SlideShare a Scribd company logo
Tefekkür
Ümit Şimşek
RİSALE-İ NUR İLE TEFEKKÜR DERSLERİ: 8
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Göklerin ve yerin yaratılışı ile gece ve gündüzün
değişmesinde, akıl sahipleri için deliller vardır.
• Onlar ayaktayken de, otururken de, yatarken de Allah’ı
anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler:
“Bunları boşuna yaratmadın, ey Rabbimiz! Seni bütün
noksanlardan uzak tutarız. Sen de bizi ateş azabından koru.
• Âl-i İmrân, 3:190-191
• Resulullah’ın (s.a.v.) “Bu âyeti iki çenesi arasında telâffuz edip
de üzerinde düşünmeyen kimseye yazıklar olsun” buyurduğu
rivayet edilmiştir.
• Hz. Ali (r.a.): Hz. Peygamber gece namaza kalktığı zaman
dişlerini misvaklar, sonra gökyüzüne bakarak bu âyeti okurdu.
• Fahreddin Razi, 3:190 tefsiri
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Bu kutlu bir kitaptır ki, âyetleri üzerinde
tedebbür etsinler ve aklıselim sahipleri öğüt alsın
diye sana indirmiş bulunuyoruz.
• Sâd, 38:29
• Göklerde ve yerde nice âyetler var ki,
insanlar dönüp bakmaksızın onların yanından
geçer giderler.
• Yusuf, 12:105
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri Biz eğlenmek
için yaratmadık.
• Biz onları ancak hak ve hikmetle yarattık; lâkin
çokları bunu bilmiyor.
• Duhân, 44:38-39
• Deveye bakmazlar mı, nasıl yaratılmış?
• Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiş?
• Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş?
• Yere bakmazlar mı, nasıl düzlenmiş?
• Gaşiye, 88:17-20
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti.
Sonra o alay edenleri, alaya alıp durdukları şey
kuşatıverdi.
• De ki: Yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların
sonu ne olmuş!
• En’âm, 6:10-11
• De ki: Yeryüzünde gezin de Allah’ın mahlûkatı ilk
önce nasıl yarattığını görün. Sonra Allah ikinci bir
inşa ile onları tekrar yaratır. Çünkü Allah’ın gücü
herşeye yeter.
• Ankebût, 29:20
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Onlar kendi üzerlerinde hiç düşünmediler mi? Allah
gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve
belirlenmiş bir ecel ile yaratmıştır. Fakat insanların
birçoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ediyor.
• Rum, 30:8
• Hz. Ali (r.a.): Hakkıyla fakîh olan kişi o kimsedir ki,
Allah’ın rahmetinden insanların ümidini kestirmez,
onları Allah’ın azabından emin hale de getirmez,
Allah’a isyan için onlara ruhsat vermez. İlimsiz
ibadette hayır olmadığı gibi, anlaşılmayan ilimde de
hayır yoktur, tefekkürsüz kıraatte de hayır yoktur.
• Dârimî, Mukaddime: 29 (304)
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Hemcinslerinizden, kendilerine ısınacağınız eşler
yaratması ve aranıza merhamet ve sevgi vermesi de
Onun âyetlerindendir. Tefekkür eden bir topluluk için
bunda ibretler vardır.
• Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin
farklılığı da Onun âyetlerindendir. Bilgi sahibi olanlar için
bunda ibretler vardır.
• Gece uyumanız, gündüz Onun lütfundan rızkınızı
aramanız da Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir
topluluk için bunda ibretler vardır.
• Size ümit ve korku içinde şimşeği göstermesi ve gökten
bir su indirerek onunla ölmüş yeryüzünü diriltmesi de
Onun âyetlerindendir. Aklını kullanan bir topluluk için
bunda ibretler vardır.
• . . .
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Göklerin ve yerin, Onun yasalarıyla ayakta
durması da Onun âyetlerindendir. Sonra sizi
çağırır çağırmaz kabirlerinizden çıkarsınız.
• Göklerde ve yerde kim varsa Onundur. Hepsi de
Ona boyun eğmiştir.
• Mahlûkatı önce yaratan ve sonra dirilten de Odur
ki, bu Onun için daha da kolaydır. Göklerde ve
yerde en yüce mesel ve temsiller Ona aittir.
Onun kudreti herşeye üstündür, her işi de hikmet
iledir.
• Rum, 30:17-27
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• Allah size gökten bir su indirdi de ölmüş yeryüzünü
onunla diriltti. Kulak veren bir topluluk için bunda bir
âyet vardır.
• Davarlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların
karınlarında kan ve dışkı arasından çıkan ve içenlerin
boğazından kolaylıkla geçen halis bir sütle sizi
besleriz.
• Hurmanın meyvesiyle üzümden de hem sarhoş edici
bir içki yapar, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Akıl
eden bir topluluk için bunda bir âyet vardır.
• Rabbin balarısına vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan,
insanların kurduğu kovanlardan kendine evler edin…
Kur’ân’da
tefekkür
emirleri
• “Sonra her türlü üründen ye de, Rabbinin sana müyesser
kıldığı yollara çık.” Karınlarından çeşitli renklerde bir
şerbet çıkar ki, onda insanlar için şifa bulunur. Düşünen
bir topluluk için bunda bir âyet vardır.
• Nahl, 16:65-69
• İşte şu âyetler, Cenâb-ı Hakkın koyun, keçi, inek, manda,
deve gibi mahlûklarını insanlara hâlis, sâfi, leziz bir süt
çeşmesi; üzüm ve hurma gibi masnuları da insanlara lâtif,
leziz, tatlı birer nimet tablaları ve kazanları; ve arı gibi
küçük mu'cizât-ı kudretini şifalı ve tatlı, güzel bir şerbetçi
yaptığını âyet şöylece gösterdikten sonra, tefekküre,
ibrete başka şeyleri de kıyas etmeye teşvik için ‫ك‬ِ‫ل‬ٰ‫ذ‬ ‫ى‬ِ‫ف‬ َّ‫ن‬ِ‫ا‬
‫ون‬ُ‫ر‬َّ‫ك‬‫ف‬‫ت‬‫ي‬ ٍ‫م‬ ْ‫و‬‫ق‬ِ‫ل‬ ً‫ة‬‫ي‬ٰ‫ال‬der, hâtime verir.
• 25. Söz | 2. Şule | 2. Nur | 6. Nükte-i Belâgat
Tefekkür
levhaları
• Şimdi iki levha, iki daire görünüyor:
• Biri, gayet muhteşem, muntazam bir daire-i
Rububiyet ve gayet musannâ, murassâ bir levha-i
san'at.
• Diğeri, gayet münevver, müzehher bir daire-i
ubûdiyet ve gayet vâsi, câmi' bir levha-i tefekkür
ve istihsan ve teşekkür ve iman vardır — ki, ikinci
daire, bütün kuvvetiyle birinci dairenin namına
hareket eder.
• 18. Söz | 3. Nokta
Tefekkür
levhaları
n
Dünyanın
mahiyeti
• HÂLIK-I RAHÎM ve Rezzâk-ı Kerîm, ve Sâni-i Hakîm
şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir
bayram, bir şehrayin suretinde yapıp, bütün
esmâsının garaib-i nukuşuyla süslendirip, küçük
büyük, ulvî süflî her bir ruha, ona münasip ve o
bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve
in'âmattan istifade etmeye muvafık ve havas ile
mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî
verir, bir defa o temâşâgâha gönderir.
• Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o
bayramı asırlara, senelere, mevsimlere, hattâ
günlere, kıt'alara taksim ederek . . .
Tefekkür
levhaları
n
Dünyanın
mahiyeti
• her bir asrı, her bir seneyi, her bir mevsimi, hattâ
bir cihette her bir günü, her bir kıt'ayı, birer taife
ruhlu mahlûkatına ve nebatî masnuatına birer
resmigeçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve
bilhassa rû-yi zemin, hususan bahar ve yaz
zamanında, masnuat-ı sağirenin taifelerine öyle
şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki,
tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melâikeleri
ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir
cazibedarlık görünüyor. Ve ehl-i tefekkür için öyle
şirin bir mütalâagâh oluyor ki, akıl tarifinden
âcizdir.
• 17. Söz
Tesbih eden
varlıklar • Yedi gök ve yer ve bunların içinde
kim varsa hepsi Onu tesbih eder.
Hiçbir şey yoktur ki
Onu hamd ile tesbih etmesin;
lâkin siz onların tesbihatını
anlamıyorsunuz.
O ise Halîm ve Gafûrdur.
• İsrâ, 17:44
Nasıl tesbih
ediyorlar?
• Eşyanın tesbihat ve ibadetinde nâmütenâhi vecihler
vardır. Her bir şeyin, kendi tesbihat ve ibadetlerinin
bütün vecihlerini her zaman anlaması icab etmez. Zira,
husul, huzuru istilzam etmez.
• Bu mesele, cahil bir işçinin durumuna benzer ki, kendisini
ücretle istihdam eden mâlikinin gemisinde çalışmakta ve
bazı vakitlerde, bazı elektrik düğmelerine parmağını
dokundurmak suretiyle iş görmektedir.
• Fakat o işçi, kendi çalışmasına hangi yüksek gayelerin
terettüb ettiğini bilmez, sadece kendisine ait ücreti ve
mükâfat lezzetini bilir. Hattâ öyle tevehhüm eder ki,
kendisine gördürülen işin konulmasına sebep, güya
sadece onun aldığı şu lezzetten ibarettir.
• Tıpkı bir hayvan gibi ki, izdivacın kaza-i şehvetten başka
bir gayesini bilmez; ancak onun bu cehli, onun Mâlikinin
gayelerinden biri olan neslin devamına zarar da vermez,
mâni de olmaz. . . .
Nasıl tesbih
ediyorlar?
• Veya yeryüzünü küçük hayvanların cenazelerinden
temizleyen karınca gibi ki, o, kendi hırsını tatminden başka
birşey bilmez.
• Veya havada dolaşan böceklerle müsabaka için fezanın
yüzünü veya nebâtat ve taşların başlarını ışıl ışıl parıldayan
ipekten ağıyla tezyin eden örümcek gibi ki, avlanmak için
ağ örmekten ve üzerinden geçmek için kendisine
tutunarak uçtuğu ağı uzatmaktan başka birşey bilmez.
• Veya sana günlük ömründen ne kadarının geçtiğini
bildiren saat gibi ki, zembereğin tazyikinden gelen elemi
gidermekten başka birşey bilmez.
• Veya arı gibi ki, yaptığını, kendi hususî lezzetinde
mündemiç bulunan vahyin tatlılığıyla yapar.
• Veya nebatî, hayvanî ve insanî valideler gibi ki, şefkatin
lezzetiyle iş görürler. Fakat hizmetlerinin gayelerinden
onların cahil olması, kâinat hanesini tezyin eden o gayeleri
ihlâl etmez. Hattâ, o şefkat, o gayelerin çekirdeği ve
mistarıdır denebilir.
Nasıl tesbih
ediyorlar?
• Evet, müsebbih ve âbidlere, sadece amellerinin
keyfiyetini bilmek yeter. Nitekim, Azîz ve Celîl olan
Allah, ُ‫ه‬‫يح‬ِ‫ب‬ْ‫س‬‫ت‬‫و‬ ُ‫ه‬‫ت‬‫ال‬‫ص‬ ‫م‬ِ‫ل‬‫ع‬ ْ‫د‬‫ق‬ ٌّ‫ل‬ُ‫ك‬ buyurmuştur. Yoksa,
amellerinin o şekilde mahsus bir tesbih olduğunu
bilmeleri ve o muayyen ibadetin vasfının farkında
olmaları lâzım değildir.
• Onlara, amellerindeki ibadetlerin letâifini ve
tesbihatların garâibini tefekkür eden sair
kardeşlerinin şuuru kâfi gelir.
• Hattâ, yalnızca Mâbud-u Mutlakın ilmi de kâfidir.
Onlar teklifle imtihan olunmadıklarına göre, kendileri
için niyet lâzım gelmez; onun için amellerinin
vasfından haberdar olmaları gerekmez. . . .
Nasıl tesbih
ediyorlar?
n
Hem tesbih,
hem müsebbih
• Aslında o masnûât, kendi mânâlarını ifade
eden tesbih kelimeleri olduğu halde, o
kelimeler, kendileri gibi dillerle tesbihat yapan
müsebbihler halini almıştır. Hem o kelimelerde,
daha başka müsebbihler de vardır. Onların
içinde de başka küçük müsebbihler, onlarda
dahi daha küçük müsebbihler bulunur ve bu hal
böylece uzar, gider — ta, Sübbûh ve Kuddûs
olan, celâli herşeyden yüce olan ve kendisinden
başka ilâh bulunmayan Zâtın dilediği yere
kadar...
• Şemme | 66. İ’lem
Kâinatın
tebihatı ve
insanın
camiiyeti
• Şu kâinattaki tezyinata, kemâlâta, güzel manzaralara,
haşmet-i rubûbiyete ve saltanat-ı ulûhiyete öyle bir
müşahid, mütenezzih, hayran ve mütefekkir seyirci lâzımdır
ki, onun her tarafına ve bütün güzelliklerine baksın ve
ondan, kâinatın Sânii ve Mâliki olan Zâtın yüceliğine,
iktidarına ve kemâline intikal etsin.
• Evet, insan, cehaleti ve zulmetiyle beraber, öyle câmi’ bir
istidada sahiptir ki, bütün âlemin bir nümunesi gibidir. Hem
kendisine bir emanet tevdi olunmuştur; onunla gizli hazineyi
anlayıp açar. Kuvvelerine de bir had konulmayarak serbest
bırakılmıştır, ta ki Sultan-ı Ezelin cemâl-i azamet-i saltanat-ı
ulûhiyetinin otağında tezahür eden kemâl-i haşmet-i
celâlinin şâşaasına bir nevi şuur-u küllî taallûk etsin.
• Zira, hüsün nasıl aşk nazarını istilzam ederse, Nakkàş-ı
Ezelînin rubûbiyeti de takdir, hayret, tahsin ve tefekkürle
insan nazarının vücudunu iktizâ eder; hem de o mütefekkir
ve mütehayyir insanın ilelebed bekàsını ve hayran olduğu
şeye ebed yolunda refakatini istilzam eder. . . .
Kâinatın
tesbihatı ve
insanın
camiiyeti
• Evet, çiçeklerin yüzlerini süsleyen, nasıl ki onlar için çeşit
çeşit sinek ve kuşlardan istihsan edici aşıklar icad eder. Ve
güzellerin yanaklarını tezyin eden, onlara meftun
müştakları da icad eder. Öyle de, âlemin yüzünü şu
cazibeli ziynetlerle süsleyen, gözünü şu tebessüm eden
lâmbalarla nurlandırıp çeşit çeşit parıltılı güzelliklerle
güzelleştiren ve her bir nakşına tam bir vuzuhla okunacak
şekilde bir teveddüd, bir taarrüf, bir tahabbüb mânâsı
yerleştiren Zat, elbette o âlemi, bütün bunların kıymetini
bilen ârif, müştak, hayran, mütefekkir, müncezip
nazarlardan hâli bırakmaz.
• İşte, bu hususta insanın câmiiyeti sebebiyledir ki, insan-ı
kâmil, kâinatın yaratılış sebebi, ille-i gaiyesi ve meyvesi
olmuştur.
• Zerre’nin 3. Parçası | 1. İ’lem
İnsanın iki
tefekkürü
n
Âfâkî ve
enfüsî
tefekkür
• Tefekkür kaskatı gaflet buzlarını eriten bir nur, dikkat
ise kuru evham zulümatını yakan bir nardır.
• Lâkin nefsinde tefekkür ettiğin zaman inceden
inceye, aceleye getirmeden, içine dalarak ve
alabildiğine tafsilâtlı bir şekilde, ism-i Bâtın‘ın iktizâ
ettiği şekilde derinlemesine tefekkür et. Zira san’atın
kemâli tahlil ve tafsil ile tamam olur.
• Âfakta tefekkür ettiğin zaman ise, icmâlî ve seri bir
şekilde, içine dalıp oyalanmadan, ancak bir kaideyi
izah etmeye yetecek kadar, nazarı fazla
keskinleştirmeden, geniş olan Zâhir isminin
muktezâsınca tefekkür et, ta ki sahili olmayan
yerlerde boğulup gitmeyesin. Zira san’atın şâşaası
icmâlinde ve mecmûunda daha parlak, daha açık,
daha güzeldir. . . .
İnsanın iki
tefekkürü
n
Âfâkî ve
enfüsî
tefekkür
• Bu suretle nefsinde tafsil, âfakta icmal yaparsan,
vahdete yaklaşmış olursun. Böylece cüz‘iyat, cüzler
halini alır; neviler küll olur; ihtilât halindeki şeyler
imtizac eder; imtizac eden de müttehid hal alır ve
ondan yakîn nuru fışkırır.
• Aksine hareket eder de nefsinde icmal, âfakta tafsil
yaparsan, kesret seni dağıtır, evham havalandırır,
enaniyetin kalınlaşıp gafletin kuvvet bularak bir huy
halini alır. Bu, dalâlete çıkan kesret yoludur.
• Allahım, bizi doğru yoldan sapanlardan eyleme.
Âmin.
• Zeylü’l-Habbe | 4. İ’lem
Âfâkî
tefekkür
• Gecenin karanlığından sabahı yarıp çıkaran da
Odur. O geceyi dinlenme için, Güneş ile Ayı da
hesap için yaratmıştır. Bu, kudreti herşeye üstün
olan ve herşeyi hakkıyla bilen Allah’ın çizdiği
kaderdir.
• Karanın ve denizin karanlıklarında yıldızları sizin
için yol gösterici yapan da Odur. Bilen bir
topluluk için Biz âyetlerimizi çeşitli şekillerde
açıklamış bulunuyoruz.
• En’âm, 6:96-91
Âfâkî
tefekkür
• Gökten bir su indiren de Odur. Herşeyi Biz o suyla
bitirdik; sonra o bitkiden bir filiz çıkardık; ondan
da üst üste dizili başaklar çıkardık. Hurma
ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, daha
nice asma bahçeleri, zeytin ve nar ağaçları
yarattık. Onlardan birbirine benzeyen de vardır,
benzemeyen de. Onların meyvesine, bir meyve
vermeye başlarken, bir de olgunlaştıktan sonra
bakın. İşte bütün bunlarda iman eden bir
topluluk için âyetler vardır.
• En’âm, 6:99
Âfâkî
tefekkür
• Tevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî
tezahür eder. Eğer vahdet olmazsa, o hazine-i
ezeliye gizli kalır.
• Evet, hadsiz cemâl ve kemâlât-ı İlâhiye ve
nihayetsiz mehasin ve hüsn-ü Rabbânî ve hesapsız
ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i
cemâl-i Samedânî, ancak vahdet aynasında ve
vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındaki
cüz'iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i
esmâda görünür.
• . . .
Âfâkî
tefekkür
• . . . Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına
umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından
beyaz, sâfi, temiz bir süt göndermek olan cüz'î fiil ise,
tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların
pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve
umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar
etmeleriyle rahmet-i Rahmân'ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-
i şâşaa ile görünür.
• Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemal gizlenir ve o
cüz'î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale
edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder.
• 2. Şua | 1. Makam | 1. Meyve
Âfâkî
tefekkür
n
İnsanlık
tarihine bakış
• Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de, o
beldelerin ahalisinden kendilerine vahyettiğimiz
adamlardı. Yeryüzünde gezip de bakmazlar mı,
kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş? Âhiret
yurdu, takvâ sahipleri için daha hayırlıdır. Bunu akıl
edemiyor musunuz?
• Nihayet o peygamberler kavimleri tarafından kesin
olarak yalanlandıklarını anlayıp da onlardan ümit
kestiklerinde, kendilerine yardımımız yetişti ve
dilediğimiz kimseleri kurtardık. Mücrimler güruhundan
ise azabımız geri çevrilecek değildi.
• . . .
Âfâkî
tefekkür
n
İnsanlık
tarihine bakış
• . . .
• Onların kıssalarında akıl sahipleri için bir ibret vardır.
Bu Kur’ân ise uydurulabilecek bir söz değildir. O
kendisinden öncekileri doğrular ve herşeyi iyice
açıklar; iman eden bir topluluk için de bir hidayet ve
bir rahmettir.
• Yusuf, 12:109-111
Âfâkî
tefekkür
n
İnsanlık
tarihine bakış
• Senden önceki ümmetlere de Biz peygamberler
gönderdik ve onları, olur ki yalvarırlar diye darlıklara ve
zorluklara uğrattık.
• Hiç olmazsa onlara azabımız geldiğinde yalvarsaydılar!
Fakat kalpleri katılaşmış, şeytan da onlara yaptıklarını
hoş göstermişti.
• Kendilerine verilen öğütü unuttuklarında, bu defa onlara
bütün nimetlerin kapılarını açtık. Nihayet, kendilerine
verilenle şımardıkları zaman, onları ansızın
yakalayıverdik de umduklarından mahrum kaldılar.
• Zulmeden kavmin arkası böylece kesilmiş oldu.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
• En’âm, 6:42-45
Âfâkî
tefekkür
n
İnsanlık
tarihine bakış
• Kur’ân-ı Kerimin kıssaları, yaşadığımız hayatı bize öncesi
ve sonrasıyla birlikte gösterir.
• Bunlar, yaşanırken görülmeyen ve ibretli bir gözle
bakılmadıkça farkına varılmayan, farkına varılsa bile
mühimsenmeyen şeylerdir. Çünkü yaşanmakta olan
hayat, ayrıntılarla iç içedir; bu ayrıntılar âkıbeti
gözlerden saklar.
• Yapacağımız her türlü tercihin âkıbetini kıssalarda net
bir şekilde görme imkânına kavuşuruz.
• Dikkat:
• Kur’ân-ı Kerimin kıssalarında ve sahih rivayetlerde
verilmemiş olan ayrıntılar, hurafat ve İsrailiyat
meraklıları için tuzak işlevini görebilir.
Âfâkî
tefekkür
n
İnsanlık
âlemine
bakış
• İnsanlık âlemi de geniş âlemdeki tefekkür âlemlerinden
birisi, hattâ en büyüğüdür.
• İnsanın kendi iç âlemine yönelik enfüsî tefekkürden
başka, âfâkî tefekkürde de, insanlık âleminin başlı başına
bir yeri vardır.
• İnsan, eğer göklerde ve yerde gördüğünü, daha parlak
bir şekilde kendi hemcinslerinde, hele mü’minlerde,
hele en yakınında olan insanların yüzlerinde
göremeyecek olursa, göklerde uyanık gezip yerde gaflet
kuyusuna batmış olmaz mı?
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde (Ziya Paşa)
Risale-i
Nur’un takip
ettiği Kur’ânî
metod
• Bu tarik daha umumî ve cadde-i kübrâdır. Çünkü, kâinatı,
ehl-i vahdetü'l-vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için
idama mahkûm zannedip Lâ mevcude illâ Hû
hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü'ş-şuhud gibi, huzur-u
daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse
mahkûm tahayyül edip Lâ meşhude illâ Hû demeye
mecbur olmuyor.
• Belki, idamdan ve hapisten gayet zâhir olarak Kur'ân
affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı
kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl
hesabına istihdam edip Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve
aynadarlık vazifesinde istimal ederek, mânâ-yı harfî
nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u
daimîye girmektir; herşeyde Cenâb-ı Hakka bir yol
bulmaktır. Elhasıl, mevcudatı mevcudat hesabına
hizmetten azlederek, mânâ-yı ismiyle bakmamaktır.
• 26. Söz | Hâtime
Risale-i
Nur’un takip
ettiği Kur’ânî
metod
• Nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsî ve âfâkî ile
mârifet-i İlâhiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa
ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu
enfüsîde, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble
bulmuşlar. Aynen öyle de, yüksek ehl-i hakikat
dahi, mârifet ve tasavvur değil, belki ondan çok
âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile
hareket etmişler.
• Biri: Kitab-ı kâinatı mütalâa ile, Âyetü'l-Kübrâ ve
Hizbü'n-Nuriye ve Hülâsatü'l-Hülâsa gibi âfâka
bakmaktır.
• . . .
Risale-i Nur’un
takip ettiği
Kur’ânî metod
Enfüsî tefekkür
için bkz.
Şuûnât ile ilgili
bölümler
• Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde
vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i
insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye
fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalâa ile,
imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine
çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i
Nübüvvete bakar. Ve enfüsî tefekkür-ü imanî
hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Sözün, ve "ene"
ve "enaniyet"te ve Otuz Üçüncü Mektubun
Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve
bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece
beyan edilmiş.
• 1. Emirdağ Lâhikası | 91. Mektup
Risale-i
Nur’un takip
ettiği Kur’ânî
metod • İmanî tefekkür, münezzeh bir güzelliğin
peşine düşmek, her yerde güzel olanı
aramak, güzel olanı bulmak, güzellikle
yaşamak demektir. Onun için, insan
«güzellik» ile irtibatını hiçbir zaman
kaybetmemelidir:
• Bu parça, şu âyetin ağacından
bir tomurcuktur:
• َ‫و‬ ُ‫ع‬ْ‫ب‬ َّ‫الس‬ ُ‫ات‬َ‫و‬َ‫م‬ َّ‫الس‬ َُ‫َل‬ ُ‫ِّح‬‫ب‬ َ‫س‬ُ‫ت‬َ ‫ن‬ِّ‫هي‬ِّ‫ف‬ ْ‫ن‬َ‫م‬َ‫و‬ ُ‫ض‬ْ‫ر‬َ ْ‫اْل‬
• Bu tomurcuğu, bahar
mevsiminde ağaçların çiçek
açtığı bir zamanda gördüm.
Heyecanla bende bir cezbe
hasıl oldu. Onun tesbihatı
hakkında tefekküre daldım.
Sonra, başkası için değil,
kendim için şu tesbihat-ı fikriye
ile konuşmaya başladım.
Sözlerimin bir kısmında, bir
nevi vezinle şöyle bir cezbe
raksı ortaya çıktı ki, şiire
benzer, fakat şiir değil, belki
zikrin kafiyesi ile fikrin
cezbesidir.
‫الرحمي‬ ‫الرمحن‬ ‫هللا‬ ‫بسم‬
• Hamd o Allah’a mahsustur ki,
herşey, işitilen ve görülen
mahsus kelimeleriyle Onu
tesbih eder:
• Meselâ nurlar, nehirler, asırlar;
ışık, su ve hava kelimeleri...
Gerisini sen kıyas et.
Münezzehtir o Zat ki,
- ziya, nurlar ile; su ve hava
nehir ve rüzgârlarla,
- toprak ve nebat, ağaç ve
çiçeklerle,
- cevv-i semâ ve ağaçlar, kuş
ve meyvelerle,
- bulut ve semâ, yağmur ve
Kamerle
Ona hamd eder.
- Ziyanın ışıldaması Onun tenvir ve
teşhirinden,
- havanın temevvücü Onun tasrif
ve tavzifinden,
- suların kaynaması Onun teshir ve
tedhirinden
bir medh-i beliğdir, o Kàdiri bildirir.
- Taşların süslenmesi Onun tedbir ve
tasvirinden,
- çiçeklerin tebessümü Onun tezyin
ve tahsininden,
- meyvelerin açılıp saçılması Onun
in’âm ve ikramından,
o Fâtır için zâhir bir hamd-i cemildir.
- Kuşların cıvıldaşması Onun intak ve
irfakından,
- yağmurun terennümü Onun tenzil ve
tafdilinden,
- ayların hareketi Onun takdir ve
tedvirinden
o Kàdire fasih bir tesbih, o Kàhire
parlak bir âyettir.
Münezzehtir o Zat ki,
- semâ, burçlar ve nurlarla,
- felekler, güneşlerle, yıldızlar
ve aylarla,
- cevv, ra’dlarla, şimşekler ve
yağmurlarla,
- arz, hayvânatla, nebâtat ve
ağaçlarla
Ona hamd eder.
Ağaçlar, yapraklar ve çiçeklerle Ona hamd
eder. Meyveleri de manzum ve mevzun...
Çiçekler susunca hemen meyveler inşada
başlar, nurlar saçan beliğ bir hamd ile.
Çekirdek, esrar dolu kalbinde, bir zikr-i hafî
söyler.
İçinde ağacın amel defteri uzun uzadıya
yazılmış.
Lisanından ise o Fâlık ve Fâtırı medheden
habbeler çıkar.
Her bir nebat, o Kàdire bir hâmid, bir âbid,
bir müsebbih ve bir sâciddir.
• Nebatın çiçek açma zamanındaki
tebessümü, bakanların gözünde
zâhir bir hamddir.
• Ağızları sünbül ve tomurcuklar;
elfâzı, onların ucundaki tohum ve
taneler; hepsi manzum, mevzun
şiirler...
• Nizamı ile nurlu nakışlar içindeki
mizanı, onun lisanı.
• San’atı, parlak tezyinatıyla boyası.
• Tadıyla, rengiyle, kokusuyla Fâtırına
hamd eder.
• Evsafını vasfeder, Esmâsını tanıtır,
o Kàdiri teveddüd ve taarrüfle
anlatır.
• Sünbüllerden çıkan dişler,
çiçeklerin gözlerinden akan yaşlar,
o Fâtırın tecelliyâtından sızan
katrelerdir.
• Mesnevî-i Nuriye |Nur

More Related Content

Similar to Tefekkür

Allah'ın ahdi
Allah'ın ahdiAllah'ın ahdi
Allah'ın ahdi
Ümit Şimşek
 
Allah'ın ahdi
Allah'ın ahdiAllah'ın ahdi
Allah'ın ahdi
Ümit Şimşek
 
50. isra suresi
50. isra suresi50. isra suresi
50. isra suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Lise nefis terbiyesi
Lise nefis terbiyesiLise nefis terbiyesi
Lise nefis terbiyesi
serizci
 
94. hadid suresi
94. hadid suresi94. hadid suresi
94. hadid suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
65. casiye suresi
65. casiye suresi65. casiye suresi
65. casiye suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Turkish Quran
Turkish QuranTurkish Quran
Turkish Quranzakir2012
 
Ahirete iman
Ahirete imanAhirete iman
Ahirete iman
serizci
 
Acz ve fakr
Acz ve fakrAcz ve fakr
Acz ve fakr
Ümit Şimşek
 
Acz ve fakr
Acz ve fakrAcz ve fakr
Acz ve fakr
Ümit Şimşek
 
43.fatır suresi
43.fatır suresi43.fatır suresi
43.fatır suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
İmam gazali hikmetler kitabı
İmam gazali   hikmetler kitabıİmam gazali   hikmetler kitabı
İmam gazali hikmetler kitabı
Selçuk Sarıcı
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
248. Kur'an Buluşması
248. Kur'an Buluşması248. Kur'an Buluşması
248. Kur'an Buluşması
Ümit Şimşek
 
80. nebe suresi
80. nebe suresi80. nebe suresi
80. nebe suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
51.yunus suresi
51.yunus suresi51.yunus suresi
51.yunus suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
70. nahl suresi
70. nahl suresi70. nahl suresi
70. nahl suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Rahmetin dirilisi
Rahmetin dirilisiRahmetin dirilisi
Rahmetin dirilisi
Ilyas Qadri Ziaee
 

Similar to Tefekkür (20)

Allah'ın ahdi
Allah'ın ahdiAllah'ın ahdi
Allah'ın ahdi
 
Allah'ın ahdi
Allah'ın ahdiAllah'ın ahdi
Allah'ın ahdi
 
50. isra suresi
50. isra suresi50. isra suresi
50. isra suresi
 
Lise nefis terbiyesi
Lise nefis terbiyesiLise nefis terbiyesi
Lise nefis terbiyesi
 
94. hadid suresi
94. hadid suresi94. hadid suresi
94. hadid suresi
 
65. casiye suresi
65. casiye suresi65. casiye suresi
65. casiye suresi
 
Hutbe I şAmiye
Hutbe I şAmiyeHutbe I şAmiye
Hutbe I şAmiye
 
Turkish Quran
Turkish QuranTurkish Quran
Turkish Quran
 
Ahirete iman
Ahirete imanAhirete iman
Ahirete iman
 
Acz ve fakr
Acz ve fakrAcz ve fakr
Acz ve fakr
 
Acz ve fakr
Acz ve fakrAcz ve fakr
Acz ve fakr
 
43.fatır suresi
43.fatır suresi43.fatır suresi
43.fatır suresi
 
İmam gazali hikmetler kitabı
İmam gazali   hikmetler kitabıİmam gazali   hikmetler kitabı
İmam gazali hikmetler kitabı
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
 
248. Kur'an Buluşması
248. Kur'an Buluşması248. Kur'an Buluşması
248. Kur'an Buluşması
 
80. nebe suresi
80. nebe suresi80. nebe suresi
80. nebe suresi
 
51.yunus suresi
51.yunus suresi51.yunus suresi
51.yunus suresi
 
70. nahl suresi
70. nahl suresi70. nahl suresi
70. nahl suresi
 
Zuhre
ZuhreZuhre
Zuhre
 
Rahmetin dirilisi
Rahmetin dirilisiRahmetin dirilisi
Rahmetin dirilisi
 

More from Ümit Şimşek

Tefekkür
TefekkürTefekkür
Tefekkür
Ümit Şimşek
 
Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
Ümit Şimşek
 
Şuunata giriş
Şuunata girişŞuunata giriş
Şuunata giriş
Ümit Şimşek
 
Esmâdan Sıfatlara
Esmâdan SıfatlaraEsmâdan Sıfatlara
Esmâdan Sıfatlara
Ümit Şimşek
 
247. Kur'an Buluşması
247. Kur'an Buluşması247. Kur'an Buluşması
247. Kur'an Buluşması
Ümit Şimşek
 
Esmâdan Sıfatlara
Esmâdan SıfatlaraEsmâdan Sıfatlara
Esmâdan Sıfatlara
Ümit Şimşek
 
Eserden Esmaya: 3
Eserden Esmaya: 3Eserden Esmaya: 3
Eserden Esmaya: 3
Ümit Şimşek
 
Eserden Esmâya 1
Eserden Esmâya 1Eserden Esmâya 1
Eserden Esmâya 1
Ümit Şimşek
 
Eserden Esmaya 2
Eserden Esmaya 2Eserden Esmaya 2
Eserden Esmaya 2
Ümit Şimşek
 

More from Ümit Şimşek (9)

Tefekkür
TefekkürTefekkür
Tefekkür
 
Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
 
Şuunata giriş
Şuunata girişŞuunata giriş
Şuunata giriş
 
Esmâdan Sıfatlara
Esmâdan SıfatlaraEsmâdan Sıfatlara
Esmâdan Sıfatlara
 
247. Kur'an Buluşması
247. Kur'an Buluşması247. Kur'an Buluşması
247. Kur'an Buluşması
 
Esmâdan Sıfatlara
Esmâdan SıfatlaraEsmâdan Sıfatlara
Esmâdan Sıfatlara
 
Eserden Esmaya: 3
Eserden Esmaya: 3Eserden Esmaya: 3
Eserden Esmaya: 3
 
Eserden Esmâya 1
Eserden Esmâya 1Eserden Esmâya 1
Eserden Esmâya 1
 
Eserden Esmaya 2
Eserden Esmaya 2Eserden Esmaya 2
Eserden Esmaya 2
 

Tefekkür

  • 1. Tefekkür Ümit Şimşek RİSALE-İ NUR İLE TEFEKKÜR DERSLERİ: 8
  • 2. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Göklerin ve yerin yaratılışı ile gece ve gündüzün değişmesinde, akıl sahipleri için deliller vardır. • Onlar ayaktayken de, otururken de, yatarken de Allah’ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler: “Bunları boşuna yaratmadın, ey Rabbimiz! Seni bütün noksanlardan uzak tutarız. Sen de bizi ateş azabından koru. • Âl-i İmrân, 3:190-191 • Resulullah’ın (s.a.v.) “Bu âyeti iki çenesi arasında telâffuz edip de üzerinde düşünmeyen kimseye yazıklar olsun” buyurduğu rivayet edilmiştir. • Hz. Ali (r.a.): Hz. Peygamber gece namaza kalktığı zaman dişlerini misvaklar, sonra gökyüzüne bakarak bu âyeti okurdu. • Fahreddin Razi, 3:190 tefsiri
  • 3. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Bu kutlu bir kitaptır ki, âyetleri üzerinde tedebbür etsinler ve aklıselim sahipleri öğüt alsın diye sana indirmiş bulunuyoruz. • Sâd, 38:29 • Göklerde ve yerde nice âyetler var ki, insanlar dönüp bakmaksızın onların yanından geçer giderler. • Yusuf, 12:105
  • 4. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri Biz eğlenmek için yaratmadık. • Biz onları ancak hak ve hikmetle yarattık; lâkin çokları bunu bilmiyor. • Duhân, 44:38-39 • Deveye bakmazlar mı, nasıl yaratılmış? • Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiş? • Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmiş? • Yere bakmazlar mı, nasıl düzlenmiş? • Gaşiye, 88:17-20
  • 5. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti. Sonra o alay edenleri, alaya alıp durdukları şey kuşatıverdi. • De ki: Yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu ne olmuş! • En’âm, 6:10-11 • De ki: Yeryüzünde gezin de Allah’ın mahlûkatı ilk önce nasıl yarattığını görün. Sonra Allah ikinci bir inşa ile onları tekrar yaratır. Çünkü Allah’ın gücü herşeye yeter. • Ankebût, 29:20
  • 6. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Onlar kendi üzerlerinde hiç düşünmediler mi? Allah gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirlenmiş bir ecel ile yaratmıştır. Fakat insanların birçoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ediyor. • Rum, 30:8 • Hz. Ali (r.a.): Hakkıyla fakîh olan kişi o kimsedir ki, Allah’ın rahmetinden insanların ümidini kestirmez, onları Allah’ın azabından emin hale de getirmez, Allah’a isyan için onlara ruhsat vermez. İlimsiz ibadette hayır olmadığı gibi, anlaşılmayan ilimde de hayır yoktur, tefekkürsüz kıraatte de hayır yoktur. • Dârimî, Mukaddime: 29 (304)
  • 7. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Hemcinslerinizden, kendilerine ısınacağınız eşler yaratması ve aranıza merhamet ve sevgi vermesi de Onun âyetlerindendir. Tefekkür eden bir topluluk için bunda ibretler vardır. • Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. Bilgi sahibi olanlar için bunda ibretler vardır. • Gece uyumanız, gündüz Onun lütfundan rızkınızı aramanız da Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir topluluk için bunda ibretler vardır. • Size ümit ve korku içinde şimşeği göstermesi ve gökten bir su indirerek onunla ölmüş yeryüzünü diriltmesi de Onun âyetlerindendir. Aklını kullanan bir topluluk için bunda ibretler vardır. • . . .
  • 8. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Göklerin ve yerin, Onun yasalarıyla ayakta durması da Onun âyetlerindendir. Sonra sizi çağırır çağırmaz kabirlerinizden çıkarsınız. • Göklerde ve yerde kim varsa Onundur. Hepsi de Ona boyun eğmiştir. • Mahlûkatı önce yaratan ve sonra dirilten de Odur ki, bu Onun için daha da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce mesel ve temsiller Ona aittir. Onun kudreti herşeye üstündür, her işi de hikmet iledir. • Rum, 30:17-27
  • 9. Kur’ân’da tefekkür emirleri • Allah size gökten bir su indirdi de ölmüş yeryüzünü onunla diriltti. Kulak veren bir topluluk için bunda bir âyet vardır. • Davarlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların karınlarında kan ve dışkı arasından çıkan ve içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis bir sütle sizi besleriz. • Hurmanın meyvesiyle üzümden de hem sarhoş edici bir içki yapar, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Akıl eden bir topluluk için bunda bir âyet vardır. • Rabbin balarısına vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan, insanların kurduğu kovanlardan kendine evler edin…
  • 10. Kur’ân’da tefekkür emirleri • “Sonra her türlü üründen ye de, Rabbinin sana müyesser kıldığı yollara çık.” Karınlarından çeşitli renklerde bir şerbet çıkar ki, onda insanlar için şifa bulunur. Düşünen bir topluluk için bunda bir âyet vardır. • Nahl, 16:65-69 • İşte şu âyetler, Cenâb-ı Hakkın koyun, keçi, inek, manda, deve gibi mahlûklarını insanlara hâlis, sâfi, leziz bir süt çeşmesi; üzüm ve hurma gibi masnuları da insanlara lâtif, leziz, tatlı birer nimet tablaları ve kazanları; ve arı gibi küçük mu'cizât-ı kudretini şifalı ve tatlı, güzel bir şerbetçi yaptığını âyet şöylece gösterdikten sonra, tefekküre, ibrete başka şeyleri de kıyas etmeye teşvik için ‫ك‬ِ‫ل‬ٰ‫ذ‬ ‫ى‬ِ‫ف‬ َّ‫ن‬ِ‫ا‬ ‫ون‬ُ‫ر‬َّ‫ك‬‫ف‬‫ت‬‫ي‬ ٍ‫م‬ ْ‫و‬‫ق‬ِ‫ل‬ ً‫ة‬‫ي‬ٰ‫ال‬der, hâtime verir. • 25. Söz | 2. Şule | 2. Nur | 6. Nükte-i Belâgat
  • 11. Tefekkür levhaları • Şimdi iki levha, iki daire görünüyor: • Biri, gayet muhteşem, muntazam bir daire-i Rububiyet ve gayet musannâ, murassâ bir levha-i san'at. • Diğeri, gayet münevver, müzehher bir daire-i ubûdiyet ve gayet vâsi, câmi' bir levha-i tefekkür ve istihsan ve teşekkür ve iman vardır — ki, ikinci daire, bütün kuvvetiyle birinci dairenin namına hareket eder. • 18. Söz | 3. Nokta
  • 12. Tefekkür levhaları n Dünyanın mahiyeti • HÂLIK-I RAHÎM ve Rezzâk-ı Kerîm, ve Sâni-i Hakîm şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrayin suretinde yapıp, bütün esmâsının garaib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in'âmattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir. • Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere, hattâ günlere, kıt'alara taksim ederek . . .
  • 13. Tefekkür levhaları n Dünyanın mahiyeti • her bir asrı, her bir seneyi, her bir mevsimi, hattâ bir cihette her bir günü, her bir kıt'ayı, birer taife ruhlu mahlûkatına ve nebatî masnuatına birer resmigeçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rû-yi zemin, hususan bahar ve yaz zamanında, masnuat-ı sağirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melâikeleri ve sekene-i semâvâtı seyre celb edecek bir cazibedarlık görünüyor. Ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir. • 17. Söz
  • 14. Tesbih eden varlıklar • Yedi gök ve yer ve bunların içinde kim varsa hepsi Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin; lâkin siz onların tesbihatını anlamıyorsunuz. O ise Halîm ve Gafûrdur. • İsrâ, 17:44
  • 15. Nasıl tesbih ediyorlar? • Eşyanın tesbihat ve ibadetinde nâmütenâhi vecihler vardır. Her bir şeyin, kendi tesbihat ve ibadetlerinin bütün vecihlerini her zaman anlaması icab etmez. Zira, husul, huzuru istilzam etmez. • Bu mesele, cahil bir işçinin durumuna benzer ki, kendisini ücretle istihdam eden mâlikinin gemisinde çalışmakta ve bazı vakitlerde, bazı elektrik düğmelerine parmağını dokundurmak suretiyle iş görmektedir. • Fakat o işçi, kendi çalışmasına hangi yüksek gayelerin terettüb ettiğini bilmez, sadece kendisine ait ücreti ve mükâfat lezzetini bilir. Hattâ öyle tevehhüm eder ki, kendisine gördürülen işin konulmasına sebep, güya sadece onun aldığı şu lezzetten ibarettir. • Tıpkı bir hayvan gibi ki, izdivacın kaza-i şehvetten başka bir gayesini bilmez; ancak onun bu cehli, onun Mâlikinin gayelerinden biri olan neslin devamına zarar da vermez, mâni de olmaz. . . .
  • 16. Nasıl tesbih ediyorlar? • Veya yeryüzünü küçük hayvanların cenazelerinden temizleyen karınca gibi ki, o, kendi hırsını tatminden başka birşey bilmez. • Veya havada dolaşan böceklerle müsabaka için fezanın yüzünü veya nebâtat ve taşların başlarını ışıl ışıl parıldayan ipekten ağıyla tezyin eden örümcek gibi ki, avlanmak için ağ örmekten ve üzerinden geçmek için kendisine tutunarak uçtuğu ağı uzatmaktan başka birşey bilmez. • Veya sana günlük ömründen ne kadarının geçtiğini bildiren saat gibi ki, zembereğin tazyikinden gelen elemi gidermekten başka birşey bilmez. • Veya arı gibi ki, yaptığını, kendi hususî lezzetinde mündemiç bulunan vahyin tatlılığıyla yapar. • Veya nebatî, hayvanî ve insanî valideler gibi ki, şefkatin lezzetiyle iş görürler. Fakat hizmetlerinin gayelerinden onların cahil olması, kâinat hanesini tezyin eden o gayeleri ihlâl etmez. Hattâ, o şefkat, o gayelerin çekirdeği ve mistarıdır denebilir.
  • 17. Nasıl tesbih ediyorlar? • Evet, müsebbih ve âbidlere, sadece amellerinin keyfiyetini bilmek yeter. Nitekim, Azîz ve Celîl olan Allah, ُ‫ه‬‫يح‬ِ‫ب‬ْ‫س‬‫ت‬‫و‬ ُ‫ه‬‫ت‬‫ال‬‫ص‬ ‫م‬ِ‫ل‬‫ع‬ ْ‫د‬‫ق‬ ٌّ‫ل‬ُ‫ك‬ buyurmuştur. Yoksa, amellerinin o şekilde mahsus bir tesbih olduğunu bilmeleri ve o muayyen ibadetin vasfının farkında olmaları lâzım değildir. • Onlara, amellerindeki ibadetlerin letâifini ve tesbihatların garâibini tefekkür eden sair kardeşlerinin şuuru kâfi gelir. • Hattâ, yalnızca Mâbud-u Mutlakın ilmi de kâfidir. Onlar teklifle imtihan olunmadıklarına göre, kendileri için niyet lâzım gelmez; onun için amellerinin vasfından haberdar olmaları gerekmez. . . .
  • 18. Nasıl tesbih ediyorlar? n Hem tesbih, hem müsebbih • Aslında o masnûât, kendi mânâlarını ifade eden tesbih kelimeleri olduğu halde, o kelimeler, kendileri gibi dillerle tesbihat yapan müsebbihler halini almıştır. Hem o kelimelerde, daha başka müsebbihler de vardır. Onların içinde de başka küçük müsebbihler, onlarda dahi daha küçük müsebbihler bulunur ve bu hal böylece uzar, gider — ta, Sübbûh ve Kuddûs olan, celâli herşeyden yüce olan ve kendisinden başka ilâh bulunmayan Zâtın dilediği yere kadar... • Şemme | 66. İ’lem
  • 19. Kâinatın tebihatı ve insanın camiiyeti • Şu kâinattaki tezyinata, kemâlâta, güzel manzaralara, haşmet-i rubûbiyete ve saltanat-ı ulûhiyete öyle bir müşahid, mütenezzih, hayran ve mütefekkir seyirci lâzımdır ki, onun her tarafına ve bütün güzelliklerine baksın ve ondan, kâinatın Sânii ve Mâliki olan Zâtın yüceliğine, iktidarına ve kemâline intikal etsin. • Evet, insan, cehaleti ve zulmetiyle beraber, öyle câmi’ bir istidada sahiptir ki, bütün âlemin bir nümunesi gibidir. Hem kendisine bir emanet tevdi olunmuştur; onunla gizli hazineyi anlayıp açar. Kuvvelerine de bir had konulmayarak serbest bırakılmıştır, ta ki Sultan-ı Ezelin cemâl-i azamet-i saltanat-ı ulûhiyetinin otağında tezahür eden kemâl-i haşmet-i celâlinin şâşaasına bir nevi şuur-u küllî taallûk etsin. • Zira, hüsün nasıl aşk nazarını istilzam ederse, Nakkàş-ı Ezelînin rubûbiyeti de takdir, hayret, tahsin ve tefekkürle insan nazarının vücudunu iktizâ eder; hem de o mütefekkir ve mütehayyir insanın ilelebed bekàsını ve hayran olduğu şeye ebed yolunda refakatini istilzam eder. . . .
  • 20. Kâinatın tesbihatı ve insanın camiiyeti • Evet, çiçeklerin yüzlerini süsleyen, nasıl ki onlar için çeşit çeşit sinek ve kuşlardan istihsan edici aşıklar icad eder. Ve güzellerin yanaklarını tezyin eden, onlara meftun müştakları da icad eder. Öyle de, âlemin yüzünü şu cazibeli ziynetlerle süsleyen, gözünü şu tebessüm eden lâmbalarla nurlandırıp çeşit çeşit parıltılı güzelliklerle güzelleştiren ve her bir nakşına tam bir vuzuhla okunacak şekilde bir teveddüd, bir taarrüf, bir tahabbüb mânâsı yerleştiren Zat, elbette o âlemi, bütün bunların kıymetini bilen ârif, müştak, hayran, mütefekkir, müncezip nazarlardan hâli bırakmaz. • İşte, bu hususta insanın câmiiyeti sebebiyledir ki, insan-ı kâmil, kâinatın yaratılış sebebi, ille-i gaiyesi ve meyvesi olmuştur. • Zerre’nin 3. Parçası | 1. İ’lem
  • 21. İnsanın iki tefekkürü n Âfâkî ve enfüsî tefekkür • Tefekkür kaskatı gaflet buzlarını eriten bir nur, dikkat ise kuru evham zulümatını yakan bir nardır. • Lâkin nefsinde tefekkür ettiğin zaman inceden inceye, aceleye getirmeden, içine dalarak ve alabildiğine tafsilâtlı bir şekilde, ism-i Bâtın‘ın iktizâ ettiği şekilde derinlemesine tefekkür et. Zira san’atın kemâli tahlil ve tafsil ile tamam olur. • Âfakta tefekkür ettiğin zaman ise, icmâlî ve seri bir şekilde, içine dalıp oyalanmadan, ancak bir kaideyi izah etmeye yetecek kadar, nazarı fazla keskinleştirmeden, geniş olan Zâhir isminin muktezâsınca tefekkür et, ta ki sahili olmayan yerlerde boğulup gitmeyesin. Zira san’atın şâşaası icmâlinde ve mecmûunda daha parlak, daha açık, daha güzeldir. . . .
  • 22. İnsanın iki tefekkürü n Âfâkî ve enfüsî tefekkür • Bu suretle nefsinde tafsil, âfakta icmal yaparsan, vahdete yaklaşmış olursun. Böylece cüz‘iyat, cüzler halini alır; neviler küll olur; ihtilât halindeki şeyler imtizac eder; imtizac eden de müttehid hal alır ve ondan yakîn nuru fışkırır. • Aksine hareket eder de nefsinde icmal, âfakta tafsil yaparsan, kesret seni dağıtır, evham havalandırır, enaniyetin kalınlaşıp gafletin kuvvet bularak bir huy halini alır. Bu, dalâlete çıkan kesret yoludur. • Allahım, bizi doğru yoldan sapanlardan eyleme. Âmin. • Zeylü’l-Habbe | 4. İ’lem
  • 23. Âfâkî tefekkür • Gecenin karanlığından sabahı yarıp çıkaran da Odur. O geceyi dinlenme için, Güneş ile Ayı da hesap için yaratmıştır. Bu, kudreti herşeye üstün olan ve herşeyi hakkıyla bilen Allah’ın çizdiği kaderdir. • Karanın ve denizin karanlıklarında yıldızları sizin için yol gösterici yapan da Odur. Bilen bir topluluk için Biz âyetlerimizi çeşitli şekillerde açıklamış bulunuyoruz. • En’âm, 6:96-91
  • 24. Âfâkî tefekkür • Gökten bir su indiren de Odur. Herşeyi Biz o suyla bitirdik; sonra o bitkiden bir filiz çıkardık; ondan da üst üste dizili başaklar çıkardık. Hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, daha nice asma bahçeleri, zeytin ve nar ağaçları yarattık. Onlardan birbirine benzeyen de vardır, benzemeyen de. Onların meyvesine, bir meyve vermeye başlarken, bir de olgunlaştıktan sonra bakın. İşte bütün bunlarda iman eden bir topluluk için âyetler vardır. • En’âm, 6:99
  • 25. Âfâkî tefekkür • Tevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî tezahür eder. Eğer vahdet olmazsa, o hazine-i ezeliye gizli kalır. • Evet, hadsiz cemâl ve kemâlât-ı İlâhiye ve nihayetsiz mehasin ve hüsn-ü Rabbânî ve hesapsız ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i cemâl-i Samedânî, ancak vahdet aynasında ve vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındaki cüz'iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i esmâda görünür. • . . .
  • 26. Âfâkî tefekkür • . . . Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, sâfi, temiz bir süt göndermek olan cüz'î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân'ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl- i şâşaa ile görünür. • Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemal gizlenir ve o cüz'î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder. • 2. Şua | 1. Makam | 1. Meyve
  • 27. Âfâkî tefekkür n İnsanlık tarihine bakış • Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de, o beldelerin ahalisinden kendilerine vahyettiğimiz adamlardı. Yeryüzünde gezip de bakmazlar mı, kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş? Âhiret yurdu, takvâ sahipleri için daha hayırlıdır. Bunu akıl edemiyor musunuz? • Nihayet o peygamberler kavimleri tarafından kesin olarak yalanlandıklarını anlayıp da onlardan ümit kestiklerinde, kendilerine yardımımız yetişti ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Mücrimler güruhundan ise azabımız geri çevrilecek değildi. • . . .
  • 28. Âfâkî tefekkür n İnsanlık tarihine bakış • . . . • Onların kıssalarında akıl sahipleri için bir ibret vardır. Bu Kur’ân ise uydurulabilecek bir söz değildir. O kendisinden öncekileri doğrular ve herşeyi iyice açıklar; iman eden bir topluluk için de bir hidayet ve bir rahmettir. • Yusuf, 12:109-111
  • 29. Âfâkî tefekkür n İnsanlık tarihine bakış • Senden önceki ümmetlere de Biz peygamberler gönderdik ve onları, olur ki yalvarırlar diye darlıklara ve zorluklara uğrattık. • Hiç olmazsa onlara azabımız geldiğinde yalvarsaydılar! Fakat kalpleri katılaşmış, şeytan da onlara yaptıklarını hoş göstermişti. • Kendilerine verilen öğütü unuttuklarında, bu defa onlara bütün nimetlerin kapılarını açtık. Nihayet, kendilerine verilenle şımardıkları zaman, onları ansızın yakalayıverdik de umduklarından mahrum kaldılar. • Zulmeden kavmin arkası böylece kesilmiş oldu. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. • En’âm, 6:42-45
  • 30. Âfâkî tefekkür n İnsanlık tarihine bakış • Kur’ân-ı Kerimin kıssaları, yaşadığımız hayatı bize öncesi ve sonrasıyla birlikte gösterir. • Bunlar, yaşanırken görülmeyen ve ibretli bir gözle bakılmadıkça farkına varılmayan, farkına varılsa bile mühimsenmeyen şeylerdir. Çünkü yaşanmakta olan hayat, ayrıntılarla iç içedir; bu ayrıntılar âkıbeti gözlerden saklar. • Yapacağımız her türlü tercihin âkıbetini kıssalarda net bir şekilde görme imkânına kavuşuruz. • Dikkat: • Kur’ân-ı Kerimin kıssalarında ve sahih rivayetlerde verilmemiş olan ayrıntılar, hurafat ve İsrailiyat meraklıları için tuzak işlevini görebilir.
  • 31. Âfâkî tefekkür n İnsanlık âlemine bakış • İnsanlık âlemi de geniş âlemdeki tefekkür âlemlerinden birisi, hattâ en büyüğüdür. • İnsanın kendi iç âlemine yönelik enfüsî tefekkürden başka, âfâkî tefekkürde de, insanlık âleminin başlı başına bir yeri vardır. • İnsan, eğer göklerde ve yerde gördüğünü, daha parlak bir şekilde kendi hemcinslerinde, hele mü’minlerde, hele en yakınında olan insanların yüzlerinde göremeyecek olursa, göklerde uyanık gezip yerde gaflet kuyusuna batmış olmaz mı? Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde (Ziya Paşa)
  • 32. Risale-i Nur’un takip ettiği Kur’ânî metod • Bu tarik daha umumî ve cadde-i kübrâdır. Çünkü, kâinatı, ehl-i vahdetü'l-vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için idama mahkûm zannedip Lâ mevcude illâ Hû hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü'ş-şuhud gibi, huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip Lâ meşhude illâ Hû demeye mecbur olmuyor. • Belki, idamdan ve hapisten gayet zâhir olarak Kur'ân affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdam edip Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve aynadarlık vazifesinde istimal ederek, mânâ-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; herşeyde Cenâb-ı Hakka bir yol bulmaktır. Elhasıl, mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mânâ-yı ismiyle bakmamaktır. • 26. Söz | Hâtime
  • 33. Risale-i Nur’un takip ettiği Kur’ânî metod • Nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsî ve âfâkî ile mârifet-i İlâhiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble bulmuşlar. Aynen öyle de, yüksek ehl-i hakikat dahi, mârifet ve tasavvur değil, belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler. • Biri: Kitab-ı kâinatı mütalâa ile, Âyetü'l-Kübrâ ve Hizbü'n-Nuriye ve Hülâsatü'l-Hülâsa gibi âfâka bakmaktır. • . . .
  • 34. Risale-i Nur’un takip ettiği Kur’ânî metod Enfüsî tefekkür için bkz. Şuûnât ile ilgili bölümler • Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalâa ile, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i Nübüvvete bakar. Ve enfüsî tefekkür-ü imanî hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Sözün, ve "ene" ve "enaniyet"te ve Otuz Üçüncü Mektubun Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş. • 1. Emirdağ Lâhikası | 91. Mektup
  • 35. Risale-i Nur’un takip ettiği Kur’ânî metod • İmanî tefekkür, münezzeh bir güzelliğin peşine düşmek, her yerde güzel olanı aramak, güzel olanı bulmak, güzellikle yaşamak demektir. Onun için, insan «güzellik» ile irtibatını hiçbir zaman kaybetmemelidir:
  • 36. • Bu parça, şu âyetin ağacından bir tomurcuktur: • َ‫و‬ ُ‫ع‬ْ‫ب‬ َّ‫الس‬ ُ‫ات‬َ‫و‬َ‫م‬ َّ‫الس‬ َُ‫َل‬ ُ‫ِّح‬‫ب‬ َ‫س‬ُ‫ت‬َ ‫ن‬ِّ‫هي‬ِّ‫ف‬ ْ‫ن‬َ‫م‬َ‫و‬ ُ‫ض‬ْ‫ر‬َ ْ‫اْل‬ • Bu tomurcuğu, bahar mevsiminde ağaçların çiçek açtığı bir zamanda gördüm. Heyecanla bende bir cezbe hasıl oldu. Onun tesbihatı hakkında tefekküre daldım. Sonra, başkası için değil, kendim için şu tesbihat-ı fikriye ile konuşmaya başladım. Sözlerimin bir kısmında, bir nevi vezinle şöyle bir cezbe raksı ortaya çıktı ki, şiire benzer, fakat şiir değil, belki zikrin kafiyesi ile fikrin cezbesidir.
  • 37. ‫الرحمي‬ ‫الرمحن‬ ‫هللا‬ ‫بسم‬ • Hamd o Allah’a mahsustur ki, herşey, işitilen ve görülen mahsus kelimeleriyle Onu tesbih eder: • Meselâ nurlar, nehirler, asırlar; ışık, su ve hava kelimeleri... Gerisini sen kıyas et.
  • 38. Münezzehtir o Zat ki, - ziya, nurlar ile; su ve hava nehir ve rüzgârlarla, - toprak ve nebat, ağaç ve çiçeklerle, - cevv-i semâ ve ağaçlar, kuş ve meyvelerle, - bulut ve semâ, yağmur ve Kamerle Ona hamd eder.
  • 39. - Ziyanın ışıldaması Onun tenvir ve teşhirinden, - havanın temevvücü Onun tasrif ve tavzifinden, - suların kaynaması Onun teshir ve tedhirinden bir medh-i beliğdir, o Kàdiri bildirir.
  • 40. - Taşların süslenmesi Onun tedbir ve tasvirinden, - çiçeklerin tebessümü Onun tezyin ve tahsininden, - meyvelerin açılıp saçılması Onun in’âm ve ikramından, o Fâtır için zâhir bir hamd-i cemildir.
  • 41. - Kuşların cıvıldaşması Onun intak ve irfakından, - yağmurun terennümü Onun tenzil ve tafdilinden, - ayların hareketi Onun takdir ve tedvirinden o Kàdire fasih bir tesbih, o Kàhire parlak bir âyettir.
  • 42. Münezzehtir o Zat ki, - semâ, burçlar ve nurlarla, - felekler, güneşlerle, yıldızlar ve aylarla, - cevv, ra’dlarla, şimşekler ve yağmurlarla, - arz, hayvânatla, nebâtat ve ağaçlarla Ona hamd eder.
  • 43. Ağaçlar, yapraklar ve çiçeklerle Ona hamd eder. Meyveleri de manzum ve mevzun... Çiçekler susunca hemen meyveler inşada başlar, nurlar saçan beliğ bir hamd ile. Çekirdek, esrar dolu kalbinde, bir zikr-i hafî söyler. İçinde ağacın amel defteri uzun uzadıya yazılmış. Lisanından ise o Fâlık ve Fâtırı medheden habbeler çıkar. Her bir nebat, o Kàdire bir hâmid, bir âbid, bir müsebbih ve bir sâciddir.
  • 44. • Nebatın çiçek açma zamanındaki tebessümü, bakanların gözünde zâhir bir hamddir. • Ağızları sünbül ve tomurcuklar; elfâzı, onların ucundaki tohum ve taneler; hepsi manzum, mevzun şiirler... • Nizamı ile nurlu nakışlar içindeki mizanı, onun lisanı. • San’atı, parlak tezyinatıyla boyası. • Tadıyla, rengiyle, kokusuyla Fâtırına hamd eder. • Evsafını vasfeder, Esmâsını tanıtır, o Kàdiri teveddüd ve taarrüfle anlatır. • Sünbüllerden çıkan dişler, çiçeklerin gözlerinden akan yaşlar, o Fâtırın tecelliyâtından sızan katrelerdir. • Mesnevî-i Nuriye |Nur