2. NEFS
İLGİLİ AYET-İ KERİME
“(Ey insan!) Sana gelen her iyilik Allah’dandır. (Yine) başına gelen her
kötülük ise kendi nefsindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir
Rasûl olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhit olarak Allah yeter.”
(Nisa Suresi
79.)
İLGİLİ HADİS-İ ŞERİF
“En büyük düşmanın nefsindir” (Aclûnî, I, 143)
NEFS
İnsanın içinde “nefs” denilen bir mânevî varlık vardır. “Hayvanî”,
“nefsanî”, “hevaî”, “şehvanî” diye adlandırılan içgüdü, arzu ve istekler
ondan çıkar gelir. Türkçe’de insanın kendi “beni”, “benliği”, Batı’da
“ego” denilen bu iç varlık, bedeni ve hayatı korumak, nesli devam
ettirmek için var kılınmıştır; varlığı, hiç şüphesiz, hikmetli, lüzumlu ve
faydalıdır. O âdeta vücudun maddî menfaatlerini koruyan bir bekçi,
hayati ihtiyaçlarını sağlamaya çalışan bir müdür gibidir.
3. Beden yorulunca dinlenmek, acıkıp susayınca yemek, içmek,
doyunca rahat etmek, rahatlayınca eğlenmek, zevklenmek,
erginleşince varlığını tenâsül yoluyla devam ettirmek... istiyor. Bu
arzu ve istekler “nefs”tendir. Bunların hepsi, İslâm dinine göre,
fıtratın gereği, tabii ihtiyaçlar ve normal duygulardır. Şu şartla ki
ancak gerektiği kadar karşılansın ve de helal ve meşru yollardan
sağlansın. Bu isteklerin meşru yollarla sağlanması İslâm’a göre
sırasında mübah veya bazen farz ve hatta sevaptır.
Nefs aşırı şımartılır, arzu ve istekleri bol bol karşılanırsa haddi aşar
ve azgınlaşır; kuvvetlenir, insanı günahlara, haramlara, yasaklara,
gayr-i meşru ve gayr-i ahlâkî denilen fiillere zorla sürükler, büyük
maddî ve mânevî tehlikelere düşürür. Bu halde de nefsin arzularının
frenlenmesi, nefsin zabt ü rabt altına sokulması şart ve mecburî
olur.
Nefsin sayısız, sınırsız istek ve dileklerine “Hevâ-yı nefs” denilir ki
insan, içinden kopup gelen bu “hafif meşrep” arzuları kontrol
etmeli, süzmeli, lüzumsuz olanları engellemeli, lüzumlu olanları
yeterli ölçüde vermelidir. Tamamen hevâ-yı nefse uymak hadîs-i
şerîflerde şiddetle yasaklanmıştır. İyi bir müslüman kendisine aklı
rehber edinmeli, işlerini aklın ve mantığın ölçüleri içinde yürütmeli,
kararlarını dinin ve şeriatın ahkâmına göre vermelidir, hevâ-yı
nefsine göre değil!
Nefsin kuvvetli isteklerine “şehevât-ı nefsâniyye” adı verilir. Bu
kuvvetli arzular karşılanmaz ve baskı altında tutulursa çeşitli ters
patlama ve arızalara, iç ve dış, rûhî ve bedenî hastalıklara yol açar. O
yüzden insan gereği kadar yemeli, içmeli, uyumalı, evlenmeli, çoluk
çocuk sahibi olmalıdır. Bu yüzden İslâm’da ruhbanlık, bekârlık,
evlenmemek makbul sayılmamıştır.
4. Nefs, ham ve çiğ halinde iken “nefs-i emmâre” adıyla anılır. Bu,
“Emmâretün bi’s-sû’i”: “kötülükleri çok emredici” demektir ki nefs
bu aşağı mertebede hep kötü işleri ve günahları isteyip, yapılmasını
insana, içinden emir ve empoze ettiğinden bu sıfatı almıştır.
Nefs-i emmâre, ıslahı kâbil, eğitimi mümkün bir varlıktır, dinî ve
tasavvufî talim ve terbiye ile değişir, gelişir, olgunlaşır, melekleşir.
Nefs terbiyesi, tarih, kültür ve tasavvuf kitaplarında kalmış bir hatıra
ve fantezi değil, bugünün insanı için de son derecede lüzumlu ve
faydalı bir çalışmadır. Modern nesiller de nefsin ne olduğunu,
gücünü, hilelerini, arzularını, tehlikelerini bilmeli, hevâ-yı nefsi
yenmeyi, şehevât-ı nefsâniyelerini dizginlemeyi meşru yollarla
sağlamayı öğrenmeli, rûhen ve bedenen sağlıklı, dengeli, kuvvetli,
insan-ı kâmiller olmaya çalışmalıdır.
Nefs-i emmâre; eğer terbiye olmamışsa, eğitilmemişse, bir eğitim
görmemişse, kaba saba ise, hevâ-i nefsi insanı kötü yollara, felakete
sürükler, kötü işler yaptırır. İnsanı, aldatır, rüşvet alır, içki, kumar,
zevk, keyif, eğlence, hırsızlık, arsızlık, tembellik, kibir, ucub, birçok
kötü işler ve kötü huylar nefisle ilişkilidir. Nefsin pek çok oyunları
vardır, nefis insanın en büyük düşmanıdır. İnsanın içi, nefsi terbiye
olmadığı zaman dünyada rezil rüsvâ eder. Âhirette cehennemlik
eder cehenneme attırır. Nefsi terbiye etmek lazım.
İnsanın nefsi terbiye edilmezse hayatta başarı olmaz, iyi kulluk
olmaz. İyi Müslümanlık olmaz, ahlâklı insan olunamaz. Ahlâkın
yükselmesi nefsin terbiyesi iledir. Bu nefsin terbiyesini büyüklerimiz
nasıl yapmış? Nefsin terbiyesi için bir mektep kurmuşlar, ona tekke
demişler. Mesela Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Efendi veya Hacı
Bektâş-ı Velî Efendimiz…
Nefse nasıl muhalefet edilecek, nefis nasıl yumuşatılacak, nasıl ıslah
edilecek, nasıl güzel yönetilecek, nasıl güzel şeyleri isteyecek hâle
gelecek, bu bir eğitim. Bunun bir metodu var, ilmi var, usûlü var.
5. Hani bir kuşu yetiştirmenin, bir köpeği eğitmenin, bir arslan
bakıcısının bir arslana terbiye vermesinin, bir çiçeği yetiştirmenin,
problemleri var da, insanın yetişmesinin problemleri yok mu, ilmi
yok mu?.. Problemleri de var, bunları çözecek ilmi de var tabii...
Nefsi terbiye etmenin ilmine tasavvuf diyoruz. Tasavvuf
kendiliğinden ortaya çıkmış bir şey değil. Bir kere Kur'an-ı Kerim
işareti veriyor. İnsanın nefsini terbiye etmesi gerektiğini, Kur'an-ı
Kerim bir vecibe olarak, bir görev olarak insana gösteriyor. "Nefsini
terbiye edeceksin; etmezsen, perişan olursun! Terbiye edersen,
mutlu olursun, iki cihanda aziz olursun!" diye, nefsin terbiye
edilmesi hedefini Kur'an-ı Kerim gösteriyor.
Usülleri de gösteriyor. Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i
şeriflerini okuduğumuz zaman, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini dikkatli
bir şekilde okuduğumuz ve Kur'an-ı Kerim'in bütünü üzerinde
sağlam bir görüş ve bilgi birikimine sahip olduğumuz zaman,
bakıyoruz ki bir yerde gösterilen hedefin, öbür tarafta metodları da
gösterilmiş. Dinimizi yakından tanıdığı zaman insan, anlıyor ki Allah-
u Teàlâ Hazretleri'nin emrettiği ibadetlerde, Peygamber SAS
Efendimiz'in tavsiyelerinde, dinin hedeflerini sağlamaya yönelik
pratik tedbirler var. Direk olarak şöyle yap deniliyor. Siz onu
yaptığınız zaman, o murada, o gàyeye, o maksada otomatik olarak
gidiyorsunuz, varıyorsunuz. İslâm'ın güzelliği burda...
İşte tasavvufta, İslâm'ın bu emirleri göz önüne alınıyor ve ona
Peygamber SAS Efendimiz'in tavsiye ettiği tavsiyeler olarak, öğütler
olarak, emirler olarak uygulandığı zaman, bir bütün, bir sistem
ortaya çıkıyor. Nerden çıkıyor bu sistem?.. Kur'an-ı Kerim'den
çıkıyor, Peygamber SAS Efendimiz'in sünnet-i seniyyesinden çıkıyor.
Hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor. Nefsin terbiye
olmasının bir yolu Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmekdir.
6. "Ey Muaz! Hiç şüphe yok ki Kur'ân-ı Kerîm, mü'mini nefsinin birçok
arzusundan, hevâsından alıkoyar, önünü alır, keser, men eder,
yaptırmaz."
Kur'an okudu mu bir insan kötü işleri emreden nefsinin kötü
arzularını yapmaz. Kendisini tutar, nefsine, vicdanına hâkim olur.
Nefis terbiyesinin bir kaynağı Kur'ân-ı Kerîmdir. Kur'ân-ı Kerîm
olmadan, Allah'ın vahyi, vahyin bereketi olmadan, Kur'ân-ı Kerîm'in
nuru olmadan nefsin terbiyesi de kolay olmaz.
Kur'an okunmadan, Kur'ân-ı Kerîm'in içindeki bilgiler öğrenilmeden
hevâ-i nefs de kolay engellenmez. Hevâ-i nefse kapılır, insan
günahlara doğru gider. Rüzgâra kapılan bir yaprak gibi, çöp gibi, bir
tüy gibi savrulur gider. Nefsin terbiyesinin 1.kaynağı Kur'ân-ı Kerîm.
Kur'an'a bağlı olunca hadîs-i şerîflere de bağlı oluyor. Hadîs-i şerîfe
bağlı olunca, Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, Peygamber Efendimiz'in
tam yaşadığı gibi yaşamış oluyor. En güzel Müslümanlık Sünnet
Müslümanlığı. Nefsin terbiyesinin 2.kaynağı; Sünnet-i Seniyyenin
öğrenilmesi ve ona göre yaşanması…
3. sü İrade Eğitimi. Ramazan ayında, her sene, kişi bir ay gündüzleri
yeme, içme, …gibi çok güçlü duygu, içgüdü ve arzularını cebren ve
kasten terk etmeyi uygular. Bu, İslâm’ın önemli ve başta gelen esas
ibadetlerinden biri olmuştur, gücü yeten, sıhhati müsait herkese
farz kılınmıştır. Küçüklüğünden itibaren her yıl 29-30 gün böyle bir
ruh eğitimi ve nefs terbiyesi gören bir müslümanın sonunda nasıl
olgun, kâmil, salih, sevimli, tatlı, mübarek, hayırlı, feyizli, nurlu bir
insan haline geleceğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.
İyi veya kötü bütün davranışlarımızın temelinde, iç âlemimizdeki
sevgi, antipati, kin, hırs, merhamet gibi çeşitli ve karmaşık duygular
rol oynar. Onun için İslâm’da “nefs” adı verilen benliğimizin
eğitimine çok büyük ehemmiyet atfedilmiştir.
Nefsin terbiyesi, kötü duygu ve temayüllerinden temizlenmesi
insanın dünya ve âhiret selametinin temelidir.
7. İLGİLİ ALLAH DOSTLARININ SÖZLERİ
“Allahım! Bir an bile beni nefsimle baş başa bırakma!” (Muhâsibî,
er-Ri’âye, s. 384-385)
“Allah ile kul arasındaki en kalın perde nefsidir.” (Zünnûn el-
Mısrî, Sülemî, Ŧabaķāt, s. 18).
“…Evet sahte tanrılar. Önce kendimi sonra da sizleri sahte tanrılarla
istikrar ve ısrarla mücadele etmeye davet ediyorum. En tehlikeli
sahte tanrı nefsimizdir. İçimizde barındırır, elimizle besler,
büyütürüz. Tanrı gibi her dediğini, emrettiğini yaparız. Dost gibi,
bizden gibi gözükür ama münafıktır ve şeytanla, kötülüklerle
işbirlikçidir. Kontrol altında tutulmazsa, bize ihanet eder. Kaybı kesin
ve ebedi olan dünya oyununda sahte yansıma, cazibe ve
güzelliklerle aldatarak zamanımızı
öldürür.
Dönüşü olmayan noktaya gelindiğinde, yani, ekranda “Game Over”
yazdığında, “keşke toprak olsaydım.” der. Heyhat, artık dönüş yalnız
hesap meydanınadır.
“Siz farkında bile değilken ansızın size azap gelip çatmadan önce,
Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’ân’a) uyun.” (Zumer-55
) Allah yolundan
alıkoyan diğer tüm yapı ve otoriteler de sahte tanrılardandır. Allah
bizlere makyajla saklanan sahte yüzleri, kamufle edilerek süslü
kaplarda sunulan zehir içecekleri ayırt etme feraseti, yeteneği,
kabiliyeti versin, idrakimizi güçlendirsin. …” M.N.C.
www.iskenderpasa.com
8. “… Nefsim, benliğim daima melek ve şeytan sıfatları arasında
mücadele eder durur...
Hayatta kalabilmek uğruna, davranışlarımı içgüdüsel ve toplum
baskısıyla çevremdeki şartlara göre değiştirir dururum...
Hükmetme, iktidar, makam, riyaset hırs ve hevesim, içimi daima
kemirir durur, hiçbir şekilde kanaat göstermez, bitmez, tükenmez,
sönmez, tatmin olmaz...
Nefret ve kinim tarafından mütemadiyen tüketiliyorken iç huzuru
ararım...
Oğullarımız için, kızlarımız için, kendimiz için lütfen emin olun,
bilmiş olun ki, yeni (en son ) nizam, farkında olmasanız da hep
orada, kenarda mevcuttu.
Haydi, kendimizi değiştirip güzelleşmek için en iyi stilist, tasarımcı
ile randevulaşalım.
İçimizde varolan, en iyiyi yansıtacak bu stilist ile buluşmanın
neticesi ne kadar müstesnai bir şekilde güzelleşeceğimizi ispat
edecek, gösterecektir.
Bu örnekten yola çıkarak, kendimizi değiştirmeyi hayal eder ve bu
hayali gerçekleştirebilirsek, yani; kötülüklerden pişman olup tövbeyi
nasuh ile Hakk'a dönersek dünya denen yer, sizi temin ederim ki,
cennete döner.
DEĞİŞİMİ gerçekleştirecek nitelikteki niyet gücü, adım atma gücü
"ben"de, "sen"de ve "biz"dedir.
(http://iskenderpasa.com/6D56BC98-BCB5-48D8-B4D7-
79826E10B9DC.aspx )
9. İlgili Kıssa
AKREBİN HÜNERİ
Akrep, ırmağın kenarında dolaşıyordu. Bir kaplumbağa yanına
geldi ve: -Burada ne yapıyorsun? Dedi.
Akrep: -Irmağın öte yanına geçmek için bir çare arıyorum. Benim,
bütün kavmim ve çocuklarım ırmağın öte yakasında, cevabını
verdi.
Kaplumbağa yardım etmek istedi. Şefkatinden onu sırtına aldı ve
yüzmeye başladı. Irmağın ortasına geldiğinde akrebin ısırmak
arzusu uyandı. Kaplumbağanın sırtına iğnesini dokundurdu.
Kaplumbağa: -Ne yapıyorsun? Diye sordu.
Akrep: -Hünerimi gösteriyorum, dedi. Sen bana iyilik ettin,
şefkatini gösterdin. Ben de sana iğnemi sokuyorum. Benim
göstereceğim şefkat ancak budur.
Bunun üzerine kaplumbağa hemen suya daldı ve akrebin işini
bitirdi.
İnsanın nefsi kötülüğü ister. Kötü nefsin öldürülmesinde ihmal
gösterilmemeli, o diri bırakılmamalıdır. Çünkü o akreptir ve fırsatını
bulunca insanın manevi hayatını öldürmek için mahiyetinin
gereğini yapacaktır.
İLGİLİ SOHBET
https://www.youtube.com/watch?v=mhUYNlKGNi4