SlideShare a Scribd company logo
1 of 60
Download to read offline
DÜNYA KLASKLER DZS: 90
KONUAN KAFTAN
Bu kitabn hazrlanmasnda, MEB Macar Klasikleri dizisinde yaynlanan birinci basks temel alnm ve çeviri dili
günümüz Türkçe’sine uyarlanmtr.


Yayna hazrlayan: Egemen Berköz
Dizgi: Yeni Gün Haber Ajans Basn ve Yaynclk A..
Bask: Çada Matbaaclk Yaynclk Ltd. ti.
Mart 2000


KALMAN MKSZATH


KONUAN KAFTAN
(A Beszelö Köntös)


Macarcadan çeviren:
Sadrettin Karatay


75. yl cokusuyla...


Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aama, insan varlnn en somut anlatm olan sanat yaptlarnn
benimsenmesidir. Sanat dallar içinde edebiyat, bu anlatmn düünce öeleri en zengin olandr. Bunun içindir ki
bir ulusun, dier uluslarn edebiyatlarn kendi dilinde, daha dorusu kendi düüncesinde yinelemesi; zekâ ve
anlama gücünü o yaptlar orannda artrmas, canlandrmas ve yeniden yaratmas demektir. te çeviri etkinliini,
biz, bu bakmdan önemli ve uygarlk davamz için etkili saymaktayz. Zekâsnn her yüzünü bu türlü yaptlarn
her türlüsüne döndürebilmi uluslarda düüncenin en silinmez arac olan yaz ve onun mimarisi demek olan
edebiyatn, bütün kitlenin ruhuna kadar ileyen ve sinen bir etkisi vardr. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde
ayn olmas, zamanda ve mekânda bütün snrlar delip aacak bir salamlk ve yaygnl gösterir. Hangi ulusun
kitapl bu yönde zenginse o ulus, uygarlk dünyasnda daha yüksek bir düünce düzeyinde demektir. Bu
bakmdan çeviri etkinliini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genilemesine, ilerlemesine hizmet
etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydnlarna ükran duyuyorum. Onlarn çabalaryla be
yl içinde, hiç deilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel giriimlerin çabas ve yine devletin yardmyla, onun dört be
kat büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplmz olacaktr. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edecei
büyük yarar düünüp de imdiden çeviri etkinliine yakn ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde
deildir. 23 Haziran 1941.
Milli Eitim Bakan
Hasan Âli Yücel
dizi izle
SUNU
Cumhuriyet'le balayan Türk Aydnlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücel öncülüünde
dilimize çevrilmesinin, kukusuz önemli pay vardr.
Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. ylnda, bu etkinlii yineleyerek, Türk okuruna bir
"Aydnlanma Kitapl'' kazandrmak istedik.
Bu çerçevede, 1940'l yllardan balayarak Milli Eitim Bakanl'nca yaynlanan dünya klasiklerini okurlarmza
sunmaya baladk.
Büyük ilgi gören bu etkinlii Milli Eitim Bakanl'nca yaynlanmam -ancak Aydnlanma Devrimi yarda
kalmasayd yaynlanacana kesinlikle inandmz- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz.
Cumhuriyet
dizi film izle
ÖNSÖZ


K. Mikszath, Avusturya - Macaristan mparatorluu içinde en mutlu yllarn yaayan, Tuna boyundaki
kuruluunun 1.000. yldönümünü kutlayan Macaristan'n yazardr. Macar yurdunun bu, görünüte o kadar mutlu
çann bütün yüze gülen yaam, "gentry" tabakasnn babayani yönetimi XX. yüzyln Macar veya yabanc
kuaklarna geçebilmek için Mikszath'n yaptlarnn en koyu renkleriyle toplanm bulunmaktadr.
K. Mikszath, Nograd ilinde Szklabonya'da (bugün Mikszath köyü) 1847'de dodu. Küçük soylu snfndan olan
babas meyhanecilik ve -o çalarda çok kez bu sanatla birlikte yürüyen- kasaplk yapard. Örenimini Kuzey
Macaristan'n protestan okullarnda yaparak hukukçu oldu, sonra il memurluuna girdi. 1881'de "Slovak
Kentdalar", 1882'de "Babacan Paloclar" yaptlarn çkarnca birden ün kazand. Daha sonra milletvekilliine
seçildi ve 1910'da, ölümünden az önce bütün ülke büyük bir coku içinde yazarlk yaamnn krknc yldönümünü
kutlad.
Mikzsath'n yazn çalmalar Macar klasikçiliiyle Macar kentsoylu klasikçilii snr üzerinde köylü, küçük
kentsoylu ve "gentry" snflarnn yaamlarn yanstr.
Bunlar içinde Mikszath en çok köy betimlerinde yükselmitir. "Slovak Kentdalar", "Babacan Paloclar"
adlaryla çkan köycü öykülerinde gençlik çann bütün gücünü ve ateini göstermitir. Kuzey Macaristan'daki
kark Macar - Slovak köylü halknn bu betimlemeleriyle Mikszath yalnzca halk betimlemelerinde yeteneinin
en yüksek noktasna erimekle kalmam, onun sayesinde Macar yaznnn halkçlk sanat da doruklarndan birine
yükselmitir.
Mikszath köycü öykülerinde halk bize bütün kültür maskelerinden syrlm olarak olduu gibi gösterdii halde
birçok romannda sk sk karlatmz küçük kentsoylu betimlerinde daha çok "anormal"i aradn, bu yaptlarda
garip tiplerin egemen olduunu görürüz. Küçük kentsoylu dünyasnn bu biçemdeki betimlemelerinde
Mikszath, herhalde Dickens ve Balzac'n etkileri altnda, XIX. yüzyl Avrupa yaznnda egemen olan küçük
kentsoylu betimciliine kaplmaktan baka bir ey yapmamtr.
Fakat buna karlk Mikszath köy betimciliinde olduu gibi "gentry" betimciliinde de tümüyle özgündür.
"Gentry" betimciliindeki en ba özellik, küçük kentsoylu betimciliindeki yadrgatclk ve "anormal"lik yerine
"tragicomicum"dur.
"Gentry" betimcilii sanatnn "tragicomicum"unu anlayabilmemiz için onun, Macaristan'n bu parlak, büyük
devlet rolü oynamaya özendii dönemindeki soylu snfnn iyi ve kötü yanlarn çok iyi gördüünü bilmemiz
gerektir. O, gösteri ve özentiyle gerçek arasndaki farklar görüyordu. Soylular Macaristann bekleyen çöküü
çanda ondan daha iyi duymu bir Macar yazar daha gösterilemez. Öyleyken Mikszath yaptlernda sonuna
kadar olaylarn üzerine "tragicomicum" ve hogörü perdesini örtmü, sanki hiçbir yerde bir kötülük görmemi,
hep iler gayet yolundaym gibi göstermitir.
Mikszath'n bu görü ve davran biçimi ne tutuculuktan, ne de bir görü darlndan ileri gelmektedir. Ondaki bu
görü daha çok Macar klasikçiliinin dourduu ve Macar yenicoumculuunun yetitirdii Mikszath'n Avrupa
gerçekçiliinin pozitivist rüzgârna kaplm olmasyla açklanabilir. O henüz klasiktir, henüz yenicoumcudur,
fakat artk onda gerçekçilik de hatr saylr oranda kendini göstermektedir. Mikszath, çann olaylarna kar
bakaldracak ve onlara kar sava açacak kadar yeni, gerçekçilii de o oranda köklü olmamakla birlikte, çan
bütün güzelliklerinden gözü kamamayacak kadar güçlüdür.
Bu çekikili durumda Mikszath edilgen yolu seçerek yaptlarnda her eye anlay göstermeye, her eyi ho
görmeye çalt ve böylece soyluluk Macaristann öyle betimledi ki, ilerin pek yolunda gitmedii, fakat ayn
zamanda Mikszath'n da içinden kendi kendine: "Peki ama, ilerin yolunda gitmesi gerekli mi acaba?" diye
düündüü satrlar arasndan sezilir.
Mikszath bu yolu seçmekle sonuç olarak iyi etmitir. Eer olaylar üzerine yarglara varma yolunu tutmu
olsayd, Macar yaznsal ve siyasal yenicoumculuunu ykan "Bat Okulu"nun müjdecisi olabilirdi. Fakat o
kadar. Oysa böyle, anlayl hogörürlüüyle en büyük Macar gülmece yazar olmu, Macar gülmecesi onun
sayesinde Avrupa ve insanlk ölçüsüne yükselmitir.
Deyiteki sanat da gülmece yazarln onun yazgs yapmtr. Gerçekten deyiinin en güçlü yan fkraclk gücüdür.
Zaten Mikszath'n öyküde her zaman daha güçlü kal ve birçok romannn birer uzun öyküden baka bir ey
olmay da bunun sonucudur. Yazlarnda fkraclk o kadar egemendir ki, Mikszath için "azyla yazyor" denebilir
ve öykücülük sanatndaki büyüsü ancak yazlar yüksek sesle okunduu zaman gerçekten ortaya çkar.
Krk sekiz cildi bulan yaptlarndan, yukarda adlar geçen "Slovak Kentdalar" ve "Babacan Paloclar"
öykülerinden sonra en önemlileri, Mikszath'n yaamnda birer snr ta oluturanlar unlardr:
Hamiyetli Efendiler (1884), Konuan Kaftan (1889), Aziz Petrus'un emsiyesi (1895), Yeni Zrinyi Destan
(1898), Noszty Olanla Maria Toth'un Öyküsü (1908) ve son yapt olan Kara Kent (1910).
Bu güzel yaptlar içinden biz imdi okurlarmzn dikkatini yalnzca ikisine çekeceiz:
Bunlarn biri, Sadrettin Karatay tarafndan burada çevirisi sunulan Konuan Kaftan'dr. Tarihsel romanla
tarihsel öykü arasnda bir geçit olan bu yaptnda Mikszath bir Macar ova kentinin, Kecskemet'in Türk çandaki
yaamn gözümüzün önünde canlandrmaktadr. Srmal Kaftan adyla Türk sinemalarnda uzun süre gösterilmi
olmas bakmndan (1) konusuna geni bir seyirci kitlesinin yabanc olmad bu yapt üzerine burada daha ayrntl
bilgi vermeyi gereksiz sayar ve okuru yalnzca filmden edindii izlenimleri anmsamaya çarrz.
Öteki roman Aziz Petrus'un emsiyesi'dir. Bu yaptla ilgili olarak da burada u kadar söyleyelim ki, bütün
dünyay dolam olan ve imdiye kadar on iki dilde okunabilen bu roman Ulusal Eitim Bakanl klasikleri
dizisinde çkmak üzere Necmi Seren tarafndan çevrilmektedir.(2)


T. Halasi Kun



KONUAN KAFTAN


I
UURSUZ LER.
PAPAZLARA GÖSTERLEN RABET.


Kimi kentlerin halk: "Türkler bizde yüz, iki yüz yl oturdu, çok çile çektik!" diye szlanr; delidir bunlar.
Beri yanda, söz gelimi Kecskemet gibi kentler de vardr, buralarda ne Türk oturmutur, ne Labancz, ne de
Kurucz. (3) Öyleyken asl çile çekenler bunlardr, çünkü savaç taraflardan birinin eletii bir yerde yalnzca
onun sözü geçer, harac o keser, ötekiler de onlarn semtine bile uramazd. Ama hiçbirinin elemedii yerler
böyle deildi; oralara bunlarn üçü de urar, istedii gibi çimlenirdi.
Bir gün Budin (4) Paas'nn can biraz erzak ya da para ister: "Haydi olum, Dervi Bey, Kecskemet Belediye
Bakan'na bir mektup yaz der, tumturakl deyiinden: "Banzla oynuyorsunuz" sözü eksik olmayan mektup
hemen yola çkard.
Czegled, Körös ve Kecskemet ile dolaylarndaki köyleri haraca kesen Muszta Bey de baka türlü yapmyordu.
Tanrnn haftas: "bu buyruumuz atllarla her köye, her kasabaya, dört bir yana ulatrla, baka türlü yaplmaya"
diye sald haberlerle haraçlar keserdi.
Varlkl kasabalara, Szecseny'den imparatorcular adna buyruklar salan yiit mre Kochary beyimiz de
imrenirdi; hatta Gacs Kaymakam hamiyetli Bay Janos Darvas bile, Kuruczlara bir ey gerektii vakit onlara
haber yollamaktan çekinmezdi. Kuruczlara ise ne zaman bir ey gerekmezdi ki?
Bunlar yetmiyormu gibi kah urada, kah burada görünen Tatar birlikleri, Kalga Sultan'nn adamlar, sonra
kendi keselerine i gören çeitli çeteler de eksik deildi. Gelin de siz bunlarn hepsiyle birden dostça geçinin.
Kecskemet'te daha o zamanlar ünlü panayrlar kurulurdu. Türk, Nemçe, Macar tüccarlar yar ülkeyi dolar,
gözün beendii, azn holand ne varsa buraya tar getirirlerdi. Ama bu panayrlarn sonu -hele sergiciler için- her
zaman tatsz olurdu, çünkü tam alveriin kzt zamanda kumlu yolda bir bulut belirir, ya bir Kurucz, ya bir Türk
ya da bir Labancz çetesi imek gibi iner, en deerli eyay yüklendii gibi tozu dumana katarak gözden
kaybolurdu.
Bu ilerin ceremesini de her zaman zavall kent çekerdi. Bir kez çadrlar yama eden Türkse, o zaman Labancz
gelir: "Ödeyin bakalm bizim tüccarlarn zararn, yoksa ta ta üstünde kalmaz" diye kente koca bir hesap
pusulas dayard. Yok, yamac Labancz ise, Kecskemetliler için o da ayn eydi, çünkü o vakit de Kuruczlarla
Türkler gelir, kendi tüccarlar için ödence isterlerdi ve bu da hemen her defasnda bin altn bulurdu.
Bu durumlara çok can sklan Kecskemet Belediye Bakan Bay Janos Szücs bo yere içini çekiyor ve elindeki
denei yere vurarak:
- Nereden bulaym, yiit aalar, nereden? diyordu. u bastmz yer Körmöcz altn madeni deil ki! Buras kum ite, ta
cehenneme kadar basbaya kum.
Bu gidiin sonu gelmeyeceini anlaynca kentin aksakalllar toplanp görütüler, sonra kalkp palatinusa (5)
gittiler. Bay Pal Fekete'nin anlatna göre bir dilekleri olduu kendisine söylendii vakit palatinusun keyfi kaçm
ve:
- Yalnz büyük bir ey istemeyin ha, çünkü vermem! demi.
- Bizim istediimiz pek küçüktür, devletlim, çünkü biz elimizdekini bile kendimize çok görüyoruz.
Palatinus gülümseyerek:
- Alâ, âlâ, neymi bakalm istediiniz? der.
- Devletlimden bizim panayrlar kaldrmasn istiyoruz.
Palatinus düünceye dalar, öksürür.
- Hm! Panayrlarnz kaldrmak iyi ama, bundan kaldrana bir yarar olmazsa kaç para eder!
Neyse, çok geçmeden I. Leopold'tan bundan böyle Kecskemet'te panayr kurulmamas için buyruk gelir...
Türklerle Kuruczlar:
- Bu alçaklar bizi aldmz baçlardan edecekler, diye bu ie pek kzmlard.
Ama onlarn da kendilerine göre bir düündükleri vard zahir; nitekim paskalyadan önce gelen kara-pazar günü
ünlü Kurucz Çete Ba stvan Csuda Kecskemet'e bir baskn verdi ve erlerini:
- Çocuklar, bir eye ilimeyeceksiniz, yalnzca piri tutup götüreceiz, çünkü ona kurtarmalk verirler! buyruuyla
doruca Franciscanuslarn manastrna saldrtt.
Kuruczlar iman pir Bruno Baba'y yakaladklar gibi manastr bahçesinde su fçs çeken emektar katrn srtna
attlar ve çevreye ilençler yadrarak debelenen kutsal ihtiyar Buri'nin srtndan (katrn ad Buri idi) yuvarlanmasn
diye iplerle, kaylarla smsk baladlar.
Tahminlerinde yanlmamlard. Kecskemet'in Hristiyan toplumu arasnda büyük bir yaygara koptu. Dul bayan
Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi ve kart yüzlü Klara Bulki ellerinde birer kilise kumbarasyla Papaz
Litkei'nin peinde ev ev dolaarak kurtarmalk toplamaya çktlar. Vardklar kapda:
- Zavall Bruno Baba'y düman elinden kurtaralm. Kutsal yortu için pek de güzel bir vaaz ezberlemiti, içinde
brakmayalm, yolunda sözler ediyorlard.
Yüz altn topland ve kadnlarn gözdeleri olan meclis üyesi Bay Gabor Porosznoki ile denetçi Bay Janos
Babos, bir de araba ustas Gergely Doma altnlarla yola çktlar. Skntlar ve serüvenlerle dolu bir yolculuktan
sonra, stvan Csuda'y buldular. Kurucz Bakan onlara ters ters sordu:
- Kecskemetliler sizlersiniz, deil mi? E, söyleyin bakalm, ne istiyorsunuz?
Sofi Babos ufack, kuruni gözlerini göe dikerek:
- Onu almaya geldik! dedi.
eytan gibi kurnaz ve alayc stvan Csuda:
- Kimi almaya geldiniz? Katr m, yoksa piri mi? diye onlara takld. Porosznoki u düünceyi ileri sürdü:
- Uyuabilirsek ikisini de.
- Papazn pek deeri yok, ama katrn yararn görüyoruz, bizim alayn davulunu tayor.
Çete bann lakrds Kecskemetlilerin houna gitmiti, papazn deeri yoksa, ucuz kurtarrz diye düünerek sevinçle
balarn salladlar.
- E, papaz efendi için borcumuz nedir?
- Üç altn verin, götürün.
Bizimkiler: "Ucuz be, Allah için ucuz" der gibi srtarak baktlar. Porosznoki kvrk yakal mavi kepeneinin bir
yann arkaya atarak elini mintan cebine sald.
- Al bakalm, Bakan efendi, ite üç altn.
Fakat Kurucz Bakan üyenin elini usulca itti.
- Papaz katr getirdi, imdi de papaz katr götürsün. Hak bu. Katrsz pazarlk yok.
Meclis üyesi ona:
- Öyle olsun, diye yant verdi. Katr için kurtarmalk ne vereceiz?
Csuda sözcükleri bastra bastra:
- Onun deeri yüz doksan yedi altn, dedi.
Kentlilerin damarlarndaki kan buz kesildi; tknaz Babos yerinde irkilerek aka m söylüyor diye çete bana
bakyordu, oysa onun güneten yazlam surat dehetli ciddiydi. (Suratna köpek tükürsün!) Daha demin nasl
gülümsüyordu; neyse, Kecskemetliler yine aadan aldlar.
- Bir katr için bu kadar para istemeye yürein nasl raz oluyor, aam; dört Arap atnn deeri bu!
- Piri ayrca ver götürelim, ne olur?
Babos ekledi:
- Olmazsa katr için bir daha geliriz!
Derken Bay Gergely Doma diplomatik ilikiyi yine kendisi yürütmeye karar vererek saygdeer papaz
efendilerin o katr bundan böyle kullanmayacaklarn, çünkü bir protestocu sava alaynda askerlik hizmeti
görmü olan bu hayvann lekeli bir kiilik olduunu ortaya att.
çlerinde en aklls Porosznoki idi, çünkü o, çete bann pir için iki yüz altn istediini, katr lakrdsnnsa baya bir
sakalama olduunu hemen çakmt; onun için atadan kalma para kesesini, içindeki altnlar akrdatarak cebinden
çkard ve:
- Eksiksiz yüz altn ite, dedi. Ta çatlasa fazla yok. Ya piri alr gideriz, ya paralar geri götürürüz. Zatn bilir, yiit
aam!
Beriki "olmaz!" diyerek inatla ban sallad.
Babos ayak diriyordu:
- Hristos efendimizi otuz gümüe sattklarn bir kez düünün! Bruno Baba'ya yüz altn nasl yetmezmi?
Kurucz Bakani:
- Sofuluk istemem, diye çkt. Hristos efendimizi otuz gümü paraya sattklar doru; ama onu ölümden
kurtarmak için Hristiyanlk ne verirdi, orasn sizler de bilemezsiniz.
Böyle çeki dövü, sonunda yüz altna pazarl uydurdular. Bay Csuda paralar, kylar törpülenmi mi, deil mi diye
teker teker gözden geçirdi, seslerinde Erdel ahengi duyuluyor mu, diye birer birer tnlatt. (Oras o zamanlar
sahte para basanlarn yatayd.) Her i bitince çete ba gerdan porsumu Bruno Baba'y kurula teslim etti, onlar da
büyük bir zafer sevinci içinde alp götürdüler.
Ama sevinçleri çok sürmedi, çünkü öz yurtlarna yaklatklar srada böcek srtl damlar akamn mor buusu içinde
henüz seçilmeye balam olan Nagykörös'ü geçer geçmez sa yanda Keskemet'in narin yapl kulesiyle bir toz
bulutu göründü. Bizimkiler:
- O da ne? diyerek durakladlar.
- Bizi karlamak için alay düzmü olacaklar.
- Söylevler çekilecek, saygdeer efendim, söylevler! Yanta hazrlanmak kötü olmaz.
Bruno babann gözlerinde yalar parlad.
- Zavall topluluum, iyi insanlar, beni severler, korkunç severler. Bakalm söylevi kim verecek?
- Herhalde tatl sözlü Papaz Litkei. Öyle, öyle. Nah ite görüyorum da kendisini. Önden gelen odur. Köpeim
ben, o deilse.
Bay Gergely Doma'nn köpek olmasna gerek kalmad, çünkü o görünen gerçekten Papaz Litkei idi. Geni
kenarl apkas, koca gövdesi uzaktan tannyordu, ama yanndakiler onlar karlamaya gelen alay deil, Türk
askerleriydi. Balarnda da Allahn belas Ali Mirza Aa vard.
Aa bizimkilerin yanndan atn sürüp geçerken:
- Akamlar hayr, akamlar hayr, diye seslendi, bakyorum arkadalar, papaz alm gidiyorsunuz, biz de bizimkini
götürüyoruz.
Aa gülüyor, Kei Litkei ilenip duruyordu; Bruno Baba onun ardndan mendilini sallayarak:
- Seni de kurtarrz, olum, diye bard.
Gerçekten Kecskemet'e varnca ilk ii para toplamak oldu. Dul Bayan Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi
ve geçkin Klara Bulki yardmsever halk yeniden dolamaya baladlar.
- Zavall keiimizi hain pagan elinde süründürmeyelim. Hristiyanlk bize ne der?
Bu söz üzerine kesenin az açlmayan yerde Bayan Fabian unu da katar:
- Hele Nagykörös ne der bu ie? (6)
Artk buna Kecskemet ruhu tayan hiçbir kii dayanamayarak yirmilii çkardndan çok geçmeden Kei Litkei de
yurduna döndü.
 bununla kalsayd zarar yoktu, fakat papaz alverii öyle bir görenee dönütü ki, çete balarndan biraz harçla
gereksinmesi olan, hemen:
- Bana bir Kecskemet papaz gerek! diye buyruk çkaryordu. (Para piyasasnda bunun tutar belliydi.)
Dinine bal kent halk bir zaman papazlar için kurtarmalk verdi durdu. Kentin böylece duyulmasna can sklan
Belediye Bakan Bay Janos Szücs sonunda u dinsizce sözlerle bunun önünü ald:
- Tanr kendi kullarna sahip olamadktan sonra biz mi sahip olacaz? Sonuçta onlar gözetleme görevi en bata
ona düer.
Birkaç kei baba çetecilerin elinde kalnca papazlarn piyasas hemen sfra dütü: Bunun üzerine aknc aalar da
derhal baka mal aramaya koyuldular. Onlarla baa çklacak gibi deildi.
Petrus-Paulus Yortusu'nda Szolnoklu Türkler bir baskn yaptlar ve kiliseden dalan kadnlarn arasndan
Belediye Bakan'nn genç karsyla Bayan Gergely Doma'y alp götürdüler.
O zaman kent yeniden ayakland. Kentdalar, bunun artk akas makas kalmad! Papazlar neyse ne, alveri
oluyordu, ellerinde kaldkça da onlara bir zararlar dokunmuyordu. Ama kadn ksm baka! Oca sönsün,
kadnlarla i biraz zor!
Janos Szücs'ün buna o kadar can skld ki, belediye Bakanlndan hemen çekildi ve kâgir evlerinden birini
satarak Gergely Doma ile birlikte karsnn ardna dütü. Bay Szücs sevgili yastk arkada için iki yüz altn verdi.
Gergely Doma'ya gelince, o, karsn brakrlarsa yirmi be altn, yok eer -kendisi baka bir kar alabilmek için- onu
temelli alkoyarlarsa yüz altn önerdi. Zülfikar Aa bir süre düündü, sonra neesi kaçarak:
- Götür o karn olacak yarat dostum, götür! dedi.
O srada Kecskemet halkn dehetli bir korku almt. Kuruczlar da bir baskn yapmlar ve kentin en
zenginlerinden Tamas Vegh'in Vicza adl gelinlik kzn bir düün evinden, Nagy olu Mihaly'la oynak bir
havada dans ederlerken, tam delikanly çlgnca evirip çevirdii, kendisi de belini büküp kalçasn rgalad bir
srada anszn kapya yüklenip klç akrtlaryla içeriye dalan Bay Csuda'nn süvarileri alp kaçmlard. Ulu Tanrm,
bu gidile halimiz nereye varacak? Akama sabaha artk herkesin rz ehli ayalini rahat döeinden çekip
götürecekler! Zaten Kalga Sultan da en güzelinden on karya aznn suyu aktn haber edip duruyor, Budinli
Türkler de her saatte basabilirler...
Gerçi daha o zamanlar Kecskemet kzlar üzerine söylenen o oynak "yiit olan burdan seçsin yavuklu" türküsü
duyulmazd ama, orann kzlar bu çada da pek dilber eylerdi, hatta bunu Körö delikanllar da yadsmazlard.
Böyle olunca herkesin telaa düüü hiç de alacak ey deildi. Durum imdi masallardaki, yedi bal ejderin
erdenleri srayla yuttuu, üstüne kara örtü gerilmi kenttekine dönmütü. Sra imdi hangi kznd, bundan sonra kim
geliyordu? Bu güvensizlik, herkese kaytan halkann kendi boynuna geçtii duygusunu veriyordu. Uzaktan
kalkan bir toz bulutu günde on kez yürekleri hoplatyor, Talfaja ormannn clz aaçlar geceleri uuldamaya
baladkça dörtnala yaklaan bir bölüün çkard sesler seziliyordu. "Eyvah, yine aknclar geliyor!" Genç kadnlar
akamlar küçük ellerini kaldrarak kentin koruyucu evliyas piskopos Aziz Nicolaus'a yakaryor, kent
mühüründe bir keçi kafasna sapl olarak tuttuu burmal sopasyla duran o bön bakl evliya belki bir ey yapar
umuduyla yalvaryorlard.
Bana öyle geliyor ki, bu yakarlarda belki de: "Tanrm, eer alnmza bunu yazdnsa, köpek kafal Tatarla Budinli
Türk geleceine Csuda'nn husarlarn yolla!" koulunu ileri sürüyorlard.




II


YEN BELEDYE BAKANI. YEN DURUMLAR.


Umutsuzluk arttkça artm, kent ileri kötületikçe kötülemiti. Panayrlar kaldraldan beri mahkemeler paydos
etmilerdi, çünkü imdi mahkemeye üye toplayacak yer yoktu, halbuki Kecskemet'te mahkeme devirme
yargçlardan, panayra gelen yabanclardan kurulurdu. (7) imdi de Janos Szücs belediye Bakanl asasn
braktktan sonra kimse onu eline almak istemiyordu. Deli otu yememilerdi ya! Tanr'nn günü, her birinde
olmayacak istekler bulunan ve hep: "yoksa zatn kaza vurdururum!" gibi (hani u kark zamanda yaparlar m
yaparlar da) gönülalc sözlerle biten dört be buyruk almak ho bir ey deil.
Halk sesini yükseltmeye balamt.
- Ya çkp gidelim buradan, ya burada ölelim, ama böyle yaayamayz.
- Bir ey yapmak gerek.
- Ne yapabiliriz? mparator bile hakkndan gelemedikten sonra Türkü biz ülkeden nasl sürüp çkarrz?
Üyeler Belediye Kona'nda böyle dertli dertli söyleirlerken salonun açk penceresinden anszn bir ses duyuldu:
- Efendiler, beni dinlerseniz Türkü ülkeden kovmak deil, buraya, Kecskemet'e getirmek gerek.
Üyeler hep birden balarn kaldrdlar.
- Kimdir o pervasz? Dardan laf atan kim?
- Terzi Lestyak'n olu!
Marton Zaladi:
- Ne cesaretle bizim lakrdmza karyor o, diye öfkeyle söylendi ve pencereyi kapamas için çavua iaret etti.
Gabor Porosznoki gizli bir güç tarafndan itilmi gibi yerinden sçrad.
- Bana kalrsa o delikanly kovmamal, buraya çarp ne demek istediini sormalyz.
Üyeler balarn salladlar, fakat en etkili meclis üyesine kar gelemediler, yalnzca Kristof Agoston kzgn kzgn
homurdand:
- Babas zaten delinin biri, olu da ona çekmi. Bir örenciden consilium mu (8) isteyeceiz? Öyle ya, onun böyle
eylere akl erer, bandan geçti çünkü.
Her eyi merak eden Ferencz Kriston:
- Ne geçti bandan diye sordu.
- Consilium abeundi (9), ha ha ha. Nagyvarad'tan kovuldu ya ite. Gelsin o consiliumdan bize de versin
bakalm. Zaten çok bir saygnlmz yok, varsn biraz daha azalsn.
Sonra babasnn, terzi Lestyak'n tahtas çatlak zrtapozun biri olduunu anlatt. Geçen gün Bruno Baba ya
lekesini çkarsn diye cüppesini ona yollam. Lekeyi çkarmasna çkarm ama makasla, lekeli yeri keserek.
Zavall Bruno Baba'ya iyi ki inme inmemi.
Belediye çavuu Gyuri Pintyö o srada Lestyak olan telala içeri soktu.
nce, uzun, yakkl, frça gibi sk ve sert saçl bir çocuktu bu.
- Olum, dedi ona güzellikle Porosznoki, demin pencereden kulama senin sesin çalnd, bir ey diyordun, imdi
çekinmeden anlat bakalm ne demek istediini.
Mihaly Lestyak armad, diyeceklerini apaçk, anlalrcasna ortaya döktü:
- Hamiyetli efendilerim, ne yalan söyleyeyim, benim düünceme göre u öz yurdumuzun bugünkü durumunda
ölü fermanlarn, yazl inancalarn çok deeri yoktur, bizim aramzda oturacak tek bir canl bey, hatta bir çavu
bunlardan yüz kat yararl olur, ufak tefek bir sürü belay bamzdan defeder. Özgür kentiz, efendiler, ama bu
özgürlüümüze zincirler vurulmutur. Yaayabilmemiz için bamza bir despote gerek.
Üyeler aknlk içinde, büyülenmi gibi birbirlerine baktlar. Çoktan beri böyle dokunakl scak sözler
duymamlar, bu salonda bu kadar güzel bir ses hiç çnlamamt. Sabah olal urada, ne yapacaklarn arm bir
durumda oturup dururken ite karanlkta sanki anszn bir k parlayvermiti.
- Yaa, diye bard Mate Puszta, duydunuz mu akllca lakrdy?
Ak saçl György Pato gösündeki gümü zinciri sallayarak:
- Doru söylüyor! dedi, samann içinden buday seçti çkard.
Gabor Porosznoki yerinden kalkp Mihaly Lestyak'n yanna gitti ve delikanlnn omzuna vurarak:
- Bundan böyle oy sahibisin, oul, dedi törenle. Bay Mihaly Lestyak, zatnn yeri aramzdadr, buyurun, öyle
oturun. (Yeil masann banda bir bo iskemle, Janos Szücs'ün iskemlesi duruyordu.)
O zaman herkeste bir cokunluk görüldü. Macarlar beklenmedik ilerden çabuk duygulanrlar; bu da o anlardan
biriydi. Kent ulular delikanlnn elini skmak için yerlerinden sçradlar. Kristof Agoston bile Ferencz
Kriston'un kulana eilerek barmak istercesine:
- Ah o keçi sakall babas olmasa! dedi.
Bay Kriston yüzünü ekitti:
- Brak Allahn seversen! Yahu, kentin armasnda da meleyen bir keçi var.
- yi, anladk ama bunun babas Kecskemet'e ayanda çarkla gelmi bir Slovak'tr.
- Ama çocukta hiç de belli deil.
(Sahiden, geçenlerde çkan bir tp dergisinde herkes okumutur: Beyaz bir insann yaras -hekim diliyle deri
bütünlüünün eksiklii- bir zencinin derisiyle yamannca o küçük kara deri parças gitgide aarrm; bunun gibi,
zencinin vücuduna yamanan beyaz deri de yava yava kararrm. Büyük Macar kentlerinde yüzyllardan beri bu
olay sürüp gelmektedir. Herhangi yabanc bir aile zamanla Macarlkla öyle bir kaynar ki, onun rengini bile
alr. te yal terzi Lestyak, rengi belirsiz saç, yuvarlak kafasyla Slovaklarn otyepkasna (10) benzedii halde
Mihaly kurnazlkla parlayan söbü yüzü, ela gözleri ve incecik byyla öyle bir Macar ki, srtnda tek gömlek
yerine akll uslu bir urba olsa hani kimse u duvarda betimleri asl eski üyelerden birinin torunu olmadn ileri
süremez.)
Meclise can gelmi, görümelere yeniden balanmt. Biraz sonra Kecskemet'in bugünkü siyasetine uygun olarak
ne pahasna olursa olsun kente Türk getirilmesine oy birliiyle karar verildi.
Derken onur yerinde oturan Porosznoki yeni bir konuya geçti.
- Daha Bakan seçimi var görüülecek, dedi. yi günlerde bu yer erdem sahibi kiiler için bir ödüldü, ama
bugün, Bakanlarn birçou yurt uruna kurban gitmi, birini Budin Sancak Paas kazklatm, öteki stanbul'un
Yedikulesi'nde üzücü bir tutsaklktan sonra ölmü, birini Kuruczlar süngüleriyle delik deik etmiler ve bir
dördüncüsünün de kars kaçrlmken, evet böyle bir günde Bakanlk asasn kabul etmek kahramanca bir
özveridir ve hiçbir kentdamz seçim yoluyla böyle bir ykma itivermeye hakkmz yoktur. Çünkü, sorarm size,
bugün halk oyunu kime verir? Çok deer verdii kiiye mi? Böyle bir günde kamu ilerinin bana güvenilen ve
sevilen kii yerine kimsenin sevmedii birinin geçmesi olas m, deil mi? Ben bunun olabileceini sanyorum,
sayn baylar. (Cokun onaylama sesleri.)
- Öyle, öyle! Çok doru!
- Baylar, Bakan'n üyeler içinden seçilmesi gerektiine göre bugünkü koullar içinde bir tek çkar yol kalyor ki,
o da içinizden birinin gönüllü olarak Bakanlk yerine geçmesidir.
Gözlerini merakla çevrede gezdirdi. çeriye bir kilise sessizlii çökmütü. Üyelerden kprdanan bile olmad.
- Kimse yok mu? diye sordu alnn krtrarak. Öyleyse üyelerden birinin tekin olmayan bir ii üzerine almas
gerektiinde geleneimizin gösterdii çareye bavurmamz gerek. Pintyö, getirin u kurun çekmeceyi!
Çavu yandaki hücreden, dört yannda çapraz konmu trpanlar üzerinde birer ölü kafas resmi bulunan,
kurundan, küçük bir çekmece getirdi.
- Bakn urada on iki tane zar var, dedi Porosznoki tok bir sesle ve zarlar, üzerinde güz güneinin içeriye
süzülen nn oynat yeil masann ortasna saçt. Bunlarn bir tanesi siyah, ötekiler hep beyaz! Siyah zar çeken
Bakan.
Porosznoki zarlar yeniden çekmeceye koydu.
Bay Kriston titrek sesiyle söze kart:
- Ama burada on bir üye var, zarn biri fazla.
- Bay Lestyak da çekecekse o baka.
Bay Zaladi:
- Oyu olduktan sonra çekmesi gerek, diye düüncesini belirtti. Hak hrkasnn astar görevdir.
Üyeler bir azdan:
- Çeksin, o da çeksin! dediler.
Mihaly Lestyak'n gözleri parlad, yüzünü bir alev sard, kendi kendine:
- Ah siyah çekebilsem diye düünüyordu.
çerde bu iler olurken Mihaly olay çavularn azndan darda kaynaan halkn arasna szmt; üyeler sabahtan beri
orada zihinleri durmu bir halde nasl oturuyorlard, Mihaly pencerenin altna nasl gelmi ve bo lakrd yn içine
akl kvlcmn nasl frlatm, bunun üzerine Gabor Porosznoki onu sokaktan çarp yeil masann bana nasl geçirmiti,
bunlar hep duyulmutu. Olacak ey mi bu yahu? Dorusu yamandr o Gabor Porosznoki, adamn gözünden anlar.
Ahali konan önünde çalkanp duruyordu. Ara sra kalabaln uultusu içinden "Yaasn Mihaly Lestyak! Lestyak'
görmek isteriz! Onu dinlemek isteriz!" gibi sesler yükseliyordu.
Fabian Teyze yayk çalkalyormu gibi, eliyle koluyla geni devinimler yaparak büyük bir kümeye dil
döküyordu:
- Ermi o, ermi, ayol! Tanr ona ne diyeceini, zavall kentimizi irret pagandan ne türlü kurtaracan düünde
bildirmi. Letasi hanm, karde, sen Tanr buldu buldu da onu mu buldu, diye soruyorsun ha? Tanrm yaradanm
yapaca ii hep sanat ustalarnn çocuklarna gördürür. Hristos efendimiz bir dülgerin olu deil miydi? Bu da bir
terzi ustasnn olu. Hah, ite geliyor, bak!
Matyas Lestyak yakndaki evceizlerin birinden telala frlayarak hzl admlarla sokaa dümütü. Yal adam, bir
elinde arnn öfkeli öfkeli sallyor, öbüründe teyelleri sarkan mavi çuhadan bir kürkü tutarak:
- Nerde o köpolu, tutup bir geberteyim onu! Madem geldi, onun yeri buras! diye söylene söylene gidiyordu.
- Mecliste, mecliste! diyenler oldu.
- Kim, Mihaly ha! Nasl gidermi o oraya? Benden mi kaçyor yoksa? Eh, ben de çkncaya kadar beklerim.
Göstereceim kerataya! Kemiklerini kracam teresin! Daha bir saat önce, kzdr diye ütüyü kendisine vermitim,
çünkü u elimdeki kürkü bugün götürüp Halas Belediye Bakan'na vermem gerek, adam bunu giyip de Nograd
ilindeki Pete l Kurulu'na gidecek. (11) Demin de: "Mihaly, getir artk u ütüyü!" diye mutfaa seslendim. Ne
Mihaly, ne ütü. Sen ol da bu ie patlama!
Abac ustas Balint Katona, Mihaly' arkaya ald.
- Öyle yetimi bir delikanly terzi çraklna, ütü kzdrmaya koamazsn gayr, aam.
Terzi ona çkrcasna, sertçe:
- Sen kendi iine bak komu, dedi. Keratann elinden baka bir i gelmezse ben ne yapaym? Zaten eninde
sonunda daraacn boylayacak o. i gücü kent ileriyle uramak. Dur ben sana gösteririm kent ileriyle uramasn.
Alimallah her yann göverteceim onun.
Balint Katona olann bugün konduu devleti anmsayarak:
- Bouna çeneni yorma! dedi.
- urackta yerin dibine geçeyim, ben de onu tokatlamazsam.
Abac ustas, daha yumuak gereçle i gören dükkân komusuna olunun Belediye Meclisine nasl alndn anlatmak
üzere idi ki, danma odasnn penceresi açlarak Bay Gabor Porosznoki'nin ba göründü.
Porosznoki havay sarsan gür sesiyle: "Kecskemet kentinin sayg deer ahalisi!" diye söze balaynca ses soluk
kesiliverdi.
- Göreneklerimize, yasalarmza uyularak bugün kentimiz belediye Bakanlna bir yl süreyle saadetli, hamiyetli
sayn Bay Mihaly Lestyak'n seçilmi olduunu meclis adna duyururum.
Skk kümeler arasnda slk gibi arma sesleri dolat. lk azdan belki de "Ha ha ha, Mihaly Lestyak m, he he he!"
diye alayc bir kahkaha çkmt. Evet, ilk çkan ses belki buydu, fakat bu ses yükselirken baka bir sese, belki de
alkanlkla savrulmu bir "yaa!" sesine çarparak biraz duraklam, kslm, biraz da "yaa" sesine dönmütü. Ondan
sonra artk yüzlerce ve yüzlerce ses hep yaaya, o gittikçe kabaran, bütün öteki sesleri boan ilk yaa sesine
katlarak geni dalgalar halinde havay doldurmutu... Oysa ilk "yaa" daha ksk ve ilk "he he he" daha gür
olsayd, o zaman "yaa" sesi ikiye bölünür ve imdi gökleri sarsan naralar cehennemin derinliinden yükselen
"ha ha ha, hi hi hi"lere dönerdi. Halkn sesi ne kadar gür çkarsa o kadar kolay, solukla üflenen bir tüy
hafifliiyle yükselir.
Cokun yaa seslerine halk sokaklardan sel gibi akmaya balad. Her yandan, kiminin elinde çengelli srklar, su
kovalar bulunan ve "yangn nerede?" yahut "ne var, ne olmu?" gibi sorularla telal insanlarn koutuu
görülüyordu.
Derken Belediye Kona'nn kaps açld ve aralarnda Mihaly Lestyak da bulunan üyeler ikier ikier çktlar.
Genç Lestyak sanki hiç de eskisi deildi; çalml ve arbal admlarla yürüyordu. Yüzü, gençlerde görülen bir
kzartyla parlyor, gözlerini, balarna devlet kuu konanlar gibi gülümseyerek halkn üzerinde dolatryordu. ki
yannda Roma konsüllerinin lictorlar gibi, ellerindeki denei havaya kaldrm birer çavu ona ayak uyduruyordu.
Kecskemet'te büyüklük simgesi buydu.
Fakat sayn Bakan'n böyle bir debdebeyegereksinimi de vard, çünkü gümü dümeli çepkenler içinde kaslan
güçlü meclis üyeleri arasnda srtndaki tek gömlei ve eski püskü yeleiyle yirmi iki yandaki delikanl biraz
garip görünüyordu. Belki de halk asl coturan bu garip görünümdü.
Yal Lestyak bir sararyor, bir kpkrmz kesiliyordu.
- Dü mü görüyorum hey ulu Tanrm? diyerek gözlerini outuruyor, belki de oraya akn eden yalar kurutuyordu.
Birden: "Tut, komu!" dedi.
Sahiden Balint Katona tutmasayd düecekti.
- Haydi Lestyak usta, kendine o kadar güveniyorsan Belediye Bakan'na bir dayak at da görelim.
Yal adam bir ey demedi, derman kesilen elindeki arn usulca yere dütü, gözlerini yumdu. Fakat gözleri kapal
olduu halde Bakan'n kendisine yaklatn duydu ve hemen kedi gibi üzerine sçrayarak elindeki ütüsüz, beyaz
teyelleri ve tebeir çizgileri görünen yeni kürkü onun srtna örtüverdi.
Ahali bunu da kendinden geçercesine cokun bir sevinçle karlad, yalnzca Balint Katona akacktan haykrd:
- Ak olsun Matyas aa, Halas Belediye Bakan Fülek'e giderken ne giyecek?
Yal terzi horozlanarak yantlad:
- Aam abayla gidiversin. o bana kürk diktirecek kadar adam m olmu ki?
Bunun üzerine dövüken bir boa gibi insan ynlar arasndan kendisine yol açarak doru eve, önündeki küçük
bahçede dallarndan kiremit krmzs yemilerini sarktan koca armut aacnn bulunduu evceizine seirtti; aacn,
altna dayaklar vurulmu yüklü, iri dallar yola sarkmaktayd.
Bir tiyin hz ve ustalyla aacn ta tepesine trmanarak üst dallar çlgnca silkmeye balad; her zaman üzerine
titredii mis kokulu canm armutlar sapr sapr halkn üstüne yayordu, çocuklar, kadnlar, krala taç giydirilirken
saray haznedarnn saçt altnlar kapanlar gibi itie kaka armutlarn üzerine atldlar. Yuvarlanan armutlardan
almak için koskoca adamlarn da eildikleri görülüyordu. Yal adam ksk sesiyle:
- Yeyin, helal olsun! diye baryor ve yal aac var gücüyle, üzerindeki armutlarn hepsi dökülünceye kadar
sarsyor, durmadan sarsyordu.
...Yal Lestyak olunun seçimini böyle kutlad.


III


GARP HAZIRLIKLAR.
KRSTOF AGOSTON'UN ELÇL.


Bakan seçiminin sarholuu geçmiti. Ertesi, daha ertesi gün halk kendine gelmi: "Ne çlgnlkm meer yaptmz.
Baya soytarlkm" diye söyleniyordu. Bazlar:
- Kenti maskara ettiler!
- Kendilerini kn rahata vermek için üyelerin çevirdikleri dolap bu, diyorlard.
urada burada öç alma hrs patlak vermi, kskançlk duygular aça vurulmutu; tek tük kaçrlan sözlerde hep
honutsuzluk seziliyordu. Ama komu bölgelerde egemen olanlar Bakan tanmakta gecikmediler. Zülfikar Aa,
"El-mahrusa Szolnok kalesinden" yazd tatl dilli mektubunda ona, elinde bulunan iki keiin kurtarmaln
yollarsa Bakanlk görevine hayrl bir ile balam olacan bildirmiti. Bay Csuda güzellikle dört araba ekmek
istiyordu. Yalnzca Budin Kaymakam'nn adam, vergi ilerini düzenlemek için Kecskemet'e gelen Halil
Efendi, kendisiyle görümek için karsna sakalsz bir yeni yetime çkarlmasna surat etmiti. Bunun üzerine
Bakan hemen yüz geri ederek kapy çarpm, birkaç dakika sonra bu kapdan, elinde iple bir yal teke çekerek
çavu Pintyö girmiti.
- Bu aklsz hayvancazla burada iin ne bre imansz köpek?
- Bakan efendimin verdii buyruk üzerine getirdim ben onu. Bunun sakal olduundan zatn bununla
görüecekmi.
Gediine konan bu ta Kecskemet halknn houna gitti ve terazinin kefesi Mihaly'den yana eildi.
- Adam olacak adam! Kimseye alt olmuyor. Efendinin aznn payn verivermi. Böyle Bakan da gelmemiti!
Ondan sonra artk, bakalm ne olacak, diye Lestyak'n yapp ettiklerini hiç gözden kaçrmaz olmulard. Ama
alemin azna da her gün yeni bir sermaye çkyordu.
Ortada dönen laflara baklrsa Belediye Bakan ince i bilir Janos Balogh ile Brasso'dan buralara dümü ünlü
kuyumcu Venczel Walter ustay yanna çartarak onlara halkal bir krbaçla telkari bir nacak smarlamt; krbacn
sap yakut, zümrüt ve daha baka yanar döner cevahirle kakmal altndan, nacan da sap altndan, az gümüten
olacakt. Geceyi gündüze katmalar buyurulmutu. Bu iki süslü alet dünyann parasna mal olacakt.
(Acaba kentin böyle eylere paras var m?)
Ertesi pazar Bakanla üyelerden ikisi dükkânlar srayla dolaarak ulusal renkli ne kadar kurdele varsa hepsini
satn aldlar, sonra Belediye'nin dört atlsyla Szikra'ya açldlar.
Szikra bir kum deryas, Kecskemet'in Sahrasdr. O çadan beri aaç yetitirici torunlar o vakit daha babo olan,
durmadan kaynaarak yer deitiren, koan ve sonu gelmeyen dalgalar halinde ilerleyen bu kumu durdurdular.
Oysa o zaman uçsuz bucaksz bir genilikte ne su, ne bitki. Güne parltl n o köpüren, göz kamatrc bir hzla
dalgalanan kum ynlarnn milyarlarca zerresine saçarken sanki binlerce gizli süpürge durmadan çalyormu,
yahut da üzerlerinde yalnzca günein oynayor, sçryormu gibi görünür. Hayvann, canl yaratn izi bile yok. Bu
toprak ufack bir köstebek bile dourmaz, çünkü bu toprak gelip geçicidir. Topran bile barnamad bu yer
kimseye yurt olmaz. Köstebek bile deliini brakp oray yine aramay sever. Bugün urada iaret koyduu bir kum
ynn ertesi gün bulmak kimin haddi? Kum tepecikleri telal yolcular gibi durmadan ilerlerler, dalr, koar ve
yeniden toparlanrlar...
Burada derin bir ölüm sessizlii var. Yalnzca bazen, sklmadan buralara urayan bir çatal kanatl krlangcn
havada kanadn aklatt duyulur. Uzaktan, çok uzaktan bir yaban ördei çiftinin sesi gelir. Oralarda bir sazlk
olmal. Derken gür ve çirkin sesiyle balaban kuu haykrr.
Güne, doarken bir kum tepesinin içinden yükselir, akam batarken de yine bir kum tepesinin içine kayar.
Günein kendi de, esmer boza çalan tek renkli dünyann üzerinde, yükseklerden çevreye altn tozu serpen bir
kum tepesi gibi görünür.
Bu geni kumsalda ancak çok, pek çok gidildikten sonra dudaklardan: Ot, ot! diye içten gelen bir sevinç
haykr duyulur. Artk su da uzak deildir. Bodur söütler arasnda nazl kvrmlarla akan Tisza, (12) bizim tatl sulu
rmamz görünür. Sol kolda küçük bir kulübe, kr muhtarnn evi aarmaktadr ve onun ardnda hrtl sazlklaryla
yemyeil çayrlar uzanr. Ötede bir siyeç, onun karsnda kararm bir çit, hergelelerin, lglarn sndklar üstü açk bir
barnak.
Kr yaam genç Bakan'n houna gidiyor, her eye ayr ayr, dikkatle bakyordu. Raslad sr ve at çobanlarna
uyarlarda bulunuyordu: Tam dört hafta sonra, sabah erkenden Belediye Kona'nn önünde yüz ba koca
boynuzlu öküzle lgdan seçme en güzel elli acar tay bulunmalyd; taylarn yeleleri ulusal renkli eritlerle
örülecek, öküzlerin boynuzlarndan da yine o renkte kurdeleler sarkacakt.
Tabii bu tembihler de gizli kalmam, aalar kente döner dönmez çevrede duyulmutu; o zamanlar Kecskemet'te
gündelik gazeteler olsayd yaz ileri müdürü bu haberi kesinlikle basütunda "siyah" harflerle haberler arasna
sktrrd. Fakat o çalarda halk henüz yalnzca arap sürahilerinin banda düünce yürütüyordu.
- Altn sapl krbaç, altn nacak, ulusal kurdeleli öküzler, taylar! Yoksa kraln olu bizim soylu kentimize
baçoban m duracak?
Fakat ertesi sabah Gyurka Pintyö boynunda davulla sokak sokak dolaarak davudi sesiyle:
- Drum! Drum! Ey ahali, duyun, iitin... diye haberi yaymaya balaynca halktaki aknlk daha da artt.
Davulcu Gyurka bu balangçtan sonra, her zaman bir duraklar, algam biçimindeki ban küskün bir kaz gibi ve
esiz bir ustalkla yana sarktarak gocuunun iç cebindeki yass matarann emziine azn dayard. Yine öyle yapt ve
uzunca bir yudum çekerek grtlan slattktan sonra gürleyerek sürdürdü:
- Türk padiahnn kars olmak isteyen varsa pazar gününe kadar sayn Bakan efendimizin katna çksn!
Bunu duyan Kecskemet halk arasnda doallkla hayli kaynama oldu.
- Çldrd m bu Bakan, ne oldu?
Çoklar da:
- Toy çocuk o daha! dediler. in içyüzünü bilenler üpheli üpheli gülümsüyor, balarn sallayarak: "Bir ey
çkmaz bundan!" diyorlard.
Ama ona inananlar bu habere ayor, bir yandan da Türk padiah Kecskemet'ten evlenmek istiyormu, diye bu
iltifata seviniyorlard. evketli Sultan dorusu zevk sahibi imi. (Al bakalm Negykörös, daha diyecein var m?)
Yetimi kzlarla dul gelinler korka korka aralarnda bu haberin lafn ettiler, tam be gün çeme balarnda, kendir
havuzunun yannda ve daha nerede toplanrlarsa, açk saçk sözlerle gülüerek, elenerek bunun dedikodusunu
yaptlar.
Kent ilerigelenlerinin plan sümüklü böcek gibi gittikçe boynuzlarn dar uzatyordu. Padiah IV. Mehmet'in
Budin'e gelecei haberi alnmt; sada solda yüz öküzle elli tay, altn krbac ve altn naca ona götürecekleri,
üyelerin ayrca gönüllü yazlacak eksiklilerden en güzel dördünü seçerek kendisine armaan edecekleri
söyleniyordu.
Pal nokai'nin güzel kars reçel kaynatrken kikir kikir gülerek:
- Yalnzca dört tane mi? Zavall Türk padiah! diyordu.
Mate Toth ona anlatyordu:
- Borcsa kardeim, onun saraynda daha üç yüz altm alt kars var, buna ne dersin?
Keten saçl, ku beyinli Bayan György Ugi de lafa kart:
- Her sabah onlar dövmekle nasl baa çkar ki, Mate aa?
- Sen ne aklsz eysin, yavrum, Ugi aann dövdüü gibi o karlarn dövmez ki! Onlar görmez bile. Üç yüz altm alt
kars oluu da her gününe bir tane düsün diye, anladn m?
(Toth emmi anlaml anlaml dilini aklatt.)
Kadnlar arasnda sivri aklllyla tannan Kata Agoston bir sürü padiah kars arasnda en karayazlsn ossaat
kefetmiti:
- Ya ubat ay yirmi sekiz çeken ylda sras ayn yirmi dokuzuna düen zavall ne yapar?
Dorusu buna Mate Toth da bir ey diyemedi. "Türklerin takvimi baka türlüdür" gibi bir ey kekeledi, ama bu
söz oradaki kadnlarn o üç yüz altm altnc karya duyduklar acmayla gözlerinden ya gelmesini önleyemedi.
(Zavall karayazl yaratk!) Derken, bakalm gönüllü yazlmaya kimin yüzü tutacak merak bütün duygular
bastrd. Keckskemet bahçelerinde yetien en güzel dört gülün kimler olduu bir anlalsayd artk! Acaba belediye
kimleri seçecekti?
Bu çekici düünce, biliyorum, kendini beenmi gönüllerden birçounu ta içinden gcklyordu. Fakat ah u ayp
denen ey olmasa!
Çok geçmeden Bakan'n surat da aslmt. Pazar gününe kadar aa tek bir balkçaz taklmad.
Yalnzca Fabian teyze kalarn rastklam, kolal eteini hrdata hrdata Bakan'a varm ve fettanca göz krparak
sormutu:
- Bilin bakalm, neye geldim size?
- Vergi vermeye gelmi olacaksnz.
Bayan Fabian kys oyal örtüsünü Lestyak'a doru savurarak:
- Hadi canm sizde, dedi.
- Belki de birinden yaknmaya geldiniz.
- Hayr!
- Öyleyse papazlar için para topluyorsunuz, dedi Bakan ineli bir sesle.
Fabian teyze neesi kaçarak ban edi ve ölgün bir edayla:
- Siz bilemezseniz benim söylemem bouna! diye inledi.
- Ne, yoksa yazlmaya m geldiniz?
Bayan Fabian utana skla yant verdi:
- Ne yapaym, dulum!
- Hm. Bu da bir neden, öyle ya.
- Kent uruna yapyorum, dedi kadn kulaklarna kadar kzararak.
Bakan yar kzgn, yar gülerek homurdand:
- yi ama, Bruno Baba ile Kei Litkei buna ne derler, onlar sizi nerdeyse bir azize yapmlard.
- Günaha girersem âyin yaptrrm. Ruhum her zaman kilisenindir, kentim için yalnzca vücudumu feda
edeceim.
- Âlâ, âlâ, ben adnz yazarm.
Bundan baka Czegled Soka'ndan Panna Nagy, Kemenes'in dul kars ve Maria Ban gibi birkaç suratsz daha
bavurdu. Böylelerinden bazlarn Bakan: "Ykl uradan kazk kar, yüzünü eytanlar görsün!" diye odasndan
kovup çkarmt.
Bakan çopur yüzlü bir kza da öfkelenerek:
- Evinde bir aynan yok mu senin? diye sordu.
- Yok, bay Bakan.
- Öyleyse yavrum, sen git bir yerde bir kova su bul, onun içinde kendine bir bak, azck insafn varsa sonra
yine gel.
Bütün bu dedikodular iyi haber alan çevrelerde bir ho karland. Pazartesi günü Belediye Meclisi topland
vakit üyeler kendileri de dayanamayarak bu baarsz giriimi kötülemekten çekinmediler.
- E, kafese giren oldu mu?
Lestyak tersçe yant verdi:
- Biri de ie yaramaz.
Bay Gabor Porosznoki keyifli keyifli öksürdü.
- Hesabmz yanl çkt. Padiah için Kecskemet'te dört sütnine bulmak, dört odalk bulmaktan daha kolay.
Bakan kesin olarak:
- Ben o dört odal da bulacam, dedi.
Kafasna koyduu bir eyi yerine getirmekte inat ettii, sözünün eri olduu anlalyordu. Biraz sonra:
- Oraya çiçeksiz gidilmez, diyerek Budin Paas'nn gizli mektubunu meclis üyelerinin önüne sürdü. Paa bu
mektubunda onun, evketli Sultana ne gibi armaanlar götürmenin yakk alaca sorusuna kar Doululara özgü
üstü kapallkla: "Ona at, silah, kzartma ve çiçek götürün!" diye yazyordu.
Çiçeksiz olmazd vesselam.
imdiye kadar ie yarayacak kimsenin gelmeyiine almazd, çünkü hiçbir tuzak kurulmamt. Türk Sultan olmakla
i bitmez ki! Türk Sultanna baylan kim? Bari yakkl, zengin, boz cepkeni vücuduna uygun, çizmeleri sert
konçlu Tisza boyu deirmenci uaklarndan biri olsa ve kendine nikâhl bir e arasa, neyse. Ama Türk Sultan!
Türk Sultan deyince bizim bu taraf dieletilerinin aklna paalar paas gelir, paa üzerine bildii de:
Türk paas paas, göbeiyle yaas! tekerlemesiydi.
Beyaz at klndan örme halkann arasna kzl buday taneleri konmazsa serçe kuu tuzaa düer mi? Bir yavru sçan
bile kapanda aaran domuz yana imrenir de öyle yakalanr.
Keckskemet kzlarna da bir tuzak ister.
Ama nasl bir tuzak? Hey Tanrm, urbadan iyi tuzak m olur? nciler, kurdeleler, tenteneler... Bunlar da bir Üç
Azizlik'tir, ama cehennem Üç Azizlii! blis'ten tutun da bütün eytanlar bu üç eyin içinde zplarlar. Bunlardan
biri kadna "bana bak, bana!" diye seslenir, öteki onu "ne olur, beni tak!" diye kandrmaya çalr, üçüncüsü
kulana "benim için günaha gir!" diye fsldar.
Mihaly Lestyak kentin bu ilerden anlayan kadnlarn çararak Türk tüccarlarnda bulabilecekleri en güzel
ipeklileri, altn, gümü srmalarla ilenmi kumalar, en ince, çeitli tenteneleri, yakutlu yüzükleri, göz kamatrc, ar
pahal küpeleri toplayp getirmeleri için kimini Szeged'e, kimini Budin'e yollad: "Hanm abla, sakn bilezikleri
de unutmayn, alacanz eya görülmemi, duyulmam güzellikte eyler olsun, ona göre seçin. Sanki dört bey kzn
düüne hazrlyormuunuz da onlara gerekiyormu gibi düünün, aklnz ona göre ayarlayn..." demeyi de unutmad.
Ötede yal Lestyak da bo durmuyordu; olunun buyruu üzerine bir köylü arabasna atlad gibi, ilerini yapt
çevredeki büyük beylerin, Vaylarn, Faylarn, Bariuslarn (çünkü yal adam uzak illere ün salm yaman bir
terziydi) çiftliklerine urayarak bu kent iine yardm etmeleri için (öyle ya, hepsinin Keckskemet snrlar içinde
çiftlikleri vard) dikiçi kadnlar imeceye çard.
Nereye vardysa bey hanmlar, "kentin koruyucular" ona güler yüz gösterdiler ve Matyas usta kente bir araba
yükü dikiçi kzla döndü.
Arkasndan koca koca sandklar içinde, satn alnan güzelim mallar da geliverince Matyas Lestyak'n
yönetiminde geceli gündüzlü duraksz bir çalmadr balad. Makaslar krdyor, yüksükler tkrdyor, ineler parl parl
yanyor, parça halindeki yn yn kadifeler, ipekliler yava yava birer biçim alyordu. te bir etek, u bir fistan, bu
da bir yelek! (Aman ne göz alc eyler!) u beyaz tentene omuza konunca ne de ho duracak. Ya u bin bir pulla
ilenmi ipekli maskarala bakn! Bu da gelin bal imi. Çünkü dört canl çiçekten ikisi kz, ikisi gelin.
Keckskemet'in bütün kz ve kadnlar gündüzleri hep bu masallardaki giyimleri andran süslü urbalarn lakrdsn
ediyor, geceleri dülerinde hep bunlar görüyorlard.
Saygdeer pir Bruno Baba ile Kei Litkei münasebetsizce ie karmasalard her ey yoluna girmi saylrd.
Kecskemet'te, tek bir çavu bile olsa, bir Türk orununun bulunmas, hele bunun kent tarafndan çarlmak istenii
papazlarn hiç houna gitmiyordu.
- Yehova'nn kulu Tanr'ya yaranmaya uramasn, çünkü iki yüzlü kulu Tanr'nn biri iter, öteki de elinden
tutmaz, iki arada kalr. Keckskemet'in Tanr korkusu bilir ahalisi, gözünüzü dört açn!...
Papazlar böyle demekle kalmyor, salt Türklerle, erdenlerimizi sürükleyip götüren, bizi günaha sokan
Türklerle ho geçinmek için aziz Piskopos Nicolaus'un kentini onlara peke çeken yeni Bakan'a atp tutuyorlar,
verdikleri kkrtc vaazlarda onu yerin dibine sokup çkaryorlard.
Macarn yürei kav gibidir, ufack bir kvlcmdan ate alr. Halkn öfkesi arttkça artyordu. Ertesi pazar kiliseden
çkarak Belediye Kona'nn önünde küme küme toplaan telal insanlar gözda veren yumruklarn skarak:
- Kahrolsun Bakan! Kahrolsun üyeler! diye barmaya baladlar.
Sesleri en gür çkanlar Katoliklerdi. Çiftçi atalar yüz yl önce Çek ülkesinden buralara gelmi olan Lutercilerle
o sralarda Temetö Soka'nda ayr bir topluluk halinde oturan Tolna'dan gelme Kalvinciler Erdel'in Protestan
beyleriyle ahbaplk eden perçemlilerden belki de holanyorlard. Özetle, protestanlara Türkün kavuu da
Papa'nn tac kadar acayip görünürdü.
Porosznoki ile Agoston büyük bir tela içinde Bakan'n katna vardlar.
- Yandk, yandk! Ahali aada birbirine giriyor, duymuyor musunuz? Bakan istifini bozmadan yant verdi:
- Duyuyorum.
- Ne yapacaz? Tasarmzdan vazgeçsek mi?
Mihaly alayl bir bakla onlar süzdü.
- Pir bize kar döneli durum daha kötületi mi? Ne dersiniz? Çünkü sorun burada.
- Hayr, dedi Porosznoki, daha kötülemesine kötülemedi, ama ne olur ne olmaz diye düünmek gerek. Halk
arasnda sözleri geçen bu papazlar iki haftaya varmaz, ahaliyi kazma kürek üzerimize yürütürler.
- Kecskemet'in yazgsn biz mi tutacaz elimizde, yoksa sözü ayaa m düüreceiz? burada. Bence bizim
elimizde tutmamz gerek. Demek ki biz neye karar verirsek öyle olacaktr.
Genç Bakan bu sözleri o kadar sert ve kesin söylemiti ki, demir gibi salam bir özyaps olan Porosznoki'nin
bile houna gitti, yalnzca Agoston biraz inelemeye yeltendi.
- Bay Bakan, dikkafallk her vakit akll ii deildir. bir kez bu duruma gelmi, bamz büsbütün derde girmeden
ne yapacaksak yapmalyz.
- Elbet yapacaz. Zatn yarm saate kadar yola çkacak.
- Ben ha?
- Önemli bir i için gizlice bir elçilie gideceksiniz.
- Nereye?
- Sayn arkadalar, oturun. Fakat azlara kilit, buradan tek bir söz çktn istemem. Laf tayan mahkemeye
sürüklerim.
Hastaca Zaladi:
- Tpk bir diktatör gibi konuuyor, diye mrldand.
Bu srada öteki üyeler, yüzleri dehet içinde, bet beniz soluk içeri girmilerdi. Bazlarnn gözleri korkudan
gerilmiti.
- Ne diyor, ne diyor? Biz de duyalm!
Bay Agoston Kuruczlar, bata Istvan Csuda'y aramaya çkyormu.
- u haydudu mu? Ah bir elime geçse, ben ona yapacam bilirim.
- Merak etmeyin, dedi Bakan, ona bir zarar dokunmaz.Onunla güzellikle konumaya gidiyor. Pirle Litkei
Baba'y bir daha, fakat vakit geçirmeden kaçrmak için ne istediini soracak ona. Pazarlk edecek. imdilik bu
herifler bize gerekmiyor.
Ask suratl kent ulularnn yüzleri güldü; hepsinin rengi yerine gelmiti. Bay Porosznoki sevincinden eliyle
alnna vurdu:
- Dorusu bunu ben akl edemezdim.Çok iyi, çok uygun.Zatn anadan doma bir diplomatm meer.
- Çaresizlik en iyi, bazan deneyimden daha iyi akl hocasdr. Papazlara kar elimizde güç yok, onlar ne hapse
tkabiliriz, ne de vaazlarnn önüne geçebiliriz. Elimizde tek bir çare var, o da stvan Csuda.
Dar çkmak üzere olan Bay Agoston sordu:
- Ona ne kadar önerebilirim?
- Herhalde ucuza yapar. u sralarda hiç ii yok, hem zaten o bu iin ustasdr. stediinin yarsn verebilirsiniz.
Agoston'nu doru ksra yarm saat sonra Czegled yolunu tozutuyordu. Üçüncü günün akam Csudagil dindar
papazlar elleri kollar bal, yine o yoldan götürdüler...
Bay Kristof Agoston'un gizli elçilii böyle baarl olmu ve kendisi de bunu ölünceye kadar gittikçe daha
hararetle, daha renkli ve romantik bir biçimde anlata anlata bitirememiti. Hele kocalk günlerinde: "Nerde o
benim, hametli Thököly'nin saraynda tam yetkili elçilik ettiim günler!" diye kurula kurula övünmesi
görülecek eydi.


IV


DÖRT MUHABBET ÇÇEYLE YOLA ÇIKI.


Papazlar kaçrlm, Kecskemet halk yatm, armaanlarla Budin'e Türk padiahnn katna gidilecek büyük gün
yaklamt.
Urbalarn dikilmesi bittiinden herkesin görmesi için üç günlüüne Belediye Kona'na kondu. Gelen gidenin
hesab yoktu; oras düün evine dönmütü.
Göz alc süslü urbalarn serildii büyük masay çavu Pintyö gözetliyordu. Yal Gyurka orada bir cehennem
zebanisi gibi duruyordu; yalnzca elinde alevden satr yerine bir fndk sopas tutmaktayd.
Sergideki cici bici o kadar güzel görünüyordu ki, Pintyö'nün bile gözleri dalyordu. Kendi kendine:
- Suratsz karlar böyle çaptlara güvenirler, diyor, gözüne ho görünen dilberleriyse:
- u öteki odaya gir de bir kez giyin, ekerim, bakalm nasl yakacak? diye hevese getiriyordu; bu i ona
verilmiti.
Böyle bir öneriye dayanlr m? Kadnlardan yürei çarpmayan, baklarn orada unutmayan yoktu. Binbir gece
masallarnn parltlar bile bunun yannda hiç kalrd.
Gelen kzlardan kaç, bir ceylan gibi korkak admlarla, baygn gözlerini eyann üzerinde gezdirerek dolarken
baklar birdenbire geriliyor, alev alev parlyor, elleri ayaklar titremeye, akaklar çarpmaya balyordu. O zaman
çavu ona: "Giy de bak, kzm!" diye sesleniyordu. Hangi kz buna kar koyabilir? Öleceini bilse giyinip
bakyordu.
Bir kez de gönlünü bunlara kaptrann vay haline! Dikiçi kzlardan ikisi hemen saçlarna renk renk kurdeleler
örüyor, belini skp inceltiyorlar, sonra o zarif yelekle üzerine gümü ayçeler ilenmi vine rengi fistan
giydirerek ayaklarna krmz çizmeleri çekiyorlar, hele bir de gerdanna prl prl mücevherleri taktlar m: "Haydi
yavrum, bir de imdi gör kendini!" diyorlard.
O zaman karsna ayna geliyor, kz onun içinde masallardaki perilerden birini görünce sevinç çl koparmaktan
kendini alamyordu.
Sonra da öyle gösü çarpa çarpa, heyecandan soluyarak, gururun verdii hrsla doya doya kendini
seyredemeden zebani önüne dikiliyordu.
- Haydi yeter artk, çkar bakalm onlar... yahut istersen her zaman böyle urbalar içinde gezebilirsin.
Buna kar: "aarm aklnza!" deyivererek güzelim delmenin kopçalarn çözüvermeye, büyülü etein kemerini
gevetivermeye, o biçimli krmz çizmeleri, o prl prl mücevherleri çkarp atarak yine eski püskü bezlerin içine
girmeye kimin gönlü raz olur?
Hepsi de giyinip bakmak istiyor, hiçbiri isteyerek çkarmyordu.
Yal bal kadnlarn bile kskançlktan karnlarna arlar girmiti. Yara onlar da katlmak istiyorlard, oysa Szeged'de
olsa bunlar kesinlikle atee atarlard. (13)
Karlarla baa çkamadndan bu ie bir snr çizmek gerekmiti. Bundan böyle yalnzca güzeller, öksüzler ve
yoksullar, el yüzüne çkabilecek olanlar giysileri deneyebileceklerdi.
Pintyö aann rütbesi artmt; güzel seçmek ona kalmt. Paris'in (14) bir tane altn elmas vard, onun bir sepet! Yal
çavua yaranmak için neler yapmyorlard! Göz süzüp gülümsemeler, domuz butlar, çörekler, uradan buradan
bir binlik arap geldii de oluyordu. Özetle Pintyö hatr saylr bir adam olmutu. Bunun önemi asl on, yirmi yl
sonra anlalmt. O vaktin kadnlar birbirine: "Ben kaya yarndan çkmadm ya, Lestyak'n urbalarn ben de
giymitim!" diye övünürlerdi. Bu lakrd baya bir atasözü olmutu.
Hele o günlerde, daha sca scana bunun ne büyük önemi olduunu varn siz düünün! Urbalar kimi giymi, kimi
giyememiti, yani kiminin güzellii resmen kabul edilmi, kimi çürüe çkarlmt. Bu yüzden dökülen ac göz yann
haddi hesab yoktu.
Hani bir yolsuzluk yapt, rüvet ald diye yal çavuun günahn almak da istemem (aradan iki yüz yl geçtikten
sonra bunun kantlanmas zordur), ama çingene kzna kar iledii gibi baz insafszlklar yapt söz götürmez.
Çaptlar içinde, yalnayak, saçlar darmadan gelen bu kara kzcaz iri gözlerini o paha biçilmez süslü eya
üzerinde gezdirirken az açk kalm, parlak dou incilerini andran bembeyaz dileri görünmütü. (O koca bunak
bunun farkna bile varmamt ya!)
Narin fakat dinç yapsyla bu kz henüz bir çocuktu. Uzun zaman azn ayrarak, duraklaya duraklaya masann
çevresinde dolatktan sonra dayanamayarak çavua sordu:
- Bunlar ben de giyebilir miyim?
Gyuri day önce iri iri soludu, sonra ona tersçe bir çkt:
- Kel ban imir tarak nesine? Cehennem ol!
Kzcaz öyle bozuldu, öyle utand ki, bana kaynar sular dökülmüe döndü. Oradaki süslü süslü eyler bu yaban
kedisini bile büyülemiti. Ban çevirdi, gözleri dolu dolu oldu ve yalarn elinin tersiyle sildi.
Bereket versin -yahut aksi gibi- Belediye Bakan da oralardayd ve onun üzüntüsünü sezmiti. Eliyle kzn
omzuna dokununca zavall titredi:
- Seç u urbalardan da bir giyin bakalm.
Kz inanamayarak onun yüzüne bakt, sonra:
- u brakmyor, diye dirseiyle Pintyö'yü gösterdi.
- Ya ben, yani Belediye Bakan, izin verirsem.
Kz slak gözleriyle ona bakt:
- Buraya sen mi karyorsun? Sahi mi?
- Pintyö, dedi Bakan gülerek, u kzn ardndan en güzel urbalar götür, bakalm bir eye benzeyecek mi?
Bir çeyrek saat sonra onu görmeliydi! Ykanm, süslenmi olarak giyinme odasndan çknca salonda birden bir
hayranlk uultusu yükseldi.
Bu bir hayal oyunu muydu, yoksa canl bir gerçek mi? Çünkü gözler kamatrc güzellikte bir kral kzyd bu!
Kiraz rengi ipek delme altnda sanki bir peri endam gizleniyor, bacaklarna dolanan eteklik dalga dalga
topuklarna kadar iniyordu. Dudann rengi gerdanndaki yakutun kzlln gölgede brakyor, kurum gibi kara saçlar
büklüm büküm örgüsüyle boyunca uzanyordu.
Belediye Bakan hayranlkla sordu:
- Kimin kzsn sen?
- "Yiit balkç"da çalan yal mzkac Bürü'nün. ("Yiit Balkç" Tisza boyu tanyalar (15) arasnda ünlü bir kr
meyhanesiydi.)
- Adn ne?
- Czinna.
- Bizimle Budin'e gelir misin?
Kz kaytszca omuz silkti.
- Gelirsen o urba senin olur.
- Gelirim.
Demetin en güzel çiçei böylece ele geçmiti. Ötekileri bulmak zor deildi; yalnzca kz sürüsünün içinden
bunun yanna daha üç en güzelini seçmek gerekiyordu. Keten saçl, meneke gözlü, ince belli Maria Bari, uzun
boylu, sülün yapl Magdolna Katona, sonra açm hatmi gülü gibi yanaklarndan kan damlayan, dolgun göüslü
Agnes Pal ne güne duruyorlard? Sultan bunlardan daha dilberini öpmemi ve Firdevsi bunlardan daha
güzellerini akmamtr...
Artk yola çklabilirdi.
Pazar sabah, her birinin boynunda demirden birer zarif çanla boynuzlar kurdeleli yüz öküz, yelelerine küçük
gümü çngraklar takl, lgdan seçilmi, ceylan gibi elli tay da gelmiti. Arabalardan ikisine kzlar bindiler; bu
kzlardan ikisi giyinilerine göre sözde gelin, hem de en cilvelisinden yeni gelinlerdi. Arkalarndan üye
efendiler, gümü kordonlu, açk mavi pelerinler içinde yayl arabalarna trmandlar. Öndeki arabaya, yanna
Ferencz Kristof'u, karsna da Jozsef nokai'yi oturtarak Bakan bindi. Bunlardan biri öküzler, öteki taylar
üzerine memur edilmiti. kinci arabada oturan eski elçi Bay Agoston imdi çiçekçi olmutu. Siyaset böyledir
ite! Gabor Porosznoki prl prl bir ipek klf içinde silahlar götürüyordu. Belediye üyelerinin altncs olan ufak
tefek, kambur György mecs pek gösterisiz bir adamd ama, Türkçeyle Tatarcay iyi konutuundan onu da
"yalayc" olarak götürüyorlard.
Derken alana birikmi halkn "yaa" naralar yükseliyor, kent kadnlar onlarn ardndan sallamak için örtülerini
tez balarndan alyorlar, arabaclar atlarn sürüyor, çobanlar krbaçlarn aklatyorlar ve alay öküzlerin çan, taylarn
çngrak sesleri arasnda, mzkayla yola düzülüyor...
Yolculuk o kadar tekdüze ki, yazmaya bile demez. Macar Ovas'nda köyler, kentler ve dolaylar hep bir
örnektir. Yalnzca gök kubbenin snrlad lgml düzlük, baygn güz güneinin vurmasyla eflatun yansmalar yapan
boz renkli silik toprak her yanda birdir. Ayn toptan bir arn basma ötekine nasl benzerse burada da köy
dolaylar hep öyle, birbirinin ayndr. urada burada tek bana aaçsz bir küçük tanya, bir beyaz ev, bir kuyu
sereni göze çarpar. Köylerin kysnda gergin kanatlarn açm duran yel deirmenleri yolcuya ilerdeki köydenmi
gibi uzak gözükürler.
Zaten Büyük Ova kentleri arasnda da tuhaf bir benzerlik vard ve her biri bir eyiyle övünebilirdi. Debreczen
kollegiumu, Szeged Matyas kilisesiyle, Kecskemet de tepesinde Kalvinci horozla Luterci yldzn ve Katolik
haçn dostça bir arada göründükleri Aziz Nicolaus kulesiyle anlrd. Sonra yiyeceklerden yana da her biri
ülkede ün alm bir ey gösterebilirdi. Debreczen'in krmz biberini bilmeyen yoktu. (Bu üç kent o zamandan
beri de ayn hzla ilerledi ve her biri kendi büyük adamn yetitirdi: Debreczen Mihaly Csokonai Vitez'i,
Szeged Andras Dugonits'i, Kecskemet de Jozsef Katona'y verdi.) (16)
Özetle bizim kahramanlar gittiler, gitiler, sonunda günün birinde kendilerini koca karnca yuvasnda, Budin
kalesinde buldular ve orada vakit yitirmeksizin herkes üzerine ald iin bana geçti.
Burada ilk görev "yalayc"ya düüyordu. Bunun yalayc kadndan fark insanlarn derdini yal melhemler yerine
altnla iyi etmesindeydi ve saraya kabul olunmak için saa sola onun komas, elinden gelen ustal göstermesi
gerekiyordu.
Padiah Kecskemetlilere, yüksek katna girebilmeleri için çaramba günü izin verdi.


V


PADAHIN KATINDA. GÖK MÜHENDS.


Bizim aalar Sultan'n katna pelerinlerini sa omuzlarna atm, klçlarn kuanm olarak büyük bir tantanayla çktlar.
Bay Mihaly Lestyak güzel yiit endamyla pek göze çarpyordu.
Söylevi o verdi. Sözlerinde Kecskemet'in ackl durumunu o kadar güzel, o kadar canl anlatt ki, arkasnda
duran dört üyenin gözleri yaard. (Bay mecs'i bir gün önce geri yollamlard.) Söylevde bir yn süslü, yaldzl
sözden sonra döne dolaa, Kecskemet'e sürekli orada oturacak bir paa veya bir çavu, yahut serçe parmak
kadar da olsa onlar aknclarn errinden koruyacak birinin yollanmas isteniyordu. Onlar en ulu hükümdarn
ayaklarna kapanarak bunu yalvarmak için gelmilerdi. evketli Sultan'n bir tek adamnn orada bulunuu kentin
kurtulmasna, varln korumaya yeterdi.
Sonra bir aytaç (17) ustalyla laf bu çavuun Kecskemet'te ne kadar rahat edeceine getirerek ona kâgir ev
yaptracaklarn, deerini bileceklerini, hizmetini göreceklerini, ku sütüyle besleyeceklerini... cokun bir dille
anlatt.
Sultan, Budin Paas'nn dilmac Nazur Bey'in Türkçeye çevirdii söylevi duygusuz, bezgin bir yüzle dinliyordu.
Yoksa çok yakklyd ve sevimli bir hali vard, krk yanda kadar gözüküyordu. Pek seyrek olarak hafifçe ban
sallyordu.
Budin Paas brahim Paa ellerini önüne kavuturmu, Sultan'n yanbanda duruyor ve kan bürümü ufak, sabrsz
gözlerini:
- Söylevi duyduk, kantlara bakalm artk, diyen bir anlatmla kurul üyelerinin üzerinde gezdiriyordu.
Bunlar da hemen ortaya döküldü.
Gabor Porosznoki ilerledi ve elinde tuttuu açk yeil ipek klf çözerek içinden birer bayapt olan altn krbaçla
naca çkard ve ikisini de Sultan'n önündeki rahlenin üzerine koydu.
- evketli padiahm, Kecskemet'in silahlarn ite ayann altna koyuyoruz.
Sultan eildi, krbac eline alarak evirip çevirdikten sonra brahim Paa ile usulca bir eyler konutu.
O srada üye Bay nokai eni konu sesler çkararak grtlan temizlemi ve ezberledii sözleri u yolda dökmeye
balamt:
- Yiit askerlerine bir parça kzartmalk getirdik, padiahlar padiah! Kerem et, efendim, bir kez u pencereden
nazar kl...
Nazur Bey makine gibi bunlar Türkçeye çevirince Sultan pencerenin yanna gitmek için isteksiz isteksiz
sedirinden kald. Aada o güzel, çalml tosunlarla taylar görünüyordu. Padiah bunlara bakarken Bay Ferencz
Kristof da hemen ezberindeki söylevi okudu. Bütün bunlar Dou'nun güçlü efendisinde fazla bir ilgi
uyandrmam, neesizce yine sedirine geçip oturmutu.
...Derken o srada divan odasnn kaps açld ve içeriye serin bir hava dalgas girer gibi oldu. Belki de dört etein
hrtsyd bu, çünkü girenler dilber Kecskemet kzlaryd.
Sultan birden canlanarak yerinden sçrad.
Kristof Agoston divann ortasna gelerek bir okul çocuu gibi durdu ve elindeki demeti babasna sunuyormu
gibi bir devinimle utana skla:
- Efendimize biraz çiçek getirdik, dedi.
Macarca söylenen bu sözleri Sultann anlamad kesindi. Öyleyken imdi dilmacn aracl olmakszn gülümsemek
lütfunda bulundu. Sonra neeyle Budin Paas'na seslendi:
- brahim, peçeleyin hemen unlarn yüzlerini! (Dou diliyle bu söz, açgözlü baklarnzla onlar bir dakika bile
kirletmeyin, demekti.)
Paa önlemler almak için dar koarken Sultan dilmaca ar, kesik kesik sözlerle bir eyler anlatyordu.
- Ey kafirler, Tanr gölgesini üzerimizden eksik etmesin, evketli padiahmz size, istedikleriniz üzerinde
düüneceini söylüyor. O vakte kadar rahatnza bakn, darda bekleyin!
Bunlar söyleyen dilmaç bir iaret yapt ve o zaman kurula kar çkmak dütü.
Fakat Sultann neesini gören Bay Agoston hatrdan çkmayacak bir i ilemek hevesine kapld ve dar doru
yürümeye hazrlanan arkadalarn eteklerinden çekerek dilmaca:
- Ulu dilmaç, dedi, Sultan'n sa kolu, hakir bir dileimiz daha var, ne olur, efendine bunu da bildir.
Sadrazam, oradaki paalar ve din bilginleri bu pervaszla aarak baktlar. Kecskemetli efendiler de daha az
aknla dümemilerdi. Ama akl Kecskemet'ten gelen çiçeklerde kalan Sultan hâlâ gülümsüyordu, bir kez
Sultann yüzü güldü mü güne açar, çimenler büyür, talar dile gelir ve her dert unutulurdu.
brahim Paa'nn kahyas Hüseyin Bey Macarca:
- Daha ne istiyorsunuz Tanr'nn belalar, çabuk söyleyin söyleyeceinizi, darda daha bir sürü kurul bekliyor,
diye onlara çkt.
- Asl onun için ya, dedi Kristof Agoston cesarete gelerek, Nagykörös elçilerini darda gördük de evketli
padiahtan onlara istedikleri ne olursa olsun vermemesini yalvaracaz.
Kahya Bey güldü ve Keecskemetlilerin bu ikinci dileklerini müminlerin halifesine kendisi anlatt. Bu tuhaf
dilee Sultan da güldü (tahta çkt çkal bana böyle bir i gelmemiti) ve merakla sordu:
- Bunun sebebi ne ola?
Yant Bay Mihaly Lestyak verdi:
- Nagykörös'le Kecskemet'in aralar Mekke ile Medine, köpekle kedi gibidir.
Bu söz Sultann son derece houna giderek ziyadesiyle keyiflendi. Dilmaç da needen alnna kadar parlayan bir
yüzle hükümdarn yantn onlara bildirdi.
- Haydi sevinin, enlik yapn! evketli Sultanm ilk dileiniz üzerinde düünecek, ikinci dileinizi yerine getirecek.
Kecskemetliler dar çkarken içeri braklmalarn bekleyen Nagyköröslü komularna "Günaydn!" diyerek avluya
çekildiler. Birkaç dakika sonra kahya usulca onlarn yanna sokuldu (yalayc onu önceki gün görmütü) ve
üyelerin omuzlarna vurarak, dost bir yüzle onlara umut verdi.
- Ne talihli heriflersiniz sizler! Sultann gözüne girdiniz, sizden çok holand. Hiç korkmayn, hepsi olacak.
Honutlukla ellerini ovuturuyordu. Kecskemet'e bir Türk memur atanrsa ona yüz altn söz verilmiti.
Artk darda tatl umutlarla, Bakan'n söylevini, Agoston'un baarsn överek bekleiyorlard. Bay Agoston kendisi
de hayret içindeydi:
- Bir deerim varm deil mi, kentdalarm? Burada akl dolu akl, diyordu.
Bir buçuk saat kadar sonra kahya yine göründü. Öfkeyle elini kolunu sallyordu; yamru yumru koca yüzü
öfkeden krmz bibere dönmütü.
- Ah domuzlar, diye bard uzaktan, talihinizi ayanzla teptiniz.
Bir eyden haberleri olmayan üyeler ta kesilerek bakakaldlar.
- Ne oldu Tanr akna?
- Ne olacak, eekliinize doymayn! Nagyköröslüler gerek Budin, gerekse Szolnok Paalklarnn uzaklndan, çeitli
ilerini görmek için buralara gidip gelmenin zorluundan, yoruculuundan yakndlar ve kendilerine yakn olan
Kecskemet'te Türk yönetimi kurulmasn istediler.
- Bizse... diye kekeledi Jozsef nokai.
- Sizse Nagykörös kurulunun dilei ne olursa olsun yerine getirmemesini padiaha söz verdirdiniz. Gözünüz
kör olsun!
Türk usulü önlerine bir iki tükürdükten sonra üyelere arkasn dönüp yürüdü.
Kecskemetlilerin orada irkilip kallar görülecek eydi. Lestyak byn sryor, onurlu Porosznoki sövgüler
savuruyordu; Kriston'un korkudan burnu kanamaya balam, yal nokai'nin ise sinirleri geveyerek gözleri
dolmutu. Buna karlk bay Agoston pl prtsn toplad gibi Tuna kysnda duran arabalarnn yanna gidip birinin
içine boylu boyunca yatarak kürkünü bana çekti; üzerine öyle bir titreme gelmiti ki yüz nezleye bedeldi.
Kriston bu üzüntülü sessizlii bozarak:
- Artk köyümüze dönsek de olur, dedi.
- Sultan'n buyruunu bekleriz, dedi Bakan.
kindi vakti epeyce geçmiti ki, padiahn kaymakam, yannda bir dilmaçla geldi, onlar bir odaya götürdü ve
dilmacn azyla:
- evketli padiah size bunu gönderdi, uurlu kademli olsun, diyerek kendilerine bir kaftan verdi.
Üyeler bu altn srma kordonlarla, çeitli acayip ilemelerle süslü urbay üzgün üzgün gözden geçirdiler ve
donup kalarak sanki "yalnzca bu kadar m?" der gibi baktlar.
Bay Porosznoki:
- evketli Sultan baka bir haber yollamad m? diyerek honutsuzluunu aça bile vurdu.
Kaymakam büyük bir aldrszlkla yant verdi.
- Baka haber yollamad. Sultan size kar çok iyi yüreklilik gösterdi, ama verdii sözü yerine getirmesi
gerekirdi. Ne yapsn, siz öyle istediniz.
- Bir daha yanna girsek olmaz m?
- Olmaz.
- Allah belasn versin! Hap yuttuk! Kenttekiler tam sevinecekler.
- Eh, oldu bir kez, dedi Bakan souk bir yüzle. Srtlan bakalm u kaftan Bay Kriston!
Ferencz Kriston, içine ay postu geçirilmi kaftan öfkeden hrslanarak ve hiç sayg göstermeden yüklendi; öyle
ki, etei öpülecek urbann bir ucu yeri süpürüyordu. Böylece Bakangilin ardndan söylene söylene
sürükleyerek götürdüü kaftan, arabalarn yanna varnca, eski bir battaniye gibi, yemliin içine frlatverdi.
Bay Agoston ise ortadan sr olmutu; yalnz, arabaclardan birinin anlattna göre kendini, kocal bir kznn
bulunduu Vacz'a atmt; yolda dilerinin çatrtsndan pek az konuabilmi, yalnzca dünya gözüyle Kecskemet'i bir
daha görmeyeceini söylemiti.
Bizimkiler atlarn yemleyip sulayp yola düzülünceye kadar alacakaranlk çökmü, bacalarn duman sislere
karmt; Pete bataklndaki (imdi asma köprü alan) kurbaalar çirkin sesleriyle durmadan, uzun uzun ötüyorlar,
Budin camilerinin müezzinleri çekilmez barmalarna baladklar srada ykk Pete kalesinin baykular ac ac hu
çekiyorlard. Yalnz ta uzaktan, küçük bir köyceizden bir kilise çannn alayan sesi duyuluyordu.
Yeni salm süt gibi kzl beyaz, yar saydam sis gittikçe uzanp yaylyor ve sanki çevreye, alayla srtan cüceler,
bouan ejderler, boynuzlu hortlaklar, yorganl cinler datyordu. Gök yüzünde tek bir lacivert bulut, ar ve
tembel yaylmt...
Pete evlerini geride brakp Hatvan Kaps'nn ötesindeki sazl, kndral sulak yerleri güçlükle geçtikten sonra
Kristonlarn arabas, kendir slatlan bir yere girecei srada (aa yukar bugün Ulusal Tiyatro'nun bulunduu yer)
bulut bir kez kmldam ve bir gümü parann mavi bir kese içine düüü gibi, anszn ay yutuvermiti.
Karanlk daha koyulam, uyuyan doaya törenli, baygn bir sessizlik çökmütü; yalnzca araba tekerlerinin
balçkta çkard ses ve Pete ba evlerinden tek tük horoz ötüleri duyuluyordu. Atlar isteksiz isteksiz ayak
sürüyorlar, arabaclar uyukluyor, üyelerse derin düünceler içinde yanyana oturuyor ve pek seyrek bir iki söz
ediyorlard.
Oysa konuulacak laf yok deildi, çünkü hepsinin düüncesi aynyd; birisi: "Kente ne yüzle gireceiz?" deyince
öteki bir öksürüyor, gözlerini karanlk göe dikiyor ve ancak neden sonra: "imdi Kecskemet belediye üyesi
olacama bir çoban köpei olsam daha iyi" yantn veriyor, üçüncüsü öne düük ban birden kaldrarak: "Yüz
öküze, elli küheylana karlk bir yeil hrka, kazançl i!" diyordu.
Bunun üzerine yine susuyorlar ve gözlerini yeniden o acayip, korkunç biçimlerin kaynat beyazmtrak sise
dikiyorlard.
Sonunda bir defasnda bu sis direklerinden birinin arasnda yine bir hayal seçildi. Ötekilerden daha gerçek,
daha göze çarpc olan bu biçim birden yolun üstüne, atlarn önüne duruverdi; gölgesi yola vurmutu.
Önde gidenlerin atlar ürktü. Arabac gözlerini açt. Kulaklarna cana yakn bir kadn sesi çalnmt:
- Durun!
Katolik nokai istavroz çkararak: "yi saatte olsunlar, tu tu tu!" dedi. Kriston sordu:
- Sen kimsin?
- Czinnaym ben ayol, çingene kz Czinna. Çabuk beni arabaya aln!
Demin korkan yalnzca nokai idi, fakat imdi Kriston'la Porosznoki'nin de ödleri koptu. Hatta öteki arabada
gelen Bakan bile üenmeden yere atlad.
- Bak hele u kargaya, nasl geldin sen buraya?
Czinna ksaca:
- Kaçtm, dedi.
- Peki ama, ne diye, yumurcak?
- Canm skld da ondan.
- Eyvah, çattk belaya! dedi Kriston ban kayarak. Senin yüzünden hepimizi sallandracaklarn biliyor musun
sen? Defol git yerine! Ah ne yapsak, ne yapsak? Porosznoki de:
- Kovalyalm gitsin, diye düüncesini aça vurdu.
O srada ay bulut altndan syrlarak tabak gibi ortaya çkm, kzn güzel yüzüne vurmutu.
Üstündeki güzelim urba srlsklam olmu, çizmeler çamura bulanm, eteklii, sazlk ve bataklklar içinde koarkan
adamakll slanmt; üzerine yapm urbann altnda kzn alacak kadar güzel vücudu seziliyordu.
- Dönmek istemiyorum, dedi inatla ve aznda beyaz dileri parlad; zaten biraz da çeneleri birbirine çarpyordu.
Titreye titreye delmesinin kopçalarn ilikledi.
- Dönmelisin, dedi Bakan, kellemiz elden gider.
Kz bir ürperme geçirerek iri, güzel gözlerini Bakan'a kaldrd ve öyle tatl, o kadar sitemli bir bakla bakt ki,
Bakan:
- Haydi gel öyleyse, diye bard, otur yanma, götüreyim.
Porosznoki tasal bir iaretle:
- Bay Bakan, bay Bakan, ne iliyorsunuz? dedi.
- Varsn benden sorsunlar!
nokai:
- Juventus ventus, (18) diye homurdand.
Czinna'nn baklar yine parlad, bu bakta bir köpek ballnn scakl vard. Sonra çevik, ustalkl bir sçrayla, bir
yaban kedisi gibi geçip Bakan'n yanna oturdu.
Arabalar yeniden yürüdüler.
- Sen üüyorsun, dedi Lestyak soluunu tutarak. Sonra yemlie atlm padiah kaftann alp dizlerine örttü.
Biraz sonra avcunu kzn alnna koydu; elini okayan bu aln biraz ateli, fakat ne kadar düzgündü. Bakan'n kan
tutumaya balamt.
Öndeki arabada giden nokai o srada içini çekerek:
- Ah, diyordu, içimizde bir tek akyazl adam var, Vacz'a çekilip ban kurtaran Kristof Agoston.
En arkadaki arabada oturan genç sr çoban da yanndaki yal at çobanna (bunlar imdi öküzsüz, taysz
dönüyorlard):
- çimizde bir tek akyazl adam var, o da bizim Bakan Bay Lestyak, çünkü o, çingene kznn krmz dudann
çenisine bakyor, koluyla güzel belinin inceliini ölçüyor, diyordu.
Bakan soruyor:
- E, Czinna, anlat bakalm, nasl kaçtn?
- Kapnn eiinde çömelerek bizi gözeten yal Türkü uyumas için kandrdm, o da uyuyordu.
- Nasl konutun onunla Türkçe?
- Boynumdaki gerdanl çkarp ona verdim.
- Ya ötekiler?
- Onlara da cesaret vermeye çaltm, ama gelmek istemediler. Dönüp gelirlerse burada ie gitmek gerekirmi.
Orada öleye nefis yemekler, kzartmalar, üç türlü, lezzetli meyva vard. Belki ku sütü bile bulunur. Ama ben
artk akam yemeini beklemedim...
- Oysa bizimle giderken sen de pek hevesliydin.
- Urbalara sevinivermitim.
- Peki, artk usandn m?
- Bilmem, bir tiksinti geldi onlardan, eski çaptlarm aryorum.
Bakan can sklarak:
- Vah vah, dedi, sen Kecskemet'in bana daha çok dert getireceksin, Czinna. Seni arayacaklar!
Czinna korkuyla genç Bakana sokuldu, vücudu kavak yapra gibi batan aa titriyordu.
- Korkma, bir kez azmdan çktktan sonra seni brakmam, benim sözüm sözdür.
Çingene kz eilerek hçkrklar içinde Bakan'n elini öptü.
Erkek sinirli, adeta kaba bir davranla kzn ban tutarak elini vermek istemedi; "ben piskopos muyum?" diye
kzgn kzgn söyleniyordu. Fakat o anda gözünün önünde dünya birden dalp karmaya, dönmeye, yldzlar
zplamaya balamt; araba devrilecek gibi oluyor, yol kysndaki kazklar, saplar çlgn bir hzla kaçyorlar ve o,
arabann üstünde kendini unutmu bir halde, o güzel ba gösüne bastryordu.
Derken birden, kendinden utanarak brakt.
- Oo, o, Czinna, ne halt ediyorsun? Çocukluk etme bakaym, brak elimi, yoksa u kaln örgünü arabann okuna
balarm da ban kmldatamazsn. nsan nasl artyorsun!
Kzn kaln, zengin saç örgüsünden tutarak:
- Ha, balayaym m oraya? diye akalat.
- Beyim nasl isterse, dedi kz uslu ve yava bir sesle.
- Balamam, korkma! Baka bir ey düünüyorum.
Böyle diyerek koca saç örgüsünü, o gdklayc ylan kzn öbür omzuna att. Krbaç gibi aklayarak kzn güzel
boynuna dolanan saçn ucu beriki koltuunun altndan yine Lestyak'n eline geldi.
Uzun uzun sustular. Lestyak durmadan alnn outuruyordu. Neden sonra fsldayarak:
- Bu örgüyü kesmeli diye düünüyorum, dedi.
Czinna aalayarak, karanlkta da parlayan gözlerini kaldrd.
- Eil bana doru, Czinna, arabac söylediklerimi duymasn. Kulan yüzüme daya! Daha yakla! Korkma öpecek
deilim.
- Umurumda bile deil, öperseniz öpün.
- Saçn kesmek gerek.
- Keserseniz kesin, o da umurumda deil.
- Sonra arabadan ineceksin.
Kz telala kmldand.
- Çünkü seni arayacaklar, benimse seni korumaya gücüm yetmez. Zaten ben ne olacam, kim bilir? Benim
için ilerisi belli deil. Özetle arabadan inmen gerek, o kesin.
- Ama niçin?
- Sultan veya Budin Paas Kecskemet Belediye Bakan'ndan daha güçlüdür de ondan. Ben onlardan güçlü
olsaydm sen yanmda kalrdn ve saçnn bir teline zarar gelmezdi.
- Dediklerinizi anlamyorum, beyim!
- Dur, imdi anlarsn. u sandn içinde iyi çuhadan bir kat erkek urbas var, Budin'den bu sefer aldm. Arabadan
inince bir yerde bunlar giyinir, bir delikanl olursun, cebine birkaç altn da koyarm. Ne sandn? Eski Czinna'y
eytan bile tanyamaz.
Czinna içini çekerek gözlerinden ya dökmeye balad.
- Yava yava yol alr, elinden geldii kadar baka yollardan giderek birkaç gün sonra Kecskemet'i tutarsn. Oraya
varnca da i aryan bir terzi çra gibi babama ba vurursun.
Czinna gözünün yalarn silerek bir kahkaha att.
- yi, sahiden çok iyi! Hiç olmazsa sizi her gün görebilirim.
- Kes sesini! Tay gibi kineme! in akas yok. Bizim ihtiyar seni yanna almaktan çekinecek olursa u yüzüü ona
gösterirsin. Benim böyle istediimi anlar.
- Siz o vakit orada olacaksnz ya, bunu sözle de söyleyebilirsiniz.
- Nerede olacam ben de bilemem, dedi Bakan ask bir suratla ve parmandan almandinlerle süslenmi firuzeli
bir yüzük çkararak Czinna'ya uzatt. Sonra biraz duraklayarak ekledi:
- Ama gerekmedikçe yüzüü gösterme, üstündeki erkek urbasnn kimi gizlediini hiç kimse, babam bile
sezmesin. Ben öyle istiyorum.
- Ba üstüne, dedi Czinna.
- Haydi bakalm, imdi i bana. Ortalk aarmadan kaçmalsn.
Arabann çekmecesinde, taylarn yelelerini düzelttikleri koca bir makas vard, onu yerinden alrken elleri
titredi. Hele o canm saç örgüsünü tutup dibinden kesmek isterken:
- Kyamyorum, dedi ve eli geveyerek makas brakverdi. Kz hemen uzand ve:
- Ne varm kyamayacak, diye söylenerek aleti eline ald.
Keskin demir çat, çat, k, ak, diye iledi ve bir an sonra saç yn yere serildi.
Kz imdi taçsz kalan bayla gülümsüyordu.
Sonra Mihaly sandktaki urbay dürüp katlarken o, saça örülmü olan ar ipek kurdeleleri çözdü.
- Sözüme iyi kulak ver, kln deitirdikten sonra en yakn yoldan doru Tisza kysna gidersin ve üstünden
çkardklarn, urbalarn brakp dertlerini birlikte götürerek canlarna kyan kzlarn yaptklar gibi, söütler arasndaki
kumlua brakrsn...
- Ba üstüne, dediiniz gibi yaparm.
O dakikada Kriston'un arabasndan:
- Hey, aman aman, diye telal sesler duyuldu.
Bakan o yana doru seslendi.
- Ne var? Ne oldu?
- Bataa saplandk.
Bu hiç de alacak bir ey deildi. O çalarda mutlu iller yol bakmndan pek yoksuldular. O vakitler daha: "ose
yapyoruz diye çamur üstüne çamur yyorlar!" yaknmas duyulmuyordu, çünkü böyle bir eyin yapld da yoktu.
O çan insanlar: "Yolu arabalar yapar, tekerlek izi olan yerden insan geçmitir, bakalarnn geçtii yerden biz de
geçeriz" derlerdi.
imdi de bir aralk tekerlek izi bitmi, araba yosundan, çürüntüden, ay nda yemyeil bir çayr gibi gözüken
gömüe dingiline kadar saplanmt.
Delidir bu, Petöfi'nin "açk kitap" adn verdii Büyük Ova. Gündüz, lgmyla topra su; gece, ay yla suyu toprak
gösterir. (nsan buna ne zaman inansn?)
Arabac durmadan sövüyor, koumlar koparrcasna atlara vuruyordu, ama ne yana süreceini, yolun hangi
tarafta olduunu kendisi de bildii yoktu. Öteki araba baka bir yönden kurtulu yolu aryordu, biraz sonra o da
sapland.
- Hep burada yiteceiz. Yolu bilen var m?
Arabadan atlyarak toplatlar.
- "Cehennem gölleri" dedikleri yere geldik anlalan, dedi Porosznoki. Bir yanda bir geçit olmas gerek; kira
arabaclarndan çok duymutum, iyi yola göllerin arasndan çklrm.
- Ama o geçit ne yanda? Onu arayp buluncaya kadar batar gideriz.
- Yal Marczi'yi kaldrmal. Yamurlu güz günlerinde Pete'ye çok sr sürmütür o, belki yolu bilir. Baksana,
küçük tayc, en arkadaki arabada yatan Marton emmini kaldr!
Ayana tetik Pali bir sözü iki ettirmedi, hemen gidip uyuyan yal adam bir iyi sarst.
- Ne var? Ne sarsalyorsun adam, köpolu?
- Kusura bakma, dede, Kecskemet'e hangi yoldan gidilir biliyor musun diye soracaktm da. Kt sözlü sr
çoban:
- Dur bakaym, diye yant verdi.
- imdi "Cehennem gölleri"ne gelmiiz, öndeki iki araba gömük içinde bocalyor. Hele öyle çevrene bir bakn
bakalm, ne yandan çkabiliriz yola?
Marczi gözlerini göe dikerek engin kubbede göz krpan, kvlcm saçan milyarlarca yldz arasnda dolatrd.
- Burasn görmek için arabadan inmeyecek misin?
Yal adam:
- Nesini göreyim, diye olana çkt. Güneyin hepsi de birbirine benzer, benim kafam papaz defteri mi ki, bütün
otlar tanyaym?
Sonra gözlerini yine kaldrarak uzun uzun ölçüler ald.
Derken arabann içinde birden dorulup kalkarak Kristonlarn arabacsna seslendi:
- Baksana oul, Büyükay'nn berisindeki u iki küçük yldz görüyor musun, biri çok soluk, öteki daha parlak,
ama ondan ufak, tam birbiriyle kar karya, gördün mü?
- Görüyorum, Marczi emmi.
- Hah ite, olum, o iki yldzn ortasna doru sür! Yol o yana düer!
Bunu söyledikten sonra her ii yoluna koymu bir adamn iç rahatlyla yine uzanp yatt. Baylar da dizkapaklarna
kadar çkan suyun içinden arabalara trmandlar, fakat Bakan arabasnn yanna vard zaman Czinna orada yoktu.
Kz o tela arasnda ortadan kaybolmutu, yalnzca dalm saç yn arabann yemliinde kapkara yatmaktayd.
Mihaly bu saç ynn içini çekerek avuçlad, sonra azar azar batakla saçmaya balad. Kara saç tutamlar ar ar
düüyor, yel onlar, sanki uçuuyorlarm gibi, yanlara sürüklüyor, yeilimtrak su hafifçe rgaladktan sonra
kndralara, su zambaklarna, kelebek yaprakl yaban bezelyesi çiçeklerine doluyordu...
Koca çoban Marczi'nin tarifine göre giderek sahiden doru yola çktklar vakit, Bakan'n elinde saç kümesinden
yüzüün çevresine sard tek bir telden baka kalmamt.
- Heey, diye bard cokun bir sesle, benim kz nerede? Hangi arabaya bindi?
Her yandan:
- Burada yok, burada yok! yantn verdiler.
Üyeler rahat bir soluk alarak mrldandlar:
- Hele ükür, küçük yosma kendiliinden defolmu!
Artk skntlar sona ermiti. imdi yöreden köye, köyden yöreye ulayorlard.
Ama sabah aarts tekerlek izlerini aydnlatncaya kadar ara sra yoldan çkyorlard; fakat ne zarar vard, Marczi
emmi oradayd, her ardkça onu kaldryorlar ve yal adam hemen yolu gösteriveriyordu.
imdi doru Gurk tavuun yaknnda yanp sönen küçük yldzdan yana sürün.
Gökteki parlak gezginler arasnda o hiç yabanc deildi. Toprak her yanda birdir, tanmak olanakszdr, ama gök,
noktalarla belirlenmi mavimtrak bir zemindir, hiç deimez.
Yal çoban Pete'den soylu Kecskemet kentine kadar olan yolu hep gökyüzünden ölçerek çkarmt. O kadar açk
gördüü, hiç armad bu yol onun gözünde adeta tozuyordu.


VI


DLE DÜEN KENT.


Pintyö kuru sk doldurulmu havan toplarn pazar yerine çektirdi, uraya buraya: "Ho geldin!" "Yaa!" gibi
birtakm levhalar asld. Kentin biricik aytac Pal Fekete, arlna çekilmi: "çinizde sayg deer bilge Seneca'nn
ününü duymyan yoktur sanrm!" diye balyan söylevini belliyordu. (Sahiden, Kecskemet'te bu ad duymayan
kalmamt. Çünkü Pal Fekete her zaman bu ünlü, saygdeer bilgenin sözlerini yineler dururdu.) Bürügil
kemanlarnn yaylarn reçineliyorlard, özetle hazrlk büyüktü. yi ki, Czegled'e varldnda Bay Porosznoki'nin
aklna gelmiti de usta binici Pali'yi ata bindirerek, ortada sevinecek bir ey yok, kentte farfara yapmasnlar,
diye ileri yollamt, yoksa çanlar da çaldracaklard.
Habercinin gelii herkesin neesini kaçrd, akama doru baadamlarn kente giriini halk pencerelerden, çitlerin
ardndan ask suratla, üzüntüyle seyrediyordu. Tek bir "yaa" duyulmad, yalnzca sokak köpekleri arabalarn
arkasndan ürüyorlard. Ama böyle oluu daha iyi, bu kadar rezalet yetimiyor mu sanki, fazlasna ne gerek var?
Daha o akam Budin'den gelen haberler, Köröslülerin Kecskemet'i nasl mat ettikleri, daha dorusu
Kecskemet'in kendiliinden ne türlü faka bast, Sultann alay eder gibi bunca deerli armaana karlk onlar bir
kaftanla arverii haberleri her yana yaylmt. (Kaftan yere batsayd!) O Kaftanla ne yüzle çkp geliyorlard! Ne
çirkin, ne ayp!
Ertesi sabah Belediye Kona'nn önüne kalabalk yld; yüze gelen adamlar, yolculuun sonucunu resmi azlardan
duymak için toplant salonuna çktlar. Böyle büyük elçilik kafilesinin dönüünde eskiden beri görenekti bu.
Asl halk, kadnlar, ipsiz ayaktakm alana birikmi itiip kakyor, çlk koparyorlar, o anda hangi azdan türedii
belirsiz bir beyiti dillerine dolam, bozuk düzen seslerle ona makam uydurmaya çalyorlard:


Kecskemet artk ne mutlu sana,
Kavutun padiah kaftanna.


O srada yoldan geçen birkaç Nagyköröslü arabac atlarn bir iyi kamçlayp alayl bir tavrla kalabala doru:
"Kaftan scak tutuyor mu?" diye seslenince halk büsbütün çileden çkmt.
Kaftan scak tutuyor mu, tutmuyor mu, onu yukarda ter döken baadamlara sormalyd.
Oradakiler hep çatk suratla, içlerinden kimi, Bay nokai gibi, kendini salvermi bir halde oturuyorlard; yalnzca
Bakan'n güzel, esmer çehresinde yüreklilik ve inat parlyordu.
Yolculuun nasl geçtini Porosznoki, özenerek kaleme ald, Tanr adyla balyan bir söylevle anlatt. (Zaten Tanr
da u günlerde belal ziyaretlerini o kadar sklatrmt ki, Kecskemet halkndan saylabilirdi.) Kenti haraçtan
temelli kurtarmak için hazrlanan tasarda bir uursuzluk vard. Onlar iyi niyetle, ellerinden geleni yapmlard.
(Tanr da bilir ya!) Ama tasar suya düünce ne yapabilirlerdi. Gider de çok olmutu, yalan deil, ama onlar
bunun boa gideceini akllarna getirmemiler, külfetsiz nimete konulmaz, sözünü düünmülerdi.
lkin herkes sessizce dinliyordu; Porosznoki'nin büyük bir cokunlukla balayan söylevi kurulu zor
durumundan kurtaracaa benziyordu, fakat ayrntlara geçerek: Ve sonunda çaramba günü büyük bir debdebe
içinde evketli Türk padiahnn katna çktk" demesi üzerine i deiti. Sözün burasnda Gaspar Permete:
- Aznda çubuu var myd? diye barnca gülümeler oldu, aklna gelen lakrdya karmaya balad. çabucak çrndan
çkt; ilk kvlcm saman tututurmutu, artk yangnn önüne geçilemezdi.
- Varmz youmuzu deve yaptlar.
- O yosmalara görülmedik urbalar kestirdiler. Ad üstünde pezevenklik bu!
- Cevahirli krbaç, altn nacak götürdüler. Paralar har vurup harman savurdular!
- Hepimizi rezil ettiler. imdi dardan geliyorum, Nagyköröslüler pazar yerinde: "Kaftan scak tutuyor mu?"
diye baryorlar. Nedir bu bamza getirdikleri?
- Yant verin bunlara!
riyar Jozsef Berkesi yerinden sçrad ve gözlerini belerterek, yumruklarn skarak, böürür gibi:
- stifa edin! Yeil masann bandan çekilin! diye haykrd.
Bu gözda hemen, aaçlar kökünden söken bir kasrga iddetiyle yüz grtlaktan bir anda yanklar yaparak salonu
doldurdu:
- stifa edin!
Hrslanm halk gittikçe daralan bir çember halinde yeil masann çevresini saryordu.
Mihaly Lestyak altndaki iskemleyi teperek yerinden sçrad ve bir zincirle yelek cebinde duran kent
mühürünü çkard gibi zinciriyle birlikte koca masaya öyle bir çarp çarpt ki, mühür angr ungur salonun ta öte
köesine yuvarland.
- Aln ite, sizin olsun! dedi ve hzla kapya doru yürüdü.
Fakat Balazs Putnoki onun yolunu kesti.
- Hey, aslanm, dur, buradan bir yere gidemezsin! Ben seni Tanr önünde, kul önünde kentimizin dümanlaryla
elbirlii etmekle, dinimizin direklerini Csuda'ya teslim eylemekle suçlandryorum; sen kentin tutsasn!
Lestyak gururlu ve souk bir tavrla sordu:
- Kim buyurmu onu?
Purnoki sanki dilini kesmiler gibi duraklad, Lestyak ise salon kapsn çarparak çkp gitti.
Öteki üyeler de kamu isteine boyun eerek ayaa kalktlar ve yerlerini braktlar.
Bay Jozsef Berkesi ortaln aknl içinde Bakanlk kürsüsüne kadar kendisine yol açtktan sonra:
- Bana sorarsanz, dedi, iyice düünüp tanarak yeni bir Belediye Meclisi seçilinceye kadar kent ilerine biri
Katolik, biri Kalvinci, biri Luterci olmak üzere göstereceimiz üç kiilik bir kurul baksn.
Çounluk:
- Uygundur, uygundur! diye kükredi.
Hemen orackta Samuel Holeczi, Balazs Putnoki ve Jozsef Berkesi beyleri seçiverdiler.
Üçler Meclisi halkn dalmasn bile beklemeden yandaki odaya görümeye çekildi ve ilk olarak Mihaly
Lestyak'n yakalanmasna karar verdi.
htiyar Lestyak cierparesinin, sevgili Miskasnn zindana sürüklendiini görünce alad, szlad. Önce ütüsünü
kavrayarak onunla Belediye çavularn tepelemek istedi, fakat bileini burkarak ütüyü elinden aldklar zaman
ncil'den aklna gelen, duruma uygun belal sözleri Gyuri Pintyö ile Pista Muska'nn balarna yadrd.
Eski Bakan biraz öfkelenerek:
- i büyütmeye gerek yok, babacm, bu da geçer, dedi.
Yal adam, bir tiyatro kahraman gibi yumruklarn kaldrd:
- Görürler onlar, yazk sana Kecskemet, Sodom ve Gomora gibi yazklar olsun sana!
Mihaly:
- Talih bizim de yüzümüze güler elbet, diyerek babasn yattrmaya çalyordu.
- Talih mi? Yal adam bir kocakar gibi gözlerinden yeniden yalar dökmeye balad. Talih de bir tanrçadr, o ta
tpk öteki kadnlar gibi bir kadndr; hep yeni erkekler peinde koar, bir kere seviip braktna bir daha dönmez.
Derken kendini umutsuzlua kaptrarak çlgn bir atlla makas eline ald ve daha yeni diktii güzel bir tafta
cepkeni öfkesinden:
- Yrtl köpek, sökül köpek! sterse kyamet kopsun! diye diye parçalamaya balad.
Kyamet kopmasna kopmamt ama, canm cepkenin ele alnacak yeri kalmamt; zavall Mihaly'i de yaka paça
kentin küf kokulu zindanna sürüklediler.
Arkasndan seirtti, fakat güçsüz bacaklar kapnn önünde çöküverdi ve yalnzca eikten içeriye:
- Korkma, sevgili olum, korkma, ben seni kurtarrm oradan, senin kurtulu fermann ben çkartacam, diye
seslendi.
Dorusu o zamanlar bu büyük bir iti.
nsan Budin Paas'na gider, kurtarmak istedii adamn hemen braklmas için bir buyruk isterdi. Budin Paas'nn
yürei yumuamazsa, Szolnok Paas'na gidilirdi, onun buyruu da geçerdi çünkü. Diyelim ki Szolnok Paas'nn da
keyfi yerinde deil, o vakit en iyisi Kalga Sultan'na yahut Fülek'teki valiye çkmakt; hatta en kötü durumda
Bay Csuda'ya da ba vurulabilirdi, onun da sözü geçerdi. Ama Szecseny'de stvan Kohari'ye çkmak daha
kolayd; bu deerli büyüklerin Kecskemet'te hep sözleri yürürdü.
O srada i arayan bir garip delikanl iyi rasgelmiti. Yakkl, insana güven veren, cana yakn bir çocuktu bu; Bay
Lestyak artk rahat rahat yukarda ad geçenleri (hangisini daha çabuk bulursa) aramaya çkabilir; o yokken de
bu çapkn eve bakar, siparileri alr, sabrsz müterileri lakrdyla oyalar. Hizmetçi kz, Erzsike onun an piirsin,
hem de ne türlü insan olduuna göz kulak olsun.
- Ama bana bak, olum Laczko (adn Laczko idi deil mi, yavrum?) sakn Erzsi kza sataaym falan deme ha,
çünkü o benim vaftiz kzmdr, anladn m?
Yal adam, evinden böyle ayrld ve uzun bir zaman gözükmedi; eve döndüünde k çoktan bastrmt.
O yl puslu, sert bir k olacan yaban kazlar haber vermiti, öyle de oldu. ki taraf savaçlar çok yokluk çekti,
Thököly Bey'in yiitlerinden Noele kadar yüz kii dondu. Bldr ürün gevek olduundan erzak darl vard, asker
yalnzca üümüyor, açlk da çekiyordu, onun için urada burada biraz acmasz davranlar alacak bir ey deildi.
Yal Lestyak Budin Paas'nn fermanyla döndüü zaman kötü ünlü Kalga Sultan'nn bir bölüü de tutsak kayna
dizilmi bir yn kadn ve erkekle Olaj Bey'in komutas altnda kent dolaylarna gelmi ve atllaryla Üçler
Meclisi'ne u buyruu yollamt:
"Dinsiz köpekler! Yarn kulua kadar sekiz araba ekmek, krk öküz, yirmi araba odun ve dört bin be yüz nakit
florin göndermezseniz ölen üstü erlerimle kendim almaya geleceim. Kecskemet Bakan'nn kafalarndan
ikisini keseceim, çünkü Bakana bir kafa yetiir. Duyduk duymadk demeyin!"
Belediye Kona'n korku almt. Çavular güçlü Olaj Bey'e ekmek yaptrmak, odun toplamak için soluk solua
evleri dolayorlard, fakat asl güçlük paray denkletirmekte görülüyordu, çünkü kent kasas bombotu. u srada
böyle bir kan aldrmaya halkn takat yoktu.
Matyas Lestyak, ii yolunda olduu zamanlardaki gibi, sinsi bir ikiyüzyülükle Belediye Kona'na girdii vakit
üyeleri akn bir durumda buldu. Putnoki ona sertçe sordu:
- Ne var, ne istiyorsunuz?
- Beyim, efendim! Ben u olan almaya geldim.
- Hangi olan!
- Canm ite, kendi olumu. Eve götüreceim zavally.
- Yani brakacak olurlarsa, öyle mi?
- Tabii, tabii, dedi yal adam gururla ve Putnoki'nin önüne brahim Paa'nn mektubunu açverdi. Artk siz ne
türlü isteyip dilerseniz.
Paa'nn mektubunu okuyunca Bakan bir ey diyemeyerek boynunu büktü, hatta korkusundan elini grtlana
götürdü, çünkü Budin Komutan brahim Paa, Tanr esenlik versin, akll uslu satrlar arasna birkaç alayl söz
kartrmadan kalemini divitine sokmazd. Bu kez de: "Boynunuz pek kanyor, farkndaym" diyordu. Bakan
kendine gelerek:
- Buna sözüm yok, dedi, buyrua boyun eeriz. Ama imdi vakit geçti, zindanc da burada deil. Mihaly
kardeimizi yarn sabah salveririz.
Terzi evine gitti. Fakat ortalk aarmadan yine Konak kapsnn önündeydi. Oysa amansz bir hava vard, koca bir
sis dalgalanyor ve hafiften kar da attryordu.
Belediye üyeleri Konaa oldukça erken geldiler, hele Putnoki, gece aklna gelen iyi bir düünceyi arkadalarna
açmak için hepsinden önce gelmiti.
- Bu Lestyak boanacak olursa hiç iyi olmayacak. Herifin kafas akl, kurnazlk dolu.
- Oras öyle, kafal adam, ama sancak beyiyle ne de olsa tepiemeyiz.
- Onu ben de biliyorum. Herifi çkarmasna çkaracaz ama, ben onu öyle bir yere yollayacam ki, oradan bir
daha dönemez. Siz ii bana brakn.
Daha erkenden sokaklar görülmemi bir kalabalkla dolmutu. Halk, saknd eyay denklerle, el arabalaryla
uzakça ba evlerine tayordu. Olaj Bey'in çevrede görünüü ortala korku ve ürkü salmt. Çünkü sözün dorusu bu
babacan Olaj Bey öyle Csuda aamz yahut mzmz Dervi Bey gibi bir papaz veya bir kz kaçrmakla yetinecek
bezirgânlardan deildi. yi yürekli Olaj Bey toptan i görmesini severdi. Seyrek gelirdi, ama bir de geldi mi,
kadnlaryla, çocuklaryla, hem de atlarn, srlarn da birlikte, sürer götürürdü; hayvanlardan yalnzca birine,
kutsal Kuran'n yasak ettii mundar domuza ilimezdi. Olaj Bey böyle bir adamd, bu yadsma götürmezdi.
Olaj Bey'in isteklerini duyan kent ilerigelenleri birer ikier danma odasna toplanyorlard; daha erkenden kimi
biraz para getiriyor, kimi ekmek, odun yazdrmaya geliyordu. Kötü haber insann gözünü birden açar.
Bay Putnoki, Mihaly Lestyak' zindandan çkarp divana getirmeleri buyruunu verince oradakilerden birçou
tela göstermeye, mrn krn etmeye balad.
Üçler Bakan resmi bir edayla:
- Mihaly Lestyak, özgürsünüz! dedi.
Salonda batan baa bir honutsuzluk mrlts dolat.
Putnoki alay edercesine ekledi:
- Budin'deki vezir büyük koruyucunuz demek.
Lestyak sesini çkaramad, yalnzca gitmek istercesine sinirli bir davranta bulundu.
- Durun bakalm, yama yok! Azizim eski bakan, Budin Paas Roma Papas deildir. Kilitleri açp kapayabilir
ama, günahlar balayamaz. Bunlarn kefaretini ödemek gerek.
Sinirlere ileyen bir sessizlik oldu; herkes soluk almadan, ne olacan bekliyordu.
- Amansz Olaj Bey Csalanos gölünün yannda, snrlarmzda duruyor. Kente büyük bir haraç kesti, bugün öleye
kadar bunu kendisine yollamamz gerek, bu da olanaksz. Mihaly Lestyak, sizin için vardmz yargy biliyor
musunuz?
- Zatn isterse söyler ne olduunu.
Balazs Putnoki hain bir gülüle ekledi:
- O ünlü kaftan alp getiren sizsiniz, onu giyip beyin katna gideceksiniz, gösterin bakalm bu kaftann ne ie
yaradn!
Mihaly'nin yürei burkuldu. Bunu hiç beklemiyordu. Durduu yerde adeta salland, fakat birden kendini
toparlad. çinden konuuyormu gibi: "Korkmaya gelmez, korkmaya gelmez..." diyordu.
Yürei hzla çarpyordu; sesi hçkrk tutmu gibi titrek ve gevekti, fakat kaytsz görünmeye çalt.
- Peki, Bey'e ne söyleyeceim?
- Ona deyin ki, haracn yarsna raz olsun, hem bunu bir araya getirinceye kadar bir iki gün beklesin. Yahut da,
oldu olacak, elli at, yüz öküz ve üstelik dört bin altna mal olan kaftan önerin ona. Honut olacaktr, he he he,
hem üstünü de getirin, Belediye kasasna atalm, ha ha ha...
- Peki ama, o beni o saat kaza vurdurur, yahut tutsak zincirine balatr.
Putnoki omzunu oynatt.
- Oras sizin bileceiniz i.
- Ya? dedi Lestyak ac bir bakla. Demek benim için bu yargy veriyorsunuz, öyle mi?
Ve akn gözlerini triumvirlerin, kentin ak saçl kocalarnn üzerinde gezdirdi. Onlar balarn sallayarak yargnn
hakl olduunu doruluyorlard. Kamu maln düünmeden harcayanlar aleme ibret olacak biçimde
cezalandrmalyd. Dalgn dalgn:
- Zindanma götürsünler, daha iyi, dedi, fakat o anda utand.
Üçler Bakan ineli bir ikiyüzlülükle:
- Fakat neden korkuyorsunuz? Kaftan giyip öyle gideceksiniz, diye bilgiçlik etti.
Bu söz üzerine büyük bir kahkaha koptu ve Lestyak'n bütün kan yüzüne topland.
- Korkmak adetim deil, dedi yiitçe. Yola ne vakit çkaym?
- Öleden önce, ben buyruklarm verinceye kadar siz de hazr olun. O zamana kadar günah çkartmak istemez
misiniz?
- Hayr!
Yal Lestyak tela içinde kvranyor, olunu Tatar alaynn kucana yollamann ne büyük hakszlk olduunu bütün
kente duyurmaya çalyordu. Dinlemeden, savunmak için az açtrmadan verilen bir ölüm cezasyd bu! "Ey
ahali, bu hakszla göz yummayn, üç ay önce onu ne kadar sevdiinizi düünün! Bakaldrn, ayaklann! Elinize
balta, dirgen aln; ben sizi "üç yaprakl yonca" biçmeye götüreyim. (Triumvirlere alay için böyle denirdi.)
Tek bir yumruk kmldamad, düenin dostu mu olur? Olsa olsa bir iki pencereden kuburnu ve tr sakslarnn
ardnda sarn yahut esmer birkaç kz yüzü görünmü ve belki de çiçek yapraklarnn arasndan: Zavall Mihaly
Lestyak! diye üzüntülü bir ah yükselmiti.
Bu güzel yüzler daha sonra da;
- Ne zaman geçecek? O kaftann içinde bir görsem, ne kadar geç geliyor, diye bekletiler.
O srada Belediye Kona'nn önünde bir at eyerleniyordu. Lestyak topuklarna kadar uzanan kaftann bacaklarna
dolamasna bakmayarak, çevik bir sçrayla hayvann srtna atlad. Sol ayan üzengiye koyarken slk bile çalyordu;
varsn iki yüz yl sonra da türküler onun bu son yolculua nasl çktn dokunakl sözlerle anlatsnlard.
ki kent koruman klçlarn çekmi sanda solunda at sürüyordu. Merakla birikmi halk yuha çekmesin, alay
etmesin diye arka kapdan çkarak yan sokaklara saptlar. Oysa bu, alay edilecek deil, alanacak bir eydi!
Üçler, pencerenin önünde, dalgalanan sis yüzünden görebildikleri sürece artlarndan baktlar. Bay Putnoki
keyifli keyifli ellerini ovuturuyordu.
- E, artk Kecskemet'in borusunu bu da duymaz bir daha! (Kecskemet'te öle vakti, Aziz Nicolaus kulesinden
çalnan boruyla duyurulurdu.)
Sonra birden, oraya toplanm kalabala dönerek:
- Haydi bakalm, dedi, imdi hemen harac arabalara yüklemeye balayalm ki, Olaj Bey kzp kent üzerine
yürürken yolda yüklerle karlasn.
Korumanlar Lestyak' yalnzca kentin ucuna kadar geçirdiler. Böyle buyrulmutu. Ötekinin gidecei yere zaten
gidemezlerdi; korumanlara ne diye kymalyd?
Kim bilir, belki Lestyak da gitmez, olur a, yolunu baka yöne deitirir, dünya genitir, dört bir yana yolu var.
Ama böyle de iyi, varsn istedii yana gitsin, burada ayak altnda dolamasn da...
Onu hiç de iyi bilmiyorlard. Eski Bakan, ucu buca gözükmeyen kar örtüsünün üstünde Csalanos'a doru yol
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan
A beszelö köntös   konusan kaftan

More Related Content

What's hot

Halk Edebiyati
Halk EdebiyatiHalk Edebiyati
Halk Edebiyatiderslopedi
 
Garip şiiri
Garip şiiriGarip şiiri
Garip şiirieda14
 
Destan DöNemi TüRk Edebiyati
Destan DöNemi TüRk EdebiyatiDestan DöNemi TüRk Edebiyati
Destan DöNemi TüRk Edebiyatiderslopedi
 
Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.
Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.
Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.derslopedi
 
Tanzimat Edebiyati
Tanzimat EdebiyatiTanzimat Edebiyati
Tanzimat Edebiyatiderslopedi
 
TüRk Edebiyati Tarihi 3
TüRk Edebiyati Tarihi 3TüRk Edebiyati Tarihi 3
TüRk Edebiyati Tarihi 3derslopedi
 
Edebiyat ve Musiki
Edebiyat ve MusikiEdebiyat ve Musiki
Edebiyat ve Musikimemonavdar72
 
Mi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunum
Mi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunumMi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunum
Mi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunumMümin Yılmaz
 
Divan Edebiyati Nazim şEkilleri
Divan Edebiyati Nazim  şEkilleriDivan Edebiyati Nazim  şEkilleri
Divan Edebiyati Nazim şEkilleriderslopedi
 
Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi seymaserbetci
 
FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ
FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ
FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ tulayakdemir
 
A special album of davetname
A special album of davetnameA special album of davetname
A special album of davetnamebeyazarifakbas
 
Taller traducción Neriman Universidad Estambul
Taller traducción Neriman Universidad EstambulTaller traducción Neriman Universidad Estambul
Taller traducción Neriman Universidad EstambulRafael Carpintero
 
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıGenç Werther'in Acıları
Genç Werther'in Acılarıkaosakatki
 

What's hot (20)

T uerk edebiyati_tarihi
T uerk edebiyati_tarihiT uerk edebiyati_tarihi
T uerk edebiyati_tarihi
 
Yahya kemal beyatli
Yahya kemal beyatliYahya kemal beyatli
Yahya kemal beyatli
 
Türk edebi̇yati tari̇hi̇
Türk edebi̇yati tari̇hi̇Türk edebi̇yati tari̇hi̇
Türk edebi̇yati tari̇hi̇
 
Halk Edebiyati
Halk EdebiyatiHalk Edebiyati
Halk Edebiyati
 
Garip şiiri
Garip şiiriGarip şiiri
Garip şiiri
 
Destan DöNemi TüRk Edebiyati
Destan DöNemi TüRk EdebiyatiDestan DöNemi TüRk Edebiyati
Destan DöNemi TüRk Edebiyati
 
Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.
Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.
Nazim şEkilleri Ve Bati Edb.
 
Tanzimat Edebiyati
Tanzimat EdebiyatiTanzimat Edebiyati
Tanzimat Edebiyati
 
TüRk Edebiyati Tarihi 3
TüRk Edebiyati Tarihi 3TüRk Edebiyati Tarihi 3
TüRk Edebiyati Tarihi 3
 
SANATSAL METİNLER
SANATSAL METİNLERSANATSAL METİNLER
SANATSAL METİNLER
 
Edebiyat ve Musiki
Edebiyat ve MusikiEdebiyat ve Musiki
Edebiyat ve Musiki
 
Mi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunum
Mi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunumMi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunum
Mi̇lli̇ edebi̇yat dönemi̇ şi̇i̇r 3. sunum
 
Divan Edebiyati Nazim şEkilleri
Divan Edebiyati Nazim  şEkilleriDivan Edebiyati Nazim  şEkilleri
Divan Edebiyati Nazim şEkilleri
 
çAlişma kağidi
çAlişma kağidiçAlişma kağidi
çAlişma kağidi
 
Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi Saf şi̇i̇r anlayişi
Saf şi̇i̇r anlayişi
 
FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ
FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ
FECR-İ ATİ DÖNEMİ ŞİİRİ
 
A special album of davetname
A special album of davetnameA special album of davetname
A special album of davetname
 
Taller traducción Neriman Universidad Estambul
Taller traducción Neriman Universidad EstambulTaller traducción Neriman Universidad Estambul
Taller traducción Neriman Universidad Estambul
 
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıGenç Werther'in Acıları
Genç Werther'in Acıları
 
Kader resimleri
Kader resimleriKader resimleri
Kader resimleri
 

Viewers also liked (12)

Film48
Film48Film48
Film48
 
119
119119
119
 
Film8 bs
Film8 bsFilm8 bs
Film8 bs
 
Film37
Film37Film37
Film37
 
Film46
Film46Film46
Film46
 
Dizi5
Dizi5Dizi5
Dizi5
 
Film28 bs
Film28 bsFilm28 bs
Film28 bs
 
Dizi6
Dizi6Dizi6
Dizi6
 
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisiSara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
 
Dizi2
Dizi2Dizi2
Dizi2
 
5 sevgi dili garry chapman
5 sevgi dili   garry chapman5 sevgi dili   garry chapman
5 sevgi dili garry chapman
 
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
Ahmet altan   i̇çimizde bir yerAhmet altan   i̇çimizde bir yer
Ahmet altan i̇çimizde bir yer
 

Similar to A beszelö köntös konusan kaftan

B. K. I
B. K. IB. K. I
B. K. Iciltin
 
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller   şairler ve yazarlarAhmet köklügiller   şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlarSavaş Erdoğan
 
Yaşadığım Gibi
Yaşadığım GibiYaşadığım Gibi
Yaşadığım Gibikaosakatki
 
Yazarlarimiz Ve Eserleri
Yazarlarimiz Ve EserleriYazarlarimiz Ve Eserleri
Yazarlarimiz Ve Eserlerisharekolik .
 
Şu Çılgın Türkler - horozz.net
Şu Çılgın Türkler - horozz.netŞu Çılgın Türkler - horozz.net
Şu Çılgın Türkler - horozz.netAdnan Dan
 
İvo andriç drina köprüsü
İvo andriç  drina köprüsüİvo andriç  drina köprüsü
İvo andriç drina köprüsüSezai Akçin
 
TüRk Edebiyati Tarihi
TüRk Edebiyati TarihiTüRk Edebiyati Tarihi
TüRk Edebiyati Tarihiderslopedi
 
Edebiyatta türler
Edebiyatta türlerEdebiyatta türler
Edebiyatta türlerslayturk
 
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsızFdgalgjadg Fhaldfad
 
AtaturkSELANIK
AtaturkSELANIKAtaturkSELANIK
AtaturkSELANIKulgen_2007
 
TüRk Edebiyatı Tarihi
TüRk Edebiyatı TarihiTüRk Edebiyatı Tarihi
TüRk Edebiyatı Tarihiderslopedi
 
Necip fazil kisakürek sunu
Necip fazil kisakürek sunuNecip fazil kisakürek sunu
Necip fazil kisakürek sunuKaan yeniyol
 
Dadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri
Dadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk ŞiiriDadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri
Dadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiriİlhan Gül
 
10. sınıflar i̇slam öncesi
10. sınıflar   i̇slam  öncesi10. sınıflar   i̇slam  öncesi
10. sınıflar i̇slam öncesiUmut Açıkgöz
 

Similar to A beszelö köntös konusan kaftan (20)

B. K. I
B. K. IB. K. I
B. K. I
 
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller   şairler ve yazarlarAhmet köklügiller   şairler ve yazarlar
Ahmet köklügiller şairler ve yazarlar
 
Yaşadığım Gibi
Yaşadığım GibiYaşadığım Gibi
Yaşadığım Gibi
 
İcerikler (no. 31-40)
İcerikler (no. 31-40) İcerikler (no. 31-40)
İcerikler (no. 31-40)
 
Yazarlarimiz Ve Eserleri
Yazarlarimiz Ve EserleriYazarlarimiz Ve Eserleri
Yazarlarimiz Ve Eserleri
 
Şu Çılgın Türkler - horozz.net
Şu Çılgın Türkler - horozz.netŞu Çılgın Türkler - horozz.net
Şu Çılgın Türkler - horozz.net
 
İvo andriç drina köprüsü
İvo andriç  drina köprüsüİvo andriç  drina köprüsü
İvo andriç drina köprüsü
 
TüRk Edebiyati Tarihi
TüRk Edebiyati TarihiTüRk Edebiyati Tarihi
TüRk Edebiyati Tarihi
 
Edebiyatta türler
Edebiyatta türlerEdebiyatta türler
Edebiyatta türler
 
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız109 yücel hacaloğlu   doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
109 yücel hacaloğlu doğumunun 100. yılında h. nihâl atsız
 
AtaturkSELANIK
AtaturkSELANIKAtaturkSELANIK
AtaturkSELANIK
 
Selanik
SelanikSelanik
Selanik
 
01 fexri xiyaban
01 fexri xiyaban01 fexri xiyaban
01 fexri xiyaban
 
TüRk Edebiyatı Tarihi
TüRk Edebiyatı TarihiTüRk Edebiyatı Tarihi
TüRk Edebiyatı Tarihi
 
Nazım+hik..
Nazım+hik..Nazım+hik..
Nazım+hik..
 
Necip fazil kisakürek sunu
Necip fazil kisakürek sunuNecip fazil kisakürek sunu
Necip fazil kisakürek sunu
 
Dadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri
Dadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk ŞiiriDadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri
Dadaizm (Kuralsızlık)+Kübizm + Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri
 
"Millet Cevherleri" 1917-1920 seneleri I. Kırım Tatar Kurultayın naşir efkarı...
"Millet Cevherleri" 1917-1920 seneleri I. Kırım Tatar Kurultayın naşir efkarı..."Millet Cevherleri" 1917-1920 seneleri I. Kırım Tatar Kurultayın naşir efkarı...
"Millet Cevherleri" 1917-1920 seneleri I. Kırım Tatar Kurultayın naşir efkarı...
 
Silmarillion
SilmarillionSilmarillion
Silmarillion
 
10. sınıflar i̇slam öncesi
10. sınıflar   i̇slam  öncesi10. sınıflar   i̇slam  öncesi
10. sınıflar i̇slam öncesi
 

More from Savaş Erdoğan (20)

Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisiSara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
Sara shepard tarafndan kaleme alnm ayn adl eserden uyarlanan abc family dizisi
 
Film46
Film46Film46
Film46
 
Film37 bs
Film37 bsFilm37 bs
Film37 bs
 
Film23 bs
Film23 bsFilm23 bs
Film23 bs
 
Film23
Film23Film23
Film23
 
Film19
Film19Film19
Film19
 
Film9 bs
Film9 bsFilm9 bs
Film9 bs
 
Film8 bs
Film8 bsFilm8 bs
Film8 bs
 
Film3 bs
Film3 bsFilm3 bs
Film3 bs
 
Dizi5 bs
Dizi5 bsDizi5 bs
Dizi5 bs
 
Dizi5
Dizi5Dizi5
Dizi5
 
Dizi1
Dizi1Dizi1
Dizi1
 
Breaking bad
Breaking badBreaking bad
Breaking bad
 
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇Adnan menderes kaya   avşar türkmenleri̇
Adnan menderes kaya avşar türkmenleri̇
 
124 bs
124 bs124 bs
124 bs
 
120 bs
120 bs120 bs
120 bs
 
119
119119
119
 
116 bs
116 bs116 bs
116 bs
 
114 bs
114 bs114 bs
114 bs
 
113 bs
113 bs113 bs
113 bs
 

A beszelö köntös konusan kaftan

  • 1. DÜNYA KLASKLER DZS: 90 KONUAN KAFTAN Bu kitabn hazrlanmasnda, MEB Macar Klasikleri dizisinde yaynlanan birinci basks temel alnm ve çeviri dili günümüz Türkçe’sine uyarlanmtr. Yayna hazrlayan: Egemen Berköz Dizgi: Yeni Gün Haber Ajans Basn ve Yaynclk A.. Bask: Çada Matbaaclk Yaynclk Ltd. ti. Mart 2000 KALMAN MKSZATH KONUAN KAFTAN (A Beszelö Köntös) Macarcadan çeviren: Sadrettin Karatay 75. yl cokusuyla... Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aama, insan varlnn en somut anlatm olan sanat yaptlarnn benimsenmesidir. Sanat dallar içinde edebiyat, bu anlatmn düünce öeleri en zengin olandr. Bunun içindir ki bir ulusun, dier uluslarn edebiyatlarn kendi dilinde, daha dorusu kendi düüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yaptlar orannda artrmas, canlandrmas ve yeniden yaratmas demektir. te çeviri etkinliini, biz, bu bakmdan önemli ve uygarlk davamz için etkili saymaktayz. Zekâsnn her yüzünü bu türlü yaptlarn her türlüsüne döndürebilmi uluslarda düüncenin en silinmez arac olan yaz ve onun mimarisi demek olan edebiyatn, bütün kitlenin ruhuna kadar ileyen ve sinen bir etkisi vardr. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde ayn olmas, zamanda ve mekânda bütün snrlar delip aacak bir salamlk ve yaygnl gösterir. Hangi ulusun kitapl bu yönde zenginse o ulus, uygarlk dünyasnda daha yüksek bir düünce düzeyinde demektir. Bu bakmdan çeviri etkinliini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genilemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydnlarna ükran duyuyorum. Onlarn çabalaryla be yl içinde, hiç deilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel giriimlerin çabas ve yine devletin yardmyla, onun dört be kat büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplmz olacaktr. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edecei büyük yarar düünüp de imdiden çeviri etkinliine yakn ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde deildir. 23 Haziran 1941. Milli Eitim Bakan Hasan Âli Yücel dizi izle SUNU
  • 2. Cumhuriyet'le balayan Türk Aydnlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücel öncülüünde dilimize çevrilmesinin, kukusuz önemli pay vardr. Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. ylnda, bu etkinlii yineleyerek, Türk okuruna bir "Aydnlanma Kitapl'' kazandrmak istedik. Bu çerçevede, 1940'l yllardan balayarak Milli Eitim Bakanl'nca yaynlanan dünya klasiklerini okurlarmza sunmaya baladk. Büyük ilgi gören bu etkinlii Milli Eitim Bakanl'nca yaynlanmam -ancak Aydnlanma Devrimi yarda kalmasayd yaynlanacana kesinlikle inandmz- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz. Cumhuriyet dizi film izle ÖNSÖZ K. Mikszath, Avusturya - Macaristan mparatorluu içinde en mutlu yllarn yaayan, Tuna boyundaki kuruluunun 1.000. yldönümünü kutlayan Macaristan'n yazardr. Macar yurdunun bu, görünüte o kadar mutlu çann bütün yüze gülen yaam, "gentry" tabakasnn babayani yönetimi XX. yüzyln Macar veya yabanc kuaklarna geçebilmek için Mikszath'n yaptlarnn en koyu renkleriyle toplanm bulunmaktadr. K. Mikszath, Nograd ilinde Szklabonya'da (bugün Mikszath köyü) 1847'de dodu. Küçük soylu snfndan olan babas meyhanecilik ve -o çalarda çok kez bu sanatla birlikte yürüyen- kasaplk yapard. Örenimini Kuzey Macaristan'n protestan okullarnda yaparak hukukçu oldu, sonra il memurluuna girdi. 1881'de "Slovak Kentdalar", 1882'de "Babacan Paloclar" yaptlarn çkarnca birden ün kazand. Daha sonra milletvekilliine seçildi ve 1910'da, ölümünden az önce bütün ülke büyük bir coku içinde yazarlk yaamnn krknc yldönümünü kutlad. Mikzsath'n yazn çalmalar Macar klasikçiliiyle Macar kentsoylu klasikçilii snr üzerinde köylü, küçük kentsoylu ve "gentry" snflarnn yaamlarn yanstr. Bunlar içinde Mikszath en çok köy betimlerinde yükselmitir. "Slovak Kentdalar", "Babacan Paloclar" adlaryla çkan köycü öykülerinde gençlik çann bütün gücünü ve ateini göstermitir. Kuzey Macaristan'daki kark Macar - Slovak köylü halknn bu betimlemeleriyle Mikszath yalnzca halk betimlemelerinde yeteneinin en yüksek noktasna erimekle kalmam, onun sayesinde Macar yaznnn halkçlk sanat da doruklarndan birine yükselmitir. Mikszath köycü öykülerinde halk bize bütün kültür maskelerinden syrlm olarak olduu gibi gösterdii halde birçok romannda sk sk karlatmz küçük kentsoylu betimlerinde daha çok "anormal"i aradn, bu yaptlarda garip tiplerin egemen olduunu görürüz. Küçük kentsoylu dünyasnn bu biçemdeki betimlemelerinde Mikszath, herhalde Dickens ve Balzac'n etkileri altnda, XIX. yüzyl Avrupa yaznnda egemen olan küçük kentsoylu betimciliine kaplmaktan baka bir ey yapmamtr. Fakat buna karlk Mikszath köy betimciliinde olduu gibi "gentry" betimciliinde de tümüyle özgündür. "Gentry" betimciliindeki en ba özellik, küçük kentsoylu betimciliindeki yadrgatclk ve "anormal"lik yerine "tragicomicum"dur. "Gentry" betimcilii sanatnn "tragicomicum"unu anlayabilmemiz için onun, Macaristan'n bu parlak, büyük devlet rolü oynamaya özendii dönemindeki soylu snfnn iyi ve kötü yanlarn çok iyi gördüünü bilmemiz gerektir. O, gösteri ve özentiyle gerçek arasndaki farklar görüyordu. Soylular Macaristann bekleyen çöküü çanda ondan daha iyi duymu bir Macar yazar daha gösterilemez. Öyleyken Mikszath yaptlernda sonuna
  • 3. kadar olaylarn üzerine "tragicomicum" ve hogörü perdesini örtmü, sanki hiçbir yerde bir kötülük görmemi, hep iler gayet yolundaym gibi göstermitir. Mikszath'n bu görü ve davran biçimi ne tutuculuktan, ne de bir görü darlndan ileri gelmektedir. Ondaki bu görü daha çok Macar klasikçiliinin dourduu ve Macar yenicoumculuunun yetitirdii Mikszath'n Avrupa gerçekçiliinin pozitivist rüzgârna kaplm olmasyla açklanabilir. O henüz klasiktir, henüz yenicoumcudur, fakat artk onda gerçekçilik de hatr saylr oranda kendini göstermektedir. Mikszath, çann olaylarna kar bakaldracak ve onlara kar sava açacak kadar yeni, gerçekçilii de o oranda köklü olmamakla birlikte, çan bütün güzelliklerinden gözü kamamayacak kadar güçlüdür. Bu çekikili durumda Mikszath edilgen yolu seçerek yaptlarnda her eye anlay göstermeye, her eyi ho görmeye çalt ve böylece soyluluk Macaristann öyle betimledi ki, ilerin pek yolunda gitmedii, fakat ayn zamanda Mikszath'n da içinden kendi kendine: "Peki ama, ilerin yolunda gitmesi gerekli mi acaba?" diye düündüü satrlar arasndan sezilir. Mikszath bu yolu seçmekle sonuç olarak iyi etmitir. Eer olaylar üzerine yarglara varma yolunu tutmu olsayd, Macar yaznsal ve siyasal yenicoumculuunu ykan "Bat Okulu"nun müjdecisi olabilirdi. Fakat o kadar. Oysa böyle, anlayl hogörürlüüyle en büyük Macar gülmece yazar olmu, Macar gülmecesi onun sayesinde Avrupa ve insanlk ölçüsüne yükselmitir. Deyiteki sanat da gülmece yazarln onun yazgs yapmtr. Gerçekten deyiinin en güçlü yan fkraclk gücüdür. Zaten Mikszath'n öyküde her zaman daha güçlü kal ve birçok romannn birer uzun öyküden baka bir ey olmay da bunun sonucudur. Yazlarnda fkraclk o kadar egemendir ki, Mikszath için "azyla yazyor" denebilir ve öykücülük sanatndaki büyüsü ancak yazlar yüksek sesle okunduu zaman gerçekten ortaya çkar. Krk sekiz cildi bulan yaptlarndan, yukarda adlar geçen "Slovak Kentdalar" ve "Babacan Paloclar" öykülerinden sonra en önemlileri, Mikszath'n yaamnda birer snr ta oluturanlar unlardr: Hamiyetli Efendiler (1884), Konuan Kaftan (1889), Aziz Petrus'un emsiyesi (1895), Yeni Zrinyi Destan (1898), Noszty Olanla Maria Toth'un Öyküsü (1908) ve son yapt olan Kara Kent (1910). Bu güzel yaptlar içinden biz imdi okurlarmzn dikkatini yalnzca ikisine çekeceiz: Bunlarn biri, Sadrettin Karatay tarafndan burada çevirisi sunulan Konuan Kaftan'dr. Tarihsel romanla tarihsel öykü arasnda bir geçit olan bu yaptnda Mikszath bir Macar ova kentinin, Kecskemet'in Türk çandaki yaamn gözümüzün önünde canlandrmaktadr. Srmal Kaftan adyla Türk sinemalarnda uzun süre gösterilmi olmas bakmndan (1) konusuna geni bir seyirci kitlesinin yabanc olmad bu yapt üzerine burada daha ayrntl bilgi vermeyi gereksiz sayar ve okuru yalnzca filmden edindii izlenimleri anmsamaya çarrz. Öteki roman Aziz Petrus'un emsiyesi'dir. Bu yaptla ilgili olarak da burada u kadar söyleyelim ki, bütün dünyay dolam olan ve imdiye kadar on iki dilde okunabilen bu roman Ulusal Eitim Bakanl klasikleri dizisinde çkmak üzere Necmi Seren tarafndan çevrilmektedir.(2) T. Halasi Kun KONUAN KAFTAN I
  • 4. UURSUZ LER. PAPAZLARA GÖSTERLEN RABET. Kimi kentlerin halk: "Türkler bizde yüz, iki yüz yl oturdu, çok çile çektik!" diye szlanr; delidir bunlar. Beri yanda, söz gelimi Kecskemet gibi kentler de vardr, buralarda ne Türk oturmutur, ne Labancz, ne de Kurucz. (3) Öyleyken asl çile çekenler bunlardr, çünkü savaç taraflardan birinin eletii bir yerde yalnzca onun sözü geçer, harac o keser, ötekiler de onlarn semtine bile uramazd. Ama hiçbirinin elemedii yerler böyle deildi; oralara bunlarn üçü de urar, istedii gibi çimlenirdi. Bir gün Budin (4) Paas'nn can biraz erzak ya da para ister: "Haydi olum, Dervi Bey, Kecskemet Belediye Bakan'na bir mektup yaz der, tumturakl deyiinden: "Banzla oynuyorsunuz" sözü eksik olmayan mektup hemen yola çkard. Czegled, Körös ve Kecskemet ile dolaylarndaki köyleri haraca kesen Muszta Bey de baka türlü yapmyordu. Tanrnn haftas: "bu buyruumuz atllarla her köye, her kasabaya, dört bir yana ulatrla, baka türlü yaplmaya" diye sald haberlerle haraçlar keserdi. Varlkl kasabalara, Szecseny'den imparatorcular adna buyruklar salan yiit mre Kochary beyimiz de imrenirdi; hatta Gacs Kaymakam hamiyetli Bay Janos Darvas bile, Kuruczlara bir ey gerektii vakit onlara haber yollamaktan çekinmezdi. Kuruczlara ise ne zaman bir ey gerekmezdi ki? Bunlar yetmiyormu gibi kah urada, kah burada görünen Tatar birlikleri, Kalga Sultan'nn adamlar, sonra kendi keselerine i gören çeitli çeteler de eksik deildi. Gelin de siz bunlarn hepsiyle birden dostça geçinin. Kecskemet'te daha o zamanlar ünlü panayrlar kurulurdu. Türk, Nemçe, Macar tüccarlar yar ülkeyi dolar, gözün beendii, azn holand ne varsa buraya tar getirirlerdi. Ama bu panayrlarn sonu -hele sergiciler için- her zaman tatsz olurdu, çünkü tam alveriin kzt zamanda kumlu yolda bir bulut belirir, ya bir Kurucz, ya bir Türk ya da bir Labancz çetesi imek gibi iner, en deerli eyay yüklendii gibi tozu dumana katarak gözden kaybolurdu. Bu ilerin ceremesini de her zaman zavall kent çekerdi. Bir kez çadrlar yama eden Türkse, o zaman Labancz gelir: "Ödeyin bakalm bizim tüccarlarn zararn, yoksa ta ta üstünde kalmaz" diye kente koca bir hesap pusulas dayard. Yok, yamac Labancz ise, Kecskemetliler için o da ayn eydi, çünkü o vakit de Kuruczlarla Türkler gelir, kendi tüccarlar için ödence isterlerdi ve bu da hemen her defasnda bin altn bulurdu. Bu durumlara çok can sklan Kecskemet Belediye Bakan Bay Janos Szücs bo yere içini çekiyor ve elindeki denei yere vurarak: - Nereden bulaym, yiit aalar, nereden? diyordu. u bastmz yer Körmöcz altn madeni deil ki! Buras kum ite, ta cehenneme kadar basbaya kum. Bu gidiin sonu gelmeyeceini anlaynca kentin aksakalllar toplanp görütüler, sonra kalkp palatinusa (5) gittiler. Bay Pal Fekete'nin anlatna göre bir dilekleri olduu kendisine söylendii vakit palatinusun keyfi kaçm ve: - Yalnz büyük bir ey istemeyin ha, çünkü vermem! demi. - Bizim istediimiz pek küçüktür, devletlim, çünkü biz elimizdekini bile kendimize çok görüyoruz. Palatinus gülümseyerek: - Alâ, âlâ, neymi bakalm istediiniz? der. - Devletlimden bizim panayrlar kaldrmasn istiyoruz. Palatinus düünceye dalar, öksürür.
  • 5. - Hm! Panayrlarnz kaldrmak iyi ama, bundan kaldrana bir yarar olmazsa kaç para eder! Neyse, çok geçmeden I. Leopold'tan bundan böyle Kecskemet'te panayr kurulmamas için buyruk gelir... Türklerle Kuruczlar: - Bu alçaklar bizi aldmz baçlardan edecekler, diye bu ie pek kzmlard. Ama onlarn da kendilerine göre bir düündükleri vard zahir; nitekim paskalyadan önce gelen kara-pazar günü ünlü Kurucz Çete Ba stvan Csuda Kecskemet'e bir baskn verdi ve erlerini: - Çocuklar, bir eye ilimeyeceksiniz, yalnzca piri tutup götüreceiz, çünkü ona kurtarmalk verirler! buyruuyla doruca Franciscanuslarn manastrna saldrtt. Kuruczlar iman pir Bruno Baba'y yakaladklar gibi manastr bahçesinde su fçs çeken emektar katrn srtna attlar ve çevreye ilençler yadrarak debelenen kutsal ihtiyar Buri'nin srtndan (katrn ad Buri idi) yuvarlanmasn diye iplerle, kaylarla smsk baladlar. Tahminlerinde yanlmamlard. Kecskemet'in Hristiyan toplumu arasnda büyük bir yaygara koptu. Dul bayan Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi ve kart yüzlü Klara Bulki ellerinde birer kilise kumbarasyla Papaz Litkei'nin peinde ev ev dolaarak kurtarmalk toplamaya çktlar. Vardklar kapda: - Zavall Bruno Baba'y düman elinden kurtaralm. Kutsal yortu için pek de güzel bir vaaz ezberlemiti, içinde brakmayalm, yolunda sözler ediyorlard. Yüz altn topland ve kadnlarn gözdeleri olan meclis üyesi Bay Gabor Porosznoki ile denetçi Bay Janos Babos, bir de araba ustas Gergely Doma altnlarla yola çktlar. Skntlar ve serüvenlerle dolu bir yolculuktan sonra, stvan Csuda'y buldular. Kurucz Bakan onlara ters ters sordu: - Kecskemetliler sizlersiniz, deil mi? E, söyleyin bakalm, ne istiyorsunuz? Sofi Babos ufack, kuruni gözlerini göe dikerek: - Onu almaya geldik! dedi. eytan gibi kurnaz ve alayc stvan Csuda: - Kimi almaya geldiniz? Katr m, yoksa piri mi? diye onlara takld. Porosznoki u düünceyi ileri sürdü: - Uyuabilirsek ikisini de. - Papazn pek deeri yok, ama katrn yararn görüyoruz, bizim alayn davulunu tayor. Çete bann lakrds Kecskemetlilerin houna gitmiti, papazn deeri yoksa, ucuz kurtarrz diye düünerek sevinçle balarn salladlar. - E, papaz efendi için borcumuz nedir? - Üç altn verin, götürün. Bizimkiler: "Ucuz be, Allah için ucuz" der gibi srtarak baktlar. Porosznoki kvrk yakal mavi kepeneinin bir yann arkaya atarak elini mintan cebine sald. - Al bakalm, Bakan efendi, ite üç altn. Fakat Kurucz Bakan üyenin elini usulca itti. - Papaz katr getirdi, imdi de papaz katr götürsün. Hak bu. Katrsz pazarlk yok. Meclis üyesi ona: - Öyle olsun, diye yant verdi. Katr için kurtarmalk ne vereceiz? Csuda sözcükleri bastra bastra: - Onun deeri yüz doksan yedi altn, dedi. Kentlilerin damarlarndaki kan buz kesildi; tknaz Babos yerinde irkilerek aka m söylüyor diye çete bana bakyordu, oysa onun güneten yazlam surat dehetli ciddiydi. (Suratna köpek tükürsün!) Daha demin nasl
  • 6. gülümsüyordu; neyse, Kecskemetliler yine aadan aldlar. - Bir katr için bu kadar para istemeye yürein nasl raz oluyor, aam; dört Arap atnn deeri bu! - Piri ayrca ver götürelim, ne olur? Babos ekledi: - Olmazsa katr için bir daha geliriz! Derken Bay Gergely Doma diplomatik ilikiyi yine kendisi yürütmeye karar vererek saygdeer papaz efendilerin o katr bundan böyle kullanmayacaklarn, çünkü bir protestocu sava alaynda askerlik hizmeti görmü olan bu hayvann lekeli bir kiilik olduunu ortaya att. çlerinde en aklls Porosznoki idi, çünkü o, çete bann pir için iki yüz altn istediini, katr lakrdsnnsa baya bir sakalama olduunu hemen çakmt; onun için atadan kalma para kesesini, içindeki altnlar akrdatarak cebinden çkard ve: - Eksiksiz yüz altn ite, dedi. Ta çatlasa fazla yok. Ya piri alr gideriz, ya paralar geri götürürüz. Zatn bilir, yiit aam! Beriki "olmaz!" diyerek inatla ban sallad. Babos ayak diriyordu: - Hristos efendimizi otuz gümüe sattklarn bir kez düünün! Bruno Baba'ya yüz altn nasl yetmezmi? Kurucz Bakani: - Sofuluk istemem, diye çkt. Hristos efendimizi otuz gümü paraya sattklar doru; ama onu ölümden kurtarmak için Hristiyanlk ne verirdi, orasn sizler de bilemezsiniz. Böyle çeki dövü, sonunda yüz altna pazarl uydurdular. Bay Csuda paralar, kylar törpülenmi mi, deil mi diye teker teker gözden geçirdi, seslerinde Erdel ahengi duyuluyor mu, diye birer birer tnlatt. (Oras o zamanlar sahte para basanlarn yatayd.) Her i bitince çete ba gerdan porsumu Bruno Baba'y kurula teslim etti, onlar da büyük bir zafer sevinci içinde alp götürdüler. Ama sevinçleri çok sürmedi, çünkü öz yurtlarna yaklatklar srada böcek srtl damlar akamn mor buusu içinde henüz seçilmeye balam olan Nagykörös'ü geçer geçmez sa yanda Keskemet'in narin yapl kulesiyle bir toz bulutu göründü. Bizimkiler: - O da ne? diyerek durakladlar. - Bizi karlamak için alay düzmü olacaklar. - Söylevler çekilecek, saygdeer efendim, söylevler! Yanta hazrlanmak kötü olmaz. Bruno babann gözlerinde yalar parlad. - Zavall topluluum, iyi insanlar, beni severler, korkunç severler. Bakalm söylevi kim verecek? - Herhalde tatl sözlü Papaz Litkei. Öyle, öyle. Nah ite görüyorum da kendisini. Önden gelen odur. Köpeim ben, o deilse. Bay Gergely Doma'nn köpek olmasna gerek kalmad, çünkü o görünen gerçekten Papaz Litkei idi. Geni kenarl apkas, koca gövdesi uzaktan tannyordu, ama yanndakiler onlar karlamaya gelen alay deil, Türk askerleriydi. Balarnda da Allahn belas Ali Mirza Aa vard. Aa bizimkilerin yanndan atn sürüp geçerken: - Akamlar hayr, akamlar hayr, diye seslendi, bakyorum arkadalar, papaz alm gidiyorsunuz, biz de bizimkini götürüyoruz. Aa gülüyor, Kei Litkei ilenip duruyordu; Bruno Baba onun ardndan mendilini sallayarak: - Seni de kurtarrz, olum, diye bard.
  • 7. Gerçekten Kecskemet'e varnca ilk ii para toplamak oldu. Dul Bayan Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi ve geçkin Klara Bulki yardmsever halk yeniden dolamaya baladlar. - Zavall keiimizi hain pagan elinde süründürmeyelim. Hristiyanlk bize ne der? Bu söz üzerine kesenin az açlmayan yerde Bayan Fabian unu da katar: - Hele Nagykörös ne der bu ie? (6) Artk buna Kecskemet ruhu tayan hiçbir kii dayanamayarak yirmilii çkardndan çok geçmeden Kei Litkei de yurduna döndü. bununla kalsayd zarar yoktu, fakat papaz alverii öyle bir görenee dönütü ki, çete balarndan biraz harçla gereksinmesi olan, hemen: - Bana bir Kecskemet papaz gerek! diye buyruk çkaryordu. (Para piyasasnda bunun tutar belliydi.) Dinine bal kent halk bir zaman papazlar için kurtarmalk verdi durdu. Kentin böylece duyulmasna can sklan Belediye Bakan Bay Janos Szücs sonunda u dinsizce sözlerle bunun önünü ald: - Tanr kendi kullarna sahip olamadktan sonra biz mi sahip olacaz? Sonuçta onlar gözetleme görevi en bata ona düer. Birkaç kei baba çetecilerin elinde kalnca papazlarn piyasas hemen sfra dütü: Bunun üzerine aknc aalar da derhal baka mal aramaya koyuldular. Onlarla baa çklacak gibi deildi. Petrus-Paulus Yortusu'nda Szolnoklu Türkler bir baskn yaptlar ve kiliseden dalan kadnlarn arasndan Belediye Bakan'nn genç karsyla Bayan Gergely Doma'y alp götürdüler. O zaman kent yeniden ayakland. Kentdalar, bunun artk akas makas kalmad! Papazlar neyse ne, alveri oluyordu, ellerinde kaldkça da onlara bir zararlar dokunmuyordu. Ama kadn ksm baka! Oca sönsün, kadnlarla i biraz zor! Janos Szücs'ün buna o kadar can skld ki, belediye Bakanlndan hemen çekildi ve kâgir evlerinden birini satarak Gergely Doma ile birlikte karsnn ardna dütü. Bay Szücs sevgili yastk arkada için iki yüz altn verdi. Gergely Doma'ya gelince, o, karsn brakrlarsa yirmi be altn, yok eer -kendisi baka bir kar alabilmek için- onu temelli alkoyarlarsa yüz altn önerdi. Zülfikar Aa bir süre düündü, sonra neesi kaçarak: - Götür o karn olacak yarat dostum, götür! dedi. O srada Kecskemet halkn dehetli bir korku almt. Kuruczlar da bir baskn yapmlar ve kentin en zenginlerinden Tamas Vegh'in Vicza adl gelinlik kzn bir düün evinden, Nagy olu Mihaly'la oynak bir havada dans ederlerken, tam delikanly çlgnca evirip çevirdii, kendisi de belini büküp kalçasn rgalad bir srada anszn kapya yüklenip klç akrtlaryla içeriye dalan Bay Csuda'nn süvarileri alp kaçmlard. Ulu Tanrm, bu gidile halimiz nereye varacak? Akama sabaha artk herkesin rz ehli ayalini rahat döeinden çekip götürecekler! Zaten Kalga Sultan da en güzelinden on karya aznn suyu aktn haber edip duruyor, Budinli Türkler de her saatte basabilirler... Gerçi daha o zamanlar Kecskemet kzlar üzerine söylenen o oynak "yiit olan burdan seçsin yavuklu" türküsü duyulmazd ama, orann kzlar bu çada da pek dilber eylerdi, hatta bunu Körö delikanllar da yadsmazlard. Böyle olunca herkesin telaa düüü hiç de alacak ey deildi. Durum imdi masallardaki, yedi bal ejderin erdenleri srayla yuttuu, üstüne kara örtü gerilmi kenttekine dönmütü. Sra imdi hangi kznd, bundan sonra kim geliyordu? Bu güvensizlik, herkese kaytan halkann kendi boynuna geçtii duygusunu veriyordu. Uzaktan kalkan bir toz bulutu günde on kez yürekleri hoplatyor, Talfaja ormannn clz aaçlar geceleri uuldamaya baladkça dörtnala yaklaan bir bölüün çkard sesler seziliyordu. "Eyvah, yine aknclar geliyor!" Genç kadnlar akamlar küçük ellerini kaldrarak kentin koruyucu evliyas piskopos Aziz Nicolaus'a yakaryor, kent
  • 8. mühüründe bir keçi kafasna sapl olarak tuttuu burmal sopasyla duran o bön bakl evliya belki bir ey yapar umuduyla yalvaryorlard. Bana öyle geliyor ki, bu yakarlarda belki de: "Tanrm, eer alnmza bunu yazdnsa, köpek kafal Tatarla Budinli Türk geleceine Csuda'nn husarlarn yolla!" koulunu ileri sürüyorlard. II YEN BELEDYE BAKANI. YEN DURUMLAR. Umutsuzluk arttkça artm, kent ileri kötületikçe kötülemiti. Panayrlar kaldraldan beri mahkemeler paydos etmilerdi, çünkü imdi mahkemeye üye toplayacak yer yoktu, halbuki Kecskemet'te mahkeme devirme yargçlardan, panayra gelen yabanclardan kurulurdu. (7) imdi de Janos Szücs belediye Bakanl asasn braktktan sonra kimse onu eline almak istemiyordu. Deli otu yememilerdi ya! Tanr'nn günü, her birinde olmayacak istekler bulunan ve hep: "yoksa zatn kaza vurdururum!" gibi (hani u kark zamanda yaparlar m yaparlar da) gönülalc sözlerle biten dört be buyruk almak ho bir ey deil. Halk sesini yükseltmeye balamt. - Ya çkp gidelim buradan, ya burada ölelim, ama böyle yaayamayz. - Bir ey yapmak gerek. - Ne yapabiliriz? mparator bile hakkndan gelemedikten sonra Türkü biz ülkeden nasl sürüp çkarrz? Üyeler Belediye Kona'nda böyle dertli dertli söyleirlerken salonun açk penceresinden anszn bir ses duyuldu: - Efendiler, beni dinlerseniz Türkü ülkeden kovmak deil, buraya, Kecskemet'e getirmek gerek. Üyeler hep birden balarn kaldrdlar. - Kimdir o pervasz? Dardan laf atan kim? - Terzi Lestyak'n olu! Marton Zaladi: - Ne cesaretle bizim lakrdmza karyor o, diye öfkeyle söylendi ve pencereyi kapamas için çavua iaret etti. Gabor Porosznoki gizli bir güç tarafndan itilmi gibi yerinden sçrad. - Bana kalrsa o delikanly kovmamal, buraya çarp ne demek istediini sormalyz. Üyeler balarn salladlar, fakat en etkili meclis üyesine kar gelemediler, yalnzca Kristof Agoston kzgn kzgn homurdand: - Babas zaten delinin biri, olu da ona çekmi. Bir örenciden consilium mu (8) isteyeceiz? Öyle ya, onun böyle eylere akl erer, bandan geçti çünkü. Her eyi merak eden Ferencz Kriston: - Ne geçti bandan diye sordu. - Consilium abeundi (9), ha ha ha. Nagyvarad'tan kovuldu ya ite. Gelsin o consiliumdan bize de versin bakalm. Zaten çok bir saygnlmz yok, varsn biraz daha azalsn. Sonra babasnn, terzi Lestyak'n tahtas çatlak zrtapozun biri olduunu anlatt. Geçen gün Bruno Baba ya lekesini çkarsn diye cüppesini ona yollam. Lekeyi çkarmasna çkarm ama makasla, lekeli yeri keserek.
  • 9. Zavall Bruno Baba'ya iyi ki inme inmemi. Belediye çavuu Gyuri Pintyö o srada Lestyak olan telala içeri soktu. nce, uzun, yakkl, frça gibi sk ve sert saçl bir çocuktu bu. - Olum, dedi ona güzellikle Porosznoki, demin pencereden kulama senin sesin çalnd, bir ey diyordun, imdi çekinmeden anlat bakalm ne demek istediini. Mihaly Lestyak armad, diyeceklerini apaçk, anlalrcasna ortaya döktü: - Hamiyetli efendilerim, ne yalan söyleyeyim, benim düünceme göre u öz yurdumuzun bugünkü durumunda ölü fermanlarn, yazl inancalarn çok deeri yoktur, bizim aramzda oturacak tek bir canl bey, hatta bir çavu bunlardan yüz kat yararl olur, ufak tefek bir sürü belay bamzdan defeder. Özgür kentiz, efendiler, ama bu özgürlüümüze zincirler vurulmutur. Yaayabilmemiz için bamza bir despote gerek. Üyeler aknlk içinde, büyülenmi gibi birbirlerine baktlar. Çoktan beri böyle dokunakl scak sözler duymamlar, bu salonda bu kadar güzel bir ses hiç çnlamamt. Sabah olal urada, ne yapacaklarn arm bir durumda oturup dururken ite karanlkta sanki anszn bir k parlayvermiti. - Yaa, diye bard Mate Puszta, duydunuz mu akllca lakrdy? Ak saçl György Pato gösündeki gümü zinciri sallayarak: - Doru söylüyor! dedi, samann içinden buday seçti çkard. Gabor Porosznoki yerinden kalkp Mihaly Lestyak'n yanna gitti ve delikanlnn omzuna vurarak: - Bundan böyle oy sahibisin, oul, dedi törenle. Bay Mihaly Lestyak, zatnn yeri aramzdadr, buyurun, öyle oturun. (Yeil masann banda bir bo iskemle, Janos Szücs'ün iskemlesi duruyordu.) O zaman herkeste bir cokunluk görüldü. Macarlar beklenmedik ilerden çabuk duygulanrlar; bu da o anlardan biriydi. Kent ulular delikanlnn elini skmak için yerlerinden sçradlar. Kristof Agoston bile Ferencz Kriston'un kulana eilerek barmak istercesine: - Ah o keçi sakall babas olmasa! dedi. Bay Kriston yüzünü ekitti: - Brak Allahn seversen! Yahu, kentin armasnda da meleyen bir keçi var. - yi, anladk ama bunun babas Kecskemet'e ayanda çarkla gelmi bir Slovak'tr. - Ama çocukta hiç de belli deil. (Sahiden, geçenlerde çkan bir tp dergisinde herkes okumutur: Beyaz bir insann yaras -hekim diliyle deri bütünlüünün eksiklii- bir zencinin derisiyle yamannca o küçük kara deri parças gitgide aarrm; bunun gibi, zencinin vücuduna yamanan beyaz deri de yava yava kararrm. Büyük Macar kentlerinde yüzyllardan beri bu olay sürüp gelmektedir. Herhangi yabanc bir aile zamanla Macarlkla öyle bir kaynar ki, onun rengini bile alr. te yal terzi Lestyak, rengi belirsiz saç, yuvarlak kafasyla Slovaklarn otyepkasna (10) benzedii halde Mihaly kurnazlkla parlayan söbü yüzü, ela gözleri ve incecik byyla öyle bir Macar ki, srtnda tek gömlek yerine akll uslu bir urba olsa hani kimse u duvarda betimleri asl eski üyelerden birinin torunu olmadn ileri süremez.) Meclise can gelmi, görümelere yeniden balanmt. Biraz sonra Kecskemet'in bugünkü siyasetine uygun olarak ne pahasna olursa olsun kente Türk getirilmesine oy birliiyle karar verildi. Derken onur yerinde oturan Porosznoki yeni bir konuya geçti. - Daha Bakan seçimi var görüülecek, dedi. yi günlerde bu yer erdem sahibi kiiler için bir ödüldü, ama bugün, Bakanlarn birçou yurt uruna kurban gitmi, birini Budin Sancak Paas kazklatm, öteki stanbul'un Yedikulesi'nde üzücü bir tutsaklktan sonra ölmü, birini Kuruczlar süngüleriyle delik deik etmiler ve bir
  • 10. dördüncüsünün de kars kaçrlmken, evet böyle bir günde Bakanlk asasn kabul etmek kahramanca bir özveridir ve hiçbir kentdamz seçim yoluyla böyle bir ykma itivermeye hakkmz yoktur. Çünkü, sorarm size, bugün halk oyunu kime verir? Çok deer verdii kiiye mi? Böyle bir günde kamu ilerinin bana güvenilen ve sevilen kii yerine kimsenin sevmedii birinin geçmesi olas m, deil mi? Ben bunun olabileceini sanyorum, sayn baylar. (Cokun onaylama sesleri.) - Öyle, öyle! Çok doru! - Baylar, Bakan'n üyeler içinden seçilmesi gerektiine göre bugünkü koullar içinde bir tek çkar yol kalyor ki, o da içinizden birinin gönüllü olarak Bakanlk yerine geçmesidir. Gözlerini merakla çevrede gezdirdi. çeriye bir kilise sessizlii çökmütü. Üyelerden kprdanan bile olmad. - Kimse yok mu? diye sordu alnn krtrarak. Öyleyse üyelerden birinin tekin olmayan bir ii üzerine almas gerektiinde geleneimizin gösterdii çareye bavurmamz gerek. Pintyö, getirin u kurun çekmeceyi! Çavu yandaki hücreden, dört yannda çapraz konmu trpanlar üzerinde birer ölü kafas resmi bulunan, kurundan, küçük bir çekmece getirdi. - Bakn urada on iki tane zar var, dedi Porosznoki tok bir sesle ve zarlar, üzerinde güz güneinin içeriye süzülen nn oynat yeil masann ortasna saçt. Bunlarn bir tanesi siyah, ötekiler hep beyaz! Siyah zar çeken Bakan. Porosznoki zarlar yeniden çekmeceye koydu. Bay Kriston titrek sesiyle söze kart: - Ama burada on bir üye var, zarn biri fazla. - Bay Lestyak da çekecekse o baka. Bay Zaladi: - Oyu olduktan sonra çekmesi gerek, diye düüncesini belirtti. Hak hrkasnn astar görevdir. Üyeler bir azdan: - Çeksin, o da çeksin! dediler. Mihaly Lestyak'n gözleri parlad, yüzünü bir alev sard, kendi kendine: - Ah siyah çekebilsem diye düünüyordu. çerde bu iler olurken Mihaly olay çavularn azndan darda kaynaan halkn arasna szmt; üyeler sabahtan beri orada zihinleri durmu bir halde nasl oturuyorlard, Mihaly pencerenin altna nasl gelmi ve bo lakrd yn içine akl kvlcmn nasl frlatm, bunun üzerine Gabor Porosznoki onu sokaktan çarp yeil masann bana nasl geçirmiti, bunlar hep duyulmutu. Olacak ey mi bu yahu? Dorusu yamandr o Gabor Porosznoki, adamn gözünden anlar. Ahali konan önünde çalkanp duruyordu. Ara sra kalabaln uultusu içinden "Yaasn Mihaly Lestyak! Lestyak' görmek isteriz! Onu dinlemek isteriz!" gibi sesler yükseliyordu. Fabian Teyze yayk çalkalyormu gibi, eliyle koluyla geni devinimler yaparak büyük bir kümeye dil döküyordu: - Ermi o, ermi, ayol! Tanr ona ne diyeceini, zavall kentimizi irret pagandan ne türlü kurtaracan düünde bildirmi. Letasi hanm, karde, sen Tanr buldu buldu da onu mu buldu, diye soruyorsun ha? Tanrm yaradanm yapaca ii hep sanat ustalarnn çocuklarna gördürür. Hristos efendimiz bir dülgerin olu deil miydi? Bu da bir terzi ustasnn olu. Hah, ite geliyor, bak! Matyas Lestyak yakndaki evceizlerin birinden telala frlayarak hzl admlarla sokaa dümütü. Yal adam, bir elinde arnn öfkeli öfkeli sallyor, öbüründe teyelleri sarkan mavi çuhadan bir kürkü tutarak: - Nerde o köpolu, tutup bir geberteyim onu! Madem geldi, onun yeri buras! diye söylene söylene gidiyordu.
  • 11. - Mecliste, mecliste! diyenler oldu. - Kim, Mihaly ha! Nasl gidermi o oraya? Benden mi kaçyor yoksa? Eh, ben de çkncaya kadar beklerim. Göstereceim kerataya! Kemiklerini kracam teresin! Daha bir saat önce, kzdr diye ütüyü kendisine vermitim, çünkü u elimdeki kürkü bugün götürüp Halas Belediye Bakan'na vermem gerek, adam bunu giyip de Nograd ilindeki Pete l Kurulu'na gidecek. (11) Demin de: "Mihaly, getir artk u ütüyü!" diye mutfaa seslendim. Ne Mihaly, ne ütü. Sen ol da bu ie patlama! Abac ustas Balint Katona, Mihaly' arkaya ald. - Öyle yetimi bir delikanly terzi çraklna, ütü kzdrmaya koamazsn gayr, aam. Terzi ona çkrcasna, sertçe: - Sen kendi iine bak komu, dedi. Keratann elinden baka bir i gelmezse ben ne yapaym? Zaten eninde sonunda daraacn boylayacak o. i gücü kent ileriyle uramak. Dur ben sana gösteririm kent ileriyle uramasn. Alimallah her yann göverteceim onun. Balint Katona olann bugün konduu devleti anmsayarak: - Bouna çeneni yorma! dedi. - urackta yerin dibine geçeyim, ben de onu tokatlamazsam. Abac ustas, daha yumuak gereçle i gören dükkân komusuna olunun Belediye Meclisine nasl alndn anlatmak üzere idi ki, danma odasnn penceresi açlarak Bay Gabor Porosznoki'nin ba göründü. Porosznoki havay sarsan gür sesiyle: "Kecskemet kentinin sayg deer ahalisi!" diye söze balaynca ses soluk kesiliverdi. - Göreneklerimize, yasalarmza uyularak bugün kentimiz belediye Bakanlna bir yl süreyle saadetli, hamiyetli sayn Bay Mihaly Lestyak'n seçilmi olduunu meclis adna duyururum. Skk kümeler arasnda slk gibi arma sesleri dolat. lk azdan belki de "Ha ha ha, Mihaly Lestyak m, he he he!" diye alayc bir kahkaha çkmt. Evet, ilk çkan ses belki buydu, fakat bu ses yükselirken baka bir sese, belki de alkanlkla savrulmu bir "yaa!" sesine çarparak biraz duraklam, kslm, biraz da "yaa" sesine dönmütü. Ondan sonra artk yüzlerce ve yüzlerce ses hep yaaya, o gittikçe kabaran, bütün öteki sesleri boan ilk yaa sesine katlarak geni dalgalar halinde havay doldurmutu... Oysa ilk "yaa" daha ksk ve ilk "he he he" daha gür olsayd, o zaman "yaa" sesi ikiye bölünür ve imdi gökleri sarsan naralar cehennemin derinliinden yükselen "ha ha ha, hi hi hi"lere dönerdi. Halkn sesi ne kadar gür çkarsa o kadar kolay, solukla üflenen bir tüy hafifliiyle yükselir. Cokun yaa seslerine halk sokaklardan sel gibi akmaya balad. Her yandan, kiminin elinde çengelli srklar, su kovalar bulunan ve "yangn nerede?" yahut "ne var, ne olmu?" gibi sorularla telal insanlarn koutuu görülüyordu. Derken Belediye Kona'nn kaps açld ve aralarnda Mihaly Lestyak da bulunan üyeler ikier ikier çktlar. Genç Lestyak sanki hiç de eskisi deildi; çalml ve arbal admlarla yürüyordu. Yüzü, gençlerde görülen bir kzartyla parlyor, gözlerini, balarna devlet kuu konanlar gibi gülümseyerek halkn üzerinde dolatryordu. ki yannda Roma konsüllerinin lictorlar gibi, ellerindeki denei havaya kaldrm birer çavu ona ayak uyduruyordu. Kecskemet'te büyüklük simgesi buydu. Fakat sayn Bakan'n böyle bir debdebeyegereksinimi de vard, çünkü gümü dümeli çepkenler içinde kaslan güçlü meclis üyeleri arasnda srtndaki tek gömlei ve eski püskü yeleiyle yirmi iki yandaki delikanl biraz garip görünüyordu. Belki de halk asl coturan bu garip görünümdü. Yal Lestyak bir sararyor, bir kpkrmz kesiliyordu.
  • 12. - Dü mü görüyorum hey ulu Tanrm? diyerek gözlerini outuruyor, belki de oraya akn eden yalar kurutuyordu. Birden: "Tut, komu!" dedi. Sahiden Balint Katona tutmasayd düecekti. - Haydi Lestyak usta, kendine o kadar güveniyorsan Belediye Bakan'na bir dayak at da görelim. Yal adam bir ey demedi, derman kesilen elindeki arn usulca yere dütü, gözlerini yumdu. Fakat gözleri kapal olduu halde Bakan'n kendisine yaklatn duydu ve hemen kedi gibi üzerine sçrayarak elindeki ütüsüz, beyaz teyelleri ve tebeir çizgileri görünen yeni kürkü onun srtna örtüverdi. Ahali bunu da kendinden geçercesine cokun bir sevinçle karlad, yalnzca Balint Katona akacktan haykrd: - Ak olsun Matyas aa, Halas Belediye Bakan Fülek'e giderken ne giyecek? Yal terzi horozlanarak yantlad: - Aam abayla gidiversin. o bana kürk diktirecek kadar adam m olmu ki? Bunun üzerine dövüken bir boa gibi insan ynlar arasndan kendisine yol açarak doru eve, önündeki küçük bahçede dallarndan kiremit krmzs yemilerini sarktan koca armut aacnn bulunduu evceizine seirtti; aacn, altna dayaklar vurulmu yüklü, iri dallar yola sarkmaktayd. Bir tiyin hz ve ustalyla aacn ta tepesine trmanarak üst dallar çlgnca silkmeye balad; her zaman üzerine titredii mis kokulu canm armutlar sapr sapr halkn üstüne yayordu, çocuklar, kadnlar, krala taç giydirilirken saray haznedarnn saçt altnlar kapanlar gibi itie kaka armutlarn üzerine atldlar. Yuvarlanan armutlardan almak için koskoca adamlarn da eildikleri görülüyordu. Yal adam ksk sesiyle: - Yeyin, helal olsun! diye baryor ve yal aac var gücüyle, üzerindeki armutlarn hepsi dökülünceye kadar sarsyor, durmadan sarsyordu. ...Yal Lestyak olunun seçimini böyle kutlad. III GARP HAZIRLIKLAR. KRSTOF AGOSTON'UN ELÇL. Bakan seçiminin sarholuu geçmiti. Ertesi, daha ertesi gün halk kendine gelmi: "Ne çlgnlkm meer yaptmz. Baya soytarlkm" diye söyleniyordu. Bazlar: - Kenti maskara ettiler! - Kendilerini kn rahata vermek için üyelerin çevirdikleri dolap bu, diyorlard. urada burada öç alma hrs patlak vermi, kskançlk duygular aça vurulmutu; tek tük kaçrlan sözlerde hep honutsuzluk seziliyordu. Ama komu bölgelerde egemen olanlar Bakan tanmakta gecikmediler. Zülfikar Aa, "El-mahrusa Szolnok kalesinden" yazd tatl dilli mektubunda ona, elinde bulunan iki keiin kurtarmaln yollarsa Bakanlk görevine hayrl bir ile balam olacan bildirmiti. Bay Csuda güzellikle dört araba ekmek istiyordu. Yalnzca Budin Kaymakam'nn adam, vergi ilerini düzenlemek için Kecskemet'e gelen Halil Efendi, kendisiyle görümek için karsna sakalsz bir yeni yetime çkarlmasna surat etmiti. Bunun üzerine Bakan hemen yüz geri ederek kapy çarpm, birkaç dakika sonra bu kapdan, elinde iple bir yal teke çekerek çavu Pintyö girmiti. - Bu aklsz hayvancazla burada iin ne bre imansz köpek? - Bakan efendimin verdii buyruk üzerine getirdim ben onu. Bunun sakal olduundan zatn bununla
  • 13. görüecekmi. Gediine konan bu ta Kecskemet halknn houna gitti ve terazinin kefesi Mihaly'den yana eildi. - Adam olacak adam! Kimseye alt olmuyor. Efendinin aznn payn verivermi. Böyle Bakan da gelmemiti! Ondan sonra artk, bakalm ne olacak, diye Lestyak'n yapp ettiklerini hiç gözden kaçrmaz olmulard. Ama alemin azna da her gün yeni bir sermaye çkyordu. Ortada dönen laflara baklrsa Belediye Bakan ince i bilir Janos Balogh ile Brasso'dan buralara dümü ünlü kuyumcu Venczel Walter ustay yanna çartarak onlara halkal bir krbaçla telkari bir nacak smarlamt; krbacn sap yakut, zümrüt ve daha baka yanar döner cevahirle kakmal altndan, nacan da sap altndan, az gümüten olacakt. Geceyi gündüze katmalar buyurulmutu. Bu iki süslü alet dünyann parasna mal olacakt. (Acaba kentin böyle eylere paras var m?) Ertesi pazar Bakanla üyelerden ikisi dükkânlar srayla dolaarak ulusal renkli ne kadar kurdele varsa hepsini satn aldlar, sonra Belediye'nin dört atlsyla Szikra'ya açldlar. Szikra bir kum deryas, Kecskemet'in Sahrasdr. O çadan beri aaç yetitirici torunlar o vakit daha babo olan, durmadan kaynaarak yer deitiren, koan ve sonu gelmeyen dalgalar halinde ilerleyen bu kumu durdurdular. Oysa o zaman uçsuz bucaksz bir genilikte ne su, ne bitki. Güne parltl n o köpüren, göz kamatrc bir hzla dalgalanan kum ynlarnn milyarlarca zerresine saçarken sanki binlerce gizli süpürge durmadan çalyormu, yahut da üzerlerinde yalnzca günein oynayor, sçryormu gibi görünür. Hayvann, canl yaratn izi bile yok. Bu toprak ufack bir köstebek bile dourmaz, çünkü bu toprak gelip geçicidir. Topran bile barnamad bu yer kimseye yurt olmaz. Köstebek bile deliini brakp oray yine aramay sever. Bugün urada iaret koyduu bir kum ynn ertesi gün bulmak kimin haddi? Kum tepecikleri telal yolcular gibi durmadan ilerlerler, dalr, koar ve yeniden toparlanrlar... Burada derin bir ölüm sessizlii var. Yalnzca bazen, sklmadan buralara urayan bir çatal kanatl krlangcn havada kanadn aklatt duyulur. Uzaktan, çok uzaktan bir yaban ördei çiftinin sesi gelir. Oralarda bir sazlk olmal. Derken gür ve çirkin sesiyle balaban kuu haykrr. Güne, doarken bir kum tepesinin içinden yükselir, akam batarken de yine bir kum tepesinin içine kayar. Günein kendi de, esmer boza çalan tek renkli dünyann üzerinde, yükseklerden çevreye altn tozu serpen bir kum tepesi gibi görünür. Bu geni kumsalda ancak çok, pek çok gidildikten sonra dudaklardan: Ot, ot! diye içten gelen bir sevinç haykr duyulur. Artk su da uzak deildir. Bodur söütler arasnda nazl kvrmlarla akan Tisza, (12) bizim tatl sulu rmamz görünür. Sol kolda küçük bir kulübe, kr muhtarnn evi aarmaktadr ve onun ardnda hrtl sazlklaryla yemyeil çayrlar uzanr. Ötede bir siyeç, onun karsnda kararm bir çit, hergelelerin, lglarn sndklar üstü açk bir barnak. Kr yaam genç Bakan'n houna gidiyor, her eye ayr ayr, dikkatle bakyordu. Raslad sr ve at çobanlarna uyarlarda bulunuyordu: Tam dört hafta sonra, sabah erkenden Belediye Kona'nn önünde yüz ba koca boynuzlu öküzle lgdan seçme en güzel elli acar tay bulunmalyd; taylarn yeleleri ulusal renkli eritlerle örülecek, öküzlerin boynuzlarndan da yine o renkte kurdeleler sarkacakt. Tabii bu tembihler de gizli kalmam, aalar kente döner dönmez çevrede duyulmutu; o zamanlar Kecskemet'te gündelik gazeteler olsayd yaz ileri müdürü bu haberi kesinlikle basütunda "siyah" harflerle haberler arasna sktrrd. Fakat o çalarda halk henüz yalnzca arap sürahilerinin banda düünce yürütüyordu. - Altn sapl krbaç, altn nacak, ulusal kurdeleli öküzler, taylar! Yoksa kraln olu bizim soylu kentimize baçoban m duracak?
  • 14. Fakat ertesi sabah Gyurka Pintyö boynunda davulla sokak sokak dolaarak davudi sesiyle: - Drum! Drum! Ey ahali, duyun, iitin... diye haberi yaymaya balaynca halktaki aknlk daha da artt. Davulcu Gyurka bu balangçtan sonra, her zaman bir duraklar, algam biçimindeki ban küskün bir kaz gibi ve esiz bir ustalkla yana sarktarak gocuunun iç cebindeki yass matarann emziine azn dayard. Yine öyle yapt ve uzunca bir yudum çekerek grtlan slattktan sonra gürleyerek sürdürdü: - Türk padiahnn kars olmak isteyen varsa pazar gününe kadar sayn Bakan efendimizin katna çksn! Bunu duyan Kecskemet halk arasnda doallkla hayli kaynama oldu. - Çldrd m bu Bakan, ne oldu? Çoklar da: - Toy çocuk o daha! dediler. in içyüzünü bilenler üpheli üpheli gülümsüyor, balarn sallayarak: "Bir ey çkmaz bundan!" diyorlard. Ama ona inananlar bu habere ayor, bir yandan da Türk padiah Kecskemet'ten evlenmek istiyormu, diye bu iltifata seviniyorlard. evketli Sultan dorusu zevk sahibi imi. (Al bakalm Negykörös, daha diyecein var m?) Yetimi kzlarla dul gelinler korka korka aralarnda bu haberin lafn ettiler, tam be gün çeme balarnda, kendir havuzunun yannda ve daha nerede toplanrlarsa, açk saçk sözlerle gülüerek, elenerek bunun dedikodusunu yaptlar. Kent ilerigelenlerinin plan sümüklü böcek gibi gittikçe boynuzlarn dar uzatyordu. Padiah IV. Mehmet'in Budin'e gelecei haberi alnmt; sada solda yüz öküzle elli tay, altn krbac ve altn naca ona götürecekleri, üyelerin ayrca gönüllü yazlacak eksiklilerden en güzel dördünü seçerek kendisine armaan edecekleri söyleniyordu. Pal nokai'nin güzel kars reçel kaynatrken kikir kikir gülerek: - Yalnzca dört tane mi? Zavall Türk padiah! diyordu. Mate Toth ona anlatyordu: - Borcsa kardeim, onun saraynda daha üç yüz altm alt kars var, buna ne dersin? Keten saçl, ku beyinli Bayan György Ugi de lafa kart: - Her sabah onlar dövmekle nasl baa çkar ki, Mate aa? - Sen ne aklsz eysin, yavrum, Ugi aann dövdüü gibi o karlarn dövmez ki! Onlar görmez bile. Üç yüz altm alt kars oluu da her gününe bir tane düsün diye, anladn m? (Toth emmi anlaml anlaml dilini aklatt.) Kadnlar arasnda sivri aklllyla tannan Kata Agoston bir sürü padiah kars arasnda en karayazlsn ossaat kefetmiti: - Ya ubat ay yirmi sekiz çeken ylda sras ayn yirmi dokuzuna düen zavall ne yapar? Dorusu buna Mate Toth da bir ey diyemedi. "Türklerin takvimi baka türlüdür" gibi bir ey kekeledi, ama bu söz oradaki kadnlarn o üç yüz altm altnc karya duyduklar acmayla gözlerinden ya gelmesini önleyemedi. (Zavall karayazl yaratk!) Derken, bakalm gönüllü yazlmaya kimin yüzü tutacak merak bütün duygular bastrd. Keckskemet bahçelerinde yetien en güzel dört gülün kimler olduu bir anlalsayd artk! Acaba belediye kimleri seçecekti? Bu çekici düünce, biliyorum, kendini beenmi gönüllerden birçounu ta içinden gcklyordu. Fakat ah u ayp denen ey olmasa! Çok geçmeden Bakan'n surat da aslmt. Pazar gününe kadar aa tek bir balkçaz taklmad. Yalnzca Fabian teyze kalarn rastklam, kolal eteini hrdata hrdata Bakan'a varm ve fettanca göz krparak
  • 15. sormutu: - Bilin bakalm, neye geldim size? - Vergi vermeye gelmi olacaksnz. Bayan Fabian kys oyal örtüsünü Lestyak'a doru savurarak: - Hadi canm sizde, dedi. - Belki de birinden yaknmaya geldiniz. - Hayr! - Öyleyse papazlar için para topluyorsunuz, dedi Bakan ineli bir sesle. Fabian teyze neesi kaçarak ban edi ve ölgün bir edayla: - Siz bilemezseniz benim söylemem bouna! diye inledi. - Ne, yoksa yazlmaya m geldiniz? Bayan Fabian utana skla yant verdi: - Ne yapaym, dulum! - Hm. Bu da bir neden, öyle ya. - Kent uruna yapyorum, dedi kadn kulaklarna kadar kzararak. Bakan yar kzgn, yar gülerek homurdand: - yi ama, Bruno Baba ile Kei Litkei buna ne derler, onlar sizi nerdeyse bir azize yapmlard. - Günaha girersem âyin yaptrrm. Ruhum her zaman kilisenindir, kentim için yalnzca vücudumu feda edeceim. - Âlâ, âlâ, ben adnz yazarm. Bundan baka Czegled Soka'ndan Panna Nagy, Kemenes'in dul kars ve Maria Ban gibi birkaç suratsz daha bavurdu. Böylelerinden bazlarn Bakan: "Ykl uradan kazk kar, yüzünü eytanlar görsün!" diye odasndan kovup çkarmt. Bakan çopur yüzlü bir kza da öfkelenerek: - Evinde bir aynan yok mu senin? diye sordu. - Yok, bay Bakan. - Öyleyse yavrum, sen git bir yerde bir kova su bul, onun içinde kendine bir bak, azck insafn varsa sonra yine gel. Bütün bu dedikodular iyi haber alan çevrelerde bir ho karland. Pazartesi günü Belediye Meclisi topland vakit üyeler kendileri de dayanamayarak bu baarsz giriimi kötülemekten çekinmediler. - E, kafese giren oldu mu? Lestyak tersçe yant verdi: - Biri de ie yaramaz. Bay Gabor Porosznoki keyifli keyifli öksürdü. - Hesabmz yanl çkt. Padiah için Kecskemet'te dört sütnine bulmak, dört odalk bulmaktan daha kolay. Bakan kesin olarak: - Ben o dört odal da bulacam, dedi. Kafasna koyduu bir eyi yerine getirmekte inat ettii, sözünün eri olduu anlalyordu. Biraz sonra: - Oraya çiçeksiz gidilmez, diyerek Budin Paas'nn gizli mektubunu meclis üyelerinin önüne sürdü. Paa bu mektubunda onun, evketli Sultana ne gibi armaanlar götürmenin yakk alaca sorusuna kar Doululara özgü üstü kapallkla: "Ona at, silah, kzartma ve çiçek götürün!" diye yazyordu.
  • 16. Çiçeksiz olmazd vesselam. imdiye kadar ie yarayacak kimsenin gelmeyiine almazd, çünkü hiçbir tuzak kurulmamt. Türk Sultan olmakla i bitmez ki! Türk Sultanna baylan kim? Bari yakkl, zengin, boz cepkeni vücuduna uygun, çizmeleri sert konçlu Tisza boyu deirmenci uaklarndan biri olsa ve kendine nikâhl bir e arasa, neyse. Ama Türk Sultan! Türk Sultan deyince bizim bu taraf dieletilerinin aklna paalar paas gelir, paa üzerine bildii de: Türk paas paas, göbeiyle yaas! tekerlemesiydi. Beyaz at klndan örme halkann arasna kzl buday taneleri konmazsa serçe kuu tuzaa düer mi? Bir yavru sçan bile kapanda aaran domuz yana imrenir de öyle yakalanr. Keckskemet kzlarna da bir tuzak ister. Ama nasl bir tuzak? Hey Tanrm, urbadan iyi tuzak m olur? nciler, kurdeleler, tenteneler... Bunlar da bir Üç Azizlik'tir, ama cehennem Üç Azizlii! blis'ten tutun da bütün eytanlar bu üç eyin içinde zplarlar. Bunlardan biri kadna "bana bak, bana!" diye seslenir, öteki onu "ne olur, beni tak!" diye kandrmaya çalr, üçüncüsü kulana "benim için günaha gir!" diye fsldar. Mihaly Lestyak kentin bu ilerden anlayan kadnlarn çararak Türk tüccarlarnda bulabilecekleri en güzel ipeklileri, altn, gümü srmalarla ilenmi kumalar, en ince, çeitli tenteneleri, yakutlu yüzükleri, göz kamatrc, ar pahal küpeleri toplayp getirmeleri için kimini Szeged'e, kimini Budin'e yollad: "Hanm abla, sakn bilezikleri de unutmayn, alacanz eya görülmemi, duyulmam güzellikte eyler olsun, ona göre seçin. Sanki dört bey kzn düüne hazrlyormuunuz da onlara gerekiyormu gibi düünün, aklnz ona göre ayarlayn..." demeyi de unutmad. Ötede yal Lestyak da bo durmuyordu; olunun buyruu üzerine bir köylü arabasna atlad gibi, ilerini yapt çevredeki büyük beylerin, Vaylarn, Faylarn, Bariuslarn (çünkü yal adam uzak illere ün salm yaman bir terziydi) çiftliklerine urayarak bu kent iine yardm etmeleri için (öyle ya, hepsinin Keckskemet snrlar içinde çiftlikleri vard) dikiçi kadnlar imeceye çard. Nereye vardysa bey hanmlar, "kentin koruyucular" ona güler yüz gösterdiler ve Matyas usta kente bir araba yükü dikiçi kzla döndü. Arkasndan koca koca sandklar içinde, satn alnan güzelim mallar da geliverince Matyas Lestyak'n yönetiminde geceli gündüzlü duraksz bir çalmadr balad. Makaslar krdyor, yüksükler tkrdyor, ineler parl parl yanyor, parça halindeki yn yn kadifeler, ipekliler yava yava birer biçim alyordu. te bir etek, u bir fistan, bu da bir yelek! (Aman ne göz alc eyler!) u beyaz tentene omuza konunca ne de ho duracak. Ya u bin bir pulla ilenmi ipekli maskarala bakn! Bu da gelin bal imi. Çünkü dört canl çiçekten ikisi kz, ikisi gelin. Keckskemet'in bütün kz ve kadnlar gündüzleri hep bu masallardaki giyimleri andran süslü urbalarn lakrdsn ediyor, geceleri dülerinde hep bunlar görüyorlard. Saygdeer pir Bruno Baba ile Kei Litkei münasebetsizce ie karmasalard her ey yoluna girmi saylrd. Kecskemet'te, tek bir çavu bile olsa, bir Türk orununun bulunmas, hele bunun kent tarafndan çarlmak istenii papazlarn hiç houna gitmiyordu. - Yehova'nn kulu Tanr'ya yaranmaya uramasn, çünkü iki yüzlü kulu Tanr'nn biri iter, öteki de elinden tutmaz, iki arada kalr. Keckskemet'in Tanr korkusu bilir ahalisi, gözünüzü dört açn!... Papazlar böyle demekle kalmyor, salt Türklerle, erdenlerimizi sürükleyip götüren, bizi günaha sokan Türklerle ho geçinmek için aziz Piskopos Nicolaus'un kentini onlara peke çeken yeni Bakan'a atp tutuyorlar, verdikleri kkrtc vaazlarda onu yerin dibine sokup çkaryorlard. Macarn yürei kav gibidir, ufack bir kvlcmdan ate alr. Halkn öfkesi arttkça artyordu. Ertesi pazar kiliseden çkarak Belediye Kona'nn önünde küme küme toplaan telal insanlar gözda veren yumruklarn skarak:
  • 17. - Kahrolsun Bakan! Kahrolsun üyeler! diye barmaya baladlar. Sesleri en gür çkanlar Katoliklerdi. Çiftçi atalar yüz yl önce Çek ülkesinden buralara gelmi olan Lutercilerle o sralarda Temetö Soka'nda ayr bir topluluk halinde oturan Tolna'dan gelme Kalvinciler Erdel'in Protestan beyleriyle ahbaplk eden perçemlilerden belki de holanyorlard. Özetle, protestanlara Türkün kavuu da Papa'nn tac kadar acayip görünürdü. Porosznoki ile Agoston büyük bir tela içinde Bakan'n katna vardlar. - Yandk, yandk! Ahali aada birbirine giriyor, duymuyor musunuz? Bakan istifini bozmadan yant verdi: - Duyuyorum. - Ne yapacaz? Tasarmzdan vazgeçsek mi? Mihaly alayl bir bakla onlar süzdü. - Pir bize kar döneli durum daha kötületi mi? Ne dersiniz? Çünkü sorun burada. - Hayr, dedi Porosznoki, daha kötülemesine kötülemedi, ama ne olur ne olmaz diye düünmek gerek. Halk arasnda sözleri geçen bu papazlar iki haftaya varmaz, ahaliyi kazma kürek üzerimize yürütürler. - Kecskemet'in yazgsn biz mi tutacaz elimizde, yoksa sözü ayaa m düüreceiz? burada. Bence bizim elimizde tutmamz gerek. Demek ki biz neye karar verirsek öyle olacaktr. Genç Bakan bu sözleri o kadar sert ve kesin söylemiti ki, demir gibi salam bir özyaps olan Porosznoki'nin bile houna gitti, yalnzca Agoston biraz inelemeye yeltendi. - Bay Bakan, dikkafallk her vakit akll ii deildir. bir kez bu duruma gelmi, bamz büsbütün derde girmeden ne yapacaksak yapmalyz. - Elbet yapacaz. Zatn yarm saate kadar yola çkacak. - Ben ha? - Önemli bir i için gizlice bir elçilie gideceksiniz. - Nereye? - Sayn arkadalar, oturun. Fakat azlara kilit, buradan tek bir söz çktn istemem. Laf tayan mahkemeye sürüklerim. Hastaca Zaladi: - Tpk bir diktatör gibi konuuyor, diye mrldand. Bu srada öteki üyeler, yüzleri dehet içinde, bet beniz soluk içeri girmilerdi. Bazlarnn gözleri korkudan gerilmiti. - Ne diyor, ne diyor? Biz de duyalm! Bay Agoston Kuruczlar, bata Istvan Csuda'y aramaya çkyormu. - u haydudu mu? Ah bir elime geçse, ben ona yapacam bilirim. - Merak etmeyin, dedi Bakan, ona bir zarar dokunmaz.Onunla güzellikle konumaya gidiyor. Pirle Litkei Baba'y bir daha, fakat vakit geçirmeden kaçrmak için ne istediini soracak ona. Pazarlk edecek. imdilik bu herifler bize gerekmiyor. Ask suratl kent ulularnn yüzleri güldü; hepsinin rengi yerine gelmiti. Bay Porosznoki sevincinden eliyle alnna vurdu: - Dorusu bunu ben akl edemezdim.Çok iyi, çok uygun.Zatn anadan doma bir diplomatm meer. - Çaresizlik en iyi, bazan deneyimden daha iyi akl hocasdr. Papazlara kar elimizde güç yok, onlar ne hapse tkabiliriz, ne de vaazlarnn önüne geçebiliriz. Elimizde tek bir çare var, o da stvan Csuda. Dar çkmak üzere olan Bay Agoston sordu:
  • 18. - Ona ne kadar önerebilirim? - Herhalde ucuza yapar. u sralarda hiç ii yok, hem zaten o bu iin ustasdr. stediinin yarsn verebilirsiniz. Agoston'nu doru ksra yarm saat sonra Czegled yolunu tozutuyordu. Üçüncü günün akam Csudagil dindar papazlar elleri kollar bal, yine o yoldan götürdüler... Bay Kristof Agoston'un gizli elçilii böyle baarl olmu ve kendisi de bunu ölünceye kadar gittikçe daha hararetle, daha renkli ve romantik bir biçimde anlata anlata bitirememiti. Hele kocalk günlerinde: "Nerde o benim, hametli Thököly'nin saraynda tam yetkili elçilik ettiim günler!" diye kurula kurula övünmesi görülecek eydi. IV DÖRT MUHABBET ÇÇEYLE YOLA ÇIKI. Papazlar kaçrlm, Kecskemet halk yatm, armaanlarla Budin'e Türk padiahnn katna gidilecek büyük gün yaklamt. Urbalarn dikilmesi bittiinden herkesin görmesi için üç günlüüne Belediye Kona'na kondu. Gelen gidenin hesab yoktu; oras düün evine dönmütü. Göz alc süslü urbalarn serildii büyük masay çavu Pintyö gözetliyordu. Yal Gyurka orada bir cehennem zebanisi gibi duruyordu; yalnzca elinde alevden satr yerine bir fndk sopas tutmaktayd. Sergideki cici bici o kadar güzel görünüyordu ki, Pintyö'nün bile gözleri dalyordu. Kendi kendine: - Suratsz karlar böyle çaptlara güvenirler, diyor, gözüne ho görünen dilberleriyse: - u öteki odaya gir de bir kez giyin, ekerim, bakalm nasl yakacak? diye hevese getiriyordu; bu i ona verilmiti. Böyle bir öneriye dayanlr m? Kadnlardan yürei çarpmayan, baklarn orada unutmayan yoktu. Binbir gece masallarnn parltlar bile bunun yannda hiç kalrd. Gelen kzlardan kaç, bir ceylan gibi korkak admlarla, baygn gözlerini eyann üzerinde gezdirerek dolarken baklar birdenbire geriliyor, alev alev parlyor, elleri ayaklar titremeye, akaklar çarpmaya balyordu. O zaman çavu ona: "Giy de bak, kzm!" diye sesleniyordu. Hangi kz buna kar koyabilir? Öleceini bilse giyinip bakyordu. Bir kez de gönlünü bunlara kaptrann vay haline! Dikiçi kzlardan ikisi hemen saçlarna renk renk kurdeleler örüyor, belini skp inceltiyorlar, sonra o zarif yelekle üzerine gümü ayçeler ilenmi vine rengi fistan giydirerek ayaklarna krmz çizmeleri çekiyorlar, hele bir de gerdanna prl prl mücevherleri taktlar m: "Haydi yavrum, bir de imdi gör kendini!" diyorlard. O zaman karsna ayna geliyor, kz onun içinde masallardaki perilerden birini görünce sevinç çl koparmaktan kendini alamyordu. Sonra da öyle gösü çarpa çarpa, heyecandan soluyarak, gururun verdii hrsla doya doya kendini seyredemeden zebani önüne dikiliyordu. - Haydi yeter artk, çkar bakalm onlar... yahut istersen her zaman böyle urbalar içinde gezebilirsin. Buna kar: "aarm aklnza!" deyivererek güzelim delmenin kopçalarn çözüvermeye, büyülü etein kemerini gevetivermeye, o biçimli krmz çizmeleri, o prl prl mücevherleri çkarp atarak yine eski püskü bezlerin içine girmeye kimin gönlü raz olur?
  • 19. Hepsi de giyinip bakmak istiyor, hiçbiri isteyerek çkarmyordu. Yal bal kadnlarn bile kskançlktan karnlarna arlar girmiti. Yara onlar da katlmak istiyorlard, oysa Szeged'de olsa bunlar kesinlikle atee atarlard. (13) Karlarla baa çkamadndan bu ie bir snr çizmek gerekmiti. Bundan böyle yalnzca güzeller, öksüzler ve yoksullar, el yüzüne çkabilecek olanlar giysileri deneyebileceklerdi. Pintyö aann rütbesi artmt; güzel seçmek ona kalmt. Paris'in (14) bir tane altn elmas vard, onun bir sepet! Yal çavua yaranmak için neler yapmyorlard! Göz süzüp gülümsemeler, domuz butlar, çörekler, uradan buradan bir binlik arap geldii de oluyordu. Özetle Pintyö hatr saylr bir adam olmutu. Bunun önemi asl on, yirmi yl sonra anlalmt. O vaktin kadnlar birbirine: "Ben kaya yarndan çkmadm ya, Lestyak'n urbalarn ben de giymitim!" diye övünürlerdi. Bu lakrd baya bir atasözü olmutu. Hele o günlerde, daha sca scana bunun ne büyük önemi olduunu varn siz düünün! Urbalar kimi giymi, kimi giyememiti, yani kiminin güzellii resmen kabul edilmi, kimi çürüe çkarlmt. Bu yüzden dökülen ac göz yann haddi hesab yoktu. Hani bir yolsuzluk yapt, rüvet ald diye yal çavuun günahn almak da istemem (aradan iki yüz yl geçtikten sonra bunun kantlanmas zordur), ama çingene kzna kar iledii gibi baz insafszlklar yapt söz götürmez. Çaptlar içinde, yalnayak, saçlar darmadan gelen bu kara kzcaz iri gözlerini o paha biçilmez süslü eya üzerinde gezdirirken az açk kalm, parlak dou incilerini andran bembeyaz dileri görünmütü. (O koca bunak bunun farkna bile varmamt ya!) Narin fakat dinç yapsyla bu kz henüz bir çocuktu. Uzun zaman azn ayrarak, duraklaya duraklaya masann çevresinde dolatktan sonra dayanamayarak çavua sordu: - Bunlar ben de giyebilir miyim? Gyuri day önce iri iri soludu, sonra ona tersçe bir çkt: - Kel ban imir tarak nesine? Cehennem ol! Kzcaz öyle bozuldu, öyle utand ki, bana kaynar sular dökülmüe döndü. Oradaki süslü süslü eyler bu yaban kedisini bile büyülemiti. Ban çevirdi, gözleri dolu dolu oldu ve yalarn elinin tersiyle sildi. Bereket versin -yahut aksi gibi- Belediye Bakan da oralardayd ve onun üzüntüsünü sezmiti. Eliyle kzn omzuna dokununca zavall titredi: - Seç u urbalardan da bir giyin bakalm. Kz inanamayarak onun yüzüne bakt, sonra: - u brakmyor, diye dirseiyle Pintyö'yü gösterdi. - Ya ben, yani Belediye Bakan, izin verirsem. Kz slak gözleriyle ona bakt: - Buraya sen mi karyorsun? Sahi mi? - Pintyö, dedi Bakan gülerek, u kzn ardndan en güzel urbalar götür, bakalm bir eye benzeyecek mi? Bir çeyrek saat sonra onu görmeliydi! Ykanm, süslenmi olarak giyinme odasndan çknca salonda birden bir hayranlk uultusu yükseldi. Bu bir hayal oyunu muydu, yoksa canl bir gerçek mi? Çünkü gözler kamatrc güzellikte bir kral kzyd bu! Kiraz rengi ipek delme altnda sanki bir peri endam gizleniyor, bacaklarna dolanan eteklik dalga dalga topuklarna kadar iniyordu. Dudann rengi gerdanndaki yakutun kzlln gölgede brakyor, kurum gibi kara saçlar büklüm büküm örgüsüyle boyunca uzanyordu. Belediye Bakan hayranlkla sordu:
  • 20. - Kimin kzsn sen? - "Yiit balkç"da çalan yal mzkac Bürü'nün. ("Yiit Balkç" Tisza boyu tanyalar (15) arasnda ünlü bir kr meyhanesiydi.) - Adn ne? - Czinna. - Bizimle Budin'e gelir misin? Kz kaytszca omuz silkti. - Gelirsen o urba senin olur. - Gelirim. Demetin en güzel çiçei böylece ele geçmiti. Ötekileri bulmak zor deildi; yalnzca kz sürüsünün içinden bunun yanna daha üç en güzelini seçmek gerekiyordu. Keten saçl, meneke gözlü, ince belli Maria Bari, uzun boylu, sülün yapl Magdolna Katona, sonra açm hatmi gülü gibi yanaklarndan kan damlayan, dolgun göüslü Agnes Pal ne güne duruyorlard? Sultan bunlardan daha dilberini öpmemi ve Firdevsi bunlardan daha güzellerini akmamtr... Artk yola çklabilirdi. Pazar sabah, her birinin boynunda demirden birer zarif çanla boynuzlar kurdeleli yüz öküz, yelelerine küçük gümü çngraklar takl, lgdan seçilmi, ceylan gibi elli tay da gelmiti. Arabalardan ikisine kzlar bindiler; bu kzlardan ikisi giyinilerine göre sözde gelin, hem de en cilvelisinden yeni gelinlerdi. Arkalarndan üye efendiler, gümü kordonlu, açk mavi pelerinler içinde yayl arabalarna trmandlar. Öndeki arabaya, yanna Ferencz Kristof'u, karsna da Jozsef nokai'yi oturtarak Bakan bindi. Bunlardan biri öküzler, öteki taylar üzerine memur edilmiti. kinci arabada oturan eski elçi Bay Agoston imdi çiçekçi olmutu. Siyaset böyledir ite! Gabor Porosznoki prl prl bir ipek klf içinde silahlar götürüyordu. Belediye üyelerinin altncs olan ufak tefek, kambur György mecs pek gösterisiz bir adamd ama, Türkçeyle Tatarcay iyi konutuundan onu da "yalayc" olarak götürüyorlard. Derken alana birikmi halkn "yaa" naralar yükseliyor, kent kadnlar onlarn ardndan sallamak için örtülerini tez balarndan alyorlar, arabaclar atlarn sürüyor, çobanlar krbaçlarn aklatyorlar ve alay öküzlerin çan, taylarn çngrak sesleri arasnda, mzkayla yola düzülüyor... Yolculuk o kadar tekdüze ki, yazmaya bile demez. Macar Ovas'nda köyler, kentler ve dolaylar hep bir örnektir. Yalnzca gök kubbenin snrlad lgml düzlük, baygn güz güneinin vurmasyla eflatun yansmalar yapan boz renkli silik toprak her yanda birdir. Ayn toptan bir arn basma ötekine nasl benzerse burada da köy dolaylar hep öyle, birbirinin ayndr. urada burada tek bana aaçsz bir küçük tanya, bir beyaz ev, bir kuyu sereni göze çarpar. Köylerin kysnda gergin kanatlarn açm duran yel deirmenleri yolcuya ilerdeki köydenmi gibi uzak gözükürler. Zaten Büyük Ova kentleri arasnda da tuhaf bir benzerlik vard ve her biri bir eyiyle övünebilirdi. Debreczen kollegiumu, Szeged Matyas kilisesiyle, Kecskemet de tepesinde Kalvinci horozla Luterci yldzn ve Katolik haçn dostça bir arada göründükleri Aziz Nicolaus kulesiyle anlrd. Sonra yiyeceklerden yana da her biri ülkede ün alm bir ey gösterebilirdi. Debreczen'in krmz biberini bilmeyen yoktu. (Bu üç kent o zamandan beri de ayn hzla ilerledi ve her biri kendi büyük adamn yetitirdi: Debreczen Mihaly Csokonai Vitez'i, Szeged Andras Dugonits'i, Kecskemet de Jozsef Katona'y verdi.) (16) Özetle bizim kahramanlar gittiler, gitiler, sonunda günün birinde kendilerini koca karnca yuvasnda, Budin kalesinde buldular ve orada vakit yitirmeksizin herkes üzerine ald iin bana geçti.
  • 21. Burada ilk görev "yalayc"ya düüyordu. Bunun yalayc kadndan fark insanlarn derdini yal melhemler yerine altnla iyi etmesindeydi ve saraya kabul olunmak için saa sola onun komas, elinden gelen ustal göstermesi gerekiyordu. Padiah Kecskemetlilere, yüksek katna girebilmeleri için çaramba günü izin verdi. V PADAHIN KATINDA. GÖK MÜHENDS. Bizim aalar Sultan'n katna pelerinlerini sa omuzlarna atm, klçlarn kuanm olarak büyük bir tantanayla çktlar. Bay Mihaly Lestyak güzel yiit endamyla pek göze çarpyordu. Söylevi o verdi. Sözlerinde Kecskemet'in ackl durumunu o kadar güzel, o kadar canl anlatt ki, arkasnda duran dört üyenin gözleri yaard. (Bay mecs'i bir gün önce geri yollamlard.) Söylevde bir yn süslü, yaldzl sözden sonra döne dolaa, Kecskemet'e sürekli orada oturacak bir paa veya bir çavu, yahut serçe parmak kadar da olsa onlar aknclarn errinden koruyacak birinin yollanmas isteniyordu. Onlar en ulu hükümdarn ayaklarna kapanarak bunu yalvarmak için gelmilerdi. evketli Sultan'n bir tek adamnn orada bulunuu kentin kurtulmasna, varln korumaya yeterdi. Sonra bir aytaç (17) ustalyla laf bu çavuun Kecskemet'te ne kadar rahat edeceine getirerek ona kâgir ev yaptracaklarn, deerini bileceklerini, hizmetini göreceklerini, ku sütüyle besleyeceklerini... cokun bir dille anlatt. Sultan, Budin Paas'nn dilmac Nazur Bey'in Türkçeye çevirdii söylevi duygusuz, bezgin bir yüzle dinliyordu. Yoksa çok yakklyd ve sevimli bir hali vard, krk yanda kadar gözüküyordu. Pek seyrek olarak hafifçe ban sallyordu. Budin Paas brahim Paa ellerini önüne kavuturmu, Sultan'n yanbanda duruyor ve kan bürümü ufak, sabrsz gözlerini: - Söylevi duyduk, kantlara bakalm artk, diyen bir anlatmla kurul üyelerinin üzerinde gezdiriyordu. Bunlar da hemen ortaya döküldü. Gabor Porosznoki ilerledi ve elinde tuttuu açk yeil ipek klf çözerek içinden birer bayapt olan altn krbaçla naca çkard ve ikisini de Sultan'n önündeki rahlenin üzerine koydu. - evketli padiahm, Kecskemet'in silahlarn ite ayann altna koyuyoruz. Sultan eildi, krbac eline alarak evirip çevirdikten sonra brahim Paa ile usulca bir eyler konutu. O srada üye Bay nokai eni konu sesler çkararak grtlan temizlemi ve ezberledii sözleri u yolda dökmeye balamt: - Yiit askerlerine bir parça kzartmalk getirdik, padiahlar padiah! Kerem et, efendim, bir kez u pencereden nazar kl... Nazur Bey makine gibi bunlar Türkçeye çevirince Sultan pencerenin yanna gitmek için isteksiz isteksiz sedirinden kald. Aada o güzel, çalml tosunlarla taylar görünüyordu. Padiah bunlara bakarken Bay Ferencz Kristof da hemen ezberindeki söylevi okudu. Bütün bunlar Dou'nun güçlü efendisinde fazla bir ilgi uyandrmam, neesizce yine sedirine geçip oturmutu. ...Derken o srada divan odasnn kaps açld ve içeriye serin bir hava dalgas girer gibi oldu. Belki de dört etein hrtsyd bu, çünkü girenler dilber Kecskemet kzlaryd.
  • 22. Sultan birden canlanarak yerinden sçrad. Kristof Agoston divann ortasna gelerek bir okul çocuu gibi durdu ve elindeki demeti babasna sunuyormu gibi bir devinimle utana skla: - Efendimize biraz çiçek getirdik, dedi. Macarca söylenen bu sözleri Sultann anlamad kesindi. Öyleyken imdi dilmacn aracl olmakszn gülümsemek lütfunda bulundu. Sonra neeyle Budin Paas'na seslendi: - brahim, peçeleyin hemen unlarn yüzlerini! (Dou diliyle bu söz, açgözlü baklarnzla onlar bir dakika bile kirletmeyin, demekti.) Paa önlemler almak için dar koarken Sultan dilmaca ar, kesik kesik sözlerle bir eyler anlatyordu. - Ey kafirler, Tanr gölgesini üzerimizden eksik etmesin, evketli padiahmz size, istedikleriniz üzerinde düüneceini söylüyor. O vakte kadar rahatnza bakn, darda bekleyin! Bunlar söyleyen dilmaç bir iaret yapt ve o zaman kurula kar çkmak dütü. Fakat Sultann neesini gören Bay Agoston hatrdan çkmayacak bir i ilemek hevesine kapld ve dar doru yürümeye hazrlanan arkadalarn eteklerinden çekerek dilmaca: - Ulu dilmaç, dedi, Sultan'n sa kolu, hakir bir dileimiz daha var, ne olur, efendine bunu da bildir. Sadrazam, oradaki paalar ve din bilginleri bu pervaszla aarak baktlar. Kecskemetli efendiler de daha az aknla dümemilerdi. Ama akl Kecskemet'ten gelen çiçeklerde kalan Sultan hâlâ gülümsüyordu, bir kez Sultann yüzü güldü mü güne açar, çimenler büyür, talar dile gelir ve her dert unutulurdu. brahim Paa'nn kahyas Hüseyin Bey Macarca: - Daha ne istiyorsunuz Tanr'nn belalar, çabuk söyleyin söyleyeceinizi, darda daha bir sürü kurul bekliyor, diye onlara çkt. - Asl onun için ya, dedi Kristof Agoston cesarete gelerek, Nagykörös elçilerini darda gördük de evketli padiahtan onlara istedikleri ne olursa olsun vermemesini yalvaracaz. Kahya Bey güldü ve Keecskemetlilerin bu ikinci dileklerini müminlerin halifesine kendisi anlatt. Bu tuhaf dilee Sultan da güldü (tahta çkt çkal bana böyle bir i gelmemiti) ve merakla sordu: - Bunun sebebi ne ola? Yant Bay Mihaly Lestyak verdi: - Nagykörös'le Kecskemet'in aralar Mekke ile Medine, köpekle kedi gibidir. Bu söz Sultann son derece houna giderek ziyadesiyle keyiflendi. Dilmaç da needen alnna kadar parlayan bir yüzle hükümdarn yantn onlara bildirdi. - Haydi sevinin, enlik yapn! evketli Sultanm ilk dileiniz üzerinde düünecek, ikinci dileinizi yerine getirecek. Kecskemetliler dar çkarken içeri braklmalarn bekleyen Nagyköröslü komularna "Günaydn!" diyerek avluya çekildiler. Birkaç dakika sonra kahya usulca onlarn yanna sokuldu (yalayc onu önceki gün görmütü) ve üyelerin omuzlarna vurarak, dost bir yüzle onlara umut verdi. - Ne talihli heriflersiniz sizler! Sultann gözüne girdiniz, sizden çok holand. Hiç korkmayn, hepsi olacak. Honutlukla ellerini ovuturuyordu. Kecskemet'e bir Türk memur atanrsa ona yüz altn söz verilmiti. Artk darda tatl umutlarla, Bakan'n söylevini, Agoston'un baarsn överek bekleiyorlard. Bay Agoston kendisi de hayret içindeydi: - Bir deerim varm deil mi, kentdalarm? Burada akl dolu akl, diyordu. Bir buçuk saat kadar sonra kahya yine göründü. Öfkeyle elini kolunu sallyordu; yamru yumru koca yüzü öfkeden krmz bibere dönmütü.
  • 23. - Ah domuzlar, diye bard uzaktan, talihinizi ayanzla teptiniz. Bir eyden haberleri olmayan üyeler ta kesilerek bakakaldlar. - Ne oldu Tanr akna? - Ne olacak, eekliinize doymayn! Nagyköröslüler gerek Budin, gerekse Szolnok Paalklarnn uzaklndan, çeitli ilerini görmek için buralara gidip gelmenin zorluundan, yoruculuundan yakndlar ve kendilerine yakn olan Kecskemet'te Türk yönetimi kurulmasn istediler. - Bizse... diye kekeledi Jozsef nokai. - Sizse Nagykörös kurulunun dilei ne olursa olsun yerine getirmemesini padiaha söz verdirdiniz. Gözünüz kör olsun! Türk usulü önlerine bir iki tükürdükten sonra üyelere arkasn dönüp yürüdü. Kecskemetlilerin orada irkilip kallar görülecek eydi. Lestyak byn sryor, onurlu Porosznoki sövgüler savuruyordu; Kriston'un korkudan burnu kanamaya balam, yal nokai'nin ise sinirleri geveyerek gözleri dolmutu. Buna karlk bay Agoston pl prtsn toplad gibi Tuna kysnda duran arabalarnn yanna gidip birinin içine boylu boyunca yatarak kürkünü bana çekti; üzerine öyle bir titreme gelmiti ki yüz nezleye bedeldi. Kriston bu üzüntülü sessizlii bozarak: - Artk köyümüze dönsek de olur, dedi. - Sultan'n buyruunu bekleriz, dedi Bakan. kindi vakti epeyce geçmiti ki, padiahn kaymakam, yannda bir dilmaçla geldi, onlar bir odaya götürdü ve dilmacn azyla: - evketli padiah size bunu gönderdi, uurlu kademli olsun, diyerek kendilerine bir kaftan verdi. Üyeler bu altn srma kordonlarla, çeitli acayip ilemelerle süslü urbay üzgün üzgün gözden geçirdiler ve donup kalarak sanki "yalnzca bu kadar m?" der gibi baktlar. Bay Porosznoki: - evketli Sultan baka bir haber yollamad m? diyerek honutsuzluunu aça bile vurdu. Kaymakam büyük bir aldrszlkla yant verdi. - Baka haber yollamad. Sultan size kar çok iyi yüreklilik gösterdi, ama verdii sözü yerine getirmesi gerekirdi. Ne yapsn, siz öyle istediniz. - Bir daha yanna girsek olmaz m? - Olmaz. - Allah belasn versin! Hap yuttuk! Kenttekiler tam sevinecekler. - Eh, oldu bir kez, dedi Bakan souk bir yüzle. Srtlan bakalm u kaftan Bay Kriston! Ferencz Kriston, içine ay postu geçirilmi kaftan öfkeden hrslanarak ve hiç sayg göstermeden yüklendi; öyle ki, etei öpülecek urbann bir ucu yeri süpürüyordu. Böylece Bakangilin ardndan söylene söylene sürükleyerek götürdüü kaftan, arabalarn yanna varnca, eski bir battaniye gibi, yemliin içine frlatverdi. Bay Agoston ise ortadan sr olmutu; yalnz, arabaclardan birinin anlattna göre kendini, kocal bir kznn bulunduu Vacz'a atmt; yolda dilerinin çatrtsndan pek az konuabilmi, yalnzca dünya gözüyle Kecskemet'i bir daha görmeyeceini söylemiti. Bizimkiler atlarn yemleyip sulayp yola düzülünceye kadar alacakaranlk çökmü, bacalarn duman sislere karmt; Pete bataklndaki (imdi asma köprü alan) kurbaalar çirkin sesleriyle durmadan, uzun uzun ötüyorlar, Budin camilerinin müezzinleri çekilmez barmalarna baladklar srada ykk Pete kalesinin baykular ac ac hu çekiyorlard. Yalnz ta uzaktan, küçük bir köyceizden bir kilise çannn alayan sesi duyuluyordu.
  • 24. Yeni salm süt gibi kzl beyaz, yar saydam sis gittikçe uzanp yaylyor ve sanki çevreye, alayla srtan cüceler, bouan ejderler, boynuzlu hortlaklar, yorganl cinler datyordu. Gök yüzünde tek bir lacivert bulut, ar ve tembel yaylmt... Pete evlerini geride brakp Hatvan Kaps'nn ötesindeki sazl, kndral sulak yerleri güçlükle geçtikten sonra Kristonlarn arabas, kendir slatlan bir yere girecei srada (aa yukar bugün Ulusal Tiyatro'nun bulunduu yer) bulut bir kez kmldam ve bir gümü parann mavi bir kese içine düüü gibi, anszn ay yutuvermiti. Karanlk daha koyulam, uyuyan doaya törenli, baygn bir sessizlik çökmütü; yalnzca araba tekerlerinin balçkta çkard ses ve Pete ba evlerinden tek tük horoz ötüleri duyuluyordu. Atlar isteksiz isteksiz ayak sürüyorlar, arabaclar uyukluyor, üyelerse derin düünceler içinde yanyana oturuyor ve pek seyrek bir iki söz ediyorlard. Oysa konuulacak laf yok deildi, çünkü hepsinin düüncesi aynyd; birisi: "Kente ne yüzle gireceiz?" deyince öteki bir öksürüyor, gözlerini karanlk göe dikiyor ve ancak neden sonra: "imdi Kecskemet belediye üyesi olacama bir çoban köpei olsam daha iyi" yantn veriyor, üçüncüsü öne düük ban birden kaldrarak: "Yüz öküze, elli küheylana karlk bir yeil hrka, kazançl i!" diyordu. Bunun üzerine yine susuyorlar ve gözlerini yeniden o acayip, korkunç biçimlerin kaynat beyazmtrak sise dikiyorlard. Sonunda bir defasnda bu sis direklerinden birinin arasnda yine bir hayal seçildi. Ötekilerden daha gerçek, daha göze çarpc olan bu biçim birden yolun üstüne, atlarn önüne duruverdi; gölgesi yola vurmutu. Önde gidenlerin atlar ürktü. Arabac gözlerini açt. Kulaklarna cana yakn bir kadn sesi çalnmt: - Durun! Katolik nokai istavroz çkararak: "yi saatte olsunlar, tu tu tu!" dedi. Kriston sordu: - Sen kimsin? - Czinnaym ben ayol, çingene kz Czinna. Çabuk beni arabaya aln! Demin korkan yalnzca nokai idi, fakat imdi Kriston'la Porosznoki'nin de ödleri koptu. Hatta öteki arabada gelen Bakan bile üenmeden yere atlad. - Bak hele u kargaya, nasl geldin sen buraya? Czinna ksaca: - Kaçtm, dedi. - Peki ama, ne diye, yumurcak? - Canm skld da ondan. - Eyvah, çattk belaya! dedi Kriston ban kayarak. Senin yüzünden hepimizi sallandracaklarn biliyor musun sen? Defol git yerine! Ah ne yapsak, ne yapsak? Porosznoki de: - Kovalyalm gitsin, diye düüncesini aça vurdu. O srada ay bulut altndan syrlarak tabak gibi ortaya çkm, kzn güzel yüzüne vurmutu. Üstündeki güzelim urba srlsklam olmu, çizmeler çamura bulanm, eteklii, sazlk ve bataklklar içinde koarkan adamakll slanmt; üzerine yapm urbann altnda kzn alacak kadar güzel vücudu seziliyordu. - Dönmek istemiyorum, dedi inatla ve aznda beyaz dileri parlad; zaten biraz da çeneleri birbirine çarpyordu. Titreye titreye delmesinin kopçalarn ilikledi. - Dönmelisin, dedi Bakan, kellemiz elden gider. Kz bir ürperme geçirerek iri, güzel gözlerini Bakan'a kaldrd ve öyle tatl, o kadar sitemli bir bakla bakt ki, Bakan:
  • 25. - Haydi gel öyleyse, diye bard, otur yanma, götüreyim. Porosznoki tasal bir iaretle: - Bay Bakan, bay Bakan, ne iliyorsunuz? dedi. - Varsn benden sorsunlar! nokai: - Juventus ventus, (18) diye homurdand. Czinna'nn baklar yine parlad, bu bakta bir köpek ballnn scakl vard. Sonra çevik, ustalkl bir sçrayla, bir yaban kedisi gibi geçip Bakan'n yanna oturdu. Arabalar yeniden yürüdüler. - Sen üüyorsun, dedi Lestyak soluunu tutarak. Sonra yemlie atlm padiah kaftann alp dizlerine örttü. Biraz sonra avcunu kzn alnna koydu; elini okayan bu aln biraz ateli, fakat ne kadar düzgündü. Bakan'n kan tutumaya balamt. Öndeki arabada giden nokai o srada içini çekerek: - Ah, diyordu, içimizde bir tek akyazl adam var, Vacz'a çekilip ban kurtaran Kristof Agoston. En arkadaki arabada oturan genç sr çoban da yanndaki yal at çobanna (bunlar imdi öküzsüz, taysz dönüyorlard): - çimizde bir tek akyazl adam var, o da bizim Bakan Bay Lestyak, çünkü o, çingene kznn krmz dudann çenisine bakyor, koluyla güzel belinin inceliini ölçüyor, diyordu. Bakan soruyor: - E, Czinna, anlat bakalm, nasl kaçtn? - Kapnn eiinde çömelerek bizi gözeten yal Türkü uyumas için kandrdm, o da uyuyordu. - Nasl konutun onunla Türkçe? - Boynumdaki gerdanl çkarp ona verdim. - Ya ötekiler? - Onlara da cesaret vermeye çaltm, ama gelmek istemediler. Dönüp gelirlerse burada ie gitmek gerekirmi. Orada öleye nefis yemekler, kzartmalar, üç türlü, lezzetli meyva vard. Belki ku sütü bile bulunur. Ama ben artk akam yemeini beklemedim... - Oysa bizimle giderken sen de pek hevesliydin. - Urbalara sevinivermitim. - Peki, artk usandn m? - Bilmem, bir tiksinti geldi onlardan, eski çaptlarm aryorum. Bakan can sklarak: - Vah vah, dedi, sen Kecskemet'in bana daha çok dert getireceksin, Czinna. Seni arayacaklar! Czinna korkuyla genç Bakana sokuldu, vücudu kavak yapra gibi batan aa titriyordu. - Korkma, bir kez azmdan çktktan sonra seni brakmam, benim sözüm sözdür. Çingene kz eilerek hçkrklar içinde Bakan'n elini öptü. Erkek sinirli, adeta kaba bir davranla kzn ban tutarak elini vermek istemedi; "ben piskopos muyum?" diye kzgn kzgn söyleniyordu. Fakat o anda gözünün önünde dünya birden dalp karmaya, dönmeye, yldzlar zplamaya balamt; araba devrilecek gibi oluyor, yol kysndaki kazklar, saplar çlgn bir hzla kaçyorlar ve o, arabann üstünde kendini unutmu bir halde, o güzel ba gösüne bastryordu. Derken birden, kendinden utanarak brakt.
  • 26. - Oo, o, Czinna, ne halt ediyorsun? Çocukluk etme bakaym, brak elimi, yoksa u kaln örgünü arabann okuna balarm da ban kmldatamazsn. nsan nasl artyorsun! Kzn kaln, zengin saç örgüsünden tutarak: - Ha, balayaym m oraya? diye akalat. - Beyim nasl isterse, dedi kz uslu ve yava bir sesle. - Balamam, korkma! Baka bir ey düünüyorum. Böyle diyerek koca saç örgüsünü, o gdklayc ylan kzn öbür omzuna att. Krbaç gibi aklayarak kzn güzel boynuna dolanan saçn ucu beriki koltuunun altndan yine Lestyak'n eline geldi. Uzun uzun sustular. Lestyak durmadan alnn outuruyordu. Neden sonra fsldayarak: - Bu örgüyü kesmeli diye düünüyorum, dedi. Czinna aalayarak, karanlkta da parlayan gözlerini kaldrd. - Eil bana doru, Czinna, arabac söylediklerimi duymasn. Kulan yüzüme daya! Daha yakla! Korkma öpecek deilim. - Umurumda bile deil, öperseniz öpün. - Saçn kesmek gerek. - Keserseniz kesin, o da umurumda deil. - Sonra arabadan ineceksin. Kz telala kmldand. - Çünkü seni arayacaklar, benimse seni korumaya gücüm yetmez. Zaten ben ne olacam, kim bilir? Benim için ilerisi belli deil. Özetle arabadan inmen gerek, o kesin. - Ama niçin? - Sultan veya Budin Paas Kecskemet Belediye Bakan'ndan daha güçlüdür de ondan. Ben onlardan güçlü olsaydm sen yanmda kalrdn ve saçnn bir teline zarar gelmezdi. - Dediklerinizi anlamyorum, beyim! - Dur, imdi anlarsn. u sandn içinde iyi çuhadan bir kat erkek urbas var, Budin'den bu sefer aldm. Arabadan inince bir yerde bunlar giyinir, bir delikanl olursun, cebine birkaç altn da koyarm. Ne sandn? Eski Czinna'y eytan bile tanyamaz. Czinna içini çekerek gözlerinden ya dökmeye balad. - Yava yava yol alr, elinden geldii kadar baka yollardan giderek birkaç gün sonra Kecskemet'i tutarsn. Oraya varnca da i aryan bir terzi çra gibi babama ba vurursun. Czinna gözünün yalarn silerek bir kahkaha att. - yi, sahiden çok iyi! Hiç olmazsa sizi her gün görebilirim. - Kes sesini! Tay gibi kineme! in akas yok. Bizim ihtiyar seni yanna almaktan çekinecek olursa u yüzüü ona gösterirsin. Benim böyle istediimi anlar. - Siz o vakit orada olacaksnz ya, bunu sözle de söyleyebilirsiniz. - Nerede olacam ben de bilemem, dedi Bakan ask bir suratla ve parmandan almandinlerle süslenmi firuzeli bir yüzük çkararak Czinna'ya uzatt. Sonra biraz duraklayarak ekledi: - Ama gerekmedikçe yüzüü gösterme, üstündeki erkek urbasnn kimi gizlediini hiç kimse, babam bile sezmesin. Ben öyle istiyorum. - Ba üstüne, dedi Czinna. - Haydi bakalm, imdi i bana. Ortalk aarmadan kaçmalsn.
  • 27. Arabann çekmecesinde, taylarn yelelerini düzelttikleri koca bir makas vard, onu yerinden alrken elleri titredi. Hele o canm saç örgüsünü tutup dibinden kesmek isterken: - Kyamyorum, dedi ve eli geveyerek makas brakverdi. Kz hemen uzand ve: - Ne varm kyamayacak, diye söylenerek aleti eline ald. Keskin demir çat, çat, k, ak, diye iledi ve bir an sonra saç yn yere serildi. Kz imdi taçsz kalan bayla gülümsüyordu. Sonra Mihaly sandktaki urbay dürüp katlarken o, saça örülmü olan ar ipek kurdeleleri çözdü. - Sözüme iyi kulak ver, kln deitirdikten sonra en yakn yoldan doru Tisza kysna gidersin ve üstünden çkardklarn, urbalarn brakp dertlerini birlikte götürerek canlarna kyan kzlarn yaptklar gibi, söütler arasndaki kumlua brakrsn... - Ba üstüne, dediiniz gibi yaparm. O dakikada Kriston'un arabasndan: - Hey, aman aman, diye telal sesler duyuldu. Bakan o yana doru seslendi. - Ne var? Ne oldu? - Bataa saplandk. Bu hiç de alacak bir ey deildi. O çalarda mutlu iller yol bakmndan pek yoksuldular. O vakitler daha: "ose yapyoruz diye çamur üstüne çamur yyorlar!" yaknmas duyulmuyordu, çünkü böyle bir eyin yapld da yoktu. O çan insanlar: "Yolu arabalar yapar, tekerlek izi olan yerden insan geçmitir, bakalarnn geçtii yerden biz de geçeriz" derlerdi. imdi de bir aralk tekerlek izi bitmi, araba yosundan, çürüntüden, ay nda yemyeil bir çayr gibi gözüken gömüe dingiline kadar saplanmt. Delidir bu, Petöfi'nin "açk kitap" adn verdii Büyük Ova. Gündüz, lgmyla topra su; gece, ay yla suyu toprak gösterir. (nsan buna ne zaman inansn?) Arabac durmadan sövüyor, koumlar koparrcasna atlara vuruyordu, ama ne yana süreceini, yolun hangi tarafta olduunu kendisi de bildii yoktu. Öteki araba baka bir yönden kurtulu yolu aryordu, biraz sonra o da sapland. - Hep burada yiteceiz. Yolu bilen var m? Arabadan atlyarak toplatlar. - "Cehennem gölleri" dedikleri yere geldik anlalan, dedi Porosznoki. Bir yanda bir geçit olmas gerek; kira arabaclarndan çok duymutum, iyi yola göllerin arasndan çklrm. - Ama o geçit ne yanda? Onu arayp buluncaya kadar batar gideriz. - Yal Marczi'yi kaldrmal. Yamurlu güz günlerinde Pete'ye çok sr sürmütür o, belki yolu bilir. Baksana, küçük tayc, en arkadaki arabada yatan Marton emmini kaldr! Ayana tetik Pali bir sözü iki ettirmedi, hemen gidip uyuyan yal adam bir iyi sarst. - Ne var? Ne sarsalyorsun adam, köpolu? - Kusura bakma, dede, Kecskemet'e hangi yoldan gidilir biliyor musun diye soracaktm da. Kt sözlü sr çoban: - Dur bakaym, diye yant verdi. - imdi "Cehennem gölleri"ne gelmiiz, öndeki iki araba gömük içinde bocalyor. Hele öyle çevrene bir bakn bakalm, ne yandan çkabiliriz yola?
  • 28. Marczi gözlerini göe dikerek engin kubbede göz krpan, kvlcm saçan milyarlarca yldz arasnda dolatrd. - Burasn görmek için arabadan inmeyecek misin? Yal adam: - Nesini göreyim, diye olana çkt. Güneyin hepsi de birbirine benzer, benim kafam papaz defteri mi ki, bütün otlar tanyaym? Sonra gözlerini yine kaldrarak uzun uzun ölçüler ald. Derken arabann içinde birden dorulup kalkarak Kristonlarn arabacsna seslendi: - Baksana oul, Büyükay'nn berisindeki u iki küçük yldz görüyor musun, biri çok soluk, öteki daha parlak, ama ondan ufak, tam birbiriyle kar karya, gördün mü? - Görüyorum, Marczi emmi. - Hah ite, olum, o iki yldzn ortasna doru sür! Yol o yana düer! Bunu söyledikten sonra her ii yoluna koymu bir adamn iç rahatlyla yine uzanp yatt. Baylar da dizkapaklarna kadar çkan suyun içinden arabalara trmandlar, fakat Bakan arabasnn yanna vard zaman Czinna orada yoktu. Kz o tela arasnda ortadan kaybolmutu, yalnzca dalm saç yn arabann yemliinde kapkara yatmaktayd. Mihaly bu saç ynn içini çekerek avuçlad, sonra azar azar batakla saçmaya balad. Kara saç tutamlar ar ar düüyor, yel onlar, sanki uçuuyorlarm gibi, yanlara sürüklüyor, yeilimtrak su hafifçe rgaladktan sonra kndralara, su zambaklarna, kelebek yaprakl yaban bezelyesi çiçeklerine doluyordu... Koca çoban Marczi'nin tarifine göre giderek sahiden doru yola çktklar vakit, Bakan'n elinde saç kümesinden yüzüün çevresine sard tek bir telden baka kalmamt. - Heey, diye bard cokun bir sesle, benim kz nerede? Hangi arabaya bindi? Her yandan: - Burada yok, burada yok! yantn verdiler. Üyeler rahat bir soluk alarak mrldandlar: - Hele ükür, küçük yosma kendiliinden defolmu! Artk skntlar sona ermiti. imdi yöreden köye, köyden yöreye ulayorlard. Ama sabah aarts tekerlek izlerini aydnlatncaya kadar ara sra yoldan çkyorlard; fakat ne zarar vard, Marczi emmi oradayd, her ardkça onu kaldryorlar ve yal adam hemen yolu gösteriveriyordu. imdi doru Gurk tavuun yaknnda yanp sönen küçük yldzdan yana sürün. Gökteki parlak gezginler arasnda o hiç yabanc deildi. Toprak her yanda birdir, tanmak olanakszdr, ama gök, noktalarla belirlenmi mavimtrak bir zemindir, hiç deimez. Yal çoban Pete'den soylu Kecskemet kentine kadar olan yolu hep gökyüzünden ölçerek çkarmt. O kadar açk gördüü, hiç armad bu yol onun gözünde adeta tozuyordu. VI DLE DÜEN KENT. Pintyö kuru sk doldurulmu havan toplarn pazar yerine çektirdi, uraya buraya: "Ho geldin!" "Yaa!" gibi birtakm levhalar asld. Kentin biricik aytac Pal Fekete, arlna çekilmi: "çinizde sayg deer bilge Seneca'nn ününü duymyan yoktur sanrm!" diye balyan söylevini belliyordu. (Sahiden, Kecskemet'te bu ad duymayan kalmamt. Çünkü Pal Fekete her zaman bu ünlü, saygdeer bilgenin sözlerini yineler dururdu.) Bürügil
  • 29. kemanlarnn yaylarn reçineliyorlard, özetle hazrlk büyüktü. yi ki, Czegled'e varldnda Bay Porosznoki'nin aklna gelmiti de usta binici Pali'yi ata bindirerek, ortada sevinecek bir ey yok, kentte farfara yapmasnlar, diye ileri yollamt, yoksa çanlar da çaldracaklard. Habercinin gelii herkesin neesini kaçrd, akama doru baadamlarn kente giriini halk pencerelerden, çitlerin ardndan ask suratla, üzüntüyle seyrediyordu. Tek bir "yaa" duyulmad, yalnzca sokak köpekleri arabalarn arkasndan ürüyorlard. Ama böyle oluu daha iyi, bu kadar rezalet yetimiyor mu sanki, fazlasna ne gerek var? Daha o akam Budin'den gelen haberler, Köröslülerin Kecskemet'i nasl mat ettikleri, daha dorusu Kecskemet'in kendiliinden ne türlü faka bast, Sultann alay eder gibi bunca deerli armaana karlk onlar bir kaftanla arverii haberleri her yana yaylmt. (Kaftan yere batsayd!) O Kaftanla ne yüzle çkp geliyorlard! Ne çirkin, ne ayp! Ertesi sabah Belediye Kona'nn önüne kalabalk yld; yüze gelen adamlar, yolculuun sonucunu resmi azlardan duymak için toplant salonuna çktlar. Böyle büyük elçilik kafilesinin dönüünde eskiden beri görenekti bu. Asl halk, kadnlar, ipsiz ayaktakm alana birikmi itiip kakyor, çlk koparyorlar, o anda hangi azdan türedii belirsiz bir beyiti dillerine dolam, bozuk düzen seslerle ona makam uydurmaya çalyorlard: Kecskemet artk ne mutlu sana, Kavutun padiah kaftanna. O srada yoldan geçen birkaç Nagyköröslü arabac atlarn bir iyi kamçlayp alayl bir tavrla kalabala doru: "Kaftan scak tutuyor mu?" diye seslenince halk büsbütün çileden çkmt. Kaftan scak tutuyor mu, tutmuyor mu, onu yukarda ter döken baadamlara sormalyd. Oradakiler hep çatk suratla, içlerinden kimi, Bay nokai gibi, kendini salvermi bir halde oturuyorlard; yalnzca Bakan'n güzel, esmer çehresinde yüreklilik ve inat parlyordu. Yolculuun nasl geçtini Porosznoki, özenerek kaleme ald, Tanr adyla balyan bir söylevle anlatt. (Zaten Tanr da u günlerde belal ziyaretlerini o kadar sklatrmt ki, Kecskemet halkndan saylabilirdi.) Kenti haraçtan temelli kurtarmak için hazrlanan tasarda bir uursuzluk vard. Onlar iyi niyetle, ellerinden geleni yapmlard. (Tanr da bilir ya!) Ama tasar suya düünce ne yapabilirlerdi. Gider de çok olmutu, yalan deil, ama onlar bunun boa gideceini akllarna getirmemiler, külfetsiz nimete konulmaz, sözünü düünmülerdi. lkin herkes sessizce dinliyordu; Porosznoki'nin büyük bir cokunlukla balayan söylevi kurulu zor durumundan kurtaracaa benziyordu, fakat ayrntlara geçerek: Ve sonunda çaramba günü büyük bir debdebe içinde evketli Türk padiahnn katna çktk" demesi üzerine i deiti. Sözün burasnda Gaspar Permete: - Aznda çubuu var myd? diye barnca gülümeler oldu, aklna gelen lakrdya karmaya balad. çabucak çrndan çkt; ilk kvlcm saman tututurmutu, artk yangnn önüne geçilemezdi. - Varmz youmuzu deve yaptlar. - O yosmalara görülmedik urbalar kestirdiler. Ad üstünde pezevenklik bu! - Cevahirli krbaç, altn nacak götürdüler. Paralar har vurup harman savurdular! - Hepimizi rezil ettiler. imdi dardan geliyorum, Nagyköröslüler pazar yerinde: "Kaftan scak tutuyor mu?" diye baryorlar. Nedir bu bamza getirdikleri? - Yant verin bunlara! riyar Jozsef Berkesi yerinden sçrad ve gözlerini belerterek, yumruklarn skarak, böürür gibi: - stifa edin! Yeil masann bandan çekilin! diye haykrd.
  • 30. Bu gözda hemen, aaçlar kökünden söken bir kasrga iddetiyle yüz grtlaktan bir anda yanklar yaparak salonu doldurdu: - stifa edin! Hrslanm halk gittikçe daralan bir çember halinde yeil masann çevresini saryordu. Mihaly Lestyak altndaki iskemleyi teperek yerinden sçrad ve bir zincirle yelek cebinde duran kent mühürünü çkard gibi zinciriyle birlikte koca masaya öyle bir çarp çarpt ki, mühür angr ungur salonun ta öte köesine yuvarland. - Aln ite, sizin olsun! dedi ve hzla kapya doru yürüdü. Fakat Balazs Putnoki onun yolunu kesti. - Hey, aslanm, dur, buradan bir yere gidemezsin! Ben seni Tanr önünde, kul önünde kentimizin dümanlaryla elbirlii etmekle, dinimizin direklerini Csuda'ya teslim eylemekle suçlandryorum; sen kentin tutsasn! Lestyak gururlu ve souk bir tavrla sordu: - Kim buyurmu onu? Purnoki sanki dilini kesmiler gibi duraklad, Lestyak ise salon kapsn çarparak çkp gitti. Öteki üyeler de kamu isteine boyun eerek ayaa kalktlar ve yerlerini braktlar. Bay Jozsef Berkesi ortaln aknl içinde Bakanlk kürsüsüne kadar kendisine yol açtktan sonra: - Bana sorarsanz, dedi, iyice düünüp tanarak yeni bir Belediye Meclisi seçilinceye kadar kent ilerine biri Katolik, biri Kalvinci, biri Luterci olmak üzere göstereceimiz üç kiilik bir kurul baksn. Çounluk: - Uygundur, uygundur! diye kükredi. Hemen orackta Samuel Holeczi, Balazs Putnoki ve Jozsef Berkesi beyleri seçiverdiler. Üçler Meclisi halkn dalmasn bile beklemeden yandaki odaya görümeye çekildi ve ilk olarak Mihaly Lestyak'n yakalanmasna karar verdi. htiyar Lestyak cierparesinin, sevgili Miskasnn zindana sürüklendiini görünce alad, szlad. Önce ütüsünü kavrayarak onunla Belediye çavularn tepelemek istedi, fakat bileini burkarak ütüyü elinden aldklar zaman ncil'den aklna gelen, duruma uygun belal sözleri Gyuri Pintyö ile Pista Muska'nn balarna yadrd. Eski Bakan biraz öfkelenerek: - i büyütmeye gerek yok, babacm, bu da geçer, dedi. Yal adam, bir tiyatro kahraman gibi yumruklarn kaldrd: - Görürler onlar, yazk sana Kecskemet, Sodom ve Gomora gibi yazklar olsun sana! Mihaly: - Talih bizim de yüzümüze güler elbet, diyerek babasn yattrmaya çalyordu. - Talih mi? Yal adam bir kocakar gibi gözlerinden yeniden yalar dökmeye balad. Talih de bir tanrçadr, o ta tpk öteki kadnlar gibi bir kadndr; hep yeni erkekler peinde koar, bir kere seviip braktna bir daha dönmez. Derken kendini umutsuzlua kaptrarak çlgn bir atlla makas eline ald ve daha yeni diktii güzel bir tafta cepkeni öfkesinden: - Yrtl köpek, sökül köpek! sterse kyamet kopsun! diye diye parçalamaya balad. Kyamet kopmasna kopmamt ama, canm cepkenin ele alnacak yeri kalmamt; zavall Mihaly'i de yaka paça kentin küf kokulu zindanna sürüklediler. Arkasndan seirtti, fakat güçsüz bacaklar kapnn önünde çöküverdi ve yalnzca eikten içeriye: - Korkma, sevgili olum, korkma, ben seni kurtarrm oradan, senin kurtulu fermann ben çkartacam, diye
  • 31. seslendi. Dorusu o zamanlar bu büyük bir iti. nsan Budin Paas'na gider, kurtarmak istedii adamn hemen braklmas için bir buyruk isterdi. Budin Paas'nn yürei yumuamazsa, Szolnok Paas'na gidilirdi, onun buyruu da geçerdi çünkü. Diyelim ki Szolnok Paas'nn da keyfi yerinde deil, o vakit en iyisi Kalga Sultan'na yahut Fülek'teki valiye çkmakt; hatta en kötü durumda Bay Csuda'ya da ba vurulabilirdi, onun da sözü geçerdi. Ama Szecseny'de stvan Kohari'ye çkmak daha kolayd; bu deerli büyüklerin Kecskemet'te hep sözleri yürürdü. O srada i arayan bir garip delikanl iyi rasgelmiti. Yakkl, insana güven veren, cana yakn bir çocuktu bu; Bay Lestyak artk rahat rahat yukarda ad geçenleri (hangisini daha çabuk bulursa) aramaya çkabilir; o yokken de bu çapkn eve bakar, siparileri alr, sabrsz müterileri lakrdyla oyalar. Hizmetçi kz, Erzsike onun an piirsin, hem de ne türlü insan olduuna göz kulak olsun. - Ama bana bak, olum Laczko (adn Laczko idi deil mi, yavrum?) sakn Erzsi kza sataaym falan deme ha, çünkü o benim vaftiz kzmdr, anladn m? Yal adam, evinden böyle ayrld ve uzun bir zaman gözükmedi; eve döndüünde k çoktan bastrmt. O yl puslu, sert bir k olacan yaban kazlar haber vermiti, öyle de oldu. ki taraf savaçlar çok yokluk çekti, Thököly Bey'in yiitlerinden Noele kadar yüz kii dondu. Bldr ürün gevek olduundan erzak darl vard, asker yalnzca üümüyor, açlk da çekiyordu, onun için urada burada biraz acmasz davranlar alacak bir ey deildi. Yal Lestyak Budin Paas'nn fermanyla döndüü zaman kötü ünlü Kalga Sultan'nn bir bölüü de tutsak kayna dizilmi bir yn kadn ve erkekle Olaj Bey'in komutas altnda kent dolaylarna gelmi ve atllaryla Üçler Meclisi'ne u buyruu yollamt: "Dinsiz köpekler! Yarn kulua kadar sekiz araba ekmek, krk öküz, yirmi araba odun ve dört bin be yüz nakit florin göndermezseniz ölen üstü erlerimle kendim almaya geleceim. Kecskemet Bakan'nn kafalarndan ikisini keseceim, çünkü Bakana bir kafa yetiir. Duyduk duymadk demeyin!" Belediye Kona'n korku almt. Çavular güçlü Olaj Bey'e ekmek yaptrmak, odun toplamak için soluk solua evleri dolayorlard, fakat asl güçlük paray denkletirmekte görülüyordu, çünkü kent kasas bombotu. u srada böyle bir kan aldrmaya halkn takat yoktu. Matyas Lestyak, ii yolunda olduu zamanlardaki gibi, sinsi bir ikiyüzyülükle Belediye Kona'na girdii vakit üyeleri akn bir durumda buldu. Putnoki ona sertçe sordu: - Ne var, ne istiyorsunuz? - Beyim, efendim! Ben u olan almaya geldim. - Hangi olan! - Canm ite, kendi olumu. Eve götüreceim zavally. - Yani brakacak olurlarsa, öyle mi? - Tabii, tabii, dedi yal adam gururla ve Putnoki'nin önüne brahim Paa'nn mektubunu açverdi. Artk siz ne türlü isteyip dilerseniz. Paa'nn mektubunu okuyunca Bakan bir ey diyemeyerek boynunu büktü, hatta korkusundan elini grtlana götürdü, çünkü Budin Komutan brahim Paa, Tanr esenlik versin, akll uslu satrlar arasna birkaç alayl söz kartrmadan kalemini divitine sokmazd. Bu kez de: "Boynunuz pek kanyor, farkndaym" diyordu. Bakan kendine gelerek: - Buna sözüm yok, dedi, buyrua boyun eeriz. Ama imdi vakit geçti, zindanc da burada deil. Mihaly kardeimizi yarn sabah salveririz.
  • 32. Terzi evine gitti. Fakat ortalk aarmadan yine Konak kapsnn önündeydi. Oysa amansz bir hava vard, koca bir sis dalgalanyor ve hafiften kar da attryordu. Belediye üyeleri Konaa oldukça erken geldiler, hele Putnoki, gece aklna gelen iyi bir düünceyi arkadalarna açmak için hepsinden önce gelmiti. - Bu Lestyak boanacak olursa hiç iyi olmayacak. Herifin kafas akl, kurnazlk dolu. - Oras öyle, kafal adam, ama sancak beyiyle ne de olsa tepiemeyiz. - Onu ben de biliyorum. Herifi çkarmasna çkaracaz ama, ben onu öyle bir yere yollayacam ki, oradan bir daha dönemez. Siz ii bana brakn. Daha erkenden sokaklar görülmemi bir kalabalkla dolmutu. Halk, saknd eyay denklerle, el arabalaryla uzakça ba evlerine tayordu. Olaj Bey'in çevrede görünüü ortala korku ve ürkü salmt. Çünkü sözün dorusu bu babacan Olaj Bey öyle Csuda aamz yahut mzmz Dervi Bey gibi bir papaz veya bir kz kaçrmakla yetinecek bezirgânlardan deildi. yi yürekli Olaj Bey toptan i görmesini severdi. Seyrek gelirdi, ama bir de geldi mi, kadnlaryla, çocuklaryla, hem de atlarn, srlarn da birlikte, sürer götürürdü; hayvanlardan yalnzca birine, kutsal Kuran'n yasak ettii mundar domuza ilimezdi. Olaj Bey böyle bir adamd, bu yadsma götürmezdi. Olaj Bey'in isteklerini duyan kent ilerigelenleri birer ikier danma odasna toplanyorlard; daha erkenden kimi biraz para getiriyor, kimi ekmek, odun yazdrmaya geliyordu. Kötü haber insann gözünü birden açar. Bay Putnoki, Mihaly Lestyak' zindandan çkarp divana getirmeleri buyruunu verince oradakilerden birçou tela göstermeye, mrn krn etmeye balad. Üçler Bakan resmi bir edayla: - Mihaly Lestyak, özgürsünüz! dedi. Salonda batan baa bir honutsuzluk mrlts dolat. Putnoki alay edercesine ekledi: - Budin'deki vezir büyük koruyucunuz demek. Lestyak sesini çkaramad, yalnzca gitmek istercesine sinirli bir davranta bulundu. - Durun bakalm, yama yok! Azizim eski bakan, Budin Paas Roma Papas deildir. Kilitleri açp kapayabilir ama, günahlar balayamaz. Bunlarn kefaretini ödemek gerek. Sinirlere ileyen bir sessizlik oldu; herkes soluk almadan, ne olacan bekliyordu. - Amansz Olaj Bey Csalanos gölünün yannda, snrlarmzda duruyor. Kente büyük bir haraç kesti, bugün öleye kadar bunu kendisine yollamamz gerek, bu da olanaksz. Mihaly Lestyak, sizin için vardmz yargy biliyor musunuz? - Zatn isterse söyler ne olduunu. Balazs Putnoki hain bir gülüle ekledi: - O ünlü kaftan alp getiren sizsiniz, onu giyip beyin katna gideceksiniz, gösterin bakalm bu kaftann ne ie yaradn! Mihaly'nin yürei burkuldu. Bunu hiç beklemiyordu. Durduu yerde adeta salland, fakat birden kendini toparlad. çinden konuuyormu gibi: "Korkmaya gelmez, korkmaya gelmez..." diyordu. Yürei hzla çarpyordu; sesi hçkrk tutmu gibi titrek ve gevekti, fakat kaytsz görünmeye çalt. - Peki, Bey'e ne söyleyeceim? - Ona deyin ki, haracn yarsna raz olsun, hem bunu bir araya getirinceye kadar bir iki gün beklesin. Yahut da, oldu olacak, elli at, yüz öküz ve üstelik dört bin altna mal olan kaftan önerin ona. Honut olacaktr, he he he, hem üstünü de getirin, Belediye kasasna atalm, ha ha ha...
  • 33. - Peki ama, o beni o saat kaza vurdurur, yahut tutsak zincirine balatr. Putnoki omzunu oynatt. - Oras sizin bileceiniz i. - Ya? dedi Lestyak ac bir bakla. Demek benim için bu yargy veriyorsunuz, öyle mi? Ve akn gözlerini triumvirlerin, kentin ak saçl kocalarnn üzerinde gezdirdi. Onlar balarn sallayarak yargnn hakl olduunu doruluyorlard. Kamu maln düünmeden harcayanlar aleme ibret olacak biçimde cezalandrmalyd. Dalgn dalgn: - Zindanma götürsünler, daha iyi, dedi, fakat o anda utand. Üçler Bakan ineli bir ikiyüzlülükle: - Fakat neden korkuyorsunuz? Kaftan giyip öyle gideceksiniz, diye bilgiçlik etti. Bu söz üzerine büyük bir kahkaha koptu ve Lestyak'n bütün kan yüzüne topland. - Korkmak adetim deil, dedi yiitçe. Yola ne vakit çkaym? - Öleden önce, ben buyruklarm verinceye kadar siz de hazr olun. O zamana kadar günah çkartmak istemez misiniz? - Hayr! Yal Lestyak tela içinde kvranyor, olunu Tatar alaynn kucana yollamann ne büyük hakszlk olduunu bütün kente duyurmaya çalyordu. Dinlemeden, savunmak için az açtrmadan verilen bir ölüm cezasyd bu! "Ey ahali, bu hakszla göz yummayn, üç ay önce onu ne kadar sevdiinizi düünün! Bakaldrn, ayaklann! Elinize balta, dirgen aln; ben sizi "üç yaprakl yonca" biçmeye götüreyim. (Triumvirlere alay için böyle denirdi.) Tek bir yumruk kmldamad, düenin dostu mu olur? Olsa olsa bir iki pencereden kuburnu ve tr sakslarnn ardnda sarn yahut esmer birkaç kz yüzü görünmü ve belki de çiçek yapraklarnn arasndan: Zavall Mihaly Lestyak! diye üzüntülü bir ah yükselmiti. Bu güzel yüzler daha sonra da; - Ne zaman geçecek? O kaftann içinde bir görsem, ne kadar geç geliyor, diye bekletiler. O srada Belediye Kona'nn önünde bir at eyerleniyordu. Lestyak topuklarna kadar uzanan kaftann bacaklarna dolamasna bakmayarak, çevik bir sçrayla hayvann srtna atlad. Sol ayan üzengiye koyarken slk bile çalyordu; varsn iki yüz yl sonra da türküler onun bu son yolculua nasl çktn dokunakl sözlerle anlatsnlard. ki kent koruman klçlarn çekmi sanda solunda at sürüyordu. Merakla birikmi halk yuha çekmesin, alay etmesin diye arka kapdan çkarak yan sokaklara saptlar. Oysa bu, alay edilecek deil, alanacak bir eydi! Üçler, pencerenin önünde, dalgalanan sis yüzünden görebildikleri sürece artlarndan baktlar. Bay Putnoki keyifli keyifli ellerini ovuturuyordu. - E, artk Kecskemet'in borusunu bu da duymaz bir daha! (Kecskemet'te öle vakti, Aziz Nicolaus kulesinden çalnan boruyla duyurulurdu.) Sonra birden, oraya toplanm kalabala dönerek: - Haydi bakalm, dedi, imdi hemen harac arabalara yüklemeye balayalm ki, Olaj Bey kzp kent üzerine yürürken yolda yüklerle karlasn. Korumanlar Lestyak' yalnzca kentin ucuna kadar geçirdiler. Böyle buyrulmutu. Ötekinin gidecei yere zaten gidemezlerdi; korumanlara ne diye kymalyd? Kim bilir, belki Lestyak da gitmez, olur a, yolunu baka yöne deitirir, dünya genitir, dört bir yana yolu var. Ama böyle de iyi, varsn istedii yana gitsin, burada ayak altnda dolamasn da... Onu hiç de iyi bilmiyorlard. Eski Bakan, ucu buca gözükmeyen kar örtüsünün üstünde Csalanos'a doru yol