2. El texto fue seleccionado por el propio
Pamuk para la presentación de la
traducción española en el Instituto
Cervantes.
Por tanto:
Se trata de un texto al azar (no preparado
para un ejercicio).
Son traducciones comerciales y no tienen
explicaciones ni notas.
3.
4. Trama policíaca
Amor
Oriente y occidente
La pintura
5. Ilustración de libros Retratorenacentista
Anónima De autor
Tradicional Moderna
Ausencia de Perspectiva (punto de
perspectiva fuga)
6.
7.
8. Gideon Toury: Norma inicial:
Texto adecuado (próximo al original)
Texto aceptable (por la cultura terminal)
Normas preliminares:
Política de traducción (¿Qué se traduce?)
Directez de la traducción (¿Lenguas
intermedias?)
9. La novela cuenta una historia
“orientalizante” y “antigua”
Ilustración de libros: Necesidad de
documentación (Referencia: El nombre de
la rosa)
NO se habla de “miniaturas” sino de
derivados de “nakş”
Falsa oposición “ilustrar”/”iluminar”
(nakış/tezhip; nakkaş/müzehhip)
10. Los ilustradores Mariposa, Cigüeña y
Aceituna deben responder a tres preguntas
sobre:
El estilo (y la firma): Mariposa
El tiempo (de la pintura y de Dios): Cigüeña
La ceguera (y la memoria): Aceituna
Cada uno responde con tres parábolas
numeradas “elif” , “be”, “cim”
El cuento es el segundo de Cigüeña sobre la
pintura y el tiempo
11. Be
Her şeyin her şey tekrar ettiği ve bu yüzden yaşlanıp ölmek olmasa insanın zaman
diye bir şeyin varolduğunu hiç farkedemediği ve âlemin de zaman hiç yokmuş gibi
hep aynı hikâyeler ve resimlerle resmedildiği hem eski hem yeni bir zamanda, Fahir
Şah’ın küçük ordusu, Selahattin Han’ın askerlerini, Semerkantlı Salim’in kısa
tarihinde de anlattığı gibi, “perişan” etti. Muzaffer Fahir Şah, esir aldığı Selahattin
Han’ı işkenceyle öldürttükten sonra, gelenek olduğu üzere, ilk iş olarak kendi
mührünü vurmak için rahmetlinin kütüphanesini ve haremini ziyaret etti. Kütüphanede
tecrübeli ciltçisi, ölü şahın kitaplarını parçalayıp, sayfalarını karıştırıp, yeni ciltler
yapmaya, hattatları ketebelerdeki “her zaman galip” Selahattin Han’ın adını
“Muzaffer” Fahir Şah’ın adıyla değiştirmeye ve nakkaşları kitapların en güzel
resimlerine ustaca işlenmiş rahmetli Selahattin Han’ın şimdiden unutulmaya yüz
tutmuş yüzünü silip, yerine, Fahir Şah’ın daha genç yüzünü resmetmeye giriştiler.
Hareme girince Fahir Şah, en güzel kadını hemen bulmakta hiç zorlanmadı, ama ona
zorla sahip olmak yerine, kitaptan ve nakıştan anlayan ince biri olduğu için, gönlünü
kazanmaya karar verdi ve konuştu onunla. Böylece, rahmetli Selahattin Han’ın
güzeller güzeli ve gözü yaşlı karısı Neriman Sultan, yeni kocası olacak Fahir Şah’tan
tek şey istedi. Leyla ile Mecnun’un aşkını anlatır bir kitapta, Leyla olarak çizilmiş
Neriman Sultan’ın karşısına, Mecnun olarak yüzü çizilmiş rahmetli kocası Selahattin
Han’ın yüzünün kazınıp silinmemesiydi isteği. Kocasının yıllardır yaptırdığı kitaplar
aracılığıyla elde etmeye çalıştığı ölümsüzlük hakkı, hiç olmazsa bir sayfada,
rahmetliden esirgenmemeliydi. Muzaffer Fahir Şah bu basit isteği cömertçe kabul etti
ve bir tek o resme nakkaşlar dokunmadı. Böylece, Neriman ile Fahir hemen seviştiler
ve kısa sürede birbirlerini sevip geçmişin korkunçluğunu unuttular. Ama Fahir Şah,
Leyla ile Mecnun cildindeki o resmi unutamadı. Ona huzursuzluk veren karısının eski
kocasıyla resmedilmesi ya da kıskançlık değildi, hayır. O harika kitapta, eski
efsanelerin içinde resmedilmediği için, karısıyla birlikte sonsuz zamana, ölümsüzlerin
arasına karışamamaktı içini kemiren. Bu şüphe kurdu beş yıl içini kemirdikten sonra,
Fahir Şah, Neriman ile uzun uzun seviştiği mutlu bir gecenin sonunda, elinde şamdanı,
kendi kütüphanesine gizlice hırsız gibi girdi, Leyla ile Mecnun cildini açtı ve
Neriman’ın rahmetli kocasının yüzü yerine, Mecnun olarak kendi yüzünü işlemeğe
girişti. Ama nakşı seven pek çok han gibi, acemi bir nakkaştı ve kendi yüzünü iyi
çizemedi. Böylece, bir şüphe üzerine sabah kitabı açan kitapdârı, Neriman yüzlü
Leyla’nın karşısında rahmetli Selahattin Han’ın yüzü yerine, yeni bir yüz belirdiğini,
ama bu yüzün Fahir Şah’ın değil, baş düşmanı genç ve yakışıklı Abdullah Şah’ın
resmi olduğunu ilan etti. Bu dedikodu Fahir Şah’ın askerlerinin maneviyatını bozduğu
gibi, komşu memleketin genç ve saldırgan yeni hükümdarı Abdullah Şah’a da cesaret
verdi. O da, ilk savaşta Fahir Şah’ı bozguna uğrattı, esir alıp öldürttü, haremine ve
kütüphanesine kendi mührünü vurdu ve her zaman güzel Neriman Sultan’ın yeni
kocası oldu.
12. Lineal: imita a un cuento tradicional
“Tekerleme” literario (no es un inicio
tradicional)
Cuerpo del cuento:
Eje central: “Ama” (Fahir Şah, Leyla ile
Mecnun cildindeki o resmi unutamadı)
Marcas: “Böylece”
13. Calcos léxicos: jan, sha
Adaptaciones:
kitapdâr/bibliotecario/librarian/
bibliothécaire
Compensaciones (cambios en el orden de
la frase) o transposiciones (cambios en la
categoría gramatical) debido a la diferente
estructura gramatical del turco
14. La mayor parte de las ampliaciones en las
traducciones tienden al “embellecimiento”
del texto:
kitaptan ve nakıştan anlayan ince biri
olduğu için / pour un homme
raffiné, amateur de peinture et de beaux
manuscrits
her zaman güzel Neriman Sultan /
l’éternellement jeune et belle Narimân
15. Her şeyin her şey tekrar ettiği Once upon a time, not so very
ve bu yüzden yaşlanıp ölmek long ago yet not so recently,
olmasa insanın zaman diye bir everything imitated everything
şeyin varolduğunu hiç else, and thus, if not for aging
farkedemediği ve âlemin de and death, man would’ve never
zaman hiç yokmuş gibi hep been the wiser about the
aynı hikâyeler ve resimlerle passage of time. Yes, when the
resmedildiği hem eski hem yeni worldly realm was repeatedly
bir zamanda, // Fahir Şah’ın presented through the same
küçük ordusu, Selahattin stories and pictures, as if time
Han’ın askerlerini, Semerkantlı did not flow, // Fahir Shah’s
Salim’in kısa tarihinde de small army routed Selahattin
anlattığı gibi, “perişan” etti. Khan’s soldiers –as Salim of
Samarkand’s concise History
attests.
16. Her şeyin her şey tekrar ettiği En un tiempo no demasiado
ve bu yüzden yaşlanıp ölmek lejano pero no demasiado
olmasa insanın zaman diye bir cercano, cuando todo se
şeyin varolduğunu hiç repetía de tal manera que de
farkedemediği ve âlemin de no ser por el envejecimiento y
zaman hiç yokmuş gibi hep la muerte los hombres no
aynı hikâyeler ve resimlerle habrían percibido que había
resmedildiği hem eski hem yeni algo llamado tiempo y cuando
bir zamanda, // Fahir Şah’ın el mundo era ilustrado con las
küçük ordusu, Selahattin mismas historias y pinturas
Han’ın askerlerini, Semerkantlı como si el tiempo no
Salim’in kısa tarihinde de existiera, //el pequeño ejército
anlattığı gibi, “perişan” etti. del sha Fahir “pulverizó” a las
tropas del jan Selahattin, según
se cuenta en la breve Historia
de Salim de Samarcanda.
17. Her şeyin her şey tekrar ettiği Jadis, naguère, tout n’était que
ve bu yüzden yaşlanıp ölmek répétition du même, á l’infini.
olmasa insanın zaman diye bir En ce temps-là, s’il n’y avait eu
şeyin varolduğunu hiç la décrépitude de l’âge et la
farkedemediği ve âlemin de mort au bout, les hommes
zaman hiç yokmuş gibi hep n’auraient pas eu la conscience
aynı hikâyeler ve resimlerle du temps, ne voyant pas le
resmedildiği hem eski hem yeni monde passer comme il
bir zamanda, // Fahir Şah’ın va, mais suivant la
küçük ordusu, Selahattin série, immuable, des histoires
Han’ın askerlerini, Semerkantlı et des images, répétées à
Salim’in kısa tarihinde de l’infini. // Jusqu’au jour
anlattığı gibi, “perişan” etti. où, selon la Brève Chronique
de Salim de Samarcande, la
petite armée de Fâkhir Shah
«fit mordre la poussière» aux
soldats du Khan Salâhuddîn.
18. Be
Her şeyin her şey tekrar ettiği ve bu yüzden yaşlanıp ölmek olmasa insanın zaman
diye bir şeyin varolduğunu hiç farkedemediği ve âlemin de zaman hiç yokmuş gibi
hep aynı hikâyeler ve resimlerle resmedildiği hem eski hem yeni bir zamanda, Fahir
Şah’ın küçük ordusu, Selahattin Han’ın askerlerini, Semerkantlı Salim’in kısa
tarihinde de anlattığı gibi, “perişan” etti. Muzaffer Fahir Şah, esir aldığı Selahattin
Han’ı işkenceyle öldürttükten sonra, gelenek olduğu üzere, ilk iş olarak kendi
mührünü vurmak için rahmetlinin kütüphanesini ve haremini ziyaret etti. Kütüphanede
tecrübeli ciltçisi, ölü şahın kitaplarını parçalayıp, sayfalarını karıştırıp, yeni ciltler
yapmaya, hattatları ketebelerdeki “her zaman galip” Selahattin Han’ın adını
“Muzaffer” Fahir Şah’ın adıyla değiştirmeye ve nakkaşları kitapların en güzel
resimlerine ustaca işlenmiş rahmetli Selahattin Han’ın şimdiden unutulmaya yüz
tutmuş yüzünü silip, yerine, Fahir Şah’ın daha genç yüzünü resmetmeye giriştiler.
Hareme girince Fahir Şah, en güzel kadını hemen bulmakta hiç zorlanmadı, ama ona
zorla sahip olmak yerine, kitaptan ve nakıştan anlayan ince biri olduğu için, gönlünü
kazanmaya karar verdi ve konuştu onunla. Böylece, rahmetli Selahattin Han’ın
güzeller güzeli ve gözü yaşlı karısı Neriman Sultan, yeni kocası olacak Fahir Şah’tan
tek şey istedi. Leyla ile Mecnun’un aşkını anlatır bir kitapta, Leyla olarak çizilmiş
Neriman Sultan’ın karşısına, Mecnun olarak yüzü çizilmiş rahmetli kocası Selahattin
Han’ın yüzünün kazınıp silinmemesiydi isteği. Kocasının yıllardır yaptırdığı kitaplar
aracılığıyla elde etmeye çalıştığı ölümsüzlük hakkı, hiç olmazsa bir sayfada,
rahmetliden esirgenmemeliydi. Muzaffer Fahir Şah bu basit isteği cömertçe kabul etti
ve bir tek o resme nakkaşlar dokunmadı. Böylece, Neriman ile Fahir hemen seviştiler
ve kısa sürede birbirlerini sevip geçmişin korkunçluğunu unuttular. Ama Fahir Şah,
Leyla ile Mecnun cildindeki o resmi unutamadı. Ona huzursuzluk veren karısının eski
kocasıyla resmedilmesi ya da kıskançlık değildi, hayır. O harika kitapta, eski
efsanelerin içinde resmedilmediği için, karısıyla birlikte sonsuz zamana, ölümsüzlerin
arasına karışamamaktı içini kemiren. Bu şüphe kurdu beş yıl içini kemirdikten sonra,
Fahir Şah, Neriman ile uzun uzun seviştiği mutlu bir gecenin sonunda, elinde şamdanı,
kendi kütüphanesine gizlice hırsız gibi girdi, Leyla ile Mecnun cildini açtı ve
Neriman’ın rahmetli kocasının yüzü yerine, Mecnun olarak kendi yüzünü işlemeğe
girişti. Ama nakşı seven pek çok han gibi, acemi bir nakkaştı ve kendi yüzünü iyi
çizemedi. Böylece, bir şüphe üzerine sabah kitabı açan kitapdârı, Neriman yüzlü
Leyla’nın karşısında rahmetli Selahattin Han’ın yüzü yerine, yeni bir yüz belirdiğini,
ama bu yüzün Fahir Şah’ın değil, baş düşmanı genç ve yakışıklı Abdullah Şah’ın
resmi olduğunu ilan etti. Bu dedikodu Fahir Şah’ın askerlerinin maneviyatını bozduğu
gibi, komşu memleketin genç ve saldırgan yeni hükümdarı Abdullah Şah’a da cesaret
verdi. O da, ilk savaşta Fahir Şah’ı bozguna uğrattı, esir alıp öldürttü, haremine ve
kütüphanesine kendi mührünü vurdu ve her zaman güzel Neriman Sultan’ın yeni
kocası oldu.
19. La estructura gramatical del turco provoca
necesariamente cambios en las
traducciones
Pero eso también da mucha libertad a los
traductores
El cuento es voluntariamente
“orientalizante”
Pero las traducciones tienden a
“embellecerlo” todavía más
20. SINCRETISMO
MISMO OTRO
Identificación Alteración (Othering)
Adaptación/Invisibilidad Xenismo
D
O
M
E
E
X
S
O
T
T
I
I
C
S
A
M
C
O
I
Ó
N NO OTRO NO MISMO
Familiarización Extrañamiento
Alteración semiótica Visibilidad/Estereotipos/ Color
Local/Etnicidad
HIBRIDACIÓN
21.
22. Elhombre que desembarcó en Buenos
Aires en 1871 se llamaba Johannes
Dahlmann y era pastor de la Iglesia
evangélica; en 1939, uno de sus nietos,
Juan Dahlmann, era secretario de una
biblioteca municipal en la calle Córdoba y
se sentía hondamente argentino.
23. INGLÉS TURCO
The man that stepped off 1871'de Buenos Aires'e
the boat in Buenos Aires in ayak basan adam Johannes
1871 was a minister of the Dahlmann adını taşıyordu
Evangelical Church; his ve bir Protestan rahibiydi.
name was Johannes 1939'da, Córdoba
Dahlmann. By 1939, one of Sokağı'ndaki bir belediye
his grandsons, Juan kütüphanesinde sekreter
Dahlmann, was secretary of olan torunlarından biri ise
a municipal library on Calle Juan Dahlmann adını
Córdoba and considered taşıyordu ve kendisini
himself profoundly bütünüyle Arjantinli
Argentine. sayıyordu.