2. İmtiyaz Sahibi
Ersoy Sağlık Grubu Adına
Dr. Alaattin ERSOY
Yayın Adı
Ersoy Sağlık
Yayın Türü
Yerel Süreli / 4 Ayda Bir
Yönetim Yeri
Maltepe Ersoy Hastanesi
Altay Çeşme Mah. Varna Sok.
No:16 Maltepe / İstanbul
Tel: (216) 459 85 85
Adres: (216) 459 55 70
info@ersoyhastanesi.com.tr
www.ersoyhastanesi.com.tr
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Dr. Cevdet ERSOY
Yayın Kurulu
Dr. Derviş ERSOY
Dr. Namık Kemal ÖZKAN
Hasan BOSTAN
Grafik Tasarım
Merve KESGİN
Editör
Nuray AKSOY
Tüm Hakları
Ersoy Sağlık Grubu'na
Aittir.
İÇİNDEKİLER
Beyin Tümörleri20
Baş Ağrısı3
Sindirim Sistemi Hastalıklarında Diyet Önerileri6
Anormal Rahim Kanamaları9
İmplant13
Baş-Boyun Kanserleri17
Önsöz2
Ağustos 2014
Halluks Valgus23
4. • Dahiliye (İç Hastalıkları)
• Acil Servis
• Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
• Kadın Hastalıkları ve Doğum
• Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
• Psikiyatri ve Psikolojik Danışmanlık
• Ağız ve Diş Sağlığı
• Göz Sağlığı ve Hastalıkları
• Genel Cerrahi
• Üroloji (Bevliye)
• Kulak - Burun - Boğaz Hastalıkları
• Ortopedi ve Travmatoloji
• Endokrinoloji ve Metabolizma
• Gastroenteroloji
• Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
• Dermatoloji (Cildiye)
• Nöroloji
• Kardiyoloji
• Alerji Hastalıkları
• Anestezi ve Reanimasyon
• Beyin ve Sinir Cerrahisi
• Enfeksiyon Hastalıkları
• Evde Bakım Hizmetleri
• Göğüs Hastalıkları
• Nefroloji
• Patoloji
• Pediatrik Cerrahi
• Taş Kırma
• Genel Yoğun Bakım
Cerrahi Yoğun Bakım
Dahili Yoğun Bakım
Koroner Yoğun Bakım
• Yenidoğan Yoğun Bakım
Yoğun Bakım Üniteleri
Özel Klinikler
• Ayak Sağlığı Merkezi
• Check-Up Merkezi
• Akupunktur Kliniği
• Beslenme ve Diyet Kliniği
• Medikal Estetik Kliniği
• Diyabet (Şeker Hastalığı) Kliniği
Tanı ve Tedavi Üniteleri
• Klinik Laboratuvar
Mikrobiyoloji
Biyokimya
• Radyoloji
Panoramik
Kemik Yoğunluğu
Ultrasonografi
MR (Manyetik Rezonans)
Bilgisayarlı Tomografi
Dijital Floroskopi
Mamografi
Röntgen
Renkli Doppler
• Patoloji
Hizmet Birimleri
1
Ağustos 2014
5. Gelecek 25 Yıl...
Globalleşen dünyamızda bazı ülkeler sağlıkta sınıfta kalırken
ülkemiz sağlıkta değişim ve dönüşüm projeleriyle örnek ülke
konumuna gelmiştir.
Bu değişim ve dönüşümün öncüsü Kamu olmakla beraber
yaşanan rekabet ortamı, insanların sağlığa daha çabuk, kolay ve hızlı
ulaşma isteği, özel sektörün itici gücü olmuştur.
Sağlıkta kişi başına düşen harcamalar OECD ülkelerine göre
çok gerilerdedir. Yaşam süresinin uzaması, yaşamdan ve sağlıktan
beklentilerin artması harcamaları daha da arttıracaktır.
Sektörde kalıcı olmanın yolu; insanı merkeze alan, akılcı
çağdaş, hızlı karar alabilen, bilim ve teknolojiyi yakından takip eden
bir yönetim anlayışıyla mümkündür.
Bu yönetim anlayışıyla 25 yılda üç hastane ve bir OSGB kuran
grubumuz gelecek çeyrek asra yeni atılımlar ve yatırımlar yapmanın
heyecanıyla girmektedir.
Kalın Sağlıcakla...
Uzm. Dr. Alaattin ERSOY
Yönetim Kurulu Başkanı
Uzm. Dr. Alaattin ERSOY
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
2
Ağustos 2014
6. Prof. Dr. Safiye BİLGİN
Nöroloji Uzmanı
Baş ağrısı tüm dünyada hemen hemen herkesin hayatları boyunca en az bir
kez yaşadığı bir şikayettir. Bazıları için ender gelişen bir belirti olurken bazıları
içinse hayatı kısıtlayan kronik bir hastalık veya hayatı tehdit eden bir hastalık
olabilmektedir. Birçok hasta altta yatan ciddi bir hastalık belirtisi olabileceğinden
korkar. Bu bölümde baş ağrısı tipleri genel hatlarıyla incelenecektir.
b
a
ş
a
ğ
r
ı
s
ı
3
Ağustos 2014
7. Migrenli veya gerilim baş ağrıları olan hastalarda, spontan olarak veya analjezikler ya da ergotaminlerin aşırı
kullanılması sonucu olarak kronik günlük baş ağrıları gelişebilir. Tedavi, aşırı ilaç kullanımının kesilmesinden
ibarettir. Koruyucu migren ilaçları da baş ağrısının tekrarını önlemede yardımcı olabilir.
C. Kronik Günlük Baş Ağrısı
A. Migren
Baş ağrısıyla karakterize en sık karşılaşılan hastalıklardan olan migren son yıllarda çok fazla ilgi
uyandırmaktadır.
Migrenin nedeni bilinmemektedir ancak bazı
tetikleyiciler sıkça gözlemlenmiştir.
- Hastaların çoğunun ailede migren öyküsü
vardır.
- Stres, değişen uyku saatleri, adet görme,
alkol kullanımı, kafein kesilmesi, çeşitli gıda
maddelerinin yenilmesi vb. gibi durumlara
dayandırılabilir.
- Görünüşte küçük kafa travmalarından sonra
gelişebilir; tanısı ve tedavisi uzamış rahatsızlığı
engelleyebilir.
a. Aura’sız Migren (Basit Migren): Beyinde
yaygın veya tek taraflı zonklayıcı baş rahatsızlığı
ile karakterize, aralıklı bir sendromdur. Bulantı,
kusma, fotofobi (ışıktan rahatsız olma), sonofobi
(gürültüden rahatsız olma) ve/veya iştahsızlık,
baş ağrısına eşlik edebilir.
b. Aura’lı Migren (Klasik Migren): Sıklıkla görme
yarı alanı içinde geometrik biçimde olan renklerin,
canlı görsel ışık dizileri şeklinde aura ile ortaya
çıkmasıdır. Zonklayıcı baş ağrısı genellikle
görsel bulguların karşı tarafındadır ve hastada
bulantı, kusma, fotofobi, sonofobi ve iştahsızlık
olabilir. Aura’lı migren görme alanı bozuklukları
ve vücudun bir yarısında his kaybı gibi geçici
nörolojik bozukluklarla birlikte olur.
Biofeedback tedavisi, hastaların stresle daha fazla
ilişkili olan migren ataklarını azaltabilir.
1. Etiyoloji: 3. Tedavi:
2. Migren Sendromları:
Mümkün ise öncelikle uyarıcı etkenler
kaldırılmalıdır.
a. Migren Ağrısını Erken Durduran Tedavi:
Oral, dil altı ve fitil şekilleri bulunan ergotamin
ve dihidroergotamin (dhe) kullanımı.
Gebe kalmak isteyen kadınlar, kontrolsüz
hipertansiyonu bulunanlar, sepsisteki böbrek-
karaciğer yetersizliği bulunanlar ve koroner,
serebral veya periferik damar hastalıkları
bulunanlarda bu yöntemden kaçınmak gerekir.
Zaman zaman aspirin veya nonsteroid
anti-inflamatuvar ilaçlar (NSAID’ler) migreni
durdurabilir. Semptomatik rahatlama için
analjezikler de kullanılabilir.
Triptanlar, akut migren tedavisinde etkili bir
ajandır.
b. Profilaktik Tedavi: İlaç kullanımı ve baş ağrısını
uyarıcı durumlara karşı hastanın davranışlarında
değişiklikler yapma şeklinde belirtilebilir.
Medikal tedavide, beta-blokerler, trisiklik antidep-
resanlar, kalsiyum kanal blokerleri, NSAID’ler veya
valproik asit, topiramat, migreni önlemede kul-
lanılabilmektedir. Hastada belli bir ilacın etkisini
(baş ağrısını önleyici etkiden başka bir etki) kısmen
ihtiyaca göre kullanmak, kısmen de engellemek
için ilaç tedavisi seçiminde yol gösterilir. Başlan-
gıçta düşük doz verilmeli ve dozaj yükseltildikçe
tedavi edici faydaları ve istenmeyen yan etkileri
düzenlenmelidir. Doz yararlı bir yanıt alınıncaya
veya istenmeyen yan etkiler gelişinceye kadar ar-
tırılabilir. Bir ilacın etkisiz olduğunu düşünmeden
önce, maksimal bir dozun birkaç hafta kullanılması
gereklidir.
Biofeedback tedavisi, hastaların stresle daha fazla
ilişkili olan migren ataklarını azaltabilir.
Başın çevresinde bant şeklinde
rahatsızlık ile karakterizedir. Bu tip
baş ağrıları genellikle gündüzleri
meydana gelir ve duygusal stres
ile bağlantılı olabilir.
Baş ve boyunun arkasındaki
kaslar genellikle hassastır ve
spazm halinde olabilir.
Bu tip baş ağrısı ile basit
migren arasında ayrım yapmak
zor olabilir.
Tedavide NSAID’ler, kas
gevşeticiler, ılık ıslak ısı ve
bazen antidepresif ilaçlar
ve psikoterapi uygulanması
gereklidir.
B. Bir Kas Gerilmesi veya Gerilim Baş Ağrısı
4
Ağustos 2014
8. D. Küme (Cluster) Baş Ağrısı
Küme baş ağrıları; şiddetli, göz
çevresinde olan baş ağrılarıdır.
Otuz ila doksan dakika sürer ve
birkaç hafta veya ay boyunca
günde bir defa ya da birkaç
defa meydana gelir.
Tek taraflı ağrıyla birlikte
ağrının olduğu tarafta gözyaşı
akması, konjoktival hipermi,
nazal konjesyon ve horner
sendromu olur. Tipik hasta, orta
yaşlı bir erkektir.
Bu tip baş ağrısı olan hastalar
genellikle sessiz ve karanlık yerler
arayan migrenlilerin tersine
genellikle dolaşırlar.
Tedavi olarak: Ağrıyı başlangıçta
durduran ve semptomatik
olan tedavi; %100 oksijen,
ergotamineler, analjezikler veya
triptanları içerir. Profilaktik
tedavi; lityum, kalsiyum kanal
blokerleri veya kortikosterioidleri
içine alır.
E. Temporal (Dev Hücreli) Arterit
Bir şakakta odaklanmış veya oksipal alanda yerleşmiş baş ağrısından şikayet eden 50 yaş üzeri hastalarda
dev hücreli arterit araştırılmalıdır. Buna bağlı semptomlar, görme bozuklukları, çene kaludikasyon, ateş,
atraji myalji ve kilo kaybıdır. Bu hastaların yaklaşık %50’sinde polimyaljia romatika da vardır.
Kortikosteroid tedavi hızlı iyileşmeyi sağlar.
Sıklıkla idiopatik olan bir sendromdur fakat multiplskleroz (MS), neoplazi ve trigeminal sinire bası yapan
vasküler halkalar ile birlikte olabilir. Sıklıkla bir tetik noktası ile beraber şimşekvari-hızlı, şiddetli yüz ağrısı,
trigeminal nevraljiyi düşündürür. Yüz duyularında hiçbir kayıp yoktur.
Tedavi şekilleri, karbamazepine, baklofen ve cerrahi girişimi içerir.
G. Trigeminal Nevralji
Yukarıda sayıldığı gibi baş ağrısı
kendini değişik hastalıklar şeklinde
göstermektedir.
Başarılı bir tedavinin ilk basamağı
güvenilir ve özgün bir tanıdır.
Bu sebeple baş ağrısı yakınmaları
nedeninin belirlenmesi
açısından daima daha ileri
değerlendirme gerektirir.
Bilinen bir nedeni yoktur fakat şişmanlık, hamilelik, oral kontraseptifler, sistemik SLE ve birçok başka
durumlarla birlikte bulunur. Oldukça sabit ve yaygın baş ağrısının açık bilinç, papil ödemi ve normal
nörolojik muayene ile birlikte gelişmesi bu hastalığı düşündürür. Bulanık görme oluşabilir ve görme kaybı
en ağır komplikasyonudur. Tanı için BT veya MR taraması önerilir.
F. Selim İntrakranial Hipertansiyon
İndometazin tedavisi ile iyileşebilen şiddetli, tek taraflı ağrı ile karakterizedir. Kronik paroksismal
hemikrania, gece uykudan uyandıran, 2 dakikadan 2 saate kadar sürebilen, otonomik özellikler ile
beraber olan, ağrılı, multipl ataklar (günde 40’a kadar) ile karakterizedir. Alkol, krizleri uyarabilir.
Epizodik paroksismal hemikrania, gece uykudan uyandıran ve otonomik özellikler ile beraber olan,
yarım saat kadar süren, multipl ataklar (günde 6 ile 30 arası) ile karakterizedir. Aylar hatta yıllar süren
remisyonlar meydana gelebilir.
H. İndometazin’e Yanıt Veren Baş Ağrıları
5
Ağustos 2014
9. Dyt. İbrahim KALKIŞIM
Diyetisyen
• Günlük diş bakımı, diş temizliği, yeterli miktarda kalsiyum ve fosfor alımı önemlidir.
• Yemekler azar azar yenmeli ve öğün sayısı arttırılmalıdır.
• Yumuşak, sulu veya tam sıvı beslenme planı uygulanmalıdır.
• Çok sıcak ve çok soğuk besinler tüketilmemelidir.
• Tuzlu, baharatlı, soslu besinler (hardal, ketçap vb.) kullanılmamalıdır.
• Asitli içecekler, meyve suları (portakal, limon, greyfurt, domates) tüketilmemelidir.
• Kuru besinler tüketilmemelidir.
• Alkollu içeceklerden uzak durulmalıdır.
• Sigara içilmemelidir.
• Yutma güçlüğü, çiğneme güçlüğü olanlar özel araç (pipet) yardımıyla beslenmelidir.
• Enteral beslenme (ağızdan ya da burundan) önerilebilir.
SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARINDA
Diyet nerileri
- Akalazya
- Gastrit
- Ülser
- Reflü
6
Ağustos 2014
10. • Şişmanlık varsa, zayıflanmalıdır.
• Karın içi basıncı arttıran sıkı kemer, korse gibi uygulamalardan kaçınılmalıdır.
• Yemekten sonra uzanmak veya yatmaktan kaçınılmalıdır.
• Yatağın başının 15-20 cm yükseltilmesi faydalıdır.
• Sigara ve alkol tüketilmemelidir.
• Tok karnına egzersiz yapılmamalıdır.
• Günde en az 3 öğün düzenli yemek yenilmelidir.
• Yatmadan önce yemek yeme alışkanlığı varsa,
vazgeçilmelidir.
• Koyu çay, kahve, karbonatlı içecekler, domates,
asitli meyve suları, acı baharatlar ve bazı hastalar
çiğ sebze ve meyveyi tüketmemelidir.
• Proteinden zengin besinler arttırılıp,
yemeklerde sıvı alımı azaltılır.
Sıvı alımı öğün aralarına kaydırılır.
• Kızartma ve kavurmadan, çok sıcak ve çok
soğuk besinlerden uzak durulmalıdır.
Özofagus Akalazyası
• 24-36 saat sadece sulu besinler verilir (Hastalığın şiddetini tespit etmek için).
• Az posalı, sulu, yumuşak besinler tüketilmelidir.
• 6-8 öğün beslenilmelidir.
• Besinler iyice çiğnenmeli ve her lokma sonrası bir miktar su alınmalıdır.
• Gaz, yutma güçlüğü gibi sıkıntı veren besinler diyetten çıkartılır.
• Eğer yeterli beslenme sağlanamadıysa, enteral (ağız ya da burundan) beslenme uygulanır.
Diyette
Reflü
Özofagus (yemek borusu)
düz kasları arasındaki sinir ağının
bozulması, Özofagusun mideye
girdiği yerde darlık olmasıdır.
20-40 yaşlarında başlayan bu
hastalık yavaş yavaş artan yutma
güçlüğü ile kendini gösterir.
Hem katı hem de sıvı
maddeleri yutmada güçlük, reflü,
sırt, boyun ve kollara yayılan ağrı,
öksürük, ağızda kötü koku ve tat
görülen belirtilerdir.
Bazen yedikleri bir şeyin
günlerce yemek borularında kal-
dığını görülebilir.
Özofagus akalazyası teşhisi
endoskopi ve bu işlem sırasında
alınan parçanın doktor tarafından
patolojik incelemeye alınması ile
yapılır.
Midedeki içeriğin özofagusa geri gelmesi olayıdır. Her 10 kişiden 4’ünde görülür. Normalde yemek
sonrası 10-15 kez reflü görülür.
Diyette
7
Ağustos 2014
11. • Enerjiden ve besin öğelerinden yeterli ve dengeli beslenilmelidir.
• Yemek saatleri belirli ve düzenli olmalıdır. (Üç ana öğün yapılmalıdır, ara öğünlere
gerek yoktur özellikle gece öğününe dikkat edilmelidir.)
• Saf şeker tüketimine dikkat edilmelidir fakat süzme bal aside karşı koruyucu etki
gösterebilir.
• Protein tüketimi arttırılmalıdır.
• Sütün içerdiği kalsiyum midedeki asidi arttırdığı için, tek başına süt tüketilmemelidir.
Tüketilecek miktar günde 1-2 su bardağıdır.
• Tuz tüketimine de dikkat edilmeli, günlük 5 gr'ı geçmemelidir.
• Ülserde alkol tüketimi uygun olmamakla birlikte bazı hastalar orta düzeyde yiyecekle
şarabı tolere edebilir fakat % 40 ve üzeri alkollü içkiler tüketilmez, biranın da mide
asidini arttırıcı etkisi vardır.
• Acı baharat, asitli meyve suları, hardal, mide mukozasında ödem ve harabiyete neden olur.
• Kan şekerinin düşmesi midede asidi arttırır, bu yüzden uzun süre aç kalmamak
önemlidir.
• Yemekler çok sıcak olmamalıdır.
• Kafein tüketimi asit salgısını arttırdığı için dikkat edilmelidir. Özellikle bazı hastalar
çay, kahve ve kolayı tolere edebilir, duruma göre tüketilir.
Gastrit
Ülser
• Yemekler az az ve sık sık yenmeli günde en az 6-8 öğün yapılmalıdır.
• Koyu çay, alkol, kahve, kızartmalar, baharat, hardal tüketilmemeli, sigara içilmemelidir.
• Çok sıcak ve çok soğuk besinler tüketilmemelidir.
• Yemek yerken hava yutmamaya özen gösterilmelidir.
(Hızlı yeme, yerken konuşma...)
• Yemekler yavaş yenmeli ve iyice çiğnenmelidir.
• Gastritli hastalar her gün taze meyve-sebze tüketmelidir.
Ayrıca duruma göre C vitamini takviyesi yapılabilir.
Mide mukozasının iltihaplanmasıdır. Anoreksia, yanma, ağrı, şişkinlik, bulantı, kusma, ishal, ateş
su kaybı belirtileri arasındadır. Erkeklerde ve 60 yaş üzerinde daha çok görülmektedir.
Sindirim sisteminde midede salgılanan sıvının ulaşabildiği bölümde oluşan harabiyettir. Dünyada
görülme sıklığı %10’dur. Erkeklerde daha fazla görülmektedir. Özellikle Helicobacter Pylori denen bir
bakteri enfeksiyonu kronik gastrite neden olur.
Diyette
Diyette
8
Ağustos 2014
12. Op. Dr. Mine Fisun ERGÜL
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Kadın için adet kanamasının 7 - 10 güne kadar sürmesi normaldir. Eğer adet
dönemi düzenli değilse, kanama süresi normalden uzun ve fazla ise, kanama
dönemleri değişiklik gösterir ise, anormal rahim kanaması oluşabilir.
Bu bölümde, anormal kanama nedenlerini, nasıl tanı konacağını, nasıl tedavi
edileceğini açıklayacağız.
• Nedenler
• Tanı
• Tedavi
• Hormonlar
• Diğer İlaç Tedavileri
• Cerrahi
ANORMAL RAHİM
KANAMALARI
9
Ağustos 2014
13. Adet dönemi sırasında
yumurtalıklardan salgılanan
östrojen ve progesteron
hormonu rahmin iç yüzeyini
kaplayan endometrium
dediğimiz tabakada değişikliklere
neden olur. Her ay, adetin
başlamasından yaklaşık 12-14
gün sonra yumurtalıklardan
herhangi birisinden yumurta
serbest bırakılır. Bu olaya
yumurtlama adı verilir.
Yumurta fallopian tüp denilen
kadın kanalından herhangi
birisinin içine girerek sperm
ile dölleneceği yere ulaşmaya
çalışır. Eğer yumurta döllenmez
ise gebelik oluşmaz ve hormon
düzeyleri azalmaya başlar.
Bu azalma devam edince rahim
içinde gelişen doku dökülecektir.
Bu dökülme aylık adet kanaması
dönemini ifade eder. Adet
dönemi kanama döneminin
ilk gününden itibaren başlar
ve gelecek adet döneminin
ilk gününe kadar devam eder.
Adet dönemi yaklaşık 28 gün
sürer fakat bundan daha uzun
veya kısa olabilir. Eğer dönem
35 günden daha fazla veya 21
günden kısa ise anormal olarak
düşünülmelidir. Adet döneminin
3 normal dönem boyunca ya da
6 ay boyunca olmamasına
amenore denir. Normal olmayan
bu durumun, çeşitli nedenleri
olabilir. Eğer adet döneminiz
gecikir ise doktora başvurmanız
gereklidir.
Anormal kanama herhangi bir
yaşta olabilir. Kadının hayatında
adet dönemlerinin anormal
sayılabilecek şekilde düzensiz
olduğu bazı dönemler vardır.
Adet döneminin ilk başladığı
9-16 yaşlar arasındaki adet
dönemleri, böyle olup düzenli
değildir. Yaklaşık 35 yaş gibi çok
erken zamanda başlayabilen ve
yaklaşık 50 yaş civarına kadar
devam eden perimenopozal
dönem de böyle bir süreçtir. Bu
dönemde her adet döneminin
giderek kısalması normaldir.
Aynı zamanda adetlerin
gecikmesi ve kanamanın
azalması bu dönemde normal
olabilir. Ama kanamanın
fazla olması her şekilde
araştırılmalıdır.
• Gebelik
• Düşükler
• Dış gebelik
• Doğum kontrol yöntemlerine bağlı olan sorunlar (doğum kontrol hapı, spiral vs…)
• Rahim veya rahim ağzının iltihapları
• Myomlar
• Pıhtılaşma bozuklukları
• Polipler
• Çeşitli tip kanserler (Uterus-rahim, serviks-rahim ağzı, vajen-hazne )
• Kronik medikal sorunlar (tiroit, şeker hastalığı)
• Adet dönemleri arasındaki kanamalar
• İlişkiden sonra olan kanamalar
• Adet döneminin herhangi bir zamanında olan damlama tarzında kanamalar
• Adet kanamasının normalden fazla veya uzun olması
Anormal rahim kanamaları:
Anormal Kanamanın Diğer Nedenleri
Anormal kanamanın birçok
nedeni vardır. Doktorunuz
bulunduğunuz yaş gurubunda
en sık görülen anormal
kanama nedenlerini kontrol
ederek kanama nedeninizi
daha kolay saptayabilir.
Bu nedenlerin bazıları ciddi
olmayıp kolayca tedavi
edilebilir. Bazıları ise ciddi
olabilir. Mutlaka hepsi kontrol
edilmelidir. Bazı kadınlardaki
anormal veya fazla kanamanın
nedeni hormonal olabilir.
Bu durum belli hormonların,
vücut tarafından fazla veya az
üretilmesi ile ilişkili olabilir.
Bazen de tiroid bezindeki
sorunlar (guatr) ya da bazı
ilaçların kullanımına bağlı
olarak ortaya çıkabilir.
Nedenler
10
Ağustos 2014
14. Anormal kanama tanısını doktorunuzun koyabilmesi için ilk yapılacak şey hastanın kişisel ve
ailesel sağlık öyküsünün alınmasıdır. Bunun için:
Doktorunuz aynı zamanda adet düzeninizi de
soracaktır. Bunun için bir takvim üzerinde adet
başlama ve kanama zamanlarının işaretlenmesi size
yardımcı olacaktır. Takiben fizik muayene olacaksınız.
Kan sayımı, eğer gebelik varsa bunları gösteren kan
testleri yapılacaktır. Sizin yakınma ve bulgularınıza
göre aşağıda sıralanan testlerden bir veya daha
fazlasına gereksinim duyulabilir.
• Hemogram (Kan sayımı)
• B-HCG (Gebelik testi)
• Endometrial biyopsi: Rahim içinin bir kateter yardımıyla kibarca kazınması sonrası alınan
parçanın, mikroskop altında değerlendirilmesi.
• Ultrason: Ses dalgalarının oluşturduğu görüntüler yoluyla pelvik organların değerlendirilmesidir.
Bu cihaz, hazne yoluyla ya da karın üzerinden kullanılır.
• Sonohisterografi (SİS): Küçük bir plastik kateter kullanılarak rahim içinin steril sıvı ile doldurulmasını
takiben vajinal yolla yapılan ultrasonik değerlendirme.
• Histeroskopi: Teleskoba benzer ince bir alet yardımıyla vajen ve rahim ağzından geçilerek
rahim içinin direkt gözle incelenmesi.
• Histerosalpingografi: Rahim içine ve fallopian tüplere verilen kontrast maddenin röntgen ile
gösterilmesi.
• Laparoskopi: Karından, göbeğin hemen altından yapılan ince bir kesiden karın içine ince bir
teleskopun yerleştirilmesi yoluyla karın içine bakılması.
Bu testlerin çoğu doktorun odasında yapılabilirken, bazıları hastane
koşullarında gerçekleştirilebilir.
Tanı
• Geçmişteki veya şimdiki hastalıkları
• Kullandığı ilaçlar
• Doğum kontrol yöntemi kullanımı
• Vücut ağırlığı, yeme ve egzersiz alışkanlıkları, stres düzeyi sorgulanır.
11
Ağustos 2014
15. Tedavi
Anormal kanamanın tedavisi,
nedeni, hastanın yaşı,
kanamanın şiddeti, çocuk
isteyip istemediği gibi, birçok
faktörlere bağlıdır. Hormon
tedavisi veya diğer ilaç tedavileri
kullanılabileceği gibi, cerrahi
de uygulanabilir. Doktor verdiği
tedavinin etkinliğini ancak
birkaç adet döneminden sonra
değerlendirebilir. Eğer gebe
olduğunuzu düşünüyorsanız,
doktorunuz herhangi bir
tedaviye başlamadan önce,
gerekli testleri tekrar yapmaya
gereksinim duyabilir.
Hormonlar
Doktorunuz adetlerinizin daha
düzenli olması için, doğum
kontrol hapı reçete edebilir.
Bu yaklaşım diğer yakınmaların
da düzelmesine yardımcı olur.
Progesteron, endometrial
hiperplazi denen rahim içi
kalınlaşmasının, tedavisini ve
önlenmesini sağlar. Hormonların
kanamayı kontrol altına almaları
birkaç ay sürer. İlk aylarda
fazla olan kanamalar, takip
eden aylarda hafifler. Hormon
tedavisi, sizin gebelik isteyip,
istemediğinize göre verilecektir.
Diğer İlaç Tedavileri
Ağrı kesicilere benzer
nonsteroidal antiinflamatuar
ilaçlar ağır kanamaları kontrol
etmemize yardımcı olabilir.
Bunlar ayrıca adet sancılarını
azaltırlar. Bir başka tedavi
seçeneği pıhtılaşmaya etki
ederek tedavi olanağı sağlayan
ilaçlardır (traneksamik asit).
Eğer enfeksiyon var ise
antibiyotik de verilecektir.
Cerrahi
Bazı kadınlarda anormal uterin
kanamaya neden olan myom
veya polip gibi anormal yapıların
çıkarılması için cerrahiye
gereksinim duyulabilir. Kürtaj
ya da histeroskopi yardımıyla
yapılabileceği gibi, bazen
de açık cerrahiye gereksinim
duyulabilir. Endometrial
ablasyon da anormal uterin
kanamanın tedavisinde kullanılır.
Endometrial ablasyon, elektrik,
lazer, ısı veya dondurma
yollarından herhangi birisi ile
rahim içinin tahrip edilmesidir.
Bu durum kanamanın kalıcı
olarak ortadan kaldırılması
istendiğinde yeğlenir.
Tedaviden önce mutlaka
endometrial biyopsi alınmalıdır.
Kadın bu işlemden sonra
genellikle hamile kalamaz.
Histerektomi (rahmin alınması)
anormal kanamanın tedavisinde
sıklıkla kullanılan bir başka
girişimdir. Kadın bundan
sonra gebe kalamayacaktır.
Tedaviye karar vermeden önce
bu seçeneklerin düşünülmesi
gerekir.
Eğer adetlerinizin düzensiz olduğunu fark
ettiyseniz, doktora başvurunuz. Anormal
kanamanın birçok nedeni vardır. Doktorunuz
sizi muayene etmeden, anormal kanamanın
nedenini söyleyemeyecektir. Eğer, kanama
nedeni bulunursa, anormal kanama da
başarı ile tedavi edilecektir. Eğer tedaviye
rağmen devam eder ise ya da tekrarlar ise
doktorunuzun sizi tekrar görmesini öneririz.
SONUÇ
OLARAK
12
Ağustos 2014
16. İmplant günümüzde doğal dişlere en yakın
alternatiftir. İmplant yapılan diş, geleneksel köprü
ve protezlere göre daha iyi konuşma ve çiğneme
fonksiyonu sağlar. İmplant yöntemi yüzünüzde
doğal bir görünümü de beraberinde getirir.
İmplant (diş ekme) nedir?
Dr. Uğur HAVLUCU
Oral İmplantoloji Uzmanı
Bugün implantın, 21. yüzyılda üzerinde
en çok çalışılacak olan diş tedavi şekli olduğu
anlaşılmaktadır. Doğru teşhis, yeterli bilgi, tec-
rübe ve ekipmanla uygulandığında diş implan-
tı, hasta ve hekim açısından başarılı sonuçlar
verebilen bir tedavi şeklidir. Kısaca implant,
eksik olan dişlerin fonksiyon ve estetiğini
tekrar sağlamak amacıyla çene kemiğine
yerleştirilen ve uygun malzemeden yapılan
yapay diş köküdür.
13
Ağustos 2014
17. İmplant günümüzde doğal dişlere en yakın alternatiftir.
İmplant’ların
çeşitleri var mıdır?
Evet. Seri kullanıma
girdikten sonra değişik
implant tipleri üretilmiştir.
Ancak günümüzde en popüler
olan implant tipi ‘vida’ şekilli
olanlardır.
Her hastaya implant
uygulanabilir mi?
İmplant vidaları belirli
kalınlığı ve genişliği olan
yapılardır. Bu nedenle implant
konulması öngörülen bölgede,
çene kemiğinin, bu implant
vidasını kabul edecek yükseklik
ve genişliğe sahip olması
gerekmektedir. Varolan kemiğin
kalitesi de implant başarısını
etkileyen faktörlerden birisidir.
Ayrıca tedaviden önce ve
implant ağızda kaldığı sürece
dişetlerinin tamamen sağlıklı
olması gerekmektedir. Hastanın
genel sağlık durumu iyi olduğu
sürece implant uygulamasını
engelleyecek bir üst yaş limiti
yoktur ancak kemik gelişimi
tamamlanmamış çok genç
hastalara uygulanması tercih
edilmeyebilir.
İmplant yerleştirilirken
acı duyar mıyım?
Uygun anestezi
yöntemlerinin uygulanması
durumunda hayır. Operasyon
sırasında hasta tercihine göre
genel ya da lokal anestezi
kullanılabilir. Genellikle
implant’ın yerleştirildiği akşam
duyulabilecek ağrı basit ağrı
kesiciler ile giderilebilir. Bir
çok hasta bu ağrının normal
diş çekiminden sonra duyulan
ağrıdan farklı olmadığını
belirtmektedir. Tedavinin
problemsiz tamamlandığı
vakalar da implantların varlığını
bile hissetmeyecek kadar rahat
olursunuz.
İmplantlar
yerleştirildikten
hemen sonra
protezlerim takılabilir mi?
Hayır. Implant’ların kemik ile tam
birleşmesini (Osteointegration)
sağlamak için iyileşme dönemi
olan ilk 3-6 ay boyunca implant
üstüne gelen yüklerin en aza
indirgenmesi gerekir. Ancak
doktorunuz bu iyileşme süresinde
size uygun bir geçici protez
yaparak sizin fonksiyonunuzu
iade edecektir.
İmplantların temizliği
önemli midir?
Evet. Hem de çok
önemlidir. implantların ağız
içindeki yabancı cisimler olduğu
düşünülürse temizliklerinin en
az kendi dişleriniz kadar hatta
daha da önemli olduğunu taktir
edersiniz. İmplantların temizlikleri
belli bir öğrenme süreci
gerektirse de, zor değildir. Ancak
bu iş için yeterli zamanı ayırmanız
gerekmektedir. Unutmamanız
gereken şey, bu tip bir tedavinin
başarılı olması için gerekli en
önemli faktörün düzenli ağız
bakımı olduğudur.
İmplantların
üzerine protez
nasıl yerleştirilir?
İmplantlar üzerine yapılacak
protezler vakanın özelliğine göre
değişik tipte olabilir. Yani bunlar
kolayca temizlenmesi amacı ile
hasta tarafından çıkartılabilecek
şekilde olabileceği gibi
ancak dişhekimi tarafından
çıkartılabilecek şekilde de
planlanabilir.
Her iki planlamanın da avantaj
ve dezavantajları bulunmaktadır
ve sizin için uygun olan tasarımı
hekiminiz tedaviniz başlamadan
önce size anlatacaktır.
Eksik her diş için ‘bir’
implant gerekir mi?
Hayır. Eğer eksik diş
sayısı ‘1’den fazla ise implant
uygulanacak bölgeye bağlı
olarak tek bir implant 2 ya da 3
diş yerine hizmet verebilir.
İmplant vidası kemik
ile kaynaşmaz ise
(osseointegre
olmaz ise) ne olur?
Doğru implant ve yöntem
kullanılması durumunda böyle bir
olasılık yok denecek kadar azdır.
Bu tip bir başarısızlık genellikle
cerrahi operasyonu takip eden ilk
6 ay içinde ortaya çıkar. Böyle bir
durumda diş çekimi kadar kolay
bir işlem ile implant yerinden
çıkartılmalıdır. Bu bölgedeki
kemiğin iyileşmesini takiben yeni
bir implant konulabileceği gibi,
klasik tip protezlerden birisi de
tercih edilebilir. Ancak, genellikle,
2’den fazla implant konulan
vak’alar da arta kalan implantlar
protezin de yeniden tasarlanması
ile hizmet vermeye yeterli
olmaktadır.
1 4
5
6
7
8
2
3
14
Ağustos 2014
18. a) Alt çenede tamamen dişlerini kaybedip protez
taşıyan hastalar:
Bu hastalar protezin hareketine bağlı olarak
sürekli ağrıdan (vuruk) ve iyi çiğneyememekten
şikayetçidirler. Bu şikayet zaman içinde proteze
destek olan kemik dokunun erimesi ile daha da
artar hale gelir. Bu tip hastalarda implant tedavisi
yukarıdaki tüm şikayetleri ortadan kaldırdığı gibi
kemiğin erimesini de durdurmaktadır.
b) Üst çenede tamamen dişlerini kaybedip protez
taşıyan hastalar:
Üst protezler alt çene protezlerine oranla
daha stabil olsalar da protezin damağı kapatan
tasarımı tat alma duygusunu azaltıp mide bulantısına
neden olabilmektedir.
c) Alt ya da üst çenede dişlerinin bir kısmını
kaybetmiş hastalar:
Bu hastaların şikayeti kancalarla tutunan
protezin çirkin görüntüsü ya da köprü yapılabilmesi
için sağlam dişlerini kestirme zorunluluğu olarak
sayılabilir.
d) Tek dişini kaybetmiş hastalar:
Bu hastalar tek bir dişin restorasyonu için
en az komşu iki dişi feda etmek zorunda olan
hastalardır. Tek bir implant’ın yerleştirilmesi komşu
dişleri kurtardığı gibi daha fonksiyonel sonuçların
ortaya çıkmasına da neden olur.
İmplant Tedavisi
Hangi Vak’alarda Ne Avantajlar Sunar?
İmplant tedavisinde gözlenebilecek riskler nelerdir?
Ağız içi ya da dışı tüm cerrahi
işlemlerde gözlenebilecek risklerin ötesinde
bir risk söz konusu değildir. Bunlar erken
dönemde enfeksiyon ve alerji, protezlerin
tamamlanmasından sonraki geç dönemde ise
yetersiz ağız temizliğine bağlı iltihaplanmalar
şeklinde ortaya çıkabilir. Özellikle erken dönem
iyileşmesi sırasında sigara kullanmak enfeksiyon
riskini arttırmaktadır.
İmplant tedavisinin dezavantajları nelerdir?
• Yüksek fiyat
• Çok özenli ve zaman ayrılarak yapılması gereken ağız temizliği işlemi
İmplant tedavisinin avantajları nelerdir?
• Daha iyi çiğneyebilme - Her istediğini yiyebilme
• Daha iyi estetik görünüm
• Özgüvenin geri kazanılması ile daha mutlu bir sosyal hayat
• Her şeyi yiyebilmeye bağlı olarak daha sağlıklı ve dengeli beslenme
İmplant yaptırmak pahalı mıdır?
Maalesef, evet. Kullanılan tüm malzemenin
ithal olması ve sağlıklı implant üretimi için çok
yüksek teknolojiye gereksinim duyulması tedavinin
fiyatını belirlemektedir. Ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik şartlar nedeniyle döviz kurlarında gözlenen
artışlardatedavininmaliyetiniolumsuzetkilemektedir.
Ancak kesin fiyat uzman hekimlerimizin sizi muayene
edip, bu tedavi şekli için uygun bir hasta olup
olmadığınızı belirlemeleri ve istediğiniz protez şekline
göre değişecektir. implant yerleştirme işleminin
karmaşıklığı ve uzunluğu, hastanın diş sağlığı ve
ihtiyaçlarına bağlı olarak değişir ve sonuç büyük bir
yatırım olabilir. Buna rağmen 350 hastaya implant
yerleştirildikten sonra yapılan bir ankette, hastaların
yaptıkları yatırımdan memnun kaldıkları ve gerekirse
tekrar memnuniyetle yaptıracakları bulunmuştur.
15
Ağustos 2014
19. İmplant muayenesinde
neler yapılacak?
Bu muayene sırasında
tedaviye uygun bir hasta olup
olmadığınızın ortaya çıkması için
implant’ları yerleştirecek, üzerinin
protezini yapacak ve daha
sonraki periyodik dişeti bakımını
üstlenecek uzman hekimlerin
sizi muayene etmesi en doğru
yöntemdir. Bu muayene sırasında
sizden genel sağlık durumunuz
hakkında bilgi alınacak ve gerekli
görülürse birtakım tahlilleri
yaptırmanız istenebilecektir.
Bu aşamada ayrıca çeşitli
röntgen incelemeleri ve ağzınızın
modellerinin elde edilmesi
gerekebilecektir.
İmplantların ömrü
ne kadar?
İmplantların ağızda otuz yıl kadar
sorunsuz kaldığı görülmüştür.
Fakat implantlardan ortalama
beklenti bundan kısadır. implantın
ömrü bir çok etkene bağlıdır.
Hastanın sağlığı ve implantların
iyi bakımı bunların ikisidir.
Sonuçta implantlar bir ömür
boyu kullanılabilirler. Ömürlerini
etkileyen birçok etkeni ve sizin
risklerinizi dişhekiminiz size
açıklayacaktır.
İmplant yapma kararında
yaşlılık etken faktör mü?
Hayır. Sağlık yaştan çok
daha önemli bir faktördür.
70-80’lerindeki birçok hastanın
cerrahi riskleri daha genç fakat
sağlık sorunu olan hastalardan
daha azdır. Ayrıca daha yaşlı
kişilerin implanta ihtiyacı
gençlerin ihtiyaçlarından daha
olasıdır çünkü yaşlılarda daha çok
diş kaybı olmuştur.
İmplantların vücut
tarafından reddedilme
riski var mı?
İmplantlar organizma için
herhangi bir yan etkisi olmayan
maddelerden yapılmış, ve
yıllardır yoğun araştırmalara
tabi tutulmuştur. Bu maddeler
genellikle titanyum gibi
metaller ve hiç bir zaman
canlı bir organizmanın parçası
olmayan benzeri diğer
maddelerdir. Vücudun bunlara
karşı antigen üretip kalp ve
böbrek transplantlarında
olduğu gibi reddetmesi
mümkün değildir.
Kanser riski var mı?
Tıbbi literatürde implantların
kansere neden olduğunu
gösteren hiçbir bulguya
rastlanmamıştır.
Bütün implantlar
başarılı mı?
İmplant yerleştirme kararına
varırken göz önünde
bulundurulması gereken bir
çok faktör vardır. Öncelikle
hasta sağlıklı olmalı, hastanın
iyileşme gücü olmalıdır. Örneğin
hasta, kontrol edilmeyen
şeker hastası ise yarı-iyileşme
komplikasyon yaratabilir.
Bu hastalık implantların
yerleştirilmesi tamamlandıktan
sonra gelişirse de implantların
gelecekteki durumlarında
komplikasyonlara yol açabilir.
Ayrıca hasta muayene edilmeli,
hastaya uygun implant ve
implantı yerleştirme yöntemi
özenle seçilmelidir. İmplantlar
dişhekimi tarafından özenle
yerleştirilip bakılmasının yanı sıra
hastadan da özel ilgi görmelidir.
Dişhekimi veya hasta implantlara
iyi bakamazsa komplikasyonlar
ortaya çıkabilir. Bunların yanı sıra
sigara içen ve fazla alkol kullanan
hastalarda implantların başarısı
etkilenmektedir.
16
Ağustos 2014
20. Op.Dr. Ramadan TERZİ
KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı
Baş-Boyun
Kanserleri
Bir yılda 55.000 Amerikalı’da baş ve boyun bölgesinde kanser tespit
edildiğini, bunların 13.000’ inin öldüğünü ve yine bunların önlenebileceğini
biliyor muydunuz?
17
Ağustos 2014
21. Uyarıcı işaretlerin
bilinmesi
Bir yılda 55.000 Amerikalı’da
baş ve boyun bölgesinde
kanser tespit edildiğini
bunların 13.000’inin
öldüğünü ve yine bunların
önlenebileceğini biliyor
muydunuz? Tütün bu
ölümlerin en çok önlenebilir
nedenidir. Her yıl ABD’de
200.000’den fazla insan
sigara ile ilişkili hastalıklardan
ölmektedir. İyi haber bu
sayının sigarayı bırakan
Amerikalı sayısındaki
artışla beraber düşmesidir.
Kötü haberse bazı sigara
içicilerinin dumansız tütün,
çiğnenebilir tütün kullanımına
yönelmesidir ki bunun güvenli
bir alternatif olabileceği
düşünülse de bu doğru
değildir. Bu yalnızca kişideki
kanser riskini akciğerlerden
dudağa taşır. Akciğer kanseri
görülme sıklığı azalırken baş
boyun kanseri sayısında artış
görülmektedir.
Baş boyun kanserleri erken
yakalanırsa tedavi edilebilirler.
Baş boyun kanserinin erken
belirti vermesi özelliği erken
tanı konulabilmesini sağlar.
Muhtemel uyarıcı işaretleri
bilmeli ve doktorunuzu
mümkün olan en kısa
zamanda uyarmalısınız.
Neleri gözlemlemeliyiz?
Boyunda bir şişlik. Baş
boyun kanserleri genellikle
vücutta herhangi bir yere ya-
yılmadan önce boyundaki lenf
düğümlerine yayılır. Boyunda
2 haftadan uzun sürede geç-
meyen şişlikler mümkün olan
en kısa zamanda bir doktor ta-
rafından görülmelidir. Tabii ki
tüm şişlikler kanser demek de-
ğildir. Ancak şişlik ya da şişlik-
ler ağız, gırtlak, guatr kanseri,
bazı lenf kanserleri ve kan kan-
serinin ilk belirtisi olabilir. Böy-
le şişlikler genellikle ağrısız ve
gittikçe büyüme eğilimindedir.
Ses değişimi
Pek çok gırtlak kanseri
ses değişimine neden olur. 2
haftadan uzun süren ses kısık-
lığı ya da ses değişimleri dok-
torunuzu görmeniz açısından
sizi uyarmalıdır. Bir kulak burun
boğaz ve baş boyun cerrahi-
si uzmanı; ses tellerinizi kolay
ve ağrısız yöntemlerle muaye-
ne edebilir. Her ne kadar pek
çok ses değişikliğinin nedeni
kanser değilse de işi şansa bı-
rakmamalısınız. Eğer ses kısık-
lığınız 2 haftadan uzun sürerse
gırtlak kanseri olmadığınızdan
emin olmalı ve doktorunuza
gitmelisiniz.
Dudakta büyüme
Dil ve dudak kanser-
lerinin çoğu geçmeyen yara
ve şişliğe neden olur. Yara ve
şişlikler iltihaplanmadıkça ağrı-
sızdır. Kanama görülebilirse de
sıklıkla hastalığın ileri dönemle-
rine kadar görülmez.Yara ya da
şişlik boyundaki bir kitleye eşlik
ederse bu son derece ciddiye
alınmalıdır. Diş doktorunuz ya
da doktorunuz biyopsi (doku
örnekleme testi) gerekip ge-
rekmediğini değerlendirip bu
işlem için sizi bir baş boyun cer-
rahına sevk edebilir.
Baş boyun kanserlerinin
başarılı tedavisinin erken
teşhise bağlı olduğunu
unutmayın. Uyarıcı bir takım
belirtilerin bilinmesi baş
boyun kanserinde yaşamınızı
kurtarır.
18
Ağustos 2014
22. Baş-boyunda çok sık
karşılaşılan deri kanseri erken
başlanan tedaviye iyi yanıt verir.
En sık alın, yüz, kulak gibi cildin
güneşe maruz kaldığı yerlerde
görülürse de cildin herhangi
bir yerinde olabilir. Deri kanse-
ri sıklıkla küçük soluk bir yara
şeklinde başlar, yavaş büyür ve
ortasında gamze şeklinde bir
çukur ve hatta ülser oluşur. Bu
alanın bir kısmı iyileşirken daha
büyük bir bölümü ülsere kalır.
Bazı deri kanserlerinde renk
değişimi görülür.
Baş-boyunda görülen
diğer kanser tipleri arasında;
yassı hücreli kanser ve habis
melanom sayılabilir. Yassı hüc-
reli kanserlerin bir bölümü alt
dudak ve kulakta görülür.
Deri kanserine benzer
ve erken teşhis edilip uygun
tedavi edilirse genellikle daha
tehlikeli hale gelmez. Dudakta,
yüzde, kulakta iyileşmeyen bir
yara varsa hemen doktora baş-
vurun.
Habis melanom klasik
olarak ciltte koyu mavi siyah
renkli değişime neden olur.
Bununla beraber herhangi bir
bendeki büyüklük, renk deği-
şikliği, kanamanın başlaması
da birer sorundur. Yüz ve bo-
yunda özellikle büyüklük ve şe-
kil bakımından değişiklik gös-
teren mavi siyah renkli bir leke
varlığında mümkün olduğunca
çabuk zamanda bir deri hasta-
lıkları uzmanına ya da başka bir
doktora başvurmalıdır.
Ciltteki değişiklikler
Baş ve boyun kanserlerinin
%30 kadar bir kısmı sigara
kullanımı ve alkol gibi spesi-
fik faktörlere uzun süre maruz
kalmayla yakın ilişkilidir. Siga-
ra ve içki kullanmayan erişkin-
lerde ağız ve boğaz kanseri-
ne neredeyse hiç rastlanmaz.
Uzun süreli güneş ışığına ma-
ruz kalma dudak kanseri ile
ilişkilidir ve cilt kanserinin en
büyük nedenidir.
Baş ve boyun kanserlerinde yüksek riskin tanımlanması:
Ne yapmalısınız?
Tarif edilen tüm belirti ve
bulgular kanser olmayan
durumlarda da varolabilir.
Aslında çoğu zaman bu
şikayetler kanser dışındaki diğer
bazı durumlarda da görülebilir.
Fakat bunu iyi bir muayene
olmaksızın söyleyemezsiniz.
Bu nedenle bu şikayetlerin
varlığında doktorunuza gidin ve
emin olun.
Devam eden kulak ağrıları
Yutkunma esnasında kulak
ve etrafında oluşan ağrılar
boğazda büyüyen tümöre ya
da enfeksiyona bağlı olabilir.
Böyle bir şikayet; yutkunma
güçlüğü, ses kısıklığı ya da
boyunda bir şişlik ile beraber-
se daha da dikkat çekicidir.
Bu bulguların en kısa zaman-
da bir Kulak Burun Boğaz Uz-
manı tarafından da değerlen-
dirilmesi gereklidir.
19
Ağustos 2014
23. Nöroşirurjinin önemli bir hastalık grubunu beyin tümörleri oluşturmaktadır.
Genel olarak beyin tümörlerini malin (kötü huylu) ve benin (iyi huylu) olarak
sınıflandırabiliriz.
Beyin Tümörleri
Doç. Dr. Sedar Baki ALBAYRAK
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
20
Ağustos 2014
24. A- Glial Tümörler: Beynin
en sık görülen kötü huylu
tümörleridir. Kontrolsuz
çoğalma özelliği olan
hücreleri içerir. Hızla büyüyüp
çevrelerindeki sağlıklı dokunun
içine uzanır, çok nadir de olsa
omuriliğe hatta vücudun diğer
organlarına da yayılabilirler.
Evrelendirmesi dört grupta
yapılır. Evre I ve Evre II "düşük
evreli" olarak adlandırılırken,
Evre III (anaplastik astrositom)
ve Evre IV (glioblastoma
multiforme) ise "yüksek evreli"
kabul edilir.
Bu gruptaki bazı diğer
tümörler; ependimom,
medulloblastom,
oligodendrogliomdur.
Sağkalım süreleri, patolojik
evreleme, radyoterapi,
kemoterapi alıp almama
durumu, yaş ile ilişkilidir.
Düşük evreli glial tümörlerde
sağkalım süresi uzundur.
Düşük evreli tümörler yüksek
evreli tümörlere dönüşebilir.
Yüksek evreli gliomlar için
hayatta kalma şansı çoğu
zaman bir yıldan azdır.
B- Metastatik Beyin Tümörleri:
Vücudun başka yerindeki
bir kanserin beyne yayılması
sonucu gelişen tümörlerdir.
En fazla akciğer, meme, kalın
bağırsak, mide, cilt ya da
prostattan kaynaklanırlar.
Ancak bazen köken aldığı
organ saptanamayabilir.
Onkoloji kliniklerinde tanı
konup, tedavi amacıyla
yatırılmış hastaların
% 20-40’ında beyin
metastazları görülmektedir.
Bu oran tüm beyin
tümörlerinin %10’unu
oluşturur. Olanak varsa önce
lokal anestezi ile yapılabilen
stereotaksik cerrahi ile
biyopsi alınarak kesin tanı
konması tedavi seçimini
kolaylaştırır. Kötü huylu
beyin tümörlerinde tedavi
seçenekleri; cerrahi girişim,
biyopsi, ışın tedavisi, ilaç
tedavisi ve radyo-cerrahidir.
Tedaviye yanıt, tümörün köken
aldığı odak, yayıldığı organ
sayısı, metastatik lezyon sayısı,
hastanın yaşı, ek hastalık
bulunup bulunmaması gibi
faktörlerle ilişkilidir. Bu
nedenle sağkalım süreleri
farklıdır.
I-Malign Tümörler
Bunlar genellikle kafatası
içinde ama beyin dokusu
dışında gelişen tümörlerdir.
Meningiomalar, hipofiz ade-
nomları, kraniofaringioma-
lar, dermoid ve epidermoid
tümörler, hemanjioblastom,
kolloid kist, subependi-
mal dev hücreli astrositom,
nörinomlar bu grubun en
sık karşılaşılan lezyonlarıdır.
Menengiomalar bu grubun
önemli bir kısmını oluşturur.
Diğer organlardaki iyi huylu
tümörlerin aksine, iyi huylu
beyin tümörleri bazen hayatı
tehdit edecek durumlara
neden olabilirler.
Bazıları (örneğin menengioma-
lar) nadir de olsa kötü huylu
tümöre dönüşebilirler. Genel-
likle çevrelerindeki beyin do-
kusuna yayılım göstermedikleri
için ameliyatla tam çıkarılabil-
me şansları yüksektir. Ancak az
oranda da olsa yeniden ortaya
çıkabilirler. Meningiomaların
tümüyle çıkarılma durumunda
bile 10 yılda % 20’sinin tekrar-
layabildiği, özellikle önemli
bölgelere yapışık olanlarda
cerrahi sonrası komplikasyon-
ların olabileceği bilinmektedir.
II-Benin Tümörler
Klinik değerlendirme, bilgisa-
yarlı beyin tomografisi (BT) ya
da manyetik rezonans görün-
tüleme (MR) tetkikleri ile ge-
nellikle tanı konur.
Tümör sınırlarının ve özellik-
lerinin daha iyi tanımlanması
amacıyla bu tetkikler kontrast
madde verilerek de tekrarla-
nabilir. Kesin tanı, patolojik
incelemeler sonrası konur.
Tanıda yardımcı bazı tetkikler
arasında doğrudan kafa grafi-
leri, EEG, tüm vücut kemik sin-
tigrafisi, hormon incelemeleri
sayılabilir.
Tanı Yöntemleri
21
Ağustos 2014
25. yakınmalardan biri ya da bir
kaçı ile başvurabilirler. Baş
ağrısı (genellikle sabahları
daha şiddetlidir) ve nöbet en
sık görülen bulgulardır.
Beyin tümörü olan hasta-
lar baş ağrısı, kusma, bulan-
tı, görme bozukluğu, bilinç
bozulması, havale geçirme
kol ve bacaklarda güçsüzlük
sinirlilik, iştahsızlık, işitmede
azalma, unutkanlık, konuş-
ma ve anlamada yetersizlik
yazamama, dengesizlik, el
ve ayaklarda büyüme gibi
Takip ve Öneriler
Tümör benin (iyi huy-
lu) ise ve tamamı çıkarılmış-
sa genellikle ilk ve altı aylık
kontrollerden sonra yılda bir
kez kontrol yapılır. Malin (kötü
huylu) tümörlerde ise beyin
cerrahı, tıbbi onkolog (kanser
ilaçları ile tedavi konusunda
uzman), radyasyon onkoloğu
(kanserin ışın tedavisi konu-
sunda uzman), fizik tedavi ve
rehabilitasyon bölümlerinin
de takipleri göz önünde tu-
tularak kontrol zamanlarının
belirlenmesi uygun olur. Kont-
rolde gerekli tetkiklerin tabur-
cu olunduğu sırada yazılması,
hastanın randevularını denk-
leştirmesini kolaylaştırır. Has-
tanın takip döneminde her-
hangi bir sorunu (baş ağrısı,
nöbet, bilinç bozukluğu, kol
bacakta güçsüzlük vb.) olma-
sı durumunda tedavi olduğu
kliniğe, acil servis ya da tedavi
oldukları hekime başvurması
gerekir.
Belirtiler
Cerrahi sonrası olabile-
cek komplikasyonlar tümörün
cinsi, yerleşim bölgesi, hasta-
nın yaşı ve genel durumundan
bağımsız değildir. Nöbet, şid-
detli baş ağrısı, bulantı, kus-
ma kanama, mevcut nörolojik
durumun daha da kötüleşmesi
görme, konuşma ve algılama-
da bozulma, hidrosefali, eks-
tremitelerde şişlik, kızarıklık
yara yerinin geç iyileşmesi, en-
feksiyon, tromboemboli, bazı
psikiyatrik sorunlar, olası ame-
liyat komplikasyonlarından ba-
zılarıdır. Bu komplikasyonların
çoğunluğu ameliyat sonrası tıb-
bi bakım ile düzelebileceği gibi
bazıları (örneğin nörolojik du-
rumun kötüleşmesi) kalıcı ola-
bilir. Bu komplikasyonların bir
veya daha fazlası aynı hastada
gelişebilir. Beyinde bir tümör
varlığında bu tümörün yarattığı
problemlerin sıklıkla hayatı teh-
dit ettiği unutulmamalıdır.
Cerrahi Sonrası Olası Komplikasyonlar
Özetle; günümüzde beyin tümörlerinin tedavisinde genel olarak tümörün patolojik tanısına
göre cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi), radyo-cerrahi ve kemoterapi (ilaç tedavisi) yöntemleri
ayrı ayrı ya da birleşik olarak kullanılmaktadır.
Tedavi Yöntemleri
Genellikle cerrahi ola-
rak tümörün çıkarılması, beyin
tümörlerinin neredeyse tamamı
için ilk seçenek olarak düşünül-
mektedir. Az bir kısmında ise
komplikasyon oranının yüksek
olması nedeniyle kısmi çıkarım
ya da radyoterapi ve takip öne-
rilmektedir. Beyin sapı yerle-
şimli benin lezyonların bir kısmı
cerrahi olarak çıkarılabilir,bir kıs-
mında ise radyo-cerrahi (Gam-
ma knife, linear accelator=linac)
uygulanabilir. Kısaca tümörün
malinite derecesi ve yerleşim
yeri, hastanın yaşı, genel duru-
mu ve ek sistemik problemlerin
varlığı, cerrahi karar vermeyi ve
cerrahi olarak tümör çıkarımının
sınırlarını belirler.
22
Ağustos 2014
26. Tüm bayanlar gençliklerinde ayaklarının çok güzel
olduğundan ve yaşları ilerledikçe ayak şekillerinin
bozulduğundan şikayet eder dururlar. Aslında en
çok şikayet edilen ve ayakları için doktora gitmelerindeki en büyük neden
başparmaklarında oluşan kemik çıkıntısıdır.
HalluksValgus
Op. Dr. Namık Kemal ÖZKAN
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
23
Ağustos 2014
27. Eğer ayak
başparmağımızda bir
çıkıntı veya ağrı olmaya
başladığını sezersek
yapılması gereken rahat
ayakkabı veya spor
ayakkabıya geçmektir.
Kişilere genelde
önerilen parmak arası
slikon makara kullanımı
ağrıyı azaltmakta
yararlıdır; yine önerilen
diğer bir cihaz olan gece
ateli’nin ise kullanması
çok zordur ve hastalar
tarafından genellikle terk
edilmektedir. Yapılan
çalışmalar adı geçen her
iki yöntemin de halluks
valgus oluşması veya
ilerlemesini önlemede
bir faydasının olmadığını
göstermiştir.
Halluks Valgus
Ortopedi doktorları
tarafından sıklıkla karşılaşılan
bu problem çoğu zaman
hastaları kozmetik olarak
rahatsız etmekte olsa da
kişiye ağrı veriyorsa tedavi
edilmesi gerekli bir hal
almaktadır. Ayaklarımız
yaşımız arttıkça şekil
değiştirir. Özellikle ayak
tarak kemiklerimizi bir
arada tutan bağlar hamilelik
sırasında hormonların
etkisiyle veya yaşla beraber
gevşer ve bu bölgenin daha
da genişlemesine ve ayakta
yayılmaya sebep olur. Bu
oluşumda ailesel (genetik)
özelliklerin de büyük etkisi
vardır. Bir başka deyişle
ailenizde halluks valgus
varsa sizde de olma olasılığı
ailesinde olmayan bir bireye
göre daha yüksektir.
Unutulmaması gereken
Halluks Valgus’un ayakta
şekil bozukluğuna yol açan
bir hastalık olduğu ve tıbbi
tedavinin ancak kişiye ağrı
verdiğinde veya ayakkabı
giymesine engel olduğunda
gerekli olduğudur.
“Topuklu ayakkabı ameliyata kadar götürebilir.”
Halluks Valgus’tan
Korunma Yolları
Yanlış ayakkabı giyimi Halluks
Valgus oluşumunda en
önemli etkendir. Eğer ailesel
yatkınlık yanlış ayakkabı
giyimi ile birleşirse ayakta
halluks valgus gelişimi
kaçınılmaz bir hal alır. Bu
nedenle ayaktaki şekil
bozukluklarından korunmanın
en iyi yolu ayak giyimimize
dikkat etmektir. Ülkemizde
özellikle 40 yaş altı bayanlar
ayakkabı seçerken genellikle
modaya ve ayakkabının
şekline önem vermekte ve
sert, sivri burunlu ve yüksek
topuklu ayakkabıları tercih
etmektedirler. 40 yaş üzerinde
ise genelde geçmişte giyilen
yanlış ayakkabılar sonucu
ayak sorunları ortaya çıkmaya
başladığı için ayakkabı
seçiminde görünüşten ziyade
rahatlık ön plana çıkmaktadır.
Burada yapılması gereken
ayak sağlığımız için kendi
ayağımızı tanıyıp, ayak
şeklimize göre ayakkabı
seçimidir. Halluks Valgus
oluşmasını istemiyorsak
yuvarlak burunlu ve 2.5-3.5
topuklu ayakkabıların
seçilmesi uygun olacaktır.
Öncelikle şunu belirtmek
gerekir ki Halluks Valgus
sadece basit bir şekil
bozukluğu değildir. Karmaşık
sorunlar bütünüdür. Ancak
yapılacak bir operasyonla
düzeltilebilir. Cerrahi müdahale
gerekliliği kişinin ayakkabı
giyemeyecek kadar bozuk
şekilli bir ayağa sahip olması
veya şekil bozukluğu çok fazla
olmasa bile ayak ağrısının
dayanılmaz olması durumunda
ortaya çıkar.
Halluks Valgus cerrahi tedavisi
bir sanattır. Bu sanatı icra etmek
için 150 civarında ameliyat
tekniği ortaya konmuştur.
Çoğu zaman bu tekniklerden
birkaçının bir arada
kullanılması ile başarılı sonuç
alınabilmektedir. Genellikle tek
başına başparmağa müdahale
ile birlikte problemli olan
2. ve 3. parmağa da müdahale
gerekmektedir.
Tedavi Seçenekleri
cm
24
Ağustos 2014
28. Böbreklerin iç kısmı,
böbreklerle mesane arasındaki
kanallar (üreterler) ve idrar
kesesi birbiri ile bağlantılı
yapılar olup, üçü de idrar
borusu (üretra) aracılığı ile
vücut dışına açılır. Bu ilişki
sayesinde, uygun çap ve
yapıdaki teçhizat kullanılarak,
idrar borusu, mesane ve
hatta böbreğin iç yapılarına
kadar olan bütün idrar kanalı
gözlemlenebilir. Günümüzün
ileri teknoloji ürünü cihazları
sayesinde hem erkeklerde
ve hem de kadınlarda idrar
kanalının ucundan girilerek,
vücutta hiçbir kesi yapmadan
ve dikiş kullanmadan idrar
yolu ameliyatları yapmak
mümkündür.
Sistoskopi, idrar kanalının ucundan girilerek idrar bo-
rusu ve mesanenin gözle görülerek değerlendirilmesi,
hastalık tanılarının konulması ve bazı tedavilerin
yapılmasına olanak sağlayan bir işlemdir.
SiSTOSKOPİ
Doç. Dr. Murat UĞRAŞ
Üroloji Uzmanı
25
Ağustos 2014
29. Sistoskopi
nerede yapılır?
Bu işlem, steril koşullar
altında gerçekleştirilir. En
ideali, işlemin ameliyatha-
ne ortamında gerçekleşti-
rilmesidir. Ancak kısa süreli
ve basit bazı tıbbi işlemler
için ofis (muayenehane) ko-
şullarında sistoskopi yapıl-
ması da mümkündür. Ersoy
Hastanelerinde sistoskopi
işlemi, ameliyathane koşul-
larında, anestezi ekibi ve
deneyimli hemşirelerin yar-
dımıyla cerrahlar tarafından
yapılmaktadır.
Sistoskopi için
anestezi gerekir mi?
Sistoskopi, idrar yolunun
dış ağzından içeri doğru ya-
pılan bir işlem olduğu için
ağrıya neden olur. Kadınlar-
da, çok kısa sürecek işlemler
için lokal anestezi (idrar bo-
rusu deliğinin ve içinin ilaç
püskürtülerek uyuşturulma-
sı) yeterli olabilir ancak erkek
hastalarda kısa süreli aneste-
zi uygulama şekillerinden bi-
rinin tercih edilmesi konforlu
bir işlem sağlar.
Ersoy Hastaneleri’nde intrave-
nöz sedasyon, rejyonel anes-
tezi (belden aşağı bölgenin
tümden uyuşturulması) veya
genel anestezi seçenekle-
rinden hasta için uygun ola-
nı kararlaştırılarak deneyimli
anestezi uzmanları tarafından
uygulanmaktadır.
Sistoskopi işleminde
ortaya çıkabilecek
sorunlar nelerdir?
Güncel teknoloji kullanıla-
rak ve temel cerrahi teknikle-
rine dikkat edilerek yapılacak
sistoskopi oldukça güvenli
bir işlemdir. Nadiren idrar
yolu enfeksiyonu, idrarda
kanama, sürekli idrar varlığı
hissi gibi sorunlar oluşabilir.
Bu sorunlar kısa süreli ilaç
tedavileri ve alınan su mikta-
rının artırılması ile giderilir.
Çok nadiren mesane veya
idrar kanalı yaralanmaları da
vuku bulabilir. Ersoy Hasta-
nelerindeki deneyimli cer-
rah kadrosu, işleminizi en
güvenli ve konforlu şekilde
yerine getirmek için hizmet
vermektedir.
Sistoskopi günlük
yaşantı için bir
engel midir?
Sistoskopi işlemi, yapılma
amacına bağlı olarak 10-30
dakika kadar sürebilir. İş-
lem günü sabahı anestezi
ile ilgili birkaç tetkikin ya-
pılmasını takiben sistosko-
pi işlemi gerçekleştirilir. Bu
gün hastaneye aç gelmeniz
gerekebilir. İşlemden sonra
anesteziden ayılana kadar
(genellikle 2-4 saat kadar)
hastanede yatarak takip
sonrası taburcu işleminiz ya-
pılır. Bazı durumlarda birkaç
gün süre ile tablet-şurup tar-
zı ilaçlar kullanmanız gere-
kebilir. Genellikle ertesi gün
günlük yaşantınıza dönebi-
lir, işinize gidebilirsiniz.
Sistoskopi ne için yapılır?
- İdrardan kan gelmesi,
- İdrar yolu tıkanıklıkları (üretral darlık, striktür),
- Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları,
- İdrar yaparken ağrı hissi veya zorlanma,
- Travma ve yaralanmalar,
- İdrar kaçırma,
- Mesanede kanser şüphesi,
- Radyolojik olarak gösterilen mesane anormallikleri,
- Taş veya yabancı cisim çıkartılması,
- Sperm içeriğinde kan olması,
- Sonda takılamaması,
- Açıklanamayan alt karın ağrıları durumlarında sistoskopi yapılmalıdır.
İdrar borusu ve mesanenin hastalıklarının tanısı ve bazılarının tedavisi amacıyla sistoskopi yapılır.
26
Ağustos 2014
30. 27
Ağustos 2014
Şeker hastalığının göze etkisi (Diyabetik Retinopati) nedir?
Tip1 diyabet genelde 30
yaşından önce başlar. İnsülin
eksikliği mevcuttur. İnsülin
enjeksiyonları gerekir. Tip 2
diyabet genelde 40 yaşından
sonra görülür, vücutta insülin
eksik veya kullanımında
bozukluk vardır. Diyet, ağızdan
alınan antidiyabetik ilaçlar
ve bazı hastalarda insülin
enjeksiyonları gerektirir.
Diyabetik retinopati, şeker
hastalığına bağlı olarak gözün
arka bölümünde ışığa hassas bir
doku olan retina tabakasının
(ağ tabaka) damarlarının
etkilenmesi ile ortaya çıkan ve
körlüğe sebebiyet veren bir
durum olup, diyabetin tek tedavi
edilebilir komplikasyonudur.
Genelde iki göz de etkilenir.
Şeker hastalığı, pankreas dokusundan salgılanan
insülin hormonunun eksikliğine veya etkisizliğine
bağlı kan şekerinin yükselmesine yol açan, aynı
zamanda bir küçük damar hastalığıdır.
Diyabetik Retinopati
Op. Dr. Tufan EVCİMAN
Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
31. 28
Ağustos 2014
Hastalığın başlangıcında has-
tanın hiç şikayeti olmayabilir
bulgular zamanla ortaya çıkar.
Hafif veya ağır ancak muaye-
ne edilen diyabetli bir has-
tada retinopatinin görülme
oranı % 40-45 civarındadır.
Bu oran hastalığın süresi ile
artış gösterebilir. Erken saf-
hada yakalanan hastaların
tedavileri mümkündür.
Bu sebeple hastaların hiçbir
şikayeti olmasa da yılda 1 kez
retina muayeneleri olması ge-
rekir. Buluğ çağı, gebelik, ka-
tarakt ameliyatı, insüline yeni
geçiş gibi dönemlerde mua-
yene sıklaştırılmalıdır. Diyabe-
tin sıkı kontrolü, gerektiğinde
insüline geçiş, kan lipid ve
kolesterolünün ve diğer dahili
problemlerin kontrol altına
alınması,sigarayı bırakmak
hastalığın ilerlemesini yavaş-
latır ancak durdurmaz. Bu se-
beple kan şeker düzeyleri çok
iyi kontrol edilse bile, retina
muayeneleri ihmal edilmeme-
lidir. Şeker hastalarında kan
şekerinin hızlı değişiklikleri ile
geçici görme bulanıklıkları da
gelişebilir. Katarakt oluşumu
da normal topluma göre daha
sıktır. Görme sinirinin küçük
damarlarının tıkanması nadir
görülen bir durum olup, optik
nöropati adını alır. Bu yazıda
diyabetik retinopati üzerinde
durulacaktır.
Retina içindeki kanamalar 6 hafta - 4 ay
içinde kendiliğinden düzelebilir ancak yeni
kanamalar oluşabilir. Göz küresinin içine
olan kanamalar (vitreus kanamaları) yeni
damarlardan kaynaklanır, bunlar da bazen 6 ay
içinde vücut tarafından emilebilir ancak yeni
damarlar var oldukça tekrar kanama olabilir.
Yeni damarların gerilemesi için laser ışık tedavisi
gereklidir. Gözün arka tarafı hekim tarafından
hiç görülemiyor ve dik konumda istirahat ile
kanama açılmıyorsa vitrektomi adı verilen göz
ameliyatı gerekebilir.
Gözdeki diyabete bağlı kanamalar geçici midir?
1- Zemin diyabetik retinopati: Ağ tabaka
damarlarının tıkanması ve duvarlarının
bozulması ile küçük damar genişlemeleri
(mikroanevrizma), kan elemanlarının retinaya
sızması ile küçük retina içi kanamalar,sert
eksuda adı verilen sarı birikintiler görülür.
Retinanın makula adı verilen en hassas bölgesi
etkilenmedikçe görme yakınması olmaz.
2- Makulopati: Zamanla makula bölgesi
damarları etkilenince, bu bölgedeki damarların
zedelenmesi ile, beslenme bozukluğu (iskemi),
sıvı sızması (ödem) ve bu bölgeye yerleşen
kanama ve eksudalar görmeyi etkiler.
Hasta bulanık ve az görmeden yakınmaya başlar.
3- Proliferatif diyabetik retinopati: Diğer
bulgulardan daha az görülür. Beslenme
bozukluğuna (iskemi) cevap olarak retina bazı
sinyaller ve kimyasal maddeler oluşturur ve
istenmeyen yerlerde yeni damarlar gelişir.Bu
yeni damarlar göz içine yoğun kanamaya(vitreus
hemorajisi), etraflarında gelişen ve gözün içini
dolduran yumurta akı kıvamındaki jele (vitreus)
doğru uzanan bantların yaptığı çekinti ile
retinanın yerinden kabarmasına (dekolman), göz
tansiyonunun yükselmesine (glokom) sebebiyet
verir. Bu gelişmeler ise körlükle sonuçlanır.
Diyabetik retinopatinin evreleri nelerdir?
Diyabet gözde nasıl kanama yapar?
Diyabet gözün ağ tabakasındaki (retina) damarları etkileyerek kılcal damarlarda baloncuklara
ve tıkanmalara neden olur. Bu değişikliklerin sonucunda da retina içinde kanamalar, ödem,
yeni damar oluşumları ve göz içine (vitreus) kanamalar görülebilir.
Tedavisi nasıldır?
NormalGöz
Proliferatif
Olmayan
Retinopati
Proliferatif
Retinopati
32. Ağustos 2014
29
Fundus Floresein Anjiyografisi (FFA);
Retina anjiografisi, floresein adı verilen bir boyanın
5 cc kadar kol toplardamarlarından birine verilmesi,
8-10 saniye içinde göze ulaşan boyanın gösterdiği
retina damarsal sisteminin fotoğraflanması esasına dayanır.
Retina hastalıklarının tanısı ve tedavi edilecek
bölgelerin gösterilmesinde kullanılmaktadır.
Damarları açma özelliği yoktur.
Radyoopak madde kullanılmaz. İşlem sırasında
bazı hastalarda geçici bulantı olabilir. İşlemden sonra
2 gün kadar hastanın cilt rengi sararır, idrar rengi koyulaşır.
Çok nadir olarak boya alerji yapabilir. Ağır karaciğer, böb-
rek hastalarında ve hamilelerde kullanımı önerilmez.
Optikal Koherens Tomografi (OCT);
FFA sızıntının yerini gösterirken,
OCT ise bu sızıntı yerindeki
retinanın kesiti hakkında bize bilgi verir.
İlaç alınımına gerek yoktur. Kısa ve zahmetsiz
bir yöntemdir. FFA ile göremediğimiz
bazı oluşumlarda bize ciddi fayda
sağlayan bir yöntemdir.
Hastanın yakınması olmadan
göz hekimine başvurması çok
önemlidir. Erken evrede LASER
ışık koagülasyonu ile, tedavi
edilen hastaların % 80-90 civa-
rındaki bir grubunda körlüğü
engellemek mümkündür.
Tedavinin etkinliği ve yöntemleri,
yaklaşık 40 yıllık çalışmalarla
ortaya konulmuştur.
Tedavide artık yerleşmiş olan
bu prensipleri uyguluyoruz.
Tedavi için gözün üzerine bir
kontakt lens yerleştirilir. Laser
ışığı bu lens vasıtası ile tedavi
edilecek bölgelere ulaştırılarak
yanıklar oluşturur. İşlem genel-
de tolere edilebilir ancak bazı
durumlarda ağrı duyulabilir.
Bu sebeple ağrı kesici bir tablet
alınması uygundur. LASER teda-
visinin amacı, görmeyi hastanın
başvurduğu düzeyde tutmaya
çalışmaktır.
Ancak işlemden sonra bir
miktar görme azalması olabilir-
se de, ileride görülecek daha
şiddetli görme azlığının engel-
lenmesi açısından bu kabul edi-
lebilir. İşlemden hemen sonra
görme yakınmaları artabilir
ancak bir süre sonra eski düze-
ye döner. Laserin uygulandığı
bölgeye göre merkezi veya çev-
resel görme, karanlık - aydınlık
uyumunda, renk görmede
etkilenmeler gelişebilir. Laser
tedavisi tıkanmış olan küçük
damarları açamaz, sadece sı-
zıntı(ödem) bölgelerine ve yeni
gelişen damarlara etki edebilir.
Laserin başarısı, hastanın erken
başvurusu ile doğru orantılıdır.
Diyabetik Retinopatideki
Görüntüleme Yöntemleri
Nedir, Nasıl Uygulanır?
Nasıl tedavi ediyoruz? Laser ışık fotokoagülasyonu nasıl uygulanır?
33. Ağustos 2014
30
fizyolojik veya başka bir sıvı ile
göz içi doldurulur. Bu tedavi için-
de bir süre olup, başarısı yine
zamanlamaya bağlıdır. Ameliya-
tın anatomik başarısı, belirlenen
bu hedeflere ulaşmaktır, fonk-
siyonel başarıya, yani erişilecek
görme düzeyine gelince bir sinir
dokusuolanveyenilenmeyenre-
tinada elde edilebilecek görme
düzeyi ancak ameliyattan sonra
belirlenebilir. Ameliyat sırasın-
da gözün içine hava, gaz, silikon
gibi tampon maddeler verilmesi
gerekebilir. Bu maddeler içinde
silikonun tekrar geri alınması söz
konusudur. Diğerleri kendilikle-
rinden emilir. Ameliyatın en sık
görülen yan etkisi katarakt geli-
şimini hızlandırmasıdır. Yeniden
kanama da gelişebilir.
Vitrektomi ya da diğer
ismi ile pars plana vitrektomi 1
mm’den daha ince çaplı kesici
ve emici bir aletin gözün içine
sokularak, göz arkasındaki jelin
çıkartıldığı bir ameliyat şeklidir.
Bu teknik ile birçok göz hastalı-
ğı tedavi edilir. Tedavi için geç
kalmış ve bazen laser tedavisine
rağmen ilerleme gösteren has-
talarda, gözün içine 1 mm’den
ince özel aletlerle girilerek uy-
gulanan bir cerrahidir. Çoğun-
lukla proliferatif safhanın komp-
likasyonları sebebi ile uygulanır.
Göz içi sıvısı (vitreus) içindeki ka-
namaların ve çekinti yapan bant-
ların temizlenmesi ve retinanın
tekrar eski anatomik yapısına
kavuşması hedeflenir. Temizle-
nen göz içi sıvısı yerine serum
Şeker hastalığında vitrektomi ameliyatı ile ne amaçlanır?
Vitrektomi ameliyatı nedir?
Göz İçerisine İlaç Enjeksiyonu Uygulamalarının
Diyabetik Retinopatideki Yeri Nedir?
Şeker hastalığında kan
şekeri düzeyi kontrol edilmez
ise genellikle hastalık başla-
dıktan 5 yıl kadar sonra ağ
tabakası (retina) kanamaları,
ağtabakası içine yağ ve sıvı
sızması ve bu tabakanın kalın-
laşması, ilerleyen dönemlerde
kanamanın göz içine yayılması
ve ağtabaka ayrılmaları ve yır-
tılmaları gelişebilir.
Bu sorunların giderilmesinde
vitrektomi teknikleri kullanılır.
Bu ameliyat ile kanamalar te-
mizlenir, retina ayrılmaları ta-
mir edilir, ağ-tabakadaki yağ
ve sıvı birikiminin azaltılması
için ağtabaka üzerindeki zar-
lar çıkartılır. Unutulmaması ge-
reken nokta, şeker hastalarının
bu döneme gelmemesi için
kan şekerlerini düzenli olarak
normal sınırlarda tutmalarının
gerektiğidir.
Usulüne uygun ve doğru
zamanlanmış yukarıda bahsedi-
len tedaviler ve hastanın dahili
problemlerinin kontrole alınması
ile diyabetik retinopati sebebi ile
gelişen körlük oranları %5’e düş-
müştür. Ancak en keskin gören
nokta olan makula bölgesindeki
sıvı birikimi (ödem) ve eksudalar-
da görmeyi daha iyi korumak için
çalışmalara devam edilmektedir.
Bu amaçla, tartışmalı ol-
makla beraber, göz içine dı-
şarıdan kortikosteroid veya
AntiVEGF ilaç enjeksiyonları de-
nenmektedir. Bu tedavilerin bir
süresi olduğundan enjeksiyonla-
rın tekrarı gerekebilir.
Yan etkileri en sık göz içi
basıncının yükselebilmesi (her
hastada yükselmez), katarakt ve
nadiren enfeksiyondur.
34. Uzm. Dr. Belçin İZOL
Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı
Terleme ve suyla temastan sonra güneşten
koruyucu ürünlerin etkinliği azaldığından ürünün
tekrarlanması gereklidir.
2) Sigara Kullanmayın
Sigara kullanımı deri yaşlanmasını hızlandı-
rarak erken kırışıklıkların oluşmasına neden olur. Si-
gara içenlerde ciltteki kan damarları daralarak cilde
kan akışını azaltır. Buna bağlı olarak cildin oksijen-
lenmesi ve beslenmesi bozulur ve cildin direnç ve
elastisitesini sağlayan elastik lifler hasarlanır. Ayrıca
sigara içerken tekrarlanan mimik hareketleri özel-
likle ağız ve göz çevresindeki mimik çizgilerinin be-
lirginleşmesine ve kalıcı hal almasına neden olur.
Sigara içimi sırasında yüzün devamlı maruz kaldı-
ğı ısı da deri yaşlanmasını arttıran faktörlerdendir.
1) Güneşten Korunun
Güneşin yaydığı ultraviyole ışınları ciltte ku-
ruluk, kırışıklık, lekelenme, kılcal damarlanmada artış
gibi faktörlerin yanısıra iyi ve kötü huylu deri tümörle-
rinin oluşumuna da neden olabilir. Bu nedenle cildi-
mizi korumak için alınacak önlemlerden en önemlisi
güneşten korunmadır.
Güneş ışınlarının en yoğun hasar verdiği
10:00-16:00 saatleri arasında mümkün olduğunca
dışarıda kalmamaya özen gösterilmeli, bu saatler
içerisinde dışarı çıkılacaksa koruyucu kıyafetler ve
geniş siperli şapka kullanılmalıdır. Ayrıca dışarıya
çıkmadan 20 dakika önce güneşten koruyucu ürün-
lerin kullanılması ve uzun süreli güneş maruziye-
ti olacaksa 2 saatte bir tekrarlanması önemlidir.
Günlük hayatımızın bir parçası haline getirerek dikkat edeceğimiz temel bazı
noktalar sağlıklı ve genç bir cilde sahip olmamız için önemlidir. Bu şekilde cildin
yaşlanma süreci yavaşlatılarak, ileride karşılaşılabilecek birçok problemin önlenmesi
de sağlanmış olur. Yoğun günlük tempomuza rağmen, aşağıda sıralanan 6 önemli
noktaya dikkat ederek alışkanlık haline getirmek cildimizi sağlıklı kılacaktır.
SAĞLIKLI
BİR CİLT İÇİN
TEMEL BAKIM
31
Ağustos 2014
35. 3) Cildinizi Temiz Tutun ve
Nazikçe Temizleyin
Cilt temizliği cilt bakımının
önemli bir parçasıdır fakat cilde
hasar vermeden nazikçe yapıl-
ması önemlidir. Cilt temizliğinde
ılık su kullanılmalı, sıcak su kulla-
nımından kaçınılmalıdır. Duşta 15
dakikadan fazla kalmamaya özen
gösterilmelidir. Sert sabunlar yeri-
ne yağ içeren yumuşak sabunların
kullanımına özen gösterilmelidir.
Hassas ciltlerde alerjik reaksiyon
tetiklenebileceği için parfüm ve
boya içeren ürünlerin kullanımın-
dan kaçınılmalıdır. Göz çevresin-
deki doku hassas olduğu için göz
makyajını çıkarırken yumuşak pa-
muklu veya sünger içerikli malze-
meler kullanılmalı ve ağır, suya da-
yanıklı makyaj yağ bazlı ürünlerle
temizlenmelidir. Cilt yıkandıktan
sonra bir miktar nemli kalabilmesi
için nazikçe kurulama yapılmalı ve
ardından hemen nemlendirici uy-
gulanmalıdır.
4) Düzenli Olarak
Nemlendirici Kullanın
Nemlendiriciler cildin
doğal nem seviyesinin korunma-
sına yardımcı olur.
Cildin üzerinde koruyucu bir ta-
baka oluşturup su kaybını önleye-
rek veya cilde yavaş bir şekilde su
salınımını sağlayarak etki ederler.
Cilde uygun olan nemlendiricinin
seçiminde cilt tipi, yaş, akne gibi
faktörlerin varlığı önemlidir. Gü-
neşten koruyucu içeren (SPF 15)
bir nemlendiricinin seçimi cildin
aynı zamanda ultraviyole hasarın-
dan da korunmasını sağlayacak-
tır. Hassas ciltlerde boya, parfüm
veya diğer katkı maddelerini içe-
ren ürünlerin kullanılmaması ge-
rekmektedir.
Sağlıklı bir cilde sahip olabilmek için dikkat edilmesi
gereken bu temel faktörlerin yanısıra kişinin yaşı,
cilt tipi ve cildinde bulunabilecek olası problemler için
bireysel öneriler de gerekli olabilmektedir.
Bu nedenle cildinizin ihtiyacı olan bakımı belirleyebilmek
ve yaşlanma sürecini geciktirmek için uzman hekiminizin
görüşünü almak faydalı olacaktır.
32
Ağustos 2014
Sakal için veya epilasyon
amaçlı jilet kullanırken özellikle
ince, kuru veya hassas ciltlerde
tahriş oluşabilir. Bu nedenle tıraş
öncesinde ılık suyla cildi yıkamak
kılları yumuşatacağı için önemlidir.
Kuru cilde jilet sürülmemeli, önce-
sinde mutlaka, losyon, krem veya
jel uygulanmalıdır. Eğer tıraş sıra-
sında tahriş oluşursa alkol içerme-
yen bir losyon kullanılmalıdır. Alkol
içeren ürünler serinleme hissi ver-
mekle birlikte, alkol deriden hızlı
buharlaştığı için gerçek anlamda
tahrişi yatıştırmaz.
5) Tıraş Olurken
Dikkat Edin
36. Uzm. Dr. Sedef BELENTEPE
Dahiliye Uzmanı
Sorularla Diyabet
Diyabet (şeker hastalığı) nedir?
Diyabet kanda şeker seviyesinin nor-
malden yüksek olması durumudur.
Kan şekerini kontrol etmek
neden önemlidir?
İyikanşekerikontrolüsağlanamazsakısa
veuzundönemdeciddihasarlaroluşur.
4. Diyabet neden olur?
Diyabet vücutta şekerin kullanıla-
maması durumudur. Hücrelerimi-
zin yakıtı şekerdir. Şeker hücreye
anahtarı insülin olan bir kapıdan alınır. Pankreas-
tan salgılanan insülin eksikse veya insüline direnç
varsa kanda şeker yükselecektir.
5. Kaç tip diyabet vardır?
1) Çocukluk çağı diyabeti (Tip 1)
2) Erişkin çağı diyabeti (Tip 2)
3) Gizli diyabet
4) Gebeliğe bağlı diyabet (Gestasyonel Diyabet)
5) Diğer diyabet tipleri: İlaçlara ve pankreas
hastalıklarına bağlı diyabet
Diyabet iyileştirilebilir mi?
Diyabet iyileştirilemez. Ancak kan
şekeri kontrolü sağlanarak kontrol
altına alınabilir.
33
Ağustos 2014
37. 34
Ağustos 2014
Kimlere şeker yükleme testi
yapılmalıdır?
Vücut kitle indeksi (kg cinsinden
kilo iki kez metre cinsinden boya
bölünerek bulunur) 25 ve üzerinde olan tüm
erişkinlere de aşağıda sıralanan risk faktörlerinden
enazbirivarsayüklemetestiyapılmalıdır:Hareketsiz,
durağan yaşantı,ailesinde 1. derece akrabalarından
en az birinde (anne, baba, kardeşler) şeker hastalığı
olması, kadınlar için 4 kg ve üzeri bebek doğurmuş
veya gebeliği sırasında gebelik şekeri saptanmış
olması, hipertansiyon (kan basıncının 140/90 mm
Hg ve üzerinde seyretmesi veya tansiyon için
ilaç tedavisi alıyor olması), kanda HDL-kolesterol
seviyesi 35 mg/dl’den az ve/veya trigliserid düzeyi
250 mg/dl’nin üzerinde olması, polikistik ovarian
sendrom tanısı (yumurtalıklarda birden çok kist
olması durumu) olması, kardiyovasküler (kalp-
damar) hastalığı olması…
Gizli şekerin belirtisi var mıdır?
Açlığa tahammülsüzlük, yemek
sonrası hemen açlık hissi, gece
uykudan uyanıp yemek yeme isteği,
yemek sonrası yorgunluk,uyku hissi ve halsizlik ile
hızlı kilo alma, özellikle karın bölgesi yağlanması
gizli şekerin belirtileri olabilir.
Gizli şeker nasıl saptanır?
Şeker yükleme testi (OGTT) ile sap-
tanır.
Gizli şeker nedir?
Açlık kan şekeri ve/veya tokluk kan
şekerinin diyabetik sınırlara kadar ol-
masa da yüksek olması durumudur.
Şekerin bir adım öncesi olarak kabul edilir.
Kimlerde diyabet ortaya çıkabilir?
Hareketsiz, durağan yaşantı süren
kişilerde, ailesinde 1. derece ak-
rabalarından en az birinde (anne,
baba, kardeşler) şeker hastalığı olanlarda, kadın-
lar için 4 kg ve üzeri bebek doğurmuş veya gebe-
liği sırasında gebelik şekeri saptanmış olanlarda,
hipertansiyon (kan basıncının 140/90 mm Hg ve
üzerinde seyretmesi veya tansiyon için ilaç teda-
visi alıyor olması) hastalarında, kanda HDL-koles-
terol seviyesi 35 mg/dl’den az ve/veya trigliserid
düzeyi 250 mg/dl’nin üzerinde olanlarda, Polikis-
tik ovarian sendrom tanısı (yumurtalıklarda birden
çok kist olması durumu) olanlarda, kardiyovaskü-
ler (kalp-damar) hastalığı olanlarda diyabet görül-
me oranı yüksektir.
Diyabet tanısı nasıl konulur?
Açlık kan şekeri 126 mg/dl’nin üze-
rinde ise, tokluk kan şekeri 2. saatte
200 mg/dl’nin üzerinde ise, günün
herhangi bir saatinde bakılan
kan şekeri 200 mg/dl’nin üze-
rinde ise (en az 2 ölçüm ge-
reklidir), şeker yükleme tes-
tinde 2. saat şekeri 200 mg/
dl’nin üzerinde ise diyabetli-
siniz demektir.
Günün herhangi bir saatin-
de açlık veya tokluk kan şe-
keri 200 mg/dl’den büyük
ise ve sık idrara çıkma
çok sık su içme, çok sık
acıkma, kilo kaybı
ağız kuruluğu gibi
bulgulara da
rastlanıyorsa
diyabet teşhi-
si konulur.
Şeker kontrol edilmezse
nasıl hasar verir?
Gözün gören kısmı yani retina isimli
bölgesindeki küçük damarlarda
böbreklerin süzen kısmında yer alan küçük
damarlarda, kalbi besleyen koroner damarlarda
beyin dokusunu besleyen damarlarda, vücudun
uç kısımlarında (el, ayak gibi) yer alan küçük sinir
uçlarında hasara yol açar.
Diyabet ne zaman ortaya çıkar?
Diyabet her yaşta ortaya çıkabilir.
Yeni doğanlarda nadir görülür. Tip
1 diyabet çocukluk çağında daha sık
görülür.Tip 2 diyabet daha çok orta ve ileri yaşlarda
ortaya çıkar. Yaş ilerledikce Tip 2 diyabet görülme
sıklığı artar.
Tip 2 diyabet nedir?
Ön planda insülin direnci söz konu-
sudur, pankreas insülin üretmektedir
ancak şeker hastalığının yaşı ilerle-
dikçe bu üretim de azalır. Ağızdan şeker düşürücü
ilaçlar ve/veya insülin ile tedavi edilir.
Tip 1 diyabet nedir?
Pankreastan insülin üretiminin hiç
olmaması demektir.Tedavide mutlak
insülin ihtiyacı vardır.
38. Diyabet tedavi edilebilen bir
hastalık mıdır?
Doğru diyet, egsersiz ve ilaç
tedavisi ile kan şekeri kontrolü
% 100 sağlanabilir, yani diyabet % 100 kontrol
altına alınabilir.
Ailede diyabet hastası olması mut-
laka diğer bireylerin de diyabetik
olacağı anlamına mı gelir?
Diyabete yatkınlık genetiktir.
Ancak ailede diyabetik bir hastanın bulunması
diğerlerinde de mutlaka diyabet çıkacağı anlamına
gelmez. Kaldı ki yanlış beslenme, hareketsizlik
gibi çevre faktörleri diyabetin ortaya çıkmasında
belirleyici rol oynarlar.
Şeker yükleme testi tehlikeli midir?
Şeker yükleme testi sulandırılmış
glukoz denilen basit şekerin
içilmesi öncesi ve sonrasında şeker
düzeyinin takip edilmesi ile yapılır. Şeker hastalığı
gelişmiş bir kişiye yapılması çok doğru değildir,
mevcut yüksek şekerin daha da yükselmesine
neden olacaktır. Uygun koşullarda yapıldığında
bunun dışında bir sakıncası yoktur.
Çok şeker yemek diyabetik mi yapar?
Tip 2 diyabetin temelinde vücudun
şekeri kullanamaması sorunu
yatar. Şeker hastaları vücutlarında
şeker var olsa da hücreleri bu şekeri yeterince
kullanamadığı için sürekli bir şekere açlık sorunu
yaşarlar. Bu nedenle diyabet hastalığına yatkın
olanlar genellikle şekerli gıdalara daha düşkün
olurlar. Dolayısıyla daha çok şekerli gıdayla
beslenirler. Bu da diyabetik olma yaşlarını erkene
getirir veya sadece gizli şeker durumunda
seyredecek hafif bir durumu aşikar diyabete
çevirir. Çok şeker yemek herkesi diyabetik
yapmaz belki ama yatkın olan herkesin diyabetinin
erkenden ortaya çıkmasına neden olur.
İnsülin uygulamaları hemşire tara-
fından mı yapılmalıdır?
Günümüzde insülin kalemleri
sayesinde insülin uygulamaları
hastanın kendi kendine uygulayabileceği kadar
kolaydır. Hastalar ve yakınları bir diyabet eğitim
hemşiresininvereceğieğitimleinsülinuygulamasını
öğrenmektedir.
Ağızdan şeker düşürücü ilaçlar
(oral antidiyabetikler) saatine göre
mi alınmalıdır?
Oral antidiyabetikler genellikle
yemek ilişkili ilaçlardır. Günün saatine göre değil
ilacın etki şekline göre hekimin tarifleyeceği gibi
aç / tok veya yemekle beraber gibi yemeğe göre
alınmaları gerekir.
İnsülin kullanılmaya başlayınca
bırakılmaz mı?
İnsüline başlanınca bırakılamayacağı
yaygın ama kısmen yanlış bir
kanıdır. Tip 1 diyabetin tedavisi sadece insülin ile
yapılabilir. Bu durum tip 2 diyabetten bu noktada
farklılık oluşturur. Ancak tip 2 diyabetin tedavisinde
insülin ileri aşamalarda gerekmektedir. Eğer
kişide diyabet ilerlediyse, insülin üretimi tıpkı Tip 1
diyabette olduğu gibi vücutta yoksa bu durumda
başlanan insülin tedavisine büyük olasılıkla ömür
boyu devam edilecek demektir.
Bununla beraber tip 2 diyabetiklerin insülin
kullanması gereken dönemler de olabilir. Bu
dönemlerde insülin geçici olarak kullanılacak,
ardından ağızdan şeker düşürücü ilaçlara devam
edilebilecektir.
İnsülinin geçici kullanılması gerekebilecek durumlar;
• Ameliyat öncesi, gerekirse ameliyat boyunca ve
sonrası dönemde,
• Hastane yatışı gerektiren hastalık dönemlerinde,
• Hastane yatışı gerekmeyen ancak evde yoğun
tedavi alınması gereken dönemler,
• Gebelik
• Tip 2 diyabetli hastada kan şekerinin kontrolsüz
yüksek seyrettiği dönemler olarak sıralanabilir.
Diyabetin tedavisi nasıl yapılır?
Diyabet tedavisinin temel unsurları;
eğitim, diyet, egzersiz, ilaçla tedavi
kendi kendine izlemdir.
DİYABETLE
MÜCADELE
35
Ağustos 2014
39. Gebelikte şeker tarama testi sonucu
nasıl değerlendirilir?
Gestasyoneldiyabet(GebelikŞekeri)
test sonucu aşağıdaki kriterlerin en
az iki tanesinde belirtilen değerlerin üzerindeyse
konulur;
Açlık kan şekeri üst sınırı 95 mg/dl
1. Saat kan şekeri üst sınırı 180 mg/dl
2. Saat kan şekeri üst sınırı 155 mg/dl
3. Saat kan şekeri üst sınırı 140 mg/dl
Gebelik boyunca kan şekeri
nasıl olmalıdır?
Gebelik boyunca ideal olanı açlıkta
kan şekerinin 95 mg/dl, toklukta 120
mg/dl sınırının altında kalmasıdır.
Diyabetik gebelerde doğum
öncesi/sonrası anne ve bebek sağ-
lığı açısından nelere dikkat edilir?
Diyabetik gebeye tercihen 38.
haftadan sonra doğum yaptırılabilir. Süre 40
haftayı aşarsa veya anne karnında çocuğun 4000
gr üzerinde olduğu tahmin ediliyorsa tercihen
sezaryen ile doğum yaptırılır. Anne karnında
yüksek şekere maruz kaldığı süre boyunca çocuk
yüksek insülin salgılar. Yenidoğan dönemde bu
nedenle insülin salgısı yüksektir. Diyabetik anne
çocuğunda bu yüksek insülin seviyesine bağlı
olarak sıklıkla hipoglisemi görülür.
Gebelikte diyabet tedavisi
nasıl yapılır?
Tedavi tıbbi beslenme tedavisi
ile sağlanabiliyorsa devam edilir.
Gebelik boyunca annenin toplam kilo alımının 10-
13 kg’ı geçmemesine özen göstermek gerekir.
Gebeler kesinlikle ağızdan şeker düşürücü ilaç
(oral antidiyabetik) kullanamazlar. Şeker kontrolü
beslenme tedavisi ile sağlanamıyorsa vakit
geçirmeden insülin tedavisine başlanmalıdır.
Gebelikte kan şekerinin yüksek
olması nelere yol açar?
Annede kan şekerinin yüksek olması
bebekte doğumsal anomaliler
olma riskini 4-5 misli arttırır. Yüksek şeker seviyesi
bebeğin organ gelişimini geri bırakırken gereksiz
fazla yağlanmaya sebep olacak; kilolu, iri ama
gelişimi noksan kaldığı için organ anomalileri
olabilecek bir bebeğin dünyaya gelmesine neden
olabilecektir.
Gebelikte şeker tarama testi
ne zaman ve nasıl yapılır?
24-28. gebelik haftaları arasında
yapılır. Günün herhangi bir saatinde
50 gram glukoz alımını izleyen 1.saatte kan şekeri 140
mg/dlveyaüzerindeysetestsabahaçlığında100gram
glukoz ile tekrarlanır.Bu sefer 3 saatlik yapılacaktır.
Gebelik şekeri tanısı nasıl konur?
Gebe bir kadında açlık kan şekeri
126 mg/dl ve üzeri veya günün her
hangi bir saati ölçülen kan şekeri en
az iki kere 200 mg/dl veya üzerinde bulunmuş ise
ek bir tetkik yapılmadan tanı konulur.
Risk olan gebeler ilk jinekolog görüşmesinde,
diğer tüm gebelerde ise 24-28. hafta arası tarama
testi yapılır. Test sonucuna göre tanı konulabilir.
Kimlerde gebelik şekeri görülebilir?
Yaşı 30 ve daha fazla olan gebeler,
normal vücut ağırlığının üstünde
olan gebeler, ailesinde özellikle 1.
derece akrabalarında diyabet öyküsü olan gebeler,
daha önce şeker yükleme testi ile bozulmuş
şeker metabolizması saptanmış olan gebeler, 4
kg ve üzerinde bebek doğumu, anne karnında
açıklanamayan bebek kaybı, anomalili doğum,
polihidroamnios gibi kötü gebelik öyküsü olan
gebeler gebelik şekeri riski taşırlar.
Gebelik Şekeri
(Gestasyonel Diyabet) Nedir?
Gebelik öncesi şeker hastalığı
olmadan, gebelik boyunca kan
şekerinin yükselmesi durumudur. Gebeliğin
sonlanması ile kanda şeker oranı normale geriler.
Diyabetin tedavisi her şeker hastası
için aynı mıdır?
Bir diyabetliye verilen ilaç, insülin
veya düzenlenen tıbbi beslenme
tedavisi diğer bir diyabetliye uygun olamaz.
Diyabet aynı ailenin bireylerinde görülüyor olsa bile
her bireyin diyabeti, yaşı, boyu/kilosu, yaşam şekli,
laboratuvar bulguları vs. birbirinden farklı olacaktır.
Tedavi yaklaşımları da bu nedenle farklıdır.
ONUBİLMEKLE
B A Ş L A R
36
Ağustos 2014
40. 37
Maltepe Ersoy Hastanesi tarafından, Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde, 07 Haziran
Cumartesi saat:14:00 -18:00 arası; İç Hastalıkları Uzm. Dr. Sedef BELENTEPE, Diyetisyen Esra
KURT MUTLU, Diyabet Hemşiresi Hediye ORHAN ve Ayak Sağlığı Uzmanı Nalan SOYLU'nun
anlatımıyla halka açık ve ücretsiz olarak Diyabet Okulu düzenlendi.
Ersoy Hastanesi
Diyabet OkuluUzm. Dr. Sedef BELENTEPE
Dahiliye Uzmanı
Ağustos 2014
41. 38
Ağustos 2014
Katılımcılara kan şekeri ölçümü yapılarak,
Diyabet Okulu katılım sertifikası verildi.
Uzm. Dr. Sedef BELENTEPE
İç Hastalıkları Uzmanı
• Diyabet, hipoglisemi, gizli şeker; nedir, önlenebilir mi, nasıl tedavi edilir, tedavi edilmezse ne olur?
1. Oturum
Diyabet Okulu’nun ilk otu-
rumunda Uzm. Dr. Sedef BELEN-
TEPE diyabetin salgın düzeyinde
yaygın, sinsi, ilerleyici, yıpratıcı,
yorucu ve geçmeyen bir hastalık
olduğunu; diyabetin türlerinden
bahsederek hastalığın ortaya çıkı-
şında, hastalık seyrinde benzerlik
ve farklılıkların olabileceğini dola-
yısıyla her diyabetlinin özel, teda-
vilerinin de özel olduğunu belirtti.
Uzm. Dr. Sedef BELENTEPE oturu-
mun sonunda katılımcılardan gelen
soruları aldı, katılımcılara öneriler-
de bulunup, dikkat etmeleri gere-
ken hususların altını çizdi.
Esra KURT MUTLU
Diyetisyen
• Diyabet doğru beslenme ile önlenebilir mi? • Diyabette beslenme nasıl olmalıdır?
2. Oturum
Diyabet Okulu’nun ikinci
oturumunda Dyt. Esra MUTLU di-
yabet hastalarına nasıl beslenme-
leri gerektiği ile ilgili bilgilendirme
yaparak önerilerde bulundu. Sağ-
lıklı beslenmek için vücudun ihti-
yacı olan ögeleri içeren besinlerin
yeterli miktarda ve öğün içinde den-
geli bir şekilde tüketilmesi gerekti-
ğini belirtti. Bu plan içinde yenilen
besinlerin çeşidi, miktarı ve zamanı
konusunda biliçli olunması ve bu
bilince uygun davranılması gerekti-
ğinin üzerinde durdu.
Ersoy Hastanesi Diyabet Okulu 4 ayda bir düzenlenmektedir.
Diyabet Okulu’nun üçün-
cü oturumunda Hemşire Hediye
ORHAN diyabetli kişilerin sağlığını
korumaları için ilaçlarını doktor-
ların önerdiği şekilde almalarını,
hastaların hergün kan şekerini öl-
çüp kan basıncı ve kan yağlarını
kontrol altında tutup takip etmeleri
gerektiğini belirtti. Dişlerin düzenli
fırçalanması ve ayak bakımına dik-
kati çekerek; nasır, çatlak, iltihap,
yara, şişme, kızarıklık ve tırnak bat-
ması olup olmadığını kontrol etme-
leri gerektiğini vurgulayarak hasta-
ları sigara içmemeleri konusunda
uyardı.
Uzm. Dr. Sedef BELENTEPE
İç Hastalıkları Uzmanı
• Diyabetik hastanın bakımı nasıl olmalıdır?
• Tedavide uygulamalar nasıl yapılmalıdır?
3. Oturum
• Diyabetik hasta, yaşamında nelere dikkat etmelidir?
Hediye ORHAN
Diyabet Hemşiresi