2. Yeme Alışkanlıklarımız
Aslında yeme alışkanlıklarımız
kişiye özeldir. Herkesin DNA’sı ve
RNA’sı farklı olduğu için, bazı
insanlar az az ve sık sık yedikleri
zaman kilo verir ve daha rahat
hissederler fakat bazı insanlarında
yağ yakması için günde sadece 2
öğün yemek yemeleri gerekir.
Bakın, İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Metabolizma ve Beslenme Bilim
Dalı Öğretim Üyesi Prof. Ahmet
Aydın bu konuyla ilgili ne diyor…
3. Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Aydın hocamız da, birçok beslenme uzmanının tersine
sık aralıklarla değil, günde 2 öğün yemek yemeyi öneriyor.
“Yağların yakılması için vücudun uzun açlık süresine ihtiyacı var,” diyor.
Çok sık yerseniz vücudunuz daha fazla insülin hormonu salgılayarak yağları
depolar!
Asıl tehlike yağ fazlalığı değil, karbonhidrat (şeker) fazlalığı diyorsunuz…
Evet. Bugünkü genlerimiz neredeyse 40 bin yıl önceki atalarımızın genleri gibi
çalışıyor.
Bu genler beyaz un ve şekerli gıdalara alışkın değil.
Hâlbuki son 1-2 yüzyıldan beri un ve şekerli gıdalar, tatlılar, unlu mamuller, pilav,
makarna ve gazlı içecekleri aşırı miktarda tüketiyoruz.
4. Beyaz un ve şeker, bağırsaktan çok hızlı emilip kana geçiyor.
Artan kan şekerini düzenlemek için de vücudumuz çok hızlı insülin salgılıyor.
Buna bağlı olarak kan şekeri hızla düşüyor.
Fakat insülin bu hıza ayak uyduramıyor. Bu yüzden kanda normalden daha uzun
süre yüksek kalıyor.
Fazla insülinin ne gibi zararları var?
Beyaz unu ve diğer hızlı emilen şekerli yiyecekleri hızla yağa çeviren bir makine
gibi düşünün.
Üstelik insülin depolanan yağın kullanılmasına da izin vermiyor.
Bu durumda insanlarda şişmanlık, kronik yorgunluk, huzursuzluk, baş ağrısı gibi
ciddi sorunlar ortaya çıkıyor.
5. Devamlı kalori hesabı yaparak diyet yapmak doğru mu?
Hayır, çünkü bu diyetlerin başarıya ulaşma şansı çok düşük.
Şişmanların vücut yağlarını yakmaları için insülinlerinin düşük olması gerekiyor.
Bu nedenle hızlı emilen şekerleri (un, şeker, meşrubat) diyetlerinden
çıkarmazlarsa zayıflayamazlar.
Şöyle özetleyeyim:
Yağı depolayan hormonun adı ne?
İnsülin.
Peki, insülini yükselten ana sebep ne?
Şekerler.
Yani şeker insülini artır, insülin ise yağı depolar.
Diyetteki yağ ise insülini artırmaz.
Bu durumda diyette yağ mutlaka bulunmalı mı?
Kesinlikle.
Hâlbuki birçok zayıflama diyetinin ortak özelliği diyetteki yağ miktarının düşük
tutulmasıdır.
6. Tabii ki yağ az olduğu için şekerler otomatik olarak daha yüksek oranda oluyor. Fazla
şeker de insülini artırarak yağ depolanmasını artırıyor.
Diyet yapıp kısa süre verilen kilolar neden geri alınır?
Diyetisyenlerin birçoğu insan fizyolojisine dikkat etmiyor.
Aç bırakarak insanları zayıflatacaklarını sanıyorlar.
Eski klasik yöntemler hâlâ devam ediyor. Bir kibrit kutusu yağsız beyaz peynirle 150
kiloluk bir insanı doyuracaklarını sanıyorlar.
Devamlı açlık çeken biri, ortamda yiyecek varsa buna bir dayanır, iki dayanır.
Sonunda beklenen olur.
İlk fırsatta fazlasıyla yemeğe başlar.
Taş Devri diyetiyle nasıl kilo veriliyor?
Bir diyette kalori hesabı yapılıyorsa iş bitmiş demektir.
7. Uzun dönemde başarılı olması da mümkün olmaz.
Bir kibrit kutusu beyaz peynir, 3 zeytin, bir ince dilim ekmek ve 1 domatesle 140
kiloluk insan nasıl doyar?
Sorarım size…
Oysa kalori saymadan doyuncaya kadar yemek yiyip hem zayıflayabilirsiniz hem de
daha sağlıklı olursunuz.
Taş Devri diyeti insülin direncini azaltarak kilo verdirir.
Un ve şekeri bu kadar çok aldığımızda vücudumuz, “Önümüz kış, besinler
kısıtlanacak, şekeri ne kadar yağa çevirirsem, kışın onları o kadar kullanırım,” diye
düşünüyor.
İşin tuhafı biz kışın da aynı miktarda şekerli yiyecekleri bulduğumuz için
depoladığımız yağları kullanamıyoruz.
8. Çünkü insülin dediğimiz hormon çok fazla yükseliyor ve açlık sırasında da
düşmüyor. Düşmeyince de yağlar harekete geçemiyor.
Yağ depolamak şişmanlık dışında ne tür sorunlara neden oluyor?
Yağ önce karaciğerde sonra karın içinde toplanmaya başlıyor.
Başta damarlarımız olmak üzere vücudumuzda yaygın mikropsu bir iltihap
oluşuyor. Tüm dokularımız yıpranıyor. Vücut yıpranmayı bir şekilde tamir etmeye
çalışıyor.
Bu da düzgün bir tamirat olmuyor. Sonuçta damarlarımız sertleşmeye başlıyor.
Kalp damar hastalığı, tansiyon sorunu ortaya çıkıyor.
Vücudun her yanında ağrılar oluyor. Bu kişilere ağrıyı dindirmek için sürekli
romatizmal ilaçlar veriliyor.
Ama bunlar bataklığı kurutmuyor. Üstüne üstlük bir sürü yan etki yaratıyorlar.
9. Gençliğe baktığımızda durum daha da vahim.
Yaşlılar en azından gençliklerinde iyi beslenmiş oluyor.
Aslında şişmanlığa bağlı ortaya çıkan hastalıklar şu an çocuklarda görülmeye
başladı. 10 yıl önce böyle bir şey çok nadiren görülürdü.
Zamanımızda, kemik erimeleri, kalp damar hastalıkları ve romatizmal
hastalıklarda muazzam bir patlama var.
Meyvelere gelince…
Aslında meyveyi yemek yasak değil ama zayıflamak isteyenlerin kavun, karpuz,
incir gibi çok şekerli yiyecekleri ciddi şekilde azaltması lazım.
Çünkü meyvede fruktoz dediğimiz bir şeker var.
Fruktoz en fazla şişmanlatan şeker.
10. Fruktoz aynı zamanda mısır şurubunda da bulunuyor. Mısır şurubu belki de şişmanlığın bir
numaralı sebebi.
Şekerden ucuz olduğu için çok kullanılıyor.
Çok tatlı olduğu için daha fazla tüketiliyor.
Mısır şurubu bir de çok hızlı emiliyor.
Meyvedeki fruktoz o kadar hızlı emilmiyor.
Maalesef, mısır şurubu bugün neredeyse tüm hazır gıdaların içine konuluyor.
Günde kaç öğün beslenelim?
Yaygın düşünceye göre; kahvaltı kuvvetli, akşam yemeği hafif olmalı.
Ancak geçmişe baktığınızda, hem Osmanlı’da hem Avrupa’da 100 yıl öncesine kadar kahvaltı
yoktu.
Öğlene doğru birinci öğün yenilirdi.
Akşam çok geç olmadan da ikinci ana yemek yenirdi.
Böylece akşam yemeğiyle ertesi günkü yemek arasında 15-16 saatlik boş bir vakit olurdu.
11. Böyle uzun bir süreyi yemek yemeden geçirmek çok önemli.
Çünkü vücut bu sırada artık sindirimle uğraşmıyor, kendini tamir etmeye
çalışıyor.
Aslında birçok beslenme uzmanının önerdiği gibi çok sık büyük öğün yemek
faydalı bir şey değil. Mutlaka öğünlerin arasının açılması lazım.
Ancak 2 saatte 1, örneğin çeyrek elma, 2 ceviz, 10 adet badem veya fındık gibi
minik atıştırmalıklar olabilir.
Önce ana öğünleri 3’e, sonra da 2’ye indirmek lazım.
Böylece vücut hem kendini tamir edecek hem de açlık sürecinde yağlar
yakılacak.
12. ÇOK SU TÜKETMEK
Herkes genç görünmek ve mümkün
olduğu kadar uzun yaşamak ister.
Bunun için çeşitli mucize reçeteler
uyguluyor, diyetler yapıyor ve pahalı
kozmetikler alıyoruz.
Ancak bu çabalar sadece
yaşlanmamıza direnme yollarıdır.
Yaşlanma konusundaki en etkili
etmenlerden biri içtiğimiz ve
yemeklerimizi yapmak için
kullandığımız sudur.
Bedenimizdeki hücrelerin, kan dâhil
olmak üzere yüzde 70’i sudan oluşur,
beynimizin de yüzde 90’ı sudur.
13. İşte su var ya su, tam bir şifa kaynağıdır ve bol su içen kişi ömür boyu ilaçsız
yaşayabilir.
Çünkü hiçbir şey su olmadan olmaz.
Su tam bir temel enerji kaynağıdır.
Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlar ve DNA hasarını önler.
Gelin isterseniz su içmek için nedenlerimizi sıralayalım:
-Bağışıklık sistemimizin merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser dâhil olmak
üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
-Bütün besinlerin, vitaminlerin ve minerallerin temel çözücüsüdür, besinleri
parçalara ayırır sindirimlerinde ve son metabolik aşamalarında görev yapar.
14. -Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda
aktarır.
-Su besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır ve bütün ögelerin vücuda
taşınmasına yardımcı olur.
-Akciğerlerde oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
-Hücrelere oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
-Vücudumuzdaki zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere
taşır.
-Eklem boşluklarında yağlayıcı maddedir, sırt ağrılarının oluşumunu önler.
-Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
-Kalp krizi ve felce karşı korur.
-Kalp ve beyin damarlarındaki pıhtılaşmayı önler.
15. -Düşünme başta olmak üzere, tüm beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel
enerji verir.
-Seratonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
-Stres gerginlik ve depresyondan korunmanıza yardımcı olur.
-Yorgunluğu giderir.
-Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin giderilmesinde yardımcı olur.
-Glokomdan korur.
-Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun
önlenmesine yardımcı olur.
-Dehidrasyon, yani vücutta su kaybı, doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer,
beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar, su ise bunların hepsini
temizler.
16. -Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur.
-Alzheimer, multipl skleroz, parkinson gibi hastalıkların riskini azaltır.
-Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesinde yardımcı olur.
Hiçbir şey insan sağlığı açısından temiz sudan daha önemli değildir. Esasında su en
temel yapı taşımızdır.
İnsan için en doğal içecek su, ondan sonra da doğal olarak sıkılmış meyve sularıdır.
Ancak bunların sıkıldıktan sonra en fazla yarım saat içinde tüketilmesi gerekir.
Sanayi ürünü olan içecekler raf ömrü uzun olsun diye katkı maddeleriyle muhafaza
edildiği için, ne kadar şık ve zarif ambalajlarda sunulursa sunulsun, sağlığa
zararlıdır.
Yani demem o ki “su hayattır” ve sağlıklı ve uzun yaşamın yegâne sebebidir.