteinlerinden elde edilen peptitlerde tespit edilmiştir. Bu peptitlerin çoğunun α-kazein sekansıyla şifrelendiği belirtilmiştir. His-His dipeptidinin N terminaline lösin ya da prolin eklenmesinin antioksidan aktiviteyi arttırdığı ve BHT, BHA gibi peptit olmayan antioksidanlarla sinerji oluşturduğu belirtilmiştir. 8. Hipokolesterolemik etki sağlayan peptitler: Hipokolesterolemik etki kazein ve peynir altı suyu kaynaklı peptitler ve soya proteini kaynaklı peptitler için bildirilmiştir. Olası etki mekanizması β-laktoglobulinin tiriptik hidrolizatı (LTH) ile beslenen sıçanlarda fekal steroid salgısının fazla olduğunun tespit eden araştırmacılar tarafından öne sürülmüştür. Bu durum misel yapıdaki kolesterol çözünürlüğünde LTH indüklü azalmaya ya da daha fazla taurokolat (taurocholate) bağlama kapasitesine bağlanabilmektedir. 9. Antimikrobiyal ve antiviral etkiye sahip peptitler: Antimikrobiyal peptitler daha çok peynir altı suyu proteini olan laktoferrinden elde edilmiştir. Bununla birlikte αS1-kazein ve αS2- kazeinden elde edilen yeni antibakterisidal peptitler tanımlanmıştır. Laktoferrinin pepsinle hidrolizinden oluşan peptitlerin bakterisidal özelliklerinin daha fazla olduğu tespit edilmiş ve bu durumun, daha küçük peptitlerin mikrobiyal yüzeydeki hedef bölgelere daha hızlı ulaştığının bir göstergesi olduğu ifade edilmiştir. Antimikrobiyal peptitlerin (laktoferrisin ve Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 35 hazırlanmıştır. 2009
  • 36. sentetik analogları, kazosidin-I gibi) mikroorganizmaların hücre geçirgenliklerini arttırarak etki ettiği belirtilmiştir. 10. Đştah azaltıcı peptitler: Glikomakropeptitin (GMP) ve kazeinomakropeptitin (KMP) bağırsak fonksiyonlarını düzenleme etkisi üzerine yapılan çalışmalar, yaklaşık on yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. KMP’in, gastrik salgıyı engellediği ve midenin hareketlerinin yavaşlamasını sağladığı belirtilmiştir. Ayrıca KMP tokluk hormonu olan kolesistokininin salgılanmasına neden olmaktadır. Bu hormon gıda alımını ve sindirimini düzenlemektedir. Sindirim sırasında midede bütün halde KMP’in varlığı belirlenmiş, diğer taraftan yoğurt ve süt tüketimi sonrası yetişkin bireylerde kan dolaşımında GMP ve/veya KMP’nin varlığı saptanmıştır. Bu çalışmalara dayanarak iştah azaltma ve kilo kontrolü amacıyla, GMP içeren ticari ürünler tasarlanmış ve satışa sunulmuştur. Ancak bu tarz ürünlerin klinik etkilerinin aydınlatılması için daha fazla sayıda çalışmaya gereksinim duyulduğu da önemle vurgulanmıştır Biyoaktif proteinlerin kaynakları Süt Süt başlıca iki ana protein grubundan oluşmuştur. Bunlar kazein ve peynir suyu (whey) proteinleridir. Bu iki protein grubu fizikokimyasal ve biyolojik özellikleri bakımından birbirinden farklıdır. Kazeinler vücutta kalsiyum,çinko, bakır, demir ve fosfat iyonlarını taşıma gibi biyolojik aktiviteleri gösterirler. Aynı zamanda çeşitli biyoaktif peptitlerin ön maddeleridirler (Tablo 5). Peynir suyu proteinleri süt proteinlerinin %20’ni oluşturur. Fonksiyonel ve besleyici özellikleri bakımından mükemmel kaynaklardır. Başlıca peynir suyu proteinleri peynir suyu proteinlerinin %70-80’ni oluşturan β-laktoglobulin ve α-laktalbumindir. Tablo 5. Süt proteinlerinin biyolojik aktivitesi Protein Konsantrasyon Fonksiyon g/l Kazeinler (α, β ve κ) 28 Đyon taşıma, biyoaktif peptitlerin ön maddesi β - laktoglobulin 1.3 Retinol taşıyıcı, yağ asitlerini bağlama, antioksidan α - laktalbumin 1.2 Meme bezinde laktoz sentezi, Ca taşıma, immunomodulasyon, antikarsinojenik Đmmunoglobulin A, M ve G 0.7 Đmmun koruma Glukomakropeptit 1.2 Antiviral, bifidojenik Laktoferrin 0.1 Antimikrobiyal, demir emilimi, antioksidan, immunomodülasyon, antikarsinojenik Laktoperoksidaz 0.03 Antimikrobiyal Lizozom 0.0004 Antimikrobiyal, immunoglobulin ve laktoferrin ile sinerjistik etki Süt proteinleri biyoaktif peptitler için önemli kaynaklardır (Tablo 6). Biyoaktif peptitler sindirim sırasında açığa çıktıkları gibi gıda işleme sırasında da oluşmaktadırlar. Örneğin hidrolize süt proteinleri hipoallerjenik bebek mamaları yapımında, klinik beslenmede ve gıda bileşeni olarak Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 36 hazırlanmıştır. 2009
  • 37. kullanılmaktadır. Sütün fermentasyonu ve peynirin olgunlaşması sırasında gerçekleşen proteolizis çeşitli peptitlerin oluşumuna olanak sağlamaktadır. Fermente süt ürünlerinde kazomorfinler, ACE- inhibitörü peptitler ve fosfopeptitler bulunmuştur. Tablo 6. Süt proteinlerinden elde edilen biyoaktif peptitler Biyoaktif peptitler Protein ön maddeleri Biyoaktivite Kazomorfinler α ve β kazein Opioid agonisti α-laktorfin α -Laktalbumin Opioid agonisti β- laktorfin β -Laktoglobulin Opioid agonisti Laktoferroksinler Laktoferrin Opioid antagonisti Kazoksinler κ- kazein Opioid antagonisti Kazokininler α ve β kazein Antihipertansiv Kazoplatelinler κ- kazein Antitrombotik Đmmunopeptitler α ve β kazein Đmmunostimulan Fosfopeptitler α ve β kazein Mineral taşıyıcı Laktoferrisin Laktoferrin Antimikrobiyal Mikrobiyal Fermentasyon Gıda endüstrisinde kullanılan starter kültürler oldukça yüksek proteolitik aktiviteye sahiptirler. Bu nedenle fermente süt ürünleri elde ederken kullanılan starter olan ve olmayan kültürler biyoaktif peptitlerin oluşumunu sağlamaktadır. Tablo 7’de mikrobiyal fermentasyonla oluşan biyoaktif peptitlere ait örnekler yer almaktadır. Tablo 7. Süt proteininin mikrobiyal fermentasyonu ile oluşan biyoaktif peptitlere örnekler (Korhonen ve Pihlanto, 2006). Kullanılan Başlangıç Peptit sırası Biyoaktivite mikroorganizmalar proteini L. helveticus, S. cerevisiae β- kn, κ-kn Val-Pro-Pro, Ile-Pro-Pro ACE inhibitörü Lactabacillus GG ve pepsin β- kn, α s1- Tyr- Pro- Phe-Pro, Ala-Val- Opioid, ACE + tripsin kn Pro-Gln- Arg, Thr-Thr-Met- inhibitörü, Leu-Trp immunostimulan L, helveticus CP90 proteinaz β- kn Lys-Val-Leu-Pro-Val-Pro- ACE inhibitörü (Glu) L, helveticus CPN4 Peynir suyu Tyr-Pro ACE inhibitörü proteini L. delbrueckii subsp. κ-kn Ala- Arg- His- Pro- His- Pro- Antioksidan Bulgaricus IFO13953 His-Leu-Ser-Phe-Met Çalışmalar ACE inhibitörü peptitlerin karboksil terminal ucunda prolin içeren küçük peptitler olduklarını göstermiştir. Prolin sindrim enzimlerine karşı dirençli bir amino asittir. Bu nedenle ince bağırsaklardan kan dolaşımına geçebilmektedir. Bu hipotez yakın zamanda yapılan bir çalışmayla da desteklenmiştir. Bu çalışmada yüksek tansiyona sahip sıçanlar kullanılmıştır (SHR: spontaneously hypertensive rats). Yağsız sütten L. helveticus JCM1004 ile elde edilen antihipertensif VPP (Val-Pro- Pro) ve IPP (Ile- Pro-Pro) tripeptitlerinin sırasıyla 8 sa ve 4 sa sonra sistolik kan basıncında düşmeye neden oldukları saptanmıştır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 37 hazırlanmıştır. 2009
  • 38. Canlı mikroorganizmalara ek olarak laktik asit bakterilerinden izole edilen proteolitik enzimlerin de süt proteinlerinden biyoaktif peptitlerin açığa çıkmasında etkili oldukları bulunmuştur. Süt ürünleri Süt ürünleri elde ederken kullanılan fermentasyon işlemi sırasında biyoaktif peptitlerin oluştuğu saptanmıştır. Tablo 8’de süt ürünlerinde oluşan biyoaktif peptitler görülmektedir. Peynirin olgunlaşması sırasında çok çeşitli peptitler oluşmaktadır. Cheddar ve Comte peynirlerinde kazein bağlayan fosfo peptitler (KFP) doğal bileşen olarak saptanmıştır. Peynirin olgunlaşması sırasında gerçekleşen ikinci proteolizis diğer biyoaktif peptitlerin oluşumuna olanak sağlamaktadır. Biyoaktif peptitler peynirin olgunlaşma derecesine bağlı olarak artmakla birlikte aşırı proteolizis biyoaktif peptitlerin degredasyonuna ve dolayısıyla azalmasına neden olmaktadır. Olgunlaşma prosesinden ayrı olarak peynirin gastrointestinal sindirimi sırasında da biyoaktif peptitlerin oluştuğu gösterilmiştir. Tablo 8. Fermente süt ürünlerinde tanımlanan biyoaktif peptitler (Korhonen ve Pihlanto, 2006) Ürün Tanımlanan biyoaktif peptit Biyoaktivite Peynir çeşitleri Parmigiano-Reggiano β-kn g!(8-16), g (58-77), αs2-kn g Fosfopeptitler, β -kazomorfinlerin (83-33) ön maddeleri Cheddar αs1 ve β -kazein fragmentleri Fosfopeptitler Mozzarella β-kn g!(58-72) ACE inhibitörü Gouda αs1-kn g (1-9), β -kn g (60-68) ACE inhibitörü Emmental αs1 ve β -kazein fragmentleri ACE inhibitörü Fermente sütler Ekşi süt β-kn g! (74-76), g! (84-86), κ-kn g Antihipertansif (108-111) Yoğurt Aktif peptit saptanmamış Zayıf ACE inhibisyonu Dahi Ser-Lys-Val-Tyr-Pro ACE inhibitörü Tablo 9’da bazı süt ürünlerinden elde edilmiş biyoaktif peptitler ve IC50 değerleri görülmektedir. IC50 ADE aktivitesini % 50 oranında inhibe eden protein ve/veya peptit miktarı olarak tanımlanmaktadır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 38 hazırlanmıştır. 2009
  • 39. Tablo 9. Bazı süt ürünlerinden elde edilmiş peptitler ve IC50 değerleri (Akıllıoğlu, 2009) Kaynak Peptit IC50 değeri Referans Peynir VPP-IPP 2.0-29.5 mg peynir/mL Butikofer et al.,2007 Enterococcus faecalis ile - 34-59 µg protein/mL Muguerza et al., 2006 fermente edilmiş süt MA*<3000 Da 28±2 µg/mL Enterococcus faecalis ile β-KN f(133–138) 5.3 µM Quirόs et al., 2007 fermente edilmiş süt β-KN f(58–76) 5.4 µM Lactobacillus helveticus Ala-Ile-Pro-Pro-Lys- Shuangquan et al., 130B4 ile fermente Lys-Asn-Gln-Asp 19.9 µM 2008 edilmiş yağsız deve sütü β-Lg tripsin hidrolizatı MA<3000 Da 130.0 mg/L Mullally et al., 1997 MA<1000 Da 160.4 mg/L Mullally et al., 1997 Peynir altı suyu tripsin MA<3000 Da 195.1 mg/L hidrolizatı MA<1000 Da 201.1 mg/L β-Lg Protease N Amano β-Lg f(36-42) 8 µM Ortiz-Chao et al., hidrolizatı 2009 Peynir altı suyu α- 0.005 mg/mL kimotripsin hidrolizatı - da Costa et al., 2007 Peynir altı suyu alkalaz 0.68 mg/mL hidrolizatı Kazeinomakropeptit 477 µg/mL termolizin hidrolizatı - Otte et al., 2007 Peynir altı suyu izolatı 83 µg/mL termolizin hidrolizatı β-KN f(74–76)-IPP 3.77±0.26 µg/mL (11.6 µM) Yoğurt β-KN f(84–86)-VPP 2.61±0.24 µg/mL (8.4 Donkor et al., 2007 β-KN f(69–73)- Ser– µM) Leu–Pro–Gln–Asn 5.29±0.55 µg/mL Probiyotik koyun β-KN f(114-121) 0.37 mg/mL Papadimitriou et al., yoğurdu 2007 %4 süt tozu ilaveli 0.54±0.00 mg/mL yoğurt %4 kazeinat ilaveli 0.60±0.21 mg/mL Ünal, 2008 yoğurt - %4 peynir suyu protein 0.32±0.23 mg/mL konsantresi ilaveli yoğurt Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 39 hazırlanmıştır. 2009
  • 40. Son yıllarda kazein veya peynir suyu proteinlerinden elde edilen biyoaktif peptitleri içeren ürünler satışa sunulmuştur. Bu ürünlere ait örnekler Tablo 10’da gösterilmiştir. Diğer kaynaklar Biyoaktif proteinler sütün dışında diğer biyolojik materyallerde de bulunur. Bunlar arasında jelatin, balık proteinleri, mısır proteini α-zein, pirinç proteini glutelin ve prolaimin, buğday gluteni ve soya proteini sayılabilir. Biyoaktif peptitlerin güvenilirliği: Biyoaktif peptitlerin kaynağı olan proteinler bitki ve hayvan orijinli doğal bileşenler veya genetik olarak modifiye edilmiş kaynaklardan elde edilen bileşenler olabilir. Ancak bu bilşenlerin diyete fonksiyonel bir destek olarak eklenmeleri allerjik reaksiyonlara neden olabilir. Biyoaktif peptitlerin gıda işleme ve depolama sırasında diğer proteinler, şekerler ve lipitlerle interaksiyonlarının toksik, allerjik ve karsinojenik bileşiklerin oluşumuna neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 40 hazırlanmıştır. 2009
  • 41. Tablo 10. Biyoaktif peptitlere ilişkin sağlık veya fonksiyon beyanları ile satılan süt ürünleri ve bileşenleri Ticari ismi Ürün çeşidi Beyan yapılan fonksiyonel Sağlık/fonksiyon Üretici biyoaktif peptit beyanı Calpis Ekşi süt Val-Pro-Pro-Đle-Pro-Pro (β Kan basıncını azaltır. Calpis Co ve κ-kazeinden elde edilmiş) Japon Evolus Kalsiyum ile Val-Pro- Pro, Ile- Pro- Pro, Kan basıncını azaltır. Valio Oy, zenginleştirilmiş (β ve κ-kazeinden elde Finlandiya fermente süt içeceği edilmiş) BioZate Hidrolize peynir β- laktoglobulin fragmentleri Kan basıncını azaltır. Davisco USA suyu proteini izolatı BioPURE-GMP Peynir suyu proteini κ-kazein g (106-169) Diş çürüklerini Davisco USA izolatı (glikomakropeptit) önleme, kan pıhtılaşmasını düzenleme, virüs ve bakterilere karşı koruma PRODIET Aromalandırılmış süt αs1-kazein g (91-100) Leu- Stresin etkilerini Ingredia F200/Lactium içeceği, şekerleme, Gly Tyr-Leu-Glu- Gln- Leu- azaltma Fransa kapsüller Leu- Arg) Festivo Fermente düşük αs1-kazein g (1-9), αs1-kazein Henüz bir sağlık MTT Agrifood yağlı sert peynir g (1-7), αs1-kazein g (1-6) beyanı yok. Research, Finlandiya Sistein Peptit Bileşen/hidrolizat Süt proteininden elde Enerji düzeyinin DMV edilmiş peptit. artmasına ve uykuya International yardımcı olur. Hollanda C12 Bileşen/hidrolizat Kazeinden elde edilmiş Kan basıncını DMV peptit. düşürme. International Hollanda Capolac Bileşen Kazeinofosfopeptit Mineral emilimne Aria Food yardımcı olur. Ingradients, Đsveç PeptoPro Bileşen/hidrolizat Kazeinden elde edilmiş Atletik performansı DSM Food peptit. ve kas oluşumunu Specialties, güçlendirir. Hollanda Vivinal Alpha Bileşen/hidrolizat Peynir suyundan elde Rahatlama ve uykuya Borculo Domo edilmiş peptit yardımcı olur. Ingradients (BDI), Hollanda Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 41 hazırlanmıştır. 2009
  • 42. PROBĐYOTĐKLER, PREBĐYOTĐKLER VE SĐNOBĐYOTĐKLER 1892 yılında Döderlein, 1900 yılında Maro, 1901 yılında Beijerink ve Cahn laktik asit üreten bakterilerin olumlu etkileri olduğunu bildirmiştir. 1908 yılında Metchnikoff laktik asit bakterileriyle ilişkili olarak fermente süt ürünlerinin sağlık üzerine olumlu etkileri olduğunu bildirmiştir. Metchnikoff Kafkas halkının uzun ömürlü olmasını fermente süt ürünlerince zengin diyet tüketmelerine bağlamıştır. Literatürde ilk olarak Vergio (1954)’nun ‘’probiyotik’’ terimini kullandığı bilinmektedir. Probiyotik terimi, gastro intestinal bölgede yerleşik mikrofloranın sağlıklı yönde çoğalmasını ve gelişmesini destekleyen canlı mikroorganizmaları tanımlamaktadır. Prebiyotik terimi ise kolonda insan sağlığı için faydalı olduğu düşünülen lactobacilli ve bifidobacteria gibi floranın seçici olarak gelişimini destekleyecek, sindirilemeyen ancak fermente olabilen karbonhidratları ifade eder. sinobiyotik terimi ise probiyotik ve prebiyotiklerin kombinasyonunu ifade etmektedir. Probiyotikler Arzu edilen probiyotik özelliği gösterebilmesi için mikroorganizmanın bir çok özelliğe sahip olması gerekmektedir. Bunlar; 1) bakteri gastro-intestinal bölgenin üst kısmındaki asidik koşullarda canlı kalabilmelidir, 2) barsaklarda çoğalabilmelidir, 3) patojenik, mutajenik, toksik ve karsinojenik etkilere neden olmamalıdır, 4) bakteri karsinojenik bileşiklere ve patojenik mikroorganizmalara antagonistik etki göstermelidir, 5) genetik olarak plasmid transfer mekanizmasına karşı stabil olmalıdır, 6) kolaylıkla çoğalabilmeli ve gıda işleme ve depolama sırasında canlılığını koruyabilmelidir. Probiyotik suşların sağlık üzerine olumlu etkileri; 1) barsak florasının olumlu yönde yeniden düzenlenmesi, 2) kolonda diyareye karşı direncin artması veya diyarenin önlenmesi, 3) serum kolestrolünün sistemik olarak azaltılması, 4) tümör oluşumunu indükleyecek fekal enzimlerin ve mutajenik bileşiklerin konsantrasyonunun azaltılması, 5) laktozun metabolize edilebilmesi ve laktoz intoleransının azaltılması, 6) immun yanıtın güçlendirilmesi, 7) kalsiyum emiliminin artırılması, 8) vitamin sentezi ve proteinlerin ön sindiriminin gerçekleştirilmesi şeklinde sayılabilir. Probiyotiklerin insanlar üzerinde gösterilmiş başlıca sağlık faydaları, laktoz intoleransına yol açmamaları ve bağışıklık sistemini stimule ederek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarının insidansını veya şiddetini azaltmalarıdır. Deney hayvanları ile yapılmış çalışmalarda ise prekanser lezyonlarının insidansını azalttığı gösterilmiştir. Ancak bu çalışmaların geçerliliğinin insanlar üzerinde de doğrulanması gerekmektedir. Bunun en önemli nedeni probiyotik bakterilerin barsaklarda yerleşik mikroflora olmaması ve sadece düzenli tüketilmeleri durumunda barsak florasında bulunabilmeleridir. Probiyotik bakterilerin diğer bir etki mekanizması ise sindirim sisteminde lokal bağışıklık yanıtını değiştirmeleridir. Bu bakterilerin sindirim sisteminden geçerken canlılıklarını koruyabilmeleri ve barsak hücrelerine yapışmaları, bağışıklık sistemini (host immune system) modifiye etmelerinde etkili olan en önemli özellikleridir. Bu etki deney hayvanları ve insanlar üzerinde yürütülen çalışmalarla da desteklenmiştir. Bu ders notu E.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğrencileri için 42 hazırlanmıştır. 2009