SlideShare a Scribd company logo
1 of 350
EKONOMİ POLİTİK
 Doç. Dr. Mustafa Durmuş
 Gazi İİBF Öğretim Üyesi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 1
 Felsefede yöntem
 Alt yapı-üst yapı ilişkileri
 Kapitalizm ve toplumlar tarihi
 Devlet
 Sosyal sınıflar ve sınıf mücadelesi
 Sermaye birikimi , artı değer sömürüsü, kar
 Bölüşüm
 İşsizlik
 Enflasyon/ Hayat pahalılığı
 Büyüme / kalkınma
 Resesyon-Durgunluk ve Kriz
 2008 Krizinin dinamikleri
 Avro Bölgesi Krizi
 Türkiye ekonomisinin durumu
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 2
 Tarihsel olaylar ve olgular genelde iki felsefi bakış ile
açıklanırlar: İdealizm ve Materyalizm.
 İlkinde “öznel idealizm”e başvurularak örneğin
savaşların “kötü adamlar”ın, iktisadi ve politik krizlerin
“kötü niyetli ya da beceriksiz, irrasyonel yöneticilerin
eylemleriyle ya da politikaları nedeniyle ortaya çıktığı
ileri sürülür.
Felsefede yöntem
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 3
 Böylece Türkiye’nin Suriye ile savaşın eşiğine gelmiş
olmasının tek nedeninin Erdoğan’ın ‘Yeni Osmanlıcı’
ruh hali olduğu ileri sürülebilir.
 Kuşkusuz tarihsel olaylarda bireysel tutum ve
davranışların, ekonomi politikalarının ve ideolojilerin
hatta bazen de tesadüflerin ihmal edilemez rolü
vardır.
 Ama bunlar gerçeğin tamamını açıklayamazlar.
Felsefede yöntem
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 4
 İkinci bakış, diyalektik ve tarihsel maddecilik, olayları ve
olguları, var oldukları tarihsel koşullar içinde ve mevcut
ekonomik sistemin, üretim tarzının iç çatışmaları,
dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile açıklar.
 Genel olarak toplum ve yaşama ilişkin, daha zengin, daha
kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış açısı sunar.
 Buna göre son tahlilde insanın bilinç, düşünce, davranış ve
tutumu ve alışkanlıklarını belirleyen şey maddi üretim
tarzıdır, yaşam koşullarıdır.
Felsefede yöntem
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 5
 Bu bakış altında doğadaki ya da toplumdaki olaylar
derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.
 Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
 Örneğin 12 Eylül askeri darbesi öncesindeki “sağ-sol
çatışması” darbe için, Akçakale’ye kimin attığı belli olmayan
bombalar ise savaş kararı almak gerekçe olarak
kullanılmıştır.
Felsefede yöntem
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 6
İnsanlığın ve toplumların gelişimi
Toplumlar Tarihi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 7
İNSANIN GELİŞİMİ
 Antropolojik (fosil kalıntılar) üzerinde yapılan
araştırmalar:
 M.Ö. 250.000 yıl düşünen insan (homo sapiens)
ortaya çıktı.
 M.Ö. 35.000 yıl modern insan dünyanın her yerinde
görüldü.
 M.Ö. 10.000 yıl sadece tüketen/ avcı insan görüldü.
 M.Ö. 6.000-1.000 tarımcı insan (1. Devrim)
 18.yy : Sanayi Devrimi (2.Devrim)
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 8
İNSANIN GELİŞİMİ
 Şu ana kadar başka hiçbir canlı fizik olarak insanın ulaştığı
sayıya(yaklaşık 7 milyar) ulaşamadı ve insanın sahip olduğu
ortam çeşitliliğine sahip olamadı.
 İnsan ağaçta, mağarada, çölde, suyun içinde, deniz altında,
uzayda, modern binalarda yaşayabildi.
 Farklı davranış biçimleri sergiledi : Aile, topluluk, ulus,
federasyon, yalnızlık, değişik sosyal örgütlenmeler gösterdi.
 Farklı yiyeceklerle beslendi, farklı dillerle iletişim kurdu, farklı
dinlere ve tanrılara inandı, farklı düşüncelere sahip oldu.
 Avcılık-hayvancılık- ziraatla uğraştı, doğayı değiştirmek için
makineler icat etti, teknoloji üretti.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 9
 İnsanların bu gezegende ancak hayatlarını idame
ettirmeye dönük kolektif bir çaba sayesinde var
olabildiklerini ve
 bu tür bir varoluşun her yeni yolunun daha geniş bir ilişkiler
ağında değişikliği zorunlu kıldığını gösteren Marx oldu.
 ‘Üretici güçler’ dediği şeylerdeki değişikliğin ‘üretim
ilişkileri’ ndeki değişikliklerle bağlantılı olduğunu ve son
tahlilde bunların genel olarak toplumdaki daha yaygın
ilişkileri dönüştürdüğünü söyledi.
Üretici güçler-üretim ilişkileri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 10
11
TOPLUMLARIN GELİŞİMİ
 Tarihte Görülen Beş Toplum Biçimi:
 İlkel Toplum
 Köleci Toplum
 Feodal Toplum
 Kapitalist Toplum
 Sosyalist Toplum
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
12
Toplumların gelişimi
 İlkel toplum: Tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız
toplum.
 Komünist toplum: Teorik olarak son sınıfsız toplum.
 Köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlar : Sınıflı
toplumlar.
 Sosyalist toplum: Komünizm öncesi geçiş toplumu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
13
 Toplumsal gelişmenin motoru sınıf karşıtlıkları / sınıf
mücadeleleri; yöneten-yönetilen ; sömüren- sömürülen sınıfların
aralarındaki mücadeledir.
- Özgür yurttaş ile köle (eski Roma’da patrisien ile
pleb-köle): Köleci toplum
- Orta çağda baron/feodal beyler ile serfler (yarı-
köylü): Feodal toplum
- 16yy’dan 21yy’a burjuvazi ile proletarya
(sermaye- emek): Kapitalist toplum.
Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş (Marx):
Toplumların gelişimi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
14
Kapitalizm
 Feodal toplumun içinden filizlendi,
 Ancak sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırmadı,
 Eski toplumsal sınıfların yerine yeni toplumsal
sınıfları (feodal beylerin yerine burjuvazi,
serflerin yerine proletarya) koydu,
 Sınıf karşıtlıkları ve çelişkilerini yalınlaştırıp
derinleştirdi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
15
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal Üretim - Özel Mülkiyet çelişkisi /çatışması
Kapitalizmin gelişimi ekonomiyi
sosyalleştirdi.
1. Sermaye: Önce ulusal, sonra
küresel düzeyde hem sanayi hem de
finansta büyük şirket ve kurumlarda
yoğunlaştı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
16
Sosyal Emek X Özel Mülkiyet
 2. Emek: Tekil emek sosyal emeğe dönüştü.
 Sosyalleşmiş üretim hem eski üretim yöntemlerinde hem de
insan ilişkilerinde devrim yarattı:
 Fabrikadan çıkan şey artık çok sayıda işçinin ortak ürünü.
 Ancak, tek kişilik üretime özgü ürüne el koyma biçimleri (özel
mülkiyet) devam etti ve sosyalleşmiş üretimin ürünlerine de
uygulandı.
 Bu durum, kapitalizmde bir fay hattı oluşturdu:
 Toplumsal (sosyal üretim) ile özel mülkiyet (bireysel ya da
kurumsal) arasındaki çelişki.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Kapitalizm öncesi (feodalizm)
 Tekil emek :
Toprak, zirai aletler, atölye, diğer aletler gibi
emeğin kullandığı araçlar tek bir çalışanın
kullanımına uyarlanmış bireysel araçlardı.
Bu araçlar üreticinin kendisine aitti. Kırsal
bölgelerde bunlar küçük köylü (özgür ya da
bağımlı köylü) ve şehirlerde el aletleri ile
çalışan işçilerdi.
17Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Büyük ölçekli üretim
 Kapitalizm tekil, bağımsız üreticileri bir araya getirip, daha büyük çapta
bir üretimi mümkün kıldı.
 Bu üreticileri zaman, mekan ve şartlar altında birbirine daha bağımlı bir
hale getirdi.
 Sermaye kendini sürekli büyütmek içgüdüsüyle üretim koşullarında
devrimci dönüşümler yapmaya yöneldi.
 Bu devrimci atılımların itici gücü büyük ölçekte bir araya gelen emek
gücü oldu.
 Uzmanlaşma ve işbölümü, üretimin parçalara ayrılabilmesi ve sonra bu
parçaların birleştirilebilmesi tüm bunlar, sosyal emeğin ortaya çıkışıyla
gerçekleşti ve servet /sermaye çok hızlı büyüdü.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 18
19
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
 Bölüşüm ilişkileri:
 Kapitalizmde sosyal emek tarafından yaratılan ürünlere,
bu ürünleri üretenlerce değil, kapitalistlerce el
konuluyor.
 Engels : “Böyle bir çelişki, yeni üretim tarzına kapitalist
niteliğini veren şeydir ve kapitalist toplumun tüm sosyal
antogonizmalarının mikrobu bu çelişkide yuvalanır :
 “ Sosyalleşmiş üretim ile özelleşmiş kapitalist el
 koyma (özel mülkiyet) arasındaki uyumsuzluk.”
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
20
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
 Kendini :
 1. Emek –sermaye çatışması :
 İşçilerle kapitalistler arasındaki uzlaşmaz çelişki / çatışma
oluşur.
 Marx :
 ”Bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma
biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı
direnç, sosyal sınıflar arasındaki çatışmanın özünü
oluşturur ve bu çatışma bazen durgunlaşıp gizlense de,
açık bir sınıf savaşına dönüşür”
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
21
Kapitalizmin temel çelişkisi :
Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi
 2. Rekabet / üretim anarşisi :
 Kapitalist üretim kâr için yapılır. Bu da kapitalistler
arasında sınırı, sonu olmayan bir rekabete ve üretim ve
pazar anarşisine yol açar.
 Rekabet, bir yandan aşırı kapasite yatırımlarına ve aşırı
üretime ,bir yandan da işverenlerin işçilerin ücretlerini
baskılamasına neden olur.
 Üretim- tüketim dengesi bozulur : Aşırı üretim ya da
eksik tüketim biçiminde kriz patlak verir.
 Satış olmayınca kâr realize edilmez, yeni yatırımlar
yapılmaz, ekonomi büyüyemez, durgunluğa girer kriz
ortaya çıkar.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 (i) Temel amacı, güdüsü kâr elde etmek, sermaye ve
servet biriktirmektir ve temel araçları özel mülkiyet ve
fiyat mekanizması ve reel ve finansal piyasalardır.
 (ii) Üretim araçları genelde özel mülkiyete / teşebbüse
aittir (devlet kapitalizmi hariç) ve bunlar kar amaçlı
olarak kullanılırlar.
 (iii) Kaynak tahsisi, arz, talep, fiyat, bölüşüm, yatırım
vb. kararları tamamen ya da çoğunlukla piyasadaki
aktörler tarafından alınır.
Kapitalizmin bazı temel özellikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 22
 (iv) Üretim süreci sonunda elde edilen kâr sermaye
sahibine kalır ve bu kâr diğer sermaye kesimlerince ve
vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.
 (v) İşçilere, işverenler tarafından ücret adı altında
ödeme yapıldığından kapitalizm ücretli emek
sistemidir.
Kapitalizmin bazı temel özellikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 23
 Kapitalizm “Meta fetişizmi” ne yol açar. Bu durum dolaşımda olan bir
malın/metanın iki ayrı yönü ile ilgilidir.
 İlki o malın gerçekte ne iş gördüğüyle alakalı olan ‘kullanım değeri’, diğeri piyasa
da kazandığı değer, yâni, ‘değişim değeri’dir.
 Kullanım değeri bir metanın işlevidir, örneğin bir ceketin ‘bizi soğuktan korumak
için’ üretilmiş olması gibi ne iş gördüğüyle ilgilidir.
 Değişim değeri bu ceket piyasaya çıktığında, vitrinlere yerleştiğinde, diğer
metalarla, insanla ve parayla ilişki içerisine girdiğinde kazandığı değerdir.
 Böylece, ceket işlevinden sıyrılıp bambaşka bir sanal görüntüye sahip olur. Onun
artık bir markası, fiyatı, kullanacak olana sağlayacağı “imaj” gibi özellikleri vardır.
Meta fetişizmi:
Kullanım değeri x Değişim değeri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 24
 Kapitalizmde metaların kullanım değerleri önemini yitirir ve
değişim değerleri belirleyici olur. Mallar ve hizmetler
değişim değeri üzerinden fiyatlanır.
 Örneğin, gençler Apple ürünü ‘iphone/ipad’ ya da
‘blackberry’ cihazlarından satın aldıklarında sadece modern
bir iletişim cihazı satın almazlar.
 Bu cihazlar, bahsedilen meta fetişizminden dolayı onlara ayrı
bir hüviyet, ayrı bir imaj, hava kazandırır (!)
 Kapitalizm en mahrem, en insani duygularımızı bile
piyasalaştırır, metalaştırır, hayatı meta fetişizminin sanal
dünyasına eklemler.
Meta fetişizmi:
Kullanım değeri x Değişim değeri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 25
 Kapitalizm, ortaya çıkışından bu yana geçen yüzlerce yılın çok önemli bir kısmında
toplumun çok küçük azınlığına akıl almaz boyutlarda zenginlik ve refah sağlarken,
toplumun büyük bir kısmını sefalet altında yaşamaya mahkûm etti.
 Bu çelişkiyi ilk fark edenler Hegel ve Feuerbach oldu. İnsanlığın içinde bulunduğu bu
durumu yabancılaşma sözcüğü ile ifade ettiler.
 Bu terimden kasıtları insanların sürekli olarak geçmişte kendilerinin yaptıkları
şeylerin egemenliği ve baskısı altına girdikleri idi.
 Marx ilk dönem çalışmalarında bu olguyu işçilerin yaşamlarına uyarladı: “İşçi daha çok
zenginlik ürettiği, üretimsel gücü arttığı ve üretimi çeşitlilik kazandığı ölçüde daha da
yoksullaşır. Nesneler dünyasının değerindeki artışa koşut olarak, insanın kendi dünyası
aynı oranda değer yitirir. Emeğin ürünü olan nesne, onun karşısına yabancı, üreticiden
bağımsız bir güç olarak dikilir.”
Yabancılaşma
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 26
 Kısaca kapitalist toplumda, işçiler hem yaptıkları işlere hem
de kendilerine ‘yabancılaşırlar’.
 Emek gücü verimliliğini artıran otomasyon hayatı
kolaylaştırmaktansa, birçok işi can sıkıcı bir tekrar haline
getirir.
 Ayrıca kapitalizmde insanı insanlıktan çıkaran şey sadece
insanın yaptığı iş değildir. İnsan var oluşunun
metalaştırılması da – her şeyin alınıp-satıldığı bir toplum –
derin bir yabancılaşmadır.
Yabancılaşma
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 27
 Kapitalist üretim ve mülkiyet sisteminde bazı insanların başkaları
tarafından bir eşya gibi kullanılması, bu nedenle de kendilerinin ve
kendilerine ait bir takım özel yeteneklerin başkalarının malı haline
gelmesi tipik bir yabancılaşma ürünüdür.
 Böyle bir yabancılaşma insan ilişkileri üzerinde ‘kişiliksizleştirme’
etkisi oluşturur.
 İnsanlar arasında arkadaşlığın yerini, insanların başka insanları
kullanması alır.
 Hayatın amacının, başka canlılarla güzel ilişkiler kurmak ve sevgiyi
paylaşmak değil, eşyaya sahip olmak ve bunun için de başka insanları
kullanmak olduğu ilişkiler tüm toplumu kuşatır.
Yabancılaşma
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 28
 Diğer taraftan kapitalizm hayatı yabancılaştırdığı kadar,
emekçilere sisteme karşı savaşacak kolektif gücü de
verir.
 1848 devrimlerinden bu yana dünyanın her yanındaki
isyanlar, devrimler ve kalkışmalar emekçi halkların
kendilerine yabancılaşmış rejimlere karşı
mücadelelerinin örnekleridir.
Yabancılaşma
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 29
Sosyalizm
 Toplumun, onu var edenler tarafından kolektif
yönetimi.
 Kolektif-ortak mülkiyet.
 Üretim, “kar elde etmek” için değil, yalnızca
“ihtiyaçların karşılanması” için yapılır.
 Kaynak tahsisi demokratik-planlama ile yapılır.
 “Meta fetişizmi” ortadan kalkar.
 Sosyalist üretim tarzında mal ve hizmetler ihtiyaçları
karşılamaya yönelik olarak “kullanım değerleri” esas
alınarak üretilirler.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 30
 Geçmişte sosyalizm iki temel koşula odaklandı:
 Üretim araçlarının üzerindeki mülkiyetin biçimi ve üretken
kaynakları ve yaratılan hâsılayı dağıtma mekanizması (kaynak
tahsisi).
 Kapitalizm; özel mülkiyet ve tahsis mekanizması anlamında
serbest piyasa düzeni olarak,
 sosyalizm ise üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve işçiler
tarafından kontrol edilen bir devlet aygıtı aracılığıyla yapılan
kamusal iktisadi planlama olarak tanımlandı.
20yy ‘Reel Sosyalizm’inin açmazları
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 31
 Reel sosyalizm uygulamasında, mikro düzeyde, yani
işletmeler bazında sosyalizm çok fazla bir anlam ifade
etmiyordu.
 İşletmelerin iç yapılanmaları bağlamında sosyalizm,
kapitalizmden çok fazla farklılaşmamıştı.
 Sosyalistler işbaşına geldiklerinde işletmelerin temel
içyapıları çok fazla değiştirilmedi.
 İşçiler gün boyu çalıştılar ve fabrikaları iş bitiminde terk
ettiler, ama emeklerinin meyvelerini, yönetici müdürlere
bıraktılar;
 ne üretileceği, nasıl üretileceği ve artı değerin ne
yapılacağı konusundaki kararları da bu kişilere bıraktılar.

32
Sosyalizmin makro ve mikro yüzü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Özel yöneticilerin yerini, kamu görevlileri almış olsa da
ve sosyalistler bir miktar biçimlendirmiş olsalar da,
 işçileri işletme kararlarıyla ilişkilendiren
mekanizma, kapitalizmdekilerden çok fazla
farklılaşmadı.
 Kısaca, bilimsel sosyalizmin makro vurgusu
kapitalizmden sosyalizme geçiş için güvenli bir yol
olmadı.
 Çünkü mikro vurgu eksik kaldı.
Sosyalizmin makro ve mikro yüzü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 33
 Sosyalizmin mikro yönü, kapitalist işletmelerin
işçileri sadece emek gücü sunan, diğerlerine her
türlü karar alma yetkisini bırakan
örgütlenmesine son vermek demektir.
 Mikro yönlere yapılacak vurgular çağımızın
sosyalizm anlayışını güçlendirebilir.
 Bu, sosyalizmin işletme düzeyinde
tanımlanmasındaki yetersizlikti.
Sosyalizmin makro ve mikro yüzü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 34
 İlk olarak, makro- mikro bütünleşik bir
sosyalizm anlayışı üretimin her alanında
gerçek anlamda işçilerin yönetime katılımını
kurumsallaştırabilir.
 Bu bağlamda sosyalizm, işçilerin kendilerine
bırakılmış olan işletmeleri dönüştürmekten
sorumlu olmaları demektir.
 İşçiler bunu, yöneten-yönetilen, el emeği- beyin
emeği ayrımını ortadan kaldırarak yaparlar.
35
Sosyalizmin makro ve mikro yüzü (Prof. R. Wolff)
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Yeni bir sosyalist toplum, ancak işçilerin işletmeleri kesintisiz bir
şekilde ve eşitlik, paylaşım, rotasyon ve kolektif karar almaya
dayalı olarak yeniden örgütlemeleriyle kurulabilir.
 Böylece, sosyalizm tüm işçileri makro düzeydeki sosyalist
dönüşümün paralelinde ve onun sarmalında yaşam boyu bir öz
dönüştürme sürecine dâhil etmek demektir.
 Bunun sonucunda işçiler ekonomide olduğu kadar kültürel ve
politik yaşamda da tam bir katılım sağlayabilecek bir donanım ve
güdülemeye sahip olacaklardır.
Sosyalizmin makro ve mikro yüzü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 36
 İkinci olarak, böyle bir makro-mikro birliktelik vurgusu
içi yeterince doldurulmamış olan “ sosyalist demokrasi”
kavramına da somut bir nitelik kazandırır.
 Böyle bir demokrasi, her bir işletmenin içindeki işçi
meclislerinin / kolektiflerinin temel kararlara nasıl
ulaşacağını bize anlatır.
 Tıpkı hayatın diğer alanlarındaki demokratik kararların
alınmasında olduğu gibi, bu tür işyeri meclisleri
/kolektifleri kararlı ve sürekli olmalıdır.
Sosyalist demokrasi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 37
21yy sosyalizmi
 20yyda görülen reel sosyalizm
beklendiği gibi sosyalist demokrasiyi
geliştiremedi ve yıkıldı.
 21yy sosyalizmi hem 20. yy’ın SSCB tipi
reel sosyalizmine hem de Yugoslavya’nın
piyasa öz yönetim modelinin
alternatifidir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 38
 21. yy sosyalizminin temel dayanakları;
 Sosyalizm bir aşamadan ziyade bir
süreçtir.
 Sosyalizmin özü insani gelişimdir.
 Toplumun tümünün özgürce gelişimine
bağlı olarak her bir bireyin özgürce
geliştiği bir toplumdur.
21yy sosyalizmi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 39
 Üretim araçları, insanlığın hiçbir alt kümesine
ait olmayan, bir sosyal miras olarak ele alınır.
 Dayanışmacı bir toplumdur.
 Bireysel çıkarlara odaklı bireyler ya da
gruplardan oluşan değil, sorumlulukların her
bir bireyin yeteneğine göre konulduğu bir
toplumdur.
21yy sosyalizmi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 40
 20. yy reel sosyalizmi insani gelişme
potansiyeline odaklanmanın tersine,
üretici güçlerin gelişimine odaklandı.
 Sosyalist vizyonun önemli bir parçası
olan insanın merkezde yer alması bu
noktada kayboldu.
21yy sosyalizmi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 41
21yy sosyalizmi
 Reel sosyalizm deneyiminde toplumun
üstünde bir devlet algısı vardı.
 Ne üretici güçlerin geliştirilmesi,
 ne de devlet yönlendirmeleri yeni toplumu
tanımlamaz.
 Yeni toplumu tanımlayacak olan şey insanın
merkeze oturtulmasıdır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 42
 Sosyal Mülkiyet: Üretim araçlarının
sosyal mülkiyeti olmalı çünkü sosyal komünal
verimliliğin hepimizin özgür gelişimine
yönlendirilmesi ancak bu sayede
mümkündür.
 Sosyal Üretim: İşçiler tarafından
organize edilecek olan sosyal üretim
üreticiler arasında yeni işbirliği ilişkisini inşa
eder ve bu tüm üreticilerin tam gelişimi için
şarttır.
 Sosyal ihtiyaçların karşılanması:
Dayanışmacı bir toplumda komünal
ihtiyaçların karşılanması temeldir; birimizin
özgür gelişimi hepimizin özgür gelişiminin
koşuludur.
Sosyalmülkiyet
SosyalÜretim SosyalİhtiyaçlarınKarşılanması
Sosyalizm üçgeni
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 43
 1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) :
 Makineleşme öncesi dönem.
 İş bölümü yaygınlaşmakta, sermaye birikimi temelde
ticaret, tarım ve madencilik alanında gerçekleşmekte.
 Robinson Crusoe (17.yy) ilkel birikim dönemini anlatır.
 Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme sahip.
 Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile
yapılabilmektedir.
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 44
 2. Liberal rekabetçi dönem (İngiltere Sanayi
Devrimi):
 Önce tekstil, sonrasında ise tüm sanayide gerçekleşen
sanayi devrimi dönemi.
 Birikim modern sanayiye, üretim araçları üreten sanayiye
kaydı.
 Fabrikalar , ulaştırma, iletişim, demiryolları, telgraf,
limanlar, buharlı gemiler ve genelde bir alt yapı inşa
dönemi.
 Kapitalistler arasındaki yoğun rekabetin ve boom- bust
döngülerinin dönemi.
 Bu dönemde fiyat rekabeti iktisadi faaliyetlerin
yönetilmesinde merkezi bir rol oynadı.
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 45
 3. Tekelci kapitalizm (emperyalizm):
 19yy’ın son çeyreğinde ortaya çıktı.
 Sermaye bir spiral biçiminde yoğunlaşıp merkezileşti ve giderek
küreselleşti.
 Kurumsal örgütlenme baskın tip haline geldi ve sınaî menkul
kıymetler için bir piyasa oluştu.
 Sanayiler oligopolist firmaların denetimine girdi ve fiyat, hâsıla,
yatırım düzeyi ile ilgili kararlar ve faaliyetler rekabetle değil,
oligopolistik kurallara göre oluştu.
 Otomobil, bilgisayar ve uçak yapımlarıyla sanayi daha da genişledi.
 Üretim sektörü giderek tüketim sektörünün büyümesine bağımlı
hale geldi.
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 46
 4. Tekelci olgun kapitalizm:
 1950’ler….
 Sweezy ve Magdoff:
 Olgun kapitalist ekonomiler büyümeyi sürdürebilmek için, sürekli
artmakta olan ekonomik artığı emebilecek yeni talep kaynakları
bulmak zorundadır, yoksa büyüyemezler.
 Diğer taraftan artan verimliliklerle sürekli büyüyen bu ekonomik
artığın yeni karlı yatırım alanlarına yöneltilmesi, yeni yatırım
alanları bulmanın güçlüklerinden dolayı, giderek zorlaşır.
47
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Çünkü;
 Temel sınaî alt yapının yeni baştan kurulmasına gerek yoktu,
 Otomobil gibi çığır açıcı gelişmeler her zaman mümkün değil,
 Gelir ve servet eşitsizliği arttı, bu da yoksulların tüketimini kıstı,
 Zenginler fonlarını giderek daha spekülatif faaliyetlere yatırdılar,
 Yeni yatırımlar azaldı,
 Oligopolleşme sistemin dinamizmi ve esnekliğinin temeli olan
fiyat rekabetinin giderek yok olmasına neden oldu.
48
Olgun ekonomiler uzun süreli durgunluğa
girdiler
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 5.Tekelci finans kapital
 Finansallaşma durgunluğa yanıt oldu.
 FIRE, yani finans, sigorta ve gayrimenkul gibi alt
parçalardan oluşan finans sektörü;
 Sanayinin ekonomik artık üreten kapasitesini
dengeledi.
 Hem finans sektöründe yeni istihdam yarattı, hem de
varlık zenginleşmesiyle reel sektör için efektif talep
oluşturdu.
 Finans sektörü reel sektörde elde edilen karların
değerlenebilmesi için ciddi imkânlar yarattı.
49
Kapitalizmin tarihsel birikim
dönemleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Kapitalistler her zaman sermayelerini büyütme arzusu içinde
olduklarından, paralarını finansal piyasalara akıttılar.
 Finansal sektör, çekici- exotik finansal araçlar sundu (menkul
kıymetleştirme, CDO ve CDS’ler, türev piyasalar).
 2008 kriziyle daha da yoğunlaştı.
 1990’da en büyük 10 finansal kuruluş, toplam finansal
varlıkların sadece % 10’una sahip iken, bugün bu oran % 50
civarında.
 En büyük yirmi kuruluş toplam % 70’e sahip. Bu oran 1990’da
sadece % 12 idi.
50
ABD : Finansal tekelleşme /merkezileşme
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Kapitalizmin son 30 yılının
dönüştürücü alt yapı ve üst yapı
dinamikleri
51Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Dönüştürücü alt yapı dinamikleri:
 Küresel kapitalist kriz
 Küreselleşme
 Rekabet biçiminin değişmesi / tekelleşmenin artması
 Finansallaşma
 Özelleştirmeler ve kamunun küçültülmesi
 Emek tasarruf edici ve emekçiyi ikincilleştiren teknoloji uygulamaları (özellikle de kamu
sektöründe)
 Dönüştürücü üst yapı dinamikleri:
 Burjuva ideolojisindeki dönüşüm: Neo liberal ideoloji
 Ekonomi politikaları
 Sosyal devletin çöküşü ve yeni yönetişim anlayışı
 Neo liberalizm muhafazakârlık ve dinsel ittifak: Piyasa İslam'ı / Kültürel hegemonya
 Sarı sendikacılık ve sendikal bürokrasi
 Sosyalist ideolojinin gerekli yenilenmeyi sağlayamaması,
 Sosyalistlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 52
 1945–75 dönemi yaygın bir biçimde:
 ABD’de ‘Altın Çağ’, Avrupa’da ‘Sosyal Devlet ya da
Sosyal Demokrasi’ ve azgelişmiş dünyada ‘Ulusal
Kalkınma’ dönemi olarak adlandırılır.
 1980’lerin başlarından itibaren bu dönem sona erdi ve
yerini ‘Neo liberalizm’ aldı.
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 53
 Bu dönemin temel özelliği;
 küreselleşme ve finansallaşmanın hızlanması ve
baskın hale gelmesi,
 tekellerin (ya da oligopollerin) hayatın her alanında
yaygınlaşması ve
 devletin ekonomiye müdahale alanının daraltılarak,
özelleştirmeler, taşeronlaştırma aracılığıyla
uluslararası piyasaların ve bunların aktörleri dev sermaye
şirketlerinin tam hegemonyasının tesis
edilmesidir.
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 54
 Bu dönemde ayrıca kapitalist krizlerin kısa dönemli iş
döngüleri olmaktan ziyade çok uzun yıllar süren
uzatılmış durgunluklara (stagnasyon) ve büyük
resesyonlara dönüşmesi ve
 bunların da üst yapıda burjuva demokratik
devletlerden vazgeçilerek finansal oligarşik
yapılara yönelimi gibi eğilimler söz konusudur.
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 55
 Bir yılda tüm dünyadaki reel mal üretiminin toplam
değeri ortalama 55–60 trilyon $ iken, finans
piyasalarındaki yıllık toplam işlem hacmi bunun 63 katı
yani 3,450 trilyon $’dır.
 Dünya mali varlık stok hacmi 1980’de 12 trilyon $ iken
2007’de 196 trilyon $ oldu.
 Bu stoklar dünya hasılasının (derinlik) 1980’de %
120’sini,
 2007’de ise % 356’sini oluşturuyordu.
Küreselleşme ve finansallaşmanın
boyutları
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 56
 Küresel düzeyde sermaye ağının nasıl oluştuğu finans
kapitalin kontrol gücünü sergiler:
 Dünyada 2007 yılı itibariyle 43,060 çok uluslu
şirketten oluşan bir sermaye ağı var.
 Bu ağ küresel kapitalist ekonomik gücün kaynağını
oluşturuyor.
 Bu ağın % 40’ı tek başına 147 şirket tarafından kontrol
ediliyor. Özellikle en tepedeki 50 şirketten biri hariç
kalan tamamı finans şirketlerinden oluşuyor.
Küreselleşme ve finansallaşmanın
boyutları
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 57
Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 58
 Finansallaşan ekonomide ucuz kredi emekçi
sınıfları sisteme bağlarken, sınıf bilincini zayıflattı.
 Finansal sektörde çalışan emekçilerin sınıf içindeki
payı arttı.
 Bu kesimler sınıf bilinci ve eylemlilik anlamında
geleneksel sanayi işçisinin gerisindeler.
 Zira kendilerini beyaz yakalı ve orta sınıf (!) olarak
görüyorlar.
 Türkiye’de bankalarda çalışan sayısı 200,000
civarında.
59Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi,
emek örgütlerini zayıflattı
 Finansallaşan ekonomide emekçiler giderek artan biçimde
borçlandırılarak tüketime teşvik ediliyorlar.
 Emekçiler tüketici kredileri ile ev, araba ve diğer tüketim malı
alımlarına yöneltildi.
 Kredi kartı borcunu ödeyemeyen sayısı Türkiye’de 1 milyonu aştı.
 Tüm bu gelişmeler emekçilere borçlarını geri ödeyememe, sahip
olduklarını kaybetme korkusu yaşatıyor.
 Bu durum işlerini kaybetmemek adına onları örgütlü mücadeleden
ve sendikal faaliyetten uzak tutuyor.
 Emekçiler borçlandırılarak sistemin suç ortağı haline getirilerek rehin
alınıyorlar.
 Bu durumdaki kitleler ekonomik istikrar için izlenmekte olan
ekonomi politikalarını desteklemek durumunda kalıyorlar.
Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi,
emek örgütlerini zayıflattı
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 60
 Küresel reel piyasalarda da benzer bir oligopolleşme eğilimi
söz konusu.
 Yani dünya üretimi ve ticareti az sayıda çok uluslu şirket
tarafından doğrudan ve dolaylı yollarla kontrol edilmektedir.
 Dünyanın en büyük 100 çok uluslu şirketi ABD, AB ve Japonya’da
yerleşik (Triad).
 Bu şirketlerin aralarındaki ilişki klasik anlamdaki rekabetten farklı
olup daha ziyade bir rakiplik ve işbirliği diyalektiği biçiminde.
 Özellikle de fiyat rekabeti çok tehlikeli bir şey olarak
düşünüldüğünden genelde bundan sakınılır.
 Bunun yerine firmalar büyük ölçüde düşük emek gücü maliyetli
durumlara, kaynak rekabetine ve ürün farklılaşmasına
yönelirler.
Küreselleşme ve reel üretimde
oligopolleşme
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 61
 Uluslararası tekelci sermayenin iktisadi gücünün
yoğunlaşması ve kontrol gücünün artması aynı
zamanda dolaylı bir biçimde, taşeronluk ve yönetim
sözleşmeleri, anahtar teslimi anlaşmalar, franchising,
lisanslama ve ürün paylaşımı gibi uluslararası
stratejik ittifaklarla da sağlanıyor.
 Örnek: Star Alliance gibi mega işbirlikleri THY dahil
otuza yakın ülke hava yollarını bünyesinde topladı.
Küreselleşme ve reel üretimde
oligopolleşme
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 62
Özelleştirmeler
 Washington Uzlaşması sonrasında kamu
küçültüldü, özelleştirmeler başlatıldı.
 KİT’ler ve kamusal hizmetler özelleştirildi.
 Özelleştirme sadece mülkiyet devri ile değil,
serbestleştirme- düzenlemeden vazgeçme,
franchising, kullanma hakları, lisanslama, kamu-
özel ortaklıkları gibi yöntemlerde her alanda
yapılıyor.
 Taşeronlaştırma özelleştirmenin en yaygın
uygulaması.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 63
 Taşeronlaştırma sadece ucuz işçilik ya da kıdem
tazminatı gibi bazı yasal sorumluluklardan
kurtulmak için değil,
 dayanışma kültürünü yok edip , bireyci kültürü
yerleştirmek,
 sendikasızlaştırmak ve sınıf bilincini yok etmek
için de yapılıyor.
 Özelleştirilen işyerlerinde uygulanan esnek emek
gücü politikaları işçi sınıfı örgütlülüğünü
zayıflatıyor.
Özelleştirmeler işçi örgütlenmesine
darbe vurdu
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 64
 Bu verilerden hareketle günümüz kapitalizminin en
çarpıcı özelliğinden birinin küresel düzeyde
tekelleşme (ya da oligopolleşme) olduğu,
 bunun giderek genel bir eğilim halini almakta olduğu
ve dünyada bu yapıdan özerk hiçbir ekonomik
faaliyetten söz etmenin mümkün olamayacağı ileri
sürülebilir.
 Bu gerçek, dünyanın en büyük ekonomilerinin ve en
güçlü hükümetlerinin dahi finans kapitalin saldırılarına
karşı durmalarının ne denli zor olduğunu ortaya
koymaktadır.
Dönüştürücü alt yapı dinamikleri
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 65
Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da
arttırırken emekçi sınıfın yapısını dönüştürdü
 Bugün sermaye temerküzü kendisini uluslararası
tekelci sermayenin hızlı büyümesinde gösteriyor.
 Teknolojinin yanı sıra sermaye her zamankinden daha
fazla mobil durumda .
 Çünkü dev firmalar giderek küreselleşiyor ve
finansallaşıyor.
 Bugün, ulusal düzeydekine ilave olarak küresel bir
artık değer oluşumu ve bunun yarattığı bir rant
bölüşümü söz konusu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 66
 Yani;
 Metropol ve az gelişmiş ülkelerdeki emek gücü
verimlilikleri arasındaki fark kapanırken, ücret farklılıkları
giderek açılıyor.
 Böylece metropollere doğru akan bir emperyalist rant
oluşuyor.
 Çünkü az gelişmiş ülkelerdeki emek, değerinin çok altında
ücretlendiriliyor.
 Bu rantı artırarak sürdürmek isteyen emperyalizm
azgelişmiş ülkelerdeki işçi örgütlenmelerini daha da
baskılıyor.
Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da
arttırırken emekçi sınıfın yapısını dönüştürdü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 67
 Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler azgelişmiş ülkelerde
precartiat adı verilen bir emekçi katmanını ortaya çıkardı.
 Bu emekçiler uluslararası iş bölümüne uygun bir biçimde
esnek / güvencesiz istihdam koşullarında ve genelde yarı
zamanlı istihdam ediliyorlar.
 Büyük ölçüde kadınlardan, gençlerden, engelli işçilerden,
tekrar çalışmak zorunda kalan emeklilerden, eski
mahkûmlardan ve göçmenlerden, esnaftan, iktisadi
değişim nedeniyle yerlerinden edilmiş olan kalifiye ve
yarı-kalifiye işçilerden ve işsizlerden oluşuyor.

Precariat
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 68
 (i) Burjuva demokrasileri giderek geçerliliğini yitiriyor,
iktidar ve muhalefet partileri arasındaki fark giderek
kayboluyor.
 ii) Uzun dönemde “emperyalistler arası savaş” tezi
geçerliliğini korusa da, kısa vadede ABD, AB ve
Japonya üçlüsünden oluşan bir “kolektif emperyalist
işbirliği” mevcut.
 Libya işgali ve gündemdeki Suriye müdahalesi bunun
somut örnekleri.
Alt yapıdaki dönüşümün politik
sonuçları
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 69
 (iii) Triad’ın emperyalist bloku azgelişmiş ülkelerdeki gerici
hegemonik bloklar ile stratejik ittifakını sağlamış durumda.
 Azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik blokları da içine
alan bir küresel gerici hegemonyadan söz etmek
mümkündür.
 Büyük Orta Doğu Projesi’nde (BOP) Türkiye ve ABD’nin
ittifakı ve eş başkanlıkları bunun en somut ifadesi.
 (iv) Mevcut iktisadi kriz sadece bir kriz olmaktan öte
özellikler göstererek, sistemin kendi kendini yeniden
üretmekte zorlanmasından dolayı, içe doğru patlamalar
yaşamaktadır (Bolivya, Venezüella ve Ekvator).
Alt yapıdaki dönüşümün politik
sonuçları
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 70
Dönüştürücü üst yapı dinamikleri
 Burjuva ideolojisindeki dönüşüm ve neo
liberal ideoloji ve ekonomi politikaları, sosyal
devletin çöküşü ve Yeni Yönetişim anlayışı
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 71
 1970’li yıllardan bu yana metropol ülkelerde
geliştirilen neo-liberal ideoloji ve neo-liberal
politikalar IMF, DTÖ ve DB gibi örgütler
aracılığıyla tüm dünyaya egemen kılındı.
 Bu ideoloji, işçi sınıfı ve aydınlar başta olmak üzere
toplumun büyük kesiminin ülke sorunlarına ilgisiz
kalmasına neden oldu.
 Ayrıca bu ideolojinin muhafazakarlık ve din ile
ittifakı örgütlü mücadeleyi olumsuz etkiliyor.
Neo-liberal ideoloji
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 72
 Neo-liberalizm, emekçi örgütleri ve
sendika karşıtı yasaların hayata
geçirilmesi, sendikal faaliyetlerin
yasaklanması ya da kısıtlanması demek.
 Bu rejimde sendikalara biçilen rol, emek
gücü piyasalarının düzenlenmesi ve
yönetilmesinde sendikaların, kapitalistlerin
ve devletin yönlendiriciliği altında
müttefiklik-yardımcılık rolüdür.
Neo-liberal ideoloji
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 73
 Neo liberal dönemde sınıfsal güç
dengelerinde ve kapitalist devlet anlayışında
önemli değişiklikler meydana geldi.
 Bu gelişmeler sosyal devletlerin günümüzde
içine girdikleri paradigma değişikliğinin ve
beraberindeki kamusallık anlayışındaki
değişimin de arka planını oluşturuyor.
Sınıfsal güç dengesindeki değişim
74Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 1980 sonrası neo liberalizm olarak
adlandırılır.
 Neo-liberal dönem sermayenin
hegemonyasının yeniden ve daha güçlü
bir biçimde kurulmasını sağlarken,
sosyal devletin de giderek ortadan
kalkmasına neden oldu.
Neo liberalizm:
Sosyal Devletin çöküşü
75Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 1980 kırılması birbiriyle ilişkili iki önemli geçiş içeriyor:
 (i) Fordist yapılanmadan Post-Fordist yapılanmaya geçildi.
 Fordist dönemde sermaye ile emek arasında bir çeşit ateş kes mevcuttu ve
örgütlü emek ,ücret artışları ve iş güvenliği bağlamında oldukça güçlenmişti.
 Post- Fordist dönemde ise bu ateşkes bitti ve emek ikame edilebilir,
vazgeçilebilir, kullanılıp atılabilir bir hale dönüştürüldü.
 (ii) Keynesyen teoriden Post-Keynesyen teoriye geçildi.
 Keynesyen teori altında hükümetten ekonomiyi düzenlemesi ve toplumun
refahı için sosyal refah programlarını sürdürmesi bekleniyordu.
 Post-Keynesyen / Neo liberal dönemde ise hükümet bunların hiçbirini
yapmamalıydı.
Neo liberalizm
76Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Kısaca;
 Fordizm ve Keynesyenizm işçi sınıfını ve genel olarak
vatandaşları kapitalizmin aşırılıklarından koruyan bir
çeşit «Toplumsal Anlaşma» idi.
 Neo liberalizm dünya çapındaki siyaset ve ekonomiyi
giderek daha fazla hâkim sınıf ya da ulusların emrine
sokacak şekilde şekillendiren bir ideoloji.
 Emekçi sınıflara karşı açgözlü bir topyekûn saldırının,
savaşın hikâyesi.
Neo liberalizm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 77
 (i) Kamusal mal ve hizmetlerin metalaştırılması ve
kamunun küçültülmesi (özelleştirmeler).
 (ii) Her türlü metaı bir spekülasyon aracına
dönüştüren bir hızlı finansallaşma.
 (iii) Her türlü doğal, sosyal ve reel felaketin ve krizin
kapitalist sınıf için ve onun tarafından manipülasyonu.
 (iv) Servetin üst sınıflar lehine ve bölüştürülmesinde
devletin açık ve pervasız bir biçimde bir araç olarak
kullanılması.
Neo liberalizmin dört ayağı (D. Harvey)
78Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Neo liberalizm ile birlikte geleneksel sermaye
birikimi yöntemlerine ilave olarak,
 sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere ve
doğaya ve doğal kaynaklara el koyma
biçiminde çağdaş bir “ilkel birikim modeli” de
yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.
 Bu gelişmeler kamusallığın da daraltılarak
etkisizleştirilmesiyle sonuçlandı.
İlkel birikime dönüş
79Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Yönetim, devlet dışındaki aktörleri de (sivil toplum
örgütleri, şirketler, piyasalar vb) içeren, “birlikte
yönetme”, “hükümet olmadan yönetme” olarak
tanımlanıyor.
 Son derece esnek, aynı ölçüde kaygan ve değişken bir
kavram.
 Söylemde tarafsız , siyasi ve ideolojik olmayan bir özellik
sergiler.
 Gerçekte bu kavram yeni bir siyasal iktidar modeli.
 Toplumun ezilenlerini dışlarken, toplumun geleceğini
sermaye sınıfının egemenliğine mutlak olarak teslim eder.
Neo liberal Yönetişim
80Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Avrupalı devletler tekil kemer sıkma uygulamalarında
yeterince başarılı olamayınca,
 2011’den itibaren Yeni Avrupa Ekonomik
Yönetişimi adı altında hem ulusal düzeyde hem de
ulus üstü bir açık hegemonya modeline başvuruluyor.
 «Avrupa Sömestri» ile ulusal meclislerin bütçe yapma
hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor ve Avrupa
Komisyonu’na veriliyor, üye ülke ekonomileri izlenip
denetleniyor.
Yönetişim AB’de kanunlaştı
81Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Üst yapıdaki en önemli değişim ideoloji
alanında oldu.
 “Neo liberal burjuva ideolojisi” din ve
muhafazakârlık gibi yerleşik diğer ideolojilerle
yaptığı işbirliği sonucunda,
 adeta yeni bir din gibi kesin biat edilen bir
ideolojiye dönüştü.
Kültürel Hegemonya tesisi: Neo liberalizm – ideoloji-
yeni muhafazakarlık - din işbirliği
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 82
 Bu durum işçi sendikalarını düzenin uysal bir parçası
haline getirirken, sol içinde dahi yankı bulabildi.
 “yeni sol” ya da “liberal sol” gibi akımların
doğmasına neden oldu (Yetmez ama evet!).
 Bu yeni durum emekçiler başta olmak üzere tüm
toplumun neo liberal politikalara ve yoğun emek
sömürüsüne karşı yükselecek mücadelesini
bastırmada bir kültürel hegemonya olarak işlev
görüyor.
Neo liberalizm –ideoloji-yeni muhafazakarlık-din
işbirliği
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 83
Kültürel hegemonya eşitsizlikleri
meşrulaştırıyor
 Sabır,
 Sınav,
 Şükür,
 Tevekkül,
 Kader
 Referanslarını kullanan kültürel hegemonya
toplumdaki eşitsizliklerin emekçiler tarafından
normal görülüp kabul edilmesini, itaat edilmesini
sağlıyor.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 84
 Türkiye’de dinsel pratiklerin ve simgelerin kamusal
alandaki görünürlüğü hızla arttı.
 Piyasa İslamı, özelleştirmeler aracılığıyla sosyal
devletin tamamıyla yok edilmesinde bir araç olarak
kullanılıyor.
 Amerika’da olduğu gibi, dinsel olan, yeniden
yorumlanmış bir kamusal alanın tam ortasına
oturtulmaya çalışılıyor.
Piyasa İslamı:
Sosyal devletin yok edilmesinde araç
85Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Piyasa İslam’ı Bush’un “inanç temelli inisiyatif”
fikrinin bir uzantısı:
 «Şimdiye kadar devletin sağladığı bazı sosyal
hizmetler özel sektör ve dini cemaatler üzerinden ve
hayırseverlik temelinde verilecektir (Religious
contractors)».
 «Cemaatler eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik
hizmetlerini kendileri yönetebilirler».
86Doç.Dr.Mustafa Durmuş
«Piyasa İslam» ı sosyal devlete karşı
 Dinsel referans geleneksel İslami bir duruştan
ziyade bir kamu karşıtlığından besleniyor.
 Hükümete sadece büyüme ile ilgilenmek
düşüyor.
 Dinsel lügatin zekât, sadaka, vakıflar gibi
temel kavramları yeni sosyal politika araçları
olarak sosyal devlete alternatif olarak
sunuluyor.
Kamusallıkta boşalan yer «Piyasa İslam» ı
ile doldurulmak isteniyor
87Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Neo liberal yeniden yapılandırma ile geçen 30
yılın ardından gelen kemer sıkma çağında;
 Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyal devletlerin
geleceği son derece belirsiz.
 Kemer sıkma AB’de kurumsallaştırılıp, kalıcı
hale getiriliyor.
 Sermaye açısından artık emek ile uzlaşmaya
gerek de yer de yok.
Çağ, kalıcı kemer sıkma çağı
88Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 İktisadi işlevleri
açısından kapitalist devlet
89Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Klasik İktisat (18-19yy) : Devletin rolü sosyal mal ve hizmet
üretimi ile sınırlıdır (İç ve dış güvenlik + alt yapı+ eğitim) .
 Neo-klasik iktisat (1870’ler…): Devletin, etkin kaynak tahsisiyle
sınırlı olmak üzere, piyasa mekanizmasının başarısızlıklarının
giderilmesiyle ilgili tamamlayıcı bir rolü vardır.
 Leviathan Devlet Anlayışı ( Buchanan, Downs, Niskanen) (1980-
2000) : Devlet, seçmenlerin, politikacıların, bürokratların ve çıkar
gruplarının çıkarlarını maximize etmeye yarayan bir araçtır.
90
Klasik-Neo klasik- Leviathan devletin
iktisadi işlevi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Devletin varlık nedeni, piyasaların etkin kaynak
tahsisini sağlayamamasıdır.
 Devletin görevi bu başarısızlıkları gidermek ve
üretimin ve sermaye birikiminin sürdürülebilmesini
sağlamaktır.
 Asli değil, piyasayı tamamlayıcı olma anlamında talidir.
91
Neo-klasik İktisat ve Kapitalist Devlet
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Bu yaklaşım, 1980 ve 1990’lı yıllarda burjuvazi ve sağ
/muhafazakar partiler tarafından sosyal devletin
zayıflatılması ve özelleştirmelerin yapılabilmesi
için bir teorik dayanak olarak kullanıldı.
 Halkın kamuya olan güveni sarsıldı, bu da KİT’lerin
satışı ve geniş anlamda özelleştirmelerin yapılmasını
kolaylaştırdı.
Leviathan Devlet
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 92
 Keynes ve Beveridge :
 Devletin temel görevleri tam istihdamın sağlanması ve
sosyal adalete uygun bir yeniden bölüşüm sağlamaktır
(Refah Devleti- Refah Toplumu).
 Ancak yeniden bölüştürücü devlet, üretim araçları
üzerindeki özel mülkiyetin, kapitalist üretim tarzının da
koruyucusudur.
 Onu politik ve iktisadi krizlere karşı savunur, korur.
 Gerektiğinde kamu yararı için müdahalelerde bulunur,
düzenlemeler yapar.
93
Sosyal Demokrasi ve Devlet
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Devlet tüm sınıfların lehine hareket edemez.
 Devlet sadece çeşitli çıkar grupları tarafından ele
geçirilebilen bir araç değil,
 Asıl olarak, mevcut sınıfsal ilişkilerin bir ifadesi,
kapitalist egemen sınıf ya da sınıfların çıkarlarını
korumak için var olan temel bir araçtır.
Marksizm ve Kapitalist Devlet
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 94
 Engels : Anti-Dühring (1877) :
 “ ...Ve modern devlet, işçilerin ya da tek tek kapitalistlerin
gasp girişimlerine karşı, kapitalist üretim tarzının genel
dışsal koşullarını korumak amacıyla burjuva toplumunun
kendisini teçhizatlandırdığı yegane örgüttür.
 Hangi biçimde olursa olsun, modern devlet zorunlu olarak
kapitalist bir makinedir; kapitalistlerin ideal kolektif
organıdır.
 Mülkü anlamında ne kadar çok üretken gücü elinde tutarsa,
tüm kapitalistlerin o denli gerçek kolektif organı olur”.
Marksizm ve Kapitalist Devlet
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 95
 Yani kapitalist devlet:
 1.İşçilerin ya da tek tek kapitalistlerin sermayeyi ele geçirme
girişimlerine ve dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı kapitalist
üretim tarzını korumak,
 2. Egemen sınıf burjuvazinin çıkarlarını savunmak ve yasama-
yürütme-yargı ve eğitim gibi araçlarla bu çıkarları meşrulaştırmak,
 3. Sermaye birikimi ve toplumsal yeniden üretim sistemini
kesintisiz sürdürebilmek için,
 Burjuvazi tarafından kolektif bir biçimde örgütlenmiş olan, zora
dayalı en geniş kapsamlı aygıttır.
96
Marksizm ve Kapitalist Devlet
Doç.Dr.Mustafa Durmuş
 Kapitalist devlet birbiriyle genelde çatışan iki işlevi
“sermaye birikimi” ve “meşrulaştırma” işlevlerini yerine
getirir.
 Bir yandan özel sermaye birikimini kârlı kılabilecek koşulları
yaratmalı, diğer yandan sosyal uyumu / birliği toplumsal
barışı muhafaza etmelidir.
 Devlet sermaye birikimine destek olmak için zor gücünü
kullandığında meşruiyetini ve toplumsal desteğini yitirir.
 Ancak, özel sermaye birikimine yardımcı olmayan devlet
artı değer üretimi, böylece de vergi biçimindeki önemli bir
gelir kaynağını yitirir.
97Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Marksizm ve Kapitalist Devlet :
Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)
 «Sosyal yatırım” (tekno parklar, alt yapı vs) ve “sosyal
tüketim” (sosyal güvenlik) şeklindeki sosyal
sermaye harcamaları özel sermayenin kârlılığını
artırıp, artı değeri büyüterek ilk işleve hizmet eder.
 Kamusal sağlık, eğitim, sosyal yardımlar gibi sosyal
harcamalar devletin meşruiyetini böylece de sosyal
uyumu sağlayan kamusallık derecesi yüksek
harcamalardır.
98Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Marksizm ve Kapitalist Devlet :
Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)
 1980 sonrasında küreselleşme, neo-liberalizmin yükselişi ve
reel sosyalizmin çöküşü sermayenin hegemonyasının
yeniden ve daha güçlü bir biçimde kurulmasını sağladı.
 Devletin sermayeye olan açık desteğini meşrulaştırma
ihtiyacı azaldı.
 Bu faktörler bütçe politikaları ve kamu harcamalarının
niteliksel ve niceliksel dönüşümleri üzerinde çok etkili oldu.,
 Bu hizmetlerin kamusal niteliği azaldı, yeni biçimler aldı.
99Doç.Dr.Mustafa Durmuş
Marksizm ve Kapitalist Devlet :
Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)
Sosyal sınıflar ve sınıf
mücadelesi
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 100
 Sınıflara bölünmüş bir toplumda yaşıyoruz…
 Irk, din, mezhep, etnisite, cinsiyet gibi bölünmüşlüklerle
kıyaslandığında emek-sermaye bölünmüşlüğünün üzeri
kapatılmaya çalışılıyor.
 Burjuva toplum kuramları sınıfsal çelişkileri toplumdaki statü,
meslek ve gelir farklılıkları ile açıklarlar.
 Marksizm, sınıfsal konumu diğer toplumsal gruplara karşı ve
nesnel bir ilişki olarak ele alır.
 Yani, kişinin sınıfsal konumu öznel tutumlara değil, üretim
ilişkileri içindeki fiili yerine bağlıdır.
 Ayrıca emek-sermaye ilişkisi üretim sürecinde şekillenen
antagonist bir ilişkidir.
Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 101
 Kısaca, yaşam için gerekli olan her şeyi işçiler,
emekçiler üretir, sermaye sınıfı üretilenlere el koyar.
 Genişletilmiş toplumsal yeniden üretim için emek ve
sermaye arasındaki bu ilişki zorunlu bir ilişkidir.
 Zira kapitalizmde üretim, sermaye birikimi ve kâr
sermaye sınıfının elinde toplanır.
 Kâr sermayeyi ve serveti büyütmek için kullanılır, bu
kârın kaynağı üretim sırasında yaratılan ve işçilerin
ödenmemiş emeği demek olan artı-değerdir.
Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 102
 Artı değer sömürüsü üretimin ve sınıf mücadelesinin
varlık nedenidir.
 Egemenler kapitalist sömürüyü ve ekonomik anarşiyi
haklı gösterebilme gayretiyle sınıfların ve özel
mülkiyetin, insanlığın var olduğundan bu yana mevcut
olduğu mitini yaygınlaştırırlar.
Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 103
 İlkel komünal toplum tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız
toplum örneğidir.
 Bu toplum biçimi aynı zamanda insanın yüzbinlerce yıl
boyunca geçirdiği evrime de tanıklık eder.
 Bu toplumda özel mülkiyet, imtiyazlı elitler, sosyal sınıflar,
polis ya da devlet gibi zor aygıtları mevcut değildi.
 Bu toplum biçimi ileri ölçüde demokratikti.
 Herkes genel meclis gibi oluşturulan yapıda yer alır ve
önemli konularda söz sahibi olurdu ve özel amaçlar için
şefler ya da sorumlular seçimle belirlenirdi.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 104
 Ortak kabile mülkiyeti, özel ailelerin (beraberinde özel
evlerin) oluşumuyla zamanla zayıflamaya başladı.
 Zaman ilerledikçe ortak arazi her bir ailenin ortak
mülkiyetine ayrılacak şekilde bölündü.
 Anaerkil aile biçimi kolektif mülkiyetin korunması için
zaruri hale gelen erkek egemen biçime dönüştü.
 Tahıl üretimi ve hayvancılığın yaygınlaşması toplumsal
tabakalaşmaya yol açtı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 105
 ‘Kabile reisliği’ ya da ‘büyük adamlar’ ortaya çıktı.
 Fakat bu tabakalaşma, toplumun bir kesiminin
emeğiyle üretilen artık ürünün diğer bir kesim
tarafından el konulmasıyla sonuçlanan sınıfsal
farklılaşmaya benzemiyordu.
 Özel mülkiyetin giderek yaygınlaşması ve giderek
insanların kendi ihtiyaçlarının üzerinde bir artık
üretebilecek duruma gelmesi insanlığın gelişiminde
önemli bir atılımla sonuçlandı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 106
 Artık ürün üretilmeye başladığında sahibi için çalışmak
zorunda olan kölelerin muhafaza edilmesi ekonomik
olarak anlamlı oldu.
 Giderek artan sayıda köle tarafından üretilen artık yeni
sınıf olan köle sahiplerince sahiplenildi.
 Ancak köleler nasıl denetlenecek ve çalışmak için nasıl
zorlanacaklardı?
 Eski kabilelerin polis ya da zor araçları mevcut değildi.
Her bir birey özgür bir savaşçı konumundaydı.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 107
 Bir insan kendi yaşamını sürdürebilmek ve çalışır
durumda kalabilmek için gereksinim duyduğu
yiyecekten daha fazlasını üretebilir düzeye gelinceye
kadar, toplumun sınıflara bölünmesi söz konusu
olmadı.
 Eğer kölelerin ürettikleri sadece onları hayatta
tutabilecek kadar olsaydı, onları köle olarak muhafaza
etmenin anlamı olmazdı.
Sosyal sınıflar ortaya çıkıyor
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 108
 Kısaca, artık ürün üretimi, eski toplumsal biçimleri
parçalamış ve sınıfsal ayrışmayı mümkün kılmıştır.
 Bu sınıfların varlığı ise bir sınıfın diğer sınıf üzerinde
egemenlik kurma anlamında bir zor aygıtını gerektiriyordu.
 Böylece toplumda zengin ve yoksul, kiracı ve toprak sahibi,
borçlu ve borç veren (kreditör) ortaya çıkmaya başladı.
 Kısacası toplumun sınıflara bölünmesi ekonomik bir artık
(artık ürün) yaratan üretimin ve üretici güçlerdeki gelişimin
bir sonucuydu.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 109
 Egemen sınıfın çıkarlarını koruyabilmek amacıyla özel
kurumlar yaratıldı.
 Özel silahlı insanlar, mahkemeler ve kanunlar köle
sahiplerinin özel mülkiyetini korumak amacıyla
oluşturuldular.
 Tüm eklentileriyle birlikte devlet ortaya çıktı ve eski adil
düzenin tüm özgürlük ve eşitliği harabeye döndürüldü.
 Yeni sosyal ve ekonomik düzeni haklı gösterebilmek için
yeni fikirler ve ahlaki değerler geliştirildi.
Devlet ortaya çıkıyor
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 110
 Marx’a göre, bir yandan emekten daha fazla artı
değer yaratma çabası biçimindeki sömürü, diğer
yandan bu sömürüye karşı direnç kapitalist
toplumlarda sosyal sınıflar arasındaki çatışmaların
özünü oluşturur.
 Bu çatışma öznel niyetlerin dışında nesnel olarak
hayatın içinde var olan bir gerçekliktir.
Sınıf mücadelesi nesnel bir
gerçekliktir
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 111
 Ancak, bu uzlaşmaz sınıfsal bölünmüşlük gerçeği
sistemin egemenlerince çeşitli yollarla; resmi eğitim,
bireycilik ve mülkiyetçiliğin teşviki, ırkçılık, şovenizm,
milliyetçilik, cinsiyetçilik, savaş çığırtkanlığı ve medya
propagandası aracılığıyla perdelenir.
 Keza, sermaye işçileri ve toplumun bütününü
yönetebilmek için onları böler ve birbirlerine rakip
hale getirir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 112
 Günümüzün çarpıcı iktisadi gerçekleri olan yoksul-zengin
uçurumu, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik ve krizler ise
böyle bir sınıfsal ayrışmanın sonuçlarıdır.
 Uygulanan ekonomi politikaları genelde bu sömürünün
sürmesine, sermaye sınıfının daha da zenginleşmesine,
emekçi sınıfların daha da yoksullaştırılmasına hizmet eder.
 Bu bağlamda 400 yıllık kapitalizm insanlara iddia edilenin
aksine sınıfsal sömürü, yoksulluk ve krizler dışında pek de
bir şey vermemiştir.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 113
 Proleter devrimci bir sınıf siyasetinin halâ çok önemli
ve acil olduğunu göstermektedir.
 Sınıf mücadelesi ve sınıf siyasetinin, bir döneme ait,
modası geçmiş kalıntılar olduğu, günümüzde sınıfsal
ayrışmanın ve çelişkilerin ortadan kalktığı, bu nedenle
de sınıf siyasetine ihtiyaç olmadığı iddiaları
egemenlerin ve onların sözcülerinin kasıtlı olarak
yaymaya çalıştıkları, liberal solcuların inandıkları içi boş
iddialardır.
Tek çıkış sınıf siyasetine geri
dönmektir
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 114
 Özellikle son 20 – 30 yıldır uygulanmakta olan neo liberal
politikalar işçi sınıfının mücadelesini geriletmiş olsa da
gerçekler inatçı bir biçimde kendilerini dayatıyor.
 Kapitalizmin krizlerle yürüdüğü gerçeğinin yanı sıra,
emekçi sınıflar bugün sayıca her zamankinden daha
kalabalık ve daha güçlüdür.
 Bugün işçiler, emekçiler tüm dünyada nüfusun
çoğunluğunu oluşturuyorlar.
 Kapitalist sistem dünyanın her bir yanında egemendir ancak
bu sistem 6,5 -7 milyarlık dünyada en-az 3–4 milyar işçi sınıfı
ve onların bakmakla yükümlü olduğu insanları yaratmıştır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 115
 İşçi sınıfı eskisinden daha eğitimli ve becerili bir konumdadır.
 Bu sadece mavi yakalı sanayi işçileri için değil, aynı zamanda
bilişim sektörü işçileri, öğretmenler, memurlar, finans işçileri,
teknik elemanlar gibi her tür beyaz yakalı çalışan için de
geçerlidir.
 Ve bu kesimler, geçici işçiler, güvencesizler ve işsizlerle birlikte
devrimci bir sınıf siyasetinin hala temel öznesi olma özelliğini
taşımaktadırlar.
 Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum ve dünya kurmanın bugün her
zamankinden daha fazla mümkün ve gerekli olduğu açıktır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 116
 Öte yandan proleter devrimci sınıf siyaseti toplumdaki
uzlaşmaz sınıfsal çıkarların varlığının ve insanların
gerçek anlamda özgürleşmesinin ve yaşamlarının
iyileşmesinin ancak sermaye sınıfına karşı verilecek
olan sınıf mücadelesi ile sağlanabileceğinin kabulüyle
başlar.
 Yani sınıf mücadelesinin doğru analizi toplumun
sosyalist dönüşümünün anahtarıdır.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 117
 Ancak bu genel saptamalar, sınıf mücadelesinin bir
parçası olduğundan, kamusal eğitim, sağlık ve sosyal
güvenlik hakkı gibi haklar için mücadele edilmesi
gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.
 Ayrıca Türkiye özelinde kendisini ulusal bir sorun,
özgürlükler ve demokrasi sorunu olarak ortaya koyan
“Kürt Sorunu” nun inkârı ya da ikincilleştirilmesi
anlamına da gelmez: Emek, demokrasi ve özgürlük
sorunu bir bütündür.
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 118
 Sermaye birikimi , artı değer sömürüsü,
kar
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 119
 Sermaye birikimi kapitalist büyümenin temel biçimi ve amacıdır.
 Kapitalistlerin temel servet biriktirme biçimi ve kapitalist krizlerin
temel nedenlerinden biridir (aşırı birikim krizleri; 1929, 2008).
 İktisadi büyüme gerçekte sermayenin büyümesidir.
 Emekçiler ‘sermayenin gerekli olduğuna’ inandırıldıklarından
sermaye üretim ve toplumu yönetmeyi sürdürür.
 Eğitim, gelenek ve alışkanlıklarla işçiler kapitalist üretim tarzının
doğa kanunları gibi geçerli ve gerekli olduğuna inandırılırlar bu
da onların tüm direncini kırar.
Sermaye birikimi neden önemlidir?
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 120
 Sermayenin tam olarak ne olduğunu iyi anlamak gerekir.
 Marx sermayeyi: “işçilerin kendilerinin yarattığı ama
sonuçta kendilerine karşı bir silaha dönüşen bir ürün” olarak
tanımlar.
 Ona göre sermaye : “Araç, alet, makine gibi insanın zihinsel
ve el emeğine dayalı faaliyetlerinin sonucunda ürettiği şeydir.
Sermayeye baktığımızda onun geçmişteki ve devam etmekte
olan emek sömürüsünün bir sonucu olduğunu görürüz”.
Sermaye birikimi neden önemlidir?
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 121
 Bu durumun kolayca anlaşılmamasının nedeni sömürünün
gizlenmesidir.
 Zira işçinin emeğini işverene sattığı ve bunun da karşılığını aldığı
algısı yaratılır. Ö
 örneğin ücretlerin saat ücreti olarak hesaplanıp ödenmesi
biçimindeki uygulama bu görüntüyü güçlendirir.
 Tüm emek sanki ödenmiş emekmiş gibi ortaya çıkar.
 Böylece çalışılan bir günün gerekli ve artık emek; ödenmiş (emek
gücü) ve ödenmemiş emek biçiminde ayrıldığı gerçeği gizlenir.
 Bu yanılsama sermayenin gerçekte kaynağının işçilerin
ödenmemiş emekleri olduğunu gerçeğini de gizlemek için
yaratılır.
Sermaye birikimi neden önemlidir?
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 122
 Oysa sermayenin büyümesinin ön koşulu artık değerin
büyümesidir.
 Bu nedenle sermaye herhangi bir üretken gücün
geliştirilmesinin değil, artık değer üretimini artıracak
ve onu realize edecek gelişmelerin peşindedir.
 Yani sermaye seçici davranır ve üretkenlik artışının
meyvesini toplama derdindedir.
 Bilim ve teknoloji uygulamaları da bu bağlamda
sermayenin hizmetindedir.
Sermaye birikimi neden önemlidir?
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 123
 Oysa sermaye geçmiş ve yaşayan sosyal emeğin,
sosyal mirasın bir sonucudur.
 Sosyal mirasımız, kuşaklarca üretilen ürünler sermaye
sahiplerine ait oldukça, işçiler sermayenin kontrolü
altında kalmaya devam ederler.
 Sermayenin geçmiş ve yaşayan sosyal emeğin bir
sonucu olması onun sosyalist bir toplumdaki gibi
kolektif mülkiyete ait olmasını haklı ve gerekli kılar.
Sermaye birikimi neden önemlidir?
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 124
 Sermaye birikiminin temel kaynağı kâr, kârın kaynağı ise artı
değerdir.
 Marx, sermayeyi; değişken sermaye (emek gücü: v ) ve sabit
sermaye (fiziki yatırım malları: c ) olarak ayrıştırır.
 İşçinin ücreti anlamına da gelen (v) emek gücünün kendisini
yeniden üretmesi için gerekli olan asgari geçimlik düzeyince
belirlenirken, artı değerin (s) tek kaynağı emektir.
 Yani artı değer, işçi başına üretilen değer/hâsıla ile geçimlik-asgari
ücret arasındaki fark olarak hesaplanır ve kârın da tek kaynağıdır.
 Marx buradan yola çıkarak sömürü oranını artı değerin ücret
içindeki payı olarak hesaplar (s/v).
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 125
 Artı değer kavramını ilk olarak ortaya atan Marx’a göre artık değer,
üretenlerin yaşamaları için gerekli olan ve ölçüsü emek zamanı olan
sosyal bir üründür.
 Yani artı değer, üretenlerin ödenmemiş emek zamanlarının birikimli
bir ürünüdür.
 Kapitalist toplumda, artı değere kapitalistler tarafından el konulur
ve bu değer kapitalistin kârının kaynağını oluşturur.
 Çünkü kapitalist, üretim araçlarının sahibidir ve işçilerin yaşamak için
emek güçlerini kapitalistlere satmaktan başka çareleri yoktur.
 Kapitalist sadece üretim araçlarının sahibi değil, üretimde kullanmak
için satın aldığı emek gücünün ve üretilen ürünün de sahibidir.
 Ücretleri ödedikten sonra kapitalist işçilerin ödenmiş olan
emeklerinin üzerinde kalan bir değer olan artı değerin sahibi olur.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 126
 Kapitalist bu kârı ticaret ve finans burjuvazisi gibi
burjuvazinin diğer kesimleri ile paylaşır.
 Ayrıca toplumsal yeniden üretimin kesintisiz sürdürülmesini
sağlamakla görevli olan kapitalist devlet de kurumlar
vergisi ve gelir vergisi gibi vergilerle kârın bir kısmına el
koyar.
 Ancak bu vergiler işçiler tarafından yaratılmış olan artı
değer üzerinden alındığından bu vergileme sermayenin
vergilemesinden ziyade emeğin ikinci bir kez vergilenmesi
anlamına gelir.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 127
 Bu durum bir örnekle şöyle açıklanabilir. Örnek: Ayakkabı fabrikası.
 Saat ücreti= 10 TL. İşçi her 15 dakikada 1, saatte 4 ayakkabı üretiyor.
İşçi saatte 40 TL’lik değer üretiyor, ama kendisine sadece 10 TL
ödeniyor (ücret düzeyi; işsizlik oranı, arz-talep koşulları, yasalar,
işçilerin örgütlülük-sendika gücüne göre belirleniyor).
 Kalan 30 TL artı değeri oluşturur. Bunun bir kısmı; ara malı /
hammadde (örneğin deri) için tedarikçi ile; ayakkabının ticaretini
yapan tüccar ile; kullandığı kredi için ödediği faiz biçiminde banka ile;
fabrika yeri kirası için kiralayan ile ve vergi biçiminde devlet ile
paylaşılır.
 Kalan kısım kapitalistin kendi tüketimine ve sermayesini/servetini
büyütmeye dönük yeni yatırımlara ayrılır.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 128
 Marx’ın Kapital’deki artı değer tanımı temelde kâr + faiz +
kiradan oluşur.
 Dönem gereği vergi ve royalty türü kesintiler dikkate
alınmamıştır.
 Marx’ın yaşadığı dönemdeki vergi gelirleriyle finanse edilen kamu
harcamalarının milli gelir içindeki payının sadece % 5’ler civarında
olduğu dikkate alındığında bu anlaşılabilir bir durumdur.
 Oysa kamu harcamalarının payı bugün % 30 – 50 arasındadır.
 Bu da artı değerin paylaşımında vergilerin dikkate alınmasını ve
bunun karşılığında devletin sermayeye ne tür hizmetler
sunduğunun iyi bilinmesini gerekli kılar.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 129
 Diğer taraftan işçi yarattığı değerin karşılığını tam
olarak (ücret biçiminde) alamaz,
 çünkü işçinin ücreti üzerindeki pazarlık gücü
kanunlarla ya da piyasa koşullarıyla (arz/talep) ile
kısıtlanmıştır.
 İşsizliğin çok yaygın olduğu ve sendikaların çok güçsüz
olduğu durumlarda işçilerin ücretleri üzerindeki
belirleyiciliği daha da azalır.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 130
 Aslında işbölümünün olduğu tüm toplumlarda
ekonomik artık (sosyal fazla) vardır.
 Kapitalist toplumdaki artı değerin farklılığı onun
kendinden önceki artık biçimlerinden farklı olarak
sermayeye dönüşmesidir.
 Yani, artı değer kapitalist bir toplumdaki üretimin
varlık nedenidir.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 131
 Kapitalistler işçiler üzerinden sağladıkları artı değer
miktarını; ücretleri sabit tutarken çalışma saatlerini
uzatarak veya çalışma saatlerini sabit tutarken
ücretleri düşürerek (mutlak artık değer)
 ya da emek gücü verimliliğini artırmak, böylece de
gerekli emek süresini kısaltmak (nispi artık değer)
suretiyle artırırlar.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 132
 Ancak ücretler belli bir düzeye kadar kısılabilir. Zira eğer
ücretler, geçimlik düzeyin altında kalacak şekilde tutulursa,
işçiler kendilerini yeniden üretemeyecekler ve kapitalistler
çalıştırabilecek yeterli sayıda işçi (dolayısıyla da artı değer)
bulamayacaktır.
 Ayrıca ücret kısıtlamaları işçilerin tepkilerine neden olur.
 Buna karşılık ücret mallarının fiyatları (gıda, giyim, barınma
vb), çeşitli şekillerde düşük tutulmak suretiyle ücret artışları
dizginlenebilir.
 Bu ekonominin diğer sektörlerindeki verimlilik artışıyla ve
yaratılan bollukla sağlanabilir.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 133
 Böylece düşük tutulan ücret düzeyleri sayesinde nispi
olarak artı değer artırılmış olur.
 Bu konuda kapitalist devletler aldıkları vergilerin bir
kısmıyla sundukları sübvansiyonlarla gıda ve diğer zorunlu
ücret mallarının fiyatlarını belli bir düzeyde tutarak artık
değer, dolayısıyla da kâr oranlarının düşmesini önlemeye
çalışırlar.
 Emek gücü verimliliğinin eğitim, yeni teknolojiler (tekno
parklar, ar-ge destekleri vb) ve rasyonalizasyon yöntemleri
(performans – kalite yönetimi) ile artırılması saat başına
çıktıyı artırarak nispi artı değeri böylece de kârı artırır.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 134
 Marx sömürü oranını artık değerin ücret içindeki payı
olarak tanımlar (s/v).
 Böylece işçilerle sermayedarlar arasındaki ilk mücadele
artık değer üzerinden yürür:
 İşçiler ücretlerini, sermayedarlar ise kârın kaynağı olan artı
değeri büyütmek için mücadele ederler.
 Marx’a göre, bir yandan işçiden daha fazla artık değer
yaratma çabası biçimindeki sömürü, diğer yandan bu
sömürüye karşı direnç kapitalist toplumlarda sosyal sınıflar
arasındaki karşıtlığın ve bunlar üzerinden yürüyen
mücadelenin özünü oluşturur.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 135
 Bu çatışma “kapitalizmin altın çağı” olarak da
nitelenen 1945–1975 döneminde ki Fordist üretim tarzı
ve sosyal devlet uygulamaları sırasında olduğu gibi
bazen durgunlaşıp gizlense de,
 günümüzde başta Avrupa olmak üzere metropol
kapitalist ülkeler ve azgelişmiş ülkelerdeki kriz sonrası
kemer sıkma politikalarına karşı dirençte görüldüğü
gibi grevler ve direnişler, fabrika işgalleri ve sokak
mücadeleleri biçiminde açık bir sınıf savaşına dönüşür.
Artı değer- kâr- sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 136
 Sermayenin organik bileşimi(SOB), Marksizmin
kapitalist krizleri ‘azalan kâr oranları eğilimi yasası’ ile
ilişkilendirilerek açıklarken başvurduğu bir kavramdır.
 Üretim araçları ile bunları çalıştıracak olan işçiler
arasındaki teknik ilişkiyi anlatır.
 Burjuva iktisat teorisinde buna ‘Sermaye yoğunluğu
derecesi’ adı da verilmektedir.

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr
Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 137
 Sermayenin organik bileşimi ve kâr oranı ilişkisi şöyle formüle edilir:

 r = (s/v)/(1+ (c/v)) ya da

 Kâr oranı (r) = Sömürü oranı / (1+ SOB)

 Eğer sömürü oranı (s/v) artırılamıyorsa, sermaye birikim süreci içinde
kaçınılmaz bir biçimde sermayenin organik bileşimi (c/v) artarken,
kapitalistin kâr oranı (r) azalacaktır. Bu düşüşün önüne geçebilmek
için artık değerin (s) artırılması gereklidir.

Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr
Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 138
 Kâr oranı, belli bir dönemde, yatırılmış sermayenin sağladığı
getiriyi yüzde olarak ölçen bir oran, kapitalist ekonominin
barometresi ve özel yatırımların ana belirleyicisidir.
 Yatırım oranı ise iktisadi büyümenin ana bileşenidir.
 Kapitalist ekonomilerde kâr oranları önemlidir çünkü
yatırım harcamalarını önemli ölçüde belirleyen faktördür.
 Ayrıca borçlanma (yabancı kaynak) ile birlikte kurumların
finansal sağlamlığının ya da zayıflığının temel göstergesidir.
Eğer kâr/borç rasyosu düşükse, şirketin iflas etme eğilimi
çok yüksektir. Yani, kâr oranları, hem yatırım hem de
finansal yönden sermaye için temel bir öneme sahiptir.
Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr
Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 139
 Örnek;

 Sermaye yatırımı: 100.000 TL
 Kâr : 20.000 TL ise
 Kâr oranı : 20.000/100.000 = % 20 (yıllık oran).

 100.000 TL’nin, 80.000 TL’si fabrika binası + makinalar +
hammadde + elektrik vs (c) için, 20.000 TL’sini işçi (ücret v)
kiralamak için harcansın.
Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr
Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 140
 Marx, işçi kiralamak için ayırdığı sermayeyi, diğer yatırım
harcamasından ayırır, çünkü yeni değer yaratan tek unsur
bu işçidir ve kapitalistin 20.000 TL’lik kârının tek kaynağıdır.
 Marx bu sermayeyi değişken sermaye (v) olarak tanımlar.
 Diğer sermaye, nihai ürüne ölçeğinde herhangi bir
değişiklik yapmadan transfer edilen, yani yeni bir değer
yaratmayan ölü sermayedir.
 Marx bunu sabit sermaye olarak (c) tanımlar.
Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr
Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 141
 Kapitalist, ikinci yılda, ilk yıldan kârı olan 20.000 TL’yi tekrar
yatırıma döndürsün.
 Eğer yeni bir teknolojik söz konusu değilse kapitalist bu
paranın 16.000 TL’sini daha önce yaptığı gibi yeni sabit
sermaye alımında, 4.000 TL’sini ise yeni değişken sermaye
alımında kullanacaktır.
 Sömürü/artık değer oranının da (s/v) değişmediğini, yani %
100 olduğunu varsaydığımızda ikinci yılsonu kârı 24.000 TL
ve kâr oranı 24.000/120.000 = % 20 olacaktır.
 Yani kâr oranı değişmemiştir.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 142
 Ancak teknolojik bir yenilik söz konusu olduğunda
durum değişecektir.
 Bu durumda kapitalist örneğin yeni değişken sermaye
için sadece 1.000 TL’ye ihtiyacı olacak ve kalan 19.000
TL’yi yeni sabit sermaye alanında kullanacaktır.
 Şimdi, artık değer oranı sabit kaldığında, sermayenin
organik bileşimi artacak, buna karşılık kâr oranı
21.000/120.000 = % 17,5’e düşecektir.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 143
 Özetle, sermayenin organik bileşimi arttıkça üretilen kârın
oranı düşecektir.
 Marksist literatürde bu ‘Azalan Kâr Oranları Eğilimi Yasası’
olarak bilinir. Emek, artık değerin tek kaynağı oldukça ve
artı değer miktarı değişken sermaye miktarına bağlı
oldukça (ve s/v sabit kaldıkça) kâr oranı düşmek
zorundadır.
 Sabit sermaye stok miktarı büyüdükçe kâr oranının düşmesi
Ricardo ve Mill gibi klasikleri endişelendirdiğinden bu
durumun sürmesi halinde kapitalist sistemin kronik bir
durgunluğa düşeceğini ileri sürdüler.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 144
 Sermayenin organik bileşimini artıran faktör zamanla üretim
teknolojisinin sermaye yoğun bir hale dönüşmesidir.
 Bir başka deyimle sermaye birikimindeki artış sermayenin organik
bileşimini artırmaktadır.
 Marx’a göre, yedek sanayi ordusunun (işsizler ordusu) varlığı kâr
oranlarının düşmesini engelleyebilir.
 Ancak, sermaye stokunun artması yedek sanayi ordusunun giderek
kaybolmasına, bu da ücretlerin yukarı doğru çıkmasına neden olur ve
böylece kârlar azalır.
 Kârlardaki azalmayı durdurabilmek için ücretlerin bastırılması ise
sosyal huzursuzluklara neden olur.
 Ancak kâr mutlak olarak azalmamaktadır. Azalma nispi olarak
gerçekleşir. Yani sermaye birikimi devam edecektir.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 145
 Samir Amin’in vurguladığı gibi kâr oranlarındaki azalmaya karşı
önerilen çözümlerden birisi sermaye ihracı ve eşitsiz değişim ve
emperyalist ranta neden olan azgelişmiş ülkelerdeki düşük ücretli
ama yeterli verimliliğe sahip yedek sanayi ordusudur.
 Diğeri ise J. O’Connor’un işaret ettiği vergisel teşvik ve
sübvansiyonlar ve kamusal alt yapı ve ucuz girdi üretimi ile
sermaye maliyetlerinin azaltılmasını (böylece sermayenin
getirisinin artırılmasını) amaçlayan kamusal bütçe politikalarıdır.
 Keza, küreselleşme, neo-liberalizm, borçlanma ve finansallaşma
da kâr oranlarındaki düşüşü ortadan kaldırmaya hizmet etmiştir.

Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 146
 Marx Kapital’de, kâr oranlarındaki düşüş eğiliminin uzun vadeli
ve yavaş işleyen bir süreç olmasını bazı karşı etkilerin varlığı ile
açıklar.
 Bunların başında, teknolojik ilerlemenin emek gücü verimliliğini
artırması gelir.
 Kas gücü yerine makinelerin istihdamı emek gücünün verimliliğini
artırır. B
 u gelişme, makine üreten sanayide (sermaye malı sanayinde) veri
bir zamanda daha fazla makine üretileceği ve beraberinde de her
bir makinenin fiyatının düşeceği anlamına gelir.
 Bu etkiyi Marx, sabit sermayenin ucuzlayan unsurları olarak; Neo-
klasik iktisatçılar ise ‘sermaye tasarrufu’ olarak tanımlarlar.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 147
 Artan verimlilikler, tüketim malları sanayilerinde de
benzer etkilere neden olur.
 Gerçekte bu gelişme nispi artı değer miktarını artırır,
çünkü işçinin kendisine ücret olarak ödenen kısmı için
çalışması gereken, gerekli emek süresini kısaltır.
 Artık işçi aynı ücret ve aynı çalışma saatleri altında
daha fazla üretmektedir (bu işçilerin mutlaka yaşam
standardının düştüğü anlamına gelmez).
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 148
 Yani, artı değer oranı iş yoğunluğunu (emek gücü
verimliliğini) artırarak, çalışma saatlerini uzatarak ve
hatta ücretleri düşürmeye zorlayarak artırılabilir.
 Keza işçiler arasındaki rekabet ücretleri düşürebilir ve
böylece kapitalistin değişken sermaye olarak yatırması
gereken miktarın kısılmasına neden olabilir.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 149
 İşte Marx’a göre, sabit sermayenin ucuzlayan bu unsuru ve
artık değer oranındaki bu yükselme kâr oranlarındaki
düşüşün neden yavaş olduğunu açıklamaktadır.
 Marx, klasik iktisatçıların “kâr oranlarının azalma eğiliminde
olduğu” öngörüsüne katılırken, bunun yavaş ve uzun
dönemli bir eğilim olduğunun altını çizmiştir.
 Bu karşı yönlü etkilerin güçlü olduğu dönemlerin de varlığı
dikkate alındığında, kâr oranlarındaki düşüşün uzun
dönemde ortaya çıkan bir olgu olduğu görülür.
Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 150
 Kâr oranı, sermayenin kendisini çevirdiği süreyi
kısaltmasıyla da artırılabilir.
 Bizim örneğimizde 100.000 TL yılda bir kez çevrilmektedir,
eğer bu süre 6 aya indirilirse elde edilecek kâr 40.000 TL’ye
çıkacaktır (yılda % 40 kâr).
 Ticari ve finansal kuruluşların sanayiden bağımsız olarak
gelişimi, finansallaşmanın hızlandırılması, vardiya sisteminin
hayata geçirilmesi gibi yöntemler kâr oranlarını artıran ve
çevrim süresini kısaltan yöntemlerdir.

Kâr oranın azalması
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 151
 Burjuva iktisatçılar için de sömürü basit bir
hırsızlık değildir. Kalıcı ve ısrarlı bir iktisadi
ilişki, kamu yararına aykırı, uygunsuz bir
durumdur.
 Ancak sömürünün kaynakları ve nasıl ortadan
kaldırılacağı konusunda burjuva iktisatçılar
Marksistlerden ayrışır.
Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 152
 Bu konuda ana akım burjuva iktisadında üç yaklaşımdan söz edilebilir:
 (i) Neo Klasiklere göre sömürü piyasaların başarısızlığının bir sonucudur.
Sömürücü monopol (tek satıcı) ya da monopsondur (tek alıcıdır), ayrıca
bu asimetrik bir bilgiyi kullanan bir iktisadi aktör ya da kamusal malların
bedavacısı konumundakiler de sömürücülerdir.
 (ii) Toprak sahipleri gibi tam rekabette kıtlık rantı elde edenler
sömürücüdür (George,1897) ya da faiz geliri elde edenler sömürücüdür
(Keynes). Romer’e göre (1982) bu tanım altında tüm kapitalist sınıf
sömürücüdür.
 (iii) Friedman’ a göre (1980), toplumun bir kesimi olarak sömürücüler
vardır. Özel çıkar gruplarının yönettiği rant kollayıcı monopoller adına
piyasalara müdahale eden hükümetler sömürücüdür.

Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 153
 Buna karşılık, ana akım vizyonlarını kapsasa da, Marx’ın
farklı bir metodolojisi vardır: Artık değer sömürüsü.
 Emek sömürüsüne dayanan ve üretim sırasında ortaya
çıkan bu sömürü kapitalizme özgüdür ve bu artık değerin
kâr + faiz + rant ( ve günümüzde vergi + üst düzey yönetici
ücretleri) biçiminde bölüştürülmesiyle gerçekleşir.
 Burjuva iktisatçılar sömürüyü sistem içinde tedavi edilebilir
görürken,
 Marx’a göre sömürü asıl olarak artık değer sömürüsüdür ve
kapitalizmin kurumsal kimliğiyle bütünleşmiştir.
Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 154
 Marksizm’e göre insan kendi emeğini sömüremez,
sömürü insanlar arasındaki bir ilişkiden doğar.
 Diğer sömürü biçimleri ikincildir.
 Örneğin alım – satım sırasında elde edilen kâr aslında
yeniden bölüştürülen kardır (ikincil sömürü) ve ihmal
edilebilir.
 Yani sermayedarlar diğer sermayedarları kandırarak
kâr etmezler ya da sermaye biriktirmezler.
Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 155
 Günümüz kapitalizminin işleyiş biçimi ve devletle olan ilişkisinden
hareketle artık değer sömürüsü biçimindeki sömürüye ek olarak
ikincil sömürü biçimlerinden söz edilebilir. Bunlar:
 (i) Tekel kârı (süper kârlar): Ortalama piyasa kârının üstünde elde
edilen kâr. Emek gücü alımı konusunda monopsonist konumda
olup, ortalama ücretlerden daha düşük ücretli çalıştıran firmalar
böyle bir süper sömürü sağlarlar.
 Firma aynı anda hem monopolist hem de monopsonist olabilir.
Tekellerin yaygınlığı süper kârı artırırken, normalaltı kâr elde
eden firmalarla tekeller arasında bir menfaat çatışması oluşur.
Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 156
 (ii) Üst düzey yönetici ücretleri, hisse senetleri ile yürütülen sömürü
ve işçiler arasındaki rekabetin yarattığı fırsatçılık biçimindeki sömürü.
 (iii) Bedavacılık: Firmaların dışsal faydaları maliyetsiz bir biçimde
içselleştirip, içsel maliyetleri dışsallaştırması yoluyla elde edilen
sömürü (çevre ve gelecek kuşakların sömürüsü).
 (iv) Toprak sömürüsü (toprak sahipleri). Marx’a göre toprak
sahipleri sanayi sermayesinin el koyduğu artık değerin bir kısmına el
koymaktadır.
 (v) Borçlanma / faiz sömürüsü: Mevduat ya da hazine bonosu
sahibinin yaptığı sömürü ikincil bir sömürüdür. Hazine bonosu
durumunda devletin zora dayalı olarak aldığı vergilerden faiz
biçiminde pay almaktadır. Bu çalınmış mal satın almayla aynı şeydir.
Keynes ve Marx’ın bu konudaki fikirleri benzeşir.
Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 157
 (vi) Devlet aracılığıyla sömürü: Vergilerin, sermaye sahiplerine
sunulan doğrudan hizmetler ve verilen sübvansiyon ve
teşviklerle, vergilerin kaynağını teşkil eden artık değerin yeniden
bölüştürülmesi biçimi olarak düşünülebilir.
 Devlet ayrıca sömürü düzeyini yükseltmek için ‘faşizm’de olduğu
gibi korporatist örgütlenmelerle doğrudan üretim yapmak
suretiyle kapitalistleri özendirebilir.
 ‘Sosyal demokrasi’ örneğinde olduğu gibi devlet belli ölçüde
kapitalizmi ve onun sosyal ilişkilerini meşrulaştırarak artı değer
üretimine katkıda bulunarak sömürüye aracılık edebilir.

Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 158
 Sonuç olarak, sömürü sadece ve basitçe mevcut
varlıkların / servetin yeniden bölüştürülmesini değil,
aynı zamanda yenilerinin yaratılmasını içerir.
 Kapitalist sömürü makro ve mikro düzeyde kurumsal
bir sömürüdür ve zor içerir.
 Devlet politikalarıyla yürütülen yeniden bölüştürücü
sömürü karmaşık bir durum alabilir ve bazen artık
eğer üretiminin güçlendirilmesine neden olabilir.
Sömürü
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 159
BÖLÜŞÜM
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 160
 Kapitalist ekonomilerin büyümesi ve gelişmiş dünyadaki
yaşam standardındaki hızlı artışı sanayi devrimiyle,
sermaye birikimi, sanayileşme ve teknolojik ilerlemenin
hızlanmasıyla son 160 yıldan bu yana sağlandı.
 Bir yazara göre (Thirlwall, eğer 1850 tarihine kadar ki 6000
yıllık insan ömrü 1 gün ile ifade edilirse geçtiğimiz yüz yıl ½
saatten biraz fazla eder.
 Ancak bu son ½ saatte toplam 1 günden çok daha fazla
üretim yapılmış ve gelir yaratılmıştır.
Bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 161
 Yakın dönemde örneğin 1970–1990 döneminde
küresel sanayiler yılda ortalama % 3 oranında büyüdü.
Bu, sanayinin 25 yılda iki katına çıkması demek.
 Keza son 30 yıldır finansal sermaye ve finans sektörü
çok daha hızlı büyüdü.
 Finansal işlemlerin , sermayenin, piyasaların ve
kurumların genel ekonomi içindeki ve milli gelir
içindeki payı ciddi biçimde arttı.
Bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 162
 Gelir ve servet bu denli artarken, bunun bölüşümü son
derece adaletsiz oldu.
 150 yıl öncesine göre yaşam standardı iyileşmiş olan
emekçi sınıflar ile sermaye sınıfı arasındaki uçurum
daha da büyüdü.
 Son krizle beraber emekçi sınıfların sadece nispi
yoksulluğu değil, mutlak yoksulluğu da hızla arttı.
 Emekçiler giderek mülksüzleştiler, yoksullaştılar ve
yaşam standartları hızla düştü.
Bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 163
 Günümüzde dünyada insanlık tarihinde daha önce
görülmemiş bir ölçüde servet dağılımı adaletsizliği mevcut.
 En tepedeki 9,5 milyon zengin, dünya nüfusunun binde
14’ünü oluşturmasına rağmen toplam servetin % 25’ine
sahip durumda.
 En zengin % 10’luk nüfus küresel servetin ya da kaynakların
% 85’ini elinde tutarken, nüfusun % 90’ı geriye kalan % 15’lik
bir kaynakla idare etmek zorunda.
 En alttaki % 50’lik nüfus ise toplam servetin sadece % 1’ine
sahip.
Bölüşüm:
Küresel eşitsizlik
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 164
 Diğer taraftan 2,5 milyar insan günde 2,5 dolardan az
bir gelir tüketebiliyor.
 Dünyada kişi başına günde 2 kg’lık bir gıda üretilirken
toplamda 1,4 milyar insan aç yaşamakta.
 Dünyadaki en büyük 147 çok uluslu şirket küresel
sermayenin % 40’ını kontrol ederken, bunların
çoğunluğunu bankalar ve sigorta şirketleri gibi finans
kapital kuruluşları oluşturuyor.
Bölüşüm:
Küresel eşitsizlik
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 165
 Servet dünyada coğrafi olarak da eşit ya da adil
dağılmıyor.
 2000 yılında ABD ve Kanada tüm servetin % 34’üne,
Avrupa % 30’una ve zengin Asya-Pasifik ülkeleri %
24’üne sahipken, kalan servet diğer bölgelere (L.
Amerika ve Afrika % 12) ait.
Bölüşüm:
Küresel eşitsizlik
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 166
 Dünyanın en zengin 200 kişisinin serveti, 2,6 milyar
insanınkinden fazla.
 Oysa dünyada herkesin yeterli bir biçimde sağlık,
eğitim, gıda temiz içme suyu, sanitasyon hak ve
hizmetlerden yararlanabilmesi için yılda sadece 40
milyar dolarlık bir ek kaynağa ihtiyaç var.
 Bu rakam, 2009 yılında toplam servetleri 2,4 trilyon
dolar olan dünyanın en zengin 50 kişisinin servetinin
altmışta birine denk düşmektedir.
Bölüşüm:
Küresel eşitsizlik
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 167
 Kapitalist sınıfların kendi içinde de göreli olarak bir farklılaşma ortaya
çıktı. Finans kapital başat duruma geldi.
 Forbes 400 Dergisi’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı ABD’ nin en
zengin 400 insanının sektörler itibariyle dağılımı:
 Finans sektöründe faaliyet gösteren spekülatör kapitalistler giderek
başat bir hale gelirken, sanayici ve petrol zenginlerinin ikinci plana
düştü.
 1982 yılında, petrol ve doğal gaz zenginleri en zengin 400 kişi
arasında % 22,8 ile ilk sırada, sanayiciler % 15,3 ile ikinci sırada yer
alırken, finans % 9 ile alt sıralardaydı.
 2007 yılında finansın tek başına payı % 27,3’ e yükselirken
(gayrimenkul ile birlikte % 34), sanayi % 9,5’e geriledi.

Bölüşüm:
Kapitalist sınıf içinde farklılaşma
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 168
 Diğer taraftan dünyanın en zengin ülkesi ABD’ de son
kriz öncesinde dahi yaklaşık 50 milyon insanın sağlık
sigortası yoktu
 10 milyonun üzerinde insan en fazla haftalık 290 dolar
olan asgari ücret ile geçinmek zorunda ve nüfusun %
15’i, yani 46 milyon insan ise yoksul konumunda.
Bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 169
 2011 yılı itibariyle dünyadaki dolar milyarderi sayısı
1000’i aşıyor.
 Forbes 2011 listesindeki en zengin milyarder 75 milyar
dolarlık serveti ile Meksikalı Carlos Slim Helü.
 Oysa Meksika ekonomisi % 6 oranında küçülmüştü.
 Kısaca, kapitalist dünyada milyarlarca insan yoksulluk
içindeyken, az sayıda insan dünyadaki zenginliklerin
çok büyük bir kısmına el koymaktadır.
Bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 170
 Eşitsizlik farklı birim ve ölçeklerde kendini sürekli
tekrarlıyor.
 Bugün her bölgenin ya da metropol kentin kendi yerel
seçkinleri oluştu.
 Muhtemelen dünyadaki zenginlik bölüşümü geçmişte
bugünkü kadar eşitsiz olmadı.
 Var oluşumuzun % 90’ında, tarımın geliştirilmesine
kadar ki dönemde, insanlar bir hayli eşitlikçi
toplumlarda yaşadı.
Bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 171
 Türkiye’de öncelikle servet dağılımı son derece adaletsizdir
ve bu adaletsizlik son yıllarda izlenmekte olan neo liberal
politikalarla daha da artmıştır. Öyle ki 2008 krizi dünyada
olduğu gibi Türkiye’de servet zenginlerinin sayısını
artırmıştır. Nitekim 28 Şubat 2011 tarihli Forbes Dergisi’ne
göre Türkiye’nin en zenginleri listesinde (Forbes 100) yer
alan Türk dolar milyarderlerinin sayısı son üç yılda giderek
artarak 2011 yılında 39 olmuştur. Geçen yıl bu sayı 28 ve
2009 yılında ise 13 idi. 39 dolar milyarderinin bilinen
servetlerinin toplamı 100 milyar doları aşmaktadır (Forbes,
28.02.2011).
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 172
 Bu durum son yıllarda uygulanan ekonomi
politikalarından asıl olarak kimlerin fayda sağladığını
ve gurur duyulan büyümenin ne anlama geldiğini,
büyümenin istihdam ve emekçi sınıfların gelirlerini
artırmadığını, servet zengini sermayedarlar yarattığını
ortaya koymaktadır
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 173
 Ekonomist Dergisi 'En Zengin 100 Türk' Araştırması’nın 2012
sonuçları:
 En zengin 100 Türk’ün toplam serveti 2012 yılında geçen yıla
oranla % 25 arttı.
 Dikkat çekici yükseliş İslami sermayenin önde gelen
markalarından Ülker Grubu'na ait.
 Geçen yıl altıncı sırada bulunan Ülker Ailesi’ne ait Yıldız
Holding, Koç Holding ve Doğuş Holding’in ardından üçüncü
sıraya yükseldi.
 Sabancı Holding ise dördüncü sırada yer alabildi.
Türkiye’de bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 174
 Şirket hissesi, gayrimenkul, toprak /arsa, banka mevduat
hesapları, Hazine bonosu, repo, borsa gelirleri gibi servet
unsurlarına sahip olmayan emekçi sınıflar gelir dağılımından
da adaletli bir şekilde pay alamıyor.
 TÜİK gelir dağılımı araştırmaları sosyal sınıfların milli
gelirden aldığı payları göstermiyor.
 Buna rağmen % 20’lik hane halkı gruplarına göre yapılan
gelir dağılımı araştırması en üst gelir grubu ile alttakiler
arasındaki uçurumu göstermeye yetiyor.
Türkiye’de bölüşüm
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 175
Türkiye’de gelir dağılımı
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 176
 2011 yılında en yüksek gelire sahip son gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay %
46,7 (geçen yıl bu oran % 46,4 idi) iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin
toplam gelirden aldığı pay % 5,8’dir.
 En tepedeki yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, ilk yüzde 20’lik
grubun payının 8 katı.
 Yani, en üst % 20’lik bir grup toplam gelirin neredeyse yarısına el koyarken, kalan
yarısı Türkiye nüfusunun % 80’i tarafından paylaşılmak zorunda.
 Ya da en tepedeki üçte birlik bir nüfus gelirin üçte ikisine el koyarken, en alttaki %
60’lık nüfus kalan üçte bir ile yetinmek durumunda.
 Gini Katsayısı : 0.404 (geçen yıl 0,402 idi).
 Türkiye Şili ve Meksika’dan sonra en OECD ülkeleri içinde en yüksek Gini
Katsayısına sahip ülke.
Türkiye’de gelir dağılımı
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 177
 Türkiye’de insani gelişmişlik düzeyi çok düşük.
 Bu endeks 169 ülke arasındaki insani gelişmişlik farklarını gösteriyor.
 Endeks, sağlık(ömür beklentisi), eğitim süresi ve okullaşma oranı ve kişi
başına düşen milli gelir gibi asıl olarak üç temel kaleme dayanıyor.
 Endeksin değeri 1’ e yaklaştıkça o ülkedeki insanların refah düzeyleri artar,
yoksulluk düzeyi azalır.
 OECD ülkelerinin endeks ortalaması 0.88 .
 Norveç’in 0.94 ile en tepede (1.) ve Zimbabwe’nin 0.14 ile sonuncu (169.)
olduğu sıralamada Türkiye 0.68 ile 83. sırada yer alıyor.
 Daha önceleri Türkiye 70’li sıralarda yer almaktaydı.
 İran, Ermenistan, Gürcistan, Yemen, Fas, Suriye, Mısır, Ürdün, Libya ve Tunus
gibi ülkeler Türkiye’nin üstünde sıralanıyor.
UNDP / İnsani Gelişme Endeksi 2010
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 178
 31 OECD ülkesinde 6 sosyal adalet göstergesinin ağırlıklı ortalaması
OECD genelinde 6.67.
 Türkiye 6 göstergenin hepsinde 5 puanın altında kalarak 4.19 ile son
sırada (31.sırada) yer aldı.
 Böylece Türkiye OECD’nin en sosyal adaletsiz ülkesi olarak
tescillendi.
 Yoksullukla mücadele: 4.26
 Eğitimde eşitlik: 3.67
 İstihdam imkânı: 4.86
 Sosyal bütünleşme: 3.22
 Sağlık: 3.79
 Kuşaklararası adalet: 5.05.
OECD / Sosyal Adalet Göstergeleri
2011
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 179
 Kamu bütçe politikaları ile bu adaletsizlikleri bir miktar
azaltmak mümkün.
 Ancak Türkiye’de bütçeler bu amaçla kullanılmıyor.
 Tam tersine bütçeler gelir ve servetin zenginler ve
sermaye grupları lehine yeniden bölüştürülmesine
hizmet ediyor.
Türkiye’de bölüşüm adaletsizliği
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 180
 OECD ülkelerinde kamu bütçesinden yapılan sosyal
amaçlı harcamalar ortalama olarak 1980 yılında %15.5
ve 2012’de % 21.7’ dir. Türkiye ‘de ise bu oran 1980’de %
3.22’ den 2009 yılında % 12.8’e yükselmiştir.
 Türkiye’de sosyal amaçlı harcamalar Meksika, Güney
Kore ve Şili’den sonra en düşük dördüncü düzeyde.
 Yani, en düşük sosyal amaçlı yardım yapan ülkeler ile
en eşitsiz gelir dağılımına sahip ülkeler arasında
paralellik bulunmaktadır.
Türkiye’de bölüşüm adaletsizliği
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 181
2013 Bütçesi : Asker + polis+ cezaevi +
dincileşme bütçesi
Maliye + Hazine % 42 171 Milyar TL
Milli Eğitim Bakanlığı % 11,7 47,5 Milyar TL
Asker + Polis + Cezaevleri % 11,6 47,2 Milyar TL
Sağlık Bakanlığı % 4,1 16,7 Milyar TL
103 Üni. + YÖK + ÖSYM % 3,7 15,22 Milyar TL
Diyanet İşleri Bşk. % 1,1 4,6 Milyar TL
Kültür + Turizm + Çevre
Bakanlığı
% 1,0 3,8 Milyar TL
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 182
 Bütçeden küçük köylü ve yoksullara yapılan doğrudan
yardımlar bütçenin toplamda % 3 ya da 4’ünü ancak
buluyor. Örneğin son 9 yıl boyunca (2012 ve 2013 hariç )
Sosyal Yardım Dayanışma Fonu aracılığıyla yoksullara
yapılan yardımlar ortalama 2 milyon lirayı bulmadı.
 Sürekliliği olmayan yardım biçimleri, yoksulluğu
azaltmaktan ziyade sisteme ve sistemin egemenlerine
bağımlılık yaratıyor.
 Bir yandan devletin sosyal yönünün küçültülmesi
doğrultusundaki çabalara hız verilirken, diğer yandan da
güncel, tekil ve birbirinden kopuk yardım harcamaları
gündemde tutuluyor.
2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir
bütçe
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 183
 Tarım Kanunun 21 inci maddesinde “Tarımsal destekleme
programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış
kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi
millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” hükmü yer alır.
 Ancak bu oran yıllar itibariyle % 1’in altında seyretmektedir.
 2013 yılı Bütçesinde bu oran toplam tarımsal desteklemeler
ele alındığında % 0.83’dür.
 Ancak Destekleme ve fiyat İstikrar Fonu… vb yollarla
verilen diğer dolaylı tarımsal destekleri de eklendiğinde bu
oran yüzde 1’in üzerine çıkıyor.
2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir
bütçe
Doç.Dr.Mustafa Durmuş 184
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013
Eğt sen mrk eğitimi 2013

More Related Content

What's hot

Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Mustafa Durmuş
 
Küreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldan
Küreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldanKüreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldan
Küreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldan
Burhanettin NOĞAY
 

What's hot (18)

Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2
 
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
 
Devletin Ekonomik İşlevleri
Devletin Ekonomik İşlevleri Devletin Ekonomik İşlevleri
Devletin Ekonomik İşlevleri
 
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Sosyal devlet
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Sosyal devletVahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Sosyal devlet
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Sosyal devlet
 
Latin Amerika Projesi
Latin Amerika ProjesiLatin Amerika Projesi
Latin Amerika Projesi
 
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
 
Küreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldan
Küreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldanKüreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldan
Küreselleşme sürecinde türkiye ekonomisi bölüşüm,birikim ve büyüme erinç yeldan
 
Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.
Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.
Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.
 
Sosyoloji nedir
Sosyoloji nedirSosyoloji nedir
Sosyoloji nedir
 
Maliye tarihi öğr.4
Maliye tarihi öğr.4Maliye tarihi öğr.4
Maliye tarihi öğr.4
 
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
 
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYEMilletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
 
EVRİMSEL İKTİSAT
EVRİMSEL İKTİSATEVRİMSEL İKTİSAT
EVRİMSEL İKTİSAT
 
EVRİMSEL İKTİSADA GİRİŞ
EVRİMSEL İKTİSADA GİRİŞEVRİMSEL İKTİSADA GİRİŞ
EVRİMSEL İKTİSADA GİRİŞ
 
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMAİKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
İKTİSAT OKULLARI: KARŞILAŞTIRMA
 
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİDEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞININ ANATOMİSİ
 

Viewers also liked

Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Mustafa Durmuş
 
Kamaroninfo núm 24. abril 1998
Kamaroninfo núm 24. abril 1998Kamaroninfo núm 24. abril 1998
Kamaroninfo núm 24. abril 1998
Josep Miquel
 
B2B in Government Organizations
B2B in Government OrganizationsB2B in Government Organizations
B2B in Government Organizations
Ashley Spilak
 
цахим судалгаа
цахим судалгаа цахим судалгаа
цахим судалгаа
solongobaga
 
Important article english
Important article englishImportant article english
Important article english
jognak
 
Ikumen communication
Ikumen communicationIkumen communication
Ikumen communication
Takaho Maeda
 
Value first corporate presentation
Value first corporate presentationValue first corporate presentation
Value first corporate presentation
Sachin Bhavsar
 

Viewers also liked (19)

Çocuk işçiliği
Çocuk işçiliğiÇocuk işçiliği
Çocuk işçiliği
 
Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2Igv 2015 öğr kop 2
Igv 2015 öğr kop 2
 
Igv 2015 öğr kop 1
Igv 2015 öğr kop 1Igv 2015 öğr kop 1
Igv 2015 öğr kop 1
 
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
Yok ve gel dağ 2015 öğr kop 1
 
Presentació curs mitjà xixona 2014
Presentació curs mitjà xixona 2014Presentació curs mitjà xixona 2014
Presentació curs mitjà xixona 2014
 
Lect09
Lect09Lect09
Lect09
 
Kdc hbp – tam bình q.tđ
Kdc hbp – tam bình q.tđKdc hbp – tam bình q.tđ
Kdc hbp – tam bình q.tđ
 
Kamaroninfo núm 24. abril 1998
Kamaroninfo núm 24. abril 1998Kamaroninfo núm 24. abril 1998
Kamaroninfo núm 24. abril 1998
 
B2B in Government Organizations
B2B in Government OrganizationsB2B in Government Organizations
B2B in Government Organizations
 
цахим судалгаа
цахим судалгаа цахим судалгаа
цахим судалгаа
 
Lect01
Lect01Lect01
Lect01
 
Important article english
Important article englishImportant article english
Important article english
 
Ikumen communication
Ikumen communicationIkumen communication
Ikumen communication
 
Value first corporate presentation
Value first corporate presentationValue first corporate presentation
Value first corporate presentation
 
From Performance to Health: Wearables for the Rest of Us.
From Performance to Health: Wearables for the Rest of Us.From Performance to Health: Wearables for the Rest of Us.
From Performance to Health: Wearables for the Rest of Us.
 
Overzicht van leermiddelen: een nieuw leermiddelenplein
Overzicht van leermiddelen: een nieuw leermiddelenpleinOverzicht van leermiddelen: een nieuw leermiddelenplein
Overzicht van leermiddelen: een nieuw leermiddelenplein
 
Alexandre gurgel policy development with local content and infrastructure inv...
Alexandre gurgel policy development with local content and infrastructure inv...Alexandre gurgel policy development with local content and infrastructure inv...
Alexandre gurgel policy development with local content and infrastructure inv...
 
Marketing kisi2-2014
Marketing kisi2-2014Marketing kisi2-2014
Marketing kisi2-2014
 
মাধ্যমিক স্তরে ভূগোল শিক্ষা ও করণীয়
মাধ্যমিক স্তরে ভূগোল শিক্ষা ও করণীয়মাধ্যমিক স্তরে ভূগোল শিক্ষা ও করণীয়
মাধ্যমিক স্তরে ভূগোল শিক্ষা ও করণীয়
 

Similar to Eğt sen mrk eğitimi 2013

Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars   Çağdaş Siyasi AkımlarBatuhan Baypars   Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Şaban Yıldız
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3
kolormatik
 
46128 klasik sosyoloji kuramları-ünite1
46128 klasik sosyoloji kuramları-ünite146128 klasik sosyoloji kuramları-ünite1
46128 klasik sosyoloji kuramları-ünite1
ZeynepAs2
 
Uluslar arası ticaret1
Uluslar arası ticaret1Uluslar arası ticaret1
Uluslar arası ticaret1
Ertan Aslan
 
Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1
Ertan Aslan
 
8.1.1 güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti
8.1.1  güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti8.1.1  güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti
8.1.1 güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti
kadirelik11
 
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
PraksisDergi
 

Similar to Eğt sen mrk eğitimi 2013 (20)

Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars   Çağdaş Siyasi AkımlarBatuhan Baypars   Çağdaş Siyasi Akımlar
Batuhan Baypars Çağdaş Siyasi Akımlar
 
Postmodernizmi Oluşturan Unsurlar
Postmodernizmi Oluşturan UnsurlarPostmodernizmi Oluşturan Unsurlar
Postmodernizmi Oluşturan Unsurlar
 
Murray N. Rothbard - Eşitlikçilik — Doğaya Karşı İsyan
Murray N. Rothbard - Eşitlikçilik — Doğaya Karşı İsyanMurray N. Rothbard - Eşitlikçilik — Doğaya Karşı İsyan
Murray N. Rothbard - Eşitlikçilik — Doğaya Karşı İsyan
 
Tüketim / R. Bocock
Tüketim / R. BocockTüketim / R. Bocock
Tüketim / R. Bocock
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3
 
SOC 399, 8. DERS
SOC 399, 8. DERSSOC 399, 8. DERS
SOC 399, 8. DERS
 
Veblen, Simmel ve Sombart’ta Tüketim Olgusu ve Hedonizm
Veblen, Simmel ve Sombart’ta Tüketim Olgusu ve HedonizmVeblen, Simmel ve Sombart’ta Tüketim Olgusu ve Hedonizm
Veblen, Simmel ve Sombart’ta Tüketim Olgusu ve Hedonizm
 
46128 klasik sosyoloji kuramları-ünite1
46128 klasik sosyoloji kuramları-ünite146128 klasik sosyoloji kuramları-ünite1
46128 klasik sosyoloji kuramları-ünite1
 
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern toplumaSanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
 
KS
KSKS
KS
 
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZMEMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
 
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZMEMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
EMPERYAL İKTİSAT: İKTİSAT BİLİMİNDE EMPERYALİZM
 
Toplum değiştirme modelleri
Toplum değiştirme modelleriToplum değiştirme modelleri
Toplum değiştirme modelleri
 
Uluslar arası ticaret1
Uluslar arası ticaret1Uluslar arası ticaret1
Uluslar arası ticaret1
 
Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1Uluslara arsı ticaret1
Uluslara arsı ticaret1
 
Gercek sinema 04
Gercek sinema 04Gercek sinema 04
Gercek sinema 04
 
Soc 399, 2.ders
Soc 399, 2.dersSoc 399, 2.ders
Soc 399, 2.ders
 
8.1.1 güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti
8.1.1  güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti8.1.1  güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti
8.1.1 güçlü avrupanın doğuşu ve osmanlı devleti
 
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
 
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’ MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
MEDYADA DÖNÜŞEN SAĞLIK ANLAYIŞLARI ‘’ERKEK BEDENİ İFTİHARLA SUNAR’’
 

Eğt sen mrk eğitimi 2013

  • 1. EKONOMİ POLİTİK  Doç. Dr. Mustafa Durmuş  Gazi İİBF Öğretim Üyesi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 1
  • 2.  Felsefede yöntem  Alt yapı-üst yapı ilişkileri  Kapitalizm ve toplumlar tarihi  Devlet  Sosyal sınıflar ve sınıf mücadelesi  Sermaye birikimi , artı değer sömürüsü, kar  Bölüşüm  İşsizlik  Enflasyon/ Hayat pahalılığı  Büyüme / kalkınma  Resesyon-Durgunluk ve Kriz  2008 Krizinin dinamikleri  Avro Bölgesi Krizi  Türkiye ekonomisinin durumu Doç.Dr.Mustafa Durmuş 2
  • 3.  Tarihsel olaylar ve olgular genelde iki felsefi bakış ile açıklanırlar: İdealizm ve Materyalizm.  İlkinde “öznel idealizm”e başvurularak örneğin savaşların “kötü adamlar”ın, iktisadi ve politik krizlerin “kötü niyetli ya da beceriksiz, irrasyonel yöneticilerin eylemleriyle ya da politikaları nedeniyle ortaya çıktığı ileri sürülür. Felsefede yöntem Doç.Dr.Mustafa Durmuş 3
  • 4.  Böylece Türkiye’nin Suriye ile savaşın eşiğine gelmiş olmasının tek nedeninin Erdoğan’ın ‘Yeni Osmanlıcı’ ruh hali olduğu ileri sürülebilir.  Kuşkusuz tarihsel olaylarda bireysel tutum ve davranışların, ekonomi politikalarının ve ideolojilerin hatta bazen de tesadüflerin ihmal edilemez rolü vardır.  Ama bunlar gerçeğin tamamını açıklayamazlar. Felsefede yöntem Doç.Dr.Mustafa Durmuş 4
  • 5.  İkinci bakış, diyalektik ve tarihsel maddecilik, olayları ve olguları, var oldukları tarihsel koşullar içinde ve mevcut ekonomik sistemin, üretim tarzının iç çatışmaları, dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile açıklar.  Genel olarak toplum ve yaşama ilişkin, daha zengin, daha kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış açısı sunar.  Buna göre son tahlilde insanın bilinç, düşünce, davranış ve tutumu ve alışkanlıklarını belirleyen şey maddi üretim tarzıdır, yaşam koşullarıdır. Felsefede yöntem Doç.Dr.Mustafa Durmuş 5
  • 6.  Bu bakış altında doğadaki ya da toplumdaki olaylar derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.  Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.  Örneğin 12 Eylül askeri darbesi öncesindeki “sağ-sol çatışması” darbe için, Akçakale’ye kimin attığı belli olmayan bombalar ise savaş kararı almak gerekçe olarak kullanılmıştır. Felsefede yöntem Doç.Dr.Mustafa Durmuş 6
  • 7. İnsanlığın ve toplumların gelişimi Toplumlar Tarihi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 7
  • 8. İNSANIN GELİŞİMİ  Antropolojik (fosil kalıntılar) üzerinde yapılan araştırmalar:  M.Ö. 250.000 yıl düşünen insan (homo sapiens) ortaya çıktı.  M.Ö. 35.000 yıl modern insan dünyanın her yerinde görüldü.  M.Ö. 10.000 yıl sadece tüketen/ avcı insan görüldü.  M.Ö. 6.000-1.000 tarımcı insan (1. Devrim)  18.yy : Sanayi Devrimi (2.Devrim) Doç.Dr.Mustafa Durmuş 8
  • 9. İNSANIN GELİŞİMİ  Şu ana kadar başka hiçbir canlı fizik olarak insanın ulaştığı sayıya(yaklaşık 7 milyar) ulaşamadı ve insanın sahip olduğu ortam çeşitliliğine sahip olamadı.  İnsan ağaçta, mağarada, çölde, suyun içinde, deniz altında, uzayda, modern binalarda yaşayabildi.  Farklı davranış biçimleri sergiledi : Aile, topluluk, ulus, federasyon, yalnızlık, değişik sosyal örgütlenmeler gösterdi.  Farklı yiyeceklerle beslendi, farklı dillerle iletişim kurdu, farklı dinlere ve tanrılara inandı, farklı düşüncelere sahip oldu.  Avcılık-hayvancılık- ziraatla uğraştı, doğayı değiştirmek için makineler icat etti, teknoloji üretti. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 9
  • 10.  İnsanların bu gezegende ancak hayatlarını idame ettirmeye dönük kolektif bir çaba sayesinde var olabildiklerini ve  bu tür bir varoluşun her yeni yolunun daha geniş bir ilişkiler ağında değişikliği zorunlu kıldığını gösteren Marx oldu.  ‘Üretici güçler’ dediği şeylerdeki değişikliğin ‘üretim ilişkileri’ ndeki değişikliklerle bağlantılı olduğunu ve son tahlilde bunların genel olarak toplumdaki daha yaygın ilişkileri dönüştürdüğünü söyledi. Üretici güçler-üretim ilişkileri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 10
  • 11. 11 TOPLUMLARIN GELİŞİMİ  Tarihte Görülen Beş Toplum Biçimi:  İlkel Toplum  Köleci Toplum  Feodal Toplum  Kapitalist Toplum  Sosyalist Toplum Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 12. 12 Toplumların gelişimi  İlkel toplum: Tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız toplum.  Komünist toplum: Teorik olarak son sınıfsız toplum.  Köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlar : Sınıflı toplumlar.  Sosyalist toplum: Komünizm öncesi geçiş toplumu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 13. 13  Toplumsal gelişmenin motoru sınıf karşıtlıkları / sınıf mücadeleleri; yöneten-yönetilen ; sömüren- sömürülen sınıfların aralarındaki mücadeledir. - Özgür yurttaş ile köle (eski Roma’da patrisien ile pleb-köle): Köleci toplum - Orta çağda baron/feodal beyler ile serfler (yarı- köylü): Feodal toplum - 16yy’dan 21yy’a burjuvazi ile proletarya (sermaye- emek): Kapitalist toplum. Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş (Marx): Toplumların gelişimi Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 14. 14 Kapitalizm  Feodal toplumun içinden filizlendi,  Ancak sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırmadı,  Eski toplumsal sınıfların yerine yeni toplumsal sınıfları (feodal beylerin yerine burjuvazi, serflerin yerine proletarya) koydu,  Sınıf karşıtlıkları ve çelişkilerini yalınlaştırıp derinleştirdi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 15. 15 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal Üretim - Özel Mülkiyet çelişkisi /çatışması Kapitalizmin gelişimi ekonomiyi sosyalleştirdi. 1. Sermaye: Önce ulusal, sonra küresel düzeyde hem sanayi hem de finansta büyük şirket ve kurumlarda yoğunlaştı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 16. 16 Sosyal Emek X Özel Mülkiyet  2. Emek: Tekil emek sosyal emeğe dönüştü.  Sosyalleşmiş üretim hem eski üretim yöntemlerinde hem de insan ilişkilerinde devrim yarattı:  Fabrikadan çıkan şey artık çok sayıda işçinin ortak ürünü.  Ancak, tek kişilik üretime özgü ürüne el koyma biçimleri (özel mülkiyet) devam etti ve sosyalleşmiş üretimin ürünlerine de uygulandı.  Bu durum, kapitalizmde bir fay hattı oluşturdu:  Toplumsal (sosyal üretim) ile özel mülkiyet (bireysel ya da kurumsal) arasındaki çelişki. Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 17. Kapitalizm öncesi (feodalizm)  Tekil emek : Toprak, zirai aletler, atölye, diğer aletler gibi emeğin kullandığı araçlar tek bir çalışanın kullanımına uyarlanmış bireysel araçlardı. Bu araçlar üreticinin kendisine aitti. Kırsal bölgelerde bunlar küçük köylü (özgür ya da bağımlı köylü) ve şehirlerde el aletleri ile çalışan işçilerdi. 17Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 18. Büyük ölçekli üretim  Kapitalizm tekil, bağımsız üreticileri bir araya getirip, daha büyük çapta bir üretimi mümkün kıldı.  Bu üreticileri zaman, mekan ve şartlar altında birbirine daha bağımlı bir hale getirdi.  Sermaye kendini sürekli büyütmek içgüdüsüyle üretim koşullarında devrimci dönüşümler yapmaya yöneldi.  Bu devrimci atılımların itici gücü büyük ölçekte bir araya gelen emek gücü oldu.  Uzmanlaşma ve işbölümü, üretimin parçalara ayrılabilmesi ve sonra bu parçaların birleştirilebilmesi tüm bunlar, sosyal emeğin ortaya çıkışıyla gerçekleşti ve servet /sermaye çok hızlı büyüdü. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 18
  • 19. 19 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi  Bölüşüm ilişkileri:  Kapitalizmde sosyal emek tarafından yaratılan ürünlere, bu ürünleri üretenlerce değil, kapitalistlerce el konuluyor.  Engels : “Böyle bir çelişki, yeni üretim tarzına kapitalist niteliğini veren şeydir ve kapitalist toplumun tüm sosyal antogonizmalarının mikrobu bu çelişkide yuvalanır :  “ Sosyalleşmiş üretim ile özelleşmiş kapitalist el  koyma (özel mülkiyet) arasındaki uyumsuzluk.” Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 20. 20 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi  Kendini :  1. Emek –sermaye çatışması :  İşçilerle kapitalistler arasındaki uzlaşmaz çelişki / çatışma oluşur.  Marx :  ”Bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç, sosyal sınıflar arasındaki çatışmanın özünü oluşturur ve bu çatışma bazen durgunlaşıp gizlense de, açık bir sınıf savaşına dönüşür” Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 21. 21 Kapitalizmin temel çelişkisi : Sosyal üretim - özel mülkiyet çelişkisi  2. Rekabet / üretim anarşisi :  Kapitalist üretim kâr için yapılır. Bu da kapitalistler arasında sınırı, sonu olmayan bir rekabete ve üretim ve pazar anarşisine yol açar.  Rekabet, bir yandan aşırı kapasite yatırımlarına ve aşırı üretime ,bir yandan da işverenlerin işçilerin ücretlerini baskılamasına neden olur.  Üretim- tüketim dengesi bozulur : Aşırı üretim ya da eksik tüketim biçiminde kriz patlak verir.  Satış olmayınca kâr realize edilmez, yeni yatırımlar yapılmaz, ekonomi büyüyemez, durgunluğa girer kriz ortaya çıkar. Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 22.  (i) Temel amacı, güdüsü kâr elde etmek, sermaye ve servet biriktirmektir ve temel araçları özel mülkiyet ve fiyat mekanizması ve reel ve finansal piyasalardır.  (ii) Üretim araçları genelde özel mülkiyete / teşebbüse aittir (devlet kapitalizmi hariç) ve bunlar kar amaçlı olarak kullanılırlar.  (iii) Kaynak tahsisi, arz, talep, fiyat, bölüşüm, yatırım vb. kararları tamamen ya da çoğunlukla piyasadaki aktörler tarafından alınır. Kapitalizmin bazı temel özellikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 22
  • 23.  (iv) Üretim süreci sonunda elde edilen kâr sermaye sahibine kalır ve bu kâr diğer sermaye kesimlerince ve vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.  (v) İşçilere, işverenler tarafından ücret adı altında ödeme yapıldığından kapitalizm ücretli emek sistemidir. Kapitalizmin bazı temel özellikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 23
  • 24.  Kapitalizm “Meta fetişizmi” ne yol açar. Bu durum dolaşımda olan bir malın/metanın iki ayrı yönü ile ilgilidir.  İlki o malın gerçekte ne iş gördüğüyle alakalı olan ‘kullanım değeri’, diğeri piyasa da kazandığı değer, yâni, ‘değişim değeri’dir.  Kullanım değeri bir metanın işlevidir, örneğin bir ceketin ‘bizi soğuktan korumak için’ üretilmiş olması gibi ne iş gördüğüyle ilgilidir.  Değişim değeri bu ceket piyasaya çıktığında, vitrinlere yerleştiğinde, diğer metalarla, insanla ve parayla ilişki içerisine girdiğinde kazandığı değerdir.  Böylece, ceket işlevinden sıyrılıp bambaşka bir sanal görüntüye sahip olur. Onun artık bir markası, fiyatı, kullanacak olana sağlayacağı “imaj” gibi özellikleri vardır. Meta fetişizmi: Kullanım değeri x Değişim değeri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 24
  • 25.  Kapitalizmde metaların kullanım değerleri önemini yitirir ve değişim değerleri belirleyici olur. Mallar ve hizmetler değişim değeri üzerinden fiyatlanır.  Örneğin, gençler Apple ürünü ‘iphone/ipad’ ya da ‘blackberry’ cihazlarından satın aldıklarında sadece modern bir iletişim cihazı satın almazlar.  Bu cihazlar, bahsedilen meta fetişizminden dolayı onlara ayrı bir hüviyet, ayrı bir imaj, hava kazandırır (!)  Kapitalizm en mahrem, en insani duygularımızı bile piyasalaştırır, metalaştırır, hayatı meta fetişizminin sanal dünyasına eklemler. Meta fetişizmi: Kullanım değeri x Değişim değeri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 25
  • 26.  Kapitalizm, ortaya çıkışından bu yana geçen yüzlerce yılın çok önemli bir kısmında toplumun çok küçük azınlığına akıl almaz boyutlarda zenginlik ve refah sağlarken, toplumun büyük bir kısmını sefalet altında yaşamaya mahkûm etti.  Bu çelişkiyi ilk fark edenler Hegel ve Feuerbach oldu. İnsanlığın içinde bulunduğu bu durumu yabancılaşma sözcüğü ile ifade ettiler.  Bu terimden kasıtları insanların sürekli olarak geçmişte kendilerinin yaptıkları şeylerin egemenliği ve baskısı altına girdikleri idi.  Marx ilk dönem çalışmalarında bu olguyu işçilerin yaşamlarına uyarladı: “İşçi daha çok zenginlik ürettiği, üretimsel gücü arttığı ve üretimi çeşitlilik kazandığı ölçüde daha da yoksullaşır. Nesneler dünyasının değerindeki artışa koşut olarak, insanın kendi dünyası aynı oranda değer yitirir. Emeğin ürünü olan nesne, onun karşısına yabancı, üreticiden bağımsız bir güç olarak dikilir.” Yabancılaşma Doç.Dr.Mustafa Durmuş 26
  • 27.  Kısaca kapitalist toplumda, işçiler hem yaptıkları işlere hem de kendilerine ‘yabancılaşırlar’.  Emek gücü verimliliğini artıran otomasyon hayatı kolaylaştırmaktansa, birçok işi can sıkıcı bir tekrar haline getirir.  Ayrıca kapitalizmde insanı insanlıktan çıkaran şey sadece insanın yaptığı iş değildir. İnsan var oluşunun metalaştırılması da – her şeyin alınıp-satıldığı bir toplum – derin bir yabancılaşmadır. Yabancılaşma Doç.Dr.Mustafa Durmuş 27
  • 28.  Kapitalist üretim ve mülkiyet sisteminde bazı insanların başkaları tarafından bir eşya gibi kullanılması, bu nedenle de kendilerinin ve kendilerine ait bir takım özel yeteneklerin başkalarının malı haline gelmesi tipik bir yabancılaşma ürünüdür.  Böyle bir yabancılaşma insan ilişkileri üzerinde ‘kişiliksizleştirme’ etkisi oluşturur.  İnsanlar arasında arkadaşlığın yerini, insanların başka insanları kullanması alır.  Hayatın amacının, başka canlılarla güzel ilişkiler kurmak ve sevgiyi paylaşmak değil, eşyaya sahip olmak ve bunun için de başka insanları kullanmak olduğu ilişkiler tüm toplumu kuşatır. Yabancılaşma Doç.Dr.Mustafa Durmuş 28
  • 29.  Diğer taraftan kapitalizm hayatı yabancılaştırdığı kadar, emekçilere sisteme karşı savaşacak kolektif gücü de verir.  1848 devrimlerinden bu yana dünyanın her yanındaki isyanlar, devrimler ve kalkışmalar emekçi halkların kendilerine yabancılaşmış rejimlere karşı mücadelelerinin örnekleridir. Yabancılaşma Doç.Dr.Mustafa Durmuş 29
  • 30. Sosyalizm  Toplumun, onu var edenler tarafından kolektif yönetimi.  Kolektif-ortak mülkiyet.  Üretim, “kar elde etmek” için değil, yalnızca “ihtiyaçların karşılanması” için yapılır.  Kaynak tahsisi demokratik-planlama ile yapılır.  “Meta fetişizmi” ortadan kalkar.  Sosyalist üretim tarzında mal ve hizmetler ihtiyaçları karşılamaya yönelik olarak “kullanım değerleri” esas alınarak üretilirler. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 30
  • 31.  Geçmişte sosyalizm iki temel koşula odaklandı:  Üretim araçlarının üzerindeki mülkiyetin biçimi ve üretken kaynakları ve yaratılan hâsılayı dağıtma mekanizması (kaynak tahsisi).  Kapitalizm; özel mülkiyet ve tahsis mekanizması anlamında serbest piyasa düzeni olarak,  sosyalizm ise üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve işçiler tarafından kontrol edilen bir devlet aygıtı aracılığıyla yapılan kamusal iktisadi planlama olarak tanımlandı. 20yy ‘Reel Sosyalizm’inin açmazları Doç.Dr.Mustafa Durmuş 31
  • 32.  Reel sosyalizm uygulamasında, mikro düzeyde, yani işletmeler bazında sosyalizm çok fazla bir anlam ifade etmiyordu.  İşletmelerin iç yapılanmaları bağlamında sosyalizm, kapitalizmden çok fazla farklılaşmamıştı.  Sosyalistler işbaşına geldiklerinde işletmelerin temel içyapıları çok fazla değiştirilmedi.  İşçiler gün boyu çalıştılar ve fabrikaları iş bitiminde terk ettiler, ama emeklerinin meyvelerini, yönetici müdürlere bıraktılar;  ne üretileceği, nasıl üretileceği ve artı değerin ne yapılacağı konusundaki kararları da bu kişilere bıraktılar.  32 Sosyalizmin makro ve mikro yüzü Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 33.  Özel yöneticilerin yerini, kamu görevlileri almış olsa da ve sosyalistler bir miktar biçimlendirmiş olsalar da,  işçileri işletme kararlarıyla ilişkilendiren mekanizma, kapitalizmdekilerden çok fazla farklılaşmadı.  Kısaca, bilimsel sosyalizmin makro vurgusu kapitalizmden sosyalizme geçiş için güvenli bir yol olmadı.  Çünkü mikro vurgu eksik kaldı. Sosyalizmin makro ve mikro yüzü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 33
  • 34.  Sosyalizmin mikro yönü, kapitalist işletmelerin işçileri sadece emek gücü sunan, diğerlerine her türlü karar alma yetkisini bırakan örgütlenmesine son vermek demektir.  Mikro yönlere yapılacak vurgular çağımızın sosyalizm anlayışını güçlendirebilir.  Bu, sosyalizmin işletme düzeyinde tanımlanmasındaki yetersizlikti. Sosyalizmin makro ve mikro yüzü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 34
  • 35.  İlk olarak, makro- mikro bütünleşik bir sosyalizm anlayışı üretimin her alanında gerçek anlamda işçilerin yönetime katılımını kurumsallaştırabilir.  Bu bağlamda sosyalizm, işçilerin kendilerine bırakılmış olan işletmeleri dönüştürmekten sorumlu olmaları demektir.  İşçiler bunu, yöneten-yönetilen, el emeği- beyin emeği ayrımını ortadan kaldırarak yaparlar. 35 Sosyalizmin makro ve mikro yüzü (Prof. R. Wolff) Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 36.  Yeni bir sosyalist toplum, ancak işçilerin işletmeleri kesintisiz bir şekilde ve eşitlik, paylaşım, rotasyon ve kolektif karar almaya dayalı olarak yeniden örgütlemeleriyle kurulabilir.  Böylece, sosyalizm tüm işçileri makro düzeydeki sosyalist dönüşümün paralelinde ve onun sarmalında yaşam boyu bir öz dönüştürme sürecine dâhil etmek demektir.  Bunun sonucunda işçiler ekonomide olduğu kadar kültürel ve politik yaşamda da tam bir katılım sağlayabilecek bir donanım ve güdülemeye sahip olacaklardır. Sosyalizmin makro ve mikro yüzü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 36
  • 37.  İkinci olarak, böyle bir makro-mikro birliktelik vurgusu içi yeterince doldurulmamış olan “ sosyalist demokrasi” kavramına da somut bir nitelik kazandırır.  Böyle bir demokrasi, her bir işletmenin içindeki işçi meclislerinin / kolektiflerinin temel kararlara nasıl ulaşacağını bize anlatır.  Tıpkı hayatın diğer alanlarındaki demokratik kararların alınmasında olduğu gibi, bu tür işyeri meclisleri /kolektifleri kararlı ve sürekli olmalıdır. Sosyalist demokrasi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 37
  • 38. 21yy sosyalizmi  20yyda görülen reel sosyalizm beklendiği gibi sosyalist demokrasiyi geliştiremedi ve yıkıldı.  21yy sosyalizmi hem 20. yy’ın SSCB tipi reel sosyalizmine hem de Yugoslavya’nın piyasa öz yönetim modelinin alternatifidir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 38
  • 39.  21. yy sosyalizminin temel dayanakları;  Sosyalizm bir aşamadan ziyade bir süreçtir.  Sosyalizmin özü insani gelişimdir.  Toplumun tümünün özgürce gelişimine bağlı olarak her bir bireyin özgürce geliştiği bir toplumdur. 21yy sosyalizmi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 39
  • 40.  Üretim araçları, insanlığın hiçbir alt kümesine ait olmayan, bir sosyal miras olarak ele alınır.  Dayanışmacı bir toplumdur.  Bireysel çıkarlara odaklı bireyler ya da gruplardan oluşan değil, sorumlulukların her bir bireyin yeteneğine göre konulduğu bir toplumdur. 21yy sosyalizmi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 40
  • 41.  20. yy reel sosyalizmi insani gelişme potansiyeline odaklanmanın tersine, üretici güçlerin gelişimine odaklandı.  Sosyalist vizyonun önemli bir parçası olan insanın merkezde yer alması bu noktada kayboldu. 21yy sosyalizmi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 41
  • 42. 21yy sosyalizmi  Reel sosyalizm deneyiminde toplumun üstünde bir devlet algısı vardı.  Ne üretici güçlerin geliştirilmesi,  ne de devlet yönlendirmeleri yeni toplumu tanımlamaz.  Yeni toplumu tanımlayacak olan şey insanın merkeze oturtulmasıdır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 42
  • 43.  Sosyal Mülkiyet: Üretim araçlarının sosyal mülkiyeti olmalı çünkü sosyal komünal verimliliğin hepimizin özgür gelişimine yönlendirilmesi ancak bu sayede mümkündür.  Sosyal Üretim: İşçiler tarafından organize edilecek olan sosyal üretim üreticiler arasında yeni işbirliği ilişkisini inşa eder ve bu tüm üreticilerin tam gelişimi için şarttır.  Sosyal ihtiyaçların karşılanması: Dayanışmacı bir toplumda komünal ihtiyaçların karşılanması temeldir; birimizin özgür gelişimi hepimizin özgür gelişiminin koşuludur. Sosyalmülkiyet SosyalÜretim SosyalİhtiyaçlarınKarşılanması Sosyalizm üçgeni Doç.Dr.Mustafa Durmuş 43
  • 44.  1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) :  Makineleşme öncesi dönem.  İş bölümü yaygınlaşmakta, sermaye birikimi temelde ticaret, tarım ve madencilik alanında gerçekleşmekte.  Robinson Crusoe (17.yy) ilkel birikim dönemini anlatır.  Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme sahip.  Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile yapılabilmektedir. Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 44
  • 45.  2. Liberal rekabetçi dönem (İngiltere Sanayi Devrimi):  Önce tekstil, sonrasında ise tüm sanayide gerçekleşen sanayi devrimi dönemi.  Birikim modern sanayiye, üretim araçları üreten sanayiye kaydı.  Fabrikalar , ulaştırma, iletişim, demiryolları, telgraf, limanlar, buharlı gemiler ve genelde bir alt yapı inşa dönemi.  Kapitalistler arasındaki yoğun rekabetin ve boom- bust döngülerinin dönemi.  Bu dönemde fiyat rekabeti iktisadi faaliyetlerin yönetilmesinde merkezi bir rol oynadı. Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 45
  • 46.  3. Tekelci kapitalizm (emperyalizm):  19yy’ın son çeyreğinde ortaya çıktı.  Sermaye bir spiral biçiminde yoğunlaşıp merkezileşti ve giderek küreselleşti.  Kurumsal örgütlenme baskın tip haline geldi ve sınaî menkul kıymetler için bir piyasa oluştu.  Sanayiler oligopolist firmaların denetimine girdi ve fiyat, hâsıla, yatırım düzeyi ile ilgili kararlar ve faaliyetler rekabetle değil, oligopolistik kurallara göre oluştu.  Otomobil, bilgisayar ve uçak yapımlarıyla sanayi daha da genişledi.  Üretim sektörü giderek tüketim sektörünün büyümesine bağımlı hale geldi. Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 46
  • 47.  4. Tekelci olgun kapitalizm:  1950’ler….  Sweezy ve Magdoff:  Olgun kapitalist ekonomiler büyümeyi sürdürebilmek için, sürekli artmakta olan ekonomik artığı emebilecek yeni talep kaynakları bulmak zorundadır, yoksa büyüyemezler.  Diğer taraftan artan verimliliklerle sürekli büyüyen bu ekonomik artığın yeni karlı yatırım alanlarına yöneltilmesi, yeni yatırım alanları bulmanın güçlüklerinden dolayı, giderek zorlaşır. 47 Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 48.  Çünkü;  Temel sınaî alt yapının yeni baştan kurulmasına gerek yoktu,  Otomobil gibi çığır açıcı gelişmeler her zaman mümkün değil,  Gelir ve servet eşitsizliği arttı, bu da yoksulların tüketimini kıstı,  Zenginler fonlarını giderek daha spekülatif faaliyetlere yatırdılar,  Yeni yatırımlar azaldı,  Oligopolleşme sistemin dinamizmi ve esnekliğinin temeli olan fiyat rekabetinin giderek yok olmasına neden oldu. 48 Olgun ekonomiler uzun süreli durgunluğa girdiler Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 49.  5.Tekelci finans kapital  Finansallaşma durgunluğa yanıt oldu.  FIRE, yani finans, sigorta ve gayrimenkul gibi alt parçalardan oluşan finans sektörü;  Sanayinin ekonomik artık üreten kapasitesini dengeledi.  Hem finans sektöründe yeni istihdam yarattı, hem de varlık zenginleşmesiyle reel sektör için efektif talep oluşturdu.  Finans sektörü reel sektörde elde edilen karların değerlenebilmesi için ciddi imkânlar yarattı. 49 Kapitalizmin tarihsel birikim dönemleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 50.  Kapitalistler her zaman sermayelerini büyütme arzusu içinde olduklarından, paralarını finansal piyasalara akıttılar.  Finansal sektör, çekici- exotik finansal araçlar sundu (menkul kıymetleştirme, CDO ve CDS’ler, türev piyasalar).  2008 kriziyle daha da yoğunlaştı.  1990’da en büyük 10 finansal kuruluş, toplam finansal varlıkların sadece % 10’una sahip iken, bugün bu oran % 50 civarında.  En büyük yirmi kuruluş toplam % 70’e sahip. Bu oran 1990’da sadece % 12 idi. 50 ABD : Finansal tekelleşme /merkezileşme Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 51. Kapitalizmin son 30 yılının dönüştürücü alt yapı ve üst yapı dinamikleri 51Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 52.  Dönüştürücü alt yapı dinamikleri:  Küresel kapitalist kriz  Küreselleşme  Rekabet biçiminin değişmesi / tekelleşmenin artması  Finansallaşma  Özelleştirmeler ve kamunun küçültülmesi  Emek tasarruf edici ve emekçiyi ikincilleştiren teknoloji uygulamaları (özellikle de kamu sektöründe)  Dönüştürücü üst yapı dinamikleri:  Burjuva ideolojisindeki dönüşüm: Neo liberal ideoloji  Ekonomi politikaları  Sosyal devletin çöküşü ve yeni yönetişim anlayışı  Neo liberalizm muhafazakârlık ve dinsel ittifak: Piyasa İslam'ı / Kültürel hegemonya  Sarı sendikacılık ve sendikal bürokrasi  Sosyalist ideolojinin gerekli yenilenmeyi sağlayamaması,  Sosyalistlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 52
  • 53.  1945–75 dönemi yaygın bir biçimde:  ABD’de ‘Altın Çağ’, Avrupa’da ‘Sosyal Devlet ya da Sosyal Demokrasi’ ve azgelişmiş dünyada ‘Ulusal Kalkınma’ dönemi olarak adlandırılır.  1980’lerin başlarından itibaren bu dönem sona erdi ve yerini ‘Neo liberalizm’ aldı. Dönüştürücü alt yapı dinamikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 53
  • 54.  Bu dönemin temel özelliği;  küreselleşme ve finansallaşmanın hızlanması ve baskın hale gelmesi,  tekellerin (ya da oligopollerin) hayatın her alanında yaygınlaşması ve  devletin ekonomiye müdahale alanının daraltılarak, özelleştirmeler, taşeronlaştırma aracılığıyla uluslararası piyasaların ve bunların aktörleri dev sermaye şirketlerinin tam hegemonyasının tesis edilmesidir. Dönüştürücü alt yapı dinamikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 54
  • 55.  Bu dönemde ayrıca kapitalist krizlerin kısa dönemli iş döngüleri olmaktan ziyade çok uzun yıllar süren uzatılmış durgunluklara (stagnasyon) ve büyük resesyonlara dönüşmesi ve  bunların da üst yapıda burjuva demokratik devletlerden vazgeçilerek finansal oligarşik yapılara yönelimi gibi eğilimler söz konusudur. Dönüştürücü alt yapı dinamikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 55
  • 56.  Bir yılda tüm dünyadaki reel mal üretiminin toplam değeri ortalama 55–60 trilyon $ iken, finans piyasalarındaki yıllık toplam işlem hacmi bunun 63 katı yani 3,450 trilyon $’dır.  Dünya mali varlık stok hacmi 1980’de 12 trilyon $ iken 2007’de 196 trilyon $ oldu.  Bu stoklar dünya hasılasının (derinlik) 1980’de % 120’sini,  2007’de ise % 356’sini oluşturuyordu. Küreselleşme ve finansallaşmanın boyutları Doç.Dr.Mustafa Durmuş 56
  • 57.  Küresel düzeyde sermaye ağının nasıl oluştuğu finans kapitalin kontrol gücünü sergiler:  Dünyada 2007 yılı itibariyle 43,060 çok uluslu şirketten oluşan bir sermaye ağı var.  Bu ağ küresel kapitalist ekonomik gücün kaynağını oluşturuyor.  Bu ağın % 40’ı tek başına 147 şirket tarafından kontrol ediliyor. Özellikle en tepedeki 50 şirketten biri hariç kalan tamamı finans şirketlerinden oluşuyor. Küreselleşme ve finansallaşmanın boyutları Doç.Dr.Mustafa Durmuş 57
  • 58. Kapitalist sınıf zenginleşmesinin yeni yönü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 58
  • 59.  Finansallaşan ekonomide ucuz kredi emekçi sınıfları sisteme bağlarken, sınıf bilincini zayıflattı.  Finansal sektörde çalışan emekçilerin sınıf içindeki payı arttı.  Bu kesimler sınıf bilinci ve eylemlilik anlamında geleneksel sanayi işçisinin gerisindeler.  Zira kendilerini beyaz yakalı ve orta sınıf (!) olarak görüyorlar.  Türkiye’de bankalarda çalışan sayısı 200,000 civarında. 59Doç.Dr.Mustafa Durmuş Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek örgütlerini zayıflattı
  • 60.  Finansallaşan ekonomide emekçiler giderek artan biçimde borçlandırılarak tüketime teşvik ediliyorlar.  Emekçiler tüketici kredileri ile ev, araba ve diğer tüketim malı alımlarına yöneltildi.  Kredi kartı borcunu ödeyemeyen sayısı Türkiye’de 1 milyonu aştı.  Tüm bu gelişmeler emekçilere borçlarını geri ödeyememe, sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşatıyor.  Bu durum işlerini kaybetmemek adına onları örgütlü mücadeleden ve sendikal faaliyetten uzak tutuyor.  Emekçiler borçlandırılarak sistemin suç ortağı haline getirilerek rehin alınıyorlar.  Bu durumdaki kitleler ekonomik istikrar için izlenmekte olan ekonomi politikalarını desteklemek durumunda kalıyorlar. Finansallaşma işçi sınıfını yapısını değiştirdi, emek örgütlerini zayıflattı Doç.Dr.Mustafa Durmuş 60
  • 61.  Küresel reel piyasalarda da benzer bir oligopolleşme eğilimi söz konusu.  Yani dünya üretimi ve ticareti az sayıda çok uluslu şirket tarafından doğrudan ve dolaylı yollarla kontrol edilmektedir.  Dünyanın en büyük 100 çok uluslu şirketi ABD, AB ve Japonya’da yerleşik (Triad).  Bu şirketlerin aralarındaki ilişki klasik anlamdaki rekabetten farklı olup daha ziyade bir rakiplik ve işbirliği diyalektiği biçiminde.  Özellikle de fiyat rekabeti çok tehlikeli bir şey olarak düşünüldüğünden genelde bundan sakınılır.  Bunun yerine firmalar büyük ölçüde düşük emek gücü maliyetli durumlara, kaynak rekabetine ve ürün farklılaşmasına yönelirler. Küreselleşme ve reel üretimde oligopolleşme Doç.Dr.Mustafa Durmuş 61
  • 62.  Uluslararası tekelci sermayenin iktisadi gücünün yoğunlaşması ve kontrol gücünün artması aynı zamanda dolaylı bir biçimde, taşeronluk ve yönetim sözleşmeleri, anahtar teslimi anlaşmalar, franchising, lisanslama ve ürün paylaşımı gibi uluslararası stratejik ittifaklarla da sağlanıyor.  Örnek: Star Alliance gibi mega işbirlikleri THY dahil otuza yakın ülke hava yollarını bünyesinde topladı. Küreselleşme ve reel üretimde oligopolleşme Doç.Dr.Mustafa Durmuş 62
  • 63. Özelleştirmeler  Washington Uzlaşması sonrasında kamu küçültüldü, özelleştirmeler başlatıldı.  KİT’ler ve kamusal hizmetler özelleştirildi.  Özelleştirme sadece mülkiyet devri ile değil, serbestleştirme- düzenlemeden vazgeçme, franchising, kullanma hakları, lisanslama, kamu- özel ortaklıkları gibi yöntemlerde her alanda yapılıyor.  Taşeronlaştırma özelleştirmenin en yaygın uygulaması. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 63
  • 64.  Taşeronlaştırma sadece ucuz işçilik ya da kıdem tazminatı gibi bazı yasal sorumluluklardan kurtulmak için değil,  dayanışma kültürünü yok edip , bireyci kültürü yerleştirmek,  sendikasızlaştırmak ve sınıf bilincini yok etmek için de yapılıyor.  Özelleştirilen işyerlerinde uygulanan esnek emek gücü politikaları işçi sınıfı örgütlülüğünü zayıflatıyor. Özelleştirmeler işçi örgütlenmesine darbe vurdu Doç.Dr.Mustafa Durmuş 64
  • 65.  Bu verilerden hareketle günümüz kapitalizminin en çarpıcı özelliğinden birinin küresel düzeyde tekelleşme (ya da oligopolleşme) olduğu,  bunun giderek genel bir eğilim halini almakta olduğu ve dünyada bu yapıdan özerk hiçbir ekonomik faaliyetten söz etmenin mümkün olamayacağı ileri sürülebilir.  Bu gerçek, dünyanın en büyük ekonomilerinin ve en güçlü hükümetlerinin dahi finans kapitalin saldırılarına karşı durmalarının ne denli zor olduğunu ortaya koymaktadır. Dönüştürücü alt yapı dinamikleri Doç.Dr.Mustafa Durmuş 65
  • 66. Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da arttırırken emekçi sınıfın yapısını dönüştürdü  Bugün sermaye temerküzü kendisini uluslararası tekelci sermayenin hızlı büyümesinde gösteriyor.  Teknolojinin yanı sıra sermaye her zamankinden daha fazla mobil durumda .  Çünkü dev firmalar giderek küreselleşiyor ve finansallaşıyor.  Bugün, ulusal düzeydekine ilave olarak küresel bir artık değer oluşumu ve bunun yarattığı bir rant bölüşümü söz konusu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 66
  • 67.  Yani;  Metropol ve az gelişmiş ülkelerdeki emek gücü verimlilikleri arasındaki fark kapanırken, ücret farklılıkları giderek açılıyor.  Böylece metropollere doğru akan bir emperyalist rant oluşuyor.  Çünkü az gelişmiş ülkelerdeki emek, değerinin çok altında ücretlendiriliyor.  Bu rantı artırarak sürdürmek isteyen emperyalizm azgelişmiş ülkelerdeki işçi örgütlenmelerini daha da baskılıyor. Küreselleşme emperyalist sömürüyü daha da arttırırken emekçi sınıfın yapısını dönüştürdü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 67
  • 68.  Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler azgelişmiş ülkelerde precartiat adı verilen bir emekçi katmanını ortaya çıkardı.  Bu emekçiler uluslararası iş bölümüne uygun bir biçimde esnek / güvencesiz istihdam koşullarında ve genelde yarı zamanlı istihdam ediliyorlar.  Büyük ölçüde kadınlardan, gençlerden, engelli işçilerden, tekrar çalışmak zorunda kalan emeklilerden, eski mahkûmlardan ve göçmenlerden, esnaftan, iktisadi değişim nedeniyle yerlerinden edilmiş olan kalifiye ve yarı-kalifiye işçilerden ve işsizlerden oluşuyor.  Precariat Doç.Dr.Mustafa Durmuş 68
  • 69.  (i) Burjuva demokrasileri giderek geçerliliğini yitiriyor, iktidar ve muhalefet partileri arasındaki fark giderek kayboluyor.  ii) Uzun dönemde “emperyalistler arası savaş” tezi geçerliliğini korusa da, kısa vadede ABD, AB ve Japonya üçlüsünden oluşan bir “kolektif emperyalist işbirliği” mevcut.  Libya işgali ve gündemdeki Suriye müdahalesi bunun somut örnekleri. Alt yapıdaki dönüşümün politik sonuçları Doç.Dr.Mustafa Durmuş 69
  • 70.  (iii) Triad’ın emperyalist bloku azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik bloklar ile stratejik ittifakını sağlamış durumda.  Azgelişmiş ülkelerdeki gerici hegemonik blokları da içine alan bir küresel gerici hegemonyadan söz etmek mümkündür.  Büyük Orta Doğu Projesi’nde (BOP) Türkiye ve ABD’nin ittifakı ve eş başkanlıkları bunun en somut ifadesi.  (iv) Mevcut iktisadi kriz sadece bir kriz olmaktan öte özellikler göstererek, sistemin kendi kendini yeniden üretmekte zorlanmasından dolayı, içe doğru patlamalar yaşamaktadır (Bolivya, Venezüella ve Ekvator). Alt yapıdaki dönüşümün politik sonuçları Doç.Dr.Mustafa Durmuş 70
  • 71. Dönüştürücü üst yapı dinamikleri  Burjuva ideolojisindeki dönüşüm ve neo liberal ideoloji ve ekonomi politikaları, sosyal devletin çöküşü ve Yeni Yönetişim anlayışı Doç.Dr.Mustafa Durmuş 71
  • 72.  1970’li yıllardan bu yana metropol ülkelerde geliştirilen neo-liberal ideoloji ve neo-liberal politikalar IMF, DTÖ ve DB gibi örgütler aracılığıyla tüm dünyaya egemen kılındı.  Bu ideoloji, işçi sınıfı ve aydınlar başta olmak üzere toplumun büyük kesiminin ülke sorunlarına ilgisiz kalmasına neden oldu.  Ayrıca bu ideolojinin muhafazakarlık ve din ile ittifakı örgütlü mücadeleyi olumsuz etkiliyor. Neo-liberal ideoloji Doç.Dr.Mustafa Durmuş 72
  • 73.  Neo-liberalizm, emekçi örgütleri ve sendika karşıtı yasaların hayata geçirilmesi, sendikal faaliyetlerin yasaklanması ya da kısıtlanması demek.  Bu rejimde sendikalara biçilen rol, emek gücü piyasalarının düzenlenmesi ve yönetilmesinde sendikaların, kapitalistlerin ve devletin yönlendiriciliği altında müttefiklik-yardımcılık rolüdür. Neo-liberal ideoloji Doç.Dr.Mustafa Durmuş 73
  • 74.  Neo liberal dönemde sınıfsal güç dengelerinde ve kapitalist devlet anlayışında önemli değişiklikler meydana geldi.  Bu gelişmeler sosyal devletlerin günümüzde içine girdikleri paradigma değişikliğinin ve beraberindeki kamusallık anlayışındaki değişimin de arka planını oluşturuyor. Sınıfsal güç dengesindeki değişim 74Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 75.  1980 sonrası neo liberalizm olarak adlandırılır.  Neo-liberal dönem sermayenin hegemonyasının yeniden ve daha güçlü bir biçimde kurulmasını sağlarken, sosyal devletin de giderek ortadan kalkmasına neden oldu. Neo liberalizm: Sosyal Devletin çöküşü 75Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 76.  1980 kırılması birbiriyle ilişkili iki önemli geçiş içeriyor:  (i) Fordist yapılanmadan Post-Fordist yapılanmaya geçildi.  Fordist dönemde sermaye ile emek arasında bir çeşit ateş kes mevcuttu ve örgütlü emek ,ücret artışları ve iş güvenliği bağlamında oldukça güçlenmişti.  Post- Fordist dönemde ise bu ateşkes bitti ve emek ikame edilebilir, vazgeçilebilir, kullanılıp atılabilir bir hale dönüştürüldü.  (ii) Keynesyen teoriden Post-Keynesyen teoriye geçildi.  Keynesyen teori altında hükümetten ekonomiyi düzenlemesi ve toplumun refahı için sosyal refah programlarını sürdürmesi bekleniyordu.  Post-Keynesyen / Neo liberal dönemde ise hükümet bunların hiçbirini yapmamalıydı. Neo liberalizm 76Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 77.  Kısaca;  Fordizm ve Keynesyenizm işçi sınıfını ve genel olarak vatandaşları kapitalizmin aşırılıklarından koruyan bir çeşit «Toplumsal Anlaşma» idi.  Neo liberalizm dünya çapındaki siyaset ve ekonomiyi giderek daha fazla hâkim sınıf ya da ulusların emrine sokacak şekilde şekillendiren bir ideoloji.  Emekçi sınıflara karşı açgözlü bir topyekûn saldırının, savaşın hikâyesi. Neo liberalizm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 77
  • 78.  (i) Kamusal mal ve hizmetlerin metalaştırılması ve kamunun küçültülmesi (özelleştirmeler).  (ii) Her türlü metaı bir spekülasyon aracına dönüştüren bir hızlı finansallaşma.  (iii) Her türlü doğal, sosyal ve reel felaketin ve krizin kapitalist sınıf için ve onun tarafından manipülasyonu.  (iv) Servetin üst sınıflar lehine ve bölüştürülmesinde devletin açık ve pervasız bir biçimde bir araç olarak kullanılması. Neo liberalizmin dört ayağı (D. Harvey) 78Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 79.  Neo liberalizm ile birlikte geleneksel sermaye birikimi yöntemlerine ilave olarak,  sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere ve doğaya ve doğal kaynaklara el koyma biçiminde çağdaş bir “ilkel birikim modeli” de yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.  Bu gelişmeler kamusallığın da daraltılarak etkisizleştirilmesiyle sonuçlandı. İlkel birikime dönüş 79Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 80.  Yönetim, devlet dışındaki aktörleri de (sivil toplum örgütleri, şirketler, piyasalar vb) içeren, “birlikte yönetme”, “hükümet olmadan yönetme” olarak tanımlanıyor.  Son derece esnek, aynı ölçüde kaygan ve değişken bir kavram.  Söylemde tarafsız , siyasi ve ideolojik olmayan bir özellik sergiler.  Gerçekte bu kavram yeni bir siyasal iktidar modeli.  Toplumun ezilenlerini dışlarken, toplumun geleceğini sermaye sınıfının egemenliğine mutlak olarak teslim eder. Neo liberal Yönetişim 80Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 81.  Avrupalı devletler tekil kemer sıkma uygulamalarında yeterince başarılı olamayınca,  2011’den itibaren Yeni Avrupa Ekonomik Yönetişimi adı altında hem ulusal düzeyde hem de ulus üstü bir açık hegemonya modeline başvuruluyor.  «Avrupa Sömestri» ile ulusal meclislerin bütçe yapma hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor ve Avrupa Komisyonu’na veriliyor, üye ülke ekonomileri izlenip denetleniyor. Yönetişim AB’de kanunlaştı 81Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 82.  Üst yapıdaki en önemli değişim ideoloji alanında oldu.  “Neo liberal burjuva ideolojisi” din ve muhafazakârlık gibi yerleşik diğer ideolojilerle yaptığı işbirliği sonucunda,  adeta yeni bir din gibi kesin biat edilen bir ideolojiye dönüştü. Kültürel Hegemonya tesisi: Neo liberalizm – ideoloji- yeni muhafazakarlık - din işbirliği Doç.Dr.Mustafa Durmuş 82
  • 83.  Bu durum işçi sendikalarını düzenin uysal bir parçası haline getirirken, sol içinde dahi yankı bulabildi.  “yeni sol” ya da “liberal sol” gibi akımların doğmasına neden oldu (Yetmez ama evet!).  Bu yeni durum emekçiler başta olmak üzere tüm toplumun neo liberal politikalara ve yoğun emek sömürüsüne karşı yükselecek mücadelesini bastırmada bir kültürel hegemonya olarak işlev görüyor. Neo liberalizm –ideoloji-yeni muhafazakarlık-din işbirliği Doç.Dr.Mustafa Durmuş 83
  • 84. Kültürel hegemonya eşitsizlikleri meşrulaştırıyor  Sabır,  Sınav,  Şükür,  Tevekkül,  Kader  Referanslarını kullanan kültürel hegemonya toplumdaki eşitsizliklerin emekçiler tarafından normal görülüp kabul edilmesini, itaat edilmesini sağlıyor. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 84
  • 85.  Türkiye’de dinsel pratiklerin ve simgelerin kamusal alandaki görünürlüğü hızla arttı.  Piyasa İslamı, özelleştirmeler aracılığıyla sosyal devletin tamamıyla yok edilmesinde bir araç olarak kullanılıyor.  Amerika’da olduğu gibi, dinsel olan, yeniden yorumlanmış bir kamusal alanın tam ortasına oturtulmaya çalışılıyor. Piyasa İslamı: Sosyal devletin yok edilmesinde araç 85Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 86.  Piyasa İslam’ı Bush’un “inanç temelli inisiyatif” fikrinin bir uzantısı:  «Şimdiye kadar devletin sağladığı bazı sosyal hizmetler özel sektör ve dini cemaatler üzerinden ve hayırseverlik temelinde verilecektir (Religious contractors)».  «Cemaatler eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerini kendileri yönetebilirler». 86Doç.Dr.Mustafa Durmuş «Piyasa İslam» ı sosyal devlete karşı
  • 87.  Dinsel referans geleneksel İslami bir duruştan ziyade bir kamu karşıtlığından besleniyor.  Hükümete sadece büyüme ile ilgilenmek düşüyor.  Dinsel lügatin zekât, sadaka, vakıflar gibi temel kavramları yeni sosyal politika araçları olarak sosyal devlete alternatif olarak sunuluyor. Kamusallıkta boşalan yer «Piyasa İslam» ı ile doldurulmak isteniyor 87Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 88.  Neo liberal yeniden yapılandırma ile geçen 30 yılın ardından gelen kemer sıkma çağında;  Avrupa Birliği ülkelerindeki sosyal devletlerin geleceği son derece belirsiz.  Kemer sıkma AB’de kurumsallaştırılıp, kalıcı hale getiriliyor.  Sermaye açısından artık emek ile uzlaşmaya gerek de yer de yok. Çağ, kalıcı kemer sıkma çağı 88Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 89.  İktisadi işlevleri açısından kapitalist devlet 89Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 90.  Klasik İktisat (18-19yy) : Devletin rolü sosyal mal ve hizmet üretimi ile sınırlıdır (İç ve dış güvenlik + alt yapı+ eğitim) .  Neo-klasik iktisat (1870’ler…): Devletin, etkin kaynak tahsisiyle sınırlı olmak üzere, piyasa mekanizmasının başarısızlıklarının giderilmesiyle ilgili tamamlayıcı bir rolü vardır.  Leviathan Devlet Anlayışı ( Buchanan, Downs, Niskanen) (1980- 2000) : Devlet, seçmenlerin, politikacıların, bürokratların ve çıkar gruplarının çıkarlarını maximize etmeye yarayan bir araçtır. 90 Klasik-Neo klasik- Leviathan devletin iktisadi işlevi Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 91.  Devletin varlık nedeni, piyasaların etkin kaynak tahsisini sağlayamamasıdır.  Devletin görevi bu başarısızlıkları gidermek ve üretimin ve sermaye birikiminin sürdürülebilmesini sağlamaktır.  Asli değil, piyasayı tamamlayıcı olma anlamında talidir. 91 Neo-klasik İktisat ve Kapitalist Devlet Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 92.  Bu yaklaşım, 1980 ve 1990’lı yıllarda burjuvazi ve sağ /muhafazakar partiler tarafından sosyal devletin zayıflatılması ve özelleştirmelerin yapılabilmesi için bir teorik dayanak olarak kullanıldı.  Halkın kamuya olan güveni sarsıldı, bu da KİT’lerin satışı ve geniş anlamda özelleştirmelerin yapılmasını kolaylaştırdı. Leviathan Devlet Doç.Dr.Mustafa Durmuş 92
  • 93.  Keynes ve Beveridge :  Devletin temel görevleri tam istihdamın sağlanması ve sosyal adalete uygun bir yeniden bölüşüm sağlamaktır (Refah Devleti- Refah Toplumu).  Ancak yeniden bölüştürücü devlet, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin, kapitalist üretim tarzının da koruyucusudur.  Onu politik ve iktisadi krizlere karşı savunur, korur.  Gerektiğinde kamu yararı için müdahalelerde bulunur, düzenlemeler yapar. 93 Sosyal Demokrasi ve Devlet Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 94.  Devlet tüm sınıfların lehine hareket edemez.  Devlet sadece çeşitli çıkar grupları tarafından ele geçirilebilen bir araç değil,  Asıl olarak, mevcut sınıfsal ilişkilerin bir ifadesi, kapitalist egemen sınıf ya da sınıfların çıkarlarını korumak için var olan temel bir araçtır. Marksizm ve Kapitalist Devlet Doç.Dr.Mustafa Durmuş 94
  • 95.  Engels : Anti-Dühring (1877) :  “ ...Ve modern devlet, işçilerin ya da tek tek kapitalistlerin gasp girişimlerine karşı, kapitalist üretim tarzının genel dışsal koşullarını korumak amacıyla burjuva toplumunun kendisini teçhizatlandırdığı yegane örgüttür.  Hangi biçimde olursa olsun, modern devlet zorunlu olarak kapitalist bir makinedir; kapitalistlerin ideal kolektif organıdır.  Mülkü anlamında ne kadar çok üretken gücü elinde tutarsa, tüm kapitalistlerin o denli gerçek kolektif organı olur”. Marksizm ve Kapitalist Devlet Doç.Dr.Mustafa Durmuş 95
  • 96.  Yani kapitalist devlet:  1.İşçilerin ya da tek tek kapitalistlerin sermayeyi ele geçirme girişimlerine ve dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı kapitalist üretim tarzını korumak,  2. Egemen sınıf burjuvazinin çıkarlarını savunmak ve yasama- yürütme-yargı ve eğitim gibi araçlarla bu çıkarları meşrulaştırmak,  3. Sermaye birikimi ve toplumsal yeniden üretim sistemini kesintisiz sürdürebilmek için,  Burjuvazi tarafından kolektif bir biçimde örgütlenmiş olan, zora dayalı en geniş kapsamlı aygıttır. 96 Marksizm ve Kapitalist Devlet Doç.Dr.Mustafa Durmuş
  • 97.  Kapitalist devlet birbiriyle genelde çatışan iki işlevi “sermaye birikimi” ve “meşrulaştırma” işlevlerini yerine getirir.  Bir yandan özel sermaye birikimini kârlı kılabilecek koşulları yaratmalı, diğer yandan sosyal uyumu / birliği toplumsal barışı muhafaza etmelidir.  Devlet sermaye birikimine destek olmak için zor gücünü kullandığında meşruiyetini ve toplumsal desteğini yitirir.  Ancak, özel sermaye birikimine yardımcı olmayan devlet artı değer üretimi, böylece de vergi biçimindeki önemli bir gelir kaynağını yitirir. 97Doç.Dr.Mustafa Durmuş Marksizm ve Kapitalist Devlet : Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)
  • 98.  «Sosyal yatırım” (tekno parklar, alt yapı vs) ve “sosyal tüketim” (sosyal güvenlik) şeklindeki sosyal sermaye harcamaları özel sermayenin kârlılığını artırıp, artı değeri büyüterek ilk işleve hizmet eder.  Kamusal sağlık, eğitim, sosyal yardımlar gibi sosyal harcamalar devletin meşruiyetini böylece de sosyal uyumu sağlayan kamusallık derecesi yüksek harcamalardır. 98Doç.Dr.Mustafa Durmuş Marksizm ve Kapitalist Devlet : Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)
  • 99.  1980 sonrasında küreselleşme, neo-liberalizmin yükselişi ve reel sosyalizmin çöküşü sermayenin hegemonyasının yeniden ve daha güçlü bir biçimde kurulmasını sağladı.  Devletin sermayeye olan açık desteğini meşrulaştırma ihtiyacı azaldı.  Bu faktörler bütçe politikaları ve kamu harcamalarının niteliksel ve niceliksel dönüşümleri üzerinde çok etkili oldu.,  Bu hizmetlerin kamusal niteliği azaldı, yeni biçimler aldı. 99Doç.Dr.Mustafa Durmuş Marksizm ve Kapitalist Devlet : Sosyal Refah Hizmetleri (J.O’Conner)
  • 100. Sosyal sınıflar ve sınıf mücadelesi Doç.Dr.Mustafa Durmuş 100
  • 101.  Sınıflara bölünmüş bir toplumda yaşıyoruz…  Irk, din, mezhep, etnisite, cinsiyet gibi bölünmüşlüklerle kıyaslandığında emek-sermaye bölünmüşlüğünün üzeri kapatılmaya çalışılıyor.  Burjuva toplum kuramları sınıfsal çelişkileri toplumdaki statü, meslek ve gelir farklılıkları ile açıklarlar.  Marksizm, sınıfsal konumu diğer toplumsal gruplara karşı ve nesnel bir ilişki olarak ele alır.  Yani, kişinin sınıfsal konumu öznel tutumlara değil, üretim ilişkileri içindeki fiili yerine bağlıdır.  Ayrıca emek-sermaye ilişkisi üretim sürecinde şekillenen antagonist bir ilişkidir. Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz Doç.Dr.Mustafa Durmuş 101
  • 102.  Kısaca, yaşam için gerekli olan her şeyi işçiler, emekçiler üretir, sermaye sınıfı üretilenlere el koyar.  Genişletilmiş toplumsal yeniden üretim için emek ve sermaye arasındaki bu ilişki zorunlu bir ilişkidir.  Zira kapitalizmde üretim, sermaye birikimi ve kâr sermaye sınıfının elinde toplanır.  Kâr sermayeyi ve serveti büyütmek için kullanılır, bu kârın kaynağı üretim sırasında yaratılan ve işçilerin ödenmemiş emeği demek olan artı-değerdir. Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz Doç.Dr.Mustafa Durmuş 102
  • 103.  Artı değer sömürüsü üretimin ve sınıf mücadelesinin varlık nedenidir.  Egemenler kapitalist sömürüyü ve ekonomik anarşiyi haklı gösterebilme gayretiyle sınıfların ve özel mülkiyetin, insanlığın var olduğundan bu yana mevcut olduğu mitini yaygınlaştırırlar. Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz Doç.Dr.Mustafa Durmuş 103
  • 104.  İlkel komünal toplum tarihte görülmüş ilk ve tek sınıfsız toplum örneğidir.  Bu toplum biçimi aynı zamanda insanın yüzbinlerce yıl boyunca geçirdiği evrime de tanıklık eder.  Bu toplumda özel mülkiyet, imtiyazlı elitler, sosyal sınıflar, polis ya da devlet gibi zor aygıtları mevcut değildi.  Bu toplum biçimi ileri ölçüde demokratikti.  Herkes genel meclis gibi oluşturulan yapıda yer alır ve önemli konularda söz sahibi olurdu ve özel amaçlar için şefler ya da sorumlular seçimle belirlenirdi. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 104
  • 105.  Ortak kabile mülkiyeti, özel ailelerin (beraberinde özel evlerin) oluşumuyla zamanla zayıflamaya başladı.  Zaman ilerledikçe ortak arazi her bir ailenin ortak mülkiyetine ayrılacak şekilde bölündü.  Anaerkil aile biçimi kolektif mülkiyetin korunması için zaruri hale gelen erkek egemen biçime dönüştü.  Tahıl üretimi ve hayvancılığın yaygınlaşması toplumsal tabakalaşmaya yol açtı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 105
  • 106.  ‘Kabile reisliği’ ya da ‘büyük adamlar’ ortaya çıktı.  Fakat bu tabakalaşma, toplumun bir kesiminin emeğiyle üretilen artık ürünün diğer bir kesim tarafından el konulmasıyla sonuçlanan sınıfsal farklılaşmaya benzemiyordu.  Özel mülkiyetin giderek yaygınlaşması ve giderek insanların kendi ihtiyaçlarının üzerinde bir artık üretebilecek duruma gelmesi insanlığın gelişiminde önemli bir atılımla sonuçlandı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 106
  • 107.  Artık ürün üretilmeye başladığında sahibi için çalışmak zorunda olan kölelerin muhafaza edilmesi ekonomik olarak anlamlı oldu.  Giderek artan sayıda köle tarafından üretilen artık yeni sınıf olan köle sahiplerince sahiplenildi.  Ancak köleler nasıl denetlenecek ve çalışmak için nasıl zorlanacaklardı?  Eski kabilelerin polis ya da zor araçları mevcut değildi. Her bir birey özgür bir savaşçı konumundaydı. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 107
  • 108.  Bir insan kendi yaşamını sürdürebilmek ve çalışır durumda kalabilmek için gereksinim duyduğu yiyecekten daha fazlasını üretebilir düzeye gelinceye kadar, toplumun sınıflara bölünmesi söz konusu olmadı.  Eğer kölelerin ürettikleri sadece onları hayatta tutabilecek kadar olsaydı, onları köle olarak muhafaza etmenin anlamı olmazdı. Sosyal sınıflar ortaya çıkıyor Doç.Dr.Mustafa Durmuş 108
  • 109.  Kısaca, artık ürün üretimi, eski toplumsal biçimleri parçalamış ve sınıfsal ayrışmayı mümkün kılmıştır.  Bu sınıfların varlığı ise bir sınıfın diğer sınıf üzerinde egemenlik kurma anlamında bir zor aygıtını gerektiriyordu.  Böylece toplumda zengin ve yoksul, kiracı ve toprak sahibi, borçlu ve borç veren (kreditör) ortaya çıkmaya başladı.  Kısacası toplumun sınıflara bölünmesi ekonomik bir artık (artık ürün) yaratan üretimin ve üretici güçlerdeki gelişimin bir sonucuydu. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 109
  • 110.  Egemen sınıfın çıkarlarını koruyabilmek amacıyla özel kurumlar yaratıldı.  Özel silahlı insanlar, mahkemeler ve kanunlar köle sahiplerinin özel mülkiyetini korumak amacıyla oluşturuldular.  Tüm eklentileriyle birlikte devlet ortaya çıktı ve eski adil düzenin tüm özgürlük ve eşitliği harabeye döndürüldü.  Yeni sosyal ve ekonomik düzeni haklı gösterebilmek için yeni fikirler ve ahlaki değerler geliştirildi. Devlet ortaya çıkıyor Doç.Dr.Mustafa Durmuş 110
  • 111.  Marx’a göre, bir yandan emekten daha fazla artı değer yaratma çabası biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç kapitalist toplumlarda sosyal sınıflar arasındaki çatışmaların özünü oluşturur.  Bu çatışma öznel niyetlerin dışında nesnel olarak hayatın içinde var olan bir gerçekliktir. Sınıf mücadelesi nesnel bir gerçekliktir Doç.Dr.Mustafa Durmuş 111
  • 112.  Ancak, bu uzlaşmaz sınıfsal bölünmüşlük gerçeği sistemin egemenlerince çeşitli yollarla; resmi eğitim, bireycilik ve mülkiyetçiliğin teşviki, ırkçılık, şovenizm, milliyetçilik, cinsiyetçilik, savaş çığırtkanlığı ve medya propagandası aracılığıyla perdelenir.  Keza, sermaye işçileri ve toplumun bütününü yönetebilmek için onları böler ve birbirlerine rakip hale getirir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 112
  • 113.  Günümüzün çarpıcı iktisadi gerçekleri olan yoksul-zengin uçurumu, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik ve krizler ise böyle bir sınıfsal ayrışmanın sonuçlarıdır.  Uygulanan ekonomi politikaları genelde bu sömürünün sürmesine, sermaye sınıfının daha da zenginleşmesine, emekçi sınıfların daha da yoksullaştırılmasına hizmet eder.  Bu bağlamda 400 yıllık kapitalizm insanlara iddia edilenin aksine sınıfsal sömürü, yoksulluk ve krizler dışında pek de bir şey vermemiştir. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 113
  • 114.  Proleter devrimci bir sınıf siyasetinin halâ çok önemli ve acil olduğunu göstermektedir.  Sınıf mücadelesi ve sınıf siyasetinin, bir döneme ait, modası geçmiş kalıntılar olduğu, günümüzde sınıfsal ayrışmanın ve çelişkilerin ortadan kalktığı, bu nedenle de sınıf siyasetine ihtiyaç olmadığı iddiaları egemenlerin ve onların sözcülerinin kasıtlı olarak yaymaya çalıştıkları, liberal solcuların inandıkları içi boş iddialardır. Tek çıkış sınıf siyasetine geri dönmektir Doç.Dr.Mustafa Durmuş 114
  • 115.  Özellikle son 20 – 30 yıldır uygulanmakta olan neo liberal politikalar işçi sınıfının mücadelesini geriletmiş olsa da gerçekler inatçı bir biçimde kendilerini dayatıyor.  Kapitalizmin krizlerle yürüdüğü gerçeğinin yanı sıra, emekçi sınıflar bugün sayıca her zamankinden daha kalabalık ve daha güçlüdür.  Bugün işçiler, emekçiler tüm dünyada nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar.  Kapitalist sistem dünyanın her bir yanında egemendir ancak bu sistem 6,5 -7 milyarlık dünyada en-az 3–4 milyar işçi sınıfı ve onların bakmakla yükümlü olduğu insanları yaratmıştır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 115
  • 116.  İşçi sınıfı eskisinden daha eğitimli ve becerili bir konumdadır.  Bu sadece mavi yakalı sanayi işçileri için değil, aynı zamanda bilişim sektörü işçileri, öğretmenler, memurlar, finans işçileri, teknik elemanlar gibi her tür beyaz yakalı çalışan için de geçerlidir.  Ve bu kesimler, geçici işçiler, güvencesizler ve işsizlerle birlikte devrimci bir sınıf siyasetinin hala temel öznesi olma özelliğini taşımaktadırlar.  Eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum ve dünya kurmanın bugün her zamankinden daha fazla mümkün ve gerekli olduğu açıktır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 116
  • 117.  Öte yandan proleter devrimci sınıf siyaseti toplumdaki uzlaşmaz sınıfsal çıkarların varlığının ve insanların gerçek anlamda özgürleşmesinin ve yaşamlarının iyileşmesinin ancak sermaye sınıfına karşı verilecek olan sınıf mücadelesi ile sağlanabileceğinin kabulüyle başlar.  Yani sınıf mücadelesinin doğru analizi toplumun sosyalist dönüşümünün anahtarıdır. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 117
  • 118.  Ancak bu genel saptamalar, sınıf mücadelesinin bir parçası olduğundan, kamusal eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı gibi haklar için mücadele edilmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.  Ayrıca Türkiye özelinde kendisini ulusal bir sorun, özgürlükler ve demokrasi sorunu olarak ortaya koyan “Kürt Sorunu” nun inkârı ya da ikincilleştirilmesi anlamına da gelmez: Emek, demokrasi ve özgürlük sorunu bir bütündür. Doç.Dr.Mustafa Durmuş 118
  • 119.  Sermaye birikimi , artı değer sömürüsü, kar Doç.Dr.Mustafa Durmuş 119
  • 120.  Sermaye birikimi kapitalist büyümenin temel biçimi ve amacıdır.  Kapitalistlerin temel servet biriktirme biçimi ve kapitalist krizlerin temel nedenlerinden biridir (aşırı birikim krizleri; 1929, 2008).  İktisadi büyüme gerçekte sermayenin büyümesidir.  Emekçiler ‘sermayenin gerekli olduğuna’ inandırıldıklarından sermaye üretim ve toplumu yönetmeyi sürdürür.  Eğitim, gelenek ve alışkanlıklarla işçiler kapitalist üretim tarzının doğa kanunları gibi geçerli ve gerekli olduğuna inandırılırlar bu da onların tüm direncini kırar. Sermaye birikimi neden önemlidir? Doç.Dr.Mustafa Durmuş 120
  • 121.  Sermayenin tam olarak ne olduğunu iyi anlamak gerekir.  Marx sermayeyi: “işçilerin kendilerinin yarattığı ama sonuçta kendilerine karşı bir silaha dönüşen bir ürün” olarak tanımlar.  Ona göre sermaye : “Araç, alet, makine gibi insanın zihinsel ve el emeğine dayalı faaliyetlerinin sonucunda ürettiği şeydir. Sermayeye baktığımızda onun geçmişteki ve devam etmekte olan emek sömürüsünün bir sonucu olduğunu görürüz”. Sermaye birikimi neden önemlidir? Doç.Dr.Mustafa Durmuş 121
  • 122.  Bu durumun kolayca anlaşılmamasının nedeni sömürünün gizlenmesidir.  Zira işçinin emeğini işverene sattığı ve bunun da karşılığını aldığı algısı yaratılır. Ö  örneğin ücretlerin saat ücreti olarak hesaplanıp ödenmesi biçimindeki uygulama bu görüntüyü güçlendirir.  Tüm emek sanki ödenmiş emekmiş gibi ortaya çıkar.  Böylece çalışılan bir günün gerekli ve artık emek; ödenmiş (emek gücü) ve ödenmemiş emek biçiminde ayrıldığı gerçeği gizlenir.  Bu yanılsama sermayenin gerçekte kaynağının işçilerin ödenmemiş emekleri olduğunu gerçeğini de gizlemek için yaratılır. Sermaye birikimi neden önemlidir? Doç.Dr.Mustafa Durmuş 122
  • 123.  Oysa sermayenin büyümesinin ön koşulu artık değerin büyümesidir.  Bu nedenle sermaye herhangi bir üretken gücün geliştirilmesinin değil, artık değer üretimini artıracak ve onu realize edecek gelişmelerin peşindedir.  Yani sermaye seçici davranır ve üretkenlik artışının meyvesini toplama derdindedir.  Bilim ve teknoloji uygulamaları da bu bağlamda sermayenin hizmetindedir. Sermaye birikimi neden önemlidir? Doç.Dr.Mustafa Durmuş 123
  • 124.  Oysa sermaye geçmiş ve yaşayan sosyal emeğin, sosyal mirasın bir sonucudur.  Sosyal mirasımız, kuşaklarca üretilen ürünler sermaye sahiplerine ait oldukça, işçiler sermayenin kontrolü altında kalmaya devam ederler.  Sermayenin geçmiş ve yaşayan sosyal emeğin bir sonucu olması onun sosyalist bir toplumdaki gibi kolektif mülkiyete ait olmasını haklı ve gerekli kılar. Sermaye birikimi neden önemlidir? Doç.Dr.Mustafa Durmuş 124
  • 125.  Sermaye birikiminin temel kaynağı kâr, kârın kaynağı ise artı değerdir.  Marx, sermayeyi; değişken sermaye (emek gücü: v ) ve sabit sermaye (fiziki yatırım malları: c ) olarak ayrıştırır.  İşçinin ücreti anlamına da gelen (v) emek gücünün kendisini yeniden üretmesi için gerekli olan asgari geçimlik düzeyince belirlenirken, artı değerin (s) tek kaynağı emektir.  Yani artı değer, işçi başına üretilen değer/hâsıla ile geçimlik-asgari ücret arasındaki fark olarak hesaplanır ve kârın da tek kaynağıdır.  Marx buradan yola çıkarak sömürü oranını artı değerin ücret içindeki payı olarak hesaplar (s/v). Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 125
  • 126.  Artı değer kavramını ilk olarak ortaya atan Marx’a göre artık değer, üretenlerin yaşamaları için gerekli olan ve ölçüsü emek zamanı olan sosyal bir üründür.  Yani artı değer, üretenlerin ödenmemiş emek zamanlarının birikimli bir ürünüdür.  Kapitalist toplumda, artı değere kapitalistler tarafından el konulur ve bu değer kapitalistin kârının kaynağını oluşturur.  Çünkü kapitalist, üretim araçlarının sahibidir ve işçilerin yaşamak için emek güçlerini kapitalistlere satmaktan başka çareleri yoktur.  Kapitalist sadece üretim araçlarının sahibi değil, üretimde kullanmak için satın aldığı emek gücünün ve üretilen ürünün de sahibidir.  Ücretleri ödedikten sonra kapitalist işçilerin ödenmiş olan emeklerinin üzerinde kalan bir değer olan artı değerin sahibi olur. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 126
  • 127.  Kapitalist bu kârı ticaret ve finans burjuvazisi gibi burjuvazinin diğer kesimleri ile paylaşır.  Ayrıca toplumsal yeniden üretimin kesintisiz sürdürülmesini sağlamakla görevli olan kapitalist devlet de kurumlar vergisi ve gelir vergisi gibi vergilerle kârın bir kısmına el koyar.  Ancak bu vergiler işçiler tarafından yaratılmış olan artı değer üzerinden alındığından bu vergileme sermayenin vergilemesinden ziyade emeğin ikinci bir kez vergilenmesi anlamına gelir. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 127
  • 128.  Bu durum bir örnekle şöyle açıklanabilir. Örnek: Ayakkabı fabrikası.  Saat ücreti= 10 TL. İşçi her 15 dakikada 1, saatte 4 ayakkabı üretiyor. İşçi saatte 40 TL’lik değer üretiyor, ama kendisine sadece 10 TL ödeniyor (ücret düzeyi; işsizlik oranı, arz-talep koşulları, yasalar, işçilerin örgütlülük-sendika gücüne göre belirleniyor).  Kalan 30 TL artı değeri oluşturur. Bunun bir kısmı; ara malı / hammadde (örneğin deri) için tedarikçi ile; ayakkabının ticaretini yapan tüccar ile; kullandığı kredi için ödediği faiz biçiminde banka ile; fabrika yeri kirası için kiralayan ile ve vergi biçiminde devlet ile paylaşılır.  Kalan kısım kapitalistin kendi tüketimine ve sermayesini/servetini büyütmeye dönük yeni yatırımlara ayrılır. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 128
  • 129.  Marx’ın Kapital’deki artı değer tanımı temelde kâr + faiz + kiradan oluşur.  Dönem gereği vergi ve royalty türü kesintiler dikkate alınmamıştır.  Marx’ın yaşadığı dönemdeki vergi gelirleriyle finanse edilen kamu harcamalarının milli gelir içindeki payının sadece % 5’ler civarında olduğu dikkate alındığında bu anlaşılabilir bir durumdur.  Oysa kamu harcamalarının payı bugün % 30 – 50 arasındadır.  Bu da artı değerin paylaşımında vergilerin dikkate alınmasını ve bunun karşılığında devletin sermayeye ne tür hizmetler sunduğunun iyi bilinmesini gerekli kılar. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 129
  • 130.  Diğer taraftan işçi yarattığı değerin karşılığını tam olarak (ücret biçiminde) alamaz,  çünkü işçinin ücreti üzerindeki pazarlık gücü kanunlarla ya da piyasa koşullarıyla (arz/talep) ile kısıtlanmıştır.  İşsizliğin çok yaygın olduğu ve sendikaların çok güçsüz olduğu durumlarda işçilerin ücretleri üzerindeki belirleyiciliği daha da azalır. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 130
  • 131.  Aslında işbölümünün olduğu tüm toplumlarda ekonomik artık (sosyal fazla) vardır.  Kapitalist toplumdaki artı değerin farklılığı onun kendinden önceki artık biçimlerinden farklı olarak sermayeye dönüşmesidir.  Yani, artı değer kapitalist bir toplumdaki üretimin varlık nedenidir. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 131
  • 132.  Kapitalistler işçiler üzerinden sağladıkları artı değer miktarını; ücretleri sabit tutarken çalışma saatlerini uzatarak veya çalışma saatlerini sabit tutarken ücretleri düşürerek (mutlak artık değer)  ya da emek gücü verimliliğini artırmak, böylece de gerekli emek süresini kısaltmak (nispi artık değer) suretiyle artırırlar. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 132
  • 133.  Ancak ücretler belli bir düzeye kadar kısılabilir. Zira eğer ücretler, geçimlik düzeyin altında kalacak şekilde tutulursa, işçiler kendilerini yeniden üretemeyecekler ve kapitalistler çalıştırabilecek yeterli sayıda işçi (dolayısıyla da artı değer) bulamayacaktır.  Ayrıca ücret kısıtlamaları işçilerin tepkilerine neden olur.  Buna karşılık ücret mallarının fiyatları (gıda, giyim, barınma vb), çeşitli şekillerde düşük tutulmak suretiyle ücret artışları dizginlenebilir.  Bu ekonominin diğer sektörlerindeki verimlilik artışıyla ve yaratılan bollukla sağlanabilir. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 133
  • 134.  Böylece düşük tutulan ücret düzeyleri sayesinde nispi olarak artı değer artırılmış olur.  Bu konuda kapitalist devletler aldıkları vergilerin bir kısmıyla sundukları sübvansiyonlarla gıda ve diğer zorunlu ücret mallarının fiyatlarını belli bir düzeyde tutarak artık değer, dolayısıyla da kâr oranlarının düşmesini önlemeye çalışırlar.  Emek gücü verimliliğinin eğitim, yeni teknolojiler (tekno parklar, ar-ge destekleri vb) ve rasyonalizasyon yöntemleri (performans – kalite yönetimi) ile artırılması saat başına çıktıyı artırarak nispi artı değeri böylece de kârı artırır. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 134
  • 135.  Marx sömürü oranını artık değerin ücret içindeki payı olarak tanımlar (s/v).  Böylece işçilerle sermayedarlar arasındaki ilk mücadele artık değer üzerinden yürür:  İşçiler ücretlerini, sermayedarlar ise kârın kaynağı olan artı değeri büyütmek için mücadele ederler.  Marx’a göre, bir yandan işçiden daha fazla artık değer yaratma çabası biçimindeki sömürü, diğer yandan bu sömürüye karşı direnç kapitalist toplumlarda sosyal sınıflar arasındaki karşıtlığın ve bunlar üzerinden yürüyen mücadelenin özünü oluşturur. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 135
  • 136.  Bu çatışma “kapitalizmin altın çağı” olarak da nitelenen 1945–1975 döneminde ki Fordist üretim tarzı ve sosyal devlet uygulamaları sırasında olduğu gibi bazen durgunlaşıp gizlense de,  günümüzde başta Avrupa olmak üzere metropol kapitalist ülkeler ve azgelişmiş ülkelerdeki kriz sonrası kemer sıkma politikalarına karşı dirençte görüldüğü gibi grevler ve direnişler, fabrika işgalleri ve sokak mücadeleleri biçiminde açık bir sınıf savaşına dönüşür. Artı değer- kâr- sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 136
  • 137.  Sermayenin organik bileşimi(SOB), Marksizmin kapitalist krizleri ‘azalan kâr oranları eğilimi yasası’ ile ilişkilendirilerek açıklarken başvurduğu bir kavramdır.  Üretim araçları ile bunları çalıştıracak olan işçiler arasındaki teknik ilişkiyi anlatır.  Burjuva iktisat teorisinde buna ‘Sermaye yoğunluğu derecesi’ adı da verilmektedir.  Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası Doç.Dr.Mustafa Durmuş 137
  • 138.  Sermayenin organik bileşimi ve kâr oranı ilişkisi şöyle formüle edilir:   r = (s/v)/(1+ (c/v)) ya da   Kâr oranı (r) = Sömürü oranı / (1+ SOB)   Eğer sömürü oranı (s/v) artırılamıyorsa, sermaye birikim süreci içinde kaçınılmaz bir biçimde sermayenin organik bileşimi (c/v) artarken, kapitalistin kâr oranı (r) azalacaktır. Bu düşüşün önüne geçebilmek için artık değerin (s) artırılması gereklidir.  Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası Doç.Dr.Mustafa Durmuş 138
  • 139.  Kâr oranı, belli bir dönemde, yatırılmış sermayenin sağladığı getiriyi yüzde olarak ölçen bir oran, kapitalist ekonominin barometresi ve özel yatırımların ana belirleyicisidir.  Yatırım oranı ise iktisadi büyümenin ana bileşenidir.  Kapitalist ekonomilerde kâr oranları önemlidir çünkü yatırım harcamalarını önemli ölçüde belirleyen faktördür.  Ayrıca borçlanma (yabancı kaynak) ile birlikte kurumların finansal sağlamlığının ya da zayıflığının temel göstergesidir. Eğer kâr/borç rasyosu düşükse, şirketin iflas etme eğilimi çok yüksektir. Yani, kâr oranları, hem yatırım hem de finansal yönden sermaye için temel bir öneme sahiptir. Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası Doç.Dr.Mustafa Durmuş 139
  • 140.  Örnek;   Sermaye yatırımı: 100.000 TL  Kâr : 20.000 TL ise  Kâr oranı : 20.000/100.000 = % 20 (yıllık oran).   100.000 TL’nin, 80.000 TL’si fabrika binası + makinalar + hammadde + elektrik vs (c) için, 20.000 TL’sini işçi (ücret v) kiralamak için harcansın. Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası Doç.Dr.Mustafa Durmuş 140
  • 141.  Marx, işçi kiralamak için ayırdığı sermayeyi, diğer yatırım harcamasından ayırır, çünkü yeni değer yaratan tek unsur bu işçidir ve kapitalistin 20.000 TL’lik kârının tek kaynağıdır.  Marx bu sermayeyi değişken sermaye (v) olarak tanımlar.  Diğer sermaye, nihai ürüne ölçeğinde herhangi bir değişiklik yapmadan transfer edilen, yani yeni bir değer yaratmayan ölü sermayedir.  Marx bunu sabit sermaye olarak (c) tanımlar. Sermayenin Organik Bileşimi ve Kâr Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası Doç.Dr.Mustafa Durmuş 141
  • 142.  Kapitalist, ikinci yılda, ilk yıldan kârı olan 20.000 TL’yi tekrar yatırıma döndürsün.  Eğer yeni bir teknolojik söz konusu değilse kapitalist bu paranın 16.000 TL’sini daha önce yaptığı gibi yeni sabit sermaye alımında, 4.000 TL’sini ise yeni değişken sermaye alımında kullanacaktır.  Sömürü/artık değer oranının da (s/v) değişmediğini, yani % 100 olduğunu varsaydığımızda ikinci yılsonu kârı 24.000 TL ve kâr oranı 24.000/120.000 = % 20 olacaktır.  Yani kâr oranı değişmemiştir. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 142
  • 143.  Ancak teknolojik bir yenilik söz konusu olduğunda durum değişecektir.  Bu durumda kapitalist örneğin yeni değişken sermaye için sadece 1.000 TL’ye ihtiyacı olacak ve kalan 19.000 TL’yi yeni sabit sermaye alanında kullanacaktır.  Şimdi, artık değer oranı sabit kaldığında, sermayenin organik bileşimi artacak, buna karşılık kâr oranı 21.000/120.000 = % 17,5’e düşecektir. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 143
  • 144.  Özetle, sermayenin organik bileşimi arttıkça üretilen kârın oranı düşecektir.  Marksist literatürde bu ‘Azalan Kâr Oranları Eğilimi Yasası’ olarak bilinir. Emek, artık değerin tek kaynağı oldukça ve artı değer miktarı değişken sermaye miktarına bağlı oldukça (ve s/v sabit kaldıkça) kâr oranı düşmek zorundadır.  Sabit sermaye stok miktarı büyüdükçe kâr oranının düşmesi Ricardo ve Mill gibi klasikleri endişelendirdiğinden bu durumun sürmesi halinde kapitalist sistemin kronik bir durgunluğa düşeceğini ileri sürdüler. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 144
  • 145.  Sermayenin organik bileşimini artıran faktör zamanla üretim teknolojisinin sermaye yoğun bir hale dönüşmesidir.  Bir başka deyimle sermaye birikimindeki artış sermayenin organik bileşimini artırmaktadır.  Marx’a göre, yedek sanayi ordusunun (işsizler ordusu) varlığı kâr oranlarının düşmesini engelleyebilir.  Ancak, sermaye stokunun artması yedek sanayi ordusunun giderek kaybolmasına, bu da ücretlerin yukarı doğru çıkmasına neden olur ve böylece kârlar azalır.  Kârlardaki azalmayı durdurabilmek için ücretlerin bastırılması ise sosyal huzursuzluklara neden olur.  Ancak kâr mutlak olarak azalmamaktadır. Azalma nispi olarak gerçekleşir. Yani sermaye birikimi devam edecektir. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 145
  • 146.  Samir Amin’in vurguladığı gibi kâr oranlarındaki azalmaya karşı önerilen çözümlerden birisi sermaye ihracı ve eşitsiz değişim ve emperyalist ranta neden olan azgelişmiş ülkelerdeki düşük ücretli ama yeterli verimliliğe sahip yedek sanayi ordusudur.  Diğeri ise J. O’Connor’un işaret ettiği vergisel teşvik ve sübvansiyonlar ve kamusal alt yapı ve ucuz girdi üretimi ile sermaye maliyetlerinin azaltılmasını (böylece sermayenin getirisinin artırılmasını) amaçlayan kamusal bütçe politikalarıdır.  Keza, küreselleşme, neo-liberalizm, borçlanma ve finansallaşma da kâr oranlarındaki düşüşü ortadan kaldırmaya hizmet etmiştir.  Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 146
  • 147.  Marx Kapital’de, kâr oranlarındaki düşüş eğiliminin uzun vadeli ve yavaş işleyen bir süreç olmasını bazı karşı etkilerin varlığı ile açıklar.  Bunların başında, teknolojik ilerlemenin emek gücü verimliliğini artırması gelir.  Kas gücü yerine makinelerin istihdamı emek gücünün verimliliğini artırır. B  u gelişme, makine üreten sanayide (sermaye malı sanayinde) veri bir zamanda daha fazla makine üretileceği ve beraberinde de her bir makinenin fiyatının düşeceği anlamına gelir.  Bu etkiyi Marx, sabit sermayenin ucuzlayan unsurları olarak; Neo- klasik iktisatçılar ise ‘sermaye tasarrufu’ olarak tanımlarlar. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 147
  • 148.  Artan verimlilikler, tüketim malları sanayilerinde de benzer etkilere neden olur.  Gerçekte bu gelişme nispi artı değer miktarını artırır, çünkü işçinin kendisine ücret olarak ödenen kısmı için çalışması gereken, gerekli emek süresini kısaltır.  Artık işçi aynı ücret ve aynı çalışma saatleri altında daha fazla üretmektedir (bu işçilerin mutlaka yaşam standardının düştüğü anlamına gelmez). Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 148
  • 149.  Yani, artı değer oranı iş yoğunluğunu (emek gücü verimliliğini) artırarak, çalışma saatlerini uzatarak ve hatta ücretleri düşürmeye zorlayarak artırılabilir.  Keza işçiler arasındaki rekabet ücretleri düşürebilir ve böylece kapitalistin değişken sermaye olarak yatırması gereken miktarın kısılmasına neden olabilir. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 149
  • 150.  İşte Marx’a göre, sabit sermayenin ucuzlayan bu unsuru ve artık değer oranındaki bu yükselme kâr oranlarındaki düşüşün neden yavaş olduğunu açıklamaktadır.  Marx, klasik iktisatçıların “kâr oranlarının azalma eğiliminde olduğu” öngörüsüne katılırken, bunun yavaş ve uzun dönemli bir eğilim olduğunun altını çizmiştir.  Bu karşı yönlü etkilerin güçlü olduğu dönemlerin de varlığı dikkate alındığında, kâr oranlarındaki düşüşün uzun dönemde ortaya çıkan bir olgu olduğu görülür. Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 150
  • 151.  Kâr oranı, sermayenin kendisini çevirdiği süreyi kısaltmasıyla da artırılabilir.  Bizim örneğimizde 100.000 TL yılda bir kez çevrilmektedir, eğer bu süre 6 aya indirilirse elde edilecek kâr 40.000 TL’ye çıkacaktır (yılda % 40 kâr).  Ticari ve finansal kuruluşların sanayiden bağımsız olarak gelişimi, finansallaşmanın hızlandırılması, vardiya sisteminin hayata geçirilmesi gibi yöntemler kâr oranlarını artıran ve çevrim süresini kısaltan yöntemlerdir.  Kâr oranın azalması Doç.Dr.Mustafa Durmuş 151
  • 152.  Burjuva iktisatçılar için de sömürü basit bir hırsızlık değildir. Kalıcı ve ısrarlı bir iktisadi ilişki, kamu yararına aykırı, uygunsuz bir durumdur.  Ancak sömürünün kaynakları ve nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda burjuva iktisatçılar Marksistlerden ayrışır. Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 152
  • 153.  Bu konuda ana akım burjuva iktisadında üç yaklaşımdan söz edilebilir:  (i) Neo Klasiklere göre sömürü piyasaların başarısızlığının bir sonucudur. Sömürücü monopol (tek satıcı) ya da monopsondur (tek alıcıdır), ayrıca bu asimetrik bir bilgiyi kullanan bir iktisadi aktör ya da kamusal malların bedavacısı konumundakiler de sömürücülerdir.  (ii) Toprak sahipleri gibi tam rekabette kıtlık rantı elde edenler sömürücüdür (George,1897) ya da faiz geliri elde edenler sömürücüdür (Keynes). Romer’e göre (1982) bu tanım altında tüm kapitalist sınıf sömürücüdür.  (iii) Friedman’ a göre (1980), toplumun bir kesimi olarak sömürücüler vardır. Özel çıkar gruplarının yönettiği rant kollayıcı monopoller adına piyasalara müdahale eden hükümetler sömürücüdür.  Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 153
  • 154.  Buna karşılık, ana akım vizyonlarını kapsasa da, Marx’ın farklı bir metodolojisi vardır: Artık değer sömürüsü.  Emek sömürüsüne dayanan ve üretim sırasında ortaya çıkan bu sömürü kapitalizme özgüdür ve bu artık değerin kâr + faiz + rant ( ve günümüzde vergi + üst düzey yönetici ücretleri) biçiminde bölüştürülmesiyle gerçekleşir.  Burjuva iktisatçılar sömürüyü sistem içinde tedavi edilebilir görürken,  Marx’a göre sömürü asıl olarak artık değer sömürüsüdür ve kapitalizmin kurumsal kimliğiyle bütünleşmiştir. Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 154
  • 155.  Marksizm’e göre insan kendi emeğini sömüremez, sömürü insanlar arasındaki bir ilişkiden doğar.  Diğer sömürü biçimleri ikincildir.  Örneğin alım – satım sırasında elde edilen kâr aslında yeniden bölüştürülen kardır (ikincil sömürü) ve ihmal edilebilir.  Yani sermayedarlar diğer sermayedarları kandırarak kâr etmezler ya da sermaye biriktirmezler. Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 155
  • 156.  Günümüz kapitalizminin işleyiş biçimi ve devletle olan ilişkisinden hareketle artık değer sömürüsü biçimindeki sömürüye ek olarak ikincil sömürü biçimlerinden söz edilebilir. Bunlar:  (i) Tekel kârı (süper kârlar): Ortalama piyasa kârının üstünde elde edilen kâr. Emek gücü alımı konusunda monopsonist konumda olup, ortalama ücretlerden daha düşük ücretli çalıştıran firmalar böyle bir süper sömürü sağlarlar.  Firma aynı anda hem monopolist hem de monopsonist olabilir. Tekellerin yaygınlığı süper kârı artırırken, normalaltı kâr elde eden firmalarla tekeller arasında bir menfaat çatışması oluşur. Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 156
  • 157.  (ii) Üst düzey yönetici ücretleri, hisse senetleri ile yürütülen sömürü ve işçiler arasındaki rekabetin yarattığı fırsatçılık biçimindeki sömürü.  (iii) Bedavacılık: Firmaların dışsal faydaları maliyetsiz bir biçimde içselleştirip, içsel maliyetleri dışsallaştırması yoluyla elde edilen sömürü (çevre ve gelecek kuşakların sömürüsü).  (iv) Toprak sömürüsü (toprak sahipleri). Marx’a göre toprak sahipleri sanayi sermayesinin el koyduğu artık değerin bir kısmına el koymaktadır.  (v) Borçlanma / faiz sömürüsü: Mevduat ya da hazine bonosu sahibinin yaptığı sömürü ikincil bir sömürüdür. Hazine bonosu durumunda devletin zora dayalı olarak aldığı vergilerden faiz biçiminde pay almaktadır. Bu çalınmış mal satın almayla aynı şeydir. Keynes ve Marx’ın bu konudaki fikirleri benzeşir. Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 157
  • 158.  (vi) Devlet aracılığıyla sömürü: Vergilerin, sermaye sahiplerine sunulan doğrudan hizmetler ve verilen sübvansiyon ve teşviklerle, vergilerin kaynağını teşkil eden artık değerin yeniden bölüştürülmesi biçimi olarak düşünülebilir.  Devlet ayrıca sömürü düzeyini yükseltmek için ‘faşizm’de olduğu gibi korporatist örgütlenmelerle doğrudan üretim yapmak suretiyle kapitalistleri özendirebilir.  ‘Sosyal demokrasi’ örneğinde olduğu gibi devlet belli ölçüde kapitalizmi ve onun sosyal ilişkilerini meşrulaştırarak artı değer üretimine katkıda bulunarak sömürüye aracılık edebilir.  Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 158
  • 159.  Sonuç olarak, sömürü sadece ve basitçe mevcut varlıkların / servetin yeniden bölüştürülmesini değil, aynı zamanda yenilerinin yaratılmasını içerir.  Kapitalist sömürü makro ve mikro düzeyde kurumsal bir sömürüdür ve zor içerir.  Devlet politikalarıyla yürütülen yeniden bölüştürücü sömürü karmaşık bir durum alabilir ve bazen artık eğer üretiminin güçlendirilmesine neden olabilir. Sömürü Doç.Dr.Mustafa Durmuş 159
  • 161.  Kapitalist ekonomilerin büyümesi ve gelişmiş dünyadaki yaşam standardındaki hızlı artışı sanayi devrimiyle, sermaye birikimi, sanayileşme ve teknolojik ilerlemenin hızlanmasıyla son 160 yıldan bu yana sağlandı.  Bir yazara göre (Thirlwall, eğer 1850 tarihine kadar ki 6000 yıllık insan ömrü 1 gün ile ifade edilirse geçtiğimiz yüz yıl ½ saatten biraz fazla eder.  Ancak bu son ½ saatte toplam 1 günden çok daha fazla üretim yapılmış ve gelir yaratılmıştır. Bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 161
  • 162.  Yakın dönemde örneğin 1970–1990 döneminde küresel sanayiler yılda ortalama % 3 oranında büyüdü. Bu, sanayinin 25 yılda iki katına çıkması demek.  Keza son 30 yıldır finansal sermaye ve finans sektörü çok daha hızlı büyüdü.  Finansal işlemlerin , sermayenin, piyasaların ve kurumların genel ekonomi içindeki ve milli gelir içindeki payı ciddi biçimde arttı. Bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 162
  • 163.  Gelir ve servet bu denli artarken, bunun bölüşümü son derece adaletsiz oldu.  150 yıl öncesine göre yaşam standardı iyileşmiş olan emekçi sınıflar ile sermaye sınıfı arasındaki uçurum daha da büyüdü.  Son krizle beraber emekçi sınıfların sadece nispi yoksulluğu değil, mutlak yoksulluğu da hızla arttı.  Emekçiler giderek mülksüzleştiler, yoksullaştılar ve yaşam standartları hızla düştü. Bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 163
  • 164.  Günümüzde dünyada insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir ölçüde servet dağılımı adaletsizliği mevcut.  En tepedeki 9,5 milyon zengin, dünya nüfusunun binde 14’ünü oluşturmasına rağmen toplam servetin % 25’ine sahip durumda.  En zengin % 10’luk nüfus küresel servetin ya da kaynakların % 85’ini elinde tutarken, nüfusun % 90’ı geriye kalan % 15’lik bir kaynakla idare etmek zorunda.  En alttaki % 50’lik nüfus ise toplam servetin sadece % 1’ine sahip. Bölüşüm: Küresel eşitsizlik Doç.Dr.Mustafa Durmuş 164
  • 165.  Diğer taraftan 2,5 milyar insan günde 2,5 dolardan az bir gelir tüketebiliyor.  Dünyada kişi başına günde 2 kg’lık bir gıda üretilirken toplamda 1,4 milyar insan aç yaşamakta.  Dünyadaki en büyük 147 çok uluslu şirket küresel sermayenin % 40’ını kontrol ederken, bunların çoğunluğunu bankalar ve sigorta şirketleri gibi finans kapital kuruluşları oluşturuyor. Bölüşüm: Küresel eşitsizlik Doç.Dr.Mustafa Durmuş 165
  • 166.  Servet dünyada coğrafi olarak da eşit ya da adil dağılmıyor.  2000 yılında ABD ve Kanada tüm servetin % 34’üne, Avrupa % 30’una ve zengin Asya-Pasifik ülkeleri % 24’üne sahipken, kalan servet diğer bölgelere (L. Amerika ve Afrika % 12) ait. Bölüşüm: Küresel eşitsizlik Doç.Dr.Mustafa Durmuş 166
  • 167.  Dünyanın en zengin 200 kişisinin serveti, 2,6 milyar insanınkinden fazla.  Oysa dünyada herkesin yeterli bir biçimde sağlık, eğitim, gıda temiz içme suyu, sanitasyon hak ve hizmetlerden yararlanabilmesi için yılda sadece 40 milyar dolarlık bir ek kaynağa ihtiyaç var.  Bu rakam, 2009 yılında toplam servetleri 2,4 trilyon dolar olan dünyanın en zengin 50 kişisinin servetinin altmışta birine denk düşmektedir. Bölüşüm: Küresel eşitsizlik Doç.Dr.Mustafa Durmuş 167
  • 168.  Kapitalist sınıfların kendi içinde de göreli olarak bir farklılaşma ortaya çıktı. Finans kapital başat duruma geldi.  Forbes 400 Dergisi’nin her yıl düzenli olarak yayınladığı ABD’ nin en zengin 400 insanının sektörler itibariyle dağılımı:  Finans sektöründe faaliyet gösteren spekülatör kapitalistler giderek başat bir hale gelirken, sanayici ve petrol zenginlerinin ikinci plana düştü.  1982 yılında, petrol ve doğal gaz zenginleri en zengin 400 kişi arasında % 22,8 ile ilk sırada, sanayiciler % 15,3 ile ikinci sırada yer alırken, finans % 9 ile alt sıralardaydı.  2007 yılında finansın tek başına payı % 27,3’ e yükselirken (gayrimenkul ile birlikte % 34), sanayi % 9,5’e geriledi.  Bölüşüm: Kapitalist sınıf içinde farklılaşma Doç.Dr.Mustafa Durmuş 168
  • 169.  Diğer taraftan dünyanın en zengin ülkesi ABD’ de son kriz öncesinde dahi yaklaşık 50 milyon insanın sağlık sigortası yoktu  10 milyonun üzerinde insan en fazla haftalık 290 dolar olan asgari ücret ile geçinmek zorunda ve nüfusun % 15’i, yani 46 milyon insan ise yoksul konumunda. Bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 169
  • 170.  2011 yılı itibariyle dünyadaki dolar milyarderi sayısı 1000’i aşıyor.  Forbes 2011 listesindeki en zengin milyarder 75 milyar dolarlık serveti ile Meksikalı Carlos Slim Helü.  Oysa Meksika ekonomisi % 6 oranında küçülmüştü.  Kısaca, kapitalist dünyada milyarlarca insan yoksulluk içindeyken, az sayıda insan dünyadaki zenginliklerin çok büyük bir kısmına el koymaktadır. Bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 170
  • 171.  Eşitsizlik farklı birim ve ölçeklerde kendini sürekli tekrarlıyor.  Bugün her bölgenin ya da metropol kentin kendi yerel seçkinleri oluştu.  Muhtemelen dünyadaki zenginlik bölüşümü geçmişte bugünkü kadar eşitsiz olmadı.  Var oluşumuzun % 90’ında, tarımın geliştirilmesine kadar ki dönemde, insanlar bir hayli eşitlikçi toplumlarda yaşadı. Bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 171
  • 172.  Türkiye’de öncelikle servet dağılımı son derece adaletsizdir ve bu adaletsizlik son yıllarda izlenmekte olan neo liberal politikalarla daha da artmıştır. Öyle ki 2008 krizi dünyada olduğu gibi Türkiye’de servet zenginlerinin sayısını artırmıştır. Nitekim 28 Şubat 2011 tarihli Forbes Dergisi’ne göre Türkiye’nin en zenginleri listesinde (Forbes 100) yer alan Türk dolar milyarderlerinin sayısı son üç yılda giderek artarak 2011 yılında 39 olmuştur. Geçen yıl bu sayı 28 ve 2009 yılında ise 13 idi. 39 dolar milyarderinin bilinen servetlerinin toplamı 100 milyar doları aşmaktadır (Forbes, 28.02.2011). Doç.Dr.Mustafa Durmuş 172
  • 173.  Bu durum son yıllarda uygulanan ekonomi politikalarından asıl olarak kimlerin fayda sağladığını ve gurur duyulan büyümenin ne anlama geldiğini, büyümenin istihdam ve emekçi sınıfların gelirlerini artırmadığını, servet zengini sermayedarlar yarattığını ortaya koymaktadır Doç.Dr.Mustafa Durmuş 173
  • 174.  Ekonomist Dergisi 'En Zengin 100 Türk' Araştırması’nın 2012 sonuçları:  En zengin 100 Türk’ün toplam serveti 2012 yılında geçen yıla oranla % 25 arttı.  Dikkat çekici yükseliş İslami sermayenin önde gelen markalarından Ülker Grubu'na ait.  Geçen yıl altıncı sırada bulunan Ülker Ailesi’ne ait Yıldız Holding, Koç Holding ve Doğuş Holding’in ardından üçüncü sıraya yükseldi.  Sabancı Holding ise dördüncü sırada yer alabildi. Türkiye’de bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 174
  • 175.  Şirket hissesi, gayrimenkul, toprak /arsa, banka mevduat hesapları, Hazine bonosu, repo, borsa gelirleri gibi servet unsurlarına sahip olmayan emekçi sınıflar gelir dağılımından da adaletli bir şekilde pay alamıyor.  TÜİK gelir dağılımı araştırmaları sosyal sınıfların milli gelirden aldığı payları göstermiyor.  Buna rağmen % 20’lik hane halkı gruplarına göre yapılan gelir dağılımı araştırması en üst gelir grubu ile alttakiler arasındaki uçurumu göstermeye yetiyor. Türkiye’de bölüşüm Doç.Dr.Mustafa Durmuş 175
  • 177.  2011 yılında en yüksek gelire sahip son gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay % 46,7 (geçen yıl bu oran % 46,4 idi) iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay % 5,8’dir.  En tepedeki yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, ilk yüzde 20’lik grubun payının 8 katı.  Yani, en üst % 20’lik bir grup toplam gelirin neredeyse yarısına el koyarken, kalan yarısı Türkiye nüfusunun % 80’i tarafından paylaşılmak zorunda.  Ya da en tepedeki üçte birlik bir nüfus gelirin üçte ikisine el koyarken, en alttaki % 60’lık nüfus kalan üçte bir ile yetinmek durumunda.  Gini Katsayısı : 0.404 (geçen yıl 0,402 idi).  Türkiye Şili ve Meksika’dan sonra en OECD ülkeleri içinde en yüksek Gini Katsayısına sahip ülke. Türkiye’de gelir dağılımı Doç.Dr.Mustafa Durmuş 177
  • 178.  Türkiye’de insani gelişmişlik düzeyi çok düşük.  Bu endeks 169 ülke arasındaki insani gelişmişlik farklarını gösteriyor.  Endeks, sağlık(ömür beklentisi), eğitim süresi ve okullaşma oranı ve kişi başına düşen milli gelir gibi asıl olarak üç temel kaleme dayanıyor.  Endeksin değeri 1’ e yaklaştıkça o ülkedeki insanların refah düzeyleri artar, yoksulluk düzeyi azalır.  OECD ülkelerinin endeks ortalaması 0.88 .  Norveç’in 0.94 ile en tepede (1.) ve Zimbabwe’nin 0.14 ile sonuncu (169.) olduğu sıralamada Türkiye 0.68 ile 83. sırada yer alıyor.  Daha önceleri Türkiye 70’li sıralarda yer almaktaydı.  İran, Ermenistan, Gürcistan, Yemen, Fas, Suriye, Mısır, Ürdün, Libya ve Tunus gibi ülkeler Türkiye’nin üstünde sıralanıyor. UNDP / İnsani Gelişme Endeksi 2010 Doç.Dr.Mustafa Durmuş 178
  • 179.  31 OECD ülkesinde 6 sosyal adalet göstergesinin ağırlıklı ortalaması OECD genelinde 6.67.  Türkiye 6 göstergenin hepsinde 5 puanın altında kalarak 4.19 ile son sırada (31.sırada) yer aldı.  Böylece Türkiye OECD’nin en sosyal adaletsiz ülkesi olarak tescillendi.  Yoksullukla mücadele: 4.26  Eğitimde eşitlik: 3.67  İstihdam imkânı: 4.86  Sosyal bütünleşme: 3.22  Sağlık: 3.79  Kuşaklararası adalet: 5.05. OECD / Sosyal Adalet Göstergeleri 2011 Doç.Dr.Mustafa Durmuş 179
  • 180.  Kamu bütçe politikaları ile bu adaletsizlikleri bir miktar azaltmak mümkün.  Ancak Türkiye’de bütçeler bu amaçla kullanılmıyor.  Tam tersine bütçeler gelir ve servetin zenginler ve sermaye grupları lehine yeniden bölüştürülmesine hizmet ediyor. Türkiye’de bölüşüm adaletsizliği Doç.Dr.Mustafa Durmuş 180
  • 181.  OECD ülkelerinde kamu bütçesinden yapılan sosyal amaçlı harcamalar ortalama olarak 1980 yılında %15.5 ve 2012’de % 21.7’ dir. Türkiye ‘de ise bu oran 1980’de % 3.22’ den 2009 yılında % 12.8’e yükselmiştir.  Türkiye’de sosyal amaçlı harcamalar Meksika, Güney Kore ve Şili’den sonra en düşük dördüncü düzeyde.  Yani, en düşük sosyal amaçlı yardım yapan ülkeler ile en eşitsiz gelir dağılımına sahip ülkeler arasında paralellik bulunmaktadır. Türkiye’de bölüşüm adaletsizliği Doç.Dr.Mustafa Durmuş 181
  • 182. 2013 Bütçesi : Asker + polis+ cezaevi + dincileşme bütçesi Maliye + Hazine % 42 171 Milyar TL Milli Eğitim Bakanlığı % 11,7 47,5 Milyar TL Asker + Polis + Cezaevleri % 11,6 47,2 Milyar TL Sağlık Bakanlığı % 4,1 16,7 Milyar TL 103 Üni. + YÖK + ÖSYM % 3,7 15,22 Milyar TL Diyanet İşleri Bşk. % 1,1 4,6 Milyar TL Kültür + Turizm + Çevre Bakanlığı % 1,0 3,8 Milyar TL Doç.Dr.Mustafa Durmuş 182
  • 183.  Bütçeden küçük köylü ve yoksullara yapılan doğrudan yardımlar bütçenin toplamda % 3 ya da 4’ünü ancak buluyor. Örneğin son 9 yıl boyunca (2012 ve 2013 hariç ) Sosyal Yardım Dayanışma Fonu aracılığıyla yoksullara yapılan yardımlar ortalama 2 milyon lirayı bulmadı.  Sürekliliği olmayan yardım biçimleri, yoksulluğu azaltmaktan ziyade sisteme ve sistemin egemenlerine bağımlılık yaratıyor.  Bir yandan devletin sosyal yönünün küçültülmesi doğrultusundaki çabalara hız verilirken, diğer yandan da güncel, tekil ve birbirinden kopuk yardım harcamaları gündemde tutuluyor. 2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir bütçe Doç.Dr.Mustafa Durmuş 183
  • 184.  Tarım Kanunun 21 inci maddesinde “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” hükmü yer alır.  Ancak bu oran yıllar itibariyle % 1’in altında seyretmektedir.  2013 yılı Bütçesinde bu oran toplam tarımsal desteklemeler ele alındığında % 0.83’dür.  Ancak Destekleme ve fiyat İstikrar Fonu… vb yollarla verilen diğer dolaylı tarımsal destekleri de eklendiğinde bu oran yüzde 1’in üzerine çıkıyor. 2013 bütçesi: Yüzü sermayeye sırtı ise halka, emeğe dönük bir bütçe Doç.Dr.Mustafa Durmuş 184