SlideShare a Scribd company logo
44 / MERYEM SURESİ
GİRİŞ
Meryem suresi, adını surede kıssası anlatılan “Meryem”den almıştır. Sure
Mekke’de 44. sırada inmiştir. Suyutî surenin 71. ayetinin, Mükatil de “secde ayeti”
adı verilen 85. ayetinin Medine’de indiğini ileri sürmüştür. İbn İshak ve İbn Hişam
kaynaklı tarihî belgelerde ise, II. Habeşistan hicretine katılanlardan Cafer b. Ebi
Talib’in bu sureyi Habeşistan kralına okuduğu kaydedilmiştir. Bu bilgiye göre
surenin inişi II. Habeşistan hicretinden önceye denk gelmektedir. Surenin Habeşistan
kralına okunuşu ile ilgili anlatımlardan anlaşıldığına göre, sure hem hicret eden
müminlerin Habeşistan’da himaye görmelerine yol açmış, hem de Habeşlilere âdeta
bir hediye olmuştur. Müslüman heyetin sureyi Habeşistan kralına okuması ve bu
konuyla ilgili diğer gelişmeler İslâm Ansiklopedisi’nde aşağıdaki gibi yer almıştır:
“İkinci Habeşistan Hicreti müşrik liderleri büyük bir telaşa düşürdü. Böylesine büyük
bir kitle hâlinde gelen Müslümanlar, son derece müsait bir ülke olan Habeşistan'ın
İslamlaşmasına neden olabilir, ya da en azından Hz. Peygamber'e güçlü bir müttefik
kazandırabilirlerdi. Böyle muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureyş'in iki ünlü
diplomatı Amr b. El-Âs ile Abdullah b. Ebî Rabîa'yı Habeşistan Necâşî'sine elçi olarak
göndermeyi kararlaştırdılar. Planlarına göre elçiler önce Necâşi'nin yakın çevresindekileri
hediyeleriyle yanlarına çekecekler, daha sonra onların da yardımlarıyla Necâşî'nin
Müslümanları Mekke'ye iade etmesini sağlayacaklardı. Fakat sonuç hiç de umdukları gibi
olmadı. Gerçi elçiler yakın çevresinin desteğini sağladılar ama gerçekten adil bir insan
olan Necâşi'yi bütün diplomatik oyunlarına rağmen zulümlerine ortak edemediler.
Elçiler Necâşî ile görüşerek muhacir Müslümanların birtakım beyinsiz gençler
olduklarını, kendi dinlerini terk ettiklerini fakat Hıristiyan da olmayarak yeni bir din icat
ettiklerini, onları gözetmek amacıyla akrabalarının iade edilmelerini istediklerini
söylediler. Necâşî, kendileriyle görüşmeden bir karar veremeyeceğini belirterek
Müslümanları yanına çağırttı; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini sordu. Ca'fer
b. Ebî Tâlib böyle bir talebe hakları olmadığını göstermek amacıyla elçilerden kendilerinin
köleleri, borçluları ya da kısas etmek istedikleri katiller olup olmadıklarının sorulmasını
istedi. Amr'ın sorulara olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde
bulunulduğunu öğrenmek istedi. Amr'ın daha önceki sözlerini tekrarlaması ve Necâşî'nin
İslâm hakkında bilgi istemesi üzerine Hz. Ca'fer ünlü konuşmasını yaptı.
Ca'fer b. Ebî Tâlib, İslâm öncesi durumları ile Hz. Peygamber ve İslâm hakkında
kısaca bilgi verdiği bu konuşmasında şunları söyledi: "Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim
idik. Putlara tapardık. Ölü eti yerdik. Her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla ilgilenmez,
ilgimizi keserdik. Komşularımıza iyi davranmaz, kötülük yapardık. İçimizden güçlü olanlar
zayıf olanları yer, ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru sözlülüğünü,
eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz hep bu
durum ve tutumda idik. O peygamber, bizim ve babalarımızın Allah'tan başka tapına
geldiğimiz taştan vesâireden yapılmış putları bırakarak Allah'ın birliğine inanmaya ve
yalnız O'na ibadet etmeye bizi davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi,
akraba ile ilgilenmeyi, komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten
vazgeçmeyi bize emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden, yalan
söylemekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira etmekten men ve
nehyetti. Kendisine hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet etmemizi bize
emretti. Ve yine bize namazı, zekâtı, orucu de emretti. Biz ona inandık ve kendisini tasdik
edip doğruladık. Onun Allah tarafından getirdiklerine göre kendisine tabi olduk. Hiçbir şeyi
eş, ortak koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet ettik. Onun bize haram kıldığı şeyi haram, helâl
kıldığı şeyi helâl bildik. Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi Yüce Allah'a ibadetten
1
vazgeçirerek putlara taptırmak, dinimizden döndürmek, öteden beri serbestçe işleye
geldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için türlü işkencelere uğrattılar. Onlar bize galebe
çalıp zulüm ve tazyikleri altında ezmeye başladıkları, dinimizle aramıza girdikleri zaman,
senin ülkene çıkmak, sığınmak zorunda kaldık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene
can attık. Ey Hükümdar, biz, senin yanında hiçbir zulme ve haksızlığa uğramayacağımızı
umuyoruz"1
Konuşmayı dikkatle dinleyen Necâşî, yanlarında Kur'an'dan bir bölüm bulunup
bulunmadığını sordu. Bunun üzerine Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem
Suresinin ilk otuz beş ayetini okudu. Rivayetlere göre, ayetleri gözyaşları içinde dinleyen
Necâşî, bunların Hz. Musa ve İsa'nın getirdikleriyle aynı kaynaktan geldiğini tasdik ederek
elçilere müminleri teslim etmeyeceğini bildirdi. Amr'ın, Müslümanların Hz. İsa hakkında
çok kötü sözler kullandıklarını söyleyerek Necâşî'nin kararını değiştirme çabası da
Ca'fer'in, "O, Allah'ın kulu, rasûlü, ruhu ve dünyadan ve erden geçerek Allah'a bağlanmış
bir bakire olan Meryem'e ilka ettiği kelimesidir" şeklindeki cevabıyla yalnızca Necâşî'nin bu
konudaki gerçeği kavramasına yaradı.2
Meryem suresinde, genellikle tevhit inancı ve Allah’ın noksanlıklardan
münezzehliği üzerinde durulmuş, ayrıca yeniden dirilme ile mümin ve kâfirlerin
amellerinin ahiretteki karşılıklarına dair açıklamalar yer almıştır.
Surenin başında yer alan Zekeriyya [as] kıssası, surenin ağırlık merkezi olan ve
İsa peygamberin babasız doğuşunun konu edildiği Meryem kıssanın giriş bölümünü
oluşturmaktadır. Nitekim daha sonra inmiş olan Âl-i Imran suresinde her iki kıssa iç
içe verilmiştir.
Surede ayrıca İshak, Yakup, Musa, Harun, İsmail, İdris ve Nuh peygamberlere
kısaca değinilerek vahyin kaynak birliği gösterilmiş ve geçmiş toplumlarda elçiler
hakkında ortaya çıkmış ihtilâflar giderilmiştir.
1
(M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Dönemi, IV. 191-192; bk. İbn Hişâm,
es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225).
2
(İslâm Ansiklopesisi; II. Habeşistan Hicreti)
2
44 / MERYEM SURESİ
Rahman Rahîm Allah adına
Ayetlerin meali:
MERYEM SÛRESİ
1
Kâf/20, Hâ/5, Yâ/10, Ayn/70, Sâd/90.
2
Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anması!
3
Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. 4-6
Demişti ki: “Rabbim!
Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi
tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben,
arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim. Karım da kısırdır.
Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı
olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı
kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!”
“7
Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır-
müjdeliyoruz. Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık.
8
Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim
nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi.
9
Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan
önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’”
10
Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin,
sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu.
11
Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun
karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan
arındırmalarını işaret etti.
“12-15
Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa,
tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına
çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve
itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak
kaldırılacağı gün o'na selâm olsun!
16
Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak
doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti.
17
Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz
ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı
getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi.
18
Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada
çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına
girmiş birisi/takî isen...” dedi.
19
Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı
bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
20
Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer
dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi.
21
Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek
kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet
yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
3
22
Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir
yere kaçtı gitti.
23
Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya
zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!”
dedi.
24-26
Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın
üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru
silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın
olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün
canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için
bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
27-28
Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu
dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un
kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir
kadın değildi.”
29
Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye;
Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya,
Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde
yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik
çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz
ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
34
İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30
Şüphesiz ben
Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31
Beni, ben
nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana
salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve
zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32
Ve beni, anneme iyi davranan bir
kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33
Ve doğurulduğum gün,
öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir.
36
Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk
edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34
diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.
35
Allah için çocuk edinmek diye bir şey yoktur. O, bundan arınıktır. O, bir
şeye hükmederse, ona sadece “Ol” der, o da oluverir.
37
Sonra da kendi aralarından çıkan tutarsız gruplar, ihtilâfa düştüler. İşte
o büyük günün tanıklığından, duruşmasından o kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını
ve rabliğini bilerek reddeden o kişilerin vay haline!
38
Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat şirk
koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler, bugün apaçık bir
sapıklık içindedirler.
39
Ve sen onları, kendileri bilgisizlik, duyarsızlık içindeyken ve
inanmıyorlarken emrin yerine getirileceği o büyük pişmanlık günüyle uyar!
40
Şüphesiz Biz, yeryüzüne ve onun üzerindeki kimselere vâris
olacağız/onlar gidecek Biz kalacağız. Ve onlar yalnızca Bize
döndürüleceklerdir.
(44/19, Meryem/35, 37-40)
41
Kitap'ta İbrâhîm'i de an/hatırlat. Şüphesiz ki o, özü-sözü doğru biri idi,
peygamberdi.
42-45
Bir zaman o, babasına: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana
hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz
4
sana gelmeyen bir bilgi bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu
göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân'a
[yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] âsi oldu.
Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada
çokça merhamet eden Allah'tan] bir azap dokunur da şeytan için bir yol
gösteren, koruyan, yardım eden bir yakın olursun diye korkuyorum” demişti.
46
Babası: “Ey İbrâhîm! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun?
Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlayarak öldürürüm. Haydi, uzun bir
müddet bana uzak ol/defol!” dedi.
47,48
İbrâhîm: “Selâm sana olsun, senin için Rabbimden bağışlanma
dileyeceğim. Şüphesiz O, bana çok armağan verendir. Ve ben, sizden ve
Allah'ın astlarından kulluk ettiğiniz şeylerden çekilip ayrılıyorum. Ve Rabbime
dua edeceğim. Rabbime yalvarışımda mutsuz olmayacağımı umuyorum” dedi.
49
Sonra İbrâhîm, toplumundan ve onların Allah'ın astlarından kulluk
ettikleri şeylerden uzaklaşınca, Biz o'na İshâk'ı ve Ya‘kûb'u ihsan ettik.
Hepsini de peygamber yaptık.
50
Ve Biz onlara rahmetimizden armağanlarda bulunduk. Ve onlar için
yüce bir doğruluk dili yaptık.
51
Ve Kitap'ta Mûsâ'yı da an/hatırlat. Şüphesiz o arıtılarak saflaştırılmış
idi. Ve bir elçi, bir peygamber idi.
52
Biz o'na en uğurlu Tûr'un yan tarafından seslendik ve o'nu özel bir
konuşmada bulunmak üzere yaklaştırdık. 53
Ve rahmetimizden o'na, kardeşi
Hârûn'u bir peygamber olarak ihsan eyledik.
54
Ve Kitap'ta İsmâîl'i an/hatırlat. Şüphesiz o, vaadine sadık idi, bir elçiydi,
bir peygamberdi. 55
Ve o ailesine/çevresine salâtı [mâlî yönden ve zihinsel
açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi emrederdi. Ve
o Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.
56
Ve Kitap'ta İdris'i an/hatırlat. Şüphesiz O, özü-sözü doğru biriydi, bir
peygamberdi. 57
Ve Biz O'nu yüce bir mekâna yükselttik.
58
İşte bunlar, Âdem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan,
İbrâhîm ve İsrâîl'in soyundan, kılavuzluk ettiğimiz ve seçtiğimiz
peygamberlerden Allah'ın kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Onlar
kendilerine Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet
eden Allah'ın] âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve boyun eğip teslimiyet
göstererek yere kapanırlardı.
59-61
Sonra onların ardından kötü bir nesil geldi ki, salâtı [mâlî yönden ve
zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı]
kaybettiler/hayatlarından çıkarıp attılar. Ve şehvetlerine uydular. Bundan
dolayı tevbe eden ve iman eden ve sâlihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının
cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler
cennete; Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden
Allah'ın] kullarına –görmedikleri hâlde– vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler
ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O'nun vaadi
kesinlikle yerini bulacaktır.
62
Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selâm [sağlık, esenlik,
mutluluk]!” işitirler. Orada onlar için her zaman rızıkları da vardır.
63
İşte bu, kullarımızdan Allah'ın koruması altına girmiş kişilere miras
olarak/zahmetsizce ve son sahipleri olmak üzere vereceğimiz cennettir.
5
64
Biz Kur’ân âyetleri, yalnızca Rabbinin emri ile ineriz. Bütün geçmiş ve
gelecek şeyler ve bunların arasındakiler yalnızca O'nundur. Ve senin Rabbin
unutmuş değildir. 65
O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Öyleyse,
O'na kulluk et ve O'na kulluk etmekte sabret. Hiç sen O'nun ismiyle isimlenen
birini bilir misin?
66
Ve o insan: “Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak
çıkarılacak mıyım?” diyor.
67
Ve o insan, daha önce o hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim kendisini
oluşturduğumuzu düşünmez mi?
68
Bunun için, Rabbine andolsun ki Biz onları ve şeytanları kesinlikle
toplayacağız. Sonra onları dizleri üzerine çökmüş hâlde cehennemin dış
kenarında/toplanma alanında kesinlikle hazır bulunduracağız.
69
Sonra her gruptan, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça
merhamet eden Allah'a] karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar her
kimselerse, onları kesinlikle ayıracağız.
70
Sonra elbette ki Biz, oraya atılmaya kimlerin daha lâyık olduğunu daha
iyi biliriz.
71
Ve Rabbinin üzerine almış olduğu kesinleşmiş bir hüküm olarak,
içinizden cehennemin dış kenarına/toplanma yerine uğramayacak hiç kimse
yoktur.
72
Sonra Biz, Allah'ın koruması altına girmiş kişileri kurtarırız. Şirk
koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları da cehennemin dış
kenarında/toplanma alanında dizleri üzerine çökmüş hâlde bırakırız.
73
Ve âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o kâfirler; Allah'ın
ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişiler, iman etmiş olan
kişilere, “Bu iki zümreden [mü’min ve Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek
reddedenlerden] hangisi makam mevki bakımından daha iyi, düşüp kalktığı
kimseler/örgütler bakımından daha güzeldir?” dediler.
74
Hâlbuki Biz, onlardan önce, mal ve gösterişçe daha güzel nice
kuşakları/asırlar halkını değişime/yıkıma uğrattık.
75
De ki: “Kim sapıklık içinde olursa, Rahmân [yarattığı bütün canlılara
dünyada çokça merhamet eden Allah], ona uzattıkça uzatır/süre tanır. Sonunda
kendilerine vaat edileni [azabı veya kıyâmetin kopuşunu] gördükleri vakit,
artık onlar kimin makamca-mevkice daha şerli ve askerce [destekçe, kuvvetçe]
daha zayıf olduğunu bilecektir.
76
Ve Allah, kılavuzlandıkları doğru yola girenlere kılavuzu artırır. Ve
kalıcı olan düzeltmeye yönelik işler, Rabbinin katında sevap bakımından daha
hayırlıdır, sonuç bakımından da daha iyidir.”
77
Peki, alâmetlerimizi/ göstergelerimizi, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini
kabullenmeyen ve “Elbette mal ve çocuk verilecektir” diyen kimseyi gördün
mü/hiç düşündün mü?
78-80
O inkârcı kişi, bilmeyeceği, aklının ermeyeceği konulara bilgi sahibi
oldu; ya da Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet
eden Allah'ın] katından bir söz mü aldı? Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil!
Biz onun söylediği şeyleri yazarız ve onun için, azaptan uzattıkça uzatırız. Ve o
söylediği şeylere Biz mirasçı olacağız/son söz ve uygulama Bizimdir ve o, Bize
tek başına gelecektir.
6
81
Ve onlar, kendileri için bir güç, şan, şeref olsun diye Allah'ın astlarından
ilâhlar edindiler.
82
Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O edindikleri ilâhlar, onların
kulluklarını kabul etmeyecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır.
83
Görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Şüphesiz Biz şeytanları, kâfirlerin;
Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler üzerine gönderdik.
Onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar.
84
Öyleyse onların zararı için acele etme. Şüphesiz Biz, onlar için saydıkça
sayıyoruz.
85
O gün Allah'ın koruması altına girmiş kişileri, Rahmân'a [yarattığı
bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] binekli heyetler
hâlinde toplayacağız.
86
Suçluları da susamış olarak cehenneme süreceğiz.
87
Onlar, Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet
eden Allah'ın] katından bir garanti söz almış olan kimse hariç –ki bu hiç
kimseye verilmemiştir–, yardıma-desteğe sahip olamayacaklardır.
88
Ve onlar, “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet
eden Allah] çocuk edindi” dediler.
89
Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz.
90,91
Az kalsın bundan; Rahmân'a çocuk isnat ettiler diye; gökler
çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.
92
Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet
eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93
Göklerde ve yerde bulunan bütün
herkes, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden
Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir.
94
Andolsun ki Rahmân, onların hepsini kuşatmıştır ve kendilerini bir bir
saymıştır. 95
Hepsi de kıyâmet günü Rahmân'a tek başlarına gelirler.
98
Ve Biz onlardan önce nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattık. Onlardan
herhangi bir kimse hissediyor musun? Yahut onlara ait hafif bir ses duyuyor
musun?
96
Şüphesiz şu iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar; Rahmân
[yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], onlar için
sevgi var edecektir.
97
İşte şüphesiz Biz bu Kur’ân'ı, kendisiyle Allah'ın koruması altına
girmiş kişileri müjdeleyesin, inat eden toplumu da uyarasın diye senin lisanın
üzere kolaylaştırdık.
7
Ayetlerin tahlili
1. Ayet:
‫ك‬Kaf / 20, ‫ه‬Ha / 5, ‫ى‬Ya / 10, ‫ع‬Ayn / 70, ‫ص‬Sad / 90.
Klâsik kaynaklarda bu harflerin okunuş ve anlamlarına ait bir hayli görüş
nakledilmiştir. Bu görüşlerin bazılarında bu harflerin Allah’ın isimlerini temsil
ettiği, bazılarında da Kur’an’ın isimleri olduğu ileri sürülmüştür. Meselâ İbn
Abbas’a göre “ ‫ك‬kaf” harfi “ ‫كافى‬‫ك‬‫الك‬Kafî” isminden, “ ‫ه‬ha” harfi “ ‫كادى‬‫ك‬‫اله‬Hadi”
isminden, “ ‫ى‬ya” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫الحكي‬Hakiym” isminden, “ ‫ع‬ayn” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫الحلي‬Halim”
isminden, “ ‫ص‬sad” harfi”, “ ‫صادق‬ّ‫ا‬ ‫ال‬Sadık” ismindendir. Dahhak’a göre de “kef” harfi
“ ‫الكريكم‬Kerim, ‫الككبير‬Kebir ve ‫كافى‬‫ك‬‫الك‬Kafi” isimlerinden, “ha” harfi “ ‫كادى‬‫ك‬‫اله‬Hadi”
isminden, “ ‫ى‬ya” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫ريحي‬ّ‫ا‬ ‫ال‬Rahîm” isminden, “ayn” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫العلي‬Aliym ve
‫العظيم‬Azim” isimlerinden, “sad” harfi de “ ‫صادق‬ّ‫ا‬ ‫ال‬Sadık” ismindendir.3
Ancak bunların
hepsi birer yakıştırmadan ibaret olup dayanakları olmayan görüşlerdir.
Daha önce Kalem, Kaf, Sad, A’râf ve Ya Sin surelerinin tahlillerinde de
belirttiğimiz gibi, bu kesik harflerin neyi temsil ettiği henüz bilinememektedir. Biz
Rabbimizin Kur’an’ı koruyacağını bildiren ifadesinden hareketle bu harflerin
Kur’an’ın korunmasına yönelik önemli bir öğeyi temsil ettiğini, ya da dikkat çekici
uyarı edatları olduğunu düşünüyoruz. İnşallah gelecekte bu bilinmezlik ortadan
kalkacak ve kendisini Kur’an’ı anlamaya vakfetmiş “Kur’an Erleri” tarafından
gerçek tespit edilecektir.
2. Ayet:
2
Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anması!
“Giriş” bölümünde de belirttiğimiz gibi, bu ayet surenin ağırlık merkezi olan
kıssanın giriş bölümünü teşkil eden Zekeriyya peygamber kıssasının ilk ayetidir. Bu
kıssa çok önemli mesajlar içermektedir. Ayetlerin tahliline geçmeden önce, Zekeriya
(as) ve Meryem kıssalarının daha iyi anlaşılması için konunun anahtar kişisi olan
Zekeriya peygamber ile ilgili Kur’an ve Ehl-i Kitap verilerini hatırlatmakta yarar
görüyoruz:
KUR’AN’DA ZEKERİYA (As)
2
Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anması!
3
Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. 4-6
Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim
kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim,
mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim.
Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı
olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin
hoşnut olacağı biri kıl!”
“7
Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır-müjdeliyoruz.
Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık.
8
Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım
olabilir?” dedi.
3
(Razi, Mefatihu’l Gayb; Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
8
9
Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen
hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’”
10
Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun
hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu.
11
Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara,
daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti.
“12-15
Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik
ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi
davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden
diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun!
(Meryem/ 2–15)
89,90
Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en
hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik.
Ve o'nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda
yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
(Enbiya/ 89, 90)
– 38
Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz
Sen, duayı en iyi işitensin” dedi.
39
Sonra Zekeriyyâ, özel kürsüde dikilmiş salât ederken [eğitim-öğretim yaptırırken] haberci
âyetler ona: “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi/ bir önder, iffetli bir
peygamber olarak, sâlihlerden Yahyâ'yı müjdeliyor” diye seslendiler.
40
Zekeriyyâ: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısır iken benim için bir
delikanlı nasıl olabilir?” dedi. Allah: “Öyledir, Allah dilediğini yapar” dedi.
41
Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/
göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan
sıfatlardan arındır” dedi.–
(Âl-i Imran/ 38–41)
İNCİL’DE ZEKERİYA (As)
Zekeriyya as. İle ilgili eldeki muharref İncillerde de ayrıntılı bilgi
verilmektedir:
5- Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin
vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet'ti.
6- Her ikisi de Tanrı’nın gözünde doğru kişilerdi, Rabb’in bütün buyruk ve
kurallarına eksiksizce uyarlardı.
7- Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti.
8- Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı'nın önünde
kâhinlik görevini yerine getiriyordu.
9- Kâhinlik geleneği uyarınca Rabb’in Tapınağı'na girip buhur yakma görevi kurayla
ona verilmişti.
10- Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu.
11- Bu sırada, Rabb’in bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya'ya
göründü.
12- Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı.
13- Melek "Korkma, Zekeriya!" dedi, "Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir
oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın.
14- Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek.
15- O, Rabb’in gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin
rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak.
16- İsrailoğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rabb’e döndürecek.
9
17- Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin
anlayışına yöneltmek ve Rabb için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve
gücüyle Rabb’in önünden gidecektir."
18- Zekeriya meleğe: "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben yaşlandım,
karımın da yaşı ilerledi."
19- Melek ona şöyle karşılık verdi: "Ben Tanrı'nın huzurunda duran Cebrail'im.
Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim.
20- İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin
tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın."
21- Zekeriya'yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı.
22- Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm
gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu.
23- Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü.
24- Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı.
25- "Bunu benim için yapan Rabb’dir" dedi. "Bu günlerde benimle ilgilenerek
insanlar arasında utancımı giderdi."
26, 27- Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail'i Celile'de
bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza
gönderdi. Kızın adı Meryem'di.
28- Onun yanına giren melek, "Selâm, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rabb
seninledir" dedi.
29- Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selâmın ne anlama gelebileceğini
düşünmeye başladı.
30- Ama melek ona "Korkma Meryem!" dedi, "Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin.
31- Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın.
32- O büyük olacak, kendisine 'Yüceler Yücesi'nin Oğlu' denecek. Rabb Tanrı ona,
atası Davut'un tahtını verecek.
33- O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu
gelmeyecektir."
34- Meryem meleğe "Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki" dedi.
35- Melek ona söyle yanıt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler
Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.
36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır
bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır.
37- Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur."
38- "Ben Rabb’in kuluyum" dedi Meryem, "Bana dediğin gibi olsun." Bundan sonra
melek onun yanından ayrıldı.
39- O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda'nın dağlık bölgesindeki bir kente
gitti.
40- Zekeriya'nın evine girip Elizabet'i selâmladı.
41,42- Elizabet Meryem'in selâmını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh'la
dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: "Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun,
rahminin ürünü de kutsanmıştır!
43- Nasıl oldu da Rabbimin annesi yanıma geldi?
44- Bak, selâmın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı.
45- İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rabb’in ona söylediği sözler
gerçekleşecektir."
46, 47- Meryem de şöyle dedi: "Canım Rabb’i yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı
sayesinde sevinçle coşar.
48- Çünkü O, sıradan biri olan kuluyla ilgilendi. İşte, bundan böyle bütün kuşaklar
beni mutlu sayacak.
49- Çünkü Güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı. O'nun adı kutsaldır.
50- Kuşaklar boyunca kendisinden korkanlara merhamet eder.
51- Bileğiyle büyük işler yaptı; gururluları yüreklerindeki kuruntularla darmadağın
etti.
10
52- Hükümdarları tahtlarından indirdi, sıradan insanları yükseltti.
53- Aç olanları iyiliklerle doyurdu, zenginleri ise elleri boş çevirdi.
54, 55- Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim'e ve onun soyuna sonsuza dek merhamet
etmeyi unutmayarak kulu İsrail'in yardımına yetişti."
56- Meryem, üç ay kadar Elizabet'in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü.
57- Elizabet'in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu.
58- Komşularıyla akrabaları, Rabb’in ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca,
onun sevincine katıldılar.
59- Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya'nın adını
vereceklerdi.
60- Ama annesi, "Hayır, adı Yahya olacak" dedi.
61- Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler.
62- Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular.
63- Zekeriya bir yazı levhası istedi ve "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes şaşakaldı.
64- O anda Zekeriya'nın ağzı açıldı, dili çözüldü. Tanrı'yı överek konuşmaya başladı.
65- Çevrede oturanların hepsi korkuya kapıldı. Bütün bu olaylar, Yahudiye'nin dağlık
bölgesinin her yanında konuşulur oldu.
66- Duyan herkes derin derin düşünüyor, "Acaba bu çocuk ne olacak?" diyordu.
Çünkü Rabb onunla birlikteydi.
67- Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh'la dolarak şu peygamberlikte bulundu:
68- "İsrail'in Tanrısı Rabb’e övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları
fidyeyle kurtardı.
69- Eski çağlardan beri Kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu
Davut'un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı. Düşmanlarımızdan, bizden nefret
edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı.
72- Böylece atalarımıza merhamet ederek Kutsal antlaşmasını anmış oldu.
73- Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca Kendi
önünde kutsallık ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair
aAtamız İbrahim'e ant içerek söz vermişti.
76, 77- Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi'nin peygamberi diye anılacaksın. Rabb’in
yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O'nun halkına, Günahlarının
bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin.
78, 79- Çünkü Tanrı’mızın yüreği merhamet doludur. O'nun merhameti sayesinde,
yücelerden doğan güneş, karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak ve
ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir."
80- Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrail halkına görüneceği güne dek
ıssız yerlerde yaşadı.4
TARİHE GÖRE ZEKERİYYA
Zekeriyya’nın konumu:
Harun'un (as) torunlarından biri olan Hz. Zekeriyya'nın (as) konumunu anlayabilmek
için İsrailoğulları arasında yaygın olan rahiplik geleneği ile ilgili bilgiye sahip olmak
gerekir.
Filistin'in fethinden sonra topraklar Yakub'un (as) zürriyetinden olan 12 kabile
arasında miras olarak dağıtıldı. 13. kabile olan Levililere de dini hizmetler ve görevler
emanet edildi. Levililer arasında da "en mukaddes şeyleri takdis etmek, Rabbin önünde
buhur yakmak, ona hizmet eylemek ve ebediyyen onun ismiyle mübarek kılmak üzere"
seçilen aile Harun'un (as) oğulları idi. Diğer Levililerin mabede girmesine izin
verilmiyordu. "Çünkü onların vazifesi Rab evinin hizmeti için avlularda, odalarda ve bütün
mukaddes şeyleri temizlemekte Allah Evinin hizmet işinde Harunoğulları'nın yanında
4
Luka; 1. Bab
11
bulunmak... ve sebt günlerinde, aybaşlarında ve belli bayramlarda yapılan bütün
takdimeleri Rabbe arzetmekti."
Harunoğulları 24 aileye bölünmüştü ve bu 24 aile sıra ile Rabbin evine hizmet
ediyorlardı. Bu ailelerden biri Zekeriyya'nın (as) liderliğindeki Abiya ailesi idi. Bu nedenle
ailesinin sırası geldiğinde mabede gidip buhur yapmak Zekeriyya'nın (as) göreviydi.
(Ayrıntılar için bkz. I. Tarihler, 23-24)5
Konumuz olan pasajın 2–15. ayetlerinde, Yüce Allah’ın rahmetinin Zekeriyya
peygamber üzerindeki tecellisi nakledilmiştir. Bilindiği gibi peygamberlik
müessesesi, Allah’ın rahmeti gereği hayata geçirdiği bir uygulamadır ve tüm
peygamberler âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rabbimiz rahmetini önce
Zekeriyya peygamber üzerinde tecelli ettirerek ileri yaşına ve eşinin de kısır
olmasına rağmen mucize olarak ona Yahya’yı lütfetmiş, sonra da Yahya’yı dinine
hizmetçi kılmak suretiyle Zekeriyya peygamberin dualarını yerine getirmiştir.
Zekeriyya peygamber üzerindeki rahmetini bu şekilde tecelli ettiren Rabbimiz, o
toplumu uyarmak için arka arkaya elçi tayin ederek rahmetini diğer insanlara da
ulaştırmıştır.
Ayetteki “ ‫ر‬ُz ‫ذك‬zikrü” sözcüğü “ ‫كر‬ِّ ‫ذ‬zekkir” şeklinde de okunmuştur.6
Buna göre
ayetin anlamı “Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini hatırlat!” şeklinde
olmaktadır. Biz de mealimizde her üç kıraate göre de uygun olan anlamı vermeyi
tercih ediyoruz.
3. Ayet:
3
Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti.
Konuya Zekeriyya peygamberin Rabbine dua ettiğinin bildirilmesi ile girilmiş
ve ettiği bu duanın niteliği belirtilmiştir. Bu nedenle ayet, aynı zamanda Allah’a
nasıl dua edileceğine de işaret etmektedir. Zekeriya peygamber gönlünü Rabbine
açarak O’na samimi bir niyazda bulunmuş, cahillerin yaptığı gibi bağırıp çağırarak,
-haşa- buyruk verir gibi dua etmemiştir. Rabbimiz bir başka ayette yine Zekeriyya
peygamberin duasını anlatırken, onun dua edişindeki bir başka özelliği daha
açıklamıştır:
89,90
Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en
hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik.
Ve o'nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda
yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
(Enbiya/ 90)
Duanın adabı ile ilgili olarak A’râf suresinde (55,56 ve 205. ayetler) ayrıntılı
açıklamalar verilmişti.
Bazı klâsik kaynaklarda Zekeriyya peygamberin kendi toplumundan utandığı
için veya çevresindekilerin “Şu ihtiyara bakın, ihtiyarlığına bakmadan çocuğu olsun
istiyor” demelerinden ve kendisini ahmaklıkla itham etmelerinden çekindiği için ya
5
(Mevdudi; Tefhimu’l-Kur’an)
6
(Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
12
da yakınlarının kıskançlığına vesile olmasın diye gizlice dua ettiği7
ileri
sürülmüştür. Yorumlarını genellikle peygamberimiz hakkındaki rivayetlere
dayandıran klâsik yazarlar, Zekeriyya peygamberin buradaki duasını yorumlarken
nedense peygamberimizin “Duada sesinizi yükseltmeyin, çünkü siz sağır ve uzakta
olan birine değil, Semî ve Basir Allah’a yakarıyorsunuz”8
diye uyarıda bulunduğu
bir rivayeti hiç dikkate almamışlardır. Ayrıca bu ayetleri iyi anlamış, yaşamış ve
bizler için güzel bir örnek olan peygamberimizin ve onun eğitiminden geçmiş
arkadaşlarının kafiyeli ve bağıra bağıra dua etmediklerini, edenleri de uyardıklarını
nakleden birçok tarihî nitelikteki belgeyi de görmezden gelmişlerdir.9
Zekeriyya
peygamberin duasını gizli yapışını yanlış yorumlayanlar peygamberimizle ilgili bu
nakilleri dikkate almış olsalar veya duanın adabını bildiren Kur’an ayetlerini
hatırlarına getirselerdi, Zekeriyya’nın (as) bu şekilde dua etmesini onlar da bizim
gibi bir edep ve içtenlik meselesi olarak görürlerdi.
4–6. Ayetler:
4-6
Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve
başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz
olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan
endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı
olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın
kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!”
Zekeriyya peygamberin bu ayetlerdeki duasına dikkat edilirse, bu duaların
kendine herhangi bir menfaat sağlamaya değil, nübüvvet görevinin devamına
yönelik olduğu açıkça görülür. Zekeriyya’nın (as) kendisine verilen görevi yaşlılık
döneminde sürdürebilmek için Rabbinden bir veliy talep etmesi, Musa’nın (as) sırf
görevini yaparken kendisine yardımcı olsun diye Rabbinden kardeşi Harun’u
kendisine vezir yapmasını istemesi gibidir. Dolayısıyla buradaki miras, mal varlığı
ile ilgili bir miras değil, yapılan görevin devamlılığı ile ilgili bir mirastır. Nitekim
ayetteki “Yakup ailesine vâris olsun” ifadesi de bunu doğrulamaktadır. Başka bir
ifade ile söylenecek olursa, buradaki miras, Sad suresinde gördüğümüz ve Neml
suresinde de göreceğimiz gibi, Süleyman peygamberin Davut peygambere vâris
kılınması cinsinden bir mirastır. Süleyman peygamber, babası Davut’un deruhte
ettiği görevi bu verasetle sürdürmüştür:
30
Dâvûd'a Süleymân'ı da bahşettik. O ne güzel kuldu! Şüphesiz O, Rabbine çokça dönendi.
(Sad/ 30)
16
Ve Süleymân Dâvûd'a vâris oldu. Ve Süleymân: “Ey insanlar! Bize kuşların mantığı
[seslerinden, davranışlarından anlam çıkarma] öğretildi ve bize her şeyden verildi” dedi. –Doğrusu
bu apaçık bir armağandır.–
(Neml/ 16)
“KEMİĞİM ZAYIFLADI” İFADESİ
7
(Mukatil)
8
(Sahih-i Buhari, Dualar Kitabı, 50. Bab, 77 numaralı hadis)
9
(Sahih-i Buhari, Dualar Kitabı, 50. Bab, 33 numaralı hadis)
13
Zekeriyya peygamberin duasında geçen “kemiğim zayıfladı” ve “başım
ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu” şeklindeki ifadeler, onun bedeninin iç ve dış
durumunu anlatmaktadır. Zira saçların ağarması bedenin dış görüntüsünü,
kemiklerin zayıflaması da bedenin içteki durumunu anlatan ifadelerdir. Zekeriyya
peygamberin iç organların en sağlamı olan kemiklerinin zayıfladığını söylemesi,
diğer iç organlarının dış görünümünden daha çok zayıfladığını, yani cidden
ihtiyarlık döneminde olduğunu göstermektedir.
İhtiyarlığın “zayıflayan kemik” ile; ağarmış saçların da “alev gibi tutuşması”
istiareleriyle ifade edilmesi, İstiare sanatının mükemmel bir örneğini teşkil
etmektedir. Zekeriyya peygamberin sözlerinin hepsi de bu ayetlerde Arap dilinin en
beliğ sanatlarıyla nakledilmektedir.
“MEVALİ” NEDİR?
“ ‫موالى‬Mevali” sözcüğü, “Asabe; bir kimsenin çocuğu yerine geçecek ve onun
mirasını devralacak kimseler” demektir.10
Bu ayetlerde sözcüğe “malların
idaresinde, daha çok da siyasî ve dinî işlere önderlik hususunda Zekeriyya
peygambere halef olacak kimseler” anlamını vermek daha doğru bir yaklaşım olur.
Zekeriyya peygamber Allah’tan bu türde bir halef için talepte bulunmaktadır. Bu
talepten, o dönemde bir nevi veliaht edinmenin gelenek olduğu anlaşılmaktadır.
Eski eserlerde Zekeriyya peygamberin eşinin adına ve soyuna dair bir takım
nakiller de yer almaktadır. Ne var ki, bu nakiller sağlam dayanaktan yoksun,
güvenilir olmayan nakillerdir. Bu nedenle “Zekeriyya peygamberin eşi” diyerek
geçiyor, Rabbimizin bildirdiği ile yetinmeyi uygun görüyoruz.
7. Ayet:
“7
Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır-
müjdeliyoruz. Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık.
Bu ayet, Rabbimizin Zekeriyya peygamberin içtenlikle yapmış olduğu duaya
karşılık verişidir.
Bize göre bu ayet, üzerinde durulması gereken üç önemli hususu içermektedir:
1- Rabbimiz, “çocuk” veya “oğul” yerine “gulam” sözcüğünü kullanmış ve
Zekeriyya peygambere adı Yahya olan bir “gulam” vereceğini bildirmiştir. “ ‫غل م‬
Gulam”, “ergenleşmiş, ihtilam olma çağına gelmiş, bıyığı terleyen oğlan”,
“doğumundan ihtiyarlığa kadar olan dönem” demektir.11
İnsanın bu çağı
“delikanlılık” olarak ifade edilir. Kimse anasından delikanlı olarak doğamayacağına
göre, Rabbimiz bu ifade ile doğacak çocuğun erkek olacağını, büyüyüp bir delikanlı
olacağını ve Zekeriyya peygamberin beklentilerini yerine getireceğini bildirmiş
olmaktadır.
2- “ ‫يحيى‬Yahya”, “yaşayacak, yaşar” demektir. Müjdelenen çocuğa bu ismin
uygun görülmesi, onun ismiyle yaşayacağını, yani isminin hep manevî değerlerle
anılacağını, hiç unutulmayacağını, ya da ona verilecek ilim [hikmet, Kitap] ile
toplumların manen canlanacağını göstermektedir. Doğacak çocuğu bu ismin
10
(Lisanü’l-Arab; c.9, s.406)
11
(Lisanül’Arab; c.6, s.665. glm mad.)
14
verilmesinin bir başka sebebinin de onun kısır annesinin rahmini canlandırması
olduğu söylenebilir.
3- Doğacak çocuğun isminin ailesine bırakılmayıp bizzat Allah tarafından
verilmesi ve daha evvel kimseye bu ismin verilmemiş olması, hem ailesi hem de
Yahya için onurların en büyüğüdür.
Çocuğun isminin “Yahya” olarak konması ve bir adaşının bulunmaması,
muharref İncil’de şöyle yer almıştır:
60- Ama annesi, "Hayır, adı Yahya olacak" dedi.
61- Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler.
62- Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular.
63- Zekeriya bir yazı levhası istedi ve "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes
şaşakaldı.”12
8. Ayet:
8
Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim
nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi.
Bu ayet, Allah’tan aldığı müjde karşısında Zekeriyya peygamberin
gizleyemediği şaşkınlığını dile getirmektedir.
O dönemde Zekeriyya peygamberin 120, karısının 98 yaşında veya Zekeriyya
peygamberin 75 yaşında olduğuna dair rivayetler mevcuttur. Ancak bunlar destekten
yoksun söylentilerdir. Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, Kur’an’da Zekeriyya
peygamberin eşine ait, kısırlığı dışında bir bilgi bulunmamaktadır. Nitekim Enbiya
suresinin 90. ayetindeki “Ve onun için eşini düzelttik [doğum yapmaya elverişli hâle
getirdik]” ifadesinden de Zekeriyya peygamberin eşinin yaşlılık sebebiyle değil,
yapısal bir bozukluk sebebiyle kısır olduğu ve bu bozukluğun düzeltilerek
bünyesinin doğuracak bir niteliğe kavuşturulduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla,
Zekeriyya peygamberin şaşkınlığının sebebi, o güne kadar kısır olan karısının çocuk
doğuracak olmasıdır, yoksa karısının gençleştirilerek doğum yapacak olması
değildir.
Böyle bir meraklı şaşkınlık, İbrahim peygamber ve eşinde de meydana
gelmiştir:
72
İbrâhîm'in karısı dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben kocası işe yaramaz bir
zavallıyım, bahtsız, mutsuz bir kadınım. Şu kocam da yaşlı bir adam! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”
(Hud/ 72)
9. Ayet:
9
Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan
önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’”
Bu ayette Rabbimiz, kendisine verilen müjdeye sanki biraz şüphe duyduğunu
belirtir bir heyecanla yaklaşan Zekeriyya peygambere, yine merhametle karşılık
vermektedir.
12
( Luka; 1. Bab, 60–63)
15
AYETİN CÜMLE YAPISI
Ayette geçen “Rabbin buyurdu ki …” ifadesi, bu ifadenin Allah’tan başka biri
tarafından söylendiği izlenimini uyandırmaktadır. Nitekim birçok mealde bu
ifadenin başına bir parantez açılıp “Melek”, “Cebrail” gibi eklemeler yapılmıştır.
Hâlbuki bir azamet ve ciddiyet ifadesi olan bu sözleri Allah söylemiştir. Bu tür
ifadelere Kur’an’da çokça rastlanmaktadır (Nahl/102, Bakara/97).
Özellikle belirtmek gerekir ki, bu ifade tarzı insanlar arasında da cari bir
uygulamadır. Bazı durumlarda hükümdarlar da bu tür hitaplar kullanarak hem kendi
azametlerini hissettirir, hem de hitap ettikleri kimseleri onurlandırmış olurlar. Şöyle
ki: Halktan biri, büyük bir vaatte bulunan hükümdarın vaat ettiği şeye kendisini
lâyık görmeyerek “O kim, ben kim?” diye şaşkınlık ve umutsuzluk gösterdiğinde,
hükümdar da hem vaadine inandırmak, hem de ahdini yerine getiren biri olduğunu
göstermek için o kişiye “Senin hükümdarın böyle istiyor!” şeklinde cevap verir.
Böylece hem o kişinin yapılan vaade kendini lâyık görmesini sağlamış, hem de
kendisinin verdiği söze bağlı bir hükümdar olduğunu göstermiş olur. Ayetteki
“Rabbin buyurdu ki …” ifadesi de böyle bir ifadedir.
Rabbimiz bu ayetteki sözleri ile “fail-i mutlak”, “kadir-i mutlak” ve “halik-ı
mutlak” olduğunu, yani dilediği zaman, dilediğini dilediği gibi yaratacağını beyan
etmektedir. Yaşlı bir adam ile kısır bir kadından çocuk meydana getirmenin O’nun
için kolay bir şey olduğunu bildiren bu beyan, aynı zamanda O’nun bir bakireden
babasız çocuk meydana getireceğine de işaret etmektedir.
10. Ayet:
10
Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin,
sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu.
Burada, Zekeriyya peygamberin bir alâmet talebinde bulunduğu ve bu
talebinin kabul edildiği görülmektedir. Yüce Allah’ın bildirdiğine göre, alâmet,
sapasağlam olmasına rağmen Zekeriyya peygamberin üç gece dilinin tutulması,
istese de konuşamamasıdır. Zekeriyya peygamberin bu talebinden Âl-i Imran
suresinde de bahsedilmektedir:
41
Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/
göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan
sıfatlardan arındır” dedi.–
(Âl-i Imran/ 41)
Zekeriyya peygamberin buradaki alâmet talebi, tıpkı İbrahim peygamber gibi,
kalbinin mutmain olmasına yöneliktir:
260
Bir zamanlar İbrâhîm de, “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Allah,
“İnanmadın mı ki?” dedi. İbrâhîm, “İnandım, fakat kalbim tüm soru işaretlerini gidererek rahata
kavuşsun diye” dedi. Allah, “Hemen kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın
üzerine onlardan bir parça bırak. Sonra da kuşları çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah,
en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa
koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır” dedi.
(Bakara/ 260)
Dikkat edilirse, konumuz olan ayette “üç gece” olarak bildirilen konuşmama
süresi, Âl-i Imran suresinde “gündüzler” denilmek suretiyle “üç gün” olarak
16
belirtilmiştir. Buradan da konuşamamanın üç gün üç gece süreceği anlaşılmaktadır.
Çünkü Arap örfünde günler zikredilince, o günler geceleriyle beraber; geceler
zikredilince de o geceler günleriyle beraber algılanır.
11. Ayet:
11
Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun
karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan
arındırmalarını işaret etti.
Ayette geçen “mihrab” sözcüğü “karargâh, ibadethane” demektir. Bu sözcükle
burada Zekeriyya peygamberin mabetteki özel odası kastedilmiştir. Hatırlanacak
olursa, “mihrab” sözcüğü Sad suresinin 21. ayetinde de geçmişti. Ayette geçen
“vahy” sözcüğü burada “işaret ile anlatma” anlamında olup bu sözcükle ilgili geniş
açıklama Necm suresinin 10. ayetinin tahlilinde verilmiştir.13
Ayette geçen “sabah
akşam” ifadesi “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu ifadenin “bir sabah,
bir akşam” demek olmadığı da Nass suresinin tahlilinde açıklanmıştır.14
Ayette geçen “tesbih” sözcüğü kısaca; “Rabbimizi arındırmak” demektir. Bu
sözcükle ilgili geniş açıklamalar da Kaf suresinin 39, 40. ayetlerinin tahlilinde
mevcuttur.15
12–15. Ayetler:
“12-15
Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa,
tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına
çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve
itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak
kaldırılacağı gün o'na selâm olsun!
Kur’an’da Yahya peygamber ile ilgili olarak, buradaki ve Âl-i Imran
suresindeki ayetler dışında bir bilgi verilmemiştir.
Hıristiyan kaynaklarındaki bilgiler ise şöyle özetlenebilir:
Luka İnciline göre Yahya (a.s) , İsa'dan (a.s) 6 ay büyüktü ve anneleri kardeş çocukları idi.
Kendisine 30 yaşında peygamberlik verilmişti. Yuhanna İnciline göre Yahya (a.s) görevine Ürdün'de
insanları Allah'a çağırmakla başladı. O şöyle derdi: "Ben, Rabbin yolunu düzeltin diye çölde
çağıranın sesiyim. (Yuhanna I: 23)
Markos'a göre: "Yahya çölde vaftiz ederdi ve günahların bağışlanması için tevbe vaftizini o
vaaz eylemişti. Bütün Yahudi köylüleri ve bütün Kudüslüler ona çıkıyorlardı ve günahlarını itiraf
edip Erdin ırmağında onun tarafından vaftiz olunuyorlardı." (Markos I; 4-5) Bu nedenle o John the
Baptist (Vaftizci Yahya) olarak biliniyordu ve İsrailoğulları onu bir Peygamber olarak kabul
ediyorlardı. (Matta 21: 26) İsa (a.s), Yahya (a.s) hakkında şöyle demiştir: "Kadınlardan doğanlar
arasında Vaftizci Yahya'dan daha büyüğü çıkmamıştır. (Matta 12: 11) "Yahya'nın devetüyünden
elbiseleri ve belinde deriden kuşağı vardı. Yediği çekirge ve yaban balığı idi." (Matta 3: 4) Yahya
(a.s) "Tövbe edin, çünkü göklerin melekûtu (saltanatı) yakındır" derdi. (Matta 3: 2) Bununla Hz.
13
(Tebyinü’l-Kur’an; c:????
14
(Tebyinü’l-Kur’an??????
15
(Tebyinü’l-Kur’an????
17
İsa’nın (a.s) peygamberlik görevine başlamasının yakınlaştığını ifade etmek istiyordu. Onunla ilgili
Kur'an da aynı şeyi tasdik etmektedir: "... o (Yahya) Allah'tan olan bir kelimeyi doğrulayacaktır" (Al-
i İmran 39) Bu nedenle ona Hz. İsa'nın "ayeti veya onun işareti" de denmiştir. Yahya insanları oruç
tutmaya ve namaz kılmaya davet etmiştir. (Matta 9: 14; Luka 5: 33, 11: 1) O insanlara şöyle derdi:
"İki gömleği olan hiç olmayana versin, yiyeceği olan kimse de böyle yapsın." (Luka 3: 11)
İsrailoğulları'ndan Ferisilerin ve Sadukilerin sapık âlimlerinin vaftiz için geldiklerini görünce onları
azarlayarak şöyle demiştir: "Ey engerekler nesli, gelecek azaptan kaçmayı size kim gösterdi?
İçinizden babamız İbrahim'dir diye gururlanmayın... Balta ağaçların kökü dibinde yatıyor. İyi meyve
vermeyen bir ağaç kesilir ve ateşe atılır." (Matta 3; 7-10) Yahya'nın (a.s) insanları Hakka davet
görevini ifa ettiği dönemin kralı Herod Antipas Roma Medeniyetinden o denli etkilenmişti ki,
topraklarında günah ve kötülüğün serbestçe yayılmasına neden oluyordu. Herod, kardeşi Phileip'in
karısı Herodias'ı meşru olmayan bir şekilde evine almıştı. Yahya (a.s) onu uyarıp işlediği bu günaha
karşı sesini yükselttiğinde Herod onu yakalattı ve hapse gönderdi. Bununla birlikte Herod onun
dindarlığına ve doğruluğuna saygı duyuyor ve onun halk arasında sahip olduğu saygınlığından
korkuyordu. Bunun aksine Herodias, Yahya'nın halk arasında yaymaya çalıştığı ahlâkî duyarlılığın
kendisi gibi kadınları hedef aldığını ve onları halkın gözünden düşürdüğünü düşünüyordu. Bu
nedenle ondan nefret ediyor ve onu öldürmek istiyor, fakat buna güç yetiremiyordu. Bir müddet sonra
önüne bir fırsat çıktı. Herod'un doğum gününde Herodias'ın kızı raksetti ve bu Herod'un o kadar
hoşuna gitti ki: "Ne dilersen dile benden, her istediğini sana vereceğim" dedi. Kız, annesine ne
isteyeyim diye sordu. Annesi: "Vaftizci Yahya'nın başını iste!" dedi. Kız, krala gitti ve Vaftizci
Yahya'nın başını bir tabak içinde istediğini söyledi. Herod bunu duyunca üzüldü, fakat sevdiği kızın
bu isteğini reddedemedi. Yahya'yı (a.s) hapiste öldürttü ve başını bir tabak içinde rakseden kıza
sundu. (Matta 14: 3-12; Markos 6: 17-29; Luka 3: 19-20)16
12. ayette hitap muhataba yöneltilerek sanki muhatap Yahya peygambermiş ve
o da o sırada oradaymış gibi “Yahya!” diye seslenilmiş ve böylece İltifat sanatı
yapılmıştır. Bu hitap aynı zamanda Yahya peygamberin büyüdüğünü ve görev
başına geçtiğini anlatmaktadır.
Yahya peygamber ile ilgili olan bu ayet grubunda hem ona sunulan nimetler
hem de onun bazı özellikleri bildirilmektedir. Bu ayetlere göre, Yahya (as) “hikmet
verilen, sevecenlik bahşedilen, arınık, çok takva sahibi, ana babasına iyi davranan,
zorba ve asi olmayan” bir kişidir. Âl-i Imran suresinin 39. ayetinde belirtildiğine
göre de “Allah’tan olan bir kelimeyi [İsa’yı] doğrulayan, bir önder, iffetli, iyi
insanlardan biri ve peygamber” bir kişidir. Yüce Allah’ın “Ve doğurulduğu gün ve
öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün ona selâm olsun!” şeklindeki
ifadesi ise Yahya peygamber için bir garanti belgesi hükmündedir. Böyle bir
garantiye sahip olmak, dünya ve ahiret nimetlerinin en büyüğüdür. Surenin 33.
ayetinde aynı garantinin İsa peygamber için de verildiği görülecektir. Bu ifadede yer
alan “yevm [gün]” sözcüğü burada “an” anlamındadır. Daha önce birçok kez
belirttiğimiz gibi, Arapçadaki “yevm [gün]” sözcüğü, yerine göre “an”, yerine göre
“gün” ve yerine göre de “devir” anlamlarında kullanılmaktadır.
Yahya peygambere verilen bu nimetler, babasının [Zekeriyya peygamberin]
duasının kabul edildiğini ve kendisine istediklerinden daha fazlasının bağışlandığını
göstermektedir.
Yahya peygamberin Allah’ın emri ile tutacağı kitabın hangi kitap olduğuna
gelince: Bu kitabın Tevrat olduğu söylenebileceği gibi, ona indirilmiş özel bir kitap
olduğu da düşünülebilir. Zira ayetteki “ona hükm vermiştik” ifadesi bunu akla
getirmektedir.
MERYEM VE İSA PEYGAMBERİN DOĞUMU
16
(Mevdudi; Tefhimu’l-Kur’an)
18
Surenin 16–34. ayetlerinde çok önemli bir konu yer almaktadır. Biz, hem
Müslümanlar hem de Ehl-i Kitap için büyük önem arz eden bu konunun doğru
anlaşılmasını sağlamak amacıyla, Kur’an’ın Meryem ve İsa peygamberin doğumu
hakkında verdiği bilgileri, Zekeriyya peygamber kıssasında yaptığımız gibi, önce
toplu olarak sunmayı ve sonra ayetlerin tahliline geçmeyi uygun görüyoruz:
16
Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu
tarafında bir yere kaçıp gitmişti.
17
Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona
ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi,
Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi.
18
Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça
merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş
birisi/takî isen...” dedi.
19
Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı
bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
20
Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer
dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi.
21
Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek
kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet
yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
22
Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir yere
kaçtı gitti.
23
Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya zorladı.
“Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi.
24-26
Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın
üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma kütüğünü kendine doğru
silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın
olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün
canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için
bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
27-28
Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu
dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız
kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir
kadın değildi.”
29
Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye;
Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya,
Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde
yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik
çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz
ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
34
İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30
Şüphesiz ben
Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31
Beni, ben
nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana
salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve
zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32
Ve beni, anneme iyi davranan bir
kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33
Ve doğurulduğum gün,
öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir.
36
Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk
edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34
diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.
19
Not: Resmi Mushaf'ta Îsâ ile ilgili pasajlardaki âyetler, gaflet veya ihanetten –teknik ve anlam bilgisi açısından–
hatalı olarak tertip edilmiştir. Bu tertip sonucu Îsâ, insan/beşer olmaktan çıkarılmış; beşikte konuşturulmuş, göklere
yükseltilmiş ve sonrada gökten yere ineceği inancı oluşturulmuştur.
Bütün bunlar, pasajdaki cümlelerin yerini değiştirmek ve oluşturulan kıraat farklılıklarını esas alma sûretiyle
yapılmıştır. Biz teknik ve anlam bilgisi gereği pasajı, 16-34, 36 tertibiyle sunduk.
35
Hani bir zaman İmrân'ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben, karnımdakini tam hür olarak senin
için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en iyi bilensin” demişti.
36
Onu doğurunca da: “Rabbim, şüphesiz ben, onu kız doğurdum; - Hâlbuki Allah onun
doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve şüphesiz ona Meryem adını verdim. Ve
şüphesiz ben, onu ve soyunu şeytan-ı racimden; kovulmuş/ katil, asılsız söz ve düşünce üreten,
karanlığa taş atan şeytandan sana sığındırırım” dedi.
37
Bunun üzerine Rabbi Meryem'i güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak
bitirdi ve ona; Meryem’e, İsa’yı gayri meşru şekilde doğurmayıp Allah’ın iradesi çerçevesinde
babasız doğuruşuna Zekeriyyâ’yı kefil kıldı. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine/özel odaya girse, onun
yanında bir rızık bulurdu. Zekeriyyâ, “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. Meryem de: “O, Allah
katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.
(Âl-i Imran/ 35–37)
42,43
Ve hani haberci âyetler. “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz biri yaptı ve
seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine saygılı ol, O'na boyun eğip teslimiyet göster
ve Allah'ı birleyen erkeklerle beraber sen de Allah'ı birle!” demişlerdi.
44
İşte bu, algılama imkânının olmadığı, geçmişin önemli haberlerinden sana
vahyettiklerimizdir. Ve Meryem'e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken sen yanlarında
değildin. Onlar tartışırlarken de sen yanlarında değildin.
45-46
Hani bir zaman haberci âyetler: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle
müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih'tir. Dünya ve âhirette saygındır. Ve O,
yaklaştırılanlardan ve sâlihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla
konuşacaktır da. 48
Ve Allah, O'na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için
konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrât ile İncîl'i öğretecek.
(Âl-i Imran/ 42- 48)
12
Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmrân kızı Meryem'i de örnek verdi. İşte Biz onu
vahyimizle az da olsa bilgilendirdik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayıp uyguladı
ve sürekli saygıda duranlardan oldu.
(Tahrim/ 12)
91
Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın; işte Biz, onu güvenli bilgimizle bilgilendirdik. Ve
kendisini ve oğlunu âlemler için bir alâmet/gösterge yaptık.
(Enbiya/ 91)
50
Ve Biz, Meryem'in oğlunu ve Îsâ'nın annesini bir alâmet/ gösterge yaptık ve ikisini,
yerleşmeye uygun, suyu olan bir tepeye yerleştirdik.
(Müminun/ 50)
171
Ey Kitap Ehli! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey
söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allah'ın elçisi ve Meryem'e ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi
ve Kendisinden bir ruhtur, vahiy aracılığı ile doğmuş biridir. Artık Allah'a ve elçilerine inanın. Ve
20
“Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, Kendisi için bir
çocuk olmasından arınmıştır. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nundur. “Tüm
varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”
olarak Allah yeter.
(Nisa/ 171)
16, 17. Ayetler:
16
Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak
doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti.
17
Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz
ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı
getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi.
MERYEM
“ ‫مريم‬Meryem” sözcüğü “ ‫مفعل‬mef’al” kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün “bir
yerden ayrılmak”17
anlamındaki “ ‫رام‬rame” fiilinden türemiş olması mümkündür.
Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes’te iki yerde Musa peygamberin kızkardeşinin adı
olarak geçmesi, sözcüğün İbraniceden geldiğini göstermektedir.18
Yeni Ahid
[İncil]’de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu
sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından,
“Meryem” sözcüğü ile ilgili, “deniz damlası”, “deniz yıldızı”, “tanrıya bağlı”,
“tanrıyı seven”, “hanımefendi”, “ışık veren”, “şişman”, “prenses”, “mağrur”, “güzel
kimse”, “kâmil kimse” gibi anlamlar ileri sürülmüştür.19
“Meryem” sözcüğü Kur’an’da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de “o” zamiriyle
işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir.
Meryem’in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü
olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur.
Dolayısıyla, Meryem’in anasının adının “Hanna” olduğu, onun da Zekeriyya
peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyya peygamberin eşinin [yani Meryem’in
teyzesinin] adının “Elizabet” olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir.
Çünkü Taberî Tarihi’nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan
kaynaklarına dayanmaktadır:
Hıristiyanlar, Meryem’in İsa’ya on üç yaşında gebe kaldığını, İsa göğe kaldırılıncaya [!] kadar
otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem’in İsa’nın (as) göğe kaldırılmasından sonra altı
yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir.20
Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’an’daki bilgilerle
yetinmektir. Kur’an’da Meryem’in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle
birlikte, Âl-i Imran suresinin 35. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı
Imran’dır.
17
(Lisanü’l-Arab c:4, s.325. rym mad.)
18
Çıkış:15/20 ve Sayılar: 26/59)
19
(Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam
Ansiklopedisi, Meryem mad.)
20
(Kurtubi; Meryem/16 hakkında)
21
Meryem’in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’an’da
herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan ayetlerde verilen bilgiler,
Meryem’in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir.
Yukarıdaki ayetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından]
ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem’in kaç yaşında
olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur.
Ayette geçen “ ‫باذ‬‫ب‬‫إنتب‬intibaz” sözcüğü “eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp
atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme” anlamındadır.21
Nitekim bir
kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da “intebeze” sözcüğüyle ifade
edilir. Dolayısıyla Meryem’in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin
doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve ayetin ruhuna
aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş,
onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun
böyle olduğu, 17. ayetteki “ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti” ifadesinden
de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez
perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı
kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sad suresinin 32. ayetindeki “Ben, hayır
[servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. -Sonunda onlar
perdenin arkasına girdiler.-” ifadesinde görülmektedir.
Meryem’in ailesini terk etmesinin sebebi olarak “hayız gördüğü için utanmıştı”
veya “hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı” tarzında yapılan yakıştırmalar, ayetin
orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem
sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem’in
sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i Imran suresinin 36, 37, 42 ve 43.
ayetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür.
Bu ayetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve
Meryem’in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir:
Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen
bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Imran’ın karısının “Onu kız
doğurdum” ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin “-hâlbuki Allah onun
doğurduğu şeyi daha iyi bilir-” şeklindeki ifadesi, Meryem’in Imran’ın karısının
zannettiği ve ayette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir.
Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki
olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki
özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin
yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de
bitkilik evresidir:
17
Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi.
(Nuh/ 17)
Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki
özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik”
yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu
ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir.
Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki
“seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik,
Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun
21
(Lisanü’l-Arab; c.8, s.429. nbz mad.)
22
biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda
olmadığını anlatmaktadır.
Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına
yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli
insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik
sıkıntı ile evini terk etmiştir.
Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer
dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir
ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem
kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır.
Enbiya/91’de Meryem’e raci zamir müennes kullanılırken, Tahrim/ 12’de
müzekker kullanılmıştır.
Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû
etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek
olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker
getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir.
Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler,
bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir:
Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek
ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik
görülür.22
Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına
karşın ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle
ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi
yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincil eşey özellikleri ve dış üreme
organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı
testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri
gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın
üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey
özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları
kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan
çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır.
Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden
ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak
yetiştirilir. …23
MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH
Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi,
“ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır.
Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım
ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan
22
(Ana Britannica; c:11, s:313)
23
(Ana Britannica; c:32, s:74)
23
Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde
yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan
öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir.
Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi
verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade
edilmiştir. Yine Kadr suresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh üfleme”
tabiri “az bir bilgi ile bilgilendirmek” demektir. Buna göre, Allah’ın Meryem’e
ruhunu göndermesi, elçisi Zekeriyya vasıtasıyla Meryem’e bir takım bilgiler
yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem’e örnek gösterdiği mükemmel
beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahya peygamberdir. Çünkü Yahya peygamber
de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyya peygambere verilmiş bu bilgi ile
dünyaya getirilmiştir.
Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhî bilgiyi Meryem’e
iletmekle görevlendirilen Zekeriyya peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek
olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem’e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin
doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya’yı göstermiştir. Âl-i Imran suresinin 42,
43. ayetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyya peygamber ile Meryem’e
gönderilen ayetlerdir.
‫ل‬T‫ث‬ّ‫ل‬‫تم‬TEMESSÜL
“ ‫ل‬T‫ث‬ّ‫ل‬‫تم‬Temessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla
beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da
kullanılmıştır. 24
Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı
yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak
Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında
göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in
şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:
36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu
kadın şimdi altıncı ayındadır.25
18. Ayet:
18
Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada
çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına
girmiş birisi/takî isen...” dedi.
Bu ayette Allah’tan mesaj getiren elçiye Meryem’in verdiği tepki dile
getirilmiştir.
Buradaki “ ‫ى‬ّ‫ل‬ ‫تق‬takiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi,
özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy”
adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer
bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan
kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen
Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür.
24
(Lisanü’l-Arab; c.8, s.200, 201. msl, temessül mad.)
25
(Luka; 1/36)
24
Meryem’in “Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen” sözlerinin yer
aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen ayette cümlenin ikinci [ceza] bölümü
mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci
bölümü “Bana dokunma!” veya “Bana zarar verme!” şekillerinde takdir edilebilir.
19. Ayet:
19
Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı
bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem’e getiren elçi, bu ilâhî
bilgi sayesinde Meryem’in zekiy [tertemiz] bir delikanlı anası olacağını söylemek
suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir.
ZEKİY
Ayette geçen “zekiy” sözcüğü “‫زكى‬ zeka” fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde
“temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket” anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü,
“ ‫ذ‬ [peltek ze]” ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan “zeki, zekâ” sözcüklerinden
farklıdır.
Buradaki “zekiy sözcüğü; günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp
yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz
ve nezih anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da İsa peygamberin günahlardan
uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve
nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır.
Ayetteki “ ‫بب‬‫ب‬‫لبه‬liehebe” ifadesi “ ‫بب‬‫ب‬‫ليه‬liyehebe” diye de okunmuştur26
. Bu
kıraate göre anlam “Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi” şeklinde
olmaktadır.
20. Ayet:
20
Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer
dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi.
Meryem’in “Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben
bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim” anlamına gelen tepkisi, Âl-i
Imran suresinde şu sözlerle bildirilmiştir:
47
Meryem: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi.
Allah: “Öyledir! Allah dilediği şeyi oluşturur; O, bir işe karar verdiği zaman onun için “Ol!” der, o da
hemen olur” dedi.
(Âl-i Imran/ 47)
21. Ayet:
21
Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek
kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet
yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
26
(Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
25
Elçinin [Zekeriyya peygamberin] bu ayette Meryem’e yaptığı açıklama, 9.
ayette Allah’ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah’ın elçisi sıfatıyla,
doğacak çocuğun [İsa’nın] insanlara bir mucize ve rahmet olacağını bildiren
Zekeriyya peygamberin buradaki sözleri, Âl-i Imran suresinde meleklerin ağzından
şu şekilde ifade edilmiştir:
45-46
Hani bir zaman haberci âyetler: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle
müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih'tir. Dünya ve âhirette saygındır. Ve O,
yaklaştırılanlardan ve sâlihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla
konuşacaktır da. 48
Ve Allah, O'na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için
konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrât ile İncîl'i öğretecek.
(Âl-i Imran/ 45)
21. ayetin sonundaki “Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu” ifadesi, bu sözlerin
kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir:
a- Eğer bu sözler Elçi’nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; “Bu iş kader
olarak yazılıp kesinleştirilmiştir” demektir.
b- Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; “Meryem ikna oldu ve
gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi” demektir.
Biz, hem ayetteki “kadâ” fiiline bakarak, hem de bir sonraki ayetin devamlılık
bildiren “fe” edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun
olduğunu düşünüyoruz.
22. Ayet:
22
Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir
yere kaçtı gitti.
Bu ayet, Meryem’in ikna olarak elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve
sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî
kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm [Betlaham] adlı şehirdir.
Meryem’in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini “durumunu saklamak için”
diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’an’da açıkça bildirilmemekle beraber,
ayetteki “intibaz” sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir.
Meryem’in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9
ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3
saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların
hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir.
23. Ayet:
23
Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya
zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!”
dedi.
Bu ayette Meryem’in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının
yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem
hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. “Keşke bundan
önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” şeklindeki sözleri, içinde
bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir
26
kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu
çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve
pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği
sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz.
24–26. Ayetler.
24-26
Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın
üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru
silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın
olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün
canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için
bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu ayetlerde Meryem’in
şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu
belirtilmeden ayette “o” veya “kimse” diye bahsedilen kişi, Meryem’e Allah’ın bir
su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş,
çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten
insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyya peygamber olduğu
kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem’in bir çocuk doğuracağı
haberini vermesi için de o gönderilmişti.
Zekeriyya peygamber doğum esnasında Meryem’in yanına Allah’ın
göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını
hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir.
Ayetteki “ ‫بن‬‫ب‬‫م‬‫با‬‫ب‬‫تحته‬ min tahtiha” ifadesi, “ ‫ن‬ْ ‫ت‬ ‫ب‬‫ب‬‫م‬َ‫با‬‫ب‬‫تحته‬ men tahtiha” olarak da
okunmuştur.27
“Men tahtiha” ibaresi “alttaki kimse” demektir. Ayetin anlamını
belirtmek için “men tahtiha” ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak ayette
geçen “min tahtiha” ifadesindeki “ ‫با‬‫ب‬‫به‬ha” zamirini “ağaç”a göndermek suretiyle
“ağacın altından” anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri’nin beyanına
göre Katade bunu tercih etmiştir.28
Ayette geçen “ ‫بذع‬‫ب‬‫ج‬ciz’” sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın
meyveli olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir.29
Kutrub ise herhangi bir
ağacın kök kısmındaki her kütüğün “ciz’” olduğunu söylemiştir.30
Buna ve ayetteki “ ‫ب‬be” harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, “ ‫جذع‬
ciz’”sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir:
- Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir.
- Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir.
Meryem’in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir.
Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta
sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu
gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak ayette bu anlatımları
destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası
27
(Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an)
28
(Zemahşeri; Keşşaf)
29
(Lisanü’l-Arab; c.2, s. 69]
30
(Razi; Mefatihu’l-Gayb)
27
[Zekeriyya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem’le
ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
‫صموم‬ّ‫ل‬ ‫ال‬SAVM [ORUÇ] SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI
“ ‫صببموم‬ّ‫ل‬ ‫ال‬Savm” kelimesi, “ ‫تببرك‬‫ل‬T‫اللكبب‬‫شببرب‬ّ‫ل‬ ‫وال‬‫والكلم‬‫نكبباح‬ّ‫ل‬‫وال‬ [yemeyi, içmeyi,
konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak]” demektir.31
26. ayetin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, Lisanü’l-Arab’ın yukarıdaki
ifadesi doğru olup “savm” sözcüğü “konuşmamayı” da kapsamaktadır. Bakara
suresinin 183–187. ayetlerinde Müslümanlar için zorunlu bir görev olarak
belirlenmiş “savm”, yememeyi, içmemeyi, cinsel ilişkide bulunmamayı ve
konuşmamayı gerektirmektedir. Fakat birçok lügat ve ilmihal kitaplarında “es-
Savmu fi’ş-Şer’i [Şeriatte Oruç]” diye başlıklar atılmış ve “konuşmayı terk”
maddesi ihmal edilmek suretiyle “savm”ın “yeme, içme ve cinsel ilişkiyi bırakma”
olduğu yazılmıştır. Yapılan bu ihmali sadece sözcüğünün esas anlamını bozan bir
hata olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü bize göre bu ihmal dine karşı
yapılmış büyük bir iftiradır. Eğer şeraitte “savm”ın kapsamından “terk-i kelam”
çıkarılacaksa, bunun Kur’an’da yer alması, yani bizzat Allah tarafından çıkarılması
gerekmektedir. Nitekim Rabbimiz Bakara suresinin 185. ayetinde “… sizden kim o
aya [ramazana] tanık olursa o ayı oruçlu geçirsin …” talimatıyla getirdiği yeme,
içme ve cinsel ilişki şeklindeki yasaklara 187. ayette “orucun gecesi… size helâl
kılındı …” sözleri ile istisna getirmiş ve ramazan ayı gecelerini kapsam dışı
bırakmıştır. Dinde belirleme işte böyle olur. Kur’an’da “terk-i kelam”ın “savm”ın
kapsamından çıkarıldığına dair herhangi bir veri olmadığına göre, bizim kanaatimiz,
oruç tutarken konuşmanın da terk edilmesi gerektiği yönündedir. Kişiyi takva sahibi
yapacak olan orucun kimseyi takva sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr biri
yapmasının arkasındaki sebep, orucun İslam’daki gerçek anlamından farklı olarak
uygulanmasından olsa gerektir.
27, 28. Ayetler:
27-28
Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu
dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un
kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir
kadın değildi.”
Meryem kucağında bir bebekle dönünce kavmi bu durumu şaşkınlıkla
karşılamış ve evlenmeden bebek sahibi olması sebebiyle Meryem’i ailesine
yakışmayan bir suç işlemekle [zina yapmakla] itham etmiştir.
Dikkat edilirse, kıssada Meryem’in evden ilk ayrılışının “ehlinden” olduğu,
bebeği ile geri dönüşünün ise “kavmine” olduğu ifade edilmiştir. Ayrılışındaki
ifadeye uygun olarak Meryem’in “ehline” değil de “kavmine” döndüğünün
söylenmesi, aradan geçen zaman içinde Meryem’in ehlinden kimsenin hayatta
kalmadığı şeklinde yorumlanabilir.
“HARUN’UN KIZ KARDEŞİ”
Ayetteki bu ifade ya Meryem’in Harun adında bir erkek kardeşi olduğu
anlamına gelir, ya da onun Harun ailesine mensup biri olduğunu gösterir. Bu tarz
31
(Lisanü’l-Arab; c:5, s:434)
28
hitap şeklinin Arap örfünde soya mensubiyeti ifade ettiği bilinmektedir. Zira Araplar
bir kişiyi tanıtmak için o kişinin adını, genellikle o kişinin mensup olduğu kabilenin
geçmiş büyüklerinden birinin veya ilk atası olarak bilinen kimsenin adı ile bağlantı
kurarak söylerler. Nitekim Araplarda, bu örfe göre oluşmuş ve klâsik kaynaklarda
“Kelboğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, “Haşimoğulları” gibi örnekleri bulunan
kişi isimli soylar vardır. Bu uygulama ülkemizde de yerleşmiş ve soyadı kanunu
uygulamasında “Falanoğlu, Filanoğlu” gibi, aile büyüklerinin adlarını taşıyan
soyadları alınmıştır.
Taberi ve el-Gaznevi gibi bazı kaynaklarda ise o dönemde, yine kötülüğü ile
meşhur olmuş Harun adlı bir kişinin varlığından söz edilmektedir. Eğer bu bilgi
doğru ise, bu takdirde “Harun’un kız kardeşi” ifadesi tarizdir, yani üstü kapalı olarak
Harun’un kötülüğünün Meryem’e de isnadıdır.
En büyük ihtimal ise Meryem, Musa ve Harun’un kız kardeşinin adını
taşıdığından ona sitemde bulunmuşlardır. “Sen böyle bir soya sahip olmana rağmen
sorumsuzca soyuna yakışmayan bir davranışta bulundun!” demişlerdir. Her yörede
düşük davranışlarda bulunan birisi, soyundaki asalet hatırlatılarak azarlanır.
29. Ayet:
29
Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye;
Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya,
Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde
yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik
çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz
ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
34
İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30
Şüphesiz ben
Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31
Beni, ben
nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana
salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve
zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32
Ve beni, anneme iyi davranan bir
kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33
Ve doğurulduğum gün,
öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir.
36
Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk
edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34
diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.
Meryem, Elçinin öğüdüne uyarak oruç tutmuş ve kavminin üzücü ithamlarına
rağmen onlara cevap vermemiştir. Konuşmamasından başka bir de Size o cevap
verecek şeklinde bebeğini işaret etmesi ise herkesi çileden çıkarmış ve kavminin
“Biz; yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşuruz/ Yüksek mevkide olan
kişiler sabiye nasıl konuşur?” sözlerine muhatap olmuştur.
Daha evvel birçok yerde Mushaf tertip heyetinin, necmleri ve dilbilgisi
kurallarını dikkate almadıklarını, tertili ihmal ettiklerini, Mushafı kronolojik olarak
tertip etmediklerini göstermiş; bu durumun da, tertip heyetinin dilbilimde uzman
olmamalarından, düzeltmeleri sonra yapmak üzere önce bütünü koruma yolunu
tercih etmelerinden kaynaklanmış olabileceğini ifade etmiştik.
29
Ne var ki, bu heyetin ve baş sorumlunun bu olumsuzluklara karşı duyarsız
kalışı, bu nedenle birçok olay ve katliamın zuhuru, buna rağmen tertibin
irdelenmesinin engellenmesi, bizi, bunun ihmal ve gafletten değil, ihânetten
kaynaklandığı kanaatine sevketti.
Kur’ân'daki [Meryem, Zuhruf, Nisâ sûreleri] Îsâ peygamberle ilgili pasajlarda
bazı âyetlerin yer değiştirmiş olduğunu, bunların bulunduğu yere teknik ve
semantik açıdan uygun düşmediğini gördük ve bunları da belirttik.
Pasaj ve paragraflardaki tertilin bozulmasının, özellikle de isa ve Musa ile ilgili
pasajlarda oluşu insanı cidden düşündürüyor.
Kur’ân'daki bazı âyetler, yerlerinden alınıp Îsâ ile ilgili pasajın içine
yerleştirilmiş, bunun sonucu olarak da Kur’ân'a yönelik nitelikler, Îsâ peygambere
kaydırılmış, böylece de yanlış inançların oluşması sağlanmıştır. Bu nedenle,
tertipte olduğu gibi kıraatte de bir dahlin olup olmadığını araştırmayı bir iman
borcu bildik ve Meryem sûresi'ndeki Îsâ ile ilgili pasajı yeniden ele alıp inceledik
ve daha evvel ihmal ettiğimiz çok önemli bulgulara ulaştık. Bu âyetleri, yeni
bulgular çerçevesinde meallendiriyoruz. Musa ile ilgili pasajlar da ileriki surelerde
gelecektir.
Meryem/29. âyetin, mevcut Mushaftaki lafzına göre meali şöyledir:
Bunun üzerine o [Meryem], o'na [çocuğa] işaret etti. Onlar, “Biz beşikte bir
sabî olan kimseyle nasıl konuşuruz?” dediler.
Bu meale göre Meryem, elçinin öğüdüne uyarak oruç tutmuş ve kavminin
üzücü ithamlarına rağmen onlara cevap vermemiştir. Konuşmadığı gibi, “Size o
cevap verecek” şeklinde bebeğini işaret etmesi de herkesi çileden çıkarmış ve
kavminin, Biz beşikte bir sabî olan kimseyle nasıl konuşuruz? sözlerine muhatap
olmuştur.
Bu ifadelere göre, Îsâ beşikte konuşmuştur. Bu anlam, Âl-i İmrân/46,
Mâide/110. âyetlerin mevcut kıraatleriyle de desteklenmiş ve Îsâ'ya beşikte
konuşma mucizesi verilmiş ve Îsâ, mevcut âyet tertibine göre beşikteyken,
“Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı
[yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum
müddetçe bana salâtı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir
kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün,
öleceğim gün ve diri olarak ba‘s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm
benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O
hâlde O'na ibâdet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diye konuşmuştur. (!)
Ne var ki, belirttiğimiz gibi, bu paragrafın tertibi de düzgün yapılmamış,
Îsâ'nın sözlerinden olan 36. âyet [“Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de
Rabbinizdir. O hâlde O'na ibâdet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” ifadeleri], 34.
âyet olarak tertip edilerek paragraf kuralsızlaştırılmış ve anlamsızlaştırılmıştır.
Yani bu ayet açıkça paragrafa müdahale edildiğini haykırmaktadır. Biz bunu
belirleyip daha evvel şöyle bir düzenleme yapmıştık.
O [beşikteki çocuk], dedi ki: “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı
verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım
mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı ve zekâtı tavsiye etti. Ve
beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı.
Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba‘s olacağım [yeniden
diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir,
sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na ibâdet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.”
(Meryem/30-33, 36)
30
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi
44.meryem suresi

More Related Content

What's hot

Es Sadık
Es SadıkEs Sadık
Es Sadık
OmerFarukBurak
 
Orta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlariOrta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlari
Serkan Dereli
 
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
PoetGokhanEr
 
64. duhan suresi
64. duhan suresi64. duhan suresi
64. duhan suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Kur'an ve Sünnet Bütünlüğü
Kur'an ve Sünnet BütünlüğüKur'an ve Sünnet Bütünlüğü
Kur'an ve Sünnet Bütünlüğü
smetBehicTekkanat
 
100. beyyine suresi
100. beyyine suresi100. beyyine suresi
100. beyyine suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat AkidesiEhli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Islamhouse.com
 
Hz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisi
Hz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisiHz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisi
Hz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisi
Kürsü hitabeleri
 
Haya Örneği Hz.Osman
Haya Örneği Hz.Osman Haya Örneği Hz.Osman
Haya Örneği Hz.Osman
smetBehicTekkanat
 
Ashaabın dereceleri
Ashaabın dereceleriAshaabın dereceleri
Ashaabın dereceleriSalih Selman
 
104. münafikun suresi
104. münafikun suresi104. münafikun suresi
104. münafikun suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Ashaabın dereceleri
Ashaabın dereceleriAshaabın dereceleri
Ashaabın dereceleriSalih Selman
 
Kur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı AnlamakKur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı Anlamak
OmerFarukBurak
 
88. enfal
88. enfal88. enfal
O'nun Ahlakı Kur'an'dı
O'nun Ahlakı Kur'an'dıO'nun Ahlakı Kur'an'dı
O'nun Ahlakı Kur'an'dı
OmerFarukBurak
 
Affetmek. faruk kesgi̇n
Affetmek. faruk kesgi̇nAffetmek. faruk kesgi̇n
Affetmek. faruk kesgi̇n
Faruk Kesgin
 
Kadir gecesi ve kur’an i kerim
Kadir gecesi ve kur’an i kerimKadir gecesi ve kur’an i kerim
Kadir gecesi ve kur’an i kerimSelma Demir Uyanik
 
Hadis ve Sünnet
Hadis ve SünnetHadis ve Sünnet
Hadis ve Sünnet
OmerFarukBurak
 

What's hot (20)

Es Sadık
Es SadıkEs Sadık
Es Sadık
 
Orta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlariOrta peygamberimizin komutanlari
Orta peygamberimizin komutanlari
 
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre !  İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
Mü'minlere Nizamı İlahiden Bir Katre ! İnkârcılara Allah Kelamı ile Uyarı !
 
64. duhan suresi
64. duhan suresi64. duhan suresi
64. duhan suresi
 
Kur'an ve Sünnet Bütünlüğü
Kur'an ve Sünnet BütünlüğüKur'an ve Sünnet Bütünlüğü
Kur'an ve Sünnet Bütünlüğü
 
100. beyyine suresi
100. beyyine suresi100. beyyine suresi
100. beyyine suresi
 
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat AkidesiEhli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
Ehli Sünnet vel-Cemaat Akidesi
 
Hz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisi
Hz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisiHz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisi
Hz. ismail'in misyonu ve kurban psikologisi
 
Haya Örneği Hz.Osman
Haya Örneği Hz.Osman Haya Örneği Hz.Osman
Haya Örneği Hz.Osman
 
Ashaabın dereceleri
Ashaabın dereceleriAshaabın dereceleri
Ashaabın dereceleri
 
104. münafikun suresi
104. münafikun suresi104. münafikun suresi
104. münafikun suresi
 
Ashaabın dereceleri
Ashaabın dereceleriAshaabın dereceleri
Ashaabın dereceleri
 
Kur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı AnlamakKur'an'ı Anlamak
Kur'an'ı Anlamak
 
Dua
DuaDua
Dua
 
88. enfal
88. enfal88. enfal
88. enfal
 
O'nun Ahlakı Kur'an'dı
O'nun Ahlakı Kur'an'dıO'nun Ahlakı Kur'an'dı
O'nun Ahlakı Kur'an'dı
 
Affetmek. faruk kesgi̇n
Affetmek. faruk kesgi̇nAffetmek. faruk kesgi̇n
Affetmek. faruk kesgi̇n
 
Kadir gecesi ve kur’an i kerim
Kadir gecesi ve kur’an i kerimKadir gecesi ve kur’an i kerim
Kadir gecesi ve kur’an i kerim
 
Peygamberler
PeygamberlerPeygamberler
Peygamberler
 
Hadis ve Sünnet
Hadis ve SünnetHadis ve Sünnet
Hadis ve Sünnet
 

Similar to 44.meryem suresi

Hi̇creti̇n geli̇ni̇ HACER
Hi̇creti̇n geli̇ni̇ HACERHi̇creti̇n geli̇ni̇ HACER
Hi̇creti̇n geli̇ni̇ HACER
Kürsü hitabeleri
 
İL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihi
İL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihiİL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihi
İL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihi
Colorado Theology University
 
24. abese suresi
24. abese suresi24. abese suresi
24. abese suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Ortaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleri
Ortaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleriOrtaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleri
Ortaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleri
MehmetSercan1
 
Ortaokul peygamberimizin komutanlari
Ortaokul peygamberimizin komutanlariOrtaokul peygamberimizin komutanlari
Ortaokul peygamberimizin komutanlari
serizci
 
89. âl i imran suresi
89. âl i imran suresi89. âl i imran suresi
89. âl i imran suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Hz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. Sarı
Hz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. SarıHz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. Sarı
Hz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. Sarı
Recep Çarpar
 
İL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman Olusu
İL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman OlusuİL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman Olusu
İL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman Olusu
Colorado Theology University
 
Ortaokul peygamber efendimizin mucizeleri
Ortaokul peygamber efendimizin mucizeleriOrtaokul peygamber efendimizin mucizeleri
Ortaokul peygamber efendimizin mucizeleri
serizci
 
Selmân-ı Fârisi
Selmân-ı FârisiSelmân-ı Fârisi
Selmân-ı Fârisi
TalipArahin
 
Ali imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİRAli imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİRSalih Selman
 
Al-i imran 67-100 TEFSİR
Al-i imran 67-100 TEFSİRAl-i imran 67-100 TEFSİR
Al-i imran 67-100 TEFSİRSalih Selman
 
1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi
1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi
1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi
Colorado Theology University
 
45.ta ha suresi
45.ta ha suresi45.ta ha suresi
45.ta ha suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
49.kasas suresi
49.kasas suresi49.kasas suresi
49.kasas suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Islamda Mezhep M.Sultan Masumi
Islamda Mezhep M.Sultan MasumiIslamda Mezhep M.Sultan Masumi
Islamda Mezhep M.Sultan Masumiguestd1cbe2
 
Peygamber Efendimiz
Peygamber EfendimizPeygamber Efendimiz
Peygamber Efendimizhaber
 

Similar to 44.meryem suresi (20)

Hi̇creti̇n geli̇ni̇ HACER
Hi̇creti̇n geli̇ni̇ HACERHi̇creti̇n geli̇ni̇ HACER
Hi̇creti̇n geli̇ni̇ HACER
 
İL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihi
İL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihiİL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihi
İL Üniversitesi - 1.15.habesistan hicreti asr i saadet-islam tarihi
 
24. abese suresi
24. abese suresi24. abese suresi
24. abese suresi
 
Ortaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleri
Ortaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleriOrtaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleri
Ortaokul 18. hafta peygamberimizin mucizeleri
 
Ortaokul peygamberimizin komutanlari
Ortaokul peygamberimizin komutanlariOrtaokul peygamberimizin komutanlari
Ortaokul peygamberimizin komutanlari
 
40 Hadis
40 Hadis40 Hadis
40 Hadis
 
89. âl i imran suresi
89. âl i imran suresi89. âl i imran suresi
89. âl i imran suresi
 
Hz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. Sarı
Hz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. SarıHz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. Sarı
Hz. Peygamber'in (s.a.v) Aile Hayatı - S. Sarı
 
On Iki Imam
On Iki ImamOn Iki Imam
On Iki Imam
 
İL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman Olusu
İL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman OlusuİL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman Olusu
İL üniversitesi İslam Fıkhı Asr-i Saadet 1.17.Hz.Ömer'in Müslüman Olusu
 
Ortaokul peygamber efendimizin mucizeleri
Ortaokul peygamber efendimizin mucizeleriOrtaokul peygamber efendimizin mucizeleri
Ortaokul peygamber efendimizin mucizeleri
 
Selmân-ı Fârisi
Selmân-ı FârisiSelmân-ı Fârisi
Selmân-ı Fârisi
 
Ali imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİRAli imran 95 125 TEFSİR
Ali imran 95 125 TEFSİR
 
Al-i imran 67-100 TEFSİR
Al-i imran 67-100 TEFSİRAl-i imran 67-100 TEFSİR
Al-i imran 67-100 TEFSİR
 
1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi
1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi
1.20.hicret islam tarihi il üniversitesi
 
45.ta ha suresi
45.ta ha suresi45.ta ha suresi
45.ta ha suresi
 
İslamda Kadın Rolu
İslamda Kadın Roluİslamda Kadın Rolu
İslamda Kadın Rolu
 
49.kasas suresi
49.kasas suresi49.kasas suresi
49.kasas suresi
 
Islamda Mezhep M.Sultan Masumi
Islamda Mezhep M.Sultan MasumiIslamda Mezhep M.Sultan Masumi
Islamda Mezhep M.Sultan Masumi
 
Peygamber Efendimiz
Peygamber EfendimizPeygamber Efendimiz
Peygamber Efendimiz
 

More from TEBYİN-ÜL-KUR’AN

Qur'an in English
Qur'an in EnglishQur'an in English
Qur'an in English
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmazQur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedekNecm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
Sonsöz
SonsözSonsöz
114. nasr suresi
114. nasr suresi114. nasr suresi
114. nasr suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
113. tevbe suresi
113. tevbe suresi113. tevbe suresi
113. tevbe suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
112. maide suresi
112. maide suresi112. maide suresi
112. maide suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
111. fetih suresi
111. fetih suresi111. fetih suresi
111. fetih suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
110. cuma suresi
110. cuma suresi110. cuma suresi
110. cuma suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
109. saff suresi
109. saff suresi109. saff suresi
109. saff suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
108. teğabün suresi
108. teğabün suresi108. teğabün suresi
108. teğabün suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
107. tahrim suresi
107. tahrim suresi107. tahrim suresi
107. tahrim suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
106. hucurat suresi
106. hucurat suresi106. hucurat suresi
106. hucurat suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
105. mücadele suresi
105. mücadele suresi105. mücadele suresi
105. mücadele suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
102. nur suresi
102. nur suresi102. nur suresi
102. nur suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
101. haşr suresi
101. haşr suresi101. haşr suresi
101. haşr suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 
99. talak suresi
99. talak suresi99. talak suresi
99. talak suresi
TEBYİN-ÜL-KUR’AN
 

More from TEBYİN-ÜL-KUR’AN (20)

Qur'an in English
Qur'an in EnglishQur'an in English
Qur'an in English
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmazQur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
 
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedekNecm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
 
Sonsöz
SonsözSonsöz
Sonsöz
 
114. nasr suresi
114. nasr suresi114. nasr suresi
114. nasr suresi
 
113. tevbe suresi
113. tevbe suresi113. tevbe suresi
113. tevbe suresi
 
112. maide suresi
112. maide suresi112. maide suresi
112. maide suresi
 
111. fetih suresi
111. fetih suresi111. fetih suresi
111. fetih suresi
 
110. cuma suresi
110. cuma suresi110. cuma suresi
110. cuma suresi
 
109. saff suresi
109. saff suresi109. saff suresi
109. saff suresi
 
108. teğabün suresi
108. teğabün suresi108. teğabün suresi
108. teğabün suresi
 
107. tahrim suresi
107. tahrim suresi107. tahrim suresi
107. tahrim suresi
 
106. hucurat suresi
106. hucurat suresi106. hucurat suresi
106. hucurat suresi
 
105. mücadele suresi
105. mücadele suresi105. mücadele suresi
105. mücadele suresi
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
 
102. nur suresi
102. nur suresi102. nur suresi
102. nur suresi
 
101. haşr suresi
101. haşr suresi101. haşr suresi
101. haşr suresi
 
99. talak suresi
99. talak suresi99. talak suresi
99. talak suresi
 

44.meryem suresi

  • 1. 44 / MERYEM SURESİ GİRİŞ Meryem suresi, adını surede kıssası anlatılan “Meryem”den almıştır. Sure Mekke’de 44. sırada inmiştir. Suyutî surenin 71. ayetinin, Mükatil de “secde ayeti” adı verilen 85. ayetinin Medine’de indiğini ileri sürmüştür. İbn İshak ve İbn Hişam kaynaklı tarihî belgelerde ise, II. Habeşistan hicretine katılanlardan Cafer b. Ebi Talib’in bu sureyi Habeşistan kralına okuduğu kaydedilmiştir. Bu bilgiye göre surenin inişi II. Habeşistan hicretinden önceye denk gelmektedir. Surenin Habeşistan kralına okunuşu ile ilgili anlatımlardan anlaşıldığına göre, sure hem hicret eden müminlerin Habeşistan’da himaye görmelerine yol açmış, hem de Habeşlilere âdeta bir hediye olmuştur. Müslüman heyetin sureyi Habeşistan kralına okuması ve bu konuyla ilgili diğer gelişmeler İslâm Ansiklopedisi’nde aşağıdaki gibi yer almıştır: “İkinci Habeşistan Hicreti müşrik liderleri büyük bir telaşa düşürdü. Böylesine büyük bir kitle hâlinde gelen Müslümanlar, son derece müsait bir ülke olan Habeşistan'ın İslamlaşmasına neden olabilir, ya da en azından Hz. Peygamber'e güçlü bir müttefik kazandırabilirlerdi. Böyle muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureyş'in iki ünlü diplomatı Amr b. El-Âs ile Abdullah b. Ebî Rabîa'yı Habeşistan Necâşî'sine elçi olarak göndermeyi kararlaştırdılar. Planlarına göre elçiler önce Necâşi'nin yakın çevresindekileri hediyeleriyle yanlarına çekecekler, daha sonra onların da yardımlarıyla Necâşî'nin Müslümanları Mekke'ye iade etmesini sağlayacaklardı. Fakat sonuç hiç de umdukları gibi olmadı. Gerçi elçiler yakın çevresinin desteğini sağladılar ama gerçekten adil bir insan olan Necâşi'yi bütün diplomatik oyunlarına rağmen zulümlerine ortak edemediler. Elçiler Necâşî ile görüşerek muhacir Müslümanların birtakım beyinsiz gençler olduklarını, kendi dinlerini terk ettiklerini fakat Hıristiyan da olmayarak yeni bir din icat ettiklerini, onları gözetmek amacıyla akrabalarının iade edilmelerini istediklerini söylediler. Necâşî, kendileriyle görüşmeden bir karar veremeyeceğini belirterek Müslümanları yanına çağırttı; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini sordu. Ca'fer b. Ebî Tâlib böyle bir talebe hakları olmadığını göstermek amacıyla elçilerden kendilerinin köleleri, borçluları ya da kısas etmek istedikleri katiller olup olmadıklarının sorulmasını istedi. Amr'ın sorulara olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde bulunulduğunu öğrenmek istedi. Amr'ın daha önceki sözlerini tekrarlaması ve Necâşî'nin İslâm hakkında bilgi istemesi üzerine Hz. Ca'fer ünlü konuşmasını yaptı. Ca'fer b. Ebî Tâlib, İslâm öncesi durumları ile Hz. Peygamber ve İslâm hakkında kısaca bilgi verdiği bu konuşmasında şunları söyledi: "Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim idik. Putlara tapardık. Ölü eti yerdik. Her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla ilgilenmez, ilgimizi keserdik. Komşularımıza iyi davranmaz, kötülük yapardık. İçimizden güçlü olanlar zayıf olanları yer, ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru sözlülüğünü, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik. O peygamber, bizim ve babalarımızın Allah'tan başka tapına geldiğimiz taştan vesâireden yapılmış putları bırakarak Allah'ın birliğine inanmaya ve yalnız O'na ibadet etmeye bizi davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi, komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden, yalan söylemekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira etmekten men ve nehyetti. Kendisine hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet etmemizi bize emretti. Ve yine bize namazı, zekâtı, orucu de emretti. Biz ona inandık ve kendisini tasdik edip doğruladık. Onun Allah tarafından getirdiklerine göre kendisine tabi olduk. Hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet ettik. Onun bize haram kıldığı şeyi haram, helâl kıldığı şeyi helâl bildik. Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi Yüce Allah'a ibadetten 1
  • 2. vazgeçirerek putlara taptırmak, dinimizden döndürmek, öteden beri serbestçe işleye geldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için türlü işkencelere uğrattılar. Onlar bize galebe çalıp zulüm ve tazyikleri altında ezmeye başladıkları, dinimizle aramıza girdikleri zaman, senin ülkene çıkmak, sığınmak zorunda kaldık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene can attık. Ey Hükümdar, biz, senin yanında hiçbir zulme ve haksızlığa uğramayacağımızı umuyoruz"1 Konuşmayı dikkatle dinleyen Necâşî, yanlarında Kur'an'dan bir bölüm bulunup bulunmadığını sordu. Bunun üzerine Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem Suresinin ilk otuz beş ayetini okudu. Rivayetlere göre, ayetleri gözyaşları içinde dinleyen Necâşî, bunların Hz. Musa ve İsa'nın getirdikleriyle aynı kaynaktan geldiğini tasdik ederek elçilere müminleri teslim etmeyeceğini bildirdi. Amr'ın, Müslümanların Hz. İsa hakkında çok kötü sözler kullandıklarını söyleyerek Necâşî'nin kararını değiştirme çabası da Ca'fer'in, "O, Allah'ın kulu, rasûlü, ruhu ve dünyadan ve erden geçerek Allah'a bağlanmış bir bakire olan Meryem'e ilka ettiği kelimesidir" şeklindeki cevabıyla yalnızca Necâşî'nin bu konudaki gerçeği kavramasına yaradı.2 Meryem suresinde, genellikle tevhit inancı ve Allah’ın noksanlıklardan münezzehliği üzerinde durulmuş, ayrıca yeniden dirilme ile mümin ve kâfirlerin amellerinin ahiretteki karşılıklarına dair açıklamalar yer almıştır. Surenin başında yer alan Zekeriyya [as] kıssası, surenin ağırlık merkezi olan ve İsa peygamberin babasız doğuşunun konu edildiği Meryem kıssanın giriş bölümünü oluşturmaktadır. Nitekim daha sonra inmiş olan Âl-i Imran suresinde her iki kıssa iç içe verilmiştir. Surede ayrıca İshak, Yakup, Musa, Harun, İsmail, İdris ve Nuh peygamberlere kısaca değinilerek vahyin kaynak birliği gösterilmiş ve geçmiş toplumlarda elçiler hakkında ortaya çıkmış ihtilâflar giderilmiştir. 1 (M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Dönemi, IV. 191-192; bk. İbn Hişâm, es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225). 2 (İslâm Ansiklopesisi; II. Habeşistan Hicreti) 2
  • 3. 44 / MERYEM SURESİ Rahman Rahîm Allah adına Ayetlerin meali: MERYEM SÛRESİ 1 Kâf/20, Hâ/5, Yâ/10, Ayn/70, Sâd/90. 2 Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anması! 3 Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. 4-6 Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!” “7 Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır- müjdeliyoruz. Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık. 8 Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi. 9 Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’” 10 Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu. 11 Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti. “12-15 Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun! 16 Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti. 17 Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi. 18 Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen...” dedi. 19 Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. 20 Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi. 21 Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. 3
  • 4. 22 Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir yere kaçtı gitti. 23 Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi. 24-26 Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.” 27-28 Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.” 29 Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler. 34 İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30 Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31 Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32 Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33 Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36 Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34 diyen Meryem oğlu Îsâ'dır. 35 Allah için çocuk edinmek diye bir şey yoktur. O, bundan arınıktır. O, bir şeye hükmederse, ona sadece “Ol” der, o da oluverir. 37 Sonra da kendi aralarından çıkan tutarsız gruplar, ihtilâfa düştüler. İşte o büyük günün tanıklığından, duruşmasından o kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kişilerin vay haline! 38 Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler, bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. 39 Ve sen onları, kendileri bilgisizlik, duyarsızlık içindeyken ve inanmıyorlarken emrin yerine getirileceği o büyük pişmanlık günüyle uyar! 40 Şüphesiz Biz, yeryüzüne ve onun üzerindeki kimselere vâris olacağız/onlar gidecek Biz kalacağız. Ve onlar yalnızca Bize döndürüleceklerdir. (44/19, Meryem/35, 37-40) 41 Kitap'ta İbrâhîm'i de an/hatırlat. Şüphesiz ki o, özü-sözü doğru biri idi, peygamberdi. 42-45 Bir zaman o, babasına: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir yararı olmayan şeylere niçin kulluk ediyorsun? Babacığım! Şüphesiz 4
  • 5. sana gelmeyen bir bilgi bana geldi. O hâlde bana uy da, sana dosdoğru bir yolu göstereyim. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Şüphesiz şeytan Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] âsi oldu. Babacığım! Şüphesiz ben, sana Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] bir azap dokunur da şeytan için bir yol gösteren, koruyan, yardım eden bir yakın olursun diye korkuyorum” demişti. 46 Babası: “Ey İbrâhîm! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlayarak öldürürüm. Haydi, uzun bir müddet bana uzak ol/defol!” dedi. 47,48 İbrâhîm: “Selâm sana olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz O, bana çok armağan verendir. Ve ben, sizden ve Allah'ın astlarından kulluk ettiğiniz şeylerden çekilip ayrılıyorum. Ve Rabbime dua edeceğim. Rabbime yalvarışımda mutsuz olmayacağımı umuyorum” dedi. 49 Sonra İbrâhîm, toplumundan ve onların Allah'ın astlarından kulluk ettikleri şeylerden uzaklaşınca, Biz o'na İshâk'ı ve Ya‘kûb'u ihsan ettik. Hepsini de peygamber yaptık. 50 Ve Biz onlara rahmetimizden armağanlarda bulunduk. Ve onlar için yüce bir doğruluk dili yaptık. 51 Ve Kitap'ta Mûsâ'yı da an/hatırlat. Şüphesiz o arıtılarak saflaştırılmış idi. Ve bir elçi, bir peygamber idi. 52 Biz o'na en uğurlu Tûr'un yan tarafından seslendik ve o'nu özel bir konuşmada bulunmak üzere yaklaştırdık. 53 Ve rahmetimizden o'na, kardeşi Hârûn'u bir peygamber olarak ihsan eyledik. 54 Ve Kitap'ta İsmâîl'i an/hatırlat. Şüphesiz o, vaadine sadık idi, bir elçiydi, bir peygamberdi. 55 Ve o ailesine/çevresine salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi emrederdi. Ve o Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti. 56 Ve Kitap'ta İdris'i an/hatırlat. Şüphesiz O, özü-sözü doğru biriydi, bir peygamberdi. 57 Ve Biz O'nu yüce bir mekâna yükselttik. 58 İşte bunlar, Âdem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrâhîm ve İsrâîl'in soyundan, kılavuzluk ettiğimiz ve seçtiğimiz peygamberlerden Allah'ın kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Onlar kendilerine Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve boyun eğip teslimiyet göstererek yere kapanırlardı. 59-61 Sonra onların ardından kötü bir nesil geldi ki, salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı] kaybettiler/hayatlarından çıkarıp attılar. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tevbe eden ve iman eden ve sâlihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler cennete; Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] kullarına –görmedikleri hâlde– vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O'nun vaadi kesinlikle yerini bulacaktır. 62 Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!” işitirler. Orada onlar için her zaman rızıkları da vardır. 63 İşte bu, kullarımızdan Allah'ın koruması altına girmiş kişilere miras olarak/zahmetsizce ve son sahipleri olmak üzere vereceğimiz cennettir. 5
  • 6. 64 Biz Kur’ân âyetleri, yalnızca Rabbinin emri ile ineriz. Bütün geçmiş ve gelecek şeyler ve bunların arasındakiler yalnızca O'nundur. Ve senin Rabbin unutmuş değildir. 65 O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Öyleyse, O'na kulluk et ve O'na kulluk etmekte sabret. Hiç sen O'nun ismiyle isimlenen birini bilir misin? 66 Ve o insan: “Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak çıkarılacak mıyım?” diyor. 67 Ve o insan, daha önce o hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim kendisini oluşturduğumuzu düşünmez mi? 68 Bunun için, Rabbine andolsun ki Biz onları ve şeytanları kesinlikle toplayacağız. Sonra onları dizleri üzerine çökmüş hâlde cehennemin dış kenarında/toplanma alanında kesinlikle hazır bulunduracağız. 69 Sonra her gruptan, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] karşı kafa tutmada daha şiddetli davrananlar her kimselerse, onları kesinlikle ayıracağız. 70 Sonra elbette ki Biz, oraya atılmaya kimlerin daha lâyık olduğunu daha iyi biliriz. 71 Ve Rabbinin üzerine almış olduğu kesinleşmiş bir hüküm olarak, içinizden cehennemin dış kenarına/toplanma yerine uğramayacak hiç kimse yoktur. 72 Sonra Biz, Allah'ın koruması altına girmiş kişileri kurtarırız. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları da cehennemin dış kenarında/toplanma alanında dizleri üzerine çökmüş hâlde bırakırız. 73 Ve âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişiler, iman etmiş olan kişilere, “Bu iki zümreden [mü’min ve Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden] hangisi makam mevki bakımından daha iyi, düşüp kalktığı kimseler/örgütler bakımından daha güzeldir?” dediler. 74 Hâlbuki Biz, onlardan önce, mal ve gösterişçe daha güzel nice kuşakları/asırlar halkını değişime/yıkıma uğrattık. 75 De ki: “Kim sapıklık içinde olursa, Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], ona uzattıkça uzatır/süre tanır. Sonunda kendilerine vaat edileni [azabı veya kıyâmetin kopuşunu] gördükleri vakit, artık onlar kimin makamca-mevkice daha şerli ve askerce [destekçe, kuvvetçe] daha zayıf olduğunu bilecektir. 76 Ve Allah, kılavuzlandıkları doğru yola girenlere kılavuzu artırır. Ve kalıcı olan düzeltmeye yönelik işler, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha iyidir.” 77 Peki, alâmetlerimizi/ göstergelerimizi, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini kabullenmeyen ve “Elbette mal ve çocuk verilecektir” diyen kimseyi gördün mü/hiç düşündün mü? 78-80 O inkârcı kişi, bilmeyeceği, aklının ermeyeceği konulara bilgi sahibi oldu; ya da Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] katından bir söz mü aldı? Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Biz onun söylediği şeyleri yazarız ve onun için, azaptan uzattıkça uzatırız. Ve o söylediği şeylere Biz mirasçı olacağız/son söz ve uygulama Bizimdir ve o, Bize tek başına gelecektir. 6
  • 7. 81 Ve onlar, kendileri için bir güç, şan, şeref olsun diye Allah'ın astlarından ilâhlar edindiler. 82 Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O edindikleri ilâhlar, onların kulluklarını kabul etmeyecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır. 83 Görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Şüphesiz Biz şeytanları, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler üzerine gönderdik. Onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar. 84 Öyleyse onların zararı için acele etme. Şüphesiz Biz, onlar için saydıkça sayıyoruz. 85 O gün Allah'ın koruması altına girmiş kişileri, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] binekli heyetler hâlinde toplayacağız. 86 Suçluları da susamış olarak cehenneme süreceğiz. 87 Onlar, Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] katından bir garanti söz almış olan kimse hariç –ki bu hiç kimseye verilmemiştir–, yardıma-desteğe sahip olamayacaklardır. 88 Ve onlar, “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] çocuk edindi” dediler. 89 Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz. 90,91 Az kalsın bundan; Rahmân'a çocuk isnat ettiler diye; gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı. 92 Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93 Göklerde ve yerde bulunan bütün herkes, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir. 94 Andolsun ki Rahmân, onların hepsini kuşatmıştır ve kendilerini bir bir saymıştır. 95 Hepsi de kıyâmet günü Rahmân'a tek başlarına gelirler. 98 Ve Biz onlardan önce nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattık. Onlardan herhangi bir kimse hissediyor musun? Yahut onlara ait hafif bir ses duyuyor musun? 96 Şüphesiz şu iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar; Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], onlar için sevgi var edecektir. 97 İşte şüphesiz Biz bu Kur’ân'ı, kendisiyle Allah'ın koruması altına girmiş kişileri müjdeleyesin, inat eden toplumu da uyarasın diye senin lisanın üzere kolaylaştırdık. 7
  • 8. Ayetlerin tahlili 1. Ayet: ‫ك‬Kaf / 20, ‫ه‬Ha / 5, ‫ى‬Ya / 10, ‫ع‬Ayn / 70, ‫ص‬Sad / 90. Klâsik kaynaklarda bu harflerin okunuş ve anlamlarına ait bir hayli görüş nakledilmiştir. Bu görüşlerin bazılarında bu harflerin Allah’ın isimlerini temsil ettiği, bazılarında da Kur’an’ın isimleri olduğu ileri sürülmüştür. Meselâ İbn Abbas’a göre “ ‫ك‬kaf” harfi “ ‫كافى‬‫ك‬‫الك‬Kafî” isminden, “ ‫ه‬ha” harfi “ ‫كادى‬‫ك‬‫اله‬Hadi” isminden, “ ‫ى‬ya” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫الحكي‬Hakiym” isminden, “ ‫ع‬ayn” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫الحلي‬Halim” isminden, “ ‫ص‬sad” harfi”, “ ‫صادق‬ّ‫ا‬ ‫ال‬Sadık” ismindendir. Dahhak’a göre de “kef” harfi “ ‫الكريكم‬Kerim, ‫الككبير‬Kebir ve ‫كافى‬‫ك‬‫الك‬Kafi” isimlerinden, “ha” harfi “ ‫كادى‬‫ك‬‫اله‬Hadi” isminden, “ ‫ى‬ya” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫ريحي‬ّ‫ا‬ ‫ال‬Rahîm” isminden, “ayn” harfi “ ‫كم‬‫ك‬‫العلي‬Aliym ve ‫العظيم‬Azim” isimlerinden, “sad” harfi de “ ‫صادق‬ّ‫ا‬ ‫ال‬Sadık” ismindendir.3 Ancak bunların hepsi birer yakıştırmadan ibaret olup dayanakları olmayan görüşlerdir. Daha önce Kalem, Kaf, Sad, A’râf ve Ya Sin surelerinin tahlillerinde de belirttiğimiz gibi, bu kesik harflerin neyi temsil ettiği henüz bilinememektedir. Biz Rabbimizin Kur’an’ı koruyacağını bildiren ifadesinden hareketle bu harflerin Kur’an’ın korunmasına yönelik önemli bir öğeyi temsil ettiğini, ya da dikkat çekici uyarı edatları olduğunu düşünüyoruz. İnşallah gelecekte bu bilinmezlik ortadan kalkacak ve kendisini Kur’an’ı anlamaya vakfetmiş “Kur’an Erleri” tarafından gerçek tespit edilecektir. 2. Ayet: 2 Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anması! “Giriş” bölümünde de belirttiğimiz gibi, bu ayet surenin ağırlık merkezi olan kıssanın giriş bölümünü teşkil eden Zekeriyya peygamber kıssasının ilk ayetidir. Bu kıssa çok önemli mesajlar içermektedir. Ayetlerin tahliline geçmeden önce, Zekeriya (as) ve Meryem kıssalarının daha iyi anlaşılması için konunun anahtar kişisi olan Zekeriya peygamber ile ilgili Kur’an ve Ehl-i Kitap verilerini hatırlatmakta yarar görüyoruz: KUR’AN’DA ZEKERİYA (As) 2 Rabbinin, kulu Zekeriyyâ'ya olan rahmetini anması! 3 Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. 4-6 Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!” “7 Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır-müjdeliyoruz. Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık. 8 Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi. 3 (Razi, Mefatihu’l Gayb; Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) 8
  • 9. 9 Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’” 10 Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu. 11 Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti. “12-15 Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun! (Meryem/ 2–15) 89,90 Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve o'nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. (Enbiya/ 89, 90) – 38 Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin” dedi. 39 Sonra Zekeriyyâ, özel kürsüde dikilmiş salât ederken [eğitim-öğretim yaptırırken] haberci âyetler ona: “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi/ bir önder, iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahyâ'yı müjdeliyor” diye seslendiler. 40 Zekeriyyâ: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısır iken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?” dedi. Allah: “Öyledir, Allah dilediğini yapar” dedi. 41 Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/ göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” dedi.– (Âl-i Imran/ 38–41) İNCİL’DE ZEKERİYA (As) Zekeriyya as. İle ilgili eldeki muharref İncillerde de ayrıntılı bilgi verilmektedir: 5- Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet'ti. 6- Her ikisi de Tanrı’nın gözünde doğru kişilerdi, Rabb’in bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı. 7- Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti. 8- Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı'nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu. 9- Kâhinlik geleneği uyarınca Rabb’in Tapınağı'na girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti. 10- Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu. 11- Bu sırada, Rabb’in bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya'ya göründü. 12- Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı. 13- Melek "Korkma, Zekeriya!" dedi, "Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. 14- Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. 15- O, Rabb’in gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak. 16- İsrailoğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rabb’e döndürecek. 9
  • 10. 17- Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rabb için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rabb’in önünden gidecektir." 18- Zekeriya meleğe: "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi." 19- Melek ona şöyle karşılık verdi: "Ben Tanrı'nın huzurunda duran Cebrail'im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim. 20- İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın." 21- Zekeriya'yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı. 22- Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu. 23- Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü. 24- Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı. 25- "Bunu benim için yapan Rabb’dir" dedi. "Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi." 26, 27- Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di. 28- Onun yanına giren melek, "Selâm, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rabb seninledir" dedi. 29- Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selâmın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. 30- Ama melek ona "Korkma Meryem!" dedi, "Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin. 31- Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. 32- O büyük olacak, kendisine 'Yüceler Yücesi'nin Oğlu' denecek. Rabb Tanrı ona, atası Davut'un tahtını verecek. 33- O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir." 34- Meryem meleğe "Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki" dedi. 35- Melek ona söyle yanıt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. 36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. 37- Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur." 38- "Ben Rabb’in kuluyum" dedi Meryem, "Bana dediğin gibi olsun." Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı. 39- O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda'nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti. 40- Zekeriya'nın evine girip Elizabet'i selâmladı. 41,42- Elizabet Meryem'in selâmını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh'la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: "Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! 43- Nasıl oldu da Rabbimin annesi yanıma geldi? 44- Bak, selâmın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. 45- İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rabb’in ona söylediği sözler gerçekleşecektir." 46, 47- Meryem de şöyle dedi: "Canım Rabb’i yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar. 48- Çünkü O, sıradan biri olan kuluyla ilgilendi. İşte, bundan böyle bütün kuşaklar beni mutlu sayacak. 49- Çünkü Güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı. O'nun adı kutsaldır. 50- Kuşaklar boyunca kendisinden korkanlara merhamet eder. 51- Bileğiyle büyük işler yaptı; gururluları yüreklerindeki kuruntularla darmadağın etti. 10
  • 11. 52- Hükümdarları tahtlarından indirdi, sıradan insanları yükseltti. 53- Aç olanları iyiliklerle doyurdu, zenginleri ise elleri boş çevirdi. 54, 55- Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim'e ve onun soyuna sonsuza dek merhamet etmeyi unutmayarak kulu İsrail'in yardımına yetişti." 56- Meryem, üç ay kadar Elizabet'in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü. 57- Elizabet'in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu. 58- Komşularıyla akrabaları, Rabb’in ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca, onun sevincine katıldılar. 59- Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya'nın adını vereceklerdi. 60- Ama annesi, "Hayır, adı Yahya olacak" dedi. 61- Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler. 62- Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular. 63- Zekeriya bir yazı levhası istedi ve "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes şaşakaldı. 64- O anda Zekeriya'nın ağzı açıldı, dili çözüldü. Tanrı'yı överek konuşmaya başladı. 65- Çevrede oturanların hepsi korkuya kapıldı. Bütün bu olaylar, Yahudiye'nin dağlık bölgesinin her yanında konuşulur oldu. 66- Duyan herkes derin derin düşünüyor, "Acaba bu çocuk ne olacak?" diyordu. Çünkü Rabb onunla birlikteydi. 67- Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh'la dolarak şu peygamberlikte bulundu: 68- "İsrail'in Tanrısı Rabb’e övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı. 69- Eski çağlardan beri Kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davut'un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı. Düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı. 72- Böylece atalarımıza merhamet ederek Kutsal antlaşmasını anmış oldu. 73- Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca Kendi önünde kutsallık ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair aAtamız İbrahim'e ant içerek söz vermişti. 76, 77- Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi'nin peygamberi diye anılacaksın. Rabb’in yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O'nun halkına, Günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin. 78, 79- Çünkü Tanrı’mızın yüreği merhamet doludur. O'nun merhameti sayesinde, yücelerden doğan güneş, karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak ve ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir." 80- Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrail halkına görüneceği güne dek ıssız yerlerde yaşadı.4 TARİHE GÖRE ZEKERİYYA Zekeriyya’nın konumu: Harun'un (as) torunlarından biri olan Hz. Zekeriyya'nın (as) konumunu anlayabilmek için İsrailoğulları arasında yaygın olan rahiplik geleneği ile ilgili bilgiye sahip olmak gerekir. Filistin'in fethinden sonra topraklar Yakub'un (as) zürriyetinden olan 12 kabile arasında miras olarak dağıtıldı. 13. kabile olan Levililere de dini hizmetler ve görevler emanet edildi. Levililer arasında da "en mukaddes şeyleri takdis etmek, Rabbin önünde buhur yakmak, ona hizmet eylemek ve ebediyyen onun ismiyle mübarek kılmak üzere" seçilen aile Harun'un (as) oğulları idi. Diğer Levililerin mabede girmesine izin verilmiyordu. "Çünkü onların vazifesi Rab evinin hizmeti için avlularda, odalarda ve bütün mukaddes şeyleri temizlemekte Allah Evinin hizmet işinde Harunoğulları'nın yanında 4 Luka; 1. Bab 11
  • 12. bulunmak... ve sebt günlerinde, aybaşlarında ve belli bayramlarda yapılan bütün takdimeleri Rabbe arzetmekti." Harunoğulları 24 aileye bölünmüştü ve bu 24 aile sıra ile Rabbin evine hizmet ediyorlardı. Bu ailelerden biri Zekeriyya'nın (as) liderliğindeki Abiya ailesi idi. Bu nedenle ailesinin sırası geldiğinde mabede gidip buhur yapmak Zekeriyya'nın (as) göreviydi. (Ayrıntılar için bkz. I. Tarihler, 23-24)5 Konumuz olan pasajın 2–15. ayetlerinde, Yüce Allah’ın rahmetinin Zekeriyya peygamber üzerindeki tecellisi nakledilmiştir. Bilindiği gibi peygamberlik müessesesi, Allah’ın rahmeti gereği hayata geçirdiği bir uygulamadır ve tüm peygamberler âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rabbimiz rahmetini önce Zekeriyya peygamber üzerinde tecelli ettirerek ileri yaşına ve eşinin de kısır olmasına rağmen mucize olarak ona Yahya’yı lütfetmiş, sonra da Yahya’yı dinine hizmetçi kılmak suretiyle Zekeriyya peygamberin dualarını yerine getirmiştir. Zekeriyya peygamber üzerindeki rahmetini bu şekilde tecelli ettiren Rabbimiz, o toplumu uyarmak için arka arkaya elçi tayin ederek rahmetini diğer insanlara da ulaştırmıştır. Ayetteki “ ‫ر‬ُz ‫ذك‬zikrü” sözcüğü “ ‫كر‬ِّ ‫ذ‬zekkir” şeklinde de okunmuştur.6 Buna göre ayetin anlamı “Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini hatırlat!” şeklinde olmaktadır. Biz de mealimizde her üç kıraate göre de uygun olan anlamı vermeyi tercih ediyoruz. 3. Ayet: 3 Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. Konuya Zekeriyya peygamberin Rabbine dua ettiğinin bildirilmesi ile girilmiş ve ettiği bu duanın niteliği belirtilmiştir. Bu nedenle ayet, aynı zamanda Allah’a nasıl dua edileceğine de işaret etmektedir. Zekeriya peygamber gönlünü Rabbine açarak O’na samimi bir niyazda bulunmuş, cahillerin yaptığı gibi bağırıp çağırarak, -haşa- buyruk verir gibi dua etmemiştir. Rabbimiz bir başka ayette yine Zekeriyya peygamberin duasını anlatırken, onun dua edişindeki bir başka özelliği daha açıklamıştır: 89,90 Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve o'nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. (Enbiya/ 90) Duanın adabı ile ilgili olarak A’râf suresinde (55,56 ve 205. ayetler) ayrıntılı açıklamalar verilmişti. Bazı klâsik kaynaklarda Zekeriyya peygamberin kendi toplumundan utandığı için veya çevresindekilerin “Şu ihtiyara bakın, ihtiyarlığına bakmadan çocuğu olsun istiyor” demelerinden ve kendisini ahmaklıkla itham etmelerinden çekindiği için ya 5 (Mevdudi; Tefhimu’l-Kur’an) 6 (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubî, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) 12
  • 13. da yakınlarının kıskançlığına vesile olmasın diye gizlice dua ettiği7 ileri sürülmüştür. Yorumlarını genellikle peygamberimiz hakkındaki rivayetlere dayandıran klâsik yazarlar, Zekeriyya peygamberin buradaki duasını yorumlarken nedense peygamberimizin “Duada sesinizi yükseltmeyin, çünkü siz sağır ve uzakta olan birine değil, Semî ve Basir Allah’a yakarıyorsunuz”8 diye uyarıda bulunduğu bir rivayeti hiç dikkate almamışlardır. Ayrıca bu ayetleri iyi anlamış, yaşamış ve bizler için güzel bir örnek olan peygamberimizin ve onun eğitiminden geçmiş arkadaşlarının kafiyeli ve bağıra bağıra dua etmediklerini, edenleri de uyardıklarını nakleden birçok tarihî nitelikteki belgeyi de görmezden gelmişlerdir.9 Zekeriyya peygamberin duasını gizli yapışını yanlış yorumlayanlar peygamberimizle ilgili bu nakilleri dikkate almış olsalar veya duanın adabını bildiren Kur’an ayetlerini hatırlarına getirselerdi, Zekeriyya’nın (as) bu şekilde dua etmesini onlar da bizim gibi bir edep ve içtenlik meselesi olarak görürlerdi. 4–6. Ayetler: 4-6 Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!” Zekeriyya peygamberin bu ayetlerdeki duasına dikkat edilirse, bu duaların kendine herhangi bir menfaat sağlamaya değil, nübüvvet görevinin devamına yönelik olduğu açıkça görülür. Zekeriyya’nın (as) kendisine verilen görevi yaşlılık döneminde sürdürebilmek için Rabbinden bir veliy talep etmesi, Musa’nın (as) sırf görevini yaparken kendisine yardımcı olsun diye Rabbinden kardeşi Harun’u kendisine vezir yapmasını istemesi gibidir. Dolayısıyla buradaki miras, mal varlığı ile ilgili bir miras değil, yapılan görevin devamlılığı ile ilgili bir mirastır. Nitekim ayetteki “Yakup ailesine vâris olsun” ifadesi de bunu doğrulamaktadır. Başka bir ifade ile söylenecek olursa, buradaki miras, Sad suresinde gördüğümüz ve Neml suresinde de göreceğimiz gibi, Süleyman peygamberin Davut peygambere vâris kılınması cinsinden bir mirastır. Süleyman peygamber, babası Davut’un deruhte ettiği görevi bu verasetle sürdürmüştür: 30 Dâvûd'a Süleymân'ı da bahşettik. O ne güzel kuldu! Şüphesiz O, Rabbine çokça dönendi. (Sad/ 30) 16 Ve Süleymân Dâvûd'a vâris oldu. Ve Süleymân: “Ey insanlar! Bize kuşların mantığı [seslerinden, davranışlarından anlam çıkarma] öğretildi ve bize her şeyden verildi” dedi. –Doğrusu bu apaçık bir armağandır.– (Neml/ 16) “KEMİĞİM ZAYIFLADI” İFADESİ 7 (Mukatil) 8 (Sahih-i Buhari, Dualar Kitabı, 50. Bab, 77 numaralı hadis) 9 (Sahih-i Buhari, Dualar Kitabı, 50. Bab, 33 numaralı hadis) 13
  • 14. Zekeriyya peygamberin duasında geçen “kemiğim zayıfladı” ve “başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu” şeklindeki ifadeler, onun bedeninin iç ve dış durumunu anlatmaktadır. Zira saçların ağarması bedenin dış görüntüsünü, kemiklerin zayıflaması da bedenin içteki durumunu anlatan ifadelerdir. Zekeriyya peygamberin iç organların en sağlamı olan kemiklerinin zayıfladığını söylemesi, diğer iç organlarının dış görünümünden daha çok zayıfladığını, yani cidden ihtiyarlık döneminde olduğunu göstermektedir. İhtiyarlığın “zayıflayan kemik” ile; ağarmış saçların da “alev gibi tutuşması” istiareleriyle ifade edilmesi, İstiare sanatının mükemmel bir örneğini teşkil etmektedir. Zekeriyya peygamberin sözlerinin hepsi de bu ayetlerde Arap dilinin en beliğ sanatlarıyla nakledilmektedir. “MEVALİ” NEDİR? “ ‫موالى‬Mevali” sözcüğü, “Asabe; bir kimsenin çocuğu yerine geçecek ve onun mirasını devralacak kimseler” demektir.10 Bu ayetlerde sözcüğe “malların idaresinde, daha çok da siyasî ve dinî işlere önderlik hususunda Zekeriyya peygambere halef olacak kimseler” anlamını vermek daha doğru bir yaklaşım olur. Zekeriyya peygamber Allah’tan bu türde bir halef için talepte bulunmaktadır. Bu talepten, o dönemde bir nevi veliaht edinmenin gelenek olduğu anlaşılmaktadır. Eski eserlerde Zekeriyya peygamberin eşinin adına ve soyuna dair bir takım nakiller de yer almaktadır. Ne var ki, bu nakiller sağlam dayanaktan yoksun, güvenilir olmayan nakillerdir. Bu nedenle “Zekeriyya peygamberin eşi” diyerek geçiyor, Rabbimizin bildirdiği ile yetinmeyi uygun görüyoruz. 7. Ayet: “7 Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır- müjdeliyoruz. Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık. Bu ayet, Rabbimizin Zekeriyya peygamberin içtenlikle yapmış olduğu duaya karşılık verişidir. Bize göre bu ayet, üzerinde durulması gereken üç önemli hususu içermektedir: 1- Rabbimiz, “çocuk” veya “oğul” yerine “gulam” sözcüğünü kullanmış ve Zekeriyya peygambere adı Yahya olan bir “gulam” vereceğini bildirmiştir. “ ‫غل م‬ Gulam”, “ergenleşmiş, ihtilam olma çağına gelmiş, bıyığı terleyen oğlan”, “doğumundan ihtiyarlığa kadar olan dönem” demektir.11 İnsanın bu çağı “delikanlılık” olarak ifade edilir. Kimse anasından delikanlı olarak doğamayacağına göre, Rabbimiz bu ifade ile doğacak çocuğun erkek olacağını, büyüyüp bir delikanlı olacağını ve Zekeriyya peygamberin beklentilerini yerine getireceğini bildirmiş olmaktadır. 2- “ ‫يحيى‬Yahya”, “yaşayacak, yaşar” demektir. Müjdelenen çocuğa bu ismin uygun görülmesi, onun ismiyle yaşayacağını, yani isminin hep manevî değerlerle anılacağını, hiç unutulmayacağını, ya da ona verilecek ilim [hikmet, Kitap] ile toplumların manen canlanacağını göstermektedir. Doğacak çocuğu bu ismin 10 (Lisanü’l-Arab; c.9, s.406) 11 (Lisanül’Arab; c.6, s.665. glm mad.) 14
  • 15. verilmesinin bir başka sebebinin de onun kısır annesinin rahmini canlandırması olduğu söylenebilir. 3- Doğacak çocuğun isminin ailesine bırakılmayıp bizzat Allah tarafından verilmesi ve daha evvel kimseye bu ismin verilmemiş olması, hem ailesi hem de Yahya için onurların en büyüğüdür. Çocuğun isminin “Yahya” olarak konması ve bir adaşının bulunmaması, muharref İncil’de şöyle yer almıştır: 60- Ama annesi, "Hayır, adı Yahya olacak" dedi. 61- Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler. 62- Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular. 63- Zekeriya bir yazı levhası istedi ve "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes şaşakaldı.”12 8. Ayet: 8 Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi. Bu ayet, Allah’tan aldığı müjde karşısında Zekeriyya peygamberin gizleyemediği şaşkınlığını dile getirmektedir. O dönemde Zekeriyya peygamberin 120, karısının 98 yaşında veya Zekeriyya peygamberin 75 yaşında olduğuna dair rivayetler mevcuttur. Ancak bunlar destekten yoksun söylentilerdir. Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, Kur’an’da Zekeriyya peygamberin eşine ait, kısırlığı dışında bir bilgi bulunmamaktadır. Nitekim Enbiya suresinin 90. ayetindeki “Ve onun için eşini düzelttik [doğum yapmaya elverişli hâle getirdik]” ifadesinden de Zekeriyya peygamberin eşinin yaşlılık sebebiyle değil, yapısal bir bozukluk sebebiyle kısır olduğu ve bu bozukluğun düzeltilerek bünyesinin doğuracak bir niteliğe kavuşturulduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Zekeriyya peygamberin şaşkınlığının sebebi, o güne kadar kısır olan karısının çocuk doğuracak olmasıdır, yoksa karısının gençleştirilerek doğum yapacak olması değildir. Böyle bir meraklı şaşkınlık, İbrahim peygamber ve eşinde de meydana gelmiştir: 72 İbrâhîm'in karısı dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız, mutsuz bir kadınım. Şu kocam da yaşlı bir adam! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!” (Hud/ 72) 9. Ayet: 9 Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’” Bu ayette Rabbimiz, kendisine verilen müjdeye sanki biraz şüphe duyduğunu belirtir bir heyecanla yaklaşan Zekeriyya peygambere, yine merhametle karşılık vermektedir. 12 ( Luka; 1. Bab, 60–63) 15
  • 16. AYETİN CÜMLE YAPISI Ayette geçen “Rabbin buyurdu ki …” ifadesi, bu ifadenin Allah’tan başka biri tarafından söylendiği izlenimini uyandırmaktadır. Nitekim birçok mealde bu ifadenin başına bir parantez açılıp “Melek”, “Cebrail” gibi eklemeler yapılmıştır. Hâlbuki bir azamet ve ciddiyet ifadesi olan bu sözleri Allah söylemiştir. Bu tür ifadelere Kur’an’da çokça rastlanmaktadır (Nahl/102, Bakara/97). Özellikle belirtmek gerekir ki, bu ifade tarzı insanlar arasında da cari bir uygulamadır. Bazı durumlarda hükümdarlar da bu tür hitaplar kullanarak hem kendi azametlerini hissettirir, hem de hitap ettikleri kimseleri onurlandırmış olurlar. Şöyle ki: Halktan biri, büyük bir vaatte bulunan hükümdarın vaat ettiği şeye kendisini lâyık görmeyerek “O kim, ben kim?” diye şaşkınlık ve umutsuzluk gösterdiğinde, hükümdar da hem vaadine inandırmak, hem de ahdini yerine getiren biri olduğunu göstermek için o kişiye “Senin hükümdarın böyle istiyor!” şeklinde cevap verir. Böylece hem o kişinin yapılan vaade kendini lâyık görmesini sağlamış, hem de kendisinin verdiği söze bağlı bir hükümdar olduğunu göstermiş olur. Ayetteki “Rabbin buyurdu ki …” ifadesi de böyle bir ifadedir. Rabbimiz bu ayetteki sözleri ile “fail-i mutlak”, “kadir-i mutlak” ve “halik-ı mutlak” olduğunu, yani dilediği zaman, dilediğini dilediği gibi yaratacağını beyan etmektedir. Yaşlı bir adam ile kısır bir kadından çocuk meydana getirmenin O’nun için kolay bir şey olduğunu bildiren bu beyan, aynı zamanda O’nun bir bakireden babasız çocuk meydana getireceğine de işaret etmektedir. 10. Ayet: 10 Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu. Burada, Zekeriyya peygamberin bir alâmet talebinde bulunduğu ve bu talebinin kabul edildiği görülmektedir. Yüce Allah’ın bildirdiğine göre, alâmet, sapasağlam olmasına rağmen Zekeriyya peygamberin üç gece dilinin tutulması, istese de konuşamamasıdır. Zekeriyya peygamberin bu talebinden Âl-i Imran suresinde de bahsedilmektedir: 41 Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/ göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” dedi.– (Âl-i Imran/ 41) Zekeriyya peygamberin buradaki alâmet talebi, tıpkı İbrahim peygamber gibi, kalbinin mutmain olmasına yöneliktir: 260 Bir zamanlar İbrâhîm de, “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Allah, “İnanmadın mı ki?” dedi. İbrâhîm, “İnandım, fakat kalbim tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşsun diye” dedi. Allah, “Hemen kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça bırak. Sonra da kuşları çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır” dedi. (Bakara/ 260) Dikkat edilirse, konumuz olan ayette “üç gece” olarak bildirilen konuşmama süresi, Âl-i Imran suresinde “gündüzler” denilmek suretiyle “üç gün” olarak 16
  • 17. belirtilmiştir. Buradan da konuşamamanın üç gün üç gece süreceği anlaşılmaktadır. Çünkü Arap örfünde günler zikredilince, o günler geceleriyle beraber; geceler zikredilince de o geceler günleriyle beraber algılanır. 11. Ayet: 11 Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti. Ayette geçen “mihrab” sözcüğü “karargâh, ibadethane” demektir. Bu sözcükle burada Zekeriyya peygamberin mabetteki özel odası kastedilmiştir. Hatırlanacak olursa, “mihrab” sözcüğü Sad suresinin 21. ayetinde de geçmişti. Ayette geçen “vahy” sözcüğü burada “işaret ile anlatma” anlamında olup bu sözcükle ilgili geniş açıklama Necm suresinin 10. ayetinin tahlilinde verilmiştir.13 Ayette geçen “sabah akşam” ifadesi “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu ifadenin “bir sabah, bir akşam” demek olmadığı da Nass suresinin tahlilinde açıklanmıştır.14 Ayette geçen “tesbih” sözcüğü kısaca; “Rabbimizi arındırmak” demektir. Bu sözcükle ilgili geniş açıklamalar da Kaf suresinin 39, 40. ayetlerinin tahlilinde mevcuttur.15 12–15. Ayetler: “12-15 Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun! Kur’an’da Yahya peygamber ile ilgili olarak, buradaki ve Âl-i Imran suresindeki ayetler dışında bir bilgi verilmemiştir. Hıristiyan kaynaklarındaki bilgiler ise şöyle özetlenebilir: Luka İnciline göre Yahya (a.s) , İsa'dan (a.s) 6 ay büyüktü ve anneleri kardeş çocukları idi. Kendisine 30 yaşında peygamberlik verilmişti. Yuhanna İnciline göre Yahya (a.s) görevine Ürdün'de insanları Allah'a çağırmakla başladı. O şöyle derdi: "Ben, Rabbin yolunu düzeltin diye çölde çağıranın sesiyim. (Yuhanna I: 23) Markos'a göre: "Yahya çölde vaftiz ederdi ve günahların bağışlanması için tevbe vaftizini o vaaz eylemişti. Bütün Yahudi köylüleri ve bütün Kudüslüler ona çıkıyorlardı ve günahlarını itiraf edip Erdin ırmağında onun tarafından vaftiz olunuyorlardı." (Markos I; 4-5) Bu nedenle o John the Baptist (Vaftizci Yahya) olarak biliniyordu ve İsrailoğulları onu bir Peygamber olarak kabul ediyorlardı. (Matta 21: 26) İsa (a.s), Yahya (a.s) hakkında şöyle demiştir: "Kadınlardan doğanlar arasında Vaftizci Yahya'dan daha büyüğü çıkmamıştır. (Matta 12: 11) "Yahya'nın devetüyünden elbiseleri ve belinde deriden kuşağı vardı. Yediği çekirge ve yaban balığı idi." (Matta 3: 4) Yahya (a.s) "Tövbe edin, çünkü göklerin melekûtu (saltanatı) yakındır" derdi. (Matta 3: 2) Bununla Hz. 13 (Tebyinü’l-Kur’an; c:???? 14 (Tebyinü’l-Kur’an?????? 15 (Tebyinü’l-Kur’an???? 17
  • 18. İsa’nın (a.s) peygamberlik görevine başlamasının yakınlaştığını ifade etmek istiyordu. Onunla ilgili Kur'an da aynı şeyi tasdik etmektedir: "... o (Yahya) Allah'tan olan bir kelimeyi doğrulayacaktır" (Al- i İmran 39) Bu nedenle ona Hz. İsa'nın "ayeti veya onun işareti" de denmiştir. Yahya insanları oruç tutmaya ve namaz kılmaya davet etmiştir. (Matta 9: 14; Luka 5: 33, 11: 1) O insanlara şöyle derdi: "İki gömleği olan hiç olmayana versin, yiyeceği olan kimse de böyle yapsın." (Luka 3: 11) İsrailoğulları'ndan Ferisilerin ve Sadukilerin sapık âlimlerinin vaftiz için geldiklerini görünce onları azarlayarak şöyle demiştir: "Ey engerekler nesli, gelecek azaptan kaçmayı size kim gösterdi? İçinizden babamız İbrahim'dir diye gururlanmayın... Balta ağaçların kökü dibinde yatıyor. İyi meyve vermeyen bir ağaç kesilir ve ateşe atılır." (Matta 3; 7-10) Yahya'nın (a.s) insanları Hakka davet görevini ifa ettiği dönemin kralı Herod Antipas Roma Medeniyetinden o denli etkilenmişti ki, topraklarında günah ve kötülüğün serbestçe yayılmasına neden oluyordu. Herod, kardeşi Phileip'in karısı Herodias'ı meşru olmayan bir şekilde evine almıştı. Yahya (a.s) onu uyarıp işlediği bu günaha karşı sesini yükselttiğinde Herod onu yakalattı ve hapse gönderdi. Bununla birlikte Herod onun dindarlığına ve doğruluğuna saygı duyuyor ve onun halk arasında sahip olduğu saygınlığından korkuyordu. Bunun aksine Herodias, Yahya'nın halk arasında yaymaya çalıştığı ahlâkî duyarlılığın kendisi gibi kadınları hedef aldığını ve onları halkın gözünden düşürdüğünü düşünüyordu. Bu nedenle ondan nefret ediyor ve onu öldürmek istiyor, fakat buna güç yetiremiyordu. Bir müddet sonra önüne bir fırsat çıktı. Herod'un doğum gününde Herodias'ın kızı raksetti ve bu Herod'un o kadar hoşuna gitti ki: "Ne dilersen dile benden, her istediğini sana vereceğim" dedi. Kız, annesine ne isteyeyim diye sordu. Annesi: "Vaftizci Yahya'nın başını iste!" dedi. Kız, krala gitti ve Vaftizci Yahya'nın başını bir tabak içinde istediğini söyledi. Herod bunu duyunca üzüldü, fakat sevdiği kızın bu isteğini reddedemedi. Yahya'yı (a.s) hapiste öldürttü ve başını bir tabak içinde rakseden kıza sundu. (Matta 14: 3-12; Markos 6: 17-29; Luka 3: 19-20)16 12. ayette hitap muhataba yöneltilerek sanki muhatap Yahya peygambermiş ve o da o sırada oradaymış gibi “Yahya!” diye seslenilmiş ve böylece İltifat sanatı yapılmıştır. Bu hitap aynı zamanda Yahya peygamberin büyüdüğünü ve görev başına geçtiğini anlatmaktadır. Yahya peygamber ile ilgili olan bu ayet grubunda hem ona sunulan nimetler hem de onun bazı özellikleri bildirilmektedir. Bu ayetlere göre, Yahya (as) “hikmet verilen, sevecenlik bahşedilen, arınık, çok takva sahibi, ana babasına iyi davranan, zorba ve asi olmayan” bir kişidir. Âl-i Imran suresinin 39. ayetinde belirtildiğine göre de “Allah’tan olan bir kelimeyi [İsa’yı] doğrulayan, bir önder, iffetli, iyi insanlardan biri ve peygamber” bir kişidir. Yüce Allah’ın “Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün ona selâm olsun!” şeklindeki ifadesi ise Yahya peygamber için bir garanti belgesi hükmündedir. Böyle bir garantiye sahip olmak, dünya ve ahiret nimetlerinin en büyüğüdür. Surenin 33. ayetinde aynı garantinin İsa peygamber için de verildiği görülecektir. Bu ifadede yer alan “yevm [gün]” sözcüğü burada “an” anlamındadır. Daha önce birçok kez belirttiğimiz gibi, Arapçadaki “yevm [gün]” sözcüğü, yerine göre “an”, yerine göre “gün” ve yerine göre de “devir” anlamlarında kullanılmaktadır. Yahya peygambere verilen bu nimetler, babasının [Zekeriyya peygamberin] duasının kabul edildiğini ve kendisine istediklerinden daha fazlasının bağışlandığını göstermektedir. Yahya peygamberin Allah’ın emri ile tutacağı kitabın hangi kitap olduğuna gelince: Bu kitabın Tevrat olduğu söylenebileceği gibi, ona indirilmiş özel bir kitap olduğu da düşünülebilir. Zira ayetteki “ona hükm vermiştik” ifadesi bunu akla getirmektedir. MERYEM VE İSA PEYGAMBERİN DOĞUMU 16 (Mevdudi; Tefhimu’l-Kur’an) 18
  • 19. Surenin 16–34. ayetlerinde çok önemli bir konu yer almaktadır. Biz, hem Müslümanlar hem de Ehl-i Kitap için büyük önem arz eden bu konunun doğru anlaşılmasını sağlamak amacıyla, Kur’an’ın Meryem ve İsa peygamberin doğumu hakkında verdiği bilgileri, Zekeriyya peygamber kıssasında yaptığımız gibi, önce toplu olarak sunmayı ve sonra ayetlerin tahliline geçmeyi uygun görüyoruz: 16 Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti. 17 Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi. 18 Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen...” dedi. 19 Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. 20 Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi. 21 Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. 22 Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir yere kaçtı gitti. 23 Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi. 24-26 Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.” 27-28 Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.” 29 Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler. 34 İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30 Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31 Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32 Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33 Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36 Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34 diyen Meryem oğlu Îsâ'dır. 19
  • 20. Not: Resmi Mushaf'ta Îsâ ile ilgili pasajlardaki âyetler, gaflet veya ihanetten –teknik ve anlam bilgisi açısından– hatalı olarak tertip edilmiştir. Bu tertip sonucu Îsâ, insan/beşer olmaktan çıkarılmış; beşikte konuşturulmuş, göklere yükseltilmiş ve sonrada gökten yere ineceği inancı oluşturulmuştur. Bütün bunlar, pasajdaki cümlelerin yerini değiştirmek ve oluşturulan kıraat farklılıklarını esas alma sûretiyle yapılmıştır. Biz teknik ve anlam bilgisi gereği pasajı, 16-34, 36 tertibiyle sunduk. 35 Hani bir zaman İmrân'ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben, karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en iyi bilensin” demişti. 36 Onu doğurunca da: “Rabbim, şüphesiz ben, onu kız doğurdum; - Hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve şüphesiz ona Meryem adını verdim. Ve şüphesiz ben, onu ve soyunu şeytan-ı racimden; kovulmuş/ katil, asılsız söz ve düşünce üreten, karanlığa taş atan şeytandan sana sığındırırım” dedi. 37 Bunun üzerine Rabbi Meryem'i güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi ve ona; Meryem’e, İsa’yı gayri meşru şekilde doğurmayıp Allah’ın iradesi çerçevesinde babasız doğuruşuna Zekeriyyâ’yı kefil kıldı. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine/özel odaya girse, onun yanında bir rızık bulurdu. Zekeriyyâ, “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. Meryem de: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Âl-i Imran/ 35–37) 42,43 Ve hani haberci âyetler. “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz biri yaptı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine saygılı ol, O'na boyun eğip teslimiyet göster ve Allah'ı birleyen erkeklerle beraber sen de Allah'ı birle!” demişlerdi. 44 İşte bu, algılama imkânının olmadığı, geçmişin önemli haberlerinden sana vahyettiklerimizdir. Ve Meryem'e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Onlar tartışırlarken de sen yanlarında değildin. 45-46 Hani bir zaman haberci âyetler: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih'tir. Dünya ve âhirette saygındır. Ve O, yaklaştırılanlardan ve sâlihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. 48 Ve Allah, O'na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrât ile İncîl'i öğretecek. (Âl-i Imran/ 42- 48) 12 Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmrân kızı Meryem'i de örnek verdi. İşte Biz onu vahyimizle az da olsa bilgilendirdik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayıp uyguladı ve sürekli saygıda duranlardan oldu. (Tahrim/ 12) 91 Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın; işte Biz, onu güvenli bilgimizle bilgilendirdik. Ve kendisini ve oğlunu âlemler için bir alâmet/gösterge yaptık. (Enbiya/ 91) 50 Ve Biz, Meryem'in oğlunu ve Îsâ'nın annesini bir alâmet/ gösterge yaptık ve ikisini, yerleşmeye uygun, suyu olan bir tepeye yerleştirdik. (Müminun/ 50) 171 Ey Kitap Ehli! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allah'ın elçisi ve Meryem'e ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi ve Kendisinden bir ruhtur, vahiy aracılığı ile doğmuş biridir. Artık Allah'a ve elçilerine inanın. Ve 20
  • 21. “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nundur. “Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak Allah yeter. (Nisa/ 171) 16, 17. Ayetler: 16 Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti. 17 Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi. MERYEM “ ‫مريم‬Meryem” sözcüğü “ ‫مفعل‬mef’al” kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün “bir yerden ayrılmak”17 anlamındaki “ ‫رام‬rame” fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes’te iki yerde Musa peygamberin kızkardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbraniceden geldiğini göstermektedir.18 Yeni Ahid [İncil]’de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, “Meryem” sözcüğü ile ilgili, “deniz damlası”, “deniz yıldızı”, “tanrıya bağlı”, “tanrıyı seven”, “hanımefendi”, “ışık veren”, “şişman”, “prenses”, “mağrur”, “güzel kimse”, “kâmil kimse” gibi anlamlar ileri sürülmüştür.19 “Meryem” sözcüğü Kur’an’da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de “o” zamiriyle işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir. Meryem’in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem’in anasının adının “Hanna” olduğu, onun da Zekeriyya peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyya peygamberin eşinin [yani Meryem’in teyzesinin] adının “Elizabet” olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Tarihi’nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır: Hıristiyanlar, Meryem’in İsa’ya on üç yaşında gebe kaldığını, İsa göğe kaldırılıncaya [!] kadar otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem’in İsa’nın (as) göğe kaldırılmasından sonra altı yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir.20 Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’an’daki bilgilerle yetinmektir. Kur’an’da Meryem’in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i Imran suresinin 35. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı Imran’dır. 17 (Lisanü’l-Arab c:4, s.325. rym mad.) 18 Çıkış:15/20 ve Sayılar: 26/59) 19 (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.) 20 (Kurtubi; Meryem/16 hakkında) 21
  • 22. Meryem’in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’an’da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan ayetlerde verilen bilgiler, Meryem’in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir. Yukarıdaki ayetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem’in kaç yaşında olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur. Ayette geçen “ ‫باذ‬‫ب‬‫إنتب‬intibaz” sözcüğü “eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme” anlamındadır.21 Nitekim bir kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da “intebeze” sözcüğüyle ifade edilir. Dolayısıyla Meryem’in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve ayetin ruhuna aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş, onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun böyle olduğu, 17. ayetteki “ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti” ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sad suresinin 32. ayetindeki “Ben, hayır [servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. -Sonunda onlar perdenin arkasına girdiler.-” ifadesinde görülmektedir. Meryem’in ailesini terk etmesinin sebebi olarak “hayız gördüğü için utanmıştı” veya “hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı” tarzında yapılan yakıştırmalar, ayetin orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem’in sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i Imran suresinin 36, 37, 42 ve 43. ayetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür. Bu ayetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve Meryem’in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir: Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Imran’ın karısının “Onu kız doğurdum” ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin “-hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir-” şeklindeki ifadesi, Meryem’in Imran’ın karısının zannettiği ve ayette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir. Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir: 17 Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. (Nuh/ 17) Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik” yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir. Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun 21 (Lisanü’l-Arab; c.8, s.429. nbz mad.) 22
  • 23. biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır. Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir. Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır. Enbiya/91’de Meryem’e raci zamir müennes kullanılırken, Tahrim/ 12’de müzekker kullanılmıştır. Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir. Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir: Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür.22 Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına karşın ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır. Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak yetiştirilir. …23 MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan 22 (Ana Britannica; c:11, s:313) 23 (Ana Britannica; c:32, s:74) 23
  • 24. Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir. Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr suresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh üfleme” tabiri “az bir bilgi ile bilgilendirmek” demektir. Buna göre, Allah’ın Meryem’e ruhunu göndermesi, elçisi Zekeriyya vasıtasıyla Meryem’e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem’e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahya peygamberdir. Çünkü Yahya peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyya peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir. Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhî bilgiyi Meryem’e iletmekle görevlendirilen Zekeriyya peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem’e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya’yı göstermiştir. Âl-i Imran suresinin 42, 43. ayetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyya peygamber ile Meryem’e gönderilen ayetlerdir. ‫ل‬T‫ث‬ّ‫ل‬‫تم‬TEMESSÜL “ ‫ل‬T‫ث‬ّ‫ل‬‫تم‬Temessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da kullanılmıştır. 24 Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır. Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir: 36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır.25 18. Ayet: 18 Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen...” dedi. Bu ayette Allah’tan mesaj getiren elçiye Meryem’in verdiği tepki dile getirilmiştir. Buradaki “ ‫ى‬ّ‫ل‬ ‫تق‬takiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy” adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür. 24 (Lisanü’l-Arab; c.8, s.200, 201. msl, temessül mad.) 25 (Luka; 1/36) 24
  • 25. Meryem’in “Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen” sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen ayette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü “Bana dokunma!” veya “Bana zarar verme!” şekillerinde takdir edilebilir. 19. Ayet: 19 Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem’e getiren elçi, bu ilâhî bilgi sayesinde Meryem’in zekiy [tertemiz] bir delikanlı anası olacağını söylemek suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir. ZEKİY Ayette geçen “zekiy” sözcüğü “‫زكى‬ zeka” fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde “temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket” anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü, “ ‫ذ‬ [peltek ze]” ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan “zeki, zekâ” sözcüklerinden farklıdır. Buradaki “zekiy sözcüğü; günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz ve nezih anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da İsa peygamberin günahlardan uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Ayetteki “ ‫بب‬‫ب‬‫لبه‬liehebe” ifadesi “ ‫بب‬‫ب‬‫ليه‬liyehebe” diye de okunmuştur26 . Bu kıraate göre anlam “Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi” şeklinde olmaktadır. 20. Ayet: 20 Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi. Meryem’in “Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim” anlamına gelen tepkisi, Âl-i Imran suresinde şu sözlerle bildirilmiştir: 47 Meryem: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. Allah: “Öyledir! Allah dilediği şeyi oluşturur; O, bir işe karar verdiği zaman onun için “Ol!” der, o da hemen olur” dedi. (Âl-i Imran/ 47) 21. Ayet: 21 Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek kolaydır. Hem Biz, onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. 26 (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) 25
  • 26. Elçinin [Zekeriyya peygamberin] bu ayette Meryem’e yaptığı açıklama, 9. ayette Allah’ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah’ın elçisi sıfatıyla, doğacak çocuğun [İsa’nın] insanlara bir mucize ve rahmet olacağını bildiren Zekeriyya peygamberin buradaki sözleri, Âl-i Imran suresinde meleklerin ağzından şu şekilde ifade edilmiştir: 45-46 Hani bir zaman haberci âyetler: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih'tir. Dünya ve âhirette saygındır. Ve O, yaklaştırılanlardan ve sâlihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. 48 Ve Allah, O'na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrât ile İncîl'i öğretecek. (Âl-i Imran/ 45) 21. ayetin sonundaki “Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu” ifadesi, bu sözlerin kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir: a- Eğer bu sözler Elçi’nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; “Bu iş kader olarak yazılıp kesinleştirilmiştir” demektir. b- Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; “Meryem ikna oldu ve gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi” demektir. Biz, hem ayetteki “kadâ” fiiline bakarak, hem de bir sonraki ayetin devamlılık bildiren “fe” edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz. 22. Ayet: 22 Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da O'nunla uzak bir yere kaçtı gitti. Bu ayet, Meryem’in ikna olarak elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm [Betlaham] adlı şehirdir. Meryem’in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini “durumunu saklamak için” diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’an’da açıkça bildirilmemekle beraber, ayetteki “intibaz” sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir. Meryem’in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9 ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3 saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir. 23. Ayet: 23 Sonra doğum sancısı onu bir hurma kütüğüne tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi. Bu ayette Meryem’in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” şeklindeki sözleri, içinde bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir 26
  • 27. kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz. 24–26. Ayetler. 24-26 Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriyya seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.” Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu ayetlerde Meryem’in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden ayette “o” veya “kimse” diye bahsedilen kişi, Meryem’e Allah’ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyya peygamber olduğu kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem’in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o gönderilmişti. Zekeriyya peygamber doğum esnasında Meryem’in yanına Allah’ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir. Ayetteki “ ‫بن‬‫ب‬‫م‬‫با‬‫ب‬‫تحته‬ min tahtiha” ifadesi, “ ‫ن‬ْ ‫ت‬ ‫ب‬‫ب‬‫م‬َ‫با‬‫ب‬‫تحته‬ men tahtiha” olarak da okunmuştur.27 “Men tahtiha” ibaresi “alttaki kimse” demektir. Ayetin anlamını belirtmek için “men tahtiha” ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak ayette geçen “min tahtiha” ifadesindeki “ ‫با‬‫ب‬‫به‬ha” zamirini “ağaç”a göndermek suretiyle “ağacın altından” anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri’nin beyanına göre Katade bunu tercih etmiştir.28 Ayette geçen “ ‫بذع‬‫ب‬‫ج‬ciz’” sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın meyveli olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir.29 Kutrub ise herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütüğün “ciz’” olduğunu söylemiştir.30 Buna ve ayetteki “ ‫ب‬be” harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, “ ‫جذع‬ ciz’”sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir: - Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir. - Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir. Meryem’in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak ayette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası 27 (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) 28 (Zemahşeri; Keşşaf) 29 (Lisanü’l-Arab; c.2, s. 69] 30 (Razi; Mefatihu’l-Gayb) 27
  • 28. [Zekeriyya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem’le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir. ‫صموم‬ّ‫ل‬ ‫ال‬SAVM [ORUÇ] SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI “ ‫صببموم‬ّ‫ل‬ ‫ال‬Savm” kelimesi, “ ‫تببرك‬‫ل‬T‫اللكبب‬‫شببرب‬ّ‫ل‬ ‫وال‬‫والكلم‬‫نكبباح‬ّ‫ل‬‫وال‬ [yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak]” demektir.31 26. ayetin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, Lisanü’l-Arab’ın yukarıdaki ifadesi doğru olup “savm” sözcüğü “konuşmamayı” da kapsamaktadır. Bakara suresinin 183–187. ayetlerinde Müslümanlar için zorunlu bir görev olarak belirlenmiş “savm”, yememeyi, içmemeyi, cinsel ilişkide bulunmamayı ve konuşmamayı gerektirmektedir. Fakat birçok lügat ve ilmihal kitaplarında “es- Savmu fi’ş-Şer’i [Şeriatte Oruç]” diye başlıklar atılmış ve “konuşmayı terk” maddesi ihmal edilmek suretiyle “savm”ın “yeme, içme ve cinsel ilişkiyi bırakma” olduğu yazılmıştır. Yapılan bu ihmali sadece sözcüğünün esas anlamını bozan bir hata olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü bize göre bu ihmal dine karşı yapılmış büyük bir iftiradır. Eğer şeraitte “savm”ın kapsamından “terk-i kelam” çıkarılacaksa, bunun Kur’an’da yer alması, yani bizzat Allah tarafından çıkarılması gerekmektedir. Nitekim Rabbimiz Bakara suresinin 185. ayetinde “… sizden kim o aya [ramazana] tanık olursa o ayı oruçlu geçirsin …” talimatıyla getirdiği yeme, içme ve cinsel ilişki şeklindeki yasaklara 187. ayette “orucun gecesi… size helâl kılındı …” sözleri ile istisna getirmiş ve ramazan ayı gecelerini kapsam dışı bırakmıştır. Dinde belirleme işte böyle olur. Kur’an’da “terk-i kelam”ın “savm”ın kapsamından çıkarıldığına dair herhangi bir veri olmadığına göre, bizim kanaatimiz, oruç tutarken konuşmanın da terk edilmesi gerektiği yönündedir. Kişiyi takva sahibi yapacak olan orucun kimseyi takva sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr biri yapmasının arkasındaki sebep, orucun İslam’daki gerçek anlamından farklı olarak uygulanmasından olsa gerektir. 27, 28. Ayetler: 27-28 Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.” Meryem kucağında bir bebekle dönünce kavmi bu durumu şaşkınlıkla karşılamış ve evlenmeden bebek sahibi olması sebebiyle Meryem’i ailesine yakışmayan bir suç işlemekle [zina yapmakla] itham etmiştir. Dikkat edilirse, kıssada Meryem’in evden ilk ayrılışının “ehlinden” olduğu, bebeği ile geri dönüşünün ise “kavmine” olduğu ifade edilmiştir. Ayrılışındaki ifadeye uygun olarak Meryem’in “ehline” değil de “kavmine” döndüğünün söylenmesi, aradan geçen zaman içinde Meryem’in ehlinden kimsenin hayatta kalmadığı şeklinde yorumlanabilir. “HARUN’UN KIZ KARDEŞİ” Ayetteki bu ifade ya Meryem’in Harun adında bir erkek kardeşi olduğu anlamına gelir, ya da onun Harun ailesine mensup biri olduğunu gösterir. Bu tarz 31 (Lisanü’l-Arab; c:5, s:434) 28
  • 29. hitap şeklinin Arap örfünde soya mensubiyeti ifade ettiği bilinmektedir. Zira Araplar bir kişiyi tanıtmak için o kişinin adını, genellikle o kişinin mensup olduğu kabilenin geçmiş büyüklerinden birinin veya ilk atası olarak bilinen kimsenin adı ile bağlantı kurarak söylerler. Nitekim Araplarda, bu örfe göre oluşmuş ve klâsik kaynaklarda “Kelboğulları, Esedoğulları, Temimoğulları, “Haşimoğulları” gibi örnekleri bulunan kişi isimli soylar vardır. Bu uygulama ülkemizde de yerleşmiş ve soyadı kanunu uygulamasında “Falanoğlu, Filanoğlu” gibi, aile büyüklerinin adlarını taşıyan soyadları alınmıştır. Taberi ve el-Gaznevi gibi bazı kaynaklarda ise o dönemde, yine kötülüğü ile meşhur olmuş Harun adlı bir kişinin varlığından söz edilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, bu takdirde “Harun’un kız kardeşi” ifadesi tarizdir, yani üstü kapalı olarak Harun’un kötülüğünün Meryem’e de isnadıdır. En büyük ihtimal ise Meryem, Musa ve Harun’un kız kardeşinin adını taşıdığından ona sitemde bulunmuşlardır. “Sen böyle bir soya sahip olmana rağmen sorumsuzca soyuna yakışmayan bir davranışta bulundun!” demişlerdir. Her yörede düşük davranışlarda bulunan birisi, soyundaki asalet hatırlatılarak azarlanır. 29. Ayet: 29 Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; Zekeriyya’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. Zekeriyya, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler. 34 İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30 Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31 Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32 Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33 Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36 Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34 diyen Meryem oğlu Îsâ'dır. Meryem, Elçinin öğüdüne uyarak oruç tutmuş ve kavminin üzücü ithamlarına rağmen onlara cevap vermemiştir. Konuşmamasından başka bir de Size o cevap verecek şeklinde bebeğini işaret etmesi ise herkesi çileden çıkarmış ve kavminin “Biz; yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşuruz/ Yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşur?” sözlerine muhatap olmuştur. Daha evvel birçok yerde Mushaf tertip heyetinin, necmleri ve dilbilgisi kurallarını dikkate almadıklarını, tertili ihmal ettiklerini, Mushafı kronolojik olarak tertip etmediklerini göstermiş; bu durumun da, tertip heyetinin dilbilimde uzman olmamalarından, düzeltmeleri sonra yapmak üzere önce bütünü koruma yolunu tercih etmelerinden kaynaklanmış olabileceğini ifade etmiştik. 29
  • 30. Ne var ki, bu heyetin ve baş sorumlunun bu olumsuzluklara karşı duyarsız kalışı, bu nedenle birçok olay ve katliamın zuhuru, buna rağmen tertibin irdelenmesinin engellenmesi, bizi, bunun ihmal ve gafletten değil, ihânetten kaynaklandığı kanaatine sevketti. Kur’ân'daki [Meryem, Zuhruf, Nisâ sûreleri] Îsâ peygamberle ilgili pasajlarda bazı âyetlerin yer değiştirmiş olduğunu, bunların bulunduğu yere teknik ve semantik açıdan uygun düşmediğini gördük ve bunları da belirttik. Pasaj ve paragraflardaki tertilin bozulmasının, özellikle de isa ve Musa ile ilgili pasajlarda oluşu insanı cidden düşündürüyor. Kur’ân'daki bazı âyetler, yerlerinden alınıp Îsâ ile ilgili pasajın içine yerleştirilmiş, bunun sonucu olarak da Kur’ân'a yönelik nitelikler, Îsâ peygambere kaydırılmış, böylece de yanlış inançların oluşması sağlanmıştır. Bu nedenle, tertipte olduğu gibi kıraatte de bir dahlin olup olmadığını araştırmayı bir iman borcu bildik ve Meryem sûresi'ndeki Îsâ ile ilgili pasajı yeniden ele alıp inceledik ve daha evvel ihmal ettiğimiz çok önemli bulgulara ulaştık. Bu âyetleri, yeni bulgular çerçevesinde meallendiriyoruz. Musa ile ilgili pasajlar da ileriki surelerde gelecektir. Meryem/29. âyetin, mevcut Mushaftaki lafzına göre meali şöyledir: Bunun üzerine o [Meryem], o'na [çocuğa] işaret etti. Onlar, “Biz beşikte bir sabî olan kimseyle nasıl konuşuruz?” dediler. Bu meale göre Meryem, elçinin öğüdüne uyarak oruç tutmuş ve kavminin üzücü ithamlarına rağmen onlara cevap vermemiştir. Konuşmadığı gibi, “Size o cevap verecek” şeklinde bebeğini işaret etmesi de herkesi çileden çıkarmış ve kavminin, Biz beşikte bir sabî olan kimseyle nasıl konuşuruz? sözlerine muhatap olmuştur. Bu ifadelere göre, Îsâ beşikte konuşmuştur. Bu anlam, Âl-i İmrân/46, Mâide/110. âyetlerin mevcut kıraatleriyle de desteklenmiş ve Îsâ'ya beşikte konuşma mucizesi verilmiş ve Îsâ, mevcut âyet tertibine göre beşikteyken, “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba‘s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na ibâdet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diye konuşmuştur. (!) Ne var ki, belirttiğimiz gibi, bu paragrafın tertibi de düzgün yapılmamış, Îsâ'nın sözlerinden olan 36. âyet [“Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na ibâdet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” ifadeleri], 34. âyet olarak tertip edilerek paragraf kuralsızlaştırılmış ve anlamsızlaştırılmıştır. Yani bu ayet açıkça paragrafa müdahale edildiğini haykırmaktadır. Biz bunu belirleyip daha evvel şöyle bir düzenleme yapmıştık. O [beşikteki çocuk], dedi ki: “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübârek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba‘s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na ibâdet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.” (Meryem/30-33, 36) 30