1. İktisadi ve Mali Düşünceler
Tarihi
Öğrenci Kopyası 2
Doç. Dr. Mustafa Durmuş
2014-2015
2. • Fiskal kriz ve kamu harcamaları üzerine
görüşler
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 2
3. • 2008’de bir finansal kriz olarak patlak veren kapitalist kriz çeşitli
biçimlere dönüştü.
• “Büyük Resesyon”.
• Özel sektörün borç krizi.
• Devletin fiskal krizi (iç ve dış borçlar).
• Sosyal ve politik krizler.
• Bu ilk değil son da olmayacaktır.
• Krizler 1857 tarihinden bu yana çıkıyor.
• İktisatçılar/maliyeciler devletin fiskal krizlerini nasıl
yorumluyorlar?
• Goldsheid, Schumpeter, Baran & Sweezy, Musgrave, O’Connor…
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 3
4. • I. Dünya Savaşı yaklaşırken, Marxist gelenekte devletin
mali gücünü geniş çaplı analiz eden mali sosyolojinin
de öncüsü olarak sayılan ilk yazar Avusturyalı Rudolf
Goldsheid’tir.
• Mali sosyoloji kurma gayretine girişir ve buradan, mali
krizleri, sosyal koşullandırmayı ve ardından toplumu
etkileyen mali koşullandırmayı analiz ederek
açıklamaya çalışır.
• Mali sosyolojiyi sosyal değişimi açıklayan anahtar bir
kavram olarak ele alır
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 4
Goldsheid, mali sosyoloji ve devletin mali krizi
5. • Goldsheid (1958): Feodal devletin yerini alan mevcut vergi devleti
bir mali kriz içine girer.
• Zira devlet özel kreditörlerce sömürülmekte ve
yoksullaştırılmaktadır, çünkü artık kendine ait bir serveti mevcut
değildir.
• Goldsheid, mali krizin ağır borç servisi ödemeleriyle, bunun da para
sahiplerinin devleti ağır biçimde sömürmesiyle sonuçlanacağını,
böylece bu durumun bir sosyal mücadele ifadesi olduğunu ileri
sürer.
• Böylece borç servisi ödemeleri, işçilerin daha da vergilendirilmesi
biçiminde daha ağır bir sömürüyle sonuçlanır.
• Keza kapitalizmin sürdürülebilirliği birikim ve kamusal sermayenin
temerküzüne ilişkin araştırmalara bağlıdır.
• Bu nedenle de devlet kapitalizmi ve insan kaynakları yeni
ekonomik düzenin iki direğidir
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 5
Goldsheid, mali sosyoloji ve devletin mali krizi
6. • Goldsheid’ten etkilenen Schumpeter’e göre de mali sistem
devletin sosyolojisini anlamanın anahtarıdır.
• Devlet, kamu ve özel sektör ayrıştığında vücut bulur. Bu bağlamda,
her ikisinin bir arada olduğu feodal sistemde ve ileri sosyalist
toplum demek olan komünizmde devlete ihtiyaç yoktur.
• Feodalizmin çöküşü ile kamu ve özel sektör ayrışması oluşmuştur.
• Bir zamanlar feodal egemenlere (devlete) ait olan mülkiyet özel
sektöre geçmiş ve piyasaların gelişimiyle vergileme temel gelir
kaynağı olmuştur.
• Böylece vergi devleti ile kapitalizmin yükselişi aynı sürecin
birbirinden ayrılmaz parçalarıdır.
• Gelir Vergisi uygulaması para kullanımındaki artışı ve gelirin sosyal
tabakalaşmanın bir endeksi gibi önem kazanmasını yansıtır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 6
Schumpeter,
mali sosyoloji ve devletin mali krizi
7. • Goldsheid’ten farklı olarak onun çözümlemesi
şöyledir:
• Özel sektör sadece özel kazançla ilgilenir,
dolayısıyla vergileme ekonomik müşevviklere
zarar verir.
• Devletin gelire ihtiyacı aşırı bir şekilde
arttığında bu sürdürülemez hale gelir ve vergi
devleti çöker.
• Ancak bu durum acil ve önüne geçilemez bir
durum değil.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 7
Schumpeter,
mali sosyoloji ve devletin mali krizi
8. • Yeni vergi devletinin yerini alacak yeni bir sosyal
örgütlenme zamanı tarihsel olarak henüz gelmedi.
• Devlet işletmeciliği ise özel firmaların vergileme
kapasitesinden çok farklı olmadığından, çözüm değil.
• Schumpeter (1991): Devletin özel sektöre olan
bağımlılığı son tahlilde vergi devletinin çöküşüne neden
olacak.
• Zira giderek artan kamu harcamaları üretim teşviklerini
yok etmek suretiyle kapitalist sistemi zayıflatacak.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 8
Schumpeter,
mali sosyoloji ve devletin mali krizi
9. • 20yy Marxistlerinden Baran ve Sweezy:
• Goldsheid’in önerdiği gibi mülkiyetin kısmen devlete aktarılması ya
da Schumpeter’in önerdiği kamusal girişimle finanse edilmiş refah
devleti, ücretli emeğe dayalı kapitalist sistemin sorunlarını ya da
kapitalist devletin mali krizlerini önlemeye yetmez.
• Çünkü kapitalist devlet tüm burjuvazinin işlerini düzene sokmak
için örgütlenmiş bir komite gibidir.
• Her ne kadar devlet politikaları zaman zaman mülk sahibi sınıfların
anlık çıkarları ile çatışabilirse de bu tür sosyal reformlar sonuçta
mevcut hâkim üretim ilişkilerini güçlendirmeye ve egemen sınıfın
egemenliğini pekiştirmeye dönüktür.
• Böylece reformist mali devlet, bir parçasını oluşturduğu kapitalist
toplumun çelişkilerini çözemez.
• Üretim fazlasını açık finansmanla eritmek de sadece geçici bir
çözümdür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 9
Baran ve Sweezy, devletin mali krizi
10. • Marxist teorinin farklı öğreti geleneklerine bağlı olarak farklı
mali devlet ve mali sosyoloji oluştu.
• Bu öğretiler; emek değer teorisini, ücret haddinin emeğin
yeniden üretilme maliyetince belirlenmesini, artık üretiminin
ve azalan kar oranlarının hangisinin çıkış noktası olarak
alındığına bağlı olarak değişir.
• Baran ve Sweezy’nin mali kriz ve devlete ilişkin yorumları
Marxsizmin ortodoks bir yorumu.
• İkinci Dünya Savaşı sonrasının Marxist yazarlarından olan
O’Connor gelir ve harcamalar arasındaki açıktan (yapısal
açık) kaynaklanan mali krize dikkat çeker.
• O’Connor’un pozisyonu artık üretimin ve ücretin yeniden
üretilme maliyetinin esas alınmasıyla belirleniyor.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 10
James O’Connor, devletin mali krizi
11. • O’Connor’un (1973) “yapısal açığının” mali krizle sonuçlanacağı tezine
Marxizm dışı bir yerden Musgrave’den itiraz geldi.
• O’na göre sosyal sınıfları temel alan bir analiz kamusal bütçeden
sağlanan net faydaları belirlemekte yetersiz kalır.
• Bu analiz daha çok çıkar grupları temel alınarak yapılmalıdır. Çünkü mali
faaliyetler sıklıkla gelir kaynağına göre katmanlaştırılır ya da düzenlenirler
ve kamu harcaması ve bütçe faaliyetleri de hane halklarına ve yaşa göre
katmanlaştırılırlar.
• Dolayısıyla da emek sermaye dikotomisini temel alarak bir analize
gidildiğinde iş çok çapraşık bir hal alır.
• Benzer bir biçimde maliye politikasının monopoller üzerindeki etkilerini
tanımlayabilmek de zordur.
• Keza O’Connor’un iddiasının tersine sosyal harcamaların GSYH içindeki
payı çok düşük.
• Kamu harcamalarının 2. Dünya Savaşı sonrasında artmasının
nedenlerinden birisi nüfus patlamasıdır (baby boom).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 11
Musgrave, devletin mali krizi
12. • Musgrave : Aşağıdaki dört hipotez ciddi anlamda
sınanmalıdır:
• (1) Mali sistemin gelişimi bütüncül sosyal, ekonomik ve
politik değişimlerin çatısı altında ele alınmalıdır,
yorumlanmalıdır.
• (2) Sermaye ve ücretli emek arasındaki dikotomi biçiminde
tanımlanan sınıf mücadelesi mali sistemi belirler.
• (3) Mali kontrol (tüm spesifik eylemler için geçerli olmasa da)
kapitalist sınıfın elindedir.
• (4) Kamu harcamaları artarken, kamu geliri yaratma
kapasitesi bunun gerisinde kaldığından, vergiye dayalı devlet
kendi çöküşünün tohumlarını kendisi atar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 12
Musgrave, devletin mali krizi
13. • Musgrave’ye göre, tüm bunlardan hem Marxistlerin hem de
Libertanyanların çıkardığı temel sonuç karma ekonominin
kendi çöküşü ve başarısızlığının tohumlarını kendi
bünyesinde taşıdığıdır.
• Musgrave’nin kendi değerlendirmeleri;
• (i) Mali ve sosyal değişiklikler arasındaki karşılıklı etkileşim
bağlamında, Goldsheid - Schumpeter geleneğine bağlı olarak
ekonomik, politik ve ideolojik güçlerin mali sistem üzerinde
etkili olduğu açık.
• Kamu geliri yapısındaki değişmenin üretim tarzındaki ve buna
bağlı olarak sanayi ve finansal örgütlenmedeki değişikliklerin
yansıması olduğunu bize yazarlar kanıtladılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 13
Musgrave, devletin mali krizi
14. • Bunu tarihsel bir inceleme üzerinden örneklemek mümkün.
• Bir dönem ödeme gücünün timsali olan toprak ve hayvan
stoku yerini gelire terk etti ve bunun sonucunda artan oranlı
gelir vergisi temel vergileme aracı oldu.
• Kurumlaşmanın artmasıyla gelir kavramı karmaşık bir hal aldı
ve vergilendirilebilir kapasitenin en uygun araçla ölçülmesi
giderek zorlaştı.
• Temsili demokrasinin gelişimi karar verme süreçlerini etkiledi
ve bu da vergi - harcama politikalarının yani bütçe sisteminin
belirlenmesinde yeni bir çerçeve yarattı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 14
Musgrave, devletin mali krizi
15. • Rasyonalizm ve eşitlikçi ideolojinin gelişimini
yansıtan felsefi akımlardaki yükseliş de mali
gelişmeleri etkiledi.
• İdeolojiler ekonomik durumlara yanıt olarak
doğarlar ama kendi dinamikleri de vardır ve
ekonomik kurulumunu etkilerler.
• Sosyal adalet kavramı bunun en güzel
örneğidir.
• Artan oranlı vergilemenin gündeme
getirilmesinin nedenlerinden biri de budur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 15
Musgrave, devletin mali krizi
16. • Diğer yandan fiskal sistem de olaylar üzerinde etkili.
• Mali değişiklikler feodal sistemin çöküşüne katkı sağladı ve sonrasında da
duketomların ulusal devletler içinde konsolide olmasına yardımcı oldu.
• Temsil edilmeksizin vergi vermeye karşı önce vassalların ardından da orta
sınıfın ayaklanması mutlak gücün yükselişine yardımcı oldu.
• Nasıl ki kamusal satın alma biçimleri piyasaların yapısını etkilemişse, vergi
sistemleri de finansal ve diğer iş organizasyonlarının biçimi üzerinde etkili
oldu.
• Bu etkileşimler geçmişte olduğu gibi sürüp gidecektir.
• Uluslararası ticaret ve yatırımların artmasıyla vergilemenin uluslararası
yönü, hem vergilenen hem de vergileyen yönünden önem kazanacaktır.
• Sermaye ve emek giderek mobil hale geldikçe yüksek ve düşük gelirli
ülkeler arasındaki açık giderek kabul edilemez bir hal alacak bu da mali
yeniden bölüşüme uluslararası bir yön ekleyecektir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 16
Musgrave, devletin mali krizi
17. • (ii) Mali çıkar grupları bağlamında, Marxist gelenek
bireylerden ziyade sosyal grupların mali değişkenleri
belirlediğini kabul etse de bunu emek-sermaye
dikotomisine indirgemektedir.
• Oysa mali çatışmayı yorumlarken iki sınıflı modeli
kullanmak uygun değil.
• Modern kurulumunda çok sayıda grup dikkate alınmalı.
• Bunlar Marxist sınıf ayrımını çapraz keserler ve gruplar
birbirini etkilediklerinden iki taraflı çatışma ile çok az
sayıda sorun anlaşılabilir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 17
Musgrave, devletin mali krizi
18. • Yani çoklu etkenlerden söz etmek daha doğru olur. Bu bağlamda gelir
düzeyine göre sosyal tabakalaşma mali analiz için anahtar konuma gelir.
• Özellikle ücret ve maaş gibi kazanılmış gelirlerdeki adaletsizliğin sermaye
gelirlerinin dağılımındaki adaletsizlikten daha büyük olması ve kazanılmış
gelirin toplam gelirin %75’ini oluşturması bu önermeyi güçlendirir.
• Uygulamada muafiyet, istisna ve vergi oranları toplam gelirin
büyüklüğüne bağlı olarak uygulanır (kaynağından bağımsız bir şekilde).
• Ayrıca, gelir gruplarının dolaylı vergilere bakışı da gelir büyüklüğüne bağlı
olacaktır.
• Örneğin zenginler lüks tüketim mallarının, yoksullar ise zorunlu tüketim
mallarının vergilendirilmesine karşı çıkacaklardır.
• Musgrave’ye göre, bu nedenden dolayı Pechman’ın yaptığı gibi emek ve
sermaye arasındaki gelir dağılımındansa gelir büyüklüğü gruplarına göre
gelir dağılımına odaklanmak daha uygundur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 18
Musgrave, devletin mali krizi
19. • Keza zevklere göre ayırım kullanılabilir. Zevk farklılıkları gelir gruplarını
çapraz keserek varlığını sürdürürken gelirin kaynağından da bağımsız
olarak şekillenirler.
• Hem ücret geliri hem de sermaye geliri elde eden tiryakiler sigara vergisine
karşı çıkarlar.
• Her tür ve miktar gelir düzeyinde insan ulusal parkları destekler ya da hız
tutkunları otobanları desteklerler.
• Gelir düzeyinden sonra, gelirin kaynağı önemli bir gruplama olabilir.
• Ama buradaki stratejik ayrıştırma emek ve sermaye arasında değil, gelirin
ücret ve kar biçiminde türetildiği sanayiler arasında olmalıdır.
• Otomotiv sanayinde hem işçiler, hem de işverenler otomotiv vergilerine
karşı çıkarlar.
• Her iki grup da otoyol yapımını destekler. Dışarıya sermaye çıkışına vergi
teşviki sağlayan politikalara, hem ABD’li işçiler hem de yabancı sermaye
karşı çıkarken; ABD sermayesi ve yabancı ülke işçileri desteklerler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 19
Musgrave, devletin mali krizi
20. • Yaşa dayalı çıkar grupları da mali kararlarda etkili olurlar.
• Örneğin eğitim harcamaları gençler ve ailelerince
desteklenirken, yaşlılar ve bekârların ilgisini çekmezler.
• Yaşlılara dönük harcamalar emeklilerin ve yaşlıların desteğini
alır.
• Keza bölgesel çıkar grupları etkilidir.
• Bazı sanayiler bölgesel olarak yoğunlaştığından o bölgenin
vergi yükü oransız bir biçimde oraya düşebilir.
• Kamu alımlarının belli bölgelerden yapılması oranın
ekonomisine katkı verir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 20
Musgrave, devletin mali krizi
21. • Bu ayrıştırmayı daha da ilerletmek mümkündür:
• Hasta - sağlıklı insan (ulusal sağlık sigortası ile ilgili olarak);
erkek-kadın (çocuk bakım ve kürtajla ilgili olarak); emek-
sermaye dikotomisi bu sayılanların içinden sadece biridir
ama en belirleyicisi değildir.
• Her bir hane halkı; (i) kazançlarının kaynağı ve düzeyine göre,
(ii) harcamanın biçimi ve düzeyine göre ve (iii) kamusal
hizmetlerden sağladığı fayda ve kamusal hizmet tercihine
göre belli çıkar gruplarına aittirler.
• Maliye politikalarının sosyolojisini anlayabilmek için tüm bu
ilgili gruplar dikkate alınmalıdır.
• Özetle mali oyun emek-sermaye dikotomisinin ileri
sürdüğünden daha karmaşık bir oyundur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 21
Musgrave, devletin mali krizi
22. • (iii) Fiskal devletin kontrolü açısından, Marxist teorilerin
hepsi devleti pür bir kapitalist egemenlik aracı olarak
görmezler ve politik güçleri dengeleme konusunda bir kısım
otonomi tanırlar.
• Hatta bazı çağdaş Marxistler devletin halkın oyuna dayalı
olarak kamusal çıkarları yansıttığını ileri sürerler.
• Ancak bu durumun sadece kapitalist sınıfın, yabancılaşmayı
gizlemek ve kapitalist kanunları meşrulaştırma ihtiyacından
kaynaklanan bir “kamusal imaj” yaratma olduğunun altını
çizerler (Milliband).
• Marxistler açısından devlet sermaye sınıfının çıkarlarına
hizmet eder.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 22
Musgrave, devletin mali krizi
23. • Musgrave’ye göre, gerçekte mali kontrol çok oyunculu ucu açık bir
oyundur ve sonuç üzerinde sermayenin özel bir denetimi yoktur.
• Bu aktörler arasından oylama sonucunu etkileyenlerin başında
halk gelir.
• Politikacılar ister kendi çıkarları, ister kamunun çıkarlarını öyle
gördükleri için sonuç üzerinde etkili olurlar (seçmenlerin
görüşlerini yansıtmaya ilave olarak).
• Diğer bir grup olan çıkar grupları bu konuda oldukça etkilidir.
• Bürokratlar, Weber’ci etkiye sahiptirler.
• Bunlar teknik unsurlar olabileceği gibi kendi durumlarını en
iyileştirmek isteyen bürokratlar da olabilirler.
• Keza mevzuatın yapımında yer alanlar gibi, uygulamacılar da bu
tanıma girerler ve düşünceleri etkili olur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 23
Musgrave, devletin mali krizi
24. • Dolayısıyla mali yapı üzerindeki denetim herhangi bir
ajan ya da grubun uhdesinde değildir.
• Emek ve sermayenin çıkarları kadar diğerleri de
etkilidirler.
• Bu da mali karar almayı karmaşıklaştırır, öngörüyü
zorlaştırır ve model kurmayı zorlaştırır.
• (iv) Son olarak yapısal açık bağlamında, Marxist
yazarlara göre, mali önlemler yetersiz kalacağı gibi;
artan kamu harcamaları, buna karşılık giderek yok
olan vergileme kapasitesi nedeniyle vergi devleti de
kendiliğinden çökecektir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 24
Musgrave, devletin mali krizi
25. • Kamu maliyesinin temel araçları
üzerinden mali düşünce tarihi ve mali
sosyolojiye ilişkin felsefi akımların
gelişimi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 25
26. • Bonney’in ortaklaşmış Avrupa maliye tarihi
çalışmalarının ülke çalışmalarından elde edilen temel
sonucu:
• Vergiler, harcamaları değil, harcamalar vergileri
belirliyor.
• Vergiler yetmediğinde kamu borçlanmasına
başvuruluyor, bu da devletin mali krizinin önünü
açıyor.
• Hem Goldsheid hem de Schumpeter feodaliteden
vergi devletine geçiş sırasındaki bütünleştirici
temanın bu olduğunun altını çizerler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 26
Kamu harcamalarının tarihi
27. • Musgrave:
• Kamu harcamalarının kaçınılmaz yükselişi fikri A.
Wagner’e aittir ve Wagner Kanunu diye de bilinir.
• Buna göre kamu harcamaları, sosyal gelişimin daha
fazla hizmet gerektirmesi ve ekonomik faaliyetlerin
birbirine olan bağımlılığından dolayı kamunun daha
fazla işin içine girme ihtiyacından dolayı artar.
• Musgrave’ye göre, Marxistler, bu artışı şöyle
açıklarlar: Özel sektörün aşırı üretimini emmek,
tekelci sermayeye bedava girdi temin etmek ve
dikkatleri sosyal hizmetlere çekmek suretiyle
giderek artan yabancılaşmanın önüne geçmek.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 27
Kamu harcamalarının tarihi
28. • Bu durum, kapitalist devletin, özellikle de kriz dönemlerinde, özel
sektörün üretiminin ana satın alıcısı olduğu, piyasa yapıcısı
olduğu ve alt yapının gardiyanı ve garantörü olduğu gerçeği ile de
uyumludur.
• Nitekim devasa boyutlardaki çok uluslu şirketlerin, sanıldığının
tersine, kendi çıkış kaynağı olan ülkelerindeki faaliyetlerini hala
güçlü bir biçimde sürdürdükleri, yani kendi ülkelerindeki devletler
ile gömülü olarak faaliyet sürdürmeye devam ettikleri
görülmektedir.
• İlave olarak devlet, emek gücüne ilişkin düzenlemeleri
oluşturmakta, sermaye için vergi indirimleri ve sübvansiyonlar
sağlamakta ve düşmanca ele geçirmelere karşı şirketleri
korumakta ve şirket birleşmelerini teşvik etmektedir
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 28
Kamu harcamalarının tarihi
29. • 1970’lerde ve 1990’larda devletin önemli işlevleri
olmuştur.
• Buna göre, kapitalist devlet;
• ●özel sektör üretiminin temel alıcısı,
• ● alt yapı yatırımlarının yapılmasındaki ana aktör,
• ● emek gücü piyasalarının düzenlenmesi,
• ● vergi indirimleri ve sermaye sübvansiyonları
aracılığıyla alt yapıdaki sermaye birikiminin en temel
destekçisi ve
• ●verili bir anda böyle bir rejimin koruyucusudur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 29
Kamu harcamalarının tarihi
30. • O’Connor’a göre, kapitalist devlet
birbiriyle genelde çatışan iki işleve
sahiptir; “sermaye birikimi” işlevi ve
“meşrulaştırma” işlevi.
• Yani devlet bir yandan özel sermaye
birikimini kârlı kılabilecek koşulları
yaratmalı, diğer yandan sosyal uyumu /
uzlaşmayı muhafaza etmelidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 30
Kamu harcamalarının tarihi
31. • Kapitalist devlet açıkça bir sınıfın aleyhine sermaye birikimine
destek olmak için zor gücünü kullandığında, meşruiyetini ve
toplumsal desteğini yitirir.
• Diğer yandan, özel sermaye birikimine yardımcı olmayan
devlet ekonominin artı değer üretimi, böylece de bu artı
değerden vergi alma biçimindeki önemli bir gelir kaynağını
böylece de gücünü yitirme tehlikesi ile de karşı karşıya kalır.
• Bu bağlamda kapitalist toplumda, devlet bütçesinin önemli
unsurları olan kamu harcamaları, vergiler ve borçlanma,
başta yukarıda sayılan kârlı bir sermaye birikimini mümkün
kılmak olmak üzere sermaye sahibi sınıfın ihtiyaçlarını
karşılamaya hizmet eder.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 31
Kamu harcamalarının tarihi
32. • Öncelikle kamu harcamaları (örneğin otomotiv alımı,
özel/vakıf okullarının sübvanse edilmesi) başta olmak
üzere, devlet, özel sektör üretiminin en önemli pazarıdır.
• Özellikle kriz dönemlerinde, geçici bir çözüm olsa da, aşırı
üretimin eritilmesinde en etkili kaynaktır.
• Keza büyük alt yapı projeleri (oto yollar, hava alanları,
enerji santralleri, demiryolları gibi), üst yapı inşaat işleri
(örneğin TOKİ) ve bunlara ilişkin ihaleler için yapılan
harcamalar sermaye ve servet birikiminin önemli
kaynaklarıdır.
• Örneğin Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde sermaye sınıfının
gelişiminin en önemli yollarından biri devletin sırtından
palazlanmak biçiminde olmuştur
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 32
Kamu harcamalarının tarihi
33. • Türkiye:
• 1930-1950 dönemindeki devlet kapitalizmi uygulaması ile devlet
eliyle burjuvazi yaratma çabalarına ve girişimlerine uygun olarak
bugünün çok güçlü sermaye grupları , devlet girişimleri (KİT’ler)
ve bütçe kaynakları üzerinden oluşturuldu.
• Bu destek 1963–1980 planlı kalkınma döneminde ithal ikameci
sanayicilerin korunması ve geliştirilmesi biçiminde sürdürüldü.
• 1980 sonrasında, ihracata dönük neo-liberal birikim stratejisinin
uygulandığı dönemde, büyük dış ticaret şirketleri, oligopol
konumundaki ihracatçılar, yine devlet eliyle (ihracat teşvikleri,
kaynak kullanımı destekleme nakit primleri, ihracatta vergi iadeleri
vb) korunup kollandılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 33
Kamu harcamalarının tarihi
34. • 1990’larda finans kapital açıktan desteklendi.
• 2003 yılından itibaren sıcak para ile
döndürülen birikim modeline uygun olarak asıl
olarak inşaat sektörünün devlerinin
yaratılmasına ve desteklenmesine dönük bir
strateji uygulandı.
• Birikim banka- inşaat –gayrimenkul ve kentsel
rant üzerinden sürdürüldü.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 34
Kamu harcamalarının tarihi
35. • Bu bağlamda kamu harcamalarının yukarıda sözü edilen iki
işleve uygun düşen ikili karakteri mevcut.
• Bunlardan “sosyal yatırım” (tekno parklar, alt yapı vs) ve
emek gücünün yeniden üretim maliyetini düşüren “sosyal
tüketim” (sosyal güvenlik, sosyal sigorta) şeklindeki “sosyal
sermaye harcamaları” özel sermayenin kârlılığını artırıp, artı
değeri büyüterek ilk işleve hizmet eder.
• Kamusal sağlık, eğitim, işsizlik yardımları ve sosyal yardımlar
gibi ikinci grupta yer alan “sosyal harcamalar” ise devletin
meşruiyetini böylece de sosyal uyumu kolaylaştıran
kamusallık derecesi yüksek harcamalardır
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 35
Kamu harcamalarının tarihi
36. • Yani sosyal sermaye harcamaları iki çeşittir: Sosyal yatırım
ve sosyal tüketim harcamaları.
• Bunların Marxist terminolojideki adları sosyal sabit sermaye
ve sosyal değişken sermayedir.
• Sosyal yatırım, verili bir emek gücünü verimliliğini artıran
projeler ve hizmetlerdir, bu diğer şeyler sabitken kar oranını
artırır.
• Bunun en güzel örneği tekno parklar gibi sınai-gelişme
parklarıdır.
• Sosyal tüketim ise işgücünün yeniden üretim maliyetlerini
azaltan projeleri ve hizmetleri içerir ki bu tür harcamalar da
diğer koşullar sabitken kar oranını yükseltir.
• Bunun örneği sosyal sigortadır, bu işgücünün üretkenliğini
artırırken, işgücü maliyetlerini düşürür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 36
Kamu harcamalarının tarihi
37. • İkinci kategori sosyal harcamalar devletin
meşrutiyetini, böylece de sosyal uyumu
sağlayan proje ve hizmetler.
• Bunlar, dolaylı da olsa ,üretken ya da verimli
değil.
• En tipik örneği sosyal refah sistemidir (sosyal
devlet uygulamaları).
• Özellikle de işsizlerin sisteme olan uyumunu,
böylece de sosyal uyumu barışı sağlamaya
hizmet eder.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 37
Kamu harcamalarının tarihi
38. • Bir başka anlatımla, sosyal sermaye biçimindeki devlet
harcamaları özel sermaye birikimini hızlandırır.
• Bu, insanlar, işçiler, toplum ve çevre üzerinde tahrip
edici etkilere neden olur ve bu etkiler sonucunda
muhalif emek hareketleri ve toplumsal hareketler
yükselir.
• Bu hareketler ya bu olumsuzlukların önlenmesini ya da
zararlarının tazmin edilmesini isterler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 38
Kamu harcamalarının tarihi
39. • İşte bu talepler karşısında devlet özel
sermaye birikiminin bu kötü etkilerini
meşrulaştırmak ya da yumuşatmak için
sosyal harcamalara başvurur.
• Diğer taraftan sosyal harcamalar artı değer
çıkarımında ve potansiyel özel sermaye
birikiminde azalma anlamına gelir ki bütçe
üzerinde sınıfsal kavga burada da ortaya
çıkar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 39
Kamu harcamalarının tarihi
40. • Ancak, 1980 sonrasında küreselleşme, neo
liberalizm ve reel sosyalizmin çöküşü gibi
sermayenin hegemonyasının yeniden ve daha
güçlü bir biçimde kurulmasını sağlayan bazı
faktörler;
• maliye ve bütçe politikaları ve kamu
harcamalarının niteliksel ve niceliksel
dönüşümleri üzerinde ve vergi yükünün sosyal
sınıflar arasında yeniden dağılımı üzerine çok
etkili oldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 40
Kamu harcamalarının tarihi
41. • Artık örneğin neo-liberal ideoloji altında bir
yandan kamu harcamaları bir bütün olarak
verimsiz ilan edildi.
• Özel sermaye birikimini hızlandırmak için
sermayenin vergi yükünün azaltılması
savunuluyor.
• Diğer yandan, ücretler sadece bir maliyet
unsuru olarak görülüyor.
• Ücretliler hem baskılanıyor hem de vergi yükü
ücretliler üzerine kaydırılıyor.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 41
Kamu harcamalarının tarihi
42. • Sağlık hizmetleri özelleştirilirdi,
piyasalaştırıldı, metalaştırıldı.
• Sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlere
ve doğal kaynaklara el koyma biçiminde
çağdaş bir “ilkel birikim modeli” de
yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.
Neo liberal evre (1980-----):
Sosyal devletler ve kamusallık dönüştürüldü
42Doç.Dr. Mustafa DURMUŞ
43. • Neo liberal dönemde sınıfsal güç
dengelerinde ve kapitalist devlet anlayışında
önemli değişiklikler meydana geldi.
• Bu gelişmeler sosyal devletlerinin günümüzde
içine girdikleri paradigma değişikliğinin ve
beraberindeki sağlıkta kamusallık
anlayışındaki değişimin arka planını
oluşturuyor.
Sınıfsal güç dengesindeki değişim
43Doç.Dr. Mustafa DURMUŞ
44. • Örneğin sosyal demokrasinin en iyi örneği İsveç’te dahi sağlık
sektöründe yapılan piyasa yönlü neo liberal düzenlemeler ile
;
• özgün kamusal hizmet normu ya da standardı olarak kabul
edilen eşitlik, kamu yararı, insan onuru, adalet, hak,
vatandaşlık, temsil, hesap verilebilirlik, eşitlik, tarafsızlık,
yanıt verme ve açıklık gibi normlar;
• ya piyasacı rekabet edebilirlik, etkinlik, etkenlik, verimlilik
ekonomiklik, maliyet/fayda, para edebilir değer , kârlılık,
müşteri ve müşteri memnuniyeti gibi kavramlara yerini
bıraktı,
• ya da bu normlar marjinalleştirildiler.
Neo liberalizm altında sosyal devletin
dönüşümü
44Doç.Dr. Mustafa DURMUŞ
45. • Finansal kriz hızla bir borç krizine dönüştü.
• Denk bütçe, mali disiplin / kemer sıkma konusunda
sermayenin talebi burjuva devletlerde karşılık buluyor.
• ‘Yeni Ekonomik Yönetişim’ adı altında Keynesyenizm dahi
resmen yasaklandı.
• Sendikalar ve kamusal refah programları saldırı altında.
• Depresyona doğrudan gidiş söz konusu.
• Ekonomik kriz, sosyal ve politik krizlere dönüştü.
• Krizin en çok vurduğu ülkelerde sosyal refah sistemi ve
kamusal sağlık hizmetleri katlediliyor.
Kriz dönemleri kamusallığı iyice daraltır
45Doç.Dr. Mustafa DURMUŞ
46. • Neo liberal evrede işçilerin okuryazar, kalifiye ve kanunlara
saygılı olması yeterli, ayrıca sağlıklı olmaları gerekmiyor.
• Böylece piyasalaştırma sürecinin ilerletildiği tüm ülkelerde
kamusal sağlık hizmetleri kendisi ticari hat üzerinden yeniden
şekillendiriyor.
• Kârlılık açık bir amaç haline geliyor, personel sayısı
azaltılırken hizmet koşulları ve hizmetin kalitesi kötüleşiyor.
• Sağlığın bir meta olarak kavramsallaştırılmasıyla beraber
etkinlik kavramı sağlığa olan ihtiyaç kavramını yerini alıyor.
• Böylece katılım payları, ücret ve cepten ödeme kavramları
yerleşiyor.
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 46
Neo liberalizm altında sağlık hizmeti ?
47. • Sağlık bütçesi beş parçadan oluşuyor ve toplamda 2015 yılında sağlığa 20,4 milyar
TL’lik bir ödenek ayrılıyor.
• Ödeneklerin nasıl ve nerelerde kullanılacağına ilişkin detaylar Hükümetin sağlığa
bakışını yansıtıyor.
• Sağlık Bakanlığı’na ayrılan pay azınlığı oluştururken, asıl olarak Kamu Hastaneleri
Kurumu ve özelleştirmelerin gerçekleştirilmekte olduğu T. Halk Sağlığı Kurumu’na
ayrılan pay aslan payını oluşturuyor.
• Sağlık Bakanlığı’nın 2,763 milyar TL’lik bütçesinin ise % 48’i personel, % 41’i ise
sermaye giderlerine ayrılmış durumda.
• Sermaye giderlerinin çok büyük bir kısmının gayrimenkul sermaye gideri olacağı
cetvellerde belirtiliyor.
• Yani Bakanlığın bütçesinden sağlık hizmetlerinin geliştirilip, yaygınlaştırılması ve
kamusal sunumuna ilişkin bir sonuç çıkmıyor.
2015 Sağlık Bütçesi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 47
48. • Sağlık bütçesi içinde en büyük paya 9,874 milyar TL’lik bir ödenek ile
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu sahip.
• Bu kuruluş Bakanlığın bağlı kuruluşlarından biridir.
• Ancak bu ödeneklerin % 92’si personel ödemeleri ve SGK’ya personel için
yapılan prim ödemelerine ayrılmış durumda.
• % 5’i yani 495 milyonu sermaye gideri, ancak bunun da 377 milyonu
mamul mal alımına ayrılmış.
• Bütçesinin % 2,6’lık bir payı ise (259 milyon) mal ve hizmet alımına
ayrılmış.
• Bu kurumun ödeneğinin neredeyse tamamını Kamu Hastane Birlikleri
kullanacak.
• Kurumun 2015 yılında yapacağı yatırımın tutarı 543 milyon TL.
• Bu, bütçesinin sadece %5,5’i. Ancak bunun da 438 milyonu (yani % 81’i)
mamul mal alımı biçiminde olacak.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 48
2015 Sağlık Bütçesi
49. • Kurumun taşra teşkilatları atama
tartışmaları ile gündeme gelen genel
sekreterliklerle yönetilmekte.
• Bunlar kamu hastanelerini koordine
etmekte, yönetmekte, denetlemekte,
personel ihtiyacını belirlemekte,
bütçelerini hazırlamakta ve yatırımlarına
karar vermektedirler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 49
2015 Sağlık Bütçesi
50. • Sağlıkta ikinci en büyük bütçeye sahip kuruluş Türkiye Halk Sağlığı Kurumu
Başkanlığı.
• Bu kuruluşun 2015 Bütçe ödeneği 7,489 milyar olarak belirlenmiş.
• Bunun % 25’i personele (1,859 milyar TL ) ve % 74’ü ( 5,5 milyar TL) mal
ve hizmet alımlarına ve bu alımların 4,9 milyar TL’si tek başına hizmet
alımlarına (ödenek toplamının % 65’inden fazlasını oluşturuyor) ayrılmış.
• Yatırım ya da sermaye gideri olarak sadece 79,5 milyon TL ayrılmış
durumda (53 milyon büyük gayrimenkul onarımlarına ve 20 milyon mamul
mal alımına).
• Ödeneği asıl olarak Halk Sağlığı Müdürlükleri harcamakta (% 91).
• Ödeneklerin sadece % 7’si bulaşıcı hastalıkların kontrolüne harcanmakta,
ancak bu da tüketime yönelik mal ve hizmet alımı şeklinde
gerçekleşmekte.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 50
2015 Sağlık Bütçesi
51. • Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan 62,0 milyar TL’lik ödeneğin % 79’u (48,8
milyar TL) personel ve onların SGK prim giderlerine ayrılmışken, sadece %
9’u (5,8 milyar TL) mal ve hizmet alımlarına ve yine % 9’a yakın bir kısmı
(5,5 milyar TL) yatırım ya da sermaye giderlerine ayrılıyor.
• Hane halklarına transfer edilecek miktar bu bütçenin sadece 1,7 Milyar
TL’lik kısmı (% 3).
• Mal ve hizmet alımlarının en önemli kısmı ise 4,4 milyar TL’lik bir ödenek
ile (MEB ödeneklerinin % 7’si) piyasadan hizmet alımları şeklinde.
• Bu hizmet alımlarının % 38’i yani 1,660 milyar TL’si taşımalı ilköğretim
(900 milyon TL) ve taşımalı ortaöğretim (760 milyon TL) uygulamasına
ayrılmış.
2015 Eğitim Bütçesi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 51
52. • 104 Üniversite, YÖK ve ÖSYM’ ye ayrılmış olan 18,8
milyar TL olan ödeneğin ise % 67’si personele,% 12’si
mal ve hizmet alımlarına ve % 21’i yatırımlara gidecek.
• Yani eğitime dönük harcamaların son yıllarda en yüksek
hızla artan harcamalar olduğu doğru olsa da bu durum
daha ziyade eksik öğretmen ve okul ihtiyacının
tamamlanmasıyla ve kısmen de imam hatip okullarına
giderek daha fazla kaynak ayrılmasıyla ilgili bir durum.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 52
2015 Eğitim Bütçesi
53. • Bu ödeneklerin nasıl dağıtılacağına merkezden karar
verilmesi ise birçok yerelde öğretmen, bina ya da araç
eksikliği gibi sorunların ortaya çıkmasına neden
olmakta.
• Nitekim Bütçeden Milli Eğitim İl Müdürlükleri’ne ayrılan
kaynak sadece 3.85 Milyar TL.
• Yani kaynakların % 94’ünün nasıl kullanılacağı kararı
merkezden verilirken yerel birimlerin kaynakları
kullanma payı % 6.2’de kalmakta.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 53
2015 Eğitim Bütçesi
54. • MEB Bütçesi, eğitimde dinselleşme artışının yanı sıra, özelleştirmenin ve ticarileştirmenin de
hızlandığının bir göstergesi.
• MEB’in Bütçe Tasarısı’na göre, Türkiye’de, MEB bünyesindeki Özel Öğretim Kurumları Genel
Müdürlüğü’ne bağlı toplam 5,932 özel okul, 3,347 dershane, 1,883 özel eğitim ve
rehabilitasyon merkezi, 853 özel etüt eğitim merkezi, 2,713 özel muhtelif kurs, 13 özel hizmet
içi eğitim merkezi, 3,438 özel motorlu taşıt sürücüleri kursu ve 4,592 özel yurt ve bu yurtlarda
kalan 207,202 öğrenci var.
• 2013-2014 öğretim yılında okul öncesi eğitimde yer alan 2, 226 kurumda 86.639 öğrenci, 7.541
öğretmen; ilkokulda yer alan 1.071 kurumda 184.325 öğrenci ve 21.273 öğretmen; ortaokulda
yer alan 972 kurumda 182.019 öğrenci ve 21.459 öğretmen ile ortaöğretimde yer alan 1.433
kurumda 196.663 öğrenci ve 29.040 öğretmen bulunuyor.
• Yani bu yıl 6,000’e yakın özel öğretim kurumunda toplam 650,000 öğrenci öğrenim gördü ve
toplam 79,000’in üzerinde öğretmen istihdam edildi.
• Özel öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’nün 2015 yılına ait 2,3 Milyar TL’lik bütçesinin
yaklaşık 1,7 milyar TL’si (yani % 74’ü) bu kurumlardan hizmet alımı biçiminde özel sektöre
transfer edilecek.
•
•
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 54
2015 Eğitim Bütçesi
55. • Maliye Bakanı Bütçeyi sunuş konuşmasında “sosyal yardım harcamaları için 2015
Yılı Bütçesinde 32,9 milyar TL kaynak ayırdıklarını” belirtti.
• Ancak bu kaynağın detaylarına bakıldığında bunun;
• 11 milyar TL’yi aşan kısmının Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinde yer alan ve
“Öğrencilere eğitim harç ve burs desteği, Fatih Projesi ve Taşımalı eğitime” ayrılan
ödeneklerden oluştuğu;
• 5 milyar TL’ye yaklaşan bir kısmın Sağlık Bakanlığı bütçesinde yer alan “Özürlü evde
bakım desteği” gibi kalemlerden oluştuğu ve
• 10 milyar TL’yi biraz aşan bir kısmın ise Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesinde yer
alan “Ödeme gücü olmayanlara prim desteği ve 65 Yaş üstü ve muhtaçlara yapılan
maaş ödemelerine” ayrılan ödeneklerden oluştuğu görülür.
• Yani asıl olarak eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının birer parçaları
olarak görülmesi gereken ve ilgili bakanlıkların bütçelerinde yer alan bazı
harcamalar sanki ilave sosyal yardım harcamaları gibi sunulmakta.
2015 Bütçesi ve sosyal yardım harcamaları
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 55
56. • Daha çok sosyal yardımlarla ön plana çıkan ve Sosyal Yardım Dayanışmayı Teşvik Fonu’nun
işleyişinden sorumlu bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bütçesinin dağılımı bu
konuda önemli.
• 2015 yılında 18,3 milyar TL’lik bir bütçeye sahip olacak bakanlığın harcamalarının sadece %
3,4’ü personel giderlerine ayrıldı.
• Bakanlık asıl olarak özelleştirme mantığına uygun bir biçimde dışarıdan hizmet satın alıyor.
• (örneğin Sevgi Evleri).
• Bu amaçla bu yıl 1,054 milyar liralık hizmet satın alacak ( bütçesinin % 5,8’i).
• Bütçesinin yaklaşık % 49’u ise (9 milyar TL) hane halklarına yapılan transferlerden oluşuyor.
• 2014 yılına göre bu transferler 866 milyon TL (%10) artacak.
• Bu yardımların 4,3 milyar TL’lik kısmı bir bütçe dışı fon olan Sosyal Yardım Dayanışmayı Teşvik
Fonu’ndan yapılacak.
• Böylece yoksullara dönük harcamaların bütçe içindeki payı % 2’nin altında kalacak.
• AKP Hükümetleri döneminde toplamda sosyal yardımları GSYH’nin % 0,2’sinden % 1,43’üne
ulaştı .
• Son 10 yılda dolar milyarderi sayısı 40’a çıktı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 56
2015 Bütçesi ve sosyal yardım harcamaları
57. • Sonuç olarak kamu harcamaları kamusal
finansmandan daha hızlı artar.
• Sosyal sermaye birikimi toplam üretim ve toplumsal
fazlayı artırırken,
• böylece de prensipte sosyal harcama maliyetlerinin
artışını karşılayabilecekken,
• büyük tekelci kuruluşlar ve onların birlikleri bu fazlaya
yeni sosyal sermaye harcamalarında kullanılmak üzere
el konulmasına karşı direnirler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 57
Kamu harcamalarının tarihi
58. • İkinci olarak, belli amaçlar için özel çıkar
grupları, şirketler, sanayiler, bölgesel ya da
diğer sanayi çıkarlarının belli sosyal yatırımların
yapılmasını sağlamak üzere devlet gücüne el
koyması, mali krizi derinleştirir.
• Bu tür girişimler ya meşrulaştırılarak ya da
kamuoyunun dikkatinden kaçırılarak yapılır.
• İşçiler bu yönde taleplerde bulunabilirler, ama
sonucu politik mücadele belirler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 58
Kamu harcamalarının tarihi
59. • Sosyal sermaye birikimi ve sosyal harcamalar bir
politik çatı altında ortaya çıktığından; kamu
hizmetlerinde büyük çaplı israf, dublikasyon, çakışma
ortaya çıkar.
• Yani, mali istikrar, yönetsel beceri vb açılarından
sosyal sermaye birikimi ve sosyal harcamalar oldukça
irrasyonel bir süreci temsil eder.
• Birçok yolla bütçe kontrolü üzerinden mücadele yürür
ve bu mücadele sistemin mali kapasitesini yıpratır ve
sistemin artık üretme kapasitesini tehdit eder.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 59
Kamu harcamalarının tarihi
60. • O’Connor, harcama teorisini Marxist anlamda
büyümeye katkı veren üç harcama türü
arasındaki farklılıklara dikkat çekerek yapar:
• (i) Sosyal yatırımlar (ii) Sosyal tüketim (iii)
Sosyal masraflar/giderler.
• İlk ikisi özel sermaye birikiminin verimliliği için
geçerlidir, artı değer yaratır, üçüncüsü ise
sosyal uyum için şarttır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 60
Kamu harcamalarının tarihi
61. • Musgrave ise, O’Connor’un kamu harcamalarına ilişkin
bu tespitlerinin tam olarak açıklayıcı olmadığından
hareketle, alternatif olarak kamu harcamalarının
ekonomik ve sosyal nedenlerle ve politik ve sosyal
nedenlerle ayrıştırılıp açıklanabileceğini ileri sürer.
• İlk grup olan tahsis edici nedenler, verili bir zaman ve
yerde etkin ürün karmaşasının oluşumunu anlatır ki
bu gelir, teknoloji ve demografik unsurlara vurgu
yapar.
• Bu durum hem sermaye hem de tüketim malları için
geçerlidir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 61
Kamu harcamalarının tarihi
63. • 1870’lerden bu yana, bugünün tüm
sanayileşmiş ülkelerinde kamu harcamaları
ciddi biçimde artış gösterdi.
• 1980’lerden itibaren artış hızı yavaşladı hatta
bazı ülkelerde düşüş görüldü.
Kamu Harcamalarındaki Artışı Açıklayan Teoriler
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 63
64. • 19.yüzyılda klasik iktisatçılar, siyaset bilimciler ve felsefeciler
genelde minimal iktisadi fonksiyonlarla sınırlandırılmış bir
devleti savundular.
• A. Smith devletin iktisadi fonksiyonunu, bireylerin ticari
faaliyetlerini kolaylaştıran, ancak özel sektör için de yeterince
karlı olmayan alanlarda işler yapmakla ve temel eğitimin
verilmesiyle sınırlandırdı.
• “Bırakınız yapsınlar felsefesi” ni savunan Klasikler için devletin
rolü sadece etkin kaynak tahsisi ile sınırlı olduğundan birçok
gelişmiş ülkede küçük devletler varlık gösterdi.
• Kamu harcaması / GSYH :
• 1870’ler= % 11 (ABD: % 7) ve 1913 = % 12.
Kamu Harcamalarındaki Artışı Açıklayan Teoriler
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 64
65. • I. Dünya Savaşı kamu harcamalarını ciddi bir
şekilde artırdı.
• Peacock ve Wiseman (Sıçrama Tezi) : Savaşın
finansmanı için toplanan yüksek vergiler savaş
sonrasında da yüksek kamu harcama düzeyini
sürdürebilmek amacıyla kullanıldı.
• Savaşın hemen sonrasında Kamu harcaması /
GSYH oranı ortalama % 19 oldu.
• Türkiye’de 1999 sonrası konulan iletişim vergileri
(deprem vergileri)
I. Dünya Savaşı
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 65
66. • “Büyük Bunalım” bir piyasa başarısızlığı olarak algılandı.
• Genişletici mali politikalar ve sosyal güvenlik politikalarıyla depresyon
aşılmaya çalışıldı.
• 1930’ların ortalarından itibaren Hitler faşizmi tehlikesi gerekçesiyle
askeri harcamalar artırıldı.
• Bu gelişmeler kamu harcamalarını ciddi olarak artırdı:
• 1937 yılında kamu harcaması / GSYH oranı, 1913’tekinin iki katına
çıkarak % 23’ü buldu.
• Bu artışın kısmi bir nedeni Büyük Depresyon sonucunda GSYH’nin
küçülmesi ve devletin yeniden bölüştürücü rolünün ön plana
çıkmasıydı.
• Kapitalizm Büyük Depresyon’dan «askeri Keynesyenizm- savaş
harcamaları» ile çıktı (askeri sanayi kompleksi).
I. Dünya Savaşı Sonrası Dönem: “Bırakınız Yapsınlar” Dönemi’ nin sonu
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 66
67. • Kamusal müdahalelerin ve kamu harcamalarının altın dönemi.
• Kamu harcaması / GSYH oranı :
• 1960’ta % 28 iken, 1980 yılında % 43 oldu.
• Hiç bir gelişmiş ülkede bu oran % 30’ un altına düşmezken, bazılarında
( İsveç, Belçika ) % 50’ yi aştı.
• Bu dönemde savaş ya da depresyon gibi olağanüstü durumlar mevcut
değildi ve demografik gelişmeler kamu maliyesi ile uyumluydu.
• Bu artışın nedeni, devletin rolü konusundaki geleneksel düşüncenin
değişmesi.
• Fordist üretim tarzı : Emek ve sermayenin ateşkesi
1960-1980 Dönemi : Keynesyen Paradigma ve Sosyal Refah
Devleti
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 67
68. • Musgrave :
• Modern devletin tahsis, istikrar ve yeniden bölüşüm fonksiyonlarını üstlenmesi
gerekir.
• Kamusal mal ve dışsallıklar konsepti de devlet için genişletilmiş bir tahsis
fonksiyonunu öne çıkarttı.
• Sosyalist düşüncenin Batı’da da yaygınlaşması yeniden bölüşüm fonksiyonunu
önemli kıldı.
• Lerner, Klein ve Hansen : «Devlet özellikle işsizlik konusunda çözüm üretir».
• Galbraith : «Denk bütçe anlayışının modası geçti. Halkın yoksulluğu kamu
harcamalarının artırılmasıyla hafifletilebilir. Sosyal sigortaya karşı çıkmak
Malthuscu ve Ricardocu bir yanılsamadır. Kamu harcamaları vatandaşların riskini
azaltır».
• Tobin : «Artan vergileme büyümenin bedelidir».
• Bu dönemde büyük bir kamu sektörü savunusu, planlama ve program bütçeleme
sistemleriyle de güçlendirildi, bu sistemlerin kamusal harcamaların etkinliğini
artırdığı inancı yaygınlaştı.
1960-1980 Dönemi : Keynesyen Paradigma ve Sosyal
Refah Devleti
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 68
69. • Keynes ve sosyal demokrat hükümet politikaları
birbirine eş tutulur.
• Keynes’in sosyal demokrasiyle ilişkisi tam
istihdamın sağlanması ve gelirin yeniden
bölüşümüyle sınırlıdır.
• Keynes / Genel Teori’ de piyasaları tam istihdamı
sağlayamadığı ve geliri adaletsiz dağıttığı için
eleştirirken,
• Kapitalizmi bireysel özgürlüklerin, tercih hakkının
ve girişimciliğin teminatı olarak gördü.
Keynes ve Sosyal Demokraside Kamu Harcamaları
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 69
70. • Keynes’ in bu tespitleri, kapitalist devletin müdahale alanını belirledi.
• Keynes’ ten önce sosyal demokratlar tam istihdamın ancak üretim araçları
üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılarak kamuya devredilmesiyle
sağlanabileceğine inanıyorlardı.
• Çünkü Ricardo ve Marx’ a atfen kapitalist sınıfın kâr paylarını koruyabilmek
için “yedek sanayi ordusu” bulundurduğunu düşünüyorlardı.
• Kâr ortadan kalkınca işsizlik de ortadan kalkacak, işçi emeğini
sömürtmeyecek, çalışmak isteyen herkes iş bulabilecekti.
Keynes, Sosyal Demokraside Kamu Harcamaları
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 70
71. • Keynes : «İşsizliğin nedeni belirsizlikler yüzünden özel yatırımlardaki
döngüsel düşmelerdir.
• Sermaye stokunun kamulaştırması gerekli değildir.
• Yatırımların sosyalleştirilmesi yeterlidir».
• Keynes özel mülkiyet kurumuna sadık kaldı.
• Devlet tam istihdam düzeyinde yatırım yapılmasını sağlayacak bir satın
alma gücü yaratacak kadar harcama yapmayı garantilerse, sanayi ve
yatırımlar özel sektörün eline bırakılabilir.
• Bu PP ve MP ile yapabilir : Düşük faiz + kamusal yatırımlar.
Keynes, Sosyal Demokraside Kamu Harcamaları
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 71
72. • Keynes sosyal demokrat hedeflere mülkiyeti değiştirmeden ulaşmayı
benimsedi.
• Yeniden bölüşüme daha fazla tüketim harcaması- dolayısıyla da daha
fazla yatırım yapılmasını sağlayacağı için taraftar oldu.
• Düşük faiz sermayesinin kirasıyla geçinen rantiyenin ötenazisi
demekti.
• Piyasalar esas, kamu sadece tamamlayıcıydı.
• Yapılacak kamusal yatırımlar özel sektöre rakip değil, onun verimliliğini
yükselten tamamlayıcı nitelikte yatırımlar olacaktı.
Keynes ve Sosyal demokraside Devlet
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 72
73. • Büyük Depresyon’ un ardından ABD,
• Tennesse Valley Authority (TVA) adlı bir kamusal alt
yapı inşaatı projesiyle baraj, elektrik santralleri, yol
yapımlarını gerçekleştirdi.
• Civilian Conservation Corp (CCC) projesiyle işsizler
işe alındı ve bunlar milli parkların yeniden
ağaçlandırmasında, yol yapımında, sel baskınlarının
kontrolünde ve diğer kamusal işlerde çalıştırıldılar.
• II.Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında çok büyük çaplı
savunma harcaması yaptı.
Büyük Depresyon sonrası kamu
harcamalarındaki artış
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 73
74. • 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından kamu
harcaması miktarı 100 milyar $ artırıldı ve bu para
New York ve Washington DC’ nin yeniden
inşasında kullanıldı.
• Bu harcama paketi içinde havalimanları, köprüler,
tüneller, enerji santralleri, CIA harcamaları,
savunma sanayi personelindeki artış, biyolojik ve
kimyasal terörizme karşı araştırmalar vb yer
almıştır.
• Bu harcamalar hem yatırımcı ve tüketici güvenini
artırmış hem de topla talebin artmasına yardımcı
olmuştur.
2001 sonrası kamu harcamalarındaki artış
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 74
75. • Kamusal İnşaat, alt yapı harcamaları, sosyal
refah harcamaları (sosyal konut), okul,
hastane harcamaları yapılıyor.
• Mâli teşvikler: İngiltere : 30 Milyar $, Obama
(ABD) : 600 Milyar $, Çin : 586 Milyar $, AB :
200 Milyar $ .
• Vergi iadeleri, işsizlik yardımları vb. doğrudan
ödemeler yapılıyor
2008 Krizi sonrasında kamu harcamalarında
artış
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 75
76. • Mali teşviklerin 2/3’ü kamu harcamaları:
-Alt yapı yatırım harcamaları:Büyük ölçüde ulaştırma ağı yatırımları( Kanada,
Fransa, Almanya, G.Kore)
• Bazı ülkeler, ihtiyaç halindeki kesimlere destek planları açıkladı (işsizlik
yardımlarını artırmak gibi: Rusya, İngiltere ve ABD), yoksullara nakit desteği
(G.Kore) ve çocuklara yardım paketi (Avustralya, Almanya) ve emeklilere
destek paketi açıkladı (Avustralya, Kanada).
• Bazı G-20 ülkeleri KOBİ’lere, stratejik ve hassas sektörlere (inşaat:
Almanya’da enerji etkin bina yapımı ve renovasyonu için), savunma ve tarım
(Rusya) destek paketi hazırladı.
• Bazı ülkeler eğitim ve sağlığın iyileştirmesi için uzun vadeli destek planları
(Çin, Avustralya çevre dostu teknolojiler için destek planları (Çin, Almanya ve
İngiltere) açıkladı.
2008 Krizi sonrasında kamu harcamalarında artış
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 76
77. • Neo liberal iktisatçılar Buchanan ve Friedman , Üçlü Tahsis’ i eleştirdi.
• Yüksek kamu harcamaları ve vergilemenin olumsuz etkileri ve kayıt dışılık
gibi konular ön plana çıktı.
• Kamusal açıklar ve sürekli artan kamu borç stoku kamusal müdahalelerin
haklı zeminlerini ortadan kaldırmaya başladı.
• Buchanan (1975):
• Kamusal müdahaleler, özel girişim isteklerini, özel mülkiyet haklarını,
ekonomik özgürlükleri tehdit ediyor ve gelecek kuşakların gelirlerini ipotek
altına alıyor.
1980’ler ve 1990’lar: Kamusal müdahalelerin sorgulandığı-
azaltıldığı dönem :Leviathan Devlet
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 77
78. • Devleti var eden ve böylece giderek daha büyük bütçeye sahip olmasını gerekli
kılan etken seçmenlerin, politikacıların (bakanların), bürokratların-
teknokratların yapılarında var olan giderek büyüme, genişleme eğilimidir.
• Çünkü bu kesimler daha fazla harcamaya önceden beri eğilimlidirler ve hizmet
sunumunun düzeyi ve mesleki standartları hep kendi menfaatlerini maksimize
etme amacına göre belirlerler (patronaj, kadro, güç mdaksimizasyonu).
• Devlet kendisine hizmet veren bir canavara (Hobbes: Leviathan) dönüşür .
1980’ler ve 1990’lar: Kamusal müdahalelerin sorgulandığı-azaltıldığı
dönem :
Leviathan Devlet
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 78
79. • Tüm bu gelişmelere rağmen, bir iki istisna
dışında, ülkeler genelde kamu sektörünü arzu
ettikleri ölçüde küçültemedi.
• Kamusal düzenlemeler hafifletilmiş olsa da ve
bu harcamaların artış hızı yavaşlamış olsa da,
kamusal harcamalar ılımlı bir biçimde artmaya
devam etti.
• Kamu harcaması / GSYH oranı 1990 yılında
ortalama olarak % 45’ ten 1996 yılında % 46’
ya çıktı.
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 79
80. • Kamu harcamalarında artışın ardındaki
faktörler çok çeşitli.
• Bu durum kamu harcamalarındaki artışı
açıklamaya çalışan çok sayıda yaklaşım, teori ve
modelin geliştirilmesine neden oldu.
• Bu açıdan kamu harcamaları;
• Reel harcamalar, transfer harcamaları ve sosyal
harcamalar biçiminde ayrıştırılarak
incelenebilir.
KAMU HARCAMALARINDAKİ ARTIŞI AÇIKLAMAYA YÖNELİK MAKRO VE
MİKRO MODELLER
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 80
81. • 1) Reel harcamalar: Hem üretimde kullanılan işgücü
gibi, mal ve hizmet alımı gibi harcamaları içeren
tüketim (cari) harcamalarını
• Hem de makine-ekipman, bina/arazi gibi sermaye
mallarına yapılan harcamalardan oluşan yatırım
harcamalarını kapsar.
• Bu harcamalar üretken kaynakları harekete geçiren
üretimi artırmaya dönük harcamalardır.
Reel Harcama- Transfer Harcaması-Sosyal Harcamalar
(tekrar)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 81
82. • 2) Transfer harcamaları : Üretim faktörleri
alımı(kullanımı) için yapılmayan, daha ziyade
üretim sübvansiyonları, borçlanma karşılığı faiz
ödemeleri, işsizlik, emeklilere ve yardıma
muhtaçlara yapılan sosyal refah ödemeleri gibi
gelirin yeniden bölüşümüne neden olan
harcamalar.
• Emeklilere, işsizlere, ihtiyaç halindeki gruplara
yapılan ödemeler ve eğitim ve sağlık gibi
harcamalar sosyal harcamalar olarak da
adlandırılır.
Reel Harcama- Transfer Harcaması-Sosyal Harcamalar
(tekrar)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 82
83. • Ekonomik gelişme ve kalkınma sürecinde reel harcamalar ön planda.
• Gelişmenin belli bir aşamasında bunların yerini ağırlıklı olarak transfer
harcamaları ve sosyal harcamalar alır.
• Az gelişmiş ülkeler:
• Gelişmişlik ve kalkınmışlık düzeyleriyle doğrudan ilişki kurulmaksızın,
ekonomik istikrarsızlıklar, mali açıklar, borçlanma gereksinimi gibi
zorunluluklar nedeniyle, özellikle de faiz ödemeleri şeklindeki
harcamalar giderek kamu harcamalarının önemli bir kısmını
oluşturmaktadır.
Reel Harcama- Transfer Harcaması-Sosyal Harcamalar
(tekrar)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 83
84. Kamu harcamalarının GSYH içindeki payı
1870 - 1995
1870’ler 1913 1937 1960 1970 1980 1990 1995
I. Reel Harcamalar 4.6 ----- 11.4 12.6 ---- 17.9 17.4 17.3
-Savunma Harcamaları 4.0 (1900) 2.4 (1920) 3.7 3.4 ---- 2.5 ---- 2.0
II. Sübvansiyon ve
transferler
1.1 ----- 4.5 9.7 15.1 21.4 ---- 23.2
III. Sosyal Harcamalar
-Eğitim H. 0.6 1.3 2.1 3.5 ---- 5.8 6.1 (1993-94)
-Sağlık H. ---- 0.3 (1910) 0.4 (1930) 2.4 ----- 5.8 ---- 6.4 (1994)
-Emeklilik/Sos. güvenlik H.---- 0.4 (1913)
ve 1.2 (1920)
1.9 4.5 ----- 8.4 8.9 9.6 (1993)
-İşsizlik Yardımları ---- ----- 1.3 0.3 ----- 0.9 1.6 2.7 (1996)
-Diğer Gelir Transferleri ---- ----- ---- --- --- ---- 5.18 (1992)
IV. Faiz Ödemeleri 2.5 2.2 ve 3.1 (1920) 3.4 ---- 1.4 3.1 ------- 4.5
V. Yatırım Harcamaları 2.0 2.8 ve 3.4 (1920) 3.8 3.2 ---- 3.5 ------ 2.9 (1994-95)
Toplam Kamu
Harcamaları
10.8 13.1 ve 19.6 (1920 ) 23.8 28.0 ---- 41.9 43.0 45.0
( 1996)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 84
85. • İki grup model :
• Makro modeller ve mikro modeller.
• Bu modeller talep ve/veya arz yönlü faktörleri içerir.
• Talep yönünden kamusal harcamalar artar, çünkü vatandaşlar gelirleri
arttıkça daha fazla kamusal hizmet talep ederler .
• Arz yönünden daha fazla kamusal harcama yapılmasını isteyenler
halktan ziyade üretim yapanlar, kamu sektöründe
çalışanlar( bürokratlar ) ve politikacılardır.
• Ancak bu modeller kamu harcamalarındaki artışın nedenlerini,
dolayısıyla da kamu sektörünün büyümesinin dinamiklerini kısmi
olarak açıklayabilirler. Metodolojik sorunlardan dolayı test edilmeleri
kolay değildir.
REEL HARCAMALARDAKİ ARTIŞI AÇIKLAYAN MODELLER
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 85
86. • Kalkınma Modeli,
• Organik Devlet Modeli,
• Politik Kısıtlar Modeli,
• Mali Yanılsama Modeli,
• Leviathan Modeli’dir.
MAKRO MODELLER
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 86
87. • Kamu harcamalarının varlığı ekonomik kalkınma için bir önkoşuldur ve
bu harcamaların düzeyi ülkenin eriştiği kalkınma düzeyi tarafından
belirlenir.
• Devlet başlangıçta yol, demiryolu, içme suyu ve sanitasyon gibi fiziki
altyapı yatırımları yapar.
• Kalkınma ve büyüme arttıkça kamusal yatırımlar giderek beşeri
sermaye yatırımlarına kayar; eğitim, sağlık ve refah hizmetlerine dönük
kamu harcamaları ön plana çıkar.
• Bunun nedeni giderek kentleşen toplumdaki artan işbölümünün idari
(yönetsel ) ve koruyucu düzenlemeleri gerektirmesi ve bunun da ancak
kamusal müdahalelerle sağlanabilmesidir.
Kalkınma Modeli
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 87
88. • Kamu harcamalarındaki büyümeyi sınai,
demografik ve yapısal faktörler; bu büyümenin
hızını ise ekonomik kalkınmanın gidişatı belirler.
• Böyle bir kamu harcaması büyümesi
vatandaşların ve hükümetlerin isteğinden
bağımsız olarak ortaya çıkan bir büyümedir .
• Kalkınma modeli Wagner’in, Musgrave’nin ve
kısmen Odle’nin kamu harcamalarındaki
büyümeyi açıklarken kullandığı modeldir.
Kalkınma Modeli
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 88
89. • İktisadi büyüme hızlandıkça kamu sektörünün
ekonomi içindeki payı artar.
• Kamu kaçınılmaz olarak ekonominin
bütününden hızlı büyür.
• Çünkü kamusal hizmetlere olan talebin gelir
esnekliği 1’den büyüktür.
• Böylece talep milli gelirden daha hızlı büyür.
• Kamu sektörünün büyüme hızı milli gelirin
büyüme hızından fazladır.
Wagner Kanunu (19 yy)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 89
90. • Genelde görgül araştırmalar, kişi başına düşen gelirin yüksekliği ile kamusal
harcamaların niteliği ve büyüklüğü arasında pozitif bir ilişkinin varlığını ortaya
koyar:
• Williamson (1961) ve Thorn (1967):
. Kişi başına düşen gelir büyürken, kamu harcamalarının
GSMH içindeki payı da büyür.
. Gelir artarken, cari harcamaların GSYH içindeki payı artar.
. Sosyal harcamaların toplam kamusal harcamalar içindeki
payı artar.
• Sackey (1980): 12 AGÜ’ nün kamu harcamaları ve gelir ilişkisini zaman serileri
analizleri ve regresyon analizleri kullanılarak sınandı. Bulgular, Wagner
Kanunu’ nu uzun dönemde desteklemektedir.
Wagner Kanunu : Görgül araştırmaların sonuçları
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 90
91. • Arısoy (2005): 1950- 2003 yıllarını kapsayan veriler kullanıldı ve
Wagner Kanunu’nun bulguları doğrulandı.
• Terzi (1998): 1938-95 dönemi yıllık verilerini kullandığı çalışmasında,
GSYH ile kamu harcamalarının birlikte hareket ettiğini ve bu
nedensellik ilişkisinin GSYH’ dan kamu harcamalarına doğru
biçimlendiğini ortaya koydu.
• Şimşek (2004): 1965 – 2002 dönemi yıllık verilerinin kullanıldığı
çalışmada, hem kamu harcamalarından GSYH’ ya, hem de GSYH’dan
kamu harcamalarına doğru bir nedensellik ilişkisi tespit edildi. Bu
çalışmada hem Keynesyen Teori hem de Wagner Kanunu doğrulandı.
Wagner Kanunu : Görgül araştırmaların sonuçları : Türkiye
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 91
92. • Musgrave talep yönlü etkiler üzerinde yoğunlaşır.
• Kalkınmanın değişik aşamalarında değişik türde kamu harcamaları ön plana
çıkar.
• Kamu harcamalarının belirleyicileri ile bunları çevreleyen koşulları ve sosyal
faktörleri birbirinden ayırmak gereklidir.
• Örneğin, bütçeyi etkileyen politik, sosyal ve kültürel faktörleri ayıkladıktan
sonra sermaye birikimi, kamusal tüketim ve transfer harcamaları üzerinde
yoğunlaşmak gerekir.
• Kalkınmanın başlangıç aşamalarındaki alt yapı şeklindeki sermaye harcamaları
ön plandadır ve kamu harcamalarını bu belirler.
• Özel sermaye birikiminin yetersizliği kamusal sermaye harcamalarının nedenini
oluşturur. Ancak kalkış gerçekleştikten sonra bu ağırlık yavaş yavaş kendisini
ortadan kaldırır.
Musgrave / Kalkınma Aşamaları Tezi
(1969)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 92
93. • Ekonomik faktörler dışında demografik faktörler de etkilidir.
• Nüfusun büyümesi kamusal hizmet talebini artırır. Bu kentlere göçün
beraberinde getirdiği bir sonuçtur.
• Yaş yapısının değişmesi de hizmet dağılımını etkilemektedir. Genç
nüfus ağırlığı ilk ve orta eğitime dönük kamusal harcamaları artırır.
Yaşlı nüfus, emeklilik gibi çok sayıda sosyal refah harcamasını gerekli
kılmaktadır.
• Teknolojik değişiklikler de etkilidir.
• Yaklaşım tam bir kamu harcama teorisi olmaktan uzaktır.
Musgrave / Kalkınma Aşamaları Tezi (1969)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 93
94. • Devletin değişen rolü kamu harcamalarının
gelişimini belirleyen en önemli etkendir.
• Devletin değişen rolü üzerinde sömürgecilik-dış
dinamikler önemli etkendir.
• I. ve II. Dünya savaşı sonrası dönemdeki Karayip
adalarındaki kamu harcamalarının gelişimini
analizinde kullanmıştır.
• Kamu harcamaları üç temel dönemde nicelik ve
nitelik olarak farklılaşmıştır : Sömürgecilik
dönemi, Geçiş dönemi ve Sömürgecilik sonrası
dönem.
Odle/Politik–Tarihsel Aşamalar Yaklaşımı
(1975)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 94
95. • Toplum doğal bir organizma, devlet bu organizmanın kalbidir.
• Bireyin mutluluğu toplumun mutluluğu temel alınarak tanımlanabilir.
• Toplum en üst örgütlenmesi olarak devlet bireyin üstündedir , devlet
kutsaldır.
• Devlet ekonomik hayat ve toplumdaki değişimleri yansıtan ve
vatandaşlarının adına ve yararına kararlar veren bir organdır.
Organik Devlet ve Kamu Harcamaları
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 95
96. • Bu hizmetlerin yeterli bir düzeyde ve etkinlikte üretilebilmeleri için
kamunun sübvansiyon veya doğrudan sunum şeklinde müdahalesi
gereklidir.
• Keza, ekonomi ve toplum giderek karmaşık bir hale dönüştüğünde
piyasa başarısızlığının derecesi de artar.
• Fiyat istikrarının sağlanması , istihdamın korunması ya da artırılması
gibi gerekçelerle de kamunun müdahaleleri artar.
• Devletin bu tür müdahaleleri sonucunda uzun dönemde kamu
harcamaları artar .
Organik Devlet ve Kamu Harcamaları
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 96
97. • 2015 yılı için Cumhurbaşkanlığı’na ayrılan ödenek 397,0 milyon TL.
• 2014 yılı için 199,5 milyon TL idi.
• Bu % 99’luk bir artış demek.
• Bu haliyle Cumhurbaşkanlığı’nın bütçesi , Diyarbakır ve Eskişehir
Büyük Şehir Belediyelerine Genel Bütçeden ayrılan payların
toplamından fazla.
• 104 kamu üniversitenin sayı olarak 94’ünün (% 90) 2015 yılı
ödeneği Cumhurbaşkanlığı’nın ödeneğinin altında kalıyor.
• Sadece sekiz büyük üniversite Cumhurbaşkanlığı bütçesinden fazla
ödeneğe sahip olacak.
•
2015 Bütçesi?
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 97
98. • Vergi mükellefleri demokratik süreç
aracılığıyla kamusal hizmetleri ne ölçüde
finanse etmek istediklerini ortaya koyarlar.
• Vergi ödeme arzusu kamu sektörünün
büyüklüğünü belirler. Bu arzu ise sadece
gelire bağlı değildir.
• Savaş, açlık ve diğer ulusal düzeydeki kriz
dönemlerinde kamu harcamaları daha fazla
artabilir.
Politik Kısıtlar Modeli
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 98
99. • Bütçe Açığı ve Kamusal Harcamaların Artışı Tezi (Wagner-Buchanan
Provakatif Tezi) (1977):
• Gelecekte alınacak vergiler mali yanılsamaya uğrayan seçmenlerce
hafife alınır.
• TV reklamları vb çok sayıda etken bireylerin tüketim davranışlarını
etkiler ve onları gerçekçi olmayan beklentilere sokar (Santa Claus
Sendromu).
• Kamusal harcamaların bir alternatif maliyeti olduğunu seçmenler idrak
edemez.
• Bu da kamu hizmetlerine olan talebi ve beraberinde de kamu
harcamalarını artırır.
• Bütçe açıkları kamu harcamalarında artışlara neden olur.
•
Mali Yanılsama Modelleri (fiscal illüsion)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 99
100. • Mükellefler mali yanılsama nedeniyle ödedikleri vergilerin
büyüklüğünü tam olarak algılayamazlar.
• Böylece vatandaşlar kamu harcamalarının kendilerine olan
maliyetlerini tam olarak kavrayamazlar ve daha çok kamu harcaması
talep ederler.
• Mali yanılsamaya yol açan faktörler:
• (-) Vergi sisteminde, fiyatın içine yedirilmiş yani daha az
gözlemlenebilir vergilere doğru kayma (içki, sigara, petrol, ÖTV).
• (-) Vergi sisteminin giderek karmaşık bir hale gelmesi. Böylece çok az
insan gelirleri, tasarruf ve yatırımları ve harcamaları üzerinden ne
kadar toplam vergi ödediğinin farkındadır.
• (-) Mali sürüklenme ve bütçe açıklarının giderek borçlanma yoluyla
karşılanması.
Mali Yanılsama Modelleri (fiscal illüsion)
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 100
101. • Bireyler tam tersi yönde hareketle, kamu harcamalarının faydalarını
küçümseyip, maliyetleri abartabilirler.
• Bu durum da kamu harcamaları azalabilir.
• Eleştiriler:
• Tanzi : Yapısal ve politik nedenlerden dolayı , azgelişmiş ülkelerde kamu
harcamalarındaki artışlar bütçe açıklarına yol açar.
• Howard : IMF İstikrar politikaları nedeniyle mali yanılsama söz konusu
değildir. IMF tam tersine kemer sıkmayı öğretir.
Mali Yanılsama Modelleri (fiscal illüsion) / Eleştiri
Doç. Dr. Mustafa Durmuş 101
102. • Maliye tarihi araştırmaları daha ziyade feodal toplumdan (9yy-15yy
/ Orta Çağ) modern kapitalist topluma kadarki süreyi kapsar.
• Ancak feodalite öncesinde de vergileme söz konusudur.
• Vergilerin kalıcı bir gelir yaratma amacıyla alınmaya başlamasının
tarihi devletlerin tarihi kadar eskidir.
• Devletler açısından en eski vergileme biçimi, genellikle yoksul
köylülerce arz edilen ücretsiz emek gücüdür
• (corveé- angarya).
• Böyle bir vergileme Batıda 18yya , diğer uluslarda ise 19yya kadar
sürdü.
• Zorunlu askerlik bir tür corveé vergisidir.
• Antik Mısır dilinde emek ile vergi kavramları eşanlıdır (labour tax).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 102
Vergilemenin tarihi
103. • Mezopotamya’da en eski vergi ‘tithe’ adı verilen, toprak
sahibinin ürününden devlet için alınan yüzdelik bir pay idi.
• Mısır’da 5. Hanedan döneminde (MÖ 2390) hububattan
vergi alınıyordu.
• Yine hububat ilk kez Çin’de MÖ 408 yılında emek gücü
arzının yerine geçen ilk vergiye konu edilen ürün oldu.
• Yazılı kaynaklar verginin hem Batıda hem de Doğuda en az
2500 yıldır uygulandığını ortaya koyuyor.
• Vergiye isyanlar da en az bu kadar eskidir.
• İncil’de üretilen ürünün onda birinin (tithe ), yeniden
bölüşüm ve kilisenin faaliyetlerinin finansmanı amacıyla
tüketilmeden bir kenara ayrılması gerektiği yazılıdır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 103
Vergilemenin tarihi
104. • Trotman, Antik Yunan’da kamusal faaliyetlerin doğrudan
zenginlerce finanse edildiği ileri sürer.
• Kilise’de komünyon yani ekmek ve şarap takdisi ayini/duası ( liturgy
) onurlu bir kamu görevi olarak kabul edilirdi ve bu duayı ettiren
kişi hem duanın organizasyonundan hem de bunu gerektirdiği
maliyetlerin karşılanmasından sorumluydu.
• Ödeme miktarı önceden belirlenmez, bu harcamayı yapacak kişinin
durumuna göre değişirdi.
• Öyle ki ihtiyaçtan daha fazlasını ödemek, finanse etmek çok onurlu
bir iş olarak topluma ilan edilirdi.
• Böylece dini festivalleri, spor karşılaşmalarını, tiyatro eğlencelerini
finanse etmekle başlayan bu komünyonlar daha sonrasında gemi
yapımcılığı, yol bakımı, orduya mısır tedariki ve askerlere kalacak
yer temini konularının finansmanını da üstlenmişlerdi.
•
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 104
Vergilemenin tarihi
105. • Roma İmparatorları (MÖ 44- MS 476), Helenistik
uygulamaları sürdürerek komünyonların kapsamını genişletti.
• Örneğin rekabete konu olan işlerin sahiplerinden bağış
yapmaları istenirdi.
• Bu bağışlar sonraları düzenli ödemelere dönüştü.
• Devletin giderek büyümesi ve faaliyetlerinin artması düzenli
ve giderek artan gelir ihtiyacını ortaya çıkardığından bu
ihtiyaç zorunlu tahsilâtlarla karşılandı bu da vergi
sistemlerinin doğmasına neden oldu.
•
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 105
Vergilemenin tarihi
106. • Yunan şehir devletleri (MÖ 300) ve
İmparatorluğun başvurduğu ilk vergiler liman
vergileridir.
• O dönemin koşullarında dış ticaretin hacmi
dikkate alındığında bu vergilerin önemi ortaya
çıkar.
• Diğer bir vergi ise ‘teleno’ adı verilen ve
gelecekle ilgili kehanet/görüş almak
isteyenlerin ( kâhinlerden/oracle’de ) ödedikleri
bir vergiydi ( MÖ 191 ).
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 106
Vergilemenin tarihi
107. • J. Sezar’ın imparatorluk yıllarında (MÖ 49–44) Roma Hükümeti hali
hazırdaki ithalat vergileri ve diğer vergilere ilave olarak % 1 oranında genel
satış vergisi alırdı.
• August ve sonrakiler dönemlerinde ‘tribute’ biçiminde ‘tribitum’ adı
verilen, halktan alınan vergilerin büyük bir kısmı ve arazi ve baş vergisi gibi
dolaysız vergilerdi.
• Devletlerin ya da eyaletlerin yöneticileri elde ettikleri güvenlik/koruma
hizmetlerinin karşılığında imparatorluğa vergi ödüyorlardı.
• Burada önemli olan Roma’da alınan bu vergilerin zorunluluk temelinde
tahsil edilmesiydi.
• Hz İsa: «Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrının hakkını Tanrıya vermek
gerekir.»
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 107
Vergilemenin tarihi
108. • Bizans İmparatorluğu’nun (MS 5 yy- 15yy) en hızlı
döneminde imparatorluk oldukça karmaşık bir
vergileme sistemine sahip.
• Bu sistem M.S. 6. yy’da İmparator Jüstinyen’in mali
konularda bir dahi olduğu kabul edilen Hazinecisi
Kapadokyalı John tarafından geliştirildi (John the
Cappodocian ).
• Vergileme asıl olarak toprak, emlak/servet üzerineydi.
• Yani sahip olunan servete göre kişiden vergi alınıyordu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 108
Vergilemenin tarihi
109. • Reel servet üzerinden alınan vergiler Orta Çağ Avrupa’sının
önemli bir gelir kaynağıydı.
• Fransa’da ‘Hearth Tax’, Almanya’da Vermögensstemer (emlak
üzerinden alınan bu vergi 1997’ ye kadar devam etti).
• 18. yy’da İngiltere’de Pencere Vergisi (Window Tax – servetin
karinesi olarak pencere sayısı dikkate alınırdı).
• Hindistan’da hem Moğol hem de İngiliz sömürgeciler dönemindeki
toprak/arazi vergisi (land tax) servet vergilerinin en temel
örnekleriydi.
• Vergi köy başına ve hasılatın yarısına kadar alınırdı. 19. yy’ da bu
vergi tüm gelirlerin 1.5 katına kadar çıkarken, 1947 bağımsızlık
yılında % 7’ ye inmişti.
• Arazi vergisi ile ilgili en başarılı örneklerin başında 1868-1912 yılları
arasında Japonya’da uygulanan Meiji Restorasyonu dönemindeki
arazi vergisi uygulaması gelir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 109
Vergilemenin tarihi
110. • Feodalizmin tasfiye edildiği, ulusal birliğin ve güçlü bir
Japon devletinin kurulduğu 40 yıllık bir dönemi anlatan
Meiji döneminde uygulanan arazi vergisi hem tarımda
verimliliğin artmasına hem de devlet eliyle
sanayileşmenin gerçekleştirilmesi için tarımdan
sanayiye kaynak aktarılmasında temel rol oynadı.
• Bu dönem kamu gelirlerinin ortalama % 70’ ini
oluşturan arazi vergisi Japon kalkınması ve özel
sermaye birikimi aracılığıyla sanayileşmesinin temel
finansman kaynağını oluşturdu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 110
Vergilemenin tarihi
111. • Tüm bu örneklerde kamu otoriteleri servetin en önemli biçimini gözlemiş,
değerlemiş ve vergilemişlerdir.
• Devletler, arazi kayıtlarını güncelledikçe gelirlerini koruyabilmişlerdir.
• Ancak günümüzde bu tür vergilerin katkısı ihmal edilebilecek kadar az.
• Bunların dışında “duties” adı altında limanlarda tahsil edilen ve asıl olarak
gıda, et, mısır yağı, at ve at arabaları üzerinden bir vergi alınıyordu.
• Vergisini ödemeyen mükelleflerin hazineye çıplak ya da ölü olarak teslim
edildikleri yazılıdır.
• Kısaca, savaşı finanse etmek, kilise ve saray giderlerini finanse etmek ve
büyük imparatorluğun yönetimi için düzenli gelire ihtiyaç vardı.
• Osmanlı’da da yöneten sınıfın (Padişah/saray+Askeri bürokrasi/ Sipahi +
Ulema) ihtiyaçlarını karşılamak ve yeniden üretimi sağlamak için alt yapı
hizmetleri (yollar, kanallar vs) için vergi alınmaktaydı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 111
Vergilemenin tarihi
112. • 14. yy’da Tunus’ta yaşamış olan ünlü tarihçi İbni
Haldun şunları yazmıştı:
• “ Kültürel girişimcilik arttıkça bireysel vergi tarhiyatı ve
bireyler üzerinden alınan vergiler de arttı.
• Buna paralel olarak vergi konuları genişlerken ziraat
işçileri, çiftçiler başta olmak üzere hiç kimse ya da
faaliyet vergi dışı kalmayacak şekilde vergi tabanı
genişletilmeye başladı.”
•
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 112
Vergilemenin tarihi
113. • Feodal devlet kendi patrimonyal (babadan kalma)
gelirlerine dayanırken, kapitalist toplumda vergi
devleti bağımsız bir özel mülkiyetin varlığı üzerine
kuruludur ve vergiler bu alandan elde edilir.
• Feodal devlet ve vergi devleti hem anayasal hem de
ekonomik terimlerle tanımlanabilir:
• İlkinde gücün kaynağı egemenin imtiyazıdır ve
senyoraj ve doğal kaynak sömürüsünü içerir.
• Diğerinde ise gücün kaynağı aşkın-yüce mali
otoritenin yenilenebilir tüm kaynakları vergilendirme
yetkisidir
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 113
Vergilemenin tarihi
114. • Kıymetli metallerin para olarak kullanıldığı dönemlerde
feodal egemenler; krallar / senyörler(seigneurs), özel
olarak para talebini karşılamak için madeni para
bastıklarında senyoraj adı altında bir ücret alırlardı.
• Çünkü para basmak yetkisi kendilerine aitti.
• Bu ücret para basım maliyetini aşan yani bir kar marjı
içeren bir ücretti.
• Örneğin, İngiltere kralı 8. Henry gibi bazı krallar gelire
çok ihtiyaç duyduklarında para basarak paranın değer
kaybetmesine, böylece de kaçınılmaz olarak enflasyona
neden olurlardı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 114
Vergilemenin tarihi
115. • Sonraki yıllarda banknotun icadı hem kıymetli maden
kullanımıyla ilgili nakliye, stok gibi alanlarda tasarrufa
yol açtı, hem de hükümetlerin kar marjını yükseltti.
• Öyle ki basım maliyetleri minimal kaldığında kar marjı
neredeyse nominal değere eşit hale geldi.
• Bu nedenle de senyoraj hükümetler için temel bir gelir
kaynağı olduğundan hükümetler her zaman para
basma hakkını ellerinde tuttular.
•
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 115
Vergilemenin tarihi
116. • Senyoraj yoluyla para basılması mevcut parayı ellerinde
tutanlar açısından zorunlu bir satın alma gücü kaybı
anlamına geldiği için, para sahipleri için bir zımmi vergi
uygulaması olarak değerlendirildi.
• Bu nedenle de senyoraj, enflasyon vergisi olarak da
adlandırıldı ve karşı çıkıldı.
• Bugün senyoraj üzerinden en fazla gelir yaratan ülke
ABD’dir. Neden?
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 116
Vergilemenin tarihi
117. • Mali sosyoloji, mali rejimleri, politik, ekonomik ve kültürel
faktörlerin içinden kavramsallaştırır.
• Goldsheid’e göre, vergileme sınıf mücadelesinin,
Schumpeter’e göre ise, gruplar arasındaki çatışmanın
alanıdır.
• Yani mali rejimler, sınıf, grup çatışmaları ile biçimlenirler.
• Vergi toplama konusundaki çatışmalar sosyal çatışmaların en
eski biçimleridir.
• Goldstone’ye göre (1991), vergileme ile devrimler arasında
bir ilişki vardır.
• Osmanlı’da 15yyda görülen Celali İsyanları örneğinde olduğu
gibi ağır vergilerle köylülerin yoksullaştırılması isyanların ya
da büyük kalkışmaların nedenini oluşturur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 117
Vergilemenin tarihi
118. • Örneğin 14. yüzyılda feodal toplumlarda kabaca iki tür vergi
uygulanıyordu: Baş vergisi (Poll Tax) ve tüketim vergisi.
• Şehirliler, devletin ihtiyacı bağlamında vergiye karşı çıkmıyor,
daha ziyade alınış biçimine karşı çıkıyorlardı.
• Ticaret oligarşisinin saldığı vergi hem adil değildi, hem de
yolsuzluklarla doluydu.
• Şehirli esnaf Poll Tax’e karşıydı. Köylüler üzerinde ise ilave bir
toprak kirası baskısı söz konusuydu.
• Bu konuda 1378–1465 döneminde orta halli bir kentin (S.T.
Flour/Aurergre) vergi ile ilgili durumu şöyle idi:
• Kamu gelirlerinin %50’si tüketim üzerinden alınıyordu ve
büyük çoğunluğu sermaye için harcanıyordu.
• Gelirlerin %30’u servetin vergilendirilmesiyle sağlanıyordu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 118
Vergilemenin tarihi
119. • Vergi isyanlarının büyük kısmının bir diğer nedeni
vergilerin adaletsizliğinin yanı sıra vergilerin alınması ve
kullanılması sırasında ortaya çıkan yolsuzluklardı.
• Londra’da, kraliyetten zenginlere sağlanan vergi
muafiyetleri bir başka isyan nedeniydi.
• Zenginlerin vergiden kaçınabilmesine karşılık, esnafın
vergisini haftalık olarak ödemeye zorlanması isyanın
nedenlerinden biriydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 119
Vergilemenin tarihi
120. • Bu durum Fransa’da çok yaygındı ve ticaret oligarşisinin
yolsuzlukları bu ülkede de isyana neden oluyordu.
• İngiltere’de York Beverly ve Scarborough gibi kentlerde
şehirlilerin de katılımıyla Poll Tax’e karşı ciddi isyanlar
ortaya çıktı.
• Bu dönemde ücret artışları ve çalışma saatlerinin
azaltılması taleplerini içeren direnişler olsa da ağırlık
vergiye tepki biçiminde gelişmekteydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 120
Vergilemenin tarihi
121. • 10 Aralık 1848 tarihinde Fransa’da gerçekleşen köylü
ayaklanmasındaki ana faktör burjuva cumhuriyetinin
köylüyü ezen vergileri olmuştur.
• Daha sonra 1851 tarihinde yaptığı bir darbe ile kendini
imparator ilan eden Louis Bonaparte’in Cumhurbaşkanı
seçilmesini sağlayan köylüler, “artık vergi yok,
kahrolsun zenginler, kahrolsun cumhuriyet, yaşasın
imparator” diye bayraklarla, davullarla ve trampetlerle
sandık başına gidip bağırmışlardı.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 121
Vergi İsyanları
Marx, Fransa’da Sınıf Mücadeleleri
122. • Tarihte görülen en örgütlü vergi isyanı olan Poujade Hareketi
ikinci dünya savaşı sonrasında Fransa’nın içinde bulunduğu
ekonomik koşullardan kaynaklandı. “Poujade hareketinin ortaya
çıktığı bölgenin göç vermesi, büyük merkezlerdeki ticari kesimin
küçük esnaf aleyhine olmak üzere palazlanması, dolaylı vergilerin
yükü, deflasyonist politikaların küçük esnaf ve zanaatkârların iş
hacmini daraltması ve ticari yaşamda durgunluğa girilmesi esnafın
vergi yükünü daha da ağır bir biçimde hissetmesine neden
olmuştur.” (Falay)
Vergi İsyanları
Küçük
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 122
123. • Osmanlı devletinin kuruluşu 13. yüzyılın sonu
14.yyın başında (1299-1300 yılında) gerçekleşti.
• Fakat onun gerçek bir imparatorluğa büyümesi
(ya da yükselişi), İstanbul’un fethinden (1453)
sonra oldu.
• Osmanlı toplumu, kuruluşundan yıkılışına kadar
geçen 600 yıllık tarihi boyunca, birbirinden
oldukça farklı özellikler taşıyan üç ayrı
dönemden geçti.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 123
Osmanlı Toplumu ?
124. • 17. yüzyıla kadar süren birinci dönem:
• Osmanlı devletinin, Asya ve Avrupa’da toprak fethiyle
sürekli genişlediği ve büyük bir imparatorluğa
yükseldiği dönem.
• Bu dönemde Osmanlı Devleti, sosyo-ekonomik ve
siyasal yapısı bakımından, Asyatik üretim tarzı üzerinde
biçimlenen klasik bir Doğu despotizmi özelliğini
yansıtmaktadır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 124
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
125. • 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar süren ikinci dönem:
İmparatorluğun gelişmekte olan kapitalist Batı
karşısında bocalama içerisine girdiği dönem.
• Bu dönemde Osmanlı despotizminin ekonomik
temelini oluşturan toprak düzeni bozulmaya başlar;
devlet yönetiminde yozlaşma ve istikrarsızlık artar;
egemen yönetici sınıf bloku içinde iktidar
mücadeleleri yoğunlaşır ve sistem kendi içine kapanır.
• 19. yüzyılın tamamını kapsayan üçüncü dönem:
İmparatorluğun her alanda çözülüp dağılmaya
başladığı ve giderek Batı’nın yarı sömürgesi haline
geldiği bir çöküş dönemi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 125
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
126. • Osmanlı devletinin kuruluş ve genişleme döneminde, fethedilen topraklar
devletin mülkiyetine geçer ve bu topraklarda yaşayan müslim ve
gayrimüslim nüfus (doğrudan üreticiler), toprağa bağlı vergi yükümlüsü
(reaya) haline getirilirdi.
• Devlete ait bu toprakların idaresi, askeri bürokrasi (sipahi) tarafından
yerine getirilirdi.
• Osmanlı’da askeri bürokrasi, yönetici devlet sınıfı içinde en önemli ve
ağırlıklı kesimi oluşturmaktaydı.
• Yönettiği topraklarda merkezi otoriteyi (padişah-devlet) temsil eden sipahi,
toprakları denetlemek, reayanın ürettiği artık-ürünü (vergi olarak)
toplamak ve savaş durumunda Osmanlı ordusuna asker yetiştirmekle
yükümlüydü.
• Toprakta kurulan bu üretim ilişkisi, ekonomisi savaşa ve toprak fethine
dayanan Osmanlı devleti için çok önemliydi.
• Çünkü topraktaki bu üretim ilişkisi sayesinde, Osmanlı devleti büyük bir
ordu besleme olanağını elde etmekteydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 126
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
127. • Osmanlı toplumunda, asker ya da sivil hiçbir yönetici kendi
adına özel toprak mülkiyetine ve dolayısıyla üretici köylüler
üzerinde kişisel sömürü hakkına sahip olamazdı.
• Mevcut statüko, kişilerin özel servet biriktirmesine ve bu
serveti dilediği gibi kullanmasına izin vermiyordu.
• Yani Osmanlı düzeninde, ne “senyör-serf” ilişkisine, ne de
patrisyen-köle ilişkisine benzer bir ilişki bulunmaktaydı.
• Klasik Osmanlı düzeninde devletin merkezi despotik yapısı ve
toprakta devlet mülkiyetinin egemen biçim olması, merkeze
karşı bağımsız bir gücün oluşmasına, yani senyörleşmeye
asla izin vermiyordu.
• Osmanlı’da mülkiyetin ve egemenliğin tek sahibi,
hükümdarın (padişah) şahsında kişileşen monolitik devletin
ta kendisiydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 127
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
128. • Osmanlı’da sömürü sistemi, bireysel değil kolektif işleyen bir
sistemdi ve devlet dolayımıyla gerçekleşiyordu.
• Doğrudan üreticilerden vergi adı altında çekilip alınan artık-ürün,
önce devletin hazinesinde toplanıyor, oradan da, yönetici sınıfa
(saray erkanı, asker-sivil yüksek bürokrasi ve din uleması) maaş ve
ödüller olarak dağılıyordu.
• Son derecede merkezi ve hiyerarşik-bürokratik tarzda örgütlenen
bu yönetici sınıf piramidinin tepesinde, “toprakları Tanrı adına
yönettiği varsayılan ve bu nedenle kutsallık katına yüceltilmiş olan”
padişah oturmaktaydı.
• Padişah, merkezileşmiş ve yoğunlaşmış devlet gücünün
sembolüydü.
• Oysa Batı’nın antik çağındaki köleci toplumda ve Orta Çağdaki
feodal toplumda egemen sınıfların ve devletin oluşumu tamamen
farklı bir yol izlemiştir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 128
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
129. • Timar sistemi:
• Ebussuud Efendi, Mukaddime: “Arzi miri reayanın mülkü değildir.
Abbasi (İslam) yahut Moğol-Türk (İslam-öncesi) geleneğine göre
toprak, hükümdarın hassa mülküdür”.
• Osmanlılar kuruluş sırasında, onu izleyen yıllarda, Anadolu Selçuklu
toplumundan aldıkları ikta sistemini (dirlik) devam ettirdiler.
• Bu da Osmanlı’daki sipahi timarının ortaya çıkışına neden oldu.
• Osmanlı’da timarlar;
• (i) Sultanın beratı ile devleti idare eden kimselere,
• (ii) Fethedilen topraklardaki eski tımar sahiplerine onları da devlete
katmak için,
• (iii) Taht kavgalarında şehzadeleri tutan devlet ricalini
ödüllendirmek için verilmiştir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 129
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
130. • Sipahi timarlarının karmaşık bir şekli yapısı mevcut.
• Büyüklüklerine göre has, zeamet ve timar olarak üçe ayrıldığı
gibi, her biri kılıç ve terakki gibi iki kısımdan oluşabilir.
• Ayrıca veriliş şekillerine göre teskereli ve teskeresiz olabilir.
• Bundan başka, yurtluk ve ocaklık adları altında, yerel bir
askeri ihtiyacı karşılamak üzere verilmiş tımarlar da vardır.
• Her tımarda ortak olan yön, padişah hasları dışındakiler için,
tımar sahibinin reayadan toprak rantı karşılığı topladığı
vergilere karşılık, devlete hiçbir şey ödemeden askeri bir
hizmeti ifa etmeye mecbur oluşudur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 130
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
131. • Timar sahibi kendi tımar bölgesine göre ayrıntılı bir şekilde
saptanan bir miktar cebeli askeri seferde sultanın emrine vermekle
yükümlüdür, timar sahibi vergi toplar karşılığında devlete asker
verir.
• Timar sahibi mülk sahibi olmadığı gibi, toprakları tasarruf etme
hakkına da sahip değildir.
• Devletin bir memuru, temsilcisi gibidir.
• Kendilerine ait olan hassa çiftlikleri sanıldığı gibi yaygın değildir.
• Genel kural olarak timar hakkı babadan oğula geçmez.
• Halil İnalcık: “Bütün tımarlar doğrudan doğruya sultan tarafından
verildiğinden, bu beylerin özel orduları ile feodal senyörler haline
gelmeleri önlenir.
• Diğer taraftan, Sultan büyük bir kul grubuna malik olduğundan
beylerin gücünü daima tahkik edebilir.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 131
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
132. • Osmanlı Dirlik ya da Timar Sisteminin özü, devletin kendilerine
miri toprakların tasarrufunu bırakmış olduğu reayadan elde
edeceği kamu gelirlerinin tamamını veya bir kısmını, kendi nam ve
hesaplarına tahsil etme yetkisi ile birlikte, bir kısım kamu
görevlilerine tahsis etmesidir.
• Çoğunlukla seyfiyye sınıfına (askeri zümre) yönelik olmakla
beraber, ilmiyye sınıfına (hukukçular ile orta ve yüksek öğretim
elemanları) ve kalemiye sınıfına (bürokratlar) da verilmiştir.
• Bu üç sınıfa Osmanlı toplumunda Ümera (yönetenler)
denilmekteydi.
Varcan:
Maliye Tarihi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 132
133. • Osmanlı dirlikleri dirlik arazisinin gelirine göre
üçe ayrılırdı:
• 1. Has: Yıllık geliri 100,000 akçeden fazla olan
dirlikler.
• Şehzade, vezir, beylerbeyi vb kişilere verilirdi.
• Her 5000 akçesi için bir zırhlı asker beslemek ve
savaşa getirmek zorunluluğu vardı.
Varcan:
Maliye Tarihi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 133
134. • 2. Zeamet: Yıllık geliri 20.000- 100.000
akçe arası dirliklerdi.
• Subaşı, defterdar, alaybeyi gibi kimselere
verilirdi.
• Yıllık gelirlerinin 20.000 akçesi dışındaki
her 5.000 akçe için bir zırhlı asker
beslemek ve savaşa getirmek zorunluluğu
vardı.
Varcan:
Maliye Tarihi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 134
135. • 3. Timar: Yıllık geliri 20.000 akçeye kadar
olan dirliklerdir.
• Sipahi denilen askerlere verilirdi.
• Her 3000 akçesi için bir zırhlı asker
beslemek ve savaşa getirmek zorunluluğu
vardı.
Varcan:
Maliye Tarihi
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 135
136. • Osmanlı toplumunun sınıfsal yapısı
• Osmanlı toplumunun sosyal bileşimi, tepedeki yönetici-
devlet sınıfı (saray, askeri-sivil bürokrasi, din uleması)
ile tabandaki doğrudan üreticilerden (tarımcılar ve
zanaatkârlar) ibaretti.
• Hem tarım komünleri, hem de kentlerdeki zanaatçı
loncaları, merkezi devletin sıkı kontrolü altındaydı.
• Her türlü ekonomik işlem, devlet tarafından
düzenlenmekte ve denetlenmekteydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 136
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
137. • Ulemanın durumu:
• Şeyh ve dervişlere, yaptıkları hizmetleri ödüllendirmek için, sürgit toprak
dağıtılmıştır. Örneğin Ede Balı’nın “dünyesi ve nimeti, davarı çoğ idi”.
• Bu ödüllendirme toprak rantının kurulan zaviyelere terki şeklinde
olmuştur.
• Miri arazinin, toprak, zaviye ve köy olarak tarikat şeyhlerine geçirilişi
çoklukla ikta-istiğlal yoluyla yapılmakta ve karşımıza, bazen hayri, bazen
de aile vakıfları olarak çıkmaktadır.
• Bu vakıfların bazen öşürü alınmakta, fakat bazen öşürü bile zaviyeye terk
edilmektedir.
• Ama bu kesimlere terk edilen toprakların genişliği hâkim mülkiyet
ilişkilerini değiştirecek çapta değildir.
• Kuruluş yıllarında genellikle vakıf yoluyla mülk sahibi olmaya başlayan şeyh
ve dervişler 1. Beyazıt Devri’nden itibaren şehirlerde ulema zümresi olarak
anılmaya başladılar.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 137
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
138. • Askeri zümrenin durumu :
• Sadece ulema değil, askeri zümre de topraklar üzerinde malikâne ve
vakıflar tesis ettiler. Özellikle Akıncı Beylerinin Trakya’daki malikâneleri
çok genişti.
• Ancak, bu mülkiyet şekli, sonraları gelişen aile vakıfları hariç, Osmanlı
mülkiyet ilişkileri içinde istisna niteliğinde ve devletin denetimi altında.
• Bu nedenle de hâkim mülkiyet şekli miri toprak rejimidir.
• Osmanlı toplumunda toprağın, yani üretim aracının sahibi olan hâkim sınıf
devlet olmaktadır.
• Devlet kendiliğinden bir sınıf değil. Ancak, verili mülkiyet ilişkilerinde ve
dolayısıyla devlet tarafından ele geçirilen toprak rantından yararlanan
zümreler tarafından temsil edildiği sürece bir sınıf niteliği kazanır.
• Osmanlı toplumunda devleti temsil eden bu zümreler sırasıyla üçlü: Saray
(Sultan), asker ve ulema.
• Yani, miri toprak rejiminin yarattığı mülkiyet ilişkileri içinde devleti temsil
eden saray, asker (seyfiye) ve ulema (ilmiye) hâkim sınıf olmaktadır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 138
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
139. • Hâkim sınıfın bileşenleri ranttan eşit pay almazlardı.
• Has, zeamet gibi dirlik gelirlerine sahip beylerbeyinin ve
sancak beyi gibi askeri kişilerin yıllık gelirleri ortalama
430.000- 480.000 akça iken,
• bazı timar gelirleri 2000-4000 akça arasında olacak
kadar da düşük düzeyde idi.
• Bu da hâkim sınıf içindeki iktisadi ve çoğu kez siyasi
çatışmalara neden oldu.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 139
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
140. Eyaletler Eyalet gelirleri
toplamı (akça)
Padişah hasları
(%)
Dini vakıflar (%) Dirlikler (%) Toplam dirlik
sahibi sayısı
Rumeli 198,206,192 48 6 46 17,308
Anadolu 129,624, 973 26 17 56 16,668
Diyarbekir 22,778,513 31 6 63 1,071
Halep-Şam 22,778,513 48 14 38 2,694
Mısır 135,460,054 86 14 ----- ----
Toplam 537,929,006 51 12 37 37,741
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 140
Vergilerin dirlik sahipleri arasındaki bölüşümü, Barkan: 1527-
1528 Osmanlı Bütçesi
141. • Padişahın yıllık geliri: 274,3
milyon akçe iken, dirlik
sahiplerinin yıllık ortalama
gelirleri 5723 akçe.
• Yani 52,000 kat fazla.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 141
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
142. • Osmanlı’nın sosyal bünyesinde, Batı’daki gibi
gelişmiş bir tüccar sınıfı yoktu ve olamazdı da.
• Çünkü tarım komünlerinde üretilen artık-ürünün
tamamına yakını devletin elinde yoğunlaşmakta
ve devletin ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kullanılmaktaydı.
• Dolayısıyla, geriye, özel ticarete ve serbest
mübadele ilişkilerine konu olacak bir artık-ürün
birikimi kalmıyordu.
• Bu koşullarda, elbette ki, sistemin içinde bir ticari
sermayenin birikmesi ve dolayısıyla bir tüccar
sınıfının oluşabilmesi de mümkün değildi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş
142
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
143. • Osmanlı toplumunda ticaret, ancak sarayın, ordunun ve kentlerde
oturan asker-sivil yüksek bürokrasinin ihtiyaçlarını karşılamak
üzere yapılan uzak mesafe ticaretinden ibaretti.
• Ne var ki, bu tür bir ticaret de, ya devletin görevlendirdiği
memurlar ya da yabancı ülkelerden gelen tacirler (Osmanlı
sistemine dahil olmayan kimseler) tarafından
gerçekleştirilmekteydi.
• Yani devletin yaptığı şey değişim değeri elde etmek için değişim
(meta ticareti) değil, kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kullanım
değerlerinin bir değişimiydi.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 143
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
144. • Köylünün durumu:
• Osmanlı’da ekonominin esas temelini oluşturan tarım
komünlerindeki doğrudan üreticiler (reaya), kentlerdeki
ekonomik ve toplumsal hayatın tamamen dışındaydı ve kendi
içlerine kapalı bir yaşam sürdürmekteydi.
• Asyatik karakterde olan bu tarım komünlerinde özel
mülkiyet, meta ve mübadele ilişkileri hiçbir zaman
gelişmemişti.
• Çok düşük düzeyde gelişmiş bir işbölümü, tarımla zanaatın
ayrışmamış birliği ve her türlü ihtiyacın komün içinde
karşılanması, bu toplulukları kendine yeterli ve dışa kapalı
ekonomik birimler halinde tutmaktaydı.
• Bu özellikleri nedeniyle, tarım komünleri, Osmanlı despotizmi
altında yüzlerce yıl sürekli kendini tekrarlayan, bitkisel bir
yaşam sürdürdüler.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 144
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
145. • Reaya Arapça’ da sürü demektir.
• Osmanlı toprakları reayanın (müslüman ve
gayrimüslim köylüler) mülkü değildi.
• Fakat toprakları ekip biçmek gibi haklara sahiptiler.
• Belli şartlar karşılığında edinilen bu tasarruf hakkı
varislere de intikal edebilirdi. Ama satılamaz, hibe
edilemez ve vakıf yapılamazdı.
• Soyut devlet; Sultan, ulema ve asker üçlüsünden
oluşan hâkim bir sınıf tarafından temsil edilmektedir.
• Toprağın mülkiyetinden yoksun olan üretici sınıf ise
reayadır.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 145
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
146. • Reaya yönetilen sınıftır ve Osmanlı toplumu sınıflı bir
toplumdur.
• Raiye- birey, üretimin nesnel şartlarından ayrılmamıştır. Bu
bakımdan Osmanlı raiye-bireyi ne köle ne de serftir.
• Toprağı tasarruf ettiğinden dolayı özgür köylüdür. Ne iktisadi
ne de hukuki bakımdan Orta Çağ serfinin tabi olduğu şartlara
uymamaktadır.
• Sipahinin raiyeyi angaryaya koşması yasaktı (yılda sadece 7
gün ürünün sipahinin samanlığına taşınması için).
• Osmanlı toplumunda reaya, mevcut mülkiyet ilişkilerinin ışığı
altında sömürülen anonim sınıfı oluşturur.
• Bu nedenle timarı bırakamaz.
• Diğer yandan toprak ile arasındaki tasarruf ilişkisinden ötürü
(serfe kıyasla) özgürdür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 146
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
147. • Timar sahibinin raiye üzerinde kişisel hiçbir hakkı olamaz.
• Osmanlı insanının asıl çelişkisi de burada: Toprakla kendisi
arasındaki ilişkiden dolayı özgür ama, devletle ilişkisinde
sömürülen sınıfın bir üyesi olarak sömürülen sürüye dâhil.
• Böyle olunca kişi sömürüyü içkin bir olay olarak göremez.
Osmanlı insanının yabancılaşması buradadır.
• Bireysel özgürlük ve sınıfsal sömürülme Osmanlı insanının
asli karakteridir.
• Kendisi anonim (kolektif) olarak sömürülürken, bireysel
olarak, bu sömürüyü algılamasına olanak yok.
• Sömürme onun için dışkın, yaşanılmayan bir olaydır.
• Bundan dolayıdır ki Osmanlı toplumunda sömüren devlet her
zaman meşru görülmüştür.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 147
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
148. • Miri toprak düzeni nispeten gelişmiş bir işbölümü sonucunda
yaratılmış olan artık-ürünün her hangi bir ırki ya da dini zümrenin
elinde toplanmasına ve onun toprağa yeniden yatırılmasına engel
olduğundan etnik gruplar arasında çatışma da çıkmamaktadır.
• Zira artık ürün sadece üstün otorite olan devlete aittir.
• 14 ve 15yylarda Osmanlı köy ekonomisi kullanma değeri üreten bir
ekonomi iken kentlerde paralı ekonomi azgelişmiş de olsa mevcut
ve dolaşım Fatih’e kadar yabancı altın para ile sağlanmıştır.
• Bu nedenle de kentlerde meta üretimi hâkim.
• Nitekim 14 ve 15yylarda reayadan alınan vergiler ayni vergi iken
16yydan itibaren bu ayni vergilere bir de munzam nakdi vergiler
ilave edilmiştir.
• Kendine yeterli ve sınırlı ihtiyaçları olan köy birimlerinin köy dışı
iktisadi ortam ile ilişki kurmalarına bir sebep yok.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 148
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum
149. • Artık ürün miri toprak rejiminden dolayı devlete ya da devletin
memuru olan sipahiye geçer.
• Ayni vergi altında artık ürün doğrudan doğruya artık ürünün bir
kısmının vergi olarak alınması, nakdi vergi altında ise artık ürünün
bir kısmının pazarda mübadele edilerek temin edilen paranın
yatırılmasıyla aktarılır.
• Artık ürünün sahibi ne bireysel köylü, ne de köyün içinde her hangi
bir zümre olduğundan, bunun birikmesi, pazara akması ve
dolayısıyla mübadele ekonomisine katılması söz konusu değildir.
• Küçük tımar sahibi köyde yaşasa bile kötü koşulları nedeniyle
birikim yapamaz.
• Böyle olunca da Osmanlı köy ekonomisinde bölgeler arası kısa yol
ticareti gelişemez ve dolayısıyla yaygın meta üretiminin ön şartları
kendiliğinden sınırlanmış olur.
Doç. Dr.Mustafa Durmuş 149
Divitçioğlu, İnalcık, Akdağ, Varcan, Marx Tutum