Ruzem Eğitim İçerikleri olarak #HadisDersi için eğitim dokümanı hazırladık. Bu dokümanda Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı Arasındaki Farklar ele alınmaktadır. Eserin tamamı için: http://hadisviki.ruzem.org
Kaynak eser: Prof. Dr. Talat Koçyiğit – Hadis Usulü
Öğrenme Yönetim Sistemi (öys) Kullanım Kılavuzu - RIHLE İslamî İlimler Akademisi
Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı - Talat Koçyiğit
1.
2. Nedir?
? Ruzem Eğitim İçerikleri olarak #HadisDersi için eğitim
dokümanı hazırladık. Bu dokümanda Sünnetin Lügat ve
Istılah Manâsı Arasındaki Farklar ele alınmaktadır. Eserin
tamamı için: http://hadisviki.ruzem.org
Kaynak eser: Prof. Dr. Talat Koçyiğit – Hadis Usulü
3. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Sünnet, lügatte, iyi olsun kötü olsun, yahut başka bir ifade ile, ister
övülmeye lâyık olsun, ister kötülenmeye lâyık olsun, tarîk (yol) ve sîre
müstemirre (devamlı gidiş) manâsına gelen bir kelimedir.
4. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bu manânın suhuletle dökülen suyun gidişinden alındığı
söylenmiştir ki, senne aleyhi'l-mâ'e ibaresi, bu manâya uygun olarak
"suyu yavaşça döktü" demek olur.
5. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Araplar, takip edilen yolu ve devamlı gidişi, dökülmüş bir suyun bütün
katrelerinin, sanki tek ve aynı şeymiş gibi, belirli bir yol üzerindeki gidişine
benzetmişler ve bu manâda aynı kelimeyi kullanmışlardır.
6. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Kur'ân-ı Kerîm'de, sünnetin, zikrettiğimiz bu lügat manâsında kullanıldığını
gösteren âyetler vardır: "Kendilerine hidayet gelince, insanların îman etmelerine
ve Rablarından mağfiret dilemelerine, evvelkilerin sünnetinin (gidişatının), yahut
çeşit çeşit azabın kendilerine gelmesinden başka bir engel yoktur"'.[1]
7. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Aynı lügat manâsı, Hazreti Peygamberin bir hadîsinde de görülür:
"Her kim kendisine iyi bir sünnet (yol, âdet) edinirse, onun ve onunla amel
edecek olanların sevabı o kimseye âit olur. Kim de kötü bir yol edinirse, onun ve
onunla amel edecek olanların günâhı da o kimseye âit olur" [2].
8. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Lügatta, yukarıda zikredilen manâlarda kullanılmış olan sünnet kelimesi, İslâm'ın
bidayetinden itibaren özel bir manâ kazanmış, yine tarîk (yol) ve sîret (gidiş)
manâlarını muhafaza etmiş olmakla beraber, bu manâlar, sadece Hazreti
Peygamberin tarîk ve sîretine tahsis olunmuştur.
9. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Ancak Hazreti Peygamberin tarîk ve sîretinin, Allah'ın tebliğine memur ettiği "dîn" ile
ilgili olması dolayısıyla, kelimenin lügatte görülen "kötü" veya mezmûm yol" manâsı,
ıstılahta kaldırılmıştır; çünkü Hazreti Peygamberin sünneti söz konusu olduğu zaman,
bu sünnetin zemme lâyık yol ve gidiş olması mümkün değildir; aksine bu yol ve gidiş,
övülmeye ve örnek alınmaya lâyıktır.
10. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan bazı âyetlerde sünnetin bu manâsını açık bir şekilde
görmek mümkündür:
«Sizin için, Allah'ı ve âhıret gününü arzu eden ve Allah'ı çok zikreden kimseler için,
Allah'ın Rasûlünde güzel bir örnek vardır.»[3]
"Şüphesiz sen, insanları dosdoğru yola, Allah'ın yoluna iletirsin".[4]
11. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Aynı manâ, Hazreti Peygamberin şu hadîsinde de görülebilir:
«Size iki şey bıraktım; bunlara sarıldığınız müddetçe asla dalâlete
düşmeyeceksiniz: Biri Allah’ın Kitabı, diğeri Rasûlünün Sünneti» .[5]
12. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
İslâm'ın başlangıcında sünnet, yukarıda açıkladığımız şekilde, Hazreti
Peygamberin tarîk ve sîretine tahsis olunmakla beraber, tedvîn devrinin
başlamasından ve çeşitli ilimlerin ortaya çıkıp tedvîn edilmesinden sonra, her
ilmin konusu ile ilgili olması yönünden onun değişik tarifleri yapılmış ve böylece
sünnet, farklı ıstılah manâları kazanmıştır:
13. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Fıkıh usûlü âlimleri, sünneti şer'î deliller içinde incelerken, fakîhler onu, farz, vâcib,
mendûb, haram, mekruh gibi şer'î ahkâmın bir çeşidi olarak mütalâa etmişlerdir.
Kelâm ehli arasında ise, sünnet, bid'atın karşıtı olarak görülür ve bazı kimseler bid'at
ehlinden sayılırken, hakkında bir nass bulunsun veya bulunmasın, umumiyetle
Hazreti Peygamber’in düşünce ve davranışlarına uygun bir hayat yolu takip
edenlerin sünnet ehlinden oldukları söylenir.
14. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Hadîsçilere göre ise sünnet, Hazreti Peygamberin söz, fiil ve takririnden ibarettir.
Keza onun ahlâkî sıfatları, sîreti, mağazîsi ve kendisine vahiy gelmeden önce ibadet
için çekildiği Hira mağarasındaki yaşayışı da sünnetten sayılır. Bu manâsı ile sünnet
hadîsin müradifidir.
15. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Söz, fiil ve takrirden ibaret olduğuna işaret ettiğimiz sünnet, aynı zamanda, ilâhî
vahyin iki kısmından birini teşkil eder; diğer kısmı ise, Kur'ân-ı Kerîm'dir. Çünkü
Allahu Ta'âlâ, Hazreti Peygamberin «kendi hevâ ve hevesinden konuşmadığını, her
ne konuşmuş ise, onun, kendisine vahyedilen bir vahiy olduğunu» beyan
buyurmuştur.[6]
16. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bu manâyı teyîd eden Hazreti Peygamberin bir hadîsinde de, «bana Kur'ân verildi; bir
de onunla birlikte onun gibisi» denilmiştir.[7]
Kur'ân'la birlikte Hazreti Peygambere verilen Kur'ân gibi vahye müstenid olan şeyin,
sünnetten başka bir şey olabileceğini düşünmek elbette mümkün değildir.
17. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Kur'ân ve sünnetin vahye müstenid olmalarına rağmen her ikisi arasında fark
olduğuna şüphe yoktur. Kur'ân, manâ ve lafız olarak vah-yedilmiştir. Bu sebeple
onun manen rivayeti veya nakli caiz değildir. Hazreti Peygambere gönderilişinden
bugüne kadar, nasıl tebdîl, tağyir ve tahriften korunmuş ise, kıyamete kadar da o
şekilde korunacaktır.
18. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Çünkü onun korunmasını Allahu Te'âlâ bizzat tekeffül etmiş ve "Kur'ân'ı biz, evet
biz indirdik; onu muhafaza edecek olan da elbette biziz."[8] buyurmuştur.
Lafzı ve manâsı ile mu'ciz olan Kur'ân, beşer kelâmı ile kıyaslanamayacak kadar
üstün vasfa sahiptir.
19. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Hiç kimse onun bir benzerini getirmeye muktedir olamaz. Allahu Ta'âlâ bu
gerçeği açık ve kesin bir ifade ile şöyle açıklamıştır: "(Ey Muhammedi) De
ki: İnsanlar ve cinler, bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya
gelseler, birbirlerine de yardım etseler, onun bir benzerim yine
getiremezler."[9]
İşte bu vasıflarıyle Kur'ân-ı Kerîm, namazda ve namaz dışında okunması
ibadet hükmünde olan bir kitaptır.
20. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Vahye müstenid olduğuna işaret ettiğimiz söz, fiil ve takrirlerden ibaret olan
sünnete gelince, onu Kur'ân-ı Kerîm'den ayıran en büyük özellik, lafzan vahyedilmiş
olmamasıdır.
Bu sebepledir ki, sünnetin lafızları Kur'ân lafızları gibi mu'ciz değildir; bu lafızlara
ve manâlarına hakkı ile vâkıf olanlarca manen rivayet edilmesi caizdir; okunması
ibadet hükmünde sayılmaz.
21. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Şu var ki, İslâm uleması, Hazreti Peygamberin, ilâhî vahyin gelmediği bazı
meselelerde ictihadda bulunduğunu ve kendi görüşü ile hüküm verdiğini ittifakla
kabul etmişlerdir. Bu hususla ilgili olarak Abdulvahhâb Hallâf, İslâm Teşrii Tarihi[10]
adlı kitabında şunları söylemiştir: «Hazreti Peygamber devrinde teşrîîn iki kaynağı
vardır. Birisi ilâhî vahiy; diğeri ise, Hazreti Peygamberin kendi içtihadı.»
22. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Herhangi bir ihtilâf, veya bir hâdise, yahutta bir sual veya fetva talebi ile teşrî'i
gerektiren bir şey zuhur ederse, Allahu Te'âlâ, elçisine, hükmü bilinmek istenen
mesele hakkında hüküm getiren bir veya bir kaç âyet indiriyor; Hazreti Peygamber de
vahyedilen bu âyetleri, uyulması gerekli (vâcib) bir kanun olarak Müslümanlara teblîğ
ediyordu.
23. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Eğer teşrii gerektiren bir hâdise olur, fakat Allahu Te’âlâ bu hâdise ile ilgili
hükmü beyan edecek bir âyet vahyetmezse, Hazreti Peygamber bu hükmün
bilinmesi için ictihadda bulunuyor ve içtihadının ona sağladığı netice ile
hüküm veriyordu; yahut sual veya istiftaya icabet ediyordu.
İctihad eseri olarak ondan sâdır olan bu hüküm veya cevap, ilâhî vahye
istinad eden kanun gibi, uyulması gereken bir kanun oluyordu.
24. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Kur'ân-ı Kerîm'de vârid olan ahkâm âyetlerini ve bunların sebeb-i nüzul ile ilgili
müfessir rivayetlerini tetkik edenler, her Kur'ânî hükmün, teşrii gerektiren bir
hâdise dolayısıyla vaz olunduğunu görürler.
Bu husus, Allahu Te'âlâ'nın şu âyetlerinden açıkça anlaşılır
25. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
«Ey Muhammedi) Sana, içinde savaş yapılan haram ayı soruyorlar.
(Onlara) de ki: Bu ay içinde savaş yapmak büyük suçtur...»[11]
«Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. (Onlara) de ki: İkisinde de insanlar için
hem büyük günâh, hem de faydalar vardır; fakat günâhları faydalarından
daha büyüktür...»[12]
26. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bunun gibi, bazı tereke üzerinde vukubulan ihtilâflar sebebiyle veraset,
bazı karı koca arasındaki geçimsizliğin isnad ve iftiraya varması (kazf)
sebebiyle li'ân ahkâmı vazolunmuştur.
27. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bunun gibi, ahkâm hadîslerinin ve hadîsçilerin bu hadîslerin sebeb-i vürûdu ile ilgili
rivayetlerinin tetkikinden de anlaşılır ki, Hazreti Peygamberin içtihadına dayanan
bütün hükümler, bir ihtilâf hakkındaki kazası, bir hâdise hakkındaki fetvası ve bir
suale cevabıdır.
28. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Meselâ, bazı sahabeden rivayet edildiğine göre, demişlerdir ki: «Yâ
Rasûlallah! Suyu tuzlu olan denizdeyiz. Yanımızda abdest almaya yetecek
kadar tatlı su yok. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?
Hazreti Peygamber, bu suale şöyle cevap vermiştir: «Deniz suyu temiz ve
ölüsü (balığı) helâldir.»
29. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bundan anlaşılıyor ki, Hazreti Peygamber devrinde vazolunan ahkâmın hepsinin de
kaynağı vahy-i ilâhî ve ictihad-ı nebevi olup, ortaya çıkışları, onları gerektiren teşrî'î
ihtiyacın zuhuru üzerine mebnîdir.
Hazreti Peygamberin, birinci kaynağa göre vazolunan ahkâma nisbetle vazifesi, bu
ahkâmı getiren âyetlerin tebliğ ve tebyînidir.
30. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Çünkü bu vazîfe, Allahu Ta'âlâ'mn şu emirleri iktizasındandır: «Ey
Peygamber! Rabbinden sana indirilen (âyetler)i teblîğ et. Eğer bunu
yapmazsan, Rabbinin peygamberliğini teblîğ etmemiş olursun» [13]
«Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye Kur'ân'ı
indirdik.»[14]
31. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Hazreti Peygamberin ikinci kaynağa nisbetle vazifesi ise, bazen ilâhî ilhamın
ifadesi, bazen de maslahatın ve teşrî ruhunun îcab ettirdiği hüküm için istinbat ve
istimdad olarak ictihad-ı nebevidir. Allahu Ta'âlâ'nın Hazreti Peygambere ilham
ettiği içtihadı ahkâm, ilâhî ahkâmdan başka bir şey değildir ve Hazreti
Peygamberin, (Kur'ân ahkâmı gibi) bunları da söz ve fiilleriyle tabîr etmekten başka
bir tasarrufu yoktur. Allahu Te'âlâ'nın ilham etmediği, fakat Hazreti Peygamberin
tetkik ve takdiri neticesi sâdır olan diğer içtihadı ahkâm ise, bütün söz ve
manâlarıyla ahkâm-ı nebevidir.
32. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Ancak bu ahkâmdan doğru olanlar, Allahu Te'âlâ tarafından tasvîb edilmiş, hatalı
olanlar ise, yine O'nun tarafından tashîh olunmuştur. Bedir esirleriyle ilgili bir
fidye meselesi bunun örneğini teşkil eder:
Bedir gazvesinde, Müslümanları eline 70 müşrik esir düşmüştü. Bu sıralarda
esirlerle ilgili herhangi bir hüküm de vazedilmiş değildi.
33. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Hazreti Peygamber, bu esirlere ne yapmak lâzım geldiği hakkında ictihadda bulundu;
bazı ashabı ile istişare etti. Bunlardan Ebû Bekr, esirlerden fidye alınmasını tavsiye
etti ve görüşlerini şöyle açıkladı:
«Bunlar senin kavmin ve ehlinden olan kimselerdir. Onları muhafaza et; belki Allah
onların tevbelerini kabul eder.»
34. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Onlardan ashabını kuvvetlendirecek fidye al". Ömer İbnu'l-Hattâb ise,
onlardan fidye kabul edilmemesini, hepsinin de öldürülmesini ileri sürdü ve
görüşlerini Hazreti Peygambere şöyle açıkladı: «Seni yalanladılar ve
memleketinden çıkardılar. Onları bırak, boyunlarını vurayım. Bunlar küfür
önderleridir.» Devamı diğer sayfada
35. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Allah, seni onların fidyesinden müstağni kılmıştır". Hazreti Peygamberin
içtihadı, onlardan fidye alınması istikametinde tecelli etti. Fakat Allahu
Te'âlâ, bu meselede doğru olan hükmü, şu âyet-i kerîme ile beyan
etmiştir:
«Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağırlığını koymadıkça esirler alması
doğru olmaz. Siz dünya malı istiyorsunuz; Allah ise, âhireti istiyor. Allah,
Azîz'dir; hikmet sahibidir.»[15]
36. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bir başka misal, özür beyan ederek Tebûk gazvesine iştirak etmek istemeyenlere
Hazreti Peygamberin izin vermesiyle ilgili olup, Allahu Te'âlâ tarafından doğru olanı
şu âyetle açıklanmıştır:
«Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sence belli olmadan ve yalancıları bilmeden
onlara niçin izin verdin?» [16]
37. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Netice olarak, Hazreti Peygamber devrinde teşrî tamamen ilâhî idi. Çünkü bu teşriin
kaynağı, ya Allahu Te'âlâ'nın Kur'ân-ı Kerîm'deki vahyi, ya da ilham-ı ilâhîye veya
Hazreti Peygamberin, tetkik ve takdire dayanan içtihadı idi.
Ancak bu sonuncusunda Allahu Te'âlâ'nın murakabesi bahis konusu idi:
38. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Eğer ictihad doğru olarak sâdır olmuşsa, Allah onu tasvîb, hatalı olmuşsa,
Peygamberini doğru olana irşad ediyordu. Bu bakımdan ilham-ı ilâhîden sâdır
olmayan ictihad-ı nebevi hükmü ile ilham-ı ilâhîden sâdır olan ictihad-ı nebevi
hükmü arasında ayırım yapmaya gerek yoktur.
Ancak Allahu Te'âlâ'nın, elçisini doğru olan hükme irşad etmesinden anlaşılır ki, ilk
hüküm ilham-ı ilâhîden değildir".
39. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Abdulvahhâb Hallâftan naklettiğimiz bu görüşler de, Hazreti Peygamberden sâdır
olan ve dîne taalluk eden sünnetin, Allahu Te'âlâ'nın kontrolü altında teşekkül
ettiğini ve dolayısıyla vahiy mahsûlü olduğunu teyîd eder. Bundan dolayıdır ki
sünnet de, Kur'ân-ı Kerîm ile birlikte uyulması gereken bir kaynak olarak tarîf ve
tavsîf edilmiştir.
40. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şu emirler yer almıştır: «Allah'a ve
Peygambere itaat edin ki rahmet olunasınız».[17]
«Kim Peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.» [18]
41. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
«(Ey Muhammedi Onlara) de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz
ki Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allah, Gafûr'dur;
Rahîm'dir»[19]
«(Ve yine) de ki: Allah'a ve Rasûle itaat edin; eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz
Allah kâfirleri sevmez»[20]
«Peygamber size neyi verirse, alın- neden sizi nehyederse, ondanda
sakının. Allah'tan korkun»[21]
42. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Onu Zikrettiğimiz bu âyet meallerinde Hazreti Peygambere itaat, Allah-u Te'âlâ'ya
itaatla birlikte zikredilmiş, bu itaatlar arasında hiçbir ayırım yapılmamış, hattâ
Peygambere itaatin Allah'a itaat demek olduğu, bir âyette apaçık belirtilmiştir.
43. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Peygambere itaatla ilgili bu emirlerin, onun sünnetine râci olduğu, ona itaatin,
onun sünnetine itaat manâsına geldiği hiçbir şekilde inkâr edilemez. Bu mütalâa
bizi şu neticeye ulaştırır: Nasıl Allah'a itaatla Peygamberine itaat arasında hiçbir
fark yoksa, Allah'ın Kur'ân-ı Kerîm'deki emirlerine itaatla, Peygamberin sünnetle
vârid olan emirlerine itaat arasında da hiçbir fark yoktur.
44. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Şu var ki insan, yegâne Hâlık ve Hâkim-i mutlak olan Rabbine bir kul olarak ibadet
eder; fakat O'nun, yine kendisi gibi kulu olan Peygamberine ibadet etmekle
mükellef değildir; yahut başka bir ifadeyle, Peygamber ibadet olunan bir varlık
değil, fakat insan olarak o da Allah'ın bir kuludur ve o da, diğer insanlar gibi Allah'a
ibadet etmekle mükelleftir.
45. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Ancak Allah onu, insanlar arasından seçip çıkararak kendisine peygamber veya
elçi yapmış ve ona, bir vahiy mahsûlü olarak, kendi kelâmından ibaret olan Kur'ân-ı
Kerîmi indirmiştir. Tıpkı bunun gibi, dînini ikmal etmek için Peygamberine sünneti
de vahyetmiş ve bütün insanlara, Kur'ân ve sünnetle bir bütün teşkîl eden İslâm
içinde yaşayabilmelerini sağlamak için, Peygamberine itaat etmelerim
emretmiştir.
46. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Şu farkla ki, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Kur'ân, bütün harf ve kelimeleriyle Allah
kelâmı olduğu halde, yalnız manâ yönünden vahyedilen sünnet, Peygamber kelâmıdır
ve kıraati Kur'ân gibi ibadet sayılmaz.
Sünnetin Kur'ân'la birlikte İslâm'ın temel kaynağı olduğu göz önünde bulundurulursa,
gerek dînin tamamlanmasında ve gerekse bu dînin kısa bir zaman içerisinde bütün
Arap ülkesine yayılmasında sünnetin ne derece büyük rol oynadığı kolayca anlaşılır.
47. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bilindiği gibi ilk İslâm Devleti, Müslümanların 622 senesinde Mekke'den hicret
etmelerinden sonra Medine'de kurulmuştur. Fakat bu devlet, ilk kurulduğu sıralarda,
Medine'nin ancak bir kısmına hâkimdi; diğer ve daha büyük kısımlarında ise, müşrik
Araplar ve Yahudiler yaşıyordu.
Kur'ân, Medine'de yeni bir devletin temellerini atarken, bu Araplarda hâlâ câhiliye
devrinin bedevi hayatı hüküm sürüyordu.
48. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bunların bir hükümetleri, veya kaza'î bir mercileri yoktu; aşiretler halinde yaşadıkları
ve bu aşiretler de zamanla kabilelerden ayrıldıkları için, aralarında bir kan bağı ve
ailevî bir karabet bulunuyordu.
Mekke'de İslâmiyetin doğuşu ve Medine'de yeni bir Îslâm Devletinin kuruluşu, o
zamana kadar bedevî hayatı yaşayan ve sonra müslüman olan kabileleri yeni bir hayat
sistemine bağladı.
49. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bir taraftan evlenme (izdivaç), boşanma (talâk), alımsatım (bey1), öldürme (kati),
hırsızlık (sirkat) ve daha bir çok meselede İslâm toplumunun harekât hattı
çizilirken, diğer taraftan, Mekke'de kısaca temas edilen itikad ve amele âit dînî
meseleler yeniden ele alındı ve kesinleştirildi.
50. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Müslümanlar, bu yeni sisteme kendilerini çabuk alıştırmışlardır. Bu intibak, kısa bir
zaman içerisinde o kadar süratli olmuştur ki, bu gün dahî buna şaşmamak mümkün
değildir. Mamafîh, bunun sebebini, İslamiyet'in, o günün insanına aşılamış olduğu
rûh ile, o insanın bu dîne olan bağlılığında ve bu bağlılığın samimiyetinde aramak
gerekir.
51. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Çünkü bir kız çocuk dünyaya getirmenin yüzkarası olarak telâkki edildiği, meşru aile
bağlarının koparılıp atıldığı, içki, kumar ve ribâmn, bütün ferdlerin benliğini kemirip
bitirdiği bir toplumun, bu kadar âni bir dönüş yaparak çok kısa bir zaman içerisinde
ülkeler fethedecek derecede benlik kazanmasını izah edecek başka sebepler bulmak
imkânı yoktur.
Yeni kurulan bu devletin hududları, kısa bir zamanda, bir taraftan Şimalî Afrikayı
atlayıp Endülüs'e, diğer taraftan, Ceyhun ve Mâverâ'unnehr'e; yine bir taraftan
Bombay ve Deybil'e, diğer taraftan Ermeniye ve daha ilerisine kadar uzanmıştı.
52. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bu kadar kısa bir zaman içerisinde onlara böyle bir fetih imkânı hazırlayan
kuvvet başka ne olabilirdi? Rumlar ve Farslar gibi harp sanatını
bilmiyorlardı; yine onlar gibi çeşitli silâhlara ve büyük ordulara sahip
değillerdi. Bildikleri belki de tek şey, göçebe halinde yaşarlarken,
birbirlerine baskınlar yapmak ve birbirlerinin hayvanlarını çalmaktı;
kısacası âdi yağmacılıktı. Eğer bunlar, câhiliye Araplarının bir nevi sanatı
sayılabilirse, elbette ki böyle bir sanatla dünyalar fethetmek mümkün
değildi.
53. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Bütün bunlar bir yana, Müslümanları fetihlere sevk eden ve onları bu
fetihlerde başarılı kılan tek bir kuvvet vardı; bu kuvvet de îman kuvveti idi
ve başlıca iki kaynaktan fışkırıyordu: Kitâb ve Sünnet.
Bilindiği gibi Kitâb, Allah tarafından Hazreti Peygambere indirilen ve
İslâm'ın bütün esaslarını içerisinde toplayan Kur'ân-ı Kerîm, Sünnet ise, yu-
karıda manâ ve mahiyetini açıklamaya çalıştığımız Hazreti Peygamberi
söz ve fiilleridir.
54. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Sahabe, Hazreti Peygamber devrinde, İslâm dînine taalluk eden meseleleri Kur'ân-ı
Kerîm'den Peygamber vasıtasıyla alıyordu. Çok defa, nazil olan âyetler mücmeldi;
Müslümanlar, onları anlamakta güçlük çekiyor ve Hazreti Peygambere başvurarak
bu âyetlerin açıklanmasını, ifade etmek istediği manânın iyice ortaya konulmasını
istiyorlardı.
55. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Meselâ Kur'ân, namazın muayyen vakitlerde mü'minler üzerine yazılmış bir farz
olduğunu bildirmiş[22] sık sık da, Müslümanlara namaz kılmalarını emretmiştir.
Sahabe her ne kadar bu emirlerin zahirî manâsını anlamış ise de, namazın nasıl
kılınması gerektiğini, hangi vakitlerde ve kaç rik'at kılınacağını öğrenmek için Hazreti
Peygambere başvurmuştur.
56. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de bu hususlar açıklanmamıştı. Hazreti Peygamber de,
farz kılınan namaz vakitlerinin beş adet, öğle ikindi ve yatsı namazlarının
dörder, akşam namazının üç, sabah namazının ise, iki rik'at olduğunu
açıklamış, nasıl kılınması gerektiği hususunda da, arkasında cemaatla namaz
kılan Müslümanlara "benim kıldığım gibi kılınız"[23] demiştir. Buhârî’nin bir
başka rivayetinden öğrendiğimize göre, Allah'ın Rasûlü (s.a.s.) de, Cebrâîl
(a.s.)'in arkasında namaz kılmak suretiyle namazın âdâb ve erkânını ondan
öğrenmişti'.[24]
57. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Keza Kur'ân-ı Kerîm,
«Ey îman edenler! Cuma günü namaz için seslenildiğinde, alışverişi
bırakarak Allah'ın zikrine koşun.»[25] âyetiyle Cuma namazını Müslümanlara
farz kılmış, fakat bu namazın nasıl kılınması gerektiğini açıklamamıştır.
Hazreti Peygamber ise, Cuma namazının iki rik'at kılınacağını ve bir de
hutbe îrad edileceğini beyan etmiştir.
58. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Kur'ân-ı Kerîm, müteaddit defalar, Müslümanların zekât vermeleri gerektiğini
bildirmiş,[26] fakat Müslümanlar, hangi mallarından ne miktar zekât vermeleri
gerektiğini öğrenmek için Hazreti Peygambere başvurmuşlardır. Oda, emvalin
bazısından zekât alınacağım, diğer bazısı için ise, zekât vermek gerekmediğini
onlara açıklamıştır.
59. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Meselâ mâşiye tabir edilen deve, koyun ve inek gibi bazı hayvanlardan zekât
alındığı halde, yine aynı sınıfa giren at, eşek ve katır gibi hayvanlardan zekât
alınmamıştır.
60. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Kur'ân-ı Kerîm, gücü yetenlere haccı farz kılışı[27] Hazreti Peygamber ise, hac vaktini,
hac kıyafetini, tavafı, Arefe ve Muzdelife'deki hac ile ilgili amelleri açıklayarak,
müslümanlara, hac farizalarını açıklandığı şekilde îfa etmelerini emretmiştir.
61. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Kur'ân-ı Kerîm'den, Hazreti Peygamber tarafından açıklanmadan îfa edilmesi
mümkün olmayan buna benzer daha birçok örnek zikretmek mümkündür.
İşte Hazreti Peygamberin Kur'ân-ı Kerîm'deki mücmel ve gayr-i mufassal âyetlerle
ilgili bu açıklamaları sayesindedir ki, İslâm dîni tamamlanmış ve Allahu Te'âlâ da
Dînin tam olarak tatbîk edilebilmesini sağlamak için, Kitabında, Peygamberine
itaatla ilgili emirlerini sık sık tekrarlamıştır.
62. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki, Hazreti Peygamberin Kur'ân-ı
Kerîm'le ilgili bu çeşit açıklamaları, kendi istek ve arzusu ile değil, fakat
Rabbınm bu hususta kendisine yönelttiği emirlerle vukubulmuştur. Meselâ
Nahl sûresinin 44'üncü âyetinde "Sana da, insanlara, kendilerine indirileni
açıklayasın diye Kur'ân'ı indirdik." buyurulmuş yine aynı sûrenin 64'üncü
âyetinde "Biz sana Kitab'ı, hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi insanlara
açıklaman için ve inanan kimselere hidayet ve rahmet olmak üzere
indirdik." denilmiştir.
63. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
İşte, yukarıdan beri zikrettiğimiz ve açıklamaya çalıştığımız deliller şu gerçeği açıkça
ortaya koymuş olmaktadır ki, Hazreti Peygamber, gerek Dînin tatbiki ve gerekse çeşitli
müşkillerin halli maksadıyla devamlı olarak açıklamalar yapmış, ashabını
karşılaşabilecekleri her duruma karşı uyararak emirler verip nehiylerde bulunmuş ve
onları câhiliye devrinin kokuşuk ahlâkından arındırmaya ve bozuk düzeninden
uzaklaştırmaya çalışmıştır.
64. Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı
İşte, onun bu maksatla yaptığı açıklamalar, ashabına yönelttiği uyarılar, va'z ve
nasîhatlar, yukarıda tarifini verdiğimiz sünnetin, geniş bir külliyat olarak vücut
bulmasını ve Kur'ân-ı Kerîm yanında, Müslümanların her konuda kendisine dâima
başvuracakları Dînin vazgeçilmez bir kaynağı olmasını sağlamıştır. [28]
66. Teşekkür Ederiz.
İlginiz için teşekkür ederiz. Soru, istek ve önerilerinizi
eğitimicerikleri@ruzem.org adresine iletebilirsiniz. Bu
dokümanı paylaşabilir, daha çok kişinin öğrenmesini ve
istifade etmesini sağlayabilirsiniz.
RUZEM | Eğitim İçerikleri