3. Satranç Taşları ve Tahtasının
Biçim ve Tasarımı Üzerine
Düşünceler
Arslan Küçükyıldız
4. Satranç’ın Kökeni
Satrançla ilgili olarak zihinlerimize yerleştirilen
köken bilgisi, doğru olarak kabul edilmiş bazı
rivayetlerden ibarettir:
M.S. 380: Satrançla ilgili bulunan ilk yazılı belgelere,
Hint hükümdarı II. Chandragupta zamanında ve
"Çaturanga" adlı Sanskritçe oyunda rastlanmaktadır.
M.S. 531-579: Bu dönemde yaşayan İran Şahı I.
Hüsrev'e satranç takımı hediye edildi ve oyun "Çatrang"
adını aldı.
M.S. 600: Hindistan'ın Pencap bölgesinde oyunun
kuralları son halini aldı. Aynı yıl Araplar'ın İran'ı istila
etmesi ile oyun Arap ve İslâm dünyasında kabul gördü ve
adı "Satranj" olarak değişikliğe uğradı. Yine bu yıllarda
satranc, Çin'de "Sat-RanÇu" adıyla oynanmaya başladı.
5. Satrancın Kökeni ve Yayılması
• Satranç tartışmalı bu rivayetlere göre Hindistan’da
doğmuştur.
• Halbuki satrançla ilgili ilk somut bulgular; ilk satranç
taşları (Afrasiyap, M.S. 760) ve ilk satranç takımı
(Nişapur) Türkistan’da bulunmuştur. Satranç taşına
benzer taşlar M.S.100. yıl Kuşhan Devleti başkenti
Dervazintepe’de bulunmuştur. Tarafsız kaynaklar
satrancın Hindistan’a Kuşhan Türklerince getirildiğini
bildirmektedir. Asya’dan İran, Arabistan, İspanya / İtalya
üzerinden Avrupa’ya gitmiştir. Kuzey Avrupa ve Bizans
üzerinden gittiğine dair rivayetler de bulunmakla beraber,
kesin olan satrancın Türkistan coğrafyasından Avrupa’ya
taşındığıdır.
6. Satrancın Avrupa’ya Göçü
• Satranç 800 yıllarında Emevi Devleti döneminde Araplar
tarafından İspanya'ya taşındı.
• Avrupa’ya buradan yayıldı. Aynı dönemlerde İtalya yolu
ile de yayılmalar mevcut.
• Arnavutluk taşına istinaden Bizans üzerinden yayıldığına
dair tahminler de vardır.
• Kaynaklar Avrupa’daki ilk satranç takımının Halife Harun
Reşid tarafından Fransa Kralı Charlemagne'ye hediye
edilen satranç takımı olduğunu kaydetmektedir.
• (Nedense kaynaklarda satrancın Avrupa’ya Kuzey
Avrupa yolu ile de gelmiş olabileceği üzerinde fazla
durulmamıştır.)
7. Satranç Setleri
• Avrupa'nın ve Asya’nın çeşitli yerlerinde birçok Ortaçağ
satranç setleri veya müstakil satranç taşları bulunmuştur:
İspanya, Katalonya, Fransa, İtalya, Floransa, Sicilya,
Polonya, İngiltere, Almanya, Hollanda, Norveç,
Danimarka, İskandinavya, Arnavutluk, Rusya,
Özbekistan, İran, Afganistan’dır.
• Müzelerdeki bazı eserlerin bulundukları yerler belirsizdir.
Bazı eserler de sadece bir heykelcikten ibarettir.
(Bunların Satranç taşı olduğu tartışmalıdır.) Bu satranç
takımı ve taşları buluntuları 9 ila 14.yy. arasında
tarihlendirilmiştir.*
* http://history.chess.free.fr/first-european.htm
8. Soru
• Satranç taşlarının biçimi, süslemeleri ve derin
görüntüleri (sembolleri) nereden geliyor?
Satranç taşları ile meselâ Türk Balballarının;
Çadır geleneği veya Kümbet mimarisinin bir ilgisi
olabilir mi?
• Çünkü bu taşların biçimi ve tasarımı mutlaka bir
“şey”den esinlenmeli. Mutlaka bir “şey”e
benzemeli, Ya somut, ya da soyut bir nesneye,
eşyaya dayanıyor olmalı...
• Peki satranç tahtası?
9. Satranç taşları ve Satranç
tahtasının biçim ve tasarımında
Türk Medeniyeti’nde önemli bir
yeri olan balbal, çadır, kümbet ve
at kültürü gibi kültürlerin büyük rol
oynadığını düşünüyoruz.
10. Satranç Taşlarının Biçimi
• Satranç taşlarının biçimini, soyut ve somut olarak ikiye
ayırmak mümkündür.
• En eski somut biçimli satranç taşları 5-6. yy.a ait
Afrasiyap taşlarıdır; Semerkant’ta bulunmuştur.
• Soyut satranç taşlarına ait ilk buluntular ise Nişapur’da
bulunmuştur. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde Nişapur’da
bulunan satranç taşlarına (neredeyse eksiksiz
korunabilmiş olan 12.yy.a ait Selçuklu satranç takımına)
benzer satranç taşları bulunmuştur.
• Bu soyut ve somut satranç takımı ve Türk Satranç taşı
biçimi, yüzyıllarca korunmuş, yeni biçimlere buradan
geçiş yapılmıştır. (Batılılar bu tarzı Mozarab, Arap tarzı
veya İslâm tarzı olarak adlandırmıştır.)
12. Satranç Taşları Tasarımları
• Batılıların kabulüne göre Soyut satranç
taşı tasarımı Müslüman tasarımından
ilham almıştır. Aslında Avrupa'da bulunan
birçok soyut satranç takımları Müslüman
imalatıdır.*
* http://history.chess.free.fr/first-
european.htm
13. Sanat Faaliyeti
• Sanatçının bütün malzemesi tabiat ve insandır. Sanat
faaliyeti, bir sanatçının hangi sanat dalında olursa olsun
daha önce var olan malzemeden ve almış olduğu kültür
biçiminden hareket ederek, daha önce var olmayan bir
forma bir biçime, bir yoruma ulaşmasıdır. Sanatçının
ortaya koyduğu eser artık bir estetik objedir. Sanatçının
eldeki malzemeye getirdiği yorum ve yorumundaki
farklılık sanat eserinin de türlerini oluşturur. Farklılık veya
benzerliklerin kaynağı sanatçıdır.
14. Benzerlikler
• En eski satranç setleri ve taşlarına
bakarak bunların biçiminin nereden
gelmiş olabileceğini söylemenin zorluğu
açıktır. Satranç taşları birçok şeye
benzeyebilir / benzetilebilir. Bu zayıf
benzerliklere birkaç örnek:
• Harran evleri / Şanlıurfa
• Nemrut Dağı Heykelleri / Adıyaman
• Paskalya Adası Heykelleri / Şili
19. Satranç Taşlarının
Biçim ve Tasarımı
Bulunan ilk satranç taşları ile Türk
Kültür dünyasındaki varlıkların
benzerlikleri üzerinde durulmalıdır.
20. Balbal-Çadır-Eğer
Kanaatimizce satranç taşları, Türk gelenek ve felsefesine
göre şekillenmiştir.
• Somut satranç taşları At kültürümüzden esinlenmiştir.
• Soyut satranç taşları ise birçok yönden Türk Dünyasının
çeşitli bölgelerindeki:
• Balballara ve Mezar Taşları’na
• Çadır’a; günümüzde de kullanılmaya devam eden Eski
Türk Evi’ne ve çadırdan gelişen Kümbet’e
• Eyer’e
• Satranç tahtası da çadır duvarına (kareli)
benzemektedir.
• Soyut ve Somut biçimler arasında da geçişler
görülmektedir.
21. Türk Dünyasının çeşitli
bölgelerindeki balballar:
İrlanda Balbalları
Japonya Balbalları / Go-hyaku Rakan
Denizli Balbalları
Kuman Kıpçak, Nogay balbalları
Güney Kore Balbalları
Arabistan Balbalları
Şatırçulu Mezarlığı / Moğolistan
Heykelleri
Ahlat Mezar Taşları
41. Şatırçulu (Satranç Mezarlığı) /
Moğolistan
(Hun-Göktürk Dönemi Anıt
Mezarlık)
Not: Şatır, Şatra, Şator Türkçe bir kelimedir
ve satranç anlamındadır.
46. Öz-Biçim
• Soru:
• Satranç ile çadır arasındaki benzerlik veya ilişki
nedir?
• Cevap:
• Öz-Biçim ilişkisi: Şekil, hat, çizgi, süsleme,
şangrak derin görüntüsü vb. bakımından çadıra
benzeyen satranç taşlarının her biri,
savunulacak ev veya yurt da denilen çadırı
temsil eder. Bu yüzden çadırdaki bütün bu
bilgileri üzerinde taşır.
47. Çadır - Ev
• Soyut satranç taşını biçim ve öz itibarıyla
benzettiğimiz Çadır’ı biraz yakından
tanıyalım:
• Satranç taşları ve oyununun daha iyi
anlaşılabilmesi için Çadır’ın Türk kültürü,
felsefesi, devleti, ailesi için ne anlam ifade
ettiğine bakılması gerekir.
48. Buluşlar ve Çadır
• Buluş, uygarlığın gerçek temelidir; insan ilişkilerinde en
önemli itici güçlerden birisidir.
• Buluşlar hakkında bilgi sahibi olmadıkça geçmişi ve
bugünü anlamak, gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak
neredeyse imkansız hale gelir.
• İlk buluşlar büyük ihtimalle rastlantılar sonucu ortaya
çıktı. İlkel insanlar değişiklikleri ve buluşları benimsemek
açısından muhafazakardı.
• Yaklaşık 40.000 yıl önce insanlar çadır/kulübe (ilkel ev)
yapmayı öğrendiler.
51. Çadır Nedir?
• Kalın bezden veya keçe, deri yahut kıl
dokumadan yapılan, bir veya daha fazla
direklerle çatılıp kurulan barınma yeridir.
• Çadırlar, tarih öncesi devirlerinde bile, insanların
mağaralarla aynı zamanda kullandıkları bir
barınaktı.
• Mimarlık birçok unsurlarını çadırdan almıştır. Bu
bakımdan, sanat ve mimarlık tarihinde çadırın
çok önemli bir yeri vardır.
55. En Eski Çadır
• En eski çadır tipine, Abakan
bölgesindeki Boyarı dağı kaya
resimlerinde rast gelinmektedir.
• Günümüzde de çadır biçiminde fazla
bir değişiklik olmadan aynı bölgelerde
kullanılmaya devam etmektedir.
64. Çadır’ın Gelişimi
• Başlangıçta en ilkel haliyle karşımıza
çıkan çadır daha sonra gelişerek otağ’a ve
çok zengin çadır çeşitlerine, daha sonra
da Kümbet’e dönüşmüştür. Balbal’ın
mezar taşlarına (örn. Ahlat Mezar
Taşları)dönüşmesi gibi...
68. Timur’un üçüncü oğlu Miran Şah’ın
torunu Babür Devletinin kurucusu
Babür Han Otağında. Babür'ün
henüz 12 yaşında bir çocukken tahta
geçişini gösteren Babürnâme'den bir
sahne.
69. Çadır Çeşitleri
• Türklerin çok çeşitli çadırları vardı. Osmanlı
devrinde kullanıldıkları çeşitli yerlere göre şöyle
adlandırılırdı:
• Hünkar Çadırı (Otağ-ı Hümayun)
• Paşa Çadırları
• Divân Çadırı (Otağ-ı Asafi)
• Halvet Çadırı
• Kurba Çadır
• Hastane Çadırı
• Çile Çadırı (Ceza Çadırı)
70. Osmanlı Çadırları
• Paşa Çadırları. — Geniş ve birkaç direkli olurdu. İçi, dışı nakışlı
sayvanlarla süslüydü. Duvar ve tavanları iki katlıydı, pencere ve perdeleri
bulunurdu.
• Divân Çadırı (Otağ-ı Asafi). — Burada serdar-ı ekremler
(başkomutanlar) ve sadrazamlar resm-i kabullerde bulunurdu, savaş plânları
görüşülür, yemek yenirdi.
• Halvet Çadırı. — Sadrazamlara mahsustu. Padişah çadırlarında olduğu
gibi bu çadırların da soğuk havalara mahsus tok bezden yapılmış bir cinsi
daha vardı. İçerisi görülmesin diye dış etekliği önünde bir de kapısı
bulunurdu.
• Kurba Çadır. — Ortasında çadır direği bulunmayan bu çadırlar hamam
olarak kullanılırdı.
• Hastane Çadırı. — Gayet büyük olan bu çadırlara sıra sıra karyolalar
yerleştirilir, hasta olan kimselere, yaralılara burada bakılırdı.
• Çile Çadırı (Ceza Çadırı). — Bir direkli ve kenarları açık çadırdır.
Burada suç işleyenler cezalandırılır, etrafı açık olduğu için de, suçluya
verilen ceza her taraftan görülürdü.
72. Hünkar Çadırı
(Otağ-ı Hümayun)
Padişahlara mahsustur.Gayet geniş bir salon şeklinde
çok direkli çadırlardı.
İçi bölmelerle iki kısma ayrılırdı. İç içe iki çadır şeklinde
olan bu çadırlarda padişahın oturduğu kısım etrafında
gene perde ile ayrılmış bir gezinti yeri bulunurdu. Burada
muhafızlar ve muharipler beklerdi.
Padişahlar sefere gittikleri vakit bu çadırlarda otururlar,
yanlarında da vezirlerin ve paşaların çadırları bulunurdu.
Hünkâr çadırlarının duvar ve tavanları iki katlı olur, gene
bez ve ipten yapılmış pencereleri, parmaklıkları ve
bunları örten perdeler bulunurdu. İçi atlas, kürk ve
halılarla döşenirdi.
75. Rütbeye Göre Çadır
• Osmanlı dönemindeki bu çadır çeşitliliği, tarihteki
bütün Türk hanedanlarında (devletlerinde)
görülür.
• Sahiplerinin rütbeleri ve verilen önem
derecelerine göre çadırların biçimi değişir.
• Han Çadırları, Vezir Çadırları uzaktan
bakıldığında kendini gösterirdi.
• Savaş dönemlerinde kullanılan çadırlar farklılık
gösteriyordu.
76.
77.
78. Çadır Adları
• Yüzyıllar boyunca göçerek yaşamak zorunda
olan Türklerin kullandıkları, kurulup sökülen ve
kolayca taşınan çeşitli şekillerdeki bu
meskenlere, çadırdan başka şu adlar da
verilmiştir: Oba, otak, otağ, kapa, kerekü,
keregü, gereke, gergi, alaçık(loçik), iv, iy, üy, ev,
topak ev, curt, yurt, çum, çerge, çergi, çatır ve
çetir...
Not: Hakanların üzerine tutulan şemsiyelere de
çetr adı verilmiştir.
79. Ev-Çadır’ın Kurulması
• Çadır, en kolay şekliyle uçları tepede bir halka (şangrak)
etrafında birleştirilmiş sırıklardan veya açılıp kapanabilen
ahşap kafeslerden meydana getirilmekteydi. Sırıkların
veya kafeslerin üzeri keçe veya kıl dokumayla
örtülmekteydi. Evdeki rahatlık, çadırda da vardı. Sıcağa
ve soğuğa karşı korunaklı idi. Sökülmesi ve kurulması
Türk ailesinin en fazla bir saatini alıyordu. Çadırların
renkleri, Türk ailesinin sosyal ve ekonomik durumunu
göstermekteydi. Mesela, beylerin çadırı, ak renkte
oluyordu.
86. Çadırın Bölümleri
• Çadırın tek kapısı vardı ve o da doğuya açılıyordu. Tepesinde bir
duman deliği bulunuyordu. Dolayısıyla, çadırın tam ortasında
ısınmada ve yemek pişirmede kullanılan “ocak” yer alıyordu. Ocakta
bir “saç ayağı”, üzerinde yemek pişirilen büyük bir tencere
durmaktaydı. Ocağın hemen arkası, evin yaşlılarına, reisine ve
misafirlere ayrılmaktaydı. Bu kısma “tör” (baş köşe) deniliyordu.
Bu,Töre anlayışı ile yakından ilgilidir. Sedir veya kanepe şeklindeki
tör, çeşitli renk ve desenlerde yapılmış keçeler, halılar, kilimler ve
değerli hayvan postlarıyla döşeniyordu. Tör’ün üst kısmındaki çadır
kafeslerine, aile efradına ait silâhlarla binit ve koşum takımları
asılmaktaydı. Orta direğinde keçeye sarılmış bir kımız tulumu asılı
idi.
88. Çadırın Bölümleri
• Çadırın zeminine keçeler, halılar, kilimler ve
hayvan postları serilmekteydi. Çadır kapısının
sağ tarafında bulunan kısım kadınlara aitti.
Burada deri tulumlar, ahşap kaplar, kovalar,
yemek tasları ve kepçeler (çömçe), üç ayak (üç
yak veya çak), ekmek teknesi ve ibrik (ıvrık)
bulunmaktaydı. Çadırların bir köşesine de içinde
çeşitli malzemelerin konduğu çuvallar, heybeler
ve torbalar yerleştirilmekteydi.
92. Çadır-Gökyüzü
• Türkler ve akrabaları gökyüzünü, yeryüzüne gerilmiş bir
çadır gibi düşünürlerdi. Bunun için de Göktürk
yazıtlarında “Göğün basmasından ve
yıkılmasından” söz açılmaktadır. Yer, nasıl Tanrının
yarattığı bir varlık ise; Gök de onun yarattığı,
Göktürklerin dili ile kıldığı kutsal bir varlık idi. Aynı
zamanda gök kubbesinin, bugünkü anlayışımızla, uzay
gibi bir sonsuzluğu da yoktu.Atlı Türkler, göğü kendi
çadırlarına benzetmişlerdi. Bu, tam manası ile bir
Orta Asya düşüncesi idi. Çünkü ne Babillilerin ve ne
de İsraillilerin çadırları, Orta Asyalılarınki gibi kubbe
şeklinde değildi.
93. Göğün Kapısı / Küçük Dünya
• Hem eski Türkler ve hem de bugünkü
Sibirya’daki Türk kavimleri, “Çadırı bir gök
kubbesi, çadırın direğini Gök direği ve bacasını
da göğün kapısı gibi” düşünmüşlerdi.
• Hem eski Türklere ve hem de Altay Türklerinin
Şamanlarına göre, “Çadır, küçük bir Dünya idi”.
Bu sebeple Şamanların çadırlar içinde
yaptıkları din törenleri, kültür tarihi bakımından
her zaman için, büyük bir önem taşırlardı.
94. Göğe Çıkma-Göğün Direği
Şamanların “Göğe çıkma” törenleri, özel olarak kurulmuş bir
çadır içinde yapılıyordu. “Törene başlarken ellerindeki
davulu çalarak dua eden Şamanlar, göğe çıkmak için adım
adım çadır direğine tırmanıyorlardı. Bazen de çadır içine bir
kayın ağacı dalı getirilip, konuyor ve ucu, çadırın
bacasından dışarıya çıkarılıyordu. Ağacın dallarına basan
Şaman, her üst dala geldikçe, yeni dualar ediyor ve içkiler
sunuyordu. Çadırın bacasına eriştiğinde de artık göğün
kapısına gelinmiş oluyordu. Bazı bölgelerdeki Şamanlar
çadırın bacasında dururlar ve daha öteye gitmezlerdi.
Bazıları da, bacayı da aşarlar ve çadırın üstüne çıkarlardı.”
95. Gök Kapısı
• Göğe çıkma törenlerinde en doğru sayılan hareket,
şüphesiz ki Şamanların bacayı aşmadan durmaları idi.
Çünkü burası, Kutup Yıldızı’nın meydana getirdiği “Gök
kapısı” idi. Bundan sonra artık, Tanrının aydınlık ülkeleri
ile ruhlar âlemi başlıyordu.
• Şamanların çoğu, kişisel güçlerini göstermek için, bu
çizgiyi aşıyor ve dinin esas prensiplerinden birini, bu
yolla çiğnemiş oluyorlardı.
• Bazı yerlerde de, “Çadırın içinden çıkarılan bu sırıklar,
bayrak direği şeklinde yukarıya doğru uzatılır ve üzerine
de bezler asılırdı”.
96. Çadır - Bayrak
Türkler arasında bu adet, İslamiyet’ten sonraki çağlarda
da devam etmişti. Doğu Türkistan’da bol miktarda
görülen, mezar ve camiler üzerindeki bayrakların anlamı,
henüz daha izah edilmiş değildir. Sibirya Soyot’ları
arasında dolaşan Danimarkalı bir etnoğraf önemli bir
çadır bulmuştu.
“Çadırın bacasından yukarıya doğru direkler uzatılmış ve
bu direkler üzerine de, türlü renkte bezler bağlanmıştı.
Bezlerin çoğu da mavi, beyaz ve sarı renkteki
paçavralardan çıkarılmıştı. Mavi beyaz ve sarı renkler
(Altay kavimlerinin) kutsal renkleri idi.”
100. Soyut Satranç Taşları
• Somut Satranç taşları da biçimleri, çizgileri,
hatları, desenleri ve üzerlerinde taşıdıkları
motifler açısından değerlendirildiğinde, At’ı
evcilleştiren bir milletin yaptığı heykellerin
gelişmesi ile somut satranç taşlarının oluştuğu
görülür.
• Buluntularda, geriye doğru gidildiğinde,
Kuşhanlar, Hunlar, Uygurlar ve Sakaların
uygarlıkta geldikleri aşamalar görülür.
101. Satranç Arkeolojisi
• Arkeolojik ilk kanıtlar
• En eski açıkça tanınabilir satranç taşları İddia edilenin aksine satrancın
kökeni Hindistan’da değil, eski Afrasiyab (antik Semerkand) kazılarında
bulunmuştur. Hind kültür alanlarında satranç taşlarının bulunmamasına
tezat! Afrasiab 712. beri senin İslam egemenliği altında idi. Yine Dalverzin
Tepe, (Güney Özbekistan'daki 2.yy.dan günümüze kalan antik kalenin 1972
yılında yapılan kazılarda satranç taşları bulundu. Rusya Satranç tarihi
uzmanı Linder bunların satranç taşları olmayabileceğini, ancak satrancın
öncüsü olabileceğini söyler. Bu buluntu satrancın tarihini kabul edilenden
daha öne çekmektedir.
• Sonraki Satranç taşları (üç figürler, ki bunlar soyut satranç taşlarıdır)
Nişabur’dan geliyor ve sonraki zamanlarda, 9. veya 10. yüzyıla ait olsa da
11. yy.a ait başka bir fildişi takım keşfedildi. Selçuklu satranç takımı
dediğimiz bu takım öncekilerin de satranç takımı parçası olduğunun ispatı
oldu.
106. Kuşhanlar
M.S 1. - 2. yy.
Tarihin ilk satranç taşları,
Özbekistan'daki Delverzin Tepe
kazılarında bulunmuştur. MS 100'lü
yıllara tarihlidir. Yani Hintlilerin
çaturangasının başlatıldığından 500
yıl öncesine ait bu satranç taşları,
Türk coğrafyasında bulunmuştur
Delverzin Tepe, Kuşhan Türklerinin
başkentidir. Her ne kadar bu iki
taşın satranç taşı olduğu konusunda
kuşkular varsa da, yaygın kanı,
bunların satranç taşları olduğu
biçiminde. Satrancı Kuşhan
Türklerinin yarattığını söyleyen bir
kuram da vardır ve bu taşlar da bu
kuramı destekler niteliktedir.
(Kaynak: İskender Altındiş)
114. • Rusya’nın çeşitli yerlerinde Türk
medeniyetine dair yerleşim yerlerinde
satranç taşları bulunmuştur. Ruslar bu
taşların ve satrancın Hazar Volga boyu
yolu ile geldiğini söylemektedir. Bu taşlar
Afrasiyap taşlarıyla benzerlik arz
etmektedir.
115. Fil, fildişi. Sarkel
arasında Eski
Hazar kalesinde
bulunan 8-10.yy.
tarihli.
Ermitage, St
Petersburg,
Rusya. Satrancın
Hazar-Volga
yoluyla Rusya'da
geldiğini kanıtlıyor.
116. Kraliçe, fildişi, 12.. yy.
Lukoml, Beyaz Rusya, Belarus
Devlet Müzesi
Kral, fildişi, 12. yy.
Slutsk, Belarus Bilimler
Akademisi Bielorussian,
Minsk
117. Buluşlar ve Soyutlama
• Şüphesiz ki insanoğlu önceki bilgilerini geliştirip
üzerine yeni bilgiler ve buluşlar ilave ederek
ilerliyor. İcat ve yeni tasarımlarında mutlaka
bilgilerini, görgülerini, fikirlerini; tabiatı, nesneleri,
biçimleri, süslemeleri, çizgileri, derin görüntüleri
kullanıyor. Bilgileri kaybetmiyor, üstüne
ilavelerde bulunuyor. En azından önceki
bilgilerini soyutlayarak geleceğe aktarıyor.
118. • Bir kavramın bilgi içeriğini azaltma veya indirgeme
sürecine denir. Çoğunlukla belirli bir amaç için gerekli
olan bilginin daha rahat elde edilebilmesi için yapılır.
Felsefi anlamda fikirlerin nesnelerden uzaklaştırılması
sürecine denir. Bir basitleştirme stratejisi olarak
kullanılabilir.
• Herhangi bir maddenin, obje ya da alete dönüştürülme
süreci, onun en küçük anlamlı yapı taşına inmek ve o
cismi soyutlamakla başlar. Objenin tasarımı için
maddenin şekillendirilmesi sürecinde anlam,
şekillendirilecek objenin ya da aletin, kullanılış amacıyla
ilgili düşüncelerin toplamıdır. Kullanım amacı önceden
düşünülmüş yani kurgulanmış bir madde ya da nesne,
şekillendirildiğinde alet adını alır.
Soyutlama
119. Soyutlama- Somutlama
• Somutlama yeteneği ve gözlemler sayesinde işe yaramayan madde,
soyut düşünce, maden, obje, belki de başka amaçla tasarlanmış
aletler, aletlerin bileşenleri ya da bileşimleri, başka şeyleri
soyutlamak için olduğu kadar somutlaştırmak için de kullanılır.
Somutlaştırmak işi biçimlendirmenin bir üst düzeye taşınmasıdır.
• Soyutlama derinleştikçe, soyutlanan alet, düşünce ve yapılar farklı
amaçlara da hizmet etmeye başlayabilir. Portakal kasalarına oturan
pazarcı aslında portakal taşıma aletini,başka bir alete dönüştürerek
onu soyutlamış olur. Bu durumda portakal kasası aslında soyut
olarak bir sandalyedir. Birbirine bitişik sandalyeler ise koltuk
tasarlamak için bir soyutlamaya gitme ihtiyacı doğurmuş olabilir.
Kütükte oturan Neandertaller gün gelip de koltukta oturmaya
başlamışsa, bu soyutlama sayesinde olmuştur. Soyutlama
sayesinde cisim, araç, alet, düşünce ya da sistemler farklı amaçlarla
da kullanılabilir.
120. • Büyük meydanlarda oynanan
tepük(futbol), hülü (polo) gibi meydan
oyunlarının yanında Satranç oyununun
öncülü denebilecek; dışarıda ve evde
oynanabilen çocuk oyunları, kuyu-taş-
tahta oyunları, üç taş, dokuztaş, kurt
koyun, dama, mangala, tavla gibi oyunlar
Türkler arasında çok yaygındı.
121.
122. Soyut Satranç Taşları
• Türkler arasında her yerde, her zaman oynanan
zeka oyunları ve satranç çok yaygındı.
Yanlarında satrançlı(kareli) mendil taşıyorlar
veya yere çizgilerini çekiveriyorlardı. Satranç
taşlarını yanlarında taşımıyor, tıpkı
Kuyu(Mangala) oyununda yerdeki taşlardan
yararlanıldığı gibi, tabiattaki nesnelerden satranç
taşı yapıyorlardı. Mesela bir dal parçasını
düzeltip, satranç taşları yapıyorlardı.
Soyutlamanın kökeni bu kolaycılığa dayanır.
123. Mendilden Satranç Tahtası
Tahtadan Satranç Taşları
• Türklerin en fazla ilgi gösterdiği oyunlardan biri de
satranç oyunuydu. Sadece Anadolu’da değil Orta Asya
Türk topluluklarında da satranç yaygın olarak oynanan
bir oyundu. Fransız gezgin H. Blocgueville 1860
yıllarında o bölgeleri gezmiş. Orada edindiği izlenimlerini
“Türkmenler Arasında” adlı bir kitapta toplamıştır. Bu
anılara göre, ‘Türkmenlerin, boş zamanlarında en çok
sevdikleri şey satranç oynamaktı. Üzerinde satranç
oynadıkları şey siyahlı beyazlı karelere boyanmış mendil,
taşlar da tahtadan oyulmuştu. Türkmenler bunu daima
yanlarında taşırlardı’.
124. • Türkler erken dönemde soyutlamayı
öğrenmişlerdi. Sanatlarında soyut şekilleri
kullanıyorlardı.
• Pazırık Kurganları’ndan bir İskit Türk halısı
çıkarılmıştır. Dünyanın en eski halısı olan
bu halının motifleri satranç tahtasını
hatırlatan kare dilimler şeklindedir.
129. Timur tahtında bir eğlenceyi
izlerken.
Kaynak: Orjinali Zafername’de
olan Turks: A Journey of a
Thousand Years, Royal Academy
of Arts, London 2005, s 220
isimli kitaptan ayrı baskı
minyatür.
130. Timur’un Ağustos 1403’de Gortin
Kalesi’ni kuşatması. Hakanın
üstünde tutulan şemsiye Türk
Hakanlarının hakimiyet sembolü
Çetr’dir. (Çadır)
131. Çadır ve saray duvarı karelidir
(satrançlıdır)
Babür
Çadırda
Timur Çadırda
133. Bir Şiir Türü
• Satranç, örneği az olan Aruz kalıplı bir şiir türümüzdür.
Soldan sağa, yukarıdan aşağıya okunduğunda da
kelimeler değişmez. Bilinen ilk örneği İngilizlerin Mugal
Sultanı! dediği Timur ahfadından Babür’ündür. En
meşhuru ise Yavuz Sultan Selim’e aittir:
• sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkane / yâr olur
herkesi sen / dostun mu sandın / belki ol / ağyâr olur
sâdıkane / belki ol / alemde bir/ dîdar olur
yâr olur / ağyar olur / dîdar olur / serdar olur
• Böyle şiirlere satranç denilmesinin sebebi, meşhur
satranç oyununun tahtasındaki kareli şekil gibi, sözlerin
soldan sağa-yukarıdan aşağıya okunabilecek şekilde
dizilmiş olmasının benzerliğidir.
134. Satrançlı (Kareli)
• Satranç: Satranç tahtası gibi haneli
(TDK. Türkçe Sözlük. TTK Basımevi. Ankara. 1969. 5.
bsk. sf. 643)
• Satrançlı: Satranç tahtası gibi dördüllere ayrılmış bir
şekilde basılmış olan: Satrançlı kumaş (TDK. Türkçe
Sözlük. TTK Basımevi. Ankara. 1969. 5. bs. sf. 643)
• Satrançlı: Satranç tahtası gibi karelere ayrılmış bir
şekilde yapılmış veya çizilmiş olan: Satrançlı kumaş,
satrançlı mendil.
(Sabah Meydan Larausso. 17.c, 353.sf.)
135. SATRANÇ USULÜ
Elin yazma hususunda aciz kalacağı derecede iri olan celiler
önce küçük nisbette yazılır, sonra satranç usulü ile
(kareleme) büyütülür. Usulü şöyledir:
Hattatı zorlamayacak boyutta önceden yazılan hat numunesinin her
tarafı karelere bölünür. Yazı ne büyüklükte olacaksa o kadar misli büyük
karelere ayrılmış bir başka kağıda karelerin mukabili bulunarak gereken
yerlerinden dikkatle çizilmek suretiyle aktarılır. Celinin tekamül etmediği
devirlerde bu gibi yazılar beyaz renkli sağlam kağıtlar üzerine siyah is
mürekkebiyle yazılır, düzeltmeler tashih kalemtıraşı ile yapılırdı. Ancak
XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren önceden siyaha boyanmış kağıtlar
üzerine zırnıktan yapılmış sarı mürekkeple yazma usulü yerleşmeye
başlamıştır. Koyu (bilhassa siyah) renkli kağıda yazmakta kullanılan
zırnığın yegane kusuru güneşte, hatta gün ışığında solabilmesidir.
Zırnık, siyah kağıda yazıldığında bir kalınlık teşkil etmeyişi, ayrıca tashih
için kapatılması gereken kısımların is mürekkebiyle kolayca örtülebilmesi
sebebiyle tercih edilmiştir.
136. Satranç Usulü
• Türk Şehir Mimarisinde de satranç usulü
kullanılmaktadır: Türk şehirleri, özellikle
çarşıları kareli sokaklara ayrılır.
137. Kareli (Satranç)
• Kırgısiztan’da kareli defter için “Çatıraş”
kelimesi kullanılmaktadır.
• Tatarca’da “Şatraşlı” sözü kareli
anlamında kullanılmaktadır.
• Satrancın doğduğu topraklarda satranç
kelimesi için “Şatra”, “Şatıra”, “Şıdıra” veya
“Şator” kelimeleri kullanılmaktadır.
138. • Hun, Göktürk, Etrüks kaya resimlerindeki
güneş şeklindeki sembol veya süsleme
daha sonra Göktürk Alfabesindeki bir
harfe dönüşmüştür. Bu süslemeye (güneş)
ilk satranç buluntularında da tesadüf
edilmektedir. Çok farklı yerlerde bulunan
Satranç taşlarının bu süsleme ile
süslendiği görülmüştür.
153. • Çadır’ın tepesine (Şangrak) benzeyen
motife, Türk Kültür coğrafyasında, sıkça
rastlanmaktadır. Bunlardan biri de satranç
taşlarıdır. Erken satranç taşlarında bu
motife (Güneş) rastlanmaktadır.
166. Selçuklu Satranç Takımı
• Nişapur’da bulunan ve Büyük Selçuklu Devleti
dönemine ait şu muhteşem soyut satranç takımı
Asya, Avrupa ve Afrika’da bulunan bazı
parçaların; kendinden önceki buluntuların bir
satranç takımı parçası olduğunu
doğrulamaktadır.
• Neredeyse eksiksiz (bir taşı yoktur) bu satranç
takımı satranç tarihinde ve Türk satranç
tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.
173. Topkapı Sarayı, Harem-i Hümayun Murassa Satranç Takımı
Ajur ve firuzekârî tekniğiyle yapılmış, çeşitli motiflerle bezenmiş. Tepelerinde altın
yuvalı kabaşon yakut veya firuze taşlar var. Taşlardan dokuzunun tepesi yakutlu,
altısı firuzeli. Satranç takımlarının 16. yüzyıldan günümüze ulaşabilmiş küçük, zarif
parçalarının birbirine benzeyenleriyle bir yarım set oluşturulmuş. Satranç, pek çok
Doğu ve Batı kültüründe olduğu gibi, Osmanlı Sarayı’nda da sevilerek oynanan bir
oyundu.
174. • Bodrum Serçe Limanı Cam Batığı
buluntusu Türk tipi satranç seti,
satranç setlerinin yalnız Araplar
üzerinden değil doğrudan Türkiye
üzerinden Avrupa’ya geçtiğini
göstermektedir.
175. Serçe Limanı Cam Batığı Kazısı, Türkiye / 11.yy,
Satranç seti parçaları gemi batığında bulundu. Geminin kıçında
bulunan satranç taşları yanında yay ve bir tavla parçası da vardı.
Satranç Setleri kara veya deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşıyordu.
177. Batılıların Mozarab, Arap veya İslam tarzı dedikleri
Türk tarzı satranç taşları. Saint Genadio taşları olarak
biliniyor. 10. yy.başlarına tarihlendiriliyor. Mozarabik
(Muzdarip) Manastır / Leon / İspanya
180. Sandomierz satranç seti.
Bu satranç setinde, çadırdan kaynaklanan çoğu benzerlikler
bulunmaktadır: Sol üstteki taşın tepe görünüşü çadır tepesi şeklinde.
Alt çizgiler Çadır kuşakları şeklinde.
Kaynak: Sandomierz museum
182. Ev-Yurt / Satranç
• Türkler çadırlarına yaygın olarak ev veya
yurt adını verirler. Türklerde ev ve evin
ocağı kutsaldır. Evin çatısı olan Şangrak
çöktüğünde ise evin / yurdun da
yıkılacağına inanılır. Bu yüzden yurt adı
da verilen ev’in veya çadırın korunması
ve güvenliği için yöntemler geliştirilmiş,
bu yöntemlerin soyutlanması ile de
satranç oyunu doğmuştur. En eski soyut
satranç taşları bu yüzden Türk evine,
çadırına benzemektedir.
208. Erzurum / Üç Kümbetler
Nurenberg Satranç Taşları
Almanya
209. Batılıların Mozareb(muzdarip),
İslâm veya Arap tarzı dedikleri
Türk tarzı muhteşem bir satranç seti.
(11,12. yy.) Nişapur’da bulundu.
Halen Metropolitan Sanat Müzesinde..
210. Sonuç
• Somut ve soyut Satranç Taşları ile satranç
tahtası, Türk medeniyetindeki çadır,
güneş, balbal, kümbet, mezar taşı, at ve
eğer kültürünün izlerini taşımaktadır. Bu
da satrancın Hindistan kökenli değil
Türkistan kökenli olduğunun belgesidir.
211. Satrancın Kökeni
• Satrancın Kökeninin Hindistan, Kuşhanlar, İran, Mısır,
Çin, Arap, Truva, Roma, Arnavutluk olduğu iddiaları
vardır. Bu iddiaların en güçlüsü Hindistan ve
Kuşhanlar’dır.
• Hindistan Milattan önceki asırlardan beri kadim bir Türk
Yurdudur. Kuşhanlar Türk Devletidir.
• Kanaatimizce Kuşhanlar’a önceki Türkistan’da kurulan
Türk Devletlerinden geçmiştir.
• Satranç taşlarının ve tahtasının biçim ve tasarımındaki
benzerlikler, Satrancın kökeninin Türkler olduğunu
göstermektedir.