1. 1990 – 2005 YILLARINDA LATİN AMERİKA’DA
ÜLKELERİNDE UYGULANAN IMF “YAPISAL UYUM
PROGRAMI” VE SOSYAL SINIFLARA ETKİLERİ
IMF’nin Uyguladığı ‘Yapısal Uyum Programı Sosyal
Sınıflar Üzerinde Ne gibi Sonuçlar Doğurmuştur?
Olumlu mudur yoksa Olumsuz mudur?
2. İMF YAPISAL UYUM PROGRAMININ
ÇIKIŞ NEDENİ NEDİR?
80’li yılların başına kadar süren ekonomik durgunluk döneminin arkasından, 1987-88
yıllarına değin süren bir toparlanma yaşandıysa da, takip eden yıllarda başlayan
ekonomik krizler çok daha şiddetli ve eşzamanlı olarak geldi. Özellikle Almanya ve
Japonya şiddetli bir ekonomik durgunluk dönemi geçirdiler. Bu süreç 1990 sonrasında
SSCB’nin çöküşüyle de birleşince, emperyalist sistem açısından yeni bir düzenleme
kaçınılmaz hale geldi.
Bu düzenleme, 90’lı yıllardan itibaren tüm Latin Amerika ülkelerinde IMF tavsiyesi olarak
uygulanmaya başlayan “Yapısal Uyum Programı” dır. Bu program, bir yandan bu
ülkelerin dünya pazarına daha fazla entegrasyonu ve diğer taraftan da sermayenin
merkezileşme ve tekelleşme eğiliminin sonucu olarak, uluslararası mali sermayenin
ülkeye girişinin önündeki ekonomik ve siyasi engellerin aşılması anlamına gelir.
Uluslararası Para Fonu’nun kurulmasına yol açan nedenleri, Büyük Buhran yılları olarak
bilinen 1930’lı yıllarda aramak gerekir. Bu dönemde uluslararası ekonomik ilişkiler tam
bir darboğaz içindedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise pek çok ülke, ekonomik
kalkınmalarını tamamlayabilmek amacıyla finansman arayışı içerisine girmiştir. Savaşla
birlikte 19. yy’dan bu yana gelişmiş olan çok yönlü ticaret ve ödemeler sistemi işlemez
hale gelmiş ülkeler zarar görmüş ve ekonomilerini tekrar düzenlemek sorunuyla baş
başa kalmışlardır.
3. İMF VE GÖREVLERİ
Ülkelerin ödemeler bilançosu dengesizliklerini gidermek ve finansman
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Uluslararası Para Fonu (International
Monetary Fund) ve Dünya Bankası’nın (World Bank) kurulmuştur.
IMF’in Görevleri;
*Uluslararası mali düzeni sağlamak amacıyla, ödemeler bilançosu açığı olan
ülkelere kısa vadeli bazen de uzun vadeli kredi imkanı sağlamak.
*Ülkelerin kur politikalarını gözetlemek.
*Ülkelerin ticari bankalara ya da resmi kurumlara olan borçlarını
ödeyememeleri halinde, taraflar arasında ara buluculuk yapmak.
*Ülkeleri daha liberal bir kambiyo ve dış ticaret rejimi uygulamaya özendirmek.
*Ülkelere teknik yardım sağlamak.
IMF’nin işleyişine bakacak olursak; öncelikle IMF’ye üye olan ülke için bir kota
belirlenir. Kota belirlenirken ülkenin yurt içi hasılası ve dış ticaret hacmi baz
alınır.
4. Latin Amerika’da Yapısal Uyum
Programının Uygulanması
Küresel ekonomik kriz, tüm sektörlere ve ülkelere neredeyse
eş zamanlı olarak yayılmaktadır. Arjantin’deki ve diğer Latin
Amerika ülkelerindeki krizin gerçek kaynağı da hiç kuşkusuz
dünya kapitalizminin içine girdiği bu ekonomik krizdir. Zira
kapitalist sistem tek tek ülkeler bazında veya ulusal
ekonomiler temelinde değil, bir bütün olarak algılanmalıdır.
5. Uygulanan Politikaları Hangi Yönde
Eleştireceğiz
Ekonomik krizlerin çoğunun büyük devlet çıkarları ve
kapitalizm etkisiyle hırçınlaşan devletlerin Latin Amerika
üzerindeki çıkar çatışmaları etkili olmuştur. Bunanla beraber
kaynak aktarımının nasıl gerçekleştiğini Latin Amerika halkının
gözünden görmeye ve oluşan siyasal hareketleri bu bağlamda
açıklamaya çalışacağım.
Bu yaparken; Anti-Kapitalist bir yaklaşımla konuyu ele
alınacaktır. Fakat bunun yanında kapitalizm karşıtı olan
Marksizm’i kullanacağım çünkü Latin Amerika da ki krizler ve
uyum politikalarının sonucunda en çok işçi kesimi etkilenmiştir.
6. MEKSİKA
Meksika 1982’de IMF’nin Yapısal Uyum Programını uygulamaya
başlamıştı. Özelleştirme, liberalizasyon gibi politikaların ardından
1988’de Salinas hükümeti kamu harcamalarını kıstı ve 20 milyar
dolardan fazla tasarruf sağladı. Tasarrufun anlamı, on binlerce
kamu işçisinin işten atılması, işçi sınıfına yönelik sosyal güvenlik
harcamalarında kesintiler ve reel olarak ücretlerin
düşürülmesiydi. Ekonomik kriz sosyal krizle sonuçlandı.
İşsizlik resmi rakamlara göre %20’ye, gerçekte ise %40’a
ulaşıyordu, üstelik işsizlerin yarısı yoksulluk sınırının altında
yaşıyordu.
7. BREZİLYA
Brezilya’da da halk 90’ların başından itibaren uygulamaya konmuş olan kemer sıkma
politikaları altında inliyordu. 29 Eylül 1992’de 44 milyar dolar borç karşılığında IMF’nin
yeniden yapılanma programı kabul edildi. Faiz oranları arttırıldı ve iç borçlanmaya gidildi.
Sermaye akışı hızlandı. 300 kadar “milli” sermaye grubu muazzam kârlar elde etti.
1990’da başlatılan “Collor planı” ile IMF, bütçe açığının kapatılması amacıyla 360 bin
kamu çalışanının işten atılmasını istemişti. Muhalefetin artması sonucu ancak 14 bin kişi
işten çıkartılabildi. Fakat aynı yıl ülke çapında 200 bin kişi işten atıldı. Cari harcamaların
%65’i borç ödemesine ayrıldığı halde IMF daha fazlasını istiyordu.
Ardından yapılan hükümet değişikliğine (sosyal demokrat bir hükümet işbaşına geldi) ve
kamu harcamalarında %43’e varan kesintilere rağmen –ki bu emeklilik sistemi başta
olmak üzere, sosyal programların tamamından vazgeçilmesi anlamını taşıyordu– yine de
ekonomi bir türlü düzelmedi. Emek göçü hızlandı, nerede iş bulursa orada çalışan
göçebe işçiler yığını oluştu (tıpkı 1930’ların Amerika’sında olduğu gibi), kırsal kesimden
şehirlere göç hızlandı. Şehirlerde yeni “kent yoksulları” ortaya çıktı. Bunlar işçi sınıfının
en alt kesimini oluşturan ve varoşlardaki teneke mahallelerde yaşamaya mahkûm edilen
yoksul insanlardı.
8. PERU
Meksika’daki ve Brezilya’daki krizler istisna değildi. Sanki gizli bir el tarafından planlanmışçasına,
Brezilya ile aynı yıllarda Peru’da da adına “Fuji Şoku” denilen bir mali kriz dalgası ülkeyi bir silindir
gibi ezerek geçti. 8 Ağustos 1990’da başlayan şok sonucu, benzin fiyatları %2968 oranında ve
ekmek fiyatları %1150 oranında arttı. Başkan A. Fujimori, hiper-enflasyonu yenmek amacıyla
çalışmalara başladığında ise enflasyon %2172 idi.
Yaşanan “şok”un toplumsal sonuçları yıkıcıydı; Peru’nun kuzeyindeki bir tarım işçisinin aylığı 7,5
dolarken, başkent Lima’da tüketici fiyatları ABD’nin en büyük metropollerinden olan New York’tan
daha yüksekti. Ücretlerdeki reel düşüş 1990 Ağustos ayı itibariyle %60, 1991’de ise %85
civarındaydı. Kamu çalışanlarının gelirleri 1980’e göre %92 düşmüştü.
Ekonomik krizin derinleşmesi uyuşturucu ticaretini canlandırdı. Peru, %60 oranıyla kokain üretiminde
birinci sıraya yükseldi. Merkez Bankası, döviz ihtiyacının çoğunu bu kanaldan gelen dolarlardan
sağlıyordu. Oysa bu esnada Fujimori, “başarılı” ekonomi politikalarından ötürü uluslararası finans
çevrelerince takdir ediliyordu.
Peru’nun yanı başındaki Bolivya’da da durum farklı değildi. Bolivya da ana ihracat maddesi olarak
kokaini kullanıyordu. 1985 Eylülünde, Victoria Paz hükümeti IMF programını uygulamaya başladı.
Kamu harcamaları kısıldı ve 50 bin kamu işçisi işten atıldı. Ücret artışları donduruldu, gümrük
tarifeleri indirildi. Madenler kapatılarak 23 bin işçi işten çıkartıldı.
Hükümet bu ekonomik paketi açıkladıktan sonra işçiler 13 gün boyunca genel greve gittiler.
Olağanüstü hal ilân edildi, sendikacılar tutuklandı ve sürüldü. İş güvencesi kaldırıldı ve toplam 74 bin
işçi daha işten çıkartıldı. %24.000 civarında seyreden enflasyon kısmen düşürüldü.
9. ARJANTİN
Latin Amerika’nın en büyük üçüncü ekonomisi sayılan Arjantin’de de durum aynıydı. Meksika’nın borç
krizine düştüğü 1994 yılında, Arjantin de moratoryum ilân etmişti. Böylece bütün kaynaklar dış
borçların ödenmesi önceliğine göre ayarlanıyordu. Büyüme yavaşladı, istihdam azaldı, GSMH
geriledi.
Krizin faturası 1990’da büyük bir toplumsal muhalefet dalgasını arkasına alarak iktidara gelmiş olan
Peronistlere çıkartıldı. Böylece ‘99 seçimleri Peronistler için tam bir bozgun oldu. Fakat iktidara gelen
De la Rua’nın IMF anlaşması çerçevesinde uyguladığı politikalar nedeniyle artan yoksulluk ve işsizlik
sonucu, aynı yıl mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı 14 milyona, açlık sınırında
yaşayanların sayısı 3 milyona ve işsizlerin sayısı da 2 milyona ulaşıyordu.
Fakat Arjantin ne yaparsa yapsın IMF bir türlü tatmin olmuyordu. 5 Aralık 2001’de ülkeye borç ve
kredi verilmesini durdurduğunu açıkladı. Parasız kalan hükümet, Arjantin’in Kemal Derviş’i sayılan
Maliye Bakanı Cavallo’nun talimatıyla emeklilik fonlarındaki paraya el koyduğunu, bunun yerine
herkese hazine bonosu vereceğini duyurdu. Cavallo herkesi patlak frenli arabaya bindirmek istiyordu
ve biletler de hazine bonoları olacaktı. İşsizlik %18,3’e çıktı ve ülkenin en büyük sendikaları CGC ve
CGT genel grev çağrısı yaptılar.
Sonrasında “Arjantin Olayları” meydana gelmiştir. Devlet Başkanı De la Rua, yakıcı ekonomik krizin
sonucu ayaklanan öfkeli halkın protestoları nedeniyle istifa etti. Üç gün süren gösterilerin sonunda
geride 27 ölü ve 150’den fazla yaralı kaldı.
Kuşkusuz burada da patlamanın sebebi, IMF’nin önerdiği “Yapısal Uyum Programı”nın toplum
üzerinde yarattığı derin tahribattır. Arjantin halen devam eden derin bir politik ve sosyo-ekonomik
krizin içindedir. 2001 Aralık ayından bu yana ekonomi %15 küçülmüş ve işsizlik %24’lere dayanmıştır.
Peso yılbaşından bu yana %300 değer kaybetti. 14 ay içinde altıncı Maliye Bakanı R. Lavagna işbaşı
yaptı. İktidardaki Duhalde hükümeti de borçları halen ödemiş değildir. Ne IMF ne de burjuvazi bir
çözüm bulmuş değil.
10. IMF Uyum Programı Bir
Uyumsuzluk Programı Olabilir mi?
Bora diyor ki;
IMF uyum programları ve Dünya Kalkınma Raporu bu durumları
azaltmayı amaçlasa da ülke içinde radikal kararlarla
değişmeyen durumlar ülkeleri ekonomik krizlere sürüklemekte
ve bundan dolayı kalkınmanın önüne engel çıkmaktadır. Bu
durumu nasıl düzeltilebilir? Sorusunu sorduğumuzda cevabı
kapitalist düzenin etkisinde olan bir toplumun iktidarı
paylaşmasının imkansız olduğu ve bunun başka yollarla
aranması gerektiği ortaya çıkıyor. Fakat bu durumu
gerçekleştirmek için işçi sınıfının ayaklanması, yeni sorunların
ortaya çıkması ve Latin Amerika’nın yeniden bir krize girmesi
yönünde olacağını göstermektedir. Böylece Latin Amerika
Ülkelerinin gelişmesi yönünde değil gerilemesi yönünde bir etki
yaratacaktır.
11. IMF Uyum Programının Sosyal Etkileri-1
IMF ve Dünya Bankası devreye girerek; iç tüketimin kısılması, bütçe
açıklarının kapatılması, ücretlerin düşürülmesi, sendikal hareketin ve
toplumsal muhalefetin kırılması, ihracatın ne pahasına olursa olsun
arttırılması, ekonominin liberalleştirilerek uluslararası sermayeye daha
fazla açılmasını içeren politikalar önerdiler.
Latin Amerika’da mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı
1980’lerin başında 130 milyondan, 1990’ların başında 180 milyona
yükseldi, nüfusun en üst %20’sinin zenginliği en yoksul %20’nin 20
katına çıktı. IMF’nin “Yapısal Uyum Programı” nedeniyle 1980’li yıllar
boyunca ülke halklarının geliri ortalama %60 geriledi. Programın rahatça
uygulanabilmesi için defalarca olağanüstü hal ilân edildi, binlerce
sendikacı ve sosyalist tutuklandı, sürgüne gönderildi veya devlet eliyle
katledildi.
12. IMF Uyum Programının Sosyal Etkileri-2
Latin Amerikada; büyük yığınlar halindeki işçi, kent yoksulu, köylü ve yerli
kitlelerinin mücadeleleriyle sarsılıyor. Bu sarsıntı başta ABD
emperyalizmi olmak üzere, her bir Latin Amerika ülkesindeki egemen
sınıfları fazlasıyla korkutmaktadır. Dünya ekonomisinin durumunun da
pek hoş olmadığını göz önüne alırsak, ekonomik krizin siyasal bir krize
yol açması ve kıtayı sarması, kapitalistlerin en son isteyecekleri şeydir.
Bu yüzden, özellikle Arjantin’deki, Kolombiya’daki ve Venezuela’daki
gelişmeler karşısında egemen sınıflar hızla önlemler almaya
çalışmaktadır.
Sarsılan hegemonyasını korumak derdiyle gittikçe saldırganlaşan ABD
emperyalizmi, kendisi için son derece önem arz eden bir bölgede, ciddi
petrol rezervlerine sahip üç ülke (Kolombiya, Venezuela, Ekvador)
üzerindeki nüfuzunu kaybetmemek için, kendisine karşı çıkan tüm
toplumsal hareketleri (gerillacı, halkçı, köylü, sosyalist vb.) ezmeye
çalışıyor.
13. Latin Amerika’da Devrimci Anlayışın Yükselişi
Latin Amerika ülkelerinde, iniş ve çıkışlarıyla, devrimci durum halen devam
etmektedir. Çünkü bu devrimci durumu yaratan nesnel koşullar değişmiş
değildir. Gelişmeler bölgede mevcut toplumsal muhalefetin gittikçe anti-
kapitalist bir nitelik kazanmasına olanak sağlıyor. Arjantin’i Venezuela takip
etti, Kolombiya’da gerilla savaşı bütün hızıyla sürüyor ve şimdi de
Brezilya’da İşçi Partisi (PT) lideri Lula seçimleri kazandı.
Bugün tüm Latin Amerika, İkinci Emperyalist Savaştan bu yana en derin
ekonomik krizin pençesindedir. Tüm kıtada istikrarlı tek bir rejim yoktur.
İşçi, köylü ve öğrenci kitleler ayaktadır. Fakat henüz işçi sınıfı harekete
önderlik etmeye hazır olmadığından, onca ayaklanmaya rağmen kalıcı
hiçbir sonuç elde edilememiştir. Bu yüzden bugün komünistler açısından
önemli olan, Latin Amerika ülkelerindeki devrimci durumu burjuva
iktidarlara son verecek devrimlere dönüştürebilmektir. Bunun için işçi
sınıfının örgütlülüğüne dayanan devrimci bir önderlik ve kitlelere yol
gösterecek devrimci bir program gerekiyor.
14. Sonuç
Bora Diyor ki;
Latin Amerika’daki devrimci yükseliş bize bir kez daha göstermiştir ki,
emperyalist-kapitalist sistemin dayattığı yoksulluğun, sefaletin, işsizliğin
önlenebilmesinin tek yolu devrimci temelde mücadele etmektir. İşçi sınıfı
dünyanın her yerinde, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayanan
kapitalist sistemi ortadan kaldırmadıkça, sömürüden ve baskılardan
kurtulmak mümkün değildir. Aynı şekilde, toplumun diğer ezilen
kesimlerinin kurtuluşu da işçi sınıfının zaferine bağlıdır. Şurası çok açık
ki, Amerikan emperyalizminin arka bahçesinde gerçekleşecek muzaffer
bir devrim, kısa sürede tüm kıtayı saracaktır. Daha da önemlisi, dünyanın
hemen her yerinde devrimci mücadeleyi yükseltecek bir enternasyonalist
önderliğin olması durumunda, Latin Amerika’dan yayılacak devrim ateşi
dünya devriminin yangınını tutuşturacaktır.