1. GELİŞİM PSİKOLOJİSİ DERSİ, GELİŞİM PSİKOLOJİSİNDE GEÇEN ANA VE ESAS
KAVRAMLAR, ERGENLİK PSİKOLOJİSİ VE YETİŞKİNLİK PSİKOLOJİSİ
KONULARINDA BİLGİ, BECERİ VE TUTUM KAZANDIRMAYI HEDEFLEMEKTEDİR.
BU AMAÇ DOĞRULTUSUNDA TEMEL KAVRAMLAR, ERGENLİĞE GİRİŞ,
ERGENLİK VE YETİŞKİNLİK DÖNEMİNDEKİ GELİŞMELERİN KÖKENLERİ, BU
DÖNEMLERİN GELİŞİM SORUMLULUKLARI, TEMEL KAYGI VE PROBLEMLERİ VE
BUNLARA İLİŞKİN ALTERNATİF ÇÖZÜM ÖNERİLERİ İŞLENMEKTEDİR.
GELİŞİM ve ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ
GİRİŞ
Psikoloji
Genel olarak insan ve hayvan davranışlarını ve bu davranışların kökenlerini inceleyen
bilim dalıdır.
Psikolojinin Alt Alanları
A. Akademik Psikoloji: Genel Psikoloji, Gelişim Psikolojisi (Çocuk, Ergen Ve Yetişkin
Psikolojisi), Deneysel Psikoloji, Karşılaştırmalı Psikoloji, Fizyolojik Psikolojisi, genetik
Psikoloji, Öğrenme Psikolojisi.
B. Uygulamalı Psikoloji: Eğitim Psikolojisi, Danışmanlık Psikolojisi, Klinik Psikoloji,
Endüstriyel Psikoloji, Askerlik Psikolojisi, Din Psikolojisi.
C. Psikometri ve Psikoteknik: Psikometri (test geliştirme), Psikoteknik (yönlendirme).
Gelişim Psikolojisinin Kullandığı Yöntemler
1. Deneysel Yöntem: (Determinizm, neden sonuç ilişkileri.)
2. Betimsel Yöntem: Gözlem (doğal, sistematik, kesit alma, boylamsal, iç, dış gözlem.)
3. Korelasyonel Yöntem: Değişkenler arasındaki “karşılıklı” ilişkilerin belirlenmesi.
Gelişim psikolojisi bireylere ilişkin ortak özellikleri ve bireysel farklılıklara ilişkin
veriler toplar. Bununla birlikte insan gelişiminin değişik evrelerindeki davranışları
betimlemeye çalışırken aynı zamanda bu gelişimin hangi ilkelere bağlı olarak
gerçekleştiğini inceler.
Ortak Özellikler: Bireylerin yaşamları boyunca geçirdikleri ortak bedensel,
duygusal, zihinsel, sosyal gelişim özellikleri. Ortak özelliklere ilişkin bulgular özellikle değişik
gelişim düzeylerine uygun ders programlarının hazırlanmasında önemli bir belirleyici etkendir.
Bireysel Farklılıklar: Her bireyde farklı farklı olan ve bireyleri diğer bireylere göre
farklılaştıran özelliklerdir. Çağdaş eğitim anlayışı bireysel farklılıkları ihmal etmez.
Bireyselleştirilmiş eğitim anlayışı çerçevesinde onları da kullanır. Öğrencilerin daha yetenekli
daha güçlü oldukları alanlarda eğitim almalarına imkan tanır.
GELİŞİM PSİKOLOJİSİNDE TEMEL KAVRAMLAR
Tanım: Gelişim Psikolojisi insanların yaşamları boyunca geçirdikleri bedensel,
zihinsel, duygusal ve toplumsal değişimleri inceleyen bilim dalıdır.
2. Yaş: Bireyin doğumundan söz konusu güne kadar geçen süreye denir. Zaman ile eş
anlamlıdır. Yaş tek başına bireylerin durumunu tam olarak belirleyebilen bir faktör değildir.
Evre: Bireylerin gelişiminde niteliksel olarak birbirinden farklı olan dönemlerdir.
Evrelerin şu özellikleri vardır.
a. Evreler genel özellikleri ve sorunları betimler.
b. Her evredeki davranışın kendine özgü nitelikleri vardır.
c. Bir evre diğer evreyi değişmeyen bir sıra içinde izler.
d. Evreler bütün kültürler içindir, evrenseldirler.
Kritik Dönem: Bireylerin yaşamında uygun olan ve olmayan durumların değişmez ve
geri dönülmez sonuçlar yaratabildiği belirli zamanlardır.
Gelişme: Doğum öncesi dönemden ölüme kadar bireyleri gösterdikleri
niceliksel/niteliksel, olumlu/olumsuz bütün değişmelerdir. Gelişme yaşam boyu sürer.
Büyüme: Doğum öncesi dönemden başlayarak yetişkinliğe kadar geçen süre
içerisinde bireylerin gösterdikleri niceliksel (boyca ve kiloca) ve pozitif yöndeki değişmelerdir.
Büyüme yetişkinliğe kadar sürer.
Olgunlaşma: Geniş anlamda olgunlaşma, bireye ait tüm güç ve yeteneklerin dengeli
bir şekilde gelişmesini ifade eder. Dar anlamda ise, bireyin ya da bir organın görevini ve ya
daha yüksek bir işlevi yerine getirebilmesi için gerekli yapısal değişiklikleri kazanmasıdır.
Hazır-oluş: Olgunlaşmaya geçmiş yaşantı (deneyimler) ve motivasyonun eşlik
etmesiyle, bireyin bir davranışı yapabilmesi için psikolojik olarak uygun duruma gelmesidir.
Egzersiz: Bireyin ya da bir organın bir işlevi yerine getirebilmek için deneylerle
çabalamasına denir.
Gelişim Görevi: Yaşamın belli bir döneminde ortaya çıkan ve bireyi daha ileri
düzeydeki bir davranışa götüren gelişim sorumluluklarıdır. Birey herhangi bir evreye özgü
gelişim görevlerini yerine getirmeden, daha sonraki evrelerdeki gelişim görevlerini zamanında
ve sağlıklı olarak yerine getiremeyeceği gibi genel kişilik gelişiminde de bir takım sorun ve
aksaklıkların çıkmasına neden olacaktır.
GELİŞİM İLKELERİ
1. Gelişim Süreklidir.
2. Gelişim Hızı Dönemlere Göre Değişir. Örneğin bebeklik çağındaki gelişim ergenlik
çağındaki gelişime göre daha yüksektir.
3. Gelişim Belli Bir Sıra İzler. İnsan gelişiminde basitten karmaşığa doğru bir yönelim söz
konusudur. Örneğin çocuğun yürüme sürecinde olduğu gibi.
4. Gelişimde Belli bir Yönelim Vardır.
a. Coudal Yönlenme: Gelişmenin baştan ayağa doğru bir sıra izlemesi. (Önce baş daha sonra
aşağıya doğru diğer organlar gelişirler)
b. Proksimodistal Yönlenme: Gelişmenin merkezden dışarıya doğru bir yön izlemesi. Örneğin
önce omuz kasları sonra kol kasları gelişir.
5. Gelişimin Çeşitli Yönleri Etkileşim İçindedir. Örneğin çocuğun dil gelişimi sosyal
gelişimini, zihinsel gelişimi duygusal gelişimini etkiler.
6. Gelişim Hem İç (Genetik Yapı) Hem de Dış Faktörlerin (Kültürel, Sosyal, Çevresel
Etkenler) Etkisi Altındadır. Genetik yapı daha çok bedensel yapı ve zeka üzerinde etkilidir.
Dış faktörler ise konuşulan dil, alışkanlıklar, arkadaşlık ilişkiler, cinsiyet rolleri, vb. etkinlikler
üzerinde etkilidir.)
BEDENSEL GELİŞİMDE DOĞUM ÖNCESİ DÖNEM VE ÖZELLİKLERİ
3. SÜRE DÖNEM ÖZELLİKLER
- ZYGOT 24 Saat İçinde Katlı Bölünmelerle Çoğalmaya Başlar.
DÖLÜT
5/7 – 15 GÜN Rahim duvarına yapışır. Yaklaşık toplu iğne başı kadardır.
(BLASTO-SİST)
Genel insan hatlarındadır. Farklılaşmanın %95’i biter.
Boyu 41mm’dir. 3. Haftada kalp atışı başlar. Annenin
3.- 8. HAFTA EMBRİYO
sağlığı açısından bebek kritik dönemdedir. 2. Ayın
sonunda dönem biter.
Genel büyümeyle birlikte sistemler zenginleşir. Sinir
sistemi gelişmeye başlar (miyelinizasyon) 4. Ayda
kemikleşme başlar ve anne karnındaki hareketleri
9. HAFTA – hissedilebilir.
FETÜS
DOĞUM 5. ayda iç organlar gelişmiş durumda. Ancak bazı organlar
gelişimlerini doğumdan sonra tamamlarlar.
7. ayda organizma dış hayata hazır duruma gelir.
DOĞUM SONRASI DÖNEMLER
YAŞLAR DÖNEMLER
0-4 HAFTA YENİDOĞAN (NEONATE)
1 AY – 2 YAŞ BEBEKLİK
3 – 6 YAŞ OKUL ÖNCESİ (İLK ÇOCUKLUK)
7 – 11 YAŞ İLKOKUL (İKİNCİ ÇOCUKLUK)
12 – 17 YAŞ ORTAÖĞRETİM (ERGENLİK)
REFLEKSLER
Refleksler, dünyaya geldikleri andan itibaren bireylerin hayata tutunmalarını,
varlıklarını sürdürmelerini sağlayıcı/kolaylaştırıcı etkiye sahip oldukları gibi hayatın daha
sonraki evrelerinde gösterilecek daha karmaşık davranışların da temelini oluştururlar. Bu açıdan
gelişim psikolojisi içinde önemli bir yere sahiptirler. Doğuştan getirilen bu refleksleri kısaca
inceleyelim:
a. Emme – yutma Refleksi
b. Kusma, esneme, hapşırma Refleksi
c. Yürüme Refleksi (Koltuk altlarından tutulduğunda
d. Bebinski Refleksi (altına dokunulduğunda ayak parmaklarının açılması)
e. Tonik Boyun Refleksi (kol ve boyun kaslarının eşgüdümlü olarak açılması)
f. Sürünme – yüzme refleksi (Yüzüstü yatarken yüzer gibi kol ve ayaklarını hareket ettirmesi)
g. Moro Refleksi (Yakalama ve sarılma)
h. Yakalama Refleksi (Avuç içlerine dokunulduğunda parmaklarını Kapatmaları)
4. BEBEKLİK DÖNEMİNİN GELİŞİM GÖREVLERİ
Bebeklik döneminin iki gelişim görevi vardır. Bu gelişim görevleri son derece kritik
bir öneme sahiptirler. Çünkü bu gelişim görevleri daha sonraki dönemlerdeki hemen hemen tüm
gelişim süreçlerinin özünü oluştururlar. Bu gelişim görevleri şunlardır:
a. Yürüme
b. Konuşma
Örneğin çocuğun konuşmaya başlamasıyla birlikte kendini ifade etme, kendisine söylenenleri
algılayabilme, buna bağlı olarak sosyal ilişkiler kurabilme vb. özellikler kazanılmaya
başlanacak ve gelişeceklerdir. Yine yürümeyle birlikte organizmanın fiziksel dengesi
kazanılacak, buna bağlı olarak pek çok psikomotor etkinlik için alt yapı kazanılmaya ve
geliştirilmeye başlanacaktır.
Çocuğun bedensel gelişimi bağlamında yürüme, yaklaşık olarak aşağıdaki tabloda
belirtilen yaş ve sıra ile gerçekleştirilir:
AYLAR BEDENSEL GELİŞİM DÜZEYLERİ
1 Yüzüstü yatarken 1-2 sn başını kaldırır.
2 Kollarının desteği ile göğsünü ve başını kaldırmaya başlar.
3 Başını dik tutar, bir nesneye uzanır ama yakalayamaz.
4 Kucakta destek ile oturur.
5 İstemli olarak bir yandan diğer yana döner.
Özel bir sandalyede oturur. Uzatılan nesneleri avucunun
6
içiyle yakalar.
7 Desteksiz oturur.
8 Kollarının altından tutulduğunda ayakta durur.
9 Bir yere tutunarak ayakta durur.
10 Emekler.
11 Ellerinden tutulduğunda durur ve yürümeye başlar.
12 Bir yere tutunarak ayağa kalkar.
13 Yardımsız ayakta durur ve yürümeye başlar.
14 Parmaklarını kullanarak nesneleri tutar.
15 Ellerinin yardımıyla merdivene tırmanmaya başlar.
İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİ GELİŞİM GÖREVLERİ (3 – 6 YAŞ)
1. Olgunlaşmaya bağlı olarak yürüme ve konuşmayı geliştirme.
2. Yemek yeme, kendi kendine giyinme, yüzünü yıkama gibi öz-bakım becerilerini
kazanma.
3. El – göz koordinasyonu sağlama
4. Cinsel farklılıkların öğrenme, cinsel kimliği kazanmaya başlama.
5. Anne-babayı model alarak, değişik yaş gruplarıyla iletişim kurmayı öğrenme, duygularını
fark etmeye başlama.
6. Toplumsal kural ve rolleri öğrenmeye başlama.
İKİNCİ ÇOCUKLUK DÖNEMİ GELİŞİM GÖREVLERİ (7 – 11 YAŞ)
1. Kendine karşı tutumlar oluşturma.
2. Yaşıtlarıyla gruplar oluşturabilme, iletişim ve kişiler arası ilişkilerin zenginleşmesi.
3. Okuma, yazma, aritmetikle ilgili üç temel beceriyi geliştirme
4. Büyük ölçüde kendisi için uygun bir model bularak cinsiyetine uygun rolü geliştirme
5. 5. Vicdan ve değerler sistemi geliştirmeye başlama.
6. Kişisel bağımsızlık, kendi başına karar alma, sorumluluk yüklenme.
PSİKOMOTOR (=DEVİNİMSEL) GELİŞİM
Çocuğun kol ve bacaklarıyla tüm organlarını kullanmada güç, hız ve uygunluk
sağlamasına; bedenini denetim altına almada becerikli duruma gelmesine psikomotor gelişim
denilmektedir. Psikomotor etkinlikler insan davranışlarında önemli bir yer tutarlar. Bir
futbolcunun hareketleri, kalemle yazı yazmamız, otomobil sürmemiz, çocuğun giyinip
soyunması, bir müzik aletinin çalınması, bayanların örgü örmesi, bir askerin şınav, mekik,
barfiks hareketleri, vs. psikomotor etkinliklere örnek olarak verilebilir.
Psikomotor etkinlikler, duyu organları vasıtasıyla uyarıcıların alınması, beyinde ilgili
merkeze iletilmesi, algılamanın meydana gelmesi ve algılamaya bağlı olarak ilgili organların
(kas gruplarının) harekete geçmeleri şeklinde bir dizi sıra izler. Daha genel bir açıklama ile
psikomotor (=devinişsel) davranışlar sinirsel yapı ile kas yapıları arasındaki düzenli bir iletişim
ve organizasyonu içerir.
Psikomotor etkinlikleri içtenlik ve olgunlaşma etkiler. İçtenlik, bireyin herhangi bir
psikomotor davranışı gerçekleştirebilmek için istek duyuyor olmasıdır. Bireyin içtenlikle o
davranışı gerçekleştirmeye çalışıyor olması gelişimi olumlu yönde etkileyecektir. Bununla
birlikte ilgili davranışı sergilemekte kullanılacak olan organlar yeterli yapısal değişikliği
kazanmış olmalıdır. Yani olgunlaşmış olmalıdır. Olgunlaşma meydana gelmediği sürece
psikomotor etkinlik ya gerçekleştirilemeyecek ya da yeterli düzeyde sergilenemeyecektir.
Psikomotor Etkinliklerde Rol Oynayan Etmenler
Eşgüdüm: Herhangi bir psikomotor davranış gerçekleştirilirken kullanılan organlar
arasında öncelik sonralık sırasıyla bir koordinasyon sağlanmalıdır. Örneğin, otomobilini
kullanan birey, gaz ve debriyaj pedalını, vites değiştirmeyi belli sıra ve kooordine ile kullanması
gerekir.
Güç: Herhengi bir psikomotor etkinliğin sergilenmesinde kullanılan organların yeterli
güce sahip olması gerekir.
Tepki-Tepki Hızı: Herhangi bir psikomotor etkinlikte reaksiyon zamanı da oldukça
önemlidir. Buradaki reaksiyon zamanı, uyarıcının alınıp beyinde algılandıktan sonra davranışın
ortaya konulduğu ana kadar geçen süreyi ifade etmektedir.
Dikkat: Dikkat tanım olarak “Psiko-fizik enerjinin belli bir noktaya toplanması”dır.
Bireyin bir psikomotor etkinliği gerçekleştirebilmesi için dikkatini uyarıcılara ve ortaya
koyacağı davranışa odaklaması gerekir. Araç kullanan bir şoförün ya da örgü ören birinin
dikkatini yaptığı davranışa toplamasında olduğu gibi.
Hız: Hız yukarıda açıklanan eşgüdüm (koordinasyon) ile ilgilidir. Birey bir devinişsel
davranışı ortaya koyarken ilgili organları arasındaki koordinasyonu belli bir hızda yapması
gerekir. Bir sporcudan ya da bir askerden bir dakika içinde belli sayıda mekik yapması
istendiğinde söz konusu olan o davranışı belli bir hızda yapmasıdır.
Denge: Bütün psikomotor etkinliklerde organizmanın denge durumunda olması
gerekir. Denge durumu olmadan psikomotor etkinlikler ya gerçekleştirilemez ya da istenen
hızda, sürede yapılamazlar.
Esneklik: Herhangi bir psikomotor davranışta kullanılan organlar işlevlerini belli bir
esneklik içerisinde gerçekleştirirler.
Bireyin yaşımda psikomotor etkinlikler kritik öneme sahiptirler. Bu etkinlikler
sayesinde çocuklar dünyayı ve çevrelerini daha kolay ve etkili bir şekilde tanırlar. Bu bağlamda
dokunur, keşfeder, merakını giderir, doyum sağlar. Ayrıca öz-bakım becerilerinin hemen hemen
6. tamamı psikomotor davranışlardan oluşur. Bu nedenledir ki, özel eğitime muhtaç çocuklar da
öncelikli olarak bu psikomotor etkinlikler konusunda eğitilmeye çalışılır.
PSİKO-SEKSÜEL GELİŞİM KURAMI (Sigmund FREUD)
FREUD VE PSİKANALİTİK KURAM
T E M E L K A V R A M L A R·
BİLİNÇLİLİK
Gerçeklere uyumu önde tutan mantıksal düşüncenin egemen olduğu bölmedir. Daha doğrusu
bilinçli zihinsel süreçler bu niteliği taşırlar. Bilinçlilikte düşünce, duygu ve anılardaki neden-
sonuç, zaman yer bağlantıları gerçeğe uygun olarak kurulur ve bunlara dayanan eylem uyumsal
(adaptive) dır. Gerçeği değerlendirme yetisi ile dış gerçekte olanla zihinde olan birbirinden ayırt
edilir. Çocukluğun ilk yıllarında düşünce biçimi böyle mantıksal ve dış gerçeğe uyumsal
nitelikte değildir. Çocukluğun ilk dönemlerindeki ilkel ve gerçeği tanımayan düşünce
biçiminden, zamanla olgunlaşma ve öğrenme ile ayrışarak gelişen bilinçli mantıksal düşünceye
"ikincil süreç" adı verilir. İşte bilinçlilikte egemen olan düşünce biçimi ikincil süreç niteliği
taşır.
BİLİNÇ ÖNCESİ DÜŞÜNCELER
Kişinin belirli bir anda bilincinde ayırt edemediği birçok düşünceleri ve anıları vardır.
Bunların bazıları bilinçli bir çaba ile bilinç düzeyine çağrılabilir. Bu çeşit düşüncelere ise
BİLİNÇ ÖNCESİ DÜŞÜNCELER adı verilir. Örneğin, bir süre önce karşılaştığımız bir olayı
artık bilincimizden tümüyle silmiş gibi olabiliriz. Ancak bu olayla ilgili bir çağrışım, bir uyaran
tüm olayın yeniden bilince dönmesini sağlayabilir. Bu tür bilinçten silinmiş gibi sanılan ve
uyaranlarla, çağrışımlarla bilince gelebilen anılar, duygular, dürtüler, bilinç öncesi niteliği
taşırlar.
BİLİNÇDIŞI
Kişinin özel bir çabası ile bilince çağrılamayan, farkına varılamayan yaşantıların saklı olduğu
ruhsal bölmedir; daha doğru bir deyimle, bu nitelikte olan ruhsal süreçlerdir. Bu yaşantılar
ancak özel yöntemlerle: uyutum, serbest çağrışım, düşlerin, anormal ruhsal belirtilerin
incelenmesi ile açığa çıkarılabilir. Zihinsel işlemlerin tümü birden kavramsal olarak bölmelere
ayrılmış ve bunlara bilinç, bilinçöncesi ve bilinçdışı adları verilmiştir. Bilinçdışını yargılama,
algılama, istenç gibi birer yeti olarak görmek yanlış olur. Aslında bunlar arasında kesin sınırlar
olduğu da düşünülemez. Bu kavramlar, bilinçli olarak ayırt edebildiğimiz ve hiç ayırt
edemediğimiz psikolojik işlemlerin niteliğini belirten kavramlardır. Hiç kuşkusuz bilinç, bilinç
öncesi ve bilinçdışı arasında bir süreklilik ve bağlantı vardır ve aralarında dinamik bir etkileşim
söz konusudur. Önemli olan, bilinçdışında bulunan istek ve anıların zaman ve yer tanımaksızın
eski güçlerini, eski enerjilerini sürdürebilmeleri ve çeşitli biçimlerde davranış üzerinde etkili
olabilmeleridir. Örneğin, bilinçdışı bir korku, bir saplantı kişiyi yetişkin yaşamında etkileyebilir
ve kişi bu etkileyici gücü hiç ayırt edemeyebilir. Öyle ki, insan davranışları tümden mantıksal
düşüncenin ve istencin ürünü değildir. Uzun yıllar evlenmeyen ve annesini bırakamayan bir
erkek, evliliğe karşı birçok akılcı gibi görünen bilinçli düşünceler ileri sürebilir. Fakat bunların
altında, bilinçdışındaki bir Oedipal (Ödipal) saplantı evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı
olabilir.
SERBEST ÇAĞRIŞIM
7. Bilinçdışının incelenebilesi için bireyin aklına gelen bir düşünceyi hiçbir baskı, denetim ve
süzgece uğratmadan açığa vurmasıdır. Serbest çağrışım normalde, uyanıklık durumunda
düşüncelerde varolan denetim ve süzgecin, direncin kaldırılmasıdır. Serbest çağrışım klasik
psikanalizin temel kuralıdır.
DİRENÇ (Resistance)
Bireyde bilinçdışının bilinçlenmesini, anormal davranış, düşünce ve duyguların bırakılmasını,
değiştirilmesini, olumlu hasta-hekim ilişkisinin kurulmasını, iç görü kazanmayı, özetle
değişmeyi ve iyileşmeyi önleyen ya da güçleştiren ve bireyin içinden gelen her türlü bilinçli ya
da bilinçdışı direnme ve savunmadır. Direncin farkına varıldıkça direnç çözülür ve hastanın iç
görü kazanmaya yönelik çabaları (serbest çağrışım, terapistle olumlu işbirliği, açılma, boşalma,
vb...) verimli yönde gelişir, kolaylaşır.
AKTARIM (Transference)
Bireyin çocukluk çağında kendisi için önemli kişilerle (anne, baba, kardeş, vb...) yaşamış
olduğu duygu ve tutumları şimdi ilişki kurduğu kişilerle ve duygulara göre değerlendirerek
tepkiler göstermesidir. Psikoterapi sürecinde hekime çocukluğunda ana-babası ve başka önemli
kişilerle yaşamış olduğu sevgiyi, nefreti, korkuyu, bağımlılığı ya da bu duygularla ilgili
savunucu tutumları hekime aktarır. Hasta hekim ilişkisi içerisinde bunun tanınması,
çözümlenmesi (analiz edilmesi), hastanın çocuksu davranışlarının tanınmasına yol açar. Bu da
iç görü kazanma ve değişmenin ön koşuludur.
KARŞI AKTARIM (Counter-Transference)
Hekimin kendi çocukluğundaki duygu ve tutumları hastasına aktarması olayına denir.
Duygulanımın aksi yönde olmasıdır. Psikanalistin, hastanın davranışlarına karşı bilinçli
yanıtlardan farklı olarak, hastaya karşı kendi bilinçdışı istekleri ve çatışmalarına dayalı tepkiler
vermesidir. Hekimin bunları tanıması ve sağaltım sürecini olumsuz yönde etkilemelerine olanak
vermemesi gerekir.
İÇ GÖRÜ
Rahatsızlık belirtileri ile bunların kaynakları arasındaki bağları görmektir. Bir başka deyimle
herhangi bir davranışın altında yatan bilinçdışı nedenlerin (dürtüler, savunmalar, geçmişteki
ilişkiler, olaylar, çatışmalar, karmaşalar, vb.) bilincine varmaktır. İç görü kazanmak bir amaç
değil, araçtır. Kazanılan iç görü değişmek, iyileşmek, yeni çözüm ve baş etme yolları için
kullanılmadıkça, entelektüel bir egzersizden başka bir şey olamaz.
PSİKANALİTİK KİŞİLİK KURAMI
Freud'a göre insan kişiliğinin üç temel birimi bulunmaktadır. İd, ego ve süperego. Diğer bir
tanımla, altbenlik, benlik ve üstbenlik
İd (Altbenlik)
İd, kişiliğin temel sistemidir. Ego ve süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. İd, kalıtsal olarak
gelen, içgüdüleri içeren ve doğuştan var olan psikolojik eğilimlerin tümüdür. Ruhsal enerji
kaynağı olan id, diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü de sağlar. Enerjisini bedensel
süreçlerden alır. Freud, İd'e "gerçek ruhsal varlık" demiştir; çünkü id, nesnel gerçeklerden
8. bağımsız ve öznel bir yaşantı dünyasıdır. İd, fazla enerji birikimine katlanamaz ve böyle bir
durum organizmada gerilim yaratır. Bu gerilimi gidermek için id, biriken enerjiyi biran önce
boşaltma eğilimi gösterir.
Freud, bu bağlamda bir haz ilkesinin egemenliğinden söz etmektedir.
Haz ilkesinin egemenliği altında işleyen İd, bütün isteklerinin anında yerine getirilmesini
bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İdin kaynağı bilinç altı dürtülerdir. Birey çoğu kez
bu dürtülerin etkisinin farkında değildir. İdin dış dünyayla bağlantısı yoktur; zaman ve yer
kavramı tanımaz. Birbirine karşıt dürtü ve eğilimler burada yan yana bulunabilir.
Ego haz arar, acıdan kaçar. Zaman zaman da dış dünyayla ilişkilerini keser, uykuya dalar. İd
ise tamamen bilinçsizdir. Doğrudan doğruya tanınamaz. Soydan ve kalıtımdan gelen her şey
burada yer alır. İçgüdüler, içgüdüsel ve tutkusal dürtüler burada barınırlar. Varlığını koruma ve
cinsel ihtiyaçların kaynağı cinsel iç güdü, saldırganlık içgüdüsü idde yer alırlar.
Öte yandan, çocukluk çağında ve sonraları da hayat boyunca bilinçaltına itilmiş unsurlar İd'de
toplanırlar. Burada bulunan haz ilkesi acı bir tansiyonun yerini hoş bir hale bırakmasını
sağlamaya çalışır. Yani id, acıdan kaçınma ve haz duyabilme amacını güder. Gerilimi boşaltmak
için önce bunu ortadan kaldıracak nesnenin ya da kişinin imgesini oluşturur. Örneğin birincil
süreç, aç bir insana herhangi bir besin maddesinin zihinsel görüntüsünü sağlar. Ancak bu tek
başına gerilimi gidermeye yetmez. Aç insan, besin maddesinin zihinsel imgesiyle doymaz.
Dolayısıyla yeni ya da ikincil psikolojik süreçler geliştirilir ve böylece kişilik yapısının ikinci
sistemi olan ego belirlenir.
Ego (Ben)
Ego, İd'i denetim altında tutmaya çalışan kişilik birimidir.
Freud, 'gerçek dış dünyanın etkisi altında altbenliğin (İdin) bir parçasının özel bir gelişme'
gösterdiğini, 'dış uyaranları algılayan ve aşırı uyaranlara karşı ruhsal yapıyı koruyan bir dış
tabakadan', giderek özel bir yapı geliştiğini ve bu yapının 'altbenlik ile dış dünya arasında bir
arabulucu' görevini yüklendiğini ileri sürdü ve gelişen bu yapıya benlik (ego) adını verdi.
Ego, organizmanın gerçek nesnel dünyayla alışverişe geçme ihtiyacından varlık bulur. Açlığın
giderilmesi için aç insanın yiyeceği arayıp, bulup yemesi gerekir. Bunun için dış dünyada var
olan yiyeceğin gerçek algısıyla yiyeceğin zihinsel imgesini birbirinden ayırmayı öğrenmek
zorundadır. Dolayısıyla belleğindeki imgeye uygun bir yiyeceğin görüntüsünü ya da kokusunu
duyu organlarıyla araştıracaktır.
Ego, gerçeklik ilkesi'nin egemenliğindedir. Gerçeklik ilkesinin amacı, ihtiyacın giderilmesi
için uygun bir nesne bulununcaya kadar gerilimin boşalımını ertelemektir. Gerçeklik ilkesi, haz
ilkesini geçici olarak engeller, ancak sonradan ihtiyaç nesnesi bulunduğunda haz ilkesi tekrar ön
plana çıkar ve gerilim giderilir.
Benlik (ego) ruhsal yapının düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı (homeostatik) parçasıdır. Bu
düzenleme ve uyum sağlama görevi şu yetiler aracılığıyla gerçekleştirilir.
1. Dürtüsel gereksinmelerin içerden algılanması;
2. Dış dünyadaki koşulların ve durumların algılanması;
3. Bütünleme ve birleştirme yetisi ile dürtülerin birbirleriyle, üstbenliğin istekleriyle
düzenlenmesi ve çevresel koşullara uyabilecek bir niteliğe uydurulabilmesi;
4. Yürütme yetisi ile istemli davranışın eyleme geçirilmesi.
Egonun bilinçli ve bilinç dışı olmak üzere iki yönü vardır. Bilinç yönü ruhsal yapının yürütme
organı, karar verme ve alınan kararları bütünleştirme işlevini üstlenirken, bilinçdışı ise savunma
mekanizmalarını içerir. Savunma mekanizmaları, idden kaynaklanan içgüdüsel dürtülere
(spesifik olarak cinsel ve saldırgan nitelikte olanlara) karşıt gücü oluştururlar.
9. Ego, çevresindeki nesnelerin hangileriyle ilişki kuracağını seçer ve hangi güçlerin ne biçimde
doyum bulması gerektiğine karar verir. Bu çok önemli yürütme işlevini yerine getirirken ego,
aynı zamanda id'in, süperegonun ve dış dünyanın birbiriyle çatışma durumunda olan istekleri
arasında bir uzlaşma sağlamakla da yükümlüdür.
Ego, bir ihtiyacın giderilmesi için plan tasarlar, sonra bu planın geçerli olup olmadığını
araştırıcı eylemlerde bulunur. Aç bir insan önce yiyeceği nerede bulabileceğini araştırır, sonra
oraya doğru yola çıkar. Buna gerçeklik sınaması denir.
Egonun önemli işlerinden biri de hareket yollarını kontrol etmektir. İd ile ilişkilerinde, Egoyu
atın taşkın gücünü dizginlemeye çalışan bir süvariye benzetebiliriz.
Halis Özgü'nün (1976) tanımıyla ego, üçlü bir baskıyla karşı karşıya bulunan, bunun sonucu
olarak da üçlü bir tehlike içinde yaşayan zavallı bir yaratıktır. Egonun karşılaştığı bu tehlikeler,
dış dünyadan, idden ve süperegodan gelmektedir. Bu yüzden ben, üç ayrı değişik sıkıntı ile karşı
karşıyadır.
Egonun bir görevi de organizmayı acıdan korumak ve doyum sağlamaya çalışmaktır.
Çocukluğun ilk dönemlerinde organizma daha çok acıdan kaçma haz ilkesinin etkisi altındadır,
oysa ki zamanla gelişen benlik, neyi, ne zaman ,nerede doyurabileceğine karar verme,
dürtüleri ve gereksinmeleri bekletebilme, erteleyebilme gücünü kazanır. Görülüyor ki ilk
çocukluk çağında daha çok altbenlik egemendir. Bekletebilme, erteleyebilme, dürtülere başka
türlü doyum yolları bulma, onları değiştirme, bastırabilme, uygun yer ve zamanda onların
doyumunu sağlayan eyleme girişme ancak gelişmiş benlik aracılığıyla olur. Başka bir deyimle
benlik, dürtüler üzerinde göreceli bir egemenlik kurmayı öğrenir. Benliğin (egonun) dürtüleri
bekletebilme, erteleyebilme gücüne engellenmeye dayanma gücü denir.
Böylece anlaşılıyor ki altbenlikte egemen olan doyum ve haz ilkesine karşılık benlikte egemen
olan gerçeklik ilkesidir. Gerçeklik ilkesinin uygulanabilmesi, yukarıda tanımladığımız gibi iç ve
dış uyaranların, iç ve dış gereksinimlerin ve koşulların algılanması ve değerlendirilmesi ile olur.
Gerçeği değerlendirme yetisi bireyin ruhsal dünyası içinde olup ve dışında olup bitenlerin
ayırdedilebilmesidir. Neyin düşünce, neyin eylem ve olay, neyin imge (hayal), neyin gerçek
olduğunun bilinmesidir. Bu bir benlik işlevidir. Benliğin bu işlevi, özel durumlarda bozulabilir
ya da gelip geçici olarak aksayabilir. Örneğin korkulu bir düşten uyandığımızda, henüz
bilincimiz tam uyanıklık durumuna geçmeden önce, belki birkaç saniyelik süre içinde,
gördüğümüzün düş mü yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edemeyebiliriz. Az sonra bunun bir düş
olduğunu, yani kendi ruhsal dünyamızda, zihnimizde yaşanmış bir olay olduğunu; gerçekte
olmadığını fark ederiz. İşte benliğin bu işlevi de, engellenmeye dayanma gücü gibi, benlik
gücünü yansıtan önemli bir özelliktir. Genellikle gerçeği değerlendirme yetisinin süreğen
zayıflaması, benliğin zayıflaması ile birlikte gider.
Süperego (Benlik)
Kişiliğin üçüncü ve en son gelişen sistemi süperego'dur. Bu sistem çocuğa ana-babası
tarafından aktarılan ve ödül ve ceza uygulamalarıyla pekiştirilen geleneksel değerlerin
temsilcisidir; kişiliğin ahlaki yönüdür. Gerçekten çok, olması gerekeni temsil eder, hazdan çok
kusursuzluğa ulaşmak ister. Süperegoyu ilgilendiren husus bir şeyin doğru ya da yanlış
olduğuna karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer yargılarına göre davranmaktır.
Süperegonun başlıca işlevleri:
1. İd'den gelen iç güdüsel dürtüleri bastırmak ve ketlemek ki bunlar, özellikle toplumun hoş
karşılamadığı nitelikteki cinsel ve saldırgan dürtülerdir.
2. Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yönelmeye ikna etmek,
3. Kusursuz olmaya çalışmaktır.
10. Süperego, id ve egoya karşı çıkarak kendi istediği düzene yöneltme eğilimindedir. Ego,
içgüdüsel isteklerin doyum bulmasını erteler, süperego ise bu istekleri tümden engellemeye
çalışır. İd, ego, süperego farklı ilkelerle çalışan psikolojik süreçlere verilmiş adlardır. Olağan
koşullar içinde bu ilkeler birbirine karşıt çalışmaz, egonun yönetici önderliği altında bir ekip
olarak birlikte hareket ederler. Böylece kişilik üç ayrı parça olarak değil, bir bütün olarak işler.
Bir diğer anlamda, id kişiliğin biyolojik bölümünü, ego psikolojik ve süperego toplumsal
bölümlerini oluştururlar.
Bir toplumun "vicdanı", o toplumun bireylerinin süperegosunda yer alır ve süperego bireyin
davranışlarını sürekli süzgeçten geçirerek bireye, "bu yaptığın doğru, aferin!" ya da "bu yaptığın
yanlış, utan kendinden!" mesajlarını verir. Ego ise hem idi memnun etmeye çalışır, hem de
süperego tarafından azarlanmaktan kurtulmak ister.
İd, ego ya da süperegodan birinin diğerlerinden daha kuvvetli ya da zayıf olduğu zaman farklı
kişilik türleri ortaya çıkar. Örneğin, süperegosu son derece gelişmiş olan ve diğer temel kişilik
birimlerine baskın olan kişi, büyük olasılıkla utangaç, özellikle cinsel arzularını ve kızgınlık
duygularını, onların ifadesinin uygun olduğu ortamlarda dahi ender ifade eden bir kimse olur.
Diğer yandan İd'i baskın olan bireyse kendini bencil istek ve arzularının hemen o anda tatmin
edilmesinin dışında başka hiçbir şeyi göz önüne almaz, yaşamda sürekli toplumla sürtüşme
içinde olur, başkalarının haklarına, düşünce ve duygularına saygısız, kendine ve topluma zararlı
biri olur.
PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM KURAMI
Kişilik gelişimi açısından psikolojiye en önemli katkı psikanalizin kurucusu Freud ve onun
takipçilerinden gelmiştir. Aşağıda kişilik gelişimi, "psikoseksüel gelişim ilkelerine göre
açıklanacaktır.
Freud, kişiliği gelişim açısından inceleyen ve kişiliğin temel karakter yapısında bebeklik ve
çocukluk yıllarının önemini belirten ilk kuramcıdır. Freud, beş yaşın sonlarında kişiliğin
oldukça biçimlendiği ve bu yaştan sonraki gelişimin, temel yapımın işlenmesiyle sınırlandığı
inancındaydı.
Bu kuramda insanın gelişimini altı dönemde incelemiştir. Oral Dönem, Anal Dönem, Fallik
Dönem, Gizillik (Latent) Dönem, Ergenlik Dönemi.
Oral Dönem (0-2 yaş)
Bu dönem id'in egemenliği altındadır. Doğal dürtülerin hemen doyurulması, gerginliğin hemen
giderilmesi çocuğun en başta beklentisidir. Çocuk dışardan verilecek bakıma tümden bağımlı ve
çaresizdir. Çocuk ancak kendine verebilecek bir annenin varlığıyla yaşamını sürdürebilir.
Çocuğun bu dönemde kazandığı ilk toplumsal işlev, almak, almayı bilmek ve elde etmektir.
Yani çocuk kendisine anne tarafından verilen şeyleri alırken, toplumsal anlamda almayı da
öğrenir. Çocuk kendisine veren kişilerden verilmiş olmayı da değerlendirerek "vermek-
verebilmek" yetisini de kazanır.
Sürekli bakım veren kişinin (anne ya da sürekli bir bakıcı) bebekliğin ilk aylarındaki eksikliği,
çocuğun motor, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli aksamaya ve yetmezliğe, hatta
geriliğe yol açabilir.
Oral dönemde çevresel koşullara ve biyolojik yapıya bağlı olarak, aşır doyurulma ya da aşırı
doyumsuzluk içinde kalma yüzünden çocuk sonraki dönemlerine ilerleyemeye bilir. Bu nedenle
yetişkinlik yaşamında da oral dönem özelliklerine fazlaca tutunabilir. Aşırı ağızcılık (oburluk),
aşırı bağımlılık, alıcılık, edilgenlik baskın olursa bu davranış özellikleri oral saplanma
belirtileri olarak yorumlanabilir. Böyle bir kişi başkalarından almaya alışmış, aşırı isteyici ve
11. bağımlıdır. Oral dönemde çocuğun kazanması beklenen duygu özgüven duygusudur. Bu da
ancak annenin (ya da çocuğa bakım veren kişinin) düzenli ve tutarlı bir şekilde çocuğun
ihtiyaçlarını karşılamasıyla mümkündür. Oral dönemde idin haz ilkesi işlemektedir.
Anal Dönem (2-4 yaş)
Çocuğun yürümeye, konuşmaya ve kendi benliğini çevresinden ayrı algılamaya başladığı;
yavaş yavaş bağımsızca düşünme ve davranma gibi yetilerin yapıtaşlarının geliştiği bir devirdir.
Bu dönemde çocuğun dışkılama büzgeç kaslarının gelişmesiyle çocuğun dünyasına yeni bir
eylem yetisi katılmaktadır. Çocuk içerde biriken dışkısını tutarak ya da bırakarak bir haz duyar.
Çocuğun dışkısını tutabilmesi ve annesinin istediği yerde ve zamanda yapması çevreden büyük
ilgi görür ve ödül alır. Böylelikle çocuk artık toplumun iyi, kötü, doğru, yanlış ve ayıp gibi
yargıları ile karşılaşmaktadır. Süperego gelişmeye başlar.
Anal dönemde bazı aile tutumları çocukta anal saplanmaya ve anal kişilik özelliklerinin
gelişmesine yol açabilir. Bu tutumlar arasında, çocuğa sıkı, katı, cezalandırıcı tuvalet eğitimi;
özerklik tanımayan, bağımlı, bebek kalmayı destekleyen aşırı koruyucu ve denetleyici tutumlar,
aşırı düzenlilik ve titizlik eğitimi, çocuğa ayıp ve günah kavramlarının fazla aşılanması
sayılabilir.
Anal kişilik özellikleri gösteren yetişkin bireylerde, aşırı titizlik, tuvalet işlemleri ile aşırı
uğraşma, cimrilik, inatçılık, aşırı düzenlilik, kararsızlık gibi özellikler görülür.
Fallik Dönem (4-6 yaş).
2.5-3 yaşlarına giren çocuğun düşünce dünyasında giderek artan bir biçimde yeni bir algı alanı
oluşur. Bu eşeylik ayrılıkları ile ilgilidir ve çocuğun dikkati eşey organlarına ve bunların
anlamlarına yönelir. Çevreden ve başka insanlardan ayrı bir kişi olduğunu kavramış olan çocuk,
artık "nasıl bir kişi" olacağını araştırmaktadır. Bu nedenle kendi bedenine, cinsel ayrılıklarına ve
genellikle çevrede olagelen her şeye karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma ve öğrenme
eğilimi gösterir.
Cinsel ayrılıkların öğrenilmesi, cinsel benlik duygusunun başlaması ve cinsiyete uygun rollerin
belirlenmesi de bu yaşlarda iyice kesinleşmiştir. Çocuk cinsel yasakları ve değerleri hızla
öğrenir.
Bu çağda aşırı korkutmalar, suçlandırma ve cezalar, atılganlığın kısıtlanması, çocukta girişim
kısırlığı ve aşırı çekingenliğe neden olabilir.
Bu dönemin kriz noktası Oedipus (Ödipus) kompleksi ve İğdişlik korkusudur.
Oedipus (Ödipus) kompleksi.- Erkek çocuğun annesine, kız çocuğun babasına karşı özel bir
sevgiyle (aşk) yaklaşıp erkek çocuğun babayla, kız çocuğun da anneyle yarışa girmesi, hatta
ondan nefret etmesi. Erkek çocuk, bir yandan babasına sevgi duyup onun gibi olmak isterken
diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli bir çatışma yaşanır. Karşı cinsten olan
ebeveyne karşı sevgi dolu ilgi, hemcins ebeveyne karşı ise iki değerli bir tutum oediepus
karmaşasının içeriğini oluşturur.
Fallik döneme özgü ödipal çatışmayı çözememiş kişiler yetişkin yaşamda bilinçli ya da
bilinçsiz ödipal eğilimler ya da buna karşı aşırı savunmalar geliştirebilir.
Çocukta bu döneme kadar görülmeyen vicdan ve ahlak duygusu işte bu özdeşimlerin
güçlenmesiyle gelişmektedir.
İğdişlik Korkusu
Fallik dönemde erkek çocuk için penis, çocuğun bütün benliği, varlığı ile eşdeğer bir anlam ve
önem kazanır. Toplumsal tutumların da desteği ile erkek çocuğu kız çocuktan ayıran bu değerli,
12. “üstün” organla ilgili olarak çocuk zihninde bir takım korkular geliştirir. Kız çocukta penis
olmadığını fark edince bunun kendisinde de yok edilebileceği kaygısı doğar. Ayrıca ailede ve
toplumda çocuğun yaramazlıklarına, penisi ile oynamasına, gece işemelerine karşı bir ceza
olarak penisin kesileceği sıklıkla söylenir. Ülkemizde bu yaştaki çocuklara yapılan, “tutun şunu
sünnet edelim, vb...” biçimdeki korkutmalar, takılmalar ve gerçekten bu yaşlarda yapılan sünnet
olayının kendisi penise bir zarar gelebileceği, ceza olarak penisin kesilebileceği korkusunu
uyarır. Bu korku, iğdişlik korkusu olarak bilinir.
Bu korkunun varlığı çocukta yalnızca penise bir zarar gelecek biçiminde görülmez. Bir çok
değişik ve gizli biçimlerde ortaya çıkabilir. Erkek çocuğun sık sık penisini açıp bakması,
göstermesi ve bu konuda konuşması, penisin sağlam olduğuna ilişkin bir çeşit kendine güvence
verme belirtileridir. Çocuk, penisle ilgili korkuyu, bedeninin başka bir parçasına aktararak
herhangi bir çizik, yara veya ameliyat üzerine büyük endişeler gösterebilir. Penisten yoksun
olan kız ve kadınları aşağı görerek onlardan uzak durabilir. Başka çocukları gerçekten ya da
simgesel biçimlerde iğdiş etmekle tehdit edebilir. Erkek çocukta görülen iğdiş edilme
korkusunun kız çocuktaki karşılığına Freud, penise imrenme demiştir ve kız çocuktaki cinsel
kimlik gelişimini bu varsayım üzerine dayandırmıştır.
Gizil Dönem
Latent (gizil) dönem 6 ve 12 yaş arasını kapsamaktadır. Bu dönemde çocuğun cinsel dürtüsü
gizlidir. Çocuk cinsiyetle ilgili konulardan hoşlanmaz ve kendini daha çok oyuna verir. Kendi
cinsi ile arkadaşlık yapan çocuk karşıt cins ile ilgilenmez, hatta onlara düşmanca davranır. Bu
dönemde bilişsel becerileri ve kültürel değerleri edinmeye başlayan çocuk sosyal ortamlara
girmeye başlar.
Genital Dönem
Ergenlikle beraber genital aşama kendini göstermeye başlar. Kişi cinsel organları ve duyguları
arasında bir bağ olduğunu fark etmeye başlamıştır. Karşıt cinse karşı ilgi bu dönemde
görülmeye başlar. Bu dönemin sonunda kişi yetişkin dünyasına girebilecek düzeye gelmiştir.
Tablo 1. Freud’a Göre Psiko-seksüel Gelişim Dönemleri
Yaşlar Dönemler
0-2 Yaş Arası Oral Dönem
2-4 Yaş Arası Anal Dönem
4-6 Yaş arası Fallik Dönem
6-12 Yaş Arası Latent (Gizil) Dönem
12-18 yaş Arası Genital Dönem
· Bu bölümün (Freud ve psikoseksüel gelişim) bir kısmı freud.hypermart.net/temel
%20kavramlar.htm adlı siteden 05.03.2004 tarihinde alıntılanmıştır.
Freud’a göre insanın psikolojik gelişiminin temelinde iki güç bulunmaktadır. Bunlar
cinsel ve saldırganlık dürtüleri ile çevredeki davranışlar (özellikle anne-baba-çocuk
etkileşimi)dır.
Freud’a göre insan bir enerji sistemidir; cinsel ve saldırganlık güdüleri tarafından
güdülenir ve organizmaya haz sağlanması için davranır; gerginliği azaltmak için
çabalar. İnsan görünürde yasal ve toplumun beklentileri doğrultusunda davranır; ancak
13. davranışlarının nedenlerinin çoğunlukla farkında değildir; iç güdülerine sürekli gem
vuran toplumun kısıtlamalarıyla karşı karşıyadır.
Freud’un psiko-seksüel gelişim kuramına göre insanın kişiliğinin çok büyük bir kısmı
ilk 6 yaş içinde tamamlanır. Bu nedenle kuram içinde ilk yılların önemi büyüktür.
Kuramın bir diğer özelliği de insanın kişilik gelişimini evrelere ayırarak incelemesidir.
Freud’un kuramında kişiliğin başlıca 5 dönemden geçerek oluştuğu yani 5 dönemden
geçerek yetişkinlikteki kişilik örüntüsünün temellerinin atıldığı ileri sürülür. Bu dönemler
şunlardır:
• Oral Dönem (0-1 Yaş)
• Anal Dönem (2-3 Yaş)
• Fallik Dönem (4-5 Yaş)
• Latent (=gizil,örtük) Dönem (6-12 Yaş)
• Genital Dönem (12 yaş ve sonrası)
İlk üç dönem pregenital dönemler olarak ta isimlendirilirler. Bu dönemdeki
ihtiyaçlar aşırı doyurulur ya da doyumsuz kalırsa saplantı meydana gelebilir. Bu
saplantılar da kişiliğin gelişiminde etkin rol oynarlar.
Oral dönemde ağız en önemli organ ve haz kaynağıdır. Bu dönemin önemli
özelliği çocuk anneye bağımlılık ve içe alıcılıktır. Bu dönemde meydana gelecek
saplantılar ağızcıl bir takım alışkanlıklara neden olur. Örneğin sigara, kinayeci ve
münakaşacı olma vb.
Anal dönemde boşaltım sisteminin kontrolü (tuvalet eğitimi) önem taşır. Haz
dışkılama ile ilgilidir bu nedenle dışkılama organları haz merkezidir. Tuvalet eğitiminin
katı ve cezalandırıcı olması halinde bu dönemde saplantı meydana gelebilir. Aşırı
kontrolcü olma, kuralcılık ve cimrilik bu dönemdeki saplantıların ileride görülebilecek
örnekleri sayılırlar.
Fallik Dönemde cinsiyetler ve farklı beden yapıları fark edilir. Cinsel organlar
ilgi ve haz odağıdırlar. Bu dönemde oedipal kompleks denen çocuğun karşıt cinsteki
ebeveyne yakınlık ve ilgi duyma yaşantısı yer alır. Ana-babaya aynı zamanda duyulan
sevgi ve kıskançlık ya da düşmanlık duyguları çocukta çatışma ve kaygı yaratır. Bu
çatışma aynı cinsteki ebeveyn ile özdeşim kurarak çözümlemeye çalışılır.
Latens dönem cinsel ihtiyaçlar açısından sessiz ve sakin bir dönemdir. İlgi
ders, spor, oyun gibi alanlarda yoğunlaşır.
Genital Dönem yetişkinlik süresince devam eder. Cinsel olgunluğa karşı
cinsten olan kişilerle kurulan ilişkiler sonucu ulaşılır. Arkadaşlık, cinsellik, mesleğe
yönelme, geleceği planlama, evlilik vb. konularda düşünmeye ve hazırlık yapılmaya
başlanır.
BİLİŞSEL GELİŞİM (JEAN PIAGET)
Biliş Nedir?
Biliş, (Cognition) düşünme, öğrenme ve hatırlama süreçlerine denir. Bilişsel Gelişim ise, yaşla
birlikte bı süreçlerde meydana gelen değişimlerdir.
Bilişsel gelişim açısından bireyler, aşağıdaki yeteneklerle dünyaya gelirler:
• Şemalar oluşturma
• Özümseme
14. • Uyum sağlama
• Uzlaşma
Şema
Doğumdan itibaren çocukların dünyayı anlamak ve keşfetmek için yaptığı deneyler (girişimler)
sonucunda, fiziksel ve sosyal dünyanın nasıl işlediğine dair oluşturdukları kuramlara şema adı
verilir.
Özümseme
Çocuğun, yeni bir nesneyle/olayla karşılaştığında bu yeni nesne/olayı daha önce edindiği
şemayı/şemaları kullanarak yani yeni nesne/olayı daha önce edindiği şemalar içinde
şekillendirerek açıklamaya çalışmasıdır.
Uyum Sağlama
Karşılaşılan yeni durum daha önceki şemaların kullanılmasıyla açıklanamadığında çocuğun,
daha önce edindiği şemayı değiştirerek yeni bir şema oluşturmasına uyum sağlama adı verilir.
Organize Etme
İlk kez karşılaşılan her durum bireyin içinde var olan bilişsel dengeyi bozar ancak
özümseme→uyum sağlama süreciyle bu denge yeniden kurulur. Uyum sağlama sürecinden
sonra yeni edinilen her şema daha önceki şemalar (davranışlar) arasına alınarak tüm yapnın
yeniden düzenlenmesine organize etme adı verilir.
Uzlaşma
Şema→özümseme→uyum→organize etme süreci ile birey sürekli olarak bilişsel dengesini
korur veya bozulan dengeyi yeniden düzenler. Buna bağlı olarak da sosyal ve fiziksel çevreyle
yani yaşamla denge/uyum içinde kalmaya çalışır. Buna uzlaşma adı verilir.
Bilişsel gelişim aşağıdaki öğeler yoluyla gerçekleşir:
• Deneyim
• Sosyal Geçiş
• Olgunlaşma
• Dengeleme
Deneyim
Çocukların sosyal ve fiziksel çevreyle (yaşamla) gerçekleştirdikleri her türlü etkileşim ve
yaşantılardır.
Sosyal Geçiş
İçinde yaşanılan toplumun ve kültürün (arkadaş, aile vb.) herhangi bir durum hakkındaki
bilgisinin paylaşımıyla yeni şemaların kazanılmasıdır. (Örneğin kelebeğe “kelebek” demek.)
Olgunlaşma
Bazı bilişsel süreçlerin fiziksel yeterliliklerin artmasına bağlı olarak gelişmesidir. Dil öğrenme
gibi. Örneğin, yeterli fiziksel olgunlaşma meydana gelmeden dil gelişimi gerçekleştirilemez.
Dengeleme
Yukarıdaki üç sürece eşlik eden bir süreç olarak, insan düşüncesinde doğuştan varolan, çevre
ilişkilerinde ve kendi içinde gittikçe daha dengeli, ayrıntılı ve tutarlı olma eğilimidir.
Piaget’e Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri
Duyusal Hareket Dönemi (Sensory-Motor/0-2 yaş)
Özellikleri
Başlangıçta nesne kalıcılığı yok, 1 yaş civarında kazanılmaya başlanıyor.
15. İnsanlarla sosyal etkileşimlere girme
Model alma ve taklit etme kökenli davranışların ortaya çıkması
Sembolik düşünceye hazırlık (Henüz sembolik düşünce yok)
Tutarak, hareket ettirerek gözleyerek öğrenme
Yaşantıya dayalı öğrenme daha etkili
2 yaş civarında (dönem sonunda) kelime hazinesi yaklaşık 250 civarında
İşlem Öncesi Dönem/2-7 yaş
a. Sembolik İşlemler Dönemi/2-4 yaş
Özellikleri
Sembolik düşünce gelişimi (nesne ya da hareketlerin bir diğerini temsil etmesi)
Dilin ve dramatik oyunların kullanılmaya başlanması
Kelime hazinesinde hızlı bir artış
Ben-merkezci düşünce
§ Animizm. Canlı ve cansız nesneler arasında ayrım yapamama; sihirli-majik- düşünce. (taşlar
yaşıyor, lokomotifler canlıdır, ağaçlar düşünebilir, cam elimi acıttı, ağaç yapraklarını aşağıya
ittiği için yapraklar düşüyor, vb.)
§ Kolektif Monolog. Karşısındakini dinlemeden, onun kendisini dinlediğini varsayarak konuşma
§ Paralel Oyun. Diğer çocuklarla yan yana oynamasına rağmen, diğerlerinin oyunlarına dikkat
etmeme.
a. Sezgisel İşlemler Dönemi/4-7 yaş
Özellikleri
§ Akıl yürütmelerin başlaması.
§ Nesneleri belirli bir özelliğe göre sınıflama ve sıralamada zorluk/güçlük yaşama.
§ Sayı uygunluğunu başaramama
Örnek:
¤¤¤¤¤
Hangisi çok?
¤ ¤ ¤ ¤ ¤
Somut İşlemler Dönemi/7-12 yaş
Özellikleri
§ Empati. Olayları başkalarının gözünden görmeyi başarma
§ Mantıksal Düşünme. Mantıksal düşünebilmekle beraber bunları olay ya da nesneler üzerinde
uygulayabilme.
§ İleriye ve geriye doğru düşünebilme. Zihinsel bir işlem dizisini (mesela bir deneyi) ileriye ve
tersine doğru sıralayabilme.
§ Merkeziyetsizlik. Karar verirken çok merkez/boyut/özellik kullanabilme.
§ Korunum. Şekilsel değişme, kütlenin değiştiğini göstermez.
§ Ayniyet. Bir şey eklenmediği veya çıkarılmadığı sürece miktar değişmez.
§ Telafi. Bir boyutta meydana gelen bir değişiklik diğer bir boyutta değişiklik meydana getirir.
§ Dönüşebilirlik. Görüntüsel değişiklik eski hakline dönüşebilir; miktar değişmez.
§ Çoklu sınıflama. Nesneleri birden fazla özelliğe göre sınıflayabilme.
Soyut İşlemler Dönemi/12yaş ve üstü
16. Özellikleri
§ Analiz-sentez. Nesneleri birleştirip ayırabilme.
§ Ergen egosantrizmi. Aşırı idealizm, hayali seyirciler.
§ Soyut düşünebilme. A>B; B>C Þ A<C
§ Soyut kavrama. Özgürlük, adalet vb. soyut kavramları algılayabilme.
§ Hipotezler oluşturabilme ve aralarından seçim yapabilme.
DÖNEMLE YAKLAŞIK
MOTOR BECERİLERİ
R YAŞ
Bebek kendisini diğer
nesnelerden ayırt eder;
uyaran arayışındadır; nesne
DUYUSA
sürekliliği kazanmıştır.
L MOTOR
0-2 YAŞ İlkel şekilde sebep sonuç,
(6 ALT
zaman ve mekan anlayışı
DÖNEM)
geliştirmiştir. Hayali oyun
ve sembolik düşünce
başlangıcı vardır
Sembolik fonksiyonların
gelişimi;dilin sembolik
olarak kullanımı; sezgisel
İŞLEM problem çözme; tersine
ÖNCESİ dönüştüremeden odaklaşmış
DÖNEM 2-7 YAŞ ve egosantrik düşünce; sayı
(2 ALT korunumunun
DÖNEM) kazanılmasına başlangıç ve
kategori halinde düşünme
yeteneğiyle ilişkileri
görebilme.
Kütle, uzunluk, ağırlık,
hacim korunumu,; tersine
dönebilirlik;
merkeziyetçilikten
uzaklaşma;başkalarının
SOMUT rolünü alabilme; somut
İŞLEMSE 6/7-11/12 işlemler çerçevesinde
L DÖNEM mantıki düşünce;
sınıflandırma (nesneleri
hiyerarşik sınıflar halinde
organize etme), nesneleri
seri halinde küçükten
büyüğe vb. sıralama,
SOYUT 11/12 VE Esneklik, soyutlama,
İŞLEMSE ÜSTÜ akıldan hipotezler test etme,
L DÖNEM karmaşık muhakemede
17. olasılıkları ve muhtemel
durumları dikkate alma ve
problem çözme.
DİL GELİŞİMİ DERS NOTU
Genel bir kabul olarak dil gelişimi bilişsel gelişime paralel olarak ortaya çıkar. Bu görüş Piaget
merkezli bir görüştür. Fiziksel (psiko-motor), bilişsel gelişim ve dil gelişimi arasında bir
paralellik vardır.
Dil, duygu ve düşüncelerin ses ve anlam olarak ortak olan öğeler ve kuralları kullanarak
başkalarına aktarılmasını sağlayan gelişmiş simgeler/semboller bütünüdür. Dil, öğrenme,
hatırlama ve tanımanın en önemli yoludur.
DİL GELİŞİMİNDE FARKLI KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Bihevyorist (Davranışçı) Görüş (Skinner, Thorndike, Watson, Pawlow)
Davranışçılara göre dil, herhangi bir şeyin öğrenildiği gibi öğrenilir. Yani dilin kazanılmasında
tekrar ve pekiştirme önemlidir. Dilin kazanılmasında
1. Pekiştirme (Ödül-ceza)
2. Tekrar
esastır.
Biyolojik Temelli Görüş (Chomsky, Lenneberg)
Dil gelişiminin temeli biyolojiktir ancak çevre koşullarından da bağımsız değildir. Dil
gelişimini biyolojik ve psikolojik unsurlara bağlayan görüşlere psikolinguistik görüşler adı
verilir. Dil gelişimi daha fazla olgunlaşmanın (biyolojik) etkisi altındadır. Bu kurama göre
dilin kazanılmasında iki ana yapı esastır; bunlar sırasıyla:
1. Düşünsel (kavramsal) yapı: Önce kelimler ve anlamları anlaşılır.
2. Yüzeysel yapı: Sözcüklerin kullanılması, konuşma.
Sosyal Öğrenme Kuramı (Bandura)
Dil gelişimi, sosyal gelişim süreci içinde
1. gözlem
2. taklit
yoluyla gerçekleştirilir. Kısaca dil kazanımının temeli model almadır.
PIAGET’E GÖRE KONUŞMANIN EVRELERİ
a. Agulama (0-2 ay): İl bir ayda ağlama dışında belirli ses yok.Bilinçsizce ses
çıkarımı, o-u-n-g-m sesleri.
b. Babıldama (2-5 ay): ünlü ve ünsüzlerin birlikte çıkarılması, ba-da-ma gibi.
Kendi kendine sesler tekrar edilir.
c. Çağıldama-heceleme (6-12 ay): Kullanılmayan seslerin yok olması ve
ailenin kullandığı seslerin kullanılmaya başlanması. İlk kez bir kelime bir nesnenin
sembolü olarak kullanılır.
18. d. Tek sözcük (12-18 ay): Konuşmada kritik dönem. Tek kelimeyle çok şey
anlatılmaya çalışılır. Tek sözcüklerin anlamlı cümleler gibi kullandığı görülür. Mesela
“mama?” bana mama ver ya da bu mama mı anlamında kullanılır.
e. Telegrafik konuşma (kelimelerin birleştirilmesi) (18-24 ay): Kelime
hazinesi artar. Yaklaşık 200-250 kelime. İki kelime bir cümle içinde sık sık kullanılır.
f. İlk gramer süreci (24-60 ay): gramer kurallarına uygun olacak cümleler
(giderek daha karmaşıklaşan) kullanılmaya başlanır.
DİL GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
a. Olgunlaşma
b. Diğer gelişim süreçleri
c. Çevre ve aile (sosyo-ekonomik durum, dil kullanımı, dilde nitelik vb.)
d. Kitle iletişim araçları
e. Deneyimler (özellikle oyunlar)
f. Cinsiyet
PSİKOSOSYAL GELİŞİM (E. ERIKSON)
Erikson’un kuramına gmre bireyin toplumsal gelişimi esastır. Bu kuram da
gelişimi evreler halinde ele almaktadır. Bu kuramda evrelerin bir özelliği her evrenin bir
ikilemi beraberinde getirmesidir. Her evre içinde ikilem bir psikososyal çatışmayı ifade
eder. Bu çatışmaların olumlu şekilde sonuçlanması psikososyal gelişimin sağlıklı
şekilde gerçekleştiğinin bir ifadesidir.
Her evrede egemen olan bir ortam bulunmaktadır. Psikososyal gelişimin
olumlu sonuçlanmasında bu egemen ortamların önemli bir etkisi bulunmaktadır. O
halde çatışmanın olumlu olarak sonuçlanabilmesi için öncelikli olarak ortamların birey
üzerinde olumsuz etkiler yapmamasına önem gösterilmelidir.
Erikson’un psikososyal kuramının evreleri, yaklaşık yaş sınırları, egemen
olan ortam ve beklenen sonuçları içeren tablo aşağıda verilmiştir.
BEKLENEN
GELİŞİM PSİKOSOSYAL EGEMEN
OLUMLU
DÖNEMİ KRİZ ORTAM
SONUÇ
Çocuk kendine,
anne-babasına
Temel Güven X
Bebeklik Aile ve dünyaya
Güvensizlik
güven duygusu
gelişir.
Çocuk kendine
güvenini
Çocukluk yitirmeden
Özerklik X Utanç -
(18 Ay – 3 Aile kendini kontrol
Kuşku
yıl) edebilme
yeteneğini
geliştirir.
4 –5 Yaş Girişkenlik X Aile Çocuk
19. etkinliklerde
yönelim ve
Suçluluk amaç
kazanmayı
öğrenir.
Çocuk başarı ve
6 Yaş -
Çalışma X Aşağılık Komşular, yeterlilik
Ergenlik
Duygusu Okul duyguları
Öncesi
kazanır.
Akran Birey özdeşim
Özdeşim kurma X Grupları, (=identity)
Ergenlik
Rol Karmaşası Diğer yoluyla tutarlı
Grupları benlik kazanır.
Birey belirli bir
mesleğe
Dostluk, ulaşmak için
Yakınlık X
Yetişkinlik Sevgi (Eş çalışır; yakın
Yalnızlık
Seçme) ilişkiler kurma
yeteneği
geliştirir.
Birey ailesinin
dışındaki
kişilerle,
Üreticilik X gelecek
Olgunluk Yeni Aile, İş
Durgunluk kuşaklarla ve
toplumla
ilgilenmeye
başlar.
Birey yaşamına
Emeklilik – dönüp
Ego Bütünlüğü X
Yaşlılık Ölüme baktığında bir
Umutsuzluk
Hazırlanma tatmin hissi
duyar.
ERGENLİK DÖNEMİ
Ergenlik Dönemine Giriş
Çocukların ergenlik dönemine girmesiyle birlikte meydana gelecek cinsel,
bedensel ve toplumsal değişmelerin başlamasında ana etken endokrin sistem (iç salgı
sistemi =hormon salgılama sistemi)dir. Bu nedenle, ergenliğin başlamasında ve
yetişkin özelliklerinin kazanılmasında etkili olan hormonlara kısaca değinmekte yarar
bulunmaktadır.
Endokrin Sistem (İç Salgı Sistemi) Salgı Bezleri ve Hormonlar
20. Hipofiz Bezi: Genel büyüme hormonu (GBH), prolaktin ve gonadotropik
hormon olmak üzere üç önemli salgısı bulunmaktadır.
• Genel Büyüme Hormonu: Anne karnındayken salgılanmaya başlanır. Çok
salgılanması durumunda dev yapılı insanlar, az salgılanması durumunda da cüce
yapılar oluşur.
• Prolaktin: sadece kadınlarda salgılanır. Anne sütünün meydana gelmesinde etkilidir.
Annelik duygusuyla da ilintili olduğu sanılmaktadır.
• Gonadotropik Hormon: Ergenlik dönemine doğru salgılanmaya başlanır.
Salgılanmasıyla birlikte Gonadlar (cinsel bezler) uyarılır ve gonadlar kendi hormonlarını
salgılamaya başlarlar.
Tiroid Bezi: En önemli hormonu trioksindir. Enerji tüketimi için besinlerin
,kullanımını düzenler. Aşırı salgılanması durumunda hiperaktivite (aşırı hareketlilik)
gözlenir. Bireylerin Bireyler zayıf görünüşlü olurlar; zihinsel aktiviteleri yüksek olan bu
bireylerde sinirlilik gözlenir.
Az salgılanması durumunda ise apati hali oluşur; yani aşırı kilo alma,
duyarsızlık, yavaş hareketler gözlenir.
Böbreküstü Bezleri: Adrenalin başka salgıları da bulunan bu bezlerin en
önemli hormonudur
• Adrenalin: Sempatik sinir sistemini uyarır. Vücutta genel uyarılmışlık hali sağlar,
kandaki şeker oranını etkiler.
• Kortin: Kan basıncının düzenlenmesinde etkilidir.
Gonadlar (Cinsel Bezler): Erkek gonadları testis, kadın gonadları ovarium adını
alırlar. Testisler çok sayıda hormon salgılar. Androjen ve kriatin bunlardan iki tanesidir.
Androjen sesin kalınlaşması, kaslanma vb. erkeksi özelliklerin kazanılmasında etkilidir.
Kriatin ise çocuklarda da bulunur. Kandaki kriatin miktarı azalıp diğer gonad hormonları
çoğalınca ergenlik dönemine girilmeye başlanır. Ovariumun tek salgısı östrojen
hormonudur. Bu hormon çocuk sahibi olabilme ve kadınsı bedensel özelliklerin
kazanılmasında etkilidir.
ERGENLİK
İnsanın gelişiminde erinlikle başlayıp yetişkinliğe devan eden önemli fiziksel,
zihinsel ve toplumsal değişimlerin yaşandığı döneme ergenlik dönemi denilmektedir.
Erinlik ise, çocukluğun sona erdiği, üreme organlarının olgunlaştığı, ikincil
cinsel özelliklerin görüldüğü ve ergenlik döneminin başlangıcı sayılan özelliklerin ortaya
çıktığı dönemdir.
Ortaöğretim Dönemi Gelişim Görevleri (12-18 yaş)
1. Sosyal gelişme ile birlikte her iki cinsteki yaşıtlarıyla yeni, olgun ilişkiler kurabilme,
2. Yetişkin kadın, yetişkin erkek rollerini üstlenebilme,
3. Yetişkinlerden bağımsız duygusal özerkliğini elde etme,
4. Bir mesleğe doğru yönelip hazırlanmaya başlama,
5. Evliliğe ve bir aile kurmaya ilişkin duygusal altyapının kurulmaya başlaması,
6. Toplumsal sorumluluklar alabilme, bu sorumlulukları yerine getirebilme.
Erinlik Dönemi Sorunları
21. 1. Baş ağrısı, sindirim bozukluğu gibi bedensel yakınmalar.
2. Yalnızlık isteği
3. Çalışma isteksizliği, çabuk yorulma
4. Ahenksizlik, beceriksizlik,
5. Çabuk sıkılma,
6. Kıskançlık başkalarını çekememe,
7. Otoriteye karşı direniş,
8. Karşı cinse yöneltilmiş zıtlık,
9. Coşkularını denetleyememe,
10. Kendine güvensizlik,
11. Kendini eleştirmek, beğenmediği yönleri ile aşırı ilgilenmek,
12. Sık sık huysuzlaşma,
13. Sık sık hayal kurma (gündüz rüyaları)
Ergenliğe bedensel gelişim açısından bakıldığında öncelikle cinsiyet
hormonlarının üretiminin arttığı gözlenmektedir. Kızlarda gözlenen değişiklikler
erkeklerden yaklaşık 1-2 yıl önce başlar. Öncelikle eller ve ayaklar büyür. Erkeklerde
kas gelişimi daha belirgindir. Sindirim sistemindeki organlar gelişir ve hayali hastalık
şikayetlerine rastlanır. Beden yapılarının ergenler üzerinde etkileri olmaktadır. Örneğin
sürekli dış görünümle ilgilenir, herkesin onu izlediğini ve dış görünüşüyle ilgilendiğini
düşünür. Olumlu benlik imgesine sahip olanlar olumlu benlik algısı geliştirirler ve beden
imgesine göre toplumsal ilişkilerini ayarlarlar. Kızlarda çekicilik, erkeklerde atletik vücut
yapısı ön plandadır. Cinsiyete uygun beden görünümü ve algısı önem kazanır.
Ergenliğe sosyal gelişim açısından bakıldığında benliğini bulma, kimlik
geliştirme, özdeşleşme, arkadaşlık ve grup ilişkisinin önem kazanması, karşı cinsle
olan arkadaşlığa önem gösterme, aileden bağımsız hareket etme eğilimi, kahraman ve
ünlülere özenme, vb değişiklikler gözlenir. Yine bu dönemin sonuna doğru önceleri
değişiklik gösteren ilgilerde bir belirginlik bir durulma meydana gelmektedir.
Erinlik döneminin başlamasıyla girilen ve yaklaşık 4-5 yıl kadar sürecek olan
ergenlik döneminin sorun ve kaygıları, yedi ana başlık çerçevesinde ele alınabilir.
Bunlar aşağıda verilmiştir:
1. Ev ve aile ilgili sorun ve kaygılar (ergen-anne-baba çatışmaları, evde uygun iletişim
ortamının olmaması, ergenin otoriteye karşı olan olumsuz tutumları, vb.)
2. Toplumdaki yeriyle ilgili sorun ve kaygılar (yetişkin rolünü üstlenmeye özellikle
psikolojik olarak hazır olmamasına rağmen kendisine yetişkin rolü yüklenmesinin
oluşturduğu sorunlar, vb.)
3. Kız-erkek arkadaşlığı ile ilgili sorunlar,
4. Okul ile ilgili sorunlar (arkadaş edinme, bir gruba üye olmak isteme, öğretmen-öğrenci
arasındaki çatışmalar, akademin başarısızlıktaki nedenlerin abartılı yaşanması, vb).
5. Gelecek ve meslek seçimiyle ilgili sorunlar (ileride sürmeyi düşündüğü yaşama ilişkin
beklentilere bağlı olarak geleceğin planlanmaya başlanması, seçeceği üniversite ve
alana ulaşmak için stresli bir çabalama sürecine girmiş olmanın yarattığı kaygılar, vb.)
6. Ahlak ve değerlerle ilgili sorunlar (içinde yaşadığı toplumlarda örneğin aile veya diğer
çevrelerde etkisinde kalarak büyümüş olduğu sosyal, moral, dini, vb. değerlerin
özümsenmesi ve kişiliğin istikrarlı bir parçası haline
getirilmesi sürecinde yaşanan kaygı ve çatışmalar.
22. 7. Sağlıkla ilgili sorun ve kaygılar (organizmadaki hormonal dengelerin değişmesi, hızlı ve
simetrik olmayan bedensel değişmeler, iç organların gelişmesinden kaynaklanan
sorunlar.)
Çocuk Yetiştirme Tutumları
• Otokratik Tutum: Çocuğun kendisini ifade etmesine fırsat verilmez. Anne ya da baba
evin mutlak hakimidir ve söz sahibi olan yalnızca odur. Çocuklar karar veremedikleri
gibi ebeveynce alınan karara da uymak zorundadır. Bu tutum doğrultusunda yetişen
anne babanın çocukları ya saldırgan ya da içe kapanık kişilik özellikleri
göstereceklerdir.
• Yetkeci Tutum: Çocuğa kısmen de olsa karar hakkı tanınır. Ancak son karar yine
ebeveynlerce verilir.
• Demokratik Tutum: çocuğa kendini ifade edebilme hakkı
tanınır, hem çocuğun hem de anne-babanın karşılıklı hakları vardır.
Anne-baba-çocuk iletişiminde ve etkileşiminde belirleyici olan da
bu karşılıklı haklardır.
• Eşitlikçi Tutum: Çocuğun ve anne babanın rolleri aynı
düzeydedir.
• İzin Verici Tutum: Anne-baba sadece onay verici konumdadır.
Ağırlık çocuğun üzerindedir ve çocuğun yapıp etmelerine anne-
baba sadece onay vermektedirler.
• Bırak Yapsıncı Tutum: Çocuk anne ve babanın kararlarına uyup
uymamakta serbesttir.
• İlgisizlik Tutumu: Ebeveynler çocuklarının davranışlarıyla ve
eğitimleriyle ilgilenmezler.
YETİŞKİNLİK PSİKOLOJİSİ
Yetişkin fiziksel ve psikolojik olarak olgunlaşmış kişidir. Olgunluk, bireylerin,
yaşamın gereklerine ve zorluklarına uyum sağlamaları ve bunlarla esnek bir biçimde
başa çıkabilmeleri için sürekli değişim gösterme yeteneğidir. Bir başka tanımla
olgunluk, kişinin kendisi ile, kendisi hakkındaki algılarının uyumluluğu şeklinde ifade
edilebilir. Olgunlaşmayla birlikte kişinin kimlik duygusu yerleşir, kişisel ilişkileri
özgürleşir, ilgileri derinleşir ve sahip olduğu değerler insancıllaşır. Ergenler sorunlarının
kaynağını dışarıda ararken; yetişkin, sorunların toplumun beklentileri ile kendi benliği
arasındaki çatışmalardan kaynaklandığını fark eder.
Gelişimsel bir evre olarak yetişkinlik üç dönem halinde ele alınır:
a. Genç Yetişkinlik (Ergenlik döneminin sonu – 35 yaş)
b. Orta Yetişkinlik (yaklaşık 36 – 60 yaş arası)
c. İleri Yetişkinlik (Yaklaşık 60 yaş ve üstü)
YAŞLAR DÖNEMLER VE OLAYLAR
16-18’den Aileden ayrılma
20-24’e Aileden bağımsız olma çabası
Yetişkin dünyasına katılma
20’lerin
Yeni bir ev
başlarından
Yetişkin rollerinin keşfi ve üstlenilmesi
28’e
İlk yaşam yapısının biçimlendirilmesi
23. Otuz Yaş Geçişi
28’den 30’a
Yaşam yapısının yeniden değerlendirilmesi
30’ların Durulma
başlarından Kararlı bir yuva kurma
38’e Başına buyruk olma
38’den
Orta Yaş Geçişi
40’ların
Yaşam yapısının yeniden değerlendirilmesi
başlarına
40’lı yaşların
Orta Yetişkinliğin Kararlılık Kazanması
ortaları
Yetişkin Gelişim Görevleri:
1. Eş seçme
2. Eşiyle birlikte yaşamayı öğrenme
3. Ana-baba olma
4. Çocuk yetiştirebilme
5. ev işlerini yürütebilme
6. Geçimini sağlayacak iş bulma
7. Toplumsal sorumluluklarını yerine getirebilme
8. Uygun bir toplumsal gruba katılma
Yetişkinlikte Bedensel Değişmeler:
Genç yetişkinliğin başında fiziksel güç en üst noktaya ulaşır. İnsan bedeninin
en verimli çalıştığı yaşlar 25-30 yaşları arasıdır. Ancak 30-60 yaşları arasında kaslar
yetişliğin başlarındaki potansiyelinden %10’luk, 60-70 yaşlar arasında %20’lik bir güç
kaybı olur. 30 yaşlarından sonra harcanan hücrelerin yerine yeni hücrelerin oluşması
azalır. Duyu organlarının işlevlerine ilişkin kayıplar gözlenmeye başlanır. Örneğin
görme duyusu, işitme kayıpları gözlenir. Uyaranlara tepki verme süresinde artış oluşur.
Yani tepki verme süresi uzar. Yetişkinliğin başlarında akut (ani) rahatsızlıklar yer
alırken, orta yaş ve yaşlılıkta kronik (sürekli, müzmin) hastalıklar ortaya çıkar.
Zihinsel işlevler açısından da genç yetişkinlikte birey optimal düzeyde iken,
ilerleyen yaşlarda akıcı zeka azalır, birikimli (=kristalize) zeka artar.
KAYNAKLAR
Aydın, Betül. Çocuk ve Ergen Psikolojisi. İstanbul: Marmara Üniversitesi
VakfıYayınları, 1997.
Kulaksızoğlu, Adnan. Ergenlik Psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1998.
Onur, Bekir. Gelişim Psikolojisi. Ankara: İmge Yayınevi, 1995.
Özkalp, Enver. Davranış Bilimlerine Giriş. Eskişehir: T.C.Anadolu
Üniversitesi Yayınları, No: 1027, 1998.
25. e) Okul başarısı- Zeka
5. “Fizik yapıda zamana bağlı olarak meydana gelen niceliksel değişikliklerdir”.
Yukarıdaki ifade gelişim psikolojisindeki hangi kavramı tanımlamaktadır?
a) Kalıtım
b) Gelişim
c) Büyüme
d) Olgunlaşma
e) Hazıroluş
6. “Bir araştırma, ailesinde veya müzisyen olan çocukların müzikle ilgili yetenek ve
becerilerinin ailesinde bu müzisyen olmayan çocuklardan daha yüksek olduğunu ortaya
koymuştur”.
Bu araştırmaya dayanılarak, gelişim ve öğrenmede aşağıda verilen etkenlerden
hangisinin etkili olduğu sonucu çıkarsanabilir?
a) Büyüme
b) Anne-baba tutumu
c) Çevre
d) Olgunlaşma
e) Motivasyon
6. Aşağıda, Gelişim psikolojisine ilişkin olarak verilen kavramlardan hangisi diğerlerini
kapsar?
a) Öğrenme
b) Gelişim
c) Büyüme
d) Olgunlaşma
e) Hazıroluş
7. Bebek dünyaya geldikten sonra zamanla önce başını dik tutmayı, ardından oturmayı,
ardından tutunarak ayağa kalkmayı son olarak da yürümeyi öğrenir.
Verilen örnekteki gelişim çizgisi, gelişim ilkelerinden hangisi ile açıklanabilir?
a) Refleks davranışlarının gelişimi
b) Çevrenin etkisi
c) Bireysel farklılıkların etkisi
d) Yukarıdan aşağıya yönlenme
e) Merkezden dışarıya yönlenme
8. Gelişim aşamalar (evreler) halinde gerçekleşen bir süreçtir. Zamana paralel olarak evreler
birbirini izlerler. Ancak, evrelerin sınırlarının, kesinleşmiş zamanlar şeklinde belirtilmesi kolay
değildir.
Yukarıda belirtilen zorluğun nedeni aşağıdaki gelişim ilkelerinden hangisi ile
açıklanabilir?
a) Gelişime çevrenin etkisi
b) Gelişimin ardışıklığı
c) Bireysel farklılıkların etkisi
d) Yönlenme
e) Gelişimde bütünlük
26. 9. Kız çocuklar 11-12 yaşlarında ergenlik dönemine girerken, erkek çocuklarda bu 13-14
yaşlarında gerçekleşir.
Her iki cinsiyetin ergenliğe giriş yaşlarının farklılığı aşağıda verilen durumlardan hangisi
ile ilişkilidir?
a) Hormonlar
b) Genotip
c) Fenotip
d) Bireysel farklar
e) Evrelerin genel özelliği
10. Aşağıdakilerden hangisi bireysel farklılıklara ilişkin doğru bir ifadedir?
a) Eğitim açısından, ortak özelliklerden çok daha önemlidir.
b) Çağdaş eğitim anlayışının üzerinde durduğu temel unsurlardandır.
c) Bireyin yaşantısında önemsiz bir etkiye sahiptir.
d) Eğitim programlarının hazırlanmasında ana unsurdur.
e) Hepsi
11. Aşağıdakilerden hangisi evre’nin özelliklerinden değildir?
a) Evreler bütün kültürler için evrenseldir.
b) Bir evre diğer evreyi değişmeyen bir sıra içinde izler.
c) Bir önceki davranışların kendine özgü nitelikleri vardır.
d) Evreler genel özellikleri ve sorunları niteler.
e) Yüksek zekalı bireyler bazı evreleri yaşamadan bir üst vereye geçebilirler.
12. Aşağıdakilerden hangisi “gelişim psikolojisi"nin tanımıdır?
a) Bireylerin ergenlik döneminden sonraki bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal olarak
geçirdikleri değişimleri inceleyen bilim dalıdır.
b) İnsanların çocukluk döneminden itibaren geçirdikleri bedensel, duygusal ve zihinsel
gelişimleri inceleyen bilim dalıdır.
c) Doğum öncesi dönemden başlayarak ölüme bireylerin geçirdikleri bedensel, duygusal,
zihinsel ve toplumsal değişmeleri inceleyen bilim dalıdır.
d) Zihinsel ve duygusal gelişimle ilgilenen psikolojinin bir alt dalıdır.
e) Bireylerdeki gelişim süreçlerine bağlı davranış bozukluklarını inceleyen psikolojinin bir alt
dalıdır.
13. “Bireyin yaşamında uygun olan ve olmayan durumların değişmez ve geri dönülmez
sonuçlar yaratabildiği belirli zamanlardır.”
Yukarıda verilen ifade hangi kavramı tanımlamaktadır?
a) Yaş
b) Evre
c) Kritik zaman
d) Tarihsel zaman
e) Hazıroluş
14. Aşağıdakilerden hangisi, gelişme ve büyüme kavramları arasındaki
farklılıkları ifade etmektedir?
a) Büyüme ömür boyu, gelişme yetişkinlik çağına kadar sürer.
27. b) Gelişme niteliksel, büyüme nicelikseldir.
c) Gelişme hem niceliksel hem niteliksel, büyüme nicelikseldir.
d) Gelişme olumlu, büyüme olumlu/olumsuz değişmelerdir.
e) Bu kavramlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır.
15. “Bireyin ya da bir organın görevini ya da daha yüksek bir işlevi yerine getirebilmek için
gerekli yapısal değişiklikleri kazanmasıdır.”
Bu ifade gelişim sürecindeki hangi kavramı tanımlamaktadır?
a) olgunlaşma
b) büyüme
c) gelişme
d) hazıroluş
e) hiçbiri
16. Bireyin bir davranışı ortaya koyabilmesi için psikolojik açıdan uygun duruma
gelmesi gelişim psikolojisinde hangi kavramla ifade edilir?
a) olgunlaşma
b) büyüme
c) gelişme
d) hazıroluş
e) hiçbiri
17. Aşağıdakilerden hangisi gelişim ilkelerinden biri değildir?
a) Gelişim süreklidir
b) Gelişim hızı dönemlere göre değişir.
c) Gelişim belli bir sıra izler.
d) Gelişmede belirli yönelimler söz konusudur.
e) Gelişim sadece dış faktörlerden etkilenir.
18. Gelişmede coudal yönlenme neyi ifade eder?
a) Gelişim baştan ayağa doğru bir sıra izler.
b) Gelişim merkezden dışarıya doğru bir sıra izler.
c) Gelişim ayaktan başa doğru bir sıra izler.
d) Gelişim dışarıdan merkeze doğru bir sıra izler.
e) Hiçbiri.
19. “Bir çocuğun önce omuz kasları, sonra sırasıyla kol ve el kasları gelişir.”
Bu durum, gelişmedeki hangi yönlenmeye uygun bir örnek olarak verilebilir?
a) Coudal yönlenme
b) Proksimodistal yönlenme
c) Periyodik yönlenme
d) Kas yönlenmesi
e) Büyüme yönlenmesi
20. Aşağıda belirtilen bireysel özelliklerin hangisinin kazanılmasında çevresel faktörler
daha etkilidir?
a) Bireyin zeka yapısı
b) Bireyin göz rengi
28. c) Bireyin kültürel değerleri
d) Bireyin boy uzunluğu
e) Bireyin ten rengi
21. Aşağıdaki gelişim süreçlerinin hangisinde kalıtımsal nedenler daha etkindir?
a) Psikososyal gelişim
b) Değerlerin kazanılması
c) Ahlaki gelişim
d) Toplumsal çevreye uyum
e) Psikomotor gelişim
Katkılarından dolayı Dilek Hanıma Teşekkür ederiz…