3. Türkler’in Müslümanlığı Külliyâtı: 6
TÜRK MOĞOL BOYLARI
ARASINDA İSLAMİYET
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
Ph. D. Karaçi Übl. Pakistan
Assot Prof.Jos. Ün. Nijerya
4. Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI, İsparta’nın Yalvaç kazasında doğdu.
(1937) Orta ve Yüksek tahsilini Türkiye'de tamamladı. Bu arada Karaçi
Üniversitesinden temin ettiği bir bursla Pakistan'a gitti ve Edebiyat
Fakültesinde "Doktora" çalışmalarına başladı. Çeşitli yönleri ile “el-
Câ/uz’m EserleriAbbasiler Devrinde Tiirkler" konusundaki tez çalışmaları
ile "Doktora Ph. D." payesini kazandı. (1968). Prof. Kitapçı, Pakistan'da
bulunduğu yıllarda "Pakistan Radyosu Türkçe Program Servisi -
Karaçi"deuzman olarakçalıştı.
Türidye'ye döndükten sonra Devlet Planlama Teşkilatına girdi (1971).
Sosyal Planlama Dairesi; Uluslar Arası Çok Yönlü Teknik İşbirliği
şubesinde (RCD. CENTO) "Uzman” olarak çalıştı. Türkiye İran ve Pakistan
arasında kumlan Kalkınma için Bölgesel İşbirliği (RCD) çerçevesinde bir
çok önemli kültürel program toplantılanna katıldı. Daha sonra Atatürk
Üniversitesinde (Erzurum) açılan ve şimdiki adıyla "İlahiyat Fakültesi"nde
görev aldı. Prof. Kitapçı, burada “Emevîler Devrinde Maveraü’n-Nehr’de
İslâmiyet” konusundaki ilmi tez çahşmalan ile "İslâm Tarihi Doçenti" oldu.
(AnkaraÜniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 1976).
Prof. Kitapçı, 1978 yılında Jos Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin
teklifini kabul ederek Nijerya'ya gitti. Orada beş sene kaldı. Fakültenin Dini
Eğitimler Bölümünde; İngilizce olarak Osmanlı Tarihi, İslâm Tarihi ve
Medeniyeti derslerini okuttu. Aynca Dini Eğitimler Bölümü Başkanlığı
ve Dekan Vekilliği gibi idaıî görevlerde bulundu.
Ekim 1982'de Türkiye'ye dönen Prof. Kitapçı: Fuat Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi (Elazığ)'da görev aldı. Burada Tarih Bölümü
Başkanlığı yanı sıra, birçok akademik, sosyal ve kültürel faaliyetlerde
bulundu. Prof. Kitapçı, 1987 yılında "Tarih Profesörü" olarak Selçuk
Üniversitesi Eğitim Fakültesi (Konya)'ya tayin oldu. Prof. Kitapçı
burada da Dekan Yardım cılığı Bölümü Başkanlığını yapmış, aynca
ilmi araştırma ve yayınlan yanı sıra kültürel faaliyetlerine de devam etmiştir.
Prof. Kitapçı, Millî ve Milletlerarası birçok kongrelere katılmış, İlmî
tebliğler sunmuştur. İngilizce ve Arapçayı çok iyi bilen Prof. Kitapçı'nın bu
dillerde yayınlanmış kitap ve araştırmalan vardır. Aynca. Farsça ve
Urduca'yı da bilmektedir. Prof. Kitapçı 2004 yılında emekli olmuştur. İlmi
araştırma ve çalışmalanna bütün gücüyle devam etmektedir. Kitapçının
şimdiye kadar yazmış olduğu bütün kitaplar “YEDİ KUBBE
YAYINLARI” vasıtasıyla basılmış ve Türk okuyucusuna sunulmuştur. Bu
eserler kendi kültür tarihimizin yapı taşlannı oluşturmaktadır:
YEDİKUBBE YAYINLARI
5. "Put evinden gelen şu Tatar efsânesine bakınız,
En sonunda onlar Ka'benin bekçileri olmuşlardır"
"Farsça Bir Şiir"
ÖNSÖZ .
Engin denizlerin ortasından kaynayıp gelen ve kıyıla
ra vuran azgın dalgalar misâli, Moğolistan denizinin iç kı
sımlarından çıkan ve kısa zamanda bir kasırga bir Nuh Tu
fanı gibi dünyayı saran ve merkezi bu günkü Moğolistan
olmak üzere Karadenizin kuzey bölgelerinden Atlas Okya
nusu sahillerine kadar yayılan geniş Asya bozkırlarında çok
geniş bir cihan imparatorluğu kuran ve Türklerin bir diğer
kan akrabaları olan Moğollar insanlık tarihi, özellikle İslâm
kültür ve medeniyetine, beşer hafızasının hiç bir zaman unu
tamayacağı derin izler ve köklü tesirler bırakmışlardır.
Orta Asya'nın kendine has iklim ve sert tabiat şartları
içinde yaşayan Moğollar, başta en büyük cihan fâtihlerinden
biri olan Cengiz Han ve onun soyundan gelen efsanevi Mo
ğol kahramanlan, boz yeleli, kan terleyen "cennet atlan ”
üzerinde doğu, batı, kuzey ve güney istikametinde ve ardı ar
kası kesilmeyen askeri akın ve fetihler sâyesinde, kendi de
virlerinde dünyayı ayağa kaldırmışlar ve kılınçlarınm kan
damlayan uçları ile dünya siyasi coğrafyasının sınırlarını
çizmişler ve koca bir dünyaya meydan okumuşlardır.
Daha önceleri Moğolistan denilen o meçhuller diya
rında adı, şanı bilinmeyen ve uzun geçmişleri sırasında ta
rihle hiç bir merhabaları olmayan, ayrıca büyük din, mede
niyet ve kültür merkezlerinden inadına uzak bu göçebe
"Moğol Boylan" ve tabiat ananın haşin ve sert kolları ara
6. sında yaşayan ve merhametsiz iklim şartları altında çilekeş
bir hayat mücadelesi veren bu tunç yüzlü insanların; toprak
altından çıkan karınca süreleri gibi, bir anda tarih sahnesine
çıkmaları, gök gürlemelerini andıran at kişnemeleri, kılmç
şakırtıları ve nal sesleri ve nal sesleri ile koca bir dünyaya
hâkim olmaları kendi örf, âdet ve özellikle "Moğol Yasaları"
olarak bilinen yeni bir "hukuk sistemi" ile yeni bir dünya
nizâmı kurmaları ve hiç bir din ve kültürün tesiri altında
olmayan bu "Yasalar'la koca bir cihânı asırlarca idâre
temeleri, bugün bile dünyanın en baş döndürücü esrârengiz
olaylarından biridir.
Bu insanlar; Hz. Peygamber'in nübüvvet yıllarında
mübârek nazarlarını Asya bozkırlarına çevirdiği, ve İs
lâm'ın bedbaht alın yazısını okurcasına istikbâle baktığı ve
kendinden asırlarca sonra cereyan edecek bu büyük insanlık
ve Islâm dıramım, sanki bir filim şeridi gibi seyredercesine
hem de "Muhammed Ümmetine" büyük bir endişe ile haber
verdiği insanlardı. Bu büyük insanlık fâciasmı kendine has
mübarek üslubu ile beyan eden O, Ulu Peygamber şöyle bu
yurmuştu;
"Sizler çekik gözlü, kırmızı benizli yassı burunlu, yüz
leri sanki örs üstünde döğülmüş ve üzeri derilerle kılıflı kal
kanlar gibi sağlam bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça
kıyamet kopmayacaktır".
Evet; Moğollar; daha ziyâde İslâm kültür ve medeni
yetinin bir bereket ve feyiz yağmuru olarak yağdığı bu mü
barek topraklarda koca, güçlü bir imparatorluk kurmuşlar,
başta Bağdad olmak üzere Buhara, Semerkant, Baykent,
Herat, Belh, Harzem gibi daha bir nice medeniyet merkezle
rini harap etmişler ve onların yaldızlı kubbelerini baykuşla
7. rın tünediği birer virane hâline getirmişlerdir. Sanki yıldı
rımları andıran Moğol orduların geçtiği bu şehirlerde, çoğu
zaman eskilerin tabiri ile "duvar üstünde taş, omuz üstünde
baş kalmamış" buralardan yükselen kara duman ve enkaz
yığınları ve onların altından gelen çığlık sesleri, bir insanlık
dıramı ve faciası hâlinde "Arş-ı Âlâya" kadar yükselmiştir.
Bu insanlık dıramınm büyük ölçüde tesiri altında kalmış
olan çağdaş İslâm tarihçisi İbnü'l-Esir, "el-Kâmil” adındaki
büyük eserinde bu feci olaylardan acı, acı yakınmış ve kalbi
nin derinliklerinden kopup gelen bir feryatla aynen şöyle
demiştir:
"Keşke anam beni doğurmamış olsaydı, bu kötü günle
ri görmemiş olsaydım. Keşke bu olaylar patlak vermeden
ölüp gitseydim, unutulup yok olsaydım" (XII. s. 358).
Tarihin şu garip cilvesine bakınız ki; işte bu yere göğe
sığmayan yarı vahşi tabiatın sert insanlarının soyundan ge
lenler ve onların yalın kılınç torunları, daha bir çeyrek asır
bile geçmeden İslâm dini ile karşılaşmışlar ve Allah'ın hidâ
yetine ulaşmışlardır. Asıl bundan sonradır ki Moğol akıncı
ları İslâm dininin yüceliği ve Türklüğün üstün karakter ve
meziyetleri ile özdeşerek, üstün vasıflı, medeni, üstelik yiğit
bir gaza ve cihad eri hâline gelmişler ve parlak kılmçlarım
İslâmm hayrına, insanlığın iyilik ve ululuğuna adamışlar,
böylece ayrıca bir büyük kültür ve medeniyetinde en ulu
mimar ve öncüleri olmuşlardır. Onların küfür ve dalâletten,
hidâyet ve hakka yönelişlerine hayran kalan bir şâir şöyle
demiştir;
"Put evinden gelen şu Tatar efsânesine bakınız,
En sonunda onlar Ka'benin bekçileri olmuşlardır"
8. Ne varki eski Göktürk Hakanlarının at koşturduğu ve
"Orhun Yazıttan"nın dikildiği bozkırlarda, bizim vatan coğ
rafyamızda ortaya çıkmış ve Müslüman Türk'ün tarih ve
kültür varlığı içinde eriyip gitmiş ve kendini "Türk saymış"
bu kan akrabalarımız olan Türk Moğol Boylannın siyâsi,
dini ve kültürel tarihleri henüz kendi şartları içinde ele
alınmış ve Türk milletinin irfan hayatına sunulmuş değildir.
Daha açık bir ifâde ile Moğolların siyâsi ve kültür tarihi, da
ha Türk tarihçileri tarafından, tarih metodolojisinin objektif
kriterleri içinde ve müstakil olarak yazılmamıştır.
Koca bir dünyayı dize getiren ve devrin siyâsi coğraf
yasını ufuklara bakarak belirleyen bu insanlann siyâsi ta
rihi hakkında Türk tarihçileri tarafından hiç bir ciddi çalış
ma yapılmadığı gibi, Türkiye'de Cumhuriyetin ilk devirleri
de dahil son senelere kadar, Türk Moğol tarihi ile ilgili hiç
bir uzman tarihçi yetişmemiştir. Bu konulardaki ilgisizliğe
bakınız ki, değil Moğolların resmi tarihi "Câmiu’t-Tevarih"
Moğolların siyâsi tarihini ele alan bir çok ciddi kitapların hiç
biri henüz "Türkçeye" tercüme edilmemiştir. Hatta budan
daha da acısı bir çok Türk tarihçileri Moğollann, Türk'ün
tarihi şahsiyet kimliğine bürünmesini bile inkâr etmişler ve
onları Türklük camiasının dışında tutmaya ayrı bir özen gös
termişlerdir.
Bu vahim durum Moğolların dini tarihi, yâni "Müs
lüman olmaları", yeni bir din, kültür ve medeniyetin kapısı
nı çalmaları konusunda da geçerlidir. Ne yazık ki onların;
eski Şamanizm dini terk etmeleri, yeni bir iman coşkusu ha
linde İslâm dinine koşmaları ve Moğolların katkılan ile ge
lişen ortak İslâm kültür ve medeniyeti hakkında şimdiye
kadar Türk tarihçileri tarafından hiç bir ciddi çalışma ya-
9. pümadığı gibi bu sahalarda ilmi şahsiyetini kabul ettirmiş
bir Türk tarihçisi ve ilim adamı da ortaya çıkmamıştır.
Mâmâfih şu bir gerçektir ki; Moğollar, tarih sahnesine
çok koyu bir Şamanist olarak çıkmışlar ve çok geçmeden
dağ ve ovalara sığmayan büyük ordular hâlinde İslâm kül
tür ve medeniyetinin feyiz verdiği bereketli topraklara yö
nelmişlerdir. Neticede, bu büyük medeniyetin ihtişamını
yansıtan bir çok şehirler yakılıp yıkıldığı gibi, buralar da ya
şayan insanların pek çoğu, bu arada bir çok İslâm ulusu ilim
ve din adamları kılınçtan geçirilmiş ve Müslümanlar çoğu
zaman cehennemi bir hayat yaşamaya mahkum edilmiştir.
Moğollar bu husustaki aşırı davranışlarında o kadar
ileri gitmişlerdir ki; Hz. Peygamber’in mânevi varlığının de
vamı, mukaddes "Nübüvvet Makamı"nm maddi manada
temsilcisi, İslâm dünyasının birlik ve bütünlüğünün mümes
sili olan "İslâm Halifesi" bile Bağdad kapılarım yumrukla
yan bu Moğollar tarafından hem de çok feci bir şekilde öldü
rülmüştür.
Ne var ki Moğolların İslâm dini ve Müslüman halka
indirdiği bu köklü darbeler, "Batı Hıristiyanlığı" için yeni
bir sevinç ve ilham kaynağı olmuştur. Öyle ya onlar Mo
ğol'lara, bu yeni step kahramanlarına "İsa Mesih"in,
müslümanlar ve haşa, "Yalancı Muhammed"ten intikamını
almak için Allah tarafından gönderilmiş insanlar olarak ba
kıyorlardı.
O çağların telakkisi ve Hıristiyan Batı dünyasına gö
re; Türkler nasıl müslüman olmuş ve ondan sonra
kılınçlarını İslâm dini ve Onun ululuğuna adamışlar,
hıristiyan topraklarını İslâmın öz yurdu hâline getirmişler
se, bunun tam aksi, Moğollarda; hıristiyan olacak ve parlak
10. ktlınçlannt "İsa Mesih"in dinine adayacaklardı. Bu sayede
hem. İslâm, hem de müslümau Tiirklerden azgın ve kindar
Hıristiyanlığın asırlardır bekleyip durduğu birikmiş intika
mı alınacak ve "Kudüs" tekrar Hıristiyanlığın eline geçmiş
olacaktı.
Bu bakımdan batı hıristiyanlığı bütün hırçınlığı ile a
yağa kalkmış ve bu Şamanist Moğolların hıristiyan olmaları
için büyük teşebbüslerde bulunmuştur. Artık her bir Moğol
Hanının çevresinde kara cübbeli kara sakallı bir kaç
hıristiyan papaz ve misyoneri bulunuyor ve onlar, bütün
güçleri ile Moğol Hanları ve onların şahsında tüm Moğol
halkının "hıristiyan olmaları" için çalışıyorlardı. Mâmâfih
bu kara cübbeli papazlar, bu uğurda büyük mesafeler kat
etmişlerdir. Bu cümleden olmak üzere, bir çok Moğol Hanı,
boy beyleri ve aristokrat Moğol Hatunları, hıristiyan olmuş
lar ve çok büyük bir heyecanla "Samanlığı" terk ederek bu
yeni dine girmişlerdir.
Moğol aristokratlarının bu dini heyecanları artık "fo
silleşmiş" hıristiyan papaz ve din adamlarında bile yoktu. O
kadarki bazı Moğol Hanları ve aristokrat Moğol Hâtûnları,
kendi askeri karargâhlarında "Seyyâr Kiliseler" yaptırmış ve
buralarda devamlı çan çaldırmaya başlamışlardı. Artık "Pa
palık Makamı"; bu Moğol hanlarının Hıristiyanlığı bir dev
let dini ve onun yayılmasını bir devlet politikası haline hali
ne gelmesi yolunda son haberi bekliyor, devrin hıristiyan
kralları Papa namına onlara heyet üstüne heyet gönderiyor
du. Plano Karpini, W. Bubruk gibi daha bir nice kimseler
Moğol Hanları'na gönderilen bu şerefli heyetin mümtaz baş-
kanları idi.
11. M oğollan kendi dinlerine çekmek için başlattıkları bu
çetin mücadelede Hıristiyan batı dünyası yalmz değildi. On
ların karşısına Budistlerde çıkmışü. Budist Lamaları;
Budizmin yüksek felsefe ve mutlak huzar giden yolunu,
Moğol hanlarına açmak ve Moğol ulusunu, Budizme kazan
dırmak için çok yoğun bir tebliğ faaliyetine girişmişler ve
bunda büyük ölçüde başarılı da olmuşlardır. Şimdi bir çok
Moğol Hanının yaranda, bir gölge gibi dazlak kafalı ve kır
mızı pelerinli Budist Laması bulunuyor ve onlara danışman
lık hizmeti veriyorlardı. Mâmâfih Moğol boyları arasındaki
bu dini mücâdeleler, özellikle fırsat düşkünü Hıristiyan ra
hiplerin İslâm dinini sabota etmek için sürdürdükleri
hasmane tavır, tertip ve entrikalar ayrı bir inceleme konusu
dur.
Şüphesiz Moğollar için başlaülan bu dinler arası mü
cadeleye İslâm dini de katılmıştı. Ne var ki İslâm dininin bu
mücadeleyi kazanması bu ilk devirlerde hayal-i muhal gibi
görülüyordu. Zira Moğollar, yukarda da ifâde edildiği İslâm
dini, kültür ve medeniyetine en ağır darbeyi indirmekle
kalmamışlar ve müslüman aydınlar ve yerli halka büyük
zararlar vermişlerdir. Zira, büyük şehirlerin kuşatılmasında
Moğollar yerli müslüman halkı, bu şehirlerin surlarını savu
nanların karşısına bir ok hedefi olarak sürmüşler, çoğu kere
müslüman varlığa telâfisi mümkün olmayan büyük zarar ve
kayıplar verdirmişlerdir.
Ayrıca Moğollar Müslümanlara onları dini hayatla
rından bezdirecek büyük kısıtlamalar getirmişler ve onları
çileden çıkaracak bir kısım insafsız ve sert uygulamalarda
bulunmuşlardır. Başta Cengiz Han ve ondan sonra gelenler
"Yasalar" gereği müslümanların; akarsuya girmeleri, akar
12. suda abdest almalarını yasakladıkları gibi, bundan daha
acısı onların kasaplık hayvanları, İslâmi usullere göre kes
melerini kesin bir şekilde ^yasaklamışlar ve ölü hayvan eti
yemeye zorlamışlardır. Aksini yapanların Cengiz Han yasa
ları tarafından boynunun vurdurulması emredilmişti.
Bu hususta ihbarda bulunan kimselere, büyük müka
fatlar vadedildiği için zavallı Müslümanlara, haksız yere bir
çok eziyetler bundan öte, zulümler yapılıyordu. Bunun dı
şında bir çok züğürt kimseler, söz konusu mükâfatı bir ge
çim vasıtası hâline getirdikleri için ilgili makamlara büyük
bir ihbar furyası başlamış bu ise bir çok müslümanın hayatı
na mal olmuştur. Ayrıca müslümanların elinde bulunan kö
leler, Moğollara ihbarda bulunmayı bir koz olarak kullanı
yor ve bu sâyede efendileri tarafından serbest bırakılıyorlar
dı. Bu kötü uygulamalar böyle, senelerce devam etmiş ve
müslümanlar çok zor günler görmüş ve çok sıkmülı bir ha
yat yaşamışlardır.
Bütün bu ağır zulümler yanı sıra, diğer taraftan İslâm
dini ve müslümanlar diğer taraftan şımarık hıristiyan rahip
lerin entrika ve kirli oyunları ile de karşı karşıya kalmışlar
dır. Kara cübbeli ve kara sakallı bu kimseler, önce Moğol
Hanlarına yaklaşmışlar sonra da onları müslümanlara karşı
daha sert davranmaları hususunda tahriklerde bulunmuşlar
ve bir çok hallerde bu garazkâr davranışlarında başarılı bile
olmuşlardır. Okuyucular bu kitapta bu kabil çirkin uygula
maların yürekler acısı bir çok ilginç örneklerini bulacaklar
dır.
Tarihin şu garip cilvesine bakınız ki; Türk Moğol boy
ları arasında sürdürülen bu dinler arası mücâdeleyi yani,
İslâm, Hıristiyan ve Budist olma mücadelesini bunların için
13. de şansı en zayıf olan İslâm dini kazanmıştır. Neylersiniz
ki, yalın kılınç bu step kahramanlarının torunları ve koca
bir cihan imparatorluğunu kuranların hepsi müslüman ol
muşlar ve toptan Allahın ipine sarılmışlardır. Moğolların
müslüman olmaları aynı zamanda taktik ve stratejik bir ko
nudur. Zira onların Hak dinini kabul etmeleri ile, Orta Asya
ve Turan Yurdu Hıristiyanlığın öz yurdu olmaktan çıkmış
ve batı hıristiyan dünyanın beklediği ümidler boşa gitmiştir.
Konunun daha ilginç bir yönü daha vardır. Bu insanlar sa
dece müslüman olmakla kalmamışlardır. İslâm dini, Moğol-
lara Türklüğe giden o muhteşem yolun kapılarını açmış ve
onlar çok daha süratli bir şekilde Türkleşme sürecini ta
mamlamışlardır. Bundan da öte bir müddet sonra onlar;
Moğolcayt terketmiş ve Türkçe ana dilleri olmuştur.
Dünün dünyayı ayağa kaldıran bu insanlarının, bunca
olumsuz faktörlere rağmen, mağlupların dinini yani İslâmi
yet'i kabul etmeleri, Türkleşmeleri hatta kendi dilleri olan
Moğolcayt bırakarak Türkçe konuşmaya başlamaları,
kılmçlarını Allahın dinini yüceliğine adamaları başlı başına
bir "Büyük Olay" ve bir "Büyük Oluşum"dur. Türk ve İslâm
tarihinin dönüm noktalarından biridir. Bu "Büyük Oluşum"
nasıl meydana gelmiştir? Moğollar nasıl müslüman olmuştur?
Onları Türklüğün özüne iten sosyal ve kültürel sebebler nelerdir?
Neylersiniz ki İslâm dini ve Türk tarihini böylesine yakın
dan ilgilendiren bu sorular şimdiye kadar Türk tarihçileri
tarafından ne sorulmuş ve ne de bir cevap aranmıştır.
Evet, Türk Moğol Boylarının siyâsi tarihi kadar, dini
tarihi, özellikle onların nasıl ve hangi şartlar altında
müslüman oldukları hâlâ çok önemli bir araştırma konusu
dur. Memleketimizde bunca İlâhiyat Fakültesi ve dinler
14. tarihi akademisyenleri bulunmasına rağmen, bu konularda
henüz hiç bir ciddi araştırmanın yapılmamış olması bize ğö-
re izahı zor bir keyfiyettir.
Mâmâfih Türk Boylan arasında kopan İslâm Hidayet
fırtınasınm izahı ve Türklerin Müslümanlığını bir KÜLLİ
YAT haline getirmek için çıktığımız bu çileli ilim yolculuğu
ve bu mütevazi eserimizde, ilk defa İslâm dininin Türk Mo
ğol boylan arasında nasıl yayıldığı üzerinde durulmuş ve
ulaşabildiğimiz kadarı ile kaynakların bu konulardaki bilgi
ve rivâyetleri yeni bir takib hâlinde belki de ilk defâ Türk
okuyucularının hizmeti ve irfan zenliğine sunulmuş, üstelik
çok çarpıcı ve ilginç neticeler elde edilmiştir. Onların, Hak
dine giden yoldaki İlâhî mâceralarını öğrenmek ve bundan
bu günlerin Türkiyesi için bir ders çıkarmak isteyenler,
lütfen bu kitabı mutlaka, ama mutlaka okuyunuz. Bizim bu
hususta bir temennimiz daha vardır. O da Moğollann dini
ve siyasi tarihi ve bu yöndeki gelişmelerin Cumhuriyetin ilk
yılları ve derin Türkçülüğe giden yolda bir karşılaştırmasının
yapılması ve elde edilen neticeleri Türk okuyucularına su
nulmasıdır.
Bizim bu mütevazi çalışmamızda bu önemli konuya
bir başlangıç ve giriş yapılmıştır. Bu konulara ilgili temel
Arapça ve Farsça kaynakları elde etmenin mümkün olmadı
ğı ve araşürma eserlerinin henüz Türkçeye tercüme edilme
diği bir ortamda ve bin bir zorluk ve imkansızlıklar içinde
hazırladığımız bu eserin tam ve mükemmel olduğunu iddia
etmemiz de mümkün değildir. Bizden sonra gelenler öyle
tahmin ediyoruz ki bu kapıdan girecek ve Moğolların dini
ve siyâsî tarihlerini Türk milletinin zengin irfân hâzinesine
15. kazandırmak için, çok daha ciddi bir gayret gösterecek ve bu
konularda çok ciddi eserler vereceklerdir.
Bu arada hemen şunu itiraf edelim ki bu mütevazi ese
rimiz daha önce "Türk Boylan Arasında İslâm Hidâyet Fır
tınası" adında ki büyük çalışmamızın ikinci cildi olarak ya
yınlanmıştı. Eser bu defa yeniden gözden geçirilmiş, önemli
tashih ve yeni yeni bir çok ilaveler yapılmış, çok zorlu ve
çileli bir çalışmadan sonra, Türk İslâm külliyatının yeni bir
eseri ve müstakil bir kitap olarak yayınlanmıştır. Bu kitabın
kendi sahasında çok büyük bir bozluğu doldurduğundan
hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır.
Müellif bütün bu olumsuz faktörler ve ilerlemiş yaşına rağ
men, böyle bir çalışmayı tamamlama fırsatı verdiği için Cenab-ı
Hakk'a sonsuz hamd ve şükürlerini sunmakta ve Ona sığınmak
tadır.
Her türlü başan ve hidâyet Allah'tandır.
Nisan 2005
KONYA
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
www.zekeriyakitapci.com
16.
17. İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
BÜYÜK MOĞOL KAĞANLARI DEVRİNDE MERKEZİ
MOĞOLİSTAN VE ÇİN’DE İSLÂMİYET
I. CENGİZ HAN VE TÜRK MOĞOL BOYLARININ
İSLÂM DİNİ İLE YENİ TANIŞMA DÖNEMİ............... 27
Türk Moğol Boylarının Tarih Sahnesine Çıkışı.....................27
Cengiz Han ve İslâmi Gelişmeler............................................ 29
Cengiz Han ve Yakın Çevresindeki Müslümanlar................ 33
Cengiz Han'ın Tarih Sahnesine Çıkışı..................................... 35
Cengiz Han İpek Yolu ve Müslüman Tacirler..... i................ 38
Büyük Felâket; Otrar Faciası.....................................................40
Küçlük Han ve Hoten Müslümanlarının Zor Günleri..........43
Hotende Yapılan Küfür İman Toplantısı................................ 45
Şeyh Alau'd-Din el-Hoteni’nin Öldürülmesi......................... 46
Kâfir Küçlük ve Müslüman Bozer Ham..................................48
Cengiz Han ve Müslümanların Acı İntikamı......................... 48
Cengiz Han Buhara Önlerinde.................................................. 51
Büyük Buhara Camiinin Yağmalanması.................................52
Hadislerin Ortaya Koyduğu Büyük Gerçek............................54
Mahmud Yalvaç Cengiz Hanın Hizmetinde...........................57
Cengiz Han Yeni Manevi Arayış İçinde..................................58
18. II. ÖGEDEY HAN VE MÜSLÜMANLARIN YENİ
HUZUR DEVRİ..................................................................... 63
Ögedey Han'ın Büyük Kağan Olarak İlân Edilmesi............. 63
Ögedey Hanla Başlayan Yeni Huzur Devri :................ 64
Ögedey Hanın Müslümanlara Himaye Etmesi..................... 66
Mahmud Yalvaç'm; Valinin Büyük Hizmetleri..................... 68
III. GÖYÜK HAN VE MÜSLÜMAN TÜRKLER
ALEYHİNE YAPILAN HIRİSTİYAN-MOĞOL
İTTİFAKI.............................................................................71
Göyük; Ögedey Hanın Vârisi Oluyor......................................71
Göyük Han; Hıristiyanlığın Yeni Ümidi.................................72
Türk Yurtlarındaki Müslümanları Yok Etme Planları..........74
Buda Toyini ve Karşısına Çıkan Kurt Köpeği.........................76
Nuru'd-Din el-Harezmiye Yapılan Zulümler........................ 78
Göyük Han’ın Ani Ölümü.........................................................81
IV. MÖNKE HAN'LA GELEN YENİ DİN TOLERANS
ve MÜSLÜMANLARIN FERAHLIK YILLARI............ 83
Mönke Han ve Sorgoktani Beki Hatun....................... 83
Mönke Hanın Dini Kişiliği.........................................................85
Mönke Han ve Müslüman Türkler...........................................87
Müslüman Türkleri Kılıçtan Geçirme ve Mönke Han.......... 89
Mönke Hanı Hıristiyanlığa Davet Çabaları............................93
V. KUBİLAY HAN DEVRİNİN GENEL DURUMU ve
ANANDA İLE GELEN İSLÂMİYET.................................97
Pekin; MoğoL-İmparatorluğunun Yeni Başkenti.................... 97
Kubilây Han'ın Dini Şahsiyeti ve Ananda...............................98
Ananda'nın Taht Mücâdelesi ve İslâmiyet..............................99
19. Cengiz Hanedanının Sonu ve Ming Hanedanı.....................102
Şahruh Bahadur Hanın Çin Hanını İslama Daveti.............. 103
İKİNCİ BÖLÜM
ÇAĞATAY HANLIĞI VE
TÜRK MOĞOL BOYLARI ARASINDA İSLÂMİYET
I. ÇAĞATAY HAN VE ORTA ASYA MOĞOL ULUSU
ARASINDA İSLÂM DİNİNİN YAYILMASI .............. 109
Çağatay Han Müslümanların Sıkıntılı Yılları...................... 109
Çağatay Han ve Çevresindeki Müslüman Türkler............. 112
Mahmud Yalvaç; Buharanm Yeniden İmarı.........................115
Semerkant da Yapılan Yeni Kilise ve Müslümanlar........... 118
II. ÇAĞATAY BOYU MOĞOLLARI ve BARAK
TARMAŞİRİN TUĞLAK TİMURUN MÜSLÜMAN
OLMALARI......................................................................... 121
Yeni Gelişmeler ve İmam Bahaü'd-Din Merginâni............. 121
Oragana Hatun Döneminde İslâmiyet...................................123
Barak ve Koydu Han Devirleri............................................ 126
Cafer ve Duva Ailesinin Müslüman Olmaları..................... 127
Kebek Han; Yeni Türk ve İslâm Sultanı........................ 129
Tarmaşirin İslâm Hidayet Yolunun Önderi..........................130
İslâm Hidâyet Sancağı Tuğlak Timur Han'ın Elinde.......... 132
Sonuç............... :.......... 135
20. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İLHANLI MOĞOLLARI ARASINDA İSLÂMİYET
I. HULÂGU HAN ve İLHANLI MOĞOLLARI................. 141
Hülâgu Han ve Batı Seferi........................ .............................141
Hülâgu Han İran Yaylalarında...............................................144
Bağdad'm Ele Geçirilmesi........................................................ 147
Olayların Hadisler Açısından İzahı........................................149
Bağdad'ın Düşmesi ve Hıristiyan Dünyası...........................152
Hülâgu Han'ın Halep Valisine Mektubu...............................154
Hülâgu Han'ın Şahsiyeti............................. 156
Abaka Han; İlhanlı Ulusunun Yeni Hanı..............................157
II. TEKUDAR AHMED HAN İSLÂM HİDAYETİNİN
İLHANLI DEVLETİNDE YENİ TEMSİLCİSİ............. 163
Tekudar Ahmed Han'ın Allah'ın Hidâyetine Ulaşması 163
Hıristiyan ve Budizme Vurulan Büyük Darbe.................... 165
Müslüman Vakıflarının Düzeltilmesi....................................166
Mısır Memlûk Sultanlarına Yazılan Tarihi Mektup............ 167
Mısır Memlûk Sultanları İle Kurulan Yeni İlişkiler............ 170
Tekudar Ahmed Han'ın İmânî Hayatı...................................171
Tekudar Ahmet Han'ın Şehid Edilmesi.................................173
III. ARGUN, KEYHATU ve BAYDU HAN
DEVİRLERİNDE İLHANLI YURTLARINDA
İSLÂMİYET.........................................................................175
Argun Han: İslâm Dininin Sıkmülı Yılları............................175
Argun Han'ın Batılı Haçlı Kırallarla İttifak Çabaları.......... 177
Sa'dü'd-Devle'nin Müslümanlardan Acı İntikamı.............. 178
Argun Han'ın Türk İslâm Toplumundaki Yeri.................... 180
21. Keyhatu Devrinin Genel İslâmi Durumu..............................182
Baydu Devrinin Genel İslâmi Durumu..................................185
Keyhatu ve Baydu'nun Selçuklularla Sıhriyeti.................... 187
IV. GAZAN HAN İLHANLI YURTLARINA
DOĞAN YENİ İSLÂM GÜNEŞİ....................................189
Gazan Han İlhanlı Tahtının Gerçek Varisi............................189
Gazan Han'ın Yeni Göreve Hazırlanışı..................................189
Gazan Han Allah'ın Hidayetine Kavuşması........................191
İlhanlı Yurtlarında Esen Hidâyet Rüzgârları....................... 194
Hıristiyanlık ve Budizme Vurulan Büyük Darbe................ 195
Tebriz Bir Türk ve İslâm Şehri Oluyor...................................198
İslâmlaştırma Hareketinin Asıl Boyutları................ 200
Gazan Han'ın Külli Hayır Hizmetleri ............................ 204
Gazan Han ve İran Şiileri.........................................................205
Gazan Han ve Milli Tarih Şuuru.............................................207
İslâm Dininin Kazandığı Dini Zafer.......................................209
Gazan Han'ın Ölümü ve Sonuç...............................................211
V. OLCAYTU HUDABEND HAN SÜNNİ - Şİİ
ÇATIŞMASI....................................................................... 213
İslâm'a Giden Yolda Olcaytu Hudabend Han..................... 213
Olcaytu Hudâbend Han'ın Yeni Faaliyetleri........................ 214
Mezhepler Arası Çatışma ve Olcaytu Han........................... 215
Olcaytu Hudabend Han: Sünni-Şii Çatışması...................... 217
Bahadur Han ve İlhanlı Yurtlarında İslâmiyet.................... 219
Sünniliğin Yeniden İktidara Gelmesi.....................................220
Ebû Said Bahadır Han'ın Ölümü ve Sonuç.......................... 221
22. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ALTIN ORDU DEVLETİ
TÜRK MOĞOL BOYLARI ARASINDA İSLÂMİYET
Kara Denizin Kuzey Bölgeleri ve Kıpçak Çöllerinde At
Koşturan Müslüman Moğol Fatihleri
I. BATU VE SARTAK HAN DEVRİ ALTIN ORDU
MOĞOLLARININ İSLÂMLA TANIŞMALARI..........227
Altın Ordu Devletinin Kuruluşu............................................227
Batu Han ve W. Rubruk...........................................................229
Altın Ordu Türkleşme ve İslâmlaşma Devri .............. 230
Batu Han ve Altın Ordu Moğolları Arasında İslâmiyet 232
II. BERKE HAN ALTIN ORDU HANLIĞININ
YENİ ALTIN DEVRİ..........................................................237
Berke Han İslâm Hidayeti'nin Yeni Temsilcisi.................... 237
Berke Han Nasıl Müslüman Olmuştur?................................238
Berke Han'ın İslâmî Tebliğ ve İrşad Faaliyetleri.................. 240
Berke Han ve Semerkant Hıristiyanları.................................242
Yeni İslâm Devletinin İnşası: Saray Berke............................ 245
Berke Han Döneminde Altın Ordu Mısır İlişkileri 247
Berke Han Orduları Hülâgu Han Karşısında...................... 250
Anadolu’dan Berke Ülkesine Gelen Derviş Gâziler............251
Nogay'm Bizans'a Karşı Giriştiği Yeni Gaza Seferi ...........252
Sarı Saltuk'un Tebşir Faaliyetleri............................................253
III. BERKE HAN'DAN SONRA ALTIN ORDU
YURTLARINA İSLÂMİYET................................. 257
Mengü Timur Han ve İslâmiyet..............................................257
23. Tuda Mengü Devri İslamlaşmanın Genel Durumu 259
Tula Buka ve Tokta Han Devrinde İslâmiyet....................... 260
IV. ÖZBEK HAN ALTIN ORDU HANLIĞI NIN
İSLÂMLAŞMADA ALTIN DEVRİ ..............................263
Özbek Han'ı Allah'ın Hidâyetine Götüren Yol.................... 263
Özbek Boylarının Müslüman Olması.....................................264
Özbek Han İslâm'ın Hizmetinde............................................265
Özbek Han; Dini Guruplara Vurulan Darbe „■...........266
Kıpçak Çöllerine Götürülen Ezan Sesleri..............................269
İslâm Dini ve Hânedan Âilesi ............................................273
Saray Berke'nin Dini Yapısı.....................................................275
Saray Berke'nin Manevi Yapısı...............................................277
Özbek Han'ın Diğer Dinlere Karşı Toleransı....................... 280
Özbek Han Devri ve Türk Memlûk Münasebetleri 283
Altın Ordu Hanlığının Türkleşmesi.......................................287
EKLER........................................................................................ 291
BİBLİYOGRAFYA................................................................... 297
24.
25. B İR İN C İ BÖLÜM
BÜYÜK MOĞOL KAĞANLARI
DEVRİNDE MERKEZİ MOĞOLİSTAN
VE ÇİN’DE
İ S L Â M İ Y E T
26. Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurmuştur ki;
Sizler; çekik gözlü, kırmızı benizli, yassı burun
lu, yüzleri sanki örs üstünde dövülmüş ve üzeri
derilerle kılıflı kalkanlar gibi sağlam (heybetli)
bir kavim olan Türklerle çarpışmadıkça kıya
met kopmayacaktır"
el-Buhari
27. CENGİZ HAN VE TÜRK MOĞOL BOYLARININ
İSLÂM DİNİ İLE YENİ TANIŞMA DÖNEMİ
Türk Moğol Boylanmn Tarih Sahnesine Çıkışı;
Türk'lerin birinci derecede kan akrabaları olan Moğol
lar da*1) diğer yarı atlı bir çok göçebe Türk boyları gibi, Tû-
ranî kavimlerden biridir. Onlar da efsânevi Türk kahramanı
Mete Han'ın kurduğu büyük Hun Devletinin yıkılmasından
sonra (M.S. 216) batıya doğru göç ederek Kerülen nehirleri
mansaplarına gelmişler ve daha açık bir ifâde ile bu günkü
Moğolistan'a yerleşmişlerdir. Çin kaynaklarında bunlar ge
nellikle "Tatar" adıyla zikredilmiş ve "Kara Tatar” ve "Ak
Tatarlar" olarak ikiye ayrılmışlardır*2). Orhun yazıtlarında
ise, bunlar "Dokuz Tatar"{3) ve "Otuz Tatar''lar olarak bah
sedilmişlerdir*4).
Türk Moğol boylarını bir ulu bayrak ve bir büyük dev
let çatası altında toplayan Cengiz Han olmuştur. Asıl adı
Timuçin olan*5) bu Turan kahramanının, Gök Türklerin Şato
sülâlesinden geldiği rivâyet edilmektedir. Bu bakımdan Cen
giz Han kendisini, milliyet itibarı ile hem Türk ve hem de
1 Brockelmann, C„ İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, Ankara, 1964, s.
228-229, Hitti, P.K. İslâm Tarihi, IV, s. 771, Rasonyi, L„ Tarihte Türk
lük, Ankara, 1988, s. 176.
2Togan, Z.V., Giriş, s. 70.
3Orkun, H.N., Eski Türk Yazıtları, Ankara, 1986, s. 65.
4 Geniş bilgi için bkz., Orkun, H.N., a.g.e., s. 31, Cağferoğlu, A., Türk Ka-
vimleri, Ankara, 1983, s. 73-74, Rasonyi, L„ a.g.e., s. 175-176, Gökalp,
C., Altaylarda ve İç Moğolistanda Kabileler, Ankara, 1973, s. 85 vd.
5Cüveyni, Tarih-i Cihan Güşa, Ankara, 1988,1, s. 103, Ebû'l-Gâzi, s. 219.
28. Moğol saymıştır(6). Diğer taraftan o devirlerde İç
Moğolistanda bulunan ve Öngüt adıyla tarihe geçen Türk
boylan, daha ilk mücâdele yıllarından itibaren bu Stepler
Fatihinin yakın akrabaları olmuş ve onunla sıhriyet bağları
kurmuşlardır*7). Bunlardan mesela Ala Kuş Tekin; Öngüt-
lerin boy beyi, Cengiz Han'ın damâdı idi(8). ‘
Mâmâfih Moğollar kendilerini diğer kavimlere göre
Türklere daha yakın hissediyorlardı. Zira Orta Asyanın sert
iklim ve tabiat şartları göçebe hayatın hâkim vasıfları Türk
ve M oğollan birbirleri ile çok daha yakın bir hale getirmiş
tir*9). Bu bakımdan Marquart’m da haklı olarak tespit ettiği
gibi, Moğollar'ın büyük bir kısmı bu tarihi süreç içinde hem
T ürkleşm işi hem de İslâmlaşmtştır. Zaten Cengiz Han
devletinin büyük bir kısmı Türk toprakları üstünde kurul
duğu gibi, ahalinin çok büyük bir ekseriyetini de Türk ka-
vimleri oluşturmakta idi. Bununla beraber Cengiz Han'ın
ordularında her zaman "Türk unsuru” önemli bir varlık ol
m u ş l a r d ı r 111). Nitekim Türk tarihçisi A.N. Kurat da aynı ger
çekleri dile getirmiş ve şöyle demiştir; "Moğol İmparatorlu
ğunun İdarî, hâkim unsuru her ne kadar Moğollar olmakla
beraber, ahâlisinin askerlerinin büyük bir çoğunluğunu
6Togan, Z.V., a.g.e., s. 70.
7 Rasonyi, L., a.g.e., s. 178.
8 Rasonyi, L., a.g.e., s. 175, Onun oğullarından mesela Kün Boğa, büyük Ka
ğan Kubilay'ın kızı Yürek Hatun ve diğer oğlu Ay Boğa ise Guyük Hanin
kızı Yelmiş Hâtûnla evli idi. Bu Öngüt Türklerinin daha sonraları Katolik
mezhebine girdikleri rivâyet edilmektedir Z.K.
9Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 219.
10Rasonyi, L., a.g.e., s. 184.
11Schuyler, E., Türkistan, London, 1966, Intraduction, s. XIII.
29. Türkler teşkil ettiği gibi, devlet teşkilâtının esasları, bir çok
müesseseler eski Türk geleneklerinin devamından başka bir
şey olmadığı cihetle, Cengiz Han'ın kurduğu devlete Türk
Moğol Kağanlığı adını vermek her halde çok daha yerinde
olacaktır"<12).
Cengiz Han ve İslâmi Gelişmeler;
G erçekte bu ndan önceki bölü m lerd e çok daha ayrıntılı
bir şekilde izah edildiği gibi, İslâm î fetih yılları (VIII. asır),
ayrıca Sâmânîlerle başlayan ve Karahanlılarla baş döndü
rücü bir şekilde devam eden İç-Asya Türk boylan arasında
ki büyük hidâyet fırtınası ve bu arad a Tü rk yurtları üstüne
doğan İslâm hidâyet güneşinin nurlu ışıkları ne yazık ki hiç
bir zam an İç-Moğolistan’a u laşam am ıştır. B una sebepte,
Moğolistan'ın İslâm i fetih bölgelerinin dışında ve Buhara,
Semerkant, hatta Kaşgar gibi bu sıralarda İslâm kültür ve
m edeniyetinin artık m uazam b ir m erkezi hâline gelm iş olan
büyük din ve kültür m ühitlerind en çok uzak yerlerde olm ası
idi. N itekim , Sâmânîler devrinde Çin'e kadar uzanan bir se
yahat yapm ış olan E bû D ü lef'in gezi notlarıda bizim bu gö
rüşlerim izi doğrulam aktadır. Zira E b u D ü le fin gazi notla
rınd a hiçbir şekilde Moğollardan bahsetm em iş olm ası bizim
dikkatim izi çekm ektedir'13'.
Bu bakım dan İslâm i fetihlerin başlam asınd an çok da
ha önceki yıllarda Hıristiyanlık ve Budizm'in buralard a bir
hayli taraftar bulduğu anlaşılm aktadır. Bu cüm leden olm ak
üzere m esela Karayitler bü yü k çoğunlukla Hıristiyanlığı
12Kurat, A.N., Türk Kavimleri ve Devletleri Tarihi, Ankara, 1992, s. 118.
13el-Hamevî, Mucemü'l-Büldan, III, s. 441.
30. Yüce Mevlâya olan inancını, daha ilk maddesinde dile ge
tirmiş ve şöyle demiştir;
"TEK TANRI VARDIR. BU TANRIYA TAPILACAK
TIR. TEK TANRIYA TAPAN DİNLER SERBESTTİR"(20)
Cengiz Han'a göre; Göklerin nasılki bir ''Tannsi' ol
duğu gibi, yeryüzününde Onun temsil eden bir "Hakanı"
olmalı idi(21). Türk cihan hâkimiyeti idealinin temel taşı olan
bu hakanların "kudsiliği" geleneğinin Gök-Türk Kağanları
arasında da bütün canlılığı ile yaşadığı görülmektedir. Nite
kim Orhun yazıtları ve Kül-Tigin adına dikilen abide de,
"Ben Tanrı gibi gökte olmuş Türk Kağan!" hitabıyla başla
makta ve kendisinin yeryüzünde bir Yüce Kudretin temsil
cisi ve bir İlâhi güce intisab etmiş olduğunu vurgulamakta-
dır(22).
Cengiz Han'ın bir diğer talihsizliği daha vardır. O da,
inadına yüksek bir irade gücüne sahip, çok dindar ve yüksek
ruhlu bu Moğol Kağan'mm Abdü'l-Kerim Satuk Buğra
Han, Gürcan hanı Sul Tekin ve Bulgar Hanı Bilgevar Han
da olduğu gibi ne yazık ki ne zâhiri ve nede bâüni manada
bir İslâm mürşidi ile karşı karşıya gelmemiş olmasıdır. Daha
açık bir ifâde ile, o devirlerde "Batı Kırallan" Moğol aris
tokratlarını Hıristiyanlığa kazandırmak için bir çok misyo
nerler gönderdikleri halde, Müslüman hükümdarlar ve din
20 Kotan. N., Cengiz Han, Ankara, 1976, s. 93, Başta Cengiz Han olmak üze
re bütün Moğol Hanları, bu yasa gereğince Tek Tanrılı dinler mesela Müs
lüman Hıristiyan ve Yahudi din adamlarını her türlü vergiden muaf tut
muşlardır Z.K.
■' Haider, Mansura, Timurlular Devrinde Hâkimiyet Anlayışı, Türk Kültürü
(Dergi) no, 258, s. 612.
22Ergin, M., Orhun Abideleri, İstanbul, 1970, s. 1.
31. uluları, Cengiz Hanı tebliğ ve irşâd etmeyi akıllarının
ucundan bile geçirmemişlerdir.
Cengiz Han ve Yakın Çevresindeki Müslümanlar;
Fakat bütün bu olumsuz durumlara rağmen Cengiz
Han, çevresindeki Müslüman aydınlar, tacirler, devlet idâre-
cileri, hatta Hıristiyan ve Budist rahiplere karşı her zaman
çok büyük bir hoş görü içinde olmuş ve bir çok hallerde on
lardan yararlanmıştır. Cengiz Han'ın bu yararlandığı kimse
ler arasında şüphesiz Müslüman Türklerde vardı. Nitekim
onun, Karayitlerle mücadeleye başladığı ilk yıllarda (1202),
Belcivan gölü kıyılarındaki bir mağaraya gizlendiği sıralar
da yanındaki Harzemli Mahmud Yalvaç ile Kartuklardan,
Dânişmend, aynca Haşan ve Cafer Hoca adındaki kişiler(23)
Müslüman Türklerden başkası değildi. Bu ise Z.V. Togan'a
göre; "Muhammed Peygamberin mağarada gizlendiğinde
yanında bulunanlar kadar, onun için şerefli bir iş yapmış
oluyorlardı"(24).
Şüphesiz Türk asıllı olan bu Müslüman aydınlar, hele
hele bunlardan Haşan ve Dânişmend Hâcip olarak bilinen
kimseler, uzun süre Cengiz Hanın yanında bulunmuşlar ve
öyle tahmin ediyoruz ki, ona devlet kurma fikrini aşılamakta
büyük ölçüde etkili de olmuşlardır. Bu Müslüman zatlar,
aradan seneler geçtikten sonra bile, Hanlar Hanının,
Harzem ülkesine açtığı meşhur "Batı" seferinde de ona ar
kadaşlık etmişler ve bu memleketler ahâlisi ile Moğollar ara
23Togan, Z.V., a.g.e., s. 264.
24 Togan, Z.V., a.g.e., s. 264, Krş. Barthold, W. İA., Cengiz Han mad. III, s.
93.
32. sında "mutavasıt" rolünü oynamak suretiyle çok büyük
hizmetlerde bulunmuşlardı'25'.
Cengiz Han'ın ilk mücâdele yıllarındaki bu gelişmeleri
değerlendiren A. Yu. Yakubovskiy şu tespitlerde bulunmak
tadır; "Özellikle Orta-Asya Müslüman tacirlerinin tesiri
Cengiz Han'ın faaliyete başladığı sıralarda çok artmıştı.
Cengiz Han; Orta-Asya ve Yakın Doğu memleketleri hak
kında bu tacirlerden bir çok bilgiler edinmişti. Cengiz Moğo
listan'ın sınırlan dışında düşmanları ile yaptığı mücâdelede
bu tâcirlerin fikirlerinden çok yararlanmıştır"(26). Cengiz
Han'm çevresinde yer alan bu tüccarlar arasında o zamanlar
şüphesiz "Tacirler"den başka "Türkler"de vardı'27'. Moğollar
bu Türklerden "tüccar" anlamına kullanılmak üzere "Sart"
kelimesini öğrendikleri gibi'28' ticârette "eş" anlamına "ortak"
kelimesini de yine Türklerden almışlar ve Moğol ticâret lisa
nını daha zengin bir dil hâline getirmişlerdir.
Mâmafih; gerek Cengiz Han ve gerekse Moğol aris
tokratlarının çok aziz misafirleri olan bu Müslüman tâcirler,
bulundukları bu yeni çevreler ve hele, hele göçebe Moğol
kabileleri arasında yaptıkları dini tebliğ ve irşad faaliyetleri
ve onların bunda ne derece başarılı oldukları hakkında yu
karda da ifade edildiği gibi, şimdilik elimizde pek fazla bir
bilgi mevcut değildir. Ne var ki bu devirlerde Müslüman ta
cirlerin İslâm dinini göçebe Türk boyları arasında yayılma
sını İlâhi bir meslek haline getirmiş oldukları ve bu husus
25 Brockelmann, C., a.g.e., s. 229, Barthold, W., İA. III, s. 92.
26Yakubovskiy, A.Y., a.g.e., s. 33.
27Barthold, W., Orta Asya, s. 218.
28 Barthold, W„ a.g.e., s. 174, 177.
33. larda medreselerde yetişmiş olan klasik medrese âlimlerin
den çok daha aktif ve etkili oldukları göz önüne getirilirse
onların Moğollar arasında da aynı başarıyı göstermiş olma
ları gerekmektedir.
Nitekim Cengiz Han'a karşı Merkitlerin isyanları sıra
sında sık sık Cemâl Hoca adında bir kişiden bahsedilmekte
dir. Oysa bu adam Cengiz Hanın hanımının öz kardeşi ve
dini bütün bir Müslüman idi. Bütün bunlar Barthold'Unda
dediği gibi, Cengiz Han'ın ilk mücadele yıllarında Moğollar
arasında İslâm dinini kabul edenlerin var olduğunu gösteren
tek delilde d eğ ild ik . Diğer taraftan Müslüman tüccarlar,
Moğollar devrinde de "medrese" ve "hangahlar" inşa etme-
ye(30) ve j-,u devirlerde de "ribatlar" yapmaya devam etmiş
lerdir.
Cengiz Han'ın Tarih Sahnesine Çıkışı;
Cengiz Han'ın; önce yakın çevresi, daha sonra komşu
kabilelerle başlatüğı bu kahramanlık ve "şeflik" mücadelesi,
bu yönde peş peşe kazandığı büyük başarılar onu, kısa za
manda destani bir halk kahramanı hâline getirmiş ve çevre
sine bütün Moğol boylarının toplanmasına sebep olmuştur.
Fakat onun asıl hedefi büyük Nayman kabileleri idi. Cengiz
Han son derece disiplinli ordusu ile Naymanların üzerine
yürüyerek onlara çok ağır bir darbe indirmiş ve böylece bü
tün Moğolistan'a hâkim olmuştur. Artık o dillere destan bir
kahraman idi ve bütün Moğolların "Hanı" olarak ilan edile
bilirdi.
29Barthold, W., a.g.e., s. 210.
30Barthold, W., a.g.e., s. 175.
34. Nitekim 1206 yılında Onan nehri kıyısında Moğol aris
tokratları çok büyük bir "kurultay" toplamışlar ve onu, eski
Türk geleneklerine göre "Büyük Han" olarak ilân etmişler
dir. Hatta bu büyük merasimde hazır bulunan Kököçü
adındaki bir Şaman kamı "Ebedi Gök Tanrısının lutfu ile"
onun hanlığını da kutsamış ve Hanlığının dini yönü de bu
şekilde tamamlanmıştır. Artık bundan böyle o, yeryüzünde,
"Gök Tanrının temsilcisi" idi. Yeni kurulan Moğol devleti
nin "Başkenti" bir zamanlar boz yeleli atlar üstünde dünya
ya hükmeden Gök Türk kahramanlarının at koşturduğu ve
onların ata yurdu, eski Orhun Yazıtlarının bulunduğu
Karakurum şehri idi(31).
Bunlar genellikle bir kısım antropoloji bilginlerinin de
işâret ettikleri gibi; küçük çekik gözlü, yassı burunlu, kırmızı be
nizli, ablak yüzlü, öyleki yüzleri sanki örs üstünde dövülmüş ve
derilerle kılıflı, kalkanlar gibi geniş, etli ve dolgun, sağlam yapılı
heybetli kimselerdi. Bunlar yarı göçebe bir hayat yaşıyorlardı. Ne
ilginçtir ki bu kavim asırlarca önce hem de büyük ölçüde
Hz. Peygamber'in hadislerine de konu olmuşlardı. Zira Hz.
Peygamber mübarek nazarlarını Orta-Asya ve Turan Yur
duna çevirmiş, yarınlara giden yolda Muhammed Ümmeti
nin karşısına çıkacak olan ve bu (Moğol) kavminden bah
setmiş, onların ırkı özellikleri ve fiziki yapıları hakkında şa
şılacak derecede bilgiler vermiştir ki bu "Hadisler" Hz. Pey
gamberin yaşayan mucizelerinden başka bir şey değildir. Bu
hadislerin birinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır:
31 es-Sübiki, Tabakatü’s-Şafiiyye, I, s. 176, Rasonyi, L., a.g.e., s. 178,
Barthold, W., Türkistan, İstanbul, 1981, s. 474.
35. jl* fjfc Y ({*!**) tf#** J'S :<J>â(.£.j) »jjj* ^ Ofr"
Yj Ââjk * 3 1 £)aAS <jis ûj^Vl j l i - a dljSJI
q > uu1j (Âj Ij j j^ İ j ) . j * - ü l Ğ j â IjÜISj y j » A frU JI f j Ü
» . jf c J J I
Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygam
ber (s.a.s.) buyurmuştur ki: "Sîzler; küçük çekik gözlü, kırmtzt
benizli, yassı burunlu, yüzleri sanki örs üstünde döğülmüş
ve üzeri derilerle kılıflı kalkanlar gibi sağlam bir kavim
olan Türklerle çarpışmadıkça kıymet kopmayacaktır yine
sizler kıldan yapılmış çank ve (deriden yapılmış çizmeler) gi
yen bir kavimle çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Bir
başka rivayette ise şöyle denilmiştir: "Onlar kıldan (yünden) do
kunmuş elbiseler giyerler ve yine kıldan yapılmış çank (deri
den çizme) lerle yürürler//(32).
Hz. Peygamber yine bu muhtevadaki bir diğer hadi
sinde şöyle buyurmuşlardır:
Âfi’LyJ) J a t ( j * £)! Jlâ ;JlS (.£.j) Di JJ -6, <jc’"
t jja I jf r L> ji t A & L u J t J a l q a (j) J n ıil J b u j) 1»~îıj L tjA £)1
'HJku3h c)La»»ll CjS
Amr b. Tağlib (r.a.) den rivayet edildiğine göre Hz. Pey
gamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Kıyamet kopmasının
şartlanndan biride sîzlerin kıldan yapılmış çank (deriden
çizme) giyen bir kavimle (Moğollar) harp etmenizdir. (Evet
takdir ediyorum!) kıyametin kesin şartlanndan biri de sîzle
rin geniş yuvarlak yüzlü, öyle ki yüzleri sanki örs üstünde
32 Sahihu'I-Buhari, IV, s. 35, Sahih-u Müslim, XVII, s. 37, Ebu Nuaym el-
Isbahanî, Delâilü'n-Nübüvve, Beyrut, 1991, II, s. 543-544, İbn Hanbel, el-
Müsned, II, s. 53, 271, Ebu Davud, Sünen, IV, s. 160, el-Heysemi,
Mecmau'z-Zevaid, Beyrut, 1968, VII, s. 311-312.
36. dövülmüş ve üzeri derilerle kılıflı kalkanlar gibi güçlü bir
kavimle mutlaka çarpışmanızdır"{33).
Evet şimdi dünya, hadislerde haber verilen bu büyük
herc-ü merci, İslâm ve insanlık tarihinin belki de en büyük
dırammı, bir büyük din ve medeniyetin çöküşünü ve daha
sonra bu step kahramanları sâyesinde İslâm Dininin yeni
den ve bütün heybeti ile ayağa kalkmasını seyre hazırlanı
yordu. .
Cengiz Han, bundan sonra Türklerin geleneksel düş
manı olan Çin'e yönelmiş ve 1215 yılında, büyük Kağan'm
akıncı birlikleri Çin'in meşhur başkenti Pekini ele geçirmiş
lerdir. Moğol ordularının Pekin’i ele geçirmeleri, diğer taraf
tan Cengiz Han'ın kafasında yeni, yeni fikir ve ümidlerin
doğmasına sebep olmuştur; Bu ise İpek Yolu ve onun sağla
dığı ekonomik refahtan Cengiz Han ve Moğolların yarar
lanması idi. Nitekim Cengiz Han, 1215 yılında Bahaü'd-Din
Râzi'nin başkanlığında Harzemden gelen sefâret heyetini
kabul ettiğinde*34* öyle tahmin ediyoruz ki, gündemin ana
maddelerinden birisi de, her halde bu İpek Yolu ve doğu-
bati arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi olmuştur.
Cengiz Han İpek Yolu ve Müslüman Tacirler;
Zira Cengiz Han'a göre; her ne kadar yazarlarımız
açık, açık telaffuz etmeseler bile, asıl mesele; ''İpek Yolu” ve
bunun sağladığı ekonomik refahtan Moğollarmda büyük öl
çüde yararlanmaları ve İpek Yolu hakimiyeti ve ticâretinde
Moğollarmda gerçek manada söz sahibi olmaları idi. Belki
de bu maksat için Cengiz Han ve oğulları Batı Türkistanı
33el-Bulıari, IV, s. 34, Sahîh-u Müslim, XVII, s. 37.
34Ciüzcanî, Tabakat, nşr. Râverty, s. 270, vd. 963 vd.
37. işgal ettikten sonra, oralarda ve Horasandaki bir çok şehirle
rin Müslüman ahâlisini doğuya çekmişler ve Beşbahktan
başlayarak ve Hanbalık (Pekin)'a kadar uzanan kuzey Çin
bölgeleri ve yol güzergahına yerleştirmişlerdir.
Cengiz ve oğulları zamanında süratle inkişâf eden ve
kârlı bir meslek haline gelen Türkistan ticâreti, Horasan ve
Aşağı Türkistandaki bir çok tüccar unsuru buraya celbetti.
Bunların bir kısmı da Semerkanttan gelmişlerdi. Hatta Pe-
kin'e yakın bir yerde Semerkantlı bu tacir mühacirler,
"Semerkant" adiyle anılan bir kasaba bile inşa etmişlerdir^35*.
Cengiz Han'ın bu iyi niyetinden bahseden Cüveni bize, il
ginç bir hususu hatırlatmakta ve şöyle demektedir;
"Moğollar (başta Cengiz Han olmak üzere) Müslümanla
ra yeterinden fazla hürmet gösteriyor ve Müslüman tacirle
re, beyaz keçeden çadırlar kurarak onları çok iyi bir şekilde
ağırlıyorlardı. Ne var ki Müslümanlar kendi kusurları yü
zünden (Otrarfaciası) bu itibardan mahrum olmuşlardır"(36*.
Cengiz Han, bütün bu yüce gaye ve asıl beklentilerine
hizmet etmek üzere devrin çağdaş Harzem hükümdarı
Alaû'd-Din Muhammed b. Tekiş'e çoğunluğu Müslüman
Türklerden oluşmak üzere 450 kişilik, çok büyük bir ticâret
kervanı ve ayrıca bir iyi niyet elçilik heyeti göndermiştir. Bu
kalabalık ticâret kervanının başında ise yine müslüm âlim ve
tüccârlardan; Otrarlı Ömer Hoca, ayrıca faziletli bir âlim
olan Eminû’d-Din de vardı(37).
35Togan, Z.V., a.g.e., s. 120.
36Cüveyni, I, 136.
37 Barthold, W., İa, III, s. 96.
38. Mâmâfih kervandakilerin pek azı müstesnâ her ne
dense hepsi, Müslüman ve hepsi de Türktü. Diğer taraftan
Cengiz Han’ın özel elçilik heyetinde ise Nesevî'nin bildirdi
ğine göre, Harzemli büyük devlet adamı, aym zamanda
Cengiz Han’ın hizmetinde olan Mahmud Yalvaç, Buharalı
Ali Hoca ve Utrarlı Yusuf Kenkâ gibi değerli kimseler bulu-
nuyordu(38). Ayrıca, Harzem Sultanına takdim edilmek üze
re bir çok kıymetli hediyeler hazırlanmıştı. Hele, hele bunlar
arasında, Çin dağlarından çıkarılan ve deve hörgücü büyük
lüğünde bir "altın külçesi" vardı ki bu çok kıymetli bir he
diye idi(39). Cengiz Han bu vesile ile Harzem Sultanına yaz
dığı mektubunda çok samimi davranıyor ve şöyle diyordu;
"Ülkenizin tüccarlarından buraya gelenler oldu. Onla
rı memnun edip sağ salim gönderirken, onlarla birlikte ülke
nizde alış verişler yapmak ve nadide şeyler satın almak üze
re adamlar gönderiyoruz. Bu güzel ticari ilişkiler; aramız
daki anlaşmazlıkları gidermeye, kin ve husumetin sürüp
gitmesini önlemeye vesile olacaktır"m . Ayrıca yine bu mek
tuptan öğrendiğimize göre; "Cengiz Han bundan böyle
Harzem Sultanına kendi öz evlâdı gibi değer ve kıymet vere
cekti"^.
Büyük Felâket; Otrar Faciası;
Gerçekte bu, Cengiz Han’ın Harzem Sultanına çok
büyük bir teveccühü olmalı idi. Bu bir manada Türk dünya
sının "Doğu" kanadını temsil eden Cengiz Han'ın, "Batı" ka-
38Nesevi, Metin, s. 33, Çev. s. 57, Kış. Barthold, W., Türkistan, s. 489.
39Barthold, W., İA„ III, s. 96. ’
40Cüveyni, I, s. 136, Krş. Ebû’l-Farac Tarihi, II, s. 482.
41 Barthold, W., İA., III, s. 96.
39. nadim temsil eden Harzem Sultam Muhammed b. Tekiş'in
varlığını kabul etmesi, ona yeşil bir zeytin dalı kadar yeşil,
ümit ve dostluk elini uzatması idi. Şayet Harzem Sultam, bu
Step Kahramanının elini sıkacak olursa; Orta Asya, Türklük
dünyasının kaderi değişecek, İslâm dünyasının yarınlarına
yeni bir güneş doğacaktı.
Zira bu ticari dostluk ve siyâsi gelişmelerin tabiî bir
neticesi olarak Moğollar arasında İslâm dini çok süratli bir
şekilde yapılacağı gibi, ayrıca, Orta Asya İslâm kültür ve
medeniyeti de yeni bir dinamizm ve canlılık kazanacaktı.
Harzem Sultanı, Cengiz Han'ın elçilerini Buhara yakınla
rında bir yerde kabul etmiştir (1218). Ne yazık ki bundan
sonraki gelişmeler tam bir hayal kırıklığı ve bundan da öte,
tam bir trajedi ve facia olmuştur.
Zira Cengiz Han'ın bu iyi niyetini, gereği gibi değer
lendirmeyen talihsiz Türk hükümdarı, Hanlar Hanının tica
ret kervanını yağmalatmak çılgınlığı bir yana, Han'ın elçileri
ve de kervanda bulunan bazı kimselerin başını vurdurtmak
gibi hayatının en aptal hatasını yapmıştır. Bu; başta
Harzemşah devleti olmak üzere İslâm dünyası, Baykent,
Buhara ve Semerkant gibi Orta-Asyanm mamur ve müreffeh
şehirlerinin bir enkaz yığını haline getirecek bedbaht bir yo
lunda açılması idi. Bu beklenmedik olay Cengiz Han'a nasıl
bir tesir yapmıştır? İsterseniz geliniz, onu Bar Hebraeus'dan
dinleyelim;
"Cengiz Han’a bu haber ulaştıktan sonra o çılgına döndü,
bir dağın tepesine çıktı, başını açarak toprağa kapandı, üç gün üç
gece yemeden içmeden kesildi ve şöyle dua etti;
40. "Ey cihanın Rabbi ve yeryüzünü kahreden Tanrı! Ga
yemin ne olduğunu ve iyilikten başka birşey düşünmediğimi
biliyorsun. Düşman ise kötülüğe başladı ve kötülük istiyor.
Bende düşmanı, onun kötü niyetine göre cezalandırmanı di
liyorum!"^.
Yahudilerin Mısırdan "Huruçları" sırasında Hz. Mu
sa'nın sıcak yatağında uyurken, Mısır Firavunu ve gece bo
yu kendisine son bir başarı vermesi ümidiyle yalvarıp yaka
ran bu bedbaht kişinin duasını kabul eden Allah (c.c.), bu
defa da, Harzem Sultanı Muhammed b. Tekiş'e karşı, Cengiz
Han’ın bu samimi ve içten duasını çoktan kabul etmiş olmalı
idi. Cengiz Han bu vecd ve istiğrak halinden sonra artık ka
rarını vermişti; O, bundan sonra güçlü bir ordu kuracak ve
bütün hışmı, kin ve öfkesi ile Aşağı Türkistan'a yönelecek ve
Harzem Sultanının üzerine bir Nuh Tufanı ve Yüce Tanrının
bir gazabı gibi inecek ve ondan çok acı bir şekilde intikamını
almış olacaktı. Fakat bu geniş ve Orta-Asya'yı kasıp kavura
cak olan askeri faaliyetlere girişmeden önce, yeni yeni fethe
dilmiş bu topraklarda emniyet ve barışın sağlanması, dini
huzurun temin edilmesi gerekiyordu.
Diğer taraftan Cengiz Han'a göre, asıl üzerinde du
rulması gereken çok önemli bir husus daha vardır. O da bü
yük Moğol kabilelerinden biri olan Naymanlar ve onların
güçlü beyi olan Kiiçlük’ün baş kaldırması, çevresindeki bey
leri ve bu arada Cengiz Hanla ittifak halinde olan Almalık,
bir dereceye kadar Hoten gibi mahalli Türk beyliklerini ele
geçirmesi, hatta Kaşgara saldırarak bütün buralarda yaşa
42Abu’l-Farac Tarihi, II, s. 482, tbnü'l-Ibri, s. 230.
41. yan Müslüman Türklere kan kusturması ve halkı Hıristiyan
dinine girmeye zorlaması idi.
Mamafih bu müessif olayların, o devirlerde sarsılan
sosyal ve dini dengelerin Müslüman topluma nelere mal ol
duğunu göstermesi bakımından bizim açımızdan ayrı bir ye
ri ve önemi vardır. Zira; İslâm dininin; koyu bir "Şamanist"
inadına zorlu ve yarı göçebe Moğol boylarının karşısına
çıkması ve yine bu çevrelerde arük çok güçlü bir din haline
gelmiş olan Budizm ve Hıristiyanlıkla yarışmaya kalkışması
ve onlarla kıyasıya bir mücadeleye girişmesi ümitsiz, zavallı
bir teşebbüs olurdu. Çünkü Moğol istilasının meydana ge
tirdiği bu büyük fırtınadan en çok Müslümanlar sarsılmıştı.
O zamana kadar İslâmiyetin Asyadaki ilim merkezlerinin ve
ruhani teşkilatlarının çok güçlü bir dayanak noktaları olan
şehirlerin çoğu bu fonksiyonlarını kaybetmişlerdi^3*.
Küçlük Han ve Hoten Müslümanlarının Zor Günleri:
Evet, Küçlük, Cengiz Han'ın hâkimiyetini genişletme
si ve kendisinin bu arada yok olup gitmesinden çekindiği
için çevre Türk beylerini kendi idaresi altında toplamak ve
daha güçlü bir hale gelmek istiyordu. Bu cümleden olmak
üzere o başına topladığı askerlerle hareket ederek İmil ve
Kayalık'a kadar olan yerleri ele geçirmiş ve daha sonra o
devirlerin güçlü bir İslâm merkezi olan Kaşgara gelmiştir.
Küçlük'ün fazla bir mukavemet görmeden Kaşgarı ele
geçirmesi İslâm dini ve Müslümanlar namına tam bir facia
idi. Zira Küçlük buralarda, Orta Asyanın dini tarihinde eşi
ve benzeri görülmeyen bir zulüm ve terör havası estirmiş bir
çok Müslümanı kılmçtan geçirdiği gibi, geri kalanlara ise di
43 Howorth, Sir H., History of the Mongols, London, 1876, 80,1, s. 159.
42. ni bakımdan cehennemi bir hayat yaşamaya mahkum etmiş
tir. Artık Kaşgar Karahanlıların taht ve baht şehri ve bir za
manların İslâm hidâyet merkezinde İslâmi hayat adına hiç
bir şey kalmamıştı. Dini ibâdetler namaz, oruç, kurban vs. ne
varsa yasak edilmiş ve yerli halk kendi dinini terkederek
hıristiyan veya putperest (Budist) olmaya zorlanmıştı.
Önce koyu bir Hıristiyan, daha sonra bir aşk yüzün
den koyu bir putperest (Budist) olan Küçlük(44), haddizaün-
da azılı bir İslâm düşmanı idi. Bu bakımdan Kaşgarı ele ge
çirdikten sonra askerlerini pis bir hançer gibi Müslümanların
(Türkler) evlerine yerleştirmiş ve onların küfürde ne kadar
sadık olduklarını bu askerlerle kontrol etmek istemişti. O,
çok geçmeden şehrin delikanlı ve gençlerini, şehir meyda
nında toplanmalarını emretmiş ve onların büyük bir kısmını
da kılıçtan geçirmiştir. Cüveyni'nin bildirdiğine göre;
"Onlara çok büyük bir zulm edildi. Allah'a şirk koşan
bu putperestlerin her istediğini şehir halkı yerine getirdi.
Onların isteklerine karşı gelmeye kimse cürret edemedi"(45
Daha sonra, bu eli kanlı din düşmanı Hoten'e yöneldi.
Onun Hoteni ele geçirmesi İslâm dini ve Müslümanlar açı
sından tam bir fada idi. Küçlük, bu Müslüman Türk şehrini
ele geçirdikten sonra; yerli halkı İslâm dinini terketmeye,
hıristiyanlığı, putperesliği (Budizm) veya Hitayilerin dinini
Şamanistliği seçmeye zorlamıştır. O, bu muhtevadaki emir
lerinde daha da ileri gitmiş, Müslümanlara Karahitaylar gi
bi giyinimlerini emretmiş, onların namaz kılmaları ve oruç
tutmaları gibi bil cümle dini ibadetlerini yasaklamıştır. Mü
44 CUveyni, I, s. 123.
45Cüveyni, I, s. 124.
43. ezzinler her ne suretle olursa olsun ezan okumayacaklardı.
Ayrıca Küçlük şehirlerdeki bütün medreselerin kapılarına
kilit vurdurmuş ve onların bazılarım yakıp yıktırmıştır. Bu
feci durumu Cüveynî kendine has uslubu ile şu şekilde an
latmaktadır;
"Küçlük, Kaşgar ve Hoteni altrtca, hıristiyalığı bıra-
ktp putperest oldu. O şehirlerin halkını Hanefi mezhebinden
çıkarıp sapık putperest inancına sokmaya, hidayet nurları
nın aydınlığından uzaklaştırıp küfür ve karanlığın vahşeti
ne çekmeye, Rahim olan Allah'a itaati bıraktırıp taşlanan
şeytana itaat ettirmeye çalıştı. İsteğinin yerine gelmediğini
görünce zora başvurdu. Bunun üzerine çaresiz kalan halk,
putperestlerin elbiselerini ve şapkalarını giymeye, onların
şekil ve kıyafetine girmeye mecbur oldu. Namaz ve ezan ses
leri kayboldu, tekbir ve dua sesleri kesildi"(46). -
Hotende Yapılan Küfür İman Toplantısı;
Küçlük bununla da yetinmemiştir. O, Hotende şehrin
önde gelen âlimleri de dâhil bütün insanların bir meydanda
toplanmasını istemiştir. Şehir meydamnda üç bin kişiden
fazla bir kalabalık toplanmıştı. Daha sonra bu kalabalığa ses
lenmiş iğrenç bir haykırışla şöyle demiştir;
"-Benimle dinler ve ülkeler hakkında tartışmaya gire
bilecek, sözünü benden çekinmeden söyleyebilecek, öfkemden
ve cezalandırmamdan korkmayacak biri varsa ortaya çık-
sw/"(47>.
Küçlük bu çağrısında yalnız değildi. Sağında ve so
lunda şımarık Hıristiyan rahipler ve aşırı Budist Lamaları
46Cüveyni, I, s. 128.
47 Cüveyni, I, s. 128.
44. vardı. Bundan sonraki gelişmeleri isterseniz Ctiveyni'den
dinleyelim;
"O böyle yapmakla; hiç kimsenin bu hususta ileri sür
düğü delilleri çürütmeye kalkışmayacağım, öfke ve hidde
tinden korkarak kimsenin ortaya çıkmayacağını zannedi
yordu. Fakat böyle olmadı. Orada bulunan büyük kalabalık
ve imamların arasında Şeyh Allaü'd-Din el-Hâtemi de var
dı. Büyük imam kalabalıkları yararak vakur adımlarla
Küçlük'ün bulunduğu yere geldi. Heybetle onun karşısına
oturdu. Nihayet dinler arası tartışmada başlamıştı.
Küçlük'ün din adına sorduğu saçma sorularına Şeyh Alâü'd-
Din öyle ağır ve mantıki cevaplar veriyordu ki; Küçlük onun
ilahi heybetinden korkmuş dili tutulduğu gibi nefesi kesil
miş ve gözleri dehşetten yuvasından fırlayacak bir hale gel
mişti. Daha sonra kendine gelen bu küstah adam İslâm dini
ve Hz. Peygamber (s.a.s.) hakkında ağıza alınmayacak dere
cede ağır sözler sarfetti. Büyük imam onun bu ileri geri ko
nuşması ve tehditlerine hiç aldırmamış ve tam bir iman eri
ve şehit adayı olarak yüzüne şöyle haykırmıştır;
"-Ey din düşmanı melun Küçlük! Ağzına toprak dol
sun (Allah Belanı Versin)/"<48*.
Şeyh Alau'd-Din el-Hoteni’nin Öldürülmesi;
Bu sözler kibirli putperestin kafasma bir balyoz gibi
inmiş ve adamlarına bu mübarek şeyhi tutmaları ve İs
lâm'dan dönüp kâfir ve putperest oluncaya kadar ona her
türlü eziyet ve işkence yapmalarını emretti. Artık İmamın
başına bela ve musibetler yağmur gibi yağıyordu. İmamı
zincire vurup bir odaya kapatmışlar, yarı çıplak aç ve susuz
48Cüveyni, I, s. 129.
45. bırakmışlardı. Bunun yanı sıra ellerinden gelen işkence ve
eziyeti yapmaktan bir an bile geri kalmıyorlardı.
Fakat bu büyük Tanrı Kulu bunca işkence ve eziyete
rağmen "Rabbim Allah! diyor, iman ve İslamdan en ufak bir
taviz vermiyordu. Bunun üzerine çılgına dönen Küçlük,
onun hapisten çıkarılmasını ve yaptırdığı medresesinin
önüne getirilmesini emretti. Hoten halkı yığın yığın İmamın
yaptırdığı bu medresenin bulunduğu meydana toplanmıştı.
Daha sonra o yanındaki cellatlara emretmiş ve bu büyük
iman eri kendi yaptırdığı medresenin kapısı önünde Hz. İsa
gibi çarmıha gerilerek şehit edilmiştir. Ne var ki büyük
İmam ölüme giderken bile son derece sakin ve huzurlu gö
rünüyordu.
O tekbirlerle çarmıha gerileceği yere kadar gelmiş, ön
ce tekbir getirmiş ve daha sonra meydanları dolduracak ve
herkesin duyabileceği bir şekilde gür bir sesle "Kelime-i Şa
hadeti" söylemiş ve ondan sonra, Müslümanlara bir veda
konuşması niteliğinde şöyle hitap etmiştir;
"Ey Müslümanlar! Bu dünyada size verilecek cezalar
yüzünden dininizi bırakıpta kendinizi ilelebet kalacağınız
cehennem azabına atmayın. Ebedi bir şeye, geçici bir şeyi
tercih etmek çok büyük bir kayıp olur. Küçük çocukların o
yuncağı olan bu dünyanın rahat ve huzurunu, öteki dünya
nın rahat ve huzuruna eş tutanlar aldanır. Yüce Allah şöyle
buyuruyor; "Dünya hayatı sadece oyun ve oyalamadır.
Ahiret yurdu, sakınanlar için daha iyidir. Hele bir düşün-
mezmisiniz"(49).
46. Artık bu hitabeden sonra büyük imamın ruhu kafesten
kurtulan bir kuş gibi ebedi âleme ve özleyip durduğu Yüce
Mevlasına doğru uçup gitmiştir.
Kâfir Küçlük ve Müslüman Bozer Hant;
Küçlük başının belasını bulmaya hazırlanıyordu. O bu
defa Almalık Hanı Bozer üzerine yürümüştür. Oysa Bozer kı
sa bir süre önce "Tuğrul Han" ünvanı ile bu şehre "Han" ol
muştu. Bozer; merhametli, Allahtan korkan iyi kalbli bir
Müslüman Türk idi. Hırka sahipleri ve dervişlere çok iyi
davranır, onlara her türlü yardımda bulunmaktan çekin
mezdi. Bir gün sofi hırkasına bürünmüş bir adam onun hu
zuruna gelmiş ve: "Ambarımızda bir şey kalmadı. Bize borç
ver, elinden gelen yardımı bizden esirgeme" diyerek yalvar
maya başlamıştı. Bozer bu adama çok acımış ve "Kusurumu
za Bakma" diyerek ona orada, bir kese akça vermişti(50).
Bozer diğer taraftan çok cesur yiğit bir insandı. Cen
giz Han'ın muhalifleri ile uğraşmış ve bu yönde kazandığı
başarılar ile büyük Hanın dikkatini çekmiş hattâ, Cengiz
Han ona kıymetli hediyeler göndermiş, ayrıca büyük oğlu
Çicinin güzel kızıyla yakında nişanlıyacağını bildirmişti*51*.
Ne var ki tam bu sıralarda azgın Nayman Beyi Küçlük,
Bozer'in üzerine yürümüş ve bir av baskınında onu ve yakın
arkadaşlarını kılıçtan geçirmişti.
Cengiz Han ve Müslümanların Acı İntikamı;
Zaten Küçlük’ün Kaşgar ve Hoten de Müslümanlara
yaptığı zulüm ve işkenceden bir hayli rahatsız olan Cengiz
Hanı, onu bu son hareketi daha da üzmüş ve üzerine derhal
50Cüveyni, I, s. 133.
51 Cüveyni, I, s. 133.
47. maiyyet komutanlarından Cebe Noyan’ı göndermiştir. Zum
lu gökleri dolduran Küçlük; Nayman zorbası, bu sıralarda
Kaşgarda bulunuyor ve Cengiz Han'ın kahredici pençesini
ensesinde hissediyordu. Küçlük hemen Kaşgarı terk etmiş ve
kendisine bağlı küçük bir birlikle izini’ kaybettirmeye ko
yulmuştu.
Cebe Noyan, Kaşgar'a gelince Müslümanların ne ka
dar sıkıntılı ve zor günler yaşadığını görmüş, onları dini ba
kımdan ferahlatacak her türlü tedbiri almıştır. O bu cümle
den olmak üzere; daha önce Semiryeçye'de olduğu gibi bu
rada da bir emirname çıkartarak Müslümanlara serbestçe
ibadet etme hakkım tanımıştı. Ezanlar yeniden okunuyor ve
kapılarına kilit vurulan medreselerin kapıları tekrar açılı
yordu. Müslümanlar yeni bir heyecanla bu camilere doluyor
ve ibadet özlemini gideriyorlardı.
Hoten, Balasagun, Almalık ve Kaşgarda ve çoğunluğu
Müslüman Türklerden oluşan yerli çoğunluğu Türk olan
Müslüman halk, kendilerini Küçlük'ün sonu gelmez zulüm
lerinden kurtaran Moğolları, dolayısıyla Cengiz Hanı bir
kurtarıcılar olarak karşılamış ve o devirlerde emsali az görü
len dini bir bayram coşkusu yaşamışlardır. Kaşgardaki Müs
lüman Türkler daha da ileri gitmiş, Küçlük'ün daha önce pis
bir hançer gibi zorla evlerine yerleştirdiği Noyman askerle
rinin hepsini en ufak bir acıma hissi göstermeyerek kılıçtan
geçirmişlerdir^2*.
Burada aklımıza bir soru gelmektedir. O da bu karga
şa ve karışıklıklar arasında bu belalı azgın Noyman zorbası
Küçlük'ün sonunun ne olduğudur. Cüveyni; Moğol ordusu-
48. nutı bu adamı kuduz bir köpeği kovalar gibi kovaladığını, en
sonunda onun Bedehşan bölgesinde çıkışı olmayan bir vadide
yakaladıklarını onu ve yakın çevresindekilerin başını kese
rek Cengiz Han'a gönderdiklerini kaydetmektedir*5^. Moğol
askerleri yerli halka en ufak bir zarar vermedikleri gibi em
niyet ve huzuru sağlamışlar ve kaçıp kurtulmak isteyen
Küçlük ve askerlerinden birçok ganimet elde etmişlerdir.
Cebe Noyan'm buradan elde edilen ganimetlerden olmak
üzere Cengiz Han'a ak burunlu, güzel görünüşlü bir at tak
dim ettiğini kaydetmektedir*54'.
Cüveyni bu acı olayları bir kaç kelime ile özetliyerek
bizlere bir ibret dersi vermek üzere şu yorumlarda bulun
maktadır; "Bu olaylar bir defa daha göstermektedir ki, Mu-
hammed (S.A.S.)'m dinine saldıran kimse hiç bir zaman hu
zur ve mutluluk yüzü görmez. Onun dinine saygı duyan
kimse ise o dinden olmasa dahi işi rast gider ve mevkii yük
selir. Öyle ya; "Allahın yaktığı lambayı üflemeye kalkışanın
sakalı yanar"(55). Artık bütün bunlardan sonra Kaşgar ve
Hoten bölgeleri diğer bir ifade ile bütün Doğu Türkistan;
Cengiz Han’ın geniş imparatorluk sınırları içine girmiş bu
lunuyordu. Böylece buralarda Cengiz Han'ın asıl özlediği
emniyet ve barış sağlandığı emniyet ve barış sağlandığı gibi,
bundan daha da önemlisi “dini huzur" ve istikrarda temin
edilmiş oluyordu.
53Cüveyni, I, s. 125.
54 Barthold, W., Türkistan, s. 496, Cüzcâni, Tabakat, nşr. Turudy, V., s. 209,
VIII, s. 278.
55Cüveyni, I, s. 126.
49. Diğer taraftan bütün bunlar Cengiz Han'ın söylenen
ve yazılanların aksine bu ilk devirlerde İslâm dini ve Müs
lümanlara ne kadar saygılı bir kimse olduğunu göstermek
tedir. Ne var ki "Otrar faciası" ve Harzem Sultanı Mu-
hammed b. Tekiş'in Hanlar Hanının iyi niyetini anlamama
daki ısrarı, Hz. Peygamberin bir kısım hadislerinde de belir
tildiği gibi, oluk, oluk Müslüman kanının akmasına sebep
olacaktır.
Cengiz Han Buhara Önlerinde;
Cengiz Han, Doğu Türkistan'da kazandığı bu büyük
ve yarı İslâmi zaferden sonra şimdi Harzem Sultanının üze
rine yürüyebilirdi. Zirâ Hanlar Hanı, Kaşgar, Hoten gibi
Müslüman Türk şehirlerini azgın Nayman orduları ve onla
rın ağır zulümlerinden kurtardığı gibi, buralarda yaşayan
Müslümanların gönlünde çok büyük bir saygınlık kazanmış
tı. Böylece İslâm dini yeni bir nefes aldığı gibi, Müslümanlar
da çoktandır arzu ettikleri din ve ibâdet özgürlüğüne ka
vuşmuş oluyorlardı. Öyle ya, Müslümanları zulümden kur
tarma hususunda İslâm Sultanından çok daha büyük bir ba
şarı göstermişti. Artık bundan sonra, Harzemşahlar ve Sul
tan Muhammed, Cengiz Hana karşı açtığı mücadeleye artık
"dini bir mahiyet" veremezdi. Üstelik harbe sebep olacak
Utrar faciasının kurbanlarının hepsi Müslüman hepsi Türk
idiler*56*.
Mâmâfih Cengiz Han, yakın çevresindeki Müslüman
müşavirlerinin Harzem hükümdarı Muhammed hakkında
verdikleri bilgilerden de önemli ölçüde yararlanarak çok
güçlü bir ordu hazırlamıştı. Yeni Moğol ordusunun sayısı
56Barthold, W., a.g.e., s. 497.
50. 200.000'e yaklaşıyordu(57). Ne var ki Cengiz Han'ın "Batı Se
feri" için kendine bağlı diğer kavimlerden topladığı askerler,
Moğollara nispeten çok daha fazla idi. Asıl ordunun nerede
ise yarıdan fazlası Müslüman Türklerden oluşuyordu. Bunla
rın büyük bir kısmı da Uygur Türkleri idi(58). Hatta bunlar
arasında iki Müslüman Türk hükümdarı da vardı. Karluk
Hükümdarı Arslan Han ile, Almaltk Hükümdarı Suğnak
Tekin kendi orduları ile, Müslüman ırkdaş ve dindaşlanna
karşı Moğollar safında ve Cengiz Han'ın "Batı seferine" işti
rak etmek zorunda kalmışlardı^9*.
Hanlar Hanı, bu ovalara ve vadilere sığmayan yalın
kılınç muhteşem ordusu ile batıya yönelmiş ve Aşağı Tür
kistan'a yürümüştür (1220). Kan terleyen ve ateş soluyan
cennet atları ile bir kasırga gibi ilerleyen Moğol orduları, bir
kan ve ateş kasırgası halinde başta Semerkant ve Buhara
olmak üzere Harzemde dahil bütün Orta ve Batı Asyayı bir
yıldırım harekatıyla ele geçirmişlerdir^0*. Artık Cengiz Han,
büyük İskenderden sonra en büyük "Cihan İmparatorlu-
ğu"nu kurmuş oluyordu.
Büyük Buhara Camiinin Yağmalanması;
Fakat bu arada insan havsalarmı zorlayan çok garip
şeyler olmuştur. Bunlar İslâmın bir alın yazısı olmak üzere,
Hz. Peygamber'in dilinden yarınlara ve gelecek nesillere ve
rilen mesajlardı. Şimdi onlar aradan tam altı asır geçtikten
sonra, bir, bir hakikat oluyordu.
57Barthold, W., a.g.e., s. 497.
58 Schuyler, E., Ibid, Intruduction, s. XIII.
59Barthold, W., İA. Cengiz Han md. III. s. 96.
60Geniş bilgi için bkz. Grousset, R., a.g.e., s. 234.
51. Bilindiği gibi Cengiz Han; Orta Çağ İslâm kültür ve
medeniyetinin en büyük merkezlerinden biri olan Buhara'yı
tam bir facia ile ele geçirdikten sonra, şehrin en büyük cami-
inin önüne gelmiş ve binanın heybeti karşısında duyduğu
hayreti gizleyememiş ve yanındakilere "Burast Sultan
Muhammedin Sarayımı?" deyince, onlarda; "Burasının bir
Tanrı Evi olduğunu" söylemişlerdir*61'.
Daha sonra Cengiz Han atını sürmüş ve iki kanatlı
büyük kapıdan içeri girerek mihrabın önüne kadar gelmiştir.
Bu camiye dalanlar arasında oğlu Tuly'da vardı. Onlar bu
büyük camiin muhteşem dekoru ve tezyinatı karşısında şaşı
rıp kalmışlardı. Cami Moğollar tarafından yağmalanmaya,
kırılıp dökülmeye başlandı. Bu arada orada bulunan kitap
sandıkları içinde bulunan Kuran-ı Kerimler sağa sola fırlatı
larak boşaltılmış ve atlara yemlik yapılmıştı. Artık şimdi ço
ğu nâdide olan bir çok Kuran nüshaları, "Mukaddes Kitap"
mefhumunu henüz kavramamış M oğollar ve onların sağa
sola hırçın hareketlerde bulunan atlarının ayaklarının ürnak-
ları altında çiğnenmiş ve param-parça olmuştu. Bu gerçekte
yürekler acısı bir durum idi. İslâm kültür ve medeniyeti bu
nu hak etmemişti.
Ne var ki Cüveyni’nin rivâyetine göre; Buhara ve Aşa
ğı Türkistan'ın en büyük âlimlerinden biri olan İmam
Celâlû’d-Din Ali b. el-Hasa er-Rindi buna daha fazla dayar
namamış ve yine o çevrenin en faziletli âlimlerinden biri o
lan Rüknü’d-Din İmâm Zâde’ye gelmiş ve acı acı şikâyet
lerde bulunarak şöyle demiştir;
52. "Mevlâna gördüğümüz bu hal nedir? Uyamkmtytz,
yoksa bir rüya mt görüyoruz?" İmamzâde onu soğukkanlı
lıkla yatıştırmaya çalışmış ve şöyle demiştir;
"Sus! Sus! Bu Allahın bize karşı hoşnutsuzluğun bir
işaretidir. Allahın gazap rüzgarı esti. Onun karşısında du
racak güç yoktur"(62).
Bundan sonra Cengiz Han, şehir halkını Buhara'mn
meşhur "Bayram Namazgah"mda toplamış ve onlara
Harzem Sultanının kötülükleri ve kendine karşı geldiğin
den uzun uzun şikâyetlerde bulunduktan sonra şöyle demiş
tir;
"Ey kavim bilinizki! Ben Allahın gazabıyım, azabı
yım. Eğer sizler, dediğim gibi büyük günahlar işlememiş ol
saydınız Allah benim gibi bir azabı size göndermezdi"(63
Ne ilginçtir ki Cengiz Han bundan sonra onlardan şehirdeki
güvenilir din adamları ve diğer ulu ve faziletli kimseleri
sormuş, onlardan ganimet olarak alman malları iâde ettiği
gibi, ayrıca onları her türlü vergiden de muaf kılmıştır(64).
Hadislerin Ortaya Koyduğu Büyük Gerçek;
Buraya kadar yaptığımız bu açıklamalar bize göre sı
radan olaylar değildir. Bunlar bir manada Hz. Peygamberin
asırlarca önce, belki Moğol kavmi henüz tarihin derinlikle
rinde yaşadıkları ve hiçbir mana ifâde etmedikleri bir devir
lerde ve altı asır önce haber verdiği bedbaht olaylardır. Zira;
Hz. Peygamber kendi nübüvvet yıllarında Orta Asyanm ge
leceğine bakmış, bu toz ve duman bulutu halinde ilerleyen
62Ebû'l-Gazi, s. 243, Cüveyni, I, s. 157, Krş. Barthold, W., a.g.e., s. 505.
63Cüveyni, I, s. 157, Barthold, W., a.g.e., s. 505.
64Cüveyni, I, s. 157.
53. Moğol Ordularını görmüş, bu dehşet verici olayları bir film
şeridi gibi seyretmiş ve bundan büyük bir endişeye kapıl
mıştır. Hatta O, bu hususta duyduğu derin üzüntüleri, ya
nındakilere birçok defalar paylaşmaya çalışmış ve şöyle bu
yurmuştur:
jâ »u& oaUJt :<Jlâ(.£,j) aaU oe CP"
5L*aL« (jjjJ JlajJI İ «-vUj tSjâfl 4-oA» :Â*yi »İ4 yİ
"Abdullah b. Amr b. El-Âs (r.a.) den rivayet edildiğine gö
re; Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurmuşlardır ki; "İnsanların başı
na kan gövdeyi götüren beş büyük harp gelecektir. Bunların
ikisi geçmiş milletlere, üçü ise bu ümmetin başına gelecektir
ki onlar, şunlardır: Bunlar (Moğol) Türklerinin yaptığı kanlı
harpler, Rumların yaptığı (Malazgirt) kanlı harpler ve asıl
Deccal'ın yaptığı kanlı harplerdir//(65).
Yine Hz. Peygamber bu Moğol harpleri konusunda
söyledi birçok hadislerin bir diğerinde şöyle buyurmuşlar
dır:
Y) “UtY :Jj İj (p*^) 6-* (•£.•->) ^ Hrtj D6,1'
)jj j»»j lljij tllfji iîil d>-»j W tk î *>>'
".liüâll j j S
"Zeynep b. Cahş (r.a.) dan rivayet edildiğine göre Hz. Pey
gamber bir defasında onun evinde uykusundan uyanmış ve müba
rek yüzü kızarmış olduğu halde telaşla şöyle diyordu:
"Allahtan başka ilâh yoktur. Yaklaşıp gelen (ve kan
gövdeyi götürecek olan büyük harplerden) vay şu Arapların
haline!" Ben Ona;
54. "Ey Allah'ın Rasülü aramızda bunca iyi kullar varken
biz böyle telçf olup gidecekmiyiz? Dedim. O da;
"Evet kötülükler diz boyuna ulaştığı zaman!" buyur
muşlardır"(66).
Bunlar; bir manada Hz. Peygamber'in İlâhi risâletinin
bütün insanlığı kuşattığı ve Onun verdiği mesajların kıyamete ka
dar geçerli olduğunu beyan eden hadislerdir. Bunlar Onun, "Hak-
Peygamber" olduğunun en büyük mucizelerdir. Bunları bir yü
ce imanın dışında, akıl ve aklî ilimlerle izah etmemiz mümkün de
ğildir. Evet daha sonra cereyan eden olaylar Hz. Peygamberi bü
tünüyle doğrulamış ve onun "Nübüvveti" ni tastik etmiştir.
Yukarda da ifade edildiği gibi tarih tünelinin karanlık
koridorlarında dolaşıp duran ve hiçte beklenmedik bir za
manda ortaya çıkan bu yarı göçebe Moğollar, bu çekik göz
lü, tunç yüzlü insanlar ve onların yaptığı kan gövdeyi götü
ren harpler Orta Asya ve onun kültür ve medeniyet merkezi
olan büyük şehirlerini, sanki İlâhi bir tufan bir kasırga felâ
keti gibi tahrip etmiş, maddi değerler yanı sıra yüzbinlerce
insanın hayatına mal olmuştu. Bu şehirlerde eskilerin tabiri
ile çoğu kere "taş üstünde taş ve omuz üstünde baş" kalma
mıştı. Bunun yanısıra büyük ilim ve din adamları ve dini bü
tün dah,a bir çok Müslümanlar, hatta sanat erbabı ya telef
edilmiş veya sıradan bir esir olarak başka yerlere sürülmüş
lerdir. Moğol istilasını takib eden yılarda büyük şehir ve ka
sabalar sanki, yerlerin alünı üstüne getiren olağan dışı bir
deprem felâketine maruz kalmışcasma bir enkaz yığını hâli
66Sahih-i Müslim’in Tercüme ve Şerhi, XI, s. 297, el-Buhari, IX, s. 40.
55. ne gelmişti(67). Bunlar Hz. Peygamberi asırlarca önce telaşa
düşüren ve büyük endişelere sevk eden dehşet dolu olaylar
dı.
Mahmud Yalvaç Cengiz Hantn Hizmetinde;
Mâmâfih Cengiz Han, bir kan ve ateş kasırgası olan
meşhur "Batı seferini" tamamladıktan sonra kendi zama
nında fethetmiş olduğu bu geniş ülkelerdeki şehirlerin ida
resini Mahmud Yalvaç ve onun dirâyetli oğlu Mesud Yal-
vaç'a bırakmıştır. Mahmud Yalvaç'a gelince; aslen Harzemli,
asil, dini bütün köklü bir Türk ailesinden geliyordu. Herkes
gibi oda "Hanefi" mezhebinden idi. Mahmud Yalvaç öncele
ri Harzemşah'm, yanında bulunmuş ve devlet idâresinde iti
barlı bir kimse olmuştur. Daha sonra oğlu Mesud'la birlikte
Cengiz Hanin hizmetine girmişlerdir.
Mahmud, Cengiz Han'ın Harzem Sultanı Muham-
med’e gönderdiği elçilik heyetinde de bulunmuş ve başarılı
hizmetler yapmıştır (1218)(68). Cengiz Han, büyük Asya sefe
rini tamamladıktan sonra Yalvaç Beyin yıldızı daha da par
lamış ve onu bütün kuzey Çini temsil etmek üzere Pekin
"Umumî Valisi” tayin etmiştir. O bundan böyle "Sahib-i
Memâlik-i Çin” unvanı ile anılacaktı. Çin'in başta vergi işleri
olmak üzere, emniyet ve huzurundan bu Türk beyi sorumlu
idi. O bu yüce görevinde 1254 yılma kadar kalmış(69) ve İs
lâmiyet'in hayrına birçok güzel işler yapmıştır.
67 Geniş bilgi için bkz. Howorth, H. History of the Mongols, London, 1876,
I, p. 80, 81-159, Yakubovskiy, A., a.g.e., s. 34.
68 Öztuna, Y., İslâm Devletleri, Ankara, 1989,1, s. 634.
69Ögel, B., Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul, 1988, s. 519.
56. Mahmut Yalvaç çok değerli ve devlet idâresinde iyi
yetişmiş oğlu Mesud ise; Buhara, Semerkant, Hoten, Kaşgar
gibi eski Karahanlı ülkelerine umumi vali olarak atanmıştır.
Reşidü'd-Dinin verdiği bilgiye göre Mesud Bey, Uyguris-
tandan Harzem'e kadar olan yerlerin, yalnız Müslümanlar
değil, bütün yerleşik halkın idârî sorumluluğunu üstlenmiş-
ti<70>. Çünkü Mahmud Yalvaç ile Oğlu Mesut bey, bu iki de
ğerli kişi; şehir ve şehirlilerin idaresinden en iyi anlayan kişi
ler idi*71'.
Mesut Beyin, Moğolların Buhara, Semerkant vs. gibi
kötü bir enkaz yığını hâline getirdikleri bütün Aşağı Türkis
tan şehirlerine umumî vali olarak atanması şüphesiz, İslâm
dininin tekrar gelişmesi ve eski ihtişam ve ululuğuna ka
vuşması yolunda çok hayırlı bir adım olmuştur. Mesud Bey
ve ondan sonra oğulları böyle önemli makamlarda Moğollar
devrinde önemli görevler yapmışlardır ki, bundan sonraki
sayfalarda onların İslâmın hayrına olan bu hizmetleri üze
rinde öylesine çok daha ayrıntılı bir şekilde durulacaktır*72'.
Cengiz Han Yeni Manevi Arayış İçinde;
Cengiz Han; hayaü at üstünde ve ülkeler fethetmekle
geçen bu mücadele adamı, yaşı ilerledikçe "ölümsüzlük" sır
rına nasıl erebileceğini düşünüyordu. O, "Batı seferi" sıra
sında Çin'den kalkıp gelen ve Hindikuş'a seyahat eden, aym
zamanda Tao dinine bağlı gerçekten dindar Çinli rahip Kui-
Çang-Çun’la karşılaştı. Onu yanına aldı. Onun "ebedi saadet
ve mutluluğa" ulaşma yolundaki birçok "vazlarını" dinledi.
7(1Barthold, W., Türkistan, s. 587.
71 Ögel, B., a.g.e., s. 519-520.
72Öztuna, Y., a.g.e., I, s. 634.
57. Şimdi ondan ölümsüzlüğün sırlarım öğrenmek istiyordu.
Fakat bu mümkün değildi. Zira "her canlı, şanı, şöhreti, du
rumu ve mevkii ne olursa olsun mutlaka ölümün acı tadını
tadacaktı"(73). Bu bakımdan Çinli rahip ona;
"Hayatı muhafaza etmenin çaresi vardır. Neylersiniz
ki ölümsüzlüğe (ebediliğe) kavuşmanın çaresi yoktur" ceva
bını vermişti. Çinli rahibin bu acı sözleri Cengiz Han'm hiçte
hoşuna gitmemiş ama, O yine de bu rahibe olan teveccüh ve
iltifatını azaltmamış ve onun çok samimi bir dille yaptığı vaz
ve irşadlarını büyük seanslar halinde hemde büyük bir saygı
ile dinlemeye devam etmiştir*74).
Yine O; bu günkü Afganistanda kendisini ziyâret eden
değerli İslâm âlimi Kâdî Vahîdü’d-Din Füşancî'ye "Madem
Peygamberimiz Muhammed herşeyi önceden biliyordu di
yorsunuz, o halde benim zuhur edeceğim hakkında ne demiş
tir?" diye sormuştur. Kâdî Fuşanci Ona Hz. Peygamber'in;
"Türkler size dokunmadıkça (sakın olaki) sizde Türklere do
kunmayınız!"^ meâlindeki hadisini söylemiş ve bundan
Hz. Peygamberin, Cengiz Han'ı kastettiğini bildirmiştir*76).
Cengiz Han bundan çok büyük bir haz duymuş ve kendisi
nin Türk sayılmasına bir kere daha sevinmişti*77).
Evet Cengiz Han; Türk Moğol Kabilelerini keskin
kılınç ve çelik irâdesiyle devlet kuran bir güç haline getiren
bu yeni Stepler Fatihi "Doğu", "Batı", "Kuzey" ve "Güney"
73 Kuran-ı Kerim; el-Ankebut, 58.
74Rason, L., a.g.e., s. 179, Barthold, W., İA., III, s. 97.
75 Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z„ Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler,
I, s.
76Cüzcânî, Tabakat, nşr. Nassau, Lees, s. 353.
77Togan, Z.V., Giriş, s. 69.
58. cihetlerine yaptığı seferlerle bütün dünyayı ayağa kaldıran
Büyük Cihangir; en sonunda Tankut ve Kuzey Çin seferine
çıktığı bir sırada ve 72 yaşında her canlı gibi ölümün acı ta
dını tatmış (Ağustos, 1227) ve cesedi Kerülen nehri civarın
daki Bu Han Haldun dağlarının karlı yamaçlarına defnedil-
miştir(78). Artık Cengiz Han bir ömür boyu aradığı "Ölüm
süzlük Sımna" böylece ulaşmış bulunuyordu. Cengiz Han
kaynaklarda da belirtildiği gibi; uzun boylu, geniş alınlı,
uzun sakallı idi. Sağlam iyi bünyeli, cüsseli bir kimse idi.
Kedi gibi gözleri vardı. Gözlerinin rengi yeşil ve elâ idi. Saç
ları seyrekleşmiş ve çoktan ağarmıştı
Cengiz Han'ın Büyük Okyanustan başlayarak Kara
deniz sahilleri, Kafkasya, Aşağı Türkistan ve Sibirya sınırla
rı da dahil çok geniş bir coğrafî mekâna yayılan bu geniş
step imparatorluğunun idâresini kendi sağlığında Çoci, Ça
ğatay, Ögedey ve Tluy gibi devlet idâresinde pişmiş ve aynı
zamanda her biri iyi bir komutan olan bu dört oğluna bı
rakmış ve kendisi "Hanlar Hanı" yani en büyük "Kağan"
olarak İç Moğolistanda kalmıştı. İmparatorluğun dört bir
yanındaki Moğol Hanları, aşiret beyleri ve bütün Moğol
aristokratları, adı, şanı, ülkesi ve sosyal ünvan ve dini lâkabı
ne olursa olsun bu büyük Moğol Kağanına bağlı olacak ve
onun buyruğuna göre hareket edecekti.
Büyük Moğol "Kağanları" ise, imparatorluğun dört bir
yanından gelen Moğol hanları, aşiret beyleri ve bütün Mo
ğol aristokratlarının katıldığı büyük "Kurultay" üyeleri ta
78Geniş bilgi için bkz. Spuler, B., a.g.e., s. 43, Gregory, Abu'l-Farac Tarihi,
II, s. 552, Togan, Z.V., Giriş, s. 62, Mc. Nill, W.H„ The Rise of the West,
London, 1965, p. 542.
79Cüzcani, Tabakat, Trudy, IV, s. 217, Barthold, W., Türkistan, s. 561.
59. rafından seçilecekti. Cengiz Hanın vefatından sonra işte bu
yeni dönem yani büyük "Kağanlar dönemi de başlamış olu
yordu (1227-1368). İşte bundan sonraki sayfalarda yeni bir
kapı açılacak ve Cengiz Handan sonra gelen ve yaklaşık iki
asır süren bu büyük "Kağanlar" devrinde İç Moğolistan ve
Çinde İslâm dininin yayılışı ve onların hayatındaki yeri üze
rinde sistemli bir şekilde durulacak ve konu bütün yönleri
ile ele alınacaktır.
60.
61. ÖGEDEY HAN VE MÜSLÜMANLARIN
YENİ HUZUR DEVRİ
Ögedey Han'ın Büyük Kağan Olarak İlân Edilmesi;
Büyük Moğol Fatihi Cengiz Han’ın ölümünden sonra
onun yerine üçüncü oğlu Ögedey, büyük Moğol Kurultayı
tarafından "Hanlar Hanı" veya "Büyük Kağan” ilân edilmiş
tir (1229-1241)(80). Artık Cengiz Han’ın, kan damlayan
kılmanın ucuyla sınırlarını çizmiş olduğu Türk Moğol cihan
imparatorluğunu bundan böyle Ögedey idâre edecek ve her
biri ayrı bir ülkenin "Hani' olan Cengiz Han'ın oğulları ve
bütün diğer Moğol beyleri onun huzurunda diz çöküp baş
eğeceklerdi.
Ögedey Han; "Kağanlık" makamına geldikten sonra
yaptığı en önemli icraatlarından biri tarihin hemen her dev
rinde Türklüğün öz yurdu olan Karakurum şehrini bu büyük
cihan imparatorluğunun yeni "Başkenti" olarak ilân etmesi
olmuştur. O bundan sonra Çin ve Müslüman ülkelerden ge
len sanatkârların yardımı ile(81) yeni başkente birçok süslü
binalar muhteşem saraylar yaptırmış, daha sonra şehrin et
rafını büyük surlarla çevirmiş ve burası güze) bir Türk-
Moğol şehri olmuştur(82). Zâten yukarı Orhon bölgesinde ku
rulan ve önemli Türk yerleşim birimlerinden biri olan bu şe
80Öztuna, Y., I, s. 258, Ebû'l-Gazi, s. 272, Cüveyni, I, s. 212.
81Cüveyni, I, s. 257.
82 Barthold, W., Türkistan, s. 568, Öztuna, Y., I, s. 528, Grousset, R., a.g.e.,
s. 250.
62. hir; eski çağlardan itibaren Hutılar ve Orta Çağlarda ise bü
yük Gök-Türk İmparatorluğunun başkenti olmuştu.
Cüveyni'nin de ifade ettiği gibi; "Kazanctmn bolluğu ve
aranılan şeylerin fazlasıyla bulunması yüzünden Kara-
kuruma akın akın göçler başladı. Orası kısa sürede büyük,
kalabalık güzel bir şehir oldu"(83). Şehrin bu yeni nüfusunun
çok önemli bir bölümü de şüphesiz Müslüman Türklerden
oluşuyordu.
Ögedey Hanla Başlayan Yeni Huzur Devri;
Öğeday Han'ın Kağanlık tahtına oturması ile Türk
Moğol İmparatorluğunun geniş hudutları içinde yeni bir
emniyet ve huzur dönemi de başlamış oluyordu. Büyük Ka
ğan'm bu yönde gösterdiği azim ve kararlılık ve şahsına olan
itimattan kaynaklanan güvenle, koca imparatorluk bir istik
rar ve huzur ülkesi haline gelmişti. Nitekim çağdaş Moğol
tarihçilerinden biri ve aynı zamanda koyu bir Müslüman
olan Cüveyni Ögedey Handan övgü ile bahsetmiş ve şöyle
demiştir; "Yüce Tann, Kağanlık yüzüğünü onun devletli
parmağına takınca, adâletin ve cömertliğin sesi kulaklara
küpe yaptığı iyilikler ve hayırlı işler herkesin kolunda bile
zik oldu. Sarayı âlimlerin sığınağı ve huzuru, bütün insanla
rın baş vurduğu bir yer haline geldi. Yönetimi sırasında
dünya huzura kavuştu”(M).
Mamafih Ögedey Han'ın bundan sonraki uygulama
ve icraatları konumuz açısından değerlendirildiğinde, Müs
lüman tarihçi Cüveyni'nin, bu tespitlerinde, çok haklı oldu
ğu görülmektedir. Zira büyük Moğol Kağanı daha tahta
83Cüveyni, I, s. 257.
63. oturduğu ilk günlerde umumi bir af ilân etmiş ve bundan
böyle herkese adâlet ve iyilik üzere davranacağım beyan
ederek şöyle demiştir;
"Tahta geçmişimize kadar işlenmiş suçların tamamını
affedip yok saydık. Bundan böyle yasalara, örf ve âdetlere
karşı gelen kimse işlediği suçun karşılığı olan cezayı mutla
ka görecektir"(85).
Gerçekte Öğedey Hanla birlikte, Türk Moğol yurtla
rında ve Müslüman Türkler için yeni bir huzur dönemi de
başlamış oluyordu. Zira bu büyük Moğol Kağanı, Cengiz
Han ve hele hele Çağatay Han'ın, "Moğol Yasalarını" uygu
lamadan doğan büyük sıkıntılar, daha açık bir ifâde ile Müs
lümanların kasaplık hayvanları boğazlayarak kesmeleri, on
ların akar suda abdest almaları ve namaz kılmalarını yasak
layan emirlerinin karşısma dikilmiş ve bu sâyede Müslü-
manlar onun devrinde rahat bir nefes almışlardır<86). İslâm
Tarihçileri Ögedey Han'ın Müslümanlara karşı bu olumlu
tutum ve davranışlarını hayırla yâd etmişler, onun İslâm di
nini diğer dinlerden üstün saydığı ve hele hele Müslümanla
rı Çin ve Uygurlar gibi rakiplerine karşı himaye ettiğini vur
gulamışlardır. Nitekim Cüveyni'ni kaydettiğine göre;
"Bir Müslüman Türkün evini gizlice gözetleyen ve onu
şeriatin icaplarına göre Kurban kestiği için yaka-paça kendi
huzuruna getirerek ihbarda bulunan bir Kıpçak’a Ögedey
Han fena halde kızmış ve "Bizim yasaklarımıza bir derviş
uymuş ve bir Türk uymamış" diyerek Müslümanın canını
bağışlamış ve bu kötü huylu, üstelik başkasının evini gizlice
85Cüveyni, I, s. 219.
86D' Ohsson, C., Histoire des Mongols,, II, s. 85.
64. gözetleyen bu kimseyi ise "ecel celladı"nın eline telim etmiş
tir"^ .
Ögedey Hanın Müslümanlara Himaye Etmesi;
Buna benzer bir başka uygulama ise Ögedey Han’ın;
kişilerin din ve vicdan hürriyetine ne kadar değer verdiğini
göstermektedir. Cüveyniye göre;
"Putperest bir Uygur beyi, tanıdığı ve borç verdiği bir
Müslüman, daha sonra borcunu ödeyemediği için ona dininden
dönüp zorla putperest (Budist) olması, aksi takdirde çarşı ortasın
da yüz sopa vurup cezalandıracağını söylemiş ve eziyetler etmeye
başlamıştı. Hanlar Hanı bu zavallı Müslümanın şikâyeti üzerine
iki tarafı dinlemiş ve söz konusu Uygur Beyine Pazar yerinde yüz
sopa vurulması, ayrıca karısıyla evini bu Müslümana vermesi, ay
rıca 100 baliş para cezası ödemesine hükmetmişti ki bu çok ağır bir
para cezası id z " <88).
Tıpkı bunun gibi Ögedey Han, Müslümanların aley
hine olan "Cengiz Yasaları"mn uygulanmasında da onlara
çok büyük bir tolerans göstermiştir. Bir defasında Çağatay
Hanla avdan dönerken bir Müslümamn akarsuya girdiğini
yani abdest aldığını görmüşlerdi. Çağatay Han, bu
Müslümamn derhal öldürülmesini istiyordu. Çünkü Moğol
inancına göre; insanların akar suya girmeleri, onu kirletme
leri çok büyük günah sayılırdı. Böyle yapanlara Tanrı, öfke
sinden dolayı şimşekler çaktırır ve onların nerede ise gözle
rini kör edecek yıldırımlar düşürürdü. Oysa Ögedey Han
böyle yapmamış, önce suya bir kese gümüş bıraktırmış ve
sonra Müslümamn;
87Cüveyni, I, s. 232.
88Cüveyni, I, s. 246.
65. "-Ben geliri az, ailesi ise kalabalık olan bir adamım.
Bütün sermayem bu "keseden" ibarettir. Bu yüzden onu çı
karmak için bu cüreti gösterip suya girdim" yolunda bir ifa
de vermesini tenbih etmiş ve sonunda onu, Çağatay Han
karşısında beraat ettirmiştir. Ayrıca Ögedey Han, ona on ke
se gümüş daha vermiş ve bundan sonra böyle bir şey yap
mamasını söylemiştir*89*.
Ögedey Han bir başka günde Müslümanların top
lumda hor ve hakir gösterenlerin karşısına çıkmış ve onları
çok ağır bir dille suçlamıştır. Şöyle ki Çin'den halkı güldüre
cek orta oyuncuları gelmiş ve onlar oyun sırasında beline
kadar sakalı beyaza boyanmış, kafasında ise kocaman bir sa
rık olan bir adamı atın kuyruğuna bağlamışlar onu hakir bir
şekilde sürükledikleri gibi bazı el ve kol hareketleri yapmak-*
tan da geri kalmıyorlardı. Ögedey Han bir Müslümamn bu
şekilde tahkir edilmesine daha fazla dayanamamış ve onlara
sert bir dille,
"Müslümanların en fakirinin bile bir kaç Çinli kölesi
vardır. Halbuki Çinlilerin beylerinin bile bir tek Müslüman
kölesi yoktur. Cengiz Han yasalarına göre bir Müslümamn
diyeti (kan borcu) kırk kese altın, oysa bir Çinlinin diyeti
sadece bir eşektir. Onların lehine bu kadar büyük delil var
ken bir Müslümanı niçin böyle küçük düşürüyorsunuz" de
miş ve onların şehirden def olup gitmelerini emretmiştir*90*.
Mâmâfih Ögedey Han'm İslâm dini ve Müslümanlara
karşı gösterdiği bu hoş görülü davranışları sayesinde, Müs
lümanlar büyük ölçüde nefes aldığı gibi, İslâm dini yeni
89Cüveyni, I, s. 232.
90Cüveyni, I, s. 233.