SlideShare a Scribd company logo
1 of 16
Download to read offline
Tarih Şuuru ve Ehemmiyeti

                   /Mehmed Kırkıncı




İnsanlar geçmiş zamanın hatıratı ile zaman

zaman neşeyâb olduğu gibi, milletler de mazinin

irfan ve şehametini yâd ederek maddi ve manevi

hayatlarını    inkişaf   ettirirler.    Tarih   mazinin

derinliklerindeki hadiseleri anlatan büyük bir

hazinedir.      İnsan,    milletlerin      sergüzeşt-i

hayatlarını, beşerî kültür ve medeniyetlerin

cereyan ve inkişaf tarzlarını açık bir surette

tarihin sayfalarından okuyabilir. Zira zihinler

nisyan ile malul olsa da, hakikatler tarihin

yapraklarındadır. Buna binaen tarihin, her millet

için pek büyük bir ehemmiyeti vardır. Hususen,

mazisi derin, ihtişamlı ve insani meziyetlerle dolu
bu millet, tarihinden ayrı düşünülemez. Ebed

müddet yaşamak arzu ve gayretinde olan yüksek

seviyeli, akl-ı selim sahibi ve millî şuurla alude

bir milletin tarihini yaşatması onun için hayati

bir vecibedir. Milletlerin intibah ve inkişafında

mazilerinin pek büyük bir tesiri olduğu şüpheden

varestedir.   Evet,   zaman-ı   mazi   müstakbel

tohumlarının ambarı ve şuunatının aynası olduğu

gibi, zaman-ı müstakbel dahi mazinin tarlası ve

ahvalinin aynasıdır. Bu gayet ehemmiyetli bir

hakikattir.

Binaenaleyh, tarihte güzide eserler meydana

getiren bir millet, ebediyen yaşamaya layıktır.

Hususen, dehâlârıyla ve himmetleriyle medeniyet

ve insaniyet namına yüzlerce, binlerce asar-i

aliyeyi vücuda getiren milletimiz, kıyamete kadar
payidar olmaya layıktır. Millet olarak, daima teali

ve terakki etmek için, ecdadımızın sergüzeşt-i

hayatını,   hususen,     mukaddesata     hürmet   ve

muhabbetini inceden inceye araştırıp, tahlil

etmemiz icap eder. Zira ecdadımız, örf, âdet ve

mukaddesatına    itina    ve    itibar   göstermekle

terakki etmiştir. Ruhunda sarsılmaz bir iman,

bünyesinde lâyemut bir irade-i hayat taşıyan

milletler, hiçbir vakit ve hiçbir suretle ölmez ve

öldürülemez.    Evet,     en    müthiş    ihanetlere,

desiselere, adavetlere ve sadmelere rağmen, bu

millet lâyemut bir azim ile örfüne, tarihine,

mukaddesatına sahip çıkarak, eğilmez, yüce

dağlar gibi, ayakta kalmayı başarmıştır. Bin

seneden beri İslamiyet ve insaniyete kemaliyle

hizmet eden şu asilzade millet, kolay kolay

özünden,    cevherinden        uzaklaşmamış,   aslına
bağlılıktan      vazgeçmemiş         ve     geçmez      de...

Tanzimattan bu yana çeşitli hile ve desiselerle

milletimizi      bu     ruhtan,     bu     cevherden,     bu

merkezden uzaklaştırmak için büyük gayretler

gösterildi. Bu hile ve desiseler neticesinde, bu

milleti        kısmen       de      olsa      merkezinden

uzaklaştırdılar,            fakat           yörüngesinden

çıkaramadılar. Zira bugünkü nesil, bu tehlike ve

desiselere karşı çok daha uyanık ve dikkatlidir.

Artık yabancı kültürlere peyk olmaktan kurtulup,

kendi öz mihverinde hareket etme zaruretini

idrak etmiştir. Zaten mesele, gençlerimizin

hamiyet-i diniye ve millîye ile intibahıdır. Ancak

bu sayede istikbâle endişesiz bakılabilir.

Silkinip kendine dönme, derlenip toparlanma

şuuru     bu     milletin    çekirdeğinde      mevcuttur.
Tarihte    Selçuklu    hanedanının     izmihlâlinin

akabinde Osmanlı hanedanının hemen ihyası onun

en bariz şahididir.

Dâhilî ve haricî rüzgârların tesiriyle Selçuklu

hanedanının ahengi sarsıldı, nizamı bozuldu ve

neticede hanedan çözüldü. Fakat, hanelerin aile

ocaklarının bünyesi sağlamdı. Ahengi, nizamı

yerinde idi, fertler salabetliydi, faziletliydi…

Ruhlarında cihanşümul bir İslam İmparatorluğu

ideali hâkimdi. Bu yüzden Selçuklu saltanatı

çözülür çözülmez, hemen yerine küçük bir

beylikten koca Osmanlı saltanatını çıkardılar ve

asırlarca ihtişamlarını sürdürdüler.

Burada ehemmiyetli bir sual akla gelmektedir.

Acaba bunların ruhlarına bu şevki, bu enerjiyi

kimler üfledi? Belli ki bu iş mahdut düşüncelerin
işi değildi! Bu teşebbüs fikrini nereden aldılar?

Yetmiş iki milleti bir pota içerisinde eritip,

pişirip terbiye eden ve devletler arasında en

yüksek seviyeye çıkaran, asırlarca üç kıtada at

koşturan bir devlet-i aliyeyi nasıl ihya ettiler?

Cenab-ı    Hak,      rahmetinin      muktezası    olarak

Anadolu’ya; Mevlânalar, Edebaliler, Yunuslar gibi

nice nice erenler, nice necip simalar, ziyâdar

mürşitler, harikulade zekâya sahip ali himmet

gayur mütefekkirler ihsan etti. İşte bu âlicenap

zatlar, milletin manevi mimarları ve rehberleri

oldular.   Bunlar,     tarihimizin    semasında     ufûl

etmeyen fazilet yıldızlarıdır. Tarihimiz, bunlar

sayesinde Avrupa ve Amerika gibi milletlerin

mazisine nasip olmayan seciyeli ve seviyeli bir

şeref       kazanmıştır.          Amerika         henüz
keşfedilmemişken,         Ruslar       canavarlar        gibi

birbirine saldırırken, Avrupa cehalet sisi altında,

zulüm ve vahşetin cehenneminde kavrulurken,

ecdadımız hikmet ve adaletin, ilim ve irfanın, şan

ve şerefin şahikasındaydı... İftiharımıza vesile

olan   böyle    fazilet        abideleri    eğer     Avrupa

milletlerinin tarihinde olsaydı, emin olunuz ki,

onları altın harflerle yazar, yıldızlar kadar

levhâlâr yapar, semalara kadar yükseltirlerdi.

Hamiyet-i diniye ve millîye sahibi bir edibimiz

Avrupalının    bu       hissiyatına    tercüman         olma

sadedinde;      “...     bir      İngiliz     vatandaşına

Shakespeare’i       İngiliz     edebiyatından        silmeye

karşılık altın kaynağı Hindistan’ın tekrar geri

verilmesini    teklif     etseler     bunun        kesinlikle

reddedileceğini” ifade ediyor.
Maalesef    bizde      ise,   tarihimizin    semasında

celâdetiyle, irfan ve imanıyla parıldayan nice

fazilet      güneşleri         nisyan       bulutlarıyla

perdelenmiştir. Bu perdeleri kaldırmak, zulümatlı

bulutları dağıtmak, bizim için dinî ve millî bir

vazifedir. Ta ki mazinin ihtişamını, meziyetlerini

bütün berraklığıyla gösterelim, yaprak yaprak

okutalım, nesl-i cedide onu tarihin sadık lisanıyla

anlatâlim... Ancak böyle şanlı tarihimizin hakkını

yeniden    iade    etmiş      oluruz.   Onun     hakkını

vermeden, onun zevkini tam yaşamadan yalnız bu

günün     zevk    ve   neşesini    hissedip      duymak

milletimizi ebed müddet yaşatamaz. Allah (c.c)

korusun,    şu    devlet;     milleti   millet    yapan

değerlerden koparsa, mevcudiyet ve bekasını,

vahdet ve istikrarını muhafaza edemez. Tarih

şahittir ki, ecdadımız ne zaman dinine, diline, örf
ve    âdetlerine      temessük      etmişse      terakki

etmiştir. Kendi ruh ve kabiliyetine münasip

olmayan kültür, örf ve âdetler bu milletin

bünyesini tamirden ziyâde tahrip eder, tezelzüle

uğratır.

Milletimiz     için   diğer   bir   tehlike,    tarihiyle

arasında ruhi ve hissi bir uçurumun bulunmasıdır.

İstikbal ancak bu uçurumun süratle doldurulup

hatt-ı muvasalanın temin edilmesiyle garantiye

alınabilir. Bu uçurumun dolması için, hayatını,

dinine ve milletine vakfedecek, bütün kıymetli

mefhumların ve meziyetlerin kaynağı olan tahkiki

imana sahip, iradeli, iffetli, ali seciyeli, mazi ile

hâlin muhasebesini yapacak, dirayetli, münevver

bir   neslin     yetiştirilmesi     lazımdır.    Ta    ki

kaybettiğimiz cevheri, ilmin, irfanın ışığında
arayıp bulâlim. En sağlam, en emin ve en metin

yol bu olsa gerektir. Elbette bir millet için

ilimde, irfanda teceddüt etmek, medeniyeti

geliştirmek zaruridir. Fakat bu teceddüt ihtiyacı

o milleti ruhundan koparmamak, ona mazisini,

tarihini unutturmamak şartıyla fayda verir.

Selametli, emniyetli yol, ecdadın ruhunu tahlil,

seciyesini tetkik ederek, bunu vicdan-ı millîye

mal etmek, hâlkı bu noktada tenvir ve irşad

ederek teceddüde adım atmaktır.

Bir   milleti   muhafaza   eden   ve   onu   diğer

milletlerden ayıran, o milletin inancı, örfü ve

âdetleridir. Bir Yahudi, bir İngiliz, yahut bir

Japon dünyanın neresinde olursa olsun kendi

milletinin inanç, örf ve âdetlerine bağlı olarak

yaşar. Milleti gibi düşünür, onun gibi yer, içer,
giyinir, kuşanır. Millî ahlak ve seciyelerini aynen

muhafaza eder. Bir millet için en korkunç şey,

mağlubiyet    veya   mahkûmiyet        değil,   kendi

mukaddes değerlerinden uzaklaşarak başkasının

kültürüne, örf ve an’anesine tabi olmasıdır. Çünkü

mağlubiyet,    mahkumiyet       gibi      musibetler

muvakkattır. Dün, mağlup ve mahkûm olan bir

millet,   mukaddes    değerlerini      kaybetmediği

takdirde, bugün galip ve hâkim olabilir. Bir zaman

sukut etse de, daha sonra suûd edebilir, inhitat

şevkete, zillet izzete döner. Müthiş ve korkunç

felaketler içinde inkıraza, inhizama mahkum olan

milletlerin iman ve mukaddesatlarına bağlılıkları

sayesinde dirildiği, mağlup iken galip, mahkum

iken hâkim olduklarını gösteren nice misaller

tarihte mevcuttur.
Bu gün hepimize düşen ortak vazife, cihana

nûmune-i fazilet: olan asil milletimizin tarihine,

şahsiyet-i    maneviyesine,     irfanına,     inancına,

örfüne, âdetine hürmet etmek ve onu yaşayıp

yaşatmaktır. Buna hem dinen, hem de vicdanen

mecburuz. Evet, bu sadece bir vecibe-i iman ve

vicdan değil belki bir vecibe-i insaniyedir. Eğer

biz   dört    başı   mamur,    sağlam,      şerefli    ve

haysiyetli    bir    hayatla   ebediyen        yaşamak

istiyorsak,   tarihimizden,    ecdadımızdan           bize

miras kalan şu maddi ve manevi hazinelerden

azami         derecede         istifade          etmek

mecburiyetindeyiz. Cidden şu necip milletin

sergüzeşt-i hayatı haşmetli, şerefli ve zevkli

menkıbelerle dolup taşmaktadır. Bunlar kıyamete

kadar söylenip yazılsa bitmez denilse sezâdır.

Fakat maalesef bu hazinelerin kapıları kapalıdır,
gizlidir, mesturdur. Bu hazinelere müracaat

etmek ve kapılarını açmak şu millet için zaruri

bir ihtiyaçtır. Milletin bu zaruri ihtiyacını temin

etmek, kapalı kapıları açmak, hazineleri ortaya

çıkarmak      da     bu      milletin     eğitimcilerinin,

idarecilerinin, rehberlerinin vazifesidir. Bu millî

ve dini vazifeyi yerine getirmeyip de sadece

hamiyetten, âlicenaplıktan, millîyetperverlikten

dem vurmak abestir, manasızdır.

Malumdur ki, tarih bir milletin mihengidir,

mizanıdır,     bir   mukayese         unsurudur.    Hangi

sebepler ile yükselip zirveye çıktığımız ve yine

hangi     sebeplerle      gerileyip     sukut   ettiğimizi

fehmetmek için tarihe vukufiyet şarttır. Bu

nokta-i      nazardan      tarihimiz      nesl-i    cedide

ibretengiz      ve     ihatalı   bir      nazarla    ders
verilmelidir. Tarihin muhakemesi ve felsefesi

derinden derine tahkik ve tahlil edilmelidir.

Çünkü bir millet ancak tarihin iyi ve kötülüklerini,

ibretengiz    derslerini   unutmamak        sayesinde

istikbalini kurtarabilir. Kur’an-ı Kerim Peygamber

kıssalarını (sav.) zikrederek müminleri tarihten

ders almaya davet ettiği gibi, birçok ayette de

“Yeryüzünde seyahat ediniz! Sizden önce gelip
geçen kavimlerin hâline ve yalancıların akıbetine
ibretle bakınız” 1emirleriyle onlara, tarihte
cereyan      eden   hadiselere    nazar-ı     ibretle

bakmalarını, inceden inceye tahkik ve tahlil

etmelerini ferman buyurdular.

Şu da ehemmiyetli bir noktadır ki, tarih sadece

harplerden,                   muzafferiyetlerden,

mağlubiyetlerden ibaret olmayıp, milleti millet
yapan unsurların bir mecmuasıdır. Bu unsurlar

din, dil, kültür, örf ve ahlak gibi manevi

değerlerdir.   Bu     sebepledir    ki,     tarihi,   bu

değerlerle beraber mütalaa etmek gerekir.

Bütün muzafferiyetlerin, terakkilerin temelinde

bunlar yatmaktadır. Bu değerler her milletin

manevi hayatının meşaleleridir. Tecrübe edilmiş

bir hakikattir ki, manevi meşaleleri sönen bir

milletin hayatı gevşer, kanı kurur, bedeni felce

uğrar, belki de izmihlal ve inkıraza gider.

Bu hakikat, şuur-u umumiyi alakadar eden en

büyük bir hayati meseledir, İstikbali, nurlu ve

saadetli bir devreye kalbetmek için, mezkûr

manevi    değerleri     ecdadımız         gibi,   şuurla

kaynaştırıp, lahûti bir feyz ile hayata mal

etmeliyiz. Böylece, İslamiyet’le mezc olmuş
ecdadımızın       şahsiyet-i       maneviyesindeki

kabiliyet-i temeddünü enzar-ı âleme yeniden arz

edilecek ve o, eski satvet ve haşmetiyle bütün

milletlere rehber olacak bir mevki-i muallaya

oturacaktır. İstikbâl buna hamiledir. Evet, millî

şuurla alûde, imanlı, faziletli, gayretli nesli cedit

bu hakikati, biiznillah tahakkuk ettirecektir.

More Related Content

Similar to Tarih şuuru ve ehemmiyeti

Genetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.net
Genetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.netGenetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.net
Genetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.netAdnan Dan
 
Ankara Ülkü Ocakları e-dergi
Ankara Ülkü Ocakları  e-dergiAnkara Ülkü Ocakları  e-dergi
Ankara Ülkü Ocakları e-dergiHakan tunç
 
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...Selçuk Sarıcı
 
Zekeriya kitapçı türkler nasıl müslüman oldu
Zekeriya kitapçı   türkler nasıl müslüman olduZekeriya kitapçı   türkler nasıl müslüman oldu
Zekeriya kitapçı türkler nasıl müslüman olduSelçuk Sarıcı
 
Zekeriya kitapçı mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunları
Zekeriya kitapçı   mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunlarıZekeriya kitapçı   mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunları
Zekeriya kitapçı mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunlarıSelçuk Sarıcı
 
Atatürk ten altınsözler
Atatürk ten altınsözlerAtatürk ten altınsözler
Atatürk ten altınsözlerB35 Yapı
 
Ataturk 30 Agustoszaferbayrami
Ataturk 30 AgustoszaferbayramiAtaturk 30 Agustoszaferbayrami
Ataturk 30 AgustoszaferbayramiSatilmis
 
Zekeriya kitapçı türk moğol boyları arasında i̇slamiyet
Zekeriya kitapçı   türk moğol boyları arasında i̇slamiyetZekeriya kitapçı   türk moğol boyları arasında i̇slamiyet
Zekeriya kitapçı türk moğol boyları arasında i̇slamiyetSelçuk Sarıcı
 
TÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLAS
TÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLASTÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLAS
TÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLASBORA İZKÜBARLAS
 
KARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdf
KARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdfKARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdf
KARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdfBORA İZKÜBARLAS
 
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1enderunliseleri
 
öTüken ülkesi şiiri ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)
öTüken ülkesi şiiri   ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)öTüken ülkesi şiiri   ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)
öTüken ülkesi şiiri ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)İlhan Gül
 
Atatürk ün Afyon Konuşması
Atatürk ün Afyon KonuşmasıAtatürk ün Afyon Konuşması
Atatürk ün Afyon Konuşmasısungurs
 
Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)
Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)
Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)HarunyahyaTurkish
 

Similar to Tarih şuuru ve ehemmiyeti (20)

Begonv l2
Begonv l2Begonv l2
Begonv l2
 
HOŞGÖR BÜLTENİ 9. SAYI
HOŞGÖR BÜLTENİ 9. SAYIHOŞGÖR BÜLTENİ 9. SAYI
HOŞGÖR BÜLTENİ 9. SAYI
 
Genetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.net
Genetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.netGenetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.net
Genetiği Değiştirilmiş Dinler - horozz.net
 
Ankara Ülkü Ocakları e-dergi
Ankara Ülkü Ocakları  e-dergiAnkara Ülkü Ocakları  e-dergi
Ankara Ülkü Ocakları e-dergi
 
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
İmam gazâli ve i̇man küfür sınırı faysalu't-tefrika beyne'l-i̇slam ve'z-zend...
 
Zekeriya kitapçı türkler nasıl müslüman oldu
Zekeriya kitapçı   türkler nasıl müslüman olduZekeriya kitapçı   türkler nasıl müslüman oldu
Zekeriya kitapçı türkler nasıl müslüman oldu
 
Zekeriya kitapçı mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunları
Zekeriya kitapçı   mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunlarıZekeriya kitapçı   mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunları
Zekeriya kitapçı mukaddes çevreler ve eski hilafet ülkelerinde türk hatunları
 
Atatürk ten altınsözler
Atatürk ten altınsözlerAtatürk ten altınsözler
Atatürk ten altınsözler
 
DANIŞMANLIK ÜZERİNE
DANIŞMANLIK ÜZERİNEDANIŞMANLIK ÜZERİNE
DANIŞMANLIK ÜZERİNE
 
HOŞGÖR BÜLTENİ 10. SAYI
HOŞGÖR BÜLTENİ 10. SAYIHOŞGÖR BÜLTENİ 10. SAYI
HOŞGÖR BÜLTENİ 10. SAYI
 
Ataturk 30 Agustoszaferbayrami
Ataturk 30 AgustoszaferbayramiAtaturk 30 Agustoszaferbayrami
Ataturk 30 Agustoszaferbayrami
 
Zekeriya kitapçı türk moğol boyları arasında i̇slamiyet
Zekeriya kitapçı   türk moğol boyları arasında i̇slamiyetZekeriya kitapçı   türk moğol boyları arasında i̇slamiyet
Zekeriya kitapçı türk moğol boyları arasında i̇slamiyet
 
Musahiplik
Musahiplik Musahiplik
Musahiplik
 
TÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLAS
TÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLASTÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLAS
TÜRK DÜNYASINDA KARAPAPAKLARIN YERİ - Bora İZKÜBARLAS
 
KARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdf
KARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdfKARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdf
KARAPAPAKLAR - pdf - Bora izkübarlas.pdf
 
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1Enderun Değer Dergisi Sayı 1
Enderun Değer Dergisi Sayı 1
 
öTüken ülkesi şiiri ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)
öTüken ülkesi şiiri   ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)öTüken ülkesi şiiri   ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)
öTüken ülkesi şiiri ziya gökalp & tahlili oto-akış (by ilhan gül)
 
Atatürk ün Afyon Konuşması
Atatürk ün Afyon KonuşmasıAtatürk ün Afyon Konuşması
Atatürk ün Afyon Konuşması
 
Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)
Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)
Atatürk ve gençlik. turkish (türkçe)
 
Kavga ve Savaş Neden Her Zaman İslam Coğrafyasında
Kavga ve Savaş Neden Her Zaman İslam CoğrafyasındaKavga ve Savaş Neden Her Zaman İslam Coğrafyasında
Kavga ve Savaş Neden Her Zaman İslam Coğrafyasında
 

Tarih şuuru ve ehemmiyeti

  • 1. Tarih Şuuru ve Ehemmiyeti /Mehmed Kırkıncı İnsanlar geçmiş zamanın hatıratı ile zaman zaman neşeyâb olduğu gibi, milletler de mazinin irfan ve şehametini yâd ederek maddi ve manevi hayatlarını inkişaf ettirirler. Tarih mazinin derinliklerindeki hadiseleri anlatan büyük bir hazinedir. İnsan, milletlerin sergüzeşt-i hayatlarını, beşerî kültür ve medeniyetlerin cereyan ve inkişaf tarzlarını açık bir surette tarihin sayfalarından okuyabilir. Zira zihinler nisyan ile malul olsa da, hakikatler tarihin yapraklarındadır. Buna binaen tarihin, her millet için pek büyük bir ehemmiyeti vardır. Hususen, mazisi derin, ihtişamlı ve insani meziyetlerle dolu
  • 2. bu millet, tarihinden ayrı düşünülemez. Ebed müddet yaşamak arzu ve gayretinde olan yüksek seviyeli, akl-ı selim sahibi ve millî şuurla alude bir milletin tarihini yaşatması onun için hayati bir vecibedir. Milletlerin intibah ve inkişafında mazilerinin pek büyük bir tesiri olduğu şüpheden varestedir. Evet, zaman-ı mazi müstakbel tohumlarının ambarı ve şuunatının aynası olduğu gibi, zaman-ı müstakbel dahi mazinin tarlası ve ahvalinin aynasıdır. Bu gayet ehemmiyetli bir hakikattir. Binaenaleyh, tarihte güzide eserler meydana getiren bir millet, ebediyen yaşamaya layıktır. Hususen, dehâlârıyla ve himmetleriyle medeniyet ve insaniyet namına yüzlerce, binlerce asar-i aliyeyi vücuda getiren milletimiz, kıyamete kadar
  • 3. payidar olmaya layıktır. Millet olarak, daima teali ve terakki etmek için, ecdadımızın sergüzeşt-i hayatını, hususen, mukaddesata hürmet ve muhabbetini inceden inceye araştırıp, tahlil etmemiz icap eder. Zira ecdadımız, örf, âdet ve mukaddesatına itina ve itibar göstermekle terakki etmiştir. Ruhunda sarsılmaz bir iman, bünyesinde lâyemut bir irade-i hayat taşıyan milletler, hiçbir vakit ve hiçbir suretle ölmez ve öldürülemez. Evet, en müthiş ihanetlere, desiselere, adavetlere ve sadmelere rağmen, bu millet lâyemut bir azim ile örfüne, tarihine, mukaddesatına sahip çıkarak, eğilmez, yüce dağlar gibi, ayakta kalmayı başarmıştır. Bin seneden beri İslamiyet ve insaniyete kemaliyle hizmet eden şu asilzade millet, kolay kolay özünden, cevherinden uzaklaşmamış, aslına
  • 4. bağlılıktan vazgeçmemiş ve geçmez de... Tanzimattan bu yana çeşitli hile ve desiselerle milletimizi bu ruhtan, bu cevherden, bu merkezden uzaklaştırmak için büyük gayretler gösterildi. Bu hile ve desiseler neticesinde, bu milleti kısmen de olsa merkezinden uzaklaştırdılar, fakat yörüngesinden çıkaramadılar. Zira bugünkü nesil, bu tehlike ve desiselere karşı çok daha uyanık ve dikkatlidir. Artık yabancı kültürlere peyk olmaktan kurtulup, kendi öz mihverinde hareket etme zaruretini idrak etmiştir. Zaten mesele, gençlerimizin hamiyet-i diniye ve millîye ile intibahıdır. Ancak bu sayede istikbâle endişesiz bakılabilir. Silkinip kendine dönme, derlenip toparlanma şuuru bu milletin çekirdeğinde mevcuttur.
  • 5. Tarihte Selçuklu hanedanının izmihlâlinin akabinde Osmanlı hanedanının hemen ihyası onun en bariz şahididir. Dâhilî ve haricî rüzgârların tesiriyle Selçuklu hanedanının ahengi sarsıldı, nizamı bozuldu ve neticede hanedan çözüldü. Fakat, hanelerin aile ocaklarının bünyesi sağlamdı. Ahengi, nizamı yerinde idi, fertler salabetliydi, faziletliydi… Ruhlarında cihanşümul bir İslam İmparatorluğu ideali hâkimdi. Bu yüzden Selçuklu saltanatı çözülür çözülmez, hemen yerine küçük bir beylikten koca Osmanlı saltanatını çıkardılar ve asırlarca ihtişamlarını sürdürdüler. Burada ehemmiyetli bir sual akla gelmektedir. Acaba bunların ruhlarına bu şevki, bu enerjiyi kimler üfledi? Belli ki bu iş mahdut düşüncelerin
  • 6. işi değildi! Bu teşebbüs fikrini nereden aldılar? Yetmiş iki milleti bir pota içerisinde eritip, pişirip terbiye eden ve devletler arasında en yüksek seviyeye çıkaran, asırlarca üç kıtada at koşturan bir devlet-i aliyeyi nasıl ihya ettiler? Cenab-ı Hak, rahmetinin muktezası olarak Anadolu’ya; Mevlânalar, Edebaliler, Yunuslar gibi nice nice erenler, nice necip simalar, ziyâdar mürşitler, harikulade zekâya sahip ali himmet gayur mütefekkirler ihsan etti. İşte bu âlicenap zatlar, milletin manevi mimarları ve rehberleri oldular. Bunlar, tarihimizin semasında ufûl etmeyen fazilet yıldızlarıdır. Tarihimiz, bunlar sayesinde Avrupa ve Amerika gibi milletlerin mazisine nasip olmayan seciyeli ve seviyeli bir şeref kazanmıştır. Amerika henüz
  • 7. keşfedilmemişken, Ruslar canavarlar gibi birbirine saldırırken, Avrupa cehalet sisi altında, zulüm ve vahşetin cehenneminde kavrulurken, ecdadımız hikmet ve adaletin, ilim ve irfanın, şan ve şerefin şahikasındaydı... İftiharımıza vesile olan böyle fazilet abideleri eğer Avrupa milletlerinin tarihinde olsaydı, emin olunuz ki, onları altın harflerle yazar, yıldızlar kadar levhâlâr yapar, semalara kadar yükseltirlerdi. Hamiyet-i diniye ve millîye sahibi bir edibimiz Avrupalının bu hissiyatına tercüman olma sadedinde; “... bir İngiliz vatandaşına Shakespeare’i İngiliz edebiyatından silmeye karşılık altın kaynağı Hindistan’ın tekrar geri verilmesini teklif etseler bunun kesinlikle reddedileceğini” ifade ediyor.
  • 8. Maalesef bizde ise, tarihimizin semasında celâdetiyle, irfan ve imanıyla parıldayan nice fazilet güneşleri nisyan bulutlarıyla perdelenmiştir. Bu perdeleri kaldırmak, zulümatlı bulutları dağıtmak, bizim için dinî ve millî bir vazifedir. Ta ki mazinin ihtişamını, meziyetlerini bütün berraklığıyla gösterelim, yaprak yaprak okutalım, nesl-i cedide onu tarihin sadık lisanıyla anlatâlim... Ancak böyle şanlı tarihimizin hakkını yeniden iade etmiş oluruz. Onun hakkını vermeden, onun zevkini tam yaşamadan yalnız bu günün zevk ve neşesini hissedip duymak milletimizi ebed müddet yaşatamaz. Allah (c.c) korusun, şu devlet; milleti millet yapan değerlerden koparsa, mevcudiyet ve bekasını, vahdet ve istikrarını muhafaza edemez. Tarih şahittir ki, ecdadımız ne zaman dinine, diline, örf
  • 9. ve âdetlerine temessük etmişse terakki etmiştir. Kendi ruh ve kabiliyetine münasip olmayan kültür, örf ve âdetler bu milletin bünyesini tamirden ziyâde tahrip eder, tezelzüle uğratır. Milletimiz için diğer bir tehlike, tarihiyle arasında ruhi ve hissi bir uçurumun bulunmasıdır. İstikbal ancak bu uçurumun süratle doldurulup hatt-ı muvasalanın temin edilmesiyle garantiye alınabilir. Bu uçurumun dolması için, hayatını, dinine ve milletine vakfedecek, bütün kıymetli mefhumların ve meziyetlerin kaynağı olan tahkiki imana sahip, iradeli, iffetli, ali seciyeli, mazi ile hâlin muhasebesini yapacak, dirayetli, münevver bir neslin yetiştirilmesi lazımdır. Ta ki kaybettiğimiz cevheri, ilmin, irfanın ışığında
  • 10. arayıp bulâlim. En sağlam, en emin ve en metin yol bu olsa gerektir. Elbette bir millet için ilimde, irfanda teceddüt etmek, medeniyeti geliştirmek zaruridir. Fakat bu teceddüt ihtiyacı o milleti ruhundan koparmamak, ona mazisini, tarihini unutturmamak şartıyla fayda verir. Selametli, emniyetli yol, ecdadın ruhunu tahlil, seciyesini tetkik ederek, bunu vicdan-ı millîye mal etmek, hâlkı bu noktada tenvir ve irşad ederek teceddüde adım atmaktır. Bir milleti muhafaza eden ve onu diğer milletlerden ayıran, o milletin inancı, örfü ve âdetleridir. Bir Yahudi, bir İngiliz, yahut bir Japon dünyanın neresinde olursa olsun kendi milletinin inanç, örf ve âdetlerine bağlı olarak yaşar. Milleti gibi düşünür, onun gibi yer, içer,
  • 11. giyinir, kuşanır. Millî ahlak ve seciyelerini aynen muhafaza eder. Bir millet için en korkunç şey, mağlubiyet veya mahkûmiyet değil, kendi mukaddes değerlerinden uzaklaşarak başkasının kültürüne, örf ve an’anesine tabi olmasıdır. Çünkü mağlubiyet, mahkumiyet gibi musibetler muvakkattır. Dün, mağlup ve mahkûm olan bir millet, mukaddes değerlerini kaybetmediği takdirde, bugün galip ve hâkim olabilir. Bir zaman sukut etse de, daha sonra suûd edebilir, inhitat şevkete, zillet izzete döner. Müthiş ve korkunç felaketler içinde inkıraza, inhizama mahkum olan milletlerin iman ve mukaddesatlarına bağlılıkları sayesinde dirildiği, mağlup iken galip, mahkum iken hâkim olduklarını gösteren nice misaller tarihte mevcuttur.
  • 12. Bu gün hepimize düşen ortak vazife, cihana nûmune-i fazilet: olan asil milletimizin tarihine, şahsiyet-i maneviyesine, irfanına, inancına, örfüne, âdetine hürmet etmek ve onu yaşayıp yaşatmaktır. Buna hem dinen, hem de vicdanen mecburuz. Evet, bu sadece bir vecibe-i iman ve vicdan değil belki bir vecibe-i insaniyedir. Eğer biz dört başı mamur, sağlam, şerefli ve haysiyetli bir hayatla ebediyen yaşamak istiyorsak, tarihimizden, ecdadımızdan bize miras kalan şu maddi ve manevi hazinelerden azami derecede istifade etmek mecburiyetindeyiz. Cidden şu necip milletin sergüzeşt-i hayatı haşmetli, şerefli ve zevkli menkıbelerle dolup taşmaktadır. Bunlar kıyamete kadar söylenip yazılsa bitmez denilse sezâdır. Fakat maalesef bu hazinelerin kapıları kapalıdır,
  • 13. gizlidir, mesturdur. Bu hazinelere müracaat etmek ve kapılarını açmak şu millet için zaruri bir ihtiyaçtır. Milletin bu zaruri ihtiyacını temin etmek, kapalı kapıları açmak, hazineleri ortaya çıkarmak da bu milletin eğitimcilerinin, idarecilerinin, rehberlerinin vazifesidir. Bu millî ve dini vazifeyi yerine getirmeyip de sadece hamiyetten, âlicenaplıktan, millîyetperverlikten dem vurmak abestir, manasızdır. Malumdur ki, tarih bir milletin mihengidir, mizanıdır, bir mukayese unsurudur. Hangi sebepler ile yükselip zirveye çıktığımız ve yine hangi sebeplerle gerileyip sukut ettiğimizi fehmetmek için tarihe vukufiyet şarttır. Bu nokta-i nazardan tarihimiz nesl-i cedide ibretengiz ve ihatalı bir nazarla ders
  • 14. verilmelidir. Tarihin muhakemesi ve felsefesi derinden derine tahkik ve tahlil edilmelidir. Çünkü bir millet ancak tarihin iyi ve kötülüklerini, ibretengiz derslerini unutmamak sayesinde istikbalini kurtarabilir. Kur’an-ı Kerim Peygamber kıssalarını (sav.) zikrederek müminleri tarihten ders almaya davet ettiği gibi, birçok ayette de “Yeryüzünde seyahat ediniz! Sizden önce gelip geçen kavimlerin hâline ve yalancıların akıbetine ibretle bakınız” 1emirleriyle onlara, tarihte cereyan eden hadiselere nazar-ı ibretle bakmalarını, inceden inceye tahkik ve tahlil etmelerini ferman buyurdular. Şu da ehemmiyetli bir noktadır ki, tarih sadece harplerden, muzafferiyetlerden, mağlubiyetlerden ibaret olmayıp, milleti millet
  • 15. yapan unsurların bir mecmuasıdır. Bu unsurlar din, dil, kültür, örf ve ahlak gibi manevi değerlerdir. Bu sebepledir ki, tarihi, bu değerlerle beraber mütalaa etmek gerekir. Bütün muzafferiyetlerin, terakkilerin temelinde bunlar yatmaktadır. Bu değerler her milletin manevi hayatının meşaleleridir. Tecrübe edilmiş bir hakikattir ki, manevi meşaleleri sönen bir milletin hayatı gevşer, kanı kurur, bedeni felce uğrar, belki de izmihlal ve inkıraza gider. Bu hakikat, şuur-u umumiyi alakadar eden en büyük bir hayati meseledir, İstikbali, nurlu ve saadetli bir devreye kalbetmek için, mezkûr manevi değerleri ecdadımız gibi, şuurla kaynaştırıp, lahûti bir feyz ile hayata mal etmeliyiz. Böylece, İslamiyet’le mezc olmuş
  • 16. ecdadımızın şahsiyet-i maneviyesindeki kabiliyet-i temeddünü enzar-ı âleme yeniden arz edilecek ve o, eski satvet ve haşmetiyle bütün milletlere rehber olacak bir mevki-i muallaya oturacaktır. İstikbâl buna hamiledir. Evet, millî şuurla alûde, imanlı, faziletli, gayretli nesli cedit bu hakikati, biiznillah tahakkuk ettirecektir.