1. AFYONKARAH İ SAR KOLORDU DA İ RES İ NDE SUBAYLARA H İ TABEN KONU Ş MA ( 31TEMMUZ 1920) Atatürk'ün subaylara konu ş mas ı
2. Efendiler! Eski silâh arkada ş lar ı mla böyle yak ı ndan ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdanî zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasb ı hal etmek isterdim. Fakat çoksunuz: müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyat ı m ı birkaç cümle ile mül â haza etmekle yetinece ğ im.
3. Arkada ş lar! İ ngilizler ve yard ı mc ı lar ı milletimizin ba ğı ms ı zl ığı n ı imhaya karar vermi ş lerdir. Milletler ba ğı ms ı zl ı klar ı n ı hiç kimsenin lütuf ve at ı fetine borçlu de ğ ildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet di ğ er millete hürriyet ve ba ğı ms ı zl ı k vermez. Milletlerde tabiaten ve yarat ı l ış tan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolay ı s ı yla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin ba ğı ms ı zl ığı gasp olunur.
4. Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kayna ğı , ba ğı msızl ığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdanî iman ı d ı r.
5. İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvel â onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüze ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler.
6. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak pl â nını takip ettiler ve ediyorlar. Herhalde ordu, dü ş manlar ı m ı z ı n birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subay ı mahvetmek, a ş a ğıl amak l â z ı md ı r. Buna da te ş ebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi bo ğ azlamakta engeller ve m ü ş k ülat kalmaz.
7. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar. Milletimiz hür ve ba ğı ms ı z ya ş amak huzuruna tam bir iman ile kani olmu ş ve buna kati azim ile karar vermi ş tir. Zaman zaman ş urada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmü ş olmas ı hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki iman ı na sekte vurmam ış t ı r ve vuramayacakt ı r.
8. Dolay ı s ı yla kuvvetin, ordunun vücudu için l â z ı m oldu ğ unu söyledi ğ im kaynak -ki milletin vicdanî iman ı d ı r- mevcuttur. Ordu ise, arkada ş lar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulunur . Mal û m bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardad ı r. ". O halde subaylar ı m ı z, dü ş manlar ı m ı z tarafından y ı k ı lmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canland ı racak ve ordu ve milletimizin ba ğı ms ı zl ığı n ı muhafaza edecektir.
9. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların, subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihl â l edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve felsefeleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler.
10. Şahsi ve hususi itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü dü ş manlar ı m ı z herkesten önce onlar ı öldürürler. Onlar ı a ş a ğı lar ve hor görürler. Hayat ı nda bir an olsa bile subayl ı k yapm ış , subayl ı k izzetinefsini, ş erefini duymu ş , ölümü küçümsemi ş bir insan, hayatta iken, dü ş man ı n tasarlad ığı ve reva gördü ğ ü bu muamelelere katlanamaz. Onun ya ş amak için bir çaresi vardır; ş erefini korumak! Halbuki dü ş manlar ı m ı z ı n da kastettiği, o ş erefi ayaklar alt ı na almakt ı r.
11. Dolayısıyla subay için "ya istikl â l, ya ölüm" vardır. Fakat arkadaşlar ÖLMEYECEĞİZ, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız. Mustafa KEMÂL