SlideShare a Scribd company logo
1 of 67
İZMİR’İN
FAYTONLARI
Dr. Vural Yiğit
28.07.2016, Foça
SELANİĞİN KURULUŞU
 Ege Denizi’nin güzeller güzeli, dilber kenti Selanik, M.Ö. 315
yılında bugün Thermi denen bölgede kurulmuştu.
 Selanik, adını Mekodonya’lı Büyük İskender'in kız kardeşi
Thessaloniki'den almıştır.
 İskender'in babası Philip, Tesalya’da kazandığı zaferden sonra
doğan kızına bu ismi vermişti.
 Thessaloniki Büyük İskender’in komutanlarında biri olan
Cassender ile evliydi. İskender ölünce bu komutan diğerleri ile
taht mücadelesi sürdürürken, Selaniği kurmuş ve yeni kentin,
karısının adı ile anılmasını istemişti..
SELANİĞİN FETHİ
 Türkler bu şehrin ismini Türkçeye uyarlayarak, hep Selanik
olarak anmışlardır ve bundan böyle hep öyle anılacaktır.
 Selanik, İstanbul’un fethinden 25 yıl önce, 1430 tarihinde
Padişah II. Murat'ın yönettiği bir Osmanlı Ordusu tarafından
ele geçirilmişti.
 15. Yüzyıl boyunca kente Anadolu'dan getirilen çok sayıda
Türk boyları yerleşti, böylece artık tam bir Türk kenti olarak
yaşamını gönenç ve onur içinde sürdürdü.
 Selanik 500 yıla yakın bir süre boyunca bir Osmanlı şehri
olarak kaldı.
Evliya Çelebi Selanik’te (1668)
 Evliya Çelebi, Selanik hakkında şunları yazar:
 «Evvelâ Akdeniz'in Rumeli kıyısında uzunluğu, 100 mil bir körfezin
batı tarafı nihayetinde bulunup, o körfezin bir kumsal pak limanı
kenarında, iç kalesi topraklı ve kayalı yüksek tepe üzerinde üçgen
şekilli, şeddadi beyaz taş sağlam bir hisar, dayanıklı bir surdur.
 Şanlı eski bir kaledir ki öyle bir mamur şehrin, Akdeniz kıyısında
benzeri yoktur.
 Kalenin deniz kıyısında 3 mil, kara tarafında 3 mil eni bulunmaktadır.
Şehrin kuzeyinde Hortaç Dağı, batı yakasında Yenice-i Vardar,
doğusunda kara ve güneyinde körfez bulunmaktadır.»
HORTAÇ DAĞI
Soyadı kanunundan sonra, Anne
tarafından Dedemiz Halil Bey,
İzmir’de
«HORTAÇ» Soyadını almıştı.
Böylece Hortaç Dağı, ailemizin
soyadı olarak, Ege’nin bu yakasında
kuşaklar boyu yaşayacak.
SELANİK ŞEHRİ
 Dağların eteğinden, sahile yaklaştıkça uygar ve çağdaş
görünümlü Selanik, zamanının en gelişmiş şehircilik yapıtları ve
baş eserleriyle doluydu.
 Deniz kıyısı, kordon boyunca, kentli yaşamının her türlü kültür
ve eğlentisini bulmak mümkündü.
 Balkan ulaşım projesi demiryolu inşaatı ile Selanik’ 1871–1888
arasında demiryolu ile Üsküp ve Belgrat‘a,
 1891–1894 yılları arasında, Dedeağaç–Edirne yoluyla
İstanbul’a bağlanmış durumdaydı.
 Artık, Sirkeci Garından trene binip rahat bir yolculuktan sonra
Selaniğe varılabiliyordu.
SELANİK ŞEHRİ
 Neresinden bakarsanız bakın, nereye giderseniz gidin, Selanik
bir Müslüman kentiydi ve Osmanlı’nın göz bebeği idi.
 Şehrin Merkezinde, Türkler’in «Hortacı Süleyman Efendi»
dedikleri Camii ve Şadırvan Mahallesine bakan yönünde ise
zaptiye Binası bulunmaktaydı.
 Burada manifatura, zücaciye, şekerci ve helvacı, zahire
dükkânları ve esnafı yer alır ve Müslüman halk alışverişini
genellikle buradan yapardı.
 Dağların eteğinden, sahile yaklaştıkça uygar ve çağdaş
görünümlü Selanik, zamanının en gelişmiş şehircilik yapıtları
ve baş eserleriyle doluydu.
SELANİK ŞEHRİ
 Selanik’te Müslüman halkın yaşadığı 45 den fazla mahalle
bulunmaktaydı. Bunların tamamının Türkçe ilginç isimleri vardı.
 Örneğin; Hacı Mümin (Köşk), Suluca, Kale, Divan, Orta Mescit,
Eski Camii Şerifi ya da Camii Atik, İki Şerife (Gazi Hüseyin Bey),
Mes'ud Hasan, Astracı, Tarakçı, Mu'id Allaeddin (Çınarlı), Musa
Baba, Yakub Paşa, Eski Saray, İshak Paşa, Pinti Hasan gibi.
 Bu yerleşimlerden biri olan ve eski kayıtlarda, «Koca Kasım
Paşa» Mahallesi’nin, Islahhane Caddesi üzerinde iki katlı,
cumbalı güzel bir ev vardı.
 1870 yılından önce Rodos’lu Müderris Hacı Mehmet tarafından
yaptırılmıştı ve tipik bir Türk eviydi.
KOCA KASIM MAHALLESİ
 1880 yılına gelindiğinde, Koca Kasım Paşa Mahallesinde birbirine yakın
sokaklarda yaşayan, iki Ali Rıza Bey vardı.
 Bunlardan birincisi, babası Selanik ilkokulu öğretmenlerinden Kırmızı Hafız
sanıyla anılan, Ahmet Efendinin oğlu Ali Rıza Bey idi.
 Hacı Sofu ailesinden, Feyzullah Ağanın kızı Zübeyde Hanım ile evliydi.
 Ali Rıza Bey, Selanik Evkaf kâtipliğinde ve gümrük memurluğunda
bulunmuş, 1876'da Selanik Asâkir–i Millîye taburunda görev almış, daha
sonra da serbest ticaret yapmağa başlamıştı.
 Diğer Ali Rıza Bey ise; ayni yaşlarda, iki üç sokak yukarıda, beyaz badanalı
ve cumbalı büyük bir evde oturan, “Süslü Ali Rıza” Beydi.
 Her iki ailenin ilk büyük yangında evleri yanmış, daha sonra bu mahalleye
gelip yerleşmişlerdi.
SÜSLÜ ALİ RİZA BEY
 Süslü Ali Rıza beyin asıl ünü ve tanınmışlığı, başındaki fesin yanında takılı
duran, yaz kış hiç eksik olmayan, gül ve karanfil gibi çiçeklerinden geliyordu.
 Dalgalı saçları arasından, kulak üstünden yüzüne doğru sarkıttığı ve sapları
fesin içine doğru takılı duran çiçekler gün boyu taze dururdu.
 Mahallede günün bu modasına uyan ve ondan özenen birçok mahalle
delikanlısı da kulak üstü fese takılı, çiçek takıp dolaşırdı. Ancak hemen
hepsinin çiçeği, daha öğlene varmadan sararıp solar, hatta dökülürdü.
 süslü Ali Rıza Bey, ününü sağlayan çiçeklerini taze tutmak için, uzun kestiği
çiçeklerin saplarını fes altına soktuğu küçük bir esans şişesinin içine
koyduğu ıslak bir pamuk ile sağlıyordu.
 Çiçeğin sapı her daim su içinde bulunduğundan solmuyor, fesini de hiçbir
zaman ve hiçbir yerde başından çıkarmadığı için, kimse işin gizemine
eremiyordu.
20. YY. SELANİK ŞEHRİ
 19. yüzyılın bitmesine 20 yıl kala, iki Ali Rıza beyin birbirine
yakın tarihlerde birer erkek çocukları dünyaya geldi.
 Birinin adı Mustafa idi, çakır mavi gözleriyle dikkati çekiyordu.
Onun bir Ulusun kaderini belirleyecek, Ulu önder olacağını kim
nereden bilebilirdi ki.
 Diğer oğlanın adını ise Halil koydular, sarı kıvırcık saçları ve ela
gözleri ile şimdiden babası süslü Ali Rıza Bey’i andırıyordu, her
iki aile de çok mutluydular.
 Çocuklar, önceleri bahçelerde, sonra da sokak aralarında
askercilik ve çelik–çomak oynayarak, çember çevirip, birdirbir
atlayarak, büyüyüp gidiyorlardı.
SELANİK’Lİ MUSTAFA VE HALİL
 Süreç akıp gidiyor, her iki Ali Rıza Bey’in çocukları
okula devam ediyorlardı. Mustafa Askeri okulu
seçmişti.
 20. Yüzyıla girerken Osmanlı Devleti, politik, sosyal ve
ekonomik birçok sorun ile uğraşıyordu.
 Selanik’te filizlenen özgürlükçü akımlar ve yenilikçi
hareketler, Osmanlı Payitahtını sarsar bir hal almıştı.
 Ayrıca modernleşme yolunda adımlar atılıyor ve
Avrupa’daki tüm gelişmeler yakından izleniyordu..
SELANİK’Lİ MUSTAFA VE HALİL
 Mustafa Kemal'in ve Halil’in biraz da haşarı geçen,
gençlik günlerinde, birbirlerinden habersiz değildiler.
 Ne de olsa bir mahallenin çocuklarıydılar, ayni
yaştaydılar, çocuklukları ve ilk gençlik yılları benzer
mekânlarda geçmekteydi.
 Yani, Beyaz Kule ve onun çevresinde. Olimpos,
Kristal, Jünyo gazinolarında yahut ayın sonlarına
doğru daha iç sokaklardaki, örneğin Yorgo'nun
meyhanesinde kafa çekerken, düşüncelerini özgürce
Bir ulusun kaderi
 1900 yılına gelindiğinde Mustafa ve Halil 20 yaşına gelmişlerdi.
Mustafa Kemal, harp Okuluna girmişti. Dersleri iyi ve çok
başarılıydı.
 Süslü Ali Rıza Beyin oğlu Halil ise okulu bitirir bitirmez,
babasının muhallebici dükkânında çalışmağa başladı.
 Halil güçlü kuvvetli, yakışıklı bir delikanlıydı, artık eve geç gelir,
yemek sonrası da dışarı çıkar olmuştu, bu arada ateş bacayı
sardı.
 Aşkın sınırsız ve benzersiz gücü savaş filan dinlemiyordu.
Yukarı Mahallede oturan Muzaffer adında bir genç kıza âşık
olmuştu ve iki genç birbirlerini çok seviyorlardı.
Selaniğin Kaybı
 1912'de Balkan Savaşları sonunda Selanik, Yunanistan
yönetimine geçmişti.
 Osmanlı Orduları şehri, o dönemin koşulları ve yapılan
antlaşmalar gereği, Yunan çetelerine savaşmadan, şehirdeki
Türklerin can güvenliğinin sağlanması koşuluyla bıraktılar.
 Ancak Yunan çeteleri şehri teslim aldıkları günün gecesi kentte
yaşayan pek çok Türk’ü, aralarında Osmanlı askerleri de
bulunmak üzere öldürdüler.
 Şehrin simgesi olan Osmanlı'ların yüzyıllar boyu koruyup
kolladığı, Beyaz Kule sembolik bir vaftiz işleminden geçerek
kutsandı.
Anadolu’ya Doğan Güneş
 İzmir’in işgali haberi karabasan gibi geldi çöktü, keder, hüzün ve
elem her yanı sardı.
 Bu bardağı taşıran son damlaydı. Ancak bir süre sonra talihin
rüzgârı dönecek, Anadolu’daki, teheyyüç, hezeyan, tepki, etki
yerini coşkuya bırakacaktı.
 Anadolu’nun ve Türk Milletinin bahtı kara yazgısı, mukadderatı
bir Selanik’li tarafından değiştirilecekti.
 Mustafa kemal, Samsundan Anadolu’ya çıkarken, Halil bey,
Balkan savaşlarına katılmıştı.
 Savaş bitince Selaniğe dönmüş ve çok sevdiği atlarına
kavuşarak, Faytonculuk yapmağa başlamıştı.
Faytonumun Atları
 Halil Bey’in süslü bir faytonu, biri “doru”, diğeri “anlı sakar” iki atı
vardı. Onları hiç yormazdı, gerekmeden yokuşa vurmazdı.
 Akşamları iş bitip faytoncu ahırlarına gittiğinde koşumlarını itina
ile çözer, atları sular ve yemlerdi.
 Bıkmadan usanmadan tımarlarını yapar, ayrıca sık sık
nalbanda götürür, nallarını kontrol ettirir, mıhı gevşeyenleri
onartır, sık sık nal çaktırırdı.
 Koşumların bakımı da ayrı bir işti ve deneyim isterdi. Deri ve
kaytan saraciyeleri sık sık yağlar, bakım ve onarımlarını yapar
sonra düzgünce duvardaki yerlerine asardı.
 Ahırların temizliğini seyislere bırakmaz, tertemiz tutardı.
Anadolu’ya Doğan Güneş
 26 Ağustos 1922 de Mustafa Kemal Kocatepe'den, Büyük
Taarruzu başlattı.
 Kısa sürede, 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Başkumandanlık
Meydan Savaşı'nın kazanmasının ardından, 01 Eylül 1922 de
Gazi Mustafa Kemal'in, “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!”
emri ile 9 Eylül 1922 günü Mustafa Kemal’in Orduları İzmir’e
girdiler.
 Artık Türk Orduları muzafferdi ve Yunanlılar her cephede
bozguna uğruyor, büyük heveslerle geldikleri Anadolu
topraklarından kovularak «Geldikleri gibi gidiyorlardı».
LOZAN ANTLAŞMASI
 Lozan barış görüşmeleri, 11 Kasım 1922 tarihinde, İsviçre’nin
Lausanne, şehrinde başladı ve 8 ay sürdü.
 Türkiye'de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı
olan herkes eşit ve aynı haklara sahip olacaktı.
 Antlaşmada Türkiye'de yaşayan Hıristiyan kökenli Rum ve
Ermeniler ile Museviler azınlık olarak tanımlanmış; mal, mülk ve
ibadet hakları güvence altına alınmıştı.
 Bu Antlaşma ile ayrıca Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus
mübadelesi yapılmasına karar verilmiş, bunun sonucunda 1924
yılında yaklaşık bir milyon Hıristiyan–Rum Yunanistan'a, beş
yüz bin Müslüman Türk de Türkiye'ye göç edecekti.
Zorunlu Göç
 Kurtuluş savaşı sonrası, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan
«Mübadele Anlaşması» gereği bura halkları, Yüzlerce yıldır
yaşadıkları topraklarından zorunlu olarak, göç ettirildiler.
 O yüz binler, köhne vapurlarla arkalarından bir mendil sallayan
biri olmadan yola çıkarıldılar. Her birinin ayrı bir öyküsü vardı.
 «Kaptan yol verdikçe köhne vapur inliyor, yolcular için için
ağlıyordu. Yolcuların yürekleri doğdukları toprakları terk
etmenin acısıyla biraz daha dağlanıyordu.»
 Kavala, Selanik, Preveze, Sakız, Limni, Midilli ve Girit’ten
gemilere binenler; kimi kara bulutlara, kimi de sevince
boğularak yol aldılar.
 Halil Bey ve ailesi, Selanik’ten göç etme kararını mübadele
öncesi vermişti ve hazırlıklara başladılar.
 Akraba, eş ve dostların çoğu Anadolu’ya göçmüştü..
 Kırk yıllık varlıklar satılmış, denkler yapılmış yola çıkılma anı
gelmişti.
 Genellikle İzmir’e gitmişti eş dost. Karar kılındı, İzmir’e göç
edilecekti.
 Edilecekti de ne nasıl olacaktı? Kurulu düzen bozulacaktı?
Faytonlar, atlar, arabalar ne olacaktı?
 Geçim, düzen, düzenek nasıl sağlanacaktı?
 Büyük oğlan Mehmet büyümüş ona da bir fayton alınmıştı,
 O da sabah akşam Selanik sokaklarında at koşturup, kırbaç
sallayıp, tekerlek döndürüyordu.
 Atlardan arabalardan vazgeçmek olmazdı. Onları da beraber
götürmenin bir yolu bulunmalıydı.
 Halil Bey evi satılığa çıkardı, zaten oturulacak bir hali
kalmamıştı. Ev büyük diye, Türkiye’den gelen bir Rum aile de
buraya yerleştirilmişti.
 Koskoca ev yok pahasına elden gitti, mübadele karşılığın
Anadolu’dan bir ev verilecekti belki ama nerde? Ne zaman? Hiç
belli değildi.
Anavatan’a Doğru
 Sevkiyat günü gelip çatmıştı, takvimler 5 Mayıs 1924 tarihini
gösteriyordu. Halil ile Mehmet sabah erkenden kalktılar, abdest
alıp doğruca, Rotonta’daki Hortacı Süleyman Efendi Camii’ne
gittiler ve sabah namazını kıldılar,.
 Sonra ahırlara gidip atları arabalara koştular, han çalışanları,
Rumu, Türkü gözyaşlarını tutamadı, sarıldılar, sarmaştılar.
Sonra eve gelip eşyaları, denkleri, sepetleri, bohçaları ve
kırmızı kadifeli kızların çeyiz sandığını faytonlara yüklediler,
 çoluk çocuk eşyaların üzerine bindi. Rabia, küçük Hatice’yi
kucağına aldı, Kadriye henüz 2,5 yaşında idi.
Zorunlu Göç
 Limanda hummalı bir faaliyet vardı, göçmenler, itişe kakışa
vapura binmeğe çalışıyorlardı.
 Geminin adı; “Bahri Cedid” idi. Oldukça düzgün bir gemi
sayılırdı, Kıç tarafından kırmızı Türk bayrağı dalgalanıyordu.
 Önce çocuklar bindi, seyir güvertesine doluştular. Sıra atlara ve
arabalara gelmişti.
 Atlar huzursuzdu, başlarına gelecekleri anlamış gibiydiler.
Palanlar çözüldü atlar boşaltıldı, arabanın oklarını yukarı doğru
katladılar.
Zorunlu Göç
 Mehmet sıkı sıkı dizginlerine sarılıp doru atı tutuyordu.
Burunlarını, kulaklarını, anlını okşayarak sakinleştirdi.
 Yukarıdan vinçten ucunda kalın kayışları olan bir sapan sarktı.,
kasıklarına doğru yanaştırdılar, kemerleri takıp sıkıladılar, sonra
üsteki halkalara vincin kancalarını taktılar. makara sarılıp
halatlar gerilice doru at birden havalandı ve öylece boşlukta
kaldı.
 Önce sıçrayıp kurtulmak istedi fakat ipler gerilmişti, yavaş yavaş
yükseldi. Güverteden izleyenler için çok garip bir manzaraydı,
koskoca at dört ayağı açık vaziyette havada yükseliyordu.
Mübadele Atları
 Mehmet sıkı sıkı dizginlerine sarılıp doru atı tutuyordu.
Burunlarını, kulaklarını, anlını okşayarak sakinleştirdi.
 Yukarıdan vinçten ucunda kalın kayışları olan bir sapan sarktı.,
kasıklarına doğru yanaştırdılar, kemerleri takıp sıkıladılar, sonra
üsteki halkalara vincin kancalarını taktılar. makara sarılıp
halatlar gerilice doru at birden havalandı ve öylece boşlukta
kaldı.
 Güverteden izleyenler için çok garip bir manzaraydı, koskoca at
dört ayağı açık vaziyette havada yükseliyordu.
 Atların ardından faytonlar da gemiye yüklendiler.
Selanik’ten Ayrılış
 Vapurun palamarları çözüldü, motorların gümbürtüsü arttı,
bacasından siyah dumanlar yükseldi, koca siyah bordo yavaş
yavaş rıhtımdan ayrılmağa başladı, sanki rıhtım gemiden
uzaklaşıyordu.
 Vapur çoğunlukla Balkanların her yanından gelen göçerler ile
doluydu.
 Ancak bu yolcular, bu topraklarda doğdukları büyüdükleri,
köklerinin atalarının mezarının bulunduğu için bu yerlere geri
dönemiyeceklerdi.
Umuda Yolculuk
 Bin yılların mukadderatı, bahtı, alınyazısı, çoluk, çocuk, yaşlı,
genç, hasta sağlam, sakat bu göçerlerle dolu gemideydi sanki.
Daha niceleri gidip gelecekti iki yakadan, bölük pörçük
adalardan, Girit’ten, Rodos’tan, Serez’den, Yenice’den,
Gümülcine’den Kavala’dan.
 Gemi ağır ağır yol alıyordu, belki umuda, belki yeni bir yaşama.
 Hiçbir kargaşa yoktu, insanlar belirlenmiş kaderlerini
kabullenmişler gibi gelmişlerini, geçmişlerini ve geleceklerini
Ege’nin köpüklü dalgalarına bırakmışlardı.
 Kamarada, güvertede, ambarlarda yatanlar şikâyetçi değildiler
hallerinden.
Ege’nin İncisi izmir
 Yolculuk iki günden fazla sürdü, derken karşıdan mor dağlar
göründü, adım adım yaklaştı, büyüdü.
 İzmir Körfezine girdiler, deniz süt beyaz mavi karışımı bir renk
almıştı, iki kıyı birbirine giderek yaklaştı.
 Artık herkes güverteye dolmuş, daha önce hiç görmedikleri
dağlara tepelere bakıyorlardı.
 Nihayet heybetli bir dağın doruğunda Çatalkaya göründü.
 Her bir tepenin bir öyküsü vardı, ortak bir kültürden
anlatılagelen bu göç de bir düş müydü, yoksa bir mitin
başlangıcı mıydı?
 Yeni bir söylence olarak mı kalacaktı?
İzmir’e Geliş
 Bahri Cedid, bir kader yolculuğunu daha tamamlayıp kordon
boyunda rıhtıma yanaştı.
 Aşağısı başka bir kıyametti, atlar, arabalar, develer, katırlar, bir
curcuna bir hay huydur gidiyordu..
 Pür telaş gemiden inildi, yükler, eşyalar bir kenara yığıldı.
 Halil ve Mehmet koşuştular, atların sağ salim yere ayak
basmasını sağladılar.
 Atlar sakindi, iklim, rüzgâr, esinti, Kordon Selaniğin benzeriydi
ama evler, binalar, mimari, tabela yazıları her şey farklıydı.
 Her boyda Türk bayrağı, hemen her binada gururla
dalgalanıyordu.
 Mübadilleri önce adı karantina olan semtte yolladılar, aşılar,
sözde muayeneler, kontroller yapıldı, sonra doğru muhaceret
çadırlarına.
 Kimin ne yapacağı, nereye gideceği pek belli değildi. Zaten
büyük İzmir yangını sonra her şey yanmış yakılmış hatta
oturacak ev bile kalmamıştı.
 Bizimkileri Basmahane tren Garının biraz ilerisinde Aziziye
Semtinde, bilenen adı sinekli olan dere kıyısındaki çadırlara
yolladılar. Nüfusa göre bir çadır tahsis edildi..
 Gece olunca buraya neden ”Sinekli” dendiğini daha iyi anladılar.
Yeni Bir Yaşam
 Erkenden kalkıp, atları koştular, arabaları bir kontrolden
geçirdikten sonra işe koyuldular. Allahtan öyle bir işleri vardı ki
kazanç hemen hazırdı. Ya işi gücü, yeri yurdu olmayanlar! Yeri
yurdu denince, Halil’in yüreği daraldı bu böyle olamazdı.
çocukları vardı, aile böyle çadır içinde kalınamazdı.
 Büyük İzmir Yangının külleri henüz duruyordu. Kömürleşmiş,
yıkkın binalar, yarı ayakta duvarlar, yanmış ahşapların kat kat
olmuş, katran gibi kalıntıları. Bir yandan hummalı bir faaliyet ile
enkaz toplanıyor, temizleniyor, yerine yeni cumhuriyetin, kaderi
gibi her şey yenileniyor, yeniden yaşam buluyordu.
 Tıpkı göç eden insanların, yeşeren umutları gibi.
Yeni Bir Yaşam
 Basmahane Garına yakın, Kemerköprü’nün hemen başında,
dereye bakan bir ahır ve tavla vardı. Onlarla anlaştı, arabalara
atlara yer bulmuştu.
 Etrafı kolaçan ederken derenin bu yanında, bahçeler içinde
satılık bir ev gördüler.
 Bu taş evi satın aldılar ve hemen yerleştiler.
 Ev iki katlı cumbalıydı, giriş katında koca bir mutfak ve büyükçe
sayılacak bir oda vardı.
 Merdivenler, yerler ve tavanlar hep ahşaptı, üst katta iki oda ve
ortada cumbaya açılan bir sofa vardı. En üst katta ise gemici
merdiveni ile çıkılan, çinko kaplı kocaman bir de taraça.
İzmir’in Faytonları
 İzmir’in faytonlarla ilişkisi, yabancı yerleşimciler ile başlamıştır.
 Atçılık, yetiştiricilik, han, kervan, sürücü, tamirci, üretici. Araba
imalatı, marangozluk, demircilik, nalbantlık, dericilik, pirinç
metal işleme, yem yemlik gibi birçok bilgi ve beceri ve imalatı
gerektiren faytonculuk bu altyapıları ile birlikte gelişmişti.
 Şehrin ılıman iklimi, kar yağmayışı nedeni ile kullanılan fayton
çeşitleri; Victoria, landon ve visa vis modelleridir.
 Biz İzmirliler bunlara karaço diyoruz. Belki de renk ve
körüklerinin siyah olmasından.
 Faytonlar her dönemde şehrin simgesi ve görselliği, güzelliği ve
saygınlığı vardı ve olmaya devam edecek.
Selaniğe Özlem
 24 Kasım 1934 tarihinde kabul edilen bir kanunla da Mustafa
Kemal’e T.B.M.M. tarafından “Atatürk” soyadı verildi.
 Bu yasaya en çok sevinenlerden birisi de Halil Beydi. Doğruca
Vilayete, Nüfus Müdürlüğü’ne koştu.
 Halil sunulan seçeneklerin hiçbirini dikkate almadan “Hortaç”
soyadını istedi. Çocukluğu, gençliği Selaniğin Hortaç Dağları,
Hortaç suyu ve Camisi ile iç içe geçmişti.
 Nüfus memuru, Hortaç soyadını hemen onayladı.
 Artık, Selanikli Faytoncu Halil Ağa lakabı tarihe karışmış, Halil
Hortaç ve Ailesi Türkiye Cumhuriyetinin özgür birer
vatandaşıydılar.
Neredesin Bre Atam!
 Diğer yandan Halil Beyi önlenemez bir Mustafa Kemal sevgisi
ve hasreti sarmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ü görmek için yanıp
tutuşuyordu.
 Ne de olsa mahalle ve çocukluk arkadaşıydılar, onun yurt
mücadelesini ve Türkiye Cumhuriyetini kuruşunu heyecan ve
gururla izlemişlerdi.
 Ama artık o bir kurtarıcı, bir milletim öğüncü, tüm dünyanın
tanıdığı bir Reisi Cumhurdu.
 Atatürk’ün Kordon’da bir evi vardı. İzmir’e gelişlerinde, hep bu
evde kaldı ve birçok tarihi kararı da bu evde aldı.
 Halil Hortaç faytonuyla bu evin önünden geçerken onu anardı.
Atatürk İzmir’de
 Atatürk, 22 Haziran 1934'te İzmir'e geldi, yanında İran Şahı
Rıza Şah Pehlevi de vardı.
 24 Haziran 1934 günü Balıkesir'e gitmek üzere Basmahane
Garına hareket ettiler.
 Halil Hortaç, Atatürk’ün İzmir’e geldiğini duymuştu, o gün
Gardan yolcu almak için geldiğinde, Atatürk ve beraberindeki
heyetin gelmekte olduğunu gördü veFaytonu Meydanın yanında
bir kenara çekti.
 Atatürk’ü ve Şahı getiren araba Gazi Bulvarından göründü, üstü
açık büyük bir otomobildi, arka koltukta Şah ve Ata birlikte
oturmaktaydılar.
Atatürk İzmir’de
 Halil dizginler elinde faytonun üstündeydi, bir ara Büyük Ata ile
adeta göz göze geldiler.
 Mustafa Kemal, onu tanıdı ve doğruldu. İleri doğru eğildi, sanki
arabayı durduracaktı.
 Halil’in kalbi gümbür gümbür atıyordu, birlikte nice günler
geçirmişler, kaç kez onu sırmalı subay elbiseleri ile evine getirip
götürdüğü Selanik günlerini anımsadı. Her seferinde ona sarılır;
“Nasılsın bre! Koca Halil?” Der, hal hatır sorardı.
 Gözleri yaşları, göz pınarlarında doldu. Atatürk otomobili
durduramadı, Halden anla dercesine başını eğdi ve eski gençlik
ve mahalle arkadaşını başıyla selamladı.
Fayton’a veda
 Halil Hortaç, 1942 yıllarında Faytonculuğu bıraktı ve
atlarını da satıp emekli oldu.
 Ancak atları arabaları her zaman kollar onlarla ve
yaptığı işle gurur duyardı.
 Büyük oğlu Mehmet Hortaç, İzmir’de faytonculuğu
uzun yıllar sürdürmeye devam etti.
 Böylece Hortaç ailesinin, Selanik’ten başlayan
faytonculuk yaşamı, iki kuşak boyunca 50 yıldan fazla
devam etti.
İzmir’in Faytonları
 İzmir, Kordonu ve Faytonları ile ünlü bir kenttir.
 Faytoncuları, şehrin ve mahallelerin düzenini sağlamakta da
hünerliydiler.
 Her ne kadar aralarında, bıçkın ve külhani tipler olsa da meslek
eskileri taşkınlığa ve sululuğa aman vermez, onlar da
büyüklerine saygıda kusur etmezlerdi.
 Ne de olsa bu mesleğin köklü bir raconu vardı.
 Kısacası dünyanın bu en eski mesleği olan faytonculuk,
ailemizin geçim kaynağı, İzmir’in süsü ve simgesiydi.
 İzmir’in Faytonları sonsuza dek bu kentin kimliğinde yer alacak.
İzmir Kimliğinde Faytonun Yeri
 Karantinalı Despina
 Bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına
 Çıktı mı deprem sanırdın 'kara kız' kantosuna
 Titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan
 Muammer Bey'in gözdesi Karantina'lı Despina
 Çapkın gülüşü şöyle faytona binişi Kordelia'dan
 Ne kadar başkaydı her kadından her bakımdan
 Sınırsız bir mutlulukta uyuturdu Muammer Bey'i
 Ustalıkla damıttığı o tantanalı aşklarından
Attila İlhan
1907 yılı İzmir fayton Tarifesi
Mevkii Ücret (Para)
Hükümetten; Basmaneye 16
İkiçeşmeliğe 20
Kemere 24
Puntaya 24
Karataşa 10
Karantina köprüsü 19
Göztepe 38
Halkapınar 38
Dolaşmak için istikra(Kiralama)Olunan karaçoların beher saati
30 Para. Azimet ve avdet (gidiş- dönüş) pazarlığında %25 tenzil
edilecek ve karaçocu yarım saat bekleyecektir.
SELANİK ALTIN KAPI
SELANİK HORTACI MEHMET EFENDİ
CAMİSİ
MÜBADELE YOLCULARI
MÜBADELE GEMİLERİ
KAVALA
MUSTAFA KEMAL’İN
SELANİK’TE DOĞDUĞU EV
BAHÇEÇİFTLİK, SELANİK
1909
SELANİK 1914
Osmanlı Döneminde Beyazkule
Selanik Beyazkule’de Fayton
Atatürk’ün Doğduğu Ev
Halil Bey (Hortaç) Ve
Arkadaşları (Selanik)
Halil, İskender ve
Mehmet Beyler
(Hortaç) Selanik,
1918?
İZMİR KEMERKÖPRÜ 1900
Mehmet, Neriman, Emel, Ergül Hortaç Ve Remzi
Kadriye, Vural, Ünal Yiğit, Yamanlar, İzmir 1947
1945 ?
Halil, Muzaffer
Hortaç, Kadriye,
Vural, Ünal Yiğit,
İzmir Fuarı, 1946
Mehmet, Neriman, Kadriye (Yiğit) Hortaç,
Büyükada, İSTANBUL, 1945 ?
Halil Ve Muzaffer Hortaç, Kemerköprü, Gaziler
Caddesindeki Evin Taraçası, İzmir 1940.
İZMİR FRENK CADDESİ
1920
Atatürk’ün en sevdiği atı Sakarya
İRAN ŞAHI PEHLEVİ’NİN
TÜRKİYE ZİYARETİ
Atatürk Orman Çiftliğinde, Fayton Üzerinde
İzmir Kordonda Fayton
6. Kuşaktan Öykü Çamlıgüney At biniyor.
Bodrum, 2009
Fayton’un mitolojik söylencesi
 Aslında Fayton’nun Ege mitolojileri içinde bir destansı öyküsü var.
 Güneş Tanrısı Helios’un oğlu Phaeton bir gün üvey babasını ziyaret ederek
ondan güneş arabasını kullanmak için izin alır.
 Phaeton’un sürdüğü araba şimşek gibi fırlar kapıdan. Atlar sürücülerinin
acemi olduğunu hemen anlar. Phaeton da korku içindedir. Heyecandan
dizginleri bırakıverir..
 Atlar, bunun üzerine doğu rüzgârını geçerek hızla Yeryüzüne inmeye başlar.
Arabanın güneşten getirdiği sıcaklık yüzünden Helikon, Parnassos ve
Olympos tepeleri tutuşur. Vadileri ateşler sarar. Irmaklar buhar olur.
 Bunun üzerine Zeus eline hemen yanında duran yıldırımı alıp, Phaeton’a
doğru fırlatır. Yıldırım, Phaeton’a çarpar ve delikanlı arabadan düşüp
Eridanos Irmağı’nın sularına gömülür.

More Related Content

What's hot (14)

İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇
İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇
İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇
 
Saggalosos
SaggalososSaggalosos
Saggalosos
 
İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇
İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇
İlçemi̇zi̇n tari̇hi̇
 
Yıldırım'dan Dünyaya Armağan CUMALIKIZIK ( A Present From Yıldırım to the Wor...
Yıldırım'dan Dünyaya Armağan CUMALIKIZIK ( A Present From Yıldırım to the Wor...Yıldırım'dan Dünyaya Armağan CUMALIKIZIK ( A Present From Yıldırım to the Wor...
Yıldırım'dan Dünyaya Armağan CUMALIKIZIK ( A Present From Yıldırım to the Wor...
 
Osmanlı Mirası Yıldırm ( An Ottoman Herritage Yıldırım )
Osmanlı Mirası Yıldırm ( An Ottoman Herritage Yıldırım )Osmanlı Mirası Yıldırm ( An Ottoman Herritage Yıldırım )
Osmanlı Mirası Yıldırm ( An Ottoman Herritage Yıldırım )
 
MİTOLOJİK MİDİLLİ
MİTOLOJİK MİDİLLİMİTOLOJİK MİDİLLİ
MİTOLOJİK MİDİLLİ
 
Zeynep yavaş - İzmir
Zeynep yavaş - İzmirZeynep yavaş - İzmir
Zeynep yavaş - İzmir
 
Sevdalı bulut
Sevdalı bulutSevdalı bulut
Sevdalı bulut
 
AtatüRküN Hayatı
AtatüRküN HayatıAtatüRküN Hayatı
AtatüRküN Hayatı
 
şirince
şirinceşirince
şirince
 
Aydın şehir tanıtım sunusu Aydın introduction
Aydın şehir tanıtım sunusu Aydın introduction Aydın şehir tanıtım sunusu Aydın introduction
Aydın şehir tanıtım sunusu Aydın introduction
 
www.kpss10.com
www.kpss10.comwww.kpss10.com
www.kpss10.com
 
Yalova sunumu(1)
Yalova sunumu(1)Yalova sunumu(1)
Yalova sunumu(1)
 
Mani̇sa tarzani
Mani̇sa tarzaniMani̇sa tarzani
Mani̇sa tarzani
 

Similar to Izmir'in faytonlari (20)

AtaturkSELANIK
AtaturkSELANIKAtaturkSELANIK
AtaturkSELANIK
 
Selanik
SelanikSelanik
Selanik
 
Nymphion-Kemalpaşa
Nymphion-KemalpaşaNymphion-Kemalpaşa
Nymphion-Kemalpaşa
 
Ipek Y Olu
Ipek Y OluIpek Y Olu
Ipek Y Olu
 
Sofyadan İstanbula Genç Cumhuriyete Yolculuk.pdf
Sofyadan İstanbula Genç Cumhuriyete Yolculuk.pdfSofyadan İstanbula Genç Cumhuriyete Yolculuk.pdf
Sofyadan İstanbula Genç Cumhuriyete Yolculuk.pdf
 
Ege bölgesi
Ege bölgesiEge bölgesi
Ege bölgesi
 
SILE
SILESILE
SILE
 
SILE
SILESILE
SILE
 
Tatvan yöresi̇- İÇ BÖLGELER
Tatvan yöresi̇- İÇ BÖLGELERTatvan yöresi̇- İÇ BÖLGELER
Tatvan yöresi̇- İÇ BÖLGELER
 
Sunu1
Sunu1Sunu1
Sunu1
 
Divan Edebiyati 2
Divan  Edebiyati 2Divan  Edebiyati 2
Divan Edebiyati 2
 
Kemal Reisin Hayatı Ve TüRk Denizciligine KatkıLarı
Kemal Reisin Hayatı Ve TüRk Denizciligine KatkıLarıKemal Reisin Hayatı Ve TüRk Denizciligine KatkıLarı
Kemal Reisin Hayatı Ve TüRk Denizciligine KatkıLarı
 
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
50943910 necip-fazıl-kısakurek-vatan hainidegil-buyukvatandostuvahiduddin
 
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
1966 kemalpaşaoğlu'nun eserleri 31 [yazdırma]
 
Istanbulun Fethi
Istanbulun FethiIstanbulun Fethi
Istanbulun Fethi
 
Aizonai Antik Kenti
Aizonai   Antik KentiAizonai   Antik Kenti
Aizonai Antik Kenti
 
12 Antik Aiol Kenti 1
12 Antik Aiol Kenti  1 12 Antik Aiol Kenti  1
12 Antik Aiol Kenti 1
 
Osm.Dev.Kur DöN.Slayt
Osm.Dev.Kur DöN.SlaytOsm.Dev.Kur DöN.Slayt
Osm.Dev.Kur DöN.Slayt
 
Hasankeyf
HasankeyfHasankeyf
Hasankeyf
 
Hasankeyf
HasankeyfHasankeyf
Hasankeyf
 

More from Vural Yigit (20)

Costa Rica 2
Costa Rica 2Costa Rica 2
Costa Rica 2
 
Costa Rica-1
Costa Rica-1Costa Rica-1
Costa Rica-1
 
Neveser
NeveserNeveser
Neveser
 
Arkeo mitoloji
Arkeo mitolojiArkeo mitoloji
Arkeo mitoloji
 
Maryline Monreo 2
Maryline Monreo 2Maryline Monreo 2
Maryline Monreo 2
 
Marilyn monreo 1
Marilyn monreo 1Marilyn monreo 1
Marilyn monreo 1
 
Kwai köprüsü pdf
Kwai köprüsü pdfKwai köprüsü pdf
Kwai köprüsü pdf
 
Sway
SwaySway
Sway
 
Lorel&Hardy
Lorel&HardyLorel&Hardy
Lorel&Hardy
 
Anadolu Sikkelerinde Mitoloji 2
Anadolu Sikkelerinde Mitoloji 2Anadolu Sikkelerinde Mitoloji 2
Anadolu Sikkelerinde Mitoloji 2
 
Attila İlhan
Attila İlhanAttila İlhan
Attila İlhan
 
Annabel Lee ppt class.pptx
Annabel Lee ppt class.pptxAnnabel Lee ppt class.pptx
Annabel Lee ppt class.pptx
 
Lili Marlen ppt
Lili Marlen pptLili Marlen ppt
Lili Marlen ppt
 
Foça sirenler1
Foça sirenler1Foça sirenler1
Foça sirenler1
 
Sanal mitoloji
Sanal mitolojiSanal mitoloji
Sanal mitoloji
 
Anadolu sikkelerinde mitoloji 1
Anadolu sikkelerinde mitoloji  1 Anadolu sikkelerinde mitoloji  1
Anadolu sikkelerinde mitoloji 1
 
Opera ve Balede Mitoloji
Opera ve Balede Mitoloji   Opera ve Balede Mitoloji
Opera ve Balede Mitoloji
 
OPERA VE MİTOLOJİ 2
OPERA VE MİTOLOJİ 2 OPERA VE MİTOLOJİ 2
OPERA VE MİTOLOJİ 2
 
Operada Mitoloji 1
Operada Mitoloji 1Operada Mitoloji 1
Operada Mitoloji 1
 
Resim galerimden
Resim galerimdenResim galerimden
Resim galerimden
 

Izmir'in faytonlari

  • 2. SELANİĞİN KURULUŞU  Ege Denizi’nin güzeller güzeli, dilber kenti Selanik, M.Ö. 315 yılında bugün Thermi denen bölgede kurulmuştu.  Selanik, adını Mekodonya’lı Büyük İskender'in kız kardeşi Thessaloniki'den almıştır.  İskender'in babası Philip, Tesalya’da kazandığı zaferden sonra doğan kızına bu ismi vermişti.  Thessaloniki Büyük İskender’in komutanlarında biri olan Cassender ile evliydi. İskender ölünce bu komutan diğerleri ile taht mücadelesi sürdürürken, Selaniği kurmuş ve yeni kentin, karısının adı ile anılmasını istemişti..
  • 3. SELANİĞİN FETHİ  Türkler bu şehrin ismini Türkçeye uyarlayarak, hep Selanik olarak anmışlardır ve bundan böyle hep öyle anılacaktır.  Selanik, İstanbul’un fethinden 25 yıl önce, 1430 tarihinde Padişah II. Murat'ın yönettiği bir Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmişti.  15. Yüzyıl boyunca kente Anadolu'dan getirilen çok sayıda Türk boyları yerleşti, böylece artık tam bir Türk kenti olarak yaşamını gönenç ve onur içinde sürdürdü.  Selanik 500 yıla yakın bir süre boyunca bir Osmanlı şehri olarak kaldı.
  • 4. Evliya Çelebi Selanik’te (1668)  Evliya Çelebi, Selanik hakkında şunları yazar:  «Evvelâ Akdeniz'in Rumeli kıyısında uzunluğu, 100 mil bir körfezin batı tarafı nihayetinde bulunup, o körfezin bir kumsal pak limanı kenarında, iç kalesi topraklı ve kayalı yüksek tepe üzerinde üçgen şekilli, şeddadi beyaz taş sağlam bir hisar, dayanıklı bir surdur.  Şanlı eski bir kaledir ki öyle bir mamur şehrin, Akdeniz kıyısında benzeri yoktur.  Kalenin deniz kıyısında 3 mil, kara tarafında 3 mil eni bulunmaktadır. Şehrin kuzeyinde Hortaç Dağı, batı yakasında Yenice-i Vardar, doğusunda kara ve güneyinde körfez bulunmaktadır.»
  • 5. HORTAÇ DAĞI Soyadı kanunundan sonra, Anne tarafından Dedemiz Halil Bey, İzmir’de «HORTAÇ» Soyadını almıştı. Böylece Hortaç Dağı, ailemizin soyadı olarak, Ege’nin bu yakasında kuşaklar boyu yaşayacak.
  • 6. SELANİK ŞEHRİ  Dağların eteğinden, sahile yaklaştıkça uygar ve çağdaş görünümlü Selanik, zamanının en gelişmiş şehircilik yapıtları ve baş eserleriyle doluydu.  Deniz kıyısı, kordon boyunca, kentli yaşamının her türlü kültür ve eğlentisini bulmak mümkündü.  Balkan ulaşım projesi demiryolu inşaatı ile Selanik’ 1871–1888 arasında demiryolu ile Üsküp ve Belgrat‘a,  1891–1894 yılları arasında, Dedeağaç–Edirne yoluyla İstanbul’a bağlanmış durumdaydı.  Artık, Sirkeci Garından trene binip rahat bir yolculuktan sonra Selaniğe varılabiliyordu.
  • 7. SELANİK ŞEHRİ  Neresinden bakarsanız bakın, nereye giderseniz gidin, Selanik bir Müslüman kentiydi ve Osmanlı’nın göz bebeği idi.  Şehrin Merkezinde, Türkler’in «Hortacı Süleyman Efendi» dedikleri Camii ve Şadırvan Mahallesine bakan yönünde ise zaptiye Binası bulunmaktaydı.  Burada manifatura, zücaciye, şekerci ve helvacı, zahire dükkânları ve esnafı yer alır ve Müslüman halk alışverişini genellikle buradan yapardı.  Dağların eteğinden, sahile yaklaştıkça uygar ve çağdaş görünümlü Selanik, zamanının en gelişmiş şehircilik yapıtları ve baş eserleriyle doluydu.
  • 8. SELANİK ŞEHRİ  Selanik’te Müslüman halkın yaşadığı 45 den fazla mahalle bulunmaktaydı. Bunların tamamının Türkçe ilginç isimleri vardı.  Örneğin; Hacı Mümin (Köşk), Suluca, Kale, Divan, Orta Mescit, Eski Camii Şerifi ya da Camii Atik, İki Şerife (Gazi Hüseyin Bey), Mes'ud Hasan, Astracı, Tarakçı, Mu'id Allaeddin (Çınarlı), Musa Baba, Yakub Paşa, Eski Saray, İshak Paşa, Pinti Hasan gibi.  Bu yerleşimlerden biri olan ve eski kayıtlarda, «Koca Kasım Paşa» Mahallesi’nin, Islahhane Caddesi üzerinde iki katlı, cumbalı güzel bir ev vardı.  1870 yılından önce Rodos’lu Müderris Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştı ve tipik bir Türk eviydi.
  • 9. KOCA KASIM MAHALLESİ  1880 yılına gelindiğinde, Koca Kasım Paşa Mahallesinde birbirine yakın sokaklarda yaşayan, iki Ali Rıza Bey vardı.  Bunlardan birincisi, babası Selanik ilkokulu öğretmenlerinden Kırmızı Hafız sanıyla anılan, Ahmet Efendinin oğlu Ali Rıza Bey idi.  Hacı Sofu ailesinden, Feyzullah Ağanın kızı Zübeyde Hanım ile evliydi.  Ali Rıza Bey, Selanik Evkaf kâtipliğinde ve gümrük memurluğunda bulunmuş, 1876'da Selanik Asâkir–i Millîye taburunda görev almış, daha sonra da serbest ticaret yapmağa başlamıştı.  Diğer Ali Rıza Bey ise; ayni yaşlarda, iki üç sokak yukarıda, beyaz badanalı ve cumbalı büyük bir evde oturan, “Süslü Ali Rıza” Beydi.  Her iki ailenin ilk büyük yangında evleri yanmış, daha sonra bu mahalleye gelip yerleşmişlerdi.
  • 10. SÜSLÜ ALİ RİZA BEY  Süslü Ali Rıza beyin asıl ünü ve tanınmışlığı, başındaki fesin yanında takılı duran, yaz kış hiç eksik olmayan, gül ve karanfil gibi çiçeklerinden geliyordu.  Dalgalı saçları arasından, kulak üstünden yüzüne doğru sarkıttığı ve sapları fesin içine doğru takılı duran çiçekler gün boyu taze dururdu.  Mahallede günün bu modasına uyan ve ondan özenen birçok mahalle delikanlısı da kulak üstü fese takılı, çiçek takıp dolaşırdı. Ancak hemen hepsinin çiçeği, daha öğlene varmadan sararıp solar, hatta dökülürdü.  süslü Ali Rıza Bey, ününü sağlayan çiçeklerini taze tutmak için, uzun kestiği çiçeklerin saplarını fes altına soktuğu küçük bir esans şişesinin içine koyduğu ıslak bir pamuk ile sağlıyordu.  Çiçeğin sapı her daim su içinde bulunduğundan solmuyor, fesini de hiçbir zaman ve hiçbir yerde başından çıkarmadığı için, kimse işin gizemine eremiyordu.
  • 11. 20. YY. SELANİK ŞEHRİ  19. yüzyılın bitmesine 20 yıl kala, iki Ali Rıza beyin birbirine yakın tarihlerde birer erkek çocukları dünyaya geldi.  Birinin adı Mustafa idi, çakır mavi gözleriyle dikkati çekiyordu. Onun bir Ulusun kaderini belirleyecek, Ulu önder olacağını kim nereden bilebilirdi ki.  Diğer oğlanın adını ise Halil koydular, sarı kıvırcık saçları ve ela gözleri ile şimdiden babası süslü Ali Rıza Bey’i andırıyordu, her iki aile de çok mutluydular.  Çocuklar, önceleri bahçelerde, sonra da sokak aralarında askercilik ve çelik–çomak oynayarak, çember çevirip, birdirbir atlayarak, büyüyüp gidiyorlardı.
  • 12. SELANİK’Lİ MUSTAFA VE HALİL  Süreç akıp gidiyor, her iki Ali Rıza Bey’in çocukları okula devam ediyorlardı. Mustafa Askeri okulu seçmişti.  20. Yüzyıla girerken Osmanlı Devleti, politik, sosyal ve ekonomik birçok sorun ile uğraşıyordu.  Selanik’te filizlenen özgürlükçü akımlar ve yenilikçi hareketler, Osmanlı Payitahtını sarsar bir hal almıştı.  Ayrıca modernleşme yolunda adımlar atılıyor ve Avrupa’daki tüm gelişmeler yakından izleniyordu..
  • 13. SELANİK’Lİ MUSTAFA VE HALİL  Mustafa Kemal'in ve Halil’in biraz da haşarı geçen, gençlik günlerinde, birbirlerinden habersiz değildiler.  Ne de olsa bir mahallenin çocuklarıydılar, ayni yaştaydılar, çocuklukları ve ilk gençlik yılları benzer mekânlarda geçmekteydi.  Yani, Beyaz Kule ve onun çevresinde. Olimpos, Kristal, Jünyo gazinolarında yahut ayın sonlarına doğru daha iç sokaklardaki, örneğin Yorgo'nun meyhanesinde kafa çekerken, düşüncelerini özgürce
  • 14. Bir ulusun kaderi  1900 yılına gelindiğinde Mustafa ve Halil 20 yaşına gelmişlerdi. Mustafa Kemal, harp Okuluna girmişti. Dersleri iyi ve çok başarılıydı.  Süslü Ali Rıza Beyin oğlu Halil ise okulu bitirir bitirmez, babasının muhallebici dükkânında çalışmağa başladı.  Halil güçlü kuvvetli, yakışıklı bir delikanlıydı, artık eve geç gelir, yemek sonrası da dışarı çıkar olmuştu, bu arada ateş bacayı sardı.  Aşkın sınırsız ve benzersiz gücü savaş filan dinlemiyordu. Yukarı Mahallede oturan Muzaffer adında bir genç kıza âşık olmuştu ve iki genç birbirlerini çok seviyorlardı.
  • 15. Selaniğin Kaybı  1912'de Balkan Savaşları sonunda Selanik, Yunanistan yönetimine geçmişti.  Osmanlı Orduları şehri, o dönemin koşulları ve yapılan antlaşmalar gereği, Yunan çetelerine savaşmadan, şehirdeki Türklerin can güvenliğinin sağlanması koşuluyla bıraktılar.  Ancak Yunan çeteleri şehri teslim aldıkları günün gecesi kentte yaşayan pek çok Türk’ü, aralarında Osmanlı askerleri de bulunmak üzere öldürdüler.  Şehrin simgesi olan Osmanlı'ların yüzyıllar boyu koruyup kolladığı, Beyaz Kule sembolik bir vaftiz işleminden geçerek kutsandı.
  • 16. Anadolu’ya Doğan Güneş  İzmir’in işgali haberi karabasan gibi geldi çöktü, keder, hüzün ve elem her yanı sardı.  Bu bardağı taşıran son damlaydı. Ancak bir süre sonra talihin rüzgârı dönecek, Anadolu’daki, teheyyüç, hezeyan, tepki, etki yerini coşkuya bırakacaktı.  Anadolu’nun ve Türk Milletinin bahtı kara yazgısı, mukadderatı bir Selanik’li tarafından değiştirilecekti.  Mustafa kemal, Samsundan Anadolu’ya çıkarken, Halil bey, Balkan savaşlarına katılmıştı.  Savaş bitince Selaniğe dönmüş ve çok sevdiği atlarına kavuşarak, Faytonculuk yapmağa başlamıştı.
  • 17. Faytonumun Atları  Halil Bey’in süslü bir faytonu, biri “doru”, diğeri “anlı sakar” iki atı vardı. Onları hiç yormazdı, gerekmeden yokuşa vurmazdı.  Akşamları iş bitip faytoncu ahırlarına gittiğinde koşumlarını itina ile çözer, atları sular ve yemlerdi.  Bıkmadan usanmadan tımarlarını yapar, ayrıca sık sık nalbanda götürür, nallarını kontrol ettirir, mıhı gevşeyenleri onartır, sık sık nal çaktırırdı.  Koşumların bakımı da ayrı bir işti ve deneyim isterdi. Deri ve kaytan saraciyeleri sık sık yağlar, bakım ve onarımlarını yapar sonra düzgünce duvardaki yerlerine asardı.  Ahırların temizliğini seyislere bırakmaz, tertemiz tutardı.
  • 18. Anadolu’ya Doğan Güneş  26 Ağustos 1922 de Mustafa Kemal Kocatepe'den, Büyük Taarruzu başlattı.  Kısa sürede, 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Savaşı'nın kazanmasının ardından, 01 Eylül 1922 de Gazi Mustafa Kemal'in, “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!” emri ile 9 Eylül 1922 günü Mustafa Kemal’in Orduları İzmir’e girdiler.  Artık Türk Orduları muzafferdi ve Yunanlılar her cephede bozguna uğruyor, büyük heveslerle geldikleri Anadolu topraklarından kovularak «Geldikleri gibi gidiyorlardı».
  • 19. LOZAN ANTLAŞMASI  Lozan barış görüşmeleri, 11 Kasım 1922 tarihinde, İsviçre’nin Lausanne, şehrinde başladı ve 8 ay sürdü.  Türkiye'de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip olacaktı.  Antlaşmada Türkiye'de yaşayan Hıristiyan kökenli Rum ve Ermeniler ile Museviler azınlık olarak tanımlanmış; mal, mülk ve ibadet hakları güvence altına alınmıştı.  Bu Antlaşma ile ayrıca Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi yapılmasına karar verilmiş, bunun sonucunda 1924 yılında yaklaşık bir milyon Hıristiyan–Rum Yunanistan'a, beş yüz bin Müslüman Türk de Türkiye'ye göç edecekti.
  • 20. Zorunlu Göç  Kurtuluş savaşı sonrası, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan «Mübadele Anlaşması» gereği bura halkları, Yüzlerce yıldır yaşadıkları topraklarından zorunlu olarak, göç ettirildiler.  O yüz binler, köhne vapurlarla arkalarından bir mendil sallayan biri olmadan yola çıkarıldılar. Her birinin ayrı bir öyküsü vardı.  «Kaptan yol verdikçe köhne vapur inliyor, yolcular için için ağlıyordu. Yolcuların yürekleri doğdukları toprakları terk etmenin acısıyla biraz daha dağlanıyordu.»  Kavala, Selanik, Preveze, Sakız, Limni, Midilli ve Girit’ten gemilere binenler; kimi kara bulutlara, kimi de sevince boğularak yol aldılar.
  • 21.  Halil Bey ve ailesi, Selanik’ten göç etme kararını mübadele öncesi vermişti ve hazırlıklara başladılar.  Akraba, eş ve dostların çoğu Anadolu’ya göçmüştü..  Kırk yıllık varlıklar satılmış, denkler yapılmış yola çıkılma anı gelmişti.  Genellikle İzmir’e gitmişti eş dost. Karar kılındı, İzmir’e göç edilecekti.  Edilecekti de ne nasıl olacaktı? Kurulu düzen bozulacaktı? Faytonlar, atlar, arabalar ne olacaktı?  Geçim, düzen, düzenek nasıl sağlanacaktı?
  • 22.  Büyük oğlan Mehmet büyümüş ona da bir fayton alınmıştı,  O da sabah akşam Selanik sokaklarında at koşturup, kırbaç sallayıp, tekerlek döndürüyordu.  Atlardan arabalardan vazgeçmek olmazdı. Onları da beraber götürmenin bir yolu bulunmalıydı.  Halil Bey evi satılığa çıkardı, zaten oturulacak bir hali kalmamıştı. Ev büyük diye, Türkiye’den gelen bir Rum aile de buraya yerleştirilmişti.  Koskoca ev yok pahasına elden gitti, mübadele karşılığın Anadolu’dan bir ev verilecekti belki ama nerde? Ne zaman? Hiç belli değildi.
  • 23. Anavatan’a Doğru  Sevkiyat günü gelip çatmıştı, takvimler 5 Mayıs 1924 tarihini gösteriyordu. Halil ile Mehmet sabah erkenden kalktılar, abdest alıp doğruca, Rotonta’daki Hortacı Süleyman Efendi Camii’ne gittiler ve sabah namazını kıldılar,.  Sonra ahırlara gidip atları arabalara koştular, han çalışanları, Rumu, Türkü gözyaşlarını tutamadı, sarıldılar, sarmaştılar. Sonra eve gelip eşyaları, denkleri, sepetleri, bohçaları ve kırmızı kadifeli kızların çeyiz sandığını faytonlara yüklediler,  çoluk çocuk eşyaların üzerine bindi. Rabia, küçük Hatice’yi kucağına aldı, Kadriye henüz 2,5 yaşında idi.
  • 24. Zorunlu Göç  Limanda hummalı bir faaliyet vardı, göçmenler, itişe kakışa vapura binmeğe çalışıyorlardı.  Geminin adı; “Bahri Cedid” idi. Oldukça düzgün bir gemi sayılırdı, Kıç tarafından kırmızı Türk bayrağı dalgalanıyordu.  Önce çocuklar bindi, seyir güvertesine doluştular. Sıra atlara ve arabalara gelmişti.  Atlar huzursuzdu, başlarına gelecekleri anlamış gibiydiler. Palanlar çözüldü atlar boşaltıldı, arabanın oklarını yukarı doğru katladılar.
  • 25. Zorunlu Göç  Mehmet sıkı sıkı dizginlerine sarılıp doru atı tutuyordu. Burunlarını, kulaklarını, anlını okşayarak sakinleştirdi.  Yukarıdan vinçten ucunda kalın kayışları olan bir sapan sarktı., kasıklarına doğru yanaştırdılar, kemerleri takıp sıkıladılar, sonra üsteki halkalara vincin kancalarını taktılar. makara sarılıp halatlar gerilice doru at birden havalandı ve öylece boşlukta kaldı.  Önce sıçrayıp kurtulmak istedi fakat ipler gerilmişti, yavaş yavaş yükseldi. Güverteden izleyenler için çok garip bir manzaraydı, koskoca at dört ayağı açık vaziyette havada yükseliyordu.
  • 26. Mübadele Atları  Mehmet sıkı sıkı dizginlerine sarılıp doru atı tutuyordu. Burunlarını, kulaklarını, anlını okşayarak sakinleştirdi.  Yukarıdan vinçten ucunda kalın kayışları olan bir sapan sarktı., kasıklarına doğru yanaştırdılar, kemerleri takıp sıkıladılar, sonra üsteki halkalara vincin kancalarını taktılar. makara sarılıp halatlar gerilice doru at birden havalandı ve öylece boşlukta kaldı.  Güverteden izleyenler için çok garip bir manzaraydı, koskoca at dört ayağı açık vaziyette havada yükseliyordu.  Atların ardından faytonlar da gemiye yüklendiler.
  • 27. Selanik’ten Ayrılış  Vapurun palamarları çözüldü, motorların gümbürtüsü arttı, bacasından siyah dumanlar yükseldi, koca siyah bordo yavaş yavaş rıhtımdan ayrılmağa başladı, sanki rıhtım gemiden uzaklaşıyordu.  Vapur çoğunlukla Balkanların her yanından gelen göçerler ile doluydu.  Ancak bu yolcular, bu topraklarda doğdukları büyüdükleri, köklerinin atalarının mezarının bulunduğu için bu yerlere geri dönemiyeceklerdi.
  • 28. Umuda Yolculuk  Bin yılların mukadderatı, bahtı, alınyazısı, çoluk, çocuk, yaşlı, genç, hasta sağlam, sakat bu göçerlerle dolu gemideydi sanki. Daha niceleri gidip gelecekti iki yakadan, bölük pörçük adalardan, Girit’ten, Rodos’tan, Serez’den, Yenice’den, Gümülcine’den Kavala’dan.  Gemi ağır ağır yol alıyordu, belki umuda, belki yeni bir yaşama.  Hiçbir kargaşa yoktu, insanlar belirlenmiş kaderlerini kabullenmişler gibi gelmişlerini, geçmişlerini ve geleceklerini Ege’nin köpüklü dalgalarına bırakmışlardı.  Kamarada, güvertede, ambarlarda yatanlar şikâyetçi değildiler hallerinden.
  • 29. Ege’nin İncisi izmir  Yolculuk iki günden fazla sürdü, derken karşıdan mor dağlar göründü, adım adım yaklaştı, büyüdü.  İzmir Körfezine girdiler, deniz süt beyaz mavi karışımı bir renk almıştı, iki kıyı birbirine giderek yaklaştı.  Artık herkes güverteye dolmuş, daha önce hiç görmedikleri dağlara tepelere bakıyorlardı.  Nihayet heybetli bir dağın doruğunda Çatalkaya göründü.  Her bir tepenin bir öyküsü vardı, ortak bir kültürden anlatılagelen bu göç de bir düş müydü, yoksa bir mitin başlangıcı mıydı?  Yeni bir söylence olarak mı kalacaktı?
  • 30. İzmir’e Geliş  Bahri Cedid, bir kader yolculuğunu daha tamamlayıp kordon boyunda rıhtıma yanaştı.  Aşağısı başka bir kıyametti, atlar, arabalar, develer, katırlar, bir curcuna bir hay huydur gidiyordu..  Pür telaş gemiden inildi, yükler, eşyalar bir kenara yığıldı.  Halil ve Mehmet koşuştular, atların sağ salim yere ayak basmasını sağladılar.  Atlar sakindi, iklim, rüzgâr, esinti, Kordon Selaniğin benzeriydi ama evler, binalar, mimari, tabela yazıları her şey farklıydı.  Her boyda Türk bayrağı, hemen her binada gururla dalgalanıyordu.
  • 31.  Mübadilleri önce adı karantina olan semtte yolladılar, aşılar, sözde muayeneler, kontroller yapıldı, sonra doğru muhaceret çadırlarına.  Kimin ne yapacağı, nereye gideceği pek belli değildi. Zaten büyük İzmir yangını sonra her şey yanmış yakılmış hatta oturacak ev bile kalmamıştı.  Bizimkileri Basmahane tren Garının biraz ilerisinde Aziziye Semtinde, bilenen adı sinekli olan dere kıyısındaki çadırlara yolladılar. Nüfusa göre bir çadır tahsis edildi..  Gece olunca buraya neden ”Sinekli” dendiğini daha iyi anladılar.
  • 32. Yeni Bir Yaşam  Erkenden kalkıp, atları koştular, arabaları bir kontrolden geçirdikten sonra işe koyuldular. Allahtan öyle bir işleri vardı ki kazanç hemen hazırdı. Ya işi gücü, yeri yurdu olmayanlar! Yeri yurdu denince, Halil’in yüreği daraldı bu böyle olamazdı. çocukları vardı, aile böyle çadır içinde kalınamazdı.  Büyük İzmir Yangının külleri henüz duruyordu. Kömürleşmiş, yıkkın binalar, yarı ayakta duvarlar, yanmış ahşapların kat kat olmuş, katran gibi kalıntıları. Bir yandan hummalı bir faaliyet ile enkaz toplanıyor, temizleniyor, yerine yeni cumhuriyetin, kaderi gibi her şey yenileniyor, yeniden yaşam buluyordu.  Tıpkı göç eden insanların, yeşeren umutları gibi.
  • 33. Yeni Bir Yaşam  Basmahane Garına yakın, Kemerköprü’nün hemen başında, dereye bakan bir ahır ve tavla vardı. Onlarla anlaştı, arabalara atlara yer bulmuştu.  Etrafı kolaçan ederken derenin bu yanında, bahçeler içinde satılık bir ev gördüler.  Bu taş evi satın aldılar ve hemen yerleştiler.  Ev iki katlı cumbalıydı, giriş katında koca bir mutfak ve büyükçe sayılacak bir oda vardı.  Merdivenler, yerler ve tavanlar hep ahşaptı, üst katta iki oda ve ortada cumbaya açılan bir sofa vardı. En üst katta ise gemici merdiveni ile çıkılan, çinko kaplı kocaman bir de taraça.
  • 34. İzmir’in Faytonları  İzmir’in faytonlarla ilişkisi, yabancı yerleşimciler ile başlamıştır.  Atçılık, yetiştiricilik, han, kervan, sürücü, tamirci, üretici. Araba imalatı, marangozluk, demircilik, nalbantlık, dericilik, pirinç metal işleme, yem yemlik gibi birçok bilgi ve beceri ve imalatı gerektiren faytonculuk bu altyapıları ile birlikte gelişmişti.  Şehrin ılıman iklimi, kar yağmayışı nedeni ile kullanılan fayton çeşitleri; Victoria, landon ve visa vis modelleridir.  Biz İzmirliler bunlara karaço diyoruz. Belki de renk ve körüklerinin siyah olmasından.  Faytonlar her dönemde şehrin simgesi ve görselliği, güzelliği ve saygınlığı vardı ve olmaya devam edecek.
  • 35. Selaniğe Özlem  24 Kasım 1934 tarihinde kabul edilen bir kanunla da Mustafa Kemal’e T.B.M.M. tarafından “Atatürk” soyadı verildi.  Bu yasaya en çok sevinenlerden birisi de Halil Beydi. Doğruca Vilayete, Nüfus Müdürlüğü’ne koştu.  Halil sunulan seçeneklerin hiçbirini dikkate almadan “Hortaç” soyadını istedi. Çocukluğu, gençliği Selaniğin Hortaç Dağları, Hortaç suyu ve Camisi ile iç içe geçmişti.  Nüfus memuru, Hortaç soyadını hemen onayladı.  Artık, Selanikli Faytoncu Halil Ağa lakabı tarihe karışmış, Halil Hortaç ve Ailesi Türkiye Cumhuriyetinin özgür birer vatandaşıydılar.
  • 36. Neredesin Bre Atam!  Diğer yandan Halil Beyi önlenemez bir Mustafa Kemal sevgisi ve hasreti sarmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ü görmek için yanıp tutuşuyordu.  Ne de olsa mahalle ve çocukluk arkadaşıydılar, onun yurt mücadelesini ve Türkiye Cumhuriyetini kuruşunu heyecan ve gururla izlemişlerdi.  Ama artık o bir kurtarıcı, bir milletim öğüncü, tüm dünyanın tanıdığı bir Reisi Cumhurdu.  Atatürk’ün Kordon’da bir evi vardı. İzmir’e gelişlerinde, hep bu evde kaldı ve birçok tarihi kararı da bu evde aldı.  Halil Hortaç faytonuyla bu evin önünden geçerken onu anardı.
  • 37. Atatürk İzmir’de  Atatürk, 22 Haziran 1934'te İzmir'e geldi, yanında İran Şahı Rıza Şah Pehlevi de vardı.  24 Haziran 1934 günü Balıkesir'e gitmek üzere Basmahane Garına hareket ettiler.  Halil Hortaç, Atatürk’ün İzmir’e geldiğini duymuştu, o gün Gardan yolcu almak için geldiğinde, Atatürk ve beraberindeki heyetin gelmekte olduğunu gördü veFaytonu Meydanın yanında bir kenara çekti.  Atatürk’ü ve Şahı getiren araba Gazi Bulvarından göründü, üstü açık büyük bir otomobildi, arka koltukta Şah ve Ata birlikte oturmaktaydılar.
  • 38. Atatürk İzmir’de  Halil dizginler elinde faytonun üstündeydi, bir ara Büyük Ata ile adeta göz göze geldiler.  Mustafa Kemal, onu tanıdı ve doğruldu. İleri doğru eğildi, sanki arabayı durduracaktı.  Halil’in kalbi gümbür gümbür atıyordu, birlikte nice günler geçirmişler, kaç kez onu sırmalı subay elbiseleri ile evine getirip götürdüğü Selanik günlerini anımsadı. Her seferinde ona sarılır; “Nasılsın bre! Koca Halil?” Der, hal hatır sorardı.  Gözleri yaşları, göz pınarlarında doldu. Atatürk otomobili durduramadı, Halden anla dercesine başını eğdi ve eski gençlik ve mahalle arkadaşını başıyla selamladı.
  • 39. Fayton’a veda  Halil Hortaç, 1942 yıllarında Faytonculuğu bıraktı ve atlarını da satıp emekli oldu.  Ancak atları arabaları her zaman kollar onlarla ve yaptığı işle gurur duyardı.  Büyük oğlu Mehmet Hortaç, İzmir’de faytonculuğu uzun yıllar sürdürmeye devam etti.  Böylece Hortaç ailesinin, Selanik’ten başlayan faytonculuk yaşamı, iki kuşak boyunca 50 yıldan fazla devam etti.
  • 40. İzmir’in Faytonları  İzmir, Kordonu ve Faytonları ile ünlü bir kenttir.  Faytoncuları, şehrin ve mahallelerin düzenini sağlamakta da hünerliydiler.  Her ne kadar aralarında, bıçkın ve külhani tipler olsa da meslek eskileri taşkınlığa ve sululuğa aman vermez, onlar da büyüklerine saygıda kusur etmezlerdi.  Ne de olsa bu mesleğin köklü bir raconu vardı.  Kısacası dünyanın bu en eski mesleği olan faytonculuk, ailemizin geçim kaynağı, İzmir’in süsü ve simgesiydi.  İzmir’in Faytonları sonsuza dek bu kentin kimliğinde yer alacak.
  • 41. İzmir Kimliğinde Faytonun Yeri  Karantinalı Despina  Bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına  Çıktı mı deprem sanırdın 'kara kız' kantosuna  Titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan  Muammer Bey'in gözdesi Karantina'lı Despina  Çapkın gülüşü şöyle faytona binişi Kordelia'dan  Ne kadar başkaydı her kadından her bakımdan  Sınırsız bir mutlulukta uyuturdu Muammer Bey'i  Ustalıkla damıttığı o tantanalı aşklarından Attila İlhan
  • 42. 1907 yılı İzmir fayton Tarifesi Mevkii Ücret (Para) Hükümetten; Basmaneye 16 İkiçeşmeliğe 20 Kemere 24 Puntaya 24 Karataşa 10 Karantina köprüsü 19 Göztepe 38 Halkapınar 38 Dolaşmak için istikra(Kiralama)Olunan karaçoların beher saati 30 Para. Azimet ve avdet (gidiş- dönüş) pazarlığında %25 tenzil edilecek ve karaçocu yarım saat bekleyecektir.
  • 44. SELANİK HORTACI MEHMET EFENDİ CAMİSİ
  • 54. Halil Bey (Hortaç) Ve Arkadaşları (Selanik)
  • 55. Halil, İskender ve Mehmet Beyler (Hortaç) Selanik, 1918?
  • 57. Mehmet, Neriman, Emel, Ergül Hortaç Ve Remzi Kadriye, Vural, Ünal Yiğit, Yamanlar, İzmir 1947
  • 58. 1945 ? Halil, Muzaffer Hortaç, Kadriye, Vural, Ünal Yiğit, İzmir Fuarı, 1946
  • 59. Mehmet, Neriman, Kadriye (Yiğit) Hortaç, Büyükada, İSTANBUL, 1945 ?
  • 60. Halil Ve Muzaffer Hortaç, Kemerköprü, Gaziler Caddesindeki Evin Taraçası, İzmir 1940.
  • 64. Atatürk Orman Çiftliğinde, Fayton Üzerinde
  • 66. 6. Kuşaktan Öykü Çamlıgüney At biniyor. Bodrum, 2009
  • 67. Fayton’un mitolojik söylencesi  Aslında Fayton’nun Ege mitolojileri içinde bir destansı öyküsü var.  Güneş Tanrısı Helios’un oğlu Phaeton bir gün üvey babasını ziyaret ederek ondan güneş arabasını kullanmak için izin alır.  Phaeton’un sürdüğü araba şimşek gibi fırlar kapıdan. Atlar sürücülerinin acemi olduğunu hemen anlar. Phaeton da korku içindedir. Heyecandan dizginleri bırakıverir..  Atlar, bunun üzerine doğu rüzgârını geçerek hızla Yeryüzüne inmeye başlar. Arabanın güneşten getirdiği sıcaklık yüzünden Helikon, Parnassos ve Olympos tepeleri tutuşur. Vadileri ateşler sarar. Irmaklar buhar olur.  Bunun üzerine Zeus eline hemen yanında duran yıldırımı alıp, Phaeton’a doğru fırlatır. Yıldırım, Phaeton’a çarpar ve delikanlı arabadan düşüp Eridanos Irmağı’nın sularına gömülür.