2. A. AYETLER:
■ “(Resûlüm! İnsanları) Rabbinin yoluna/dinine hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel
(şekl)iyle (kırmadan, kızdırmadan) mücadele et. Şüphesiz Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi
bilendir ve O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.”(Nahl/125)
■ “(Ey Resûlüm!) Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli
olsaydın, elbette onlar etrafından dağılıverirlerdi. O halde onları affet, onlar için mağfiret dile ve
(umûma ait) iş hakkında onlara danış, artık karar verdiğin zaman da, Allah’a güvenip dayan (onu
yap). Şüphesiz Allah kendisine güvenip dayananları sever.”(Al-i İmran/159)
3. A. AYETLER:
■ “İnsanları (küçümseyip) yanağını bükme/yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü
Allah, böbürlenen ve kendisini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.
■ Yürüyüşünde ölçülü (ve kibirsiz) ol. Konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini
elbette eşeklerin sesidir.”
■ (Lokman/18-19)
■
■ “(Mü’min) kullarıma söyle: “En güzel olan (söz)ü söylesinler.” Çünkü şeytan aralarına fesat (ve
kavga) sokar. Şeytan şüphesiz, insana apaçık bir düşmandır.”
■ (İsra/53)
■
4. B. HADİSLER:
■ “İslâm, güzel ahlâktır.”
■ (Kenzü’l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.)
■
■ “Bir mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup, gece namaz kılan kimselerin derecesine
ulaşır.”
■ (Ebû Dâvûd, Edeb 7; Tirmizî, Birr 62)
■
■ ‘Mü‘min, yerici, lanetçi, kötü sözlü ve kötü davranışlı değildir.‘
■ (Tirmizî, Birr, 48-1977)
5. C. AÇIKLAMA:
■ İslâm, müslümanın hayatında, samimî ve gösterişten uzak bir nezâketin hâkim olmasını
istemektedir. Giyimde, kuşamda, oturup kalkmada, konuşmada, yürümede, bakmada, bir şey
isterken, verirken, hâsılı her türlü davranışımızda, hattâ duygu ve düşüncede bile incelik ve
nezâket kurallarına uymak gerekir.
■ Bir müslüman herhangi bir şekilde ne kimseyi incitmeli, ne de kimseden incinmelidir. Müslüman
kendisine yapılan kabalıkları affetmesini bilmelidir. Affede affede Allâh’ın affına lâyık hâle
gelebilmenin gayreti içinde olmalıdır. Her anımızda İslam’ın güzel ahlakı tamamlayan bir din
olduğu hatırlayıp nezaketli olmaya gayret etmeliyiz.
6. D. HİKAYE:
■ Mevlânâ Câmî (1414-1492) yılları arasında yaşamış olan ünlü İslam alim ve şairlerinden biridir. Onun
yaşadığı dönemde tanınmış âlimler, şairler, yazarlar ve bilginler “Suskunlar Meclisi” adını verdikleri bir
heyet oluşturmuşlardı. Bu meclis, üyelerini çok düşünen, az konuşan ve az yazan insanlar arasından
seçiyordu. Meclisin üye sayısı ise otuz kişiyle sınırlı tutulmuştu. O dönemde yaşayan âlim, şair ve
yazarların içinde bu meclise üye olma arzusu vardı. İşte Mevlânâ Câmî bunlardan biriydi. O, gerçekten
çalışmaları, ahlakı, nezaketi ile örnek bir insandı. Ancak suskunlar meclisinin üye sayısının sınırlı
olması onun, seçkin insanların yer aldığı bu kurulda bulunmasına imkân vermiyordu.
■ Bir gün suskunlar meclisinin üyelerinden birinin öldüğünü duymuştu. Bunun üzerine üyeleri toplantı
halindeyken toplantı yapılan binaya geldi. Binanın önünde bir kapıcı bekliyordu. Ona hiçbir şey
demeden isteğini bir kağıda yazıp içeriye gönderdi. Meclis üyeleri Mevlânâ Câmî’yi çok yakından
tanıyorlardı, fakat vefat eden üyelerinin yerine birkaç gün önce başka bir değerli insanı almışlardı. Ama
Mevlânâ Câmî gibi birini de kapıdan çevirmek, “seni üye yapamıyoruz” demek oldukça zordu.
7. D. HİKAYE:
■ Kendi aralarında epeyce düşündüler.Ardından da bir bardağı ağzına kadar su ile doldurup
kapıcıyla Mevlânâ Câmî’ye gönderdiler. Bununla meclisin üye sayısının tam olduğunu, yeni bir
kişiye yer olmadığını anlatmak istiyorlardı. Kendisine, ağzına kadar su ile dolu bir bardak
gönderilen Mevlânâ Câmî, meclis üyelerinin ne demek istediğini anlamıştı. O da hemen yanındaki
gülden bir yaprak koparıp yavaşça bardağın üstüne koydu.
■ Haliyle gül yaprağı bardağı taşırmamıştı. Verdiği bu cevapla kendisi için de suskunlar meclisinde
bir yerin bulunduğunu anlatmak istiyordu. Meclis üyeleri de ağzına kadar su dolu olan bardağın
üzerine bir gül yaprağı konarak kendilerine geri gönderildiğini görünce durumu hemen anladılar.
Böyle bir insana çok nazik bir şekilde de olsa daha önce “meclisimizde yer yok!” anlamında bir
cevap verdiklerinden dolayı çok üzüldüler. Otuzla sınırlı olan üye sayılarını da aşarak Mevlânâ
Câmî’yi meclislerine üye yapmaya karar verdiler.
8. D. HİKAYE:
■ Mevlânâ Câmî meclise gelince başkan onun adını da listeye yazdı. Üye sayısını belirten otuz
sayısının önüne bir sıfır yazarak Mevlânâ Câmî’ye verdi. Başkan bununla Mevlânâ Câmî’nin
katılmasıyla meclisin değerinin on kat arttığını anlatmaya çalışıyordu. Listeyi eline alan Mevlânâ
Câmî, kendisinin gelmesiyle meclisin değerinin on kat artmış olduğu düşüncesine katılamadığını
göstermek için otuz sayısına eklenen sıfırı silip otuzun soluna yazdı.
■ Verdiği bu cevapla meclisin üye sayısını artırmadığı gibi, kendi değerinin, bu meclisin yanında
solda sıfır olduğunu anlatmak istiyordu. Son verdiği cevapla, gösterdiği saygı ve alçak gönüllülük
ile Mevlânâ Câmî, suskunlar meclisinin en değerli üyelerinden biri olduğunu ortaya
koyuyordu.Bu yaşanmış vakıa bize zarâfetin insan ilişkilerini ne ölçüde güzelleştirdiğini nasıl
anlatıyor? Anlaşılan mesele gül yaprağı kadar zarif ve bulunduğu ortama fazla gelmemekte
toplanıyor.
9. E. ÖZET OLARAK:
■ -Allahu Teala kitabımnız Kur’an-ı Kerim’de güzel söz söyleyenleri ve güzel davranışlarda
bulunan kullarını çok sevdiğini söylüyor.
■ -Peygamber Efendimiz sav insanların en güzel ahlak sahibi olanlarındandır. Biz de Efendimiz as
gibi güzel ahlaklı olursak Rabbimizin ve O’nun sevgisini kazanırız. Böylelikle Cennet’i de
kazanmış oluruz.-İnsanlar her zaman güzel ahlaklı kişileri sever. O halde eğer güzel davranışlı
olursak insanların sevgisini ve güvenini kazanırız.
10. F. SORULAR:
■ 1. En güzel ahlaklı insan kimdir?
■ 2. Güzel ahlak bize neler kazandırır?
■ 3. Güzel ahlaklı olmak niçin önemlidir?