İletişim kuramları ve iletişim araştırmalarıyla desteklenmiş medya ve medya sahipliği üzerine detaylı bir slide. Medya kuramları ve ilgili tanımları içeren bu çalışma iletişim, iletişim bilimleri ve eğitim fakültesi öğrencilerinin yanında sosyoloji öğrencileri için de çok pratik bir kaynak özelliği teşkil ediyor.
İletişim kuramları ve iletişim araştırmalarıyla desteklenmiş medya ve medya sahipliği üzerine detaylı bir slide. Medya kuramları ve ilgili tanımları içeren bu çalışma iletişim, iletişim bilimleri ve eğitim fakültesi öğrencilerinin yanında sosyoloji öğrencileri için de çok pratik bir kaynak özelliği teşkil ediyor.
Various notes and quotes from the book "Buyology" by Martin Lindstrom. The book reported the results of the world's largest neuromarketing study ever conducted and this presentation highlights the main points discussed in the book. I initially created this presentation for a "Buying Behavior" course I taught at UC Santa Barbara Extension. For more information about the book visit http://www.martinlindstrom or to "buy" it go to http://www.tr.im/buyology.
2. Modern Tüketim Kavramının Doğuşu
Tüketimin tarihselliği
• Yirminci yüzyılda, batı kapitalizmini etkisi altına alan sosyal ve
kültürel oluşumlar , çeşitli sosyal statü grupları tarafından
modern kapitalist konjonktüre taşınmıştır. Bu taşıyıcı hüviyete
sahip kişiler arasında ise ilk barışsever, rasyonel ve burjuva
(kentsoylu) orjinli kapitalistler de bulunmaktaydı.
• Modern tüketim çağındaki gelişmelere paralel olarak
17.yüzyılda Max Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin
Ruhu eserinde Kalvenci kapitalistler üzerinde yaptığı
çözümleme ve sonraki dönemlerde Veblen’in tüketim
sosyolojisi ve Simmel’in metropolitan yaşam tarzı ile ilgili
yaptığı çalışmalar referans olarak alınabilir.
3. ▪ İngiltere’deki ilk tüketim modelleri iç savaş ertesinde
yani; 17. yüzyılın ikinci yarısında belirmeye başladı.
Kalvenist püritenizm, (16. ve 17. yüzyıllarda
1.Elizabeth’in İngiliz Kilisesi’nde başlatmış olduğu
reformist harekete karşı çıkan Protestan doktrin) tarım
ve imalat kapitalizminin ilk burjuvalarını oldukça
etkilemiş ve bir serbest Pazar oluşumun altyapısını
kurgulamıştı. Weber’e göre; bu yeni tarz ticari çiftçiliğe
alışan, tarım işçiliği ve ticari tarımcılık ile ilgilenim düzeyi
artan çiftçiler püritendi; bunlar nitelik olarak ise ne
Roma ne de Anglikan katoliği idiler.
▪ Püritanizm ise ekseri üretim yapan sermaye sahibi
aileleri de, işlerinin büyümesine yarar sağlayacak şekilde
etkilemişti. Çünkü püritanist kapitalistler kazançlarını
lüks yaşam janrları oluşturmak yerine, yatırım yapmaya
ve işlerini büyütmeye harcıyorlardı.
4. • İngiltere’ye nazaran püritanizm ve protestanlıktan daha az
etkilenen Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde tüketim israf
ve gösteriş merkezli iken; İngiltere’de bu durum yetişkin erkek
ve erkek çocuk giyim eşyalarına, pahalı yiyeceklere fazla para
harcamamak eksenliydi.
• Weber’e göre çilecilik olarak tanımlanan bu durum; keyifli ve
şen İngiliz yaşantısının üzerine bir buz kalıbı gibi çökmüştü.
Çünkü püritenlere göre tüm batıl inançlar, dünyevi zevkler,
kutlamalar, sanatsal faaliyetler ve sofuca olmayan her tür
davranış bulgusu gereksiz görülmekteydi.
• Weber’e göre bu türden kültürel gelişmeler ve değerler İngiliz
kapitalizminin gelişimi önündeki tüm rezervleri kaldırdı ve
anamalcı sistemin kodlanmasına olanak sağladı.
5. • Modern dönemin henüz başlarında tüketiciler, tüketim
nosyonunun kişisel yaşamlarında önemli bir başlık haline
geldiğini ve kendilerinin diğer sosyal statü gruplarından
tüketici kimlikleri ile ayırt edilebilme yollarının oluştuğuna
inanıyorlardı. Gerçekten de tüketim; bu grupları oluşturan
insanların toplumsal kimlik ve janr oluşturmalarına uygun
zemin hazırlamıştı.
• ABD’de bununla ilgili bir araştırma yapan ve bunun ana hattını
Kuzey Amerika’nın yeni zengin orta sınıfı üzerinde kurgulayan
sosyolog Thorstein Veblen; bu grubun zengin üyelerini tahlil
etmiş ve onları Avrupa üst sınıflarının taklitçisi yeni bir
aristokrasi sınıfı olarak görmüştü. Veblen’e göre fark ise
gösterişli tüketim yani “conspicuous consumption” idi. Bir
diğer sosyolog Georg Simmel ise Berlin’de yaptığı araştırmada
ilk modern metropol insanları üzerinde tüketimin olanaklarını
araştırmıştı.
6. • Her iki sosyolog da; batı toplumlarındaki yeni yaşam şartlarını
araştırdılar ve bu çalışmalarını büyük marketlerin açılmaya
başladığı konjonktürde sürdürdüler. Bunun akabinde ise;
Simmel “Büyük Şehir ve Entelektüel Yaşam” adlı makalesinde
modern şehrin sosyolojik sonuçlar doğuran mekansal bir olgu
değil, mekansal olarak yapılanmış, sosyolojik bir olgu olduğuna
kanaat getirmişti. Simmel bunun dışında; modern yaşamın en
büyük sorunlarının toplumsal güçlere karşı bireyin kendi
varlığının özerkliğini koruma savaşından kaynaklandığını öne
sürdü.
• Simmel burada; bir bireyin metropol hayatına karşı
perspektifini değerlendirmiş ve bireyin sıradanlaşma
korkusuna, metropolün birey üzerindeki tesir gücünün
sınırlarına ulaşmaya çalışmıştır. Bireysellik burada, kendini
koruma içgüdüsüyle ve büyük şehir adaptasyonunu sağlamaya
çalışmak üzere kurgulanmış yeni tür insan modelidir.
7. • Veblen ise; çalışmayan sınıf ve kadının rolünü inceliyor ve şu
sonuca varıyordu. “Ekonomik gelişimin seyri içinde kadının
görevi evin reisine vekaleten tüketim yapmak haline geldi;
kılık kıyafeti de bu amaç göz önünde tutularak düzenlenir
oldu” diyerek kadına biçilen rolü aktarmıştır. O dönemde
kadınlar sosyal yaşamlarının merkezine pahalı giyim ve
yiyecek maddelerini koymuş, erkekler ise kadınları
zenginliklerini sergileyebilecekleri bir vitrin olarak görmeye
başlamışlardı..
• Sonuç olarak ise Veblen ve Simmel sosyal teoriler
geliştirmeye çalışmışlar fakat; rijid bir kapitalizm eleştirisi
yapmamışlardır.
• 20. yüzyılın başlarında ise yeni kapitalistler karlarını
maksimize ederken yatırımlarını da ivedilikle arttırmaya
başlamışlardı. Bunlardan birisi ise hiç kuşkusuz sıradan bir aile
için otomobil tasarımları yapan Henry Ford idi.
8. • Marxist düşünür Gramsci tarafından Fordizm olarak
adlandırılan, seri üretim ve toplu tüketim alanlarında yeni
tüketici grupların üremesine alt yapı kuran akım; ABD’de
önemli bir potansiyel yakaladı.
• 1950’lerden sonra ve ekseri 1970 ve 1980’li yıllarda tüketim
yaşamlarında ise yeni gruplar ortaya çıktı. Giddens’a göre;
yeni yeni palazlanmaya başlayan bu grupların farklılığı yalnız
yaş, cinsiyet ya da sosyo-ekonomik parametreler değil, bu
grupların iç dinamikleriydi.
• Bu yeni tipolojideki tüketiciler; bir kimlik oluşturmuşlar ve bu
kimlikte bir müzik grubu, futbol takımı destekçisi gibi hareket
etmişlerdir. Bu proses ise; 14-30 yaş arası bir evreyi
kapsamakta idi.
9. Bir Teori Olarak Tüketim
• Tüketim; kapitalizmin filizlendiği ilk dönemlerdeki anlamını
tedricen geliştirmiştir ve farklılaştırmıştır. Bu veriye dayanarak
ve başlangıç olarak , tüketim nosyonunun 20. yüzyıl
sonundaki tarihsel rolünü kavrayabilmek için tüketimi ilk
olarak; anamalcı sistemin başlangıç evrelerindeki
formasyonuyla çözümlemek ve daha kapsamlı bir perspektife
oturtmak gerekmektedir.
• Kuşkusuz tüketim; modern kapitalizm içerisinde holistik bir
bileşen olmuş ve kapitalizmin gelişme hızı ile doğru orantılı
olarak ilerleme olanağı bulmuştur. Bir nosyon olarak tüketim,
eleştiriler almasına karşın modern kapitalizm için bir temel ve
entelektüel bir alan oluşturmuştur.
10. • Karl Heinrich Marx; çalışmalarına yapılan her türlü eleştiriye
karşın kapitalizmin çözümlemesi ve anlamlandırılması
konusunda entelektüel bir kaynak ve referans noktasını
oluşturmuştur. Marx; döneminin kapitalist gelişim düzeyini
esas alarak oluşturduğu kuramsal modelinde; meta üretimi ve
yabancılaşma terimlerini kurgulamıştır. Şüphesiz; Marx’ın
yaşadığı konjonktür tüketim olgusunun tam olarak
irdelenmesine ve hatta bu olgunun altyapısına, kökenine dahi
tam olarak ulaşılabilmesine imkan sağlamıyordu. Bocock’a
göre; “modern tüketim, Marx’ın meta üretimi olarak
adlandırdığı olgunun, kendisinin sayısal olarak hayal
edemeyeceği boyutlarda gelişmiş şekli olarak düşünülebilir.”
• Marx’a göre önemli olan ise, malların tüketiminden çok
üretimin biçimiydi. Tüketim malı ise; doğrudan kullanım ve
tüketim amacı ile değil, pazarda satış amacıyla üretilen
üründü.
11. • Marx’ın bahsettiği meta; herşeyden önce insanın bir ihtiyacını
karşılayan, ikinci olarak da, birinin kendi bireysel tüketimi için
değil, mübadele(satış) amacıyla üretilen bir insan emeği
ürünüydü. Meta üretimi kapitalist üretimden eskiydi ve feodal
toplumun dağılma döneminde basit meta üretimi kapitalist
üretimin doğuşunun temelini oluşturmuştu.
• Peki modern kapitalizm bir tüketim malları modeli olarak ,
neden coğrafyalar arası farklılıklar gözeterek gelişmişti? Yani;
sistemin bazı bölgelerdeki ivedi gelişiminin sebebi ne
olabilirdi? Buradaki yakıcı soru tam anlamıyla buydu.
Weber’in deyişi ile rasyonel kapitalizm; ilk geliştiği Kuzey Batı
Avrupa’da hazır bulunan etkenlerin çoğunun, tarihin başka
dönemlerinde ve diğer medeniyetlerinde de bulunduğunu
öne sürer. Bu etkenler Weber’e göre; servet, para sistemi,
rasyonel bir bürokrasi ve ticaret modelini muhafaza edecek bir
silahlı güç idi.
12. • Weber’e göre bütün bunların olduğu bir coğrafyada gerekli
koşullar sağlanmış oluyordu fakat tek eksik yan ise kültürel
etkendi. Bu kültürel etken örneğini ise İngiltere’de görülen
kalvenist yapı içerisinde aramak olanaklıdır. İngiltere’de
tamamlayıcı etken kalvenist püritenler olmuşlardı. Kısaca; bir
din, inanış bu gelişime katkı sağlamıştı.
• Bocock’a göre; Weber’in modern kapitalizmin gelişiminde
kültürel değerlere biçtiği rol ve değer, Marx’ın incelemesinin
yerini alabilecek bir çalışmadan çok, ona eklemlenebilecek bir
çalışma olarak değerlendirilmelidir.
• Modern kapitalizmin ilk evrelerinde kişinin kimlik hissini
tüketim kalıpları oluşturmamaktaydı. Genelde yaşam, iş
koşullarının otoritesi altındaydı ve bu pozisyon, çekirdek bir
toplumsal kimlik duygusunu empoze ediyordu. Günümüzde
ise; tüketimcilik insanların hayatına tam olarak kanalize edilmiş
durumdadır.
13. • Yaşamın süreklileştirilmiş bir alışveriş ve tüketim
deneyimlerinin artarak artması olarak yaftalandığı bir
konjonktürde, insanların üzerindeki etkin ideolojinin
kapitalizm, kapitalizm içerisindeki en güncel formasyonun da
tüketimcilik olduğunu görmek için etraflıca düşünmeye gerek
dahi duyulmamalıdır.
• Tüketim ve tüketici fikirlerinin oldukça yoğun olarak
tartışmalara konu olduğu ve satılacak ya da satın alınan ürün
görselliğinin son derece önem taşıdığı günümüzde, tüketimin
yeni bir insan modeli kodladığına ve bunu semboller,
göstergeler ve belirli kalıp ya da şablonlar aracılığı ile tüketici
kesime ulaştırdığına önem atfetmek gerekmektedir.
14. Tüketim ve sembol analojisi
Arzular-Cinsiyet ve Kimlik Üzerine
• Fark edileceği üzere; 20. yüzyılın sonunda kapitalist sistem,
dünyanın bir çok coğrafyasında ekonomik, kültürel, sosyal ve
ideolojik açıdan hakim bir toplumsal hüviyet haline evrilmiştir.
Sistemik gelişim açısından eşitsiz bir gelişim göstermiş ve büyük
bir endüstriyel güçten yoksun bulunan ülkelerde bile insanlar;
kapitalizm ürünlerini, mallarını tüketmek için yarışır hale
gelmişler, bunun için önemli bir arzu yoğunluğuna
ulaşmışlardır. Bocock’a göre; genç insanların arzuları dünya
tarihini değiştiren bir olgu olmuştur.
• O halde; kapitalizm ürünlerinin albenisini arttırmak ve bir
tüketici olabilmek için bir dizi özel kültürel değer ve sembolün
de öğrenilmesi gerekmektedir. Bocock; bu durumun dinsel bir
motifle de süslenebileceğini ve tüketim kalıplarının gelişimine
dinin de etkisinin olabileceğini vurgulamıştır.
15. • Modern tüketimcilik, Bocock’a göre; kendine has bir dizi
değerin yeterli sayıda insan grubu arasında geçerli ve
anlaşılabilir hale gelmesine ve böylece tüketim ürünlerinin
satışının yapılabilmesine bağlıdır. Bu doneye dayanarak,
modern tüketimi çevreleyen değerlerin de dikkate alınması
gerektiği ve arzuların çok önemli fakat tek şart olmadığını
anlıyoruz. Çünkü tüketimcilik, satmayı hedefler ve bunun için
de ürünlerin potansiyel tüketici için cazibesini arttırmanın
yollarını arar. Kellner’e göre ise; satışların gerçekleştirilebilmesi
için, reklam ve promosyonların, potansiyel tüketicinin
arzularına seslenmesi gerekir.
• Bu nedenlerle; alışveriş turları yapılmalı, ürünler şirketler
aracılığıyla cazibeli hale getirilip arzulara hitap edilmeli,
tüketiciler satın alma hususunda ikna edilmeli ve bu ikna
yolları ayrıntılandırılmalıdır.
16. • Modern tüketim üzerindeki araştırmalar yapısalcılık olarak
lanse edilen bir tür kopuşu da temsil etmektedir. Yapısalcılık ise
vülger bir biçimde; bir kültürde anlamı ortaya çıkaran alt
birimler arasındaki ilişkileri holistik bir perspektifle ele alan
yaklaşımdır. Bu yaklaşım; Dosse’ye göre; 2.Dünya Savaşı’nın
sona ermesinden sonra, özellikle Fransa’da , yapısalcılığın,
kendi ülkesindeki birçok entelektüel tarafından Sartre’dan
esirgenen entelektüel prestiji “kazanmasıyla” oluşmuştu. Bu
nosyonun en önemli gurularının ise; Saussere, Jacobson ve
Chomsky olduğu söylenebilir.
• Yapısalcı analiz; Claude Levi-Strauss’un sosyal grupların
kültürleri ve dilleri üzerine uyguladığı metodu ve Barthes’in bir
yemek sahnesini örnekleyerek analizini yaptığı gibi; mantık
kelimesini bir kriter olarak görmüyor ve olgucu anlamda
deneysel verilerin ya da felsefi anlamda akıl yürütmenin
hakemlik ve otorite üstlenmesini reddediyorlardı.
17. • 1960 ve 1980’li yıllarda Pierre Bourdieu ve Jean Baudrillard
üzerinde etkili olan yapısalcılık, semboller ve göstergeler
hakkında çalışmalar yapan bu iki düşünürü Harland’ın ifadesine
göre ; post-yapısalcılığın kıyısına sürüklemiştir. Post yapısalcılık;
dilin ve diğer kültürel motiflerin, sembollerin yapıtaşını
meydana getiren bileşenleri kabul etmiş ve genel hattı
sahiplenmiştir.
• Bourdieu; tüketim mallarının, yemeklerin, ev eşyaları ve iç
dekorasyonun, belirli statü grupları ve sosyo-ekonomik sınıflar
tarafından farklı yaşam standartlarını ortaya çıkarmak ve
bunun detaylı bir tahlilini yapmak istemişti. Bunun için de
seçilmiş alan Fransız toplumundaki üst düzey farklılıklardı.
• Baudrillard ise; Bourdieu ‘nin takip ettiği Weber sosyolojisi ile
Marksizm’den türetilmiş olan formatından epistemolojik bir
kopuşu ifade etmektedir. Baudrillard’a göre; tüketimde sınır
yoktur ve tüketimi yatıştırmak veya ihtiyaçlar için
normalleştirici bir ilişki ağı oluşturma arzusu saf ve saçmadır.
18. • Bu durum yorumlanacak olursa ; değişen ve ilerleyen serbest
erkinci düzende pazarlama ve tüketim farklı misyonlar
üstlenebilmektedir. Bu nedenle; verili hayatta tüketme
arzusunun da bu datalar dahilinde geriletilmesinin olanakları
oldukça dar ve yetersiz görülmelidir. Modernizmdeki düzen
kontrolünün de postmodernizmde kaotik düzensizliğe ve ivedi
bir biçimde tüketim çılgınlığına yol açtığı gerçeği yadsınamaz
bir fenomene dönüşmüştür.
• Kişilerin tüketme ihtiyacının artarak artan bir ivme izlediği
konjonktürde, bu tüketme arzusunun ekonomik resesyon
dönemlerinde azalma tandansı göstermesi pek gerçekçi
değildir. Tabi; bu durum stokastik olarak da değerlendirilebilir.
19. • Peki semboller tüketim içerisinde nasıl değerlendirilebilir?
Bocock’a göre; bir sembolün taşıdığı kavramı çağrıştırdığı
söylenebilir fakat semboller soyuttur ve göstergeler somut
olana bağlıdır. Bu durum; sembol kullanımının en belirgin
şeklinin lenguistik olduğunu ve bunun göstergeler ile
semboller arasında bir angajmanı temsil ettiğini görmekteyiz.
• Amerikan felsefecisi Langer; insanların yalnızca göstergeler
değil, semboller oluşturmada da bir kapasiteye ve birikime
sahip olduğunu düşünüyordu. Bunu da; gereksinimler
açısından değerlendiriyor, yaşam ötesi bilinci harekete
geçiren sembolleştirme gereksinimi olarak tanımlıyordu.
• Marksistler ise duruma sınıf bilinci perspektifi ile yaklaşmış,
sembollere önem atfetmemişlerdir. Sembol; marksistler için;
tüketim kültürünün ve tabiki kapitalizmin bir öğesi iken;
bilinç kavramı ise insanı diğer canlılardan ayıran özellik idi.
20. • Bilindiği üzere postmodernizm; tüketici ve iletişimin ön planda
olduğu ve teknolojinin önsel koşul taşıdığı ve yerleşiklik
kazanmış olduğu toplumların konumunun irdelendiği
modernist anlayışı tenkit eden bir kuramdır.
• Postmodern dünya ise; görsel kültürün egemen olduğu bir
dünyadır ve bu dünyada geçerli olan anlayış ise; imge, sembol
ve göstergelerin hayati ve yakıcı bir öneme sahip oluşudur.
• Bu kadar yoğun bir imgelemler dünyasında, insanların bu
durumdan psikolojik olarak etkilenmemesi pek de mümkün
görünmemektedir. Bocock’a göre;dükkan vitrinleri, mağaza
sergileri ile dergi ve gazetelerde ve hepsinden fazla da
TV’lerde yer alan reklam görüntülerini de kapsayan modern
tüketimcilik, işlevini kısmen görüntüler aracılığıyla göze
seslenerek sürdürür ve modern/postmodern toplum
yapılarında bu sıradan bilgi önemli psikanalitik kavramlar ile
vurgulanır. Bu imge ve görüntüler her tür bilinçli ya da bilinçsiz
arzunun önünü açar.
21. • Peki oluşan bu tüketim kültürüne cinsiyetler açısından
baktığımızda ne gibi farklılıklarla karşılaşırız? Cinsiyet tüketim
için bir fors majör olabilir mi?
• Kapitalizmin dünyada egemen üretim ve tüketim modeli
olarak yaşamaya ve yaşlanmaya devam ettiği bir yüzyılda;
post-modernist bir tarih zamanı içerisinde, arzuların ve
cinsiyetlerin tüketime etki gücü oldukça kapsamlıdır. Post-
modernizmi, kapitalizmin gelişmesi sırasında yaşanan bir evre
olarak değerlendiren Bocock’a göre; post-modern kavramı,
tüketimi önemli bir sosyal ve kültürel süreç, tüketimciliği ise
bir ideoloji ve post-modernizmin niteliklerinden biri olarak
analiz etmektedir. Arzuların, bir kimlik oluşmasında ve tüketim
vizyonunun oluşmasındaki derinlikli rolü, cinsiyet ile birlikte
psikolojik bir duruma, bir tüketim silsilesine sebep olmaktadır.
22. • Bu durum; Marcuse tarafından tüketim ekonomisi bağlamında
değerlendirilmiş ve bu olgunun kapitalizmin bir politikası
olduğu, insanoğlunu saldırgan ve şehvetli bir biçimde mala
bağlayan ikinci bir doğa yarattığını vurgulamıştır. Modern
tüketim; Bocock’a göre ise; tüketim mallarının alışveriş
merkezlerinde arzu yaratacak ve arzuları uyandıracak şekilde
sergilenmesine ve reklamlarının yapılmasına bağlıdır.
• Günümüz toplumunda ise bu; görsellik, sembol, gösterge,
reklam, promosyon, kampanya, indirim ya da ödeme
imkanlarının geniş bir yelpazede sunulmasıyla başarılabilmiş
gözükmektedir. Tüketimi kişisel bir vitrin olarak görme,
diğerleri tarafından ilgi ve itibar görme isteğinin bileşeni ise bir
anlamda cinsiyettir. Çünkü cinsiyet; bu vitrinin oluşmasına
hizmet eder ve tüketimi çağrıştırır. Kadınların geçmişte (ve tabi
devam eden bir biçimde günümüzde de) bir tüketim objesi
olarak düşünüldüğü akla getirilecek olursa;
23. kadın cinsiyetinin de satış, ikna, görsellik ve ilgi gibi başlıklarda
önemli bir yer arz ettiği görülecektir.Fakat; 20.yüzyılın ikinci
yarısında batının önemli kapitalist toplumlarında erkekler de
“tüketici” oldular. Erkeklik kavramı da; arzuları yönlendirmede ve
çevresel etkiler oluşturmada kullanılır hale geldi. İlerleyen
yıllarda, gençler arasında değişen fikir ve stiller de belli
kalıplardan sıyrılarak başka bir tüketim vizyonu yarattı. Fiske bu
durumu şöyle aktarır, “Gençler tüketim malları yerine imajları ve
atmosferi tüketiyorlar. Bu, duygular aracılığıyla yapılan ve kar
oluşturmayan bir tüketim şekli. Bir aşağı bir yukarı dolanmanın,
gerçek tüketicilerle, kanun ve düzeni sağlayanları tedirgin
etmenin, içlerinden kendi farklılıklarını kabul etmenin ve
tüketicilik katedralini farklı bir şekilde kullanmanın pozitif zevki,
bir karşı kültürel uygulama haline gelmiştir”. Kısaca tüketim;
sadece fiziksel değil, bilinçsel bir algı yaratmış, kişilere
arzularının tatmin edileceği sözünü vermiştir.
24. • Erkekler; 1950 yılından önceki dönemlerde bir savaş ve kavga
kültürü ile beslendiklerinden, doğal olarak saldırganlık
eğilimine sahip bireyler olarak davranıyorlardı. Fakat; sıcak
savaş konjonktürünün ortadan kalkması ile birlikte erkekler,
tüketimin bir parçası olmaya ve arzuları belirlemeye başladılar.
Kuşaklar, kültürler farklı coğrafyalarda , farklı içerik ve
muhtevalarda yaşanmaya başlandı. Verili durumda ise;
erkekler de artık kadınlar kadar modern tüketimin bir bileşeni
olmuş haldeler. Bu vaziyet bize; Bocock’un da dediği gibi;
“Hem toplumsal ve kültürel yaş grupları, cinsiyetler ve daha
geniş çerçevede kültürel semboller aracılığıyla öğrenilen
arzular ve hem de bilinçdışında yattığı ya da bilinçdışından
taştığı keşfedilen arzular, postmodern kapitalizmde, tüketici
kimliklerinin oluşmasında önemli rol oynamaktadır.”
25. Sonuçlar-Çıktılar
• Bocock’ göre; “Tüketim, modernizm sonu kapitalizmin ya da
postmodern kapitalizmin tipik özelliklerini sergileyen bir süreç
halini almıştır. Artık çoğu insanın kimlik duygusu bu insanların
iş rollerinden çok, izledikleri tüketim kalıplarıyla ilgili olduğuna
göre, yeni bir kapitalizm döneminin ortaya çıktığı söylenebilir.”
• Görüldüğü üzere; kapitalizm kendisini tüketim kılıfı altında
pazarlayan bir formasyon halini almış, insanlar artık kendilerini
tüketim objeleriyle açıklar hale gelmiş ve kimlik hissi, tüketici
yaşam tarzı ile aynı noktayı işaret eder olmuştur. İnsanlar;
tüketim kültürüne angaje oldukları oranda, kimlikleri
başkalaşmış, kimlikler dönüştüğü oranda da, bireylerin yaşam
standartları revizyona uğramıştır.
26. • Tüketim malları; bu malları satın alabilecek maddi gücü olan
insanlar için önemli deneyimler olarak adlandırılır.Fakat; bu
güce sahip olmayan alt gelir grubuna mensup bireyler de her
ne kadar bu mallara ulaşamayacak durumda olsalar bile,
onlara büyük bir sempati ve iyi bir şey diye yaklaşmışlardır. Bu;
tüketim olgusunun geldiği boyutu açıklar niteliktedir.
• Bocock, kapitalist sistemin sonuna henüz gelinmediğini ve
bunun için erken olduğunu deklare etmiş, tüketimciliği ise;
batılı ve diğer toplumsal oluşumlarda yaşayan milyonlarca
kişinin günlük yaşamında ve günlük uygulamalarında
kapitalizmi meşrulaştıran , sağlam bir kapitalizm ideolojisi
olarak yorumlar.Tüketim kavramını içselleştiren bir tüketim
toplumu, bu etkinin kaynağını kuşkusuz ki, reklam, TV
programları, filmler vb de bulmaktadır.
27. • Bocock; tüm başlıklarda özetlediği, derlediği kanılarını dinsel
bir motif etrafında konsolide eder. Temel görüşü ise; bazı
coğrafyalarda dinin insanlar üzerindeki etkisinin arttığı
yönünde semptomlar olsa bile, henüz aşırı tüketimi sosyal ve
moral yönden denetleyecek bir mekanizmanın
örgütlenememiş olmasıdır. Fakat; ABD dünyanın diğer
yerleriyle mukayese edildiğinde önemli bir noktada ayrılır. Bu
da; aşırı tüketime eleştirel yaklaşan püritan söylemin mirasçısı
olmasıdır. Bu eleştirel söylemin canlandırılıp, geniş bir kitleye
mal edilmesi postmodern tüketimin kritisize edilmesini ve
kontrol altına alınmasını beraberinde getirecektir.
• Bocock; bu başlıkta yaptığı açıklamalarla klerikalist bir tutumu
savunmuş ve bu tutumun tüketim toplumunun rakipsiz ve
freni boşalmış bir vasıta gibi ilerleyişinin önünde bir barikat
olabileceğini dillendirmiştir.
28. • Din; Bocock’a göre; tüketim şablonlarının olumlu anlamda
revize edilmesinde, mal ve deneyim tüketiminin kısılmasında,
dünya üzerinde etik değerleri yeniden hatırlatıp
kurgulanmasında, tabiatın yeni yaklaşımlarla
desteklenebilmesinde önemli bir misyon üstlenmelidir. Din
adamları hususlarda öncü rol üstlenebilirler ve rehberlik
edebilirler.
• Bocock; yeryüzünün daha yaşanılabilir bir hale gelebilmesi,
doğa sömürüsünün geriletilebilmesi için dünya dinlerinin
önemli bir referans merkezi olduğunun, insanların neredeyse
tamamına yakınını etkileyen din olgusunun zamanında
kalvenist püritanizmin yapabildiği gibi tüketimi çılgınlık
noktasından alaşağı edebileceğini, lakin bunu yaparken etnik
grupların da bu dinlerin sınırı için giriştikleri çabayı
sürdürmeleri gerektiğini bizlerle paylaşmaktadır.
29. Katkı ve öngörüler
• Tüketim; en güncel haliyle kapitalist sistem içerisinde bir meta
fetişizmi yaratmaktadır. Bir imgelemler, görsellikler ve vitrin
dünyası yaratan özne kapitalizm iken, tüketim burada
kapitalizmin meşrulaşması ve devam edebilmesi için anamalcı
sisteme bir alan açmaktadır. Tüm idealara rağmen; tüketim
kültürü bir kültür değil, aslında bir çıkarlar dünyasının aracısı
konumundadır.
• Tüketim, insan varoluşuna sahte bir anlam yüklemekte,
karşılığı olmayan ve bitmek bilmeyen bir mal silsilesi yaratarak
insanları özel mal müptelası haline getirmektedir. Mikro
ölçekte bir pazar olan AVM’ler ise buna verilebilecek güzel
örneklerdendir.
30. • Bu başlıkta; tüketim toplumu insanları sadece satın almaya
odakladığından, yarattığı toplum da herkesin birbirine müşteri
gözü ile baktığı, sosyal ilişkilerin anlaşılmaz haller aldığı bir
kompleks toplum olacaktır. Bunun çözümü ise; Bocock’un
bahsettiği (klerikal yaşayış tarzının modern yaşama uyarlanmış
şekli) formülasyon ile çözülüp çözülmeyeceğini zaman ve
tarihsellik gösterecektir. Bu konudaki veriler ne yazık ki bize
yakın gelecekte; bir düzelmenin olmayacağı şeklinde
görünmektedir.Bocock’un salık verdiği tezlerin geçerlilik
düzeyini gelecek pratiklerimizde göreceğiz.
• Tüketim toplumunun cisimleştiği yerlerin sıra ile yerle bir
edilmesi; ya da büyük patronların ikaz edilmesi bu sorunu
çözmeyecektir. Bunların yapılması gerekli fakat oldukça
yetersizdir. Çünkü bunların yapılması tükettiğimiz doğayı bize
geri getirmeyecektir.
31. • Son olarak ise; tüketim toplumu ve tüketimcilik problematiği
hakkında eleştiri içeren bir pasajı aktarmak anlamlı olacaktır.
Fransız filozofu Jean Baudrillard “Tüketim Toplumu” isimli
eserinde şöyle demektedir : “Eski Roma’daki Pantheon gibi,
bizim kendi Pantheon’umuz, bizim Pandemonium’umuz olan
Süper-Alışveriş-Merkezimizde tüketimin tüm tanrıları ya da
iblisleri, yani aynı soyutlamayla yok edilmiş tüm etkinlikler,
tüm işler, tüm çatışmalar ve tüm mevsimler buluşuyor. Bu
şekilde birleşmiş hayatın özünde, bu evrensel özette artık
anlam olamaz.”