1. 21 ŞUBAT 1940 DEVELİ DEPREMİ VE
DEPREME HAZIRLIK VE KENTLEŞME
Fatma EKİZ
İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi,
Mühendislik Bilimleri Bölümü
Giriş
Yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine
sürtündükleri, birbirlerini sıkıştırdıkları,
birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına
girdikleri bu levhaların sınırları dünyada
depremlerin oldukları yerler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan
depremlerin hemen hemen büyük
çoğunluğu bu levhaların birbirlerini
zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar
üzerinde olusmaktadır.Yerkabuğunu
oluşturan levhaların, Astenosferdeki
konveksiyon akımları nedeniyle hareket
halinde olduklarını ve bu nedenle
birbirlerini ittiklerini veya birbirlerinden
açıldıklarını ve bu olayların meydana
geldiği zonlar da deprem bölgelerini
oluşturmaktadır.
Türkiye dünyanın aktif deprem
kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya
deprem kuşağı üzerinde yer
alır.Ülkemizdeki deprem kuşakları; Kuzey
Anadolu Deprem Kuşağı Türkiye’nin
kuzey kesiminde doğu-batı doğrultusunda
uzanan kuzey Anadolu deprem kuşağı
yaklaşık 1500 km uzunluğa sahiptir.
Marmara Bölgesi’nde; Saros Körfezinden
başlar, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Aras
Vadisi’ne kadar uzanır. Güneydoğu
Anadolu Deprem Kuşağı İskenderun
Körfezi’nden Van’ın doğusuna kadar bir
yay çizerek uzanır. Hatay,
Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya,
Elazığ, Bitlis ve Van bu kuşaktır. Batı
Anadolu Deprem Kuşağı: Ege
Özet
Doğal afetler, insanlara ve çevreye
büyük zarar veren olaylardır.
Dünyamızın var oluşundan itibaren
doğal afetler vardır ve doğal afetler
tarih boyunca insanları etkilemiştir.
Türkiye’de doğal afetlerin dağılımına
bakıldığında; %61 depremler, %15
heyelan, %14 sel, %5 kaya düşmesi,
%4 yangın, %1 çığ oluşturur.
Görüldüğü gibi deprem riski en
yüksek olan afettir ve türkiye2de her
9 ayda 1 hasar yapıcı deprem
yaşanmaktadır.
Yerkabuğu içindeki kırılmalar
nedeniyle ani olarak ortaya çıkan
titreşimlerin dalgalar halinde
yayılarak geçtikleri ortamları ve
yeryüzeyini sarsmaları depremleri
oluşturur.Türkiye yüzyıllardan bu
yana birçok büyük deprem
yaşamıştır. Bunlardan biri 1940
Kayseri develi depremidir.
Depremlerden dolayı milyonlarca
insan etkilenmekte, önemli sayılarda
can kayıplarına , yaralanmalara
neden olmakta , milyarlarca dolarlık
maddi kayıp yaşanmaktadır Kentsel
ve yapısal risk analizleri yapılarak,
yapılaşmaya uygun yerlere yerleşim
yapılarak, ve deprem odaklı yapı
denetim yapılarak yaşanacak
hasarları daha aşağıya çekebiliriz.
Deprem sonrasında afet ve kriz
yönetimi ve ilk yardım ile yaşanacak
kayıpları en aza indirgemek
mümkündür.
2. Bölgesi’ndeki Bakırçay, Gediz, Küçük ve
Büyük Menderes çöküntü ovaları boyunca
uzanan bazı diri fay hatları bulunmaktadır.
Bu deprem kuşağı; Ayvalık, Dikili, İzmir,
Aydın, Denizli, Isparta ve Akşehir’in içine
alır. Yurdumuz deprem tehlikesi
bakımından beş bölgeye ayrılmıştır;I.
derece deprem bölgeleri; başta Kuzey
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu fay
kuşakları boyunca uzanan sahalar ile Ege
Bölgesi ve Göller Yöresi’ni kapsar. II.
derece deprem bölgesi; I. derece deprem
bölgelerinin çevresini kuşatır. III. Ve IV.
Derece deprem bölgesi; Trakya’nın
kuzeyi, Karadeniz kıyıları. İç Anadolu’nun
çevresi ile Güneydoğu Anadolu’nun
güneyi kapsar. V. Derece deprem
bölgesi; Tuz Gölü ile Akdeniz kıyısı
arasındaki saha deprem tehlikesinin en az
olduğu bölgedir.
21 Şubat 1940 Kayseri Develi Depremi
Kayseri il merkezi ve civarında yer alan
önemli bazı ilçeler Erzincan'ın batısından
başlayarak Mersin'in batısına kadar
uzanan ve Orta Anadolu Fay Zonu olarak
adlandırılan aktif bir fay zonunun orta
kesiminde yer alır."Sultansazlığı Havzası
olarak adlandırılan bu tektonik
çöküntünün kenarları aktif faylarla sınırlı
olup, bunların en önemlileri kuzeyde
Erkilet, Gesi, güneybatıda Yeşilhisar ve
güneydoğuda Develi Fayı'dır.
Kayseri yöresinin içinde bulunduğu
Pliyo-Kuvaterner Erciyes çöküntü
havzasının oluşumu ve bölgenin
morfolojisi ;oblik atımlı faylar, doğrultu
atımlı faylar ve normal atımlı faylarla
kontrol edilmektedir.
Erciyes çöküntü havzası ve yakın
çevresindeki alanlar küçük ve orta
büyüklükteki depremlerin etkisi
altındadır.
Kayseri develi depremi ; Develi ‘in
güneyinde meydana gelen orta ölçekli bir
depremdir. Depremin büyüklüğünün 5,3
yada 6,7 olduğu tahmin edilmektedir.Bu
depremi 18 tane artçı sarsıntı takip etmiştir.
Volkanik bir depremdir.Volkanik
depremler yerin içindeki mağmanın
yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve
kimyasal olaylar sonucunda oluşan
gazların yapmış oldukları patlamalarla bu
tür depremler meydana gelir. Aynı fay
hattı üzerindeki depremler birbirini
tetikleyebilir ve en az 100- 200 km
çevresinde ki fayları etkileyebildiği gibi
3000 km ye kadar olan çerçeveyi de
tetikleyebilir. Buna örnek olarak tektonik
bir fayda meydana 1939 Erzincan
depremiyle, volkanik olan 1940 Kayseri
Develi depremini verebiliriz.
3. Bu depremde 35 ölü, 22 yaralı ve 1000
tane hayvan telef olmuştur. 670 bina
yıkılmıştır o dönemde Türkiye ve dünya
basınında geniş yer bulmuştur.
Depreme Hazırlık ve Kentleşme
Depremde meydana gelen hasarları en aza
indirgemek mümkündür. ülkemizde gerek
kentleşmiş, gerekse kentleşmeye açılacak
olan bölgelerde olası bir depremin sebep
olacağı zararın en aza indirilebilmesi için
deprem tehdidinin boyutlarının mevcut
yerel ve yapısal
koşullarla birlikte oldukça gerçekçi bir
seviyede tanımlanması ve alınması gereken
önlemlerin buna göre belirlenmesi gerekir.
Deprem gibi afetlere karşı hazırlıklı olma,
can ve mal kaybını en aza indirme
gayretleri insani boyutları sebebiyle
küresel niteliktedir. Bu çalışmaların ilk
örnekleri son 15-20 yılda zengin ve çok
gelişmiş ülkelerde gerçekleştirilmiş ve bu
konularda uluslararası bilgi birikimi
önemli bir düzeye ulaşmıştır. Ülkemizde
yürütülmesi gereken çalışmalar ulusal
zorunluluğumuz olmakla birlikte bu
çalışmalarda belli bir sistematiğin
sağlanabilmesi ve denetim mekanizmasının
oluşturulabilmesi için uluslararası kabul
edilmiş sistematik esas alınmalıdır.
Depreme hazırlık çalışmalarının ve deprem
sonrası acil yardım çalışmalarının hukuki,
tıbbi, sosyolojik, fiziksel, mali ve benzeri
çok çeşitli boyutları olmakla birlikte,
depremde can kaybı ve hasarın çoğu
mühendislik hizmetlerinin yetersizliğinden
kaynaklanmaktadır. Depreme karşı zarar
görebilirliğin azaltılması konusunda
gerekli mühendislik hizmetleri aşağıdaki
gibi iki ana grupta tanımlanabilir:
i. Şehirleşmiş alanlarda zarar görülebilirlik
seviyesinin tanımlanması(bu çalışma
alınması gereken önlemlerin neler
olduğunun tanımlanması, maliyet
analizlerinin yapılması ve risk azaltma
çalışmalarının programlanması için gerekli
tabanı oluşturur)
ii. Yerleşime yeni açılacak alanlar ve yeni
yapılacak yapılarla ilgili çalışmaların
tanımlanması
En duyarlı yerleşimler öncelikli olmak
üzere yapı stoğunun bölgesel ve yerel
ölçekte deprem güvenliğinin incelendiği
kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bakanlıklar, valilikler, üniversiteler,
belediyeler ve il özel idareleri yapıların
deprem güvenliğinin değerlendirilmesinde
sorumluluk üstlenecek başlıca
kuruluşlardır. Yapı stoğunun yanı sıra
ulaşım sistemleri, gömülü ve yerüstündeki
dağıtım sistemlerinin de deprem
güvenliğinin belirlenmesi bu kuruluşların
işbirliği ile gerçekleştirilebilmektedir. Bu
süreçte görev alacak olan meslek
gruplarının afet risklerinin azaltılması ve
4. deprem hasarlarının azaltılması
konularında yetiştirilmeleri gerekir Jeofizik
mühendislerinin de zemin araştırmaları
yaparak sağlam ve zayıf zemin haritaları
hazırlamaları gerekir.
Azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin
kentleşmesi söz konusu olduğunda,
“hızlı”,“çarpık”, “aşırı”, “sahte”,
“dengesiz”, “tek yönlü”, “kaçak”
kentleşme gibi terimlerin ketleşme
yazınında sık sık kullanıldığı görülür.
Bütün bu terimlerle, özünde, kentleşmenin
belli özelliklerine dikkat çekilmek istenir
(Keleş2002: 35). Sayılan bu özellikler
Türkiye’deki kentleşme sürecini de büyük
oranda belirlemektedirler. Bu süreç mekan
kullanımına da yansımakta, deprem gibi
sarsıcı doğa olayları karşısında korumasız
ve dirençsiz yapılar kümesinin oluşmasına
neden olmaktadır. 1999'da yaşanan
Marmara ve Bolu-Düzce depremleri, yanlış
arazi kullanımı, çarpık yapılaşma gibi
nedenlerin de etkisiyle, büyük zararlar
meydana getirmiş, bölgesel gelişme
politikalarının etkin bir şekilde
uygulanması gerektiğini ortaya koymuştur.
Deprem kuşağında yer alan ülkemizde
yukarıdaki gereksinimler göz önüne
alınarak gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Kentsel dönüşüm de bunlardan biridir.
Kentsel Dönüşüm kapsamında deprem
riski altındaki alanlarda riskli yapıların
tespit edilir, söz konusu yapılarda
güçlendirme yöntemlerinin geliştirilir ve
bu yöntemlerin uygulanması konularıyla
ilgili çalışmalar yapılarak depreme hazır
yapılar inşaa edilir.
Sonuç
Ülkemizin yüz ölçümünün % 42’si birinci
derece deprem kuşağı üzerindedir.
Yapılması gereken en önemli önlem
depremin özelliklerini çok iyi tanıyıp
gerekli tedbirleri zamanında almaktır
Bazı büyük şehirlerimizin I. Derece
deprem bölgeleri üzerinde kuruldukları,
nüfusumuzun yarıdan fazlasının bu
sahalarda yaşadığı bir gerçektir. Türkiye,
deprem riski açısından dünyanın en önde
gelen ülkelerindendir. Depremlerin
oluşturacağı hasarları azaltmanın en etkin
iki yolu depreme dayanıklı yapılar inşa
etmek ve toplumu depreme karşı
eğitmektir. Bunun ötesinde sarsıntı
sırasında ve sonrasında yapılması gereken
işler ile uygulanması gereken kurallar
özellikle can kaybını azaltmak açısından
çok önemlidir.
Deprem öncesi, anı ve sonrası için
yapılacak ilk yardım, kriz yönetimi vb.
konularda halk bilinçlendirilmelidir.
Kaynaklar
http://www.slideshare.net/oncel/petrol-
arama-ynetimi?related=3
http://80.251.40.59/veterinary.ankara.edu.t
r/fidanci/ENF/Dogal_Afetler_ve_Korunma
.pdf
http://www.slideshare.net/oncel/kayser
http://kocaeli2007.kocaeli.edu.tr/kocaeli20
05/deprem_sempozyumu_kocaeli_2005/4_
yapi_ve_yerlesimler/d_21_kadastral_sorun
lar/depremlerle_kadastronun_ve_tasinmaz
_mulkiyeti.pdf