1. Kaynak: Coşkun Can Aktan, Dilek Dileyici ve Özgür Saraç, Vergi, Zulüm ve İsyan, Ankara: Phoenix
Yayınevi, 2003.
VERGİLERE KARŞI TEPKİLERİN ANATOMİSİ
Coşkun Can Aktan, Dilek Dileyici ve Özgür Saraç
I. GİRİŞ
Bu kısa yazımızda “vergileme psikolojisi” içerisinde incelenmesi gereken şu iki soruyu ele
alacağız ve bazı analizler yapmaya çalışacağız:
- Vergi ödemekle yükümlü olan bireyler, vergileme karşısında psikolojik açıdan nasıl bir
tutum sergilerler?
- Bireyler vergilere karşı ne tür tepkiler gösterirler?
Genel olarak ele alındığında, insan davranışları yaşanan olaylardan sağlanan algı ve bu algı
ile oluşan tutuma göre oluşmaktadır. Dolayısıyla vergi ödemekle yükümlü bireylerin vergiye
neden tepki gösterdikleri, tepki türlerinin incelenmesinden önce incelenmeli ve analiz
edilmelidir. Çünkü, vergiye karşı gösterilen tepkiler bir sonuç özelliği taşımaktadır. Bu
nedenle çalışmamızda olaya bütünsel ve sistematik açıdan yaklaşım amacıyla, öncelikle
vergiye karşı tepkilerdeki psikolojik nedenler, diğer bir ifadeyle bireylerin sergilediği tutumlar
öncelikle ele alınmaktadır.
II. VERGİ ORANLARI İLE MÜKELLEFLERİN PSİKOLOJİK TUTUMLARI
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Vergileme karşısında mükelleflerin tutumu her zaman için ilgi çekici ve analizi hayli güç bir
mesele olmuştur. Genel olarak değerlendirildiğinde, insanların yaşadıkları olaylar
karşısındaki durumlarının “algı-tutum-davranış” üçlemesinden oluştuğu söylenebilir. Bireyin
olaylar karşısında sergilediği tutum, onun muhatap olduğu olaydan ne anladığı ile ilişkilidir.
Psikolojide “algılama” olarak ifade edilen bu durum, çevredeki uyarıcıların duyu organlarında
oluşturduğu uyarımların beyne iletilmesi, beyinde düzenlenmesi ve bir anlam kazanması
olarak tanımlanmaktadır. (Doğan, 1987:62.) Bu nedenle algılamanın bireyin sergilediği
tutumda birinci dereceden etkili olduğu ileri sürülmektedir.
Tutum ise, bir bireye atfedilen ve onun psikolojik bir obje ile ilgili düşünce, duygu ve
davranışlarını oluşturan bir eğilim olarak tanımlanmaktadır. (Kağıtçıbaşı,1992:84.) Tanımdan
da anlaşılacağı gibi tutumun bir çok özelliği bulunmaktadır. Buna göre tutumun en önemli
özelliği, gözlemlenebilen bir davranış değil, davranışa hazırlayıcı bir eğilim olmasıdır.
Dolayısıyla, tutum gözle görülememekte ancak, gözle görülebilen bazı davranışlara yol
açtığından, bu davranışların gözlenmesi sonucunda varlığı öne sürülebilmektedir. Bu
nedenle, davranışlara yol açan tutumlar, sosyal olayların incelenmesinde son derece önem
taşımaktadır.
Bireylerin olaylar karşısındaki tutumu her zaman aynı değildir. Tutum değişikliği, belli bir
konuda varolan görüşün yerine yeni bir görüşün benimsenmesi olarak ifade edilebilir. Tutum
2. değişikliği, kendi kendine gerçekleşen bir süreç değildir. Bireyin nötr kalamadığı konularla
ilgili olarak oluşan tutumlar, belli bir gerekçe olmaksızın değişim göstermemektedir.
Tutumların değişmesinde iç faktör olarak değerlendirilen güdülerle, dış faktör niteliğindeki
çevresel temaslar etkili olmaktadır.
(Şerif ve Şerif:1996:539-541.)
Vergileme karşısında mükelleflerin psikolojik tutumlarının incelenmesi, tutumların
davranışlara yol açan eğilimler olmasından dolayı önceliklidir. Ancak, vergileme karşısındaki
tutumların bireysel olma özelliği, inceleme açısından güçlükler oluşturmaktadır. Bu nedenle,
vergileme karşısında mükellef tutumlarının incelenmesinde genelleme yapılma gereği ortaya
çıkmaktadır. Genel olarak değerlendirildiğinde, mükelleflerin vergileme karşısındaki
tutumlarının en önemli belirleyicisi, mükellefler üzerinde oluşan vergi yüküdür. Vergi yükünün
belirleyicisi ise, vergi oranlarıdır. Dolayısıyla, vergi oranlarının mükelleflerin psikolojik
tutumlarını belirlemede önemli bir işleve sahip olduğu söylenebilir.
Kanaatimizce mükelleflerin vergileme karşısındaki tutumlarının derecesi ile vergi oranları
arasında doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. Buna göre, vergi oranları artıkça mükelleflerin
vergileme karşısındaki tutumlarının derecesi olumsuz yönde değişmektedir.1
Çünkü, vergi
oranlarının artması ile mükelleflerin ödeyeceği vergi miktarı ve dolayısıyla üstlenilen vergi
yükü artmaktadır. Vergi yükünün artması ise, öncelikle kullanılabilen gelir seviyesini
azaltmakta ve mükellef açısından daha az tüketim ve tasarruf yapma anlamına gelmektedir.
Mükelleflerin tüketim ve tasarruf yönünden oluşan azalmayı telafi edebilmesi ise, daha fazla
çalışmayı gerektirmekte ve psikolojik yönden hoşnutsuzluğa neden olmaktadır.
Vergileme nedeniyle oluşan vergi yükü, kullanılabilir gelirde meydana getirdiği kayıplar ve
mükellefin hissettiği fedakarlık derecesi açısından ikiye ayrılmaktadır. Literatürde birinci
durumla ilgili olarak “oransal vergi yükü”, ikinci durumla ilgili olarak ise “psikolojik vergi yükü”
kavramları kullanılmaktadır. Psikolojik vergi yükü, mükellefin bilgi seviyesine ve hissettiği
vergi tazyikine göre değişmektedir. Mükellef, rasyonel hareket ettiği sürece bu yük, oransal
vergi yüküne yaklaşmakta, aksi durumda ise uzaklaşmaktadır. (Reynaud:1966:21.) Psikolojik
vergi yükü, bireysel düzeyde oluşan hoşnutsuzluk haliyle ilgili olduğundan “vergi baskısı”
olarak da isimlendirilmektedir.
Vergi oranlarında meydana gelen artışların mükelleflerin vergiye karşı tutumlarında ne yönlü
bir değişim meydana getirebileceği Şekil 1’de sistematik olarak ele alınmıştır. Konuyu şekil
yardımıyla analiz etmeye çalışalım.
1 Önemle belirtelim ki bizim burada yaptığımız analizlerde sadece vergi oranı ile mükellef psikolojisi arasındaki ilişkilerin
analizi yapılmıştır. Analizlerimizde basitleştirme amacıyla vergi indirim, istisna ve muafiyetler dikkate alınmamıştır. Şüphesiz,
oran yükselir, buna karşın vergi matrahı indirim, istisna ve muafiyetlerle daraltılırsa, vergi yükü artmaz, aksine azalır.
3. Şekilden de görüleceği üzere vergi oranları ile vergiye karşı tutum arasında doğrusal bir ilişki
vardır. Buna göre, mükelleflerin vergiye karşı tutumları vergi oranlarında görülen artışa bağlı
olarak olumlu tutumdan olumsuz tutuma doğru değişim göstermektedir. Daha önce de
değinildiği gibi, bu durum vergileme karşısında mükelleflerin psikolojik yönden hissettikleri
vergi baskısı ile ilgilidir. Artan vergi baskısı ise, vergiye karşı tutumun şu şekilde değişmesine
neden olmaktadır:
Başlangıçta mükellefler düşük oranlı vergiler karşısında olumlu bir tutum sergilemekte ve
vergilere “sempati” ile yaklaşmaktadırlar. Sempati kavramı, kelime olarak “sevimli ve cana
yakın bulma” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla düşük oranlı vergilerde mükelleflerin severek
ve isteyerek vergi ödedikleri söylenebilir. Mükellefin kendisini toplumun bir parçası olarak
görmesi, böyle bir tutum sergilemesinde etkili olmaktadır. Ancak bu durum, vergi oranlarının
artışına bağlı olarak değişime uğramakta ve vergiye karşı tutum, vergi oranının yükselmesine
bağlı olarak olumsuz yönde değişmektedir. Bu aşamada mükellefin vergiye karşı sempati
göstermesinde, toplanan vergilerle devletin kendisine daha iyi hizmet sunacağına olan inancı
da önemli bir etkendir.
Mükelleflerin vergiye karşı tutumundaki ikinci aşama “apati” hali olarak değerlendirilebilir.
Kelime olarak ilgisizlik anlamına gelen apati kavramı, mükelleflerin artan vergi oranları
karşısında isteksiz olmalarını ifade etmede kullanılabilir. Apati aşaması vergiye karşı
tutumun olumludan olumsuza geçmesindeki ilk aşamadır. Dolayısıyla, bu aşamada genel bir
kararsızlık hali söz konusu olmakta ve subjektif açıdan mükellef tutumları farklılık
gösterebilmektedir. Buna göre, eğitim seviyesi, devlete bağlılık, sosyal sınıf farklılıkları gibi
unsurlar vergiye karşı tutumların farklılaşmasına neden olabilmektedir.
Olumlu Tutum Olumsuz Tutum
Vergiye Karşı Tutum
100
0
VergiOranı
Sempati
Apati
Nefret
Şekil 1: Mükellef Davranışları Yönünden Oran-Tutum Analizi
Antipati
4. Üçüncü aşama olan “antipati” aşaması ise, mükellefler yönünden genel olarak vergilere karşı
olumsuz tutumların pekiştiği aşama olarak değerlendirilebilir. Sempati kavramının karşıtı olan
antipati kavramı, kelime olarak “karşı duygu besleme”, “sevimli bulmama” ve “hoşnut
olmama” anlamlarına gelmektedir. Vergiye karşı tutum sürecinde mükelleflerin vergilere
antipati duymalarının en önemli nedeni vergilerde meydana gelen artışlardır. Dolayısıyla
apati aşamasında kararsızlık hali içindeki mükellefler bu aşamaya gelindiğinde kararlılık
göstermeye başlamakta ve bazı olumsuz hislere kapılmaktadırlar. Kendilerinin sistemli bir
şekilde suiistimale maruz kaldıkları ve kişisel veya toplu olarak haksızlığa uğradıkları hissine
kapılan mükellefler, ellerindeki fırsatları değerlendirmek suretiyle vergilere karşı olumsuz
tepkiler göstermeye başlamaktadır. Bu tepkilerin neler olabileceğini daha sonraki
açıklamalarımızda ortaya koymaya çalışacağız.
Dördüncü ve son aşamada ise, mükelleflerin vergiye karşı tutumu, artan vergi ödemeleri
karşısında “nefret” haline dönüşmektedir. Mükelleflerin vergiler karşısında nefret aşamasına
gelmesi, ileri düzeyde “vergi alerjisi” olarak da adlandırılabilir. Bu aşama vergiye karşı
tutumların en gergin olduğu aşamadır. Mükellefler antipati aşamasında hile ve gizli olarak
gerçekleştirdikleri tepkileri bu son aşamada aleni hale getirebilmekte, protesto ve gösterilerle
vergi yönetimine karşı direnebilmektedirler.
Daha önce belirttiğimiz gibi, mükelleflerin vergiye karşı tutumlarının derecesi, vergi oranlarına
bağlı olarak değişmektedir. Tutumlar davranışlara neden olan eğilimlerdir. Bu açıdan
vergileme karşısındaki tutumlara bağlı olarak ortaya çıkan tepki türlerinin de
derecelendirilmesi mümkündür. Şekil 2’de bu durum yorumlanmaya çalışılmıştır.
Şekil 2’de vergi oranları ile vergiye karşı tepkiler arasındaki ilişki ele alınmaktadır. Vergiye
karşı tutumların derecesine bağlı olarak ortaya çıkan tepki türleri kabul, pasif tepki ve aktif
tepki şeklinde üç aşamada ele alınmıştır.
Vergiye karşı tepkilerin “kabul” aşamasında, mükellefler vergilere karşı olumlu tepki
göstermekte ve üzerlerine düşen vergileri severek ve isteyerek ödemektedirler. Vergileme
literatüründe mükelleflerin vergilere karşı sergiledikleri bu olumlu davranış, “gönüllü uyum”
olarak adlandırılmaktadır2
. Vergiye karşı olumsuz tepkilerin ortadan kaldırılması amacıyla,
gönüllü uyumun teşvik edilmesi ve gönüllü uyumu engelleyen faktörlerin ortadan kaldırılması
son derece önem taşımaktadır.
2 Gönüllü uyum (voluntary compliance), mükelleflerin vergisel bilgilerini zamanında açıklanması, vergisel yükümlülüklerini
kendiliğinden yapması ve yaptırım olmaksızın vergilerini zamanında ödemesi olarak tanımlanmaktadır. Vergi sisteminin
adaletsizliği, mükellef bilgilendirme programlarının eksikliği, vergi idaresi personelinin uzmanlık ve dürüstlük seviyesinin
düşüklüğü ve denetim sisteminin zayıflığı mükelleflerin gönüllü uyumuna etki eden önemli faktörlerdir (Bkz. Carlos Silvani,
ve Katherina Baer; “Vergi İdaresi Reform Stratejisinin Planlanması: Tecrübe ve İlkeler”, (Çev: Özgür Saraç), Türk İdare
Dergisi, Yıl:72, Sayı:426, Mart 2000, s.197-198).
5. “Pasif tepki” aşamasında ise, vergi oranlarında görülen artışa bağlı olarak mükellefler gönüllü
uyumdan vazgeçmekte ve vergilere karşı olumsuz davranışlar göstermeye başlamaktadırlar.
Bu aşamada gösterilen olumsuz tepkiler daha çok, vergi hasılatını dolaylı yoldan azaltıcı bir
etki göstermektedir. Çünkü, pasif tepki aşamasında mükelleflerin gösterdiği tepkiler, “sineye
çekme” duygusu içinde iktisadi faaliyetlerde yapılan davranış değişiklikleri şeklinde ortaya
çıkmaktadır. Buna göre, mükellefler artan vergi oranları karşısında aylaklığı tercih etme,
tüketimi kısma, üretimden vazgeçme, yatırımları erteleme gibi davranışlar
sergileyebilmektedir. Ayrıca bu aşamada vergilerin geç ödenmesi, vergilerin yansıtılması ve
vergiden kaçınma gibi kanuna aykırı olmayan tepkilere de başvurulabilmektedir.
Vergi oranlarının daha da artırılması durumunda vergiye karşı tepkiler güçlenmekte ve
mükellefler “risk alma” ve “isyan” duygusu içinde otoriteye itaatsizlik anlamına gelebilecek
tepkilerde bulunmaktadır. Vergi kaçakçılığı ve verginin reddi, vergiye karşı aktif tepki türü
olarak değerlendirilebilir. Aktif tepki aşamasında mükelleflerin sergilediği davranışların en
önemli özelliği otoriteye itaatsizliktir. Ayrıca, mükelleflerin hoşnutsuzluk derecesine bağlı
olarak, başlangıçta bireysel olma özelliği taşıyan tepkiler, zamanla toplumsal tepkilere
dönüşebilmekte ve devletin varlığını tehdit eden isyan olaylarının yaşanmasına neden
olabilmektedir.
III. VERGİLEME KARŞISINDAKİ PSİKOLOJİK TUTUMUN TEPKİSEL BOYUTU
Önceki açıklamalarımızda ifade ettiğimiz üzere mükelleflerin vergiye tepki göstermesindeki
en önemli neden vergileme karşısında sergiledikleri tutumdur. Sergilenen tutumun ise, vergi
oranları ile sıkı bir ilişkisi bulunmaktadır. Buna göre, vergi oranları ağırlaştıkça vergiye karşı
gösterilen davranış şekilleri olumsuz yönde gelişmektedir. Ancak, vergiye karşı tepkileri
belirleyen tek neden ağır vergiler değildir. Bunun yanısıra, temsilsiz vergileme ve adaletsiz
vergileme de vergiye karşı tepkilerin oluşmasında etkili olabilmektedir.
100
0
Olumlu Tepki Olumsuz Tepki
Vergiye Karşı Tepki
VergiOranı
Kabul
Pasif Tepki
Aktif Tepki
Şekil 2: Mükellef Davranışları Yönünden Oran-Tepki Analizi
6. Temsilsiz vergileme, vergiye karşı gösterilen tepkiler açısından özel bir öneme sahiptir.
Çünkü, temsilsiz vergilemede egemenliğin mutlak sahibi olan toplum, yetki vermediği bir
otorite tarafından vergilendirmektedir. Bu açıdan, temsilsiz vergilemenin “yetkisiz vergileme”
olarak da ifade edilmesi mümkündür. Yetkilendirmenin olmadığı durumda, vergilere muhatap
olan mükelleflerin vergiye karşı tepki göstermesinde haklı bir gerekçe oluşmaktadır. Çünkü,
temsilsiz vergilemede meşruluk mekanizması çalışmamaktadır. Tarihsel süreç ele
alındığında, bir çok ülkede temsilsiz vergileme nedeniyle önemli ayaklanmaların olduğu ve
girişilen isyan mücadelesine bağlı olarak devletlerin yönetim yapısında önemli değişmelerin
olduğu görülmektedir.
Adaletsiz vergileme de vergiye karşı tepki göstermede önemli bir etkendir. Adaletsiz
vergileme, vergi yükünün toplumu oluşturan bireyler arasında adil ve dengeli bir şekilde
dağıtılmaması anlamına gelmektedir. Ayrıca, vergilemede bazı kişi ve gruplara ayrıcalıklı
davranılması (Örneğin, vergi istisna ve muafiyetlerinin uygulanması, vergi imtiyazlarının
yaygın olarak uygulanması vs.) toplumsal açıdan bazı hoşnutsuzluklar oluşturmakta ve
kendilerine haksızlık yapıldığına inanan mükelleflerin vergilemeye tepki göstermeleri söz
konusu olmaktadır.
Genel olarak değerlendirdiğimizde, vergiye karşı tepkilerin bir çok nedeni bulunmaktadır.
Ancak bizim bu çalışmada dikkati çekmek istediğimiz husus, vergi oranları ile tepki türleri
arasındaki ilişki ve bu ilişkinin mükellef tutumlarına göre geliştiğidir. Şekil 3’de bu durum
sistematik olarak özetlenmeye çalışılmıştır.
Şekil’de mükelleflerin vergiye karşı gösterdiği tepkilerin vergi oranlarına bağlı olarak öncelikle
sergiledikleri tutumlara göre değişimi ele alınmaktadır. Buna göre, mükelleflerin düşük oranlı
vergilere sempati ile yaklaştığı ve oran artışına bağlı olarak bu yaklaşımın olumsuza doğru
ilerlediği görülmektedir. Bu aşamada sempati hali, öncelikle apati (ilgisizlik) haline ve vergi
oranlarının artmasına bağlı olarak antipati ve son aşamada nefret haline dönüşmektedir.
Daha önce ifade edildiği üzere, insan davranışları, ilgili olay karşısında takınılan tutuma göre
şekillenmektedir. Dolayısıyla, mükelleflerin vergileme karşısındaki tutumları farklılaştığından,
buna bağlı olarak sergiledikleri davranışlar da farklılaşmaktadır. Genel olarak, olumsuz olan
bu davranışları tepki olarak adlandıracak olursak, vergileme karşısındaki tepkileri pasif ve
aktif tepki olarak sınıflandırmak mümkündür. Ayrıca, bu aşamalarda mükelleflerin gösterdiği
tepkiler de kendi içinde farklı olabilmektedir. Şimdi kısaca vergilere karşı gösterilen pasif ve
aktif tepkileri incelemeye çalışalım.
A. Vergiye Karşı Pasif Tepki
“Vergi konuları üzerinde düşük vergiler konduğunda, bu vatandaşların çalışma ve bir şeyler
yapma arzularını geliştirir. Düşük vergiler sonucunda, kültürel teşebbüs büyür ve gelişir.
Kültürel teşebbüsün büyümesi ile birlikte yükümlülere tarhedilen vergi matrahı genişler.
Netice olarak, kişisel matrahların toplamı ile vergi geliri artmış olur.”
İbn Haldun
“Yüksek vergi oranları, bazen vergiye tabi malların tüketimini azaltmak ve bazen vergi
kaçakçılığını teşvik etmek suretiyle, düşük vergi oranlarıyla sağlanacak hasıladan daha
düşük bir hasılat sağlar.”
Adam Smith
7. Vergi oranlarındaki artışlar, mükelleflerin davranışları yönünden öncelikle pasif tepki özelliği
göstermektedir. Çünkü, vergi oranlarındaki artış öncelikle kullanılabilir gelir seviyesini
azaltmakta ve mükelleflerin karar ve tercihleri üzerinde etkili olabilmektedir.
Vergilerin mükellef davranışları açısından iki tür etki meydana getirebilir. Buna göre mükellef,
ödediği vergi miktarının neden olduğu gelir kaybını telafi etmek amacıyla daha fazla
çalışabilir veya çalışma arzusunu kaybederek aylaklığı tercih edebilir. Bunlardan birincisine
“gelir etkisi” (income effect), ikincisine de “ikame etkisi“(substitution effect) denilmektedir.
Dolayısıyla mükelleflerin vergi artışı nedeniyle sergileyeceği davranışların, vergilerin
meydana getireceği etki türlerine göre değişeceği söylenebilmektedir.
Vergi oranlarındaki artışın mükellef davranışları üzerinde nasıl bir değişmeye neden
olacağının tespiti açısından ikame etkisi önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü, vergi yükü artan
mükellefler aylaklığı tercih edebilmekte, üretim ve tüketim tercihlerinde değişiklik
yapabilmektedir. Bir başka deyişle ikame etkisi, mükellef davranışlarında vergi artışı
öncesine göre saptırıcı etkiler meydana getirmekte, gerek bireysel gerekse sosyal açıdan
refah kaybına neden olabilmektedir. (Akdoğan:1999:98. )
Şekil 3: Vergilemede Tutum–Tepki Spektrumu
Vergiden Kaçınma
Verginin Yansıtılması
Yatırımdan Vazgeçme
Tüketimi Kısma
NEFRET
NEFRET
ANTİPATİ
SEMPATİ
ANTİPATİ
APATİ
Verginin Reddi ve Vergi İsyanı
Vergi Kaçakçılığı
AKTİFTEPKİPASİFTEPKİKABUL
Aylaklığı Tercih Etme
Gönüllü Uyum
8. Vergilere karşı tepkilerin ilk aşaması olarak ele alınan pasif tepki aşaması; aylaklığın tercihi,
tüketimin kısılması, üretimin azaltılması ve yatırımdan vazgeçilmesi gibi dolaylı tepkilerden
oluşmaktadır. Ayrıca, vergi yansıması ve vergiden kaçınma gibi tepkilerin de bu aşamada
değerlendirilmesi mümkündür. Şimdi çok kısaca bu konuları ele almaya çalışalım.
1- Aylaklığı Tercih Etme
Pasif tepki aşamasındaki muhtemel tepki türlerinden ilki aylaklığın tercihidir. Genel olarak
vergilerin ikame etkisinden kaynaklanan bu tepki türünde, çok çalışarak çok vergi
ödemektense çalışmamanın tercih edilmesi, diğer bir deyişle aylaklığın tercihi söz konusu
olmaktadır. İktisadi açıdan düşünüldüğünde, aylaklık bir insan davranışıdır ve meydana
getirdiği fırsat maliyeti açısından bir değer ifade etmektedir.
Vergi oranlarındaki artışlar kullanılabilir geliri azaltmakta ve çalışmaya kıyasla aylak kalmanın
maliyetini düşürmektedir. Nasıl ki, herhangi bir malın maliyeti düşünce o mala daha fazla
talep oluyorsa, aynı şekilde maliyeti düşen aylaklığa olan talep artmakta ve sonuçta çalışma
gayreti düşmektedir. Ancak insan hayatının sürdürülebilirliği açısından değerlendirilecek
olursa, genelde bu tercihin sürekliliği söz konusu değildir. Dolayısıyla mükelleflerin aylaklığı
tercihlerinde belli bir zaman sınırı bulunmaktadır. Ancak burada önemli olan, vergilerin ikame
etkisi nedeniyle tercih edilen aylaklığın mahiyet değiştirmesidir. Çünkü ikame etkisi nedeniyle
aylaklığı tercih eden mükellef bu tercihini zamanla kayıt-dışı faaliyetlere kaydırabilmektedir.
2- Tüketimi ve Tasarrufu Kısma
Bilindiği gibi iktisadi açıdan gelir, tüketim ve tasarruf şeklinde kullanılmaktadır. Genel olarak
vergi oranlarındaki artışlar kişilerin kullanılabilir gelir seviyesini azalttığından, gelir
azalmasına bağlı olarak tüketim ve tasarruf miktarlarında değişme meydana gelmektedir.
Mükelleflerin vergileme nedeniyle duyduğu baskı hissi, önce lüks maddelerin tüketiminde ve
tasarruf hacminde bir düşmeye, daha sonra da en zorunlu ihtiyaç maddelerine doğru dereceli
bir azalmaya neden olmaktadır. Diğer bir deyişle, mükelleflerin hissettiği baskı, gerek tasarruf
gerekse belirli maddelerdeki tüketimin kısılması suretiyle, mükellefi bütçesinde bir değişiklik
yapmaya zorlamaktadır. Amaç, ödenen verginin kişisel gelirde neden olduğu azalmanın
mümkün olduğu kadar giderilmesi, yapılmak zorunda olan giderlerle eldeki gelir arasındaki
dengenin yeniden sağlanmasıdır.
3- Üretimi Azaltma
Vergi oranlarının yükselmesi, üretim faaliyetleri üzerinde de olumsuz sonuçlar
doğurabilmektedir. Çünkü, vergi oranlarının artması ile kullanılabilir gelir seviyesinin azalması
ve tüketim kısıtlamasına gidilmesi, zaman içinde üretimin de azalmasına neden olmaktadır.
Diğer bir ifadeyle talep seviyesinde meydana gelen daralma, dolaylı olarak arz seviyesini de
daraltmaktadır. Ayrıca, üretim faaliyetleri üzerine konulan vergiler de maliyet unsuru
olduğundan, üretimin karlılığını azaltmakta ve doğrudan üretim kapasitesinin azalmasına
neden olabilmektedir.
Daha önce de ifade edildiği gibi, pasif tepki aşamasında mükellefler artan vergilere antipati
ile yaklaşmakta ve bu tutuma bağlı olarak üretimi azaltarak, vergilere dolaylı tepki
göstermektedirler.
9. 4- Yatırımdan Vazgeçme
Pasif tepki aşamasında ele alınabilecek diğer bir tepki türü de mükelleflerin yatırımdan
vazgeçmeleridir. Çünkü, artan vergi oranları yatırımlar üzerinde olumsuz etkiler meydana
getirmektedir. Artan vergiler nedeniyle yatırımcıların yatırım sonrası kazançlarının önemli bir
kısmını devlete aktarmaları, yatırımın karlılığını azaltıcı etki göstermektedir. Yatırımın
karlılığının azalması ise, onun cazibesinin azalması anlamına gelmekte ve yatırımcı
açısından riske girme arzusunu zayıflatmaktadır.
Aynı durum ilave yatırımlar açısından da geçerlidir. Bilindiği gibi firma dengesi, eş ürün eğrisi
ile firmanın toplam harcama ve yatırım imkanını gösteren eş maliyet doğrusunun kesiştiği
noktada oluşmaktadır. Vergi oranlarının artması, firma açısından bir maliyet unsuru
olduğundan eş maliyet doğrusunu olumsuz etkilemekte ve harcama yapma imkanı daralan
firmanın yatırım yapma kabiliyeti azalmaktadır.
5- Verginin Yansıtılması
Pasif tepki aşamasında ortaya çıkan ve yukarıda değinilen tepki türleri genel olarak vergi
gelirlerinde bir azalmaya neden olmaktadır. Bu aşamada vergi gelirleri açısından herhangi bir
azalma oluşturmayan vergi yansıması ve yasal açıdan sorun teşkil etmeyen vergiden
kaçınma da mükelleflerin sergilediği olumsuz tepkiler arasında ele alınabilir.
Verginin yansıtılması, ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle diğer tepki türlerine göre farklılık
göstermektedir. Bu farklılık, vergi yansımasının vergi yükünün başkalarına aktarılmasını
hedef alması noktasında ortaya çıkmaktadır. Verginin yansıtılması, esasen vergiyi üstlenen
bir mükellefin bu vergi nedeniyle oluşan yükü, çeşitli araçlar kullanarak diğer kişilere
aktarmasıdır.
Vergi yansıması diğer tepki türleri ile karşılaştırıldığında, devlet açısından vergi kaybının
oluşmadığı bir tepki türüdür. Ancak bu yöntem devletin vergi yükünün toplumda dengeli
dağılımını sağlama görevi açısından olumsuz etkiler meydana getirmesi nedeniyle ayrı bir
önem taşımaktadır.
6- Vergiden Kaçınma
Mükelleflerin vergisel yükümlülüklerini azaltmasının, yasalara uygun biçimde yerine
getirilmesi durumunda vergiden kaçınma söz konusu olmaktadır. Bu nedenle “vergiden
kaçınma”, bir kimsenin vergi yükümlülüğünü yasalara uygun olarak azaltması şeklinde
tanımlanmaktadır. Vergiden kaçınma, kural olarak suç teşkil etmemektedir. Çünkü, bu tepki
türünde kanunlar karşısında suç teşkil edecek herhangi bir itaatsizlik söz konusu değildir. Bu
nedenledir ki, vergi kanunlarında vergiden kaçınma faaliyetlerini cezalandırmayı hedef alan
hükümler bulunmamaktadır.
Vergiden kaçınma uygulamada bir çok şekilde gerçekleşebilmektedir. Ancak genel olarak
bunları iki grup altında toplamak mümkündür. Buna göre, mükellefin vergiyi doğuran olayın
ortaya çıkması bakımından vergi konusu ile ilişki kurmaması birinci gruptaki vergiden
kaçınma faaliyetleri olarak değerlendirilmektedir. İkinci gruptaki vergiden kaçınma ise,
mükelleflerin vergi kanunlarının boşluklarından yararlanması ve bu şekilde vergi yüklerini
10. hafifletmesi olarak değerlendirilmektedir. Burada vergiyi doğuran olayın ortaya çıkması
bakımından vergi konusu ile ilişki kurulmakta, ancak bu ilişki vergi kanunlarındaki boşluklar
sayesinde yasaya uygun olarak gizlenebilmektedir. (Şenyüz:1995:92. )
B- Vergiye Karşı Aktif Tepki
Vergi oranlarında meydana gelen artışlar karşısında mükelleflerin tepkileri güçlenerek belli
bir noktadan sonra aktif tepki aşamasına geçmektedir. Mükelleflerin vergilere karşı nefret
duygusu, aktif tepki aşamasında gösterilen tepkilerin genel özelliği olarak değerlendirilebilir.
Ayrıca bu aşamada gösterilen tepkiler, kanuna muhalefet şeklinde gerçekleştiğinden
otoriteye itaatsizlik anlamına da gelmektedir. İtaatsizlik ise doğası gereği suç sayılmakta ve
yakalanma durumunda cezalandırmayı gerektirmektedir. Günümüzde vergi cezalarını
düzenleyen kanunlarda genel olarak aktif tepki aşamasındaki tepkiler hedef alınmaktadır.
Aktif tepki aşamasında gösterilen tepkiler başlangıçta bireysel olma özelliği taşımaktadır.
Buna göre, mükellefler kanuna karşı hile ve aldatmacalarla vergi yüklerini hafifletmeye
çalışmaktadırlar. Ayrıca, başlangıçta bireysel özellikte ve gizlice gerçekleşen tepkiler
zamanla toplumsal ve aleni hale dönüşebilmekte ve devletin varlığını tehdit eden olayların
yaşanmasına neden olabilmektedir. Buna göre, vergi kaçakçılığı ve verginin reddi, vergiye
karşı aktif tepki türü olarak değerlendirilebilmektedir.
1- Vergi Kaçakçılığı
Vergilere gösterilen tepkiler içinde en yaygın ve mükellefler tarafından en etkin olarak
kullanılanı vergi kaçakçılığıdır. Genel kabul gören görüşe göre vergi kaçakçılığı, vergi ile ilgili
yükümlülüklerin vergi kanunlarına aykırı olarak kısmen veya tamamen yerine
getirilmemesidir. Mükellefin vergilemeye ilişkin ödevlerini yerine getirmemesi veya eksik
yerine getirmesi yüzünden, vergi zamanında tahakkuk ettirilememekte veya eksik tahakkuk
ettirilmektedir.
(Şenyüz:1995:93. )
Dikkat edilecek olursa, vergi kaçakçılığı kanunlar karşısında itaatsizlik anlamına gelen bir
takım faaliyetlerin gerçekleştirilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, vergi
kaçakçılığında yakalanmaya konu olan bir risk faktörü bulunmakta ve yakalanma halinde
kanuna itaatsizlik nedeniyle cezalandırmaya başvurulmaktadır.
2- Verginin Reddi ve Vergi İsyanı
Vergiye karşı tepki türlerinden biri olan, ancak mahiyeti gereği daha etkili sonuçlar meydana
getirebilen bir tepki türü de verginin reddidir. Verginin reddi, diğer tepki türleri ile
karşılaştırıldığında kollektif ve organize bir tepki türü olarak dikkat çekmektedir. Verginin
reddinin kollektif olma özelliği, vergi karşısında mükelleflerin bireysel tepkilerden çok topluca
tepki göstermesini ifade etmektedir.
Vergiler, devletin hakimiyet gücüne dayalı olarak belirlediği kurallara göre alınmaktadır.
Verginin reddi ise, ortaya çıkışı ve izlediği süreç ile bu kuralların ihlali anlamına gelmektedir.
11. Kuralların ihlali ise, genel olarak itaatsizlik sayılmakta ve girişilen direnişin türüne bağlı olarak
vergi isyanlarını gündeme getirmektedir. 3
Verginin reddi, çeşitli iktisadi, mali ve siyasi nedenlerden dolayı, vergi mükelleflerinin vergi
ödememelerine yönelik toplu ve yasadışı bir davranıştır. Vergiye karşı gösterilen bu olumsuz
tepki, mahiyeti itibariyle vergiye karşı vergi mükelleflerinin gösterdiği diğer olumsuz
tepkilerden farklıdır. Örneğin, vergiden kaçınma olayında verginin ödenmemesi söz
konusudur. Ancak burada vergiye karşı gösterilen tepki yasadışı ve toplumsal değildir. Bu
nedenledir ki, vergiden kaçınma olayı için kanunlarda bir ceza öngörülmemiştir. Diğer bir
olumsuz tepki ise, yukarıda da belirtildiği üzere vergi kaçakçılığı şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Burada ise verginin kanunsuz yollardan ödenmemesi söz konusudur. Vergi kaçakçılığı,
çoğunlukla bireysel bir eylem olmakla birlikte, bazen grupsal bir eylem şeklinde ortaya
çıkabilir. Örneğin, aynı şirkette pay sahibi olan kimseler, ortak amaçları için vergi
kaçakçılığına girişebilirler. Bu durumda vergiye karşı gösterilen tepki bireysel değildir. Ancak
hemen belirtmek gerekir ki, bu tepki tamamen toplumsal olarak da değerlendirilemez. Bu
bakımdan verginin reddi olayı ile vergi kaçakçılığı birbirinden tamamen farklı olaylardır. Vergi
kaçakçılığında vergilerin ödenmemesi hile ve gizli yollarla gerçekleştirilirken, verginin reddi
olayında bu fiil açık bir şekilde yapılmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek, vergi toplamakla
görevli idareye karşı eylemlerde bulunulmaktadır.
Vergileme ile ilgili olarak ortaya çıkan tepkilerin ne türde olacağı genel olarak mükelleflerin
hislerine göre değişmektedir. Buna göre kollektif bir girişim olan vergi isyan hareketlerinde bu
hislerin en yoğun şekilde yer aldığı ve gösterilen tepkinin bu tür olayların şiddetini belirlediği
söylenebilir. Özetle verginin reddi, vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığından tamamen farklı
bir sosyo-psikolojik olaydır. Bu olaylar genel olarak şiddet kullanımını içerdiğinden, vergi
33 Vergi isyanları konusunda kapsamlı bilgi için bkz: Charles Adams; Those Dirty Rotten Taxes, The Free Press, New York,
1998.
12. isyanları olarak incelenmektedir. Tarihsel süreç incelendiğinde bir çok ülkede vergi isyanı
niteliğinde toplumsal olayların yaşandığı ve bu olaylar sonucunda önemli değişimlerin ortaya
çıktığı görülmektedir.
IV-SONUÇ
“Rivayet olunur ki padişahlardan biri bir gün ava çıkar. Av esnasında çok güzel bir bahçeye rastlar.
Oraya doğru gider kapıyı çaldığında kapıyı genç yaşta bir cariye açar. Gelen misafiri gördüğü için ona
bir bardak nar suyu ikram etmek için içeri girer ve az sonra elinde bir tas dolusu nar suyu getirir.
Padişah nar suyunu içer ve kendisindeki susuzluk bir anda gider. Nar suyunun lezzetine hayran olan
padişah, cariyeye bu içecek için kaç nar sıktığını sorar; cariyede sadece bir tek nar sıktığını söyler.
Daha sonra padişah bahçeye doğru gözlerini diker, oranın manzarasından ve içerisindeki kuşlardan ve
çiçeklerin güzelliğinden çok etkilenir ve cariyeye sorar: burası için ne kadar vergi veriyorsunuz?
Cariyede soruyu soran kişinin padişah olduğunu bilmeksizin vermiş oldukları vergiyi söyler. padişah
içinden buranın vergisinin artırılması gerektiğini düşünür ve bu konuda kafasını meşgul ederken tekrar
susadığını fark eder ve cariyeden aynı şekilde bir nar suyu daha getirmesini ister. Aradan biraz zaman
sonra cariye elinde bir tas nar suyu olduğu halde ağlayarak gelir. Padişah nar suyunu alır ve içer görür
ki bu içtiği nar suyu bir öncekinden daha farklı bunun Üzerine padişah meseleye anlam veremez ve
cariyeye sorar. Cariyede efendim padişahımız halkı Üzerindeki niyeti bozuldu ve halkına zulmetmeye
karar verdi deyince padişah bunu nasıl anladığını sorar. Cariyede: ben size nar suyu getirmeye
gittiğimde birkaç tane narı sıktıktan sonra ancak bir bardak nar suyu elde edebildim o nedenle anladım
diye cevap verir. Bunun Üzerine padişah almış olduğu karardan dönmeye ve vergileri artırmamaya
karar verir ve cariyeden tekrar nar suyu ister. Bu sefer cariye yüzü gülerekten geri gelir ve nar suyunu
padişaha uzatır. Padişah nar suyunu içtiğinde görür ki onun tadı ilk kez içtiği tatla aynıdır. Ve cariye
der ki: galiba padişahımız halkına zulmetmekten vazgeçti. Böylece padişah, yöneticilerin iyi niyetli
olmaları dahilinde var olacak bereket ve hayrı kötü niyet beslediklerinde ortadan kaybolan ve bereket
ve hayra bir şekilde şahit olmuş olur.“
Ahmet Kuftaru
Hiç şüphesiz ideal bir vergi sisteminin dizaynı üzerinde çalışılırken vergilerin etkilerinin
etraflıca düşünülmesi ve ele alınması gereklidir. Vergilerin özellikle sosyo-psikolojik etkilerinin
dikkate alınması büyük önem taşımaktadır. Vergiler, toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir
unsuru olmakla birlikte, eğer vergilerin bireylerin davranış, karar ve tercihleri üzerindeki
etkileri dikkate alınmaz ise devlet açısından vergi kaybının çok ötesinde sorunlar ortaya
çıkabilir. Tarihsel tecrübeler çok açık bir şekilde göstermektedir ki, vergiler medeni bir toplum
inşa etmek için gereklidir, ancak aynı zamanda vergiler medeniyeti tahrip edecek ölçüde
tehlikeli bir mali araçtır. Vergiler, her şeyden önce toplumda yaşayan bireylerin yaşam
hakkının ve mülkiyet hakkının güvence altına alınması için ödemeleri gerekli olan bir
bedeldir. Yaşam ve mülkiyet hakkının korunması karşılığında, rasyonel bireylerin gönüllü
olarak devlete bir bedel ödemeyi (vergi), kabul edebileceği ve onaylayabileceği pek tabiidir.
Ancak, bireylerin kendi iradeleri ile meşruiyyetini kabul ettikleri bir vergi, ne zamanki keyfiyete
dönüşür, adaletsiz bir şekilde dağıtılır ve dahası bir zulüm haline gelmeye başlarsa işte o
zaman vergiler medeniyeti tahrip etmeye, dahası siyasi otoritenin varlığını tehdit etmeye
başlar.
13. Vergileme sosyolojisi ve psikolojisi, vergileme teorisinde çok daha ciddiyetle araştırılması ve
öğrenilmesi gereken bir disiplindir. Vergilerin sınırlandırılmasının ne kadar önemli bir mesele
olduğunu anlayabilmek için vergilerin sosyo-psikolojik etkilerini analiz etmek büyük önem
taşımaktadır.
KAYNAKLAR
Adams, Charles (1988); Those Dirty Rotten Taxes, The Free Press, New York.
Akdoğan, Abdurrahman (1999); “Vergilendirme Politikası, Gelir ve İkame Etkileri Açısından
İzlenebilecek Gelir Vergisi Politikasının Değerlendirilmesi”, Gazi Üniversitesi, İİBF Dergisi, Cilt:1,
Sayı:2.
Doğan, Hasan Zafer (1987),; İnsan Davranışları ve İnsan İlişkileri, Uğur Ofset Matbaacılık ve Ticaret,
İzmir.
Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1992); İnsan ve İnsanlar, Gözden Geçirilmiş Sekizinci Baskı, Evrim Basım-
Yayım-Dağıtım, İstanbul.
Reynaud, Louis (1966); “İktisadi Psikoloji ve Maliye”, (Çev: Nafia Somel), Maliye Enstitüsü
Konferansları, Onikinci Seri, No:26, İstanbul.
Silvani, Carlos ve Katherina Baer (2000); “Vergi İdaresi Reform Stratejisinin Planlanması: Tecrübe ve
İlkeler”, (Çev: Özgür Saraç), Türk İdare Dergisi, Yıl:72, Sayı:426, Mart 2000, s.197-198).
Şerif, Muzaffer ve Carolyn W. Şerif (1996); Sosyal Psikolojiye Giriş II, Sosyal Yayınlar, Cağaloğlu-
İstanbul.
Şenyüz, Doğan (1995); Vergilendirmede Yükümlü Psikolojisi, Bursa.