1. İktisadi ve Mali Düşünceler
Tarihi
Öğrenci Kopyası 1
Doç. Dr. Mustafa Durmuş
2014-2015
2. Tarihe nasıl bakmak gerekir?
Tarih Felsefesi
• Tarihsel olaylar ve olgular genelde iki felsefi
bakış ile açıklanırlar: Felsefi İdealizm ve
Felsefi Materyalizm.
• Burada sözü edilen felsefi idealizmin ve
felsefi materyalizmin, “dürüstlük” ya da
“ideallerin peşinden gitmek” gibi sıfatlarla
tanımlanan “idealizm” ile
• ya da “açgözlülük, paraya bağımlılık” ve
“egoizm” gibi sıfatlarla tanımlanan
“materyalizm” ile hiçbir ilgisi yoktur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 2
3. Felsefi İdealizm
• Bu bakışa göre savaşlar ya da iktisadi ve politik
krizler “kötü niyetli ya da beceriksiz, irrasyonel
yöneticilerin eylemlerinin ya da politikalarının, iyi
şeyler ise iyi politikacıların ya da kahramanların
ürünüdürler.
• Buna göre örneğin 2008 kapitalist krizinin
nedeni, dönemin Fed başkanının ve ana akım
iktisatçılarının öngörüsüzlüğü, politikacıların
zamanında önlem almaması, büyük yatırım
bankaları ve yatırım fonlarının aç gözlülüğü ve
pervasızlığıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 3
4. Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
• Bu bakış olayları ve olguları, düşünceleri var
oldukları tarihsel koşullar içinde ve mevcut
ekonomik sistemin, üretim tarzının iç
çatışmaları, dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ile
açıklar ve genel olarak toplum ve yaşama ilişkin,
daha zengin, daha kapsayıcı ve açıklayıcı bir bakış
açısı sunar.
• Buna göre son tahlilde insanın bilinç, düşünce,
davranış ve tutumu ve alışkanlıklarını belirleyen
şey maddi üretim tarzıdır, yaşam koşullarıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 4
5. Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Görüş
• Bu bakış altında doğadaki ya da toplumdaki olaylar
derindeki ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.
• Yani bunlar alt yapıdaki zorunlulukların ya da ertelenemez
ihtiyaçların dışavurumlarıdır, semptomlarıdır.
• Bu bakışa göre her şeyde olduğu gibi, siyasal gelişmelerin de
öncelikle bir bütünün, bir oluşumun, bir sürecin parçası
olduğunu ve bunu iktisadi gelişmelerin koşullandırdığını ya
da açığa çıkardığını görmek ve değerlendirmek gerekir.
• Ancak, tarihsel maddeciliğin tam bir belirleyiciliği
savunduğunu söylemek yanlış olur.
• Burada belirlemenin varlığından ziyade, kaynağı ve derecesi
önemlidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 5
6. KAPİTALİZMİN GELİŞME AŞAMALARI VE İKTİSADİ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ
• Tarihsel süreci ilerleten üç önemli makine var:
• Teknolojik ilerleme, yöneten sınıflar arasındaki
mücadeleler (sosyal devrimler : 1789, 1848) ve
egemen devletler arasındaki mücadeleler
(savaşlar) ve sosyal sınıflar arasındaki mücadele
(1917).
• Ayrıca, geçmiş hakkında konuşmak, eğer bir
gelecek tasarımıyla ve bunun
gerçekleştirilmesine ilişkin eyleme bağlı değilse,
anı derlemeciliğinden, olay aktarmacılığından
öteye geçemez.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 6
7. TOPLUMLARIN GELİŞİMİ
• Tarihte Görülen Beş Toplum Biçimi:
• İlksel Toplum
• Köleci Toplum
• Feodal Toplum
• Kapitalist Toplum
• Sosyalist Toplum
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 7
8. Kapitalizm
• 500 yıllık toplam ve yaklaşık 200 yıllık sanayi
toplumu geçmişi olan kapitalizm;
• Feodal toplumun yıkıntıları arasından filizlendi,
• Ancak sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırmadı,
• Eski toplumsal sınıfların yerine yeni toplumsal
sınıfları (feodal beylerin yerine burjuvazi,
serflerin yerine proletarya) koydu,
• Sınıf karşıtlıkları ve çelişkilerini yalınlaştırıp
derinleştirdi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 8
9. Kapitalizmin bazı temel özellikleri
• (i) Temel amacı, güdüsü kâr elde etmek, sermaye ve
servet biriktirmektir ve temel araçları özel mülkiyet ve
fiyat mekanizması ve reel ve finansal piyasalardır.
• Üretim insan ihtiyaçlarının karşılanmasından ziyade kar
için yapılır.
• (ii) Üretim araçları genelde özel mülkiyete / teşebbüse
aittir (devlet kapitalizmi hariç) ve bunlar kar amaçlı
olarak kullanılırlar.
• (iii) Kaynak tahsisi, arz, talep, fiyat, bölüşüm, yatırım
vb. kararları tamamen ya da çoğunlukla piyasadaki
aktörler tarafından alınır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 9
10. Kapitalizmin bazı temel özellikleri
• (iv) Üretim süreci sonunda elde edilen kâr
sermaye sahibine kalır ve bu kâr diğer
sermaye kesimlerince ve vergi biçiminde
devlet ile paylaşılır.
• (v) İşçilere, işverenler tarafından ücret adı
altında ödeme yapıldığından kapitalizm ücretli
emek sistemidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 10
11. Kapitalizmin tarihsel birikiminin beş aşaması
• 1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) : Sanayileşme
ve makineleşme öncesi dönem.
• Sermaye birikimi temelde ticarette ve asıl
olarak da altın gümüş birikimi üzerinden
yürüyor.
• Köle emeği ve sömürgecilik biçiminde ilkel
sermaye birikimi dönemi.
• Örn. Robinson Crusoe (17.yy)
• Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme
sahip.
• Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile
yapılabilmektedir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 11
12. Kapitalizmin tarihsel birikiminin beş
aşaması
• 2. Liberal rekabetçi dönem (İngiltere
Sanayi Devrimi) (19yy başları ve son
çeyreği):
• Önce tekstil, sonrasında ise tüm sanayide
gerçekleşen sanayi devrimi dönemi.
• Birikim modern sanayiye, üretim araçları
üreten sanayiye kaydı.
• Fabrikalar , ulaştırma, iletişim, demiryolları,
telgraf, limanlar, buharlı gemiler ve genelde
bir alt yapı inşa dönemi.
• Kapitalistler arasındaki yoğun rekabetin ve
boom- bust döngülerinin dönemi.
• Bu dönemde fiyat rekabeti iktisadi
faaliyetlerin yönetilmesinde merkezi bir rol
oynadı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 12
13. Kapitalizmin beş aşaması
• 3. Tekelci kapitalizm (emperyalizm): 19yy’ın son çeyreğinde
başlayıp, 20.yy’da tamamen yerleşmiş bir dönem.
• Sermaye bir spiral biçiminde yoğunlaşıp merkezileşmiştir.
• Kurumsal örgütlenme baskın tip haline gelmiş ve sınaî menkul
kıymetler için bir piyasa oluşmuştur.
• Sanayiler oligopolist firmaların denetimine girmiş ve fiyat, hâsıla,
yatırım düzeyi ile ilgili kararlar ve faaliyetler rekabetle değil,
oligopolistik kurallara göre oluşmuştur.
• Otomobil, bilgisayar ve uçak yapımlarıyla sanayi daha da
genişlemiştir.
• Üretim sektörü giderek tüketim sektörünün büyümesine bağımlı
hale gelmiştir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 13
14. 4. Tekelci olgun kapitalizm aşaması (1970
‘lerden günümüze)
• Sweezy ve Magdoff:
• Olgun kapitalist ekonomiler büyümeyi sürdürebilmek için, sürekli artmakta
olan ekonomik artığı emebilecek yeni talep kaynakları bulmak zorundadır,
yoksa büyüyemezler.
• Diğer taraftan artan verimliliklerle sürekli büyüyen bu ekonomik artığın
yeni karlı yatırım alanlarına yöneltilmesi, yeni yatırım alanları bulmanın
güçlüklerinden dolayı, giderek zorlaşır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 14
15. Olgun ekonomiler stagnasyona (uzun süreli
durgunluk)girer
• Çünkü;
• Temel sınaî alt yapının yeni baştan kurulmasına gerek yok, .
• Otomobil gibi çığır açıcı gelişmeler her zaman mümkün değil,
• Gelir ve servet eşitsizliği artar, bu da yoksulların tüketimini kısar,
• Zenginler fonlarını giderek daha spekülatif faaliyetlere yatırırlar,
• Yeni yatırımlar azalır,
• Oligopolleşme sistemin dinamizmi ve esnekliğinin temeli olan fiyat
rekabetinin giderek yok olmasına neden olur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 15
16. 5.Tekelci finans kapital aşaması
(finansallaşmanın hızlanması)
• Finansallaşma stagnasyona yanıt oldu.
• FIRE, yani finans, sigorta ve gayrimenkul gibi alt parçalardan oluşan finans
sektörü;
• Sanayinin ekonomik artık üreten kapasitesini dengeledi.
• Hem finans sektöründe yeni istihdam yarattı, hem de varlık zenginleşmesiyle reel
sektör için efektif talep oluşturdu.
• Finans sektörü reel sektörde elde edilen karların değerlenebilmesi için ciddi
imkânlar yarattı.
• Kapitalistler her zaman sermayelerini büyütme arzusu içinde olduklarından,
paralarını finansal piyasalara akıttılar.
• Finansal sektör, çekici- exotik finansal araçlar sundu (menkul kıymetleştirme,
CDO ve CDS’ler, türev piyasalar).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 16
17. Kapitalizmin tarihsel birikiminin beş aşaması
• 1. Merkantilizm: (16.yy - 18yy) : Sanayileşme
ve makineleşme öncesi dönem.
• Sermaye birikimi temelde ticarette ve asıl
olarak da altın gümüş birikimi üzerinden
yürüyor.
• Köle emeği ve sömürgecilik biçiminde ilkel
sermaye birikimi dönemi.
• Örn. Robinson Crusoe (17.yy)
• Üretim araçlarının üretimi ikincil bir öneme
sahip.
• Tüketim malları üretimi kısıtlı el işçiliği ile
yapılabiliyor.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 17
18. Merkantilizm ve Merkantilist Düşünce
• Kazgan:
• Merkantilizm, Orta Çağ sonu- Sanayi Devrimi arasındaki 300 yıllık dönemi
anlatır.
• Ticari kapitalizmin geliştiği, feodalizmin yıkılmaya başladığı dönemin adı.
• İdeolojisi, bu dönemin ortaya çıkmış olan tüccar sınıfının çıkarlarını
savunan ve dönemin ulus devletlerinin iktisat politikalarındaki ilkelerde
etkili olan bir ideoloji.
• Politik iktisat terimi ilk kez bu dönemde kullanıldı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 18
19. Merkantilizm ve Merkantilist Düşünce
• Hunt:
Merkantilizm öncesinde “külçecilik” adı verilen bir aşama var.
• Bu dönemde Avrupa’da altın ve gümüş külçe sıkıntısı var.
• Bu nedenle de külçeci politikalar ülkeye altın gümüş girişini teşvik
ederken, çıkışları ise yasaklıyorlar.
• Öyle ki Amerika’dan bu madenlerin en çok girdiği ülke olan
İspanya’da bunları yurt dışına çıkartmanın cezası ölüm idi.
• Merkantilistler ülkelerindeki kıymetli madenleri çoğaltabilmek için
dış ticaret fazlasını savundular.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 19
20. Merkantilizmin doğuşu
• Hunt:
• Merkantilist dönemin başında üretim, kendi
üretim araçlarına sahip olan işçiler tarafından
(handcraft) yapıldığından, sermayedarlar bu
malların alım ve satımı ve stoklarıyla birikim
yapan tüccarlardan oluşuyordu.
• Sanayi sermayesi önemsiz, buna karşılık ticaret
sermayesi baskın olduğundan karın kaynağı
olarak üretim değil, alım satım işleri
görünmekteydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 20
21. Merkantilizmin doğuşu
• Kazgan:
• Deniz aşırı keşifler Avrupa’ya daha fazla altın ve
gümüş gelmesini sağladı.
• Bunun sonucunda ticari sermaye büyürken,
feodaller zayıfladı.
• Tarımsal üretim çözülerek kentlerdeki ticaret
sermayesine bağımlı hale geldi.
• Ticaret sermayesi tarımsal üretime, evde yapılan
küçük ölçekli mamul mal üretimine, toptan iç ve
dış ticarete tekel konumunda hakim oldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 21
22. Merkantilizmin doğuşu
• Merkantilizm kendinden önceki dönemin
ekonomik sorunlarına karşı yetersiz kalan ve
her biri kendi tarifelerini uygulayan devlet ya
da prensliklerin güçsüzlüğüne karşı bir tepki
olarak da gelişti.
• Devletin güvenliği ve zenginliği için dış
ticaretin devlet kontrolü altında olması
gerektiğini savunan bir doktrin oldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 22
23. Ulus devletlerin doğuşu
• Feodalizmin çöküşü beraberinde ulus
devletlerin doğmasını getirdi.
• Hollanda, Fransa, İspanya ve İngiltere gibi
güçlü ulus devletler ve Avrupa’da sürekli bir
savaş hali de ortaya çıktı.
• Ordu ve donanmanın giderek artan
ihtiyaçlarını karşılayabilmek için devletlere
daha fazla para (bullion) gerekliydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 23
24. Ulus devletlerin doğuşu
• Merkantilist konsept bu ihtiyaçtan gelişti.
• Servetin bir sınırı vardı ve “bir ulus daha zenginleşmek istiyorsa bunu
diğer ulusların aleyhine yapmak zorundaydı.”
• Keza sömürgeler hem mamul mallar pazarı olarak, hem de hammadde
kaynağı olarak gerekliydi.
• Merkantilizmle paralel olarak ulus devletlerin doğuşu, feodal kurumların
çökmeye başlaması, para ve mübadelenin yaygınlaşması, Protestan
reformunun Kiliseyi zayıflatması ve hümanizmin yükselişe geçmesi
yaşandı.
• Dinde reform ve Rönesans bireycilik felsefesinin gelişmesinde etkili oldu.
• Merkantilizme konu olan ülkeler:
• İspanya, Portekiz, Fransa, İngiltere, Almanya (Kameralizm),
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 24
25. Merkantilist Düşünce
• Ünlü Merkantilist yazarlar:
• Hales, Malynes, North, Mun ve Child, Jean-Baptiste
Colbert (Fransa 17yy).
• Merkantilizm terimi ilk kez bir fizyokrat Maquis de
Mirebau tarafından ortaya atıldı.
• Sir W. Petty: Yöntem olarak tümdengelimin yanı sıra
tüme varım yöntemini de, ağırlıklı olarak, kullandı.
• “Politik Aritmetik” ile ekonometrinin öncülü oldu.
• Oysa sonrasında iktisadın saf bir teori haline geldiği
Liberal öğretide ölçme ve rakamlara olan ilgi
tamamen kayboldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 25
26. Merkantilist Düşünce
• Avrupa’da öğreti farklı biçimler aldı:
• İngiliz-Hollanda Ekolü: Serbest ticaret ve üretime
ağırlık veriyor.
• Fransız Ekolü (Colbertism): Devlet eliyle
sanayileşme ve sanayiyi koruyucu dış ticaret
politikası.
• Alman Ekolü (Kameralistler): Kamu maliyesi ve
yönetimine ilişkin konulara ağırlık veriliyor,
bürokratlar, üniversite hocaları teoriyi
geliştiriyor.
• İtalyan-İspanyol Ekolü: Daha çok para üzerine
odaklılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 26
27. Merkantilistlerin temel fikir ve politikaları
• Merkantilist politikalar esas olarak şunları içerir:
• Özellikle mamul mallar üzerinde yüksek tarifeler,
• dış ticarette tekeller oluşturmak,
• yabancı gemilerin mal taşımasını yasaklamak,
• ihracat sübvansiyonları,
• altın ve gümüş ihracatının yasaklanması,
• ücretlerin kısılması,
• tarife dışı önlemlerle iç tüketimin kısılması.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 27
28. Merkantilistlerin temel fikir ve politikaları
• •Her ulusun kendi ekonomik yeterliliğini elde etmesi gereğinden
hareketle bu yönde yeni sanayi kuranların devletçe
ödüllendirilmesi gereğini savundular.
• Tüccarın karı ulusal çıkarla eşit düşünüldü. Bu çıkarları savunacak
güçlü devlet anlayışı benimsendi.
• • Denetlenmiş-düzenlenmiş ticaretin fazla veren bir dış ticaret
dengesi sağlayabileceğini ileri sürdüler.
• Bu nedenle de genel olarak ithal sınai mallar üzerindeki tarifeler
yüksek, ithal hammadde üzerindekiler düşük tutulmalıydı.
• Değişik ülkelerdeki tüccar sermayedarların çatışması, ulus
devletlerin kendi tüccarlarının çıkarlarını öncelikli olarak korumaya
yönelmesine neden oldu ve korumacılık esas oldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 28
29. Dış ticaret fazlası ve korumacılık
• Dış ticaret fazla vermek nihai amaç idi.
• Dış ticaretten sağlanan fazla/artık
merkantilistlerin bildiği tek artıktı.
• Bu nedenle de dış ticarette koruma gerekliydi.
• O dönemde kullanılan para altın ve gümüş
olduğundan ülkeye altın ve gümüş girişi teşvik
edilirken, çıkışı da yasaklandı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 29
30. Dış ticaret fazlası ve korumacılık
• Ülkenin altın ve gümüş zenginliğini artıracağı için ödemeler
dengesi fazla vermeliydi.
• Dış ticaret sıfır toplamlı bir oyun.
• Askeri güç dış ticareti artırmak için araç olarak kullanılmalıdır.
• Ekonomi tam istihdamın altında faaliyettedir.
• Bu nedenle de fazla veren ödemeler bilançosu ile enflasyona
neden olmaksızın yeni istihdam ve gelir yaratmak mümkündür.
• Emek değer teorisine inanırlar. Yani her malın değeri, göreli
olarak, emek içeriği ile belirlenir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 30
31. Tekeller eliyle dış ticaret
• • Dış ticaret tekeller eliyle yürütülmeliydi.
• Bu tekellerin yöneticileri iktisadi düşüncenin de sözcülüğünü
yaptılar (East India Co. Yöneticisi Sir T. Mun).
• Tekeller devlet gücüyle korunuyorlardı.
• Dış ticaretin tekeller eliyle yapılması ulus devletinde gelirini
artırıyordu.
• • Tekellere ilave olarak ihracat vergisi konuldu.
• 18yy başlarında ihracatının yarısını dokumaya ayıran İngiltere’de
buna ilişkin hammadde, koyun, yün, iplik ve yünlü kumaş
sanayinde kullanılan yarı mamul maddenin ihracatını yasaklandı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 31
32. Büyük çapta kamu harcaması
• • Merkantilistler büyük çaplı kamusal harcamanın da savunucusu oldular.
• Zira bu daha fazla gelir ve daha fazla istihdam yaratıyordu.
• Daha büyük harcama daha fazla para, daha fazla para daha fazla altın ve
gümüş gerektirir ki bu da daha fazla dış ticaret fazlasını gerekli kılar.
• Çin neo Merkantilist politikalar mı uyguluyor?
• • Daha büyük bir nüfusu savundular (J. Child). Bu güçlü devlet ve emek
yoğun dış ticaret fazlası için gerekliydi
• • Ulusal servetin halkın refahı, tüketici ya da işçilerin faydası ile bir ilgisi
yoktu.
• Öyle ki rekabet için işçiler düşük ücretle çalıştırılmalıydılar.
• Devletin kudretinin kaynağı olan servet ayrıcalıklı tüccarların ve
üreticilerin servetidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 32
33. Sömürgecilik
• • Ekonomik sistemleri üç sektörden oluşur: İmalat, tarım ve
sömürgeler.
• Sömürgeler ve sömürgecilik ilkel sermaye birikiminin (köle emeği
ve kıymetli metaller) bir aracı oldu.
• Sömürgeler sınai mal pazarı ve hammadde kaynağı olarak da
mutlaka edinilmeli ve korunmalıdır.
• Bu işleri yapabilmek için devlet müdahalesi ve yönlendirmesi,
desteği gereklidir.
• Donanma yabancı pazarların kontrolü için ve ulusun prestiji ve
askeri gücünün göstergesi olarak çok önemlidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 33
34. İlkel birikime geri dönüş
neo liberal birikim stratejisi
• Neo liberalizm ile birlikte geleneksel sermaye birikimi
yöntemlerine ilave olarak,
• sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere ve doğaya
ve doğal kaynaklara el koyma biçiminde çağdaş bir
“ilkel birikim modeli” de yoğun bir biçimde
kullanılmaya başlandı.
• Bu gelişmeler kamusallığın da daraltılarak
etkisizleştirilmesiyle sonuçlandı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 34
35. Sömürge savaşları
• Merkantilizm dönemin savaşlarının bir nedeni,
sömürgeci yayılmacılık için de bir motif olmuştur.
• Avrupa’daki bir çok savaşın nedenlerinden biri oldu.
• Emperyal yayılmacılığı da tetikleyerek yeni
sömürgelerin oluşmasına (örneğin altın için Meksika
ve şeker için Batı Hint Adaları) neden oldu.
• Devlet destekli monopoller belli bölgeleri paylaştılar
(Hollanda East India Co ve Britanya Hudson’s Bay Co).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 35
36. İdeolojisi?
• Güçlü ve zengin bir devlet inşa etme amacında olan ekonomik bir
milliyetçiliktir.
• En önemli ekonomik rasyonalitesi 16yydaki feodal bölgesel güçleri büyük
ve rekabetçi ulus devletler tarafından konsolide etmesi.
• Ulus devletler ile tüccar sınıfı arasında yakın işbirliğinin, askeri harcamaları
karşılamak karşılığında özellikle yabancı tüccarlara karşı ulusal tüccarların
devletçe korunmasının ifadesi.
• A. Smith ise merkantilist doktrini eleştirdi:
• Ona göre ticaret serbest olduğunda tüm taraflara fayda sağlar; üretimde
uzmanlaşma ve iş bölümü ölçek ekonomilerine ve bu da verimlilik artışı ve
büyümeye neden olur; devlet ile sanayi arasındaki yakın ilişkin halka zarar
verir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 36
37. • Avrupa’da 15-18 yy (Rönesans dahil) hakim
ideoloji okulu oldu.
• Avrupa’daki bir çok savaşın nedenlerinden
biri oldu.
• 20yy’ın başlarına kadar Avrupa
yayılmacılığı ve emperyalizminin ideolojik
ekonomik arka planını oluşturdu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 37
38. • Hem ekonomik savaşların hem de emperyalist
militarist savaşların destekçisi bir ideoloji oldu.
• Dünya ticaretinin sabit olduğundan hareketle
ulusal ticareti artırmanın tek yolunun başka
uluslara ait olanı almak olarak ve bunun da
savaşla mümkün olabileceğine inanılıyordu.
• İngiliz-Hollanda ve Fransız-Hollanda savaşları
doğrudan bu ideoloji ile ilişkilendirilebilir.
• Kuşkusuz başka savaş nedenleri olsa da bu teori
düşman ulusların ekonomisinin çökertilmesi
gereğinin altını çizdiğinden savaşları körükledi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 38
39. Fizyokratlar
• Fizyokratlar Fransa’da ortaya çıkan (Quesnay) bir
düşünce akımı.
• 1760 ve 1770’lerde oldukça etkili idiler.
• En çok bilineni Quesnay’dır.
• Doğa kanunlarının ekonomiye hükmettiğine
inandıklarından, devletin, dönemin tarıma dayalı
olan ekonomisine müdahale etmesine karşı
çıktılar.
• A. Smith’in görüşlerini oluşturmada etkili oldular.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 39
40. Merkantilizmin çöküşü
• Buhar makinesi, metalürji ve dokuma
sanayindeki 18yyda İngiltere’de ortaya çıkan
teknolojik buluşlar ve
• tüccar kapitalistlerle sanayi kapitalistleri
arasındaki ortaya çıkan çatışmalar
merkantilizmin çöküşüne ve “bırakınız
yapsınlar”cı Liberal/sınai kapitalizmin doğuşuna
neden oldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 40
41. Klasik iktisat okulu
• Klasik iktisat okulu 1752-1870 arasında İngiltere’de
egemen olan iktisadi düşüncenin adıdır.
• Her ne kadar Merkantilist düşünce üzerine ilk
kapsamlı eleştirileri David Hume yapmış olsa da, bu
okulun başlangıç noktası genel olarak iktisatçılarca
A. Smith ve onun 1776 yılında yazmış olduğu
‘Ulusların Zenginliği’ adlı kitabı olarak kabul edilir.
• Entelektüel genişlik açısından okul çok geniş ve
kapsamlı fikirlere tanıklık eder. Bunlar arasında;
• değer, büyüme, bölüşüm, uluslar arası ticaret, kamu
maliyesi ve para sayılabilir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 41
42. Klasik iktisat okulu
• Smith, Ricardo, Malthus ve Mill gibi sözcüleri
fikirlerini genellikle ‘İlkeler/ Principles’ başlığı
altında yaygınlaştırmışlardır.
• Ekonomik liberalizmleri, serbest ticaret, büyüme
ve uluslar arası ticaretin gelişmesini önleyici
nitelikteki ‘Mısır Yasaları’na karşı çıkarak
olgunlaşmış ve devletin ekonomiye
müdahalelerinin çok sınırlı tutulması gerektiğini
savunmuşlardır.
• Smith’in görüşleri daha sonraları ‘Sağ’ı,
Ricardo’nun bazı fikirleri ise Marx’ı etkilemiştir.
• Ancak Marx her ikisini de eleştirmiştir (Ekonomi
Politiğin Eleştirisine Katkı/Kapital).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 42
43. Klasik Model
• Ekonomideki üretim ve mal fiyatlarının,
piyasaların her hangi bir tıkanmaya
uğramadan işlemesini (piyasa temizlenmesi)
sağlayacak biçimde esnek olduğu,
• bu anlamda da ekonomide tam istihdamda
dengenin sağlanacağını ileri süren bir
modeldir.
• Asıl olarak J.B. Say ve Mill tarafından
geliştirilmiştir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 43
44. Mısır Yasaları
• Kral 1v. Edward’ın tahta çıkmasından sonra uygulanan ve mısır ithalatının
sınırlandırılmasını içeren bir dizi yasa.
• Yeri mısır üreticilerini korumak için ithalata tarife ve ihracatını teşvik
etmek için sübvansiyon verilmesini öngörmekteydi.
• Smith bu yasalara serbest ticareti önlediği için,
• Ricardo ‘azalan verimler kanunu’nun geçerli olduğu tarım sektörünü
teşvik ederek, sınai kar oranlarının düşmesine, bunun da ekonomiyi
‘durağan durum’a sokmasına neden olduğu için eleştirmiştir.
• Sanayi sermayesinin karşı çıkışı daha sınıfsal içeriklidir.
• Zira, bu koruma tarımdaki fiyatların ve işçi ücretlerinin yüksek düzeyde
kalmasını sağladığından sınai karların düşmesine neden oluyordu.
• Nitekim bu yasalar 1846 yılında bütünüyle ortadan kaldırıldı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 44
45. Merkantilist düşünceden klasik liberalizme…
• 17yy başlarında loncalardaki ustaların giderek üretimi kontrol eden
işveren kapitalistler haline gelmesiyle ekonomiye ilişkin düşüncelerde iki
önemli değişme meydana geldi:
• (i) Koruyucu ve düzenleyici devlet fikrinden, onu reddeden ve yeni
bireycilik felsefesini formülleştiren felsefeciler ve iktisatçılar ortaya çıktı.
• (ii) Fiyat, talep ve karın arz/talep ve faydalı olma hali ile belirlendiği
görüşünden, fiyat ve karın üretim sürecince belirlendiği görüşüne doğru
bir kayma yaşandı.
45Doç. Dr.Mustafa Durmuş
46. Merkantilist düşünceden klasik liberalizme…
• Sermayedarlar, servet biriktirmeleri merkantilist sınırlamalar ve mal
düşkünlüğü ve aç gözlülükleri koruyucu Hristiyanlık’la önlenince, bunu
aşacak yeni kurumlar geliştirdiler.
• İnsanı güdüleyen asıl faktörlerin aç gözlülük ve bencillik güdüsü olduğu
kuramları bu dönemde gelişti.
• Hobbes: Leviathan (1651):
• “ Tüm insan güdüleri hatta merhamet gizlenmiş öz çıkar güçleridir. İnsan
başkasının felaketine kendi başına da gelebileceği düşüncesiyle öz çıkarcı
güdülerle üzülür, bu bir acımadır.”
46Doç. Dr.Mustafa Durmuş
47. Merkantilist düşünceden klasik liberalizme…
• Bu fikirler yeni yükselen sanayi kapitalistlerince de benimsendi.
• Zira onlar devlet düzenlemelerinden yararlanamıyorlardı.
• İnsan doğasının ekonomik sınırlamalardan bağımsız olması gerektiği fikri
klasik liberalizme temel oluşturan bireycilik felsefesini geliştirdi.
• Bu bireyci/ orta sınıfçı felsefenin en önemli örneği Reformasyon’dan
doğan Protestan teolojisiydi.
• Protestanlık, orta sınıfın aç gözlü, bencil güdülerini erdeme
dönüştürmesine yardımcı oldu.
• Örneğin Luther, 100,000 köylünün Prensliklerce boğazlanmasına yazdığı
kitap ile katkıda bulundu.
47Doç. Dr.Mustafa Durmuş
48. Merkantilist düşünceden klasik
liberalizme…
• Katolik----Ruhban----Günah Çıkarma
• Protestan----İtikatla doğrulanma----İçgüdüler (ritüellerden çok daha
önemlidir).
• Tanrı piyasayı ve mübadeleyi kurar.
• Yeni bireycilik 17yyın ortalarından itibaren merkantilist yazarlar tarafından
da benimsendi.
• Üretim ve ticarete ilişkin kısıtlamaların herkesin zararına olduğu düşüncesi
giderek yaygınlaştı (Petty, Child).
• North, örneğin, klasik liberalizmin temelini oluşturan bireyci ahlakın ilk
açık sözcüsü oldu.
• Mandeville (1714): Bencillik, aç gözlülük ve mal düşkünü davranışlar
çalışkanlığa ve ekonomik gelişmeye katkıda bulunur.
48Doç. Dr.Mustafa Durmuş
49. Fiyat----kar ?
• Bu yeni dönemde bu güdüler hem iktisadi, hem törel hem de dini açıdan
artık ahlaksızlık sayılmıyordu.
• Kar çabası mülkiyet haklarının ve sözleşme hukukunun esas alınmasıyla
sonuçlandı.
• Bu yeni ideoloji fiyat ve karın kaynağı olarak başka bir noktaya işaret
ediyordu.
• “Kar kapitalistlerin birbirini kazıklamasından elde edilemez”.
• Karın kaynağına ilişkin görüşler üretim sürecine ve işgücü maliyetlerine
yöneldi.
49Doç. Dr.Mustafa Durmuş
50. Fiyat----kar ?
• Kar için işçilerin emek güçlerini satmaya zorlanması önemli bir yol olarak
görüldü.
• Ücretli emeğe yapılan bu vurgu D. Defoe’nin (Ticaretin Genel Tarihi, 1713)
adlı kitabında ve Petty’nin (1680) kitabında emeğin ve halkın sıkı
çalışmasına yapılan atıflarla güçlendirildi.
• Uzmanlaşma ve işbölümü, hem metaya kullanım değeri kazandırma
unsuru hem de karın kaynağının emek olduğunu gösterdi.
• Mandeville: Ticaret genel olarak emeğin emek ile mübadelesinden başka
bir şey değildir.
• Para sadece bir mübadele aracıdır, bütün şeylerin değeri en adil bir
biçimde emekle ölçülür.”
• Smith’den önce emek-değer ilişkisine ait temel yazılar mevcuttu (örneğin
Meek).
• 1751: Karın kaynağı işçilerin tüketim gereksinimlerinin üzerindeki üretim
fazlasıdır.
50Doç. Dr.Mustafa Durmuş
51. Sermaye--- emek----kar ?
• Sermaye-kar-emek ilişkisini en derli toplu olarak sergileyen eser
1776 yılında Smith’in yazdığı “Ulusların Zenginliği” adlı eserdir.
• Fizyokratlar (Fransa):
• Bu görüşler Quesnay’ın yaklaşık 20 yıl boyunca Fransa’da etkili
olan görüşleridir (1694-1774).
• Turgot’un maliye bakanlığından ayrılmasıyla akım Fransa’daki
etkinliğini yitirmiştir.
• Fransa’da o dönemde feodalizm her boyutuyla kapitalizmin
gelişmesinin önünde engel oluşturuyordu.
• Bu kaos Fransız devrimi ile sonuçlandı.
51Doç. Dr.Mustafa Durmuş
52. • Fizyokratlara göre toplumlar doğanın Yasalarıyla yönetiliyor ama
yöneticiler bunu anlamak istemiyorlardı.
• Loncaların kaldırılmasını, tüm vergilerin kaldırılarak yerine tek bir tarım
vergisi alınmasını önermekteydiler.
• Etkileri siyasal değil (reform ya da devrim), daha ziyade entelektüeldi.
• Quesnay’ın görüşleri üretken olan ve olmayan emek tartışması üzerinde
etkili oldu.
• Smith’den önce çok az iktisatçı kapitalizmin iktisadi süreçlerini tutarlı ve
titiz çözümlemelere tabi tutabilmiştir.
• Bunun nedeni eski ve yeni sosyal düzen geçişlerinin yaşandığı bir aşamada
yaşamış olmalarıdır.
• Diğer yandan 19yyın sonlarından itibaren kapitalizmin özellikleri çok daha
belirginleşmiş ve daha sağlıklı çözümlemeler için temel oluşturmuştur.
52Doç. Dr.Mustafa Durmuş
53. A. Smith
• A. Smith:
• İlk eseri “The Theory of Moral Sentiments” idi (1759).
• Quesnay ve Turgot’tan etkilendi.
• Kapitalizmin genel ekonomik bir modelini geliştiren,
toplumsal sınıflarla üretici sektörleri, servet ve gelir
paylaşımını ticaret, para ve fiyat oluşumu bunları
büyüme süreci ile ilişkilerini ilk kez analiz eden
iktisatçı oldu.
• Smith’in modellerinin mantıksal tutarlılığı kadar
tutarsızlığı da söz konusudur.
53Doç. Dr.Mustafa Durmuş
54. A. Smith
• Fikirlerinin tarihsel arka planı:
• Sanayi Devrimi (1770-1850):
• Kapitalist üretim tarzı feodalizmin prangasından kurtuldu, merkantilist
geçiş dönemini tamamladı.
• 1700-1770:
• İhracata dönük İngiliz mallarının üretimi iç talebe dönük üretime göre 10
kat arttı.
• Bu durum sanayi devrimini hızlandırdı, teknoloji patlamasının de önünü
açtı.
• 1700’de dokuma sanayindeki korumacılık sanayiyi geliştirdi ve dış talebi
hızlandırdı.
• 1770’lerde devrim niteliğinde buharlı eğirme makinesi icat edildi.
• Sermaye bu sektörde birikmeye başladı ve ev sanayi fabrika sanayine
dönüştü.
• Demir endüstrisindeki teknolojik buluşlarla demirden yapılmış makineler
yaygınlaşmaya başladı.
54Doç. Dr.Mustafa Durmuş
55. A. Smith
• Bu dönem yeni icatlara verilen patentlerin hızla çoğaldığı bir
dönemdir.
• Bu yeniliklerin en önemlisi buhar makinesinin keşfidir
(toplumları / tarihi ilerleten üç unsur!).
• James Watt’ın buluşuyla bu yüz yılın sonunda enerji kaynağı
olarak suyun yerini buhar makinesi aldı.
• Bu da muazzam iktisadi ve toplumsal değişikliklere neden
oldu.
• Coğrafyaya bağımlılıktan kurtulan sanayiler kömürden buhar
gücü elde edilmesiyle özgürleştiler.
• O dönem İngiltere’de bol miktarda ve ucuz kömür vardı.
• Artık fabrikalar nehir kıyılarından kurtulup, pazar ve bol ve
ucuz işgücü ile buluşabiliyordu.
55Doç. Dr.Mustafa Durmuş
56. A. Smith
• Kentsel nüfus ve mamul mal üretimi hızla çoğalırken, 1831
yılında İngiltere’de işgücünün% 40’ı imalat sanayinde istihdam
ediliyordu.
• Tüm bu gelişmeler verimlilik artışının bir sonucuydu ve
İngiltere’yi en büyük ekonomik ve politik güç haline getirmişti.
• Smith, ‘Ulusların Zenginliği’ni sanayi devriminin demir aldığı
bir sırada yazdı, zira o sırada Glasgow gibi kentlerde sanayi
giderek hızlanmıştı.
• İmalathane----fabrika (verimlilik artışı, iş bölümü,
uzmanlaşma).
• Smith, kar, ücret ve rant kategorisi biçiminde gelirleri ayıran
ve bunların her birinin farklı sınıflara denk düştüğünü gören
ilk iktisatçıydı.
56Doç. Dr.Mustafa Durmuş
57. A. Smith
• Smith aynı zamanda toplumbilim ve tarih kuramları da
geliştirerek bu üç sınıf arasındaki ilişkileri açıklamaya da
çalıştı.
• ‘Görünmez el’ kavramı, insanlara bencilce ve sınıfları adına
hareket etseler de bu eylemlerini iyilikçi bir uyuma
yönlendiren bir etmendi.
• Ona göre, mülkiyet ilişki biçimleri toplumlardaki yönetim
biçimini belirleyen faktördü.
• Her ülkenin içinden geçtiği dört toplumsal aşama vardı:
• Avcılık, otlakçılık, tarım ve ticaret.
• Her evredeki toplumun ekonomik gereksinimlerini üretim ve
paylaşım yöntemlerini anlamak o toplumun toplumsal kurum
ve yöntemlerini anlamaktaki asli unsurdu.
57Doç. Dr.Mustafa Durmuş
58. A. Smith ve ‘Değer’ kavramı
• Smith kapitalistler ve işçiler arasındaki sınıf çatışmasının temel önemini
açıkça kabul etmiştir.
• Sınıf ayrılığının ana temelini toprak ve sermaye sahipliği olarak görür.
• Kapitalistlerin gücünün birbiriyle ilişkili kaynaklardan geldiğini kabul eder:
• Servetleri, kamu oyunu etkileme kudretleri ve yönetimi kontrolleri.
• Smith’de ‘Değer’ kavramı:
Ricardo ve Marx’ın kapsamlı emek-değer kuramının temelini atmıştır.
• Kuramın başlangıç noktası bütün toplumlarda üretim sürecinin bir dizi
insan çabasına indirgenebileceğinin kabul edilmesiydi.
• Verimlilik artışını sağlayan aletleri yapan da emekti.
• Ona göre dünyanın bütün serveti aslında altın ve gümüşle değil emekle
satın alınmıştır.
• Bu nedenle bir malın değerli olması için onu mutlaka insan emeğinin
ürünü olması gerekir.
58Doç. Dr.Mustafa Durmuş
59. A. Smith ve ‘Değer’ kavramı
• Diğer yandan emek-değer kavramı bundan daha öte şeyler anlatır.
• Bir malın mübadele değerini belirleyen;
• o mala içerilen emek miktarı + dolaylı emek(üretim araçlarını üreten emek) +
doğrudan emek (mal üretiminde kullanılan üretim araçlarını kullanan emek).
• Smith, emeği sadece kapitalizm öncesi toplumlardaki mübadele değerinin
belirleyicisi olarak görür (kunduz-geyik avı).
• Ona göre bir malın mübadele değeri (kapitalist toplum için) üç bileşenin
toplamından oluşur:
• Ücret+kar+rant.
• Bu mübadele değeri o malın fiyatını belirler.
• Böylece emek-değer ilişkisi sadece kapitalizm öncesi toplumlarla sınırlandırılmıştır.
• Böyle olunca mallara konulan emekle onların mübadele değeri arasındaki ilişkinin
doğal yapısın göstermek Ricardo’ya ve tam ve mantıksal olarak tutarlı bir emek-
değer kuramı geliştirmek de Marx ve sonraki kuramcılara kalmıştır.
59Doç. Dr.Mustafa Durmuş
60. A. Smith ve ‘Değer’ kavramı
• Smith’in fiyat kuramının iki önemli zaafı vardı:
• (i) Ücret+kar+rantların kendileri doğrudan fiyattır ya da fiyattan
türetilmişlerdir.
• Fiyatları, diğer fiyatların temelinde açıklayan bir kuram genel
olarak fiyatları açıklayamaz.
• Bu sıkıntı sonraki iki kuramca, yani fiyatları dış belirteçler
temelinde açıklayan kuramlarca aşılabilmiştir.
• Smith değeri kullanım ve mübadele değeri olarak ayırsa da
kullanım değerini olası bir fiyat belirleyicisi olarak görmez ( su ve
elmas örnekleri).
• Fiyatın belirlenmesinde hem fayda hem de emek kuramlarını
açıkça reddeder.
• (ii) Bu kuram farklı malların göreli değerleri yerine bütün fiyatların
genel seviyesine ilişkin sonuçlar üretmiştir.
60Doç. Dr.Mustafa Durmuş
61. A. Smith’in iktisadi refah kuramı
• Ona göre iktisadi refah yıllık emek ürününe ve onu tüketenlerin
sayısına bağlıdır.
• Modeli; 2 sektörlü (tarım ve imalat), üç girdili ( toprak, emek ve
sermaye) ve üç sosyal sınıflıdır (toprak sahipleri, emekçiler ve
kapitalistler).
• Bu ayrışmanın nedeni ona göre mülkiyet rejimidir.
• Bencil ve açgözlü güdüler iktisadi davranışları etkiler. Bu görüşü
neo klasik iktisadın da temelini oluşturmuştur.
• Ona göre kapitalizm uygarlığın doruğudur ve bu doruğa ‘bırakınız
yapsınlar’ politikaları tamamen benimsendiğinde ulaşılacaktır.
• ‘Ulusların zenginliğinin tüm içeriği bu politikanın sonuçlarına
uygun olarak planlanmıştır.
61Doç. Dr.Mustafa Durmuş
62. A. Smith
• Temel çıkarımları:
• Üretim düzeyini belirleyen şey, üretken/verimli emekçilerin sayısı ve
üretkenlik düzeyidir.
• Verimlilik artışı işbölümü ve uzmanlaşmanın sonucunda gerçekleşir.
• İşbölümünü belirleyen iki şey:
• (i) Uzmanlaşmak için iyi gelişmiş bir piyasaya ya da mübadele
ekonomisine ihtiyaç vardır. En önemli işbölümü/uzmanlaşma kırsal tarım
ile kentsel imalat arasında olandır.
• (ii) sermaye birikimi ekonomik gelişmenin, kar da sermaye birikiminin
kaynağıdır.
62Doç. Dr.Mustafa Durmuş
63. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Her ne kadar Piketty yavaşlayan büyümenin
21yyda çok büyük gelir eşitsizliğine neden
olacağına işaret etse de, ondan çok önceleri
hem klasik hem de neo klasik bazı
iktisatçılar eşitsizlik ve büyümeye dikkat
çektiler.
• Hem Quesnay hem de Smith hem gelir
eşitsizliğinin hem de toprak ve kıymetli
madenlerin bir avuç soylunun elinde
toplandığının farkındaydılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 63
64. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Klasikler toprak sahiplerinin gelirlerine ‘rant’ diğer iki sosyal sınıfın gelirlerine de
‘kar’ (kapitalist) ve ‘ücret’ (işçi) dediler.
• Smith İngiliz sanayi devrimine tanıklık etti ve ilk iktisadi büyüme teorisinin de
yaratıcısı oldu.
• Ona göre işçiler işbirliği ve uzmanlaşmaya yöneldiğinde üretim hızla artmaktadır.
• Bu hem işletme düzeyinde hem de piyasa mübadelesi sırasında olur.
• Nüfus artışı ve artan ticaret ile büyüyen pazar ekonomik büyümeyi hızlandırır.
• Bu nedenle hem iç hem de dış ticaret serbest olmalıdır.
• Devlet destekli tekeller olmamalıdır, vergi yükü mal ve hizmet üretimi, ticareti ve
dağıtımı üzerinden alınarak toprak rantına kaydırılmalıdır.
• Büyüme seçkin toprak sahiplerini baskılarken, işçilerin satın alma güçlerini ve
yaşam standartlarını yükseltir.
• Dolayısıyla da ekonomik büyüme eşitsizliği azaltır. Sonraki Klasik kuşak bu konuya
daha farklı ve radikal bakışlar da getirdiler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 64
65. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Malthus’a göre işçilerin üremesi, gıda üretiminden daha hızlı olduğundan büyüme
eşitsizliği artırır, zira en alttaki yoksullar daha da yoksullaşır.
• Bu görüş seçkinleri mutlu etmiştir, ama Smith’in görüşlerine de aykırılık
oluşturmuştur.
• Ricardo’nun rant teorisi Piketty’ninkinden daha korkutucu bir mahşer günü modeli
sunar aslında.
• Buna göre nüfus arttıkça ekonomik gelişme daha az kaliteli topraklar üzerinden
devam eder.
• Rant iyi kaliteli toprak ile kötü kalite topraklar arasındaki farktan oluştuğundan,
üretim iyi kaliteli toprakların sahiplerine rant olarak gider.
• Sonuçta işçilere ölmeyecek kadar ücret ve kapitaliste de asgari kar verilemez olur.
• Sadece teknoloji ve ticaret çöküşü önleyebilir. Bu nedenle de serbest ticaret
gereklidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 65
66. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Marx ise Malthus’un teorisini reddetti.
• Kapitalistlerin ve toprak sahiplerin işçileri
sömürmesi gerçeği üzerine yoğunlaştı.
• Ricardo gibi artan eşitsizliğin kapitalizmi
çökertebileceğini ileri sürdü.
• Ve bu sistemin sosyalist bir sistem ile
değiştirileceğini savundu.
• Marx iktisadi büyümenin eşitsizliği artıracağına,
bunun da eşitlik talepleriyle yoğunlaşan bir
devrimle sonuçlanacağına inandı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 66
67. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• H. George, Malthus’un teorisini reddetti, Ricardo
ve Smith’in teorilerine katkı getirdi.
• Örneğin Smith’e atfen uzmanlaşma, işbirliği,
nüfus artışı ve daha büyük piyasalara ilave olarak
eşitliğin daha fazla işbirliği imkânı yaratacağını
bunun da ilerleme yasası olduğunu savundu.
• Diğer taraftan Marx’ta sistemi yok eden şey
örgütlü eylem ve direniş iken, H. George,
Ricardo’cu eşitsizlik teorisini modifiye ederek
kapitalist gelişmenin kendini yok edecek olan
tohumları içinde taşıdığını ileri, sürdü.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 67
68. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• George verginin yükünün toprak geliri gibi
kazanılmamış gelirler üzerine kaydırılması
gerektiğini savundu.
• Hem Marx hem de George, Avrupalı ve ABD’li
seçkinleri tedirgin ettiler.
• Bu nedenle de sadece fiziksel olarak değil,
düşünsel olarak da etkisiz hale getirilme
getirilmeliydiler.
• Yani iktisat bilimi eşitsizlik ve kazanılmamış
gelirler üzerinden vergi alınması gibi klasik
vurgulardan ya da söylemlerden kurtarılmalıydı.
• Bunu yapma görevi ise neo klasiklere düştü.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 68
69. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Kolombiya Üniversitesi’nden Clark iktisadı, eşitsizlikten bağımsız bir
soyutlamaya dönüştürdü.
• 1890 yılında Clark toprak ve fiziki sermaye kavramlarını birleştirerek
Klasiklerdeki toprak anlayışını ortadan kaldırdı.
• Böylece neo klasik iktisat dünyasında sermaye (toprağı da içeriyor)
bütünüyle üretken yatırımlardan kaynaklanmaktadır.
• Ayrıca kazanılmamış rant diye bir şey mevcut değildir, sadece meşru bir
kar söz konusudur (ironik bir biçimde Marx da karı ve rantı birleştirir
çünkü her ikisini de gayrı meşru sayar).
• Clark’ın modelinde sadece emek ve sermaye gibi iki üretim faktörü vardır
ve arz ve talep serbest bir piyasada emek ve sermayenin marjinal
üretimini sağlamayı garantiler.
• Sonuç olarak üretilen hasıla etkin ve bunun bölüşümü adildir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 69
70. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Böylece işçilerin sömürülmesi gibi bir olgu mevcut
değildir.
• Clark ayrıca zamanı da ortadan kaldırır ve zamansız,
mekansız, uzamsız bağlamsız bir iktisat sunar.
• Zaman olmayınca tarih olmaz, tarih olmayınca özel
mülkiyetin ya da benzer kurumların adil olup
olmadığı sorgulanmaz.
• Solow (1955):
• Eğer Tanrı ikiden fazla üretim faktörüne izin verseydi
bizim de üç boyutlu diyagramlar çizebilmemizi
kolaylaştırırdı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 70
71. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Aynı dönemlerde Avrupa’da yine bir aristokrat, Pareto, neo klasik iktisada iki
önemli katkı yaptı.
• İlk olarak İtalya’da toprakların yüzde 80’inin nüfusun sadece yüzde 20’sine ait
olduğunu öngördü ve eşitsizliğin böyle bir 80/20 kuralı gibi doğal bir yol izlediğini
söyleyerek, bu durumun kurcalanmaması gerektiğini ileri sürdü.
• İkinci olarak ve daha önemli olarak bir politika kuralı ortaya attı: Pareto İyileştirme:
• Birilerinin durumunu kötüleştirmeden en az birinin durumunu iyileştiren politikalar
yönelinmelidir.
• Bu önerme adil ve rasyonel gibi görünmektedir.
• Bu mantıkla zenginlerin vergisini hali hazırda düşürmüş iken, bu vergileri
yükseltmemeliyiz, zira kural bozulur ve birilerinin durumu (zenginlerin) kötüleşir.
• Böylece kural egemenlerden yana olan bir statükonun, mantıksız da, haksız da olsa,
sürdürülmesini gerektirir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 71
72. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• Neo klasik rejim altında matematiksel modeller
mantar gibi çoğaldı ve modellerin karmaşıklığı
yazılanların ideolojik yönlerinin gizlenmesini sağladı.
• Solow (1956):Tekdüze (uniform) değer kaybeden bir
sermaye ve tekdüze emeğin var olduğu bir dünyada
ekonomiler bu değer yitiminin yeni yatırımlara
eşitlendiği noktada oluşan bir durağan duruma doğru
büyürler.
• Zenginleştikçe bir ekonomi daha yavaş
büyüyeceğinden azgelişmiş ekonomiler ve bu ülkeler
bu zengin ülkelere yetişirler (yakınsama teorisi).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 72
73. Gelir Bölüşümü ve Klasik iktisat
POLLY CLEVELAND,Piketty’s Model of Inequality and Growth in Historical Context, Pt 1,
www.dollarsandsense.org, JULY 15, 2014.
• 60 yıl sonra Piketty, kitabında, bu modeli esas alıyor ve kendi
düzenlemeleriyle bize bu modeli yeniden servis ediyor.
• Solow’da yoksul zengini yakalar.
• Piketty’nin modelinde büyüme yavaşlaması giderek artar.
• Bu nedenle de r > g’dir ve eşitsizlik hızla artar. Ona göre bu model 21yyın
kaderidir.
• Hem Solow hem de Piketty’nin modelleri sorunludur zira zaman-tarih dışı,
apolitik ve iki faktörlü neo klasik temellere dayanmaktadır.
• Örneğin güç ya da zor faktörü bu modellerde yer almaz.
• Oysa emekçiler eşitsizliği önleyebilecek bir güce sahiptirler.
• Yani bizler matematiksel modellerin köleleri olamayız.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 73
74. Felsefe-iktisat ilişkisi
• İktisat felsefenin içinden doğarak gelmiş ve 19yyda bağımsız bir
bilim dalı olarak kabul edilmiştir.
• Kurucuları İskoç Aydınlanması ekolünün iki önemli ismi olan D.
Hume ve A. Smith’dir.
• Felsefenin iki kolu epistomoloji ve metafiziktir.
• İlki bilgi teorisidir, inancı bilimsel bilgiden ayırma işidir.
• Metafizik nihai düzenin ilkelerini araştırır.
• Felsefe araştırmalarının büyük bir kısmı epistomolojik, küçük bir
kısmı ise metafiziktir.
• Felsefe karakter olarak çoğulcudur, birbiri ile çelişen farklılıktaki
okullara yer verir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 74
75. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• 1950’ler öncesi kuşağa “ iktisatta her şey Marshall’da, 1950 ve
1960’lar kuşağına ise Samuelson’da vardır” telkini yapılırdı.
• 1950 ve 60’larda Neo klasik- Keynesyen Sentez hakim öğreti
olurken, Soğuk Savaş koşullarında Marksist öğreti tabu idi.
• Avusturya Okulu’nun Marshall’cı mikro ekonomiye alternatif
sunduğunun da kimse farkında değildi.
• 1970’lerde konsensüs sona erdi ve Şikago Okulu (Friedman)
Monetaristleri hakim konuma geldi.
• Bu arada Şikago- Keynes- Şikago güdümlü neo klasik makro iktisat
tahta oturdu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 75
76. Doç. Dr.Mustafa Durmuş 76
• 1950’lerden günümüze 7 iktisat
okulu
• Kaynak: A Modern Guide To Economic Thought (Edt. D. Mair, A. G.
Miller, Edward Elgar, 1991
77. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
A Modern Guide To Economic Thought (Edt. D. Mair, A. G. Miller, Edward Elgar, 1991
• 1960-70’lerdeki Keynesyen Okul, Kaldor, Robinson ve Sraffa ile
temsil edilmiştir.
• Bu Ricardo’cu iktisadi analize geri dönüş anlamına da geliyordu.
• Baran ve Sweezy bu dönemde Ortodoks Marksizm’i, günün
koşullarını açıklayamama yönünde eleştiriyor ve monopolcü
kapitalizmin koşullarını analiz ediyordu.
• Galbraith, iktisatçılara 50 yıl öncesinde Veblen’in yaptığı gibi
olayları açıklamada kurumsal faktörleri dikkate almalarını
öneriyordu.
• Hayek, anayasal felsefeyi gündeme getirmişti.
• Bu da Avusturya Okulu’na olan övgüyü artırmıştı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 77
78. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• 1980’lerde iktisat öğrenme/öğretme yöntemine olan eleştiriler
arttı (Blaug 1980).
• Bundan sonra yedi temel okulun görüşlerine yer verilecektir.
• Bu okullar tanımlanırken dogmatik olmamalı, zira her birinin kendi
içinde değişik alt düşünceleri var.
• Burada her bir okul, Kuhn ve Lakatos gibi bilimsel bilginin
gelişimine ilişkin çok önemli teoriler geliştirmiş olan filozofların
temel önermeleri ile kıyaslanmaktadır.
• İktisatçılar arasındaki görüş farklılıklarının yaygınlığı bilimsel
olgunluğun ve iyimser olmanın bir işareti olarak görülmelidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 78
79. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• Farklılıkları haklı çıkartan iki neden ve ilerleme yolu:
• Birinci yol (Hicks):
• Teoriler hedefe ulaşmada, karanlığı aydınlatmak için işlev gören ışıklardır.
Ama doğru ışıkları kullanmalıyız, onları doğru objeler üzerine
yönlendirmeliyiz. Dünya hızla değiştiğinden ışıklarımızın da buna uygun
olarak değişebilmesi gerekir. Tüm zamanları aydınlatan ve hiç değişmeyen
bir teori mevcut olamaz (aksi sarhoşun barda kaybettiği anahtarını
aydınlık diye sokak lambasının altında aramasına benzer). Bu eskilerin
yenilenerek ilerlenmesi (tamamıyla reddetmeden) yoludur. Hicks ve
Hayek bunu temsil eder.
• İkinci yol bir dönemin paradigmalarını tümüyle reddedip yerine yenisini
koymaktır. Menger ve Keynes bunun en güzel örnekleridir (devrimciler).
Fakat böyle devrimler çok sık olmaz.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 79
80. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• O halde okulları hangi bazda kıyaslayacağız? Bunun için bilimsel/rasyonel
bazı seçme yöntemlerine sahip olmalıyız.
• Popper’ın “yanlışlama testi”nin pratikte uygulanması zor olduğundan pek
çok iktisatçı Kuhn’ın “normal” ya da “devrimci” biçimlerini benimsemiştir.
• Kuhn’a göre bilimsel ilerleme iki aşamada gerçekleşir:
• “Normal bilim” olarak adlandırılan uzun dönemi içeren aşamada egemen
paradigmanın kendi içinde adım adım ilerlemeler olur.
• İkinci aşamada ise, egemen paradigma inişe geçtiğinde eski ve yeni
paradigmalar arasında mücadele hızlanır. Bu aşama kısa vadeli “devrimci
bilim” aşamasıdır.
• Bilim nesnel pozitivist normlarla değil, bilim insanları topluluğun kolektif
yargıları ile geçerli kılınır. Bunun somut ifadesi Nobel ödülüdür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 80
81. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• Macar filozof Lakatos (1970), bilimin
“değerlendirme mantığı/logic of appraisal”
ile ilgilenmesi gerektiğini ileri sürer.
• Bu bilimsel gelişmeyi hangi nesnel kriterlerle
ölçeceğimiz konusudur.
• Ona göre reddedilmez
önermeler/aksiyonlar, sınama ve
reddetmeye ilişkin bilimsel işi görmeye
yarayan ve yardımcı hipotezlerden oluşan
bir koruyucu kuşakla sarılıdırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 81
82. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• Kuhn’a göre paradigmalar ya da olaylar
arasındaki seçim, teorilerin bilimsel erdemlerine
bakılarak yapılmıyor.
• Araştırmacıları etkileyen sosyolojik ve politik
faktörler belirleyici oluyor.
• Politikaları etkilemek isteyen ekonomistler,
günün politik iklimine uygun ekonomik
argümanlar ortaya attığında kabul görüyor.
• Lakatos, Popper’ın “yanlışma- sınama” ve
Kuhn’ın teorisinin modifikasyonu olarak kendi
bilimsel araştırma teorisini geliştirmiştir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 82
83. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• İktisatçıların dünya görüşleri ve ideolojik değerleri onların ne ile
uğraşmak istediğini, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu, neyin
sorun, neyin çözüm olduğunu tanımlamalarında yardımcı
olmaktadır.
• Örneğin neo klasik mikro iktisada göre çekirdek birim, “mal”,
Avusturya Okuluna göre “birey”dir.
• Keynesyenler makroekonomik büyüklüklerle,
• Marksistler ise iki sınıflı kapitalist toplumun tümüyle ilgilenirler.
• Dünya görüşü, elde edilecek bilginin ne olduğu fikrini ve buna
erişmede hangi yöntemleri uygulayacağı fikrini etkilemektedir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 83
84. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• İdeolojik değerlerine göre okullar en Sağ’dan en Sol’a
sıralanmıştır.
• Son tahlilde bu sıralama, okulun “toplumu
değiştirmek isteyip istemediği” sorusuna
indirgenmiştir.
• Bu değerler sorulacak ya da sorulmayacak soruların
da belirlenmesinde etkilidir.
• Amaçlar, metodolojik uygulamaları, uyarlanacak
süreçleri ve bunlar da her bir okulun çalışmalarını
geçerli kılarken, onaylarken kullandığı kriterleri
etkiler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 84
85. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• 1.Avusturya Okulu:
• İlk kurucusu Carl Menger’dir (1841-1921).
• İlk kuşak Avusturya Okulu’nda F. Von Wieser, Böhm-Bawerk, ikinci
kuşakta Ludvig Von Mises (1881-1973), J. Schumpeter (1883-1950) yer
alırlar.
• Ancak Schumpeter’in görüşlerin, onun her hangi bir okul altında yer
almasını aşacak ölçüde özgün ve kapsamlıdır.
• Üçüncü kuşakta Haberler, Machlup gibi iktisatçılar yer alsa da bunlar
daha ziyade ana akım içinde değerlendirilirler.
• Keza Hayek’in son dönem çalışmaları Avusturya Okulu’ndan
ayrışmayı temsil eder.
• Okulun bilimsel yöntem kavramsallaştırması L. Robbins tarafından
uyarlanmıştır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 85
86. 1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
• Avusturya Okulu:
• En Sağ’da, liberteryan okuldur.
• Başka insanların refahına karşı kayıtsızdırlar.
• Benimsedikleri toplumda devletin ekonomiye müdahalesi çok
sınırlıdır, zira devlet bireysel özgürlüklere karşı bir tehdit oluşturur.
• Bu değerler okulun özne meselesine de yansır.
• Bu, sadece bireyler arasındaki mübadele ilişkilerinin dikkate
alınmasıdır.
• Ekonomik faaliyetleri sübjektif indirgemecilik yöntemiyle
açıklamaya çalışır ve önermelerini test etme gereği duymaz.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 86
87. Avusturya Okulu
• Dünya görüşü:
• Eksik bilgi ile hareket eden bireysel amaçlı insan eylemi.
• Değerleri:
• Libertaryan, başkalarının refahını umursamayan, iktisadi planlama karşıtı,
kamu müdahalelerine karşı endişeli.
• Yöntemsel pratikler:
• Metodolojik bireycilik, indirgemeci soyutlama, matematiksel olmayan
formülasyonlar, öznelcilik.
• Temel kavramları:
• İhtiyaç, meta, kullanım değeri, fırsat maliyeti, sermaye ve zaman, değişim,
pazarlanabilirlik, işlem maliyetleri, mübadele aracıları.
• Temel çıkarımları/sonuçları:
• İktisadi faaliyetler determinist (belirlenimci) değildir, gelecek öngörülemez,
para insan ihtiyaçlarının karşılanmasında niyetlenilmemiş bir sonuçtur, bir
sosyal kurumdur, merkezi planlama piyasa mekanizmasından üstün değildir,
bilgi artışı ekonomik gelişmenin ana nedenidir, refah ile servet aynı şey
değildir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 87
88. • 2.Neoklasik Okul:
• Bu okul kendisinin değer yargılarından bağımsız olduğunu ileri sürer.
• Ancak verili gelir bölüşümü altında kaynak tahsisinde etkinliği ön planda
tutan Pareto Optimalitesi kriterinin bizzat bir değer yargısı açıklaması
olduğunu sorgulamaz.
• Toplumdaki gelir bölüşümünü veri kabul eder, örneğin daha iyi bir
bölüşüme nasıl ulaşılabileceği gibi konuları kendine sorun edinmez.
• Neo klasik refah iktisadı böyle bir kısıtlı tutumu yansıtır ve toplumdaki
politik ve sosyal süreçleri anlamaya kendisini indirger.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 88
1950’lerden günümüze 7 iktisat okulu
A Modern Guide To Economic Thought (Edt. D. Mair, A. G. Miller, Edward Elgar, 1991
89. Neo klasik okul
• Dünya görüşü:
• Bireyci, atomik toplum, denge, iktisadi açıdan iyi olmayı garantileyen bir piyasa
mekanizması.
• Değerleri (değer yargısına sahip olmadığını ileri sürer):
• Arzuların tatmini iyi bir şeydir, rasyonel birey kendi refahını en iyi değerlendirir,
tüketici bağımsızdır, sosyal optimum için bireysel optimum gereklidir, statüko
altında reformların aşamalı olarak yapılması esastır, statüko altında Pareto etkinliği
önceliklidir, piyasalara devlet müdahalesine karşıdır.
• Yöntemsel pratikleri:
• İndirgemecilik (tümdengelimci), mantık, soyutlama ve matematik.
• Teorik modellerin doğruluğunu denetlemek için tarihsel analizler kullanılır ve
parametre değişikliklerine bağlı olarak bu analizler geleceği tahmin etmede
kullanılır.
• Teorik modeller değişik durumları ve esneklikleri tahminde kullanılır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 89
90. Neo klasik okul
• Kavramları:
• Rasyonalite, iktisadi ajanlar isteklerini en iyi tatmin edecek şekilde davranırlar,
farksızlık eğrileri, tüketici dengesi, genel denge (piyasa temizlenmesi), sözleşme
eğrisi, Walras’çı müzayedeci, Pareto etkinliği, tam rekabet, dışsallıklar.
• Koruyucu varsayımları:
• Fiyatlar negatif olamaz, tüketiciler fiyat alıcıdır, azalan marjinal fiziki verim,
uzmanlaşma, işbölümü, akışkanlık, faktörler arası ikame, U-Biçimli kısa dönem
ortalama maliyet eğrisi.
• Çıkarımları/sonuçları:
• Tüketici dengesi= Marjinal fayda /fiyat (tüm mallar için sabit),
• Üretici dengesi= Marjinal ürün / faktör fiyatları (tüm faktörler için sabit),
• Genel denge: Kapalı, sınırlandırılmış, yakınsak (convex) fiyatlar seti.
• Tüm piyasalar temizlenecekse malların marjinal ikame oranları faktörlerin marjinal
ikame oranlarına eşit olmalıdır.
• Genel denge altında gönülsüz üretim faktörü işsizliği olmayacaktır,
• İmkansızlıklar Teoremi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 90
91. • Neo klasik iktisat okulunun eleştirisi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 91
92. • Çok iyi bilinen bir konu :
• Ana akım iktisatçıların ve maliyecilerin neredeyse tamamına göre
vergi oranlarındaki artış ya da yüksek vergi oranları, girişimciliği
öldürür, çalışmayı caydırır ve ekonomik büyüme hızını yavaşlatır.
• Bu bir doğa kanunu gibi görülür ya da bir credo (amentü) gibi
benimsenir.
• Kimse bunu sorgulamak zahmetine bile katlanmazken,
politikacılar, gazeteciler ve akademisyenler sorgusuz sualsiz bu
gerçeği (!) kabul ederek işe başlarlar.
• Bu ve benzeri önermeleri reddedenler, hatta sadece sorgulayanlar
ise bilim dışı ya da ideolojik olmakla suçlanırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 92
93. • Oysa bir önermenin ya da kuramın bilimsel nitelikte olması için
gerçek hayatta sınanarak doğrulanabilir olması gerekir.
• Nitekim her ne kadar OECD kaynaklı çalışmalar, tartışmaya çok
açık modellemeleriyle, iktisadi büyüme ile vergi oranları arasında
negatif ilişkiler bulsalar da, diğer birçok çalışma tam tersi yönde
bulgular elde etmiştir.
• Bunlara göre vergi oranlarıyla iktisadi büyüme arasında, çok
önemli boyutta olmasa da, pozitif bir ilişki mevcuttur.
• Aksi taktirde en yüksek vergi oranlarına sahip İskandinav
ülkelerinde bir dönem elde edilen ya da 1945-75 döneminde
marjinal gelir vergisi oranının % 70’i bulduğu ABD’de sağlanan
yüksek büyüme hızlarını bilimsel olarak açıklayabilmek mümkün
değildir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 93
94. • Ana akım OECD çalışmalarının sorunlu yanı, arka
planında yer alan burjuva ideolojisi ve bunun
temel aldığı neo klasik mikro iktisadi
çözümlemelerdir.
• Bir diğer örnekten hareketle, ana akım iktisada
göre birey çalışmak ve dinlenmek (boş zaman)
arasında tercih yapmak durumundadır.
• Eğer gelir vergisi artışı nedeniyle bireyin
çalışmadan elde edeceği getiri azalırsa işgücü arzı
düşer, birey boş zamana yönelir. Bu da üretimi ve
büyümeyi yavaşlatır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 94
95. • Oysa birey ana akım iktisadın temel varsayımı
olan homo economicus olarak değil de, gerçek bir
insan olarak ele alınırsa sonuçlar değişebilir.
• İnsanlar yaşam standartlarını korumak ya da
ilerletmek gibi bir baskı hissettikçe daha fazla
çalışıp, daha az dinlenirler.
• Bu özellikle işsizliğin çok yüksek olduğu, işgücü
piyasalarının gelişmediği azgelişmiş ülkeler için
(bugünlerde tüm kapitalist ülkeler için) geçerlidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 95
96. • Nitekim Türkiye gibi bir ülkede, bir asgari
ücretlinin vergi oranlarındaki artış nedeniyle
daha az çalışmak ya da vergi oranları düştüğünde
daha fazla mesai yapmak gibi bir tercihte
bulunabilmesi gerçekçi değildir.
• Zira ülkemizde, vergileme çalışma arzusu ya da
imkânı konusunda belki de en son sırada yer alır.
• Yaşam koşullarının ağırlığı, iş bulabilme kolaylığı
ya da zorluğu, işsizliğin yaygınlığı gibi son derece
önemli başka faktörler sonucu belirler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 96
97. • Bu nedenle de vergi oranları arttığında, ana
akımın öngörüsünün tersine, işçiler daha fazla
çalışmaya yönelebilirler.
• Kaldı ki ekonomik büyüme açısından sermaye
birikimi, teknoloji ve talep yönlü diğer faktörler
de işgücü kadar önem arz ederler.
• Yani sorunu açıklığa kavuşturacak bir çok
simülasyon modeli kurulabilir ve her bir model
benimsediği varsayımlara göre farklı sonuçlar
üretir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 97
98. • Bir diğer örnek, yeni yatırımların yapılabilmesi
ve istihdam yaratılabilmesi için sermaye
üzerindeki vergi yükünün azaltılması gerektiği
biçimindeki genel kabuldür.
• Oysa özellikle günümüz finans kapital
dünyasında ve finansallaşmanın eriştiği
boyutlarda böyle bir politikanın büyüme,
istihdam ya da refah yaratmaktan ziyade
ekonomiye zarar vermesi, yeni krizlerin önünü
açması ve gelir ve servet bölüşümündeki
adaletsizliği daha da artırması beklenir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 98
99. • Nitekim 2008 krizi sonrası gelişmeler bu
değerlendirmeyi haklı çıkartmıştır.
• Çünkü sermayedarların ve zenginlerin daha az
vergilendirilmesi, uygulamada, vergi gelirlerinin
azalmasına, bu da bütçe açıklarının artmasına
neden olur.
• Bütçe açıklarını kapatmak içinse hükümetler,
günümüzde olduğu gibi, halka dönük kamusal
hizmetleri kısma yoluna giderler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 99
100. • Ayrıca zenginler vermedikleri vergileri hükümetlere
borç olarak verip, ek bir faiz geliri sağlarlar.
• Böylece halk bu borçların faizlerini kendi vergileriyle
ödemek zorunda kalır.
• Keza zenginler vergi ödemeyerek biriktirdikleri
servetlerinin bir kısmını hedge fonlar gibi spekülatif
araçlarda daha fazla kazanmak için kullanırlar, petrol
ve gıda gibi spekülatif mallarda futures yaparlar.
• Böylece bu ürünlerin fiyatı arttığında, ekonomiler
daralır, dünyadaki yoksullar açlık çekerler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 100
101. • Yine bu paraların bir kısmı borsaya yatırılır, borsa yükselir.
Borsadaki varlıkların çok büyük kısmı bu zenginlere ait
olduğundan, zengin daha da zenginleşir.
• Son olarak bir kısım para da, Türkiye gibi yükselen ekonomi olarak
adlandırılan azgelişmiş ekonomilere sıcak para biçiminde aktarılır.
• Yüksek faiz-düşük döviz kuru makasından yararlanarak getirisini
maksimize eden bu fonlar geldiği ülkede spekülatif balonlar yaratır
ve 2001 yılında olduğu gibi bu balonlar patladığında bu
ekonomiler ciddi krizlerle baş başa kalırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 101
102. Neo klasik iktisadın felsefi ve tarihsel arka planı
• Ana akım iktisat ve maliye teorisinin, bugün akademi ve bürokrasi
dünyasında yaygın olarak kullanılan neo klasik iktisadın içinden
çıktığı, neo klasik iktisadın köklerinin ise 18yya, klasik iktisat ve
onun kurucusu olan Adam Smith’e kadar uzandığı, ancak asıl
olarak 1870’lerdeki Faydacı Marjinalistler tarafından geliştirildiği
bilinmektedir.
• Bu nedenle de bugünün iktisat ve maliye teorisini, uygulamalarını
ve politikalarını ve yüz yılı aşkın bir sürede geçirdiği değişimleri
anlayabilmek için, ekonomi politik arka plan olarak, klasik ve neo
klasik iktisat öğretisinin ortaya çıktığı tarihsel koşulları iyi
kavramak gerekir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 102
103. • Ancak, öncesinde, “ana akım iktisat” ya da
“burjuva iktisadı” olarak da adlandırılan egemen
iktisat öğretisinin özü itibariyle felsefi idealizm
içinde yer aldığının altının çizilmesi gerekir.
• Zira bu öğreti, felsefi olarak, iktisadi olay ve
olguları,onların içine doğdukları maddi üretim
tarzının belirleyici koşullarınca, iç çatışmalarınca,
sürükleyici alt yapı ve üst yapı dinamiklerince ve
sosyal sınıflar arasında süre giden açık ya da
örtük mücadeleler ya da güç ilişkileri tarafından
belirlendiğini kabul etmez.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 103
104. • Bunun yerine bu olgu ve olayların farklı iktisadi
düşüncelerin, bireysel hataların ya da bireysel
becerilerin ya da izlenmiş olan politikaların bir
ürünü olduğunu öne sürer.
• Buna göre, örneğin, 2008 krizinin çıkışının asıl
nedeni kapitalist sisteme içkin yapısal ya da
sistemik sorunlar değil, örneğin dönemin Fed
başkanı olan Bernanke’nin bireysel hataları ve
bu doğrultuda uygulanan politikalardır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 104
105. • Ana akım iktisat asıl sorulması gereken soruları
sormak yerine, başından itibaren benimsediği ve
son derece tartışmalı varsayımları ve yasaları ile
iktisadi olayları açıklar ve bu bağlamda da
kapitalizmin işleyişini meşrulaştırır.
• Buna göre, örneğin “rasyonel davranan ve her
şeyi bilen birey” yaklaşımıyla, klasik iktisattan
miras edindiği “gizli el” yardımıyla “herkesin
çıkarını maksimize ettiği” bir piyasa sistemi ideal
bir sistemdir
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 105
106. • Örneğin“tekil ve soyutlanmış bir Robinson Crusoe figürü
iktisatçılar tarafından sıklıkla ve özellikle de uluslararası ticaretin
analizinde başlangıç noktası olarak kullanılır.
• Crusoe güçlü bir birey- çalışkan, zeki ve hepsinin de ötesinde
tutumlu bir karakterdir, öyle ki mantıklı davranışlarıyla doğanın
efendisidir.
• Ancak Defoe tarafından yazılan romandaki Crusoe tanımı
bundan farklıdır: İşgalci, köleci, soyguncu, katil ve güç kullanan bir
tip.
• Hikâyenin bu kısmının ihmal edilmesi sürpriz değildir. Çünkü
“politik ekonominin müşfik bir tarih silsilesi, tarih kronolojisi içinde
ezelden beri huzur vardır”.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 106
107. • İktisatçıların Crusoe’si ile gerçek Crusoe arasındaki
tezat, iktisat kitaplarında yer alan efsanevi
uluslararası ticaret tanımı ile fiili uluslararası
ticaretin gerçeklikleri arasındaki tezatta yansı bulur.
• Ana akım uluslararası ticaret teorisi paradigması bir
avcı - balıkçı modelidir. Yani, ticaret eşit koşullarda,
karşılıklılık ilkesine göre karşılıklı fayda sağlayarak ve
özgürce yapılır.
• Ancak gerçekte uluslararası ticaret ya da bölgeler
arası ticaret, eşitler arası ve barış içinde yapılan bir
şey olmaktan ziyade egemen (yöneten) ile tabi olan
(yönetilen) ilişkisine dayalıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 107
108. • Bu ticaret merkez ile çevre, sömürgecilerle sömürgeler ve
efendiler ile hizmetkârlar arasında gerçekleşir.
• Emek- sermaye ilişkisinde olduğu gibi üst ve alt fonksiyonlar
biçiminde bir işbölümü söz konusudur.
• Bir taraf düşünür, planlar, örgütler diğer taraf ise işi yapar.
• Eşitsiz bir yapı ve ödül-karşılık söz konusu olduğundan güç ile
kurulmalıdır.
• Bu güç yapısal bir yoksulluk şiddeti, sembolik bir sosyalleşme
şiddeti ya da savaş ya da barışın fiziki şiddeti biçiminde olabilir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 108
109. • Bu yaklaşım altında elde edilecek sonuçlar,
varsayımlar ve kurulan soyut modeller
nedeniyle baştan beri bilinmekte ya da garanti
edilmektedir.
• Yani Lakatos’un deyimiyle : “Bu teorik çatının
merkez önermeleri, onların çürütülmesini
önlemeye dönük yandaş varsayımlardan oluşan
koruyucu bir kemerle sarılmıştır.”
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 109
110. • Bu bağlamda, A. Smith’in ‘Ulusların Zenginliği’ni yazdığı tarihten yaklaşık
yüz yıl sonra ortaya çıkan neo klasik iktisadı Mark Blaug, hasta,
matematiksel şekilciliğin uyutucu skolastizmi olarak tanımlar.
• Ona göre; “modern iktisat hastadır ve giderek kendisi için oynanan bir
entellektüel oyun haline gelmiştir, pratik sonuçlar üretmemektedir.
• Bu iktisatçılar giderek konuları bir tür sosyal matematiğe
dönüştürmüşlerdir.
• Bu matematikte analitik kesinlik her şey, ama deneye dayalı geçerlilik
hiçbir şeydir.
• Eğer bir konu biçimsel modelleme ile ele alınamıyorsa, entelektüel ahirete
sevk edilir.
• Econometrica gibi dergileri bir yana bırakın American Economic Review ya
da Economic Journal gibi dergilerin her hangi bir sayısına baktığınızda
başka bir gezegende olduğunuzu düşünebilirsiniz”
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 110
111. • Bir başka anlatımla iktisat bilimi, vazgeçilemez
nitelikte olsa da, en yüksek soyutlama düzeyi
olan matematiksel denklemler aracılığıyla
kapitalizmin ve emperyalizmin tüm gerçeklerini
açıklayamaz.
• Çünkü sistemin ne tarihsel kökenini, ne de sınıf
mücadelesinin doğasını dikkate almaz.
• Akademi dünyası ise sınıfsal ayrışmayı ve sınıf
mücadelelerini, nedenlerini sorgulamak yerine,
sorunu sınıfların olmadığı iktisadi modeller ve
varsayımlarla gizler ya da en fazla yoksul-zengin
ve gelir dağılımı adaletsizliğine indirger
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 111
112. • Böylece ‘tam rekabet’ gibi gerçekliği tartışmalı varsayımlara dayalı
olarak geliştirilen matematiksel soyutlamanın arınık dünyasında
oluşturulan matematik denklemleri, serbest piyasaların
mükemmel çalışabileceğini kanıtlamak için kullanılırlar.
• Karl Polanyi ‘Büyük Dönüşüm’ adlı eserinde piyasaların sihirli bir
görünmez elinin ya da işleyiş biçimleriyle ilgili olarak doğal ya da
belirleyici bir şeyin mevcut olmadığını, aksine piyasaların daha
ziyade politik kararlarla biçimlendiğini vurgularken,
• P. Mirowski neo klasik düşüncenin temelini oluşturan marjinalist
devrimin kullandığı temel denklemlerin 1870’lerin fizik biliminin
denklemleri olduğunu ileri sürmüştür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 112
113. • Günümüzde, özellikle de 2008 krizinden sonra ortaya çıktığı gibi,
iktisat bilimini fizik ya da matematik gibi fen bilimleri düzeyinde
kesinliği olan bir bilim dalı gibi gören, böylece de uygulanan
ekonomi politikalarının doğruluğunun tartışılmaması gerektiğini
ileri süren görüşler tam anlamıyla çökmüştür.
• Şimdi onlarca yıldır hüküm süren bu anlamsız iktisadi ortodoksinin
çöküşüne ve 1980’lerin başında M. Thatcher tarafından ortaya
atılan “başka alternatif yok” un (tina) yok oluşuna tanık olmakta,
iktisatçıların neo liberal söylemlerinde kullandıkları “inanmak ve
güvenmenin” bir mitoloji biçimi olduğunu daha iyi anlamaktayız.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 113
114. • Öyle ki günümüzde modern iktisadın bir sosyal bilim olmaktan uzak ve
teolojik sistemler ile aynı tezleri kullanan bir dinsel ideolojiye
dönüştüğünü ileri sürenler dahi mevcuttur.
• Örneğin Harvard ilahiyat profesörü Cox’a göre, teolojik sistemlerin
merkezinde “Tanrı”, neo liberal iktisat olarak da gündeme gelen yeni
teolojik sisteminkinde ise “Piyasa” yer alır.
• Hıristiyanlıkta Tanrı her şeyin sahibidir (omnipotent), her şeyi bilir
(omniscient) ve her yerdedir (omnipresent).
• İnsanın görebilme yetisinden uzak olsa da bunlar geçerlidir ve bunu ancak
inananlar bilirler.
• Piyasa da öyledir, her zaman biz ölümlüler kanıtlarını göremesek de Piyasa
da her türlü gücün üstündedir, her şeyi bilir ve her yerdedir.
• Tanrısal her şeye sahip olmak neyin gerçek olduğunu tanımlayabilmek
demektir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 114
115. • Yoktan var etmek, varı da yok edebilmek demektir.
• Piyasaların henüz tam olarak erişemedikleri ama arzuladıkları
böyle bir güç yaratılmış her şeyin metalaştırılması anlamına
gelmektedir.
• Bize söylenen Piyasanın insanların neye ihtiyaçları olduğunu
belirleyebildiği, bakırın ve sermayenin maliyetini, bir berberin,
işçinin ya da bir üst düzey yöneticinin ne kadar ücret alması
gerektiğini, jet uçaklarının, spor ayakkabılarının ne kadara
satılması gerektiğini mükemmel bir biçimde bildiğidir.
• Hiç kimse Piyasanın her şeyi bilme yetisini sorgulamamalıdır.
• Tıpkı 16yy’da, Jean Calvin’in esrarengiz tanrısallığı gibi, Piyasa
gizemli bir biçimde işler, gözlerden ıraktır ama son tahlilde her şeyi
en iyi o bilir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 115
116. • Bugünkü ortodoksinin kavrayışı şudur:
• Piyasanın bilgeliğini sorgulamak Tanrının tartışılamaz
bilgeliğini sorgulamaktır.
• Metafizik ilke çok açıktır: Eğer bir şeyin gerçek
olduğunu söylerseniz o gerçek olmak zorundadır.
• Geleneksel dinlerin, bu yeni dinin doktrinlerine karşı
çıkmaları olasılık dâhilinde değildir, zira çoğu onun
havarisi olmaya hazır ya da eski Nordik tanrılar
dönemindeki Hıristiyan azizlerin statüleri azalsa da
korumaya razı olmaları gibi, onun tapınağında
absorbe edilmeye razı durumundadırlar
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 116
117. • Felsefi İdealizmin karşısında yer alan ‘Diyalektik ve Tarihsel
Maddeci Felsefe’ye göre ise, fikirler, düşünceler, teoriler, ekonomi
politikaları ya da siyasal programlar hazır biçimde gökten inmezler,
aksine maddi dünyayı ve maddi çıkarları yansıtırlar.
• Bu anlamda örneğin ne Smith’in ne de Marx’ın fikirleri yoktan var
olmuş, ya da vahiyle inmiş fikirler değildir.
• Fikirlerin tarihi nasıl değiştirdiğini anlayabilmek, ancak o fikirlerin
nereden kaynaklandığını bilmekle mümkündür.
• Bu, fikirlerin gerisine bakıp o fikirlerin ortaya çıktıkları maddi
koşulların neler olduğunu görebilmek demektir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 117
118. • Bu felsefenin kurucusu olan Marx’a göre,
maddi yaşamın üretim tarzı (ekonomi) genel
olarak sosyal, politik ve entelektüel yaşam
süreçlerini belirler.
• Var oluşu belirleyen insanın bilinci değil, tam
tersine sosyal var oluş insanın bilincini belirler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 118
119. • Bu yaklaşım altında Smith, Ricardo ve Malthus, Say, Bastiat ve Nassau
Senior gibi klasik iktisatçıların, feodalizmin çöktüğü, sanayi kapitalizminin
ve bunun egemen sınıfı olan sanayi burjuvazisinin ortaya çıkıp, giderek
güçlenmeye başladığı bir dönemde burjuva iktisat öğretisinin kurucuları
olarak ve
• Marksizm’in kurucuları olan Marx ve Engels’in de kapitalizmin devrimci
niteliğini yitirmeye başladığı, proletaryanın çok zor koşullar ve ağır
sömürü altında yaşamak durumunda kaldığı ve emek-sermaye çatışması
ve bu sınıflar arasındaki açık mücadelenin hızlandığı, sistemin kısa
aralıklarla krizlere girdiği, yeni bir toplumsal düzen arayışlarının kendini
dayattığı 19yy’ın ikinci yarısında tarih sahnesine çıkmaları tesadüf değildir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 119
120. • Marx’a göre, toplumdaki egemen fikirler egemen sınıflara aittir.
• Düzenlerini ve kurallarını koruyabilmek ve haklı gösterebilmek için
kapitalist sınıf her yola başvurur.
• Okullar-eğitim kurumları, ibadethaneler ve basın egemen sınıfın
ideolojisini geliştirmek ve toplumun geri kalan kısmını,
sistemlerinin meşru ve ilelebet kalıcı olduğuna inandırmak için
sürekli telkinde bulunurlar.
• Sermayenin büyümesinin ön koşulu artı değerin büyümesi
olduğundan sermaye herhangi bir üretken gücün geliştirilmesini
değil, artı değer üretimini artıracak ve onu realize edecek
gelişmelerin peşindedir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 120
121. • Yani sermaye seçici davranır ve verimlilik
artışının meyvesini elde etme derdindedir.
• Bilim ve teknoloji uygulamaları da bu
bağlamda sermayenin hizmetindedir:
• “Bilimin işlevi servetin, zenginleşmenin
üretiminin bir aracı olmak haline gelir… Bu
bilimin, insanlığın teorik gelişiminin
sömürüsüdür. Sermaye bilim yaratmaz onu
sömürür, onu üretimin sürecine uydurur.”
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 121
122. • Bu perspektif altında E.K. Hunt, 19yy sonlarında
kapitalizmin sosyo ekonomik yapısında ortaya çıkan
ve kendisini daha çok sanayi sermayesinin
yoğunlaşması ve merkezileşmesi ve tekil sanayicilerin
yerini anonim şirketlerin alması biçimindeki
değişimin iktisat kuramında önemli bir değişime
neden olduğu;
• emek-değer yaklaşımını esas alan klasik politik
iktisadın yerini, sistemin entelektüel anlamda
ihtiyaçlarını karşılama rolünü üstlenecek olan ve asıl
olarak fayda-değer temelli Faydacı Marjinalliğin
(neo klasik iktisat) aldığı gerçeğinin altını çizer:
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 122
123. • “Sanayi devriminin başlarında sanayi sermayesi, ticari sermaye ve toprak sahibi
sınıf ile bir mücadeleye girişmişti. Bu dönemde sanayi kapitalistleri üretim içinde
kişisel olarak yer almaktaydı.
• Asıl çabaları hızlı bir sermaye birikimi sağlarken, bu birikimin kaynağını da
entelektüel olarak anlamaktı.
• Klasik emek-değer kuramı, üretken emek ile üretken olmayan emek arasındaki
farka dayalı olarak sermaye birikiminin kaynağının anlaşılmasında bu sınıfa
yardımcı oluyordu.
• Böylece ilk formülleştirmelerinde emek-değer kuramı, sanayi burjuvazisinin bakış
açısını yansıttı ve bu sınıfın nesnel amaçlarının gerçekleştirilmesine yaradı.
• Aynı dönemde asıl kazançlarını mal mübadelesinden sağlayan ticari sermaye ve
toprak rantı sahipleri doğallıkla mübadeleyi savunduklarından, bu sınıfların
çıkarlarını Malthus, Say ve Senior’un mübadele ya da fayda bakışlı değer
yaklaşımları savundu”
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 123
124. • … Diğer taraftan 19yy’ın son çeyreğinden itibaren yoğunlaşan
şirketleşme, sermayenin merkezileşmesi ve sermaye birikiminin kurumsal
ve düzenli bir hale gelmesi, sınai üretimde bireysel kapitalistlerin rolünü
azalttı ve sınai girişimlerin yönetimi profesyonel yönetici kadrolara
bırakılmaya başlandı.
• Böylece sermayedarlar toplumsal ve iktisadi işlevlerinde toprak
sahipleriyle giderek daha fazla benzer bir hale geldiler. Yani sanayiciler ile
diğer tüccarlar ve toprak sahiplerinin kuramsal ve ideolojik ihtiyaçları
özdeşleşti.
• Hepsinin istediği, mülkiyetlerini onaylayan ve mübadele ekonomisinin
erdemlerini ilan eden bir iktisat kuramıydı.
• Bu nedenle de emek - değer kuramı Marks’ın yazılarında tam da işçi
sınıfının çıkarlarıyla bir tutulur bir hale geldiğinde, fayda kuramı ya da
piyasa bakış açısı üretim araçlarına sahip tüm hâkim sınıfların çıkarlarına
hizmet etmeye başladı
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 124
125. • Özellikle son yirmi-otuz yıldır ortaya konulan neo
liberal politikalar, Keynes’in tarihe geçen ünlü “
politikacılar ölmüş iktisatçıların kölesidirler “
sözünün geçerliliğini yitirdiğini ortaya
koymaktadır.
• Günümüzde iktisat teorilerinin, uygulamada
farklı iktisadi ve politik çıkarların entelektüel
gerekçelerini oluşturan ideolojik yaklaşımlara
dönüşmüş olduğu gerçeğinin daha da açığa
çıktığını ileri sürmek mümkündür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 125
126. • Özce, gerçekte kapitalizmin tüm başat fikirleri,
rasyonel gibi görünen her şey, kapitalizmin
egemen sınıflarının gerekçeleri, gerçekliği ve
onun fikirleridir ve bu fikirler, ideolojiler ve
politikalar, öğretiler kapitalizmin ve sistemin
egemenlerinin kısa ve uzun vadeli ihtiyaçlarına
ve amaçlarına göre şekil alırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 126
127. Şikago Okulu
• Sağ kanat, libertaryan ama makrocu bir okuldur, sadece mübadele
ilişkilerini tanırken özellikle maliye politikaları olmak üzere devlet
müdahalelerine karşıdır.
• Neo Klasik Okul, uzunca bir süredir maliye politikalarının,
bireylerin rasyonel beklentilerini kullanarak derhal karşı çıkmaları
nedeniyle, etkisiz kalacağını ve fayda sağlamayacağını, hatta
zarara neden olabileceği gösterme gayreti içinde olmuştur.
• Şikago Okulu da bu gelenekten gelir.
• Neo klasik mikro iktisadın varsayımlarını benimsediği için, bu Okul
da devlet müdahalelerine karşı çıkar ve piyasa sisteminin uzun
dönemde piyasa temizliğini sağladığını kanıtlama gayreti içine
girer.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 127
128. Şikago Okulu
• Dünya görüşü:
• Birey, atomik toplum, fayda maksimizasyonu ile güdülenmiş rasyonel
ekonomik ajanlar,sadece para önemlidir ve piyasa iyimserliği.
• Değerleri:
• Birey kendi refahını en iyi kendi değerlendirir, tüketici bağımsızlığı,
libertaryan, piyasalara yönelik devlet müdahalesine karşıtlık.
• Yöntemsel pratikleri:
• Araçsalcı, pragmatik teori, tahminlerinin tutarlılığına bağlı olarak kabul ya
da reddedilir. Özgecilik bir davranışsal değişken değildir, sadece en düşük
duygularla ilgilidir. Zevkler ve donanım dağılımı dışsal olarak belirlenir,
mübadele ilişkileri esastır, piyasa temizliği ve paranın önemi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 128
129. Şikago Okulu
• Kavramları:
• Denge, genel denge, Pareto etkinliği, Walrasgil
müzayedeci, tam rekabet, paranın miktar teorisi, doğal
işsizlik oranı, rasyonel beklentiler.
• Koruyucu kemer varsayımları:
• Fiyatlar negatif olamaz, tüketiciler fiyat alıcıdır, üretim
faktörlerinin marjinal azalan verimi, uzmanlaşma ve
işbölümü, üretim faktörlerinin mobilitesi, nominal para
stoku exojendir, paranın miktar teorisi reel para balansı
için talebi oluşturur, ekonomik ajanlar sanki geçerli ve
doğru ekonomi teorisini anlamış gibi davranırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 129
130. Ortodox Keynesyen Okul
• Ortodoks Keynesyen Okul liberal bir makro iktisat okuludur.
• Temel amacı serbest piyasaların ekonomide tam istihdamda dengeyi
sağlayamayacağı, dolayısıyla da toplam talebi etkileyerek hükümetin bunu
sağlayabileceğini ortaya koymaktır.
• Neo klasik mikro iktisat okulu ile benzer amaçları mevcuttur. Temel farkı,
bu okulun serbest piyasa sistemi altında emek gücü piyasalarında piyasa
temizlenmesinin gerçekleşmeyeceğini göstermek istemesidir.
• Neo klasik okul ile metodoloji konusunda çelişir.
• Keynesyen metodoloji teorilerin geliştirilmesinde ampirisizmin rolüne
vurgu yapar.
• Yani belli teorileri test etmektense, ampirik bulgulardan teori oluşturmaya
öncelik verir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 130
131. Ortodox Keynesyen Okul
• Toplamcı makro iktisat okuludur.
• Keynes’in amacı Büyük Depresyon öncesi ve
sonrasında gönülsüz işsizliğin neden ortaya
çıktığını açıklamaktır.
• Keynes’in teorileri aslında gelecekle ilgili
beklentiler ve belirsizliklerin rolüne vurgu
yapıyordu, ama onun yaratıcı fikirlerinin
önemli bir kısmı, onun sonrasında ortaya
atılan Neo klasik-Keynesyen Sentez IS-LM
analizleri yüzünden kayboldular.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 131
132. Ortodoks Keynesyen Okulu
• Dünya görüşü:
• Toplamcı makroekonomik toplum, fayda maksimizasyonu motivasyonuna
sahip rasyonel ekonomik ajanlar, farklı ekonomik ajanlardan oluşan gruplarca
alınan kararların birbirleriyle uyumlu olmaları gerekmiyor, tam istihdamda
denge genel bir durum değil, fiyat/ücret yapışıklığı nedeniyle piyasalar
temizlenmeyebilir.
• Değerleri:
• Birey kendi refahını en iyi kendi değerlendirir, tüketici bağımsızlığı, liberal,
tam istihdamda dengeye erişebilmek için devletin toplam talebi etkilemesi.
• Marjinal tüketim/tasarruf eğilimi, marjinal sermaye etkinliği, tüketim
fonksiyonu, çoğaltan, spekülasyon amaçlı para talebi, likidite tuzağı, toplam
talep.
• Koruyucu kemer varsayımları:
• Fiyatlar negatif olamaz, tüketiciler fiyat alıcıdır, üretim faktörlerinin azalan
marjinal verimliliği, uzmanlaşma ve işbölümü, üretim faktörlerinin
mobilizasyonu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 132
133. Post Keynesyen Okul
• Bu okul, esasta merkezin solunda yer alır ve
işsizlik, gelir bölüşümü ve ekonomik güç
dağılımına vurgu yapar.
• Çoklu disipliner realist bir yaklaşım ile nedensellik
sürecini araştırır.
• Taraftarları karma bir ekonomide devlet
müdahaleciliğini ve teorik konulardansa politik
mülahazaların önemli olduğunu savunurlar.
• Devrimci değil, reformisttirler ve kapitalist
ekonomiyi daha adil ve eşitlikçi yapmaya gayret
ederler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 133
134. Post Keynesyen Okul
• Makro iktisadi büyüklüklere yoğunlaşır, ama özellikle Kalecki’nin
geliştirdiği tezler olan makroekonominin mikro ekonomik temellerini de
yakından izlerler.
• Bu akımın üç boyutu olmuştur:
• İlki Keynes’in orijinal görüşlerini geliştirenler, diğerleri Kalecki’nin
çalışmaları üzerinden ilerleyenler ve sonuncusu da Sraffa’nın teorilerini
temel alanlardır.
• Post Keynesyen Okul, ana akımın statik çözümlemelerinden kaçınır ve
tarihsel bir boyut içinde dinamik süreçlere vurgu yapar.
• İhmal ve belirsizlikler burada da belirleyici figürlerdir ve ekonomik
ajanların güdüleri sadece fayda ya da kar maksimizasyonuna
indigenemeyecek bir biçimde genişletilmiştir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 134
135. Post Keynesyen Okul
• Dünya görüşü:
• Kapitalizm finansal birikimce karakterize edilen evrimci sürecin bir
parçasıdır. Bu süreç bireyden uluslararasına olmak üzere tüm düzeylerde
dengesiz bir gelir ve güç dağılımı oluşturur. Hiçbir teori bunu tek başına
açıklayamaz, iktisadi düşünceler tarihi önemlidir ve Post Keynesyen
paradigmanın tüm derinliği ve genişliğini taşır. Paradigma değişikliği
mutlaka ilerici olmak durumunda değildir. Teorileştirme ve teorilerin
değerlendirilmesi süreci mantıklı süreçler olmaktan ziyade sosyo-
psikolojiktir.
• Değerleri (ideolojisi):
• İktisatçıların değerleri açık olmalıdır. Temelde merkez sol’da yer alır.
İşsizlik, gelir ve güç dağılımı ve iktisadi istikrarsızlıkla ilgilidir.
• Karma ekonomide devletin (sınai ve finansal güçleri denetleyebilmek
anlamında) güçlü bir rolü vardır
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 135
136. Post Keynesyen Okul
• Yöntemsel pratikleri:
Gerçekte pozitif/normatif ayırımı yoktur, makro-mikro entegre
olmalıdır, atomistik bir analizdense organik analiz- insanlar sosyal
varlıklardır, determinist eğilimleri olmayan açık, dinamik teorik
sistem (üniter, formel, determinist, kapalı, eşanlı olmayan bir
denklem modeli), disiplinler arası yaklaşım, realizm (evrimci
değişikliği gösteren nedenselliği araştırmak), bir dizi istihdam
edilmiş amprik yöntem, evrensel olarak kabul edilen teorilerden
ziyade içeriğe özgü analizler.
• Kavramları:
• Efektif talep, gelir bölüşümü, tarihsel zaman içinde sakin denge,
parasal bir olgu olarak faiz oranı, belirsizlik ve eğilimler(teamüller)
• Koruyucu kemer varsayımları:
• Endojen para arzı, fiyat ve ücret katılığı, bireyselden ziyade sosyal
davranış.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 136
137. Kurumsalcı Okul (Evrimci Okul)
• Bu Okul 1930’larda çok etkili oldu (Veblen 1899). Öyle ki New Deal’in bu Okul’un
etkisinin bir sonucu olarak gerçekleştiği ileri sürülmüştür.
• Bu okul özgün ideolojik değerlere sahip olmadığını, ama belli kültürel değerlerin
kolektif bir uygulamasını incelediklerini, çalıştıklarını ileri sürer.
• Bu nedenle de kolektif değerlere yoğunlaşmaları onları merkezin Sol’una
koymamıza neden olur.
• Bu okulun amaçları temelde politika yönelimli olmak, belli bir kültürün kolektif
değerlerini uygulamaktır.
• Bilimsel amaçlar gütmezler. Belli kuruluşların oluşumu, korunması ve çöküşlerini
tanımlarken teorilerden kaçınırlar, daha ziyade örnek çalışmalara başvururlar.
• Yöntemsel uygulamaları disiplinler üstüdür, nitelikseldir; teknik değildir,
tümevarımsal ampirisizmdir ve Şikago Okulu ile, çalışmalarına yaklaşımlarında
pragmatizmi aynen paylaşırlar.
• Zira eldeki işe hangi aracın daha iyi hizmet edeceği üzerinde yoğunlaşırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 137
138. Kurumsalcı Okul (Evrimci Okul)
• Kurumsal Okul Avusturya Okulu ya da Neo klasik
Okul gibi birey temelli değildir.
• Topluma bakışı bütünsel ve evrimcidir.
• Bir bütün olarak toplum ve onun sosyal
kurumlarının işleyişi belirleyicidir.
• Böylece Neo klasik prosedürün istekler ve
zevklerin veri alınmasını tatmin edici bulmaz, zira
bunların bizzat kendilerinin bireylerin
faaliyetlerini belirleyen sosyal, politik ve güç
ilişkilerinden kaynaklandığını ileri sürerler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 138
139. Kurumsalcı Okul (Evrimci Okul)
• Dünya görüşü: Toplamcı, organik ve evrimci.
• Değerleri: Materyalist olmayan değerler.
• Yöntemsel farklılıklar:
• Disiplinler arası , niteliksel, teknik olmayan, amprisist, tümevarımcı pragmatist,
tarihçilik, analitik olmayan ilkeler, antimatematik formülleştirme, kriter: Pek çok
amprik çalışmanın geleneksel bilimsel terimlerle değerlendirilmesi zordur.
• Kavramlar: Gelenekler, güç ilişkileri, değer sistemleri ve etik davranışlar.
• Koruyucu kemer varsayımları: Örnek: Fiyatlama yönetsel bir süreçtir.
• Bazı çıkarımları:
• Örnek: Büyük şirketler mutlaka ve daima tüketiciyi sömürmek durumunda değildir,
ancak onların planlama süreci sınai sistemin çıkarlarına hizmet etmeyen bireysel
yaratıcılığı sıklıkla baskılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 139
140. Radikal-Marksist Okul
• 1970’lerin krizine ana akım iktisat (Neo Klasik- Keynesyen Sentez)
yeterince yanıt üretemeyince dikkatler yeniden Marksist İktisat okuluna
çevrildi ve bu dönem bu okul adeta bir Rönesans yaşadı.
• Kriz ülkelerle sınırlı değildi
• 1971 yılına gelindiğinde uluslar arası ekonomik düzen ciddi olarak
sarsılmaktaydı.
• 1971’de sabit kur sistemi olarak da bilinen Bretton Woods (1944) çöktü,
yeni bir korumacılık dalgası yayılmaya başladı ve bu durum 1947 tarihli
GATT Anlaşmasını tehdit etmeye başladı.
• Kuzey’in zengin ülkeleri ile Güney’in yoksulları arasındaki gerilim de
artmaya başladı.
• Marksistler genelde bu ekonomik krizi kapitalizmin gelişiminde bir dönüm
noktası olarak yorumladılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 140
141. Radikal-Marksist Okul
• Bu okul, diğer okullar içinde birçok açıdan en tutkulu, en hırslı
okuldur.
• Tamamen insan ihtiyaçlarını karşılamaya dönük adil ve iyi bir
toplum inşa etmeyi amaçlamaktadır.
• Teorileri sadece bir iktisadi sistem teorisi değil, bir toplum
teorisidir ve bunun sosyal yapıları maddi üretim koşullarınca
belirlenir.
• Bilimsel araştırmalarla politik faaliyetleri birleştirme amacındadır.
• Kapitalist bir toplumdaki ekonomik süreçleri belirleyen nedensellik
mekanizmalarını tamamlayıp özellikle de üretim araçları sahibi
sınıfın, işçi sınıfından artı değer çıkartma biçimindeki kapitalizmin
sömürücü niteliğini açıklamak ve kapitalizmi ortadan kaldırmak
için çalışırlar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 141
142. Radikal-Marksist Okul
• Diğer taraftan yöntemsel pratikleri Marx’ın
yüzyıldan fazla bir zaman önce geliştirdiği
diyalektik ve tarihsel maddeci yönteme dayanır.
• Bu yöntem toplumdaki interaktif ve çatışmalı
ilişkilerin tanımlanmasına dönük takdire şayan
bir girişim olmuştur, ama ana akım tarafından
geçerli bir yöntem olarak kabul görmemiştir.
• Kapitalizmin kendi içinde kendini yok edecek
olan tohumları barındırdığını ileri sürerek bu okul
retrodüksiyon yani bugüne ait bilgilerle geçmişi
tahmin etmeye çalışır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 142
143. Radikal-Marksist Okul
• Radikal Okul ise, Marksist Okulun bir dalıdır ve
1960’larda Baran ve Sweezy’nin görüşlerinin
ABD’de geliştirilmesi üzerine kurulmuştur.
• Baran ve Sweezy temelde tekelci kapitalizm
konusunda yazmışlardır.
• Radikal Okul yanlıları, ABD’nin Vietnam
Savaşı’ndaki rolüne karşı protesto hareketleri de
geliştirdiler.
• Bu okul adaletsizlikler (ayrımcılık, cins ve ırk
eşitsizlikleri ve üçüncü dünyanın sömürülmesi
gibi) üzerinde yoğunlaşmıştır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 143
144. Radikal-Marksist Okul
• Marx’ın erken dönem adı verilen kapital’den önce yazdığı yazılar (tarihsel
materyalizm), Kapital’in her bir aşamasını koşullandıran yazılar oldu.
• Marksist iktisadın yöntemsel temellerini koşullandıran en az dört önemli
unsurdan söz edilebilir:
• Tarihsel materyalizm, üretim tarzı, sınıflı toplum ve değer-bölüşüm.
• Tarihsel materyalizm:
• İnsan toplumlarının gelişimi bazı özgün ve keşfedilebilir mübadele
kanunları tarafından belirlenmiştir.
• Bu kanunlar insan var oluşunun maddi araçlarının toplumsal sunumunda
temel bulan yasalardır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 144
145. Radikal-Marksist Okul
• Tarihsel materyalizmin iki temel ilkesi vardır:
• (i) Tarihseldir, zira gelecek belli evrimci kanunlar çerçevesinde geçmişte
ortaya çıkan olaylar tarafından şekillenir.
• Bu, geleceği bugünkü koşullara bakarak tam olarak tahmin
edebileceğimiz anlamana gelmez.
• Daha ziyade Marx,tarihteki her hangi bir andaki toplumun en doğru
anlaşılabilmesinin yolunun geçmişteki koşulları analiz etmekten geçtiğini,
zira bu koşulların mevcut yapıların gelişimini şekillendiren koşullar
olduğunu ileri sürer. Böylece insan toplumlarını yönlendiren bu güç
diyalektiktir.
• (ii) Materyalisttir, zira toplumların, var oluşun maddi araçlarının kolektif
sunumu amacından hareketle oluştuğunu ileri sürmektedir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 145
146. Radikal-Marksist Okul
• Tarihsel maddeciliğin kökleri iki ünlü Alman felsefeciye kadar uzanır:
Hegel ve Feuerbach.
• Hegel bir idealistti ve düşüncenin önceliğine inanmıştı. Marx, Hegel’in bu
idealizmini reddetti ama diyalektik dönüşüm ilkesini benimsedi.
• Bu temel ilkeye göre, geleceğin koşulları bugünden belirlenmekteydi.
Marx böylece diyalektik çözümleme yöntemini kendi ortaya attığı sosyal
oluşumun evriminin materyalist açıklamasına uyarladı.
• Ona göre insanın maddi ihtiyaçları onun bilincini belirlemekteydi, tersi
geçerli değildi.
• İnsanların maddi ihtiyaçlarının tatminine dönük üretim tüm toplumların
sonuç olarak temelini oluşturmaktaydı.
• Üretim tarzındaki gelişmeler (alt yapı) son tahlilde üst yapıyı
belirlemekteydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 146
147. Radikal-Marksist Okul
• Toplumsal dönüşümün birbiriyle rekabet halinde olan iki diyalektik teorisi
var:
• (i) Sosyal dönüşüm ve gelişim üretim tarzının maddi güçlerinin gelişimi
tarafından belirlenir.
• (ii) Toplumsal gelişmeyi sınıf mücadeleleri sağlar.
• Roemer’e göre, aslında bu iki şey birbirini tamamlamaktadır.
• Örneğin tek başına sınıf mücadelesi bir toplumu dönüştürmeye yetmez,
bunun için söz konusu toplumdaki üretici güçlerin, alternatif bir üretim
tarzı-daha iyi bir yaşam örneğin- oluşturulmasının mümkün olabilmesini
sağlayacak düzeyde gelişmiş olması gereklidir.
• Marx’ın deyimiyle hiçbir sosyal düzen, yerine gelecek olan bir başka sosyal
düzenin koşulları tam olgunlaşmadan, yıkılamaz.
• Bu gerçekleştiğinde sınıf mücadelesi , sonucu belirleyen unsur olacaktır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 147