açık ve uzaktan öğretimde öğreten ve öğrenen rolleri
Sevcan Çatkın Açık ve Uzaktan Öğrenme Ödev
1. AÇIK VE UZAKTAN ÖĞRENME
Doç. Dr. AĞAH TUĞRUL KORUCU
NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ
AHMET KELEŞOĞLU EĞİTİM FAKÜLTESİ
SEVCAN ÇATKIN
18310341032 Okul Öncesi Öğretmenliği
2. Paivio İkili Kodlama Kuramı
Bilgiyi İşleme Kuramı
Gagne Dokuz Adım Kuramı
Rogers Değişiminin Yayılımı Kuramı
Pragnanz Yasaları
Bilgiyi Aşırı Yükleme Kuramı
Bellek Destekleyici Stratejileri
3. PAİVİO İKİLİ KODLAMA KURAMI
Bilgi-işleme sürecine ilişkin araştırmalarda, sözel bilişsel süreçlere
ağırlık verilmesi, sözel olmayan bilişsel süreçlerin ihmaliyle
sonuçlanmıştır. 1960 yıllarında davranışçılığın etkilerinden
sıyrılmaya başlayan psikoloji araştırmaları bilişsel süreçlerin
araştırılması üzerinde yoğunlaşmıştır.
Paivio’nun 1960’lı yıllarda başlattığı çalışmalar, otuz yıllık bir
çalışma süreci sonunda, sözel ve sözel olmayan bilişsel
süreçlere eşit ağırlık veren İkili Kodlama Kuramı’nın (İKK)
geliştirilmesiyle sonuçlanmıştır.
4. 1960’lı yıllarda, Paivio’nun amacı yeni bilginin
hatırlanmasını etkileyen değişkenleri
tanımlamaktır. Bu amaçla Paivio kavram
öğrenmede destekleyici sözcüklerin nitelikleri
ve bu niteliklerin düşünme sürecine etkilerini
üzerinde odaklanmıştır.
1963’teki araştırma sonuçları, sıfat-isim
dizilerinden daha kolay öğrenilen isim-sıfat
dizilerinin, isimlerin soyut değil de somut
oldukları durumunda hatırlama düzeyinin
yükseldiğini göstermiştir.
5. Örneğin; «üzgün kadın» sıfat-isim
tamlamasında, bu tamlamanın hatırlama
düzeyi yükseltilmek isteniyorsa tamlama
kadın-üzgün şeklinde sunulmalıdır. Kadın
kavramının zihinde canlandırılabilirliği yani
somutluğu hatırlamayı kolaylaştırmaktadır.
Paivio, bu çalışma sonrasında ismin
imgesinin hatırlamaya aracılık eden
değişken olduğu görüşünü ileri
sürmüştür. Paivio’ya göre somut
isimlerin, duyusal imgeler açığa
çıkarma kapasiteleri soyut isimlere
oranla fazladır.
6. KURAMDA ÖNGÖRÜLEN BİLİŞSEL YAPI VE SÜREÇLER
İkili Kodlama Kuramında bilişsel yapı kavramı, sözel
ve sözel olmayan çevresel nesne ve olayları temsil
eden bilişsel bilgi birimleri bütününü ifade
etmektedir. Bilişsel işlemler, bilişsel yapı içinde yer
alan etkinleştirme, kodlama, geri çağırma,
ayrıntılama, düzenleme, kontrol etme gibi işlevleri
ifade etmektedir. Bilişsel süreç bütün
oluşturabilecek bilişsel işlemler dizisidir. Birim ise
bilişsel yapı içindeki en küçük bilgi taşıdır.
7. Kuram her ne kadar insanın biyolojik-evrimsel
gelişiminin bir ürünü olarak genel bilişsel yapı ve
süreçlere ilişkin olsa da, kuramın odak noktası
bireysel deneyimler olarak belirlenmiştir. İnsan
beyni biyolojik evrimin bir ürünü olarak kendi
türüne ait yapısal ve işlevsel özellikleri
taşımaktadır. Ancak sosyal ortamda yaşayan
insanların uyarıcılara gönderdikleri tepkiler
yaşantılar yoluyla elde ettikleri deneyimlere
dayalı olarak büyük farklılıklar göstermektedir.
Bu nedenle Paivio biyolojik-evrimsel yapıyı kabul
etmekle birlikte kuramın odak noktasının
bireysel deneyimler olduğunu vurgulamıştır.
8. TEMEL VARSAYIMLAR
Kuram birimsel ve sistemsel düzeyde, belleğin yapısal ve
işlevsel özelliklerine ilişkin bir dizi varsayım üzerine
kurulmuştur. Kuramın temel varsayımları şöyle
özetlenebilir; Bellek; dil ile sözel olmayan nesneler , olaylar
hakkındaki bilgileri sembolize etmek ve işlemek amacıyla,
bireysel deneyimlere paralel olarak gelişen birbirinden
farklı ve biçime-özel, birbirinden bağımsız olmasına karşın
birbiriyle ilişkili , sözel ve sözel olmayan iki sembolik sistem
tarafından oluşturulmuştur.
Kurama göre sözel ve sözel olmayan temsili sistemler, organizmanın işlevsel ve uyumsal davranış
amaçları doğrultusunda, çevreden gelen uyarıcıları işlemek ve düzenlemekle görevlidirler. Paivio
bilişsel yapının anlaşılması için varsayımlarını sistem ve birimler düzeyinde ayırt etmiştir.
9. Sisteme
ilişkin
varsayımlar
Sistem içi ve
sistemler arası
birimler
arasındaki bağlar
kesin değil,
olasıdır.
Ardışık birimler
ve bütünsel
birimlerin
işlevsel
özellikleri
farklıdır.
Sembolik sistemin
işlevsel özellikleri,
sembolik
birimlerde yer
alan bilgilerin,
bilişsel işlemlerde
kullanılmasına
olanak sağlar
Sözel ve imgesel
sistemler işlevsel
olarak birbirinde
bağımsız ve
bağımlı olarak
etkinleşebilirler.
11. SEMBOLİK SİSTEMDE BİLİŞSEL İŞLEVLERİ
Paivio bellek sistemindeki bağlantılara paralel olan üç temel işlev belirlemiştir:
1. Sembolik işlemler veya sembolleştirme süreci:
Alt sistemlerin işlevsel bağımsızlıklarının bir göstergesidir. Uyaran sadece sözel
sistemi, sadece sözel olmayan sistemi veya her ikisini birden harekete geçirebilir.
Örneğin sağduyu sözcüğünün sözel sistemi, harita görüntüsünün pusulayı
çağrıştırması sembolik etkinleştirmeye örnek olabilir.
12. 2. Sistem içi işlemler veya çağrışım süreci:
Her alt sistemin kendi içindeki birimleri arasındaki işlemlerin ve
bağlantıların bir göstergesidir. Sözel birimler sözel birimleri, imgesel
birimler imgeleri harekete geçirecektir. Ak sözcüğünün kara sözcüğünü,
okul sözcüğünün öğrenci sözcüğünü hatırlatması sistem-içi işlemlere
örnek olabilir.
13. 3. Sistemler arası işlemler veya
yönlendirme/gönderme süreci:
Alt sistemlerin birimleri arasında işlevsel
bağlantıya işaret etmektedir. İtfaiye alarmı
duyulduğunda yangın sözcüğünü
çağrıştırması yönlendirme bağına örnek
olarak verilebilir. İki sistem arasındaki
ilişkiler bire bir değildir, çünkü bir görsel
imge birden fazla sözel birimi
çağrıştırabilir. Örneğin bir apartman
görüntüsü ev, apartman, bina vb.
sözcükleri, yangın sözcüğü itfaiye arabası,
itfaiyeci, ambulans, yardım eden insanların
görüntülerini çağrıştırabilir. Sözel ve
imgesel birimler arasında çift yönlü ve
birden fazla bağlantı vardır.
14. KURAMI DESTEKLEYEN ÇALIŞMALAR
Bilişsel haritalama
Mantık problemleri
Metni anlama
Ders çalışma becerilerini geliştirme
Dil öğrenmede bellek destekleyici çalışmalar
Bellek destekleme, sınıflandırma, karşılaştırma, çıkarım gibi temel
bilişsel etkinlikler kapsamında yapılan araştırmaların sonuçları ikili
kodlama kuramında öngörülen yapı ve işlevleri kanıtlamaktadır.
15. İKİLİ KODLAMA KURAMI’NA ALTERNATİF KURAMLAR
Bilişsel işlemler açıklayan başka modeller de vardır. Bazı
araştırmacılar sözel bağlantılara alternatif olarak gösterilen
imgelemin, beynin mantıksal önerme bağlarından oluştuğunu
iddia eden benzeşim ile değiştirilmesini önermiştir. Bu yaklaşım
görsel ve dilsel yapıları kapsayarak, daha derin temsil
düzeylerinde algısal ve davranışsal bilgilerin aynı biçime sahip
olduklarını savunmaktadır. Kieras algısal veya sözel bilgilerin
bellekte temsilleri arasında önemli bir farklılık olmadığını
belirtmektedir. Pek çok bilişsel kurama temel olan bu alternatif
yaklaşım İKK’ı ile zıtlık göstermektedir.
16. BİLGİYİ İŞLEME KURAMI
Eğitimde bilişsel öğrenme kuramlarının etkin kullanımı, son yıllarda
düzenli olarak artmaktadır. Bilişsel öğrenme araştırmaları öncelikle,
anlamlı sözel öğrenmede içsel bilişsel süreçleri anlamaya ve
tanımlamaya çalışır. Bu süreçler, adres hatırlama ya da karmaşık bir
problem çözme gibi birçok görevlerde kullanılır. Bu nedenle
araştırmacılar dikkat, algı, bellek, unutma ve geri getirme gibi bilişsel
süreçleri incelerler.
17. Öğrenmeyi bilişsel açıdan inceleyen kuramlardan biri
olan Bilgiyi İşleme Kuramı, insan öğrenmesinde
öğrenme sürecini bilgisayara benzetmektedir. İnsan
zihni, bilgiyi alır, işler, biçim ve içeriğini değiştirir,
depolar, gerektiği zaman geri getirir ve tepkiler üretir.
Tüm süreç bilgisayarda ‘yürütücü kontrol’ tarafından
denetlenmektedir. Bilgisayar, yapılması çok güç
durumlarda üstün performans gösterir ve karmaşık
problemleri büyük bir hızla çözer. Ancak insanın
zihinsel yetenekleri bilgisayardan daha yetkindir.
Örneğin küçük bir çocuk, karşısındaki insanın
duygularını anlayabilir ya da bir yetişkin daha önce hiç
karşılaşmadığı bir problemi çözebilir. Bilgisayarların
yetkin bellekleri ve büyük hızları olmasına karşın,
insan zihninin bilgiyi anlama ve işleme yeteneğine
ulaşması pek olası değildir.
18. Bilgiyi işleme kuramı temel olarak şu dört soruyu
yanıtlamaya çalışır:
1. Yeni bilgi dışarıdan nasıl alınmaktadır?
2. Alınan yeni bilgi nasıl işlenmektedir?
3. Bilgi uzun süreli nasıl depolanmaktadır?
4. Depolanan bilgi nasıl geriye getirilip hatırlanmaktadır?
Bilgiyi işleme kuramı iki temel öge üzerinde durmaktadır.
Bunlar:
1. Duyusal kayıt, kısa süreli bellek/çalışan bellek/uzun süreli
bellek
2. Bilişsel süreçler (içsel ve zihinsel eylemler)
19. Dünya bilgi doludur. Sesler, kokular, tatlar, şekiller, sözcükler,
müzikler… Tüm bu uyarıcılar bilgiyi işleme sürecini başlatır.
Bilgiyi işleme kuramının birinci adımı bireyin duyu organları
yoluyla çevreden gelen uyarıcıları alması ile başlar. Duyusal
kayıta gelen bilgilerin çoğu atılır ve bir kısmı da çok kısa süre
tutularak algılanır ve tanınır. Duyular dikkat ve algı süreçleri
aracılığı ile kısa süreli belleğe geçirilir. Depolama yetkinliği çok
sınırlı olan kısa süreli bellek aynı zamanda çalışan bellektir.
Çünkü burada bilgi etkindir ve işlenir. Bilgi bazı süreçlerin
yardımı ile uzun süreli belleğe geçer. Gereksinim olduğunda
uzun süreli bellekten araştırılır ve geri getirilir. Sistemin son
elemanı yürütücü kontroldür. Yürütücü kontrol tüm sisteme
rehberlik eder.
20. BELLEK TÜRLERİ
Bilgiyi işleme kuramına göre üç tür bellek vardır:
Duyusal kayıt:
Çevreden gelen uyarıcılar duyu organları yolu ile duyusal
kayıta gelirler. Duyusal kayıtın kapasitesi çok geniş olmasına
karşın bilginin kalış süresi çok kısadır. Ancak dikkat ve algı
süreçleri ile bu bilginin bir kısmı alınır ve kısa süreli belleğe
gönderilir. Duyusal kayıtın varlığı insan yaşamında kritik bir
öneme sahiptir. Birey okuduğu ya da işittiği bir cümlenin
sonu gelmeden başlangıçtaki sözleri unutsaydı cümleyi
anlamlandırması olanaksız olurdu. Duyusal kayıtın kapasitesi
sınırsız olmasına karşın gerekli bilgiler işlenmezse kaybolur
ya da var olan bilgi yeni bilgi tarafından itilir. Birey dikkat ve
algı süreçleri yoluyla bu bilgiyi işleyebilir. İşlenen bilgi kısa
süreli belleğe geçer. Kısa süreli belleğin kapasitesi sınırlı
olması nedeniyle işlenemeyen bilgi, duyusal kayıttan
kaybolacaktır.
21. Kısa süreli bellek:
Duyusal kayıttan dikkat ve algı süreçleri sonunda
ayrılan bilgi, sistemin ikinci ögesi olan kısa süreli
belleğe geçer. Kısa süreli belleğin hem bilgi tutma
süresi, hem de kapasitesi sınırlıdır. Bilginin kısa süreli
bellekte daha uzun süre kalması, bilgi üzerinde
düşünmek onu yinelemekle sağlanır. Kısa süreli
bellekte zihinsel tekrarın öğrenmede önemi büyüktür.
Kısa süreli bellekte kalan bilgi tekrar yoluyla büyük bir
olasılıkla uzun süreli belleğe geçer. Kısa süreli belleğin
kapasitesinin sınırlılığı nedeniyle geçiş yaptırılamayan
bilgi yeni gelen bilgilerin zorlamasıyla kaybolur. Kısa
süreli belleğin iki yaşamsal işlevi vardır: Birincisi, bilgiyi
kısa sürede olsa depolamaktır. İkinci önemli işlevi de,
zihinsel işlemlerin yapılmasıdır. Bu nedenle çalışan
bellek olarak da adlandırılır.
22. Uzun süreli bellek:
Bilgiyi işleme modelinde bilgiyi, özellikle iyi öğrenilmiş bilgiyi, uzun
süre saklayan kısıma denir. Düzenlenmiş bilgiler, gerektiğinde
kullanıma hazır olarak beklemektedir. Uzun süreli bellek, bilgiyi her
istendiğinde kullanılmaya izin veren bir ağa sahiptir. Kapasitesi
sınırsızdır bazı kestirimlere göre sınır bir milyondan fazladır ve bazı
olaylar sonsuza dek kalmaktadır. Uzun süreli belleğin kapasitesi çok
geniştir. Ancak kısa süreli bellekte olduğu gibi, uzun süreli belleğe bilgi
hızla girmez, biraz zaman ve güç gerekir.
Uzun süreli bellekte bilgiyi, istediğimiz uzunlukta ve miktarda depolar
ve asla unutmayız. Bu konuda problem, gerektiği zaman doğru bilgiyi
bulmaktır. Uzun süreli bellekte bilgiler kaybolmaz ancak bilgi, uygun
biçimde kodlanmamışsa geri getirmede zorluklarla karşılaşılır.
23. Kimi kuramcılar, uzun süreli belleği anısal bellek ve
anlamsal bellek olarak iki temel bölümden oluştuğunu
ileri sürerken kimi kuramcılar da işlemsel belleği
eklemektedirler.
Anısal bellek, kişisel yaşantılarla ilgili bölümdür. Belirli bir
zaman, yer ve ilgilidir. Yaşamımızda başımızdan geçen tüm
olaylar, şakalar, dedikodular anısal bellekte tutulur.
Anlamsal bellek, uzun süreli belleğin kurallar,
genellemeler, kavramlar, problem çözme becerileri gibi
genel bilgilerin yer aldığı bölümdür. Paivio anlamsal
bellekte sözel ve görsel kodların birlikte ağ gibi birbirine
bağlanarak bilginin depolandığını belirtir.
İşlemsel bellek, belli bir işlemin nasıl yapıldığına ilişkin
bilgilerin saklandığı bellek bölümüdür. İşlemsel bellek,
durum-etkinlik kuralları deposudur.
24. Bilginin Duyusal Kayıttan Kısa Süreli Belleğe Aktarılmasını Sağlayan Süreçler
DİKKAT: Uyarıcı ya da uyarıcılara tepkiye yönelmedir. ‘Algının aktif ve seçici bir yanı
olup, kişinin belli bir uyarıcıya ya da uyarıcı durumunu algılamasında etkin hazırlık
ve yönelmelerden kuruludur. Başka bir söylemle dikkat, hangi bilginin kısa süreli
belleğe geçip geçmeyeceğini belirler. Bilgiyi işleme süreci dikkat ile başlar. Dikkatin
yönelmediği uyarıcılar kaybolur.
ALGI: Duyusal bilginin yorumlanması ya da anlamlandırılması işlemidir. Bir
uyaranın anlamlandırılabilmesi için öncelikle bireyin, o uyaranla ilgili bilgilerinin
olması gerekir. Eğer birey karşılaştığı uyarana ilişkin hiçbir bilgiye sahip değilse
uyarıcıya anlam vermesi olanaksızdır. Algı büyük ölçüde geçmiş yaşantılara
dayalıdır.
25. Kısa Süreli Bellekte Bilgiyi Saklama Süreçleri
Kısa süreli bellekte bilgiyi saklama sürekli tekrar ve gruplama
ile olanaklıdır. Kısa süreli belleğin zaman sınırlılığı sürekli tekrar,
kapasitesi ise gruplama yapılarak artırılabilir.
26. Bilginin Uzun Süreli Belleğe Aktarılmasında Kullanılan Süreçler
Açık ve örtük tekrar, bilgi yeterli sıklıkta tekrarlanırsa uzun süreli belleğe geçer. Tekrar
sürecinde bireyin rolü büyüktür. Tekrar süreci ile öğrenen birey pasif değil etkin
olmalıdır. Ayrıca aralıklı tekrar sürekli tekrardan daha etkilidir ve daha uzun süre
bellekte tutulur.
Kodlama, bilgiyi işleme kuramında en önemli süreçtir. Kodlama olmadan çevreden
gelen bilgilerin çoğu geçici olarak depolanır. Kodlama, uzun süreli bellekte var olan
bilgi ile kısa süreli bellekteki bilginin ilişkilendirilerek transfer edilmesidir.
27. GAGNE’NİN 9 ADIMLI KURAMI
Robert Gagne, en çok kendisine ait olan öğretimin
dokuz durumu ile tanınır. 1916 yılında doğdu. 1940’ da
Brows Üniversitesi Psikoloji bölümünden Profesör Dr.
Ünvanını aldıktan sonra Persilvanya Devlet
Üniversitesinden Connecticut kız kolejinde öğretim
görevlisi olarak çalıştı. Gagne 1960’lı yıllarda yeni
davranışçı akımın temsilcilerinden biri olarak kabul
edilmekle birlikte, sonraki yıllarda bilgiyi işleme
kuramcılarının öncülerinden biri olmuş, davranışçı
yaklaşımın ilkeleri ile bilgi işlem süreci yaklaşımının
ilkelerini birleştirmiştir. Gagne öğrenmeyi hem ürün
hem süreç olarak ele almıştır. Gagne’ ye göre
öğrenme, gözlenebilir davranışlardan dolaylı olarak
anlaşılır ve öğrenme beyinde gerçekleşir.
28. Modele göre öğretimin düzenlenmesinde sırasıyla şu adımlar atılmalıdır:
1. Dikkati çekme
2. Öğrenciyi dersin hedeflerinden haberdar etme
3. Ön bilgilerin hatırlatılması
4. Uyarıcı materyalin sunulması
5. Öğrenciye yol gösterme
6. Davranışı ortaya çıkarma
7. Dönüt-düzeltme verme
8. Değerlendirme
9. Öğrenilenlerin kalıcılığının ve transferinin sağlanması
29. 1. Dikkati çekme:
Öğrenmenin en iyi şekilde gerçekleşmesi için öğrencinin dikkatini çekecek
materyaller tasarlanmalıdır. Öğretmen bu hedef doğrultusunda görsel ve sözel
unsurlardan yararlanabilir. Öğrenciler hakkında bilgiler edinip onların
dikkatinin dağılmaması için onların ilgisini çekecek sorular yöneltmeli ve
onlarında konuya ortak edip soru ve görüşlerini dile getirmesi sağlanmalıdır.
2. Öğrenciyi dersin hedeflerinden haberdar etme:
Öğretmenin öğretime başlamadan önce öğrencilere dersin içeriği hakkında genel bir bilgi verilmelidir.
Böylece öğrenci ne öğrenmesi gerektiği hakkında güdülenmiş olur ve konu dışına çıkmaktan
kurtulur. Derste neyin öğrenilmesi gerektiği hakkında az çok bilgi edinmiş olur ve ona göre kendini
odaklar. Böylece dersi kavram çatışmasına düşmeden daha kısa zamanda öğrenir. Hedefin önceden
duyulması, yönetim mekanizmasını harekete geçirir ve beklentilerin oluşmasına yardımcı
olur. Öğrencinin derste ulaşacağı hedefleri bilmesi bu hedeflere ulaşmak için hangi yöntem ve teknikleri
uygulayacağını kafasında tasarlar.
30. 3.Ön bilgilerin hatırlatılması:
Öğretilen konuların kısa süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe anlamlı
bir şekilde kodlanabilmesi için önbilgilerle anlamlandırılması gerekir. Bunun
için öğrenciye bilgi verilmeden önce ön bilgilerin ortaya çıkarılması
sağlanmalıdır. Böylece öğrenci daha kolay neden sonuç ilişkisi kurabilir.
Öğretmen, öğrencilerin daha önce kazanmış oldukları bilgileri soru sorarak,
açıklama yaptırarak, tartışarak ortaya çıkarabilir. Bu yöntemle öğrenme daha
hızlı ve kolay gerçekleşir.
31. 4.Uyarıcı materyalin sunulması:
Dersin içeriğini sunarken daha etkili ve daha verimli bir
öğretim sağlamak için stratejilerin kullanılması gerekir.
Öğrenciyi hedefe ulaştıracak materyaller doğru
seçilmelidir. Bu materyaller öğrenmeyi kolaylaştıracak
cinste olmalıdır.
Öğrenci böylelikle sunulan önbilgilerle karşılaştırır,
anlamlandırır ve uzun süreli belleğe kodlamaya çalışır.
Materyalin düzenlenmesinde öğrenci grubunun gelişim
özellikleri ve sınıf düzeyleri çok etkili bir rol oynar. “sınıf
düzeyi” denilen kavram uyarıcı durumlarının
düzenlenmesinde dikkate alınması gereken ölçütlerden
biridir.
32. 5.Öğrenciye yol gösterme:
Öğrenciye yol gösterme öğrenme açısından oldukça önemlidir. Öğrenme
ortamında öğrencilerin yanlış davranışlar kazanmaması ve başarılı olmalarının
sağlanması için onlara rehberlik edilmesi gerekir.
Bunun için öğrenciye neyi nerede ne zaman ne şekilde yapılacağı nasıl kodlama
yapılması gerektiği yeni bilgilerin hangi ön öğrenmelere birleştirileceği
konularında ipuçları verilmelidir.
En iyi yol gösterme stratejisi, her adımda biraz yardım vererek ilerlemedir. Bu
suretle, her öğrenci ihtiyacı kadar destek alma imkanına sahip olur. Hızlı
öğrenene bir tek, yavaş öğrenene ise birkaç örnek yeterli olabilir. Öğrenciye
ipuçları verilerek öğrencinin bilgiyi kendisinin bulması sağlanmalıdır. Böylece
öğrenme kalıcı olacaktır.
33. 6.Davranışı ortaya çıkarma:
Öğrenciye yeni davranışlar öğretildikten sonra bu davranışın ne derece
kazandıklarının yoklanması gerekmektedir. Öğrenciye yazılı sözlü sorular sorarak
davranışı test edilmelidir. Konuyu kavradığı hissedilen öğrenciye yap, çiz, söyle gibi
ifadelerle öğrendiği davranışa dönüştürülmesi istenir. Böylece öğrencinin kendisini
de görmesi sağlanmış olur.Öğrencilerde kazandırılmak istenen davranış gözlenmese
öğretim ortamı zenginleştirilmeli öğrenciye yeni ipuçları verilmelidir.
7.Dönüt-düzeltme verme:
Bu aşamada öğrencinin kazanması gereken davranış ne ise onu yapması beklenir.
Öğrenci gösterdiği davranışın doğruluğu hakkında bilgi almak ister. Öğrenci gösterdiği
davranışın doğru olduğunu öğrenirse davranışı pekiştirir ve öğrenmeye karşı güdüsü
artar. Davranışın yanlış olduğunu öğrenirse hatasını düzeltir ve o davranışı bir daha
tekrarlamamaya özen gösterir. Öğrencinin kazanması gereken davranış ne ise onu
yapması beklenir.
34. 8. Değerlendirme:
Öğrenmenin sonunda her bir öğrencinin istendik
davranışı ne derecede kazandığının belirlenmesi gerekir.
Öğretimsel olayların verimliliğini değerlendirmek için
beklenen hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmediği
sınanmalıdır.
Yapılan değerlendirmeler sonucunda öğrenmenin ne
derece gerçekleştiği gözlenir ve öğrenciler sonuçlar
hakkında bilgi verilerek gerekirse tamamlama eğitimi
yapılır. Değerlendirme öğrencilerin düşünme, anlama,
sorgulama, ilişki kurma, analiz-sentez yapma becerilerini
geliştirme düzeyini ölçmek için yapılmaktadır.
Değerlendirme sonunda öğrenciler arasında karşılaştırma
yapılmamalıdır.
35. 9. Öğrenilenlerin kalıcılığının ve transferinin sağlaması:
Bir konuda uzmanlığı geliştirmek için yeni bilgilerin başka alanlara da uygulanması
gerekir. Öğrenmenin ilk oluşumundan hemen sonra, öğrenciye öğrenmeyi
güçleştirici nitelikte alıştırma, örneklendirme, proje vb. ödevler verilmelidir.
Öğrenilen davranışların aralıklı olarak tekrar edilmesi kalıcılığı büyük oranda etkiler.
Öğrenilenlerin başka alanlara geçişini sağlamak için öğrenilenlerin yeni durumlarda
kullanılması, öğrencilerin problemlerle karşı karşıya bırakılması yararlı olur.
36. ROGERS DEĞİŞİMİNİN YAYILIMI KURAMI
Yeniliklerin yayılımı kuramı, toplulukların yenilikleri nasıl kabul ettiğini açıklamayı
amaçlamaktadır. Burada yenilikten kasıt; yeni olarak tanımlanan herhangi bir fikir,
davranış veya nesnedir. Yeniliklerin yayılımı kuramı sosyal değişim süreciyle ilgili üç
değerli fikir sunmaktadır:
1. Yeniliklerin yayılması için niteliklerin ne olduğu
2. Birebir görüşmelerin ve akran ağlarının önemi
3. Farklı kullanıcı kesimlerinin ihtiyaçlarını anlama
Bu fikirler 6000’den fazla araştırma çalışması ve sahada test edilmiştir, bu
nedenle sosyal bilimlerde en güvenilirler arasındadırlar. Yayılımla ilgilenen
akademisyenler bir yeniliğin başarısını belirleyen 5 nitelik tanımlamışlardır:
37. Bağıl Avantaj
Ekonomik açıdan avantajlı olması, sosyal prestij sağlaması, kullanıma elverişli olması
ve memnuniyeti sağlaması
Mevcut Değerler ve Uygulamalar ile Uyumluluk
Yeniliği benimseyecek bireylerin; değerleri, geçmiş deneyimleri ve ihtiyaçları ile
yeniliğin algılanan uyumluluk derecesidir. Değerler, normlar veya uygulamalar ile
uyuşmayan bir fikrin yenilik olarak hızla benimsenmeyecektir.
38. Denenebilirlik
Yeniliğin tecrübe edilebilirliğinin sınırlılık derecesidir. Denenebilir bir yenilik onu
düşünen bir birey için daha az risk taşımaktadır.
Sadelik ve Kullanım Kolaylığı
Yeniliğin kullanım ve anlaşılabilirlik açısından algılanan zorluk
derecesidir. Yenilikler daha anlaşılır olduklarında, daha hızlı
benimsenmekte bu yeniliğe uygun beceri ve anlayışlar daha hızlı bir
şekilde geliştirilebilmektedir
39. GÖZLEMLENEBİLİR SONUÇLAR
Bireyler için yeniliğin sonuçlarını görmek, bireylerin yeniliği kabul edebilme olasılığını
arttırır. Görünür sonuçlar belirsizliği düşürür ve aynı zamanda arkadaş ve komşular
gibi sık sık bilgi talep edenlerle yeni bir fikri tartışmaya teşvik eder.
Everett Rogers’a göre bu beş nitelik; yeniliklerin kabul varyasyonlarını 49 ile 87
oranında belirlemektedir. Bu beş temel nitelik odak grup tartışmaları ve proje
değerlendirmeleri için değerli bir kontrol listesi çerçevesi sunmaktadır. Bu nitelikler
ürün veya davranış geliştirirken ele alındığında zayıf yönleri belirlemede de yardımcı
olabilmektedir.
40. Yeniden icat, yeniliklerin yayılımının temel ilkesidir. Bir yeniliğin başarısı, o
toplumdaki zorlu ve riskten kaçınan bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl
geliştiğine de bağlıdır. Sürekli gelişim sürecine kullanıcıları ortak etmek bunu
başarmak için iyi bir yoldur. Bilgisayar oyun şirketleri, ilaç şirketleri, kırsal
araştırma enstitüleri; kullanıcı topluluklarını destekleyerek yenilikleri iyileştirmek
veya uygulamak için katılımcı eylem araştırması teknikleri ile kullanıcılarını aktif
ortakları yapan kuruluş örnekleridir.
İkinci önemli fikir, reklam ve medya hikayeleri gibi kişisel olmayan pazarlama
yöntemlerinin yenilikler hakkında bilgi yayabileceği ancak yayılımın kabulünün
görüşmelerle sağlanabileceği fikridir. Yeni ürün veya davranışların
benimsenmesi risk ve belirsizlik yönetimi gerektirdiğinden genellikle sadece
kişisel olarak tanıdığımız ve güvendiğimiz insanlara bakarak yeniliği kabul
ederiz.
Üçüncü önemli fikir ise, farklı kullanıcı kesimlerinin ihtiyaçlarını
anlayabilmektir. Yayılım araştırmacıları, herhangi bir topluluğu belirli bir yeniliği
benimseme eğilimine göre 5 farklı kesimde incelemektedir:
41. Yenilikçiler
Yeniliğin benimsenme süreci küçük bir öngörülü ve
yaratıcı yenilikçiler grubuyla başlamaktadır. Bu grup
genellikle yeni fikirlerin ve aygıtların geliştirilmesi
sürecinde cömertçe zaman ve enerjilerini harcar,
yaratıcılıklarını kullanırlar ve yenilikler hakkında
konuşmaktan büyük keyif alırlar. Yenilikçileri izleyip, ilk
takipçileri haline gelerek ve fikirlerine destek olup,
fikirlerinin tanıtımı sağlanmalı, projenin tasarım ortakları
olmaları için yenilikçiler davet edilmelidir.
42. Erken Benimseyenler
Faydaları belirgin olmaya başladıktan sonra yeniliği
benimseyenler, erken benimseyenler olarak tanımlanmıştır. Erken
benimseyenler; hayatlarında veya işlerinde ileri bir stratejik atılım
amacıyla, akıllıca olan yeniliklerle kişisel ihtiyaçları arasında
hızlıca bağlantı kurmaktadırlar. Onlar akranları üzerinde bir
avantaj elde etmeyi seviyor ve yeniliğe yatırım için zaman ve
paraya sahipler. Sınırlı sayıda erken benimseyene yeni bir fikri
denemesi için güçlü yüz yüze destek sunulmalı, denemeler
üzerinde çalışılarak fikrin daha rahat, düşük maliyetli ve
pazarlanabilir olması sağlanmalı, erken benimseyenler
ödüllendirilmeli, ön plana çıkarılmalı ve yeniliğin yayıcıları olarak
eğitilmelidirler.
43. Erken Çoğunluk
Yeniliğin bir uçurumu atladığını varsayarsak, sonunda çoğunluk kitlelere
ulaşabildiğini görebiliriz. Erken çoğunluk orta ilerici fikirlerle rahat eden
pragmatiklerdir ancak yeniliğin yararları hakkında kuvvetli kanıtlar olmadan yeniliği
benimsemezler. Erken çoğunluğun yeniliği benimsemesi için promosyonlar
verilebilir veya yarışmalar düzenlenebilir. Düşük fiyata performans garantisi
verilebilir, kolaylığı ve basitliği arttırmak için yenilik yeniden tasarlanabilir. Müşteri
hizmetleri servisi ve desteği sağlanmalıdır.
Geç Çoğunluk
Bu gruptaki insanları genel olarak risk almaktan nefret eden ve yenilik fikrinden
rahatsız olan muhafazakar pragmatistler olarak tanımlayabiliriz. Pratik olarak
onların en temel korkuları yeniliğin onlara uymayacağı korkusudur, bu nedenle
onlar ana akım modaya ve yerleşmiş standartlara uymayı tercih ederler. Geç
çoğunluğun yeniliği benimsemesi için ürünün faydalarını anlatmak yerine sosyal
normların desteklenmesine odaklanmak gerekmektedir. Bununla birlikte yeniliğin
maliyeti azaltılıp, kolaylığı arttırılmalı ve risklerin geride bırakıldığı vurgulanmalıdır.
44. Geç Kalanlar
Geç kalanlar, yeniliğin yayılımı sürecinin sonuna kadar dışında kalan gruptur. Çünkü onlar
belirli bir ürün ya da davranışı benimsemeyi büyük bir risk olarak görmektedirler. Hatta
bazıları gece boyunca uyumadan bunlara karşı argüman geliştirecek kadar endişeli
olmaktadır. Ancak onların haklı olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Geç kalanlara;
yeniliği ne zaman, nerede ve nasıl yapacakları konusunda yüksek düzeyde kontrol
verilmeli ve yeni ürün veya davranışlarla olan aşinalıkları arttırılmalıdır.
45. PRAGNANZ YASALARI
Gestalt kuramcıları algısal
örgütlenmeye yardımcı olan
yasaların hepsini kapsayan daha
genel bir yasa oluşturmuşlardır
ve buna ‘Pragnanz yasası’ adı
vermişlerdir. Koffka bunu şu
şekilde açıklamıştır: ‘Psikolojik
örgütlemeler, kontrol eden
koşullar izin verdiği ölçüde,
olabildiği kadar iyi olacaktır.’ her
psikolojik olayda anlamlı, tam ve
basit olma eğilimi vardır.
46. • Gestaltçılara göre, psikolojik yaşantı ile beyinde var olan
süreçler arasında ‘izimorfizm’ vardır. Gestaltçılar beynin
kendisine gelen duyusal uyarımları pragnanz yasasına göre aktif
olarak işleyip anlamlı ve tam olan yeni bir forma
dönüştürdüğünü ileri sürmektedirler.
• Görüldüğü gibi, pragnanz yasası geştalt psikologlarınca algılama,
öğrenme bellek konuları çalışırken yol gösterici bir ilke olarak
kullanılmıştır. Bellek de tıpkı algılama ve öğrenme gibi tam ve
anlamlı olma eğilimindedir.
47. • Algısal Değişmezler
Bir objeyi koşullar değişmesine
rağmen aynı obje olarak
görmemize ‘algısal değişmezlik’
denir. Kapının pozisyonuna bağlı
olmaksızın onu kapı olarak kişiyi
önümüzde durmasına ya da daha
uzakta olmasına bağlı olmaksızın
aynı kişi olarak algılarız.
48. Gestaltçılar gerçek görüntü oldukça köklü bir şekilde değişse de, objenin
anlamının değişmediğine, aynı şekilde algılandığına işaret etmekte ve sonuç
olarak beynin dışarıdan gelen duyusal bilgiyi daha anlamlı hale getirmek için
organize ettiğini ileri sürmektedir.
49. • Bellek izi ve unutma
Koffka’ya göre, kazanılmakta olan yaşantı, bellek sürecini harekete geçirir.
Çevresel yaşantının, beyinde meydana getirdiği etkinliğe ‘bellek süreci’
denir. Bu etkinlik bittiğinde bir iz kalmakta ve bu ize bellek izi adı
verilmektedir.
Gestaltçılar, unutmayı ise iki nedene bağlamaktadırlar. Bunlardan
birincisi ‘ test etme sırasında bellek izini geriye getirme, anımsama il
ilgili güçlüktür.’ ikincisi ise ‘ bellek izinin yeniden düzenlenmesi sırasında
orijinal olayın kayıp edilmesi, bozulmasıdır.
50. • İçgörüsel öğrenme
Gestalt kuramın öğrenme
anlayışımıza sağladığı en önemli
katkı, iç görü çalışmasıdır. Sıklıkla
öğrenme bireyin o anda
gerçekten anladığı duygusuyla
birdenbire oluşur. Böyle bir
öğrenme, unutmaya özellikle
dirençli ve yeni durumlara
transfer edilmesi kolaydır.
51. İÇGÖRÜYE DAYALI ÖĞRENMENİN ÖZELLİKLERİ
1. Çözüm öncesinden çözüme geçiş ani ve tamdır.
2. İç görüyle edinilen, çözüme dayalı performans genellikle pürüzsüz ve
hatasızdır.
3. İç görüyle kazanılan problem çözümü uzun süre anımsanır.
4. İç görüyle kazanılan bir ilke diğer problemlerin çözümüne kolayca
uygulanır.
52. ÜRETİCİ DÜŞÜNME
Wertheimer yaşamının son yıllarında Gestalt
yasalarının eğitime uygulanması konusuyla
ilgilenmiştir. Üretici düşünme adlı eserinde
problem çözmenin doğasını ve tekniklerini
açıklamıştır. Kendisi problem çözme ile ilgili
birbirine zıt iki süreçten bahseder: Gestalt
ilkelerine dayalı öğrenmede problemin doğasını
anlamaya yönelik olup bu tür öğrenmelerde bir
başkası değil birey tarafından öğrenme söz
konusudur. Bu çözümde öğrenilen konu kolaylıkla
genellenebilir ve uzun süre anımsanabilir.
Diğerinde ise öğrenci olguları veya kuralları
anlamadan ezberler. Böyle bir öğrenme katıdır,
çabuk unutulur ve sadece sınırlı durumlarda
uygulanabilir.
53. YAŞAM ALANI
Sosyal psikolojinin kurucusu olarak bilinen Lewin
Gestalt kuramcıları tarafından geliştirilen ve her bir
parçanın diğerlerini etkilediği dinamik bir sistemin
işleyişini inceleyen alan kuramını kullanarak insanın
motivasyonu ile ilgili bir kuram öne sürmüştür.
Kurama göre alan, bütünün örüntüsüdür. Alanda olan
bir değişme, domino etkisi gibi, her şeyi etkilemiştir.
En yalın biçimde, dünyanın doğusunda çıkan bir
rüzgar, tüm dünyayı etkilemektedir.
Yaşam alanı belirli bir bireyin belirli bir zamandaki
davranışını etkileyen olguların ya da gerçeklerin
toplamı olarak tanımlanabilir.
54. BİLGİYİ AŞIRI YÜKLEME DURUMLARI
Aşırı Bilgi Yüklemesi, işyerlerinde ve
sosyal hayatta artmakta olan bir
sorundur.
Bu, sizin daha çok bilgiyle uğraşmayı
denediğinizde mantıklı kararlar almayı
işleyebilmenizdir. Sonuç olarak ya karar
almakta gecikilir de ya da yanlış karar
alınır.
Şu aralar, çok sayıda e-posta, rapor ve
mesajla etkin olarak uğraşıldığında
karşılaşılan sıradan bir durumdur.
55. Aşırı Bilgi Yüklemesinin Yaşı
“Aşırı Bilgi Yüklemesi” ifadesi ilk defa gelecek bilimci Alvin
Toffler tarafından 1970 yılında kullanıldı. O süratle artan bilgi miktarını tahmin
ettiğinde, insanların sorunlarının sebebi en sonunda bulunmuş oldu.
İnsanların “bilgi çağında yaşamak” hakkında konuşmalarına rağmen yazılı bilgi
binlerce yıllardır kullanılıyor. Birkaç yüzyıl önce matbaanın icadı, yazılı bilginin
insanların büyük bir miktarına dağıtılmasını mümkün kıldı. Bununla birlikte, belge
oluşturabilen, kopyalayabilen ve bilgilerin çoğuna erişebilen modern
bilgisayarların gelmesiyle, Aşırı Bilgi Yüklemesi halk nezdinde ortaya çıktı.
Problemin özü, bilgisayarların işlemci hızlarının ve hafızalarının her zaman artıyor
olmasına rağmen, daha çok bilgi kullanmak zorunda kalan insanların herhangi bir
şekilde hız kazanmıyor olması. Genellikle insan aklı, işlemlerde bir tür ‘engel’ rolü
üstleniyor.
56. Aşırı Bilgi Yüklenmesi dünya çapındaki tüm ofisler için olağan bir durum
olmaya başladı. Bunun nedenlerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1.İnternete yaygın erişim imkânı.
2.Çoklu elektronik posta gönderiminin kolay olması.
3.Bilgileri kopyalamak ücretsiz olduğu için istenildiği sayıda çoğaltılmasının
mümkün olması. Böylece raporlar, sadece o rapora ihtiyaç duyanlara değil
rapora ihtiyaç duyabilecek kişilere de gönderilebiliyor.
4.Kaynaklarının yetersiz ve kalitesiz olması (özellikle çevrimiçi kaynaklar):
- Var olan kaynaklar ise ya sadeleştirilmemiş ya da kısaltmak için
düzenlenmemiş.
- Bilgiler yeterince açık yazılmamış bu yüzden insanlar yazılanları anlamak için
daha fazla zaman harcıyorlar.
- İçeriklerde hatalar yer alıyor veya tutarsızlıklar var, bu nedenle daha fazla
araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.
57. Buna rağmen aşırı bilgi yüklenmesi probleminin kolay bir çözüm yolu yok,
fakat bu sorunu azaltmak için yapılabilecek bir takım şeyler var:
• Aşırı bilgi eklemeye daha az vakit ayırmalıyız. Zamanımızı şu anda bilmemiz
gereken şeylere ayırmalıyız.
• Bilginin çok olmasına nazaran kaliteli olmasına odaklanmalıyız. Kısa ve özlü bir
elektronik posta uzun bir elektronik postaya göre daha değerlidir.
• Daha kaliteli bilgilere nasıl ulaşacağınızı öğrenin (Bilgi Mühendisliği
bunun için var). İnsanlara sorduğunuz sorular net olsun. Böylece
karşınızdaki insanlar da size kesin ve açık cevaplar verebilirler.
• Basit görevlendirmeler yapın. Aynı anda bir iş yapın, zihninizi başka
işlerle meşgul etmeyin.
• Gününüzün en azından bir kısmında işinizi bölecek şeylerden uzaklaşın
(örneğin elektronik postaları kontrol etmek, telefonla ilgilenmek,
internette gezinmek gibi). Bu yaklaşım belirli bir zaman diliminde bir işe
odaklanmanızı kolaylaştırır.
58. BELLEK DESTEKLEYİCİ STRATEJİLER
Bellek destekleyiciler belleği geliştirmek için sistematik yöntemlerdir.
Yunan belek tanrıçasına kadar uzanan bir serüvendir. Belleği yeniden canlandırmak
için tüm beyin becerilerinin faaliyete geçirilmesi konusunda mnemonik adında bir
teknik geliştirilmiştir. Mnemonik hatırlamaya yardımcı yöntemler olarak tanımlanır.
Adına Yunan bellek tanrıçası Mne-mosyne’den esinlenilmiştir.
59. Bu yöntemler şunlardır:
• Loci yöntemi
Romalılar devrinde, rhetorik(etkili konuşma) öğretimi sırasında bellek
destekleyici yöntemlerinden biri olan loci yöntemi öğretilir. Bu yöntemle
konuşmanın belli bölümlerini kafasında odasındaki belli yerlere yerleştirir.
Konuşma sırasında da o yerleri hatırlayıp konuşmaya sorunsuz devam
edilir.
• Kodlama ve örgütleme
Bu yöntem Blezza tarafından ortaya çıkarılmıştır. Blezza’ya göre çok tekrar edilse
bile bazı bilgiler unutulur, kolay hatırlamak için ise kodlama yapmak gerekir.
Kodlama, bilginin belleğe yerleştirilme süreci örgütleme ise, bilginin başka bilgiler
ile işlenerek anlamlı hale getirilmesidir.
60. • Bağlantı (zincirleme) yöntemi
Bu yöntemde kalıcı olması istenilen bilgiler, birbiriyle bağlantılı olacak şekilde bir
öyküye dönüştürülür.
Örneğin yüzey alanı daraldıkça basınç artar bilgisini öyküleştirelim.
“Öğretmenin ince topuklu ayakkabı giymişti yanlışlıkla ayağıma bastı ve basıncı çok
fazla hissettim. Arkadaşım spor ayakkabısıyla bastı çok fazla basınç hissetmemiştim”
61. • Askı sözcük yöntemi
Bu yöntem yeni bilgiyle iyi bilenen kolay bilgiyi ilişkilendirmektir. Özellikle
sıralı öğrenilmesi gereken bilgilerde oldukça işe yarar yöntem olduğu söylenir.
Örneğin sayıları öğrenme de “mini mini birler çalışkan ikiler tembel üçler…”
62. • Anahtar sözcük
Bu yöntem bilinmeyen kelimeleri bilinen kelimelere benzetilmesiyle oluşur.
Yabancı dil öğrenirken daha etkili olur.
Örneğin “ Sivilceni scar (yara izi) san iz kalır.”
• Akronim
Sıralama gerekmeyen öğrenmelerde baş harflerden faydalanarak bir kelime
üretmektir.
Örneğin; Doğalgaz termik santraller “OHA”
Ovaakça
Hamitabat
Ambarlı
63. • Kafiye oluşturma
Birbiriyle uyumlu kelimelerle oluşturulan bir
yöntemdir.
Örneğin; “İsveç Norveç Danimarka
Türkiye’nin başkent Ankara”