1. SHO601 SOSYAL HİZMET KURAM VE UYGULAMALARI
YRD. DOÇ. DR. FİLİZ DEMİRÖZ
“TOPLUM DEĞİŞTİRME MODELLERİ”
Hazırlayan:
Mehmet Can AKTAN
N12225097
Ankara, 2013
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYAL HİZMET BÖLÜMÜ
2. “Aynı nehirde iki kere yıkanamazsınız...”
“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.”
[Heraklitos]
3. Toplumsal Değişme; “yerleşik insan ilişkileri ve davranış
kalıpları arasındaki farklılaşmadır.” (Lundberg, Schrang ve Larsen)
TOPLUMSAL
DEĞİŞME
EVRİM
GELİŞME
İLERLEME
ÇAĞDAŞLAŞMA
YOZLAŞMA
YABANCILAŞMA
4. Gelişme: Ekonomik anlamda büyüme, başarma, endüstrileşme,
ilerleme, kalkınma ve zenginleşme gibi pozitif anlamlar
taşımaktadır.
Evrim: 19.yüzyıldaki tarih felsefesinin sosyoloji üzerindeki
etkilerini güçlü bir biçimde pekiştiren biyolojik evrim
teorilerinden alınmıştır.
Çağdaşlaşma: Politik içerikli bir kavramdır. Daha çok
bağımsızlaşma, uluslaşma, uygarlaşma, laikleşme, modernleşme
ve kentleşme gibi anlamları ima etmektedir.
Yabancılaşma: Kuralsızlaşma, yalnızlaşma, saldırganlaşma, kaçış
ve anlam yitimini anlatmaktadır.
Yozlaşma: Çözülme, materyalistleşme, sürüleşme ve
ruhsuzlaşmayı ifade etmektedir.
5. 1) Boyutları toplumdan topluma farklılaşsa da toplumsal değişme her yerde
olur: Bazı toplumlar hızlı, bazıları ise yavaş değişmektedir. Örneğin;
geleneksel toplumların temel karakteristiği değişimin yavaşlığı olmasına
karşılık, günümüz toplumlarında değişim oldukça hızlı yaşanmaktadır.
2) Toplumsal değişme bazen planlı, fakat çoğunlukla da planlanmış bir şekilde
olur: Endüstriyel toplumlar, herhangi bir tür değişmeyi aktif olarak
desteklerler. Örneğin; ulaştırma ve hayatı kolaylaştırmayı amaçlayan
otomobil, yaygın olarak toplumu derinden etkilemiştir.
3) Toplumsal değişme uyumsuzluklar yaratır: Toplumsal değişme hem olumlu,
hem de olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Kapitalistler, verimliliği ve karları
artırdığı için endüstri devrimini memnuniyetle karşılamışken, proleterler
işlerini kaybedebilecekleri endişesiyle bu “ilerleme”ye direnmişlerdir.
4) Bazı değişmeler diğerlerinden daha önemlidir: Örneğin; kılık kıyafette
yaşanan değişmeler geçici olmasına karşılık teknolojik gelişmeler toplumsal
değişmeyi çok daha köklü bir biçimde etkilemiştir.
7. Fiziki Çevre Faktörü: Montesquieu, insanların huylarını,
duyarlılıklarını ve davranışlarını iklimle açıklar. Örneğin; dağlık
bölgelerin insanları ağırlıklı olarak hayvancılık ile uğraşırken, ovalarda
yerleşmiş olanlar tarımsal faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bütün
uygarlıkların uygun coğrafi koşullarda ortaya çıktığına ilişkin bir tez
mevcuttur. Fiziki koşulların insanların hayatlarını değiştirdikleri doğru
olmakla birlikte, toplumsal değişmeyi coğrafyaya indirgemek doğru
değildir.
Kültürel faktörler: İnsanlar nasıl düşünüyorlarsa genelde öyle
davranırlar. Dolayısıyla insanların aynı zamanda düşünce kalıplarını
ifade eden kültür, toplumsal değişmeyi etkileyen faktörlerden biridir.
Ancak kültürü toplumsal değişmenin tek belirleyici unsuru olarak
görmek de doğru değildir. Kısaca ifade etmek gerekirse; kültür
toplumsal değişmeyi etkiler ancak diğer unsurlar da kültürü etkiler.
8. Teknoloji Faktörü: Teknolojinin toplumsal değişme üzerinde
olağanüstü bir etkisi söz konusudur. Özellikle kültürel ve ekonomik
yönden pre-endüstriyel uygarlık aşamasında bulunan kültürler,
teknoloji sayesinde en ileri uygarlıkların değerlerinin adeta istilası
altında kalmıştır. Özellikle Tv’nin yaygınlaşması, geniş kitlelerin duyuş,
düşünüş ve davranış biçimlerini büyük ölçüde etkilemiştir. Günümüz
dünyasında bireyler artık dünyayı, teknolojinin sunduğu pencereden
görür hale gelmişlerdir.
Diğer Faktörler: Bazı sosyologlar toplumsal değişme üzerinde
dururken bazıları da siyasal örgütlenme üzerinde durmuştur. Örneğin;
Cumhuriyet döneminde Türkiye’deki politik örgütlenme, önemli
ölçüde toplumsal değişimin yönünü etkilemiştir. Buna karşılık
biyolojik faktörleri savunanlara göre ise, ırkların genetik özellikleri
toplumların değişim sürecini etkilemektedir.
9. A. BÜYÜK BOY MODELLER
I. Organizmacı Modeller
II. Evrimci Modeller
III. Diyalektik Modeller
B. ORTA BOY MODELLER
I. Yapısal-Fonksiyonel Modeller
II. Çatışma Modelleri
C. KÜÇÜK BOY MODELLER
I. Grupsal Modeller
II. Bireyci Modeller
10. A. BÜYÜK BOY MODELLER
I. Organizmacı Modeller:
a) İbn Haldun ve Asabiyyet
b) Danilevsky ve Tarihsel-Kültürel Varlıklar
c) Oswald Spengler ve Kültür Organizmaları
d) Alfred Kroeber ve Kültür Kalıpları
e) Arnold Toynbee ve Meydan Okuma-Karşı Koyma
11. a) İbn Haldun ve Asabiyyet: (1332-1406)
→ İbn Haldun Sosyolojinin kurucusudur. (A.Comte’dan da
önce)
“İlm-i Tabiat-ı Umran” [Tabiatı İnşa Bilimi]
Umran: İnsanların, yeryüzünün yaşama elverişli yerlerinde,
cemiyetler halinde bir araya toplanarak dünyayı imar etmeleri.
→ İbn Haldun, devletlerin ölümünü kaçınılmaz görür. (bu
açıdan tam bir organizmacıdır)
→ İnsan toplumlarının değişmesinde coğrafya koşullarının
önemini vurgulayan coğrafyacı okulun tohumlarını atmıştır.
(Montesquieu olarak bilinir) “Mukaddime” adlı kitabında
iklimlerin niçin insan yaşamına engel olduğunu, ılıman
iklimlerde uygarlığın nasıl oluştuğunu anlatır.
→ Marx’ın ünlü “emek-değer kuramı”nın temellerini atmıştır.
→ Darwin’in “biyolojik evrim” kuramının da temellerini
atmıştır.
12. → İbn Haldun ayrıca sömürgecilik sonunda ortaya çıkan kültürel
yayılmaya da ışık tutmuştur.
→ A.Comte’da görülen bilimlerin sınıflandırılması, İbn Haldun’da
daha ziyade İslam’a dayalı bir sınıf niteliğindedir.
Asabiyyet Kavramı: Birlik ruhuna dayalı kuvvet anlamına
gelmektedir. Kaynağını “akrabalık ve nesil” kavramlarından almış olup
dayanışma ve güç sahibi olmayı içerir.
İnsanoğlunun Evrimi:
Göçebelik Yerleşiklik Kentlilik
→ İbn Haldun’a göre toplumlar doğal bir evrim çizgisini zorunlu
olarak izlerler.
→ İbn Haldun’daki evrim düşüncesi; doğallıktan uzaklaşan,
uygarlaştığı oranda bozulup yozlaşan ve kendi kendini yineleyen
bir süreçtir.
13.
14. b) Danilevsky ve Tarihsel-Kültürel Varlıklar: (1882-1885)
→ Danilevsky, 1869’da Zaira adlı Rus dergisinde yayınlanan “Rusya
ve Avrupa” adlı eseriyle kuramını ortaya koymuştur.
→ Danilevsky’e göre tarih, tarihsel-kültürel varlıkların dinamiği
ile belirlenir.
→ Her uygarlık doğar, kendi morfolojik şekillerini ve değerlerini
geliştirir, böylece bütün insanlığa katkılarda bulunduktan
sonra kendine özgü temel özellikleri başka uygarlıklarca
izlenemden kaybolur.
Danilevsky, insanlık tarihindeki grupları 3’e ayırmıştır:
1) Tarihin olumlu insanları ki bunlar tarihsel-kültürel tipleri ya
da uygarlıkları yaratırlar. Mısır, Asur, Babil, Fenike, Çin, Hint vb.
2) Tarihin olumsuz insanları ki bunlar yaşlanmış ve ölmekte
olan uygarlıları ortadan kaldırır ve gene hiçliğe dönerler:
Hunlar, Türkler, Moğollar...
3) Herhangi bir neden ile gelişmenin ilk aşamalarında
duraklamış ve ne yapıcı ne de yıkıcı olabilmiş insanlardır.
15. c) Spengler ve Kültür Organizmaları: (1880-1936)
→ Spengler, kültürleri organizmalar olarak görür. “Tarih bu
organizmaların ortak biyografisidir” demektedir. Her kültürün
çocukluğu, gençliği, ergenliği ve yaşlılığı vardır. Her kültür kendi
uygarlığını yaratır. Uygarlık ise kültürel organizmaların son
aşamada ortaya koydukları bir olgudur.
→ Spengler, tarih boyunca 8 kültür saymıştır: Mısır, Babil, Hint, Çin,
Klasik (Greko-Romen), Arap, Meksika ve Batı kültürleri.
→ Spengler’a göre, her kültür bir ana sembol ya da ana ilke ile
belirlenir. Her kültürün bilim ve felsefesi, düşünce şekli, sanatı ve
inançları, davranış ve yaşayışı bu temel sembollerin niteliklerini
taşır. Bu yüzden Spengler, tek ve evrensel bir matematiğin, dinin
ya da felsefenin varlığını kabul etmemektedir.
→ Spengler, kültürlerin birbiri ardından devirsel (cyclical) bir
şekilde ortaya çıktığını ve birbirine çok benzeyen organizma
nitelikleri taşıdığını ifade etmektedir.
16. d) Kroeber ve Kültür Kalıpları: (1876-1960)
→ Kroeber, yüksek kültürler dediği kültürlerdeki değişme
sorunlarını ve bu kültürlerin bilim, felsefe sanat gibi
sistemlerini incelemiştir.
→ Kroeber’in kullandığı ana yöntem, her kültürdeki yaratıcı deha
sahibi olan kişileri inceleyerek o kültürün değişmesini ölçmek
olmuştur. Kroeber’e göre bir etkinlik başlar, gelişir, zirveye
erişir, gerilemeye başlar ve orada durur. Ondan sonra
tekrarlanarak, taklit edilerek ya da azalarak sonsuza kadar
devam edebilir.
→ Kroeber, ele aldığı kültürleri bu gelişim çizgisine göre
incelemiş ve birtakım sonuçlar elde etmiştir. Bu sonuçlar
arasında; her kültürün birden fazla gelişme devresi olabileceği,
sanat, bilim ve felsefedeki gelişmelerin siyasal ve ekonomik
gelişmelere paralel olabildiği fakat bu paralelliğin her zaman
görülmesinin zorunluğu olmadığı gibi noktalar
bulunmaktadır.
17. e) Toynbee veMeydan Okuma-Karşı Koyma (1889-1975)
→ Toynbee’ye göre toplumlar fiziksel organizmalar gibi büyürler,
güçlenirler ve verimli hale gelirler. Fakat bu olgunlaşma
sırasında örgütsel katılık, toplum herhangi bir meydan okuma
ile karşılaşana dek devam eder. Toplum bu meydan okumaya
boyun eğerse yok olur. Karşı gelerek bir cevap verir ise yeni bir
dinamizm kazanır ve gelişmeye devam eder.
→ Toynbee, uygarlıkları bütünleşmiş toplumların bir sonucu
olarak görür.
→ Toynbee’ye göre tarihsel bir inceleme, zaman ve mekan
bakımından birbirini izleyen tek tek olayları konu olarak
almamalıdır. Tarihsel incelemenin konusu toplumlardır.
Toplumlar, ulusal devletlerden daha yaygın olan varlıklardır.
18. II. Evrimci Modeller:
a) Gordon Childe ve Kültürel Evrim
b) Herbert Spencer ve Müdahalesiz Evrim
c) Auguste Comte ve Üç Hal Kanunu
d) Max Weber ve Karizma
e) Emile Durkheim ve İşbölümü ile Farklılaşma
19. a) Gordon Childe ve Kültürel Evrim: (1892-1957)
→ İnsan’ın hikayesini tarihin eski devirlerinden alarak inceleyen
Childe’e göre; tarihçinin ilerleme kavramı, zoologların evrim
kuramı ile aynıdır. Organik evrim ile kültürel evrim arasında
önemli benzerlikler bulunmaktadır. Kültürel ilerleme,
hücrelerle ve kalıtım yoluyla geçmediği için organik evrimden
ayrılır. Kültür ve geleneklerdeki değişmeler, bilinçli kişiler
tarafından hızlandırılabilir ya da yavaşlatılabilir.
→ İnsan evrim çizgisinde ilerledikçe hayatta kalma şansı artar.
Çünkü araç-gereş geliştirmekte ve bunları doğaya karşı
kullanmayı öğrenmektedir. İnsan evrimindeki nitelikler,
sonradan kazanılmış niteliklerdir. Bu niteliklerin sonradan
kazanılmış olması, onları kalıtım yolu ile kazanılan evrimin
niteliklerinden ayırmaktadır.
→ Ancak Childe, her toplumun aynı çevresel koşullara aynı
şekilde tepkiler göstererek , aynı gelişme çizgisini izlediğini
kabul etmemektedir. Child’e göre, her toplum geliştirmiş
olduğu davranış biçimlerine göre, çevreye, kendisine özgü
tepkiler göstermektedir.
20. b) Herbert Spencer ve Müdahalesiz Evrim: (1820-1903)
→ Spencer, toplumu orta boy düzeyde bir organizma olarak görür.
Bu organizmanın (toplumun) gelişmesi, büyük boy düzeyde
belli bir evrimdir. Toplum bu evrim sırasında gittikçe
karmaşıklaşır, bünyesindeki ve parçalarının fonsiyonlarındaki
farklılaşma artar. Bu farklılaşma sonunda, farklılaşan parçalar
arasındaki karşılıklı bağımlılık da artar. Evrim sonunda ise
toplum endüstriyel bir düzene kavuşur.
→ Spencer’in evrimi devamlı bir süreçtir. Bu süreç yalnızca
gitgide artan bir çeşitlilik ve farklılaşmaya değil, aynı zamanda
henüz ulaşılmamış bulunan bir mükemmelleşmeye doğru da
bir gidiştir.
→ Organizma ve evrim kavramlarını toplumsal değişme ve
gelişmeye uyarlayan Spencer’e göre; toplumların geçirdikleri
aşamalar, belirsiz düzenlerden belirli düzenlere doğru giden
bir ilerlemeyi açıkça belirler.
21. c) Auguste Comte ve Üç Hal Kanunu: (1798-1857)
→ Comte’a göre toplum, orta boy düzeydeki bir anlayışa göre bir
organizmadır. Toplumların incelenmesinde de ampirik
bilimlerin pozitif yöntemleri kullanılmalıdır. Comte’a göre
toplum, birey ve aileden meydana gelmekte olup en küçük
birim birey değil, ailedir. Comte, aileyi birey ile toplum
arasındaki köprü olarak görmektedir.
→ Comte’a göre toplumsal değişme, birbiri ardına gelen üç
aşamadan meydana gelmektedir: “Teolojik devre, Metafizik
devre ve Pozitivist devre.” Bu aşamalar bir evrim şeklindedir.
Bilimlerde olduğu gibi toplumlar da teolojik ve metafizik
devrelerden geçerek pozitif devreye ulaşırlar.
→ Comte’a göre bu üç aşama arasında tam bir neden-sonuç
ilişkisi bulunmaktadır. Her aşama, kendinden önceki
aşamanın zorunlu bir sonucu olduğu gibi, kendinden sonraki
aşamanın da hazırlayıcısıdır.
22. d) Max Weber ve Karizma: (1864-1920)
→ Weber, karizma terimini; “bireyi normal insanlardan ayıran ve
doğa üstü, insan üstü ya da hiç olmazsa istisnai birtakım
kudretleri belirten kişisel bir özellik” olarak tanımlamıştır.
Toplumsal değişmeyi de bu özelliğe sahip kişilerin ortaya
çıkışları ile ilgilendirmektedir.
→ Weber, toplumsal değişmeyi kültürel ve toplumsal olarak 2’ye
ayırmaktadır. Toplumun kültürel değişimi, doğrusal bir yönde,
gitgide rasyonelliğe doğru yol almaktadır. Büyüden bilime,
çoktanrıcılıktan tektanrıcılığa geçişler, bunun örnekleridir.
→ Weber’in sosyolojisinde esas olan öğe, toplumsal eylemdir.
Toplumsal eylemin anlamlı olabilmesi için de bu eylemin
başkalarının davranışları ile ilişkili olması gereklidir.
23. e) Emile Durkheim ve İşbölümü ile Farklılaşma: (1858-
1917)
Mekanik ve Organik Dayanışma: Durkheim’a göre toplumsal
hayatın iki kaynağı vardır. Birinci kaynak; bilinçlerin birbirine
benzerliği, ikinci kaynak ise toplumsal işbölümüdür.
→ Durkheim, toplumsal dayanışmanın gerçek bir ölçüye ve
gözleme uygun olmayan manevi bir olgu niteliği taşıdığını
söylemektedir. Bu nedenle, dayanışmayı ölçmek için başka
ölçütler kullanma gerekliliğini ortaya koyar ve “hukuk
kurallarının” böyle bir gösterge taşıdığını belirtir.
24. Toplumsal Değişme: Durkheim temelde, toplumsal farklılaşmayı ve
dolayısıyla değişmeyi, işbölümünün geişmesine bağlamaktadır.
İşbölümün gelişmesi ise nüfus artışı ile doğru orantılıdır.
→ Durkheim toplumsal değişmenin temelinde işbölümünü,
dolayısıyla teknolojiyi esas neden olarak görür.
→ Durkheim bütün toplumsal olguların nedenini başka toplumsal
olgularda arar. Ona göre, <<bir toplumsal olgunun belirleyici
nedeni bireysel bilinçte değil, ondan önce gelen toplumsal
olgularda aranmalıdır.
→ Durkheim’e göre toplumsal bilinç, bireysel bilinçten farklı ve
onun üzerinde, onu etkileyen bir kavramdır. İnsan grup
içerisinde kendisini, bireysel dünyasından çok farklı olan başka
bir dünyada bulur.
25. f) Ziya Gökalp ve Ulusal Kültür-Uygarlık: (1876-1924)
→ Ziya Gökalp, Türkiye’nin en buhranlı ve değişmenin en hızlı
olduğu zamanlarda yaşamış ve fikirlerini genellikle
Durkheim’a dayamış bir Türk sosyoloğudur.
→ Gökalp işe sosyolojinin konusunu belirlemekle başlamıştır.
Ziya Gökalp sosyolojiyi zümre dediği toplumların
incelenmesine yönelen bir bilim olarak ele almıştır.
→ Ziya Gökalp bir anlamda evrimci sayılır. Bütün toplumların üç
aşamadan geçtiklerini varsayar. Bu aşamalar sırasıyla ve
Gökalp’in kendi terimleriyle;
1. Kavim devri
2. Ümmet devri
3. Millet devridir.
26. → Türk toplumunu da bu kavramsal çerçeveye göreinceleyen
Gökalp, tarihsel incelemelerde 3 aşamalı bir yol izler:
1. İslamdan evvel Türkler (kavim devri)
2. İslamda Türkler (ümmet devri)
3. Modern Türkiye (millet devri)
→ Gökalp, Türkçülük akımı içerisinde bir ulusal sosyolojinin de
temellerini atmak istemiş ve bu amaçla ulusal sosyolojinin
yöntemini belirlemiştir.
→ Gökalp, toplumsal değişme (kendi tabiriyle gelişme)
bakımından endüstrileşmeye de gerekli yeri ve önemi vermiştir.
27.
28. III. Diyalektik Modeller:
a) Sorokin ve Kültür Üstsistemleri
b) Karl Marx ve Sınıf Çatışması
→ Diyalektik modeller, evrimci modellerin özel bir şeklidir.
Evrim sırasında ortaya çıkan her aşamanın kendisini ortadan
kaldıracak ve zıddını yaratacak ögeleri de beraberinde
getirdiği fikrine dayanırlar.
→ Diyalektik anlayış, tarihsel olarak “hareket ve değişme”
anlamında ortaya çıkmıştır.
Diyalektik kavramı şu 4 kural çerçevesinde açıklanmaya
çalışılmaktadır:
1. Her şey her zaman değişir.
2. Değişme sırasında, bütün varlık ve ögeler –zıtlar da dahil olmak
üzere- birbirlerini etkiler.
3. Her şey kendi zıddını beraberinde getirir ve kendi zıddını yaratır.
4. Nicelik değişimi, belli bir aşamadan sonra niteliğe dönüşür.
29. B. ORTA BOY MODELLER
I. Yapısal-Fonksiyonel Modeller
a) Parsons ve Toplumsal farklılaşma
b) Merton ve Anomie
c) Cancian ve Fonksiyonel Sistem
d) Ogburn ve Kültür Boşluğu
e) Mübeccel Kıray ve Tampon Kuramlar
30. → Yapısal-Fonksiyonel Yaklaşım’ın odak noktası; daha çok içinde
yaşadığımız toplum birimleri ve bunların alt sistemleridir.
Yapısal-fonksiyonel modellerin kendi geliştirdikleri birtakım
temel kavramlar vardır:
→ Birincisi; “yapılar ile fonksiyonlar arasındaki ilişki”dir. Bu
yaklaşıma göre her yapı, bir fonksiyon sahibi olduğu için gelişir.
→ İkincisi; “bütün toplumsal yapı ve birimlerin, toplumsal sistem
içinde fonksiyonel” olduklarıdır. Fonksiyonel olma, bir ihtiyacı
karşılama ve öteki parçalarla ahenkli bir bütünleşme demektir.
Yapısal-Fonksiyonel Modelin Anahtar Kelimeleri;
* Toplumsal Evrim
* Denge
* Yapısal ve Fonksiyonel Farklılaşma
* Toplumsal Eylem
* Toplumsal Yapı-Kültürel Yapı Ayrımı
31. Parsons ve Toplumsal Farklılaşma:
Parsons’un Toplum Modeli: Parsons, bir toplumda üç türlü
sistem tanımlamaktadır:
1. Kişilik Sistemleri: Bir aktörün ihtiyaç belirtileri yapısı tarafından
örgütlenen ve birbirleriyle ilişkileri kurulan ve öteki bireysel aktörlerin
eylemleri ve amaçlarıyla uyuşabilen eylemlerden meydana gelir.
2. Toplumsal Sistemler: Aktörlerarası bir etkileşimdir. Öteki aktörlerin
belli bir aktörün ilgi, bilgi ve değerlendirme hedefi olduğu bir ortamda
bu etkileşim meydana gelir.
3. Kültürel Sistemler: Kişilik sistemlerinin ve toplumsal sistemlerin
ögelerinden alınaraksoyutlaştırılmış olan değerlerin, normların ve
sembollerin örgütlenmesidir.
32. Mübeccel Kıray ve Tampon Kurumlar:
Kıray’ın tampon kurumları içinde oturttuğu değişme modeli
şöyle özetlenebilir:
1. Her toplumsal yapı (ister feodal, sterse modern olsun) bir bütündür.
2. Bu bütün, insan ilişkilerinden meydana gelir.
3. Bu bütün her zaman aynı olmayan bir hız ve tempo ile değişir.
Bir toplumsal yapı ise Kıray’a göre 4 ögeden meydana gelir:
i. Mekanda belirli bir yer ve biçime sahip bir yerleşme şekli olan
ekolojik bir topluluk
ii. Kendine özgü nitelikleri olan bir nüfus
iii. Belirli bir örgütlenme
iv. Bunlara bağlı olan toplumsal değerler sistemi.
Tampon Kurum Kavramı: “Göreli olarak daha hızlı ve daha kapsamlı
değişme durumlarında, her iki temel yapıda da görünmeyen fakat
oluşum içerisinde beliren ve bütünleşmeyi olanaklı kılan kurumlar ve
ilişkilerdir.”
33. → Toplumun ahenkli ve bütünleşmiş bir varlık olduğu görüşünün
antitezi, çatışma modelleridir.
→ Çatışma modellerine göre; toplum, birbiriyle çatışan
birimlerden ve ögelerden kuruludur. Toplumun değişmesi bu
ögelerin itici gücü ile meydana gelir.
→ Cooley’e göre, herhangi bir şekilde ortaya çıkan çatışma,
toplumun hayatıdır.
→ George Simmel daha da ileri giderek, çatışmanın bir
sosyalizasyon biçimi olduğunu öne sürer.
→ Çatışma modellerine göre, toplumun içindeki çatışma yalnızca
kaçınılmaz olmakla kalmayıp, aynı zamanda fonksiyoneldir. Yani
toplumun amaçlarını yerine getirmesine, ilerlemesine yardım
eder.
a) Vilfredo Pareto ve Seçkinlerin Dolaşımı
b) Ralph Dahrendorf ve Çatışma Grupları
34. C. KÜÇÜK BOY MODELLER
I. Grupsal Modeller:
a) J.L. Moreno ve Sosyometri
II. Bireyci Modeller:
a) LaPiere ve Asosyal Değişme
b) Hagen ve Yaratıcı Kişilik
35. → Grup düzeyinde değişme üzerinde odaklaşan kuramlar,
genellikle günümüzde sosyal psikoloji tarafından geliştirilmiş
modellerdir.
→ Grup Kavramı; “birbirleriyle temasta olan ve birbirlerinden
etkilenen kişiler topluluğu” olarak tanımlanabilir.
→ Bireyin grup içindeki davranışları ve grup etkinlikleri de iki ayrı
düzeyde ele alınır. Bu düzeylerden biri “toplumsal-duygusal
düzey”, diğeri ise “görev” düzeyidir.
Toplumsal-Duygusal Düzey; grubun bütünlüğünü ve devamını sağlayn
etkinliklerin yapıldığı düzeydir.
Görev Düzeyi ise; grubun görevlerini yerine getirmesini sağlayan
etkinliklerin düzeyidir.
36. → Bireyci modellerin temel yaklaşımı; toplumsal değişmenin,
bireyin temel kişilik niteliklerine bağlı olarak ortaya çıktığı
şeklindedir. Doğal olarak burada tek yönlü bir etkiden çok,
karşılıklı bir etki-tepki, yani etkileşim vardır. Kişilik yapısı
toplumu, toplum da kişilik yapısını etkilemektedir. Fakat bu
etkileşimin temelinde, bireyin kişilik özellikleri en önemli öge
olarak yatar.
La Piere ve Asosyal Değişme:
→ LaPiere’e göre değişme asosyaldir. Bir başka deyişle toplumun
ya da toplumsal hayatın değişmez bir kanununun bir ürünü
değildir. Toplumsal değişme, yaşayan bir organizma içerisinde
zamanla meydana gelen bir değişmeye benzemez.
→ LaPiere, birçok keşif ve icadın tesadüfi olduğunu
söylemektedir.
37. → Toplumsal değişmenin ilk kaynağı yönünden LaPiere ile Ogburn
arasında bir benzerlik görülmektedir. Her ikisi de toplumsal
değişmenin kaynağını, kişilerin yenilik yaratmalarında
bulmaktadır. Fakat LaPiere yenilik yaratmayı bireysel ögelere
bağlamakta, halbuki Ogburn yenilik yaratılmasının bir
toplumsal ürün olduğunu ileri sürmektedir.
Yani; “LaPiere’e göre bir Edison olmasa ampul icat edilmezdi,
ama Ogburn’a göre Edison olmasa başka bir ampülü icat edecekti. Bu
icadı toplum hazırlamıştı ve onun yapılmasını gerektiriyordu.”
38. Toplum Değiştirme Modelleri
(Changing Models for Community)
Amaç: Toplumun işlevselliğini artırmak ve üyelerinin sosyal ilgi ve
gereksinim kapasitelerini artırmaktır.
Uygulama: Toplum değiştirme üzerine seçilen belli bir yaklaşım,
değiştirilmesi hedeflenen sorun ya da endişenin değerlendirilmesi
(assesment) üzerine kurulu olmalı ve politik faktörlerde daha geniş
kapsamlı olmalıdır. Eğer sosyal çalışmacı, belirgin bir toplum değişimine
yönelik, çalışma konusunda yetki, sorumluluk sahibi olur ve/ya
diğerlerini desteklerse, çabaları büyük olasılıkla başarıya ulaşacaktır.
“En iyi koşullar altında olunsa dahi, toplumsal değişim yavaş ve
süreç zorludur.”
39. Tanımlama: Rothman (2001), 3 ayrı toplum modeli tanımlamıştır. Her
bir yaklaşım, toplumun nasıl tanımlandığına ilşkin farklı varsayım kümesi
içermektedir.
TOPLUM DEĞİŞTİRME MODELLERİ
Toplumsal
Gelişme
Sosyal
Planlama
Sosyal
Aksiyon
40. 1. Toplumsal Kalkınma Modeli: (Community Development)
Öngördüğü varsayım şudur: “bulundukları mekana aidiyet
duygusuyla bağlı insanların oluşturduğu topluluk, problemin
kaynağına ve nasıl çözümlenebileceğine ilişkin bir anlaşmaya
(consensus) varabilir. Bu; geniş vatandaş katılımı, fikirlerin
paylaşımı, demokratik karar verme, işbirlikçi problem çözme ve
kendi kendine yetebilmeyi vurgular. Problem üzerinde çalışma
sürecinde insanlar, toplumun diğer kaygılarını gidermek için gerekli
pratikleri ve liderlik becerilerini öğrenirler.
→ Sosyal Çalışmacının Üstlendiği Roller:
Etkinleştirici (enabler)
Kolaylaştırıcı (faciliator
Koordinatör (coordinator)
Öğretmen (teacher)
41. 2. Sosyal Planlama Modeli: (Social Planning)
Spesifik sosyal sorunlar (suç, konut yetersizliği, sağlık hizmeti
yetersizliği...) üzerine odaklaşmaktadır. Majör toplumsal
soruna ilişkin karmaşık hukuki, ekonomik ve politik
faktörlere işaret eder. Toplumsal sorunun çözümü ve toplum
değişiminin anahtarı; “sözü geçen kişiler, devlet memurları ve
örgütlerdir.”
→ Bu yaklaşımı kullanan sosyal çalışmacının şunlara
yoğunlaşması gerekir:
* Veri Toplama (gathering)
* Veri Analizi (data analysis)
* Politika Analizi (policy analysis)
* Teknik Bilgi Paylaşımı (sharing technical information)
* Program Planlama (program planning)
42. 3. Sosyal Aksiyon: (Social Action)
Genellikle sosyal adaletsizlik, dezavantajlı grupların
gereksinim duyduğu değişimlerin kazanımına ilişkindir.
Sosyal Aksiyon’a göre toplum, güç ve sınırlı kaynaklar için
mücadele veren farklı ve özel gruplardan oluşur. Bu bağlamda,
insani hizmet programlarında değişiklikm eydana getirmek
amacıyla, karar mekanizmalarında bir değişme (shift) olmalı ya
da yeni karar vericiler harekete geçme/görev alma konusunda
yetkilendirilmelidir.
→ Sosyal Çalışmacıların Rolleri:
* Organizatör (organizer)
* Aktivist (activist)
* Savunucu (advocate)
* Arabulucu (negotiator)